indispensable
zorunlu, mecburi, kaçınılmaz, zaruri, gerekli, öncelikli
indispensable
zorunlu, mecburi, kaçınılmaz, zaruri, gerekli, öncelikli
purposefully
amaçlı
magnify
büyütmek, abartmak, göklere çıkarmak, övmek
conciliate
gönlünü almak, dostluğunu kazanmak, yatıştırmak, uzlaştırmak, barıştırmak
contingency
ihtimal, olasılık, tesadüf, beklenmedik olay
dazzle
göz kamaştırmak, büyülemek, kamufle etmek
pırıltı; kamuflaj boyası; parlak ışık
intuitive
sezgisel, sezgileri güçlü
comprehension
anlayış, kavrama, idrak, kavrayış, akıl, kapsam, anlama
predicament
kategori, kötü durum, tatsız durum, çıkmaz
standstill
askıya alınan, duraklayan, sekteye uğrayan
durma, duraklama, sekte, kımıldamama, askıya alınma
outlive
daha uzun yaşamak, daha çok dayanmak, sağ kurtulmak
surge
dev dalga, taşma, kabarma, dalgalanma, inip çıkma
kabarmak, dalgalanmak, dalga dalga ilerlemek
apathy
apati, duygusuzluk, hissizlik, ilgisizlik, soğukluk
touchstone
mihenk taşı, denektaşı, ayar
mutual
karşılıklı, iki taraflı, müşterek, ortak
punctual
dakik
inundate
su basmak, sel basmak, boğmak
deviant
normaldan sapan
retreat
yeniden işlemek, geri çekilmek, gerilemek, yeniden bakım yapmak
gently
kibarca, nazikçe, usul, uysalca, yumuşak bir biçimde
degrade
indirmek, indirgemek, düşmek; rütbesini indirmek; küçük düşürmek, onurunu kırmak; rengini açmak, aşınmaya uğramak, gerilemek
abase
aşağılamak, küçültmek, küçük düşürmek, gururunu kırmak
stable
dengeli, istikrarlı, sarsılmaz, sabit, değişmez, kalıcı, durağan, kararlı, sebatlı, azimli, sağlam
ahır, atlar ve seyisler, atlar, ekip, kadro, yarış atı
ahırda durmak, ahıra bağlanmak, oturmak, yerleşmek
impede
geciktirmek, engellemek, sekte vurmak, sürüncemede bırakmak
hindrance
mani, engelleme, önleme, ayak bağı
mutually
karşılıklı olarak
figurative
mecazi, mecazlı, süslü, sembolik, simgesel, betimsel
surmount
halletmek, üstesinden gelmek, yenmek, aşmak, üzerinde olmak
tribute
devletin devlete barış için ödediği para, haraç, hürmet, takdir, övgü, işçinin payına düşen maden
fallible
yanılabilir, hatalı olabilir
entangle
karıştırmak, dolaştırmak, başını derde sokmak, bulaştırmak
vengeance
intikam, öç, öç alma
matrimony
evlenme, evlilik
entangle
karıştırmak, dolaştırmak, başını derde sokmak, bulaştırmak
outrageous
aşırı kötü, çok çirkin, rezil, aşırı, acımasız, zalim
portray
portresini yapmak, tanımlamak, tasvir etmek, canlandırmak (rol), oynamak (rol)
slippery
kaygan, kaypak, güvenilmez, kayan, zor anlaşılır, akılda kalıcı olmayan
harness
koşum takmak, koşmak, kullanmak
koşum, koşum takımı, emniyet kemeri, kayış takımı, üniforma, zırh
capitulate
silâhları bırakmak, teslim olmak, teslim şartlarını kararlaştırmak
revere
büyük saygı duymak, önünde saygı ile eğilmek, tapmak, kutsamak, ululamak
trace
çizmek, tasarlamak, izlemek, izinden gitmek, kopya etmek, dayandırmak, dayanmak
cohesion
yapışma, birleşme, bağlılık
customary
alışılmış, geleneksel, adetler gereğince, alışılagelmiş
Unity
birlik, teklik, bütünlük, beraberlik
idle
boş, kullanılmayan, başıboş, yersiz, gereksiz, işsiz güçsüz, aylak, boşa geçen, haylaz, işe yaramaz, işlemeyen, çalışmayan, tembel, avare, verimsiz
myriad
çok büyük sayı
çok büyük sayıda, sayısız
consolidate
sağlamlaştırmak, pekiştirmek, birleştirmek, takviye etmek; toplamak; vadesini uzatmak
indict
suçlamak, dava açmak
subversive
yıkıcı, huzur bozucu, tahrip edici
discern
farketmek, farkına varmak, ayırdetmek, sezmek, anlamak, kavramak
strenuous
gayretli, faal, çalışkan, yorucu, ağır, şiddetli
forestall
önce davranmak, önüne geçmek, önlemek, önceden yapmak, stoklamak
range
dizmek, sıralamak
imperil
tehlikeye atmak, tehlikeye sokmak
trigger
başlatmak, neden olmak
tetik, deklanşör
conspicious
göstermelik,göze çarpan
rehearsal
prova [tiy.], tekrarlama, sayıp dökme
tackle
başarmak, becermek, yakalamak, topu ayağından almak, uğraşmak, ele almak, girişmek, koyulmak
conjoin
birleşmek, bağlanmak, birleştirmek, bağlamak
plead
savunmak, müdafaa etmek, savunma yapmak, dava açmak, rica etmek, dilemek, yalvarmak, bahane etmek, mazeret göstermek, açıklamak, duyurmak, avukatlığını yapmak
anguish
acı, ızdırap
proponent
öneren kimse, teklif eden kimse, taraftar olan kimse, yanlısı
restless
kıpır kıpır, yerinde duramayan, tez canlı, huzursuz, vesveseli, hareketli, dalgalı, kararsız
transient
geçici, süreksiz, fani, geçerken uğrayan
fortify
kuvvetlendirmek, takviye etmek, desteklemek, alkolle kuvvetlendirmek, canlandırmak
sceptical
kuşkucu, şüpheci, inançsız, septik, şüpheli
grumble
homurdanmak, mırıldamak, mırıldanmak, söylenmek, dırdır etmek, mızırdanmak, yakınmak, gürlemek, guruldamak, gümbürdemek
interval
ara, aralık, süre, mesafe
persevere
sebat etmek, direnmek, azmetmek
ineffectual
etkisiz, faydasız, boş, başarısız, beceriksiz, verimsiz, aciz, güçsüz
defiance
saygısızlık; nispet; meydan okuma; karşı koyma, muhalefet
incomparable
eşsiz, kıyaslanamaz, emsalsiz
comparable
kıyaslanabilir, karşılaştırılabilir, kıyas götürür
mediocre
sıradan, alelâde, olağan, vasat, orta
perceive
algılamak, hissetmek, sezmek, kavramak, kestirmek, idrak etmek, farketmek, seçmek
unwavering
sarsılmaz, değişmez, sabit
fruitful
meyvesi bol, verimli, bereketli, kazançlı
strenuous
gayretli, faal, çalışkan, yorucu, ağır, şiddetli
impede
geciktirmek, engellemek, sekte vurmak, sürüncemede bırakmak
indignant
kızgın, öfkeli, içerlemiş, protesto eden
renounce
vazgeçmek, bırakmak, feragat etmek, reddetmek, tanımamak, başka renk kâğıt oynamak
convenient
kullanışlı, uygun, pratik, elverişli, yakın
infertile
verimsiz, çorak, kıraç, kısır
hoarse
kısık, boğuk, boğuk sesli, kısık sesli, çatlak
indignant
kızgın, öfkeli, içerlemiş, protesto eden
placid
sakin, durgun, kendi halinde
dwell
yaşamak, hayat sürmek
entice
kandırmak, ayartmak, baştan çıkarmak, ikna etmek
compassion
merhamet, sevgi, acıma, sevecenlik, şefkât
invasion
istila, saldırı, akın, tecâvüz, ihlal, nöbet, kriz
revert
eski haline dönmek, ilkel haline dönmek, yeniden dönmek, dönmek, tekrar değinmek
stretch
gerinme, gerginlik, esneme, genişleme, esneklik, uzatma, geniş yer, aralıksız süre, süre, hapis süresi
uneven
düz olmayan, engebeli, inişli çıkışlı, pürüzlü, eğri büğrü, eşitsiz, dengesiz, tek (sayı)
amiable
sevimli, tatlı, cana yakın, sokulgan, sıcakkanlı
leisurely
acelesiz, yavaş
acele etmeden, yavaş yavaş, sakin sakin
confound
şaşırtmak, kafasını karıştırmak, karıştırmak; bozmak, yıkmak; yenmek; utandırmak; kahretmek
constituent
bileşen, oluşturan parçalardan her biri; seçmen, kurucu; öğe, elemen, temsilci atayan kimse
meydana getiren, oluşturan, seçen, seçmen, kurucu, yasayı değiştirebilen
conceal
gizlemek, saklamak; örtbas etmek, örtmek
clarify
açıklamak, aydınlığa kavuşturmak; temizlemek, süzmek, arıtmak, temizlenmek, arınmak, durulmak, aydınlanmak, berraklaşmak, berraklaştırmak
surveillance
gözetim, gözetleme, gözaltı, nezaret, izleme
embankment
toprak set, bent, set, set yapma
entitle
isimlendirmek, hak etmek, adlandırmak, ünvan vermek, yetki vermek, hak tanımak
default
ihmâl, kusur, yükümlülüğünü yerine getirmeme; gıyap, gelmeme, yeralmama
overdue
geç kalmış, rötarlı, vadesi geçmiş
mollify
yumuşatmak, yatıştırmak, gönlünü almak
hastily
acele, alelacele, acilen
malignant
zarar verici, habis, kötücül, kötü niyetli
benign
iyi huylu, sevecen, iyi kâlpli, iyicil (tümör), tehlikesiz, yararlı
speculate
spekülasyon yapmak, tahminde bulunmak, kuramsal olarak düşünmek
rejection
red, ret, reddetme, çıkarma, ıskarta, defolu mal, dışkı, atık
tranquil
sakin, huzurlu, durgun
flamboyant
gösterişli, göz alıcı, parlak, göze batan, süslü püslü, ateşli, hiddetli
perplex
kafa karıştırmak, şaşırtmak, çapraşıklaştırmak
plantation
ekili alan, tarla (ekili), fidanlık, sömürge, sömürge kurma
densely
yogun olarak
broadly
geniş, geniş olarak, enli, açık olarak, belli
induce
ikna etmek, kandırmak, teşvik etmek, sebep olmak, uyarmak, indüklemek, sonuç çıkarmak
recurrence
tekrar, yinelenme, tekerrür, nüksetme, başa dönme, tekrar söz konusu etme
abrogate
yürürlükten kaldırmak, iptal etmek, feshetmek
inhabitant
oturan kimse, oturan, sakin, yerli
nullify
iptal etmek, hükümsüz kılmak, etkisiz bırakmak, geçersiz kılmak
validate
geçerli yapmak, yasallaştırmak, onaylamak
meddle
karışmak, burnunu sokmak
legible
okunaklı, okunabilir
abrupt
beklenmedik, ani, sarp, dik; kaba; tutarsız
exacerbate
kızdırmak, sinirlendirmek, azdırmak, şiddetlendirmek, kötüleştirmek
trivial
küçük, değersiz, önemsiz, abes, saçma
repeal
yürürlükten kaldırmak, iptal etmek, geçersiz kılmak
yürürlükten kaldırma, iptal, fesih
bachelor
bekâr, bekâr erkek; fakülte mezunu
intermittent
aralıklı, kesik kesik, gidip gelen
premise
öncül
önceden açıklamak, önermenin nedeni olarak göstermek
denial
red, inkâr, reddetme, yalanlama, tekzip, ret
alleviate
yatıştırmak, hafifletmek, dindirmek, azaltmak, bastırmak, teskin etmek
conformity
uygunluk, uyum, benzerlik, uyma; kilise kurallarına uyma, kilise üyesi olma
novelty
yenilik, acayiplik, tuhaflık, yeni çıkmış şey
sorrow
acı, dert, keder, üzüntü, gam, matem, tasa, şanssızlık, üzücü olay
üzülmek, yas tutmak, matem tutmak
ingenious
marifetli, hünerli, becerikli, usta, ustaca yapılmış, zeki, yaratıcı
clandestine
gizli, saklı, el altından, gizli yapılan, gizli kapaklı
succumb
dayanamamak, karşı koyamamak, pes etmek, yenilmek, ölmek
naive
saf, bön, toy
comrade
arkadaş, dost, yoldaş
briskly
“z. canlı/hareketli bir şekilde; istenilen hızda.”
coincidentally
tesadüfen, şans eseri.
malign
kötücül, kötü, habis
passionate
tutkulu, ihtiraslı, hırslı, ateşli
belligerent
münakaşacı; savaşan, savaş durumundaki, savaşçı, kavgacı, dövüşçü
grim
zalim, gaddar, acımasız, sert, korkunç, suratsız
thorough
tam, eksiksiz, kusursuz, mükemmel
constitute
atamak, seçmek, yürürlüğe koymak, kurmak, teşkil etmek, oluşturmak
narrate
öykülemek, anlatmak
stationary
sabit, hareketsiz, değişmeyen, yerleşik, stasyoner, olduğu gibi kalan
snack
aperatif, meze, hafif yemek, pay
propensity
eğilim, meyil, istek
despise
hor görmek, küçümsemek; tenezzül etmemek
perpetuate
sürdürmek, aralıksız yapmak, ebedileştirmek
nuisance
i.sıkıntı, dert, belâ, baş belâsı, sıkıcı tip, rahatsızlık
probe
sonda ile yoklamak, iskandil etmek, sonda koymak, derinlemesine araştırmak, derinine inmek, deşmek, soruşturmak, araştırmak
repent
pişman olmak, pişmanlık duymak, tövbe etmek
pride
gurur, kibirlilik, ağalık, azamet, övünç, iftihar
supervise
yönetmek, idare etmek, denetlemek, gözetmek, nezaret etmek, bakmak
banish
kovmak, defetmek, sürgün etmek, sürmek; kafasından atmak, aklından çıkarmak
embellish
süslemek, güzelleştirmek, renk katmak, abartmak
benefactor
hayırsever, iyiliksever, bağışçı, velinimet
perplexing
şaşırtıcı, kafa karıştırıcı
perplex
kafa karıştırmak, şaşırtmak, çapraşıklaştırmak
exhilarate
canlandırmak, neşelendirmek, coşturmak
suffocate
boğmak, söndürmek, boğulmak, tıkanmak, hava alamamak, bunalmak
replicate
kopya etmek, aynını yapmak, tekrarlamak
vertigo
baş dönmesi
solace
avuntu, teselli, avunma
avutmak, teselli etmek
nasty
iğrenç, çirkin, kötü, pis, edepsiz, fırtınalı, ayıp, müstehcen
conjecture
tahmin, varsayım
varsaymak; sanmak, zannetmek; kestirmek; tahmin etmek
earnest
ciddi, ağırbaşlı, gerçek, hevesli, çalışkan, samimi, içten
horizontal
ufka ait, yatay, düz
yatay düzlem, yatay çizgi
Earnest
avans, teminât, tadım, delil, ciddi olma
presence
huzur, hazır bulunma, varlık, varoluş, tavır, yapı, ön, protokol görevlileri
insincere
samimi olmayan, samimiyetsiz, iki yüzlü, sadakâtsiz
futile
boş, nafile, beyhude
conciliate
gönlünü almak, dostluğunu kazanmak, yatıştırmak, uzlaştırmak, barıştırmak
inconceivable
akıl almaz, kavranılamaz, anlaşılmaz, inanılmaz
inept
yersiz, anlamsız, saçma, aptalca, beceriksiz, yeteneksiz, acemi
eclectic
seçme, derleme, seçen, derleyen
eklektik, seçmeci
extremist
aşırı uç görüşteki kimse, aşırılık yapan kimse, ölçüyü aşan kimse
plentiful
bol, çok, bereketli
heavily
ağır şekilde, aşırı derecede, çok, ağır, şiddetle
offence (Brit.)
suç, saldırı, tecâvüz, gücenme, kâlbini kırma, kırılma
schedule
zamanlamak, çalışma saatlerini yazmak, programlamak, şifte yazmak, tarifeye yazmak, ilave etmek
tarife, şift, program, liste, ek, ilave
bold
cesur, gözüpek, cüretli, atılgan, cesaret isteyen; küstah, arsız, utanmaz, göze çarpan, koyu renk yazılmış; dik
solemn
ciddi, resmi, ağırbaşlı, önemli, yasal, törenle yapılan, merasimli, heybetli, muhteşem, kutsal
courageous
cesur, yürekli, korkusuz, yiğit, gözüpek
courageous
cesur, yürekli, korkusuz, yiğit, gözüpek
workable
işlenebilir, çalıştırılır, işletilir, biçim verilir, uygulanabilir
ineptness
yersizlik, anlamsızlık, saçmalık, beceriksizlik
longevity
uzun ömürlü olma
affinity
akrabalık, dünürlük, benzerlik, yakınlık, ilişki, benzeşme, çekicilik, ilgi, birleşme eğilimi [kim.]
exasperate
kızdırmak, deli etmek, öfkeden çıldırtmak, şiddetlendirmek
expansion
genişleme, ilerleme, gelişme, büyüme, genleşme, genişlik
bump
f. çarpmak, bindirmek, toslamak, çarpışmak
i. çarpışma, çarpma, darbe, yumru, tümsek, sarsıntı, uçağın düzensiz devinimi
thrive
gelişmek, serpilmek, dallanıp budaklanmak
viable
yaşayabilir, yaşar, geçerli
leash
bağlamak, birbirine bağlamak
köpek kayışı, göğüs tasması, tasma kayışı
unleash
salmak (köpek vs.), tasmasını çıkarmak
improper
hatalı, uygun olmayan, yanlış, uygunsuz, münasebetsiz, yersiz, terbiyesiz, açık saçık
realm
krallık, ülke, diyar, alan, alem
legitimacy
yasallık, meşruluk, yerindelik, haklılık, mantıklılık, soydan geçme
prospect
manzara, görünüm, beklenti, olasılık, umut, ihtimal, maden damarı belirtisi, muhtemel müşteri
charm
cezbetmek, hayran bırakmak, büyülemek, çekmek, memnun etmek, korumak (sihirli bir güçle), cazip gelmek
çekicilik, sevimlilik, afsun, cazibe, albeni, alımlılık, tılsım, sihir, büyü, muska, nazarlık
intimacy
samimiyet, yakınlık, sıkı dostluk, cinsel ilişki
engrave
hakketmek, oymak, kabartma yapmak, işlemek
tedious
sıkıcı, can sıkıcı, bıktırıcı
gullible
saf, kolay aldanan, salak, bön
apex
doruk, zirve, tepe, uç
neat
temiz, temiz giyimli, muntazam, zarif, düzenli, sek, susuz, zeki, becerikli
rigid
sert, katı, eğilmez, kaskatı, dimdik, sabit, esnemez, kesin, dik kafalı, değişmez
ruthless
acımasız, merhametsiz, insafsız, amansız
ruth
merhamet, acıma
vicinity
civar, çevre, etraf, dolay, havali
detachment
ayırma; kıta; tarafsızlık, önyargısız olma
unabated
şiddeti azalmamış, hafiflememiş
overthrow
yıkmak, devirmek, düşürmek, çökertmek
düşürme, hükümeti devirme, çökertme
disseminate
saçmak, yaymak; tohum ekmek
stem
sapını koparmak, çıkmak, gelmek, set çekmek, durdurmak, kesmek, engellemek, karşı ilerlemek
sap, gövde, kadeh sapı, kol saati kurma düğmesi, kök [dilb.], pipo sapı, kelimenin kökü, pruva
irreconcilable
bağdaşmaz, uzlaşmaz, barıştırılamaz
reconcilable
barıştırılabilir, uzlaştırılabilir, araları yapılabilir
merit
değmek, layık olmak, hak etmek
unmerited
haksız
praiseworthy
övülmeye değer, takdire değer
castigate
cezalandırmak, kınamak, dövmek, azarlamak
feasible
uygulanabilir, yapılabilir, olası, mümkün
rigid
sert, katı, eğilmez, kaskatı, dimdik, sabit, esnemez, kesin, dik kafalı, değişmez
erroneous
hatalı, yanlış
intimidate
gözünü korkutmak, korkutmak
victorious
zafer kazanmış, muzaffer, galip, başarılı
contagious
bulaşıcı, salgın, hastalık bulaştıran, yayılan
scramble
çabalamak, sürünerek ilerlemek, güçlükle ilerlemek, mücâdele vermek, karıştırmak, çırpmak [yum.], yağda pişirmek
güçlükle ilerleme, tırmanış, çabalama, mücâdele, motokros yarışı, acele havalanma
bureaucracy
bürokrasi, kırtasiyecilik, devlet memurları
deplore
acımak; üzülmek, teessüf etmek; beğenmemek, hayıflanmak
rigorous
sert, sıkı, şiddetli, soğuk, kesin, dakik, dikkatli, titiz
apt
uygun, yerinde, eğilimli, eğimli, zeki
dissident
karşıt görüşlü, muhalif
muhalif, karşıt görüşlü kimse, karşı gelen kimse; kiliseye karşı olan kimse
sinister
uğursuz, kötü, fena, kötü niyetli, fesat, meymenetsiz, tekin olmayan, kem, solundaki, soldaki
edible
yenir, yenilebilir, yemeklik
superficial
yüzeysel, iki boyutlu, dış, ayrıntısız, üstünkörü, yarım yamalak
prosperous
başarılı, yolunda, zengin, refah, kazançlı, uygun, elverişli, şanslı
variation
varyasyon, çeşitleme, çeşitlilik, değişim, fark, değişme derecesi, manyetik sapma
deter
gözünü korkutup vazgeçirmek; yıldırmak, caydırmak
precede
önce gelmek, önce olmak, önce davranmak, önünde gitmek, üstün olmak, önde olmak
boredom
bıkkınlık, sıkıntı, can sıkıntısı
relish
tadına varmak, zevkle yemek, tadını çıkarmak, beğenmek, hoşlanmak, hoş tat vermek, hoş kokmak, mis gibi kokmak
lezzet, çeşni, tat, ağız tadı, iştah, istek, eğilim, heves, zevk, haz
expenditure
harcama, tüketme, masraf, gider
pertinent
uygun, münasip, yerinde, ilgili
reputedly
dediklerine göre
consecutive
ardışık, birbirini izleyen, ardarda
aptitude
uygunluk, eğilim, meyil, yetenek, kabiliyet
peak
zirve, doruk, tepe, şapka siperi, tepe noktası, en yoğun olduğu durum
zayıflamak, doruğa ulaşmak
zirve, uç, tepe, en yoğun olan
waver
titreşmek, titremek, sallanmak, bocalamak, sendelemek, tereddüd etmek, duraksamak
vacillate
bocalamak, tereddüd etmek, kararsız olmak
submit
sunmak, ibraz etmek, arzetmek, önermek, öne sürmek, boyun eğmek, itaat etmek, kendini adamak, teslim etmek
submissive
uysal, itaatkâr, boyun eğen, alçakgönüllü
submission
boyun eğme, itaat, teslim olma, alçakgönüllülük, tevazu, ibraz, arz, sunuş, iddia, iddia konusu şey
sustenance
yaşatma, destek, yardım, besleyici değer, besleme, besin, gıda
refrain
kendini tutmak, kaçınmak, sakınmak
avenge
öcünü almak, intikamını almak; acısını çıkarmak
vigilant
uyanık, açıkgöz, ihtiyatlı, tetikte
unanimous
aynı fikirde, müttefik, oybirliği ile verilmiş
immediate
yakın, hemen, derhal, acil, şu an ki, doğrudan, dolaysız, en yakın olan
amass
yığmak, toplamak, biriktirmek
closure
kapanma, kapatma, kapama; son verme, bitirme, oylamaya geçme (görüşme sonrası)
oylamaya geçmek, koymak
precedence
öncelik, öncelik sırası, önce gelme, önce olma, üstünlük
omen
kehanet, alâmet
kehanette bulunmak, geleceği söylemek
unprecedented
eşi görülmemiş, eşi benzeri görülmemiş, örneğine rastlanmamış, benzeri yaşanmamış
profusion
bolluk, bereket, savurganlık, israf
temptation
ayartma, günaha sokma, şeytana uyma, günaha girme
deceptive
aldatıcı, aldatan
equilibrium
karalılık, denklik, denge, tarafsızlık
retaliate
öç almak, intikamını almak, misilleme yapmak, aynını yapmak, aynı şekilde karşılık verilmek
luminous
parlak, aydınlık, açık, zeki
luminary
ışık saçan şey, aydın, ışık, bilge
commemorate
anmak, kutlamak, hatırasına yapmak
pervasive
sinen, nüfuz eden, yaygın
pervade
yayılmak, sinmek, yaygınlaşmak
drought
kıtlık, darlık, kuraklık
precious
değerli, kıymetli, aziz, pahalı, büyük, aşırı ince, çok, yapmacıklı
çok, fazlasıyla, aşırı, tamamen
sevgili, can
barter
değiş tokuş etmek, takas etmek, mübâdele etmek, trampa etmek
takas, trampa, değiş tokuş, mübâdele
infectious
bulaşıcı
contagious
bulaşıcı, salgın, hastalık bulaştıran, yayılan
outcome
sonuç, son
intricate
karmakarışık, girift, dallı budaklı, karışık
fixed
oynamaz, sabit, değişmez, kararlaştırılmış, solmaz, önceden ayarlanmış, belirlenmiş, sağlanmış, uçmaz
indisputable
şüphe edilmez, şüphe götürmez, tartışmasız, su götürmez, kesin, inkâr edilemez
recede
geri çekilmek, geri gitmek, çekilmek, gerilemek, ortadan kaybolmak, uzaklaşmak, geri plâna geçmek, vazgeçmek, düşmek (fiyat)
intrigue
entrika, dolap, fesat, dalavere
entrika çevirmek, gizlice sevişmek, ilgisini çekmek, ayartmak, kandırmak, şaşırtmak
obliterate
yoketmek, silmek, bozmak, tıkamak (damar)
subside
alçalmak, çökmek, çökelmek, dibe çökmek, geçmek, yatışmak, sakinleşmek, yığılmak
dilute
seyreltmek; sulandırmak; açmak (renk); cansızlaştırmak; etkisini azaltmak
seyreltik; sulandırılmış; etkisi azalmış
scrutinize (Amer.)
dikkatle incelemek, iyice incelemek, ince eleyip sık dokumak
drawback
engel; sakınca; vergi iadesi, ihraç primi
increment
artma, artış, çoğalma, artım, kazanç, kâr
elaborate
özenli, dikkatle hazırlanmış, ayrıntılı
özen göstermek, üzerinde durmak, ayrıntılara inmek, açmak
deliberate
planlanmış, kasıtlı, kasti, tasarlanmış, tedbirli; ağır, emin
düşünmek, danışmak, üzerinde tartışmak; tartmak
ardent
parlayan, parlak, ışıl ışıl, kızgın; çok sıcak, ateşli; coşkun
deterrence
caydırıcılık, engelleyicilik, caydırma
treachery
ihanet, hainlik, hıyanet, kalleşlik
contemplate
tasarlamak; niyet etmek; düşünmek; seyretmek, süzmek, dalmak
sizeable
büyükçe, oldukça büyük
inaugurate
açılış yapmak, açmak, törenle göreve getirmek, başlamak, açılış merasimi yapmak
distant
uzak, ırak, uzakta, mesafeli; hafif; soğuk
frail
kolay kırılır, narin, zayıf, çelimsiz, ahlaksız, hafif, yavan, tatsız
pacify
huzura kavuşturmak, sakinleştirmek, yatıştırmak, barıştırmak, uzlaştırmak
subsidiary
yardımcı, bağlı kimse, yan kuruluş
bağımlı, yardımcı, tâli, ikinci derecede, ikincil
preventive
önleyici, koruyucu
önleyici ilaç, önlem
intrinsic
esas, asıl, gerçek
weary
yorgun, bitkin, usandırıcı, bıkkın, bıkmış, yorucu, bıktırıcı
yormak, bıktırmak, bıkmak, usanmak
salinity
tuzluluk, tuzluluk oranı
arduous
zor, güç, çetin, ağır, gayretli, sarp, dik, çalışkan
avert
çevirmek, başka tarafa çevirmek; önlemek, gidermek
gaze
gözünü dikmek, dik dik bakmak
gözünü dikme, dik dik bakış
feminine
dişil, kadın gibi, kadınsı
dişil kelime
misty
sisli, bulanık, puslu, belirsiz, hayal meyal
condescend
tenezzül etmek, lütfetmek, küçümseme ile davranmak
contempt
aşağılama, küçümseme, hor görme, ayıp, hakaret, yüz karası, nefret, iğrenme; mahkemeye itaatsizlik
subsidiary
yardımcı, bağlı kimse, yan kuruluş
bağımlı, yardımcı, tâli, ikinci derecede, ikincil
subordinate
desteklemek, bağlamak, emrine vermek
multiple
çoklu, katlı, birçok
vigilant
uyanık, açıkgöz, ihtiyatlı, tetikte
vigorously
dinç bir şekilde, zindece, kuvvetlice, enerjik olarak
vigorous
güçlü, kuvvetli, dinç, zinde, enerjik, gayretli, şiddetli, arsız
retentive
tutan, alıkoyucu, unutmayan, kuvvetli (hafıza), suyu tutan, nemini kaybetmeyen
launch
denize indirmek, atmak, fırlatmak, girişmek, başlatmak, piyasaya sürmek, başlamak, çıkmak
obscene
müstehcen, açık saçık, ağıza alınmaz, pis
recess
tatil, ara, mola, gizli yer, kovuk, girinti, yatak, yuva
oymak, yer açmak, girinti yapmak, boşluğa yerleştirmek, ara vermek, paydos etmek, tatil olmak
inculcate
telkin etmek, kafasına sokmak
onslaught
saldırma, saldırı, acımasız eleştiri
component
parça, eleman, bileşen, öğe, tamamlayıcı parça
bileşen, bileşimde yeralan, tamamlayıcı
handy
kullanışlı, pratik, yararlı, işe yarayan, el altında, hazır, yakın
elapse
akıp gitmek, geçmek
stagnant
durgun, hareketsiz, tembel, mıymıntı, ruhsuz, sönük, cansız
manifold
çeşitli, birçok, türlü türlü
teksirle çoğaltmak, çoğaltmak
çoğaltılan yazı örneği, kopya, dağıtım borusu
sovereign
yüce, egemen, iktidardaki, mutlâk, bağımsız, çok büyük, mükemmel, etkili (ilaç), birebir (ilaç)
hükümdar, padişah, kral, egemen güç, iktidardaki parti, bağımsız ülke, İngiliz altın lirası
subsidy
devlet desteği, para yardımı, sübvansiyon
conduce
katkıda bulunmak, neden olmak, götürmek
incur
maruz kalmak, uğramak, yakalanmak, tutulmak, girmek, yaratmak
improper
hatalı, uygun olmayan, yanlış, uygunsuz, münasebetsiz, yersiz, terbiyesiz, açık saçık
explicit
açık, belirgin, aşikâr, belli, açık sözlü
progressively
dereceli olarak, derece derece, artan bir şekilde, ilerledikçe, devamlı olarak
frantically
çilginca
vigilant
uyanık, açıkgöz, ihtiyatlı, tetikte
refute
çürütmek, aksini ispatlamak, yalanlamak, reddetmek, yanlışlığını kanıtlamak
transparent
şeffaf, saydam, transparan, apaçık
admonish
uyarmak, ihtar etmek, tembih etmek, azarlamak
cease
durmak, durdurmak; dinmek, kesilmek, bitmek, sona ermek, vazgeçmek, bitirmek, kesmek, son vermek
cease
durmak, durdurmak; dinmek, kesilmek, bitmek, sona ermek, vazgeçmek, bitirmek, kesmek, son vermek
outlaw
yasal haklardan mahrum etmek, sürmek, yasaklamak, feshetmek
sürgün, kanun kaçağı, haydut, huysuz at, yasal haklardan mahrum kimse
sanitary
hijenik, sağlık, sıhhi, temiz
avow
açıkça söylemek, itiraf etmek, beyan etmek
tenet
inanç, doktrin, ilke, öğreti
frank
mektubu ücretsiz gitmesi için damgalamak, ücretsiz göndermek
disloyal
vefasız, sadakâtsiz, hain
reminiscent
hatırlayan, anan, hatırlatan, andıran, geçmişi hatırlatan, geçmişten konuşmaya istekli, eskilerden söz eden
suppression
bastırma, sindirme, önleme, tutma, durdurma, kesme, örtbas etme, gizleme, baskı
dismantle
sökmek, parçalamak, yürürlükten kaldırmak, çıkarmak, dağıtmak, boşaltmak
velocity
hız, sürat
generosity
büyüklük, cömertlik, soylu davranış
inquiry
bahis, sorgu, soruşturma, anket, danışma, soru, araştırma, tahkikat
hijack
uçak kaçırmak, kaçırmak, gaspetmek, çalmak
uçak kaçırma, hırsızlık, gasp
commodity
eşya, mal, emtia; hammadde
dismay
dehşet, korku, umutsuzluk, bunalım
korkutmak, dehşete düşürmek, umutsuzluğa düşürmek
virtue
iffet, namus, erdem, fazilet, meziyet, etki, üstünlük
sedentary
yerleşik, yerleşmiş, oturmuş, oturan, oturarak yapılan, hep evde oturan
coastline
kıyı şeridi, sahil boyu
accede
kabul etmek, razı olmak; yönetime geçmek, iktidara gelmek, tahta çıkmak
fraudulent
sahtekâr, dolandırıcı, hileli, sahte, hilebaz, hilekâr
nod
kafa sallamak (olumlu), sallamak (baş), başı ile onaylamak, başıyle selâm vermek, başı öne düşmek, hata yapmak, dikkatsiz davranmak
enrapture
aklını başından almak, mest etmek, sevince boğmak
nomadic
göçebe gibi, göçebeye ait, başıboş dolaşan
nomad
göçebe
sanity
akıl sağlığı, ruh sağlığı, aklıselimlik, mantıklı olma, aklı başında olma
contingency
ihtimal, olasılık, tesadüf, beklenmedik olay
misery
sefalet, yoksulluk, acı, ızdırap, hınzır
merriment
neşe, eğlence, cümbüş
virtuous
erdemli, faziletli, iffetli, namuslu, dürüst, ustalık gerektiren
virtue
iffet, namus, erdem, fazilet, meziyet, etki, üstünlük
retrieval
geri alma, yeniden alma
robust
dinç, dirençli, kuvvetli, güçlü, gürbüz, zorlu, çetin, kaba saba
perfunctory
üstünkörü, baştan savma, yarım yamalak, yapmış olmak için, formalite icabı
reciprocate
karşılık vermek, karşılıklı olmak, karşılıklı yapmak, acısını çıkarmak, aşağı yukarı işlemek