3 EKİM ÇARŞ (2.)
KIRKPINARIN TARİHÇESİ
Orhan Gazinin Rumeli’yi ele geçirmek için düzenlediği seferler sırasında, Orhan Gazi’nin kardeşi Süleyman Paşa ve 40 askerlerle balkanlara giderler. Orada şu anda Yunanistan topraklarında kalan Samona’da mola verirler ve 40 cengâver asker birbirleri arasında güreş tutmaya başlarlar. 2 cengâver asker birbirlerini bir türlü yenemezler. Daha sonra Edirne yakınlarında Ahiköy yakınlarında tekrar güreşe tutuşan bu askerler birbirlerini bir türlü yenemezler ve orada susuzluktan, nefes nefese kalmaktan orada şehit düşerler. Arkadaşları oradaki bir incir ağacının dibini şehit olan arkadaşlarını gömerler ve oradan ayrılırlar.
Kırkpınar’ın Adının Nereden Geldiği;
Bir süre sonra oradan geçmekte olan askerler o askerlerin gömülü olduğu yerden gürül gürül akan bir pınar görürler ve halk oradaki şehit askerlerin arasına oraya kırkpınar adını verirler. Kırkpınar Yağlı Güreşlerinin adı da buradan gelmektedir.
4 EKİM PERŞ.(3.)
DİNGO’NUN AHIRI NE DEMEK?
Dingo adlı bir Rum vatandaşın atların dinlenmesi için yapmış olduğu bir mekândır.İstanbul’un atlı tramvaylar döneminde (bu dönem 1871-1915 arasıdır) Taksim alanının batı kısmında kalan sular idaresi alanı ile Fransız Konsolosluğuna ait yapı arasında kalan ve Dingo adlı Rum vatandaşımıza ait işletmedir.
Sözü edilen dönemde tramvaylar iki atla çekilebiliyormuş ancak şişhane yokuşunda çıkabilmek için Azapkapı’dan takviye atlara alınırmış.
Buradan takviye edilen atlarla tramvay Taksime kadar gelir ,koşumdan çıkartılan atlar Dingonun Ahırında bir süre dinlenir ve boş olarak Azapkapı’ya tekrar götürülürmüş.
5 EKİM CUMA (4.)
ALO NERDEN GELİR?
1909 yılında, Osmanlı coğrafyasında elitler arasında Fransızca konuşmak pek popülerdi. 19. Yüzyılda Avrupalı simsarlar sayesinde Osmanlı Devleti’ne hem teknoloji, hem de kültür transferi başlamıştı ve Fransızca, özellikle de imparatorluğun son yıllarında, siyasi anlamı da olan bir dil haline gelmiş, batılılaşma yanlısı aydınlarla azınlıkların oluşturduğu basın bile Fransızca dilini kullanmıştı.
O dönem bu topraklara transfer olmuş teknolojiye dair pek çok kelime de Fransızca’dan geçmiştir ve hala da o dilde okunduğu şekliyle kullanılmaktadır: Lokomotif (locomotive), kondüktör (conducteur), ray (rail), anten (antenne), radyo (radio) gibi…
Bu bilgiler ışığında diyebiliriz ki, o dönemde ülkemizde kullanılmaya başlayan telefon, kültürüyle beraber ithal edilmiş ve “Alo” kelimesi Türkçe’ye kuvvetle muhtemel Fransızca’dan geçmiştir. Fransızlar resmi telefonlarda kibar bir selamlama ifadesi olarak “allo” kullanırlar. Fransızların telefonda “allo” kullanmasının muhtemel sebebi de, telefonun yaygınlaşmaya başladığı dönemde telefonun anavatanı olan ABD’de de telefon selamlama cümlesi olarak “Hello” kullanılmasıdır.
8 EKİM P.TESİ (5.)
ÇARLİSTON BİBER NERDEN GELİR?
Charleston ABD‘nin Güney Karolina eyaletinde yer alan bir şehridir. Şehir çeşit çeşit biber üretimi ile adını duyurmuş ismi de bu yolla tüm dünyaya yayılmış.
9 EKİM SALI (6.)
100 NUMARA NERDEN GELİR?
Eskiden Fransa‘da otellerde tuvaletler koridorların uçlarındaydı. Odaların her birine birer numara verirken, tuvaletlere numarasız demişler ve ’00’ diye işaretlemişlerdi. Fransızca’daki ‘numarasız’ kelimesi ile ‘ 100 numara’ kelimesi hemen hemen aynı telaffuz edildiğinden, bizde Fransızcası biraz kıt birinin tercüme hatası sonucu ‘Yüz Numara’ olarak yerleşmiştir
10 EKİM ÇARŞ. (7.)
KOT SÖZCÜĞÜ NERDEN GELİR?
Kot sözcüğünün Türkçeye yerleşmesinin asıl nedeni, bu ismin Türkiye’de blucini üreten ilk kişinin soyadından geliyor olmasıdır. Türkiye’deki ilk kot üretimini yapan, Muhteşem Kot, 1940 yılında Fransa‘ya yaptığı bir gezide blucinle karşılaşır. Sağlamlığına ve dikim tarzına hayran kalan Muhteşem Kot, bu kumaşı Türkiye’de üretmeye karar verir.
Türkiye’ye döndüğünde bu kumaşı üretmeyi başarır ve 1960 yılına gelindiğinde günde 200 adet üretimi yakalamıştır. Bu kumaş o dönemde özellikle köylüler ve işçiler tarafından çok tutulur. 1960 yılında KOT adını markalaştırırlar.
Ancak 1980’li yıllara (Özal dönemi) gelindiğinde serbest piyasa ekonomisiyle kapılar açılır ve yabancı markaların yerli piyasaya girmesiyle o günlere kadar birinci sırada olan Kot marka blucin artık ikinci sınıf olmuştur. Böylece satışları düşen firma 1992 yılında üretimi durdurur ve fabrikayı kiraya veri
11 EKİM PERŞ. (8.)
NAPOLYON KİRAZ NERDEN GELİR?
Aslında Napolyon değil Apolyont kirazı olarak söylenmesi gereken meyvedir. Bunun nedeni de Bursa şehri içerisindeki eski adı “Apollion veya Apolyont” olan Uluabat Gölü’nün çevresinde yetiştirilen kirazların iri ve kıpkırmızı olması bu isimle tanınmasını sağlamış ve zamanla bu isim duyum ve söylenişindeki yanlışlar ile günümüze herkesin tanıdığı Fransız devlet adamı Napolyon’un ismine evrilmiştir
12 EKİM CUMA (9.)
BERLİN’DE MAHKEMELER VAR NERDEN GELİR?
Alman Kralı II. Frederick 1750 yılında Potsdam’dan geçiyor. Orayı çok beğeniyor ve “Bana şuraya bir saray yapın” diyor. Ertesi gün adamları gidip bakıyorlar, Kral’ın beğendiği yerde bir değirmen.
Adamlar kapıyı çalıyor, yaşlı değirmenci açıyor.
– Buyrun?
– Bizi Kral gönderdi. Burayı görüp çok beğendi, satın alacak. Kaç para?
– Satmıyorum ki ne parası?
– Saçmalama Kral istedi.
– Bana ne! Ben satmadıktan sonra kimse alamaz ki!
Adamları gelip Kral’a diyorlar ki;
– Efendim beğendiğiniz yerdeki değirmenci deli. “Satmıyorum” dedi.
– Çağırın bakalım bana şu adamı.
Değirmenci gelip, Kral’ın karşısında duruyor. II. Frederick:
– Yanlış anladınız herhalde beyefendi, ben satın almak istiyorum orayı. Kaç para?
– Yoo yanlış anlamadım, adamların da dün bunu söyledi. Satmıyorum!
– Beyefendi inat etmeyin, paranızı fazlasıyla vereceğim.
– Sen koskoca Kralsın, paran çok. Git Almanya’nın her yerine saray yap. Burayı benden önce babam işletiyordu. Ona da babasından kalmış, ben de çocuğuma bırakacağım. Satmıyorum!
II. Frederick ayağa kalkıyor;
– Unutma ki ben Kralım!
Değirmenci bakıyor ve diyor ki;
– Asıl sen unutma ki Berlin’de hakimler var! Hiçbir güç, hiçbir siyaset, hiçbir iktidar kral bile olsa adaletten üstün değildir. Hiç kimse adaletin üstüne çıkamaz. Orada oturamaz.
Potsdam’da Sansosi Sarayı. Saray ve değirmen yan yana. Kral ve değirmenci adaletle komşu oluyor.
Sabahları II. Frederick arka bahçeye çıktığında değirmenci sesleniyor;
– Hey Frederick, ekmek yaptım göndereyim mi?
II. Frederick diyor ki;
-“Adalet her sabah bana, sıcak bir ekmek kokusuyla gelirdi.
15 EKİM P.TESİ (10.)
ÜSKÜDAR’IN ADI NERDEN GELİR?
Milattan 400 yıl önce ise deniz yoluyla Trabzon’dan Yunanistan’a dönmekte olan On Binler, Hrisopolis’e uğramış ve şehri yağmalamışlardır. Atinalı general Hares burada iken karısı Damalis ölmüştür. Hares karısı Damalis için büyük bir mezar yaptırmış ve üzerinde inek heykeli olan bir sütun dikmiştir. Üsküdar zaman zaman Persler, Araplar ve Osmanlılar tarafından işgal edilmiş üs olarak kullanılmıştır. Üsküdar sözcüğünün Farsça menzil, geçit, uğrak yer anlamına geldiği Burhan-ı Katı adlı sözlükte kayıtlıdır. Osmanlılar, 1453’te İstanbul’u aldıkları zaman bu şehrin adı ‘Scutari’ idi. Ondan sonra Türkçe’de ‘Üsküdar’ haline dönüştüğü anlaşılmaktadır.
16 EKİM SALI (11.)
BEŞİKTAŞ ADI NERDEN GELİR?
Bir zamanlar Beşiktaş’a ‘Taş Beşik’ denirmiş. Bu adla anılmasının nedeni şöyle anlatılır. Çok eskiden şimdiki Beşiktaş’ın olduğu yer ormanlıkmış. Yaşka adındaki bir papaz, burada büyük bir kilise yaptırmış. Hz. İsa’nın Kudüs’te, Beytullah’ta bulunan beşiğini getirip bu kiliseye koymuş. Bu aslında taş bir tekneymiş. Hz. İsa’yı çocukken, bu teknede yıkarlarmış. Kiliseye bu beşikten dolayı ‘Taş Beşik Kilisesi’ adı verilmiş. Kiliseyi yaptıran papaz öldükten sonra burada bulunan taş beşik Ayasofya Kilisesi’ne nakledilmiş. Fakat beşiğin adı unutulmamış ve Beşik Taşı’ndan ‘Beşiktaş’ adı günümüze kadar kalmış. Beşiktaş’ın adı etrafında anlatılanlardan bir çeşitleme de şöyledir:
Barbaros Hayrettin Paşa, seferlerden dönüşte, gemilerini şimdiki Beşiktaş kıyılarına koydurduğu beş tane taşa bağlarmış. Bu nedenle, adı geçen bölgeye önceleri ‘Beş Taş’ zaman içerisinde de halk dilinde değişikliğe uğradığı şekliyle ‘Beşiktaş’ denmiştir. Beşiktaş kıyısında 1622’de Ohrili Hüseyin Paşa tarafından Beşiktaş Mevlevihanesi yaptırılmıştır. Daha sonra bu Mevlevihane yıktırılmış ve yerine Çırağan Sarayı yaptırılmıştır. Barbaros Hayrettin Paşa’nın türbesi de Beşiktaş’tadır.
17 EKİM ÇARŞ (12.)
KANDİLLİ ADI NERDEN GELİR?
İstanbul Boğazı’nda şimdiki adıyla Kandilli olarak bildiğimiz yer, Bizans döneminde de yerleşim alanıymış. Daha sonra bir süre boş kalmış. Kandilli adı hakkında iki efsane vardır. Bunlardan birincisine göre, Dördüncü Murat Bağdat Seferi’ne çıkarken burada kendisi için bir saray yapılmasını emretmiş. Padişah, Bağdat’ı aldıktan sonra İstanbul’a döndüğünde bu saraya yerleşmiş. Bu şurada oğlu Mehmet dünyaya gelmiş. Bu olay üzerine düzenlenen şenliklerde, sarayın önünde yedi gece kandil donanması yapılmış.
Bundan sonra da sarayın bulunduğu yer ‘Kandilli’ olarak anılmış. Kandilli hakkındaki diğer efsaneye göre de, bu yerde bir papazın bahçesi varmış. Osmanlı Padişahları Göksu ve Çubuklu’ya gidip eğlendikten sonra gece kayıkla tekrar saraya dönerlermiş. Burada bahçesi olan papaz da bu padişahların iltifatını kazanmak için, onların dönüş zamanlarında, bahçesinde kandiller yakarak denizi aydınlatırmış. Bu nedenle bahçeye ‘Kandilli Bahçe’, semte de ‘Kandilli’ adı verilmiş.
18 EKİM PERŞ (13.)
KADIKÖY ADI NERDEN GELİR?
Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u aldıktan sonra, Nasreddin Hoca’nın torunlarından, Sivrihisar Kadısı Celalettin Efendi şimdiki Kadıköy’de oturduğu için bu yerin adı ‘Kadıköyü’ olarak kalmış ve günümüzde ‘Kadıköy’ olmuştur. Hızır Bey’in oğlu Sinan Paşa da Fatih’in hocalarındandı. Bu nedenle kendisine Hoca Paşa da denir. Fatih, Sinan Paşa’yı sadrazam yapmıştır. Böylece, Nasreddin Hoca’nın soyundan gelenlerden yalnız İstanbul kadısı değil, Osmanlı sadrazamı da çıkmıştır.
İstanbul’un ilk kadısı Hızır Bey, bilgin bir devlet adamı olduğu gibi aynı zamanda büyük dedesi Nasreddin Hoca gibi nükteli konuşan zeki bir insandı. Bir gün kendisine: “Kadılık yaparken mahkemede taraflardan biri hatırlı bir kişi olduğuna karar verirken zorlanmaz mısın?” diye sormuşlar. Hızır Bey, verdiği cevapla, Nasreddin Hoca’nın torunu olduğunu göstermiştir. Şöyle demiştir; “Mahkeme karar verirken taraflardan birisinin hatırlı kimse olması işimi kolaylaştırır. Makam korkusundan hatırlı kimse lehine karar verir kurtulurum. Asıl zor olanı, mahkemede her iki tarafın da hatırlı kimseler olması durumunda karar vermektir”.
19 EKİM CUMA (14.)
WASHİNGTON DENEYİ NERDEN GELİR?
Washington Deneyi diye bilinen olay, 1993 yılında ABD Başkenti’nde halka haber vermeksizin yapılan ve sekiz hafta boyunca devam eden bir toplu dua sürecinde şehirde suç oranının %20 oranında düşmesinin bilimsel kabul görüp kayda geçirilmesiydi
22 EKİM PAZARTESİ (15.)
MİMARİ YAPILARDAKİ ANA UNSUR OLAN KİLİT TAŞININ KADIN ŞEKLİNDE YAPILMASI NERDEN GELİR?
Kemer bir Roma buluşudur. Bu buluşla dünya 1500 yıl bina yapmıştır. Bu resimde gördüğünüz bir kadın figürü bulunan taş var.
Bu taşa mimaride kilit taşı denir. Türkçesi Kilit taşını alınca Bu kemer çöker. Örneğin Süleymaniye Camii,
kubbesinin kilit taşını çektiniz mi.Cami kalmaz.Peki kilit taşı neden kadın figürü formunda yapılmıştır.Çünkü hayatımızdan kadınları çıkardığımızda yaşamımız çöker.
kendimize gelemeyiz…uzun lafın kısası;Kilit taşı her şeydir
23 EKİM SALI (16.)
HAFTA ADI NERDEN GELİR?
Az çok tavla oynamayı bilenler farsça altıya kadar sayabilirler:
yek, du, se, cihar, penç ve şeş.
Yedinin Farsçası da hefte. İşte hafta ismi de buradan gelir.
24 EKİM ÇARŞ (17.)
GÜNLERİN ANLAMLARI NEREDEN GELİR?
PAZAR: Eski çağlardan beri birçok medeniyet tarafından haftanın ilk günü kabul edilen bu gün; Farsça “bazar” (yiyecek, öte-beri satılan, alış-veriş için kurulan yer) Türkçeye Pazar olarak geçmiş. Aslında bazar kelimesi de ba=yemek, zar=yer kelimelerinden doğmuş. Yemek yeri daha sonra bugünkü kullanımıyla pazar yeri anlamına dönüşmüştür…
PAZARTESİ: Türkçe olan ertesi kelimesi eklenmiştir, yani pazarın kurulduğu günden sonraki gün…
SALI: Farsçadaki “salis”ten (üçüncü demek) geliyor, yani “haftanın 3. günü”…
ÇARŞAMBA: Farsçadaki “çehar” (dört) ve “şenbe”den (gün) geliyor (4. gün)…
PERŞEMBE: Yine Farsça: “penç” (beş) ve “şenbe”den (5. gün)…
CUMA: Arapçadaki “cem” (toplanma) kökünden “cum’a”… (cem, cami, cuma, cumhur, cumhuriyet, cemaat, cemiyet, vb. hep aynı kökten türemiştir) Müslüman toplumlarda toplanma günü…
25 EKİM PERŞ (18.)
ÇİKİTA MUZUN HİKÂYESİ
Turgut Özal döneminde tanıştığımız, bazılarımızın “Anamur muzu varken ne öyle saman gibi” diyerek horladığı çikita muzların ihracatçısı Chiquita, dünyanın bu alandaki en büyük şirketi. Üstelik, muz başka yerlerde bizdeki gibi “kırk yılın başında bir” yenilen bir meyve de değil. Bugün dünya nüfusunun en fazla tükettiği gıda maddesi, pirinç, buğday ve sütten sonra muz….
Muzun ticari potansiyeli, ilk defa Minor Keith isimli bir ABD’linin, 1870’li yılların başlarında birkaç muz ağacını demiryolunun kenarına ekmesinin ardından keşfedildi. Gabriel García Marquez’in “Yüzyıllık Yalnızlık” kitabında, muzun önce medeniyet, sonra yıkım getirdiği Macondo kasabasının bir sakini, “Bir gringo’yu birkaç muz yemeye davet etmemiz yüzünden şu başımıza gelenlere bak” dediğinde, tarihsel bir gerçeğe işaret ediyordu.
Şirket, United Fruit Company (UFCO) ismiyle 1899 yılında kurulur. Hedeflerinde sadece meyvecilik yoktur, sebzecilikten ulaşıma kadar birçok alanda iş yapmaya heveslilerdir. 1901’de Guatemala hükümeti, ülkenin postacılık hizmetini UFCO’ya verdiğinde, Latin Amerika’da yeni bir dönemin açılmakta olduğunun farkında değildir.
1930’a gelindiğinde UFCO, 20 rakip şirketi yutmuş, tüm Orta Amerika’nın en büyük işvereni konumuna gelmiştir. Bu yıllarda şirketin kudreti o kadar artar ki, ABD’li yazar O’Henry, “muz cumhuriyeti” sözünü ilk defa Honduras için kullanır. UFCO, güçlü sermayesiyle kıtadaki bağımlı ülkeleri parmağında oynatır. “Muzlar” adlı kitabın yazarı Peter Chapman, bu dönemde UFCO’nun birçok ulus-devletten daha güçlü olduğunu belirtir. Latin Amerika’da şirketin adı, her tarafı sarmalarından dolayı ‘pulpo’ya (ahtapot) çıkar. UFCO, her ülkede verimli toprakların büyük kısmını satın alır, hükümete muz vergilerini düşürmesi, köylülere muz dağıtmamasıgibi konularda baskı yapar.
1961 yılında CIA’nın eğittiği karşı-devrimci bozgun çeteleri Küba’nın Domuzlar Körfezi’ne çıkarma yaptıklarında, bu çetelerin altındaki gemileri United Fruit Company “ödünç” vermiştir.
Daha sonra United Brands adını alan şirket, 1972 yılında Honduras’ta General Oswaldo López Arellano’nun iktidara gelmesini sağlar. Ancak UFCO’nun General’e 1.25 milyon dolar rüşvet verdiğinin, meyve ihracat vergilerini düşürmesi halinde bir o kadar daha vermeyi taahhüt ettiğinin açığa çıkması üzerine diktatör iktidarı bırakmak zorunda kalır, UFCO şirket başkanı da New York’taki gökdeleninden kendini atarak intihar eder.
Chiquita, her zaman Beyaz Saray’daki lobi faaliyetlerini güçlü tutmaya çalıştı. Obama yönetiminde Adalet Bakanı olan Eric Holder, o dönemde Chiquita’nın lobi faaliyetlerini yürüten Covington hukuk şirketinin ortağıydı. Ölüm tugaylarıyla ilişki meselesinde şirketi savunan (ve yıllık maaşı 2 milyon doları bulan) Holder, şirketin 25 milyon dolarlık tazminatla bu işten sıyrılmasında baş rolü oynadı.
26 EKİM CUMA (19)
–” NE ŞEHİTTİR NE GAZİ, YOK YOLUNA GİTTİ NİYAZİ ” NERDEN GELİR?
Resneli Niyazi Bey İttihat ve Terakki’nin önde gelen isimlerindendi. 31 Mart vakasını bastırmak için gelen Hareket ordusunda bulunmuş, meşrutiyetten sonra döndüğü Selanikte ” Hürriyet kahramanı ” olarak karşılanmıştı. Aslen Arnavut olan Niyazi Bey, Balkan savaşının kaybedilmesinden sonra, İstanbul’a gitmek için, Arnavutluk’un Avlonya limanında vapur beklerken, nereden geldiği belli olmayan bir kurşunla vurulmuştur. İttihat ve Terakki tarafından kendi korumasına öldürtülmüş olduğu kabul edilmektedir. Vefattan sonra arkadaşları arasında şehit sayılıp sayılmayacağı tartışma konusu olmuş ve arkadaşlarından biri son noktayı koymuştur.
” Ne şehittir ne gazi, yok yoluna gitti Niyazi ”
GEYİK MUHABBETİ NERDEN GELİR?
Resneli Niyazi beyin, İstanbul’un içinde serbestçe gezen bir geyiği vardı ve gazetelere dahi konu olmuştu. Gazeteler siyaseti ve 31 Mart vakasını bir yana bırakıp, bugünün magazin gazetecileri misali, Resneli Niyazi beyin geyiğinden o kadar çok bahsettiler ki, kahvehanelerde ilk gündem olarak konuşulmaya başlandı. Bir gün, bu muhabbetten sıkılan bir adamın “Bırakın bu geyik muhabbetini ” demesiyle de, “geyik muhabbeti” deyimi doğdu.
29 EKİM PAZARTESİ (20.)
İPSİZ SAPSIZ OLMAK NERDEN GELİR?
Anadolu’dan İstanbul’a para kazanmaya gelen insanlar her zaman olmuştur. Uzun zaman önce bu insanlardan fakir olanlar geçimlerini hamallık yaparak sağlarlarmış. Hamallık yapabilmek için ise kalın bir ipe sahip olmak lazımmış. Bir kalın ipe bile sahip olmayanlar ise hakir görülüp, “ipsiz” diye anılırlarmış.
İşte “ipsiz sapsız” deyimi buradan doğmaktaymış.
30 EKİM SALI (21.)
Elinizde Bulunan Dünya Haritasını Ters Çevirin Arapça
Allah Yazısı Ortaya Çıkacaktır.
Lambaların Daha İyi Çalışması İçin Kuru Bezle
Temizlenmesi Gerekir. Kirli Ve Tozlu Lambalar Yüzde 25 Daha Fazla Enerji Tüketir.
31 EKİM ÇARŞAMBA (22.)
Suudi Arabistan’da Hiç Irmak Yoktur.
Hiç Kimse Gözü Açık Hapşıramaz
Çocuklar Baharda Daha Fazla Büyüyor.
1 KASIM PERŞEMBE (23.)
Bütün kar taneleri altıgendir
Yani hepsinin altı köşesi vardır. Her yağışta milyarlarca yağmasına rağmen asla birbirinin tam benzeri iki tane kar tanesi görülmemiştir
2 KASIM CUMA (24.)
Su Donduğunda Hacmi %10 Artar.
Kırkayakların Aslında Hiçbir Türünde 40 Adet Ayak Bulunmaz
Ses, suda havadakinden 3 kat hızlı gitmektedir.
5 KASIM P.TESİ (25.)
Dünyanın En Uzun Boylu Adamın Ayak Numarası 66 Numara
Dünyanın En Zehirli Hayvanı ‘Zehirli Ok Kurbası ‘Tedavisi 4 Yıldan Fazla Sürer
Dünyanın Gelmiş Geçmiş En Uzun İnsanı 272 cm dir.
6 KASIM SALI (26.)
Şimdiye kadar kaydedilen en soğuk gün, Antarktika’daki Vostok İstasyonu’nda kaydedilmiştir ve -89.2 santigrat derecedir
Deprem Kayıplarında Çin İlk Sıradadır.1556’da Meydana Gelen Depremde 830.000 Kişi Ölmüştür.
7 KASIM ÇARŞ. (27.)
İlk aşırı hız cezası 1902’de yazıldı
Şili’deki Atacama Çölü En Kuru Çöldür.Bazı Yerlerine 400 Yıl Yağmur Yağmamıştır. Diğer Bölgelerine İse Hiç Yağmur Yağdığı Görülmemiştir.
Dünyanın En Büyük Adası Gröndland’dır.(Danimarka)
Dünyadaki En Uzun Nehir Afrika’daki Nil Nehri’dir. Bu Nehrin Uzunluğu Yaklaşık 6.600 Km Kadardır
8 KASIM PERŞ. (28.)
Dünya’nın en derin noktası olan Mariana Çukuru, okyanus yüzeyinin 10.9 kilometre dibinde
Dünya Üzerinde İlk Konuşan Su Hayvanı Hoover İsimli Bir Foktur.
Dünyanın En Uzun Yaşayan Hayvanı Kaplumbağadır. En Az Yaşayan Kelebeklerdir
Atlantik, Dünyanın En Büyük İkinci Okyanusudur Ve Hala Büyümektedir. Her Yıl 4 cm Kadar Genişler Ve Bunu Yaparken, Avrupa İle Amerika’yı Birbirinden Giderek Uzaklaştırır.
9 KASIM CUMA (29.)
İlk Yoğurt Mayası Rivayete Göre Hz. İbrahim’e Melekler Tarafından Öğretildiğini Söylüyor Diğer Bir Rivayete Göre De Karınca Yumurtalarından Yapıldığını Söylüyor.
İlk Büyük Şehir (1 Milyon Nüfuslu) Roma”dır. M.ö 133
En çok sayıda yumurta bırakan balık okyanus Güneş balığıdır, bir seferde 30 milyon kadar yumurta bırakabilir.
12 KASIM P.TESİ (30.)
En Büyük Hücre Deve Kuşu Yumurtası, En Uzun Hücre İse
Siyatik Sinirdir(1 Metre) Bacakta Bulunur
Dünyanın en çok kazanan sporcusu golfçu Tiger Woods, yılda 78 milyon dolar, yani saniyede 2.5 dolar kazanıyor.
Düşes lakaplı Chris Walton en uzun tırnak rekorunu elinde tutuyor. 18 yıldır itinayla uzattığı sol el tırnakları toplam 3, sağ el tırnakları ise 2.92 metre uzunluğunda.
13 KASIM SALI (31.)
Dünyanın en hızlı büyüyen bitkisi Bambu ağacıdır. Bambular bir günde yaklaşık 90 cm. kadar uzar
Dünyanın en yüksek binası Dubai’deki Burj Khalife’dir. Yüksekliği 828m ve 160 katlıdır.
En küçük yumurta, aynı zamanda en küçük kuş olan sinek kuşuna aittir. Bu kuşların yumurtaları yarım gramdan hafif ve bir buğday tanesinin yarısından daha küçüktür.
14 KASIM ÇARŞ (32.)
Dünya’nın En Küçük Ülkesi Sealand’dir. Bu Ülkenin Yüzölçümü İse 550 Metrekaredir.
Yaşayan kuşlar içinde en büyük yumurta deve kuşu yumurtalarıdır. Deve kuşu yumurtası yaklaşık 1,5 kg ağırlığındadır. Günümüzden 700 yıl önce soyu tükenen fil kuşları ise yaklaşık 12 kg ağırlığında yumurtlarlar
Papağanlar Bir Şey Anlamazlar Sadece Tekrar Ederler
15 KASIM PERŞ. (33.)
Deve Kuşlarının Gözleri Beyinlerinden Büyüktür.
Penguen Yüzebilen Ama Uçamayan Tek Kuştur
Mavi Rengini Görebilen Tek Kuş Baykuştur.
Baykuşlar Kafasını 270 Derece Döndürebilir
16 KASIM CUMA (34.)
Ebabil Kuşları Ömürlerini Uçarak Geçirirler.Yeme İçme İhtiyaçlarını da Uçarken Temin Ederler.
Topkapı Sarayı bu ismini Eski Sarayın sahilindeki toplu kapısından almıştır. Bu sarayın, Fatih zamanındaki adı Yeni Saray idi.
Sadece Erkek Kanaryalar Ötebilir.
19 KASIM P.TESİ (35.)
Kuşlar acı biberin acılığını hissedemezmiş.
Bir Albatros Uçarken Uyuyabilir. Yaklaşık 40 Km/saat Hızla Uzun Süren Bir Uçuş Boyunca Havada Uyuyabilirler.Bir Ay Süren Bir Uçuşunda Yere Hiç İnmeden 15 000 Km Lik Mesafe Kaydedebilirler
Erkek Baykuşlar, Eşleri Uyurken Dengesini Kaybedip Düşmesin Diye Onlara Yastık Olurlar
20 KASIM SALI (36.)
Tom Sawyer Daktiloda Yazılan İlk Romandır
Gugu Kuşu Kuluçkaya Yatamaz. Peki Nasıl Neslini Devam Ettiriyorlar. İşte Cevabı: Farklı Farklı Kuş Yuvalarına O Kuşun Yumurtasına Benzer Yumurta Yaparak.
Kemal Sunal Üniversiteyi Tam Olarak 27 Yılda Bitirmiştir
21 KASIM ÇARŞ. (37.)
Ünlü oyuncu Bruce Lee dövüşürken o kadar hızlıydı ki, filmi çekilirken hareketleri sanal ortamda yavaşlatılmak zorunda kalınmıştır
1915 Yılında Charlie Chaplin, Gizlice Katıldığı Charlie Chaplin’e Benzeyenler Yarışmasında 3. Olmuştur.
Cüneyt Arkın’ın bir filminde akreplerle çevirdiği sahne, akrep resimlerinin hamam böceklerinin üzerine yapıştırılmasıyla çekilmiştir
22 KASIM PERŞ. (38.)
Köpekbalıklarının vücudunda tek bir kemik bile yoktur. İskelet sistemleri kıkırdaktan oluşur.
Timsah yiyen, bir balık türü vardır
Istakozların Kanı Mavi Renktedir.
Dişi Mavi Balinalar 34 Metre Boyundadır Ve Günde 3.000.000 Kalori Alırlar.
23 KASIM CUMA (39.)
Köpek Balıkları İdrarını İçine Yaptıkları İçin Avlanınca 30 Gün Boyunca Süzdürülür.
Bir Pirhananın İnsan Elini 3 Isırışta Bileğinden Koparabileceğini Biliyor Musunuz?
Bir denizanasının %95’i sudan oluşmaktadır.
26 KASIM P.TESİ (40.)
Mavi Balinaların Çıkardığı Sesler 850 Km Kadar Uzaktan Duyulabilir
Bir Istakoz 7 Senede Ancak Yarım Kilo Alabilir.
Yeryüzündeki En Büyük Canlı Mavi Balinadır. Kalbi De Çok Büyük Yaklaşık 600 Kg Bir Mavi Balinanın Kalp Atışları Çok Uzaktan Bile Duyulabilir.
27 KASIM SALI (41.)
Deniz Atları Saatte En Fazla 16 Metre İlerleyebildikleri İçin Dünya’nın En Yavaş Hareket Eden Hayvanlarıdır
Somon Balıkları Bulundukları Irmaktan 800 Km Açıldıkları Halde Koku Alma Vasıtasıyla Yine Eski Yerlerine Gelip Yumurtlayabilmektedirler.
Bir Ahtapotun 3 Tane Kalbi Vardır. Bunun Nedeni Fazla Kollara Sahip Olmasıdır.
28 KASIM ÇARŞAMBA (42.)
Plankton nedir?
Denizlerde Yaşayan Çoğu Gözle Görülemeyecek Kadar Küçük Bitki Ve Hayvanlara Plankton Denir. Bitkisel Planktonlar Dünyadaki Tüm Ormanlardan Daha Fazla Oksijen Üretir. Planktonların Olmadığı Bir Deniz Hayatı Düşünülemez. Birçok Balığı Ve Diğer Deniz Canlıları Bu Planktonları Yiyerek Yaşarlar, Planktonlar Olmazsa, karalarda Da Hayat Olmaz.
29 KASIM PERŞEMBE (43.)
Balıkçıl (Japon Turnaları)’ları Yumurtalarını Rastgele Suya Bırakırlar Ve Bu Yumurtaları Zamanı Gelince Elle Koymuş Gibi Bulurlar.
Bir Köpekbalığı 100 Milyon Damla Deniz Suyu İçindeki Bir Damla Kanı Hissedebilir
Beyni Ve Kalbi Olmayan Tek Hayvan Deniz Anasıdır
30 KASIM CUMA (44.)
Deniz yıldızları istedikleri zaman midelerini dışarı çıkarabilirler.
Yetişkin Bir Balinanın Kalbinin Kamyon Büyüklügünde Oldugunu Biliyor muydunuz ?
Bir Ahtapot Kuluçkaya Yattığı Zaman Asla Kalkmaz Ve Açlıktan 8 Bacağından Birini Yer Ve Ölürler Nadiren Ahtapot Yavrusunu Görebilir.
3 ARALIK PAZARTESİ (45.)
Yengeçlerin Kanının Rengi Mavidir
Köpekbalıkları Ömürleri Boyunca Yüzmek Zorundadırlar, Çünkü Dururlarsa Batarlar.
Denizanalarının Gözleri Yoktur.
Karidesin kalbi kafasının içindedir!
4 ARALIK SALI (46.)
1800’lerin ortasına kadar Istakoz, fakir yemeğiydi. Eskiden, en fakirler ve köleler ıstakozla beslenirmiş. Fare yemekle eş değer tutuluyormuş. Şimdiyse en sosyete yemeklerden
Torpil balığı, iri bir balığı öldürecek kadar büyük bir elektrik akımı üretebilir
5 ARALIK ÇARŞAMBA (47.)
Balon balığı düşmanlarını korkutmak için şişer,derisindeki zehirler öldürücüdür,yemek olarak kullanılmaması önemlidir.
Köpekbalıklarının ortalama 45 dişi olur. Ancak çeşitli sebeplerden sürekli dişlerini kaybederler. Onlar adına ne mutlu ki, çabuk bir şekilde yerine yenileri çıkar. Bir köpekbalığı tüm hayatı boyunca 30 bin diş çıkarır
6 ARALIK PERŞEMBE (48.)
Bir fil bir mavi balinanın dilinden daha hafiftir.
Timsahlar Yumurtalarından Çıkan Yavrularını Binlerce Ton Kuvvet Uygulayabilecek Çenesi İle Hafifçe Ağzının İçine Alır Ve Nehre Götürür
Timsahlar Dibe Batmak İçin Taş Yutarlar
Dişi kurbağalarda ses telleri yoktur.
Ay üzerine 6 adet bayrak dikilmiştir ve bunların 5 tanesi hala sağlam durmaktadır
7 ARALIK CUMA (49.)
Venüs’te 1 Gün, 1 Yıldan Daha Uzundur. Venüs’ün kendi etrafında 1 tur dönmesi Dünya zaman ölçüsüyle tam 243 gün sürer. Güneş etrafında 1 tur dönmesi ise 224.7 gün..
Uzaya İlk Uçan Kadın Valentina Tereşkova’dır. (1962)
Venüs Saat Yönünde Dönen Tek Gezegendir.
Ayı İnlerinin Yönü Mutlaka Kuzeydedir
10 ARALIK P.TESİ (50.)
Uzaya Giden İlk Maymun Olan Hal Rokete 1 Dk Boyunca El Sallamıştır
“Yıldız kaydı ” dediğimizde, aslında kayanlar yıldız değil,Dünya atmosferine girdikleri sırada yanan irili ufaklı göktaşlarıdır
Güneşin Işınları Dünyaya Ulaşana Kadar Tam 8 Dk Geçer
11 ARALIK SALI (51.)
Satürn Ve Jüpiter’de Elmas Yağdığı Keşfedilmiştir.
Ay yüzeyinde ağırlığınızın sadece %16.5’ini hissedersiniz.
Ay gündüzleri ortalama 107 °C, geceleri ise ortalama -153 °C civarındadır.
12 ARALIK ÇARŞ. (52.)
Yediğimiz Sebzeler Ve Meyveler Hangi Organımıza Benziyorsa Ona Faydalıdır
Dünyanın En Uzun Ağacı 80 m Uzunluğunda 50 İnsanı İçine Alabilecek Genişliktedir
Salatalığın %96’sı Sudur
13 ARALIK PERŞ. (53.)
Böcek İle Beslenen Venüs Bitkisinin Avını Yakalamak İçin Ağzını Kapatması Sadece Yarım Saniye Sürer.
Bir Meşe Ağaçı Elli Yaşından Önce Palamut Vermez
Ihlamur ağacının odunu en hafif odunlardan birisidir. Bu yüzden model uçaklar gibi hafif olması istenen eşyalar ıhlamur kerestesinden yapılır.
14 ARALIK CUMA (54.)
ANADOLU ADI NERDEN GELİR?
Ankara’nın Kızılcahamam ilçesine bağlı Taşlıca Köyü’nde geçer bu efsane. Taşoluğun önünde güzel bir çeşme vardır. İşte bu çeşme efsanenin ana kaynağıdır.
Asırlar önce çeşmenin bulunduğu yerler hayli ıssızdır. 15. yy. da bir Türkmen subayı, ordusunun önünde seferden dönmektedir. Ordusu o kadar yol katetmiş ama su bulamamıştır. Bitkin haldeki askerlerin susuzluktan dudakları kavrulmuş, neredeyse ölmek üzeredirler. Koca ordu nice zaferler kazanmış, bayrağını yere değdirmemiş, başı dik ordu neredeyse susuzluğa yenilmek üzere.
Ümitler kaybolmak üzere iken, bir Türkmen kadını belirir uzaktan. Elinde kocaman bir ayran bakracı. Önüne çıkan askerlere elindeki tası doldurur verir. Kimisinin matarasına doldurur. Bütün askerlere ayran içirir, yine de ayranı bitmez. Kocaman orduda ayran vermediği asker kalmaz. Matarası dolu olan askerlere bir daha seslenir;
“Oğlum uzat mataranı doldurayım,” diye.
“Ana doludur,” derse de askerler.
“Ana doludur.”
“Ana doludur.”
Ana dolu, diye cevap veren askerler mataralarında ayran dolu olduğunu belirtirler.
Böylece günümüzde yaşadığımız bu toprakların adı, o günden sonra Anadolu olarak anılmaya başlanır.
17 ARALIK PAZARTESİ (55.)
Patates Elma Ve Soğanın Tadı Aynıdır Sadece Kokusu Farklıdır.
Papatya Normalde Kokmaz Ama Koparıldığında Kokar.
Bir Zeytin Ağacı 1500 Yıl Yaşayabilir
Biberlerin Acılığını Sap Kısmındaki Yıldız Şekline Bakarak Anlayabilirsiniz. O Yıldızın Köşeleri 5’in Üzerindeyse Biber Oldukça Acıdır.
Dünyanın Tadı En Acı Olan Bitkisi Kokusu Çok Hoş Olmasına Rağmen Orkidedir.
18 ARALIK SALI (56.)
Hurma Ağacı Adem A.S.’ın Yaratıldığı Toprağın Kalanından Yaratılmıştır Ve İnsanın Bedeni İhtiyaçlarının Tamamını Karşılayan Nadir Besinlerdendir
Siyah Gül Dünyada Sadece Şanlurfanın Halfeti İlçesinde Yetişir. Dalından Koparıldığından İtibaren Kırmızıya Dönüşür Ve Kokusu Kaybolur
Dünyanın Tam Ortası Endonezyadaki Bali Adasıdır.
Güney Korenin Başkenti Seul, Kore Dilinde “başkent”anlamına Gelmektedir
19 ARALIK ÇARŞAMBA (57.)
Çin Alfabesinde Kaç Harf Vadır. Çin Alfabesi, Harflerden Değil Sembollerden Meydana Gelir.çin Alfabesi, 40.000 Karakterden Oluşmaktadır. Günlük Konuşmada 4000 Karakter Kullanılır Ve Kitap Okumak İçin De 10.000 Civarı Karakteri Tanımak Gerekmektedir.
İstanbul’da Bulunan Haliç’e Yabancılar Altın Boynuz Anlamına Gelen Golden Hors Denir. Çünkü Haliç Bir Boynuza Benzemektedir.
Kapadokya’nın Kelime Anlamı “güzel Atlar Diyarı”dır
20 ARALIK PERŞEMEBE (58.)
Hawaii Alfabesinde Sadece 12 Harf Vardır
Kağıt Para Sanıldığı Gibi Kağıttan Değil Pamuktan Yapılır.
Macar Yanosh Voven Ve Karısı Sara Dünyada En Uzun Aile Hayatı Sürmüşler. Onlar 147 Sene Beraber Yaşamışlar. Yanosh 172 Sara 164 Sene Yaşamıştır. Öldüklerinde En Küçük Çocuklarının 116 Yaşı Varmış.
Birçok Ruj Çeşidi Balık Pulu İçerir
21 ARALIK CUMA (59.)
Titanic Gemisi İçin 2224 Tane Bilet Kesilmişti, Ancak Gemiye 2223 Kişi Binmişti. Gemiye Binmeyen Tek Kişi İse Türk Dr. Ömer Akalın’dır.
Victor Hugo’nun ünlü eseri sefiller 1862 yılında ilk kez basıldığında,Hugo kitabının nasıl sattığını sormak için yayıncısına alaycı bir telgraf gönderir. Telgraf’ın tamamı şuydu ” ? ”,yayıncıdan gelen coşkulu cevap ise şöyleydi ” ! ”,kısa ve net bir anlaşma yöntemi.
Evinizdeki toz parçacıklarının büyük çoğunluğu ölmüş deri dokusudur.
İnsanın Kendi Dirseğini Yalaması İmkansızdır.
24 ARALIK P.TESİ (60.)
Kapaksız Kapta Yemek Pişirmek, 3 Kat Daha Fazla Enerji Tüketilmesine Neden Olur.
Osmanlı Zamanında Şehrin Suyunun Toplanıp Tüm Semtlere Dağıldığı(Taksim Edildiği) Yer Taksimdi Ve Bu Yüzden Buraya Taksim Adı Verildi
Doğum Gününüzü En Az 9 Milyon Kişiyle Paylaşıyorsunuz Çünkü Sizinle Aynı Günce Doğan Yaklaşık 9 Milyon Kişi Var
25 ARALIK SALI (61.)
Porselen Bir Fincan Bir Çividen Daha Sağlam, Fakat Daha Kırılgandır
Elmasın Dünya Üzerinde Bilinen En Sert Mineral Olduğunu, Yunanca Bir Terim Olan Ve “hükmedilemez” Anlamına Gelen “Adamas” Kelimesinden Geldiğini Biliyor Musunuz?
İnsan Saçı 3 Kg Ağırlık Kaldırabilecek Güçtedir Ve Esnektir.
İlk Reklam Filmi Dondurma İçin Çekilmiştir.
26 ARALIK ÇARŞAMBA (62.)
Sıcak Suyla Soğuk Suyu Aynı Soğutucuya Koyarsanız Sıcak Su Soğuk Sudan Çabuk Donar.
Kadınlar, Erkeklere Göre Daha İyi Koku Alırlar
Uykuda Biri Sizi İzliyorsa Beyninize Sinyal Gider Ve Uyanırsınız.
Sırt Üstü Uyuyan Tek Canlı İnsandır
27 ARALIK PERŞEMBE (63.)
Herhangi Bir Kağıt Parçası 7 Den Fazla Katlanamaz.
Nil Nehri Tüm Nehirlerin Aksine Kuzeye Akar öbür Nehirler Taştığında O Azalır Onlar Azaldığında O Çoğalır
Zafer İşareti, İnglizce’de Zafer Manasına Gelen Victory Kelimesinin Baş Harfinden Kaynaklanıyor.
28 ARALIK CUMA (64.)
Dünyadaki dillerin çoğunda “anne” sözcüğü “m” harfiyle başlamaktadır.
Doğalgazın aslında kokusu yoktur. Sızıntı durumunda insanların erkenden farkına varmaları için doğalgaza sonradan özel bir koku eklenir
Tuvalete girerken sol ayakla ilk adım atıldığında kaygan olan zeminde ayağın kayması durumunda sola göre daha güçlü olan sağ ayak düşmeyi engelleyerek vücudu dengeler.
31 ARALIK P.TESİ (65.)
Kanada Açıklarında Exxon’a Ait Bir Petrol Tankeri Battıktan Sonra, İki Tane Deniz Ayısı 80000 Dolar Harcanarak Temizlendi Ve Büyük Bir Törenle Denize Bırakıldı. Tam 2 Dakika Sonra Herkesin Gözleri Önünde Bir Mavi Balina Deniz Ayılarını Yedi.
“Ey Edip Adana’da Pide Ye.” Cümlesi tersten okunduğunda da aynı cümleyi verir.
2 OCAK ÇARŞAMBA (66.)
Altındaki maksimum ayar 24’tür, saf altın ayarıdır. Hangi ayardaki altının ne kadar saf altın içerdiğini bulmak için ayar, 24’e bölünür. Örnek; 18 ayarı 24’e bölerseniz 0,75 bulursunuz. Bu da demektir ki 18 ayar altının içindeki saf altın miktarı yüzde 75’tir (geri kalan yüzde 25’i genelde gümüş veya bakırdır
Camilerin Minarelerindeki Balkonların Adı Şerefedir.
3 OCAK PERŞEMBE (67.)
Bir İgnliiz Üvnsertsinede Ypalın Arşaıtramya Gröe, kleimleirn hrfalreiinn Hnagi Srıdaa Yzalıdkılraı Ömneli Dğeliimş. Öenlmi Oaln Brinci Ve Snonucnu Hrfain Yrenide Omlsaımyış. Ardakai Hfraliren Srısaı Krıaışk Oslada Ouknyuumş. Çnükü Kleimlrei Hraf Hraf Dğeil Bri Btüün Oalark Oykuumuşz
4 OCAK CUMA (68.)
Kaptan korsanların taktıkları tek göz bandının amacı, karanlık yerlere girildiğinde karanlığa alışma süresini yok etmektir.
Alışveriş arabaları ve sepetleri daha çok şey satın almanız için büyük yapılmıştır. Yapılan deneyler boyutu iki katına çıkarınca tüketimin yüzde 19 arttığını ortaya koymuştur
7 OCAK PAZARTESİ (69.)
Aşk kelimesi, Arapça aşekadan gelir. Aşeka, bir ağacı saran, besinini ağaçtan alan ve zaman içinde ağacı kurutarak öldüren sarmaşığa denir.
Nokia Aslında Finlandiyada Bir Şehrin İsmidir.
Matematikte Bilinmeyen Sembolü Olarak Kullanılan ‘x’ Aslen El- Harezmi’nin Cebir Kitabında Kullandığı Arapça Kökenli ‘şey’ Sözcüğünden Geliyor.
8 OCAK SALI (70.)
Yeni Yıkanan Tül Perdeler Kurutulmadan Asılırsa Ütü Yapılmasına Gerek Kalmaz.
İstanbul’da midesine kaçan sineği öldürmek için ağzına sinek ilacını sıkan kişi zehirlenerek öldü. (2003)
1 kuruşun maliyeti 2 kuruş olduğundan ücretimden kalkmıştır.
29 ARALIK CUMA (75.)
Ördeğin Vakvaklaması Yankı Yaratmaz Ve Bunu Kimse Açıklayamamaktadır
Wojtek, 2.Dünya Savaşında, Polonya ordusuna hizmet eden, cepheye mermi taşıyan bir ayıydı.
Dünyanın En Yaşlı Kaplumbağası 500 Yaşındaymış.
9 OCAK ÇARŞAMBA (71.)
Boğalar Renk Körüdür Matadorun Elindeki Bezin Rengi Değil Yapılan Hareket Onları Sinirlendirir.
Antarktika, yılan ya da sürüngenlerin olmadığı tek kıtadır.
Sadece Dişi Sivrisinekler Isırır.
Su Aygırlarının Sütü Pembe Olurmuş
10 OCAK PERŞEMBE (72.)
Yarasalar Mağaralarından Çıkınca Hep Sola Dönerek Gider
Kangurular Geri Geri Gidemezler.
Bir Pire Kendinin 150 Katı Kadar Sıçrayabilir, Timsahlar Dillerini Çıkaramazlar, Denizanaları Ölmezlerse Milyonlarca Yıl Yaşayabilirler
İnsan Ömrünün 13 Yılı Uyumakla Geçiyor
11 OCAK CUMA (73.)
Japon bilim adamları 15 gün boyunca horozları ışık almayan bir odaya kilitledi ve ona rağmen horozların her sabah öttüğünü ortaya çıkardı.
Tavuk mu yumurtadan, yumurta mı tavuktan çıkar?
Bilim adamları, en sonunda yumurtanın tavuklardan çıktığını, yumurta kabuğunu oluşturan proteinin sadece tavuklar tarafından üretilebileceği fikriyle kanıtlamışlardır.
14 OCAK P.TESİ (74.)
Dünyanın En Uzun Süren Savaşı 335 Yıl İng. İle Hollanda Arasında Sürmüştür.
Ne zaman öleceğini bilen tek canlı Komodo Ejderidir.
Bir erkek aslan yönetimi ele geçirince tüm yavru aslanları infaz eder.
Filler, sırtlarındaki deri kıvrımlarını sivrisinekleri ezmek için kullanırlar.
15 OCAK SALI (75.)
24 Şubat 1954′te tüm İstanbul Boğazı buz tutmuş ve insanlar yürüyerek boğazı geçmiştir.
Osmanlı’da İçinde Hasta Bulunan Evin Penceresine Kırmızı Çiçek Konurdu. Onu Gören Satıcılar Sessizce Geçerlerdi. Çocuklar Da Başka Sokakta Oynarlardı.
Antik Roma Döneminde Kadınlar Parfüm Olarak Gladyatör Teri Kullanırlarmış
16 OCAK ÇARŞAMBA (76.)
İlk Kule Saati 1404 Yılında Moskova’da Yapılmıştır.
Birinci Dünya Savaşında Fransa Ülkedeki Tüm Taksileri Devraldı Ve Askerler Cepheye Bu Taksilerle Taşındı.
Arkadaş Kelimesi Orta Asya Da Türk Savaşçıların Arkadan Gelen Saldırıları Önlemek İçin Sırtlarına Dayadıkları Taştan Gelir. Arka-taş
17 OCAK PERŞEMBE (77.)
Titanik batmadan tam 14 yıl önce kitabı yazılmıştır
1898 yılında yazılan kitabın adı: Titan’ın Enkazı.
Evet ilk dikkat çeken benzerlik kitapta batan geminin adının Titan olması, gerçekte de Titanic olması. Ama sadece bununla kalmıyor.
1- Titanic için batmaz deniliyordu, kitapta Titan için de aynı ifadeler kullanılıyor
2- İkisinin de kapasitesi 3000 kişi
3- Titanic 14 Nisan 1912’de Kuzey Atlantik’in 400 mil açıklarında buzdağına çarparak batıyor. Kitapta anlatılan Titan da, tamamen aynı şekilde, bir Nisan akşamı, Atlantik’in 400 mil açıklarında buzdağına çarparak batıyor
18 OCAK CUMA (78.) İyi Tatiller
Lewis ailesinin 1939 yılında ikiz erkek çocukları oldu. Ailenin durumu, bu, iki çocuğun bakımına yetecek kadar parlak olmadığından, ikizlerden birini evlatlık vermek zorunda kalırlar. Ayrılan iki kardeş ancak aradan 40 yıl geçtikten sonra bir araya gelebildiler. Ve bir araya geldikleri gün de gariplikler ortaya dökülmeye başladı.İki kardeşe de James adı verilmişti, ikisi de eğitimlerini avukat olarak tamamlamışlardı. İkisi de, mekanik aletlere ve halıcılığa meraklıydılar hem de ustalık derecesinde. İkisi de evlenmişlerdi ve ikisinin eşlerinin adı da Linda idi ve de birer oğulları olmuş, ikisi de adlarını James Allan koymuşlardı. Her iki James Allan da ikişer kez evlenmişler ve ikisinin de ikinci eşlerinin adları Betty idi. Sıkı durun; ikisinin de köpeği vardı ve isimleri Toy’du. Ve ikisi de her yaz Florida, ST Petersburg’da tatil yapıyorlardı. Bu olaya inanmayanlar, Digest dergisinin, 1980 yılı Ocak sayısını okuyabilirle
4 ŞUBAT P.TESİ (79.)
Kediler İçin Kara Bir Gün
1300’lerde Avrupa ‘Kara Ölüm’ olarak bilinen veba salgını ilk olarak 1300’lerde Çin’de ortaya çıktı. Kurbanların şikayetleri ağrılar, ateş ve bulantıyla başlıyordu. İnsanların dirseklerinde ve kasıklarında mor kabarıklıklar oluşuyor ve kısa sürede yumurta büyüklüğüne ulaşıp sertleşiyordu. Bu yumurtalar patladığında içinden pis kokulu siyah bir madde fışkırıyordu ancak bu rahatlama kurban için çok geç oluyordu. Çünkü hasta beş gün içinde ölüyordu.
Bunun bilinen bir tedavisi yoktu ve alınan hiçbir önlem işe yaramıyordu. Seksen yıl içinde hastalık Çin nüfusunu üçte bir oranında azaltmıştı. İyi işleyen ticaret yolları aracılığıyla da salgın batıya doğru, Hindistan ve Ortadoğu’ya ilerliyor, her gün binlerce insanın ölümüne neden oluyordu.
Hastalığa neyin sebep olduğu bulunamıyordu. 1347’de bozkır savaşçıları bir Ceneviz şehrini kuşatıp mancınıkla hastalıktan ölmüş cesetleri şehre fırlattılar. Böylece şehrin çoğunluğu hastalığa yakalandı. Bu cesetler toplanıp yakıldı ve ardından da gömüldü ancak hastalığın yayılması engellenemedi. Şehir mahvolduğu için Cenevizliler Sicilya’ya geri döndü ve hastalığı orada da yaydılar. Hastalık, yeni ve kendisiyle ilgili hiç bilgisi olmayan bir nüfusa yayılacaktı. Sicilya üzerinden Avrupa ve Kuzey Amerika da hastalıkla tanıştı ve milyonlarca insan öldü.
Bu salgına hastanın derisinin son aşamalarda koyu mor bir renge dönmesinden dolayı “Kara Ölüm” adı verildi. Derinin bu renge dönüşmesi, soluma sorunları yüzünden kanda oksijenin azalmasından kaynaklanıyordu. Hastalık bir kere bedene girdikten sonra o günün hiçbir tıp tekniği tedavi edemiyordu. Kara ölüm şehirlerin tümünü darmadağın ederken Avrupa uygarlığının da paniğe kapılmasına yol açtı
Doktorlar salgını durdurmanın yollarını aradılar. Hastalar evlerinde karantina altına alındılar ancak hastalık yine de bir orman yangını hızıyla yayıldı. Birçok insan kara ölümün, Tanrı’nın onlara günahkar yaşamları yüzünden gönderdiği bir ceza olduğuna inandı. Tanrı’nın öfkesini yatıştırmak için insanlar günah keçileri aramaya koyuldu.
Bazı dindarlar Tanrının öfkesini kendi üzerlerine çekip insanları kurtarmak için kendilerini kırbaçladı. Özellikle Brüksel ve Strasburg’da bazıları olanları Musevilerin varlığına bağladı.
Bu panik döneminde binlerce insan öldü. Salgının cadılar yüzünden ortaya çıktığı da söylendi. Hastalığa yakalananlar evlerinden alınıp hastalığın yayılmasını önleme amacıyla yakıldı. Kedilerin ise parlayan gözleri ve geceleri dışarıda çok dolaşmaları yüzünden bu “cadıların” büyülü hayvanları olduğu düşünülüyordu. Binlerce kedi katledildi.
Aslında Avrupalılar kedileri öldürerek salgına karşı en birinci savunma hatlarını kaybetmiş oluyorlardı. Çünkü veba salgını, öteki adıyla Yersinia Pesüs yaygın bir fare biti tarafından taşınıyordu. Ortaçağda her yer fare doluydu. Kanalizasyon ilkeldi. Caddeler insan dışkısı, çöp ve ölü hayvan artıklarıyla doluydu. Kara veba, hastalığı taşıyan bitlerin fareler yoluyla yayılması sonucu artmıştı.
Cenevizlileri Avrupa’ya geri getiren gemide insanlarla birlikte karaya çıkan fareler hastalığı taşımışlardı. Limanda yaşayan bir sürü kedi öldürülmemiş olsaydı fareleri yiyeceklerdi ve hastalık yayılmayacaktı. Ancak bu kemirgenler kontrolsüz kaldı ve getirdikleri hastalığı korumasız binlerce eve yaydı.
14. yüzyılda salgın hastalık Avrupa’da beş kez daha baş gösterdi. Salgın sona erdiğinde nüfusun üçte birinden fazlası ölmüştü. Kediler öldürülmemiş olsaydı ölüm oranı çok daha az olurdu
5 ŞUBAT SALI (80.)
HALİÇTEKİ İLK KÖPRÜ
Haliç’teki ilk köprünün Sultan II. Mahmud tarafından yaptırıldığını biliyoruz. Fakat bundan yüzyıllarca önce Fatih, İstanbul kuşatması sırasında Haliç üzerine geçici bir köprü inşa ettirmişti. 22 Nisan 1453 sabahı Osmanlı gemilerini Haliç’te gören Bizanslılar, ertesi sabah daha büyük ve inanılması güç bir sürprizle karşılaştılar. Kumbarahane ile Defterdar arası, deniz üzerine kuruluverilen bir köprü ile birleştirilmişti. Bu köprü üzerinde Osmanlı askeri gidip geliyor, karşı sahilden toplar geçiriliyordu. Bizanslı tarihçi Kritobulos’un verdiği bilgilere göre, binden fazla fıçı, sandal ve duba, birbirlerine kalaslar ve demir çengellerle bağlanmıştı. En üstü de döşeme tahtalarıyla kaplan mıştı. 700 metre uzunluğundaki bu köprü üzerinde 5 asker yanyana yürüyebiliyor, toplar rahat lıkla çekilebiliyordu. Çok geçmeden her iki tarafa yerleştirilen toplarla Bizans surlarının en zayıf noktaları ateş altına alınıyordu. Bizans İmparatoru hemen o gün tekrar daha fazla vergi vermek ve daha başka şartlarla barış teklif ettiyse de Fatih’i İstanbul’u almak niyetinden vazgeçiremedi. Bu sefer İmparator, verdiği emirle köprüyü yaktırmak istedi. Fakat bu maksatla surlardan dışarı çıkan 150 Bizanslı asker köprü üzerinde can verdi.Bizans Prensi Dukas, Fatih Sultan Mehmed’in yaptırdığı köprüyle, gelmiş geçmiş bütün cihangirleri geride bıraktığını söyler ve “Böyle bir harikayı kim gördü, kim işitti” sözleriyle takdirlerini bildirmişti
6 ŞUBAT ÇARŞAMBA (81.)
DENİZE DÜŞEN YILANA SARILIR TABİRİ NERDEN GELİR?
Mısır Valisi Kavalalı Mehmed Ali Paşa’nın isyanı büyüyünce Sultan II. Mahmud çaresiz kaldı. Hatta Mehmed Ali Paşa ordusu Kütahya yakınlarına kadar ilerledi. II. Mahmud Han, İngiliz ve Fransızlardan ardım istedi ise de onlar bunu “Baba-oğul arasındaki mesele” diyerek yardım etmediler. Başka yapacak şeyi kalmayan Sultan II. Mahmud bu sefer Ruslardan yardım istedi. Öteden beri Anadolu’da gözü olan Rus Çarı, bu isteği memnuniyetle kabul etti.
Ruslardan yardım istenmesine tepki gösteren vezirlere, Sultan Mahmud:
“Ne yapalım, denize düşen, yılana sarılır” diye cevap verdi
7 ŞUBAT PERŞEMBE (82.)
Yer İngiltere. Birkaç yüzyıl öncesi. Adamın biri cinayetten içeri atılır. Bir avukat bulunur adama. İlk görüşmelerinde avukat “Merak etme seni kurtaracağım” der.
Adam da avukata güvenir ve mahkemeye çıkar. Karar ise idamdır! Adam doğal olarak avukatına kızar, köpürür. “Hani beni kurtaracaktın?” der.
Avukat da “Sen merak etme. Bu daha bir şey değil. Temyiz var. Seni kurtaracağım” yanıtını verir.
Dava temyize (karar düzeltmeye) gider. Ama mahkemenin verdiği idam kararı bozulmaz, tersine onaylanır!
Adam yine avukatına döner ve sorar: “Hani temyizde beni kurtaracaktın?” Avukat gayet sakin biçimde, “Dur daha, bu karar Avam Kamarası’nda oylanacak. Seni kurtaracağım” der. Dava Avam Kamarası’na (Meclis’e) gider, ama orada da idam onaylanır!..
Daha sonra Lordlar Kamarası ve Kraliçe de idamı onaylar, adam kurtulamaz.
Kraliçenin onaylaması ile darağacı kurulur, adamı sandalyeye çıkarır, boynuna ipi geçirirler.
Bu sırada avukatı ile göz göze gelen adamın öfkesi bakışlarına yansımıştır. Avukat ise hâlâ son derece sakindir.
Gözleriyle işaret ederek, merak etmemesini, onu kurtaracağını anlatmaya çalışır.
Adamın ise artık umudu kalmamıştır. Cellat gelir, adamın altındaki sandalyeyi iter ve talihsiz adam boynuna geçirilen ipte sallanmaya başlar.
O sırada avukat, kalabalığı yararak darağacına doğru koşmaya başlar. Merakla ne yapacağını anlamaya çalışan cellâdı bir hamlede geçer, ipi keserek adamı kurtarır. Doğal olarak ortalık karışır, bu kez hem idam mahkûmu hem de avukatı yakalanır.
Avukata bunu neden yaptığı sorulunca yanıtı şöyle olur:
“Bu adam idam mahkûmuydu. Siz de onu idam ettiniz. Adamın ölüp ölmemesi siz ilgilendirmez. Kanunda ‘idam edilir’ yazıyor. ‘İdam edilerek öldürülür’ yazmıyor. İdam gerçekleşmiştir!” Bu sözler üzerine adamı tekrar idam etmeye cesaret edemeyen yetkililer konuyu Kraliçe’ye iletirler. Kraliçe, zekâsından dolayı avukatı kutlar ve adamı affeder. Bu olaydan sonra, ilgili kanun maddesi değiştirilerek “İdam edilerek öldürülür” biçiminde yeniden
düzenlenir.
8 ŞUBAT CUMA (83.)
HAYIRSIZ ADA FACİASI
Memleketimizin gördüğü en insafsız köpek katliamıdır .Başlangıcı 3 Haziran 1910’dur. Avrupa’da parfüm/kimya sanayi için katliamlar çoktan başlamış, sokaklarda tek köpek kalmamıştı. Fransızlar bizimkilere bir öneri getirdi: İstanbul’un sokak köpeklerini toplayıp bize satın.” Fransa ile anlaşma imzalandı. Ancak halk köpekleri vermedi, direndi. Her köpek kendi sokağının bir sakini gibiydi.Halktan destek gelmeyince bu işler paraya muhtaç olan insanlara, serserilere havale edildi.Toplama sürerken halk isyan etti, gemiyle Fransa’ya gönderilmek üzere Tophane’de bekletilen binlerce köpeği bir baskın yaparak kurtardı.Ancak hükümet bir kez Fransa ile anlaşma yapmıştı, bu işten vazgeçmedi. Daha kapsamlı daha organize bir toplama işi başlatıldı. Kısa sürede 80 bin köpek toplandı ve Tophane’de bekletildi… Halkın bir kez daha hayvanları kurtarmaması için başlarına asker dikildi.Fakat Fransa’dan bir türlü yükleme talimatı gelmiyordu.Köpeklerin beslenmesi ve bakımı sorun olmaya başlamıştı.Fransa’dan yanıt gelmeyince hükümet köpeklerin fiyatını indirdi, sonra bedavaya vermeye bile razı oldu ama Fransa’dan çıt çıkmıyordu.Köpekleri artık Tophane’de bekletme olanağı yoktu. Kentten uzak bir yer, Sivri Ada seçildi. 80 bin köpek Sivri Ada’ya nakledildi.Köpeklere burada bir süre daha bakıldı. Ta ki Fransa anlaşmayı fesih ettiğini, köpekleri almayacağını bildirene kadar.Bundan sonra köpekler Sivri Ada’da tamamen kaderine terk edildi. Halk bir süre yiyecek taşıdı ama sonra bu da imkansız bir hale gelince..Köpekler açlıktan ve susuzluktan can verdiler.
Kuzucukların acı çığlıkları Anadolu Yakası sahillerinde duyuluyor, sabaha kadar dinmiyordu. Ölümler başlayınca, 2-3 yıl boyunca tüm sahil kokudan yaşanmaz hale gelmişti. İstanbul halkı bu suçtan dolayı çok üzgün, çok çaresizdi.Pek çokları sahildeki evlerini kapattı. Köpeklere dokunmanın büyük bir lanete yol açacağı düşünülüyordu.S onunda o lanet 1912 yılında deprem olarak geldi. Büyük deprem köpeklerin ahına, günahına bağlandı. Adanın adı da Hayırsız Ada oldu.
11 ŞUBAT PAZARTESİ (84.)
Zimem Defteri
Ramazan günlerinde zenginler bakkal, manav gibi dükkânlara giderdi ve zimem defterini çıkarmalarını isterdi. Zimem defteri, bugünün veresiye defteridir. Defterin başından, sonundan ve ortasından rastgele sayfalar koparır ve “Silin borçlarını, Allah kabul etsin” derlerdi. Böylelikle borcu olan, borcunu kimin ödediğini; borcu ödeyen de kimin borcunu ödediğini bilmezdi.
Misafir İçin
Belki de günümüzde en bilindik Osmanlı âdeti kahve âdetidir. Kahvenin yanında su getirilirdi. Misafir, toksa önce kahveyi alır; aç ise suyu alırdı. Ona göre de ya yemek sofrası kurulur ya da meyve ikram edilirdi.
Kapıdaki Tokmaklar
Osmanlı’da kapılarda iki adet tokmak vardı. Bu tokmaklardan biri kalın biri inceydi. Erkek misafirler kalın ses çıkaran tokmağı, kadın misafirler ise ince ses çıkaran tokmağı kullanırlardı. Böylelikle ev halkı da kapıdaki misafir hakkında bilgi sahibi olur, ona göre karşılarlardı. Eğer kapıyı çalan kadın ise ev hanımı kapıyı ev haliyle açardı. Gelen misafir erkek ise ev hanımı örtünüp kapıyı açar ya da mahremi (kocası, oğlu vs.) açardı.
12 ŞUBAT SALI (85.)
Haddi Aştık
63 yaşını geçmiş büyüklere yaşları sorulduğunda “Haddi aştık” cevabını verirlerdi. Bunun sebebi ise Peygamber Efendimiz’in 63 yaşında vefat etmesidir.
Çieklerin Rengi
Pencerede sarı çiçek varsa bunun anlamı “Bu evde hasta var, kapının önünde ya da sokakta gürültü yapma” demekti. Kırmızı çiçeğin anlamı da “Bu evde gelinlik çağına gelmiş, bekâr kız var. Evin önünden geçerken küfür etme ve konuşmalarına dikkat et” demektir.
Ayna
Erkekler, hanımlara hediye olarak ayna alırdı ki, bunun anlamı “Sana senden daha güzel verilebilecek bir hediye yok” demekti.
Sadaka Taşları
Sadaka taşları, taş bloklardan oluşan, genelde cami ve türbelerin köşelerinde bulunan taşlardı. Ortası çukur, 1.5-2 metre yüksekliğe sahiplerdi. Bu taşlar sayesinde fakirler dilenmekten kurtulurdu. Zenginler de riya ve gösterişten çekindiği için sadakaları bu taşlara koyar, fakir de gece gelip ihtiyacı kadar olanını alırdı. Geriye kalan paralar da bir başka ihtiyacı olanın gereksinimini karşılardı.