Finansal aracılık ve finansal düzenleme

FİNANSAL ARACILIK VE FİNANSAL DÜZENLEME

FİNANSAL ARACILAR: Finansal piyasaların temel fonksiyonu olan fon transferi sürecinde, fonların tasarrufçulardan yatı­rımcılara aktarımı doğrudan (aracı kullanmaksızın) ve dolaylı finansman (aracı kullanılarak) olmak üzere iki şekilde yapılmaktadır. Mevduat bankalarına yatırılan mevduatın, kredi olarak kullandırılması, dolaylı finansman için bir örnektir.

BANKALAR

>         Mevduat Bankaları: Esas olarak kendi nam ve hesabına mevduat şeklinde fon toplayan (vadesiz, vadeli mevduat) ve bu fonları kredi şeklinde kullandıran ve devlet tahvili – hazine bonosu satın alarak değerlendiren kurumlardır. (2011 de 31 adet banka var)

Fon bankası: Temettü hariç ortaklık hakları ile yönetimi ve denetimi Fona intikal eden bankalar ile Fonun, çoğunluk his­sesine sahip olduğu bankaları ifade etmektedir.

>         Katılım Bankaları (Faizsiz Bankacılık): Özel cari (istenildiğinde kısmen veya tamamen çekilebilir, karşılığında her hangi bir getiri ödenmez.)ve katılma hesapları (kâra ya da zarar katılım sağlayan ve önceden belirlenmiş bir getiri ödenmeyen, ana paranın geri ödemesi garanti olmayan hesap) yoluyla fon toplamak ve kredi kullandırmak esas olmak üzere faaliyet gösteren kuruluşlardır.

Katılım fonu: Katılım bankaları nezdinde açtırılan gerçek ve tüzel kişilere ait özel cari hesap ve katılma hesaplarında yer alan paradır.

>         Kalkınma ve yatırım bankaları: Mevduat kabul etmeyen bir banka türüdür. Temel işlevi orta ve uzun vadeli krediler vererek ülkenin gelişimine katkıda bulunacak yatırımlara finansman sağlamaktadır.

•      Kalkınma bankaları; Sermaye piyasasının gelişmediği ülkelerde elde ettikleri fonları uzun vadeli kredilere dönüştü­ren, iştiraklerde bulunan, özellikle imalat sanayisini finanse eden ve bunun yanında yatırımcılara gerekli teknik yar­dımlarda bulunan kurumlardır.

•      Yatırım bankları, Sermaye piyasalarının geliştiği ülkelerde halkın tasarrufları ile yatırımcıların uzun vadeli finansman ihtiyacının karşılanmasına aracılık yapan kurumlarıdır. Bu bağlamda, kalkınma ve yatırım bankacılığı birbirini ikame eden değil, birbirlerini tamamlayan farklı bankacılık alanları olarak görülebilir.

BANKA DIŞI MALİ ARACILAR

•      Sigorta şirketleri: Türkiye’de faaliyet gösterecek sigorta şirketleri ve reasürans Şirketlerinin anonim şirket veya kooperatif şeklinde kurulmuş olması gerekmekte ve faaliyete geçebilmek için, her bir sigortacılık branşında Hazine Müsteşarlığından ruhsat almak zorundadırlar. Başka işlerle meşgul olamaz. Sigorta şirketleri hayat, kaza, sağlık, yangın sigortası gibi hizmetler sunmaktadır. Topladıkları primleri finansal piyasada kısa veya uzun vadeli enstrümanlar­da değerlendirmektedir.

•      Bireysel Emeklilik Şirketleri: 27 Ekim 2003 tarihinde faaliyete başlamıştır. Sosyal güvenlik sistemini tamamlayıcı nite­likte gönüllü katılıma dayalı ek emeklilik sistemi oluşturulmuştur. Bu sistem içindeki tasarruflar Hazine Müsteşarlığının denetimine tabi olarak kurulacak emeklilik şirketleri tarafından, SPK mevzuatı çerçevesinde oluşturulan emeklilik yatı­rım fonlarında değerlendirilmektedir.

Emeklilik yatırım fonu: Emeklilik sözleşmesi çerçevesinde emeklilik şirketi tarafından. katılımcı adına açılan hesaptan takip edilebilen katkı paylarının değerlendirilmesi amacıyla kurulan fonlardır.

•      Finansal Kiralama (Leasing) Şirketleri: Bir malın yatırımcı tarafından satın alınması yerine, bir finansal kiralama şirketi tarafından yatırımcıya kiralanması ve kira süresi bitiminde malın mülkiyetinin sembolik bir bedel karşılığında kiracıya geçmesidir. Patent, fikri ve sınaî haklar, bilgisayar yazılımı gibi maddi olmayan ürünler için leasing yapılamaz.

❖    Factoring Şirketleri: Mal satan veya hizmet arz eden ticari işletmelerin yurt içi veya yurt dışı kısa vadeli senede bağlı alacak haklarının, bir factor kuruluş tarafından satın alınması temeline dayanan, bir finansman yöntemidir.

❖    Finansman Şirketleri; Fonları, bankacılık sektöründen kredi sağlayarak, finansman bonosu ihraç ederek, bankalara, sigorta şirketlerine ve mali olmayan kurumlara uzun vadeli tahvil satarak sağlarlar.

■     Tüketici finansman şirketleri: Temel amacı mal ve hizmetin satın alınması sırasında kredi kullandırmak suretiyle tüketiciyi, fiyat ve faiz dalgalarından korumak ve tüketicilerin nakit akışlarına uygun ödeme planları oluşturmaktır.

■     Satış finansman şirketleri: Temel fonksiyonu, destekleyici firmanın ürün ve hizmetlerini kredilendirerek satışlarını art­tırmaktır.

■     Ticari finansman şirketleri: Bu şirketlerin büyük bir kısmı küçük ve orta ölçekli üretici ve toptancılara, alacak senetleri finansmanı ya da factoring hizmeti sunmaktadır.

■     Finansal Holding Şirketleri: Anonim şirket şeklinde kurulan ve içlerinden en az bir tanesi bir kredi kurulusu olmak şartıyla, bağlı ortaklıklarının tümü veya çoğunluğu kredi kuruluşu veya finansal kuruluş olan şirketi ifade etmektedir.

■     Varlık Yönetim Şirketleri: Sorunlu varlıklar ve banka krizlerini önlemek amacıyla banka ve diğer mali kurumların ala­cakları ile diğer varlıklarını satın alabilir, satabilir, satın aldığı alacakları borçlusundan tahsil edebilir, varlıkları nakde çe­virebilir veya bunları yeniden yapılandırarak satabilir.

Sorunlu varlık: Borçlunun borçtan kaynaklanan yükümlülüklerini zamanında yerine getiremediği tahvil, bono, kredi gibi borç araçlarıdır.

o Aracı Kuruluşlar: Sermaye piyasası araçlarının yetkili kuruluşlar tarafından kendi nam ve hesabına, başkası nam ve hesabına veya kendi namına başkası hesabına alımı ve satımını yapan kuruluşlardır. SPKu’nun izniyle kurulur.

o         Yatırım Fonları: Tasarruf sahiplerinden katılma belgeleri karşılığında topladıkları paralarla, belge sahipleri hesabı­na, hazine bonosu, hisse senedi, tahvil gibi menkul kıymetlerden ve kıymetli madenlerden oluşan portföyleri işlet­mek amacıyla kurulan mal varlığıdır.

A tipi yatırım fonları: Portföylerinin en az aylık ortalama bazda, yüzde 25’i Türk şirketlerinin hisse senetlerinden oluşması gerekir.

B tipi yatırım fonları: Böyle bir sınırlama yoktur. Portföylerinde çok daha az miktarda hisse senedi tutabildikleri gibi, hiç hisse senedi taşımayabilirler.

Yatırım fonları, yatırım stratejileri açısından, likit fon, tahvil-bono fonu, yabancı menkul kıymetler fonu, karma fon gibi türlere ayrılmaktadır.

Katılma Belgesi: Yatırımcının fon portföyüne ortak olmasını sağlayan bir belgedir.

>         Yatırım Ortaklıkları: Menkul kıymet (Altın ve diğer kıymetli madenler portföyü işletmek üzere anonim ortaklık şeklinde kurulan kurumlarıdır), gayrimenkul ve risk (girişim) sermayesi yatırım ortaklığı olmak üzere üçe ayrılır.

DÜZENLEYİCİ VE DENETLEYİCİ KURUMLAR Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK)

4389 sayılı Bankacılık Kanunu ile Haziran 1999da Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) idari ve mali özerkliğe sahip bir kamu kurumu olarak kurulmuş ve Kurum Ağustos 2000’de faaliyetlerine başlamıştır.

Temel amacı, finansal piyasalarda güven ve istikrarın sağlanması, kredi sisteminin etkin bir şekilde çalışması, tasar­ruf sahiplerinin hak ve menfaatlerinin korunması ve malî sektörün geliştirilmesidir.

BDDK; Bankalarının, yabancı banka temsilciliklerinin, faktoring, finansal kiralama ve finansman şirketlerinin, finansal holding şirketlerinin ve varlık yönetim şirketlerinin kuruluş ve faaliyet izinlerinin verilmesinden ve bu kuruluşların düzenlenmesi ve denetlenmesinden sorumludur. Ayrıca, bankalara veya finansal holding şirketlerine hizmet vermek isteyen bağımsız dene­tim, derecelendirme, değerleme ve destek hizmeti şirketlerinin yetkilendirilmesi de BDDK tarafından yapılmaktadır.

Sermaye Piyasası Kurulu (SPK)

Yetkilerini kendi sorumluluğu altında bağımsız kullanan, idari ve mali özerkliğe sahip düzenleyici bir kamu kurumudur. Sermaye Piyasası Kurulu 1981 yılında 2499 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu ile kurulmuştur.

Temel amaçlar; tasarrufların menkul kıymetlere yatırılarak halkın iktisadi kalkınmaya etkin ve yaygın bir şekilde katılmasını sağlamak, sermaye piyasasının güven, açıklık ve kararlılık içinde çalışmasını sağlamak; tasarruf sahiplerinin hak ve yararlarının korunmasını düzenlemek ve denetlemektir.

Hazine Müsteşarlığı

Devletin taşınır ve taşınmaz varlıklarının sahibi ve yöneticisi konumunda, ülkenin ekonomi politikaları çerçevesinde ha­zine işlemleri, iç ve dış borçlanmaları yürütme, ülkenin finansman politikaları çerçevesinde sermaye akımlarına ilişkin düzenleme, sigortacılık sektörüne ilişkin denetleme ve düzenleme faaliyetlerini yürütmektedir.

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB)

Temel amacı fiyat istikrarını sağlamak olan TCMB’nin görevleri arasında finansal sistemde istikrarı sağlamak, para ve döviz piyasaları ile ilgili düzenleyici tedbirleri almak yer almaktadır.

TCMB, rezerv ve likidite gereksiniminin usul ve koşullarını belirleme, katılım bankalarındaki katılım fonlarının türlerini ve mevduat bankalarındaki mevduatın türlerini ve vadelerini belirleme gibi yetkilere sahiptir. Bu bağlamda banka, finansal sis­temin işleyişini etkilemekte ve finansal sistemin bir bütün olarak istikrarının sağlanmasında temel aktörlerden biri konumun­da bulunmaktadır.

TCMB 1930 yılında 1715 sayılı yasa ile kurulmuş ve 1931 tarihinde faaliyetlerine başlayabilmiştir.

14 Ocak 1970 yılında 1211 sayılı Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanunu’nun kabul edilmesiyle yürürlükten kalk­mıştır.

2001 yılında yapılan Kanun değişikliği kapsamında, Merkez Bankası, para politikası önceliğini fiyat istikrarına vermekle birlikte, mevcut konjonktürde risk unsurları ve bunlara bağlı para politikası tedbirlerini ele alırken hem fiyat istikrarını hem de finansal istikrarı gözeten bir çerçeve benimsemiş, finansal istikrarı sağlamak Bankanın destekleyici amacı olarak tanımlanmıştır.

TCMB’nin başlıca finansal istikrar hedefleri; daha çok öz kaynak kullanımı, daha basiretli borçlanma, daha uzun borç­lanma vadeleri, güçlü döviz pozisyonu ve etkin risk yönetimi olarak belirlenmiştir.

Banka, Hükümetin mali ve ekonomik müşaviri, mali ajanı ve haznedarıdır. Bankanın Hükümetle ilişkisi, Başbakan aracılığı ile sağlanır.

Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF)

Tasarruf sahiplerinin haklarını korumak ve kendine devredilen bankaları ve varlıkları en uygun şekilde çözümlemek görevlerini üstlenmiş, mali sistemin güven ve istikrarını sağlayan kurumdur.

1999 yılında BDDK’nın kurulması ile Bankalar Kanunu ile TMSF’nin temsil ve idaresi BDDK’ya devredilmiştir. Mevduatlar 50.000 TL ye kadar güvence altındadır.

Tasarruf Mevduatı ve Katılım Fonu Sigortası

Mevduat ve katılım fonu toplamaya yetkili mevduat ve katılım bankalarının BDDK tarafından faaliyet izinlerinin kaldırıl­ması durumunda, mevduat ve katılım fonu hak sahiplerinin maruz kalacağı kayıpların devlet veya bu amaçla kurulmuş özel bir kurum tarafından kısmen ya da tamamen eklenmesinin garanti edilmesidir. Türkiye’de mevduatın ve katılım fonla­rının sigortalanması yetki ve görevi TMSF’ye aittir. Sigorta primleri ilgili kredi kuruluşu tarafından TMSF’ye ödenir ve mev­duat sigortası tüm bankalar için zorunludur.

MESLEK BİRLİKLERİ

Türkiye Bankalar Birliği (TBB): Mevduat bankaları ile kalkınma ve yatırım bankaları, faaliyet izni aldıkları tarihten itibaren bir ay içinde üye olmak, Birlik statü hükümlerine uymak ve Birliğin yetkili organlarının aldığı kararları uygulamak zorunda­dır. TBB, üyeleri için, meslek ilke ve standartlarını belirler.

TBB’nin amaçları; Bankaların hak ve menfaatlerini savunmak, Bankacılık sisteminin büyümesi, sağlıklı olarak çalışması ve bankacılık mesleğinin gelişmesi, rekabet gücünün artırılması amacıyla çalışmalar yapmak, Rekabetçi bir ortamın yaratılma­sı ve haksız rekabetin önlenmesini sağlamak.

Birlik, Üyelerinin uyması gerekli meslek ilkeleri ve standartlarını BDDK’nın uygun görüşünü alarak belirler.

Türkiye Katılım Bankaları Birliği (TKBB): Türkiye’de faaliyette bulunan tüm katılım bankaları faaliyet izni aldıkları tarihten itibaren bir ay içinde Katılım Bankaları Birliğine üye olmak, Birlik Statü hükümlerine uymak ve Birliğin yetkili organlarının alacağı kararlan uygulamak zorundadırlar. Birlik, Üyelerinin uyması gerekli meslek ilkeleri ve standartlarını BDDK’nın uygun görüşünü alarak belirler.

Türkiye Sermaye Piyasası Aracı Kuruluşları Birliği (TSPAKB): Sermaye Piyasası Kanunu ile 11 Şubat 2001’de kurul­muş ve Nisan 2001’de faaliyete geçmiştir. Sermaye piyasası aracılık faaliyeti yetki belgesine sahip tüm banka ve aracı ku­rumlar Birliğe üye olmak zorundadır. Yetki belgeleri verildikten itibaren 3 ay içinde birliğe üyelik başvurusu yapmayan aracı kuruluşların aracılık faaliyetleri SPK’ca durdurulur.

Birliğin amaçları:

•      Sermaye piyasasının ve aracılık faaliyetlerinin gelişmesini sağlamak,

•               Birlik üyelerinin dayanışma, gerekli özen ve disiplin içerisinde çalışmalarını sağlamak,

•               Haksız rekabetin önlenmesini ve mesleki konularda üyelerin aydınlatılmasını sağlamak, olarak sıralanmaktadır.

Birlik, kendisine mevzuatla bırakılan veya SPK’ca belirlenen konularda düzenlemeler, denetlemeler yapar ve yürütür.

Türkiye Sigorta ve Reasürans Şirketleri Birliği: Türkiye Sigorta ve Reasürans Şirketleri Birliği, sigortacılık mesleğinin geliştirilmesi, şirketler arasında dayanışma sağlanması ve haksız rekabetin önlenmesi amacıyla kurulan tüzel kişiliği haiz kamu kurumu niteliğinde öz düzenleyici bir meslek kuruluşudur.

Sigorta şirketleri ve reasürans şirketleri, Türkiye Sigorta ve Reasürans Şirketleri Birliğine, ruhsat almalarından itibaren bir ay içinde üye olmak /orundadır. Ancak. Bakanlar Kurulu, üye olma zorunluluğunu kaldırmaya yetkilidir.

FAİZ ORANLARINI BELİRLENMESİ

Faiz ve Önemi

Faiz, finansal sistem tarafından belirlenen ancak etkileri itibariyle ekonominin genelini ilgilendiren önemli bir makro değiş­kendir.

Faiz oranları, tüketim, tasarruf, yatırım kararlarını etkilediği gibi merkez bankalarının para politikalarını yürütmesinde de önemli rol oynar.

Faiz, bir üretim faktörü olan sermayenin üretimden aldığı pay veya sermayenin belli bir süre başkasına ödünç verilme­sinin karşılığında eklenen bedel (fiyat) olarak tanımlanmaktadır.

Faizin Temel İşlevleri:

Faizin birinci fonksiyonu, tasarrufun ulusal gelirden alacağı payı belirlemektir. Tasarruf, ekonomik büyüme ve gelişmenin temelini oluşturan yatırımların kaynağını oluşturmaktadır.

İkinci fonksiyon, kaynakların etkin dağılımı, sermayenin etkin dağılımı ve kullanımını sağlamaktır.

Üçüncü Fonksiyonu: Tasarruf sahiplerine gelir sağlama işlevidir. Tasarruf yapanlar yaptıkları tasarruflar karşılığında, tüke­timden vazgeçmenin bedeli olarak faiz geliri elde ederler. Bu da onların servet birikimleri üzerinde olumlu etki yaratmaktadır.

Piyasadaki Faiz Oranları
Nominal Faiz Oranı: Piyasada gerçekleşir ve gözlenebilen faiz oranıdır. Bu anlamda, vadeli mevduat faiz oranları ve sabit getirili finansal varlıkların (tahviller) o andaki geçerli olan fiyatlara göre ortaya konan getiri oranları, nominal faiz oranını ifade etmektedir.

Reel Faiz Oranı: Beklenen enflasyona göre düzeltilmiş faiz oranıdır. Nominal faiz oranından beklenen enflasyonun arındı­rılmasıyla bulunur. Piyasada ifade edilen nominal faiz aslında reel faiz ve beklenen enflasyonun toplamından oluşmaktadır.

> Klasik Faiz Teorisi: Adam Smith’in “Ulusların Zenginliği” adlı eserinde Smith’e göre faiz kârdan ayrı bir kavramdır.

Faiz, birikimini kendisi kullanmayan başka birine ödünç olarak veren kişinin, bu eylemi nedeniyle elde ettiği gelirdir. Faiz, tasarrufun yani bugünkü tüketimden vazgeçmenin karşılığıdır.

Klasik teoriye göre “reel” bir değişken olarak kabul edilen faiz düzeyini belirleyen faktörler, tasarruf ile yatırımlardır.

FAİZ ORANLARININ BELİRLENMESİ
Yatırımlar faiz oranı ile ters yönlü bir ilişki içindedir. Faiz oranlarının artışı yatırım için kullanılabilecek fonların maliyetini yükseltecektir. Faiz oranları artarken yatırım düzeyi düşecektir.

Denge faiz oranı, tasarrufları yatırımlara eşitleyen faiz oranı olarak belirlenmektedir.

> Likidite Tercihi (Keynesyen)Teorisi: Keynes, faiz oranlarını reel faktörler yerine parasal faktörler ile açıklamaya ça­lışmıştır. Keynes’e göre faiz, tasarrufun getirisi değil, parayı likit olarak elde tutmaktan vazgeçmenin bir bedelidir.

Bir başka ifade ile likiditeden vazgeçmenin maliyetidir.

İktisatçılar, faiz oranlarının belirlenmesinde çoğunlukla “likidite tercihi” teorisini kullanmaktadırlar. Bu teoride faiz oranları, para arzı ve talebine göre belirlenmektedir.

Denge faiz oranı ekonomide toplam para arzı ve toplam para talebini eşitleyen noktada oluşacaktır.

Para Talebi (Md): Ekonomik birimlerin çeşitli nedenlerle bulundurmak istedikleri para miktarıdır
Keynesyen teoriye göre, karşımıza üç farklı para talebi çıkmaktadır.

>          İşlem amaçlı ( Hem gelir ile İşlem amaçlı talep; hem de fiyatlar İle işlem amaçlı talep doğru orantılıdır.)

>          İhtiyat amaçlı (Gelir ve faiz oranına bağlıdır. Gelir ya da faiz oranı yüksekse ihtiyat amaçlı fon azaltılır)

>          Spekülasyon amaçlı (Faiz oranları düzeyi ile spekülasyon amaçlı para talebi arasında ters yönlü bir ilişki mevcuttur.)

Likidite tercihi teorisinde, ekonomik birimlerin mevcut servetlerini iki varlık (para ve tahvil) arasında dağıttığı ve toplam varlık talebinin bu ikisinin toplamından oluştuğu varsayılmaktadır.

Faiz oranlan sabitken gelir arttığı zaman para talebi artar para talebi eğrisini sağa doğrukayar. Bunun tersi de geçerlidir.

Bunun yanında fiyatlar genel düzeyi ile para talebi arasındaki ilişki de doğru yönlüdür.

Diğer şartlar sabitken fiyatlar genel düzeyinin artması para talebini artırır ve para talebi eğrisi sağa kayar. Denge faiz oranı yükselir.

Fiyatlar genel düzeyinin azalması ise para talebini azaltır ve para talebi eğrisi sola kayar. Denge faiz oranı düşer.

Para Arzı (Ms): Keynesyen teoride para arzı eksojen (dışsal) dir, yani Merkez Bankası tarafından belirlenir. Ekonominin işleyişine bağlı olarak Merkez Bankası, zorunlu karşılık oranı,reeskont oranları ve açık piyasa işlemleri yoluyla para arzının değişmesine neden olmaktadır.

Diğer şartlar sabitken (ceteris paribus varsayımı altında) para arzı artarsa, bunu para arzı doğrusunu sağa kaydırarak gösteririz. Bu durumda denge faiz oranı azalır.

■      Ödünç Verilebilir Fonlar Teorisi

Ödünç Verilebilir Fonlar Teorisi; Klasik ve Keynesyen faiz teorilerinden tamamen farklı bir teori değildir. Teorinin getirdiği yenilik, faizin belirlenmesi sürecinde tasarruf ve yatırım arasındaki reel ilişkinin yanında, parasal unsurlara da yer vermesidir.

Bu teoriye göre, ödünç verilebilir fonlar birincil ve ikincil piyasalarda alınıp satılır.

Ödünç verilebilir fon arzı kaynakları; hane halkı bireysel tasarrufları, işletmelerintasarrufları, devlet tasarrufları, para arzı değişiklikleri, banka sisteminin yarattığı ek satın alma gücü ve gömüleme çözülmesi (sistem içinden çekilen fonun yine sistem içinde kullanılması) gibi çeşitli unsurlardan oluşmaktadır.

Faiz oranları getiri unsuru olarak ele alındığında ÖVFA ile faiz oranları arasındadoğrusal bir ilişki olduğu, Ancak faiz oranlarının maliyet unsuru olması dikkate alındığında ÖVFT ile faiz oranı arasında ters yönlü (negatif) bir ilişki bulunmaktadır.

FAİZ ORANLARININ YAPISI

Faiz oranlarının yapısı; finansal varlıkların sahip oldukları risk, vade, vergi ayrıcalıkları ve likidite gibi özelliklerin faiz oranına yansımalarının incelenmesidir.

Faiz oranlarının risk yapısı; aynı vadeye sahip çeşitli finansal varlıkların risk, likidite ve vergi ayrıcalıkları gibi faktörlere bağlı olarak ortaya çıkan faiz oranı farklılıklarıdır.

Risk Türleri:

■      Geri ödenmeme riski (Hazine bonosu ile finansman bonosu arasındaki faiz farkı )

■      Likidite riski ( nakde dönüştürme kolaylığı… Likidite ile faiz oranı arasında ters yönlü bir ilişki vardır.)

■       Vergi ayrıcalıkları ( Yatırımcılar reel getiriyle ilgilenirler. Vergiden muaf olan varlık yada düşük vergi ödenen varlık daha düşük faiz ödeyecektir.)

Literatürde, faiz oranlarının vade yapısını açıklamaya çalışan üç farklı teori mevcuttur.
❖     Beklentiler Teorisi; getiri eğrisinin şekli ya da faiz oranlarının vade yapısı, fon talep edenlerin (ödünç alanların) ve fon arz edenlerin (ödünç verenlerin) gelecekteki faiz oranı beklentilerine göre belirlenir. Bu teoriye yönelik bazı varsayımlar bulunmaktadır. Buna göre;

•       Yatırımcılar vade tercihi olmayan varlıkları ellerinde bulundurdukları sürece kâr maksimizasyonu hedefleyen kişilerdir.

Getiri eğrisinin biçimi, kısa dönem faiz oranlarına bağlıdır. Eğer piyasa aktörleri, kısa dönem faiz oranlarının artacağını bek­liyorsa “artan getiri eğrisi” söz konusu olacaktır. Eğer piyasa aktörleri gelecekte kısa vadeli faiz oranının düşeceğini bekli­yorlarsa “azalan getiri eğrisi” söz konusu olacaktır. Umulan faiz oranı beklentisinde değişme yoksa getiri eğrisi yatay eksene paralel hâle gelecektir. Faiz oranlarının ilk önce artacağı daha sonra azalacağı bekleniyorsa; dalgalı getiri eğrisi söz konusu olacaktır.

•       Yatırımcılar, kısa vadeli finansal varlıklarla uzun vadeli finansal varlıklar arasında kayıtsızdır. Yani uzun vadeli bir finan­sal varlığı elinde tutmakla, kısa vadeli bir finansal varlığı elinde tutmak arasında bir fark yoktur.

•       Ayrıca, yatırımcıların kısa vadeli finansal varlıkları satıp uzun vadeli finansal varlıkları almaları durumunda, ortaya çıka­cak işlem maliyetlerinin sıfır olduğu kabul edilmektedir.

•       Bu teoride özellikle, belli bir risk sınıfına ait, vadesi önemsiz tüm varlıklar birbirine tam ikame olarak kabul edilir. Yani yatırımcıların getiri oranı aynı olduğu sürece, 4 yıl vadeli bir finansal varlık almak yerine, iki adet 2 yıl vadeli birbirini ta­kip eden finansal varlıklar almak veya periyodik olarak birbirini takip eden her yıl vadeli varlıklar almak arasında bir fark yoktur.

Beklentiler teorisine göre uzun vadeli faiz oranının değeri; piyasada mevcut (cari) kısa vadeli faiz oranı ile uzun vadeli varlığın vade süresi içinde piyasa katılımcılarının gerçekleşmesini bekledikleri kısa vadeli faiz oranlarının ortalamasına eşit­tir.

❖     Likidite Primi Teorisi: Finansal yatırımcıların kısa ve uzun vadeli menkul kıymetler arasında kayıtsız (fark görmeyen) olduğu varsayımını reddetmektir. Uzun vadeli finansal varlıkların likiditesi kısa vadeli finansal varlıkların likiditesine göre düşüktür. Ayrıca uzun vadeli yatırımlar, genel olarak kısa vadeli yatırımlardan daha risklidir. Bu nedenle de yatı­rımcıların uzun vadeli finansal varlıkları tercih etmesi için ekstra bir faiz getirisi (likidite primi) beklentisi içinde olacakları kabul edilir.

Likidite primi teorisinde getiri eğrisi genellikle pozitif eğimlidir.
Uzun vadeli faiz oranı, beklentiler teorisine göre bulunan faiz oranına likidite priminin eklenmesiyle bulunur.

Bölünmüş Piyasalar Teorisi: Finansal piyasalar farklı ihtiyaçlara sahip geniş bir kullanıcı kitlesine (fon arz ve talep edenler) sahiptir. Finansal oyuncuların işlemlerinde tercih edecekleri vadeler birbirinden farklıdır. Yani bir kısım yatırımcı kısa vadeli yatırımları tercih ederken diğer bir kısmı orta vadeli yatırımları ya da uzun vadeli yatırım seçenekle­rini tercih edebilmektedir.

Bölünmüş piyasalar teorisi, finansal aktifler arasında tam ikame ilişkisi olduğunu kabul eden bekleyişler teorisinin ta­mamen tersidir. Bu nedenle kısa vadeli finansal varlıklar ile uzun vadeli finansal varlıklar arasında ikame ilişkisi yoktur, dolayısıyla getiri eğrisi çizmenin bir anlamı yoktur.

PARANIN ZAMAN DEĞERİ VE FAİZ ORANLARI
Enflasyon, bir bütün olarak mal ve hizmet fiyatlarının artma oranıdır.
Faiz, paranın kirası ya da kullanım bedelidir. Belirli bir miktar para ödünç verildiğinde, anaparanın üzerinde ele geçen her türlü meblağ faiz olarak adlandırılır. Enflasyon beklentisi ile faiz oranı doğru orantılıdır. Faiz, fiyat olarak, ödeme süresi­nin ve katlanılan riskin bir fonksiyonudur.

Paranın zaman değeri, faiz oranı ile ölçülür. Burada Faiz oranı, tüketimden vazgeçmenin bedelini ve geleceğe ilişkin belir­sizliği yansıtır. Faiz oranları, fon arz ve talebine göre belirlenmektedir. Fon arz ve talebini dolayısıyla faiz oranlarını belirle­yen faktörler aşağıdaki gibi sıralanabilir:

>         Merkez Bankası para politikaları,

>         Hane halkı tasarruf eğilimi,

>         Bütçe açıkları,

>         Dış ticaret açıkları,

>         İşletme faaliyetlerinin düzeyi,

>         Uluslararası para akımları,

Nominal faiz oranı, yatırılan paranın büyüme oranıdır. İşlem anında belirtilen ve o anda geçerli olan faiz oranını ifade etmektedir.

Reel faiz oranı, enflasyonun etkisinden arındırılmış faiz oranıdır. Reel faiz oranı, bir yatırımın satın alma gücündeki artış oranıdır.

Risksiz Faiz Oranı (RF): Geri ödenmeme riskinin (d) sıfır olduğu durumdaki faizi ifade eder. Buna göre;

(1 + RF) = (1 + z) (1 + e)

Formülde; z = Kaçırılan fırsatların gerçek zaman değeri, e = Enflasyon oranı

Risksiz faiz oranı, geri ödenme riski bulunmayan ancak enflasyonun etkisini de hesaba katan faiz oranıdır. Hazine- nin ihraç ettiği hazine bonosu, devlet tahvilleri gibi borçlanma araçları için geri ödenme riskinin bulunmayan varlıklarda kullanılır.

Efektif Faiz Oranı: Yıl içinde faiz ödemelerinin sıklığına göre yatırımcının eline geçen getiri oranına efektif (gerçek-eşdeğer) faiz oranı denir.

Basit faiz, sadece ilk yatırım üzerinden kazanılan faizdir.

İlgili Kategoriler

İktisat Ders Notları



Sayfayı Paylaş

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir