Maliye politikası ve ekonomik büyüme



 

MALİYE POLİTİKASI VE EKONOMİK BÜYÜME 

      Ekonomik büyüme olgusu gelişmiş ülkeler için kullanılır. Ekonomik büyüme kavramı ile sosyo-ekonomik açıdan toplumun ilerlemesi değil, ileri ve olgunlaşmış nitelikli gelişmiş bir toplumda ekonomik alanın daha da genişletilmesi ifade edilir.Ör: Yeni teknolojilerin yaşama geçirilmesi sonucunda görülebilen yeni üretim niteliğidir.

Ekonomik Büyüme:Reel GSMH’ deki artıştır. Ekonomik kalkınma süreci nispi olarak geri kalmış ekonomilerde köklü ve yapısal değişim ve dönüşüm oluştururken ekonomik büyüme yapısal değişim öngörmeden bazı ufak değişikliklerle sadece zenginlik düzeyinin yükseltilmesini amaçlar. Ekonomik gelişme ile istihdam arasında bir ilişki vardır ki bu ilişki OKUN KURALI ile açıklanır. Okun kuralı belirli gelişme oranında ne oranda istihdam artışı sağlanabileceğini ampirik olarak saptayan yöntemdir. ABD li ekonomist Arthur Okun kendi adı ile anılan Okun kuralında ABD de milli gelirin her % 2,5 dolayındaki artışının istihdamda %1 lik bir artış sağlayacağını tespit etmiştir.Bu kuralın teorik bir yanı yoktur. Gözleme dayanır ve her ekonomide farklı oranlarda gerçekleşebilir.

      Ekonomik büyümenin sağlandığı ekonomilerde gözlemlenen temel sağlık hizmetlerinin düzeyi, sosyal güvenlik hizmetlerinin kapsamı, eğitim imkanlarından toplumun çeşitli kesimlerinin yararlanma imkanları gibi sosyal göstergeler sosyal gelişmişlik ölçütü ile ifade edilir.

   Sosyal Gelişmişlik Ölçütü: Bir ülkenin sağlık,eğitim ,çocuk ölüm oranları, kentleşme ya da fert başına TV, otomobil gibi araçların kullanımı gibi göstergelerle ifade edilen gelişmişlik düzeyi göstergesidir. Sosyal gelişmişlik ölçütü her koşulda ekonomik büyüme ölçütü ile örtüşmeyebilir. Nedeni, ekonomik büyüme gerçekleşirken sosyal ve siyasi faktörlerin, ekonomik gelişme ile aynı anda hareket etmemesidir.Buna en iyi örnek uluslararası karşılaştırmalarda kişi başına sağlık harcamalarının en yüksek olduğu ABD de gelir düzeyi daha düşük bir çok ülkenin gerisinde olmasıdır. Ekonomik büyüme ile sosyal gelişmişlik ölçütü aynı paralelde yürütülememektedir.

   Ekonomik büyümede  dikkat edilmesi gereken diğer bir konu da büyümenin sosyal maliyetleridir. Ekonomik büyüme yaşanırken istihdam ve tüketim artışı ile daha yüksek refah düzeyine ulaşılmaktadır.Fakat büyüme ile doğal kaynaklar ve çevre kayıpları dikkate alınmamaktadır.

EKONOMİK BÜYÜMENİN ÖLÇÜM YÖNTEMLERİ 

1- POTANSİYEL BÜYÜME ORANI

    Veri üretim faktörleri ve teknoloji koşulunda tam istihdam ve tam kullanım ile belirli bir zaman boyutunda ulaşabileceği en yüksek büyüme oranıdır.Oranın bir sınırı vardır.Kısa dönemli bir yaklaşımdır.Uzun dönemde değişebilir.Potansiyel büyüme oranı zaman faktörü ile pozitif eğilimlidir.

2- EKONOMİK BÜYÜME ORANI

  Bir dönemde sağlanan ekonomik kaynakların mevcut kaynaklara oranıdır.Büyüme oranın hesaplanmasında fiyatlar kullanılır. Bir dönem boyunca (genellikle bir yıl ) üretilen tüm üretim ve tüketim kaynaklarının değerlerinin dönem başı ekonomik büyüklüğe bölünmesi sonucunda dönemsel (örneğin yıllık ) büyüme oranı bulunur.

3- NOMİNAL (PARASAL)BÜYÜME ORANI

  Fiyat değişimlerini de içererek hesaplanmış büyüme oranıdır.Enflasyonist dönemlerde nominal büyüme oranları fiyat değişmelerinden etkilendiğinden dolayı gerçeği yansıtmaz.

4-REEL BÜYÜME ORANI

  Bir dönem içinde yaratılan kaynakların fiyat etkisinden arındırılmış değerleri toplamının başlangıç gelirine oranıdır. (Belirli bir yılın fiyatı sabittir)

5-KİŞİ BAŞINA BÜYÜME ORANI

  Belirli bir dönemde (genellikle bir yıl ) üretilen gelirin nüfusa bölünmesi ile bulunan orandır.Burada önemli olan gelir artış oranı ile nüfus artış oranı arasındaki farka bağlıdır.

<<Nüfus artış oranı > Gelir artış oranı = Kişi başına gelir artışı milli gelir artık oranından düşük

<<Nüfus artış oranı = Gelir artık oranı = Kişi başına gelir artışına eşit

<<Nüfus artış oranı = Gelir artış oranı = Kişi başına gelir artışı Milli gelir artış oranından yüksek.

 Ekonomilerde her dönemde tam istihdam geçerli olmaz. Genellikle % 65-75 oranlarında kapasite kullanım oranı ile faaliyette bulunan bir ekonomide, doğal olarak, potansiyel büyüme oranı ile fiili büyüme oranı arasında bir fark vardır.

Büyüme Aralığı: Potansiyel büyüme oranı ile fiili büyüme oranı arasında bulunan aralıktır. Fiili durumun potansiyel durumdan uzaklığını gösterir.

  Amaç,Büyüme aralığını azaltmak ya da düşürmektir. Bunun içinde fiili büyüme oranını potansiyel büyüme oranına yaklaştırmak gerekir.

Nicel büyümeler, büyüme oranı ile ölçülür.

Milli gelir ya da kişi başına gelir artışları hesaplanırken dikkate alınan diğer faktörler:

1-Sermaye aşınma ve yıpranma maliyeti

2-Çevre kirlenmesi vs gibi diğer dışsal maliyetlerdir.

  Yıpranma ve aşınmanın hesap edilmesinden ve gerekli payların ayrılmasından önce hesaplanan gelir artışı gayrisafi milli geliri oluşturur Gayrisafi milli gelirden yıpranma ve aşınma paylarını ( amortisman) çıkardıktan sonra bulunan değere safi milli gelir adı verilir.

SMH=GSMG – Amortisman

Net Gelir Artışı:Safi Milli Gelir Artışını

Kişi başı Net Reel Gelir Artışı ise Kişi başına Safi Gelir Artışı oluşturur.

 YURT İÇİ GELİR: Kaynağı hangi ülke olursa olsun ulusal sınırlar içinde yaratılan gelirlerin toplamıdır.(Yabancı sermaye karının bir bölümünü kendi merkez ülkesine ya da başka bir ülkeye transfer ettiğinde bu miktar Türkiye nin değil,transfer edilen ülkenin milli gelirine dahil edilir)

 Yabancı yatırım sermayesi alan her ülkede yurt içi gelir ile milli gelir arasında fark vardır.Bu yüzden ulusal zenginleşme ve kişi başına iyileşme hesaplarının yurt içi gelir kavramı ile değil, milli gelir kavramı ile yapılır.

 Ekonomik büyüme konusu sadece ulusal ekonomilere özgü değildir. Dünya Bankası ya da Uluslararası Para fonu (IMF) belirli aralıklarla dünya ekonomisinin büyüme oranını hesaplamakta ya da gelecek dönemlere ait büyüme tahminlerinde bulunmaktadır.

    Ekonomik büyüme küresel boyutta incelendiğinde hesaplama yöntemi aynıdır. Fakat küresel büyüme oranında çok sayıda ülke ekonomileri hesaplamaya dahil edilmektedir. Bu ülkelerin enflasyon oranları da birbirinden çok farklı düzeylerde olduğundan küresel büyüme oranları genellikle nominal olarak hesaplanmaktadır.

   Büyüme tartışmalarında genellikle nicel hesaplamanın yapılmakta fakat teknolojinin değişimi ve ilerlemesi, gelir dağılımının düzelmesi sonucunda sosyo-ekonomik koşulların daha da iyileştiğinde gelişmiş ekonomilerde de nitel gelişmeler de dikkate alınır.

 Nitel İyileşme: Nicel ekonomik gelişme ile birlikte sosyal göstergelerdeki gelişmelerdir.Gelişmiş ekonomilerdeki nitel değişme daha çok sağlık hizmetlerinin iyileştirilmesi, iletişim imkanlarının geliştirilmesi  ya da hizmet alanlarında gerçekleştirilen bazı iyileşmeler. Gelişmekte olan ekonomilerdeki nitel değişim ise kentleşme ya da okur yazar  oranında iyileşmedir.

         EKONOMİK BÜYÜMEYİ AÇIKLAYAN GÖRÜŞLER 

         KAPALI EKONOMİ MODELİNDE BÜYÜME DİNAMİKLERİ 

HARROD-DOMAR MODELİ BÜYÜME <<< emek ve sermaye faktörleri ile açıklanır. Varsayımları:

1.Emek gücü esnektir ve sabit reel ücret koşullarında istihdam edilmektedir.

2.Emek sermaye bileşim oranı sabittir.

3.Tasarruf oranı gelire göre değişir.

4.Teknolojik değişimler dikkate alınmaz.

5.Tasarrufla oluşturulan sermaye emekle birleşerek gelir yaratmaktadır.

6.Emekle sabit oranda birleşen sermayenin gelir yaratma kat sayısı sermaye / hasıla oranı ile gösterilir.

7.Sermaye / hasıla kat sayısı: Bir ünite gelirin ne kadar sermaye ile gerçekleştirildiğini gösterir ve veri tasarruf miktarında gelir artışının hesaplanabilmesini sağlar.

8.Teknoloji sabit ve veri alındığından,geliri yükseltmenin tek aracı tasarruf olur.

9.Yaratılabilecek gelirin üst sınırı istikrarlı denge koşulu altında belirlenir.

İstikrarlı denge koşulu üretim faktörleri artış hızlarının eşit olduğunu varsayar.

KEYNESYEN EKONOMİK BÜYÜME MODELİ

Gelir artışının talep yaratarak ekonomik büyümeyi etkileyeceğini savunmuşlardır. Gelire bağlıdır.

NEO-KLASİK EKONOMİK  BÜYÜME MODELİ

Temel anlayış olarak Harrod-Domar modeline dayanmakla beraber,emek sermaye bileşim oranının sabit kabul edildiği varsayımını emek ve sermaye öğelerinin birbiriyle ikame edilebilmesidir. Sermaye -emek oranın düşük olması gelir düzeyini yükseltir. Neo – klasik ekonomik büyümenin ana kısıtı tasarruf eksiğidir. Emek sermaye oranının düşük olması atıl tasarrufları yansıtır.

İÇSEL BÜYÜME MODELİ 

  Arrow’ un 1962 yılında geliştirdiği yeni bilgi ve buluşların dışsallık etkisi yanında, Lucas’ ın 1988 yılındaki ve Romer’ in 1986 yılındaki çalışmalarının da katkılarıyla geliştirilen modeldir.

Üretim faktörlerinin piyasa işleyiş mekanizmaları çerçevesinde oluşan değişimlerle verimliliğin arttırılarak daha yüksek gelir düzeyine ulaşılması olgusunu açıklayan modeldir. Teknolojinin devreye girmesiyle emek ve sermayenin verimliliği yükselir gelir düzeyi artar. Bu modelde özellikle kalifiye emek gücü ( beşeri sermaye ) önemlidir.

AÇIK EKONOMİ MODELİNDE BÜYÜME DİNAMİKLERİ 

Ekonomiler arasındaki ilişkiler iki kanaldan olur.

1.Dış ticaret ilişkisi

2.Sermaye akımları ilişkisi (Reel yatırım ya da portföy )

REEL YATIRIM ALANINDA, NEO – KLASİK EKONOMİ TEORİSİ sermaye, tasarruf fazlası olan ve emek başına sermaye stoku yüksek olan ekonomilerden düşük tasarruf sahibi olan ekonomilere doğru hareket eder.Kişi başına geliri ve sermaye /emek oranı yüksek olan ekonomide kâr oranı ve faiz oranı düşüktür. Sermaye kar oranı ve faiz oranı düşük olan ekonomiden kar oranı ve faiz oranı yüksek ekonomiye yani kişi başına gelir ve sermaye/emek oranı düşük ekonomiye doğru gider.

Uluslararası sermaye hareketleri sonucunda: yabancı sermaye;yüksek teknolojiyi kendi teknik elemanları getirdiğinde sermayeyi alan ülkeyle üretim alanında  yatay ve dikey ilişkiye girmez.

  1. O ülkeden hiç bir tamamlayıcı girdi temin etmez.
  2. Ülke istihdamına fazla katkı sağlamaz.

3.Gelen teknolojinin içsel büyüme modeli anlayışı ile o ülkede üretim koşullarına katkı yaptığı ileri sürülemez.

  1. Elde ettiği karın büyük bölümünü merkez ülkeye transfer ettiğinde ekonomik anlamda teknoloji yoğun sermaye gelmiş sayılmaz. Bu durum ödemeler dengesini de olumsuz etkiler.

 SHAW HİPOTEZİ (PORTFÖY YATIRIMLARI )

 Spekülatif amaçlı portföy fonlarının özellikle gelişmekte olan ekonomilerde

1.Sermaye noksanını giderme

2.Kur dalgalanmalarını yumuşatma işlevi görebilir

  Uluslararası portföy sermaye hareketleri yüksek faizli ekonomilere yönelir. Sermaye kıtlığı çeken ekonomilerde tasarruf açığı kapanırken sermaye / emek oranı yükselir ve daha yüksek gelir düzeyine ulaşılabilir.

Burada önemli nokta:  Bu portföy yatırımlarının ekonomide kalış süresi içinde faiz maliyetinden daha yüksek gelir yaratıcı alanlarda kullanılabilme durumudur. Aksi halde portföy yatırımı ekonomide anlamlı değer yaratmadan faiz elde ederken ekonomiye katkı yapmamış tam tersine ekonomiye yük olmuş olur.

  Açık ekonomi modelinde büyümeyi etkileyen bir diğer durum dış ticaret yolu ile dış talep destekli yatırım ve üretimin arttırılmasıdır.

  Merkantilist anlayışa dayalı bu model dış ticarette ticaretin yaratılması ilkesine dayanarak üretimin düşük maliyetli yörelerde yapılarak uluslararası ticarete konu edilmesini hedefler.

   Geçmiş dönemlerde bu hedefin önünde koruyucu gümrük vergileri, kur ayarlamaları ve iç ekonomilerde farklı oranlarda uygulanan dolaylı vergiler bulunurken, Dünya Ticaret Örgütü nün müdahaleleri ile koruyucu gümrükler ve dengesiz kur ayarlamaları ortadan kaldırılmış ayrıca vergi ahenkleştirmeleri politikaları yaygınlaştırılarak dolaylı vergilerde engel olmaktan çıkarılmıştır. Genellikle günümüzde tasarruf kıtlığı yaşayan ve yüksek cari açık veren ekonomiler acil cari açık gereksinimlerini portföy sermaye girişleri ile kapatmaktadır.

  EKONOMİK BÜYÜME UNSURLARI ÜZERİNDE MALİYE POLİTİKASI ARAÇLARININ ETKİLERİ 

VERGİLERİN ETKİLERİ 

     Vergilerin sermaye arzı üzerindeki etkileri 3 aşamada ele alınır.

1.Tasarruf aşaması

  1. Tasarrufun sermayeleşmesi aşaması

3.Sermayenin idamesi aşaması

Toplam Tasarruf=Kamu tasarrufu + Özel tasarruflar

Toplam Tasarruf (Ulusal Tasarruf) : Yaratılan gayrisafi milli gelirden aşınma ve yıpranma payı çıkarıldıktan sonra kamu ve özel tüketim harcamaları dışında kalan kısımdan oluşur.

Formüllerin incelenmesi sonucu oluşan sonuçlar:

1.GSMH düzeyinin sabit olduğu varsayımı altında ulusal tasarruf hacmi özel ve kamu tüketim harcamalarının büyüklüğüne bağlıdır.

  1. Ulusal tasarruf hacminin sabit olduğu  varsayımı altında toplam ulusal tasarrufun kamu ve özel kesim payları uygulanan vergi sisteminin fonksiyonudur.

3.Vergi sisteminin veri olduğu varsayımı altında toplam tasarrufun kamu ve özel kesimlere giden payları gelir dağılımı ve bütçe harcama dağılımının fonksiyonudur.

  Kapitalist sistemde milli gelirin kaynağının özel kesim olduğu görüşü varsayımı altında, özel kesimde tasarruf net safi gelirin bir fonksiyonudur. Yani vergisi ödenmiş safi gelirden tüketim harcamaları çıktıktan sonra kalan kısım tasarruf olarak ortaya çıkar. Veri gelir koşulu altında özel tasarruf hacmi vergi, aşınma payı ve özel kesim tüketim eğilimi düzeyinin  fonksiyonudur.

<<Vergi ve amortisman işlemleri : doğrudan

<<Tüketim: dolaylı olarak maliye politikası araçlarının denetimi içindedir.

Harcama vergilerinin son temsilcisi Kaldor ‘dur .

Harcama vergisi sisteminde mükellefler gelirlerini değil harcamalarını beyan eder ve vergi tarhı bu beyana göre yapılır bu sistemin savunucularının iddiası harcama vergisi sisteminde tasarrufların vergileme dışında kalarak teşvik edilmesidir.

VERGİNİN GELİR ETKİSİ : Ortalama vergi yükünün emek arzını yükseltmesidir.

VERGİNİN İKAME ETKİSİ: Marjinal vergi oranlarının emek arzını kısma etkisidir.

  Günümüzde tüm ülkelerde uygulanan gelir vergisi sisteminde ilk dikkat edilecek nokta veri vergi gelirinin sağlanmasında dolaysız ve dolaylı arasındaki farktır. Veri vergi geliri sağlanırken tasarrufu teşvik etme gayreti vergi yükü ağırlığını tüm adaletsizlik iddialarına karşın dolaylı vergilere yöneltir.

  Aynı amaçla dolaysız verginin kullanılması  halinde yine adalet ilkesinden vazgeçilerek marjinal oran artışı hafif olacak şekilde basamak yüksekliği dar ve dilim alanı  geniş vergi tarifesi tercih edilir.

  İkame etkisini nötralize etmeyi amaçlayan optimal vergi tarifesinde belirli gelir grupları oluşturularak, aynı gelir aralığında bulunanlara artan oranlı tarife uygulanmaz.

Bir ünite gelir vergisinin tüketim ve tasarrufu kısma etkisi marjinal tüketim ve tasarruf eğilimlerine bağlıdır.

  1. Marjinal tasarruf eğilimi (özel sektör)= Marjinal tasarruf eğilimi (kamu sektörü) ise toplam tasarruf hacmi sabit kalmıştır.

b.Marjinal tasarruf eğilimi ( özel sektör) > Marjinal tasarruf eğilimi (kamu sektörü) ise özel tasarruf azalmıştır. Toplam tasarruf hacmi azalır.

  1. Marjinal tasarruf eğilimi (özel sektör) <  Marjinal tasarruf eğilimi (kamu sektörü) ise özel tasarruf azalmıştır. Toplam tasarruf hacmi artar.

     Özel tasarrufları yükseltmek için bir dizi vergi önlemi alınır. Bunlar:

  1. Yatırım indirimi

2.Risk faktörüne kamunun iştirakidir.(Hızlandırılmış amortisman ve ileri-geri zararların mahsubu)

3.Yüksek marjinal oranlı gelir vergisi yerine düşük marjinal oranlı gelir vergisi

  Amortisman gider olarak yıllık gelirden indirildiği için ne kadar yüksek miktarda uygulanırsa  o kadar vergi yükü azalır ve yatırımın getirisi yükselir. Amortisman ile ilgili uygulamanın en uç hali ANİ AMORTİSMANDIR. İlk yılda tüm amortisman giderlerini gelirlerden indirme yöntemidir.

  Yatırım indirimi uygulamasında da yatırımın maliyetinin bir bölümü belirli yıllara yayılmış olarak gelirden indirilir. Yatırım sonucunda zarar oluştuğunda doğal olarak vergi ödenmez. Ancak zarar ileriki yıllarda sağlanacak kârlardan indirilebilir.

  KAMU HARCAMALARININ ETKİLERİ

Devlet en önemli işlev olarak

  1. Yaygın eğitim hizmeti kurarak kaliteli emek üretimi sağlayıp sermayenin verimliliğini yükseltebilir.

2.Devlet teknoloji ve makine parkları kurarak ucuz ya da bedava olarak özel kesime sermaye ve teknoloji imkanı sağlar.

3.Devletin özel kesime sağlayabileceği en yaygın ve etkili işlev ise iletişim adalet ve emniyet gibi özel kesimin şiddetle ihtiyaç duyduğu alanlarda kamusal nitelikli altyapı yatırımları gerçekleştirmektir. Alt yapı yatırımları hem özel kesimin güvenlik içinde yatırım yapmasını teşvik eder hem de iletişim ve piyasalara ulaşmada verimliliği arttırarak gelecek dönem yatırımları için fon oluşumuna destek olur.

   SÜRDÜRÜLEBİLİR BÜYÜME

      Ekonomik büyüme, Rostow’ un ünlü üçlü kalkınma aşamalarının son aşaması olup, uzun dönemde gerçekleştirilen bir durumdur. Günümüzün en büyük ekonomisi olan ABD ve bütün olarak Avrupa ekonomileri büyüme sürecinde küresel ısınma olarak adlandırılan iklim değişikliklerine yol açmaktadır.Çevresel önlemler alınarak  sera gazlarının ozon  tabakasındaki etkisi hafifletilmeye çalışılıyor olmakla beraber ekonomik sürecin sürekli temposu çoğu durumda söz konusu önlemlere engel oluşturabilmektedir.

  Örneğin,Kioto Sözleşmesine ABD nin itirazı damgasını vurmuştur. Oysa tek başına ABD nin sera gazı salınımı ve  yarattığı çevre kirliliği bir çok ufak ve gelişmekte olan ekonomiler topluluğunun tümünden daha fazladır. Ekonomik büyüme devamlı gelişen bilgi birikimine de gereksinim duymaktadır.Bunun nedeni Schumpeter’ in yaratıcı yıkıcılık ifadesinde açıklanmaktadır. Bu görüşe göre ekonomik durgunluğa çare yeni teknolojilerle yeni piyasaların açılması olduğundan ekonomik büyümenin önemli bir tetikleyicisi buluş ve icatlar dır.

Ekonomik büyümenin yarattığı çevre sorunları ise iki nedenle ihmal edilir.

  1. Küresel ısınma ve doğal kaynakların tükenmesi konusuna verilen yanıt, yeni buluş ve teknolojiler ile gelecekte yapılacak üretimin bugünün teknolojisi ile yapılamayacağından var olan ve giderek tükenen doğal kaynaklara aynı derecede ihtiyaç olmayacağı şeklindedir.

2.Çevre sorunu algılanması itibarıyla uzun dönemde ortaya çıkan önlenebilmesi ise ancak yoğun siyaset ve sermaye gücü barındıran yaygın toplumsal kararı gerektirdiğinden kısa dönemde bu konuda etkili önlemlerin alınması beklenmemektedir.

İlgili Kategoriler

Maliye Ders Notları



Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir