AÖF İdare Hukuku Final Notları



İDARE HUKUKU FİNAL NOTLARI

5.ÜNİTE: İdârenin yaptığı sözleşmeler, tabi olduğu hukuk dalına göre idârenin özel hukuk sözleşmeleri ve idârî sözleşmeler olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. İdârenin özel hukuka göre yaptığı sözleşme türleri; kamu ihale sözleşmeleri, abonman sözleşmeleri, 1999’dan itibaren yapılan yap-işlet-devret sözleşmeleri, 2006’dan itibaren yapılan yap-işlet sözleşmeleri ve diğer özel hukuk sözleşmeleridir. İdârî sözleşmelerin klasik türlerini, imtiyaz sözleşmeleri, müşterek emanet sözleşmeleri, iltizam sözleşmeleri, istikraz sözleşmeleri, yeraltı ve yerüstü servetlerin işletilmesine ilişkin sözleşmeler, idârî hizmet sözleşmeleri ve orman işletme sözleşmeleri olarak sayabiliriz. İdârî sözleşmelerin yeni türlerini; elektrik hizmetleriyle ilgili görevlendirme sözleşmesi, otoyollarla ilgili görevlendirme sözleşmesi, 1995- 1999 yılları arasında yapılan yap-işlet-devret sözleşmeleri, 1997-2006 yılları arasında yapılan yap-işlet sözleşmeleri ve telekomünikasyon alanındaki görev ve görevlendirme sözleşmeleri olarak saymak mümkündür. İdâre, klasik ve yeni türlerin dışında da idârî sözleşme koşullarını taşıyan değişik isimler altında sözleşme yapabilir.  İdârenin sözleşmeleri genellikle iki bölümden oluşurlar: Şartname ve anlaşma. İdârenin sözleşmelerinin yapılmasında ve uygulanmasında uyulacak koşulları belirleyen belgeye şartname denmektedir. Anlaşma ise, idâre ile sözleşmeci özel hukuk kişisi arasında imzalanan ve iki tarafın irâdelerinin uyuştuğunu gösteren belirten kısa bir belgedir. İdârenin sözleşmelerinin uygulanması, idârenin ve karşı tarafın sözleşmelerde üstlendikleri yükümlülükleri karşılıklı olarak yerine getirmeleriyle olur. Sözleşmelerin uygulanmasında, bir tarafın yükümlülüğü kendisi için bir borç, karşı taraf için bir hak oluşturur. Dolayısıyla, sözleşmelerin uygulanması demek, tarafların borçlarını ve yükümlülüklerini karşılıklı olarak yerine getirmeleri demektir. Bu açılardan idârenin özel hukuk sözleşmeleri ile idârî sözleşmeler arasında bir fark yoktur. İdârenin sözleşmelerinde sözleşmecinin borçları; şahsen ifa, sözleşme ve şartname hükümlerine uygun, tam ve zamanında ifa ve dürüst ifadır. İdârenin imzalamış olduğu sözleşmelerde sözleşmecinin hakları, ücret hakkı ve tazminat hakkıdır. Sözleşmeci gibi idâre de sözleşmede yüklendiği yükümlülüklerini iyi niyetle ve tam olarak yerine getirmek zorundadır. İdâre, sözleşmecinin malî dengesini korumakla yükümlüdür. İdâre, sözleşmecinin yükümlülüklerini yerine getirmesi için gereken kolaylıkları sağlamalıdır ve nihayet idâre, sözleşmenin ücretini, sözleşmede öngörülen biçimde ve zamanında ödemelidir. İdâre, imzaladığı sözleşmelerde sözleşmeci karşısında birçok üstün hak ve yetkilerle donatılmıştır. Bu hak ve yetkiler: Denetim ve yönlendirme yetkisi, yaptırım uygulama yetkisi, tek taraflı değişiklik yapma yetkisi ve fesih yetkisidir. Sonradan ortaya çıkan olaylar veya durumlar nedeniyle, idârenin imzaladığı sözleşmelerin hükümlerinin yerine getirilmesi zorlaşabilir veya imkânsız hale gelebilir. Bu yeni durum veya olaylar, sözleşmenin taraflarının borç ve yükümlülüklerini ya tamamen veya kısmen ortadan kaldırır ya da en azından bir tarafa yeni yükümlülükler yükler. İdârenin imzaladığı sözleşmelerin uygulanmasını etkileyen yeni olay veya durumlar, mücbir sebep, fait du prince ve öngörülemezlik durumlarıdır. İdârenin imzaladığı sözleşmeler iki biçimde sona ermektedir: Normal sona erme ve zamanından önce sona erme yani fesih. Normal sona erme, sürenin dolması ve sözleşme konusu edimin yerine getirilmesi biçiminde olur. İdârenin yaptığı sözleşmelerin zamanından önce sona erdirilmesine fesih denir. Üç türlü fesih olabilir: Tarafların karşılıklı anlaşmasıyla fesih, idâre tarafından tek yanlı olarak fesih ve mahkeme kararıyla fesih İdârenin özel hukuk sözleşmelerinin akdî hükümlerinden kaynaklanan davalar, adlî yargıda çözülecektir. İdârenin özel hukuk sözleşmelerinin imzalanmasından önce izlenmesi gereken idârî usuller çerçevesinde yapılan ve sözleşmeden ayrılabilen işlemlerden kaynaklanan davalar ise idârî yargıda açılacaktır. İdârî sözleşmelerden kaynaklanan davalar kural olarak idârî yargıda çözülür. Davalar, ister sözleşme öncesi yapılan ve ayrılabilir idârî işlemlerden kaynaklanan davalar olsun isterse sözleşmenin düzenleyici veya akdî nitelikteki hükümlerinden kaynaklanan davalar olsun, fark etmez. İdârî sözleşmelerden kaynaklanan davaların çözümü konusunda üç olasılık vardır: Tam yargı davaları, iptal davaları ve tahkim yolu.

İdârenin Sözleşmeleri İdârî sözleşme kavramından daha geniş bir kavram olup hem idârî sözleşmeleri hem de idârenin özel hukuk sözleşmelerini kapsar.

Abonman Sözleşmeleri İktisadi, sınai ve ticari kamu hizmetlerinden yararlananların bu hizmetleri yürüten kamu kurumları ile yaptıkları sözleşmelerdir. Bu sözleşmeler, özel hukuk sözleşmeleridir ve bu sözleşmelerden kaynaklanan uyuşmazlıklar adlî yargı yerlerinde çözümlenmektedir.

 Önemli: İdârenin taraf olduğu yap-işlet-devret sözleşmeleri idârî sözleşme kabul ediliyordu. Bakınız. Anayasa Mahkemesi, Esas.1994/71, Karar.1995/23; Resmî Gazete, Tarih.20.03.1996, Sayı.22586. Ancak mevzuat değişiklikleri sonrasında artık yap-işlet-devret sözleşmeleri özel hukuk kapsamına alınmıştır.

İdârî Sözleşme İdârenin idâre hukuku ilke ve kurallarına tabi olan sözleşmeleridir.

İdârî Yargı İdârî yargı, idârî makamların idâre hukuku alanındaki faaliyetleri dolayısıyla ortaya çıkan uyuşmazlıkların çözümlenmesini konu alan bir yargı türüdür.

İmtiyaz Usulü Bir özel kişinin idâreyle yaptığı bir sözleşme gereğince, hizmetten faydalananlardan alacağı bir ücret karşılığında kendi kâr ve zararına bir kamu hizmetini kurup işletmesi usulüdür.

İltizam Usulü Bir özel kişinin, idâreyle yaptığı bir sözleşme gereğince, idâreye ödeyeceği belirli bir ücret karşılığında, bir kamu hizmetini kendi kâr ve zararına işletmesi usulüdür.

Kamu İstikraz Sözleşmeleri Devlet ve bazı kamu tüzel kişileri tarafından tahvil, bono gibi isimlerle çıkarılan senetler karşılığında halktan borç para alınmasını sağlayan idârî sözleşmelere “kamu istikraz sözleşmeleri” denir.

Görev Sözleşmesi: Türk Telekom ile Bilgi Teknolojileri İletişim Kurumu arasında, katma değerli hizmetler dâhil, her türlü telekomünikasyon hizmetlerinin yürütülmesi ve telekomünikasyon altyapısının işletilmesi ile ilgili hak, yetki ve yükümlülükleri düzenlemek üzere akdedilen sözleşmedir.

GSM Görev Sözleşmesi: Türk Telekom ile Bilgi Teknolojileri İletişim Kurumu arasında, GSM 1800 mobil telekomünikasyon hizmetlerinin yürütülmesi ve gerekli telekomünikasyon altyapısının işletilmesi ile ilgili hak, yetki ve yükümlülükleri düzenlemek üzere akdedilen sözleşmedir.

İmprevision İlkesi Sözleşmenin taraflarının iradesinden bağımsız olarak ortaya çıkan, sözleşmenin yapıldığı zamanda öngörülemeyen olaylar sebebiyle, sözleşmecinin olağandışı şekilde ağırlaşan yükünün bir kısmının idâre tarafından karşılanmasını ifade eden ilkedir.

Hizmet Yararına Fesih İdârenin sözleşmeyi kamu yararına tek yanlı olarak sona erdirmesine “hizmet yararına fesih” denmektedir.

Yaptırım Niteliğinde Fesih Sözleşmenin uygulanmasında karşı tarafın ağır kusurunun söz konusu olduğu durumlarda idâre bir yaptırım olarak sözleşmeyi tek yanlı sona erdirebilir. Buna “yaptırım niteliğinde fesih” denmektedir.

Tam Yargı Davaları Tam yargı davaları, İdârî Yargılama Usulü Kanununun 2/b. sinde, idârî eylem veya işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan davalar olarak tanımlanmıştır.

İptal Davaları İdârî yargıda iptal davaları, idârî işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlâl edilenler tarafından açılan davalardır.

Ayrılabilir İşlem Teorisi Ayrılabilir işlem teorisine göre, birden çok işlemden oluşan bir süreçte, işlemlerden her birinin nihai işlemden ayrı, ondan bağımsız bir kimliği veya etkisi var ise, iptal davasının konusunu oluşturmak bakımından, içinde bulunduğu idârî süreçten ayrılarak iptal davasına konu olabilecekleri kabul edilmektedir.

Tahkim Tahkim, tarafların aralarındaki mevcut veya muhtemel bir uyuşmazlığın hakemlerce çözümlenmesi için yaptıkları bir anlaşmadır. Devlet tarafından denetlenen, kararları kesin hüküm oluşturan ve tıpkı mahkeme kararları gibi icra edilebilen özel bir yargı faaliyetidir.

6.ÜNİTE: Kamu hizmeti; Devletin ve diğer kamu tüzel kişilerinin toplum ya da toplulukların genel ortak ihtiyaçlarını gereği gibi karşılamak amacıyla ele alıp doğrudan ya da buyruğu ve sorumluluğu altında başkalarına yaptırdığı türlü faaliyetlerdir. Bunun dışında kamu hizmeti; bir kamu tüzel kişisi veya onun denetimi altında bir özel kişi tarafından yürütülen kamu yararı amacına yönelik faaliyetler, ya da yasama organınca kamu hizmeti olarak nitelendirilen idâre ya da onun denetim ve gözetimi altında özel kişilerce, kamu yararı amacıyla, kamusal bir ihtiyacı tatmin için yapılan faaliyetler olarak da tanımlanmaktadır. Kamu hizmetinin dört önemli öğesi bulunmaktadır. Bunlardan birincisi, kamu hizmetini sunan (organik öğe), ikincisi kamu hizmetinin sunulduğu kişiler, üçüncüsü kamu yararı, dördüncüsü de kamu hizmetine yönelik faaliyetlerdir. Bir faaliyetin kamu hizmeti olarak nitelendirilebilmesi için bu faaliyetin bir kamu tüzel kişisi veya onun gözetim ve denetimi altında özel hukuk kişileri tarafından yerine getirilmesi gerekir. Kamu yararı kavramını tanımlamak oldukça zordur. O hâlde kamu yararını tanımlama yetkisini, devletin yetkili organlarına bırakmak en çıkar yoldur. Kamu hizmetinin üçüncü öğesi, hizmetin arz edildiği kişilerdir. Kamu hizmetlerinin kamusal ya da özel yönetim yöntemlerine tabi tutulmuş olmalarına göre, kişilerin kamu hizmetleri karşısındaki durumları bazı farklılıklar göstermektedir. Kamu hizmetlerinin hepsine egemen olan ilkeler; süreklilik ve kesintisizlik, düzenlilik, eşitlik ve genellik, tarafsızlık, değişkenlik ve uyarlanabilirlik ve bedelsizlik ilkeleridir. Süreklilik hizmetin niteliğine göre belirlenir. Herkese ve her zaman aynı biçimde ve yoğunlukta hizmet sunulması da gerekir. Bu, kamu hizmetinin sunulmasında düzenlilik ilkesinin bir sonucudur. Eşitlik ve genellik ilkesi, kamu hizmetinden önceden belirlenen kurallarına uygun olan herkesin yararlanabileceğidir. Kamu hizmetinin idâre tarafından tarafsız olarak herkese yansız biçimde eşit olarak sunulması gerekmektedir. Kamu hizmetinin amacı, toplumun ortak bir ihtiyacının karşılanması olduğuna göre ve toplumun yapısı ile teknik imkânlar zamanla gelişip değiştiğine göre, kamu hizmeti de değişir. Devletin sunduğu geleneksel kamu hizmetleri parasızdır ancak zamanla kamu hizmetlerinden yararlananlar da hizmet türleriyle birlikte çoğalmış, parasız hizmetlerin yükünü aslında o hizmetten yararlanamayanlara yüklendiği görülmüş ve halkın ödeme gücü dikkate alınmakla birlikte hizmetten yararlananlardan belli bir para alınması kabul edilmiştir. Kamu hizmetlerini kanunla kurmak zorunludur. Çünkü devlet ve idâre adına para harcama yetkisi, ancak kanun koyucu tarafından bütçeyle verilebilir. Kamu hizmetlerinin kurulduktan sonra düzenlenmesi, esas itibariyle idâreye aittir. Ancak, idâre bu iç düzenlemeyi yaparken, temel hak özgürlükler bakımından, düzenleyici işlemlerin sınırlarını aşmamalıdır. Kamu hizmetlerinin kaldırılıp, özel teşebbüs hâline getirilmesi kanunla olmak zorundadır. Bir kamu hizmetinin konu, amaç ve yönetim usulünün değiştirilmesi de aynı esaslara bağlıdır. Bir kamusal ihtiyacın doğması üzerine ilk defa kurulan veya kamu yararı gereğince devletleştirme yöntemiyle kamu hizmeti hâline gelen idârî faaliyetler, kamusal ihtiyacın ortadan kalkmasıyla yetki ve usulde paralellik ilkesi çerçevesinde veya özelleştirme yöntemine uygun biçimde kaldırılır. Kamu hizmetleri, kendilerini sunan hukuk öznesine göre üçe ayrılırlar: Kamu tüzel kişileri tarafından sunulan kamu hizmetleri, özel hukuk özneleri tarafından sunulan kamu hizmetleri ve kamu-özel karma oluşumlar tarafından sunulan kamu hizmetleri. Kamu hizmetleri, konularını oluşturan faaliyetlerin özel kesime de bırakılmasına veya özel kesime tamamen yasaklanmasına göre iki türe ayrılmaktadır. Bunlar, tekel biçiminde yürütülen kamu hizmetleri ve tekel biçiminde yürütülmeyen kamu hizmetleridir. Kamu hizmetleri, yürütüldükleri coğrafi alana göre evrensel kamu hizmetleri, ulusal kamu hizmetleri, bölgesel kamu hizmetleri ve yerel kamu hizmetleri olmak üzere dörde ayrılmaktadır. Kamu hizmetleri, kişilerin yararlanma biçimlerine göre doğrudan doğruya bireysel yararlanma sağlayan kamu hizmetleri ve dolaylı ve birlikte yararlanma sağlayan kamu hizmetleri olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Kamu hizmetleri, konularına göre dört türlüdür: İdari, iktisadi, sosyal, bilimsel, teknik, kültürel kamu hizmetleri. Kamu hizmetlerinin görülüş usullerini şu şekilde sıralamak mümkündür: Emanet usulü, müşterek emanet usulü, iltizam usulü, ruhsat (izin) usulü, imtiyaz usulü, yap-işlet-devret usulü, yap-işlet usulü, görevlendirme usulü ve özel yasalarla kurulan dernekler ya da kamu hizmeti yürütülme usulü. Hizmetin devlet idâresi dışından diğer kamu tüzel kişileri tarafından görülmesine emanet usulü denilmektedir. Bir kamu hizmetinin hasar ve zararı idâreye ait olmak ve onu üstlenen özel hukuk kişisine gelir üzerinden bir pay verilmek suretiyle yürütülmesine, müşterek emanet usulü denir. Kamu hizmetinin önceden kararlaştırılan belli bir bedel karşılığı özel hukuk kişisi tarafından yürütülmesi usulüne iltizam usulü denir. Ruhsat ya da izin usulünde, özel hukuk kişisi ile idâre arasında bir sözleşme bulunmamakta, ruhsat, izin gibi adlar taşıyan ve tek yanlı bir irâdenin sonucu olan idârî işlemler bu ilişkinin temelini oluşturmaktadır. Kamu hizmetinin uzun süreli olarak ilgili idâre ile aralarında imzalanmış bulunan bir idârî sözleşmeye dayalı olarak; sermayesi, kârı, zararı ve hasarı anonim şirket statüsündeki imtiyazcı bir özel hukuk kişisine ait olmak üzere kamu hizmetinin tekel biçiminde gördürülmesine, imtiyaz usulü adı verilmektedir. Bir kamu hizmetiyle ilgili üretim, iletim ve dağıtım etkinliklerine ilişkin işletmelerin yerli veya yabancı özel hukuk öznelerinin kurulup işletilmesi ve belli bir süre sonra karşılıksız olarak söz konusu hizmete ilişkin işletmelerin herhangi bir karşılık ödenmeden idâreye devredilmesi yöntemine yap-işletdevret usulü denmektedir. Yap-işlet usulü, 4283 sayılı Yasa ile geliştirilmiş bir usuldür. Görevlendirme usulü, üç ayrı kamu hizmeti alanında uygulanmaktadır: Elektrik enerjisi, ulaşım ve iletişim. Özel yasalarla kurulan dernek ya da vakıflar eliyle yürütülen kamu hizmetlerine, Kızılay’ın yürüttüğü hizmetler örnek olarak verilebilir.

Kamu Hizmeti Devlet ya da diğer kamu tüzel kişileri tarafından ya da bunların gözetim ve denetimleri altında, ortak gereksinimleri karşılamak ve kamu yararını sağlamak için topluma sunulmuş bulunan sürekli ve düzenli etkinliklerdir.

Kamu Yararı Toplum için hayati bir değer ve önem taşıyan bazı faaliyetlerin kâr amacı gözetilmeksizin, idârece yürütülmek suretiyle toplumun bu hizmetlerden faydalandırılmasıdır.

Kamu Gücü İdârenin kamu yararını gerçekleştirebilmesi için özel kişiler karşısında sahip olduğu üstün yetki ve ayrıcalıklardır.

Yetkide Paralellik İlkesi Kural olarak bir idârî işlemi yapmaya yetkili makamın o işlemi kaldırmaya veya değiştirmeye de yetkili olmasıdır.

Usulde Paralellik İlkesi İdari işlemin yapılması sırasında izlenen şekil ve usul kurallarının o işlemin değiştirilmesi veya kaldırılması sırasında da izlenmesi ilkesidir.

Özelleştirme İktisadî, malî, hukukî, sosyal ve siyasal nedenlerle milli ekonomi içerisinde kamu kesimi faaliyetlerinin sınırlandırılmasına veya tamamen ortadan kaldırılmasına yönelik yapılan uygulamalar bütünüdür.

Virtüel Kamu Hizmetleri Ortak gereksinimleri karşılamaya yönelik bir özel girişim faaliyeti kamusal mallar üzerinde yürütülüyorsa, bu faaliyet “virtüel kamu hizmeti” olarak kabul edilebilir ve kamu hizmetlerinin hukuki rejimine tabi olabilir.

Emanet Usulü Bir kamu hizmetinin bir kamu tüzel kişisi tarafından doğrudan doğruya işletilmesi usulüdür.

Müşterek Emanet Usulü Bir özel kişinin idâreyle yaptığı bir sözleşme gereğince, gerçekleştirilen hasılat üzerinden bir gelir karşılığında, kâr ve zararı idâreye ait olmak üzere idâre adına kamu hizmetini işletmesi usulüdür.

İltizam Usulü Bir özel kişinin, idâreyle yaptığı bir sözleşme gereğince, idâreye ödeyeceği belirli bir ücret karşılığında, bir kamu hizmetini kendi kâr ve zararına işletmesi usulüdür.

Anonim Şirket Sermayesi paylara bölünmüş, ortaklarının sorumluluğu taahhüt ettikleri sermaye ile sınırlı, bir ticari ada sahip ortaklıktır.

İmtiyaz Usulü Bir özel kişinin idâreyle yaptığı bir sözleşme gereğince, hizmetten faydalananlardan alacağı bir ücret karşılığında kendi kâr ve zararına bir kamu hizmetini kurup işletmesi usulüdür.

Rachat İdârenin imtiyaz sahibinin hiçbir kusuru olmasa dahi, hizmet ve kamu yararının gerektirmesi nedeniyle, sözleşmeyi tek yanlı feshettiğinde, imtiyaz sahibinin zararını tamamen gidermek zorunda olmasıdır.

Takdir Yetkisi Hukuk kurallarının idâreye belli bir yönde hareket etmesi konusunda emir, yetki ve görev vermediği durumlarda, idârenin takdir yetkisinin olduğu kabul edilmektedir.

7.ÜNİTE: İdârenin tüm tutum ve davranışlarında olduğu gibi, kolluk alanındaki amacı da kamu yararını gerçekleştirmektir. Ancak, kolluk etkinliklerinde kamu yararı, kamu düzeninin sürekliliğini sağlamak olarak somutlaşır. Eğer kolluk etkinlikleri bu amacın dışında bir amaçla yapılırsa hukuka aykırı olur. İdârenin kolluk görevlerinin yedi türlü konusu bulunmaktadır. Bu konular şunlardır: genel güvenlik, genel sağlık, genel ahlâk, dirlik ve esenlik, kamusal estetik, insan onurunu koruma ve bireyleri kendilerine karşı korumadır. Bu konular, aynı zamanda kamu düzeninin öğelerini de oluşturmaktadır. Organik açıdan kolluk, idâre tarafından yürütülen kolluk ve özel sektör tarafından yürütülen kolluk olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. İdâre tarafından yürütülen kolluğu, Emniyet Teşkilatı Kanunu polisi üçe ayırmıştır: İdârî kolluk, adlî kolluk ve siyâsî polis. İdârî kolluk, kendi içinde genel idârî kolluk ve özel idârî kolluk diye ikiye ayrılır. Genel idârî kolluk faaliyetleri, polis, jandarma, çarşı ve mahalle bekçileri, tarafından yerine getirilir. Avcılık, imâr, belediye ve köy kolluğu, ormanları koruma, gümrük, hayvan sağlığı, sanayi tesislerinin korunması, yabancıların yurda giriş-çıkışları ve konaklamalarının düzenlenmesi, at yarışları ve talih oyunları alanlarında özel kolluk faaliyetleri yürütülmektedir. Kolluk yetkisinin kullanılışında dört temel ilke vardır. Bu ilkeler, hukukilik ilkesi, ölçülülük ilkesi, gecikmede tehlike bulunması ilkesi ve müdahalede haklılık ilkesidir. İdâre, kolluk yetkilerini, genel güvenlik, genel sağlık, esenlik veya genel ahlâk kamusal estetik, insan onuru ve bireylerin kendilerine karşı korunması dışında kullanırsa, yaptığı kolluk işlemi hukuka aykırı olur. İdârî kolluk makamlarının işlem ve yaptırımları, düzenleyici işlemler ve birel işlemler olarak karşımıza çıkmaktadırlar. İdâre, kamu düzenini korumak için öncelikle düzenleyici işlemler yapar. Kolluk alanındaki birel işlemler ise, denetim, ruhsat verme, bildirim alma, önleme araması, kişileri ve araçları durdurma ve kimlik sorma, faaliyetin yasaklanması, faaliyetin ertelenmesi, emir ve uyarı, kapatma, re’sen icra ve zor kullanma olarak sıralanabilir. Kolluk sadece genel ve birel işlemler yaparak faaliyette bulunmaz. Kolluk bunların yanında ve çoğunlukla eylemler yaparak faaliyette bulunmaktadır. Kolluk alanındaki idârî işlemleri kolluk makamları ve kolluk üstleri yapabilmesine rağmen, idârî eylemleri, o eylemi yapacak her kolluk görevlisi yapabilmektedir. Genel idârî kolluk açısından cumhurbaşkanlığı, İçişleri Bakanlığı ve vâliler kolluk makamlarıdır. Belediyelerin kolluk makamları, belediye meclisleridir. Köylerin kolluk makamı ihtiyar heyetidir. Diğer özel kolluk makamları ise, özel kolluğun bağlı bulunduğu idârî birimin en yetkili karar organı veya ilgili veya bağlı olduğu bakanlıktır. Genel ve özel kolluk personeli değişik kamu tüzel kişilerine tabi olmasına rağmen, ödev ve denetim yönünden, bütün ülkede İçişleri Bakanının, illerde vâlinin, ilçelerde kaymakamların, bucaklarda müdürlerin otoritesi altında toplanmıştır. Kolluk yetkilerinin birbiriyle çatışması veya yarışması durumunda ortaya çıkan sorunlar, hiyerarşi ve idârî vesayet ilkeleri ile genel özel kuralın olduğu yerde genel kuralın uygulanmaması ilkeleri çerçevesinde çözümlenir.

Kamu Düzeni Bozulduğunda kamu yararını olumsuz yönde etkileyen ve bozulmasının önlenmesiyle kamu yararı gerçekleşen düzendir.

Adlî Kolluk İşlenmiş bir suçun takibine, delillerin elde edilmesine, faillerin kovuşturulmasına, yakalanmasına yönelmiş faaliyetlerdir.

Suç ve Cezalarda Kanunilik ilkesi

  • Suç ve cezanın kanunla konulması gerektiğini ifade eder.
  • Kanunun açıkça suç saymadığı bir fiil için kimseye ceza verilemez ve güvenlik tedbiri uygulanamaz.
  • İdârenin düzenleyici işlemleriyle suç ve ceza konulamaz.

Siyâsî Polis Devletin milli güvenliğin korunması için giriştiği gizli polis faaliyetleridir.

Kamu Gücü İdârenin kamu yararını gerçekleştirebilmesi için özel kişiler karşısında sahip olduğu üstün yetki ve ayrıcalıklardır.

İdârî Kolluk Bir idârî makama tanınmış, kamu düzeninin sağlanması amacıyla icrai kararlar alma ve bunların uygulanması için gerekli maddi işlemleri yapma ayrıcalığı olarak tanımlanmaktadır.

Genel İdârî Kolluk Tüm ülke düzeyinde kamu düzenini sağlamakla görevli kolluktur.

Jandarma Emniyet ve asayiş ile kamu düzeninin korunmasını sağlayan ve diğer kanun ve nizamların verdiği görevleri yerine getiren silahlı, askeri bir güvenlik ve kolluk kuvvetidir.

Özel İdârî Kolluk Genel idârî kolluk dışında kalan ve özel yasalarına göre kurulan ve belirli görevleri olan kolluk kuvvetleri olarak tanımlanmaktadır.

Orantılılık İlkesi Kolluk önlemleriyle amaçlanan hedef ile bu hedefe ulaşmak için kullanılan araçlar arasında bir oran olmasını ifade eden ilkeye orantılılık ilkesi denir. Bu ilkeye göre, uygulanacak yaptırım ihlâlin ağırlığı ile orantılı olmalıdır.

Olağanüstü Hâl Belli sebeplerin ortaya çıkması halinde, temel hak ve özgürlüklerin geçici olarak, kısmen ya da tamamen durdurulmasına, vatandaşlar için para, mal ve çalışma yükümlülükleri getirilmesine olanak sağlayan olağanüstü yönetim usulüdür.

Kolluk Makamları Kolluk alanında düzenleyici işlemler yapma yetkisine sahip olanlar için kullanılan bir kavramdır.

Re’sen İcra İdârenin bazı durumlarda uygulayabildiği, kendiliğinden davranarak kamu düzenini tehdit eden eylemleri önlemek ve bozulanı geri getirmek yetkisidir.

İdârî Yaptırım Anayasa Mahkemesine göre, idârenin, bir yargı kararına gerek olmaksızın yasaların açıkça verdiği bir yetkiye dayanarak idâre hukukuna özgü yöntemlerle, doğrudan doğruya bir işlemi ile uyguladığı yaptırımlarla, verdiği cezalara “idârî yaptırım” denilmektedir.

8.ÜNİTE: Sosyal bilimlerde denetim denince, örgütün beklenen başarı ölçütlerine ne ölçüde ulaştığını belirlemek üzere bu ölçütlerle yapılan işlerin karşılaştırılması, yapılan işlemlerin örgütsel amaçlara ve hukuka uygunluğunun araştırılması anlaşılır. İdârenin işlerinin plan ve programlara uygun ve verimli bir biçimde yürüyüp yürütülmediğinin denetlenmesi gerekir. İdâre üzerinde en etkili denetim yargısal denetimdir. İdâre üzerindeki yargısal denetim, yargısal olmayan denetim yollarından sonra başlamıştır. Ancak oldukça yavaş, temkinli ve sınırlı fakat idâre üzerinde en etkili denetim yoludur. İdârenin yargısal denetimi, tıpkı diğer yargısal faaliyetler gibi, özellikle yürütme ve idâreden bağımsız ve yansız mahkemeler tarafından yapıldığı için uyuşmazlığın tarafları için önemli bir güvence oluşturur. İç hukuktaki idârenin denetlenme yol ve yöntemlerini, hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesine hizmet etmesi açısından idârenin yargı dışı yollardan denetimi ve yargısal denetimi olmak üzere ikiye ayırabiliriz. İdâre üzerinde en etkili denetim yargısal denetimdir. İdârenin yargı dışı yollarla denetlenmesi, yargısal denetimden önce gelir. Tarihî gelişim çizgisi de bunu göstermektedir. İdârenin yargı dışı denetimi; idârî denetim, siyasî denetim ve kamuoyu denetimi olmak üzere üç değişik yoldan yapılmaktadır. İdârenin idâre tarafından denetlenmesine kısaca idârî denetim denmektedir. İdârî denetim, yürütme organı içinde yer alan makamlar tarafından denetlenmesidir. Siyasî denetim, idârenin yasama organı, yani Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından denetlenmesi demektir. Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminde, yasama organının yürütme ve idare üzerindeki en önemli doğrudan denetim aracı meclis soruşturmasıdır. Kamuoyu denetimi ise, idârenin her çeşit toplum kümesi tarafından örneğin sivil toplum örgütleri, medya, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları, sendikalar vb. tarafından denetlenmesidir. Hukukî (mâlî) anlamda sorumluluk, bir kişinin uğradığı bir zararın tazmininin bir başka kişiye yükletilmesine ilişkin bir zorunluluktur. Bir başka tanımlamaya göre ise iki malvarlığı arasında bozulan ekonomik dengenin tekrar kurulmasını amaçlayan ve bunun yaptırım gücünü içine alan hukukî bir kavramdır. Sorumluluk kavramının temelinde yatan düşünce, “herkes neden olduğu zararları gidermek zorundadır”, prensibine dayanmaktadır. İdârenin faaliyetleri, çoğu zaman idâre hukukuna tabi olmakla beraber bazen de özel hukuka tabi olabilmektedir. Böyle olunca, bu faaliyetlerinden kaynaklanan mâlî sorumluluğu da yürüttüğü faaliyetin hukuki rejimine tabi olacaktır. İdârenin özel hukuka ilişkin mâlî sorumluluğuna, idârenin medeni sorumluluğu da denmektedir. Bu en geniş anlamıyla, idârenin özel hukuk öznesi olarak diğer kişilere özel hukuk alanında verdiği zararı karşılaması demektir. Bir başka deyişle, özel hukuk alanında idârenin mâlî sorumluluğu borç ilişkisinden kaynaklanır. Borç ise çeşitli sebeplerden doğabilmektedir. İdârenin özel hukuka ilişkin mâlî sorumluluğunun kaynakları şunlardır: İdârenin özel hukuk hükümlerine göre yapmış olduğu sözleşmeler, idâre tarafından gerçekleştirilen özel hukuka ilişkin eylemler ve idâre lehine gerçekleşen sebepsiz zenginleşmelerdir. İdârenin eylemlerinden kaynaklanan mâlî sorumluluğu da, kusura dayanan haksız fiil sorumluluğu ve kusura dayanmayan sorumluluğu olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. İdârenin idâre hukukuna ilişkin mâlî sorumluluğu için, idârenin verdiği zararın idâre hukukuna tabi bir faaliyeti sonucu ortaya çıkması gerekir. İdârenin kamu gücü ve ayrıcalıklarıyla donatılmış faaliyetleri, idâre hukukunun uygulama alanına girer. Dolayısıyla bu faaliyetler sonucunda zarara uğrayan kişilerin zararlarını idâre, idâre hukuku ilkelerine göre tazmin edilecektir. Bu tazminatlar için açılacak davalar idârî yargıda görülecektir. İdârî sorumluluğun kaynağı ya da idârenin idâre hukukuna ilişkin mâlî sorumluluğunun nedeni üç tanedir. Bunlardan birincisi, idârî sözleşmeden kaynaklanan sorumluluk, idârenin kusur sorumluluğu ve idârenin objektif sorumluluğudur. Kusur nedeniyle idârenin sorumluluğu, idârenin hukuka aykırı bir eylemi veya işlemiyle yol açtığı zararı tazmin etmesi yükümlülüğüdür. İdârenin kusur sorumluluğu; idârî faaliyete ilişkin olarak ortaya çıkan hizmet kusuru ve personele ilişkin olarak ortaya çıkan görev kusuru (kısaca görevsel kusur) olarak ikiye ayrılır. Kusursuz sorumluluk idârenin hukuka uygun eylem ve işlemlerinden doğan zararları bazı durumlarda tazmin etmesi yükümlülüğüdür. Kusursuz sorumluluk, teknik risk sorumluluğu, sosyal risk sorumluluğu, fedakârlığın denkleştirilmesi ilkesi gibi durumlarda karşımıza çıkmaktadır. İdârenin sorumluluğunun söz konusu olması için idârenin bir davranışının olması gerekir. Bu davranış idârenin özel hukuk sözleşmeleri, fiilî yol uygulamaları, sebepsiz zenginleşme durumları, idârenin özel hukuka tabi objektif sorumluluğunu gerektiren durumlar, idârî işlemler veya idârî eylemler şeklinde karşımıza çıkabilir. Zarar, idârenin sorumluluğunun ve dolayısıyla tazminat borcunun en önemli öğesini oluşturur. Zarar yoksa idârenin mâlî sorumluluğu da yoktur. İdârenin mâlî sorumluluğuna gidilebilmesi için, idâreye atfedilen faaliyetlerin sonucunda maddî veya manevi bir zararın doğmuş olması gerekir. İdârenin sözleşmelerinden, idârî işlemlerden, idârî eylemlerden, fiili yol uygulamalarından, sebepsiz zenginleşmelerden veya idâre ile ilişkilendirilebilecek herhangi bir tutum ve davranışlardan doğan zararların; idâre tarafından tazmin edilebilmesi için, söz konusu zararın bir takım şartları taşıması gerekir. İlliyet bağı kavramı, zararla söz konusu fiil arasında bir sebep-sonuç ilişkisinin bulunması gerektiğini anlatır. Zarar ile zararı doğuran ve idâreye atfedilen davranış arasında doğrudan doğruya bir ilişki olmalıdır. Zararla idârenin davranışı arasında illiyet bağının bulunmaması, zararın idâreye yüklenmesini önler. İdârenin yürütmüş olduğu bir faaliyetten ya da idâreye atfedilen bir tutum veya davranıştan dolayı idârenin sorumlu olabilmesi için ortada bir zararın olması şarttır. İdârenin bir zarardan dolayı sorumlu tutulabilmesi için idârenin davranışı ile zarar arasında bir illiyet bağının kurulabilmesi de şarttır. Kişinin kendisine veya malvarlığına yönelik idâre tarafından gerçekleştirilen zarar verici tutum veya davranışa rıza göstermesi, idârenin mâlî sorumluluğunu ortadan kaldırmaktadır. İdârenin kusura dayanan sorumluluğunda, üçüncü kişilerin kusurlu davranışları idârenin mâlî sorumluluğunu ya tümüyle ortadan kaldırır ya da üçüncü kişinin kusuru oranında idârenin mâlî sorumluluğunu azaltır. İdârenin objektif sorumluluğunu gerektiren zarar verici olaya üçüncü kişinin karışması, idârenin mâlî sorumluğunu ortadan kaldırıcı veya azaltıcı bir sonuç doğurmaz. Ancak idâre tazminata mahkûm edildikten sonra üçüncü kişiye kusuru oranında rücu edebilir. Mücbir sebep, sorumlu idârenin faaliyet ve işletmesi dışında gerçekleşen, genel bir davranış kuralına aykırılığa, kesin ve engellenemez bir şekilde neden olan, öngörülmesi ve karşı konulması mümkün olmayan olağan üstü bir olaydır. Mücbir sebepler ortaya çıktığı zaman, idârenin özel hukuk kapsamındaki sorumlulukları da idâre hukuku kapsamındaki sorumlulukları da ortadan kalkmaktadır. İdârenin kamu hizmetlerini yürütürken birdenbire ortaya çıkan, yani öngörülemeyen, fakat bilinse önlenebilir olan bir olayın meydana gelmesi, beklenmeyen hâl veya umulmayan durum olarak adlandırılır. Beklenmeyen durumların oluşması, idârenin kusurlu sorumluluğunu ortadan kaldırmasına rağmen, kusursuz sorumluluğunu ortadan kaldırmaz.

İdârî İşlem İdâre hukuku alanında idârenin tek yanlı irâde açıklaması ile hukuksal sonuç doğuran, hukuk düzeninde değişiklik yapan kamu hukuku işlemlerine idârî işlem denir.

Hiyerarşi Aynı tüzel kişilik içerisindeki birimler ile merkezi İdârenin başkent ve taşra örgütleri arasında kurulan hukukî bağdır.

İdari Vesayet İdârenin Bütünlüğünü sağlamak amacıyla, merkezi İdârenin yerinden yönetim kuruluşları üzerinde sahip olduğu denetim yetkisidir.

Özel Hukukta Kusura Dayanan Sorumluluk Kasıt, ihmâl ve kayıtsızlık ya da tedbirsizlik gibi nedenlerle zararlı bir eylemde bulunan kimse, bu davranışından dolayı sorumludur. Buna kusura dayanan sorumluluk denir.

Haksız Fiil Bir kimsenin hukuka aykırı biçimde zarara uğratılmasıdır.

İdârenin Sorumluluğu İdârenin bir kişiye verdiği zararın, idârenin malvarlığından bazı değerlerin zarar gören kişinin malvarlığına aktarılmasıyla tazmin edilmesi demektir.

Fait Du Prince İdârî sözleşmenin koşullarının, idârenin sözleşme yapma yetkisi dışındaki başka bir yetkisine dayanarak aldığı karar veya yaptığı işlemleriyle ağırlaşmasıdır. Özel şirketin bu zararının karşılanması için kullanılan ilkeye “fait du prince” ilkesi denir.

Öngörülmezlik (İmprevision) Kuramı Sözleşmenin taraflarının iradesinden bağımsız olarak ortaya çıkan, sözleşmenin yapıldığı zamanda öngörülemeyen olaylar sebebiyle, sözleşmecinin olağandışı şekilde ağırlaşan yükünün bir kısmının idâre tarafından karşılanmasını ifâde eder.

Hizmet Kusuru İdârenin yürüttüğü bir hizmetin kurulmasında, düzenlenmesinde ya da işleyişindeki bozukluk veya aksaklıktır.

Görevsel Kusur Kamu görevlisinin Anayasa ve kanunî düzenlemeler gereği idâreye yöneltilen kusurunun, idârenin hizmet kusuru olarak ortaya çıkan sorumluluğu ile kaynaşmış olması durumunda ortaya çıkan kusura görevsel kusur denilmektedir.

Rücû Hakkı Bir kimsenin, asıl borçlunun yerine alacaklısına ödediği şeyi asıl borçludan istemeye hakkı olmasıdır.

Ağır Kusur Yasanın bütün açıklığına rağmen kasıtlı biçimde yasayı yanlış uygulama veya hiç uygulamama, bazı durumlarda kamu görevlileri için ağır kusur oluşturur.

İdârenin Kusursuz Sorumluluğu İdârenin hukuka uygun işlem veya eylemlerinden doğan zararları, hiçbir kusuru olmasa dahi, bazı durumlarda tazmin etmesi yükümlülüğüdür.

Risk Sorumluluğu İdârenin, hiçbir kusuru olmasa dahi, yürüttüğü riskli faaliyetler veya kullandığı tehlikeli araçlar nedeniyle ortaya çıkan zararlardan sorumlu olmasını öngören bir kusursuz sorumluluk türüdür.

Fedakârlığın Denkleştirilmesi İlkesi Kamu külfetleri karşısında herkesin aynı oranda fedakârlıkta bulunması gerektiği düşüncesinden hareketle, idârenin işlem veya eylemleri nedeniyle bazı kişilerin diğer kişilere göre daha fazla fedakârlıkta bulunması durumunda, daha fazla fedakârlıkta bulunan kişilerin uğradıkları zararların idâre tarafından tazmin edilmesini yani fedakârlıkların denkleştirilmesini belirten kusursuz sorumluluk ilkesidir.

Maddî Zarar Bir kimsenin iradesi dışında malvarlığında uğradığı kayıptır. Bir kimsenin malvarlığının çoğalmasına engel olan mahrum kalınan kazanç da maddî zarardır.

Manevi Zarar Kişinin haysiyetine, vücut tamlığına veya yakınlarına yapılan saldırılar nedeniyle duyduğu bedensel ve ruhsal acı ve üzüntülerdir.

Nedensellik (İlliyet) Bağı İdârenin zararı tazmin borcunun doğabilmesi için zarar ile idârenin işlem veya eylemi arasında doğrudan doğruya bir nedensonuç ilişkisinin bulunması gerekliliğini ifâde eden kavramdır.

Müteselsil Sorumluluk Birden çok kişinin aynı borçtan dolayı borçlu oldukları zincirleme borç ilişkisinde her borçlunun söz konusu o borcun kendine düşen payı kadar değil, borcun tamamından sorumlu olması hâlidir.

Mücbir Sebep İdârenin iradesi dışında oluşan, öngörülmesi ve en büyük bir dikkat ve özenle dahi önlenmesi mümkün olmayan ve de bir kamu hizmetinin yürütülmesini imkânsızlaştıran olaylardır.

Beklenmeyen Durum İdârenin iradesi dışında oluşan, öngörülmesi ve önlenmesi mümkün olmayan olaylardır.

İlgili Kategoriler

Anadolu AÖF AÖF Ders Notları



Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir