AÖF Ders notları-Hukuk, suç ve toplum

HUKUK, SUÇ VE TOPLUM

Toplumsal yaşama yön veren kurallar ve değerler eğitim süreci ile kazanılır ve yaşatılır. Eğitim süreci ile yeni nesillere aktarılan ve hukuk sistemi ile yazılı kurallar bütününe dönüştürülen bu kuralların ve bu kurallara yön veren ilkelerin üzerinde durmak hukuk, eğitim ve suç olgularının daha iyi anlaşılmasını sağlayacaktır.

Değerler; Değerler bir toplum ya da gruptaki, istenir ve doğru olana ilişkin ideal ilkeleri tanımlayan özgürlük ve eşitlik gibi prensiplerdir.
Normlar; Normlar ödül ceza sistemiyle ortaya çıkan ve bireylerin davranışlarına etki eden kültürel kurallardır. Kurallar toplum için gerekliliktir. Normların olmadığı bir toplumda kaos oluşacaktır.
Norm, yaptırımı olan kurallar sistemidir.
Normlar resmi normlar ve resmi olmayan normlar olarak ikiye ayrılır ;
• Resmi Normlar: Yasa, yönetmelik, tüzük, genelge, kurul kararı gibi resmi ve yazılı kurallardır. Bu normlara ilişkin cezalar ve ödüller önceden belirlenmiştir.
• Resmi Olmayan Normlar: Yazılı olmayan normlardır ve ceza ile ödüller bu tür normlar için açıkça belirtilmemiştir.

Anomi: Temel olarak sosyal düzenin işlememesi, bozulması durumunda ortaya çıkan bir normsuzluk ve kuralsızlık durumunu ifade eder.Normsuzluk ve kuralsızlık anlamına gelen Anomi
kavramını ilk olarak Fransız Sosyolog Durkheim ‘’İntihar’’ adlı eserinde kullanmıştır. Durkheim, Anomiyi, bir davranışta bulunması gerektiğinde hangi normu ölçüt alacaklarını bilemez duruma gelen bireylerin toplumla bütünleşmelerini engelleyen düzensizlik durumu olarak tanımlamıştır. Eski normların yürürlükten kalkması ve yeni normların kabul edilmesi süresinde boşluklar ortaya çıkar. Kentleşme gibi toplumsal değişmenin çok hızlı yaşandığı durumlarda ise eski normlar gereksinimleri karşılayamaz hale gelir. Normların geçerliliğini yitirmesi ve yaptırım gücünün azalması durumunda anomi ortaya çıkar. Durkheim’a göre benzerlikten doğan dayanışmanın azaldığı, işbölümü ve uzmanlaşmaya dayalı farklılıklarla temellenen modern toplumlar anomiye adaydır.
Toplumsal normlar, din kuralları, ahlâk kuralları, örf ve adetler, moda kuralları ve hukuk kuralları olmak üzere temelde beş grupta sınıflandırılabilir.

Din Kuralları; Din, belirli bir grup insanın kutsala ilişkin duygularına karşılık veren, nihai anlamlandırmalara ilişkin sorulara cevaplar sağlayan, sembol, inanç, değer ve uygulamaların kurumlaşmış sistemi olarak tanımlanabilir.

Ahlak Kuralları; Davranışı etkileyen, geliştiren ve daha iyi duruma getiren düşünceler ahlâk kapsamına girer.

Örf Ve Adetler; Toplumlarda herhangi bir organ tarafından açıkça konulmadığı ve arkalarında resmi bir otorite bulunmadığı halde kendiliğinden ve dereceli olarak oluşan ve toplum içindeki ilişkileri yöneten sosyal normlardır .

Moda Kuralları; Bireyin yaşam tarzına uygun olarak alabileceği görünümlerin bir ifadesidir.

HUKUK VE TOPLUMSAL BOYUTLARI

Hukuk olarak karşımıza çıkan her kural, toplum yaşamında belli bir toplumsal bağlantıyı sürdürmek, korumak, çözülmesini önlemek gibi bir işlevi yerine getirir. Hukuk kurallarının işlevlerini üç ana başlıkta sınıflayabiliriz:

  1. Baskıcı: Yasalar az ya da çok zorlayıcı olabilirler. Sosyal kontrol sistemlerinde çeşitli düzeylerde fiziki baskı söz konusudur.
    2. Kolaylaştırıcı: Yasalar davranışlara ilişkin beklentileri kesinleştirir ve tahmin edilebilir kılar.
    3. İdeolojik: Bir inanç sistemi olarak ideoloji hukuk kurallarında yansır, belirli değerlere bağlı olarak ortaya çıkar.

Hukuk Sosyolojisi

Hukuk sosyolojisi oldukça genç bir bilim dalıdır ve isim babası İtalyan hukukçusu D.Anzilotti’dir. Anzilotti, 1892’de “sociologia juridica” olarak adlandırdığı bu yeni bilim dalının görevini, hukuki olayların ampirik olarak incelenmesi olarak belirtmiştir. Hukuk Sosyolojisi, 20.yüzyılda bir bilim olarak şekillenmeye başlamıştır ancak Grotius ve Leibnitz’den bu yana birçok düşünür ve 19. yüzyılda yaşamış çok sayıda tarihçi, etnolog, kriminolog, sosyolog ve hukukçunun hukuk sosyolojisinin bir bilim olarak kurulmasına önemli katkıları olmuştur. Sosyolojinin ve hukuk sosyolojisinin öncüsü ilk çağdan Aristo ve modern zamanlardan Montesquieu’dür. Ancak Montesquieu’dan önce hukuk, toplum ve devlet hakkındaki bilimsel ve sosyolojik görüşleriyle dikkat çeken İslam bilgini İbn-i Haldun’un alana katkısı da göz ardı edilmemelidir.
Hukuk sosyolojisinin genel olarak üzerinde çalıştığı konular şunlardır;

  • Sosyal kontrol sistemlerinin haklılaştırılması, işlevleri, yerleştirilmesi ve evrilmesi,
    • Belirli bir siyasal ekonomik düzenle ilişkili olarak yasal düşünce formları,
    • Meşrulaştırma ilkeleri ve etkileri,
    • Doğru yasal anlamlandırma formlarının aktarılması,
    • Hukuk dili sisteminin evrimi, hukuk düzenindeki zorlama ya da özgürlük düzeyleri.

Gurvitch’in yaptığı sınıflama doğrultusunda hukuk sosyolojisi üç ana bölümde ele alınabilir. Bu bölümler ;

  1. Sistematik Hukuk Sosyolojisi (Mikro): Hukukun gerçek toplumsal kaynakları, hukuk türlerinin gelişimi,
    2. Hukuki Tipoloji (Makro): Hukukun kendini yaratan topluluk tiplerine göre incelenmesi, hukuk kadroları ve hukuk sistemleri
    3. Jenetik Hukuk Sosyolojisi: Hukukun zaman içinde değişim ve gelişimi

EĞİTİM VE TOPLUMSAL İŞLEVLERİ

Eğitim bireylerin sahip oldukları potansiyellerini geliştirdikleri ve yeni bilgi, beceri ve tutumlar kazandıkları süreçlerin tümünü ifade eder. Planlı ve belirli hedeflere odaklı formel eğitim okulda
gerçekleşir. Enformel olarak ise toplumsal yaşamın her aşamasında eğitim gerçekleşir.

Sosyalleşme ve Eğitim

Sosyalleşme, bireyin bir sosyal gruba katılması sürecidir. Sosyoloji açısından bakıldığında eğitim, sosyalleşmenin özel bir görünümü ve şekli olarak anlaşılmaktadır çünkü eğitim, belli amaçlar doğrultusunda bireylerde belirli davranış yatkınlıklarını geliştirmek veya istenmeyen bazı davranış ve alışkanlıkları değiştirme sürecidir.
Eğitim Sosyolojisi alanyazınında yer alan başlıca sosyalleşme çeşitleri şunlardır ;

  • Antizipatorik sosyalleşme
    • Tarihsel sosyalleşme
    • Siyasal sosyalleşme
    • Kısmi sosyalleşme
    • Sosyal sınıf ve tabakalara göre sosyalleşme

Sosyalleşme topluma ve toplumlara uyum sağlama, din ve milliyet farkı da olsa insanlarla iyi geçinebilme, iyi bir vatandaş olabilme demektir. Bu uyum olayını da kendi içinde üç grupta ele alabiliriz:

Genel Uyum
Buna birbiriyle görüşebilen, konuşabilen, birbirini rahatsız etmeyen, iyi vatandaşlar yetiştirmektir, denebilir. Başka ifade ile anarşiden ve terörden uzak, disiplinli, huzurlu ve uyumlu bir toplum oluşturmaktır.

İçten Uyum
Bu, kişinin, kendi vatanına ve milletine gönülden bağlı, milli ve manevi değerlerini gönülden benimsemiş, onlar uğruna fedakârca çalışan, hatta onların korunması uğruna gerektiğinde canını bile seve seve vermeye hazır olması halidir.

Dıştan Uyum
Bu da kişinin, yaşadığı toplumun manevi değerlerini benimsememekle beraber onlara karşı çıkmaması ve yine yaşadığı toplumun hukuk düzenini kabul etmiş olması halidir.

Eğitim Sosyolojisi

Eğitim Sosyolojisinin kurucusu olarak görülen Durkheim, işlevselci Yaklaşımı temel almış bir sosyologdur. Eğitimi temel amacı toplumsal yaşama hazır olmayan bireyi topluma hazırlamaya dönük olarak yetişkinlerce yapılan etki olarak görür. Bu bağlamda eğitim toplumdan topluma ve zamandan zamana da değişiklik gösterir.

Batı’da Ward, Dewey, Durkheim, Weber ve Mannheim, Türkiye’de ise Ziya Gökalp, Prens Sabahattin ve İsmail Hakkı Baltacıoğlu gibi sosyal bilimciler tarafından kurulan eğitim sosyolojisi yeni gelişen bir bilim dalı olmasıyla birlikte giderek gelişimini tamamlamış ve özgün bir bilim dalı olarak varlık kazanmıştır.Toplumsal değişim ile eğitim politikaları karşılıklı etkileşim içindedir.Bu nedenle toplumları belirli hedefler doğrultusunda etkilemek, yönlendirmek ve değiştirmek, eğitim politikalarının hedefleri arasında yer alır. Bir toplumda gerçekleşen değişimlerin hükümetin eğitim politikasına yansıması bu açıdan önemlidir.
Bu bağlamda Eğitim Sosyolojisi alanını dört grup altında toplamak mümkündür :

  • Eğitilen kişinin toplumsallaşması için toplumun eğitimden beklediklerini araştırmak,
    • Toplumun değişme gereksinimini karşılamada eğitime düşen görevleri ortaya koymak,
    • Toplumun benimsediği yaşam biçimine uygun olarak eğitimin biçimlenmesine ve işlemesine ilişkin ilkeleri belirlemek,
    • Eğitim amaçlarını gerçekleştirmek için, eğitim sistemi ile toplumun nasıl ilişki kuracağını saptamak.

SAPMA VE SUÇ KAVRAMLARI

Günlük dilde sapma, kabul gören bir yoldan ayrılmak anlamına gelir ve belirli bir sosyal grubun beklentileri ve normlarına uygun olmayan eylemleri ifade eder. Sapma ödüllendirilebilir, cezalandırılabilir ya da ne ceza ne ödül olmaksızın öylece kabul edilebilir.

Sapmaya ilişkin Yaklaşımlar

Sapmayı açıklamaya yönelik yaklaşımlar :

*Biyolojik Yaklaşımlar: Lombroso, suçluların kafatası ve alının biçimi, çene büyüklüğü ve kol uzunluğu gibi fiziksel özelliklerini incelemiş ve bunların insan evriminin önceki aşamalarından kalan özellikler sergilediğini ve insanlığın ilkel formlarına geri döndüklerini, ileri sürmüştür.

*Psikolojik Yaklaşımlar: Bireyin fizyolojisine değil psikolojik yapısına odaklanır. Sapma hastalığı ya da anormalliğinin bedenden çok zihinde temellendiği kabul edilir.

*Sosyolojik Yaklaşımlar: Sapmaya ilişkin sosyolojik teoriler bireyleri etkileyen sosyal çevreyle birlikte suçlu ve normal bireyler arasındaki farklılıklara odaklanır.

1.Suç bütün toplumlarda görülür ve toplumsal açıdan yararlı olabilen işlevleri vardır. Bu işlevler çözümlendiğinde suç daha iyi anlaşılabilecektir.
2. Suç çatışmaya bağlıdır. Sosyal tabakalar, çıkarlar ve özellikle ekonomik çıkarlarla ilişkilidir.
3. Toplumun içindeki gerilim, zorlanma ve stresle ilişkilidir.
4. Modern kent yaşamıyla güçlü biçimde ilişkilidir.
5. Suç günlük yaşam durumlarından öğrenilir.
6. Grup değerlerine ve yasalara uyma ilkesine bağlılığın azlığından kaynaklanır.

* İşlevselci Yaklaşım :
İşlevselci teori büyük ölçüde Durkheim’in sapmayı toplumsal açıdan yararlı gördüğünü vurguladığı düşüncelerine dayanmaktadır.

* Yapısalcı ve Alt kültürler Yaklaşımı :
Yapısal teoriler sapmanın kaynağını birey ya da grupların toplumsal yapıdaki konumlarıyla; Alt kültürler yaklaşımı ise sapmayı bir sosyal grubun alt kültürüyle ilişkili olarak açıklar. Grupların başka insanlarca sapma ya da suç sayılacak etkinlikleri özendirici normlar geliştirmeleri söz konusudur. Diğer önemli teorisyenler Cloward ve Ohlin temelde Cohen’in yaklaşımını benimsemişlerdir ancak suç ve sapmanın farklı türlerini açıklamada yetersiz kaldığını belirterek alt sınıfların sapmaya yönelten büyük bir baskıyla karşı karşıya olduklarını ve bu duruma üç biçimde karşılık verdiklerini vurgulamışlardır:
a) Suç Alt Kültürleri
b) Çatışma Alt Kültürleri
c) Geri çekilmeci Alt Kültürler

* Sosyal Kontrol Yaklaşım :
Sosyal Kontrol Teorisi kaynaklandığı işlevselci teori gibi sosyal normlara uyumun üretilmesinde sosyalleşme sürecine vurgu yapmaktadır. Sosyal Kontrol yaklaşımının önemli örneklerinden birisi de Skyes ve Matza’nın Nötralizasyon teorisidir. Bu yaklaşıma göre gençlerin moral değerlere ve düzene bağlılıkları zayıfladığında nötralizasyon teknikleri aracılığıyla suçluya dönüşmektedirler. Bu teknikler şunlardır;

  • Sorumluluğun reddedilmesi: Belirli arka plana sahip herkes suç işler.
    • Başkasına zarar vermeyi reddetme: Araba çalmanın sadece ödünç alma olarak görülmesi, okulu asma ya da madde bağımlılığı gibi davranışların da kimseye zarar vermediğinin düşünülmesi.
    • Suçluların kınayanları kınaması: Toplum bozulmuş olduğu için bireyler suç işler anlayışının benimsenmesi. Suç grupları ya da çetelerine bağlılığın toplumsal değerlere bağlılığın önüne geçmesi

* Etkileşimci Yaklaşım :
Etkileşimci yaklaşım diğer yaklaşımlardan iki biçimde farklılaşır; sapmayı farklı bir teorik açıdan görür ve diğer yaklaşımların göz ardı ettiği sapmanın farklı boyutlarını inceler. Sapma ve ilgili olguyu sapma olarak tanımlayanlar arasındaki etkileşime odaklanır. 1960 ve 1970’ler boyunca etiketleme teorisi oldukça popüler olmuştur. Önemli etiketleme teorisyenleri arasında Kuzey Amerika’dan Edwin M. Lemert, Howard Becker ve İngiltere’den Albert Cohen sayılabilir.

Sapmanın gerçek yapısını anlayabilmek için bazı insanlara neden “sapma davranışı gösteren ya da suçlu” yaftası yapıştırıldığının anlaşılması gerekir. Bu etiketlemenin büyük bölümünü yasalar ile düzen güçlerini temsil eden insanlar gerçekleştirebilir. Sapma kategorilerini tanımlayan etiketler bu şekilde toplumdaki güç yapısını dile getirmektedir. Buna göre sapmanın kuralları varlıklılar tarafından yoksullar, erkekler tarafından kadınlar ve yaşlılar tarafından gençler için düzenlenmiştir. Örnek olarak ağaçtan meyve çalan bir çocuğun davranışı varlıklı bir ailenin çocuğu ve varlıklı bir semtte ise masum bir çocuk oyunu olarak görülebilir; yoksul bir ailenin çocuğu ise ve yoksul bir mahallede gerçekleşiyorsa çocuk yaşta hırsızlık eğilimi olarak değerlendirilebilir. Böyle bir olayda çocuk bir kez suça eğilimli olarak yaftalandığında ona suçlu damgası vurulur. Söz konusu çocuğun öğretmenleri ve ileride iş arkadaşları tarafından güvenilmez olarak değerlendirilir. Her iki durumda da davranışlar aynıdır fakat yüklenen anlamlar farklıdır. Sapma olarak etiketlenmenin etkileri ise şöyle ifade edilebilir

1. Bireyin toplumca sapma davranışında bulunan olarak etiketlenmesi,
2. Bunun daha fazla sapmaya özendirmesi,
3. Sapmanın resmi tedavisinin benzer etkisi- eski bir hükümlünün iş bulamayıp yeniden sapmaya yönelmesi,
4. Organize bir sapma grubuna girişle sapma kariyerinin tamamlanması.
5. Grupta sapma alt grubunun gelişmesi

Lemert, sapmanın oldukça yaygın olduğu ve insanların genellikle bu durumdan sıyrılabileceklerini öne sürmüştür. Birincil ve İkincil sapma ayrımını yapar :

  • Birincil Sapma: Başlangıçtaki sınırları aşma davranışlarıdır. Çoğu durumda bu davranışlar kişinin kendi kimliği bakımından “marjinal” durumdadır.
  • İkincil Sapma: Bireyin yaftayı kabullendiği ve kendisini sapkın olarak görmeye başladığı durumlardır.
    Sapmaya ilişkin teorik gelişmelerde önemli bir rolü olan ekol Chicago yaklaşımıdır. Chicago ekolü, önce genel sosyolojide kent sosyolojisi araştırmalarıyla daha sonra suçbilimde etkili olan ve çevresel yaklaşım olarak da adlandırılan sembolik etkileşimci bir yaklaşımdır. İnsan davranışının genetik ve kişisel etkenlerce değil sosyal ve fiziki çevre tarafından belirlendiğini savunan teoridir. Chicago yaklaşımından olan Sutherland da farklılaşmış birlik yaklaşımıyla etkileşimci yaklaşım temelinde sapma konusuna önemli katkılar sağlamıştır. Edwin H. Sutherland, sapmanın etkileşim yoluyla öğrenildiğini öne sürmüştür. Suçu, farklılaşmış birlik
    olarak adlandırdığı olguyla ilişkilendirmiştir. Farklı alt kültürlerin bulunduğu bir toplumda bazı toplumsal çevreler sapma davranışlarını özendirme eğilimi gösterirken diğerlerinde bu eğilim
    gözlenmez. Bireyler suç normlarını benimseyen bireylerle birlik olarak sapma davranışı gösterirler.

*Geleneksel ve Neo-Marxist Yaklaşımlar:
Marx’ın düşüncelerine dayalı olarak geliştirilen ve çatışma teorileri olarak da adlandırılan yaklaşımlar, toplumsal kaynakları kontrol eden egemen bir sınıfın varığını ve bu sınıfın gücünü korumak için kurumsal kurallar ve inanç sistemleri geliştirdiğini vurgular. Bu yaklaşıma göre suçun tanımı güç, servet ve yüksek mevkiye sahip olanlar tarafından kontrol edilmektedir. Suç, insanların gereksinimlerini yansıtan nesnel ahlaki fikir birliği tarafından değil yönetici sınıfın değerleri tarafından biçimlendirilir.

CİNSİYET VE SAPMA

İstatistikler bakımından suçlulara bakıldığında erkek suçlu sayısının kadın suçlu sayısından çok daha fazla olmasını vurgulayan yaklaşımların yanı sıra çeşitli nedenlerle kadın suçlarının ortaya çıkmadığı ya da gizlendiği için istatistiklere yansımadığı gibi görüşler bulunmaktadır. Yasaların çoğunluğu cinsiyet bakımından yansız olsa da bazı yasalar vardır ki ancak belirli bir cinsiyet için uygulanabilir niteliktedirler.

Suç Türleri

Suç tiplerini şöyle sınıflandırabiliriz :
• Mülke ilişkin suçlar: Hırsızlık vb., entelektüel mülk hırsızlığı, kültürel mülklerin yasadışı ticareti.
• Cinsel Suçlar: Tecavüz, pornografi, internetteki cinsel suçlar.
• Duygusal Suçlar: Nefret suçu, heyecan arayışı, intikam, küçük düşürme ve hiddet.
• Örgütsel ve mesleki suç formları.
• Alkol, Uyuşturucu ve Sağlık Suçları

Suç türlerinden bazılarını örneklendirecek olursak;

Örgütlü Suç: Kaçakçılık, yasa dışı kumar oynatmak, uyuşturucu ticareti, fahişelik, büyük ölçekli hırsızlık, koruma için haraç alma gibi etkinlikler örgütlü suç türlerine örnektir.

Beyaz Yakalı Suçlar: Toplumun varlıklı kesimlerine mensup bireylerin vergi kaçırma, yasa dışı satışlar, menkul ve gayrimenkul sahtekârlıkları, zimmete para geçirme gibi işledikleri suçlar.

Sibersuç: Bilgi teknolojisindeki gelişmeler uluslararası örgütlü suçu büyük ölçüde kolaylaştırmıştır.

Teknolojiye dayalı suçlar şunlardır: telekomünikasyon sistemlerine yasadışı biçimde girmek, başkalarını dinlemek ve izlemek, telekomünikasyon hizmetleri üzerinden hırsızlık, yazılım, film ve cd gibi çeşitli malzemelerin kopyalanmasıyla telif haklarının çiğnenmesi, siber uzayda pornografi, şiddet içerikleri, ırkçı propaganda, siber taciz, tele-pazarlama sahtekârlıkları, elektronik fon transferlerine müdahale, elektronik kara para aklama, telekomünikasyon yoluyla suç komplolarını oluşturmaktır.

EĞİTİM SAPMA VE SUÇ

Eğitim düzeyi ile suç arasında güçlü bir ilişki olduğuna yönelik genel bir kabul vardır. Özellikle ilkokuldan sonra suç oranlarının düşme eğilimi göstermesi, suçluların anne babalarının öğrenim düzeylerinin de düşük olmasına ilişkin bulgular suç olgusunun eğitim süreciyle ilişkisini ortaya koymaktadır. Eğitim ile suç arasındaki ilişki farklı açılardan kurulabilir;

a) Eğitimle birlikte bireyde hukuksal eğilimi güçlendiren bilinç oluşturması,
b) Eğitimle birlikte iş sahibi olma olasılığının artması,
c) Okul ortamının etkileri

Nye, 1950’lerin sonlarındaki çalışmaları ile sapma ve suç davranışları ile eğitim süreci arasındaki ilişkiyi vurgulamıştır. Suçun
öğrenilmesi ve sosyalleşme yoluyla toplumsal kontrolün
sağlanması sonucunda önlenebileceğini vurgulamıştır.

Okulda Suç ve Şiddet

Okul ortamındaki suç ve şiddet olgusu çocuk suçluluğu ile yakından ilişkilidir. Çocuk suçluluğu sorununu farklı boyutlarıyla analiz etmek için iki kuram önemli katkı sağlayacaktır.
Genel gerilim kuramı; çocukları suça iten neden olarak bireyin diğer bireylerle ilişkilerini görmekte ve kişilerarası ilişkiler üzerinde durmaktadır.
Kaçış kuramı; ise psikolojik (bireysel) etkenlere odaklanmaktadır

Çocukların suça yönelmesine yol açan risk faktörleri genel olarak şöyle sıralanabilir;
a. Tek ebeveynli (genellikle anne) ailelere sahip olma,
b. Anne babaların da suça bulaşmış olması,
c. Erken yaşlarda, sigara, alkol ve uyuşturucu madde kullanımı,
d. Okuldan uzaklaştırma cezası almış olma,
e. Yüksek başarı için hiçbir isteği olmama.

Theriot tarafından yapılan bir araştırma sonucuna göre okullarda en çok karşılaşılan sapma ya da suça ilişkin durumlar şunlardır ;
a. Lakap takma,
b. Dışlama,
c. Fiziksel olarak itme ve saldırma türü davranışlar,
d. İftira atma,
e. Para ya da malına el koyma,
f. Tehdit etme
g. Cinsel istismar.

İlgili Kategoriler

Anadolu AÖF AÖF Ders Notları



Sayfayı Paylaş

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir