Boşanmış ailelerin çocuklarının sorunları nelerdir?

BOŞANMIŞ AİLELERİN ÇOCUKLARININ SORUNLARI

Boşanmanın bireylere verdiği zararları çocuk açısından ele alacak olursak; genel olarak çocuklar anababalarının boşanmasının kendileri yüzünden gerçekleştiğini, iyi davranırlarsa anababalarının yeniden bir araya geleceğini düşünebilirler. Anababasının ayrılmasını tam olarak algılayamayan çocuklarda tüm yaşam boyu terk edilme korkusu gelişebilmektedir. Bunun yanısıra altını ıslatma, parmak emme, kabus görme, içe kapanma veya hiperaktivite, saldırgan davranışlar da ortaya çıkabilmektedir. Yapılan çalışmalar sonucu boşanmanın çocukların benlik tasarımı üzerinde olumsuz etki yaptığı, boşanmış aile çocuklarında ciddi uyum güçlükleri olduğu saptanmıştır. Ebeveynle birlikte olmadığı için üzüntü duyma, boşanmadan ötürü ana ya da babayı suçlama, mahkum etme, söz dinlememe, içe kapanma, altını ıslatma, derslerinde başarısız olma, arkadaşlarını anababaları ile birlikte yaşadığı için kıskanma, arkadaş ilişkilerinde bozukluklar, kıskançlıklar, dikkati toplamakta güçlük çekilmesi nedeniyle derslerinde başarısız olma şeklinde özetlenebilir. Araştırmalara göre erkek çocuklar boşanma karşısında daha tepkici davranmakta, gerçek duygularını gizlemekte, boşanma sonrası yaşama uyum sağlamakta zorlanmaktadır. Kız çocukları ise, küçükken az veya çok dizginleyebildikleri tepkileri ileri yaşlarda zor kontrol edebilmektedirler. Öte yandan, karşı cinsle ilişki kurabilecek çağa geldiklerinde yoğun kararsızlıklar yaşayabilmektedirler.

Boşanmaların birey ve toplum açısından önemli bir soruna dönüşmemesi için yapılması gerekenleri şu şekilde sıralayabiliriz: Boşanma, evlilik yaşamındaki aksaklıkların giderilememesi, eşler arasındaki geçimsizlik nedenlerinin, çatışmanın sağlıklı olarak aşılamaması sonucu gerçekleşmektedir. Öncelikle çatışmanın önlenebilmesi, anlaşmazlıkların boşanma noktasına gelmeden aşılabilmesi gerekmektedir. Ailelerin daha fazla yara almamaları için ekonomik ve sosyal açıdan desteklemek gerekmektedir. Boşanma aşaması ve boşanma sonrasında boşanmak isteyen taraflara psikolojik rehberlik ve destek hizmetleri sunmak, hukuki rehberlik ve destek hizmetleri sunmak, ekonomik destek hizmetleri sunmak, boşanmış kişiler çocuklarına bakacak durumda değillerse acil kurum bakımı hizmetleri sunmak, bu çocuklara eğitim hizmetlerinde kolaylık sağlamak, boşanmış kişilere ayırımcı davranmamaları için toplumu eğitmek ve bilinçlendirmek toplum sağlığı açısından gerekli ve önemlidir. Aile sağlığının sağlanması ve boşanma aşamasındaki ve boşanma sonrasındaki kadın, erkek, çocuk ve tüm toplumun medya aracılığıyla bilinçlendirilmesi, psikolojik ve hukuki rehberlik ve destek hizmetini alamayacak insanları da göz önünde bulundurarak bu hizmetlerin medya aracılığıyla yaygınlaştırılmasını sağlamak önemlidir.

Sorunlu Çocuklarla İlgili Klinik Örnekler

Olay 1:

Hastamız lise 2. sınıf öğrencisi bir kız. Anne ve babasının baskısına tahammül edemediği için evden kaçar. Kendisini bir arkadaşı evine davet edip aldatır ve sahip olur… Olay başka şahıslarla aynı mekanda pek çok kez tekrarlanır. Kız bir şebekenin eline düşmüştür. Bir süre sonra bunların elinden kurtulup evine döner. Hastanede gerekli fizyolojik tedaviyi gördükten sonra psikiyatriye nakledilir. Biz bu aşamada kızla, ailesiyle ve arkadaşlarıyla görüştük. Kız:”Annem, babam beni hiç anlamazdı. Ben ne dersem, karşı çıkarlardı. Özellikle annem her işimi eleştirirdi. Ben de bunaldım; iyice sıkılınca kaçmayı aklıma koydum. Bir gün de kaçtım. Fakat başıma bu işlerin gelmesinden son derece üzgünüm. Lütfen beni bu durumda kurtarın; tedavi edin” diye ağlıyordu.

Tıpta esas olan koruyucu hekimliktir. Yani olay gerçekleşmeden kaynakları kurutmak… Yurdumuzda hekimlik henüz bedensel teşhis ve tedavi aşamasındadır. Psikososyal hekimlik maalesef henüz yerleşmiş, yaygın şekilde hizmet verecek hale gelmiş değildir. Bugün Türk ailesinde bedensel tedavi kültürü az da olsa oluşmuştur. Fakat halkımız psikososyal bilimlerden nasibini alamamıştır. Bu kız çocuğunun üstünde, onu evden kaçırtacak seviyede baskı kurmak bilgisizliğin tabii neticesidir. Günümüz şartlarında ailenin bilimsel verilere başvurmadan çocuk yetiştirmesi mümkün olmamaktadır. Kızın ailesi çocuk psikolojisini, gençlik psikolojisini, annebabanın görevlerini bilmemektedir. Kızın da bu konuda aldığı eğitim yetersizdir. Sonuç bir aile dramıdır. Bu kızın tedavisi halen devam etmektedir…

Koruyucu hekimliğin esas olduğunu belirtmiştik. Gerçi olay vuku bulduktan sonra da tamamen veya kısmen tedavi mümkünse de, bu hem uzun zaman alır hem de kayıpların tedavisi tamamen sağlanamaz. Doğaldır ki kız, olayın şokunu uzun süre üzerinden atamayacaktır. Önemli olan ailedeki evden kaçırtan ortamın yok edilmesidir. Bu da ancak bilgili ve bilinçli aile bireyleriyle mümkündür.

Olay 2:

Hastamız lise son sınıf öğrencisiyken, davranış kusuru gösterdiği gerekçesiyle okuldan belgelenmiştir. Öğrenci içki ve sigara kullanmakta ve asosyal ilişkiler kurmaktadır. Ailesi tarafından doktora getirilir: fakat genç, ihtiyacı omadığını ileri sürerek doktoru reddeder. Asıl ailesinin doktora gitmesi gerektiğini, kendisinin normal olduğunu söyler.

Halbuki genç hastamız, gece geç vakitte üstelik sarhoş bir şekilde eve gelmekte, istifra etmektedir. Bir de zührevi hastalıktan dolayı ağır ilaçlarla tedavi görmektedir. Hasta, doktoru reddederse psikiyatride değişik yöntemler uygulanır. Bu yöntemlerden birisi şöy ledir. Psikiyatri bölümünde görevli bulunan, sosyal çalışma müteahassısı bir senaryo düzenleyerek aileye ev ziyaretlerinde bulunur. Kimliğini hissettirmeden hastayla ilişki kurar. Biz de bu yöntemi uygulamak suretiyle gence yaklaştık ve bir süre sonra onun “gerçek bir dostugüvenilir bir arkadaşı” olduk.

Genç bize: “Evet, benim davranışlarım doğru değil. Ben bunu biliyorum. Ama ben bunları ailemden intikam almak için yapıyorum; çünkü onlar ben çocukken, sürekli beni hizmetçiye bırakıp kendileri gezmeye giderlerdi. Beni hiç yanlarında götürmezlerdi.

Ben onlara hınç doluyum.” dedi.

Bu şekilde işi ortaya çıkarınca biz, direkt nasihat şeklinde değil de kapalı bir şekilde yaptıklarının ailesini yeteri kadar üzdüğünü, ama asıl büyük zarara yine kendisinin uğradığını, okuldan atıldığını, yakalandığı hastalıkları hatırlattık. İkna olup bizden üç aylık bir süre istedi ve düzeleceğine söz verdi.

Gerçekten de kendini düzeltmeyi başaran bu hastamız, yurtdışında mimarmühendislik okudu ve başarılı bir işadamı oldu.

Olay 3:

Hastamız cemiyetimizin tanınmış bir ailesinin evladıdır. İlkokulu bitirmiş. Ortaokul için kolej sınavlarına hazırlanmaktadır. İlk elemelerde çok yüksek bir puanla dereceye giriyor. Çocuk ikinci sınava girmek istemiyor. Ailesine: “Benden bu kadar. Ben artık okumayacağım: 2. sınava da girmeyeceğim” diyor. Ailesi bunu ciddiye almıyor; gülüp geçiyor. Ne var ki çocuk dediğini yapıyor. İkinci basamağa zorla sokuyorlar. Çocuğun aldığı not: 0

O zaman aile, çocuğun kendilerinin çözemeyeceği bir problem olduğunu anlayıp bir psikiyatri uzmanına gitmeye karar veriyor.

Görüldü ki çocukta “okul fobisi” belirtileri var. Bir yıl süreyle klinik tedaviden sonra çocuk bu hastalığı yendi, fakat bir daha başarılı, derecelere giren eski kapasitesine erişemedi. Normal bir okulda orta öğretimini tamamladı. Sebep annebabanın “çocuğumuz başarılı olsun” diye baskı yapmaları; çocuğu çok ağır bir ders çalışma temposuna sokmaları ve tedaviye geç başlamlarıdır.

Olay 4:

Hastamız 89 yaşlarında bir erkek çocuk… Polisin, karakolların çok yakından tanıdığı; bir çok defalar basına akseden olayların faili biridir, suçu: Hırsızlık.

Olay kliniğimize aksedince uzun bir araştırma yaptık: Basında çıkan kupürleri topladık; karakollardan bilgi aldık; ailesini ziyaret ettik. Elde ettiğimiz bilgiyi tek bir cümlede toplamak mümkündür: Ailenin çocuğa ilgi göstermemesi, yani ilgisizlik… Evet, çocuk evde bir eşya yerine konuyor. O da evde görmediği ilgiyi dışarıda aramaya başlıyor. Sokakların cazibesi onu çekiyor. Bir hırsızlık şebekesi ile tanışıyor. Pek çok olayda kullanılıyor. Hırsızlık şebekesi, cezai ehliyeti olmadığı için genelde bu yolu benimsemiştir.

Olay bu şekilde ortaya çıkınca biz, ailenin çocuğu yetiştirmeye ehil olmadığı kanaatine vardık. İşte böyle durumlarda devlete iş düşmektedir. Devlet, çocuğu aileden alıp kendi kurumlarında yetiştirmeli; bir iş sahibi yapıp topluma kazandırmalıdır.

Olay 5:

Hastamız bir üniversite öğrencisidir. Eve doğru dürüst gelip gitmemekte, içki kullanmakta, ders çalışmamaktadır. Aşırı bir şekilde para harcayan gencin, ailesine karşı davranışları da son derece kabadır. Olay kliniğe aksedince bizim araştırmalarımız sonucu şu veriler toplanmıştır: Evde, baba otoritesi yoktur. Hatırlanmalıdır ki anne, sevginin; baba, otoritenin temsilcisidir. Bundan, bütün babalar ellerinden sopayı eksik etmesin sonucu çıkarılmamalıdır.

Ama arzu edilen, gence, çocuğa uygar bir şekilde disiplin verilmesidir. Babanın evlat üzerinde otorite kurmaması bu sonucu doğurmuştur. Biz gene bir senaryo düzenleyerek doktor olduğumuzu hissettirmeden gence yaklaştık. Bir süre sonra kendi kendine, yaptıklarının davranış kusuru olduğunu kabul etti.

Zaten olması gereken, bireyin hatalarını görmesi, kabul etmesi ve tekrarlamamaya çalışmasıdır.

Olay 6:

Hastamız 1820 yaşlarında bir kız. Ailesinin baskısına rağmen makyaj yapmak ve erkek arkadaşlarına hoş görünmek istemektedir. Ailesinin muhafazakar yapısına mukabil, kitle iletişim araçlarının yansıttığı yaşam biçiminin etkisi altında kalmıştır. Gençler bir fanus içerisinde yaşatılamaz. Bu etkileşim doğaldır. Fakat farklı terbiye biçimlerinin arkasında kalan kız bunalıma girmiştir. Ailesinden şikayetçidir. Hiçbir davranışının beğenil mediğinden, sürekli eleştirildiğinden yakınmaktadır. Aslında olayın çözümü hiç de kolay değildir.

Bu konu çok genel, sık rastlanan bir problemdir. Ailenin, muhafazasına özen gösterdiği değer yargılarının bir kısmının gençlerce benimsenmemesi büyük sıkıntılara yol açmaktadır. Her iki tarafında anlayışlı davranması, mantıklı hareket etmesi esastır. Kızın problemi, ailesine açılamamasıdır. Beş çocuktan dördünün ailesine kapalı kaldığını, nasihat işitme korkusunun bunda önemli rol oynadığını daha önce belirtmiştik.

Aile direkt nasihat verme yolundan vazgeçmeli, genci sıkmadan yönlendirmesini bilmelidir. Gençler de ailelerinin düşüncelerine, hissettiklerine nüfuz etmeli ve onları anlamaya çalışmalıdır. Geleceği kurabilmek için geçmişin tecrübesine muhtaç olduğumuz hatırdan çıkarılmamalıdır.

Olay 7:

Hastamız ortaokul 3. sınıf talebesi iken intihara teşebbüs eden bir kız çocuğudur. Bilek damarlarını kesen kız, hastaneye yetiştirilmiş; gerekli fizyolojik tedaviyi gördükten sonra da psikiyatri kliniğine, psikiyatrik sosyal çalışma bölümüne gönderilmiştir.

Araştırma sonucunda elde ettiğimiz bulgulara göre:

  • Kızın, çok zengin olan babası genç yaşta vefat etmiştir.
  • Evde yeterli ilgi ve sevgi görmemektedir.
  • Ailesine kapalıdır.
  • Kızın annesi de, genç yaşta dul kaldığı için bazı problemlere sahiptir.
  • Anne, kızıyla pek ilgilenmemektedir.
  • Kız, çareyi intiharda bulmuştur.

Kızın, bedensel sağlığına kavuştuktan sonra sevkedildiği psikiyatri kliniğinde tedaviyi yarıda kestiğini ve evden kaçtığını belirtelim. 3 ay süreyle ailesi kızı büyük fedakarlıklarla aratır, fakat bir netice alamaz. Sonunda kız kendi kendine evine değil de bize psikiyatri kliniğine dönmüş ve kendisine yardımcı olunmasını istemiştir.

Uzun süren bir tedavi döneminden sonra kız yeniden okuluna kaydolmuş mezun olduktan sonra da bir iş bularak çalışmaya başlamıştır. Bir şiir kitabı basmış, bugün de evlenmiş, çocuk sahibi olmuştur.

İlgili Kategoriler

Editörün Seçimi



Sayfayı Paylaş

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir