2018-2019 Eğitim öğretim yılı Her gün bir hikaye etkinliği



2  EKİM SALI (1.)

 

 

HER ŞEYİ ARAYAN VE TAKİB EDEN VARDIR

Resul-i Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimiz, eshabıyla yolculuk ederken, boş ve otsuz bir yerde indiler. Odun ve ateşe ihtiyaçları oldu.
“Odun toplayalım da ateş yakalım” buyurdular.

“Ya Resulullah bu yer ne kadar boş, hiç bir odun görülmüyor, çalı çırpı toplayabilir miyiz?” dediler.
“Herkes mümkün mertebe çalı çırpı, çöp toplayabilir” buyurdular.

Eshab-ı Kiram sahraya dağıldı. Dikkatle yere bakıyorlardı. Eğer yere düşmüş küçük bir dal parçası gördülerse hemen alıyorlardı. Herkes parça parça toplayabildikleri şeyleri getirdi. Sonra hepsi topladıkları şeyleri bir araya döktüler ve böylece büyük bir ateş yakacak kadar oldu.
Bu sırada Resul-i Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimiz buyurdular ki: “İşlediğiniz küçük günahlar da bu küçük çalı çırpılar gibidir.
Başlangıçta göze batmaz. Fakat her şeyi arayan ve takib eden vardır. Aradınız takip ettiniz, bu kadar yakacak toplandı. Günahlarınız da böyle toplanıp sayılır ve bir gün görürsünüz ki göze batmayan o küçük günahlardan, büyük bir yığın meydana gelmiştir

 

3  EKİM ÇARŞ (2.)

 

O (SAV) ALÇAKGÖNÜLLÜYDÜ-1

Vefatından sonra eşi ve bütün inananların annesi Hz. Ayşe (r.anha)’ye sorarlar:

“Allah’ın Elçisinin evdeki hali nasıldı?”  Hz. Ayşe (r.anha) cevaplar:

“O kendi işini kendi görmekten hoşlanırdı. Arkadaşları bütün işini yapmaya hazır olmalarına rağmen bunu istemezdi. Evdeyken, elbiselerini yamar, evi süpürür, keçileri sağar, develeri bağlar ve yemlerini verirdi. Ayrıca, ayakkabılarını ve delik su kırbalarını tamir eder, hizmetçilere de yardım ederek onlarla birlikte hamur yoğururdu. Çarşıdan yiyeceğini kendi taşır, birisi “Ey Allah’ın Elçisi! İzin ver ben taşıyayım.”dediğinde,

“Her mümin, taşıyabiliyorsa kendi yükünü kendi taşısın.” derdi.[1]

 

 

 

 

4   EKİM PERŞ.(3.)

 

O (SAV) ALÇAKGÖNÜLLÜYDÜ-2

 

HİZMET GÖRDÜRMEYİ SEVMEM

 

Arkadaşlarından Rabia oğlu Amir’le beraber mescide gitmektedir. Ayakkabısının bağı çözülür. Amir hemen atılıp, bağlamak ister. Hz. Muhammed (SAV)  engel olur, kendi bağlar. Bir yandan da Amir’e hitap eder:

“Bu, başkasına hizmet gördürmektir. Ben ise başkasına hizmet gördürmeyi sevmem.”

 

 

 

 

5  EKİM CUMA (4.)

 

O (SAV) ALÇAKGÖNÜLLÜYDÜ-3

 

DAHA GÜÇLÜ DEĞİLSİNİZ

 

İslam’ın ilk büyük meydan sınavı Bedir’e doğru yol alınmaktadır. Deve azdır, ancak üç kişiye bir tane düşer ve sırayla binilir. Hz. Muhammed (SAV) ile aynı deveyi paylaşan arkadaşları, kendi haklarından gönüllü olarak vazgeçerler. Sürekli O’nun (SAV) binmesini isterler.  O ise kabul etmez:

“Siz” der, “benden daha güçlü değilsiniz. Kaldı ki ben de sizin kadar sevap kazanmaya muhtacım.”

 

 

 

8  EKİM P.TESİ (5.)

 

O (SAV) ALÇAKGÖNÜLLÜYDÜ-4

 

BEN DE ODUN TOPLAYAYIM

 

Bir yolculuktadırlar… Yemek için mola verilir. Arkadaşlarının her biri bir görev üstlenir. Hz. Muhammed (SAV) ‘ de:

“Ben de ateş için odun toplayayım.”der. Arkadaşları önüne geçmek isterler:

“Ey Allah’ın Elçisi! Siz dinlenin biz o işi de görürüz.” Hz. Muhammed (SAV) bütün ciddiyetiyle cevaplar:

“Gerçekten bunu isteyerek yapacağınızı biliyorum. Ancak ben bir topluluk içinde ayrıcalıklı bir durumda bulunmaktan hoşlanmam. Bunu Allah’ta sevmez.”Ve odunları toplamaya koyulur.

 

9   EKİM SALI (6.)

O (SAV) ALÇAKGÖNÜLLÜYDÜ-5

 

HİÇBİR GÖSTERİŞ

 

Veda haccını yapmaktadır… Etrafını yüz bin Müslüman çevirmiş maddi egemenliği ise bütün Arap yarımadasınca kabul edilmiştir. Savaşlardan kendi hissesine düşen paydan, bu hac sırasında yüz deve kestirir ve etlerini yoksul Müslümanlar arasında paylaştırır. Hayatının, zaferinin ve peygamberliğinin sonuna ve zirvesine ulaştığı, adeta bir zafer finali gibi de görülmesi mümkün olan bu haccı yaparken, bindiği devesine ise topu topu dört gümüşlük basit bir kadife parçasını şilte niyetine sermiş, onun üzerinde oturmaktadır. Ve Veda haccını bitirirken ellerini açarak dua eder:

“Allah’ım, bunu, içinde hiçbir gösteriş ve ‘desinler’ kastı bulunmayan bir hac olarak kabul buyur.”

 

10   EKİM ÇARŞ. (7.)

 

O (SAV) ALÇAKGÖNÜLLÜYDÜ-6

 

BENDEN GÜZEL KÖLE Mİ OLUR?

 

Mekke fethedilmiştir… Siyasi ve askeri mücadelesinin zaferle sonuçladığı bir gün yaşamaktadır. Öğle yemeğini ise arkadaşlarıyla birlikte, sokakta, toprağın üzerine oturarak yemektedir. Bu durumu garip sayan, zihinsel özürlü bir kadın laf atar:

“Şuna bakın! Yere oturmuş bir köle gibi yemek yiyor.” Hz. Muhammed (SAV)  tebessüm ederek cevap verir:

“Benden güzel köle mi olur! Çünkü ben de Allah’ın kölesiyim.”

Başka bir defasında eşi Hz. Ayşe (r.anha) rica eder:

“Ne olur bağdaş kurarak, biraz daha rahat oturarak yemek ye.”Bunun üzerine alnını yere değdirecek kadar öne eğilir.

“Kölenin yediği gibi yerim, kölenin oturduğu gibi otururum, çünkü ben bir kuldan başka bir şey değilim.”

 

 

11 EKİM PERŞ. (8.)

 

O (SAV) ALÇAKGÖNÜLLÜYDÜ-7

BİR KERE DAHA

 

Medine’de çıplak bir merkebin sırtında yol almaktadır. Arkadaşlarından Ebu Hureyre’ye rastlar.

“Seni de merkebe bindireyim mi?” diye sorar.  

“Olur ey Allah’ın Elçisi.” deyince:

“Bin.”der.

Ebu Hüreyre sıçrar, fakat binmeye güç yetiremeyince Hz. Muhammed (SAV) ‘e tutunmak ister ve ikisi beraber yere yuvarlanırlar. Tekrar merkebin üzerine binen Hz. Muhammed (SAV), Ebu Hureyre’ye:

“Bir daha dene.”der.

Fakat ikinci denemede başarısız olur ve yine beraberce toprağa yuvarlanırlar. Hz. Muhammed (SAV)  bir kez daha merkebe biner ve en küçük bir kızgınlık eseri göstermeden, Ebu Hureyre’ye:

“Haydi,  bir kere daha…”der..

12  EKİM CUMA (9.)

 

O (SAV) ALÇAKGÖNÜLLÜYDÜ-8

 

ARKADAŞ SAKİN OL

 

Yeni Müslüman olmuş ve kendisini ilk kez gören bir göçebe Arap heyecanından, karşısında titremektedir. Hz. Muhammed (SAV):

“Arkadaş, sakin ol. Ben kral değilim. Kureyş kabilesinden kurutulmuş et yiyen bir kadının oğluyum.” der.

 

 

15 EKİM P.TESİ (10.)

 

 

O (SAV), HAYVANSEVERDİ-1

 

ONLARA NÖBETÇİLİK EDİP

 

Altmış üç yıllık hayatının en büyük zaferine yol almaktadır. On bin kişilik bir ordunun başında baba ocağı, ana vatanı Mekke’nin kapısına dayanmak üzeredir. Artık bütün Arabistan hâkimiyetini tanımıştır.

Ordunun en önünde ilerlerken yolları üzerinde yeni doğum yapmış dişi bir köpekle yavrularını görür. Arkadaşlarından Suraka oğlu Cuayl’i çağırarak emir verir.

“Anneyle yavrularının önünde duracak ve ordunun tamamı geçinceye kadar onlara nöbetçilik edip, ezilmekten koruyacaksın.”

Dişiyle yavruları rahatsız edilmemiş fakat on bin kişilik Fetih ordusu istikametini değiştirmiştir.

16   EKİM SALI  (11.)

O (SAV), HAYVANSEVERDİ-2

 

KONUŞAMAYAN HAYVAN

 

Bir gün yolda giderken açlıktan karnı sırtına yapışmış bir deve görür. Yüzü bulutlanır ve devenin sahibine döner:

“Konuşamayan bu hayvana bakarken Allah’tan kork!”[2]

 

 

17 EKİM ÇARŞ (12.)

 

O (SAV), HAYVANSEVERDİ-3  

 

KOYUNUN GÖZÜ ÖNÜNDE

 

Kuzeni Abbas oğlu Abdullah anlatmaktadır. Birgün Allah’ın Elçisiyle (SAV) bir yere gidiyorduk. Birisi, kesmek üzere bir koyunu bağlamış, koyunun gözü önünde bıçağı biliyordu. Hz. Muhammed (SAV), o kişiye seslendi:

“Onu defalarca mı öldürmek istiyorsun?”[3]

 

 

 

18  EKİM PERŞ (13.)

 

O (SAV), HAYVANSEVERDİ-4  

 

SANA KİMSE DOKUNAMAZ

 

Arkadaşlarıyla oturmaktadır. Bir deve son hızla koşarak yanına gelir ve durur. Sığınmak ister gibi bir hali vardır. Az sonra da deveyi kovalayan sahipleri çıka gelir.

“Ey Allah’ın Elçisi, bu bizim devemizdir, üç gündür onu arıyorduk, nihayet yanınızda bulduk.” derler.

Deve Hz. Muhammed’in arkasında durmaktadır. O devenin yularını bırakmadan konuşur:

“Ama deveniz sizden çok şikâyetçi.”

Şaşıran sahipleri sorar:

“Ey Allah’ın Elçisi, ne diyor?”

“O yanınızda büyümüş, yıllarca sırtında yük taşımış, size bir sürü de yavru vermiş ve en sonunda onu kesip etini yemeye kalkışmışsınız.”

“Evet, ey Allah’ın Elçisi aynen öyle oldu.”

Bunun üzerine Hz. Muhammed (SAV) cebinden yüz gümüş ödeyerek deveyi onlardan satın alır ve deveye dönerek:

“Ey deve,  haydi git. Allah rızası için serbestsin ve artık sana kimse dokunamaz.” der.[4]

 

19    EKİM CUMA (14.)

 

O (SAV) CÖMERTTİ -1

 

NE GÜZEL BİR HIRKA

 

Bir gün hanım Müslümanlardan biri kendi eliyle ördüğü bir hırkayı getirip O’na hediye eder. Sırtında yeni hırkasıyla arkadaşlarının arasında mescidde oturmaktadır. Arkadaşlarından biri hırkayı çok beğenir ve Hz. Muhammed (SAV)’in herkesçe bilinen cömertliğinden de cesaret alarak,

“Ey Allah’ın Elçisi! Bu ne güzel bir hırka! Bana hediye eder misin?” der. Hz. Muhammed (SAV) hiç sesini çıkarmadan ve tavırlarıyla da herhangi bir hoşnutsuzluk ifade etmeden, hırkayı sırtından sıyırır ve ona uzatır.

 

 

 

22  EKİM  PAZARTESİ (15.)

 

 

O (SAV) CÖMERTTİ -2

DÜĞÜN YEMEĞİ

 

Arkadaşlarından biri evlenmektedir. Fakat adet olan düğün yemeğinde ikram edebileceği hiçbir şeyi yoktur. Durumu haber alan Hz. Muhammed (SAV) evindeki unun tamamını ona hediye eder. Kendi evinde hiç yiyecek kalmaz.[3]

 

 

 

 

 

23  EKİM  SALI  (16.)

 

O (SAV) CÖMERTTİ -3   (17)

 

SÜTÜN HEPSİ MİSAFİRİN

 

Uzaktan gelen bir misafir Hz. Muhammed (SAV)’in evinde gecelemektedir. Akşam yemeği olarak da sadece biraz keçi sütü vardır. Misafir hepsini içer. Kendilerine hiçbir şey kalmadığı için Hz. Muhammed (SAV) ailesi geceyi aç geçirirler. Şikâyet etmezler.[4]

 

 

 

 

 

 

24 EKİM  ÇARŞ   (17.)

 

O (SAV) CÖMERTTİ -4

 

BUNUNLA EMROLUNDUM

 

Bir gün yanına fakir bir göçebe Arap gelir. Kendisine bir şeyler vermesini ister. Fakat o gün Hz. Muhammed (SAV)’in mal ve para cinsinden hiçbir şeyi yoktur.

“Şu an sana verecek bir şeyim yok. İhtiyacın ne ise onu benim adıma satın al. Sonra ben o borcu öderim.” der.

Fakir sevinerek çıkar, gider. Fakat yanındaki arkadaşları kendisini bu kadar zorlamasına üzülmüşlerdir. Bir tanesi, ayağa kalkar:

“Ey Allah’ın Elçisi! Bu şahıs daha önce de iki-üç kez geldi, senden bir şeyler istedi verdin. Şimdi ise elinde hiçbir şey yok. Gücünüzün yetmediği bir sorumluluğu herhalde Allah size yüklemez!”

Duydukları kendisini hoşnutsuz etmiştir. Sonra başka bir arkadaşı da ayağa kalkıp, konuşur:

“Ey Allah’ın Elçisi! Dilediğin kadar ver! Arş’ın sahibi olan Allah beni fakir eder diye de korkma!”

Yüzünde bir tebessüm yayılır. Sözünü herkese duyurur:

“İşte ben de bununla emrolundum.”

 

25 EKİM  PERŞ   (18.)

 

O (SAV) CÖMERTTİ -5

 

HEPSİ BİZİM OLDU

 

Hz. Ayşe (r.anha) anlatır: Bir gün bir koyun kesmiş ve bir bud dışında bütün eti dağıtmıştık. Allah’ın Elçisi:

“Koyunu ne yaptınız?” diye sordu. Ben, bir bud dışında hepsini dağıttığımızı söyledim.

“Ey Ayşe; demek ki bir bud dışında hepsi bizim oldu.” dedi.[6]

 

Açıklama:

Bud dışında hayır olarak dağıtıldığı için sevabı kastediliyor.

 

 

 

 

 

26  EKİM  CUMA  (19)

 

O (SAV) CÖMERTTİ -6

 

DEVE ZİYAFETİ

 

Amr oğlu Nuayman en şakacı arkadaşlarındandır. Ne var ki şakaları herkesin kaldırabileceği cinsten de değildir. Bir gün mescide namaz kılmaya giren bir göçebe Arabın devesini keser… Mescidden çıkınca devesini yerde kesilmiş olarak gören Arap ağlayıp, bağırmaya başlar. Gürültüye toplanan insanlar Hz. Muhammed (SAV)’e:

“Ey Allah’ın Elçisi! Bunu yapsa yapsa Nuayman yapar.” derler. Nuayman bulunur ve suçunu itiraf eder. Kendisine “Niçin?” diye sorulduğunda ise, Hz. Muhammed (SAV)’e dönerek utangaç bir tebessümle:

“Ey Allah’ın Elçisi! Siz nasıl olsa devenin bedelin ödersiniz diye düşünüp, hepimize bir ziyafet çekelim istedim.” der.[7]

 

 

29  EKİM  PAZARTESİ (20.)

 

O (SAV) CESURDU -1

 

MEDİNE’DE GECE BASKINI

 

Bir gece Medine’de büyük bir gürültü işitilir. Endişe içinde sokaklara dökülen halk, şehrin düşman baskınına uğradığını zannederler. Hemen önlem alınıp, savunma durumuna geçilmeye çalışılır. Fakat bu arada eğersiz bir atın üzerinde, boynuna asılı kılıcıyla Hz. Muhammed (SAV) görünür. Şehir dışından gelmektedir. “Korkmayın, tehlikeli bir şey yok!” der. Halk yatışır. Ve sonra anlaşılır ki, gürültünün duyulmasıyla beraber kılıcını almış, en yakındaki ata eğersiz ve koşumsuz olarak atlamış ve şehir çevresindeki tehlikeli olabilecek yerleri teker teker kontrol etmiştir. Hiç kimsenin kendisine katılmasını beklemeden!.. Tek başına!..[2]

30   EKİM  SALI (21.)

 

 

SENi BENİM ELİMDEN KİM KURTARACAK

 

Pek çok sahih hadis kaynağından bize nakledilen meşhur bir hadisedir. Peygamberimiz (SAV) bir sefer esnasında kabilesinden uzak bir yerde dinlenmektedir. Gavres isminde cesur bir kabile reisi, kimseye gözükmeden, Peygamber Efendimizin (SAV) yanına kadar ulaşmayı başarır. Elindeki kılıcı Peygamberimizin (SAV) başının üstünde kaldırıp

“Seni benim elimden kim kurtaracak?” diye bağırır. O anda uykudan uyanan Peygamberimiz (SAV) hiçbir tereddüt, endişe ve korku hissetmeden,“Allah!..” diye cevap verir. Sonra da şöyle dua eder:

“Allah’ım! dilediğin bir şeyle beni ondan kurtar.” O anda Gavres, ansızın gaibden gelen ve sırtına çarpan bir darbe ile yere yuvarlanır. Bu defa elindeki çok güvendiği kılıncı Hazreti Muhammed (SAV)’in eline geçmiştir. Şimdi sıra O’ndadır ve sorar:

“Şimdi seni benim elimden kim kurtaracak?” Gavres pişmandır.

“Beni kurtaracak kimse yok!..” der. Aman diler. Efendimiz (SAV) daha birkaç saniye önce canına kasteden düşmanını affeder, gitmesine izin verir.[4]

 

 

 

 

31 EKİM  ÇARŞAMBA (22.)

 

AİLE REİSİ OLARAK HZ MUAHMMED (SAV) -1

 

AĞLAYAN BİR ÇOCUĞUN SESİ

 

Mescit’te sabah namazını kıldırmaktadır. Genellikle yaptığı uygulama, farz olan iki rekatta, namazın ruhuna uygun bir biçimde, ağır ağır 100 ayet okuyarak uzun bir namaz kıldırmak iken, o sabah çok kısa sürede namazı tamamlar ve selam verir. Arkadaşları sorar:

– Ey Allah’ın Elçisi! Bugün neden namazı hızlı kıldırdın?

– Ağlayan bir çocuğun sesini duydum. Ana-babasının üzüleceğinden endişelendim.[2]

 

 

 

 

 

 

1 KASIM PERŞEMBE  (23.)

 

AİLE REİSİ OLARAK HZ MUAHMMED (SAV) -2

 

CENNETİ HAK ETMİŞTİR

 

Aç bir anne kucağında iki küçük kızıyla beraber Hz. Ayşe (r.anha)’den yiyecek bir şeyler ister. Peygamber ve devlet başkan Hz. Muhammed (SAV)’in evinde ise üç tane hurmadan başka bir yiyecek yoktur. Kızlarına birer hurma yediren anne, üçüncüyü de kendi yemek üzereyken aç çocuklar ellerini uzatarak onu da isterler. Ve anne verir. Hz. Ayşe (r.anha) akşam olduğunda hala olayın etkisi altındadır. Nihayet eve gelen Hz. Muhammed (SAV)’e de anlatır. Hz. Muhammed (SAV) yutkunarak konuşur:

“O anne bu hareketiyle cenneti hak etmiştir.”[4]

 

 

2  KASIM CUMA   (24.)

 

AİLE REİSİ OLARAK HZ MUAHMMED (SAV) -3

 

HOŞ GELDİN KIZIM

 

Soyunun kıyamete kadar kendisinden devam edeceği ve yedi çocuğu içerisinde kendi vefatından sonraya kalan tek evladı olan Hz. Fatma (r.anha), Hz. Muhammed (SAV)’in kalbinde çok özel bir yere sahiptir. Yanına her geldiğinde mutlaka ayağa kalkarak karşılar,

“Hoş geldin kızım.” diyerek öper, elinden tutarak yanına oturtur. Fatma da babasına karşı aynı şekilde davranır. Kızına duyduğu sevgiyi ifade ederken:

“Fatma benim parçamdır, ona eziyet veren bana eziyet vermiş olur.” der.

Beş-on sene öncesine kadar küçücük kız çocuklarını kendi elleriyle öldüren insanlardan oluşmuş bir toplum da onları izlemektedir. Kız çocuğunun gerçekte ne değerli bir nimet olduğunu anlayarak…[5]

 

 

 

 

 

5  KASIM P.TESİ   (25.)

 

AİLE REİSİ OLARAK HZ MUAHMMED (SAV) -4

 

KIZ – ERKEK AYRILINCA

 

Hizmetçisi Enes anlatıyor:

Bir Adam Hz. Muhammed (SAV)’in yanında oturuyordu. Bir ara adamın oğlu geldi. Adam çocuğu dizine oturtarak öpüp sevmeye başladı. Biraz sonra kızı da geldi. Adam ise onu yanına oturtmadı ve hiç ilgilenmedi. Allah’ın Elçisi (SAV)’in yüzü  değişmişti, sert bir ses tonuyla sordu:

“Niçin ikisini bir tutmadın?”[6]

 

 

 

 

6  KASIM SALI (26.)

 

AİLE REİSİ OLARAK HZ MUAHMMED (SAV) -5

 

ANAM BABAMSINIZ

 

İranlı arkadaşı Selman anlatmaktadır:

Öğleye yakın bir vakitti. Mescid’te oturuyorduk. Hasan (ra)’la Hüseyin (ra)’in kayboldukları haberi geldi. Kendisiyle beraber herkes Medine ve etrafına dağılarak, çocukları aramaya başladık. Nihayet ben bir dağın eteğinde onları buldum. Birbirlerine korku içerisinde sarılmışlar, kıpırdamadan az ötelerinde duran bir yılana bakıyorlardı. Yılan ise başını onlara doğru uzatarak, dilini çıkarmış, tıslıyordu… Allah’ın Elçisine seslendim, hemen geldi. Durumu görünce yılanın üzerine seğirtti ve yılan kaçtı. O da torunlarının yanına döndü. Şimdi elini yüzlerine sürerek korkularını gidermeye çalışıyor, bir yandan da:

“Anam babamsınız, Allah katında ne kadar değerlisiniz.” diyordu.

Çocukların korkusu yatışınca her birini bir omuzu üstüne alarak yavaş yavaş Medine’ye doğru yürümeye başladı.[8]

 

 

7 KASIM ÇARŞ. (27.)

 

AİLE REİSİ OLARAK HZ MUAHMMED (SAV) – 6

 

KÜÇÜK ADAM ORADA MI?

 

Sadık arkadaşı Ebu Hüreyre ile bir gün Hz. Fatma (r.anha)’nın evine giderler. Torunlarını görmek, sevmek istemiştir. Kapıdan girer girmez, Hasan (ra)’ı arayarak:

“Küçük adam orada mı? Küçük adam orada mı?” diye sorar.

Badi badi koşarak gelen torununu kucaklarken bir yandan da dua etmektedir.

“Ey Allah’ım! Ben onu seviyorum, senin de onu ve onu sevenleri sevmeni diliyorum.”[9]

 

 

 

8  KASIM PERŞ. (28.)

 

AİLE REİSİ OLARAK HZ MUAHMMED (SAV) -7

 

NE GÜZEL SÜVARİLER

 

Kızı Hz. Fatma (r.anha)’dan iki torun lütfedilmiştir: Hasan (ra) ve Hüseyin (ra)… Torunlarına olan ilgisini her ortamda ve rahatça sergileyen Hz. Muhammed (SAV), kendisinden deve almasını istediklerinde, o an için bu dileği yerine getirebilecek parası bulunmadığından dört ayak olur ve şakayla karıştırarak:

“Haydi binin; bundan iyi deve mi olur?” der.

Başka bir gün sırtında Hasan (ra)’la Hüseyin (ra) ata binme oyunu oynarlarken Hz. Ömer (ra) ile karşılaşırlar… Peygamber aşığı Hz. Ömer (ra) çocuklara:

“Ne güzel bineğiniz var.” der. Hz. Muhammed (SAV) cevap verir:

“Onlar da ne güzel süvariler.”[12]

 

9  KASIM CUMA (29.)

 

AİLE REİSİ OLARAK HZ MUAHMMED (SAV) -8

 

DÜŞE KALKA YÜRÜYÜŞLERİNE

 

Mescid’in minberine çıkmış kendini pür dikkat dinleyen binlerce mümine seslenmektedir. Kapıda kırmızı gömlekleri içinde düşe kalka yürümeye çalışan iki bebe görünür. Başlar o yana dönmüştür. Fakat kimse Allah Elçisinin hutbesini yarıda kesmeye cesaret ederek çocukları almaya davranamamaktadır.

Hz. Muhammed (SAV), hutbeye ara verir, minberden iner, onları kucaklar. Ve minbere geri dönerek kaldığı yerden devam eder. Bu arada kendisini dinleyenlerden özür dilemeyi de ihmal etmez.

“Şu iki çocuğun düşe kalka yürüyüşlerine baktım ve hutbemi kesip onları yukarıya almaktan kendimi alıkoyamadım.”[13]

12  KASIM P.TESİ  (30.)

 

AİLE REİSİ OLARAK HZ MUAHMMED (SAV) -9

 

BEN BABAN AYŞE DE ANNEN

 

Bir bayram sabahı camiden evine dönmektedir. Sokakta bayramlıklarını giyinmiş, oynayan çocuklar görür. Fakat bir tanesinin durumu dikkatini çeker. Kenarda oturmuş, kirli ve eski elbiseler içinde diğerlerini seyretmektedir. Hz. Muhammed (SAV) yanına yaklaşır…

“Oğlum, sen niçin arkadaşlarına katılmıyorsun?” der.

Çocuk hüzünlü, cevap verir…

“Ey Allah’ın Elçisi! Ben yetimim…” Hz. Muhammed (SAV) için bu kadarı yeterlidir… Çocuğu elinden tutar, evine götürür. Orada yetim yıkanır, yeni elbiseler giydirilir, yedirilir, cebine para konur, sevindirilir… Sonra Hz. Muhammed (SAV) onun yüzünü avuçları içine alarak,

“Benim baban, Ayşe’nin annen, Hasan’la Hüseyin’in de kardeşlerin olmasını ister misin?”

“Evet, ey Allah’ın Elçisi evet”…

Sevinç içinde ok gibi fırlayan çocuk, diğerlerinin arasına karışmıştır. Bu hızlı değişimi merak eden arkadaşları sorar:

“Ne oldu sana böyle?..”

Yetim cevaplandırır:

“Allah’ın Elçisi babam, Ayşe annem, Hasan’la Hüseyin de kardeşlerim oldu…”[14]

 

13  KASIM SALI   (31.)

 

AİLE REİSİ OLARAK HZ MUAHMMED (SAV) -10

NE YAPSIN ENES?

 

On yaşından yirmi yaşına, Hz. Muhammed (SAV)’in vefatına kadar hizmetine bakan, günlük işlerini gören zeki ve yaramaz bir Medinelidir… Malik oğlu Enes…

Bu on yıllık uzun süre Enes’in yaramazlıklarıyla doludur. Kendi anlatımıyla:

“Hz. Muhammed (SAV) beni çarşıdan bir şey almaya gönderirdi. Ben sokakta oynayan çocukları görünce onlarla oyuna dalardım ve ne alacağımı unuturdum. Sonra sus pus O’nun huzuruna gelirdim. O beni böyle mahcup ve ürkek görünce‘Ne yapsın Enes, O’nun elinde birşey yok ki, ona yapacağı işi Allah unutturuyor.’ der ve gönlümü alırdı.”

Bu günlerden birinde Enes’in haylazlık katsayısı bir hayli yükselir ve gönderildiği iş için kendi içinden “Allah’a and olsun ki gitmeyeceğim.” der. Sonra pişman olur, yola koyulur ve sokakta oynayan çocuklarla karşılaşınca da unutur. Oyuna dalar. Bir süre sonra bir el onu ensesinden yakalamıştır.

Dönünce karşısında Hz.Muhammed (SAV)’i görür, gülümseyerek:

“Enesçiğim; gönderdiğim yere gittin mi?” demektedir.

Enes de “Evet ey Allah’ın Elçisi.  “Şimdi oraya gidiyordum…” der.Hz. Muhammed (SAV) hiçbir şey söylemeden gülümsemeye devam eder.

Yaşlılığında Hz. Muhammed (SAV)’li yıllarının değerlendirmesini yaparken, Malik oğlu Enes şöyle diyecektir:

“Küçük yaşta yanına girdim ve tam on sene hizmetinde bulundum. Bana bir defa olsun sövmedi, beni bir defa olsun dövmedi. Yaptığım bir hatadan dolayı “Niçin bunu yaptın?” veya ihmal ettiğim, yapmadığım bir işten dolayı “Niçin bunu yapmadın?”diye kızmadı, azarlamadı. Yüzüme karşı yüzünü somurtmadı.”[15]

 

 

 

14  KASIM ÇARŞ   (32.)

AİLE REİSİ OLARAK HZ MUAHMMED (SAV) -11

 

BİR EZAN DA BURADA OKU

 

Ebu Mahzure isimli bir çocuk müezzinin taklidini yaparak ezanla alay etmektedir. Hz. Muhammed (SAV) onu yanına çağırır ve ezanla alay edildiğini fark etmemiş gibi ciddi ve yumuşak bir tavırla:

“Haydi bir ezan da burada oku.” der.

Utanç içinde kalan Ebu Mahzure bu kez bütün yeteneğini zorlar, özenerek bir ezan okur.

Eksik ve yanlışlarını düzelten Hz. Muhammed (SAV), cebine bir kaç kuruş koyar, eliyle de sırtını sıvazlayarak:

“Mübarek olsun…” der.

Ebu Mahzure gördüğü iltifat ve bağışlama karşısında hala şaşkındır. Mekke’de müezzinlik yapmak için izin ister ve alır. Yıllar boyunca Mekke’nin müezzinliğini o yapacaktır.[16]

15  KASIM PERŞ. (33.)

AİLE REİSİ OLARAK HZ MUAHMMED (SAV) -12

 

ÇOCUĞU KANDIRMA

 

Medine’de bir anne sokağa kaçan çocuğunu eve getirebilmek için “Gel bak sana ne vereceğim?” demektedir. Olaya şahid olan Hz. Muhammed (SAV) sorar:

“Çocuğa ne vereceksin?”

Anne “hurma vermek istediğini” söyleyince de uyarır:

“Dikkat et! Sana gelir ve ona bir şey vermeyecek olursan, senin için bir yalan günahı yazılır.”[17]

 

 

 

 

16   KASIM CUMA (34.)

 

O (SAV) HOŞGÖRÜLÜYDÜ-1

 

YAHUDİ İDİ, İNSANDI

 

Medine’de meydanlık bir yerde arkadaşlarıyla oturmaktadır. Önlerinden bir cenaze alayı geçer. Alayın her şeyinden belli olmaktadır ki bu bir Yahudi cenazesidir. Hz. Muhammed (SAV) cenaze geçinceye kadar, kalkarak ayakta bekler. Arkadaşları şaşkın, “belki de durumu anlayamamıştır” düşüncesiyle uyarırlar:

“Ey Allah’ın Elçisi! Bu bir Yahudidir.”

Yani Müslüman değildir. Yani ayağa kalkmanız gereksizdir.

Oysa ki Hz. Muhammed (SAV) başından beri her şeyin farkındadır, cevap verir:

“Fakat aynı zamanda bir insandır.”[1]

 

19   KASIM P.TESİ  (35.)

 

O (SAV) HOŞGÖRÜLÜYDÜ-2  

 

ABDULLAH’LA UĞRAŞMAYIN

 

Arkadaşları aralarından birini O’na (SAV) şikayet ederler. Bu Huzafe oğlu Abdullah’tır. “Çok şaka yapar ve boş şeylerle uğraşır.” derler.

Hz. Muhammed (SAV) üzerinde durmaz ve şöyle der:

“Abdullah’la uğraşmayın. Çünkü O Allah’ı ve Allah’ın Elçisini gerçekten seven bir kimsedir.”[2]

 

 

 

 

20   KASIM SALI  (36.)

 

O (SAV) HOŞGÖRÜLÜYDÜ-3

 

SARHOŞA LANET

 

Bir çok kez sarhoş yakalanmış bir Müslüman yine aynı durumda Hz. Muhammed’in (SAV) önüne getirilir. O sırada yanında bulunanlardan biri dayanamaz, sarhoşa dönerek:

“Allah sana lanet etsin.” der.

Hz. Muhammed (SAV), kaşları çatık, yüzü gergin, lanet okuyana seslenir:

“Ona lanet okumayın. Allah’a yemin ederim ki, ben onu tanıyalı beri o hep Allah ile Allah’ın Elçisini sever.”[3]

 

 

21  KASIM ÇARŞ. (37.)

 

O (SAV) HOŞGÖRÜLÜYDÜ-4 

 

TAİF’E HAYIR DUA

 

Uzayan kuşatmanın sıkıntılarından kurtulmak için arkadaşları Taif şehrine beddua etmesini isterler. O Taif ki yıllar önce de dinini yaymak için yardımlarını istemeye gittiğinde kendisini taş ve tükürük yağmuruyla karşılamıştır. Ellerini kaldırır ve dua eder:

“Allah’ım! Taif halkını İslam’ın zenginliği ile nimetlendir ve Medine’ye dostluk ruhu ile gönder.”

Duası aynen kabul edilir.[4]

 

 

 

22  KASIM PERŞ. (38.)

 

O (SAV) HOŞGÖRÜLÜYDÜ-5 

 

HERKES KENDİNE YAKIŞANI  YAPAR

 

Bir yolculuk sırasında öğle molası vermişlerdir. Uzanıp, dinlenmek için arkadaşlarının kamp kurduğu yerden hayli uzakta bir ağacın gölgesini seçmiştir. Yattıktan bir süre sonra Gavres isminde, inançsız ve kendine diş bileyen bir kabile reisi tarafından fark edilir. Gavres’in kalbi sevinç ve heyecanla dolar. Bu gafil anından yararlanıp Hz. Muhammed’i (SAV) öldürecek ve bütün Araplar arasında bitmez bir üne kavuşacaktır. Heyecanlı ama sessiz, parmaklarının ucuna basarak yanına kadar sokulur. Usulca uzanarak ağacın dalına asılı olan Hz. Muhammed’in (SAV) kendi kılıcını alır ve olayın farkında olmayan, gözleri kapalı Hz. Muhammed’in (SAV) boğazına dayar. Soğuk çeliğin temasıyla gözlerini açan Hz. Muhammed (SAV) başucunda gururla sırıtan Gavres’i görür. Gavres ise artık zaferinden emin, bu anın zevkini çıkartmak ister. Şımarık bir tavırla sorar:

“Ey Muhammed, şimdi seni benim elimden kim kurtarır?”

Görünüşte haklıdır da, çünkü elindeki kılıcı iki santim itmesi Hz. Muhammed (SAV) için dünya hayatının sonu anlamına gelecektir. Fakat O’nda (SAV) hiçbir heyecan ve korku eseri görülmez. Gavres’in sorusuna;

“Allah!..” diye haykırarak cevap verir.

Ve o anda “Allah” nidasının dehşeti karşısında, Gavres tepe üstü, yere yuvarlanır, elindeki kılıç fırlar gider. Sonra onun kendini toplamasına fırsat vermeden hızla kalkan Hz. Muhammed (SAV), kılıcını alır ve hala sırtüstü yatmakta olan Gavres’in boğazına dayar. Az önceki durum şimdi tam tersine dönmüştür. Mütebessim ve sakin bir şekilde sorar:

“Ey Gavres! Şimdi benim elimden seni kim kurtaracak?”

Ne yazık ki Gavres’in “Allah”, deme şansı yoktur. Çünkü o inançsızdır. Fakat son derece zeki bir insan olduğunu verdiği cevapla da kanıtlar:

“Ey Muhammed! Herkes kendine yakışanı yapsın.”

Hayat kurtaran bu zeki cevap karşısında Hz. Muhammed (SAV) kılıcını geri çeker ve:

“Haydi git, serbestsin.” der.[5]

 

 

23  KASIM CUMA  (39.)

 

O (SAV) HOŞGÖRÜLÜYDÜ-6

 

 

BÜYÜCÜ

 

Medineli Yahudilerden Lebid isminde biri O’na (SAV) büyü yapar. Etkilenmiştir. Sonra Allah tarafından büyüden kurtarılır. Ve kendisine bu kötülüğü yapanın ismini de öğrenir. Fakat hiç kimse Yahudiyi rahatsız etmez. Hiç bir şey söylemez, hiçbir şey yapmaz. Yahudi Lebid sessizce bağışlanır.[6]

 

 

 

 

 

 

 

26  KASIM P.TESİ  (40.)

 

O (SAV) HOŞGÖRÜLÜYDÜ-7  

 

BEN DE ADİL OLMAZSAM

 

Arkadaşları arasında ganimet taksimi yapmaktadır. Yeni Müslümanlardan biri itiraz edecek olur.

“Bu paylaştırma adalete uymuyor.”

Ve itirazcı, kızgın, yürüyerek oradan uzaklaşır. Hz. Muhammed (SAV) hüzünlenir. Yavaşça:

“Yazık sana, ben de adil değilsem, kim olabilir ki?” der. Sonra arkadaşlarından yana döner:

“Onu bana yavaşça, azarlamadan geri getirin.”[7]

 

 

 

 

 

27  KASIM SALI   (41.)

 

O (SAV) HOŞGÖRÜLÜYDÜ-8

NAMAZDA ACEMİ

 

Ebu Süfyan’ın oğlu Muaviye yeni Müslüman olmuştur. Namazda konuşulmayacağını bilmemektedir ve bir gün Hz. Muhammed’in (SAV) arkasında cemaatle namaz kılarlarken konuşur. Hapşıran birine:

“Allah sana merhamet etsin.” der.

Namazın bozulacağından ötürü telaşlanan Müslümanlar, el işaretleri ve bakışlarıyla uyarıp, susturmak isterler. Bu durum Muaviye’yi daha da heyecanlandırır. Ve konuşmaya devam eder.

“Ne var, ne bakıyorsunuz, hiçbir şey anlamadım.”

Müslümanlar bu kez de elleriyle bacaklarına vurarak Muaviye’yi sustururlar. En sonunda namaz biter. Fakat Muaviye heyecan ve suçluluk duygusundan ter içinde kalmıştır. Hz. Muhammed (SAV) yanına sokulur.

“Namaz kılarken, dünya ile ilgili konuşulmaz. Namaz, tesbih, tekbir ve Kur’an okumaktan oluşmuştur.” der.

Muaviye bu olayı yıllar sonra “O’ndan (SAV) daha güzel öğreten birini görmedim. Beni ne azarladı, ne de kınadı.” diyerek anlatır.[8]

 

 

28  KASIM ÇARŞAMBA (42.)

 

O (SAV) HOŞGÖRÜLÜYDÜ-9  

 

KÖTÜLÜĞE KÖTÜLÜKLE

 

Kendisinden mal ve para isteyen bir göçebe Arap var gücüyle elbisesine asılıp, çeker. Hz. Muhammed (SAV) sendeler. Elbisenin çekildiği yere de kan oturmuştur. Hiçbir şey demez. Sakinleşince sorar.

“Şimdi söyle bakalım yaptığın bu kötülüğe karşı sana kısas yapılacak mı?”

Göçebe Arap kendinden emin cevaplar:

“Hayır.”

“Niçin?”

“Çünkü sen kötülüğe kötülükle cevap vermezsin de ondan.”

Hz. Muhammed (SAV) bu cevap karşısında sadece tebessüm eder. Sonra emir verir. Arabın develerine mal yüklerler.[9]

 

 

29  KASIM PERŞEMBE  (43.)

 

O (SAV) HOŞGÖRÜLÜYDÜ-10  

 

DEVE ETİ YİYENLER

 

Kalabalık bir arkadaş grubuyla Mescid’te oturmaktadır. Az önce hep beraber deve eti yemişlerdir. İçerdekilerden biri elinde olmaksızın gaz çıkarır. Ortalığı pis bir koku kaplar. Herkes endişe ve utançla birbirine bakmaktadır. Biraz sonra ezan okunacak ve abdest tazelemek için dışarı çıkan kişinin kim olduğu anlaşılacaktır. Durumun nezaketini değerlendiren Hz. Muhammed (SAV) emir verir.

“Burada bizimle beraber deve eti yiyen herkes abdest tazelesin.”

Arkadaşları abdest için sıraya girerler. Suçlu deşifre olmaktan korunmuştur.[10]

 

 

30  KASIM CUMA  (44.)

 

O (SAV) HOŞGÖRÜLÜYDÜ-11 

 

DEVS’E LANET

 

Arkadaşları rica eder.

“Ey Allah’ın Elçisi! Devsoğulları kabilesinin azgınlığına, verdikleri zararlara gücümüz yetmiyor. Bari beddua etsen de yola gelseler.”

Kıbleye yönelerek ellerini açar. Herkes dudaklarından dökülecek laneti beklemektedir. Arkadaşları kendi aralarında fısıldaşırlar.

“Devsoğulları mahvoldu!”

Oysa Hz. Muhammed’in (SAV) ağzından çıkan dua herkesi şaşırtacaktır.

“Allah’ım Devsoğullarına hidayet ver. Doğruyu görmelerini sağla.”

Tam üç kez tekrarlar.

 

 

 

3  ARALIK PAZARTESİ (45.)

 

O (SAV) HOŞGÖRÜLÜYDÜ-12  

 

KATİLİNE KARŞI

 

Karşısına onu öldürmek isteyen birini getirirler. Adam başına ne geleceğini bilmediğinden korkusundan titremektedir. Tebessüm eder, katilini yatıştırmaya çalışır:

“Korkma! Deneseydin bile beni öldürmeyi başaramazdın.” der.

Sonra emir verir, katil adayı serbest bırakılır.[12]

 

 

 

 

 

 

 

 

4  ARALIK SALI (46.)

 

O (SAV) MÜKEMMEL BİR LİDERDİ-1

 

ZORUNLU YÜRÜYÜŞ

 

Ordu, Mustalikoğulları kabilesine karşı harekete geçmiştir. Zafer kolaylıkla kazanılır… Fakat dönüş yolculuğunun başlarında yaşanan bir olay büyük bir tehlikenin habercisidir.

Bir mola yerinde, Medineli bir Müslümanla Mekke’den hicret etmiş bir diğer Müslüman arasında basit bir sebepten bir tartışma yaşanır. Sonra olay hızla büyür ve bir Mekkeli-Medineli çatışmasına dönmeye başlar. Önlem alınmazsa, o güne kadar Müslümanların en büyük maddi güç dayanaklarını oluşturan iç birlik ve kardeşlik ruhu ortadan kalkmak üzeredir.

Duruma hızla el koyan Hz. Muhammed (SAV) emir verir; ordu yürüyüşe geçer. Oysa her zaman molada geçirilen günün en sıcak saatleridir. O gün akşama kadar ve gece boyu hızlı tempoyla yürüyüş devam eder. Ertesi gün öğle saatlerinde nihayet mola izni verilir, ama neredeyse yirmi dört saattir hareket halinde olan orduda hiç kimse dünkü kavgayı devam ettirebilecek güce sahip değildir. Bütün ordu yarı baygın bir biçimde uyuyakalır. Bu arada Hz. Muhammed (SAV) baş gösteren tehlikeyi ortadan kaldıracak girişimlerde bulunmuş, kavganın büyümesi adına en tehlikeli saatler de atlatılmıştır.[1]

 

 

5 ARALIK ÇARŞAMBA  (47.)

 

O (SAV) MÜKEMMEL BİR LİDERDİ-2  

 

ADAM HAKLI

 

Bir arkadaşından bir miktar hurma ödünç alır. Ödeme zamanı gelince de o an kendi imkânı olmadığı için, Medineli bir Müslümana kendi adına borcunu ödemesini söyler. Fakat Medinelinin verdiği hurmaların kalitesi daha düşüktür. Alacaklı kabul etmez. Medineli kızar:“Allah’ın Elçisinin verdiği hurmaları mı reddediyorsun?” der. Alacaklı, boynunu bükerek;

“Eğer Allah’ın Elçisi de adaletli davranmazsa, kimden adalet bekleyeceğiz?” diye sorar. Bu durumdan Hz. Muhammed (SAV)’in bilgisi yoktur. Haberdar edilince hüzünlenir, gözleri dolu dolu:

“Adam haklı!..” der. Emir verir, hurmalar değiştirilir.

 

 

6  ARALIK PERŞEMBE  (48.)

 

O (SAV) MÜKEMMEL BİR LİDERDİ-3

 

SOPAYI UZATINCA

 

Arkadaşları arasında savaş ganimetlerini paylaştırmaktadır. Kalabalık tarafından sıkıştırılır. Biri de ağırlığını Hz. Muhammed (SAV)’e vererek, yaslanır. O ise elindeki küçük sopa ile yaslanan kişiyi iterek, uyarmak ve etrafını biraz rahatlatmak ister. Fakat kazara sopa adamın ağzının kenarını çizerek, biraz kanatır. Bunu görünce Hz. Muhammed (SAV) ganimet dağıtımına derhal ara verir, sopayı adama uzatarak, onun da aynı şeyi kendisine yapmasını ve ödeşmelerini ister. Tavrı ciddidir. Herkes şaşkınlık içerisindedir. Arkadaşı bir an tereddüt ettikten sonra eliyle sopayı iterek konuşur:

“Ey Allah’ın Elçisi! Seni bağışlıyorum.”[4]

7  ARALIK CUMA   (49.)

 

O (SAV) MÜKEMMEL BİR LİDERDİ-4

 

HİÇ YALAN SÖYLEMEDİN

 

Görevinin ilk ve en sıkıntılı yıllarıdır. Dinini anlatmak için çaldığı her yüz kapıdan belki biri açılmaktadır. Bir gün yakın akrabalarını Mekke yakınlarındaki bir tepenin eteklerinde toplar, kendi kişiliğini ve arkada bıraktığı yaşamını peygamberlik iddiasının doğruluğuna delil olarak gösterecektir. Akrabalarına sorar:

“Şu tepenin arkasında bir düşman ordusu var, baskına hazırlanıyor desem, hiçbir kanıt istemeden bana inanır mısınız?”

“Evet” derler, “çünkü bu güne kadar senin hiçbir yalanına hiç kimse şahit olmadı. Yemin ederiz ki sen ‘Emin’sin.”

Konuşmanın devamında ise aynı insanlar davetini ve peygamberliğini reddederler belki, ama aslında O’nu onaylamışlardır. Farkında olmadan.

 

 

10   ARALIK P.TESİ   (50.)

 

O (SAV) MÜKEMMEL BİR LİDERDİ-5

 

GÜNEŞİ BİR ELİME AYI BİR ELİME…

 

Kureyş’in ileri gelenlerinin korkusu giderek büyümektedir. Aldıkları bütün önlemlere rağmen Hz. Muhammed (SAV)’in etrafındaki küme giderek genişlemektedir. Kendi aralarında toplanarak “Bir kez de tatlılıkla deneyelim.” derler. İçlerinden O’nun üzerinde etkili olacağına inandıkları birini seçerek elçi yaparlar. Elçi, Hz. Muhammed (SAV)’in karşısında konuşmaya başlar:

“Ey Muhammed, sen bizim tanrılarımızı incittin, içimize tartışma ve bozgunculuk tohumları ektin, dayanışmamızı, birliğimizi bozdun, hepimize üzüntü ve dert getirdin. Eğer zenginlik istiyorsan, seni ülkemizin en zengini yapalım. Güç, iktidar ve liderlik istiyorsan, seni başımıza reis yapalım. İstediğin güzel bir kadın varsa, söyle, hemen senin olacaktır. Eğer hastaysan ve bu peygamberlik iddian ondan kaynaklanıyorsa, en iyi doktorları bulup seni tedavi ettirelim.”

Elçi bir insanın bu teklifler karşısında dayanmasının imkânsız oluşundan aldığı güvenle O’nun cevabını bekleyerek sözünü noktalar. Şimdi söz Hz. Muhammed (SAV)’dedir.

“Ben mal istemiyorum. Hükümdarlık arzum da yok. Hatice’den başkasında da gözüm yok. Hasta da değilim. Ben sadece Allah’ın aciz bir kuluyum. O Allah ki beni size elçi olarak gönderdi. Bunu kabul ediyorsanız peşimden gelin. Aksi halde şunu aklınızdan hiç çıkarmayın, güneşi bir elime, ayı diğer elime koysanız bile bu davadan dönmem.”[6]

 

 

 

 

11   ARALIK SALI    (51.)

 

O (SAV) MÜKEMMEL BİR LİDERDİ-6

 

ON BEŞ GÜN SONRA

 

Bir arkadaşı yanına gelerek, dilenir. Bundan hoşnut olmaz, herkesin kendi ayakları üzerinde durmasından ve kimseye yük olmamasından yanadır. O’nu bir şeyler verip göndereceği yerde, sorar:

“Evinde para eder eşyan var mı?”

“Örtü ve yatak olarak kullandığım bir çul ve su içtiğim bir kap var.”

“Git onları getir!”

Eşyalar mescide gelince açık arttırmayla satışa çıkarılır. İki gümüşe satılır. Hz. Muhammed (SAV) paraları uzatarak: Bir gümüşle yiyecek al. Diğeriyle de bir balta alarak bana getir.

Arkadaşı söylenenleri yapar. Elinde balta ile geldiği sırada Hz. Muhammed (SAV) kendi elleriyle baltaya bir sap hazırlamaktadır. Ve baltayı sapa takarak, arkadaşına uzatır.

“Şimdi ormana git, odun kes ve sat. On beş gün sonra görüşelim.” der.

Arkadaşı on beş gün sonra gelir. Yüzü gülmektedir.

“Ey Allah’ın Elçisi! On gümüş biriktirdim.” diyerek paralarını gösterir. Allah’ın Elçisi de gülmektedir şimdi:

“Bunlarla biraz yiyecek ve giyecek al. İhtiyaçlarını gör ve unutma, kendi kendine yetmek bir insan için dilenmekten daha onurludur. Dilenmek sadece hasta ve sakat olanlar içindir.”[7]

 

 

 

 

12   ARALIK ÇARŞ.    (52.)

 

O (SAV) MÜKEMMEL BİR LİDERDİ-7

 

  1. FATMA HİZMETÇİ

 

Kızı Hz. Fatma (r.anha) son derece sıkıntılı bir evlilik yaşamı sürmektedir. Kocası Hz. Ali (ra)’nin anlatımıyla:

“Evimizde hizmetçi yoktu. Bütün işlerini bizzat Fatma kendisi yapıyordu. Zaten, bütünü bir tek odadan ibaret olan bir hücrecikte kalıyorduk. O hücrecikte, Fatma ocağı yakar ve yemek pişirmeye çalışırdı. Çok kere, ateşi alevlendirmek için eğilip üflerken, ateşten çıkan kıvılcımlar benek benek elbisesini yakardı. Onun için elbisesi delik deşik olmuştu. Yaptığı sadece bu değildi. Ekmek yapmak, evin ihtiyacı olan suyu taşımak da onun yüklendiği işlerdendi. Ayrıca değirmen taşını çevire çevire eli, su taşıya taşıya da sırtı nasır bağlamıştı.”

O günlerde Medine’ye savaş esirleri getirilir. Bunlar ihtiyacı olan Müslümanlar arasında ev işlerine yardım etmeleri için dağıtılmaktadır. Hz. Ali (ra)eşine:

“Git babandan bir tane de bizim için iste.” der.

Hz. Fatma (r.anha) ister. Fakat peygamber babanın cevabı olumsuzdur.

“Kızım” der “Mescid’te yatıp, kalkan, öğrenimle meşgul olan fakir arkadaşlarımın ihtiyacı senden önceliklidir. Kusura bakma onlarınkini gidermeden, senin için bir şey yapamam.”[10]

 

 

 

 

 

13  ARALIK PERŞ. (53.)

 

O (SAV) MÜKEMMEL BİR LİDERDİ-8

 

MUHAMMED’İN KIZI FATMA DA OLSA

 

Mekke yeni fethedilmiştir. Mahzumoğulları kabilesinin reisinin kızı hırsızlık yapar. Hırsızın adı Fatma’dır. Cezalandırılması için Hz. Muhammed (SAV)’e getirilir. Fakat günün siyasi dengeleri Mahzumoğullarıyla aranın bozulmamasını gerektirir. Durumun nezaketini değerlendiren bazı arkadaşları araya, Hz. Muhammed (SAV)’in kıramayacağını düşündükleri birini koyarlar. Bu, Hz. Muhammed (SAV)’in evlatlığı Zeyd’in oğlu, genç Üsame’dir. Yani bir bakıma manevi torunu. Üsame:

“Ey Allah’ın Elçisi! Bu kadını babasının hatırı için affetseniz…” der.

Fakat Hz. Muhammed (SAV)’in hayatının en kızgın anlarından biriyle karşılaşır. Cevap şiddetlidir:

“Bu istediğiniz şey sizden önceki toplulukların yok edilme sebebidir. Onların içinde de hatırlı ve güçlü biri bir suç işledi mi affedilir, halktan biri işledi mi cezalandırılırdı. Allah’a yemin ederim ki, bu suçu işleyen Mahzumoğullarının reisinin kızı Fatma değil de Allah’ın Elçisinin kızı Fatma olsaydı aynı cezayı verirdim.”

Emir verir. Hırsızın cezası uygulanır.[11]

 

 

14 ARALIK CUMA (54.)

 

O (SAV) MÜKEMMEL BİR LİDERDİ-9

 

BİZİ ALDATAN

 

Çarşıyı denetlemektedir. Bir dükkânın tezgâhında duran buğday çuvalına elini daldırır. Üstteki buğdaylar iri, parlak ve kalitelidir. Fakat çuvalın içinden eline ıslak ve kötü buğdaylar gelir. Kaşlarını çatarak dükkancıya nedenini sorar:

“Böyle yapmazsam satamam.. cevabını alınca da

“Bizi aldatan bizden değildir.” der.

Emir verir, ıslak buğdaylar çuvalın üzerine çıkarılır ve öyle satılır.[12]

 

 

 

 

 

 

17   ARALIK PAZARTESİ (55.)

 

O (SAV) MÜKEMMEL BİR LİDERDİ-10

 

KENDİ ÖNLEMİM

 

Bedir düzlüğünde İslam’ın ilk ciddi meydan sınavı verilmek üzeredir. Hz. Muhammed (SAV) küçük ordusunu savaş düzeninde yerleştirmiş ve kendinden üç kat kalabalık düşman ordusunun harekete geçmesini beklemektedir. Bu sırada savaş düzenleri konusunda bir uzman sayılan arkadaşlarından Münzir oğlu Hubab yanına gelir ve sorar:

“Ey Allah’ın Elçisi! Orduyu bu şekilde yerleştirmeni Allah mı sana emretti?”

“Hayır, benim kendi önlemim.”

“Öyleyse ey Allah’ın Elçisi! Ordu yanlış yerleştirilmiş…”

Ve askerlik bilimi açısından doğrusunu anlatır. Hz. Muhammed  (sav) hiçbir tepki ve kapris eseri göstermeksizin arkadaşının sözüne uyar. Ordunun savaş düzeni değiştirilir. Birkaç saat sonra da İslam ilk zaferini kazanmıştır.[13]

Hz. Peygamber (sav), devlet idaresi için çeşitli kademelerde görevli tayininde, ehliyet ve liyakat esasına riayet eder; layık olan kişileri yaşları küçük olsa da, soylu ailelerden olmasalar bile görevlendirirdi. Hak olan hususlarda kendisine ve görevlilerine itaat edilmesini ister; ancak hakka ve hakikate uymayan konularda halkın itaat sorumluluğunda olmadıklarını belirtirdi. Böylece hak sınırları içerisinde emîre itaati gerekli görmekle birlikte, halkı kendi hizmetine mecbur kişiler olarak görmez, kendini onların üstünde saymazdı; bilakis onların içinden, aralarından biri idi.

 

 

18 ARALIK SALI  (56.)

 

O (SAV) EŞŞSİZ BİR EŞTİ-1

 

MAKSADIMIZ BU DEĞİLDİ

 

Hz. Ayşe (r.anha) ile aralarında küçük bir tartışma yaşanır. Sonunda konuyu bir hakeme götürmeyi kararlaştırırlar. Hz Muhammed (SAV) hakem olarak Hz. Ayşe (r.anha)’nin babası Hz. Ebubekir (ra)’i önerir. Hz. Ayşe (r.anha) de kabul eder. Hz. Muhammed (SAV) konuyu Hz Ebubekir (ra)’e anlatmaya başlarken eşi Hz. Ayşe (r.anha) sözünü keser ve,

“Anlatımında adaletli ol.” diyerek uyarır.

Bu uyarıyı peygambere karşı önemli bir saygısızlık olarak kabul eden Hz. Ebubekir (ra), kendine hâkim olamaz ve kızının yüzüne bir tokat atar. Hz. Muhammed (SAV)’in kaşları çatılır. Bir yandan Hz. Ayşe (r.anha)’nin burnundan akan kanları silerken, diğer yandan da sert bir tonla Hz. Ebubekir (ra)’e seslenir:

“Ey Ebubekir! Seni hakem kılmaktan maksadımız bu değildi.”[1]

 

 

19  ARALIK ÇARŞAMBA  (57.)

 

 

O (SAV) EŞŞSİZ BİR EŞTİ-2

 

KIZINI ZORLA EVLENDİREMEZSİN

 

Ensar’dan Hidame’nin kızı Hansa, Hz. Âişe’nin huzuruna girer ve şu şikâyette bulunur:

“Babam itibarını arttırmak için beni kardeşinin oğlu ile evlendirdi. Ben ise istemiyorum.”

Hazret-i Âişe, “Resulullah (a.s.m.) gelinceye kadar bekle.” diye oturtur.Resulullah (a.s.m.) teşrif edince, Hz. Âişe durumu ona anlatır. Resulullah (a.s.m.) hemen kızın babasını çağırtır ve evlenme yetkisini kıza verir.

Bunun üzerine Hansâ Resulullaha (a.s.m.) şöyle der:

“Yâ Resulallah! Ben babamın yaptığı bu nikâhı kabul ediyorum, ancak babaların, kızlarına evlilikte böyle yetkisinin olmadığını bildirmek istedim.” [3]

 

 

 

 

20  ARALIK PERŞEMEBE  (58.)

 

O (SAV) EŞŞSİZ BİR EŞTİ-3

 

ŞİMDİ ÖDEŞTİK

 

 

Hz. Ayşe (r.anha) ile yeni evlidirler. Beraber koşu yarışı yaparlar. Hz. Ayşe (r.anha) kazanır. Aradan bir kaç yıl geçer. Hz. Ayşe (r.anha) kilo almış ve biraz şişmanlamıştır. Tekrar yarışırlar. Bu kez Hz. Muhammed (SAV) kazanır. Gülümseyerek,

“Şimdi ödeştik.” der.[5]

 

 

 

 

 

21   ARALIK CUMA  (59.)

 

O (SAV) EŞŞSİZ BİR EŞTİ-4

 

HANIM DA GELEBİLİR Mİ?

 

Medine’deki komşularından bir İranlı, akşam yemeği olarak hazırladığı özel bir çorbayı kendisiyle paylaşması için Hz. Muhammed (SAV)’i davet eder. O, Hz. Ayşe (r.anha)’yi kastederek

“Hanım da gelebilir mi?” diye sorar. İranlı istemez. Hz. Muhammed (SAV) de davete katılmaz. İranlı kısa bir süre sonra gelerek davetini tekrarlar. Hz. Muhammed (SAV) yine sorar:

“Hanım da beraber mi?” İranlı yine kaşlarını kaldırır. Bir daha geçer. İranlı üçüncü kez davetini tekrarlar. Hz. Muhammed (SAV) ise hala aynı noktadadır. “Hanım da…” der. İranlı bu kez kabul etmek zorunda kalır. Çorbayı Hz. Ayşe (r.anha) ile birlikte içerler.[6]

 

 

 

24   ARALIK P.TESİ (60.)

 

O (SAV) EŞŞSİZ BİR EŞTİ-5

 

DOYMADIN MI?

 

Mescid’e yakın bir yerde Habeşistanlı zenci Müslümanlar yerel bir oyun oynamaktadırlar. Hz. Muhammed (SAV)’in aklına eşi Ayşe (r.anha) gelir. Eve gider ve

“Ayşe, gel sen de seyret.” der.

Hz. Ayşe (r.anha), olayı,

“Ben de yanağımı Allah’ın Elçisinin omuzu üzerine koyarak seyretmeye başladım.” diye anlatır.

Oyun uzun sürer, Hz. Muhammed (SAV) arada bir:

“Doymadın mı?” diye sorar.

Hz. Ayşe (r.anha) kendi deyimiyle “Bana olan sevgisini denemek için”

“Hayır!” diye cevap verir.

Hz. Muhammed (SAV) yorulmasına rağmen sesini çıkarmaz. Ayak değiştirerek dikilmeye devam eder…[9]

 

 

25  ARALIK SALI (61.)

 

O (SAV) EŞŞSİZ BİR EŞTİ-6

 

AĞZININ DEĞDİĞİ YERDEN

 

Hz. Ayşe (r.anha) ile beraber yemek yerken özellikle dikkat eder. Bardağın Ayşe (r.anha)’nin içtiği yerinden su içer… Et yiyorlarsa Ayşe (r.anha)’nin ısırdığı eti elinden alır, onun ağzının değdiği yerden ısırır. Kendi elleriyle Ayşe (r.anha)’yi yedirir. [10]

 

 

 

 

 

 

 

26  ARALIK ÇARŞAMBA (62.)

 

 

O (SAV) ZEKİ BİR İNSANDI-1

 

ANNEN OLSAYDI…

Müslümanlardan bir genç zina etmek için izin ister. Kendince mantıklı bir gerekçesi de vardır:

Bu sayede namuslu kadınlar onun tehlikesinden korunmuş olacaklardır. Hz. Muhammed (SAV) sorar:

“İstediğin şeyi başkalarının annenle yapmalarını kabul eder misin?”

“Vallahi, hayır!”

“Başkaları da anneleri için böyle bir şeye razı olmazlar. Kızın için kabul eder misin?”

“Vallahi, hayır!”

“Başkaları da kızları için böyle bir şeye razı olmazlar. Kız kardeşin için kabul eder misin?”

“Vallahi hayır!”

“Başkaları da kız kardeşleri için böyle bir şeye razı olmazlar.”

Gencin sağduyusuna seslenerek, izin istediği şeyin gerçekte ne kadar kötü ve çirkin olduğunu gösterir. İkna eder. Sonra “Yaklaş”, der. Elini gencin kalbinin üzerine koyarak dua eder:

“Ya Rabbi! Bunun günahlarını affet, kalbini temizle, günahtan koru.”

Genç o günden sonra bir namus örneği olarak yaşar.[2]

 

 

 

27  ARALIK PERŞEMBE  (63.)

 

O (SAV) ZEKİ BİR İNSANDI-2

 

YERSEN RIZKINDIR

 

Medineli Yahudilerden biri karşısına geçer, elinde bir parça ekmek vardır. Çevrelerini, Yahudi, Müslüman, putperest, münafık birçok insan sarmış onları izlemektedir. Yahudi ekmeği göstererek sorar:

“Ey Muhammed! Bu benim rızkım mıdır?”

Tuzak bellidir. Hz. Muhammed (SAV) “Evet” derse, ekmeği yemeyip atacak… “Hayır” derse, bu defa yiyecek ve her durumda O’nu yalanlayıp, insanlar karşısında küçük düşürmeye çalışacaktır.

Hz. Muhammed (SAV) uzun boylu düşünmeden cevap verir:

“Eğer yersen rızkındır!”[4]

 

 

28  ARALIK  CUMA  (64.)

 

O (SAV) ZEKİ BİR İNSANDI-3

 

BİR HALKIN EFENDİSİ

 

Mescidde arkadaşlarıyla beraberdir. İçeri hızla yabancı bir ulak girer. Elinde önemli bir diplomatik mektup bulunmaktadır. Medine’nin ve Müslümanların tamamen yabancısı olan ulak soluk soluğa sorar:

“Bu halkın efendisi kimdir?”

O sırada Hz. Muhammed (SAV) ayaktadır ve oturmakta olan arkadaşlarına kendi elleriyle ikramda bulunmaktadır. Ulağın sorusunu duyunca hiç düşünmeden cevap verir:

“Bir halkın efendisi ona hizmet edendir.”

Hiç düşünmeden verilen bu cevapla, ulağın sorusunu cevaplamış, arkadaşlarına ve bütün Müslümanlara nezaket dersi vermiş ve siyaset felsefesine önemli bir prensip koymuştur. Hem de hiç düşünmeden bir anda, aynı cümleyle…[5]

31 ARALIK P.TESİ  (65.)

 

 

O (SAV) NAZİK ve CENTİLMEN BİR İNSANDI-1

 

TEMİZ DİŞLERLE

 

Başını eşi Hz. Ayşe (r.anha)’nin kucağına teslim etmiş, ruhunu da Allah’a teslim etmek üzeredir. Son saniyeleri sayılmakta, son nefesler alınıp verilmektedir. Ve bu dünyadan ayrılmadan önceki son işlerinden biri de, Hz. Ayşe (r.anha)’nin de yardımıyla dişlerini misvakla temizlemek olur. Rabbinin huzuruna temiz dişlerle, düzgün ve özenli bir üst başla gitmek için…[1]

 

 

 

 

 

2 OCAK ÇARŞAMBA   (66.)

 

 

O (SAV) NAZİK ve CENTİLMEN BİR İNSANDI-2  

ŞEYTAN GİBİ

 

Arkadaşlarından biri mescide girer… Saçı sakalı dağınık, birbirine karışmıştır. Hz. Muhammed (SAV)’in yüz ifadesinin değişmesinden hoşnutsuzluğu belli olur. Mesajı alan arkadaşı hızla çıkar, tıraş olur, temizlenir ve geri dönerek O’nun (SAV) önüne mahcup, gülümser bir edayla oturur. Hz. Muhammed (SAV) de gülümsemektedir şimdi.

“Birinizin şeytan gibi saçı başı dağınık olması yerine, böylesi daha iyi değil mi?” der.[2]

 

 

 

 

 

3 OCAK PERŞEMBE  (67.)

 

O (SAV) NAZİK ve CENTİLMEN BİR İNSANDI-3  

 

ÜÇ KERE EFENDİM

 

 

 

Birisi üç kez “Ey Allah’ın Elçisi” diye seslenir.

Hz. Muhammed (SAV) üçünde de çağırana dönerek cevap verir:

“Efendim!”[4]

 

 

 

 

4 OCAK CUMA  (68.)

 

O (SAV) NAZİK ve CENTİLMEN BİR İNSANDI-4

 

 

BİR DAHA BÖYLE YAPMA

 

Mescide girdiğinde, nezaket kurallarından habersiz yeni Müslüman olmuş göçebe birinin ,burnunu sildiği mendili yere attığını görür. Kirli mendili yerden kendi eliyle alarak temizler, sahibine dönerek yumuşak bir sesle konuşur:

“Bir daha böyle yapma.”[5]

 

 

 

 

 

7 OCAK PAZARTESİ  (69.)

 

O (SAV) NAZİK ve CENTİLMEN BİR İNSANDI-5

 

ÂMÂ’NIN EVİNDE NAMAZ

 

Bir arkadaşının gözleri neredeyse hiç görmez olmuştur. Mescide gelmekte sıkıntı çekmektedir. Kendi evinde kılmak zorunda kalacağı namazları gönül rahatlığıyla kılabilmek için Hz. Muhammed (SAV)’e bir ricada bulunur.

“Ey Allah’ın Elçisi! Benim evime kadar gelip orada da iki rekât namaz kılabilir misin?”

Ertesi gün Allah’ın Elçisi (SAV), Hz. Ebubekir (ra) ile beraber âmâ arkadaşının evinde namaz kılmaktadır.[6]

 

 

8 OCAK SALI  (70.)

 

O (SAV) NAZİK ve CENTİLMEN BİR İNSANDI-6

 

MECBUR KALIRSANIZ

 

Mescitte kıbleye yönelerek henüz oturmuştur ki, yüzü dalgalanır. Kıble duvarında kocaman bir balgam yapışık durmaktadır. Sessizce yerinden kalkar ve duvarı kendi eliyle temizler, sonra dona kalmış kendisini seyreden topluluğa yönelir:

“Hiçbiriniz kıblesine karşı tükürmesin. Mecbur kalırsanız, sol ayağınızın altına, toprağa tükürün.”[7]

 

 

 

 

9 OCAK ÇARŞAMBA  (71.)

 

O (SAV) NAZİK ve CENTİLMEN BİR İNSANDI-7

 

ÖNCE SATIN ALDI

 

Fakir arkadaşlarından Abdullah oğlu Cabir yeni evlidir ve ciddi bir geçim sıkıntısı içerisindedir. Arkadaşını bu sıkıntıdan kurtarmak, fakat bu arada onurunu da rencide etmemek isteyen Hz. Muhammed (SAV), Cabir’e mal varlığını sorar. Zayıf bir deveden başka bir şeyi yoktur. Hz. Muhammed (SAV) deveye  satın almak üzere talip olur. Ücretini yolculuktan Medine’ye dönüldüğünde öder. Alışveriş bitince Hz. Muhammed (SAV) deveyi tekrar Cabir’e hediye eder. Olayı duyan bir Yahudi kulaklarına inanamamakta ve ısrarla:

“Deveyi önce satın aldı, sonra da hediye mi etti?” diye sormaktadır.

Hz. Muhammed (SAV) ayrıca o gece Cabir’e dünya ve ahiret mutluluğu için uzun uzun dua etmiştir.[8]

 

10  OCAK PERŞEMBE  (72.)

 

 

 

O (SAV) ŞEFKATLİ BİR İNSANDI (SAV)-1

 

 

TAİF AÇ KALINCA

 

Mekke’nin fethinden sonra Taif’i kuşatmıştır. Kuşatma uzayınca Taif’te açlıktan ölümler başlar. Düşman teslim olmak üzere olmasına rağmen, kuşatmayı kaldırır. Halkının açlıktan ölümü sayesinde bir şehri teslim almaya gönlü razı değildir. O Taif ki, yıllar önce O’nu (SAV) taş ve tükürük yağmuruna tutarak, kendi anlatımıyla “Hayatının En Acı Gününü” yaşatmış bir şehirdir.[4]

 

 

 

 

 

11 OCAK CUMA  (73.)

 

 

O (SAV) ŞEFKATLİ BİR İNSANDI (SAV)-2

 

  1. ZEYNEB’IN KATİLİ

 

Esved oğlu Habir, kızı Hz. Zeyneb (r.anha)’in katilidir. Zeynep, Mekke’den Medine’ye, babasının yanına hicret etmeye çalışırken yolu, içlerinde Habir’in de bulunduğu bir grup Mekke’li putperest tarafından çevrilir ve Habir elindeki mızrakla Hz. Zeyneb (r.anha)’i devesinden düşürür. Hamile olan Zeynep (r.anha) düşük yapar ve bir süre sonra da bu nedenle ölür. Mekke fethedilince, kendisinden Hz. Zeyneb (r.anha)’in intikamının alınacağı korkusuyla saklanan ve İran’a kaçma hazırlıkları yapan Habir’e haber gönderir. Can güvenliği verir. Huzuruna gelince de bağlılık sözünü kabul eder ve bağışlar.[5]

 

 

 

14 OCAK P.TESİ (74.)

 

 

O (SAV) ŞEFKATLİ BİR İNSANDI (SAV)-3

 

ŞEFKATİN ZİRVESİ UHUD

 

Uhud, İslam’ın ikinci büyük meydan sınavıdır. Taktik açıdan bir yenilgiyle sonuçlanan Uhud, başta Hz. Muhammed (SAV) olmak üzere bütün Müslümanların çok acı çektikleri bir yerdir. Bu acılardan Hz. Muhammed (SAV)’in payına, sevgili arkadaşlarından onlarcasının şehid edilişini ve ordusunun dağılışını görmek gibi en büyüklerinin yanında, üzerine yetmiş sefer kılıç savrulması, dişlerinin kırılması, yanağının yarılması ve diş etine demir parçalarının saplanması gibi göreceli olarak daha küçükleri de düşer.

Büyük, küçük bu acıların hepsinin birden yaşandığı en sıcak dakikalarda, sığındığı dağın yamacında ellerini kaldırır ve bütün bunlara neden olan Mekke’li putperestler hakkında dua eder:

“Allah’ım, benim halkımı bağışla. Çünkü onlar gerçeği göremiyorlar.  Eğer görselerdi böyle yapmazlardı.”

Bir yandan da yanağından ve dişlerinden dökülen kanları eliyle silerek, toprağa düşmelerine engel olmaya çalışmaktadır. Bu durum dikkatlerinden kaçmayan bazı arkadaşları daha sonra sorar:

“Ey Allah’ın Elçisi! Niçin kanınızın toprağa dökülmemesi için o kadar uğraştınız?”

“Allah’ın kanunudur. Bir toplum kendilerine rahmet olarak gönderilmiş bir peygamberi, kanı toprağa dökülecek ölçüde yaralarsa, kendilerine mühlet tanınmaz. Toptan yok edilirler.”[6]

 

 

 

 

15  OCAK SALI  (75.)

 

O (SAV) ŞEFKATLİ BİR İNSANDI (SAV)-4

 

YEMEDİĞİNİZİ FAKİRLERE VEREMEZSİNİZ

 

Bir arkadaşı yemesi için bir keler (çölde yaşayan bir canlı) hediye eder. Fakat o alışkın olmadığı için keler yememektedir. Bunu bilen Hz. Ayşe (r.anha), keleri o sırada kapıda yiyecek isteyen bir fakire vermek için O’nun (SAV) iznini ister. O ise izin vermez:

“Kendi yemediğinizden fakirlere veremezsiniz.”[9]

 

 

 

 

 

16  OCAK ÇARŞAMBA (76.)

 

O (SAV) ŞEFKATLİ BİR İNSANDI (SAV)-5

 

BİR SÜT KUZUSU

 

On sekiz aylık oğlu İbrahim kucağında can çekişmektedir. Son derece üzgündür. Göz yaşlarıyla İbrahim’i yıkamakta, son kez olarak öpüp, koklamaktadır.

“O, meme emerken ölen, bir süt kuzusudur. Ama Allah’ın takdiri karşısında elden ne gelir.”[12]

 

 

 

 

17  OCAK PERŞEMBE  (77.)

 

O (SAV) ŞEFKATLİ BİR İNSANDI (SAV)-6

 

BENDEN DAHA YOKSUL

 

Bir arkadaşı Ramazan ayında oruçluyken ağır bir günah işler. Sonra da Hz. Muhammed (SAV)’in yanına gelerek nasıl affedilebileceğini sorar. Hz. Muhammed (SAV):

“Bir köle azad edebilir misin?”

“Hayır, param yok.”

“Aralıksız altmış gün oruç tutabilir misin?”

“Ey Allah’ın Elçisi, bu durum başıma oruçluyken geldi.”

“Altmış fakiri doyurabilir misin?”

“Gücüm yetmez.”

“Öyleyse benimle beraber bekle. Allah bir kolaylık yaratıncaya kadar…”

Arkadaşı oturup, mescidde beklemeye başlar.  Ve az sonra da bir Medineliden hediye olarak bir sepet hurma gelir. Hz. Muhammed (SAV) hurma sepetini bekleyen arkadaşına uzatır.

“Al bunu, yoksullara dağıt da, günahına kefaret olsun.”

“Ey Allah’ın Elçisi! Bütün Medine’de benim ailemden daha yoksul bir aile tanımıyorum.”

Allah’ın Elçisi’nin yüzünde bir gülümseme yayılır

“Peki, öyleyse ailene götür de siz yiyin.”[13]

 

18  OCAK CUMA   (78.)  İyi Tatiller

 

O (SAV) ŞEFKATLİ BİR İNSANDI (SAV)-7

 

ON GÜMÜŞ

 

Cebinde on gümüş vardır. Medine çarşısından bir gömlek satın alır, dört gümüş verir. Kapıda bir fakir yeni aldığı gömleği ister, verir. Dönüp dört gümüşe ikinci bir gömlek alır. İki gümüşü kalmıştır. Az sonra yolda ağlayan küçük bir kız çocuğu görür. Yanına yaklaşır nedenini sorar. Küçük kız bir hizmetçidir.

“Ev sahibim bana un almam için iki gümüş vermişti, kaybettim.”

Cebindeki son iki gümüşü de ona verir:

“Ağlama, unu bunlarla alabilirsin.” der.

Hizmetçi kız yine de huzursuzdur.  Bu seferde

“Eve geç kaldığım için beni dövmelerinden korkuyorum.”

Hz. Muhammed (SAV) küçük kızın elinden tutar, önce unu alırlar. Sonra da küçük kızın hizmet ettiği eve giderler. Ev sahipleri akşam saatinde kapılarına gelen bu sürprizden şaşkın ve sevinçlidirler. O, küçük hizmetçiyi göstererek:

“Geç kaldığı için cezalandırılmaktan korkuyordu. Sakın onu dövmeyin.” der.

Şaşkınlığını hala atamamış ev sahibi, cevap verir:

“Ey Allah’ın Elçisi! Sizin evimizi onurlandırmanıza neden olduğu için siz şahid olun ben onu azad ediyorum, artık hürdür.” Hz. Muhammed (SAV) bunun üzerine ellerini açarak Allah’a hamd eder:

“Allah’ım şu on gümüş ne kadar bereketli imiş. Onunla bana ve bir yoksula birer gömlek giydirdin. Bir kız çocuğunu sevindirdin ve hürriyetini kazanmasını sağladın.”[14]

 

 

 

4   ŞUBAT P.TESİ   (79.)

 

O (SAV) ŞEFKATLİ BİR İNSANDI (SAV)-8

 

ALLAH’IN GÜCÜ SENİN GÜCÜNDEN

 

Birisi kölesini kamçıyla dövmektedir. Hz. Muhammed (SAV) arkadan sessizce yaklaşır ve dövene seslenir.

“Şunu iyi bil ki, Allah’ın senin üzerindeki gücü senin bu zavallı köle üzerindeki gücünden daha büyüktür.”

Tepeden tırnağa korku kesilen efendi, sarsılır, elindeki kırbaç yere düşer.   Hz. Muhammed (SAV)’e yönelerek:

“Ey Allah’ın Elçisi! Sen şahid ol ben bu köleyi azad ediyorum.” der.

Hz. Muhammed (SAV) tekrar seslenir:

“Eğer böyle yapmasaydın cehennemde kavrulurdun.”[15]

 

5   ŞUBAT SALI    (80.)

 

O (SAV) ŞEFKATLİ BİR İNSANDI (SAV)-9

 

YÜZ YİRMİ KOYUN

 

Bazı yolculukları sırasında kendisine hizmet eden arkadaşlarından Ebu Zür’a anlatmaktadır:

“Bir yolculukta beni de devesinin terkisine bindirmişti. Zaman zaman deveyi hareketlendirmek için kullandığı kamçı farkında olmaksızın benim bacağıma da çarpıyor ve canımı yakıyordu. Bir süre sonra durumu fark etti ve sordu:

“Ey Ebu Zür’a yoksa kamçım sana da mı değiyor?” Ben, mahcup cevap verdim:

“Evet, ey Allah’ın Elçisi!”

Sesini çıkarmadı. Bir süre sonra kendisine ait savaş ganimetlerinin bulunduğu bir yere vardık. Oradaki koyunlardan yüz yirmi tane ayırarak bana hediye etti ve:

“Ey Ebu Zür’a, bu koyunlar yolda farkında olmaksızın canını yakmış olmama karşılıktır.” dedi.[16]

 

 

 

6  ŞUBAT ÇARŞAMBA    (81.)

 

O (SAV) ŞEFKATLİ BİR İNSANDI-10

 

SANA BAHA BİÇİLMEZ

 

 

Zahir, çölde yaşayan Müslümanlardandır. Çölden Hz. Muhammed (SAV)’in siparişlerini getirir ve Hz. Muhammed (SAV) de onun şehirden yaptığı alışverişine yardımcı olur. Aralarındaki ilişkinin bu boyutuna dikkat çekerek:

“Zahir bizim çölümüzdür, biz de onun şehriyiz.” der.

Fakat Zahir’in ciddi bir sorunu vardır. Doğuştan gelen bazı fizyonomik (dış görünüşteki yara kusur vb )kusurları nedeniyle insanlar arasında görünmek istememekte, mecburen topluma karıştığı zamanlarda ise “Herkes bana bakıyor!” kompleksi ile ezilmekte, sıkıntı çekmektedir. Hz. Muhammed (SAV) de Zahir’in bu sorununun farkındadır. Ve bir gün onu rahatlatmanın fırsatını da yakalar.

Zahir, Medine çarşısının en kalabalık olduğu bir saatte alışveriş yapmaktadır. Hz. Muhammed (SAV) sessizce arkasından sokulur, elleriyle Zahir’in gözlerini yumarak bedenini kendisine çeker. Kendisine bu şakayı yapanın, kokusundan Hz. Muhammed (SAV) olduğunu tanıyan Zahir ise, duyduğu mutluluktan adeta kendinden geçmiş olarak bütün vücuduyla Hz. Muhammed (SAV)’e yaslanır. Peygamberlerinin o güne kadar hiç kimseye bu denli mesafesiz davranmadığını bilen Müslümanlar hayretten büyüyen gözlerle etrafına yığılırlar. Hz. Muhammed (SAV) tebessümle seslenir:

“Bir kölem var. Satıyorum. Onu benden kim alır?”

Zahir bir yandan yaşadığı sürpriz iltifatın şokuyla, diğer yandan ise ömrü boyunca bütün bilincini doldurmuş olan o kompleksin etkisiyle, peygamberinin şakasına biraz acılık karışmış bir şakayla cevap verir.

“Yemin olsun ki ey Allah’ın Elçisi, beş para etmez bir köleyi satmaya çalışıyorsun.”

İşte Hz. Muhammed (SAV)’in beklediği fırsatta budur. “Herkes bana bakıyor” kompleksinin sahibine “herkes” in içinde öyle bir tedavi uygulayacaktır ki, o andan itibaren Zahir, hiç kimse karşısında en küçük bir sıkıntı hissetmeden, rahat ve başı dik olarak yaşayacaktır. Bu tam taşı gediğine koyma fırsatıdır. Hz. Muhammed (SAV) o anda şakayı keser. Ciddileşir. Zahir’i göstererek ve kendilerini sarmış olan kalabalığa seslenerek:    “Hayır; andolsun ki Allah ve Allah’ın Elçisi katında senin değerine paha biçilmez!”der.

O gün Zahir’in, hayatının bayram günüdür.[2]

 

 

7 ŞUBAT PERŞEMBE   (82.)

 

O (SAV) VEFALI BİR İNSANDI-1

 

ANNE HAKKI

 

Bir arkadaşı O’na (SAV) annesini şikâyet eder.

“Huyu ve ahlakı kötü.” der. O (SAV) cevap verir.

“Ama seni dokuz ay karnında taşırken kötü huylu değildi.” Arkadaşı tatmin olmamıştır.

“Ey Allah’ın Elçisi! Gerçekten kötü huylu.”

“Ama seni iki sene emzirirken kötü huylu değildi.” Adam yine de ısrar eder. O (SAV) da devam eder:

“Senin yüzünden uykusuz kalırken kötü huylu değildi.” Arkadaşı dayanamaz.

“Ama ben de karşılığını ödedim.”

“Ne yaptın?”

“Sırtımda taşıyarak hac yaptırdım.” Hz. Muhammed (SAV)’in dudaklarında acı bir tebessüm belirir.

“Bir tek doğum sancısının bile karşılığını ödemiş olmadın.”[1]

8  ŞUBAT CUMA   (83.)

 

O (SAV) VEFALI BİR İNSANDI-2

 

ÖNCE SÜRÜYÜ SAHİBİNE

 

Hayber’de Yahudilerle savaşılmaktadır. O bölgede ücretle çobanlık yapan bir zenci Müsluman olmaya karar verir. Hz. Muhammed (SAV)’in yanına gelir ve isteğini söyler. Fakat Hz. Muhammed (SAV) hemen kabul etmez.

“İlk önce sürüyü sahibine teslim etmen gerekir. Müslüman olman ve bizimle beraber savaşa katılmak istemen, üzerindeki emanetin sorumluluğunu ortadan kaldırmaz.” der.

Çoban kendine söyleneni yapar. Önce sürüyü tastamam sahibine iade eder, sonra yeni girdiği dinin gereğine koşar.[3]

 

 

11 ŞUBAT PAZARTESİ   (84.)

 

O (SAV) VEFALI BİR İNSANDI-3

 

HZ HATİCE’NİN ARKADAŞI

 

Hz. Hatice (r.anha), O’nun (SAV) otuz sekiz yıllık evlilik yaşamının yirmi beş yılını aynı yastığa baş koyarak geçirdikleri, yedi çocuğundan altısına analık etmiş olan ilk eşi, ilk göz ağrısıdır.

Hz. Hatice (r.anha)’nin vefatından kendi vefatına kadar her bahaneyle Hz. Hatice (r.anha)’ye duyduğu sevgiyi tekrar eder.

Hz. Ayşe (r.anha) ile evli olduğu zamandır. Yaşlı bir kadın evlerini ziyaret eder. Hz. Muhammed (SAV) onu tanımıştır. Fakat yine de ismini sorar. Kadın

“Cessame (Çirkin şey)”, diye cevap verir. Hz. Muhammed (SAV) düzeltir:

“Hayır! Sen Cessame değil, Hassane’sin! (Güzel şey).” Bunun dışında da, yaşlı kadına yaptığı iltifatların çokluğu Hz. Ayşe (r.anha)’nin dikkatini çeker ve kadın gittikten sonra sormaktan kendini alamaz.

“Ey Allah’ın Elçisi! Bu kadına ne çok iltifat ettiniz?”

Hz. Muhammed (SAV), gözleri dolarak cevap verir:

“Bu kadıncağız Hatice’nin arkadaşı idi, onunla evli olduğumuz yıllarda bizi sık sık ziyaret ederdi.”[4]

 

 

 

12  ŞUBAT SALI  (85.)

 

 

O (SAV) VEFALI BİR İNSANDI-4

 

HEDİYEYİ HATİCE’NİN ARKADAŞINA

 

Hz. Hatice (r.anha) vefat edeli yıllar olmuştur. O, Mekke topraklarında yatmaktadır. Hz. Muhammed (SAV) ise hicret ederek Medine’ye gelmiştir. Hatice (r.anha)’nin arkadaşlarından bir kadın da hicret edenler arasındadır. Hizmetçisi Malik oğlu Enes’in anlatımıyla Hz. Muhammed (SAV)’e bir şey hediye edildiğinde çoğu kez, gelen hediyeyi o kadına yollamakta ve:

“Çünkü o Hatice’nin arkadaşı idi, Hatice’yi çok severdi.” demektedir.

Hz. Muhammed (SAV), Hatice (r.anha)’yi, ilk göz ağrısını hiç unutamamıştır.[5]

 

 

13  ŞUBAT ÇARŞAMBA  (86.)

 

O (SAV) VEFALI BİR İNSANDI-5

 

BENİM ARKADAŞLARIMA

Medine’ye Habeşistan’dan bir elçi heyeti gelir. Hz. Muhammed (SAV) hizmetlerini bizzat görmekte, bütün ihtiyaçlarını kendi elleriyle yerine getirmektedir… Arkadaşları rahatsız olur:

“Ey Allah’ın Elçisi! İzin verin biz hizmet edelim.”, derler. Fakat O kabul etmez. Habeşlileri göstererek ve yıllar öncesine ait bir olayı hatırlatarak:

“Onlar benim Habeşistan’a hicret etmiş olan arkadaşlarıma ikram etmiş, sahip çıkmışlardı. Şimdi ben de bir parça olsun ödeşmek istiyorum ve bundan da zevk duyuyorum.” der.[10]

 

 

14  ŞUBAT PERŞEMBE  (87.)

 

 

O (SAV) VEFALI BİR İNSANDI-6

 

KANINIZ KANIM

 

Hz. Muhammed (SAV) Mekkelilerin kendisini ön yargısız bir biçimde dinlemeye yanaşmamaları üzerine, çevre kabilelere yönelir. Yıllarca da onlara seslenmeye çalışır. Bunlar kendinin ve Müslümanların en zorlu yıllarıdır. Hemen hiçbirinden olumlu yanıt alamaz. Ta ki Medinelilerle karşılaşıncaya kadar. En sonunda Mekke yakınlarında Akabe denen bir yerde birbirleriyle sözleşirler. Yetmiş civarında Medineli yeni Müslüman, bütün dünyaya karşı koyma pahasına da olsa, O’nu (SAV); kadınlarını ve çocuklarını korudukları gibi koruyacaklarına söz verirler. Ama içlerinden biri merak edip sorar:

“Ey Allah’ın Elçisi! İlerde başarılı olursan tekrar kendi akrabalarına ve şehrine dönmeyecek misin?”

O kendinden emin cevap verir:

“Kanınız, kanım… Mezarlığınız, mezarım… Ben sizdenim, siz de bendensiniz…”

Ve aynen de öyle olur. Bir gün Mekkeyle beraber bütün Arabistan yarımadası O’nun (SAV) egemenliğini kabul eder. Ama O (SAV) söz verdiği gibi her seferden sonra Medine’ye döner. Vefat edinceye kadar Medine O’nun (SAV) evi ve vatanı olur. Orada vefat eder, oraya gömülür. Hala da Medine’dedir.[11]

 

 

 

 

15  ŞUBAT CUMA  (88.)

 

O (SAV) VEFALI BİR İNSANDI-7

 

ANTLAŞMAYA VEFA

 

Hudeybiye antlaşması henüz imzalanmıştır. Müslümanların Mekke yakınlarında olduğunu bilen ve Mekkeli gizli Müslümanlardan biri olan Ebu Cendel bunu fırsat bilip, kaçar. Müslümanlara sığınır. Ne var ki antlaşmanın şartlarından biri Mekke’den Müslümanlara sığınan kişilerin geri verileceğine dairdir. Mekkeli delegeler daha mürekkebi kurumamış bu maddenin uygulanmasını isterler. Müslümanlar üzüntülerinden sarsılırlar. Ama söz vermişlerdir. Hz. Muhammed (SAV), Ebu Cendel’i karşısına alır:

“Ey Ebu Cendel! Sabret. Sözümüzden dönemeyiz. Allah sana yakında bir yol açacaktır.” der.

Ebu Cendel Mekke’ye iade edilir.[12]

 

18  ŞUBAT P.TESİ  (89.)

 

O (SAV) VEFALI BİR İNSANDI-8

 

SÖZE VEFA

 

Gizlice Medine’ye, Hz. Muhammed (SAV)’e hicret etmeye çalışan iki Müslüman Mekkeliler tarafından yakalanır. Daha sonra kendilerine, Mekkelilere karşı silah kullanmayacaklarına dair yemin ettirilir ve serbest bırakılırlar. Onlar da hicretlerini tamamlar. Hemen Bedir Savaşı öncesi Medine’ye ve Müslümanlara katılırlar. Verdikleri sözü Hz. Muhammed (SAV)’e anlatırlar. Düşman ordusu Müslümanlardan üç kat daha kalabalıktır ve savaşçı sıkıntısı çekilmektedir. Buna rağmen Hz. Muhammed (SAV) verilmiş bir sözün çiğnenilmesini kabul etmez. Sefer halindeki ordunun içinde bulunan iki arkadaşına da arkada bıraktıkları Medine’yi gösterir ve ekler:

“Siz geriye dönün, her durumda sözünüze uyacağız. Bizim yalnız ve yalnız Allah’ın yardımına ihtiyacımız var.”[13]

 

19  ŞUBAT SALI   (90.)

 

O (SAV) VEFALI BİR İNSANDI-9

 

DÜŞMANA BİLE VEFA

 

Mekke’den kendisine elçi olarak gönderilen Ebu Rafi, Medine’de görüp, yaşadıklarının etkisiyle, bir kaç gün içinde Müslüman olur. Bu yeni durumuyla elçiliği de bırakıp Medine’de kalmak ister. Hz. Muhammed (SAV) ise kabul etmez:

“Ben ne antlaşmayı bozarım, ne de elçiyi yanımda alıkorum. Mekke’ye döndükten sonra da aynı şekilde düşünüyorsan, geri dönersin, o zaman seni bir kardeşimiz olarak kabul ederiz.”

Ebu Rafi Mekke’ye döner. Hicret eder. Ve bir Müslüman olarak Medine’ye yerleşir.[15]

 

20 ŞUBAT ÇARŞAMBA   (91.)

 

O (SAV) VEFALI BİR İNSANDI-10

 

MESCİDİN HİZMETÇİSİ

 

Medine’deki mescidin temizlik işlerini gören yaşlı, zenci bir hanım vardır. Sessiz, fakir bir Müslümandır. İki-üç gün göremeyince, Hz. Muhammed (SAV) merak edip “Nerededir?” diye sorar… Arkadaşları vefat ettiğini ve sessizce gömdüklerini söylerler… Alınır:

“Bana da haber vermeli değil miydiniz?” der.

Mezarının başına gider ve yeni baştan cenaze namazını kıldırır.[18]

 

 

 

21  ŞUBAT PERŞEMBE  (92.)

 

O (SAV) VEFALI BİR İNSANDI-11

 

ZEYD EVLATLIĞIMDIR

Peygamberlik öncesi dönemdir. Kölesi Harise oğlu Zeyd’in babası ve amcaları yıllarca süren aramalardan sonra Mekke’ye gelip oğullarını bulurlar ve Hz. Muhammed (SAV)’den onu kendilerine satmasını rica ederler. O tebessümle cevap verir:

“Kendisine sorun, gitmek istiyorsa, hürdür, para gerekmez.” der.

Harise oğlu Zeyd ise Hz. Muhammed (SAV)’i tercih eder.

Başta akrabaları herkes şaşırmıştır. Zeyd’in bu jesti üzerine elinden tutarak onu Mekke’nin ana meydanına, Kâbe’nin önüne götürür ve yüksek sesle Mekkelilere duyurur:

“Bu benim kölem Harise oğlu Zeyd, artık hürdür ve benim evlatlığımdır!..”

Ve Zeyd o günden sonra Muhammed oğlu Zeyd diye çağrılmaya başlanır.[22]

 

22  ŞUBAT CUMA (93.)

 

O (SAV) ESPİRİLİ BİR İNSANDI-1

 

DİŞİ DEVENİN YAVRUSU

 

Bir arkadaşı kendisinden bir binek devesi ister. O (SAV);

“Olur, seni bir dişi deve yavrusuna bindirelim.”der. Arkadaşı şaşırarak, itiraz eder.

“İyi ama ey Allah’ın Elçisi, ben dişi deve yavrusunu ne yapayım.Bir işime yaramaz ki.”

“Bütün develer bir dişi devenin yavrusu değil midir?”[1]

 

 

 

 

 

25  ŞUBAT P.TESİ (94.)

 

 

O (SAV) ESPİRİLİ BİR İNSANDI-2

 

PARAM YOK Kİ

 

Şakacı arkadaşlarından biri sık sık O’na (SAV) hediye götürür. Bunlar genellikle yağ, bal cinsinden şeylerdir. Daha sonra hediyelerin satıcısı gelip malının parasını istediği zaman da fakir fakat şakacı arkadaşı Hz. Muhammed’e:

“Ey Allah’ın Elçisi! Yağın balın sahibi geldi, parasını istiyor.” der

Hz. Muhammed (SAV) bunun üzerine, şakaya uyarak, ciddi bir tavırla,

“İyi ama sen onu bize hediye getirmemiş miydin?” diyerek itiraz edince de, şakacı

“Param yok ki vereyim.” der.

Bunun üzerine Hz. Muhammed (SAV) gülerek alacaklının borcunu öder…

 

 

 

 

26 ŞUBAT SALI  (95.)

 

O (SAV) ESPİRİLİ BİR İNSANDI-3

 

GÖZÜNDE AK OLAN

 

Hanım Müslümanlardan biri bir dileğini anlatmaktadır. Hz Muhammed (SAV) bir söz arasında sorar:

“Sen şu gözünde ak olan kişinin eşisin, değil mi?” Hanım şaşırarak, cevaplar;

“Ey Allah’ın Elçisi! Benim kocamın gözünde ak yoktur.”

“Her insanın gözünde ak olur.”[4]

 

 

 

27 ŞUBAT ÇARŞAMBA  (96.)

 

O (SAV) ESPİRİLİ BİR İNSANDI-4

 

ZEYTİN ÇEKİRDEKLERİ

 

Hz. Ali (ra) ile beraber kahvaltı etmektedirler. Hz. Muhammed (SAV) yüzünde bir gülümseme… Hissettirmeden, yediği zeytinlerin çekirdeklerini Hz. Ali (ra)’in önüne yığar… Sonunda Hz. Ali (ra)’ye önündeki zeytin çekirdeklerini göstererek;

“Ey Ali, ne kadar da çok zeytin yemişsin?..” der.

Hz. Ali (ra), görünümü son derece ciddi, cevap verir.

“Evet, ey Allah’ın Elçisi! Fakat siz de çekirdekleriyle beraber yemişsiniz. Baksanıza önünüzde hiç çekirdek yok.”[6]

 

 

28 ŞUBAT PERŞEMBE  (97.)

 

O (SAV) ESPİRİLİ BİR İNSANDI-5

 

CENNETTE GENÇ KIZ

 

Yaşlı bir kadın mescide, Hz. Muhammed (SAV)’in yanına gelir ve

“Ey Allah’ın Elçisi! Benim için dua et de Allah beni cennetine koysun.” der.

“Yaşlı kadınlar cennete giremez.”

Kadın üzülür, ağlamaya başlar. Hz. Muhammed (SAV)’in yüzünde bir tebessüm yayılır

“Üzülme, yani yaşlı değil bir genç kız olarak cennete gireceksin.” der.[8]

 

 

 

1  MART CUMA   (98.)

 

O (SAV) BİR ÖĞRETMENDİ -1

 

Okuma Yazmaya Verdiği Önem

 

Bedir Savaşı’nda yakalanan esirlerden kurtuluş fidyesi vermeye gücü yetmeyip de okuma yazma bilen esirler vardır. Efendimiz (SAV) bunlara ensardan onar çocuğa yazı öğretmek şartıyla serbest bırakılacaklarını söylemişti. Bu fikir, hem esirlere, hem de Ensar’a iki taraflı menfaati olan bir görüştü. Hemen eğitim için kolları sıvayan esirler ve ashab, kısa süre içinde okuma ve yazmayı öğrenmişti. Bu sayede Medine’de okuma yazma bilenlerin sayısı iyice artmıştı.[2] Bunların içerisinde vahiy katibi olan ve istikbalde Kur’an’ın mushaf haline getirilmesinde vazife alacak olan Zeyd bin Sabit Hazretleri de vardı. O dönemde bir çocuktu, ama Allah Resulü’nün (SAV) harika terbiyesi onu hem vahiy katibi yapmış hem de Kur’an’ın günümüze mushaf olarak ulaşması vazifesinde görev ifa edecek bir eğitim almasını temin etmişti.

 

4  MART PAZARTESİ  (99.)

 

 

 

O (SAV) BİR ÖĞRETMENDİ -2

 

Mescitte Bevleden Şahsa Karşı Tutumu

 

Buhârî, Müslim, şu vak’ayı naklediyorlar:

“Bir gün Allah Resûlü mescitte oturuyorlardı. Bir bedevi içeriye girdi; ihtimal Efendimiz’e bir şeyler sorup öğrenecekti. Fakat bu adam gitti ve mescidin bir tarafına idrar etmeye durdu. Oradakiler, ‘Dur, yapma!’ diye müdahale etmek istediler. Allah Resûlü “Adamı bırakın ve idrarını kestirmeyin!” buyurdu. O bir bedevi idi. Kalkıp onu dövebilirlerdi. Ne var ki, bedeviye karşı böyle bir muamele de bedevice olurdu. Allah Resûlü’nün ashabı bedevi değildi. Sonra buyurdular ki: “Gidin bir kova su getirip idrarın üzerine dökünüz; su o pisliği alır götürür orası da temizlenir.”[10]

Evet, başlangıçta büyük çoğunluğu itibarıyla caminin içine bevledecek kadar bedevi ve vahşi bu insanlardan, o ideal cemaati çıkarmıştı. İşte Allah Resulü’nün (SAV) tutumu, o bedeviyi İslama kazandırmıştı. Kim bilir belki de o bedevi, Tarık b. Ziyad, Şurahbil b. Hasene veya Ukbe’nin babasıydı…

 

 

 

5 MART SALI   (100.)

 

O (SAV) NUN ALLLAH’A KULLUĞU ve İBADETİ-1

 

Şükreden Bir Kul Olmayayım mı?

 

Hz. Aişe (r.anha) anlatıyor: Peygamberimiz (SAV) geceleri mübarek ayakları şişinceye kadar ibadet ederdi. Ben kendisine,

“Ey Allah’ın Resûlü, geçmişte işlenmiş ve gelecekte işlenmesi muhtemel bulunan günahlarını Allah Teâlâ bağışladığı halde niçin bu kadar yoruluyorsunuz?” dedim. Peygamberimiz (SAV):

“Ya Aişe, Allah’a şükreden bir kul olmayayım mı?” buyurdu.[4]

Peygamberimiz (SAV) bu sözleri ile bazılarının zannettiği gibi Allah korkusu sebebi ile değil, Allah sevgisi ve zevki ile ibadet ettiğini ifade ediyordu. Peygamberimiz (SAV)’in namazda en büyük zevki duyduğunu söylemesinin hikmeti bu idi. Hatta o, sabah namazının iki rekat sünneti hakkında: “O iki rek’at bana dünyadaki her şeyden daha çok sevimlidir.”[5]buyurmuştur.

 

6 MART ÇARŞAMBA   (101.)

 

O (SAV) NUN ALLLAH’A KULLUĞU ve İBADETİ-2

 

Ben Kullardan Bir Kulum!

 

Hz. Peygamber (SAV), Allah Teâlâ’nın eşsiz lütuflarına mazhar olmasına rağmen mütevazı bir kul olmayı, Allah’ın kulu olarak anılmayı tercih etmiş ve bunu pek çok vesilelerle dile getirmiştir.

“Acemlerin birbirlerini ta’zim ederek ayağa kalktıkları gibi benim için ayağa kalkmayın. Çünkü ben kulun yediği gibi yemek yiyen, kulun oturduğu gibi oturan bir kulum.”buyurması, ondan bahsederken sahabelerin, “Merkebe binerdi, arkasına adam bindirirdi, yoksulları ziyaret ederdi, fakirlerin yanına otururdu, kölenin davetine icabet ederdi, sahabelerin arasında oturduklarında kimseyi rahatsız etmeden mecliste boş bulduğu yere otururlardı.” şeklinde ifadeler kullanması onun tevâzuuna işaret

etmektedir. [25]

 

7  MART  PERŞEMBE   (102.)

 

 

O (SAV) EMİN (GÜVENİLİR BİR İNSANDI-1

 

Emanete Sadık

 

 

Müşrikler Efendimize (SAV) o derece güvenirlerdi ki, düşman oldukları halde kendisine en önemli şeylerini emanet olarak bırakırlardı. Efendimiz (SAV) de bu emanetleri onlar müşrik olsalar bile en güzel şekilde muhafaza ederdi. Hatta hicret yolculuğunun başlamasından az evvel, evinin etrafını çevirip kendisini öldürmeyi planladıkları zaman da Hazreti Cebrail (as) hadiseyi haber vermişti. O (SAV) ise gitmeden evvel canına kasdeden müşriklerin emanetlerini alıp yanında götürebilecekken , “el-Emin”e yakışır bir şekilde tüm emanetleri müşriklere geri vermesi için Hazreti Ali (ra)’i yerine bırakıp sonra yolculuğa çıkacaktı. Çünkü O, Muhammed’ül Emin’di (SAV) …[5]

 

8  MART CUMA  (103.)

 

O (SAV)  DANIŞARAK İŞ YAPARDI 

 

İstişare; yapılacak bir iş konusunda uygun görülen kimselere danışmak onların fikir ve düşüncelerine başvurmak ve yararlanmak demektir.

Allahu Teala Kuranı Kerimde Hz. Peygamber (sav)’e istişare etmesini emretmiştir. “Onlarla istişare et. Karar verdin mi Allah’a güven. Doğrusu Allah kendisine güvenenleri sever “ Ali İmran Suresi 159 Hz. Peygamber (sav) de bu emir doğrultusunda dinle ilgili olmayan konularda veya hakkında vahiy bulunmayan dini konularda daima arkadaşlarına danışarak karar vermiştir. Bedir, Uhud ve Hendek savaşlarında Ashabıyla istişare etmiş ve çoğunluğun kararına göre hareket etmiştir. Mesela hendek kazma fikri Selman’ı Farisi isimli bir sahabeden çıkmıştır. Herhangi bir konuda danışarak iş yapmak Yüce Allah’ın bir emridir. Bu aynı zamanda Müslüman’ın bir özelliğidir. Yüce Allah bu konuda “ Onların işleri, aralarında hep istişare iledir “ buyurmaktadır. Şura Suresi 38

Atalarımızda “ Akıl akıldan üstündür”

“ Danışan dağlar aşmış, danışmayan düz yolda şaşmış” demişlerdir.

O bir Peygamberdir ve bizim için en güzel örnektir. Bizde aynı şekilde işlerimizde bilenlere, büyüklerimize danışarak işlerimizi yapmalıyız. Böyle yapınca hem Peygamberimiz (sav)’in sünnetine uymuş, hem de işlerimizde yanılma payını azaltmış oluruz.

 

11  MART PAZARTESİ  (104.)

 

 

O (SAV) İNSANLARA DEĞER VERİRDİ-1

 

Bir gün Peygamberimizin yanına gelen yaşlı bir kadın “Ey Allah’ın Resulü, sana anlatacak bazı sorunlarım var. Yanıma gelir misin?” der. Peygamberimiz de “Medine’nin neresine dersen geleyim. Derdini söyle, dinleyip sana yardımcı olayım.” diye cevap verir.

 

 

 

 

 

 

12  MART SALI (105.)

 

O (SAV) İNSANLARA DEĞER VERİRDİ -2

 

Bir gün Peygamberimiz ve arkadaşları otururken önlerinden bir Yahudi cenazesi geçer. Peygamberimiz ayağa kalkar. Yanındakiler de cenazenin Müslüman olmadığını söylerler. Bunun üzerine Hz. Muhammed “Bu da bir insan değil mi?” diyerek her insanın saygıya değer olduğunu vurgular.

 

 

 

 

13  MART ÇARŞAMBA  (106.)

 

O (SAV) DOĞAYI VE HAYVANLARI SEVERDİ  -1

Peygamber Efendimiz doğayı ve hayvanları çok sever, çevrenin korunması, güzelleştirilmesi, hayvanların korunması konularına çok önem verirdi. Hz. Muhammed (s.a.v.) Mekke, Medine ve Taif şehirlerini koruma altına aldırmış, bu bölgelerde ağaçların kesilmesini, hayvanların avlanmasını yasaklamış, çevreyi koruma altına aldırmıştır. O ayrıca yolculuk veya yük taşıma amacıyla kullandığı hayvanlarını çok zorlamaz, onları aç ve susuz bırakmazdı.

Hz. Muhammed (s.a.v.) “Sizden birinizin elinde bir fidan varken kıyametin kopacağı haber verilse, eğer onu dikecek vakit bulursa hemen o fidanı diksin.” demiştir.

14 MART PERŞEMBE  (107.)

 

O (SAV) DOĞAYI VE HAYVANLARI SEVERDİ -2

 

 

1- Peygamberimiz, kendisini görünce inleyen bir devenin yanına varıp başını okşadıktan sonra devenin sahibine dönerek “Bu hayvan hakkında Allah’tan korkmuyor musun? Hayvan bana, senin onu aç bıraktığından ve çok yorduğundan şikayet etti.” diyerek uyardı.

 

 

 

 

 

 

 

 

15  MART CUMA  (108.)

 

O (SAV) DOĞAYI VE HAYVANLARI SEVERDİ  -3

 

 

Peygamberimiz hicretin 8. yılında Mekke’nin fethine giderken bir vadide, yolun kenarında yeni doğmuş yavrularını emziren bir köpek gördü. Bir sahabeyi çağırıp köpeğin ve yavrularının rahatsız edilmemesini sağlamak üzere ordu geçinceye kadar orada nöbet tutmasını emretti.

 

 

 

 

 

 

 

18  MART PAZARTESİ  (109.)

 

O (SAV) ÇALIŞMAYI SEVER, ZAMANI İYİ DEĞERLENDİRİRDİ

 

Peygamberimiz zamanını iyi değerlendirir, işlerini planlı yapardı. İbadetine, tebliğ görevine, kendisiyle görüşmeye gelenlere, arkadaşlarına, ailesine, kendisine kısacası hayatındaki her şeye planlı bir şekilde zaman ayırır, zamanını boşa harcamazdı.
Hz. Muhammed (s.a.v.) “İki nimet vardır ki insanların çoğu bunda aldanmıştır: Sağlık ve boş vakit!”  derdi.

 

 

 

19 MART SALI   (110.)

 

 

 

O(SAV) SÖZÜNDE DURURDU

 

Peygamberimize borcu olan bir adam borcunu ödemek üzere O’nunla sözleşti. Peygamberimiz buluşacakları yere tam zamanında geldiği halde adam gelmemişti. Uzun bir süre bekleyen Hz. Muhammed, adam geldiğinde ona zamanın değerli olduğunu, verilen sözlerin vaktinde yerine getirilmesi gerektiğini söyledi.

 

 

20   MART ÇARŞAMBA  (111.)

 

Böyle Örnek Oluyordu İnsanlığa

 

Onun ideali, insanlığa hizmetti, yoksa insanlığın kendisine hizmeti değildi. O sebepten eline geçeni yemek yedirir, içmez içirir, yönettiği insanların mutluluğuyla mutlu olurdu.
Yine adeti üzere bir miktar imkan biriktirmiş, çevresine de münadiler göndermişti.
Sesleniyorlardı Medine sokaklarında münadiler:
– Resulüllah mescidin önünde muhtaçları bekliyor. Miskin derecesinde ihtiyaç sahibi olanlar gelsin, hisselerine düşecek yardımı alsın, kimse mahrum kalmasın!
Az sonra mescidin önüne muhtaçlar toplanmışlardı. Mutluydular. Çünkü kasıp kavuran ihtiyaçlarının hiç olmazsa bir kısmını karşılayacak imkana kavuşacaklardı.
Nitekim düşündükleri gibi de oldu. Efendimiz gelenleri şöyle bir gözden geçirdikten sonra mevcudu da hesap ederek önünden geçenlere hisselerini veriyor, onlara tebessümle bakarak mutluluğunu da açıkça hissettiriyordu.
Mutluydu. Çünkü O’nun en büyük mutluluğu insana yardım, insana hizmetle meydana geliyordu. İşte o anda da insana hizmette bulunuyor, ihtiyaç sahiplerinin sıkıntılarını gideriyordu.
Nihayet elindeki mikan bitti, yardım isteyecek insan da bitti. Demek ki hesap iyi yapılmıştı. Ne var ki çok sürmedi, ötelerden kan ter içinde koşup gelen bir bedevi görüldü. Adama hem ufkuna bakıyor, hem de nefes nefese koşmaya devam ediyordu. Nihayet geldi, şöyle bir nefeslendikten sonra söylendi.
– Yardım dağıttığınızı söylediler onun için nefes nefese koştum; ama yine de yetişemedim! Zaten hep şanssızım ben.
Çok üzgündü yoksul adam. Anlaşılan ihtiyacı da fazlaydı. Böyle bir fırsatı mutlaka değerlendirme niyetiyle koşmuştu; ama yine yetişememişti. Sordular:
– İhtiyacın çok mu fazlaydı?
Saymaya başladı yardım alabilseydi neler alacağını. Hepsi de zaruri ihtiyaçtı. Demekki adamın ihtiyacı şiddetliydi. Ama Rasulüllah’ın imkanı da bitmişti. Elinde avucunda olanı tümüyle vermiş, geriye tek dirhem bile kalmamıştı. Şimdi ne olacaktı?

Efendimiz şefkatle baktı bedeviye. Sonra da beklenmeyen teklifini yaptı yoksul adama:
– Üzülme ihtiyaçlarını yine alacaksın. Hem de hiçbirini bırakmaksızın!
– Nasıl? Diyerek heyecanlandı yoksul adam. Efendimiz kelimelere basa basa konuştu:
– Şimdi buradan kalk, şehrin içine dal, ihtiyaçlarını nerede bulursan al ve aldığın satıcılara da de ki:
– Mal bana ait, parasını ödemek de Resulullah’a! Allah’ın Resulü ödeyecektir. İstediğimi verin!
Resulüllah (sas) böylece verecek parası olmayınca muhtaçların borcunu yükleniyor, bir fırsatını bulup da ödeyeceğini düşünerek insanına böyle yardımda bulunuyor, insana hizmeti böyle en öne alıyordu.
Adam sevinçle çarşının yolunu tuttu. Zihninde neleri alacağının hesabını yaparak heyecanla gidiyordu.
Olaya şahit olan Hazreti Ömer, fedekarlığın bu kadarına razı olamamış gibiydi.
Nihayet düşüncesini dile getirmekten kendini alamadı da dedi ki:
– Ya Resulallah! Sen gücünün yettiğiyle mükellefsin, yoktan da vermekle değil. Elinde olanı tümüyle dağıttın, geriye bir şey kalmadı. Neden başkalarının borçlarını da yükleniyor, onların ihtiyaçlarını da karşılamak zorunda bırakıyorsun kendini? Bu kadarı da fazla değil mi?
Bu sözlerden hiç de memnun olmayan Resulüllah’ın yüzündeki tebessümün kaybolduğu görüldü. Halbuki o ana kadar çok mutluydu, tebessümü hiç eksik etmemişti.
Bu defa da masum bir adam söze karıştı;
– Ya Resulallah sen Ömer’e bakma ver, Allah da sana verir, dedi.
Bu söze memnun olan Resulüllah’ın tebessümü tekrar yüzünde belirdi ‘fedakarlığa devam et’ sözünden memnun olduğu anlaşılıyordu.

 

21 MART PERŞEMBE   (112.)

 

MAL VE SERVETİN BEKÇİSİ ZEKAT

 

Hasan anlatıyor: Bir gün etrafına halkalanan sahabilere Peygamber (s.a.v) “zekat, mal ve servetin koruyucusudur, bekçisidir” diyen hadisi söylerken yanlarına bir Hıristiyan tüccar uğradı. Zekât hakkında Peygamberimizin bütün söylediklerini dinledikten sonra kalkıp giderek zekâtını verdi.

    Bu hıristiyan tüccarın bir de ortağı vardı ki, o sırada Mısır’a ticarete gitmişti. O devirde ticaret kervanlarla yapıldığından hırsızlar, sürekli olarak kervanların yolunu kesip paralarını soyuyorlardı. Tüccar da içinden şöyle geçirmişti. “Eğer Muhammed’in söyledikleri doğru ise ortağım malı ile birlikte sağ salim döner, ben de iman edip müslüman olurum. Yok eğer Muhammed yalan söyleyip de milleti kandırıyorsa, ortağım sağ salim dönmez onu yolda hırsızlar soyarlar ki, ben de o zaman kılıcımı çekip Muhammed’e cevap vereceğim.”     Bir aralık kervandan bir mektup gelir. Hırsızlar kervanın yolunu kesmiş, bütün ağırlıklarını soyup kaçmışlar. Ne mal, ne elbise, hiçbir şey bırakmamışlar.

Mektubun bu satırlarını okur okumaz derin bir üzüntüye garkolan Hıristiyan tüccar hemen kılıcını kuşanır, Peygamber’e savaş açmak üzüre yola koyulur. Tam yola çıkacağı sırada ortağı, “Arkadaşım, sakın üzülme” der. Hırsızlar kervanın önünü kestiklerinde ben kervanın epey arkasındaydım. Bana hiç bir şey olmadı. Ben ve bütün mallarımız kurtulduk. Yakında geleceğim, selamlar…”

Bunun üzerine Peygamber’n hak ve doğru söylediğine inanan Hıristiyan tüccar, Peygamber’e (s.a.v.) vararak, “Ey Allah’ın Rasulü!..” der. “Bana İslamiyeti açıklayın iman edeceğim.”

Açıklanınca da imana gelerek, İslam bayrağı altına girer ve böylece üstün insanlık şerefini kazanmış olur

 

 

 

 

22 MART CUMA   (113.)

 

HER ŞEYİ ARAYAN VE TAKİB EDEN VARDIR

 

Resul-i Ekrem (SAV) Efendimiz, ashabıyla yolculuk ederken, boş ve otsuz bir yerde indiler. Odun ve ateşe ihtiyaçları oldu.
“Odun toplayalım da ateş yakalım” buyurdular.

“Ya Resulullah bu yer ne kadar boş, hiç bir odun görülmüyor, çalı çırpı toplayabilir miyiz?” dediler.
“Herkes mümkün mertebe çalı çırpı, çöp toplayabilir” buyurdular.

Eshab-ı Kiram sahraya dağıldı. Dikkatle yere bakıyorlardı. Eğer yere düşmüş küçük bir dal parçası gördülerse hemen alıyorlardı. Herkes parça parça toplayabildikleri şeyleri getirdi. Sonra hepsi topladıkları şeyleri bir araya döktüler ve böylece büyük bir ateş yakacak kadar oldu.
Bu sırada Resul-i Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimiz buyurdular ki: “İşlediğiniz küçük günahlar da bu küçük çalı çırpılar gibidir.
Başlangıçta göze batmaz. Fakat her şeyi arayan ve takib eden vardır. Aradınız takip ettiniz, bu kadar yakacak toplandı. Günahlarınız da böyle toplanıp sayılır ve bir gün görürsünüz ki göze batmayan o küçük günahlardan, büyük bir yığın meydana gelmiştir

 

25 MART PAZARTESİ   (114.)

 

O (SAV) ALÇAKGÖNÜLLÜYDÜ-1

 

Vefatından sonra eşi ve bütün inananların annesi Hz. Ayşe (r.anha)’ye sorarlar:

“Allah’ın Elçisinin evdeki hali nasıldı?”  Hz. Ayşe (r.anha) cevaplar:

“O kendi işini kendi görmekten hoşlanırdı. Arkadaşları bütün işini yapmaya hazır olmalarına rağmen bunu istemezdi. Evdeyken, elbiselerini yamar, evi süpürür, keçileri sağar, develeri bağlar ve yemlerini verirdi. Ayrıca, ayakkabılarını ve delik su kırbalarını tamir eder, hizmetçilere de yardım ederek onlarla birlikte hamur yoğururdu. Çarşıdan yiyeceğini kendi taşır, birisi “Ey Allah’ın Elçisi! İzin ver ben taşıyayım.”dediğinde,

“Her mümin, taşıyabiliyorsa kendi yükünü kendi taşısın.” derdi.[1]

 

 

26 MART SALI   (115.)

 

O (SAV) ALÇAKGÖNÜLLÜYDÜ-2

 

HİZMET GÖRDÜRMEYİ SEVMEM

 

Arkadaşlarından Rabia oğlu Amir’le beraber mescide gitmektedir. Ayakkabısının bağı çözülür. Amir hemen atılıp, bağlamak ister. Hz. Muhammed (SAV)  engel olur, kendi bağlar. Bir yandan da Amir’e hitap eder:

“Bu, başkasına hizmet gördürmektir. Ben ise başkasına hizmet gördürmeyi sevmem.”

 

 

 

27  MART ÇARŞAMBA   (116)

 

O (SAV) ALÇAKGÖNÜLLÜYDÜ-3

 

DAHA GÜÇLÜ DEĞİLSİNİZ

 

İslam’ın ilk büyük meydan sınavı Bedir’e doğru yol alınmaktadır. Deve azdır, ancak üç kişiye bir tane düşer ve sırayla binilir. Hz. Muhammed (SAV) ile aynı deveyi paylaşan arkadaşları, kendi haklarından gönüllü olarak vazgeçerler. Sürekli O’nun (SAV) binmesini isterler.  O ise kabul etmez:

“Siz” der, “benden daha güçlü değilsiniz. Kaldı ki ben de sizin kadar sevap kazanmaya muhtacım.”

 

28  MART PERŞEMBE   (117.)

 

O (SAV) ALÇAKGÖNÜLLÜYDÜ-4

 

BEN DE ODUN TOPLAYAYIM

 

Bir yolculuktadırlar… Yemek için mola verilir. Arkadaşlarının her biri bir görev üstlenir. Hz. Muhammed (SAV) ‘ de:

“Ben de ateş için odun toplayayım.”der. Arkadaşları önüne geçmek isterler:

“Ey Allah’ın Elçisi! Siz dinlenin biz o işi de görürüz.” Hz. Muhammed (SAV) bütün ciddiyetiyle cevaplar:

“Gerçekten bunu isteyerek yapacağınızı biliyorum. Ancak ben bir topluluk içinde ayrıcalıklı bir durumda bulunmaktan hoşlanmam. Bunu Allah’ta sevmez.”Ve odunları toplamaya koyulur.

 

 

29  MART CUMA    (118.)

 

O (SAV) ALÇAKGÖNÜLLÜYDÜ-5

 

HİÇBİR GÖSTERİŞ

 

Veda haccını yapmaktadır… Etrafını yüz bin Müslüman çevirmiş maddi egemenliği ise bütün Arap yarımadasınca kabul edilmiştir. Savaşlardan kendi hissesine düşen paydan, bu hac sırasında yüz deve kestirir ve etlerini yoksul Müslümanlar arasında paylaştırır. Hayatının, zaferinin ve peygamberliğinin sonuna ve zirvesine ulaştığı, adeta bir zafer finali gibi de görülmesi mümkün olan bu haccı yaparken, bindiği devesine ise topu topu dört gümüşlük basit bir kadife parçasını şilte niyetine sermiş, onun üzerinde oturmaktadır. Ve Veda haccını bitirirken ellerini açarak dua eder:

“Allah’ım, bunu, içinde hiçbir gösteriş ve ‘desinler’ kastı bulunmayan bir hac olarak kabul buyur.”

 

 

 

1  NİSAN PAZARTESİ  (119.)

 

 

O (SAV) ALÇAKGÖNÜLLÜYDÜ-6

 

BENDEN GÜZEL KÖLE Mİ OLUR?

 

Mekke fethedilmiştir… Siyasi ve askeri mücadelesinin zaferle sonuçladığı bir gün yaşamaktadır. Öğle yemeğini ise arkadaşlarıyla birlikte, sokakta, toprağın üzerine oturarak yemektedir. Bu durumu garip sayan, zihinsel özürlü bir kadın laf atar:

“Şuna bakın! Yere oturmuş bir köle gibi yemek yiyor.” Hz. Muhammed (SAV)  tebessüm ederek cevap verir:

“Benden güzel köle mi olur! Çünkü ben de Allah’ın kölesiyim.”

Başka bir defasında eşi Hz. Ayşe (r.anha) rica eder:

“Ne olur bağdaş kurarak, biraz daha rahat oturarak yemek ye.”Bunun üzerine alnını yere değdirecek kadar öne eğilir.

“Kölenin yediği gibi yerim, kölenin oturduğu gibi otururum, çünkü ben bir kuldan başka bir şey değilim.”

 

 

2  NİSAN  SALI (120.)

 

O (SAV) ALÇAKGÖNÜLLÜYDÜ-7

BİR KERE DAHA

 

Medine’de çıplak bir merkebin sırtında yol almaktadır. Arkadaşlarından Ebu Hureyre’ye rastlar.

“Seni de merkebe bindireyim mi?” diye sorar.  

“Olur ey Allah’ın Elçisi.” deyince:

“Bin.”der.

Ebu Hüreyre sıçrar, fakat binmeye güç yetiremeyince Hz. Muhammed (SAV) ‘e tutunmak ister ve ikisi beraber yere yuvarlanırlar. Tekrar merkebin üzerine binen Hz. Muhammed (SAV), Ebu Hureyre’ye:

“Bir daha dene.”der.

Fakat ikinci denemede başarısız olur ve yine beraberce toprağa yuvarlanırlar. Hz. Muhammed (SAV)  bir kez daha merkebe biner ve en küçük bir kızgınlık eseri göstermeden, Ebu Hureyre’ye:

“Haydi,  bir kere daha…”der..

3 NİSAN  ÇARŞAMBA  (121.)

 

 

 

O (SAV) ALÇAKGÖNÜLLÜYDÜ-8

 

ARKADAŞ SAKİN OL

 

Yeni Müslüman olmuş ve kendisini ilk kez gören bir göçebe Arap heyecanından, karşısında titremektedir. Hz. Muhammed (SAV):

“Arkadaş, sakin ol. Ben kral değilim. Kureyş kabilesinden kurutulmuş et yiyen bir kadının oğluyum.” der.

 

 

4  NİSAN  PERŞEMBE   (122.)

 

O (SAV) VEFALI BİR İNSANDI-1

 

ANNE HAKKI

 

Bir arkadaşı O’na (SAV) annesini şikâyet eder.

“Huyu ve ahlakı kötü.” der. O (SAV) cevap verir.

“Ama seni dokuz ay karnında taşırken kötü huylu değildi.” Arkadaşı tatmin olmamıştır.

“Ey Allah’ın Elçisi! Gerçekten kötü huylu.”

“Ama seni iki sene emzirirken kötü huylu değildi.” Adam yine de ısrar eder. O (SAV) da devam eder:

“Senin yüzünden uykusuz kalırken kötü huylu değildi.” Arkadaşı dayanamaz.

“Ama ben de karşılığını ödedim.”

“Ne yaptın?”

“Sırtımda taşıyarak hac yaptırdım.” Hz. Muhammed (SAV)’in dudaklarında acı bir tebessüm belirir.

“Bir tek doğum sancısının bile karşılığını ödemiş olmadın.”[1]

 

5   NİSAN  CUMA  (123.)

 

O (SAV) VEFALI BİR İNSANDI-2

 

ÖNCE SÜRÜYÜ SAHİBİNE

 

Hayber’de Yahudilerle savaşılmaktadır. O bölgede ücretle çobanlık yapan bir zenci Müsluman olmaya karar verir. Hz. Muhammed (SAV)’in yanına gelir ve isteğini söyler. Fakat Hz. Muhammed (SAV) hemen kabul etmez.

“İlk önce sürüyü sahibine teslim etmen gerekir. Müslüman olman ve bizimle beraber savaşa katılmak istemen, üzerindeki emanetin sorumluluğunu ortadan kaldırmaz.” der.

Çoban kendine söyleneni yapar. Önce sürüyü tastamam sahibine iade eder, sonra yeni girdiği dinin gereğine koşar.[3]

 

 

8   NİSAN  PAZARTESİ  (124.)

 

O (SAV) VEFALI BİR İNSANDI-3

 

HZ HATİCE’NİN ARKADAŞI

 

Hz. Hatice (r.anha), O’nun (SAV) otuz sekiz yıllık evlilik yaşamının yirmi beş yılını aynı yastığa baş koyarak geçirdikleri, yedi çocuğundan altısına analık etmiş olan ilk eşi, ilk göz ağrısıdır.

Hz. Hatice (r.anha)’nin vefatından kendi vefatına kadar her bahaneyle Hz. Hatice (r.anha)’ye duyduğu sevgiyi tekrar eder.

Hz. Ayşe (r.anha) ile evli olduğu zamandır. Yaşlı bir kadın evlerini ziyaret eder. Hz. Muhammed (SAV) onu tanımıştır. Fakat yine de ismini sorar. Kadın

“Cessame (Çirkin şey)”, diye cevap verir. Hz. Muhammed (SAV) düzeltir:

“Hayır! Sen Cessame değil, Hassane’sin! (Güzel şey).” Bunun dışında da, yaşlı kadına yaptığı iltifatların çokluğu Hz. Ayşe (r.anha)’nin dikkatini çeker ve kadın gittikten sonra sormaktan kendini alamaz.

“Ey Allah’ın Elçisi! Bu kadına ne çok iltifat ettiniz?”

Hz. Muhammed (SAV), gözleri dolarak cevap verir:

“Bu kadıncağız Hatice’nin arkadaşı idi, onunla evli olduğumuz yıllarda bizi sık sık ziyaret ederdi.”[4]

 

 

9  NİSAN  SALI   (125.)

 

O (SAV) VEFALI BİR İNSANDI-4

 

HEDİYEYİ HATİCE’NİN ARKADAŞINA

 

Hz. Hatice (r.anha) vefat edeli yıllar olmuştur. O, Mekke topraklarında yatmaktadır. Hz. Muhammed (SAV) ise hicret ederek Medine’ye gelmiştir. Hatice (r.anha)’nin arkadaşlarından bir kadın da hicret edenler arasındadır. Hizmetçisi Malik oğlu Enes’in anlatımıyla Hz. Muhammed (SAV)’e bir şey hediye edildiğinde çoğu kez, gelen hediyeyi o kadına yollamakta ve:

“Çünkü o Hatice’nin arkadaşı idi, Hatice’yi çok severdi.” demektedir.

Hz. Muhammed (SAV), Hatice (r.anha)’yi, ilk göz ağrısını hiç unutamamıştır.[5]

 

10  NİSAN  ÇARŞAMBA   (126.)

 

O (SAV) VEFALI BİR İNSANDI-5

 

BENİM ARKADAŞLARIMA

Medine’ye Habeşistan’dan bir elçi heyeti gelir. Hz. Muhammed (SAV) hizmetlerini bizzat görmekte, bütün ihtiyaçlarını kendi elleriyle yerine getirmektedir… Arkadaşları rahatsız olur:

“Ey Allah’ın Elçisi! İzin verin biz hizmet edelim.”, derler. Fakat O kabul etmez. Habeşlileri göstererek ve yıllar öncesine ait bir olayı hatırlatarak:

“Onlar benim Habeşistan’a hicret etmiş olan arkadaşlarıma ikram etmiş, sahip çıkmışlardı. Şimdi ben de bir parça olsun ödeşmek istiyorum ve bundan da zevk duyuyorum.” der.[10]

 

 

11  NİSAN  PERŞEMBE    (127.)

 

 

O (SAV) VEFALI BİR İNSANDI-6

 

KANINIZ KANIM

 

Hz. Muhammed (SAV) Mekkelilerin kendisini ön yargısız bir biçimde dinlemeye yanaşmamaları üzerine, çevre kabilelere yönelir. Yıllarca da onlara seslenmeye çalışır. Bunlar kendinin ve Müslümanların en zorlu yıllarıdır. Hemen hiçbirinden olumlu yanıt alamaz. Ta ki Medinelilerle karşılaşıncaya kadar. En sonunda Mekke yakınlarında Akabe denen bir yerde birbirleriyle sözleşirler. Yetmiş civarında Medineli yeni Müslüman, bütün dünyaya karşı koyma pahasına da olsa, O’nu (SAV); kadınlarını ve çocuklarını korudukları gibi koruyacaklarına söz verirler. Ama içlerinden biri merak edip sorar:

“Ey Allah’ın Elçisi! İlerde başarılı olursan tekrar kendi akrabalarına ve şehrine dönmeyecek misin?”

O kendinden emin cevap verir:

“Kanınız, kanım… Mezarlığınız, mezarım… Ben sizdenim, siz de bendensiniz…”

Ve aynen de öyle olur. Bir gün Mekkeyle beraber bütün Arabistan yarımadası O’nun (SAV) egemenliğini kabul eder. Ama O (SAV) söz verdiği gibi her seferden sonra Medine’ye döner. Vefat edinceye kadar Medine O’nun (SAV) evi ve vatanı olur. Orada vefat eder, oraya gömülür. Hala da Medine’dedir.[11]

 

 

 

 

12  NİSAN CUMA     (128.)

 

O (SAV) VEFALI BİR İNSANDI-7

 

ANTLAŞMAYA VEFA

 

Hudeybiye antlaşması henüz imzalanmıştır. Müslümanların Mekke yakınlarında olduğunu bilen ve Mekkeli gizli Müslümanlardan biri olan Ebu Cendel bunu fırsat bilip, kaçar. Müslümanlara sığınır. Ne var ki antlaşmanın şartlarından biri Mekke’den Müslümanlara sığınan kişilerin geri verileceğine dairdir. Mekkeli delegeler daha mürekkebi kurumamış bu maddenin uygulanmasını isterler. Müslümanlar üzüntülerinden sarsılırlar. Ama söz vermişlerdir. Hz. Muhammed (SAV), Ebu Cendel’i karşısına alır:

“Ey Ebu Cendel! Sabret. Sözümüzden dönemeyiz. Allah sana yakında bir yol açacaktır.” der.

Ebu Cendel Mekke’ye iade edilir.[12]

 

15  NİSAN PAZARTESİ (129.)

 

O (SAV) VEFALI BİR İNSANDI-8

 

SÖZE VEFA

 

Gizlice Medine’ye, Hz. Muhammed (SAV)’e hicret etmeye çalışan iki Müslüman Mekkeliler tarafından yakalanır. Daha sonra kendilerine, Mekkelilere karşı silah kullanmayacaklarına dair yemin ettirilir ve serbest bırakılırlar. Onlar da hicretlerini tamamlar. Hemen Bedir Savaşı öncesi Medine’ye ve Müslümanlara katılırlar. Verdikleri sözü Hz. Muhammed (SAV)’e anlatırlar. Düşman ordusu Müslümanlardan üç kat daha kalabalıktır ve savaşçı sıkıntısı çekilmektedir. Buna rağmen Hz. Muhammed (SAV) verilmiş bir sözün çiğnenilmesini kabul etmez. Sefer halindeki ordunun içinde bulunan iki arkadaşına da arkada bıraktıkları Medine’yi gösterir ve ekler:

“Siz geriye dönün, her durumda sözünüze uyacağız. Bizim yalnız ve yalnız Allah’ın yardımına ihtiyacımız var.”[13]

 

 

16  NİSAN SALI  (130.)

 

O (SAV) VEFALI BİR İNSANDI-9

 

DÜŞMANA BİLE VEFA

 

Mekke’den kendisine elçi olarak gönderilen Ebu Rafi, Medine’de görüp, yaşadıklarının etkisiyle, bir kaç gün içinde Müslüman olur. Bu yeni durumuyla elçiliği de bırakıp Medine’de kalmak ister. Hz. Muhammed (SAV) ise kabul etmez:

“Ben ne antlaşmayı bozarım, ne de elçiyi yanımda alıkorum. Mekke’ye döndükten sonra da aynı şekilde düşünüyorsan, geri dönersin, o zaman seni bir kardeşimiz olarak kabul ederiz.”

Ebu Rafi Mekke’ye döner. Hicret eder. Ve bir Müslüman olarak Medine’ye yerleşir.[15]

 

17  NİSAN ÇARŞAMBA (131.)

 

 

O (SAV) VEFALI BİR İNSANDI-10

 

MESCİDİN HİZMETÇİSİ

 

Medine’deki mescidin temizlik işlerini gören yaşlı, zenci bir hanım vardır. Sessiz, fakir bir Müslümandır. İki-üç gün göremeyince, Hz. Muhammed (SAV) merak edip “Nerededir?” diye sorar… Arkadaşları vefat ettiğini ve sessizce gömdüklerini söylerler… Alınır:

“Bana da haber vermeli değil miydiniz?” der.

Mezarının başına gider ve yeni baştan cenaze namazını kıldırır.[18]

 

 

 

 

 

18  NİSAN PERŞEMBE  (132.)

 

O (SAV) VEFALI BİR İNSANDI-11

 

ZEYD EVLATLIĞIMDIR

Peygamberlik öncesi dönemdir. Kölesi Harise oğlu Zeyd’in babası ve amcaları yıllarca süren aramalardan sonra Mekke’ye gelip oğullarını bulurlar ve Hz. Muhammed (SAV)’den onu kendilerine satmasını rica ederler. O tebessümle cevap verir:

“Kendisine sorun, gitmek istiyorsa, hürdür, para gerekmez.” der.

Harise oğlu Zeyd ise Hz. Muhammed (SAV)’i tercih eder.

Başta akrabaları herkes şaşırmıştır. Zeyd’in bu jesti üzerine elinden tutarak onu Mekke’nin ana meydanına, Kâbe’nin önüne götürür ve yüksek sesle Mekkelilere duyurur:

“Bu benim kölem Harise oğlu Zeyd, artık hürdür ve benim evlatlığımdır!..”

Ve Zeyd o günden sonra Muhammed oğlu Zeyd diye çağrılmaya başlanır.[22]

 

 

 

19  NİSAN CUMA  (133.)

 

 

O (SAV) ESPİRİLİ BİR İNSANDI-1

 

DİŞİ DEVENİN YAVRUSU

 

Bir arkadaşı kendisinden bir binek devesi ister. O (SAV);

“Olur, seni bir dişi deve yavrusuna bindirelim.”der. Arkadaşı şaşırarak, itiraz eder.

“İyi ama ey Allah’ın Elçisi, ben dişi deve yavrusunu ne yapayım.Bir işime yaramaz ki.”

“Bütün develer bir dişi devenin yavrusu değil midir?”[1]

 

 

 

 

 

22 NİSAN PAZARTESİ (134.)

 

 

 

O (SAV) ESPİRİLİ BİR İNSANDI-2

 

PARAM YOK Kİ

 

Şakacı arkadaşlarından biri sık sık O’na (SAV) hediye götürür. Bunlar genellikle yağ, bal cinsinden şeylerdir. Daha sonra hediyelerin satıcısı gelip malının parasını istediği zaman da fakir fakat şakacı arkadaşı Hz. Muhammed’e:

“Ey Allah’ın Elçisi! Yağın balın sahibi geldi, parasını istiyor.” der

Hz. Muhammed (SAV) bunun üzerine, şakaya uyarak, ciddi bir tavırla,

“İyi ama sen onu bize hediye getirmemiş miydin?” diyerek itiraz edince de, şakacı

“Param yok ki vereyim.” der.

Bunun üzerine Hz. Muhammed (SAV) gülerek alacaklının borcunu öder…

 

 

 

 

23  NİSAN SALI  (135.)

 

O (SAV) ESPİRİLİ BİR İNSANDI-3

 

GÖZÜNDE AK OLAN

 

Hanım Müslümanlardan biri bir dileğini anlatmaktadır. Hz Muhammed (SAV) bir söz arasında sorar:

“Sen şu gözünde ak olan kişinin eşisin, değil mi?” Hanım şaşırarak, cevaplar;

“Ey Allah’ın Elçisi! Benim kocamın gözünde ak yoktur.”

“Her insanın gözünde ak olur.”[4]

 

 

24  NİSAN  ÇARŞAMBA  (136.)

 

 

 

 

PEYGAMBER EFENDİMİZ HZ. MUHAMMED (S.A.V.)’İN İNSANLARA ÖRNEK  DAVRANIŞLARI

 

 

  1. Hz Muhammed (s.a.v) her işe besmeleyle başlardı.
  2. “BESMELE ile başlamayan işin hayrı ve bereketi kesiktir” buyurmuştur.
  3. Herkese selam verirdi “Allahkatında insanların en değerlisi karşılaştıklarında önce selam vermek için harekete geçendir.” buyurmuştur.
  4. Boşsözlerden kaçınırdı. “Malayani şeyleri terk etmesi bir kişinin Müslümanlığının güzel olmasındandır. ” buyurmuştur.
  5. Evine selam vererek girerdi.

  25  NİSAN PERŞEMBE  (137.)

 

 

PEYGAMBER EFENDİMİZ HZ. MUHAMMED (S.A.V.)’İN İNSANLARA ÖRNEK  DAVRANIŞLARI

 

 

  1. Çocuklarla şakalaşırdı.
  2. Bir evin kapısını en fazla 3 kez çalardı.
  3. İsteyeni reddetmezdi. “Bana infak etmem ve yoksulluktan korkmamam emredildi. ” buyurmuştur.
  4. Karnı acıkmadan yemezdi. “Karnınız iyice acıkmadan yemeğe oturmayın; tam doymadan da kalkın. ” buyurmuştur.
  5. Elbisesini sağdan giyerdi.

 

 

26  NİSAN CUMA   (138.)

 

PEYGAMBER EFENDİMİZ HZ. MUHAMMED (S.A.V.)’İN İNSANLARA ÖRNEK  DAVRANIŞLARI

 

 

  1. Alışverişte sağ elini kullanırdı.
  2. Ölmüş kişileri hayırla yad ederdi.
  3. Yemeğin sonunda şükrederdi.
  4. İnsanlara hediye verir ve hediyelerini kabul ederdi.
  5. Hapşırdığında eliyle ağzını kapatırdı.

 

 

 

 

29 NİSAN PAZARTESİ  (139.)

 

PEYGAMBER EFENDİMİZ HZ. MUHAMMED (S.A.V.)’İN İNSANLARA ÖRNEK  DAVRANIŞLARI

 

 

  1. İnsanların en güler yüzlüsü idi.
  2. İnsanlara latife (espri) yapardı.
  3. Ondan asla kaba bir söz duyulmamıştı.
  4. Temizliğe çok önem verirdi.
  5. İşçinin emeğinin karşılığını hemen verirdi. ” İşçinin ücretini alnının teri kurumadan veriniz.” buyurmuştur.

 

 

 

            30 NİSAN SALI   (140.)

 

PEYGAMBER EFENDİMİZ HZ. MUHAMMED (S.A.V.)’İN İNSANLARA ÖRNEK  DAVRANIŞLARI

 

 

1  Esnaflara dürüst olmayı tavsiye ederdi.

2  Komşu ilişkilerinde çok hassastı.

3    Evleneceklere yardım ederdi. Evlenenleri de tebrik ederdi.

4    Alçakgönüülüydü.Karşısında titreyen bir adama, ” Korkma !   Ben kral değilim Kureyş’ten kuru ekmek yiyen kadının oğluyum.” demişti.

  • Hayvanlara iyi bakılmasını ister aşırı yük yüklemeyi yasaklardı.

 

 

2 MAYIS PERŞEMBE  (141.)

 

PEYGAMBER EFENDİMİZ HZ. MUHAMMED (S.A.V.)’İN İNSANLARA ÖRNEK  DAVRANIŞLARI

 

 

  1. İyilikleri asla unutmazdı,ayıpları da yüze vurmazdı.
  2. Aksi bilinmedikçe olumlu düşünürdü ” Başkası hakkında bana kötü bilgi getirmeyin; ben yanınıza hakkınızda iyi düşünerek serin bir kalple gelmek isterim.” buyurarak olumlu düşünmenin esas olduğunu belirtmişti.
  3. AllahResulü’nün hayatında istikrar önemli bir yer tutar.
  4. ” İbadetlerin en hayırlısı azda olsa devamlı olanıdır.” buyurmuştu.
  5. Hasta ziyaretini ihmal etmezdi.

 

 

3 MAYIS CUMA  (142.)

 

 

PEYGAMBER EFENDİMİZ HZ. MUHAMMED (S.A.V.)’İN İNSANLARA ÖRNEK  DAVRANIŞLARI

 

 

  1. Irkçılık yapanları sevmezdi.
  2. Hep hayrı tavsiye ederdi.
  3. Yemekten önce ve sonra ellerini yıkardı.
  4. Her konuda güvenilir bir insandı.

” Dürüst ve güvenilir tüccar kıyamette peygamberler, sıddıklar ve şehitlerle beraber olarak diriltilecektir.”derdi.

  1. Ashabının hal ve hatrını sorardı,çok nazikti kimseyi rahatsız etmezdi.

 

6  MAYIS PAZARTESİ  (143.)

 

PEYGAMBER EFENDİMİZ HZ. MUHAMMED (S.A.V.)’İN İNSANLARA ÖRNEK  DAVRANIŞLARI

 

 

  • Herkese iltifat ederdi.
  • Dişlerin bakımına önem verirdi.
  • ” İşkenceye hiçbir mazeret olamaz.” derdi.Allah Resulü savaş halinde dahi kadın ve çocukların öldürülmesine hatta ölünün cesedine dahi eziyeti yasaklamıştı.
  • AllahRasülü, yatmadan önce avuçlarını biribirine birleştirir, İHLAS, FELAK, NAS surelerini okur, sonra da başından mübarek vücudunu mesh ederdi.
  • Ashabıyla tokalaştığında karşısındaki elini çekmedikçe,kendisi çekmezdi.

 

  • Sohbetleri insanları usandıracak kadar uzun değildi

 

7 MAYIS SALI  (144.)

 

 

PEYGAMBER EFENDİMİZ HZ. MUHAMMED (S.A.V.)’İN İNSANLARA ÖRNEK  DAVRANIŞLARI

 

  1. Alış-verişte sağ elini kullanırdı:Efendimiz (SAV), insanlardan bir şey alırken ve onlara bir şey verirken sağ elini kullanırdı.

 

  1. Çok cömertti:“Cömert Allah’a yakın, cimri ise Allah’a uzaktır. cömertlik kökü cennette olan bir ağacın dünyaya sarkmış dalıdır. kim o dala tutunursa o dal onu cennete çeker.”

 

  1. İnsanlara selam verirdi:Selamla birlikte samimiyetle, tebessüm ederek musafahada bulunurdu.( musafaha: tokalaşamak)

 

  1. Ölmüş insanların arkasından hayırla yâd edilmesini isterdi:Allah Rasulü, vefat etmiş insanların hep hayırla yâd edilmesini tavsiye ederlerdi.

 

  1. Efendimiz hediyeleşir ve hediyeleşmeyi tavsiye ederdi:Peygamberimiz (SAV) insanlara hediyeler verir, onların hediyelerini kabul eder ve hediyelerine ya aynıyla veya çok daha iyisiyle karşılık verirdi.

 8  MAYIS ÇARŞAMBA (145.)

 

PEYGAMBER EFENDİMİZ HZ. MUHAMMED (S.A.V.)’İN İNSANLARA ÖRNEK  DAVRANIŞLARI

 

  • İnsanlara karşı her zaman tebessümlüydü:Kahkahayla gülmez fakat asık suratlı da davranmazdı.  İnsanlar içerisinde en tebessümlü olanıydı

 

  • Tane tane konuşurdu:Efendimiz tane tane, orta bir ses tonuyla konuşurdu. Çok önemli gördüğü şeyleri üç defa tekrar ederek vurgulardı

 

  • İnsanlar konuşurken ciddiyetle dinlerdi: İnsanları dinlerken onların yüzüne bakar söylediklerini önemserdi

 

  • Şahsi konularda öfkelenmezdi:Allah Rasulü(SAV), kendi nefsi adına veya dünyalık bir şey için öfkelenmez; insana veya Allah’a ait bir hak zayi olduğunda Allah ve din için celallenirdi.

 

  • İnsanlara şaka yapardı:Peygamber Efendimiz (SAV) insanlara şaka yapardı. Fakat şaka yaparken yalan söylemezdi

9  MAYIS PERŞEMBE (146.)

 

 

PEYGAMBER EFENDİMİZ HZ. MUHAMMED (S.A.V.)’İN İNSANLARA ÖRNEK  DAVRANIŞLARI

 

  • O’ndan (SAV) asla kaba bir söz duyulmamıştı:Allah Rasulü (SAV)  bir hak zayi olmadıkça halim-selim bir insandı. O’ndan asla kötü söz, kaba ifade ve hakaret duyulmamıştı

 

  • Emeğin karşılığını hemen verirdi:İnsanlara emeklerinin karşılığını hemen verirdi. Bunu ahlak olarak Müslümanlara da tavsiye ederdi: “İşçinin ücretini alnının teri kurumadan veriniz.” Esnaflara dürüst olmayı tavsiye ederdi Peygamberimiz (SAV) sık sık çarşıya ve pazara çıkıp dükkanlara uğrardı. Esnafa tartıyı nasıl yapacaklarını gösterir ve dürüst olmalarını tavsiye ederdi.

 

  • Komşuluk ilişkilerinde çok hassastı:Allah Rasulü (SAV)  komşu haklarına karşı son derece dikkatliydi. “Komşusu açken kendisi tok yatan bizden değildir.” buyurarak komşuluk ilişkilerinde sınırı çok ileriye koymuştu.

 

  • Evleneceklere yardım ederdi:Efendimiz(SAV)   evleneceklere imkânları ölçüsünde yardım ederdi

 

 

 

10   MAYIS CUMA (147.)

 

O ÇOK İNCE RUHLUYDU

 

Bir gün âlemlerin sultanı Hz. Muhammed (s.a.v) üzüm yiyordu.

Yanında oturan ashabının dikkatini bir şey çeker.

Peygamber Efendimiz; Üzüm salkımının sürekli alt tarafında bulunan tanelerinden yemeye başlamaktaydı.

Ashap meraklanır ve sorarlar Ya Resûlallah neden sürekli üzüm salkımının altındaki tanelerden yemeye başlıyorsunuz.

Alemlerin sultanı cevap verir;

Üzüm salkımının altında küçük ve tatsız taneler var.

Üst tarafında ise daha iri ve tatlı taneler var.

Alttan başlıyorum çünkü ben üst tanelere ulaşana kadar

Belki bir dostum gelirde ona ikram ederim diye cevap veriyor…

 

 

 

13  MAYIS PAZARTESİ  (148.)

 

PEYGAMBER EFENDİMİZİN YOKSULLARA YARDIMI

Efendimiz yoksullara yardım etmeyi çok severdi. Yine bir gün davet ettiği muhtaçlara önceden hazırladığı yardımı sırayla dağıtmış, alanlarda dağılıp gitmişlerdiki, tam o esnada bir başka yoksul uzaklardan koşarak gelip kendisine verilecek bir şey kalmadığını anlayınca üzülmüştü. Efendimiz üzülen bu yoksula, “Üzülme.” dedi: “Sana da bir çare bulabiliriz.” Bulduğu çareyi de şöyle açıkladı: “Buradan doğruca Medine çarşısına git, ihtiyaçlarını satan dükkanlara gir, ne lazımsa al, sonra da de ki: “Mal benim, borç Resulüllah’ındır! Yeter ki çocuklarını sevindir, sen de üzülme!” Adam ‘Olur mu böyle bir şey?’ demek isteyince, Efendimiz onu dükkanlara doğru yönlendirirken tembihini tekrarladı. “Unutma!” dedi, “Mal benim borç Resulüllah’ın, diyeceksin. Mal sana, ödemesi bana ait olacaktır.” buyurdu.

 

 

 

 

14  MAYIS SALI (149.)

 

SIRAYA RİAYET EDİN


Hz. Ali şöyle buyuruyor: “Bir gün Hz. Peygamber  ayaklarının üzerine yorgan örtmüş ve istirahata çekilmişti. Bu arada Hasan su istedi. Hz. Peygamber  hemen yerinden fırladı ve devemizden bir kaba biraz süt sağıp onu Hasan’a (a.s) verdi. Bunu gören Hüseyin (a.s) yerinden fırlayıp sütü almak istedi. Ama  Hz. Peygamber  ona mani olup sütü Hasan’a verdi. Bu arada durumu seyretmekte olan Fatıma: “Ya Resulullah! Güya Hasan’ı daha çok seviyorsun” dedi. Hz. Peygamber cevaben buyurdular ki: “Hayır öyle değildir. Benim Hasan’ı savunmamın sebebi, öncelik onun hakkı olduğu içindir. Çünkü O, daha önce su istemişti, sırayı riayet etmek gerekir.

 

 

 

 

15  MAYIS  ÇARŞAMBA (150.)

 

RAHMET ETMEYENE RAHMOLUNMAZ


Ebu Hureyre dedi ki: Resulullah’ın huzurunda bulunuyorduk. Bu arada Hazret durmadan henüz küçük yaşta olan Hasan ve Hüseyin’i öpüyordu. Hazret’in bu hareketini gören Uyeyne: “Ya Resulullah benim on çocuğum vardır. Ben şimdiye kadar onların hiçbirini asla öpmemişim” dedi. Hazret bu sözü duyunca çok sinirlendi, öyle ki çehresinin rengi değişti ve: “ Kim rahmetmezse, ona rahmolunmaz; eğer Allah rahmeti kalbinden almışsa, benim sana yapacak bir şeyim yoktur; kim, küçüklerimize rahmet etmez, büyüklerimizi de saymazsa, o bizden değildir” buyurdu.

 

 

 

 

 

16  MAYIS PERŞEMBE  (151.)

 

 

ALLAH BENİ ZULMETMEK İÇİN GÖNDERMEMİŞTİR


Hz. Ali  şöyle buyurmuştur: “Bir Yahudi’nin Efendimiz ‘den bir kaç dinar alacağı vardı, Hazret’ten o parayı istedi. Efendimiz  “Ey Yahudi! Şimdi yanımda sana verecek bir param yoktur.” buyurdu. Yahudi: “Ey Muhammed! Paramı vermedikçe senden ayrılmayacağım!” dedi. Efendimiz cevaben:

“Bu durumda ben de seninle birlikte otururum!” buyurdular.
Efendimiz onunla birlikte oturdu; öyle ki öğle, ikindi, akşam, yatsı ve sabah namazlarını da orada kıldı. Resulullah (s.a.v)’in ashabı o Yahudi’yi tehdit etmeye başladılar. Efendimiz onlara bakıp şöyle buyurdu: “Onunla ne işiniz vardır?” Ashap: “Ey Resulullah! Bu Yahudi seni hapsetmiştir!” Efendimiz onların cevabında: “Allah Teala beni, bir zimmi veya başka birisine zulüm yapmak için görevlendirmemiştir” buyurdular.
Gün yükseldiğinde o Yahudi adam şöyle dedi: “Allah’tan başka bir ilah olmadığına ve Muhammed’in de O’nun kulu ve elçisi olduğuna şehadet ediyorum; malımın bir yarısı Allah yolu içindir. Allah’a andolsun ki, sana karşı böyle davranmam, sırf senin Tevrat’taki vasfını sende görmem içindi. Ben senin Tevrat’taki vasfını okumuştum. Onda şöyle yazılmıştı: “Abdullah oğlu Muhammed Mekke’de dünyaya gelecektir, Medine’ye hicret edecektir, sert ve katı kalpli değildir, sövüş etmez ve çirkin söz ağzına almaz.” Ben Allah’tan başka bir ilahın olmadığına, senin de O’nun elçisi olduğuna şehadet ediyorum. Bu benim malımdır, Allah nerede emretmişse, onu orada harca.”

 

17 MAYIS CUMA (152.)

 

ÇABA VEYA ZENGİN OLMAK YOLU


Sahabelerden birinin durumu çok bozulmuştu. Bu arada karısı ona: “Resulullah (s.a.v)’ın yanına varıp bir şey istesen” dedi. Bunun üzerine o adam bir şey istemek için Hz. Peygamber’in yanına gitti. Hazret’in yanına vardığında Hz. Resulullah (s.a.v) onu görür görmez şöyle buyurdular:
“Kim bizden bir şey isterse veririz, kim de ihtiyaçsız olmaya çalışırsa, Allah onu ihtiyaçsız kılar.”
Adamcağız Hz. Resulullah (s.a.v)’ın bu sözünü duyunca, kendisinden başkasının kastedilmediğini anlar ve bir şey istemeden huzurlarından ayrılır; evine gelip durumu karısına anlatır; ama ihtiyaç onu zorlar ve ikinci kez Hz. Resulullah’ın huzuruna varır; fakat Hazret’in yine aynı şeyi buyurduğunu görür ve bu olay üç defa tekrarlanır.
Bunun üzerine komşusundan bir balta emanet alıp çöle çıkar, bir miktar odun toplayıp pazara getirir ve odunlarını bir buçuk kilo arpaya satar; elde ettiği arpayı ekmek yaparak ailesiyle birlikte yerler. Ertesi sabah daha fazla odun getirir ve yılmadan bu işine devam eder; ilk önce bir balta satın alır; daha sonra elde ettiği kazançtan iki genç deve ve bir köle alır; böylece durumu düzelip zenginleşir. Daha sonra Hz. Resulullah’ın yanına giderek başından geçen macerayı Hazret’e anlatır. Hz. Resulullah (s.a.v) onun sözünü dinledikten sonra ona:
“Demedim mi kim, bizden bir şey isterse ona veririz, kim de ihtiyaçsız olmaya çalışırsa, Allah onu ihtiyaçsız kılar?!” buyururlar
.

 

 

20 MAYIS PAZARTESİ  (153.)

 

PARAM YOK Kİ

 

Şakacı arkadaşlarından biri sık sık O’na (asm) hediye götürür. Bunlar genellikle yağ, bal cinsinden şeylerdir. Daha sonra hediyelerin satıcısı gelip malının parasını istediği zaman da fakir fakat şakacı arkadaşı Hz. Muhammed’e:

“Ey Allah’ın Elçisi! Yağın balın sahibi geldi, parasını istiyor.” der

Hz. Muhammed (asm) bunun üzerine, şakaya uyarak, ciddi bir tavırla,

“İyi ama sen onu bize hediye getirmemiş miydin?” diyerek itiraz edince de, şakacı

“Param yok ki vereyim.” der.

Bunun üzerine Hz. Muhammed (asv) gülerek alacaklının borcunu öder.

 

 

 

21  MAYIS SALI  (154.)

 

  1. PEYGAMBER, KUŞU ÖLEN ÇOCUĞA TAZİYEYE GİDİYOR

 

Zeyd 3 ya da 5 yaşlarında idi. Zeyd’in çok bağlandığı, çok sevdiği, adını Umeyr koyduğu küçük bir kuşu vardı. Hz. Peygamber Zeyd’i her gördüğünde “Umeyr’in babası” anlamında “Ebu Umeyr” diye hitap ederdi ona. Bir gün Zeyd’in kuşu öldü. Onun ölümü Zeyd’i çok üzdü. Kuşun öldüğü günlerde Hz. Peygamber Zeyd’in evine gitti. Çocuğun kederli hali, Hz. Peygamber’in merhametli kalbini etkiledi. Onu neşelendirmek istedi. Çocuğun saçlarını okşayarak yanağını öptü. Gülümseyerek:

−“Ya Ebu Umeyr! Kuş ne oldu?” dedi. “Hayvanı ne yaptın? ”

Hz. Peygamber’in kalbe huzur veren ilgisiyle ferahlayan Zeyd, bu söze çok güldü.

 

 

 

22  MAYIS  ÇARŞAMBA (155.)

 

  1. HASAN VE HÜSEYİN’İN DEVE İSTEĞİ

Torunları Hz. Hasan ve Hüseyin bir develerinin olmasını istiyorlardı. Bu dileklerine ulaşmanın yolunu, dedelerinden istemekte buldular. Hz. Peygamber maddi olarak o an çocuklara deve alacak durumda değildi. Torunlarını üzmeden onlara istedikleri deveyi unutturacak bir çözüm buldu. Küçük torunlarının önüne çökerek onlara seslendi:

−“Haydi binin. Bundan daha iyi deve mi olur?”

Çocuklar büyük bir sevinçle dedelerinin sırtına bindiler. Artık deveyi unutmuşlardı…

Hz. Peygamber, Kur’ân’ı en iyi bilen kişi olması dolayısıyla Amr bin Seleme’yi imam seçti. Amr, Hz. Peygamber tarafından kavmine imam tayin edildiğinde 8 yaşındaydı

 

23  MAYIS PERŞEMBE    (156.)

 

ENES

Hz. Peygamber, yanında yetişen Enes’e çok iyi davranıyordu. Bu durum Enes’i çok sevindiriyor, her geçen gün O’nu biraz daha fazla seviyordu. Enes Hz. Peygamber’in kendisine nasıl davrandığını şöyle anlatmaktadır:

Allah Rasulü’ne 9–10 yıl hizmet ettim. Bir kere bana “Öf!” demedi. Yaptığım bir iş hakkında hiçbir zaman “Niçin böyle yaptın?”, yapmadığım iş hakkında ise “Şöyle yapsaydın ya!” ya da “Beceremedin, ne kötü yaptın!” dediğini duymadım. On yıl boyunca bir kere zorlanacağım bir iş vermedi. Bir işi beceremeyip zayi ettiğimde bana kızmadı, beni kınamadı. Hatta ailesinden biri bir konuda beni kınamak istediğinde onları engelleyerek: “Onu bırakın! Eğer öyle yapması takdir edilseydi mutlaka yapardı” buyurur

 

 

 

 

 

24  MAYIS CUMA (157.)

 

MAHZURE

 

Küçük Mahzure tüm çocuklar gibi dışarıda oyun oynamaktaydı. Küçük çocuk, oyun esnasında müezzin taklidi yaparak, alaylı bir şekilde ezan okuyordu. Oradan geçmekte olan Hz. Peygamber çocuğun yanına gitti: “Haydi bir ezan da bana oku!” dedi. Mahzure ne yaptığının farkına varmış, pişman olmuş ve utanmıştı. Hz. Peygamber ondan ezan okumasını istediği için bütün gayretini göstererek ezan okudu. Birkaç yanlış dışında Mahzure güzel bir ezan okudu. Hz. Peygamber yanlışlarını düzeltti. Sırtını sıvazlayıp: “Mübarek olsun!” dedi. Mahzure şaşkındı. Kızılmayı beklerken lütuf ve ikram görmüş, bir de dua almıştı.

 

 

 

 

 

 

27  MAYIS PAZARTESİ    (158.)

 

İNSANLARA TEBESSÜM ETMENİZ DE SADAKADIR

 

Sahabe kendisine, “verecek bir şeyimiz yok ya Rasûlullah” dediğinde Allah Rasûlü, “İnsanlara tebessüm etmeniz de sadakadır” buyurmuştu.

O ki, “Hiçbir Peygamber benim kadar eza ve cefa görmemiştir” diyecek kadar eza ve cefa gördü, çile çekti, ömrü zorluk ve sıkıntılarla geçti. Ama “Mü’minin tebessümü yüzünde, hüznü kalbinde olur”du. Allah Rasûlü’nün yüzü daima yumuşak ve güleçti.

O ki,  tebessüm peygamberiydi, tebessüm eder, tebessüm ettirirdi.

Allah Rasûlü, ailesine ve ashabına şakalar yapar, kendisine şaka yapıldığında gülerdi. Hz. Enes’in ifadesiyle, “Rasûlullah özellikle çocuklarla şakalaşmada insanların en önde geleniydi.”

Medine’de iken ağzına aldığı bir miktar suyu, küçük bir çocuk olan Mahmud İbnü’r- Rebi’nin yüzüne püskürtmüştü. Peygamberimizin şakasına çok gülen ve neşelenen Mahmud, hayatı boyunca bu olayı hatırlayıp anlattı.

Çocuklarla çocuklaşan ve ümmetine de bunu tavsiye eden Efendimiz, torunu Hz. Hasan’a dilini çıkartır, Hasan da onu taklit eder, gülerdi. Hz. Enes’e “iki kulaklı” diye takılır, bazen de perçeminden tutarak şaka yapardı.

 

 

28  MAYIS SALI     (159.)

 

O ÇOK NAZİKTİ

Efendimiz, insana, hayvana, eşyaya karşı aynı incelikle muamele ederdi. Hz. Aişe “Onun sertçe bir eşyaya bile vurduğunu görmedim” derdi. O, nezaketi sadaka vermek gibi değerli bir amele eş gören Nezaket Peygamberiydi. Mübarek yüzü mütebessimdi, teşekkür etmeyi severdi. “Halka teşekkür etmeyen, Hakk’a da şükretmez” buyurmuştu.

“Din kardeşinin kabına su doldurman sadakadır. Güler yüzlü olmak bir sadakadır. Yol sorana yol göstermek sadakadır. Güzel söz sadakadır.”

Efendimiz, kabalık ve edepsizlik içeren davranışların, çirkin ve argo konuşmaların Yüce Allah’ın nefretle karşıladığı hususlardan olduğunu ifade ederdi. “İnsanın hatalarının çoğu dilindendir” buyurdu. Kaba ve sert konuşmaz, konuşması kimseye bıkkınlık vermezdi.

O insanların en zarif olanıydı, buna rağmen “Allah’ım! Ben bir insanım. Hangi Müslüman’a ağır ve incitici konuştuysam bunu, onun için arınma vesilesi kıl” diye dua ederdi.

 

 

 

 

 

 

 

29  MAYIS ÇARŞAMBA    (160.)

 

 

O, EL-EMİN (GÜVENİLİR)  LAKABI İLE BİLİNİRDİ

 

Hacer-i Esved’in yerleştirilmesi konusu ihtilafa yol açmış ve neredeyse kan dökülecekti. Ebu Ümeyye ibn Muğire: “Yarın sabah Safa kapısından ilk olarak kim girerse, o bizim aramızda hakem olsun” dedi. Teklif yerinde bulundu ve kabul edildi. Sabahleyin Kureyş’in önde gelenleri ilk giren kişiyi merakla bekleşmeye durdular. Muhammed (sav)’i görünce sevindiler, çünkü onun doğruluğundan ve güvenilirliğinden asla şüpheleri yoktu. Ona el-Emin diyorlardı. Efendimiz’i çağırdılar ve meseleyi kendisine arz ettiler. Efendimiz, orada bulunanlara hemen bir sergi/yaygı getirmelerini söyledi. Onlar da sergi/yaygıyı getirdiler. Her kabileden bir temsilci seçti. Kendisi Hacer-i Esved’i yaygının üzerine koydu. Seçtiği adamlara yaygının uçlarından tutmalarını söyledi. Böylelikle taşı yerine koyma işi, bütün kabilelerin katkısıyla gerçekleşmiş oldu. Efendimizin feraseti ile mesele kan dökülmeden halledildi. Evet, Kainatın Efendisi gençliğinde de böyleydi ve güvenilir bir gençti. Pek çok beşeri duyguları, feverana hazır vaziyette bekleyen bir gencin güvenilir olması ve hakem kabul edilmesi ve meseleyi çözüme kavuşturması, günümüzdeki gençlerimiz için önemli bir davranış modelidir

 

30   MAYIS PERŞEMBE     (161.)

 

HZ MUHAMMED’İN (SAV) ÖRNEK DAVRANIŞLARINDAN BAZILARI:

 

– Ashabından birine bir görev verdiği zaman: “Kolaylaştır, güçleştirme, müjdele, nefret ettirme” derdi.

– Birini bir yere gönderdiğinde “Sözünü kısa tut” derdi.

– Kalabalıkta birine bir mesaj vereceğinde “falan” demez, isim belirtmez :”bazıları şöyle şöyle yapıyor” derdi.

– Bazı sözleri iyi anlaşılması için 3 defa tekrar ederdi.

 

            Rasûli Ekrem (SAV) kendi hesabına üç şeyden sakınırdı:

1-Tartışma ve çekişmeye girmekten.

2-Gereğinden fazla söz söylemekten.

3-Kendisini ilgilendirmeyen işlerle uğraşmaktan.

         

 Başkaları adına da üç şeyden sakınırdı :

 1-Herhangi bir kimseyi tenkid etmekten.

2-Herhangi bir kimseye hakarette bulunmaktan.

3-Başkalarının sırlarını öğrenmeye çalış- maktan.

 

31   MAYIS CUMA (162.)

 

 

TÜM İNSANLARA KARŞI SAYGILIYDI-1

 

 

Peygamberimiz, insana öncelikle insan olduğu için değer veriyordu. Bunun en güzel ve çarpıcı örneklerinden biri şudur: Bir gün Hz. Peygamber sahabeden bir grupla otururken yakınlarından bir cenaze geçmiş ve Peygamberimiz (s.a.v.) cenazeyi görünce ayağa kalkmıştı. Yanında bulunanlar, onun bir Müslüman cenazesi olmadığını, Yahudi cenazesi olduğunu söyleyerek, ‘Ayağa kalkmanız gerekmezdi’ demek istemişlerdi. Onların bu sözü üzerine Hz. Peygamber: “Müslüman değilse insan da mı değil?  cevabını vermişti.

O, insana verdiği önemin bir göstergesi olarak, ölülerin arkasından olumsuz konuşulmasını ve kabirlerin üzerlerine oturulmasını yasaklamıştır.

 

 

3  HAZİRAN  PAZARTESİ (163.)

 

TÜM İNSANLARA KARŞI SAYGILIYDI-2

 

Hz. Âişe’nin anlattığına göre, bir adam Hz. Peygamber’le konuşmak istemişti. Adamın geldiğini uzaktan görünce: “Kavminin ne nefret edilen  adamı” buyurdu. Adam huzuruna gelip oturunca Resûlullah, iyi davranıp güler yüz gösterdi. Adam gidince Hz. Âişe bu tezadın sebebini sordu. Peygamberimiz: “Ey Âişe! Benim kaba davrandığımı hiç gördün mü? Kıyamet günü, Allah nazarında en fena kişi, şer ve belasından korkarak kendinden insanların kaçtığı kimsedir” buyurdular.

“Kardeşinin yüzüne gülümsemenden ötürü sana sadaka sevabı verilir.” “İyiliğin hiçbir çeşidini sakın küçümseme. Hatta kardeşini güler yüzle karşılaman bile olsa.” Mübarek sözleri de Efendimiz’e aittir.

4  HAZİRAN  SALI  (164.)

 

EFENDİMİZ (SAV) SELAMLAŞMAYA ÖNEM VERİRDİ

 

İnsanlara ilgi göstermenin, onlara önem ve değer vermenin en kolay fakat en etkili yolu selam vermektir.

“Allah katında en makbul insan, karşılaşmada selama önce davranandır.” buyurarak konuşmaya selamla başlamayı tavsiye eden Peygamberimiz karşılaştığı insanlara selam verirdi[1]. Çocuklara ve kadınlara da selam vermiş, Ehl-i kitaptan olan kimselerin ise selamlarını “Ve aleyküm” diyerek almıştır. “Selam, Allah’ın isimlerinden biridir. Onu yeryüzüne koymuştur. O halde onu aranızda yayınız.” buyurarak selamın önemine dikkat çekmiş ve “İman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de olgun mümin olamazsınız. Size yaptığınızda birbirinizi seveceğiniz bir şeyi haber vereyim mi? Aranızda selamı yayınız.” diyerek de selamlaşmanın toplum içerisindeki fertleri birbiriyle kaynaştırıp, birbirlerine karşı merhamet, şefkat ve sevgi duygularını geliştireceğine işaret etmiştir.

 

 

 

5  HAZİRAN  ÇARŞAMBA (165.)

 

EFENDİMİZ (SAV) HASTALARI ZİYARET EDERDİ

 

Peygamberimiz hasta ziyaretine önem verirdi. Sahabe-i Kiram’ın büyük küçük hepsiyle ilgilenir, durumlarını sorar ve hasta olanları ziyaret ederdi. Hasta ziyaretinde kadın, erkek ve çocuk ayrımı yapmazdı.

Hz. Peygamber (s.a.v.) hastalandığı zaman torunu Ümame’yi ziyaret etmiş ve gözlerinden yaşlar akmıştı. Ağlamasını yadırgayan bir sahabîye de, “Bu bir rahmettir ki, Allah onu kullarından dilediğinin kalbine koyar. Allah ancak kullarından merhametli olan kimselere merhamet eder” diye cevap vermiştir.

Peygamberimizin Müslümanların yanı sıra Müslüman olmayanlar hastaları da ziyaret ettiği olurdu. Örneğin bir keresinde  Yahudi  bir  çocuğu ziyaret etmişti. Din,dil,ırk farkı gözetmemişti.

 

 

 

6  HAZİRAN  PERŞEMBE  (166.)

 

EFENDİMİZ (SAV) HEDİYELEŞİRDİ

 

Peygamberimiz hediyeleşme üzerinde ısrarla durmuştur. Hediyeleşmenin sevgiyi artırdığına dikkat çeken Peygamberimiz (SAV) hem hediye alır hem de karşılığında bir şeyler hediye ederdi. Hediyeleşmenin insanları nasıl birbirine yaklaştırıp sevdirdiğini anlatmak için de: “Hediyeleşiniz; zira hediye, kalpteki kin ve nefreti yok eder” buyurmuştur. Verilen hediyenin küçük görülmemesini ve kabul edilmesini istemiştir.

Peygamberimiz hediyeye mutlaka karşılık verilmesini tavsiye etmiştir: “Kime bir hediye gelirse, karşılıkta bulunsun. Verecek bir şeyi olmazsa senâda (övgüde)  bulunsun. Kim senâda bulunursa teşekkür etmiş olur. Kim de senâ etmezse nankörlük etmiş olur

 

 

7 HAZİRAN  CUMA  (167.)

 

O (SAV) ESPİRİ YAPARDI

 

Bir gün bir adam gelip Resulullah’tan devesine bindirmesini istedi.

Resulullah ise:

“Seni dişi devenin yavrusuna bindireceğim.”deyince,

Adam şaşkınlıkla, “Ya Resulullah ben devenin yavrusuna nasıl bineyim?” dedi.

Peygamberimiz de:

Bütün develeri dişi deve doğurmamış mıdır? diye karşılık verdi.

 

 

 

 

10 HAZİRAN PAZARTESİ (168.)

 

O (SAV)  EŞİYLE İLGİLENİRDİ

 

Resul-i Ekrem(a.s.m.) eşiyle  şaka yapan biriydi. Hz.Aişe ile şakalaşmış, hatta koşu müsabakasında bile bulunmuştu.

Bir yarışta Hz. Aişe onu geçmiş, başka bir zamanda Resul-i Ekrem (a.s.m.) onu geçince gülümseyerek “ödeştik” buyurmuşlardı.

 

 

 

 

 

11 HAZİRAN  SALI  (169.)

 

O (SAV) ÇOK ADALETLİYDİ.

 

 

Adaletsizliğin toplumsal huzuru bozacağını bilen peygamberimiz, hakkı gözetme ve adaleti gerçekleştirme konusunda çok titiz davranmıştır. O, güçlülerin zayıf insanları ezmesine izin vermemiştir. Hukuk kurallarını uygularken kişiler arasında ayrım yapmamıştır.  Medine’de yaşanan şu olay, bunun en güzel örneğidir: Soylu bir kabileye mensup olan bir kadın hırsızlık yapmıştı. Bazı kişiler peygamberimizden, kadının zengin bir aileden olduğunu ve cezalandırılmamasını istemişlerdi. Bu talep karşısında çok üzülen peygamberimiz, ayağa kalkarak tarihe geçen şu cevabı vermiş ve Ey insanlar! Sizden önceki milletler, aralarında zengin, varlıklı biri hırsızlık yaptığında ona dokunmazlar; zayıf, güçsüz biri hırsızlık yaptığında ise onun cezasını verirlerdi. Allah onları bu yüzden helak etti. Allah’a yemin ederim ki, bu suçu kızım Fatıma da işlemiş olsaydı onu da cezalandırırdım.

 

 

 

12  HAZİRAN  ÇARŞAMBA (170.)

 

O (SAV) ŞEFKATLİ BİR İNSANDI (SAV)-1

 

TAİF AÇ KALINCA

 

Mekke’nin fethinden sonra Taif’i kuşatmıştır. Kuşatma uzayınca Taif’te açlıktan ölümler başlar. Düşman teslim olmak üzere olmasına rağmen, kuşatmayı kaldırır. Halkının açlıktan ölümü sayesinde bir şehri teslim almaya gönlü razı değildir. O Taif ki, yıllar önce O’nu (SAV) taş ve tükürük yağmuruna tutarak, kendi anlatımıyla “Hayatının En Acı Gününü” yaşatmış bir şehirdir.[4]

 

 

 

 

 

 

13  HAZİRAN  PERŞEMBE  (171.)

 

O (SAV) ŞEFKATLİ BİR İNSANDI (SAV)-2

 

  1. ZEYNEB’IN KATİLİ

 

Esved oğlu Habir, kızı Hz. Zeyneb (r.anha)’in katilidir. Zeynep, Mekke’den Medine’ye, babasının yanına hicret etmeye çalışırken yolu, içlerinde Habir’in de bulunduğu bir grup Mekke’li putperest tarafından çevrilir ve Habir elindeki mızrakla Hz. Zeyneb (r.anha)’i devesinden düşürür. Hamile olan Zeynep (r.anha) düşük yapar ve bir süre sonra da bu nedenle ölür. Mekke fethedilince, kendisinden Hz. Zeyneb (r.anha)’in intikamının alınacağı korkusuyla saklanan ve İran’a kaçma hazırlıkları yapan Habir’e haber gönderir. Can güvenliği verir. Huzuruna gelince de bağlılık sözünü kabul eder ve bağışlar.[5]

 

 

14  HAZİRAN  CUMA  (172.)

 

O (SAV) ŞEFKATLİ BİR İNSANDI (SAV)-3

 

ŞEFKATİN ZİRVESİ UHUD

 

Uhud, İslam’ın ikinci büyük meydan sınavıdır. Taktik açıdan bir yenilgiyle sonuçlanan Uhud, başta Hz. Muhammed (SAV) olmak üzere bütün Müslümanların çok acı çektikleri bir yerdir. Bu acılardan Hz. Muhammed (SAV)’in payına, sevgili arkadaşlarından onlarcasının şehid edilişini ve ordusunun dağılışını görmek gibi en büyüklerinin yanında, üzerine yetmiş sefer kılıç savrulması, dişlerinin kırılması, yanağının yarılması ve diş etine demir parçalarının saplanması gibi göreceli olarak daha küçükleri de düşer.

Büyük, küçük bu acıların hepsinin birden yaşandığı en sıcak dakikalarda, sığındığı dağın yamacında ellerini kaldırır ve bütün bunlara neden olan Mekke’li putperestler hakkında dua eder:

“Allah’ım, benim halkımı bağışla. Çünkü onlar gerçeği göremiyorlar.  Eğer görselerdi böyle yapmazlardı.”

Bir yandan da yanağından ve dişlerinden dökülen kanları eliyle silerek, toprağa düşmelerine engel olmaya çalışmaktadır. Bu durum dikkatlerinden kaçmayan bazı arkadaşları daha sonra sorar:

“Ey Allah’ın Elçisi! Niçin kanınızın toprağa dökülmemesi için o kadar uğraştınız?”

“Allah’ın kanunudur. Bir toplum kendilerine rahmet olarak gönderilmiş bir peygamberi, kanı toprağa dökülecek ölçüde yaralarsa, kendilerine mühlet tanınmaz. Toptan yok edilirler.”

 

 

E..

İlgili Kategoriler

-4.Sınıf Etkinlikleri -5.Sınıf Etkinlikleri -6.Sınıf Etkinlikleri -7.Sınıf Etkinlikleri



Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir