AÖF Ders notları-Din ve toplum



Din ve Toplum

Din konusunda temel yaklaşımları değerlendirmek;

Marx ve Engels: Dini üst yapıda görür, evrimci ve tarihsel materyalist açıdan değerlendirilir.

Weber: Dinleri ortaya koydukları teodise bakımından ele alır. Dinsel etikle, ekonomik yaşam arasında ki ilişkileri inceler.

Durkheim: Dini toplumla eş değer görür. Durkheim’e göre dinsel ayinde kutsanan toplumun kendisidir. Dinsel ayinlerin işlevi sadece kişiyi Tanrısına değil, içinde bulunduğu gruba daha sıkı bağlamaktadır.

Eliade: Dini başka bir şeye indirgemeden, onun iç mantığını keşfe çalışır ve yaklaşımı fenomenolojiktir.

Pace: Dini iletişim olarak ele alır. Peygamberlerin kendilerinden önceki inanç sisemlerini kısmen olumlayarak sosyal çevrenin yeni gereksinimlerine uygun biçimde yeniden formüle ettiklerini ileri sürer.

  • Marx ve Engels dini önerdikleri teodise bakımından kıyaslamışlar.
  • Durkheim yaklaşımı evrimci bakış açısına sahiptir.
  • Eliade’nin fenomenolojik yaklaşımına göre din, kendinden başka hiçbir şeye indirgenmemeli ve iç mantığı anlaşılmaya çalışılmalıdır.
  • Pace’in yaklaşımı iletişim olarak din yaklaşımıdır. Luhmann’ın sistem teorisinden yola çıkmıştır. Ona göre peygamberler önceki inanç sistemini olumlar ‘’ ama ‘’ diyerek devam ederler.

Kalvinizm, büyüden tamamen kopmayı temsil eden, Tanrının mutlak aşkınlığını ve bireyin manevi soyutlanmışlığını temel alan öğretidir.

DİNİN LAİKLİK VE SEKÜLERLEŞME İLİŞKİSİNİ AÇIKLAMAK

LAİSİZM; din ile siyaset arasında kesin bir ayrım yapan ve toplumda dinin sınırlı bir rol oynadığını savunan bir doktrindir.

LAİKLİK : din ve devletin birbirinden ayrılmış olması yetmez, dinin siyaset alanından tamamen çekilmiş olması, politika unsuru olarak var edilmemesi ayrıca dine dayalı olanlar da dahil eşitlik ilkesini zedeleyecek her türlü sanın lağvedilmesi gerekir.

SEKÜLERLEŞME, Bir süreçtir. Dinin bütün yaşam alanından çekilmesi, küçümsenmesi olarak tanımlanır. Çağdaşlaşma kavramı bu kavrama karşılık olarak gelse de ‘’ Din Dışı ‘’ anlamına gelmez. Bu aşamada, seküler karşılığı olarak, “din etkisinden kurtulmuş/kurtarılmış” diyebiliriz.

Laik olanın dinsel olanı kapsamayacağını düşünmeliyiz. Oysa seküler olan ve din ilişkisi farklı düşünülür. “Seküler olan dinsel olanı da kapsayabilir ama eğer din her şeyi tanımlayacak bir referans haline gelmişse seküler bir ortamdan söz etmiyoruz demektir” diyen Nielsen’in tespiti kamusal alanın dini ne ölçüde kapsayabileceğine dair açık seçik bir ölçüyü ortaya koyar.

Laiklikten politik bir ilkeyi anlamalıyız, bir süreci değil; sekülerleşmeden en önemli farkı tarih dışı bir kavram oluşudur. Bu ilke, devleti dindışı kabul ederken laik bir devletin işleyişi mantığının tamamen dindışı oluşunu anlar. Ancak, devleti laik kabul etmek bir şeydir; din kurumunun işleyişinin seküler bir hukuk tarafından tarif edilmesi başka bir şeydir. Bunlara ek olarak, laisist model din ve devlet arasındaki ayrılma modellerinden sadece bir tanesidir. Avrupa’da bu modelin iki temsilcisi Fransa ve Türkiye’dir. Dinsel farklılığa rağmen iki ülkenin modeli üniter ulus devlet olma sebebiyle de birbirine yakındır. Concordat dışındaki tüm modellerde yani birçok Batı Avrupa ve İskandinav ülkesinde din kurumu şu ya da bu şekilde devlet otoritesine ve seküler kamu hukukunun tarifine tabidir.

Laikliğin işleyebilmesi için hukuki çerçevesinin de yine seküler bir hukuk tarafından çizilmesi gerekir. Bu yüzden laikliği var kılacak esasların altı çizilmelidir. Bunlar “vicdan, düşünce ve din özgürlüğü”, “bütün vatandaşların eşit hak ve sorumluluklara sahip olması” ve “devletin ve dinlerin kendi özerkliğine sahip oluşu” diye kabul edilir.

DiN VE TOPLUMSAL TABAKALAŞMA

Toplumsal tabakalaşma insanlar arasındaki bir eşitsizlik sistemi olarak anlaşılır; bu eşitsizlikler “servet, gelir, mesleki prestij, eğitim ve de servetin özel bir türü olarak dini bilgi” olarak sıralanabilir.

Din sosyolojisinin en yaratıcı temalarından birini kuşkusuz Max Weber’in “toplumsal tabakaların spesifik dindarlığı” üzerine yaptığı incelemeler ve analizler oluşturur.

Weber; Feodal soyluluğun, toprak sahibi aristokrasin ‘’ selamet ‘’ arayışında olmadığı ve ‘’ cemaatsel ‘’ dinden de uzak durduğunu tespit eden bir teorisyendir. Hristiyan çileciliği hedeflemediği halde ortaya çıkardığı sermaye birikimiyle, kapitalizme hizmet etmiştir.

Marx’ın kapitalizmle din arasında kurduğu ilişki Weber’in izlediği mantıksal yolun tam tersidir. Weber dinsel etiğin belli bir ekonomik tarza uygunluğuna bakarken, Marx ekonomik tarzdan yani kapitalizmin kendisinden yola çıkar ve kapitalizmin ekonomik kategorilerinin onun gerçek temelini gizlemeye hizmet eden ideolojik yapıtlar olduğunu açıklar.

İslam dini ortaya çıkışı itibariyle kentli ve ticaretle uğraşan insanların gereksinimlerine hitap eden ve alt tabakalara da sahip olduklarından daha iyi bir yaşam vaat eden bir dindir.Türkiye Cumhuriyeti’nin resmî dini 1928’e kadar İslam’dır. Anayasadan bu ifade 1928’de çıkarılmış, gerekli düzenlemeler de yapıldıktan sonra 1937’de laiklik ilkesi anayasaya girmiş ve ayrıntılı tarif edilmiştir. Türkiye’nin Avrupa’daki benzeri olan Fransa ise kilise ile devlet ayırımını 1905’de gerçekleştirmiş, laiklik ilkesini 1945’de kabul etmiştir.

DİN VE EKONOMİ

Dinin ekonomi kurumuyla ilişkileri inceleme konusu olduğunda Marx ve Weber’in yaklaşımları birbirini tamamlar nitelikte düşünülebilir, hatta Weber’in “Din sosyolojisinin bütünü zorlanmaksızın Marxçı bir şemaya girer.” diyen Lictheim’ın görüşü yankı bulmaktadır Ancak aralarındaki temel epistemolojik fark nedeniyle bazı durumlar vardır ki birini seçmemiz gerekir.

Marx’ın kapitalizmle din arasında kurduğu ilişki Weber’in izlediği mantıksal yolun tam tersidir. Weber dinsel etiğin belli bir ekonomik tarza uygunluğuna bakarken Marx ekonomik tarzdan yani kapitalizmin kendisinden yola çıkar ve “kapitalizmin ekonomik kategorilerinin onun gerçek temelini gizlemeye hizmet eden ideolojik yapıtlar” olduğunu açıklar.

Öte yandan, dinselliğin azalmasını modernliğe bağlayan teorik yaklaşımları bütünüyle reddeden açıklamalar da vardır. Örnek olarak Introvigne ve Stark’a göre dinsellikte azalma “fazlasıyla düzenlenmiş ve sınırlanmış dinsel pazarların sağlıklı rekabete engel olması” na bağlı olarak gözlenmektedir.

DİN VE SİYASET

Modern toplum din ve siyaset arasında kesin bir ayırım yapan ve toplumda dine sınırlı bir alan tanıyan laisist görüş üzerine kuruludur. Ancak “politik davranış bir egemenlik davranışıdır” ve “Egemenlik ise politik alanla sınırlı olmayan evrensel bir fenomendir.” ve “Birlikler, dernekler, kiliselerde de egemenlik söz konusudur”.

DİN VE AİLE

Din kurumu ortaya çıkışı itibariyle aile kurumunun işlevlerine talip olmuş bu yüzden de birey çoğu zaman aile ve din arasında seçim yapmak zorunda kalmıştır. Kehrer’e göre; Öte yandan aile ilk toplumsallaşma kurumudur. Din ve dinsel yaşantıyı öğrendiğimiz, içselleştirdiğimiz veya tavır ve tutum geliştirdiğimiz ilk kurumdur. Din ve birey arasındaki en önemli iletişim kanallarından biri olduğu içindir ki aile kurumu kuşaklar boyunca büyük dini organizasyonların üyeliğini devamlı kılmıştır.Dinin aileyle ilişkisi, çok çeşitli kavramlaştırma örnekleriyle ele alınabilir. Kehrer din ve aile arasındaki ilişkiler için dört ana başlıkta inceleme konusu önermiştir:

  • Aynı toplum içinde evlenmenin dinle ilgisi,
  • Başka bir gruptan eş seçmenin dinle ilgisi,
  • Evliliğin devamında çocuk sayısı konusunun dinle ilişkilendirilmesi
  • Ailenin benimsediği “eğitimle ilgili değerler” ve bunların dinle ilgisi.

DİN VE TOPLUMSAL DEĞİŞME

Din de diğer kurumlar gibi değişme karşısında uyum, çatışma veya yenilenme/yenilik gibi tepkiler verebilir. Dinin bütünleştirici rolü öngörülür. Ancak rekabetin yoğun olduğu dönemlerde din daima sık sık şiddetli çatışmalara da sebep olmuştur.

Dinin modern toplumdaki dönüşümü, özellikle Avrupa ve Amerika’daki tarihsel veriler ışığında gözden geçirilmelidir. Osmanlı ve Cumhuriyet Dönemi Türkiye tarihi de Avrupa tarihinin önemli bir parçasıdır. Hristiyanlık ve İslam’ın din sosyolojisi bakımından clericus/laikos ayırımı Türkiye’deki geleneğe uymasa da din kurumunun toplumsal değişmeye ve modernliğe verdiği tepkiler benzeşir. Modernliğin dinsel etkilerini Lambert;Küçülme, uyum ve yeniden yorumlama ve yenilik olarak değerlendirir.

İlgili Kategoriler

Anadolu AÖF AÖF Ders Notları



Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir