Türkiye dış politikası ders notları

TURK DIŞ POLITIKASI

  1. 18. ve 19. yy.da dengeleyici rolünü oynayan devlet İngiltere’dir

Soğuk Savaş döneminde aslında Batı Bloku’na yakın olsalar da tarihî, siyasi ya da coğrafi gerekçelerle İsviçre, Avusturya, İsveç ve Finlandiya bağımsız kalmayı tercih etmişlerdir. Yine Yugoslavya bu dönemde Doğu Bloku’na yakın güçlü bir Balkan ülkesi olarak her iki paktın da dışında kalarak, “Bağlantısızlar Hareketi”nin öncülüğünü üstlenmiştir.

BM Güvenlik Konseyinin beş daimi üyesi; (ABD, SSCB, Çin, İngiltere, Fransa)

1955’te sekiz sosyalist ülkenin katılımıyla (SSCB, Arnavutluk, Romanya, Demokratik [Doğu] Almanya, Bulgaristan, Çekoslavakya, Macaristan ve Polonya) kurulan Varşova Paktı

Yeşil Kuşak’ oluşumunu sağlayan; Jimmy Carter.

1980’de Carter, “Carter Doktrini” olarak literatüre geçen yeni bir doktrin ilan ederek, Basra Körfezi’ndeki petrol alanlarına yapılacak bir saldırının ABD’nin çıkarlarına yapılmış bir saldırı olarak kabul edileceğini açıklamıştır.

Türkiyenin Ortak Savunma Programına katılımı :1951

Türkiyenin Kore savaşına asker göndermesi. 17 Eylül 1950

Türkiyeyi SSCB karşısında ABD ve İngiltere’den destek aramaya iten nedenler; 1945’te SSCB’nin 1925 tarihli Türk-Sovyet Dosluk ve Tarafsızlıkk Anlaşmasını feshetmesi, Boğazlar’ın durumuna ve Montreux Sözleşmesi’ne dair değişiklikler talep etmesi ve Türkiye’den Kars ile Ardahan’ı istemesi.

“Medeniyetler Çatışması”nın yazarı S. Huntington’

Orta Doğu’da oluşmakta olan yeni dengeler çerçevesinde Türkiye’nin uluslararası sistemdeki prestiji stratejik öneminden çok islam ülkeleri açısından Batı demokrasisinin uygulayıcı modelinden kaynaklanmıştır ABD Dışişlerli Bakan Yardımcısı Richard Holbrook bu durumu “eskiden Almanya’nın oluşturduğu Avrupa sınır çizgisini  şimdi Türkiye’nin oluşturduğunu” belirterek Türkiye’yi ABD’nin “yeni Avrupa cephesi” olarak tanımlamıştır.

1955 yılında kurulan (İngiltere- Türkiye- İran – Irak-Pakıstan)Bağdat paktı,  1958 yılında CENTO ya dönüşmüştür.

Soğuk Savaş sonrası oluşan yeni uluslararası düzen ; Tek kutuplu sistem

TURK DIŞ POLITIKASI

Türkiye, 14 Nisan 1987 tarihinde Roma Antlaşması’nın 237. maddesine göre “Her Avrupa devleti AB’ye üye olmak için başvuruda bulunabilir” ilkesi çerçevesinde AB tam üyeliğine başvurmuştur.

AB 1987’de Türkiye’nin üyelik için başvurusuna “DERİNLEŞME” gerekçesiyle olumsuz cevap vermiştir.

Avrupa Topluluğu’nun bir birliğe dönüşerek Avrupa Birliği olarak anılmasını sağlayan anlaşma; Maastricht Anlaşması 

Leo Tindemans, Belçika Dışişleri Bakanı,Türkiye’nin AB ye 1987 yılında yaptığı tam üyelik başvurusu ve başvuru sonrası 1989 yılında Komisyon Raporunun açıklanmasına kadar Türkiye’ye  destek olmuştur.

Berlin duvarının yıkılması; 9 Kasım 1989

AT Komisyonu 30 aya varan çalışması sonrasında hazırladığı Türkiye görüşünü (Avis) 18 Aralık 1989 tarihinde AT Konseyi’ne sunmuştur.

Rapordaki ayrıntılar ise özetle şöyleydi: Avis (18 Aralık 1989)

  1. Öncelikle AT, 1985’te imzaladığı Tek Senedi uyarınca 1992 yılına kadar iç pazarın işlerliğe kavuşmasını hedeflediği ve dolayısıyla bu derinleşme döneminde en erken 1993 yılına kadar bir genişlemenin öngörülmediği belirtiliyordu.
  1. Berlin Duvarı’nın yıkılmasının ardından Batı Almanya’nın yoğun çabalarıyla Doğu Almanya’nın AT’ye üye olabileceği belirtiliyor, Türkiye’nin de tam üye olabileceği tasdik ediliyor ancak müzakerelerin başlayacağından söz edilmiyordu.
  1. Türkiye’nin tam üyelik görüşmelerine başlamasının önünde önemli ekonomik ve siyasal engeller olduğuna değiniliyor; Türk siyasal sistemi ve bu sitemdeki uygulamaların AT’nin aradığı demokratik düzeyde olmadığı, ciddi insan hakları sorunlarının olduğu, ayrıca GSMH’nın düşük, sanayinin koruma altında, sosyal korumanın ise az olduğu ve enflasyonun yüksek olduğu ifade ediliyordu. Buna ilaveten, Türkiye’nin Kıbrıs ve Yunanistan ile önemli sorunları da dile getiriliyordu.
  1. Ne var ki Komisyona göre Türkiye, AT açısından stratejik önemini koruyan üyeliğe ehil bir ülke konumundaydı. Bu kapsamda ilişkilerin geliştirilmesi için Gümrük Birliği’nin tamamlanması ve mali iş birliğinin canlandırılması gibi belirli öneriler getirilmekteydi.

AT Komisyonu’nun bu görüşünden (Avis) sonra AT tarafından öne çıkarılan hedef, tam üyelik yerine Gümrük Birliği’nin tamamlanması olmuştur. Türkiye ile ilişkili olarak tam üyelikten çok ‘stratejik ortaklık’ ya da ‘özel ilişki’ terimleri kulanılmaya başlanmıştır.

Soğuk Savaşın bitimindeki ilk ciddi kriz olan 1. Körfez Krizi’nde Turkıye net bir biçimde ABD ile birlikte hareket etmeyi tercih etmiş, Orta Asya ve Kafkaslar’da ortaya çıkmış devletlerle ilişkilerini güçlendirmenin gerekli ve hatta zorunlu olduğuna inanmış, 1993’e kadar “bölgesel güç Türkiye” politikası her alanda kendisini belli etmiştir.

Irak 2 Ağustos 1990’da Kuveyt’i işgal, işgalin hemen ardından 28 Ağustos’ta Kuveyt’in Irak’ın 19. vilayeti olduğunu ilan etmiştir.

Cumhuriyetin ilk yıllarından beri “yurtta sulh, dünyada sulh” parolası ile genelde bölgesine ve komşularına karşı “kayıtsızlık” olarak da eleştirilen “tarafsızlık” politikası yürütmüş olan Türkiye, Soğuk Savaşı sonrasındaki yeni dünya düzenin oluşumunda kendine yer açmak amacıyla Körfez Savaşı’nda çok hızlı bir şekilde Irak’a karşı olan cepheye katılmıştır.

Körfez Savaşı ile birlikte Türkiye, o döneme kadar izlediği iddia edilen tarafsızlık ve statükocu politikasını değiştirerek ABD’nin yanında “taraflı” ve “aktif” bir politika izlemeye başlamıştır.

Genelkurmay Başkanı Org. Necip Torumtay, Özal’ın politik tavrını eleştirmiş, Körfez Savaşı’na girilmesi kararına karşı çıkarak 3 Aralık 1990’da istifa etmiştir.

28 Şubat 1991’de Saddam Hüseyin yenilgiyi kabul ederek Kuveyt’ten çekilmiştir.

Irak ın Kuveyt’ten çekılmesınden sonra Saddam’ın şii ve Kürtlerin ayaklanmalarına kimyasal silahlarla çok sert tepki vermesiyle yüzbinlerce kişi Türkiye’ye doğru kaçmış bu çerçevede Irak’ın kuzeyinde ‘güvenli bölgeler’ oluşturularak mültecilerin buraya yerleşmeleri sağlanmış ve yeniden Bağdat yönetiminin saldırısına uğramamaları için de uluslararası bir askerî gücün bu bölgeleri koruması gündeme gelmiştir. Daha sonra  kamuoyunda ‘Çekiç Güç’ olarak bilinecek ancak resmî ismi “Huzur Sağlama Operasyonu” olan harekâtın askerî güçleri incirlik Üssü’ne yerleşmiş, bu durum Irak’ta nispi bir güvenlik sağlamış ama aynı zamanda ABD’nin bölgeye ciddi bir biçimde yerleşmesinin yolu da açılmıştır.

Körfez Savaşı biter bitmez Türkiye nin yaptığı ‘stratejik iş birliği’ teklifini kabul etmeyen ABD 1991 yılında SSCB’nin dağılmasından ABD tarafından daha bir yıl önce reddedilen “stratejik iş birliği” 1992 yılında Başbakan Süleyman Demirel’e ‘güçlendirilmiş ortaklık’ adı altında teklif edilmiştir.

1991 sonrası Balkanlar, Kafkasya, Orta Asya ve Orta Doğu gibi yeni iş birliği alanları ortaya çıkmıştır. Bu anlamda ABD’nin en belirgin talebi Türkiye’nin bu bölgelerdeki ülkeler açısından ‘model’ oluşturması olmuştur.

Özellikle 1991 sonrası NATO’nun müdahale alanı olarak gördüğü bölge genişlemiş ve alan içi-alan dışı ayrımının ortadan kalmasıyla birlikte, birliğe yönelik tehdit ve risk oluşumlarının üye ülkelerin ortak belirlemeleriyle karar verilebileceği bir aşamaya gelinmiştir.

SSCB ilk dağıldığında bölgeyle en çok ilgilenen batılı ülke, ABD olmuştur.

Güney Kafkasya Bölgesi’yle ilgili olarak Türkiye açısından belli başlı önemli dört faktör;

1-Bölgenin coğrafi konumu yani Türkiye’ye sınır komşusu olması

2-Türkiye’nin bölgeye ilişkin tarihsel bir bağ hissetmesi, bölgeden Türkiye’de yaşayan büyük bir nüfusun olması

3- Gerek stratejik gerekse etnik bağlılık olarak Türkiye açısından önemli olan Orta Asya ile bağlantısının bu bölgeden geçmesi

4- Batıya giden petrol hatlarının bu bölge üzerinden Türkiye’ye ulaşacak olması ve bölgenin bu kapsamda Batı için stratejik öneme sahip olması.

Azerbaycan, 18 Ekim 1991 yılında bağımsızlığını ilan etmiş Türkiye, 9 Kasım 1991 yılında Azerbaycan’ı tanıyan ilk ülke olmuştur ve Tükiye Cumhuriyetler içinde ilk büyükelçiliğini Azerbaycan’da açmıştır.

9 Nisan 1991 de bağımsızlığını ilan eden Gürcistan’nı ziyaret eden ilk Türkiye başbakanı Süleyman Demirel’dir-1992

Sovyetler Birliği nin dağılmasından sonra Orta Asyada Türkiye’nin bölge ülkelerinde kurumsallaşma çabaları dolayısıyla açtığı kurumlar;

Türk işbirliği ve Kalkınma Ajansı (TİKA) 1992- Amaç; bölge ülkelerine yönelik ekonomik, kültürel, toplumsal vs. işbirliği projeleri geliştirmek.

Türk Eximbank-1992- Amaç; bölgeye yönelik Türk yatırımlarına destek vermiş ve bölge ülklerine krediler açmıştır.

Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Türkiye ve Türkmenistan’ın Kültür Bakanları, 1992 yılında İstanbul ve Bakü’de bir araya gelerek kültürel işbirliği yapmayı kararlaştırdılar. 12 Temmuz 1993 tarihinde Almatı’da yaptıkları toplantıda da “TÜRKSOY’un Kuruluşu ve Faaliyet İlkeleri Hakkında Anlaşma”yı imzalamak suretiyle Türk Kültür ve Sanatları Ortak Yönetimi’ni (TÜRKSOY) kurdular- Amaç; bölge ülkelerinde Latin alfabesinin kullanılmasına yönelik girişimlerde bulunulmuş ve Türkiye Türkçesinin bölgede öğretilip yaygınlaştırılması gibi faaliyetler amaçlanmıştır.

Avrasya Bölgesi’nde Rusya faktörünün göz ardı edilemeyeceği ve bölgeye yönelik girişimlerin bu ülke dikkate alınarak yapılmasını öngören politika . (Russia First) “Önce Rusya” politikası.

TURK DIŞ POLITIKASI

1993-1996 yıllarında kurulan hükûmetler: 

20 Kasım 1991- 25 Haziran 1993: DYP-SHP VII. Süleyman Demirel Hükûmeti

25 Haziran 1993-15 Ekim 1995: DYP-SHP I. Tansu Çiller Hükûmeti

15 Ekim 1995-05 Kasım 1995: DYP’nin kuruduğu II. Tansu Çiller Hükûmeti

05 Kas›m 1995-12 Mart 1996: DYP-CHP III. Tansu Çiller Hükûmeti

12 Mart 1996-08 Temmuz 1996: ANAP-DYP I. Mesut Yolmaz Hükûmeti

08 Temmuz 1996-30 Haziran 1997: RP-DYP Necmettin Erbakan Hükûmeti

7 Şubat 1992 tarihinde imzalanan Maastricht Antlaşması, bu anlaşmayla Avrupa Ekonomik

Topluluğu, birliğe dönüşmüş ve resmen “Avrupa Birliği” olarak adlandırılmıştır.

Türkiye, AB’ye üye olmadan AB ile Gümrük Birliği oluşturduğu için dezavantajlı bir durumda kalmış, AB’nin kendi çıkarları çerçevesinde belirleyeceği dış ticaret politikalarında söz sahibi olamadan, bunlara uyma yükümlülüğünü kabul etmiştir. Bu durumu Türk siyasetçiler ve bürokratlar

üç nedenle göz ardı etmek durumunda kalmışlardır:

  1. Gümrük Birliği Türkiye’ye kapanma eğiliminde olan AB üyelik kapısını açacak

en önemli enstrüman olarak görülmüştür,

  1. AB üyelik süreci zor olsa da gerçekleşecektir. Bu durumda Türkiye ekonomisini

de geliştirmiş ve rekabete dayanıklı hale getirmiş olacaktır,

  1. Dünya Ticaret Örgütü’nün aldığı kararlar ile zaten bütün dünyada bir gümrük

birliği süreci yaşanmaktadır. Dolayısı ile Türkiye’nin AB ile gerçekleştireceği Gümrük Birliği, orta ve uzun vadede Türk ekonomisine katkı sağlayacak bir husus olarak ortaya çıkacaktır.

ABD,Turkıye arasında 1993 de “Ortak Ekonomik Komite ve iş Geliştirme Konseyi” kurulmuş, 1996 yılında ise “Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşması” imzalanmıştır.

Yugoslavya Sosyalist Cumhuriyeti’nden ilk ayrIlan devlet; Slovenya

Slobodan Miloseviç, lakabı (kasap) (1941-2006): 1989-2000 yıllarında Sırbıstan Devlet Başkanı 

Clinton, Vance-Owen Planına, Sırpları ödüllendireceği ve etnik temizliği onaylayacağı gerekçesiyle karşı çıkmıştır.

Bosna Hersek, Sırbistan arasında “Dayton Barış Anlaşması” 14 Aralık 1995’te Paris’te imzalanmıştır.

Dayton Barış Anlaşmasındana göre Saraybosna’nın Boşnak-Hırvat Federasyonu’nun başkenti olmasına karar verilmiş savaş suçlularının Bosna’da kamu görevlisi olması yasaklanmıştır.

Dayton Barış Anlaşmasından sonra NATO nun anlaşma şartlarını denetlemek için Bosna ya yerleştirdiği İFOR un yerini 1996  İstikrar Gücü SFOR almıştır.

Türkiye, Saraybosna’da büyükelçilik açan ilk ülkedir.

1990 ların başında Türkiye-Bulgaristan ilişkilerinin canlandığı ve iyileştiği dönem özellikle Cumhurbaşkanı Jelu Jelev dönemidir.

1993-1996 döneminde Türk-Yunan ilişkileri açısından en önemli ve gergin gelişme; 25 Aralık 1995’ ta yaşanan “statüsü belirlenmemiş” ada olan Kardak Krizi.

Turgut Özal’ın ölümü; 17 Nisan 1993

S.Demirel-Kudüs, İsrail’i ziyaret eden ilk Türk Cumhurbaşkanı.

Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra, Kafkaslarda ve Orta Asya’da ortaya çıkan yeni Durumda Türkiye nin öncülüğü için, söylemler; “Gelecek yüzıl Türklerin yüzyılı olacakır” (Turgut Özal)

“Adriyatik’ten Çin Seddi’ne bir Türk dünyası” (Süleyman Demirel)

“Birinci Türk Zirvesi”-1992- Ankara

“İkinci Türk Zirvesi”- 1994- İstanbul

“Üçüncü Türk Zirvesi”- 1995-Bişkek

“Dördüncü Türk Zirvesi” – 1996-Taşkent

Azerbeycan da Rusya yanlısı olan devlet başkanı Ayaz Muttalibov’un halk gösterileri sonucu istifası sonucu iktidara Ebulfeyz Elçibey gelmiş, Türkiye yanlısı politika izleyen ve “iki kardeşin yan yana ayrı devletler kurduğu nerede görülmüştür. Azerbaycan ve Türkiye olarak en kısa zamanda birleşmeliyiz” sözü Elçibey’e aittir.  1993 de ise Elçibey görevden uzaklaştırılıp yerine Ekim 1993’te Haydar Aliyev göreve geçmiştir.  Türkiye, Azerbeycan yakınlığı içiniki devlet bir millet” sözünü Haydar Aliyev söylemiştir.

Ermenistan ile ilişkilerdeki en ciddi girişim 11 Ekim 2009’da İsviçre’de imzalanan “Türkiye ile Ermenistan arasında diplomatik ilişki kurulmasına dair protokol” olmuş, ancak bu protokol de hem Ermeni diasporasının hem de Azerbaycan’nın büyük tepkisi ile karşılaşmış ve protokol yaşama geçirilememiştir.

1993 “Yakın Çevre Doktrini” ; Rusyanın eski Sovyet cumhuriyetlerine Rusya etrafında birleşip yeni bir küresel güç merkezi yaratma çağrısı.

“Yakın Çevre Doktrini” ninden sonra 1993 yılında yeni “Rus Askeri Doktrini” açıklamış bu bölgedeki hâkimiyetini korumaya çalışmıştır.

Ukrayna ve Beyaz Rusya tarafından temelleri atılan  Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT), 8 Aralık 1991 tarihinde kurulmuştur.

BDT üyeleri; Ukrayna , Beyaz Rusya, Azerbaycan, Ermenistan, Kırgızistan, Moldova, Özbekistan, Kazakistan ve Tacikistan. Türkmenistan ise gözlemci statüsünde katılmıştır. Önce topluluğun üyesi olan Gürcistan ise 2008 yılında Güney Osetya’da çıkan savaşta Rusya ile yaşadığı çatışma ve gerilim yüzünden topluluktan ayrılmıştır.

ODA; Orta ve Doğu Avrupa ülkeleri

TURK DIŞ POLITIKASI

1996 yılında Yunanistan Başbakanı Andreas Papandreu’nun ölümü sonrasında aynı yıl yerine Kostas Simitis geçmiş Turkıye- Yunanıstan ılıskılerı Simitis döneminde Papandreu’ya göre çok daha yumuşak bir üslupla ele alınmıştır.

Yunanistan, 1997 Madrid Deklarasyonu ile Ege’deki karasularını 12 mile çıkarma iddiasından vazgeçmiştir.

1996-1998 arasında Türkiye-Yunanistan ilişkilerinde meydana gelen niteliksel değişme iki önemli gelişme ile gerçekleşti. Bunlardan ilki;13-14 Aralık 1997 tarihindeki AB Lüksemburg Zirvesi’nden sonra Türkiye’nin AB ile siyasi ilişkilerini kesme kararı alması.

İkincisi; Abdullah Öcalan ın Kenya’da Yunan Büyükelçiliğinde saklandığının anlaşılması ve 15 Şubat 1999’da Kenya’da yakalanıp Türkiye’ye getirildiğinde üzerinde Lazaros Mavros adına düzenlenmiş bir Kıbrıs Cumhuriyeti pasaportunun bulunmuş olması bunun üzerine Yunanistan Dışişleri Bakanı Pangalos yerine Yorgos Papandreu getirildi.

1997 de GKRY,nin adaya yerleştirmek Rusya dan S-300 füze sistemni sipariş etmesi Turkıye- GKRY arasında gerginlik yaratmış proje hayata geçirilememiştir.

12 Aralık 1997 tarihinde yapılan Lüksemburg Zirvesi’nde GKRY’nin AB üyeliğine adaylığı resmî olarak açıklanmıştır.

1995 genel seçimleri sonucunda Necmettin Erbakan’ın Genel Başkanı olduğu Refah Partisi %21.38 oyla birinci parti konumuna yükselmiştir. Bunu %19.65 ile Anavatan Partisi (M. Yılmaz) ve %19.18 ile Doğruyol Partisi (Tansu Çiller) takip etmişti. Bülent Ecevit liderliğindeki DSP’nin %14.64, Deniz Baykal liderliğindeki CHP’nin %10.71 oy aldığı bu seçimlerde MHP %8.18 ile baraj altında kalarak TBMM’de temsil edilememişti.

Hükümeti kurma görevi önce Erbakan a verilmiş fakat hükümet kurulamamış sonra bu görev Mesut Yılmaz a verilmiş Doğru Yol ile bir koalisyon kurmayı başardıysa da bu Hükûmet (Ana-Yol) TBMM’den güvenoyu alamadı ve 6 Mart 1996-28 Haziran 1996 arası dönemde üç ay yaşayabildi. Daha sonra Erbakan ve Çiller  8 Temmuz 1996’da “Refah-Yol” hükümetini kurmuştur. “28 Şubat Süreci” sürecinden sonra Refah Partisine kapatma davası açılmış ve hükûmetin kurulmasından 11 ay sonra, 18 Haziran 1997’de Erbakan görevinden istifa etmek zorunda kalmış, Anavatan Partisi, Demokratik Sol Parti ve Demokrat Türkiye Partisinden oluşan ANASOL- D Hükûmeti kurulmuştur.

G-8’e karşı bir duruşu da temsil eden D-8 örgütünün kurulması;

D-8, 22 Ekim 1996 tarihindeki “Kalkınmada işbirliği Konferansı”nı izleyen bir dizi hazırlık toplantısından sonra üye ülkeler arasında kalkınmaya yönelik iş birliğini geliştirmek, ekonomik ve sosyal ilişkileri zenginleştirmek amacıyla 15 Haziran 1997 tarihinde İstanbul’da gerçekleştirilen Devlet ve Hükûmet Başkanları Zirvesi’nde yayımlanan “İstanbul Deklarasyonu” ile kurulmuştur. Örgüt, gelişmekte olan sekiz ülke olan Bangladeş, En donezya, İran, Malezya, Mısır, Nijerya, Pakistan ve Türkiye’den oluşmaktadır. Bu ülkeler aynı zamanda islam işbirliği Örgütüne de üyedir.

D-8 in organları;

Zirve; hükûmet/devlet başkanlarının iki yılda bir gerçekleştirdikleri toplantılardan oluşur ve örgütün en üst düzey karar alma organıdır.

Konsey; üye ülkelerin dışlişleri bakanları arasında gerçekleştirilen toplantılardır. Politik kararların bir kısmı burada alınır.

Komisyon; örgütün yürütme organıdır, üye ülkeler tarafından atanan komısyon uyelerınden oluşur.

D-8 daimi Sekretaryası İstanbul’dadır.

Lüksemburg Grubu: Üyelik müzakereleri Aralık 1997’deki Lüksemburg Zirvesi’nde kararlaştırılan, Çek Cumhuriyeti, Estonya, Kıbrıs, Macaristan, Polonya ve Slovenya’nın kastedildiği altı ülkeye verilen isim.

Helsinki Grubu: Üyelik müzakereleri Aralık 1999’daki Helsinki Zirvesi’nde kararlaştırılan, Bulgaristan, Letonya, Litvanya, Romanya ve Slovakya’nın kastedildiği beş ülkeye verilen isim.

Hristiyan Demokratlar Türkiye’nin diğer Avrupa ülkelerinden kültürel açıdan farklı olması sebebiyle AB tam üyeliğini desteklemezken Sosyal Demokratlar bu durumun bir fark yaratmadığı ve Türkiye’nin de diğer ülkeler gibi objektif kriterler

ile değerlendirilmesi gerektiğini savunmaktadırlar.

1998’deki AB Kardif Zirvesi’nde ise içerik olmasa da ifadeler ve üslupta bazı değişiklikler dikkati çekmiştir.

Türkiye’nin “üyelik için ehil” olduğu ifadesinden vazgeçilerek, bunun yerine Türkiye için “üyelik adayı tanımlaması getirilmiştir.

Türkiye için yıllık ilerleme raporları hazırlanması ilk kez , Lüksemburg Zirve ile kararlaştırılmıştır.

Lüksemburg Zirve Kararlarının uygulama boyutunda 4 Kasım 1998 tarihinde açıklanan “Türkiye için ilerleme Raporu” var olan ilişkileri biraz olsun yumuşatmıştır.

Surıye ve Turkıye arasında Teröre karşı iş birliğini içeren bu mutabakat; 1998 “Adana Mutabakatı”

İlgili Kategoriler

Kamu Yönetimi Ders Notları



Sayfayı Paylaş

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir