2018-2019 Eğitim öğretim yılı Her gün bir fıkra etkinliği



2  EKİM SALI (1.)

HANGİ LASTİK?

 

4 tane üniversite öğrencisi, uyanamadıkları için matematik finaline geç kalırlar ve okula gidince hocaya arabalarının lastiğinin patladığını söylerler…Hoca ilk basta inanmaz ama öğrencilerinin yalvarmalarına dayanamayarak, onları 3 gün sonra sınav yapacağını söyler.

Sınav günü gelince hoca, 4 öğrencinin hepsini bos bir salonun ayrı ayrı köşelerine oturtur.Sınav geçme sistemi şöyledir: 100 üzerinden 50 puan alan herkes sınavı geçebilir…Hocanın hazırladığı sınavda ise ön sayfada 10’ar puanlık 4 tane basit matematik sorusu vardır…

Bunları kolayca çözerler.
Arka sayfada ise 60 puanlık 1 soru vardır:

 

– “Hangi lastik patladı?”

 

 

 

3  EKİM ÇARŞ (2.)

 

BABASI DAVA AÇMAZ

 

Müfettiş, öğretmeni bir öğrenciyi fena halde döverken yakalamıştı. Derhal uyardı.
– Ne yapıyorsunuz hocam, biliyorsunuz ki dövmek yasak! Babası size dava açsa başınıza bela alır, uğraşıp durusunuz?
– Babasının dava açmayacağına garanti veririm!…
Müfettiş şaşırdı. Öğretmen açıklamaya devam etti:
– Babası benim!..

 

 

 

 

 

4   EKİM PERŞ.(3.)

 

NE FARK VAR?

 

Zengin olan görgüsüz birisi şoförüne sorar.
– “Şoför söyle bakalım eşekle şoför arasında ne fark vardır? ”
Şoför bir süre düşündükten sonra mahcup bir şekilde; -“Bilemedim bakanım” diyor. Adam yanıt olarak:

– “Eşeğe çüş diyince, şoföre ise dur diyince durur” demiş. Bunun üzerine şoför çok sinirlenmiş ama karşıdaki adam zengin ve patronu  olduğu için bir şey söyleyememiş. Belirli bir süre sonra bu defa şoför patrona :

– “Bir soru sorabilir miyim bakanım?” der.

Patron  da:
– “Sor bakalım” der.Şoför sorar:

– “Eşekle patron arasında ne fark vardır?”
Adam  bir süre sonra:

– “Bulamadım şoför söyle bakalım” diyor.
Bunun üzerine şoför de:

– “Vallahi efendim  ben de bulamadım… ”

 

 

5  EKİM CUMA (4.)

 

BAKAN YÜZME BİLMİYOR

 

Bir ülkede bir bakan, kendisini gazetecilere hiç sevdirememişti. Ne yapsa makbule geçmiyor, basın her gün kendisiyle uğraşıyordu.

Nihayet :
-Öyle bir şey yapayım ki, gazeteciler mat olsun, diye düşündü ve ilan etti :
-Pazar günü saat 10’da bakan denizin üzerinden yürüyerek geçeceğim.

Pazar sabahı saat 10’da tüm basın mensupları toplandılar orada.

Bakan geldi ve elinde bastonuyla denizin üzerinde yürümeye başladı. Karşı kıyıya kadar da yürüdü geçti.

Herkesin gözleri dehşetle açılmıştı.

Fakat ertesi günü tüm gazetelerde şu başlık okundu :
-Bakan yüzme bilmiyor!

 

 

 

 

8  EKİM P.TESİ (5.)

 

AĞZINI KAPALI TUTMAK

 

Yüzü gözü mosmor bir kadın doktora gider.

Doktor:  Ne oldu size?
Kadın:

– Doktor bey, ne yapacağımı bilemiyorum. Kocam ne zaman içip de eve sarhoş dönse beni gebertene kadar dövüyor.

Doktor:  Bu konuda size çok işe yarayan bir çözümüm var hanımefendi. Kocanız sarhoş olarak eve geldiğinde elinize bir bardak şekerli çay alın ve kocanız yatıp uyuyana kadar ağzınıza alacağınız bir yudum çayı ağzınız içinde sürekli dolaştırın….

İki hafta sonra, aynı kadın, eli yüzü düzgün şekilde doktoru ziyaret eder.

Kadın:

– Evet doktor, harika bir çözümdü bu. Kocam eve sarhoş geldiği her seferinde, yatıp uyuyana kadar ağzıma bir yudum çay alıp ağzımı çalkalar gibi ağzımda dolaştırdım; ve kocam bana hiç dokunmadı.

Doktor:

– Gördünüz mü, ağzınızı kapalı tutmak ne kadar çok işe yarıyor

 

 

9   EKİM SALI (6.)

 

EŞEK KAFASI

 

İstanbul’un taşı toprağı altındır diyerek memleketinden kalkıp gelen bir köylü, kuyumcu dükkânının vitrinini hayran hayran inceliyormuş.

Kuyumcu köylünün kıyafetinden dolayı birazda aşağılayarak:

-“Ne bakıyorsun öyle hemşerim?” demiş.

-“Hiç… Sizin dükkânda ne sattığınızı merak ettim.”

Adam alay edercesine yanıt verir:

– “Biz eşşek kafası satıyoruz.”
Adam:

– “Allah versin… İşleriniz iyi gidiyora benziyor.”
Kuyumcu:

-“Nereden bildin iyi gittiğini”,
Adam:

-“Baksana, koskoca dükkânda seninkinden başka kalmamış da ondan!”

 

10   EKİM ÇARŞ. (7.)

 

ÇADIR

 

İki dağcı dağa tırmanmaktadır. Dağcılardan biri kekemedir.

Kekeme olan:
– Ça ça ça ça
– Ne diyorsan yukarda söylersin.
Yukarı çıkarlar dağcı ne olduğunu sorar.
– Ça ça çadırları aşa aşa aşağıda unut unut unuttuk.
Bunun üzerine aşağıya inmeye başlarlar.

Kekeme:
– Şa şa şa şa
– Aşağıda söyle ne diyorsan.
Aşağıya gelince kekeme:
– Şa şa şaka ya ya yaptım

 

 

 

11 EKİM PERŞ. (8.)

 

KUZU

 

Bir inşaata amele alınacaktır. Alınacak elemanları kalfa Cemal’in seçmesi istenir. Adaylar kalabalıktır. Bu durumda Cemal sınav yapmaya karar verir.
– Pize 1 kişi lazımdur. Pu nedenle sizu imtihan edeceğum. Bir ara gözü Temel’e ilişir. Burnundan tanımıştır. Hemşerisini işe almak ister. Önce
Temeli sınava alır ve sorar.
– Hemşerum söyle baa bakalum.. Sana 3 kuzu verdum, sonra 2 kuzu daha verdum kaç kuzu oldi?
– 6 tane oldi. Cemal biraz bozulur ama çaktırmaz.
– Tabi bu soru biraz zor oldu piraz taha kolayini sorayum.
– Sana 2 kuzu verdum, sonra 1 tane taha verdum kaç kuzi oldi?
– Tört kuzi oldi. Cemal sinirlenir, ama hemsehrisini de işe almak ister.
– Peçi 1 kuzi verdim, sonra bir kuzi taha verdum kaç etti?
– Üç etti. Bunun üzerine Cemal iki tokat çakar ve tekrar sorar.
– Pir kuzi verdum, kaç kuzin oldi?
– İçi tane. Cemal iyice sinirlenir ve Temeli iyice döver.
– Ulan hemşeru teyup işe almak istedum, sen de tam salakmişsun. Ula sağa pir kuzi vermişsem pir kuzin olur anladun mi?
– Olir mi, der Temel.
– Benum evde bir kuzi de kendumin var.

 

12  EKİM CUMA (9.)

HAZİNE AVCILARI

 

Temel bir gün bir hazine bulur ve bir tasın altına saklar. Millet anlamasın diye taşın üzerine

-“Bu taşın altında kesinlikle hazine saklı değildir” yazar. Bir kaç gün sonra idris oradan geçerken tası görür yazıyı okur şüphelenir taşı kaldırır altındaki hazineyi bulur ve alır. Taşı tekrar yerine koyar ve taşın üstüne şu yazıyı yazar.

-“Bu taşın altındaki altınları kesinlikle İdris almamistur

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

15 EKİM P.TESİ (10.)

 

 

İÇİ YANIYI

 

Bir bayram günü Nasreddin Hoca komşusuna ziyarete gidince komşusu her misafire olduğu gibi hocaya da bal ikram ediyor.

Bir tepsi içinde gelen koca bir petek baldan her gelen misafir bir iki kaşık alır çekilirmiş. Komşusu bakar ki Hoca kaşığı daldırdıkça daldırıyor. Peteğin yarısına gelmiş daha duracağa da benzemiyor.

Dayanamayıp:

– ‘Aman Hoca fazla yeme yoksa için yanar.’ deyince

Hoca yanıtını yapıştırır:

– ‘Kimin içinin yandığını Allah bilir

 

 

 

16   EKİM SALI  (11.)

 

İŞTE UYANIKLIK  BUDUR

 

Politikacı yoksul bir adamı ziyarete gitmiş demiş ki:

-“Senin oğlana bir eş bulalım, zamanı geldi artık.”
Adam:

-“Ben hayatımda oğlumun işine karışmadım.” demiş.
Bürokrat:

-” Ama demiş bu kız Rahmi Koç’un kızı” deyince
Adam:

-“A aaa ..tamam o zaman” demiş ve durumu kabul etmiş”
Sonra bizim bürokrat Rahmi Koç’un evine gitmiş:

-” Kızınız için harika bir koca adayı buldum” demiş.
Rahmi Koç şaşırarak:

-” Ama benim kızım daha çok küçük” diye itiraz etmiş.
Bürokrat:

-” Ama bu genç adam DÜNYA BANKASI’nda başkan yardımcısı” deyince.
Kızın babası:

-” A aaa… Tamam, o zaman” diyerek duruma hemen razı oluvermiş.
Sonunda bizim bürokrat DÜNYA BANKASI başkanını ziyarete gitmiş ve demiş ki:
-“Başkanım, size harika bir başkan yardımcısı adayı buldum”
Başkan:

-” İyi ama benim zaten ihtiyacımdan fazla yardımcım var” deyince
Bürokrat:

-Ama bu Rahmi Koç’un damadı” demiş.
Başkan da ”

-A aaaa… Tamam, o zaman” demiş.
İşte uyanıklık  budur

 

 

17 EKİM ÇARŞ (12.)

 

PARAYI   VEREN  DÜDÜĞÜ    ÇALAR

 

Bir gün Nasrettin Hoca pazara giderken çocuklar etrafını almışlar. Hepsi birer düdük ısmarlamış, ama para veren olmamış.

Hoca çocukların tümüne olumlu cevap vermiş:

– Peki, olur…

Çocuklardan yalnız biri, elinde para olduğu halde, Hoca’ya şunları söylemiş:

– Şu parayla bana bir düdük getirir misin ?

Hoca akşama doğru pazardan dönmüş. Yolunu bekleyen çocuklar hemen

Hoca’nın etrafını sararak düdüklerini istemişler.

Nasrettin Hoca, cebinden bir düdük çıkarıp kendisine para veren çocuğa uzatmış. Ötekileri bağırmaya başlamışlar:

– Ya bizim düdükler nerede ?

Hoca’nın cevabı kısa ve anlamlı olmuş:

– Parayı veren düdüğü çalar.

 

 

18  EKİM PERŞ (13.)

 

CEVİZ

 

Nasrettin Hoca bir gün köyden şehre giderken yorulmuş tarlanın kenarındaki Ceviz ağacının altında dinleneyim demiş.Şöyle bir etrafına bakınıp ağacın altına uzanmış. Ve şöyle düşünmüş:
“Ey Allah’ım gücüne sual olmaz amma,incecik kabak sapında kocaman kabak var, koskocaman ağaçta küçücük ceviz var, bu nasıl iş”, deyip uykuya dalmış.
Ağaçtan bir ceviz hocanın kafasına düşüvermiş.Ve kafada ceviz büyüklüğünde bir şiş olmuş. Hoca hiddetle uyanmış ve:
“Yarabbi sen en iyisini bilirsin” demiş.
“Şimdi o kabak ağaçta olsaydı benim halim ne olurdu

 

 

 

 

 

19    EKİM CUMA (14.)

 

ÇÖMLEK HESABI (RAMAZAN)

 

Ramazan günlerini hesaplamak için bir çömleğin içine her gün bir tas atar, Hoca. Bir avuç tas doldurur çömleğin içine Hoca’nın yaramaz oğlu, muziplik olsun diye.

Bir zaman sonra arkadaşları: “Bugün Ramazan’ın kaçı acaba? diye sorarlar Hoca’ya. Hoca’da: “Simdi eve gider öğrenirim. Biraz sabredin.” der ve evinin yolunu tutar. Çömleği boşaltır; bir sayar, iki sayar… Taşların yüz yirmi beş tane olduğunu görür. Şaşkın bir halde döner arkadaşlarının yanına Hoca. “Arkadaşlar, bugün, Ramazan’ın kırk beşi” der.

Hoca’nın bu cevabına gülüşürler arkadaşları. Aralarından biri:

“Aman Hocam, bir ay otuz gündür. Hiç Ramazan’ın kırk besi olur mu?” diye itiraz eder.

Hoca, biraz şaşkınlık biraz da kızgın bir ifadeyle: “Ben yine insaflı davrandım. Benim çömlek hesabına bakacak olursak; bugün Ramazan’ın yüz yirmi besi!”der

 

 

 

22  EKİM  PAZARTESİ (15.)

 

DÜNYA KAÇ METRE ?

 

Arkadaşlarından biri Hocaya sorar:-Hoca, Dünya kaç metre? Tam o sırada bir cenaze geçiyormuş yanlarından. Hoca onu göstererek:

-Ona sor! Bak, ölçmüş biçmiş, gidiyor!

 

 

23  EKİM  SALI  (16.)

 

 

KANATLI DEVE

 

Günlerden bir gün, Nasrettin Hoca camide vaaz verirken:

– “Ey cemaat”, der. “Allah, deveyi kanatlı yaratmadığı için hepimiz durmaksızın, sürekli şükredelim. Yoksa damlarımız çoktan başımıza yıkılmıştı

 

 

 

 

24 EKİM  ÇARŞ   (17.)

 

KAYBOLAN EŞŞEK

Nasrettin Hoca’nın eşeği kaybolunca arkadaşları üzülmüş ve eşeği aramaya aramaya koyulmuşlar. Hoca ise, bunların arasında “Allah’a şükürler olsun, Allah’a şükürler olsun” diye dolaşıyordu. Arkadaşları dayanamayıp “Hoca efendi, biz üzülüyoruz ve eşeğini arıyoruz, sen ise şükürler olsun diye adeta seviniyorsun. Bu ne haldir!” deyince: Hoca: -Ben, eşeğin kaybolmasına değil, eşeğin üzerinde ben olmadığıma şükrediyor, seviniyorum. Yoksa…

 

 

25 EKİM  PERŞ   (18.)

 

ALTI SENE?

 

Nasreddin Hoca, bahçesindeki incirleri satmak için pazara gider o sırada bir kadın veresiye verirse alacağını söyler. Hoca kabul eder, bir tane inciri de kadına uzatır. Kadın almak istemez. Altı sene önce tutamadığı bir günlük orucun borcunu ödediğini, oruçlu olduğunu söyler. Hoca satmaktan vazgeçer ve şöyle der: “Öyleyse hanım sana incir veremem. Allah’ın alacağını altı senede ödeyen kişi kulun alacağını kim bilir ne zaman verir!

 

 

 

26  EKİM  CUMA  (19)

 

ALDATMACA

 

İlyas ile Temel karşılıklı oturmuşlar sohbet ediyorlarmış. Konuşma sırasında iş kimin daha zeki olduğuna gelip dayanmış ve iki uşak birbirine bilmece sormaya karar vermiş. İlk bilmeceyi İlyas sormuş: – “Saridur, kafestedur, öter… Pu nedur, pill bakayrum…” Temel hemen, “Kanaryadur” cevabını yapıştırmış. Fakat İlyas hayır anlamında kafasını kaldırır. Temel, birbiri ardına bütün kuşların adını sayıp döker. Fakat her seferinde İlyas hayır deyince pes etmek zorunda kalır. İlyas büyük bir sevinç içinde, – “Haçan insan hamsiyu pilmez mu?” deyince Temel hemen atılır. – “Hamsi saru değuldur ki?” – “Boyamuşumdur..” – “Kafeste midur?” – “Koymişumdur..” Temel şaşırır: “Peku öter mu hamsi?” – “O da aldatmacasıdur işin daa!.

 

 

 

 

29  EKİM  PAZARTESİ (20.)

 

AĞAÇ YÜRÜMEZSE

 

Nasreddin Hoca’ya yapılan sataşmalar tükenip bitmez. Akşehirliler bir gün Hoca’ya takılır ve sorarlar: – “Hocam senin evliyalar katında ulu bir kişi olduğun söylenir aslı var mıdır?” Hoca’nın böyle bir iddiası elbette yoktur ama bir kere soruldu ya cevaplar: – “Her halde öyle olmalı.” – “Böyle kişiler zaman zaman mucizeler göstererek bu özelliklerini herkese kanıtlar. Hoca madem kabullendin göster bir mucize de görelim!” Hoca: – “Pekala şimdi size bir numara yapalım” der.. Karşısında durmakta olan çınar ağacına; – “Ey ulu çınar çabuk yanıma gel!” der. Tabii ne gelen ağaç var ne giden. Hoca yürümeye başlar ağacın yanına varır. Akşehirliler: – “Ne oldu Hoca ağacı getiremedin, kendin oraya gittin!” diye gülünce Hoca: – “Bizde kibir yoktur, dağ yürümezse abdal yürür”, der.

30   EKİM  SALI (21.)

 

 

 

 

 

 

SECDEYE KAPANIRSA

 

Bir gün Hoca, yol üstü bir hana inmiş. Han Nuh Nebi’den kalma bir yer.. Her tarafı delik deşik; adeta çökmeye ramak kalmış. Hoca’nın yüreğine bir korkudur düşmüş ama, ne desin? Nihayet bir söz arasında: – “Yahu, bu senin tavan da ne kadar gıcırdıyor, beşik mübarek!” diyecek olmuş ama, hancı baba hiç oralı olmamış; sözü şakaya boğarak: – “Ağzını hayra aç Hoca, bu gıcırtı beşik gıcırtısı değil; tavan tahtaları Hakka tesbih çekiyor!” demiş. Hoca’nın közü küllenir mi? Gözlerini hancının gözüne dikerek: – “Peki ama”, demiş; “ya bu tavan böyle tesbih çeke çeke aşka gelip de secdeye kapanırsa, bizim halimiz nice olacak?”

 

 

31 EKİM  ÇARŞAMBA (22.)

 

 

DÜŞÜNÜR

 

Nasreddin Hoca Akşehir pazarında bir adamın başına toplanmış olan kalabalığa yaklaşır. Satıcı elindeki kuşu satmaya çalışmaktadır. Yandaki tavuklar 5 akçeyken, kuşun fiyatı 50 akçedir. Hoca bir türlü fiyattaki aşırı farka anlam vermez ve sorar: – “Hemşerim bu nasıl bir kuştur ki 50 Akçe istersin?” – “Hoca efendi bu bildiğin kuş değildir bunun özelliği var.” – “Neymiş özelliği?” – “Hocam bu kuşa papağan derler ve konuşur.” Hoca hemen eve koşar, kümesten hindisini kaptığı gibi pazara döner. Papağan satmakta olan adamın yanında durur ve yüksek sesle: – “Bu gördüğünüz kuş sadece 100 Akçeye, gel, gelll!” Herkesten çok, papağan satan şaşar bu işe ve sorar: – “Hocam 100 Akçe çok değil mi bir hindi için?” – “Sen 50 akçeye satıyorsun ama?” – “Dedim ya hocam benim kuş konuşur ama..” – “Öyleyse, benimki de düşünür!

 

 

1 KASIM PERŞEMBE  (23.)

 

Hz. İsa

 

Nasreddin Hoca, bir köyde vaaz veriyormuş. Laf arasında Hazreti İsa’nın göğün dördüncü katında olduğunu söylemiş. Vaazdan sonra, bir kadın Hoca’ya yanaşmış: – “Hazreti Isa, orada ne yer, ne içer?”, demiş. Hoca’nın tepesi atmış: – “Ey hatun, köyünüze geleli şunca zaman oldu, benim ne yiyip, içtiğimi sormazsın da, Allah’ın peygamberini sorarsın

 

 

 

 

 

2  KASIM CUMA   (24.)

 

 

 

SANA NE?

 

Bir gün Nasreddin Hoca eve doğru yürüyormuş, bir arkadaşı arkadan seslenmiş “aman hoca gördün mü biraz önce geçen helva kazanı ağzına kadar doluydu”. Hoca istifini bozmadan “bana ne” demiş. Arkadaşı, “ama hoca helva kazanı sizin eve gidiyordu, buna ne dersin?” demiş; hoca yine istifini bozmadan “o zaman sana ne?” demiş.

 

 

 

 

5  KASIM P.TESİ   (25.)

 

YAKIŞIYOR

 

Hoca Nasreddin camide vaaz verir:

– “Sakın ola karınız, kızınız süslenip püslenip açık saçık kıyafetlerle sokağa çıkmasınlar.”

– Ama hoca senin kız hepsini de yapıyor”, diye biri itiraz eder. Hoca da: – “Ama haspaya da yakışıyor değil mi?

 

 

 

 

6  KASIM SALI (26.)

 

TARİFİ BENDEDİR

 

Hoca bir ciğer almış evine gidiyormuş. Yolda bir dostuyla karsılaşmış. Adam:

– “Bak sana güzel bir ciğer yemeği tarifi yapayım da, bunu ağız tadıyla ye”, demiş.

Hoca rica etmiş:

– “Benim aklımda kalmaz. Bir kağıda yazıver.” Adam yazıp vermiş. Hoca biraz sonra lezzetli bir ciğer yemeği yiyeceğini düşünerek dalgın dalgın giderken, bir çaylak elindeki ciğeri kapıp kaçmış… Hoca çaylağın ardından bir süre baktıktan sonra elindeki kâğıdı havaya kaldırmış:

– “Ağız tadıyla yiyemeyeceksin. Tarifi bendedir!

 

 

7 KASIM ÇARŞ. (27.)

 

 

ÖLÇMÜŞ, BİÇMİŞ, GİDİYOR

 

Arkadaşlarından biri Hocaya sorar:

– “Hoca, Dünya kaç metre?” Tam o sırada bir cenaze geçiyormuş yanlarından. Hoca onu göstererek:

– “Ona sor! Bak, ölçmüş biçmiş, gidiyor!”

 

 

 

 

8  KASIM PERŞ. (28.)

 

 

 

NERESİNDE OLMALI?

 

Hocaya sormuşlar, “Cenaze taşınırken tabutun ne tarafında olmak gerekir? Sağında mı, solunda mı, arkasında mı olmak daha uygun olur?” Hoca şöyle bir bakmış, “Valla efendiler içinde olmayın da, neresinde olursanız olun!

 

 

 

 

9  KASIM CUMA (29.)

 

 

NE DİKİLİYORSUN ORADA?

 

Hoca bir gün geç vakit evine gelmiş, bir de bakmış ki pişkin hırsızın teki evin önüne bir araba çekmiş, eşyalarını arabayı yüklüyor. Adamın yanına gelip seyretmeye başlamış. Adam kimin evini de soyduğunu bilmediğinden bozuntuya vermemiş ama en sonunda sormuş: -“Ne dikiliyorsun başıma be adam! Ev taşıyoruz burada işte!” -“Taşıdığın ev benim evim de, ondan seyrediyorum …

 

 

 

12  KASIM P.TESİ  (30.)

 

AKILLANIRSIN

Nasreddin Hoca, bir handa yemek yemek ister. Ancak onunla aynı zamandan başka bir yolcu daha hana girmiştir ve yemek üzere sadece bir balık vardır. Hancı bunu paylaşın der. Balık gelir ve hoca:

-“Ben kafasını yemek istiyorum”, der. Diğer yolcu bunun nedenin sorar, hoca açıklar:

-“Çünkü balığın kafası zekâ yapar, kafanın daha iyi, daha sağlıklı çalışmasını sağlar!” Bunun üzerine diğer yolcu hemen kavga çıkarır ve balığın başını yemek istediğini söyler. Bunun üzerine hoca balığın gövdesini, diğer adam da başını yer. Bir süre sonra, balığın başıyla doymayan adam hocaya çıkışır:

-“Ya hoca, başını ben yedim ama sen bütün gövdeyi yiyip karnını doyurdun, bense aç kaldım…”

-“Bak demedim mi sana akıllanırsın diye

 

 

13  KASIM SALI   (31.)

 

PARMAK

 

Temel bir gün doktora gitmiş, demiş ki:

-Doktor bey parmağımı karnıma bastırıyorum acıyor, omzuma bastırıyorum acıyor, kalbime bastırıyorum acıyor, kafama bastırıyorum acıyor, gözüme bastırıyorum acıyor… Doktor çok şaşırmış. Temel’e:

-Yapılabilecek bütün tahliller yapılmış ama bir şey çıkmamış. En sonunda anlaşılmış ki Temel’in parmağı kırık.

 

 

14  KASIM ÇARŞ   (32.)

 

BAKLA ISLANMIYOR

 

Trafik polisi Temel’i durdurur:

– “Efendi, on dakika evvel kırmızı ışıkta geçtiniz.”

– “Kim deyi?”

– “Beş kilometre ötede başkomiserimiz var, telsizle bildirdi!” Temel sinirlenerek, “Ula amma boşboğaz başkomiserin varmış ha! Ağzında pakla ıslanmayı.

 

 

 

 

15  KASIM PERŞ. (33.)

 

BAŞKA ASKER YOK MU?

Yeni asker olan Temel’e komutanı sormuş:

– “Savaşta siperdesin, sağ taraftan düşman askeri geldiğini gördün. Peki, ne yaparsın?” Temel heyecanla cevap verir:

– “Hemen çevirir silahımı üzerlerine ateş açarım komutanım.” Komutan tekrar sormuş.

– “Peki, karşıdan geliyorsa?” – “Karşıya ateş açarım, komutanım.”

– “Arkadan geliyorsa?” deyince komutan, Temel dayanamamış:

– “Komutanım, bu ordunun benden başka askeri yok mu?

 

16   KASIM CUMA (34.)

 

TANKER

 

Bir gün Temel sahilde gezerken denizde bir tanker görür. Ve yanındakine dönüp şöyle der:

– “Adamlar 40 yıllık tankerin üstüne DANGER diye yazmışlar!

 

 

 

 

19   KASIM P.TESİ  (35.)

 

VERDİNİZ Mİ?

Temel araba sürerken kırmızı ışıkta geçmiş.Tabii bunu gören polis temeli durdurmuş. Polis:

– “Ehliyet ve ruhsat beyfendi!” Temel:

– “Verdunuz da mi isteysunuz..”

 

 

 

 

 

20   KASIM SALI  (36.)

 

Jean Claude Van Damme

 

Temel bir gün uçakla Amerika’ya gitmiş çok yorgun olduğu için bir otele yerleşmiş ve uyumaya koyulmuş. Fakat tam uyuyacakmış ki yandaki daireden müthiş bir gürültü ve müzik sesleri gelmiş. Temel dayanamamış, duvarı yumruklayıp:

– “Kimsin ulan! Uyumaya çalışıyoruz, bu ne gürültü”, diye bağırmış. Karşı daireden tek ses:

– “Jean Claude Van Damme!” Temel yine bağırmış:

– “Gelirsem dördünüzün de bacaklarını kırarım!

 

 

 

 

 

 

21  KASIM ÇARŞ. (37.)

 

 

DERDİNİ ANLATABİLDİ Mİ?

 

Temel’le Dursun kahvenin önünde oturuyorlarmış. Bir turist gelerek Temel’e İngilizce yol sormuş. Temel’de ses yok. Turist bu defa Almanca sormuş, Temel’de yine ses yok. Turist bu defa Fransızca konuşmuş. Yine ses yok. İspanyolca, yine ses yok. Turist kızmış bağırıp çağırdıktan sonra çekip gitmiş. Bunun üzerine Dursun Temel’e:

– “Bağa bak demiş bizim bir lisan öğrenmemizin zamanı geldi galiba?”, demiş. Temel Dursun’a dönerek:

– “Boşver”, demiş “adam 7 lisan biliyor. Bir derdini anlatabildi mi?

 

 

 

22  KASIM PERŞ. (38.)

 

 

ÖKSÜRÜYORUM

 

Temel dahiliyeciye gitmiş. Doktor ona neyinin olduğunu sormuş.

– “Öksurayrum”, demiş Temel.

– “Ne zamanlar öksürüyorsun?”

– “Tuvalette oturuyurken kapiyu tiklattiklari zaman”, demiş Temel..

 

 

 

 

23  KASIM CUMA  (39.)

 

 

AYAK UYDURMACA

 

Kayserili zengin, ölüm döşeğindeymiş. “Vasiyetim var” diyerek oğullarını kızlarını başına topladıktan sonra öğüt vermiş:

– Evlatlarım, size son sözüm: Devlet çalgı, siz cengi… Ayak uydurmaya bakın

 

 

 

 

 

26  KASIM P.TESİ  (40.)

 

2 KERE 2

 

 

 

Kayseriliye sormuşlar:

– “2 kere 2 kaç eder?” Cevaplamış:

– “Alırken mi, satarken mi?

 

 

 

 

 

 

27  KASIM SALI   (41.)

 

PATLAK FRENLER

 

Taksinin yokuşta frenleri patlamış, müthiş bir hızla aşağıya doğru iniyor. Kayserili müşteri bağırıyor:

-“Durdursana kardeşim şu arabayı!”

Şoför panik içinde:

-“Durduramıyorum! Frenler patladı!” Kayserili:

-“Bari taksimetreyi kapat!

 

 

 

 

28  KASIM ÇARŞAMBA (42.)

 

KAÇ KİLO BOYA?

Adamın biri, Kayseriliye sorar:

-“Bir eşeği boyamak için kaç kilo boya gerekir?” Kayserili adamı şöyle bir süzer:

-“Sen boyundaki bir eşek için iki kilo yeter!

 

 

 

 

 

29  KASIM PERŞEMBE  (43.)

 

 

ÜMMED-İ MUHAMMED

Ali Mısır’da okuyan bir öğrenci. Sınavlar bitmiş ve yaz tatiline girecekler.. Babası Ali’ye telefon eder ve sınavların nasıl geçtiğini sorar. Ali de bilmediği halde “Çok iyi geçti” der ve bunu üzerine babası onu İstanbul’a işlerinde yardım etmesi için çağırır. Ali gidecektir İstanbul’a ve arkadaşına son olarak şöyle der; “Ahmet sen notlarımı öğrenirsin ve beni ararsın. Eğer telefona babam çıkarsa Muhammed’in Ali’ye selamı var dersin; ben anlarım bir tane zayıfım olduğunu.” Ahmet notları öğrenir ve arar. Telefona babası çıkar ve Ahmet şöyle der:

– Amcacım Ali’ye söyle ona bütün Ümmed-i Muhammed’in selamı var.

 

 

 

30  KASIM CUMA  (44.)

 

 

HANGİ OKULDA?

 

Ahmet okuldan eve çok mutlu bir halde geldi.

– “Okulda ne yaptınız?”

– “Patlayıcı madde imal ettik.”

– “Peki yarin ne yapacaksınız okulda?”

– “Hangi okulda?

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

3  ARALIK PAZARTESİ (45.)

 

 

KARNEN NEREDE?

Karne günüdür. Küçük çocuk okuldan döner. Annesi:

-“Karnen nerede yavrum?” diye sorar. Çocuk gülerek cevaplar:

-“Arkadaşıma ödünç verdim, babasını korkutacakmış!

 

 

4  ARALIK SALI (46.)

 

 

GELECEK HALİ

 

Derste fiil çekimleri işlenmektedir. Öğretmen çocukları sırayla kaldırır, birer fiil verir ve bunu zamanlara göre çekmelerini ister. Ayşe, “gelmek” fiilinin çekimlerini yapmak üzere kalkar: “Geldim, geliyorum, geleceğim…” Öğretmen daha sonra sınıfın haylazlarından Ahmet’i kaldırır:

-“Söyle bakalım, çalmak fiilinin gelecek zaman hali nedir?”

Ahmet:

-“Hapse girmektir hocam!

 

 

 

 

 

 

 

5 ARALIK ÇARŞAMBA  (47.)

 

GELMEDİK ZATEN

 

(Ambulansta…) Yaralı doktora sorar:

– Doktor beni nereye götürüyorsunuz?

– Morga. der doktor.

– Ama ben daha ölmedim ki?!diye çıkışan yaralıya doktor şöyle cevap verir:

– Olsun biz de daha gelmedik zaten..

 

 

 

 

6  ARALIK PERŞEMBE  (48.)

 

ANCAK DÜŞÜREBİLDİM

Doktor hastasını telefonla arar ve hastasına bir kötü; bir de çok kötü haberi olduğunu söyler. Daha sonra “ilk önce hangisini söylememi istersiniz” diye sorar. Hasta ilk önce kötü haberi duymak istediğini söyler. Doktor hastaya “Tahlillerinizi aldım ve ne yazık ki 24 saat ömrünüz kaldı.” der. Hasta yıkılmıştır. Doktora sorar “Daha kötü haber ne olabilir ki?” Doktor:

-“Dünden beri sizi arıyorum ama telefonunuzu daha yeni düşürebildim.

 

 

7  ARALIK CUMA   (49.)

 

NE BİLEYİM?

 

Akıl hastanesinde koğuşları gezen başhekim, bir delinin oturmuş, bir şeyler yazdığını gördü:

– “Kolay gelsin ne yazıyorsun?”

– “Mektup yazıyorum efendim.”

– “Yaaa..Kime yazıyorsun?”

– “Kendime..”

– “Peki ne yazılı mektupta?”

– “İlahi doktor bey, deli misiniz siz.. Mektubu daha almadım ki içinde ne yazdığını bileyim

 

 

 

 

 

10   ARALIK P.TESİ   (50.)

 

AT NALI UĞUR GETİRİR Mİ?

Kadıköy Camiinde vaaz vermekte olan Osman Demirci Hoca’ya:
– Hocam, diye sormuşlar. At nalını evimizin kapısına asarsak uğur getirir mi?
– Demirci Hoca:
– Zannetmiyorum, diye cevap vermiş. O nallardan her atta dört tane var ama, bütün gün kamçı yiyip duruyor la

 

 

 

 

 

11   ARALIK SALI    (51.)

 

 

UYKU KARDEŞLİĞİ

Mevlana Hazretleri, talebelerinden biriyle yürürken, yol kenarında birkaç köpeğin sarmaş dolaş uyuduklarını görürler.
Yanındaki talebesi:
– Güzel bir kardeşlik örneği, der. Keşke insanlar da bunlardan ibret alsa.
Mevlana, tebessüm ederek karşılık verir.
– Aralarında bir kemik atıver de, gör kardeşliklerini

 

 

 

12   ARALIK ÇARŞ.    (52.)

 

MUTLULUK

Tolstoy’a “Nasıl mutlu oluyorsunuz?” diye sorduklarında şu cevabı vermiş:
– Sahip olduğum şeylere sevinerek, sahip olmadıklarımı düşünmeyerek

 

 

 

13  ARALIK PERŞ. (53.)

 

KİM?

Hayvanlar bir gün, ” Kim daha çok çocuk doğurabilir? ” diye çekişmeye başlarlar. Hep birlikte dişi aslana gidip danışırlar. ” Sen kaç çocuk doğurabiliyorsun? ” diye sorarlar aslana. ” Bir ” diye yanıtlar dişi aslan. ” Fakat ben aslan doğururum. ”

 

Dersimiz; Nitelik, nicelikten önemlidir.

 

Nitelik: Hal, durum bir yönüyle kalite

Nicelik: Adet, sayı

 

14 ARALIK CUMA (54.)

 

GEMİ?

Bir gemide İngiliz, Amerikalı ve Türkler seyahat halindelermiş.Gemi kaza sonucu su almaya başlayınca kaptan hemen yolcuların yanına gidip yolculardan filikalara geçmesini gemiyi boşaltmaları gerektiğini söyler.Ama yolculardan hiçbiri bulunduğu yeri terk etmez.Kaptan şaşkın halde gezinirken kaptan yardımcısı tüm yolcuları boşaltabileceğini söyler ve hakikate dakikalar için gemiyi tamamen boşaltır.Kaptan bunu nasıl yaptığımı sorunca kaptan yardımcısı anlatır : İngilizlere sizin gibi soylu insanlar bu gemide nasıl batar deyince hemen boşalttılar Amerikalılar da deniz suyunun yararlı olduğunu söyledim onlarda hemen denize atladı.Kaptan peki Türklere ne dedin onlar asla söz dinlemezler deyince.Türklere de denize girmek yasaktır dedim

 

 

17   ARALIK PAZARTESİ (55.)

 

ŞEYTAN CEHENNEM’DE NASIL YANAR?

 

Bir gün bir adam bir âlimin yanına gidip:

-Hocam Allah şeytanı ateşten yarattı ve şeytanı cehenneme attı peki şeytan nasıl yanıyor diye sormuş.

Âlim yerden bir avuç toprak alarak adamın kafasını atmış ve adam ahhh diye bağırmış.

Alim: Evladım Allah seni topraktan yarattı ama bir avuç toprak senin canını yaktı demiş.

Adam acısı ile Alimin yanından uzaklaşmış

 

 

 

 

 

 

18 ARALIK SALI  (56.)

 

SIKARKEN ÖLDÜ

 

Bir gün Nasrettin Hoca kedi yıkamaya kalkar yoldan bir adam geçer der ki:
– Nasrettin Hocaya hiç kedi yıkanılır mı?

Hoca bir şey demez, sonra kediyi yıkar, sonra…..

Adam işini halleder ve geri gelir, o zaman kedi ölmüş olur.

Adam Nasrettin Hoca’ya der:
– ben sana demedim mi kedi yıkanmaz diye!

Nasrettin Hoca da der ki:
– Ben kediyi yıkarken değil sıkarken öldü!

 

 

 

 

19  ARALIK ÇARŞAMBA  (57.)

 

SIR SAKLAMAK

Yavuz Sultan Selim, birçok Osmanlı Padişahı gibi devletin selameti için sefer hazırlıklarını gizli tutarmış. Bir keresinde vezirlerinden biri ısrarla seferin yapılacağı ülkeyi sorunca, Yavuz ona:
– Sen sır saklamasını bilir misin? diye sormuş.
Vezir, Yavuzdan cevap alacağı ümidiyle:
-Evet hünkarım, bilirim dediğinde, Sultan Yavuz cevabı yapıştırmış:
-Ben de bilirim

 

 

 

 

 

20  ARALIK PERŞEMEBE  (58.)

 

 

HASTANIN YEMEĞİ 

Lokman Hekime:
-Hastamıza ne yedirelim? diye sorduklarında, şu cevabı vermiş:
-Acı söz yedirmeyin de, ne yese olur

 

 

 

 

21   ARALIK CUMA  (59.)

 

AKŞAM YEMEĞİ

Yahya Kemâl, dostlarından birine:
-Bu akşam yemeği benimle yer misin? Diye sorunca, arkadaşı:
-Hay hay! Der. Çok memnun olurum. Hiçbir mazeretim yok!
Yahya Kemal gülümseyerek karşılık verir:
-İyi öyleyse, bu akşam size geliyorum

 

 

 

24   ARALIK P.TESİ (60.)

 

HAKLI ÖLÜM

Sokrat ölüme mahkûm edildiğinde, eşi:
-Haksız yere öldürüyorsunuz, diye ağlamaya başlayınca,
Sokrat:
-Ne yani, demiş. Bir de haklı yere mi öldürseydim?

 

 

 

 

25  ARALIK SALI (61.)

 

MARAŞLI

 

Erler sabah yoklamasında. Çavuş içlerinden birine soruyor.
-Söyle bakalım nerelisin?
-Maraşlıyım komutanım…
Çavuş sinirlenir ve askere okkalı bir tokat atar. Ardından tekrar sorar.
-Bir daha söyle bakayım nerelisin?
-Maraşlıyım komutanım…
Çavuş bu sefer iyice hiddetlenir ve askere okkalı bir tokat daha atar. Ardından tekrar sorar.
-Oğlum bak sana son defa soruyorum. Nerelisin?:
-Kahramanmaraşlıyım komutanım.
-Hah! şimdi oldu der ve yanındakine sorar…
-Oğlum sen nerelisin?:
-Kahraman Sinopluyum komutanım

 

 

26  ARALIK ÇARŞAMBA (62.)

 

KAÇMAYA ÇALIŞIYORSUN?

 

İkinci Dünya Savaşı sırasında bir İngiliz,
Almanya üzerinde düşürülür. Almanlar bunu esir alırlar, fakat İngiliz’in bir bacağı ve iki kolu kangren olmuştur. Almanlar ilk önce bacağı keserler ve İngiliz, Almanlardan bu bacağı ana
vatanı olan İngiltere’ye atmalarını ister.
Almanlar da İngiliz’in isteğini yerine getirir.
Sonra İngiliz’in kolu kesilir, İngiliz yine aynı dilekte bulunur ve Almanlar da yerine getirir. Bu sefer de Almanlar öteki kolu keserler. İngiliz her zamanki gibi Almanlardan kolu anavatanına atmalarını ister, fakat Almanlar ” olmaz!” derler,
İngiliz nedenini sorunca şöyle cevaplarlar:
“Sen galiba kaçmaya çalışıyorsun

 

 

 

 

27  ARALIK PERŞEMBE  (63.)

 

BENİM EŞEĞİ

 

Nasrettin hoca İstanbul’a gidiyormuş. İstanbul’a vardıktan sonra eşeğini kaybetmiş,otele gitmiş.
Odasına girmiş. Eşeğini düşünüyormuş. Yatak taş gibiymiş. Yatağın altına girmiş,bu sırada yeni evli bir çift yanlışlıkla odaya girmişler.
Adam eşine :
“Hayatım senin gözlerine bakınca bütün İstanbul’u görüyorum” demiş.
Nasrettin Hoca da:
“Benim eşeği de görüyon mu benim eşeği?” demiş

 

 

 

 

 

 

28  ARALIK  CUMA  (64.)

 

İNŞALLAH BENİM

 

Bir gece hoca karısı ile konuşurken şöyle demiş:
-Yarın hava yağmurlu olursa oduna, açık olursa tarlaya gideceğim. Karısı çıkışmış:
-Efendi inşallah de! Hoca hiddetlenmiş:
-Niçin inşallah diyeyim hatun? İki işten biri mutlaka olacak, ya o, ya bu!
Ertesi gün hava yağmurlu olduğu için ormana gitmek üzere sabahleyin erkenden evden çıkmış, biraz gittikten sonra yolda bir sipahiye rast gelmiş. Atın üzerindeki sipahi seslenmiş Hocaya:
-Bana bak baba! Filan köye nerden gidilir? Hoca da ilgisiz bir tavırla cevap vermiş:
-Bilmem. Sipahi yoluna devam etmek isteyen Hocayı bırakmamış ve kamçıyla birkaç defa şiddetle vurduktan sonra bağırmış:
-Seni gidi hain herif seni! Bilmezsin ha! Çabuk düş önüme! Sen beni ta o köye kadar götüreceksin!. Hoca bu emri yerine getirmezse başına neler geleceğini düşünerek sipahinin önüne düşmüş ve hayli uzakta bulunan köye kadar götürmüş. Fakat vakitte bir hayli geç olduğu için artık ormana gidememiş, doğruca evine gelmiş. Kapıyı çalınca karısı içerden seslenmiş:
-Kim o? Hoca da suçlu suçlu karşılık vermiş:
-İnşallah benim hatun, aç kapıyı!

 

 

31 ARALIK P.TESİ  (65.)

 

TESTİYİ KIRDIKTAN SONRA

 

Nasreddin Hoca oğlunun eline bir testi tutuşturup çeşmeden su getirmesini istemiş. Çocuk dışarı çıkarken de ensesine bir tokat atıp :
– Testiyi kırma ha ! diye öğüt vermiş.
Bunu gören komşulardan biri :
– Yahu Hocam demiş, henüz testiyi kırmadan niye dövüyorsun yavrucağızı?
Hoca cevap vermiş :
– Testiyi kırdıktan sonra neye yarar be birader

 

 

 

2 OCAK ÇARŞAMBA   (66.)

 

HALEP ORADAYSA ARŞIN BURADA

 

Palavracının biri başına topladığı üç beş cahile karşı övünüp duruyormuş :
– İşte ben güçlü ve maharetli bir adamım. Evet ben Halep’te bulunduğum sıralarda altmış arşın uzağa atlamış bir kimseyim!.. Nasreddin Hoca da bu sırada oradan geçiyormuş. Palavracının yanına yaklaşıp :
– Yaa demiş demek sen altmış arşın atlarsın. Haydi atla da görelim. Adam hık mık etmiş.
– Ama demiş ben Halep’te atladım. Hoca kızmış :
– Canım demiş, Halep oradaysa arşın burada

 

Arşın: 68 cm’lik uzunluk çeşidinden ölçü birimi

 

 

 

 

 

3 OCAK PERŞEMBE  (67.)

 

ALLAH’IN RAHMETİ

 

Nasrettin hoca bir gün camdan yağan yağmuru seyrediyormuş. Yağmurdan kaçan bir adama gözü takılmış. Camı açmış adama bağırarak ;
– Neden Allah’ın rahmetinden kaçıyorsun demiş. Adam hocaya cevap vermeden kaçışına devam etmiş. Ertesi gün adam camdan yağmuru seyrederken Hoca dışarıda yağmurdan kaçıyormuş. Bunu gören adam Hocaya:
– Hocam Allah’ın rahmetinden kaçılır mı? Neden kaçıyorsun?
Hoca cevap vermiş:
– Allah’ın rahmetine basmamak için kaçıyorum

 

 

 

 

 

 

4 OCAK CUMA  (68.)

 

 

ÇOK BİLİYOSAN

 

Bir gün Nasreddin hocaya bir mektup gelmiş. Mektup Arapçaymış. Mektubu ters çevirmiş, düz çevirmiş okuyamamış.
Yoldan geçen birine sormuş:
-Yahu şu mektubu okusana bana demiş. Adamda okuyamamış.
3 kişiye daha sormuş onlarda okuyamamış.
Sonuncu kişi Hocaya şöyle demiş:
-Yaşından başından utan. Çok bilirim diye kavukla  gezersin, sonra da bir mektup bile okuyamazsın yuh sana!
Hocada sinirlenmiş:
-Çok biliyosan al bu kavuğu tak kafana hoca ol sen oku bakalım! demiş

 

 

 

 

 

 

7 OCAK PAZARTESİ  (69.)

 

KÖFTEHOR

 

Nasrettin Hoca tarlada uğraşırken birden alacaklısı gelmiş. “Nasrettin Hoca, paramı ne zaman ödeyeceksin.” demiş. Nasrettin Hoca’da “Şu görüğün bölgeden devamlı koyunlar geçer. Oraya bir tel örgü takıcam, takılan koyun yünlerini de satıp sana borcumu ödeyeceğim.” demiş. Adam da haklı olarak gülmüş. Nasrettin Hoca buna karşılık adama “Ne oldu köftehor.Peşin parayı görünce nasıl da gülersin demiş!” demiş

 

 

 

 

 

 

8 OCAK SALI  (70.)

 

ŞİMDİ KUŞA BENZEDİN

 

Hoca yolda bir leylek bulmuş. Almış onu evine götürmüş. Daha önce hiç leylek görmemiş. Leyleğin uzun gagası ve bacakları çok tuhafına gitmiş. Tutup bir güzel kesivermiş onları. Sonra da yüksekçe bir yere koymuş. Karşısına geçmiş. Yaptığı işten memnun, seslenmiş:
– Bak şimdi kuşa benzedin

 

 

 

 

 

 

9 OCAK ÇARŞAMBA  (71.)

 

Ben Uyuyorum

 

Bir Gün Nasreddin Hoca şehre Gelip, Bir Arkadaşıyla Birlikte Handa kalmış Gece yarısı arkadaşı sormuş
-Hocam Uyudunuz Mu?
-Buyurun bir şey mi var?
-Biraz Borç Para İsteyeyim Demiştim.
Nasreddin Hoca Derhal Horlamaya Başlayıp
-Ben Uyuyorum Demiş

 

 

 

 

 

10  OCAK PERŞEMBE  (72.)

 

SUÇU BANA ATIYON

 

Nasrettin Hoca bir gün cuma namazına giderken, bakmış komşunun kirazları çok güzel olmuş. Bir kereden bir şey olmaz diyip kirazları yemiş. Camide ise pişman olmuş ve:

-Allah’ım şeytana uydum beni affet demiş…
Ama aynı şeyi bir dahaki cuma namazında da yapmış. Bunlar böyle tekrar etmiş
Bir gün yene camide:

-Allah’ım şeytana uydum beni affet demiş.

Şeytanda gelmiş demiş ki:

-Sende yiyon yiyon suçu bana atıyon

 

 

 

 

 

11 OCAK CUMA  (73.)

 

KULAK ISIRILIR MI?

 

Hoca Merhum kadı iken adamın biri gelip:

— Kadı Efendi filan adam benim kulağımı ısırdı, hakkımın alınmasını istiyorum, der. Kulak ısırdığı iddia edilen adam ise ısırmadığını iddia ederek adamın kendi kulağını kendisinin ısırdığını söyler.

Nasreddin Hoca merhum biraz sonra hüküm verecektir. Siz bekleyin ben şimdi gelirim, der ve arka odaya geçer. Hoca Merhum orada insanın kendi kulağını ısırıp ısıramayacağını kontrol etmektedir. Fakat kulağını ısırmaya uğraşırken sırtüstü yıkılır ve başı yarılır. Biraz sonra mahkemeye başı sargılı olarak çıkar. Adam iddiasını tekrarlar ve:

— Bu adam benim kulağımı ısırdı, davacıyım, der. Davalı ise:

—Kadı Efendi bu adam kendi kulağını kendisi ısırdı, ben ısırmadım, diyerek iddiayı reddeder. Bu sefer adam:

— Hiç insan kendi kulağını ısırabilir mi? Bunun sözlerinin saçmalığı meydanda, diyerek adamın iddiasını çürütmek ister. Bu söze Hoca merhum karışır ve şöyle der:

— Isırır efendim ısırır. Hatta ısırmak değil, ısırmak için uğraşırken düşer de başını bile yarar.

 

 

14 OCAK P.TESİ (74.)

 

HER ŞEY ALLAH’TAN

Bektaşi’nin biri her gün kasabada ‘Her şey Allah’tan’, ‘Her şey Allah’tan’ diye mırıldanarak dolaşır dururmuş. Bir gün kasabanın serseri delikanlılarından biri, yine böyle mırıldanarak dolaşmakta olan Bektaşi’ye arkasından sessizce yaklaşmış, ensesine okkalı bir şaplak atmış. Canı fena halde yanan Bektaşi’nin pür hiddet dönüp kendisine ters ters baktığını görünce;
-Öyle ne bakıyorsun baba erenler demiş, hani her şey Allah’tandı.
-Tabii demiş Bektaşi, her şey Allah’tan da, ben hangi namussuzu  aracı ettiğine bakıyorum.

 

 

 

 

 

 

15  OCAK SALI  (75.)

 

SAĞIR DOSTUN ZİYARETİ

 

Kulakları duymayan bir adam, hastanede yatan bir arkadaşını ziyaret etmek istemiş. Düşünmüş, ben ne sorarım, o ne cevap verir… Klasik cevaplara göre konuşmayı tasarlamış, cümlelerini zihninde hazırlamış. “Nasılsın?” derim, o da “İyiyim.” der. Ben de “Oh oh, ne güzel!” der, devam ederim. diye düşünmüş. Adam hastaneye gidip arkadaşının başucuna varmış. “Nasılsın, iyi misin?” “Ölüyorum.” “Oh oh, ne iyi!” “Ne ilaç veriyorlar?” “Zehir.” “O ilaç çok iyidir. Doktorun kim?” “Azrail.” “Ondan iyi doktor yoktur.

 

 

 

 

 

16  OCAK ÇARŞAMBA (76.)

 

ÜÇ ZARF

 

Eski sadrazam, yeni sadrazama görev devrederken kapalı 3 zarf bırakmış:  “Başın sıkışırsa birinci zarfı, biraz daha sıkışırsa ikici zarfı, çok sıkışırsa da üçüncü zarfı açarsın!” demiş.  Yeni gelen bir süre uğraşmış, didinmiş, işleri düzene koyamamış. Her şey daha kötüye gidince aklına eski sadrazamın kendisine bıraktığı zarflar gelmiş. Birincisini açmış. Mektupta “Senden öncekileri kötüle!” diye yazılı. Başlamış kötülemeye… Gidene, demediğini bırakmamış ama fayda etmemiş… Bu kez ikinci zarfı açmış:  “Etrafını kötüle!”  O da bunu yapmış ve çevresi için demediğini bırakmamış ama yine işler berbat!  Bu sefer “Son çare” diyerek üçüncü zarfı açmış.  Zarftan çıkan küçük pusulada şunlar yazılı:  “Sen de üç zarf hazırla.

 

 

17  OCAK PERŞEMBE  (77.)

 

GÖRMEYE BAŞLADIM

 

Ülkenin birinde dünya çapında feministleri bir araya getiren bir organizasyon yapılmış. Amaçları çeşitli seminerler yapıp tecrübelerini birbirlerine anlatmakmış. Birisinde söz alan İngiliz anlatmış:
– “bir gün kocam gelince “Bulaşıkları artik ben yikamicam, sen yıka” dedim. 1. gün bir değişiklik görmedim, 2. gün görmedim, 3. gün yıkamaya başladı” demiş.
Alman Kadin:
– “Bir gün kocam gelince “çamaşırları artik ben yıkamıcam, sen yıka” dedim. 1. gün bir değişiklik görmedim, 2. gün görmedim, 3. gün yıkamaya başladı” demiş.
Türk Fadime ye sıra gelince o da şunları söylemiş:
– “bir gun kocam gelince “yerleri artik ben temizlemicem, sen temizle” dedim. 1. gün bir şey görmedim, 2. gün görmedim, 3. gün yavaş yavaş görmeye başladım” demiş

 

18  OCAK CUMA   (78.)  İyi Tatiller

 

CEZA

 

Örgenci sınıfa yeni gelmişti. İkinci gün öğretmenine sordu:
– Öğretmenim, insana yapmadığı bir şey için ceza verir misiniz?
– Olur mu evladım, insan yapmadığı şey için cezalandırılır mı, niye sordun bunu?
– Efendim dün verdiğiniz ev ödevini yapmamıştım da ceza verirsiniz sanıyordum!

 

 

 

 

 

 

4   ŞUBAT P.TESİ   (79.)

 

IŞIĞI GÖREN GELİYOR

 

Köy ebesi doğum yaptırıyordu. Doğum yapan kadının kocası, elindeki lambayla ebeye yardımcı olmaktaydı. Bir bebek doğdu. İkinci bebek. derken üçüncü…
Koca:
– Ebe Hanım, dedi, ışığı söndürsek olur mu? Işığı gören geliyor da!

 

 

 

 

 

5   ŞUBAT SALI    (80.)

 

İLETİŞİM

 

Rus fizikçiler yerin 100 metre altında bakir tel bulduklarını,
bunun ise atalarının bundan 1000 yıl öncesinde telefon şebekelerinin
olduğunu kanıtladığını duyurdular.

Bu olaydan 1 hafta sonra Amerikan gazetelerinde ilginç bir manşet:
Amerikan bilim adamları yerin 200 metre altında 2000 yıl öncesine ait
fiber optik hatlar bulduklarını, bunun ise, Amerikan toplumunun
Ruslardan 1000 yıl öncesinde gelişmiş dijital haberleşme sistemleri
olduğunu söylediler.

Bir hafta geçmeden Türk gazetelerinde yeni bir manşet:
Türk bilim adamları yerin 500 metre altına kadar kazdıklarını ve
hiçbir şey bulamadıklarını, bunun ise atalarının 5000 yıl öncesinde
mobil telefon ve kablosuz iletişim sistemlerine sahip oldukları
sonucuna vardılar.

 

6  ŞUBAT ÇARŞAMBA    (81.)

GALATASARAY-FENERBAHÇE

 

Hasta Galatasaraylı adam ölüm döşeğinde. Yanıbaşındaki oğluna “Evladım ben artık Fenerbahçeli olmaya karar verdim” der. babası gibi hasta Galatasaraylı olan oğlu buna şiddetle karşı çıkar…”Nasıl böyle bir şey dersin babacığım… Sen tüm hayatını Galatasaray’ adamamış mıydın?” baba cevap verir “Dünyadan bir Galatasaraylı eksileceğine bir Fenerbahçeli eksilsin…”

 

 

 

 

7 ŞUBAT PERŞEMBE   (82.)

 

 

4 AVCI

 

Başlarında temel’in bulunduğu 4 adet avcı ormanda ilerlemektedir. Temel az ilerde küçük bir delik görür ve arkasına seslenir: “Tavşan deliği, yere yatın!”. avcılar yere yatar ve az sonra gerçekten bir tavşan çıkar, avcılar da kolaylıkla vurur.
Yola devam ederler. Biraz daha büyük bir delik çıkar karşılarına. Temel bağırır: “tilki deliği, yere yatın! “. herkes yatar ve biraz sonra çıkan tilkiyi avcılar hemen vurur ve çantalarına atarlar, herkes mutludur.
Yolun az ilerisinde daha da büyük bi delik çıkar karşılarına. temel yine seslenir: “yere yatın uşaklar, ayı deliği!”.
hiç ses çıkarmadan yere yatan acemi avcılar biraz sonra çıkan ayıyı hemen vururlar. Herkes temel’in avcılığına hayrandır artık.
Devam ederler ama bu sefer devasa bir delik çıkar karşılarına. Acemiler temel’e bakarlar. Temel: “Valla buradan ne çıkar bilmiyorum ama durun yatıp bekleyelim, ne çıkarsa bahtımıza!” der.
Bir gün sonra gazetelerin 3. sayfasında şöyle bir haber vardır:
“4 avcı tren altında ezilerek can verdi”

 

 

 

8  ŞUBAT CUMA   (83.)

 

TERS YÖN

 

Temel  farkında olmadan otoyolda ters istikamete girmiştir. Bu zor durumda araba sürerken bir yandan da radyo dinlemektedir… Çalan şarkı bir anda kesilmiş ve bir anons gelmiş:

–  Otoyolda ilerleyen sürücülerin dikkatine! bir araç ters yönde seyir etmektedir… Dikkatli olunuz..

Temel: hangi bir araç… Hepsi ters yönden gitmektedur.

 

 

 

 

 

11 ŞUBAT PAZARTESİ   (84.)

 

 

DEVAM ET

 

Adamın biri yeni BMW‘siyle havalı havalı dolaşıyormuş. Kırmızı ışıkta durmuş. Birkaç saniye sonra kamyon arkadan shrankkkkkk diye vurmuş. Adam dışarı çıkıp bakınca kamyondan Temel inmiş ve başlamış yalvarmaya:
-Abi etme eyleme ben bu üç kuruş maaşla bu arabanın aynasını alamam, beni bağışla. Sen büyüksün abi yaptık bi eşşeklik bağışla abi beni.Adam acımış temel’e. tam arabayı tamire götürürken yine bir kırmızı ışıkta durmuş. Yine arkadan kamyon geçirmiş buna. Sinirli sinirli çıkmış adam tekrar. Bi bakmış yine Temel!
Camdan bağırmış:
-Benim abi ben, devam et!

 

 

 

12  ŞUBAT SALI  (85.)

 

CİN

 

Temel, bir Fransız ve bir de İngiliz bir çölde yaşamak mecburiyetinde kalırlar. (artık uçakları mı düşmüştür, farklı bir heyecan mı ararlar, bilemem.)
her gün bir parça ot yiyip, biraz su içerek sefil bir hayat sürerler. bir gün yine ottur, sudur ararken bir lamba bulur Fransız. lambayı temizlemek için ovaladığında içinden bir cin çıkar. Cin, 3 kişiyi de gördükten sonra;
– Dileyin benden ne dilerseniz.
der ve ekler;
– yalnız hepinizin de birer dilek hakkı var.
Fransız hemen atılır;
– Yıllardır buralardayım ey cin. Sefil bir hayat sürmekten bıktım. beni evime, sıcak yuvama gönder. der.
cin;
– hemen efendim.
dediği anda Fransız ortalıktan kaybolur. Fransız artık evinde, ailesiyle birliktedir.
ingiliz’e döner cin;
– siz ne dilersiniz efendim?
ingiliz de gördükleri karşısında şaşkın ve sabırsızdır;
– beni de yuvama, ailemin yanına gönder ey cin. Buralarda kendimi harcamaktan bıktım dediği anda İngiliz de ortalıktan kaybolur ve ailesinin yanına döner.
cin son olarak temel’e bakar;
– evet efendim son kez siz ne istersiniz?
Temel hüzünlü bir şekilde;
– Yıllardır buralarda, sefil şekilde yaşamaktayım ey cin. Sadece arkadaşlarım vardı yanımda olan. Onlarsız yapamam, onları bana geri getir!

 

 

 

 

13  ŞUBAT ÇARŞAMBA  (86.)

 

SERÇE

 

Serçenin bir tanesi bahar günü dalgın dalgın uçuyormuş.
bir anda fark etmiş ki, bir yolun üstünde uçuyor ve karşıdan da motosikletli bir adam geliyor.Her ikisi de çarpışmayı engellemek için ellerinden geleni yapmışlar ama nafile…serçe “Çotan daank” diye kaska çarpıp düşmüş.Şimdi, motorcu arkadaşımız, Allah’ı var sıkı bi hayvansever.Doğal olarak hemen atlamış motordan; koşmuş serçenin yanına.Serçe baygın yatıyor,kıyamamış, bırakamamış yolda; almış getirmiş eve. Eskiden kalma bir de kafesi var evde..
baygın serçeyi kafesin içine güzelce yerleştirmiş..
yanına da az biraz su, az biraz ekmek koymuş, vurmuş kafayı yatmış….
bizim serçe bir müddet sonra ayılmaya başlamış.Daha tam seçemiyor ortalığı..
Hafif bulanıklık var yani…Bi bakmış parmaklık, ekmek, su falan var bulunduğu yerde ve birden kendisinin hapiste olduğunu zannederek şöyle demiş:
Ulan motorcuyu öldürmüşüz beeeee…!!!!!!

 

14  ŞUBAT PERŞEMBE  (87.)

 

 

VURDUK

 

Temel’ in babası vefat eder… Cenazeye gelen bir aile dostu temel’e sorar:
Adam: Nasıl öldü?
Cevap: 30.kattan aşağıya düştü…
Adam: Vah vah desene çok feci ölmüş…
Temel: Yok yok öyle ölmedi… Tam yere düşecekken manavın tentesine çarpıp  tekrar yükseldi…
Adam: Vah vaah! Daha şiddetli çakıldı o zaman.
Temel: Yok! Karsıdaki kasabın tenteden zıpladı bu sefer karşı binanın  çatısına…
Adam: Demek çatıya çarpıp öldü.
Temel: Yok ya! Çatıdan yuvarlanıp elektrik tellerine gitti…
Adam: Deme ya! Çarpıldı o zaman…
Temel: Yok canim teller yaylandı babamı 200 metre yukarı fırlattı.
Temel: Yok ya yine en bastaki bakkalın tenteye…
Adam: Orda mı öldü?
Temel: Yooo… Oradan da yine kasaba…
En sonunda bunalan adam temel’e bağırarak sordu:

Ulan nasıl öldü bu adam?
Temel: “Baktık durmuyor.. Vurduk!”

 

 

 

 

 

15  ŞUBAT CUMA  (88.)

KIŞ

Kizillderililer şefe sormuşlar “Kış nasıl geçer odun toplayalım mı?” şef ne olur-olmaz diye demiş toplayın sonra şefin icine kurt düşmüş demiş gidip sorayım su meteoroloji istasyonuna gitmiş demiş: Bu sene kış nasıl geçer? yetkililer demişler: Biraz soğuk olur. Her ne ise içi rahatlamış gelmiş kabileye, Kızılderililer bir daha sormuşlar. demiş sert geçecek kış odun toplayın..abi şefin icine yine bir kurt duşmuş kıyafetleri değiştirip meteorolojiye gitmiş demiş kış nasıl geçer acaba; yetkililer demiş kış çok sert geçecek.
şef köye dönmüş yine Kızılderililer demişler sef bu kış nasıl geçer odun yeter mi çok topladık, demiş toplayın yine ama içine bir şüphe düşmüş yine gitmiş metelojiye..
Demiş yav sayın meteoroloji uzmanları siz kisin bu kadar sert geçeceğini nereden anlıyorsunuz! Adamlar demiş ki:
henüz elde veriler yok ama Kızılderililer deli gibi odun topluyor bu demek ki kış sert geçecektir

 

 

 

 

 

18  ŞUBAT P.TESİ  (89.)

 

ÇUKUR

 

Karadeniz’de köyün birinde bir çukur varmış ve pek çok kişi içine düşüp yaralanıyormuş.
Köyün ileri gelenlerinden 3 kişi toplanmış ve çözüm aramaya başlamışlar. Birincisi demiş ki:
– “Çukurun yanında bir ambulans beklesin ve düşenleri hemen hastaneye yetiştirsin.” ikincisi:
– “Çukurun yanına hastane kuralım düşenleri yetiştirmesi vakit almaz” demiş.
sıra temel’e gelmiş:
– “Kafanız hiç çalışmıyor” demiş.”bunu kapatalım ve gidelim hastanenin yanında bir çukur açalım”

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

19  ŞUBAT SALI   (90.)

 

KEVSER

 

Bir gün din dersinde sınıfa müfettiş girer. Bir çocuğu ayağı kaldırır:
– Adın nedir?
Çocuk:
– Fatih!  der.
Müfettiş de öyleyse Fatiha Suresini oku der. Çocuk okur. Daha sonra bir çocuğu daha kaldırır:
– Adın nedir?
Yasin! ama arkadaşlar bana kısaca Kevser derler.

 

 

 

 

 

 

20 ŞUBAT ÇARŞAMBA   (91.)

 

İNEK

İhtiyarın birisinin ineği bir gün hastalanır. Tabi adam sıkıntılarını ve Allah’a yakarır: “Allah’ım ineğim iyileşirse 15 gün oruç tutacağım” der. Aradan bir kaç gün geçince adam, kendince ineğinin iyileştiğini düşünmüş ve oruç tutmaya başlamış… 15. gün adamın ineği ölmüş. Tek gelir kaynağını yitiren ihtiyar çok üzülmüş ve ineğin ölüsünün yanında ağlarken şöyle demiş: “Allah’ım tuttuğum 15 günü Ramazan’dan düşer, ineği de kurban’a sayarsın artık”

 

 

21  ŞUBAT PERŞEMBE  (92.)

 

YÜZ

Temel bir gün fırına gider;
-bana doksan dokuz tane ekmek veresun..
Fırıncı:Ula şunu yuvarlak hesap yüz yapalum
-Çüş ula yüz tane ekmeği kim yiyecek?

 

 

22  ŞUBAT CUMA (93.)

 

CESET

 

İki kişilik bir eğitim uçağı Karadeniz’de mezarlığa düşmüş, Trabzon mahalli televizyonlarından birinin muhabiri temel canlı yayında.
Evet, sayın izleyiciler şu anda olay yerindeyiz bu köyün mezarlığına bugün iki kişilik bir eğitim uçağı düştü. Köylüler 80 ceset çıkarmışlar ve ölü sayısının artmasından endişe ediliyor.

 

 

 

 

 

 

 

25  ŞUBAT P.TESİ (94.)

 

YUH

 

Temel ıssız bir adaya düşer adada bir İngiliz bir Fransız bir almanın olduğunu görür ve şöyle der:

-Yuh yine mi siz

 

 

 

 

 

26 ŞUBAT SALI  (95.)

 

 

NE GEREK VAR?

 

Adam eve geldiğinde iki gözü iki çeşme karısını görünce ne olduğunu sormuş.
“Ne olacak” demiş kadın;
“-Bugün falcıya gittim, 100 milyona falıma baktırdım… Senin artık beni hiç sevmediğini söyledi…”
“Ne gerek var be kadın” diye karısının üzüntüsüyle dertlenmiş adam;
“-Bana gelseydin ben sana bedava söylerdim.”

 

 

 

 

27 ŞUBAT ÇARŞAMBA  (96.)

 

İLK HAFTA

 

Bizim Temel ayakkabı almaya gitmiş. Satıcı ilk hafta sıkabilir demiş. Temel de ilk hafta giymemiş.

 

 

 

 

 

28 ŞUBAT PERŞEMBE  (97.)

 

AVUKAT

 

Hırsız elinde tavukla suçüstü yakalanır. Mahkemeye çıkar.
Hakim: elinde tavukla, kümesten çıkarken yakalanmışsın. Diyeceğin var mı?
Hırsız: Var… Avukat istiyorum.
Hakim: Oğlum… Sen kümese girmedin mi?
Hırsız: Girdim.
Hakim: tavuk çalmadın mı?
Hırsız: çaldım.
Hakim: kümesten çıkarken de yakalanmadın mı?
Hırsız: yakalandım.
Hakim: Eeeee. Avukat gelip neyini savunacak senin?
Hırsız: Ben de onu merak ediyorum.

 

 

 

1  MART CUMA   (98.)

 

YÜZ TANE

Dursun Temele sorar:
-Ula temel sana cok güzel bir bilmece soracağum; oruçlu iken bi oturuşda kaç hamsi yiyebilirsun?
Temel biraz düsünür ve cevabi verir
-Aç isem yüz tane yerum
-Bilemedun, bir tane yersun sonra orucun bozulur kalan doksan dokuzunu oruçsuz yersun
Temel bu cevabı cok sever ve hemen bilmeceyi biri üzerinde denemek istedigi icin eve gider
-Fatime sana cok güzel bir bilmece soracagum; oruçlu iken bi oturusta kaç hamsi yiyebilirsun?
-Elli tane yerum
-Püh beeee; yüz deseydun çok süper bir cevabum olacaktu..

 

 

4  MART PAZARTESİ  (99.)

 

 

 

MÜSLÜMAN MI OLDUK ?

 

Bir gün camiye psikopat tipli adam girer ve hafif bağırarak burada Müslüman var mı der. Herkes önüne döner orada ak saçlı amcam ben Müslümanım der. Adam onu dışarı çağırır ve dışarıdaki kurbanları göstererek bunları kesmeme yardım eder misin der. Adam 1 2 3 derken yorulur benden bu kadar başka birini çağır o devam etsin der. Adam buna teşekkür eder ve tekrar camiye girer.Elinde kanlı satır ile sorusunu tekrarlar:
Burada başka Müslüman var mı ?
Ahali tırsar ve hepsi imama döner imamda haliyle sinirlenir ve cevabı yapıştırır:
Ulan iki rekat namaz kıldırdık diye Müslüman mı olduk

 

 

 

5 MART SALI   (100.)

 

KARA ÇALMAK?

 

Vatandaşın biri iş bulma umuduyla İstanbul’a gelmiş. İşsiz güçsüz dolaşırken karnı acıkmış. Cebindeki son parasıyla bir sandviç alıp bir parkta yemeye başlamış. Çok geçmeden başında bir köpek peydah olmuş. Köpeğin sandvicine ortak olmak istediğini fark eden adam, onu uzaklaştırmaya çalışmış. Köpek gitmemekte direnince ‘Bak sana öyle bir kara çalarım ki, gitmediğine pişman olursun’ demiş. Köpek buna rağmen gitmeyince adam parktaki bankların birinin üstüne çıkmış ve başlamış bağırmaya, ‘Kuduz köpek var, kuduz köpek var’. Bunun üzerine çevreden yetişenler zavallı köpeği oracıkta öldürüvermiş. Daha sonra adam köpeğin başına gitmiş ve ‘sana kara çalarım demedim mi, işte gördün sonunu’ demiş.

 

 

 

6 MART ÇARŞAMBA   (101.)

 

 

ER KİŞİ

Albayın biri ölmüş cenaze namazı kılınacak. İmam efendi er kişi niyetine diye lafa girişince; albayın eşi atlamış hemen “Er değildi albaydı o albaydı”.

 

 

 

 

 

7  MART  PERŞEMBE   (102.)

 

 

EŞŞEK DEYİP GEÇMEYİN

Her ne kadar insanoğlu türlü akılsızlıkları eşeklikle nitelendirse de en güzel gözlere sahip bu sevimli hayvan, yerine göre çoğu insandan daha akıllıdır…
Eşek, iyi bir yol mühendisidir: yokuşları en fazla yüzde yedi eğimle ve kısa mesafelerde virajlar alarak çıkar. Dediklerinde. .. Ben de inanmamış ve Nivelman yaptırmıştım (topoğrafik aletle ölçüm). Sonuç şaşırtıcıydı: %7.
hani bu konuda çoğumuzun bildiği meşhur bir kayseri fıkrası vardır:
1950’li yıllarda Amerikalı mühendisler gelmiş Türkiye’ye. bir kısım imar çalışmalarına rehberlik ediyorlarmış. o zamanlarda yol güzergâhını belirleyecek alet yok, eleman yok.
Nafı’a mühendisleri eşeği yokuşa sürüyorlar, arkasından, elemanlar şeritmetre çekiyor ve eşeğin ayak izlerine kazık çakıp istikamet belirliyorlarmış. Bunu gören Amerikalı mühendis, pratiği kavrayamamış ve sormuş:
– Ne yapıyorlar böyle?
– Rampada yolun güzergâhını belirliyorlar.
– Anlayamadım?
– Eşek rampayı en uygun yoldan çıkar, biz de eşeğin izinde kazık çakıp rampada yol güzergâhı belirliyoruz.
deyince Amerikalı katılarak gülmeye başlamış. Yatışınca da sormuş:
– peki, eşek bulamayınca ne yapıyorsunuz?
Kayserili bozgun… cevap vermiş:
– Amerika’dan mühendis getirtiyoruz

 

 

 

 

 

 

8  MART CUMA  (103.)

DÜKKANA KİM BAKIYO

 

Kayserili dede artık ölüm döşeğindedir, tüm ailesi yanındadır ve olay gelişir;
+ Oğlum burada mı?
– Burdayım baba.
+ Karım burda mı?
– Burdayım hayatım.
+ Torunum burda mı?
– Burdayım dede.
+ Hepiniz burdasınız, dükkana kim bakıyo lan ?

 

 

11  MART PAZARTESİ  (104.)

 

MEMNUN

Nasrettin Hocaya sormuşlar;
-Hocam, ramazan bizden memnun gitti mi?
Hoca Cevap vermiş:
-Memnun gitmese her sene on gün önceden gelir miydi?

 

 

 

12  MART SALI (105.)

 

SANIRIM

 

Ev telefonu hayli yüksek gelince, ev halkı toplanmış ;
Baba: ‘Yahu bu korkunç bir fatura. ben bu telefonu asla kullanmıyorum, hep çalıştığım şirketteki telefonu kullanıyorum.’
Anne: ‘Aynen ben de… akşama kadar çalıştığım bankada elimin altında telefon. ne yapayım bunu.’
Oğlan : ‘Vallahi ben de şirketimin bana verdiği cep telefonu ile bütün görüşmelerimi yapıyorum.’
Kız: ‘E Benim de şirket hattim var. ev telefonunu hic kullanmam ki..’
Herkes Aniden evdeki hizmetçiye döner ve cevap arar gözle bakarlar…
Hizmetçi : ‘Eee… problem ne o zaman? Sanırım hepimiz iş telefonlarını kullanıyoruz…’

 

 

 

13  MART ÇARŞAMBA  (106.)

 

RİZELİYUZ

 

Temel ve Dursun Amerikanın Irak’a savaş açmasını hazmedemeyip Amerika’ya savaş açmaya karar vermişler. Ne yapıp edip Bush’un telefonuna ulaşmışlar ve arayıp konuşmaya başlamışlar.
Temel: Sayın puşş siz Irak’a savaş açtinuz biz de size açayruz…
Bush: Siz kimsiniz hangi ülkesiniz..
Temel: Piz Rizeliyuz
Bush: Peki asker sayınız kaç?
Temel: Ben ve arkadaşım tursun toplam içi
Bush: Silah sayınız kaçtır ?
Temel: Benım dededen kalma çakıralmaz,Tursun’un da bi tek kırma tüfek..
Bush:Buna karşılık bizim 20.000 askerımiz,5.000 uçaksavarımız,3000 gemimiz var.
Temel:Ben sizi tekrar arayacağum..
Amerikalılar oturmuşlar aramışlar taramışlar sonunda Rize yi bulmuşlar,bakmışlar ufak bir yer şok olmuşlar. temel tekrar aramış..
Temel:Sayın puşş biz size savaş açayruz.
Bush:Asker sayınız?
Temel:Pen,tursun ve kahveden birkaç arkadaş toplam 5 çişiyuz
Bush: Peki silah sayınız?
Temel:Benim çakıralmaz,Tursun’un tekkırma,kahvedeki arkadaşlardan pirunun çakısı, bide biçerdöver
Bush:Buna karşılık bizim asker sayımız 50.000 e ulaştı,10.000 uçaksavarımız ve 7.000 gemimiz oldu.
Temel: Biz sizi tekrar arayacağuz…
Bir müddet sonra temel tekrar arar
Temel:biz savaştan vaz geçtuk
Bush:neden?
Temel: O kadar savaş esirunu barındıracak yerumuz yok.

 

14 MART PERŞEMBE  (107.)

 

 

BEBEK GİBİ

 

Huzurevinin bahçesinde iki tonton yaşlı adam bi banka oturmuş laflıyorlar,
-Aaah ah.. yaş oldu 73.. elim ayağım tutmuyor, her tarafım ağrıyor..
Benle aynı yaşta değil misin ya sen kendini nasıl hissediyorsun?
-Yeni doğmuş bir bebek gibi..
– A aa?  Nasıl yani?
– Kafada saç yok, ağızda diş yok, galiba az önce de altıma yaptım….

 

Ders: Bakış açısına göre her şey değişebilir

 

 

 

 

 

 

15  MART CUMA  (108.)

 

AYNISI

 

Nasrettin Hoca bayram namazı öncesi namazın tarifini yapmak ister ama o anda kendisi de nasıl kılınacağını hatırlayamaz ve şöyle der:
– Dün akşam bayram namazının nasıl kılınacağını anlatmak için kitaba baktım. Geçen sene kıldığımız namazın aynısı, hiç bir değişiklik yok. Yine aynı namazı kılacağız.

 

 

18  MART PAZARTESİ  (109.)

 

 

 

HAKİM BEY

Bir yıldır hiç konuşmadığı karısından ayrılmak isteyen adama hakim sorar:
-Neden karına bir yıldır tek bir söz bile söylemedin?
– Lafını kesmek istemedim, hakim bey !..

 

 

 

 

 

19 MART SALI   (110.)

 

MÜSLÜMAN OLSAN

 

Kilisenin papazı bir bakmış, kuşun teki önce gelmiş kilisedeki şaraptan içmiş, sonra da gitmiş çanın üzerine pisletmiş. Papaz şaşırmış tabii: “Ulan kuş” demiş, “Müslüman olsan şarap içmezsin, Hıristiyan olsan çana pisletmezsin. Sen nesin?” 

 

 

 

 

 

20   MART ÇARŞAMBA  (111.)

 

 

UĞURSUZ

 

 

Adam komadadır, yanında ise karısı… adamın gözleri nemli, kısık sesiyle karısına doğru bakar ve konuşmaya baslar;
“ilk isten kovulduğum zaman yanımda idin.. iflas ettiğim gün oradaydın.. vurulduğum zaman ilk gözümü açtığımda seni gördüm.. trafik kazası geçirdiğimde hastanede başucumdaydın..”
kadın takdir edilmenin mutluluğunda..
adam devam eder;
“Şimdi komadayım yine başucumdasın.. sonunda anladım ama, çok geç oldu; yahu sen ne uğursuz kadınsın..”

 

 

 

 

 

 

 

21 MART PERŞEMBE   (112.)

 

 

CAN EVİM

Bir Gün Nasrettin Hoca çorba içerken ağzı yanmış. Dışarı çıkmış ve demiş ki evim yandı. Bir adam demiş  ki hangi evin yandı. Nasrettin Hoca karnını göstererek can evim yandı.

 

 

 

22 MART CUMA   (113.)

                                                                                                                                             

                                                                

                                                                          KEDİ NERDE? 


Hoca bir gün beş kilo et alır, karısı bir pirzola yapsın  diye; oysa ki karisi, yalnız kalınca, ziyafet çeker bütün mahalleye. Aksam hoca gelir, sofra kurulur; Önüne konur bir tabak bulgur. hoca sorar:

– “Bu ne böyle, be kadın? Et almıştım, pirzola yapacaktın?  Hani nerde kapama?”
– “Ah, efendi! der karisi, hiç sorma; hınzır kedi yemiş etin hepsini.
– “Ne? Yemiş mi? ” ta, hoca ciğerinden yaralanmış gibi fırlar yerinden.
– “Değnek yok mu? Benzeteyim sunu bir!”O ara bizim Tekir’i görür; ama bir kemik, bir deri. Hoca Tekir’i görünce bunu şüphelenir. Sorar:

– ” nerede bunun yedikleri? Çabuk! koş bana teraziyi getir.”Kedi tartılır, iki okka çeker;
bunu gören hoca şöyle der:
– “Kadın! Bu bizim kediyse; kasabın eti nerde? Diyelim ki et budur; o halde bizim kedi nerde? 

 

 

 

25 MART PAZARTESİ   (114.)

 

EŞŞEK

Bir gün bir ahbabi hocaya gelir.  İki saat için eşeği ister. Kasabaya gitmek niyetindedir;”Kasaba dönüşü getiririm” der. Hoca bir lahza durur;
sonra vermemek için şöyle bir şey uydurur:
– “Bu isini görmeyi doğrusu çok isterdim ama yok hayvan evde; demin birine verdim.”
Tam ahbabın ayrılacağı sıra içerden bir ses gelir; gittikçe de yükselir. Eşek ahırdan, anıra anıra, evde olduğunu bildirmektedir. bir ses ki ne pencere kalır ne cam.fena bozulur adam:
– “Ask olsun, hoca! der, evdeymiş eşek. Beni kandırdın demek.”
Hoca kızmaktan başka yol bulamaz. Bir bağırır dostuna, avaz avaz:
– “Bakin hele! nezaket var mı şunda?sen karşındakini ne sanıyorsun?
Benim sözüme inanmıyorsun da eşeğinkine mi inanıyorsun

 

 

 

26 MART SALI   (115.)

 

BEN DE ONU DÜŞÜNÜYORDUM.

Hoca bir gün bos bir bostana dalar; yolar, temizler, bostanda ne varsa.marullar, patlıcanlar, salatalar;doldurur bir çuvala tika basa. Tam yükü yükleneceği sırada cam yarması bir adam peyda olur.
– “Herif! der, ne arıyorsun burada?”Hoca bir düşünür, cevabi bulur; der ki:

– “Dun bir rüzgar çıkmıştı hani, iste odur atan buraya beni.”
– “Demek seni buraya atan, rüzgar. peki, ya bu patlıcanlar, marullar?onları da hep rüzgar mi kopardı?”
– “Evet! biraz fazlaca esiyordu;beni öteye beriye savurdu; neye uğradığımı bilemedim; neye tutumdumsa elimde kaldı.” Bunun üzerine bostancı kızar:
– “Peki, çuvala koyan da mi rüzgar? Söyle, kim doldurdu çuvala bunu?”
hoca tatlı tatlı kaşır burnunu; sonra döner, der ki:

 – “İlahi oğlum, iste ben de onu düşünüyordum.

 

 

27  MART ÇARŞAMBA   (116))

 

DERDİNİ ANLATAMIYO

 

Temel ile Dursun Sultanahmet’te gezinirken bir turist gelip kendilerine bir adres sorar. Turist İngilizce, Almanca ve Fransızca sorar fakat bizimkiler anlamaz…
– Ula dursun bir yabancı dil öğrenemedik gitti..
– Ula neye yarayacak ki, bak adam üç dil biliyo yine de derdini anlatamıyo…

 

 

 

 

 

 

 

28  MART PERŞEMBE   (117.)

 

 

 

DİLİN VARMIYOR.

Bektaşi’nin yolu camiye düşer ve imamın vaazını dinlemeye başlar.
İmam:
-Allah ne yerdedir ne gökte, ne sağdadır ne solda,ne şurdadır ne burda…
Bektaşi dayanamaz:
-Sen yok diyeceksin de dilin varmıyor.

 

 

 

 

 

29  MART CUMA    (118.)

 

HANIM GÖRDÜ

Soyguncunun biri bir bankaya girmiş. Çekmiş silahını havaya ateş etmiş. Herkesin yere yatmasını istemiş.
Kasalardaki paraları toplamış ve kapıya doğru yönelmiş. Tam çıkacakken oradaki bir adama sormuş:
-”Beni gördün mü?”
-Adam şaşkınlıkla ”Evet gördüm.” deyince çekmiş tabancasını adamı alnından vurmuş.
Tam tekrar kapıya hamle etmiş ki; kapının yanında bir karı koca duruyor. Adama sormuş:
-”Beni gördün mü?”
-Adam gayet soğukkanlı bir şekilde yanıtlamış:
”Valla ben hiçbir şey görmedim, ama benim hanım gördü herhalde

 

 

1  NİSAN PAZARTESİ  (119.)

 

SIRA SANA GELMEDİ Mİ?

Temel akşam eve gitmiş, Fadime evde yokmuş. Yarım saat sonra Fadime gelmiş.
Temel sormuş: Nerde idun?
Fadime:Güzellik salonuna gittum.
Temel:eee ne oldi, sıra sana gelmedi mi?

 

 

 

 

 

2  NİSAN  SALI (120.)

 

OUZUMABİLLAHİŞEYTANİRRACİM..

Genç çift, doğumundan hemen sonra bebeyi bir hocaya götürürler. Okuyup üflesin diye..
– Nedir evladım oğlanın adı..?
+ Oğuz’dur hocam..
– Ula zındık, Kuran’da böyle bir isim mi vardır ki çocuğuna koyarsın.
+ Vardır hocam.
– Yoktur.
+ Vardır hocaam..
– Nerde geçer ki ulan oğuz Kuran’da..
+ Ouzumabillahişeytanirracim..

 

 

 

 

3 NİSAN  ÇARŞAMBA  (121.)

 

ŞİMDİ NE YAPMALIYIM?

İki avcı ormanda birlikte yürüyorlarmış. Avcılardan biri bir anda yere yığılmış. Arkadaşı yere yığılan avcının nefes almadığını ve nabzının atmadığını görünce panik yapmış ve hemen 112 Acil Servisi aramış.

– “Arkadaşım öldü, ne yapabilirim?” diye sormuş. Acil serviste telefonu açan bayan cevap vermiş.
– “Beyefendi, öncelikle panik yapmayın. İlk olarak arkadaşınızın öldüğünden emin olmamız gerekiyor” demiş. Bayan bunu söyledikten sonra telefonda kısa bir sessizlik olmuş. Hemen ardından bir el tüfek sesi gelmiş. Adam tekrar konuşmaya başlamış :
– “Evet, artık arkadaşımın öldüğünden kesin olarak eminim. Şimdi ne yapmalıyım”

 

 

 

4  NİSAN  PERŞEMBE   (122.)

 

BEKÇİ

İki arkadaş kendi aralarında konuşuyorlarmış. Biri diğerine sormuş.
– Nasıl, iş bulabildin mi ?  demiş. Arkadaşı cevap vermiş :
– Elbette buldum. Altımda 1500 kişi çalışıyor demiş. Arkadaşı da :
– Vay canına. Ne işi bu? diye sorunca :
– Mezarlık bekçisiyim demiş .

 

 

 

 

 

5   NİSAN  CUMA  (123.)

 

AHMET HIYAR

Ahmet Hıyar isminde bir adam varmış. Mahkemeye ismini değiştirmek için başvurmuş. Hakim adama sormuş:
– Beyefendi isminiz nedir? Adam cevap vermiş :
– İsmim Ahmet Hıyar demiş. Hakim evet isminizi değiştirmekte haklısınız demiş. Yeni isminiz ne olsun demiş. Adam cevap vermiş :
– Mehmet Hıyar olsun efendim

 

 

NOT: Hıyar kelimesi dilimize Arapçadan geçmiştir ve kelime manası ‘hayırlı’ demektir.

 

 

8   NİSAN  PAZARTESİ  (124.)

 

GÖREY MİSİN?

Temel’ in oğlu Cemal, yıl sonunda karnesini alıp babasına getirmiş. Temel karneyi alıp incelemeye başlamış, bakmış ki sol taraftaki Matematik, Tarih, Fizik, Biyoloji ders notlarının hepsi zayıf. Karnenin bir de sağ tarafına bakmış ki, Arkadaşları ile ilişkileri 5, Temizlik 5, Ağız ve diş sağlığı 5… Bunu gören Temel karısı Fadime’ ye dönerek,
– Fadime görey misin, şu öğretmene bak. Benim öğrettiklerimin hepsi 5, onun öğrettiklerinin hepsi zayıftır da. 🙂

 

 

 

 

 

 

9  NİSAN  SALI   (125.)

ÇİMSE YOK Mİİİİ!

Temel, bir gün tarlasından eve dönmektedir. Karadeniz bölgesinin sarp arazisindeki patikada ilerlerken, birden ayağı kayar ve yüzlerce metre derinlikteki uçuruma yuvarlanır. Can havliyle, uçurumdaki bir ağacın dalına tutunur. Aşağıya bakar, metrelerce derinlikte ve dibinde de sivri kayalar. Belki duyan olur da kurtarmaya gelir diye avazı çıktığı kadar bağırır:
-Çimse yok miiii!
Bir kaç kere daha bağırır. Sonunda, ta yukarılardan, gökten bir ses duyar:
-Ey kulum Temel! Düşüp ölsen ne var ki? Seni cennetime koyarım. Eğer emirlerimi yaptıysan, yasaklarımdan kaçındıysan, kul hakkı yemediysen hiç korkma!
Temel şöyle bi düşünür, emirlerden hemen hiçbirini yapmamış, yasakların neredeyse tamamını yapmış, kul hakkı desen sadece Fadime’nin hakkını ödeyemez. Başını kaldırıp, tekrar bağırır:
Başka çimse yok mii 🙂

DERS: Ölüm her an gelebilir hazır ve hazırlıklı olmak gerekir.

 

10  NİSAN  ÇARŞAMBA   (126.)

 

İLK HATA

Kayserili bir genç yeni işe başlamış. 1 aylık çalışma sürecinin sonunda ilk maaşını almak için bankamatiğe gittiğinde anlaştıkları maaşın 250 TL üzerinde bir ücret yatırıldığını görmüş. Hiç sesini çıkartmadan, sevinerek maaşı çekmiş. Aradan bir ay daha geçmiş. Tekrar maaşını çekmeye gitmiş, bakmış bu seferde 100 TL eksik yatmış. Hemen muhasebeye gidip itiraz etmiş. “Neden maaşım eksik yattı” diye. Bunun üzerine muhasebeci “Neden geçen ay 250 TL fazla para yatırdığımızda itiraz etmediniz de, şimdi eksik yatınca itiraz ediyorsunuz” demiş. Adam sakince cevap vermiş : “Prensibimdir ilk hatayı her zaman affederim”

 

 

 

11  NİSAN  PERŞEMBE    (127.)

 

YİRMİ DÖRT SAAT

 

Doktor Hastalarından Birini Aramış. Telefonda aralarında şöyle bir diyalog geçmiş :
Doktor : – Sana bir kötü bir de çok kötü haberim var. Önce hangisini söylememi istersin demiş.
Hasta  : – İlk önce kötü haberi söyleyin..
Doktor : – Tahlilleriniz sonucunda maalesef sadece yirmi dört saat ömrünüz kaldı.
Hasta  : – Peki bu kötü haber ise, çok kötü olan haber nedir?
Doktor : – Dünden beri size ulaşmaya çalışıyorum, telefonunuz kapalıydı

 

 

 

 

 

 

 

12  NİSAN CUMA     (128.)

ATEŞ VERSİN

NASA 3 astronotu uzaya bir görev için gönderecekmiş. Astronotlar arası sınav yapmışlar ve bu sınavı geçebilen 3 astronot bu görevi almayı hak edecekmiş. Sınav yapılmış. 1 Alman,1 İngiliz ve bizim Temel sınavı geçebilmiş. Bu astronotlar uzun yıllar gelemeyecekleri için, astronotlara yanlarında 60 kilogramlık özel eşya alabileceklerini söylemişler. Alman astronot 60 kg  çekidek istemiş. İngiliz de 60 kilo çay  almış yanına. Temel de 60 kiloluk sigara almış yanına.

Bu 3 astronot uzun yıllar sonra görevlerini yapıp dünyaya geri gelmişler. Uzay mekiğinden birer birer çıkıyorlarmış. Önce Alman çıkmış yanında sarışın hatun ve 1 tane de çocuk. Sonra İngiliz sağa sola sallana sallana sarhoş bir şekilde inmiş. Temel ise delirmiş ve manyak bir şekilde gözleri fır fır fır dönerek ağzında sigarayla çıkmış ve Allahını seven bana ateş versin demiş 

 

 

 

15  NİSAN PAZARTESİ (129.)

 

VURAMADULAR

Temel Trabzon’ dan İstanbul’ a gelmiş, yürüyormuş. Bu arada 5 dakikada bir top atışları duyuluyormuş. Merak edip sormuş. Hemşerum haçan habu top atişlari neyin nesidur? diye. Kraliçe Elizabeth ‘in gelmesi sebebiyle top atışı yapıldığını anlatmışlar. Aradan yarım saat geçmiş ve top atışları halen sürmekteymiş. Temel yine sormuş bir başkasına. Bu top atışları neyin nesidur hemşerum? diye. Ayni cevabı alınca söylenmiş: Ula, yarım saattir bir kariyi vuramadular da

 

 

 

 

 

16  NİSAN SALI  (130.)

 

CANSIZ EŞŞEK

Kaza yerinin etrafını polis kordonu ve meraklı bir kalabalık çevirmiştir. Gazetesine iyi bir haber yetiştirmek isteyen muhabir, çemberleri aşamayınca bir kurnazlık düşünerek seslenir:
-Yol verin! Yol verin! Ben kaza kurbanının oğluyum! Yol verirler, muhabir yaklaşır. Bir de bakar ki; arabanın önünde bir eşek cansız yatmaktadır.

 

 

 

 

 

17  NİSAN ÇARŞAMBA (131.)

 

İSABET

Temel Fadimeye boşanma davası açmış ve hakime, sayun hacum bey, karım üç yildur evde ne bulursa üstüme fırlatiyu. Ne olur bizu boşat! Hakim sormuş, peki evladım niye bunun için üç yıl bekledin?
Temel cevap vermiş :
– Yenü yenü isabet ettürmeye başladu da!

 

DERS:  DEVAM EDERRSENİZ BİR GÜN OLUR HEDEFİNİZE ULAŞIRSINIZ.

 

 

 

 

 

18  NİSAN PERŞEMBE  (132.)

 

ÖLMEM

Temel 60 katlı bir gökdelenden aşağıya düşmüş. 50-40-20-10-5-4-3-2 derken 1.kata geldiğinde aklından şu geçmiş:

– Allah’ım sana şükürler olsun. Bu kata kadar ölmeden geldiysem zaten 1.kattan düşsem de ölmem

 

 

 

19  NİSAN CUMA  (133.)

 

NİYE

Adamın biri Temel’ e sormuş :
– Siz Karadenizliler, niye her soruya soruyla karşılık veriyorsunuz? Temel cevap vermiş :
– Ula, Niye soraysun? 🙂

 

 

22 NİSAN PAZARTESİ (134.)

ÖZÜR DİLEYRUM

Temel bir gün yolda gidiyormuş. Ayağı bir şişeye takılmış ve şişeden bir cin çıkmış.

Cin ” Dile benden ne dilersen! ” demiş.

Temel’ de : ‘Özür dileyrum daa ‘demuş.

 

 

 

 

 

23  NİSAN SALI  (135.)

 

MASAL KİTABI

Adamın biri kitap satışı yapılan bir markete giderek tezgâhtaki bayanla dalga geçmek için sormuş:
– Pardon bakar mısınız, “Evin reisi erkektir” isimli kitap sizde var mı acaba?
– Maalesef beyefendi, masal kitabı satmıyoruz biz

 

 

 

 

24  NİSAN  ÇARŞAMBA  (136.)

PENUM İÇİN

Temel bir gün karısı Fadime ile’ Leyla ile Mecnun ‘adlı filmi izlemeye gitmiş. Gişedeki görevliye iki pilet lütfen demiş. Gişedeki kadın “Leyla ile Mecnun” için mi demiş. Temel hayır daa Fadime ile penum için demiş.

 

 

 

 

25  NİSAN PERŞEMBE  (137.)

ŞAKADAN HİÇ HOŞLANMAM

Nasreddin Hoca çarşamba pazarında gezintiye çıkmış. Dolaşırken birden ensesinde bir tokat hissetmiş ve kendini yerde bulmuş. Hemen kalkmış arkasına bakmış, bide ne görsün iri yarı bir adam. Nasreddin Hoca:
-Bana sen mi vurdun? Adam:
-Evet ben vurdum. Nasreddin Hoca:
-Şakamı yaptın yoksa gerçek mi vurdun? Adam:
-Gerçek vurdum ne olacak?  Nasreddin Hoca:
-Haa! iyi öyleyse, ben şakadan hiç hoşlanmam da.

 

 

26  NİSAN CUMA   (138.)

 

ÖLÜM

Ölüm bir adamın peşine düşmüş ölümü gören ve korkan adam ne istediğini sormuş oda canını almalıyım listede ilk sıradasın demiş ve adam ölüme çay içmesi için oturmasını istemiş. Ölüm oturmuş adam ölümün çayına uyuku ilacı atmış. Ölüm uyuyup kalmış adam ismini listenin ilk sırasından sılıp en sona yazmış. O arada uyanan ölüm de ‘Sen bana bugün iyi davrandın senin için listenin en sonundan başlayacağım.’ demiş

 

Ders: Kader konuşunca her şey susar.

 

 

29 NİSAN PAZARTESİ  (139.)

 

 

YENİSİNİ ALIRIM

Bir gün Nasrettin Hoca ile karısı evlerinde yatıyorlarmış evlerine hırsız girmiş hırsızlar vazoyu çalmış karısı hocam kalk kalk vazoyu götürüyorlar demiş Nasrettin Hoca aman boşver yenisini alırım demiş. sonra hırsızlar masayı çalmışlar hocanın karısı hocam kalk masayı güttürüyorlar demiş hoca aman boşver yenisini alırım demiş. Hırsızlar bu sefer Nasrettin Hoca’nın karısını alıp götürürken hocanın karısı hoca kalk kalk beni götürüyorlar hoca aman boşver yenisini alırım demiş.

DERS: Her taviz daha büyük tavizlere sebep olur. En küçük haksızlıklara en büyük tepkiyi en baştan vermek gerekir.

 

            30 NİSAN SALI   (140.)

 

KAZIKLADUM

 

Temel  İstanbul’dan Memleketindeki köyüne kahkahalar içinde geri dönüyormuş bunu duyan köylüler Temel’in niçin güldüğünü sormuşlar,

Temel: Otobüs şoförünü kazıkladum.’ demiş.

Köylüler:  Nasıl Kazıkladun’ demişler.

Temel demiş ki:

İstanbul terminalden uygun fiyat olduğu içun gidiş-dönüş bileti aldum; şu anda geldim fakat geri dönmeyecegum.

 

Ders: Niyeti kötü olanın attığı ok kendine saplanır.

 

 

 

2 MAYIS PERŞEMBE  (141.)

 

SİZİ TANİYRUM

Temel’ i ameliyat edeceklermiş. Herkes maskelerini takıp hazırlıklara başlamış. Narkozun etkisinde olan ve henüz bayılmayan Temel atılmış:
– Poşuna maske takmayun daa, sizi taniyrum

 

 

 

 

 

3 MAYIS CUMA  (142.)

 

NE FARK VAR?

Zengin aynı zamanda görgüsüz birisi ,şoförüne sorar.
– “Şoför söyle bakalım eşekle şoför arasında ne fark vardır? ”
Şoför bir süre düşündükten sonra mahcup bir şekilde; -“Bilemedim bakanım” diyor. Adam yanıt olarak:

– “Eşeğe çüş diyince, şoföre ise dur diyince durur” demiş. Bunun üzerine şoför çok sinirlenmiş ama karşıdaki adam zengin ve patronu olduğu için bir şey söyleyememiş. Belirli bir süre sonra bu defa şoför patrona :

– “Bir soru sorabilir miyim bakanım?” der.

Patron da:
– “Sor bakalım” der.

Şoför sorar:

– “Eşekle patron arasında ne fark vardır?”
Adam bir süre sonra:

– “Bulamadım şoför söyle bakalım” der
Bunun üzerine şoför de:

– “Vallahi efendim ben de bulamadım… ”

 

 

6  MAYIS PAZARTESİ  (143.)

 

ORUÇ

Sohbet sırasında Bektaşi’ye sormuşlar:
-Baba Erenler niçin oruç tutmazsın?
Bektaşi’de mazeret hazırdır:
-Vallahi tutmak isterim ama halim mecalim yok.
Bektaşi’yi zorda bırakmak için bir soru daha sorarlar:
-İftara çağırsalar gider misin?
-Doğrusu ne yapar eder giderim.
Bektaşi’nin bu yanıtına itirazlarını bildirirler:
-Bu nasıl olur? Allah’ın emrini dinlemiyorsun da kulların davetini kaçırmıyorsun!
Bektaşi’nin yanıtı hazırdır:
-Bunda şaşılacak ne var? Bilirsiniz ki Cenabı Hak merhametlilerin merhametlisidir ve affedicidir. Fakat insanlar böyle midir? Onlar, en küçük bir nedenden

güceniverirler ve intikam duygusuna kapılırlar. Bunun için kulların davetlerini kaçırmamak gerekir.

 

DERS: Beş bin yıllık yazlılı tarih boyunca insanoğlu sadece iki yüz yıl savaşmadan, kavga etmeden durabilmiştir. İnsanlar olumsuz hal,tavır ve durumlara kolayca girebilmektedir. Ondan dolayı insanlara bu bilgiler ışığında yaklaşmak gerekmektedir.

 

7 MAYIS SALI  (144.)

 

BEN ORUÇLUYUM

Günlerden bir gün bir kurt yolda giderken yerde cansız yatan bir kuş görmüş. Fakat bakmış tam kuşun başında bir tilki var.

Tilkiye sormuş:

– Yerde yatan kuşu görmüyor musun tilki kardeş. Niye yemiyorsun?

Tilki de:-

Bu gün orucum demiş. Kurt aklından tilkilerin ne kadar aptal olduklarını geçirmiş ve kuşu ısırmış ısırmasıyla büyük bir patlama olmuş.

Aslında yerde hareketsiz yatan kuş bir tuzakmış. Tabi tuzaktan kurtulan kuş tilkiye kalmış. Tilki kuşu afiyetle yerken kan revan içinde yatan kurt:

– Ulan şerefsiz hani oruçtun demiş.

Tilkinin yanıtı enteresan olmuş:

– Az önce top patladı duymadın mı?

 

 

 

8  MAYIS ÇARŞAMBA (145.)

HANGİ LASTİK?

 

4 tane üniversite öğrencisi, uyanamadıkları için matematik finaline geç kalırlar ve okula gidince hocaya arabalarının lastiğinin patladığını söylerler…Hoca ilk basta inanmaz ama öğrencilerinin yalvarmalarına dayanamayarak, onları 3 gün sonra sınav yapacağını söyler.

Sınav günü gelince hoca, 4 öğrencinin hepsini bos bir salonun ayrı ayrı köşelerine oturtur.Sınav geçme sistemi şöyledir: 100 üzerinden 50 puan alan herkes sınavı geçebilir…Hocanın hazırladığı sınavda ise ön sayfada 10’ar puanlık 4 tane basit matematik sorusu vardır…

Bunları kolayca çözerler.
Arka sayfada ise 60 puanlık 1 soru vardır:

 

– “Hangi lastik patladı?”

 

 

 

9  MAYIS PERŞEMBE (146.)

 

 

BABASI DAVA AÇMAZ

 

Müfettiş, öğretmeni bir öğrenciyi fena halde döverken yakalamıştı. Derhal uyardı.
– Ne yapıyorsunuz hocam, biliyorsunuz ki dövmek yasak! Babası size dava açsa başınıza bela alır, uğraşıp durusunuz?
– Babasının dava açmayacağına garanti veririm!…
Müfettiş şaşırdı. Öğretmen açıklamaya devam etti:
– Babası benim!..

 

 

 

 

10   MAYIS CUMA (147.)

 

4 AVCI

 

Başlarında temel’in bulunduğu 4 adet avcı ormanda ilerlemektedir. Temel az ilerde küçük bir delik görür ve arkasına seslenir: “Tavşan deliği, yere yatın!”. avcılar yere yatar ve az sonra gerçekten bir tavşan çıkar, avcılar da kolaylıkla vurur.
Yola devam ederler. Biraz daha büyük bir delik çıkar karşılarına. Temel bağırır: “tilki deliği, yere yatın! “. herkes yatar ve biraz sonra çıkan tilkiyi avcılar hemen vurur ve çantalarına atarlar, herkes mutludur.
Yolun az ilerisinde daha da büyük bi delik çıkar karşılarına. temel yine seslenir: “yere yatın uşaklar, ayı deliği!”.
hiç ses çıkarmadan yere yatan acemi avcılar biraz sonra çıkan ayıyı hemen vururlar. Herkes temel’in avcılığına hayrandır artık.
Devam ederler ama bu sefer devasa bir delik çıkar karşılarına. Acemiler temel’e bakarlar. Temel: “Valla buradan ne çıkar bilmiyorum ama durun yatıp bekleyelim, ne çıkarsa bahtımıza!” der.
Bir gün sonra gazetelerin 3. sayfasında şöyle bir haber vardır:
“4 avcı tren altında ezilerek can verdi”

 

 

 

 

13  MAYIS PAZARTESİ  (148.)

 

BAKAN YÜZME BİLMİYOR

 

Bir ülkede bir bakan, kendisini gazetecilere hiç sevdirememişti. Ne yapsa makbule geçmiyor, basın her gün kendisiyle uğraşıyordu.

Nihayet :
-Öyle bir şey yapayım ki, gazeteciler mat olsun, diye düşündü ve ilan etti :
-Pazar günü saat 10’da bakan denizin üzerinden yürüyerek geçeceğim.

Pazar sabahı saat 10’da tüm basın mensupları toplandılar orada.

Bakan geldi ve elinde bastonuyla denizin üzerinde yürümeye başladı. Karşı kıyıya kadar da yürüdü geçti.

Herkesin gözleri dehşetle açılmıştı.

Fakat ertesi günü tüm gazetelerde şu başlık okundu :
-Bakan yüzme bilmiyor!

 

 

14  MAYIS SALI (149.)

 

AĞZINI KAPALI TUTMAK

 

Yüzü gözü mosmor bir kadın doktora gider.

Doktor:  Ne oldu size?
Kadın:

– Doktor bey, ne yapacağımı bilemiyorum. Kocam ne zaman içip de eve sarhoş dönse beni gebertene kadar dövüyor.

Doktor:  Bu konuda size çok işe yarayan bir çözümüm var hanımefendi. Kocanız sarhoş olarak eve geldiğinde elinize bir bardak şekerli çay alın ve kocanız yatıp uyuyana kadar ağzınıza alacağınız bir yudum çayı ağzınız içinde sürekli dolaştırın….

İki hafta sonra, aynı kadın, eli yüzü düzgün şekilde doktoru ziyaret eder.

Kadın:

– Evet doktor, harika bir çözümdü bu. Kocam eve sarhoş geldiği her seferinde, yatıp uyuyana kadar ağzıma bir yudum çay alıp ağzımı çalkalar gibi ağzımda dolaştırdım; ve kocam bana hiç dokunmadı.

Doktor:

– Gördünüz mü, ağzınızı kapalı tutmak ne kadar çok işe yarıyor

 

 

15  MAYIS  ÇARŞAMBA (150.)

EŞEK KAFASI

 

İstanbul’un taşı toprağı altındır diyerek memleketinden kalkıp gelen bir köylü, kuyumcu dükkânının vitrinini hayran hayran inceliyormuş.

Kuyumcu köylünün kıyafetinden dolayı birazda aşağılayarak:

-“Ne bakıyorsun öyle hemşerim?” demiş.

-“Hiç… Sizin dükkânda ne sattığınızı merak ettim.”

Adam alay edercesine yanıt verir:

– “Biz eşşek kafası satıyoruz.”
Adam:

– “Allah versin… İşleriniz iyi gidiyora benziyor.”
Kuyumcu:

-“Nereden bildin iyi gittiğini”,
Adam:

-“Baksana, koskoca dükkânda seninkinden başka kalmamış da ondan!”

 

 

16  MAYIS PERŞEMBE  (151.)

 

ÇADIR

 

İki dağcı dağa tırmanmaktadır. Dağcılardan biri kekemedir.

Kekeme olan:
– Ça ça ça ça
– Ne diyorsan yukarda söylersin.
Yukarı çıkarlar dağcı ne olduğunu sorar.
– Ça ça çadırları aşa aşa aşağıda unut unut unuttuk.
Bunun üzerine aşağıya inmeye başlarlar.

Kekeme:
– Şa şa şa şa
– Aşağıda söyle ne diyorsan.
Aşağıya gelince kekeme:
– Şa şa şaka ya ya yaptım

 

 

 

17 MAYIS CUMA (152.)

 

KUZU

 

Bir inşaata amele alınacaktır. Alınacak elemanları kalfa Cemal’in seçmesi istenir. Adaylar kalabalıktır. Bu durumda Cemal sınav yapmaya karar verir.
– Pize 1 kişi lazımdur. Pu nedenle sizu imtihan edeceğum. Bir ara gözü Temel’e ilişir. Burnundan tanımıştır. Hemşerisini işe almak ister. Önce
Temeli sınava alır ve sorar.
– Hemşerum söyle baa bakalum.. Sana 3 kuzu verdum, sonra 2 kuzu daha verdum kaç kuzu oldi?
– 6 tane oldi. Cemal biraz bozulur ama çaktırmaz.
– Tabi bu soru biraz zor oldu piraz taha kolayini sorayum.
– Sana 2 kuzu verdum, sonra 1 tane taha verdum kaç kuzi oldi?
– Tört kuzi oldi. Cemal sinirlenir, ama hemsehrisini de işe almak ister.
– Peçi 1 kuzi verdim, sonra bir kuzi taha verdum kaç etti?
– Üç etti. Bunun üzerine Cemal iki tokat çakar ve tekrar sorar.
– Pir kuzi verdum, kaç kuzin oldi?
– İçi tane. Cemal iyice sinirlenir ve Temeli iyice döver.
– Ulan hemşeru teyup işe almak istedum, sen de tam salakmişsun. Ula sağa pir kuzi vermişsem pir kuzin olur anladun mi?
– Olir mi, der Temel.

– Benum evde bir kuzi de kendumin var.

 

 

20 MAYIS PAZARTESİ  (153.)

 

ÖLÇMÜŞ, BİÇMİŞ, GİDİYOR

 

Arkadaşlarından biri Hocaya sorar:

– “Hoca, Dünya kaç metre?” Tam o sırada bir cenaze geçiyormuş yanlarından. Hoca onu göstererek:

– “Ona sor! Bak, ölçmüş biçmiş, gidiyor!”

 

 

 

 

 

21  MAYIS SALI  (154.)

NERESİNDE OLMALI?

 

Hocaya sormuşlar, “Cenaze taşınırken tabutun ne tarafında olmak gerekir? Sağında mı, solunda mı, arkasında mı olmak daha uygun olur?” Hoca şöyle bir bakmış, “Valla efendiler içinde olmayın da, neresinde olursanız olun!

 

 

 

 

 

 

 

22  MAYIS  ÇARŞAMBA (155.)

 

NE DİKİLİYORSUN ORADA?

 

Hoca bir gün geç vakit evine gelmiş, bir de bakmış ki pişkin hırsızın teki evin önüne bir araba çekmiş, eşyalarını arabayı yüklüyor. Adamın yanına gelip seyretmeye başlamış. Adam kimin evini de soyduğunu bilmediğinden bozuntuya vermemiş ama en sonunda sormuş: -“Ne dikiliyorsun başıma be adam! Ev taşıyoruz burada işte!” -“Taşıdığın ev benim evim de, ondan seyrediyorum …

 

 

 

23  MAYIS PERŞEMBE    (156.)

 

AKILLANIRSIN

Nasreddin Hoca, bir handa yemek yemek ister. Ancak onunla aynı zamandan başka bir yolcu daha hana girmiştir ve yemek üzere sadece bir balık vardır. Hancı bunu paylaşın der. Balık gelir ve hoca:

-“Ben kafasını yemek istiyorum”, der. Diğer yolcu bunun nedenin sorar, hoca açıklar:

-“Çünkü balığın kafası zekâ yapar, kafanın daha iyi, daha sağlıklı çalışmasını sağlar!” Bunun üzerine diğer yolcu hemen kavga çıkarır ve balığın başını yemek istediğini söyler. Bunun üzerine hoca balığın gövdesini, diğer adam da başını yer. Bir süre sonra, balığın başıyla doymayan adam hocaya çıkışır:

-“Ya hoca, başını ben yedim ama sen bütün gövdeyi yiyip karnını doyurdun, bense aç kaldım…”

-“Bak demedim mi sana akıllanırsın diye

 

 

 

24  MAYIS CUMA (157.)

 

 

PARMAK

 

Temel bir gün doktora gitmiş, demiş ki:

-Doktor bey parmağımı karnıma bastırıyorum acıyor, omzuma bastırıyorum acıyor, kalbime bastırıyorum acıyor, kafama bastırıyorum acıyor, gözüme bastırıyorum acıyor… Doktor çok şaşırmış. Temel’e:

-Yapılabilecek bütün tahliller yapılmış ama bir şey çıkmamış. En sonunda anlaşılmış ki Temel’in parmağı kırık.

 

 

27  MAYIS PAZARTESİ    (158.)

 

BAKLA ISLANMIYOR

 

Trafik polisi Temel’i durdurur:

– “Efendi, on dakika evvel kırmızı ışıkta geçtiniz.”

– “Kim deyi?”

– “Beş kilometre ötede başkomiserimiz var, telsizle bildirdi!” Temel sinirlenerek, “Ula amma boşboğaz başkomiserin varmış ha! Ağzında pakla ıslanmayı.

 

 

 

 

28  MAYIS SALI     (159.)

 

BAŞKA ASKER YOK MU?

Yeni asker olan Temel’e komutanı sormuş:

– “Savaşta siperdesin, sağ taraftan düşman askeri geldiğini gördün. Peki, ne yaparsın?” Temel heyecanla cevap verir:

– “Hemen çevirir silahımı üzerlerine ateş açarım komutanım.” Komutan tekrar sormuş.

– “Peki, karşıdan geliyorsa?” – “Karşıya ateş açarım, komutanım.”

– “Arkadan geliyorsa?” deyince komutan, Temel dayanamamış:

– “Komutanım, bu ordunun benden başka askeri yok mu?

 

29  MAYIS ÇARŞAMBA    (160.)

 

OUZUMABİLLAHİŞEYTANİRRACİM..

Genç çift, doğumundan hemen sonra bebeyi bir hocaya götürürler. Okuyup üflesin diye..
– Nedir evladım oğlanın adı..?
+ Oğuz’dur hocam..
– Ula zındık, Kuran’da böyle bir isim mi vardır ki çocuğuna koyarsın.
+ Vardır hocam.
– Yoktur.
+ Vardır hocaam..
– Nerde geçer ki ulan oğuz Kuran’da..
+ Ouzumabillahişeytanirracim..

 

 

 

30   MAYIS PERŞEMBE     (161.)

 

ŞİMDİ NE YAPMALIYIM?

İki avcı ormanda birlikte yürüyorlarmış. Avcılardan biri bir anda yere yığılmış. Arkadaşı yere yığılan avcının nefes almadığını ve nabzının atmadığını görünce panik yapmış ve hemen 112 Acil Servisi aramış.

– “Arkadaşım öldü, ne yapabilirim?” diye sormuş. Acil serviste telefonu açan bayan cevap vermiş.
– “Beyefendi, öncelikle panik yapmayın. İlk olarak arkadaşınızın öldüğünden emin olmamız gerekiyor” demiş. Bayan bunu söyledikten sonra telefonda kısa bir sessizlik olmuş. Hemen ardından bir el tüfek sesi gelmiş. Adam tekrar konuşmaya başlamış :
– “Evet, artık arkadaşımın öldüğünden kesin olarak eminim. Şimdi ne yapmalıyım”

 

 

31   MAYIS CUMA (162.)

 

BEKÇİ

İki arkadaş kendi aralarında konuşuyorlarmış. Biri diğerine sormuş.
– Nasıl, iş bulabildin mi ?  demiş. Arkadaşı cevap vermiş :
– Elbette buldum. Altımda 1500 kişi çalışıyor demiş. Arkadaşı da :
– Vay canına. Ne işi bu? diye sorunca :
– Mezarlık bekçisiyim demiş .

 

 

 

 

 

 

3  HAZİRAN  PAZARTESİ (163.)

 

AHMET HIYAR

Ahmet Hıyar isminde bir adam varmış. Mahkemeye ismini değiştirmek için başvurmuş. Hakim adama sormuş:
– Beyefendi isminiz nedir? Adam cevap vermiş :
– İsmim Ahmet Hıyar demiş. Hakim evet isminizi değiştirmekte haklısınız demiş. Yeni isminiz ne olsun demiş. Adam cevap vermiş :
– Mehmet Hıyar olsun efendim

 

 

NOT: Hıyar kelimesi dilimize Arapçadan geçmiştir ve kelime manası ‘hayırlı’ demektir.

 

 

 

 

132

4  HAZİRAN  SALI  (164.)

 

GÖREY MİSİN?

Temel’ in oğlu Cemal, yıl sonunda karnesini alıp babasına getirmiş. Temel karneyi alıp incelemeye başlamış, bakmış ki sol taraftaki Matematik, Tarih, Fizik, Biyoloji ders notlarının hepsi zayıf. Karnenin bir de sağ tarafına bakmış ki, Arkadaşları ile ilişkileri 5, Temizlik 5, Ağız ve diş sağlığı 5… Bunu gören Temel karısı Fadime’ ye dönerek,
– Fadime görey misin, şu öğretmene bak. Benim öğrettiklerimin hepsi 5, onun öğrettiklerinin hepsi zayıftır da. 🙂

 

 

 

 

 

5  HAZİRAN  ÇARŞAMBA (165.)

ÇİMSE YOK Mİİİİ!

Temel, bir gün tarlasından eve dönmektedir. Karadeniz bölgesinin sarp arazisindeki patikada ilerlerken, birden ayağı kayar ve yüzlerce metre derinlikteki uçuruma yuvarlanır. Can havliyle, uçurumdaki bir ağacın dalına tutunur. Aşağıya bakar, metrelerce derinlikte ve dibinde de sivri kayalar. Belki duyan olur da kurtarmaya gelir diye avazı çıktığı kadar bağırır:
-Çimse yok miiii!
Bir kaç kere daha bağırır. Sonunda, ta yukarılardan, gökten bir ses duyar:
-Ey kulum Temel! Düşüp ölsen ne var ki? Seni cennetime koyarım. Eğer emirlerimi yaptıysan, yasaklarımdan kaçındıysan, kul hakkı yemediysen hiç korkma!
Temel şöyle bi düşünür, emirlerden hemen hiçbirini yapmamış, yasakların neredeyse tamamını yapmış, kul hakkı desen sadece Fadime’nin hakkını ödeyemez. Başını kaldırıp, tekrar bağırır:
Başka çimse yok mii 🙂

DERS: Ölüm her an gelebilir hazır ve hazırlıklı olmak gerekir.

 

 

6  HAZİRAN  PERŞEMBE  (166.)

 

İLETİŞİM

 

Rus fizikçiler yerin 100 metre altında bakir tel bulduklarını,
bunun ise atalarının bundan 1000 yıl öncesinde telefon şebekelerinin
olduğunu kanıtladığını duyurdular.
Bu olaydan 1 hafta sonra Amerikan gazetelerinde ilginç bir manşet:
Amerikan bilim adamları yerin 200 metre altında 2000 yıl öncesine ait
fiber optik hatlar bulduklarını, bunun ise, Amerikan toplumunun
Ruslardan 1000 yıl öncesinde gelişmiş dijital haberleşme sistemleri
olduğunu söylediler.
Bir hafta geçmeden Türk gazetelerinde yeni bir manşet:
Türk bilim adamları yerin 500 metre altına kadar kazdıklarını ve
hiçbir şey bulamadıklarını, bunun ise atalarının 5000 yıl öncesinde
mobil telefon ve kablosuz iletişim sistemlerine sahip oldukları
sonucuna vardılar.

 

 

 

7 HAZİRAN  CUMA  (167.)

 

GALATASARAY-FENERBAHÇE

 

Hasta Galatasaraylı adam ölüm döşeğinde. Yanıbaşındaki oğluna “Evladım ben artık Fenerbahçeli olmaya karar verdim” der. babası gibi hasta Galatasaraylı olan oğlu buna şiddetle karşı çıkar…”Nasıl böyle bir şey dersin babacığım… Sen tüm hayatını Galatasaray’ adamamış mıydın?” baba cevap verir “Dünyadan bir Galatasaraylı eksileceğine bir Fenerbahçeli eksilsin…”

 

 

 

10 HAZİRAN PAZARTESİ (168.)

 

4 AVCI

 

Başlarında temel’in bulunduğu 4 adet avcı ormanda ilerlemektedir. Temel az ilerde küçük bir delik görür ve arkasına seslenir: “Tavşan deliği, yere yatın!”. avcılar yere yatar ve az sonra gerçekten bir tavşan çıkar, avcılar da kolaylıkla vurur.
Yola devam ederler. Biraz daha büyük bir delik çıkar karşılarına. Temel bağırır: “tilki deliği, yere yatın! “. herkes yatar ve biraz sonra çıkan tilkiyi avcılar hemen vurur ve çantalarına atarlar, herkes mutludur.
Yolun az ilerisinde daha da büyük bi delik çıkar karşılarına. temel yine seslenir: “yere yatın uşaklar, ayı deliği!”.
hiç ses çıkarmadan yere yatan acemi avcılar biraz sonra çıkan ayıyı hemen vururlar. Herkes temel’in avcılığına hayrandır artık.
Devam ederler ama bu sefer devasa bir delik çıkar karşılarına. Acemiler temel’e bakarlar. Temel: “Valla buradan ne çıkar bilmiyorum ama durun yatıp bekleyelim, ne çıkarsa bahtımıza!” der.
Bir gün sonra gazetelerin 3. sayfasında şöyle bir haber vardır:
“4 avcı tren altında ezilerek can verdi”

 

 

 

 

11 HAZİRAN  SALI  (169.)

 

 

TERS YÖN

 

Temel  farkında olmadan otoyolda ters istikamete girmiştir. Bu zor durumda araba sürerken bir yandan da radyo dinlemektedir… Çalan şarkı bir anda kesilmiş ve bir anons gelmiş:

–  Otoyolda ilerleyen sürücülerin dikkatine! bir araç ters yönde seyir etmektedir… Dikkatli olunuz..

Temel: hangi bir araç… Hepsi ters yönden gitmektedur.

 

 

 

 

 

 

12  HAZİRAN  ÇARŞAMBA (170.)

 

DEVAM ET

 

Adamın biri yeni BMW‘siyle havalı havalı dolaşıyormuş. Kırmızı ışıkta durmuş. Birkaç saniye sonra kamyon arkadan shrankkkkkk diye vurmuş. Adam dışarı çıkıp bakınca kamyondan Temel inmiş ve başlamış yalvarmaya:
-Abi etme eyleme ben bu üç kuruş maaşla bu arabanın aynasını alamam, beni bağışla. Sen büyüksün abi yaptık bi eşşeklik bağışla abi beni.Adam acımış temel’e. tam arabayı tamire götürürken yine bir kırmızı ışıkta durmuş. Yine arkadan kamyon geçirmiş buna. Sinirli sinirli çıkmış adam tekrar. Bi bakmış yine Temel!
Camdan bağırmış:
-Benim abi ben, devam et!

 

 

 

13  HAZİRAN  PERŞEMBE  (171.)

 

CİN

 

Temel, bir Fransız ve bir de İngiliz bir çölde yaşamak mecburiyetinde kalırlar. (artık uçakları mı düşmüştür, farklı bir heyecan mı ararlar, bilemem.)
her gün bir parça ot yiyip, biraz su içerek sefil bir hayat sürerler. bir gün yine ottur, sudur ararken bir lamba bulur Fransız. lambayı temizlemek için ovaladığında içinden bir cin çıkar. Cin, 3 kişiyi de gördükten sonra;
– Dileyin benden ne dilerseniz.
der ve ekler;
– yalnız hepinizin de birer dilek hakkı var.
Fransız hemen atılır;
– Yıllardır buralardayım ey cin. Sefil bir hayat sürmekten bıktım. beni evime, sıcak yuvama gönder. der.
cin;
– hemen efendim.
dediği anda Fransız ortalıktan kaybolur. Fransız artık evinde, ailesiyle birliktedir.
ingiliz’e döner cin;
– siz ne dilersiniz efendim?
ingiliz de gördükleri karşısında şaşkın ve sabırsızdır;
– beni de yuvama, ailemin yanına gönder ey cin. Buralarda kendimi harcamaktan bıktım dediği anda İngiliz de ortalıktan kaybolur ve ailesinin yanına döner.
cin son olarak temel’e bakar;
– evet efendim son kez siz ne istersiniz?
Temel hüzünlü bir şekilde;
– Yıllardır buralarda, sefil şekilde yaşamaktayım ey cin. Sadece arkadaşlarım vardı yanımda olan. Onlarsız yapamam, onları bana geri getir!

 

 

 

14  HAZİRAN  CUMA  (172.)

SERÇE

Serçenin bir tanesi bahar günü dalgın dalgın uçuyormuş.
bir anda fark etmiş ki, bir yolun üstünde uçuyor ve karşıdan da motosikletli bir adam geliyor.Her ikisi de çarpışmayı engellemek için ellerinden geleni yapmışlar ama nafile…serçe “Çotan daank” diye kaska çarpıp düşmüş.Şimdi, motorcu arkadaşımız, Allah’ı var sıkı bi hayvansever.Doğal olarak hemen atlamış motordan; koşmuş serçenin yanına.Serçe baygın yatıyor,kıyamamış, bırakamamış yolda; almış getirmiş eve. Eskiden kalma bir de kafesi var evde..
baygın serçeyi kafesin içine güzelce yerleştirmiş..
yanına da az biraz su, az biraz ekmek koymuş, vurmuş kafayı yatmış….
bizim serçe bir müddet sonra ayılmaya başlamış.Daha tam seçemiyor ortalığı..
Hafif bulanıklık var yani…Bi bakmış parmaklık, ekmek, su falan var bulunduğu yerde ve birden kendisinin hapiste olduğunu zannederek şöyle demiş:
Ulan motorcuyu öldürmüşüz beeeee…!!!!!!

 

 

E..

İlgili Kategoriler

-4.Sınıf Etkinlikleri -5.Sınıf Etkinlikleri -6.Sınıf Etkinlikleri -7.Sınıf Etkinlikleri



Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir