Açıköğretim-İnsan Hakları ve Kamu Özgürlükleri Kapsamlı Ders Notu



Ünite 1

Özgürlük ve eşitlik kavramlarının kişi özgürlükleri siyasal haklar ve sosyal haklar şeklinde somutlaşmış ve birbirini tamamlar şekilde sıralanmış görünümü de söz konusu iki kavramın birbirini tamamlayan niteliğini gözler önüne sermektedir. Kamu özgürlükleri temel haklar kişi hak ve özgürlükleri ve medeni haklar terimleri kamu özgürlükleri hukuk kuralları ile düzenlenmiştir; dolayısıyla da devlet tarafından güvence bağlanmış özgürlükler ifade etmektedir. İnsan haklarının devlet tarafından tanınmış ve pozitif hukuka giriş olan bölümünü ve insan haklarının gerçekleşmiş kısmını anlattığı savunulmaktadır.

Klasik haklardan olan çalışma özgürlüğü kişinin kendisine uygun gördüğü dilediği işte çalışma hakkını ifade eder ki bu özgürlük, devleti kişi belirli bir işte çalışmaya zorlamak ve müdahaleci davranışlardan kaçınmak,  bireyi seçme özgürlüğü ile baş başa bırakmak edinimini yükler; buna karşılık sosyal haklardan olan çalışma hakkı ise devlet için kişiye iş sağlama ve bu doğrultuda gerekli koşullar yaratır şeklinde yetkin bir kola almayı gerektirir.

Başka bir ifadeyle çalışma özgürlüklerinden farklı olarak çalışma hakkı söz konusu olduğunda devletin kaçınmak karışmama edimlerinin tersine sosyo-ekonomik süreçlere müdahil olması gerekecektir. Temel hakları ve kamu özgürlükleri gibi devlet tarafından tanınmış ve dolayısı ile pozitif hukuka giriş insan hakkına karşılık gelmektedir; bununla birlikte yukarı çağırdı temel hakların yasalar tarafından değil bizatihi anayasa tarafından düzenlenmiş başka bir anlatımla, anayasal tanımaya konu olmuş insan haklarını ifade ettiği  bir uzlaşma gözlenmektedir.  Sağlıklı bir hukuk devleti işleyişinde söz konusu anayasa altın normların anayasa normlarına aykırı olması beklenir. Kişi hak ve özgürlükleri, yaşama hakkı, kişi güvenliği ve özgürlüğü, düşünce özgürlüğü gibi birinci kuşak insan haklarını oluşturan klasik haklardır. Sosyal haklar ile çevre görüş gelişme hakları gibi ortaya çıkışı nispeten yine olan insan hakları türlerini dışarıda bıraktığı söylenebilir.

Pozitif hukuk ve doğal tabii hukuk kavramları ve ayrımı

Pozitif hukuk devletin yetkili organları ve çıkarılan kanun hükmünde kararname, tüzük,yönetmelik gibi hukuk kurallarını mahkemelerce kabul edilen ve uygulanan örf ve adet esaslarını ve bağlayıcı mahkeme içtihatlarını kapsamına alan ve geçerliliği bütün ülkede devlet tarafından sağlanan hukuka verilen addır.
Pozitif hukuk mevcut hukuku ifade eder. Doğal (tabii) hukuk ise pozitif hukuka karşı karşıt bir konum konumlanışla bağlayıcılığını devletten almayan, devlet hukukunu aşan ve bu hukukun değerlendirilmesinde yararlarından adalete faktör olarak değerlendirilir.
Bütün insanlar ve toplumlar tarafından bağlayıcılığı kabul edilen hukuk ilkeleri anlamına gelir. Olan değil olması gereken hukuk a denk düşer bu özelliğinden hareketle doğal hukukun bir ideal fikirler örgüsü olduğu söylenebilecektir.

Devletin oluşturduğu mevcut hukuku aşan onun üstünde yer alan bir hukuktur. Tabii hukuk geçerlilik iddiası gereği devletin üstünde yer alır. Onun hukuk olma vasfı devlet tarafından tanımlayan ve güvence altına alınmaya bağlı değildir. Kaynağı itibariyle devlet dışıdır. Geçerliliğini devleti aşan bir güçle alır bu güç dönemden döneme veya akından akına farklılık gösterecek şekilde tanrıya dua veya akıl olarak onu kodlanmıştır.
Her ne kadar insan hakları pozitif hukuku aşma onun üzerinde yer alan normlar olsa da insan haklarının somut olarak hayata geçmesi bu hakların pozitif hukuka girmesine bağlıdır. İnsan hakları pozitif hukuka girer ve üstelik anayasal haklar şeklinde bürünürse kişilerin daha üst düzeyde iddalarına dayanması gerekmeyecek, söz konusu anayasal hakları ileri sürülmesi yeterli olacaktır; bununla birlikte insan haklarının pozitif hukuka girmesinin bu hakları sarsılmaz güvencelerle kavuşturulduğunu düşünmekte yanıltıcı olacaktır. Pozitif hukuk kazanılanları sağlama bağlamak için olduğu kadar bunları dondurmak ve gerçek yaşamdan doğan yeni kaynaşmaları önlemek gibi engelleyici veya bozucu bir işlemci üstlenebilir.

İnsan hakları ve kamu özgürlüklerinin tarihsel gelişimi

İngiltere’de insan haklarına ilişkin gelişmeler ve belgeler

Magna carta’nın ortaya çıkışı ve kapsamı

Modern insan hakları uygulaması bakımından bir ilk olma özelliği gösteren 1215 tarihli Magna Carta Libertatum(Thé Great charter Of runnymede ) büyük özgürlük şartnamesi böyle bir tarih içinde ortaya çıkmıştır. Kral yurtsuz John baronlarla girdiği mücadeleden yenik çıkmış ve onların da yaptığı koşulları kabul etmiştir. İki tarafın şartnamede imzaladığı bu bölge feodal beylere haklarını korumak ve güvencelemek saikiyle şekillenmiş olsa da ortaya çıkan sonuç amacını aşan nitelikte olmuştur.

Magna Carta ile kurulmuş olan bu esas işlevi keyfi vergilendirmeyi önlemek olan Genel Meclisi İngiltere Parlamentosu’nun temelini oluşturmuştur. Vergilendirme yetkisinin tekelini alan bu meclisin kararı olmaksızın kralın vergi toplayabilmek için zamanla Genel Meclise isteklerini kabul etmek zorunda kalmasına yol açmıştır. Bu durum sadece vergilendirme yetkisinin değil bütün olarak yasama yetkisinin süreç içinde Genel Meclis’te toplanmasını sağlamıştır. Tarihsel gelişimi için de önce ruhban sınıfının ayrı toplanmaya başlayarak Genel Meclisten ayrılması, soylu olmayanların gittikçe artan sayıda olmak üzere meclise temsilci göndermesi üzerine de soyluların ayrı toplama görevi duyması izlenmiştir. Böylece 1332 yılından itibaren İngiltere parlamentosu bugünkü iki meclisli olarak “avam kamarası” ve “lordlar kamarası” biçiminde ikili bir görünüme kavuşmuştur.
Magna Carta sadece İngiltere’de parlamenter demokrasiye giden süreci başlatmamış aynı zamanda kişi hak ve özgürlükleri ile ilgili hükümleri yer vermiştir. Keyfi tutuklama ve hapsetme, müsadere (mallara el koymak), sürgün uygulamalarını engellemek üzere suç ve cezaların yazılı olması başka bir anlatımla suç ve cezaların yasal dayanağının olması (madde 39) suç ve cezaların orantılı olması (madde 20) suç isnadının doğru ve güvenilir delillerle dayanması (madde 38) keyfi vergilendirmenin önlenmesi (madde 12 ve 14) gibi hükümler herkesi ilgilendiren önemli hukuksal kazanımlar olmuştur.

Magna Carta aynı zamanda Osmanlı Türk anayasal gelişmelerinin başlangıç adımını oluşturduğu kabul edilen 1838 tarihli Senet i İttifak ile aralarında benzerlik kurulan bir referans metindir. Gerek oluşum şekli gerekse içeriğine bakılarak senedi ittifak bir Osmanlı Magna Carta olarak değerlendirilmiş iki belgenin danışarak, vergi koyma ve cezalandırma da hukuk devleti arayış esasları bakımından taşıdığı paralelliği dikkat çekmiştir.

İngiltere’de 17.  yüzyılda görülen yasal düzenlemeler

1628 tarihli (Prediction of rights) Haklar Dilekçesi bir parlamento tarafından krala sunulan bir bildiri niteliğinde olan belge kral tarafından kabul edilmiştir. Magna Carta nın getirdiği hakların bir kez daha krala hatırlatılması şeklindedir. Ziraa dergi metininden anlaşıldığı kadarıyla kral ve ona bağlı bürokrasi magna carta hiçe sayarak keyfi vergi uygulamalarına girişmekte ve vergi vermeyenleri ise hapse atılmaktadır.
Prediction of rights bu uygulama son verilmesini sağlamak ve parlamento otoritesini krala hatırlatmak üzere iki temel hususun altını çizmiştir. 1) parlamentonun izni olmaksızın vergi konulamaz ve vergi oranları yükseltemez 2) yine magna carta nın belirtildiği gibi kimse keyfi biçimde hapse atılamaz. Görüldüğü gibi haklar dilekçesi magna carta nın öngördüğü iki önemli hususu açıkça atıfta bulunarak yenilemiştir.

İkinci önemli insan hakları belgesi 1679 tarihli Habeas Corpus Yasası dır.  latince sözlük anlamı bedenine sahip çık şeklinde çevrilebilecek habeas korpus göz altında tutulan kişiden sorumlu görevli bu kişi mahkemeye önüne çıkarılması yönünde verilen emir  anlamına gelmektedir.  Bugün artık habeas corpus denildiğinde gözaltına alınan kişinin bir yargıç önüne çıkarılması anlaşılmaktadır. Keyfi gözaltıların önlenmesi amaçlanmıştır; bu doğrultuda gözaltına alınma nedenlerine yargıç tarafından gözden geçirilmesi suretiyle haksız gözaltına son verilmesi ya da gözaltına tutuklanmaya çevrilmesi şeklinde 2 sonuçtan 1 ortaya çıkar. 1689 tarihli bill of rights haklar bildirisi ise parlamentonun monarşi karşısında kesin üstünlüğünü belgeleyen ve bu arada kişi hak ve özgürlükleri ile ilgili de kimi hükümler içeren bir hukuksal dergi olmuştur.

Maddeler;

  • parlamento üyelerinin seçimi serbest olacaktır
  • parlemento sık sık toplanacaktır
  • parlamentodaki tartışmalar ve görüşmeler parlamentodan başka hiçbir yerde ya da mahkemede suçlama veya soruşturma konusu yapılamaz konuşma özgürlüğü vardır (yasama sorumsuzluğu)
  • parlamentonun onayı olmadan yasaların iptal edilmesi veya yürütülmesinin engellenmesine mümkün olmayıp yasadışıdır
  • parlamentonun onayı olmadan vergi toplanması mümkün değildir
  • barış zamanında parlamentonun onayı olmadan sürekli bir ordunun kurulması ve hazır bulundurulması yasadışıdır
  • krala dilekçe yazmak uyruklarının hakkıdır bu dilekçelerin krala sunulmasından dolayı yapılan tutuklamalarla kovuşturmalarda yasa dışıdır.

Amerika’da bağımsızlık süreci ve insan haklarını konu alan bildiriler

Kolonileri doğuşu ve ingiltere ile ilişkilerinin bozulması

Kongre nin kuruluşu ve ilk bildirisi

Eylül 1774 te philadelphia’da yapılmıştır. kongre ekim 1774 tarihli ilk bildirisinde ingilizce öğretiminin uygulamalarından kaynaklanan şikayetlere yer verdikten sonra bir dizi madde ile kuzey amerika’daki ingiliz kolonilerinin sakinlerinin birtakım aklına temas etmiştir. buna göre bu sakinler yaşama, özgür olma ve mülkiyet hakkına sahiptirler ve kendi rızaları olmaksızın bu haklar herhangi bir egemen güce devredilmeyecektir.  Keza koloni haklarının kendi yasam meclislerine katılma haklarını vurgu yapılarak ingiltere (Britanya) parlamentosuna karşı kolonilerin kendi yasama iktidarı savunulmuştur. koloni sakinlerinin barışçıl bir şekilde toplantı düzenlemek şikayetlerini dile getirme ve ingiliz kralının dilekçe verme hakları da hüküm altına alınmıştır. bu haklarla ilgili olarak kovuşturma yapılmasına bu hakları yasaklayıcı kuralların konması yasadışı ilan edilmiştir ilgili koloninin yasama meclisinin onayı olmaksızın barış zamanında daimi biçimde ordu bulundurulmasını yasadışı ilan eden hükümdar ingiltere’nin amerikan kolonilerinin de geliştirmeye çalıştı askeri önlemlere engel olunmaya çalışılmıştır.

Virginia haklar bildirisi ve Amerikan bağımsızlık bildirisi

Kongre mayıs 1776 tarihli çağrısıyla her koloninin kendi anayasasını yapma önerisinde bulunmuş ve virjinya bu öneriye en önce uyarak anayasasını hazırlamış. bu anayasanın başına da bir haklar bildirisi eklemiştir. virginia haklar bildirisi ile artık bütün insanlığa seslenen ve herkesi kapsayıcı haklar formula etme noktasına ulaşılmış bulunmaktadır. bildirinin john locke’un yaşam özgürlükleri mülkiyet ve baskıya karşı direnme şeklindeki doğal haklar formülasyonunda etkilendiği rahatlıkla görülmektedir. Keza kuvvetler ayrılığına yapılan vurgunu da Locke ve Montesquieu etkisi görülmektedir. yönetimin halka dayanmak zorunda olduğu ve esasen gücün hakkı olduğu saptamalarında da jan jak russo nun etkisinden söz etmek mümkündür. bildirinin yaşam ve kişi özgürlüğü haklarını soyut olarak vurgulamak ve yetinmeyip keyfi arama ve yakalamadan korunma, adil yargılanma, serbest seçim, basın özgürlüğü gibi somut haklara yer vermiş olması da dikkate değer bir husustur. kongre kolonilerin ingiltere ile her türlü siyasal boyut kopardığını ve bağımsız olduğunu ilan ettiği 4 temmuz 1776 tarihli bağımsızlık bildirisinde virginia haklar bildirisinin ilk 3 maddesi büyük ölçüde yenilemeyen yineleyen bir çizgi izlemiştir. bildiriye göre bütün insanlar eşit yaratılmışlardır, yaşam, özgürlük ve mutluluğa erişmek hakları gibi vazgeçilmez haklara sahiptirler yönetimler devletler bu hakları güvence altına almak üzere kurulur ve güçlerini yönetenlerin verdiği rızadan alır. bu yönetim amacına aykırı hareket etmeye başladığında halkın söz konusu yönetimi değiştirme yada düşürme hakkı vardı.

Fransız ihtilali ve 1789 fransız insan hakları vatandaş hakları bildirisi

Fransız ihtilalini hazırlayan toplumsal siyasal koşullar ve ihtilalin gelişimi
5 mayıs 1789 da toplanan etats generaux ta ilk sorun şahıs esasına mı yoksa tabaka esasına mı göre oy verileceği tartışması olmuştur. 17 haziran tarihinde 89 a karşı 491 oyla etats generaux  adının bırakılması ve Ulusal meclisi adına kurulmasına karar  vermiştir. kralın tepkisi önce 20 haziran’da halk vekillerinin toplantı salonunu kapatmak şeklinde olmuşsa da diğer adın  kararlı direnişi bu direniş sürecinde ruhban temsilcilerinin büyük çoğunluğunun ve 47 soylu vekilin ulusal meclisi katılması üzerine kral 27 haziranda bütün temsilcilerin ulusal meclise katılması buyruğu vererek halk vekillerinin denetimindeki bu mecliste tanımak zorunda kalmıştır. 9 temmuz 1789 da bu kez kendisini  “ ulusal kurucu meclis” olarak tanımlayan yeni meclis anayasa komisyonu oluşturmuştur. ulusal meclis 4 ağustos 1789 da aldığı bir kararla feodal rejimle gelmiş olan ayrıcalıkları kaldırdığını ilan etmiştir. eski rejimin tasfiyesi dolayısıyla ayrıcalıkların kaldırılması suretiyle herkes için hukuk nezdinde eşit konuma gelmesini takiben ulusal meclis 26 ağustos 1789 da insan ve vatandaş hakları bildirisini ilan etmiştir.
fransız insan ve vatandaş hakları bildirisi 17 maddeden oluşmuştur.

Ünite 2 İnsan Haklarının felsefi temelleri
İlk çağda insan hakları ile ilişkili düşünceler

Çin ve hindistan da konu ile ilgili düşünsel birikim
Çin’de Tao cu düşüncenin kurucusu Lao Çe insanların doğuştan iyi ve doğuştan eşit olduğunu belirtmiştir. ayrıca devleti insanların hiçbir etkisinin olamayacağı bir ruhun eseri olarak görmüş olmakla birlikte yöneticileri insanların bireysel yaşamlarına müdahalede bulunmamaları gerektiğini söylemiştir. düşünüre göre ideal devlet ordu ve diğer güç organlarından yoksun olarak sınırlı bir alanda ve genişleme arzusu taşımada yaşamalıdır. devlet olabildiğince az ve açık yasalar çıkarmalı ve mutlaka gerekli olan daha fazla vergi almaktan kaçınmalıdır. bireyin özgürlüğünü lehine olmak üzere devlet gücünü sınırlamayı siyasal düşüncesinin odağına aldığı söylenebilir; ne var ki Tao cu düşünceye hakim olan kadercilik ve bu doğrultuda toplumsal siyasal olaylardan uzak durma felsefesi Lao Çe nin öngörüsünün tersine bireyin özgürlük alanının genişletilmesini değil yönetimin güçlendirilmesi ve güçlü bir siyasal iktidarın yaratılmasının savunan konfüçyüslüğe uygun bir gelişme zemini hazırlamış görünmektedir.

Konfüçyüs siyasal öğretisinin merkezine siyasal iktidarın parçalı hali nin doğurduğu sakıncaları almış ve ancak birliği sağlamış güçlü bir siyasal iktidarın adaletsizlikleri yok edebileceğini böylece de kişisel veya ailesel yaşamda sükunetin geri geleceğini göstermeye çalışmıştır.

Konfüçyüs öğretisinin yönetim katında itibar görmesi ve öğretimi arzu ettiği şekilde çin’de merkezi iktidarın gücünü tekrar etkin hale getirmişti.  Bireysel ve ailesel yaşamı baskı altına alan devlet müdahaleleri ile sonuçlanmıştır. bu duruma tepki olarak Mo Ti öğretisi gelişmiştir. Bu, her bireyin çevresine sevgi bağları ile bağlanması toplumun sevgisini hükümetin eylemlerini belirlemesi ve toplumun temeli haline gelmesi devletin geçmişe bağlı kalmaması ve geleneğe geri dönmemesi devleti adil davranışlar sergilemesi ve yönetimin iyi tanımlanmış ve planlanmış bir toplumsal müdahale sahip olması gerektiği gibi temaları işlemiştir.

Hindistan’da kast sistemi vardır.  toplumu bilim adamları, askerler, çalışanlar, işçiler, paryalar, köleler gibi kaslara bölen eşitsiz ve adaletsiz bir sistem olan bu sistemi meşrulaştırmaya çalışan brahmacılık, upanishadcılık, hinduizm gibi öğretilerden farklı olarak budizmin kast sistemine karşı çıkmıştır. sonradan buda olarak anılacak olan prens Gautama kast sistemine karşı açık ve kararlı bir mücadele içine girmiş olmamakla birlikte kast ayrımına karşı çıkmış ve bunu davranışlarıyla da göstermiştir.
Budacılığın kısa bir süre içinde hindistan sınırını aşarak Çin, Birmanya, iran ve asya’nın diğer bölgelerine yayılım göstermesinin temel nedeninin bu yeni öğretinin kast sistemine karşı kesin tavır almış ve halkçı eşitlikçi bir nitelik gösterilmiş olması olduğu söylenir.

Eski Yunan’ın siyasal yapısı ve konuyla ilgili düşünsel birikimi

Mö. altıncı yüzyılda ekonomik ve toplumsal gelişmelerle birlikte düşünce alanında bir devrime tanık olunmuştur. aristokratik dünya görüşüne dayanan mitolojik düşünme tarzı beliren yeni toplumsal olguları ve insan ilişkilerindeki değişimleri açıklamada yetersiz kalmış ve yükselen orta sınıf olayları olguları ele alırken tanrılara başvurma gereksinimi duymayan, laik ve soyut bir söylem kurma çabası içine girmiştir. ilk önce iyonya polislerin de ortaya çıkan bu düşünsel kırılm,. kendisini önce doğa felsefesini göstermiştir. miletli ve efesli ilk filozoflar güncel toplumsal ve siyasal sorunlarla uğraşmaktan uzak durarak evrene ilişkin sorulara yanıt arama çabası içine girmiştir. iyonyalı filozoflar tales, anaksimandros, anaksimenes ve nihayet heraklitos doğa felsefelerinin özünlü mitolojik düşüncenin yaptığı gibi doğayı ve evreni tanrılarla değil doğa yasaları ile açıklamak olduğu söylenebilir.  onlara göre bu doğa yasaları sayesinde evrende daimi biçimde bir değişim, dönüşüm ve süreklilik egemendir. iyonya filozofları demokritos insanlar kendi ihtiyaçları doğrultusunda kendilerini ve toplumsal ilişkileri geliştirerek gittikçe daha iyi yaşam koşullarına konuşuruz demiştir.

Atina’da sofizm ortaya çıkmıştır. zengin kimselere yönetimde etkili olabilmeleri için bilgilerine satan kişiler olan sofistlerin en ünlüsü konumundaki protagoras kamusal kurumların insan refahına katkısı açısından değerlendirmesi gerektiğini söyleyen düşünür. bütün olguların anlaşılmasında aklın önemini vurgulayan düşünü toplumun siyasal açıdan örgütlenmesine de eşit bireyler arasında yapılmış olan bir antlaşmanın olduğu kanısındadır. diğer bir sofist ve antiphon, alkidamas tarafından da benimsenen bu çarpıcı düşünceye göre devletin ortaya çıkması bütün insanların özgür bir şekilde kendi serbestliklerini sınırlandırarak temel özgürlüklerin bir örgütlenme çerçevesinde güçlendirilmesi için yaptıkları bir antlaşma sonucudur. protagoras göre bütün ulusları ve hatta kölelerin bile eşit olduğu görüşündedir. kölelik kurumuna eleştirmeleri sofistlerin ilginç bir yönünü oluşturmuştur. onlara göre aynı toplum içinde yaşayan insanların eşitsiz bir durumda olmamaları toplumun temel yapısını koruyucu antlaşma ve sözleşmeye uygundur. bununla birlikte insanların arasında eşitsizliği savunan toplumsal ve siyasal kurumların eşit ortak iradeye dayanan toplum sözleşmesi ile değil de güçlü olanın hükmünü yürütmesi esasına dayanan kuvvet teorisi ile açıklayan bazı sofist düşünürlerinde olduğunu eklemek gerekir. sofizm sanat ve siyaset dünyasında etkilemiştir. sofokles yazılı yasaların pozitif hukukun üzerind0e yer alan bir doğa yasasına doğal adalete işaret etmiştir. düşünür bu doğal adalete aykırı olarak sınırlarını aşan otoritelere karşı vatandaşları direnme ve isyan hakları olduğunu savunmuştur. Perikles ünlü bir söylevinde demokrasiye övgüsüne yazılı olmayan yasaların üstüne yapılan vurgu eşlik etmiştir.
Düşünceleri arasında farklılıklar olmakla birlikte Sokrates, platon( eflatun ) ve aristoteles esas olarak devleti yücelten bireysel özgürlüğü dışlayan ve kişileri bütün içinde eriten çizgisinin temsilcileri olmuştur.

Roma uygarlığının konuyla ilgili düşünsel birikim

Roma kavmi( civitas) hukuku olarak doğan ve roma vatandaşlarına uygulanan hukuk kurallarından oluşan Ius Civile ile kamu hukuku alanında vatandaşlar için halk meclisleri senatus yada magistra lıklarla ilgili seçme seçilme hakları ve askerlik yapma gibi hak ve ödevleri getirmiştir. Ius civile özel hukuk alanında ise diğer koşullarda sağlanmak kaydıyla her türlü mameleki ilişkin hukuki işlemlerde taraf olarak hak sahibi olabilmek veya borç altına girebilme, hukuken geçerli bir evlilik yapabilmek ,davacı taraf olabilmek gibi haklar tanınmıştır. roma uyruklu olup da kendisine vatandaşlık tanınmayan ve yabancı (0peregrinus) kabul edilen kimselere ise genellikle ticaret hayatının gerektirdiği hukuki işlemleri yapmak ve romalılarla evlenme hakkı tanınmıştır. uyruk olmalarına karşın yabancı sayılan bu grup ius civile ye değil ius gentiuyu ma yabancılar kavmi miller hukukuna tabi olmuşlardır.
stoacıların göre bütün insanlar evrensel düzenin temel parçaları olarak evrensel akıldan pay almışlardır. hepsi Tanrının çocuklarıdır. bu yüzden de birbirinin kardeşidirler. evrensel tanrısal akıldan pay alan ve tanrısal doğal yaşamın hükmü altında yaşayan insanların eşitliği düşüncesine ulaşmıştır.  bu düşüncelerin siyasal karşılığı ise tek bir dünya devleti dünya yurttaşlığı fikridir. içeriğiyle stoacılık roma imparatorluğunun bütün dünyaya hükmetmeye amaçlayan yayılmacı eğilimine uygun düşmektedir. eklemek gerekir ki soyut düzeyde evrenselliği ve eşitliği savunan stoacılık somut da ise dünyevi değerli önemsemeyen kaderci eğilimleriyle mevcut eşitsizlikleri ve baskıcı rejimleri çizgisini kaymaktadır. roma siyasal düşünüşünün en önemli temsilcisi kabul edilen çiçero stoacıların doğal hukuk ve evrensellik düşüncesini benimsemiştir. düşünüre göre farklı farklı kullanımından kaynaklanan eşitsizlikler kaçınılmazdır bu yüzden mutlak eşitlikten söz edilemez buradan hareketle cicero roma da geçerli olan özgür insan köle ayrımını olan göstermekte onu meşrulaştırmaktadır. düşünüre göre roma devletinin düzeni doğal hukuka uygun bir düzendir. cicero roma daki bütün eşitsizlikleri de doğal hukuka uygun bularak meşrulaştırmaktadır. roma siyasal düşünürleri içinde seneka soyut düzeyde eşitsizliğin ve köleliğin kaynağı olarak gördüğü mala mülke sahip olmak dışında yeniliği geliştiren değerlendirmeler yapmıştır. buna göre bu tutku ve bunun sonucu olarak ortaya çıkan özel mülkiyet eşitliğin hüküm sürdüğü doğal yaşama son vermiştir. ne var ki düşünüre göre artık eski durumu doğal yaşama geri dönmek de mümkün değildir. var olan bütün kurumların kurulması gerekmektedir. seneka bedensel ya da dışsal köle değil hiç önemli olmadığını önemli olanın kişinin kendi içinde sağladığı özgürlük olduğunu savunur.

Orta çağda insan hakları ile ilişkili düşünceler

Batı avrupa’nın konu ile ilgili düşünsel birikimi

Kilise ve devlet iktidarının alanlarının ayrı olması gerektiği siyasal iktidarın tanrı kaynaklı olsa bile yöneticiye halk ile uğraştığını ve devletin doğal yasaya uygun biçimde keyfi olmayan sınırlı bir yönetime sahip olması gerektiğini dile getiren Aquinumlu Thomas, söz konusu çizginin dışına çıkan ilk kayda değer düşünür olmuştur. diğer iki düşünürün ise padova’da marsilius ve okkanlı william marsilius. kilisenin oynamak istediği siyasal role karşı çıkmış ve onun devleti bağımlı bir statüde olması gerektiğini kanıtlamaya çalışmıştır. öte yandan düşünüre göre bütün kamu makam ve otoritelere seçimlik ve yasalara tabi olmalıdır kamu otoritelerinin tamamı devlet adına ama herkesin çıkarı doğrultusunda çalışmalar william da hükümetin kiliseden bütünüyle bağımsız ve ondan tamamen ayrı olması gerektiğini savunmuştur. devlet iktidarının kaynağının halk olduğunu hükümetin meşruiyetinin halk desteğine bağlı olduğunu söylemiştir. yasaların insanların ve halkların eşitliği ilkesine bağlı olarak kaleme alınması gerektiğini savunan William, pozitif hukukun daha doğal hukuk gibi bireysel özgürlük ve eşitlik kurallarına uygun olması gerektiğini vurgulamıştır.

Görüldüğü gibi ortaçağın sonlarına doğru batı avrupa siyasal düşüncesi giderek kilise bir devleti ayıran laik bir çizgiyi benimsemenin yanında bireysel özgürlük ve eşitlik kavramlarını daha doğrudan biçim de deyimler ve dahası bu ülkeleri savunma noktasına gelmiş bulunuyor.

İslam kültür sahasında konu ile ilgili düşünsel birikim

Avrupa eski yunan düşünce hayatının ürünlerini söz konusu dönem islam düşünürlerinin çalışmaları aracılığıyla öğrenmiştir.  ibni rüşd’ün , aristotelesin eserleri üzerine yaptığı yorumlarda avrupalı düşünürleri etkilemiştir. tarihi kişisel kahramanlık veya yenilgiler temelinde değil, toplumsal olgular esas olarak açıklamaya yönelen ve bu doğrultuda devlet ve toplum üzerine dikkate değer gözlem ve tespitlerde bulunur. ibni haldun gibi düşünürlerin çıktığı bu kesit dolaylı da olsa devlet iktidarını birey ve toplumla ile sınırlanan arzusunu yansıtan bir takımı görüşleri sahne olmuştur.
Farabi var olan toplumsal düzenler ve olması gerektiğini düşündüğü toplumsal düzene ilişkin tarihlerinde adalete barışı insanları gerçek mutluluğa ulaştırmayı amaçlayan, toplumsal dayanışmaya evrenselliği vurgu yaparak bu hususların önemine işaret etmiştir. Maverdi devlet başkanı konumundaki halifenin adalete uygun hareket etmemesi halinde görevinden uzaklaştırılması gerektiğini savunmuştur; keza ibni sina halifeliğin taşıdığı üstün gücün meşru bir niteliğin bulunması gerektiğini vurgulamıştır. düşünüre göre meşrutiyet bireylerin doğrudan veya dolaylı olarak göstereceği rızaya dayanacaktır.

Yeni çağda insan hakları öğretisine oluşturan düşünceler

Jean Bodin . kanlı mezhep savaşlarının hüküm sürdüğü fransa da görüşlerini olgunlaştıran budin, bu ağır siyasal toplumsal kriz ortamında ancak devlet iktidarının merkezileştirilerek güçlendirilmesi sayesinde aşılacağı kanısına varmıştır. geliştirdiği formül onun ünlü Egemenlik kuramıdır. buna göre egemenlik mutlaktır, süreklidir, devredilemez ve bölünemez, egemenlik kurumuna bakıldığında otorite yanlısı bir düşünür gibi görünen budin kuramı ile çelişmek pahasına egemenliğe bazı sınırlamalar getirmiştir. birincisi egemen tanrısal doğal yasalara uygun hareket etmelidir. bu yasalar adaleti içeren uyrukların özgürlük, mülkiyet, güvenlik, barış gibi haklarına saygı görür korunmasını gerektiren yazılı olmayan insanların vicdanlarına sinmiş yasalardır. ikinci bir sınırlama ise temel yasalar sınırlamasıdır. buna göre egemen tahta geçişi düzenleyen halefiyet yasası ile kamu topraklarının başkalarına devredilmezliği yasasına aykırı hareket edemeyeceklerini, üçüncü sınırlama ise ekonomik niteliklidir. egemen özel mülkiyeti dokunulamayacak keyfi ve salt kendi kişisel kararı ile vergi sağlayamayacaktır. güçlü bir merkezî devletin en yetkin savunucusu ve kuramcısı olan thomas hobbes içinde öncelik bu niteliklere sahip bir devletin şansıdır. güçlü bir merkezi iktidarın yokluğunda nelerin olabileceğini göstermek için doğal hali korkusuna başvurmuştur. insanın gerek diğer insanlarla ve gerek dua ile amansız bir mücadele içinde olduğu bireylerin kendi aralarında yaptığı ve konusu güç kullanma hakkında üçüncü bir kişiye devredilmesi olan toplum sözleşmesi ile son bulur. Hobbes’un öngördüğü devlet güvensizliğinin, korkunun belirsizliğin, üstesinden gelen güçlü bir güvenlik devletidir ve düşünür onu bir ejderha (levithan) olarak tanımlamaktadır.  hobbes’ta cılız da olsa özgürlükçü bir damarın olduğu söylenmelidir. o sınırsız keyfi bir devletin kuramcısı olmadığı gibi held in belirttiği gibi aynı zamanda liberal bir yana da sahipti.r çünkü toplumun ve devletin varlığını özgür değişik bireylere ve bu bireylerin yaptığı sözleşmeye referanslı açıklamıştır. siyasal liberalizmin öncüsü kuramcısı john locke özgürlüklerin militan bir savunusu içinde olmuş, bireyin özgürlük alanı devlet tarafından ihlali sorununda geçirmeyecek bu hususta da berrak görüştüğünü ifade etmiştir. siyasal toplumu kuran toplum sözleşmesi yapılmadan önce zaten var olan yaşam özgürlük mülkiyet hakları siyasal toplumu olduğu gibi taşınmıştır. locke un bireysel hak ve özgürlükleri güvencelemek için isyan hakkı yaptırma dışında öngördüğü ikinci mekanizma kuvvetler ayrılığı ilkesi dir. yasama yürütme erkleri farklı ellerde toplanırsa hak ve özgürlükleri tehdit edemeyecek daha dengeli bir siyasal iktidarın gerçekleşebileceği düşüncesi kuvvetler ayrılığı önerisinin esas nedeni olmuştur. 1789 fransız insan ve vatandaş hakları bildirisi ikinci maddesine göre her siyasal topluluğun amacı insanın doğal ve zamanaşımına uğramaz haklarını korumaktır. bu hak özgürlük mülkiyet güvenlik ve baskıya karşı direnmedir. diğer önemli düşünürü jan jak ruso dur. siyasal toplumu varlığı birey iradelerine dayanan ve üyelerine eşit hak ve yükümlülükler bahşeden bir bütünlük olarak tasavvur etmiştir. bu eşit derecede karşılıklı bağımlılık durumundan dolayı gerçekte bir özgürlük durumu yaşanmakta herkes kendisini birey iradelerinden doğan genel iradenin yönetimine vermiş olmaktadır.
ulusal egemenlik yetkisinin devredilemeyeceğini egemen varlığı bizzat kendisi olan topluluk gene kendisi tarafından temin edilebileceği sonucuna ulaşmıştır.

Yakın çağda sosyal haklar fikrinin öncü düşünürleri

Liberal bir iktisatçı olan Jean Charles Leonard de Sismondi ingilteresine ilişkin gözlemlerinde kapitalizmin öngördüğü serbest rekabet için, zenginliğin ellerde toplanmasına yol açtığı sanayileşmenin işçi sınıfının durumunu düzeltmediğine aksine daha da fakirleşmesine yol açarak kötüleştiğini, kapitalizmin ile görülen tekelleşmenin aşırı üretim ve krizlerin yol açtığı şeklinde tespitlerde bulunmuştur. liberalizmin önde gelen düşünürlerinden biri olan john stuart mill 1840 yarın kriz koşullarında kapitalizmin öngördüğü devletin ekonomiye müdahale etmemesi “bırakınız yapsınlar” ilkesinin herkesin değil yalnızca bir azınlığın mutluluğunu sağladı. serbest rekabet in açtığı yaraları ancak devlet müdahalesi ile kapatılabileceği şeklindeki görüşlerini ifade etmiştir. sosyalizmin ilk dönem düşünürlerinden saint simon toplumun temeli emektir ,toplum ürünüdür demiştir. bu yüzden toplumu üreticiler yöneltmelidir bir üretim bilimi olarak siyasetinin amacı üretimi en uygun sosyal sistemin bulmak ve uygulamaktır. Charles fourier ise sanayinin insanları yoksullaştırdığı kanısında olmuştur. kapitalizmin koşullarında yoksulluğun çelişik biçimde bolluktan kaynaklandığı görevinde bulunmuştur. bir diğer sosyalist düşürür robert Owen zenginliği işçilerin yarattığı ve bu zenginliğin de onları haklı olduğu görüşünü ifade etmiştir. radikal bir sosyalizmin yorumları geliştiren karl marx ve Friedrich engels kapitalizme yönettiği köklü eleştirilerle dolaylı olarak sosyal haklar fikrinin gelişimine katkı sundukları sorulabilir. belirtmek gerekir ki0 kapitalizmim ve ona eşlik eden liberal düşüncenin mevcut çerçevesi içinde kalacak bir insan hakları veya sosyal haklar fikri adı geçen bu iki düşünürün yabancıdır; zira bu düşünürler bir bütün olarak kapitalizmin taşınması ve yerinin sosyalist bir düzene bırakması taraftarı olmuşlardır. buna karşılık sosyal hakların ortaya çıkışı ve pozitif hukuk düzenlerine girişi kapitalizmi köklü biçimde sarsmayacak ortadan kaldırmayacak fazla olmuştur.

 Ünite 3 Türkiye’de insan hakları ve kamu özgürlükleri

1982 anayasasının öngördüğü temel hak ve özgürlükler rejimi
1982 anayasasının insan haklarına olan yaklaşımı
İnsan hakları karşısında toplum yararı

Hiçbir eylem Türk milli menfaatlerine aykırı olamaz. ayrıca yine bireysel özgürlükler Türk varlığı, Türkiye’nin devleti ve ülkesi ile bölünmezliği sefası, Türklüğün tarihi ve manevi değerlere söz konusu olduğunda hiçbir kuruma göremeyecektir. ikinci maddede Türkiye Cumhuriyeti’nin insan haklarına saygılı olduğunu ancak bunun toplumun huzuru milli dayanışma ve adalet anlayışı çerçevesinde anlaşılması gerektiğini altı çizilmiştir. 12. maddeye göre ise temel hak ve hürriyetler, kişinin topluma ailesine ve diğer kişilere karşı ödev ve sorumluluklarını da ihtiva eder.

Otorite özgürlük dengesi
1982 anayasası bireysel özgürlükleri devlet otoritesi lehine sınırlandırmış otorite özgürlük dengesinde tercihini otoriteden yana da kullanmıştır.

1982 anayasasına göre insan haklarının sınırları
Üç ayrı çerçeve madde ile düzenlenmiştir.

  • temel hak ve hürriyetlere olağan dönemde sınırlandırılması
  • temel hak ve özgürlüklerin kötüye kullanılmasının yasaklanması (madde 14)
  • olağanüstü dönemlerde temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılması (madde 15).

13 üncü madde sınırlama yapılırken temel hak ve hürriyetlerin özüne dokunma yasağı

Hakkın özüne dokunma yasağı ,1961 anayasası ile benimsenmiştir ancak 1982 anayasasının ilk halinde yer almamaktadır. hakkın özü hangi sınırlandırmanın hangi hakkın özüne dokunacağı kişiden kişiye toplumdan topluma değişiklik gösterecektir. hakkın özüne dokunup dokunmadığını hakimler önlerine gelen olayda ayrı ayrı değerlendireceklerdir.
sınırlandırma anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olması 1) genel sınırlandırma sebepleri, anayasa da ayrı bir çerçeve madde ile sınırlandırmak sürdükleri sayılar ve bu sebeplerin bütün temel hak ve özgürlükler için geçerli olacağı belirtiliyor. 2) özel sınırlandırma sebepleri ile sınırlama sebepleri, her bir hak için o hakkın düzenlediği maddede yer alır. 2001 değişikliği temel hak ve özgürlükler ancak anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilen özel sınırlama sebeplere dayanarak sınırlandırılabilir. bir temel hak ve özgürlük ancak tbmm tarafından usulüne göre çıkartılan bir kanunla sınırlandırılabilir. bunun dışında temel hak ve özgürlükler kanun hükmünde kararname, tüzük, yönetmelik ve kararname gibi yürütme organı ya da idare tarafından gerçekleştirilen işlemler ile sınırlandırılamaz.
Anayasanın ruhu denildiğinde bir sınırlandırma anayasanın bütününe ve ondan çıkan temel anlamı aykırı olmaması anlaşılır anlamı onun yazıyı okuyan kişiden kişiye değişiklik gösterebilir. Anayasanın sözüne aykırı olmama kriterine gelince bu kuralın önemi anayasanın temel hak ve özgürlükleri için birtakım güvenceler belirtmiş olduğum olması halinde kendisini göstermektedir. bunlar yasama organına yönelik olan yasaklama hükümleri de bu bağlamda çeşit temel hak ve özgürlüklere tanıdık güvencelerle aşağıdaki örnek olarak gösterilebilir.

  • tutuklamanın ancak hakim kararı ile yapılabilmesi (madde 19)
  • basının sansür edilememesi (madde 28)
  • toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenlemenin (madde 34) ve dernek kurmanın (md.33) önceden izin alma şartına bağlanamaması
  • süreli veya süresiz yayın önceden izin alma ve mali teminat yatırma şartına bağlanamaması (madde 29)
  • özel hayatın (madde 20) ve haberleşmenin (madde 22) gizliliği ve konut (madde 21) anayasada belirtilen istisnalar dışında hâkim kararı olmadıkça dokunulmaması.

 1982 anayasasının hak ve hürriyetlere getirilecek sınırlamalar yahut bunlar konusunda öngörülecek sınırlayıcı tedbirler demokratik rejim anlayışına aykırı olmamalı. genellikle kabul gören demokratik rejim anlayışı ile ulaşılabilir olmalıdır; eğer demokratik toplum düzeni kavramından 1982 anayasasının öngördüğü düzen anlaşılacaksa bireyin devlet ve toplum karşısında çağdaş ve özgürlükçü demokrasilere nazaran daha sınırlı bir özgürlük alanı olacaktır. ancak günümüzde genel kabul gören anayasanın kastettiği demokratik toplum düzeninin çağdaş batılı ülkelerde benimsenen demokratik toplum düzeni olduğu yönündedir.
Ölçülülük ilkesi sınırlamada başvurulan aracın sınırlama amacını gerçekleştirmeyi elverişli olmasını bu aracın sınırlama amacı açısından gerekli olmasını ve araçlar amacım ölçüsüz bir içinde bulunmamasını ifade eden ilke 2001 anayasa değişikliği ile getirilmiştir.

Madde 14 temel hak ve hürriyetlerin kötüye kullanılmaması

1)anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve laik cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz.

2)Hükümlerinden hiçbiri devlete veya kişilere anayasa ile tanınan temel hak ve hürriyetlerin yok edilmesini veya anayasada belirtilen daha geniş şekilde sınıflandırması amaçlayan bir faaliyette bulunmayı mümkün kılacak şekilde yorumlanamaz.

3)Bu hükümlere aykırı faaliyette bulunan hakkında uygulanacak müeyyideler kanunla düzenlenir.

Madde 15 olağanüstü hallerde temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulması 1)Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya olağanüstü hallerde milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlal edilmemek kaydıyla durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması, kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar iki anayasada öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.
2)Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen ölümler dışında kişinin yaşama hakkına, maddi ve manevi varlığının bütünlüğüne dokunulamaz, kimse din vicdan düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan dolayı suçlanamaz. suç ve cezalar geçmişe yürütülemez, suçluluğun mahkeme kararı ile sabit oluncaya kadar kimse suçlu sayılamaz. olağanüstü hallerde bile temel hak ve özgürlüklerin durdurulmasına sınırları vardır.

1) olağanüstü hallerde sınırlı olma savaş seferberlik sıkıyönetim veya olağanüstü hallerden birisinin olması gerekir olağan hallerde bu maddeye dayanarak temel hak ve özgürlükler durdurulamaz.
2) milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlal edilmemesi Türkiye Cumhuriyeti’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler kastedilmektedir.

3) ölçülülük ilkesine uyulmaması şartı bu sıralama ile temel hak ve hürriyetlerin durdurulması ya da bunlar için öngörülen güvencelere aykırı tedbirler getirilmesinde durumun gerektirdiği ölçüde içinde kalınması yani sınırlama ile öngörülen fayda arasındaki orantının kurulması kastedilmektedir.

 4)ihlal edilemeyecek olan temel hak ve özgürlükler savaş hukukuna uygun fiilen sonucu meydana gelen ölümler dışında kişinin yaşama hakkı, maddi ve manevi varlığının bütünlüğüne dokunulamaz, kimse din vicdan düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan dolayı suçlanamaz ,suç ve cezalar geçmişe yürütülemez suçlu mahkeme kararı ile sabit oluncaya kadar kimse suçlu sayılamaz.

olağanüstü hallerde iktidarın yetkileri sınırsız değildir. olağanüstü hal gerekçe gösterilerek işkence yapılan var sıkıyönetim ve savaş hallerinde çıkarılan kanun hükmünde kararnamelerin anayasaya aykırılığı iddiasıyla anayasa mahkemesine dava açılmaması (madde 148) yukarıda bahsi geçen güvencelerin uygulamada gerçekleşmesinin önündeki en büyük engeldir.

1982 anayasasında insan haklarının sınıflandırılması

İnsan hakları 1982 anayasasının 2. maddesinde 74. maddesine kadar olan temel haklar ve ödevler başlığı şeklindedir. 4 bölüme ayrılmıştır.

 1) genel hükümler (madde 12-16),

2) kişinin hak ve ödevleri (madde 17-43),

3) sosyal ekonomik haklar ve ödevler (madde 41-65),

4) siyasal haklar ve ödevler (md.66-74).

Görüldüğü gibi 1982 anayasası temel hak ve özgürlükleri üç ana başlık altında ele almaktadır. bu ayrım george jellinek ayrımı ile paralellik göstermektedir. temel hak ve özgürlükleri kişiler ve devlet arasındaki ilişkilerin bütünü ile bağlı olarak üçe ayırmıştır. 1) negatif statü hakları 2) pozitif statü hakları 3) aktif statü hakları. 1) negatif statü hakları söz konusu olduğunda devletin karışmama, dokunmama, yükümlülüğü vardır, burada devletten hareketsiz kalması ve bölücü bireylerin özgürlüklerini diledikleri gibi yaşamaları beklenmektedir. 2) pozitif statü hakları söz konusu olduğunda ise devletin bir eylemde bulunması gerekir. burada devletten bekleme yapma borcudur. çalışma hakkı dediğimiz devletin vatandaşlara iş olanakları sağlamak ve anlaşılır sosyal hakları kavramı ise devleti kişilerin ve toplumun refah huzur ve mutluluğunu sağlamak kişinin temel hak ve hürriyetlerini sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışma yükümlülüğüne getiren sosyal devlet anlayışının bir yansımasıdır.
3) aktif statü hakları günü geldiğinde vatandaşlara siyasi karar alma sürecine çeşitli yöntemler ve oranlarda katılma olmasını sağlayan haklar kastedilir. bu haklara siyasi parti kurma ve bunlara üye olma hakkı, seçme hakkı, kamu hizmetlerine girme ve dilekçe hakkı ile gösterilir.

KİŞİ HAKLARI
1) kişi dokunulmazlığı (madde 17)

2) zorla çalıştırma yasağı (madde 18)

3) kişi hürriyeti ve güvenliği (madde 19-38)

4) özel hayatın gizliliği ve korunması (madde 20-22)

5) yerleşme ve seyahat özgürlüğü (madde 23)

6) din ve vicdan özgürlüğü (madde 24)

7) düşünce ve ifade özgürlüğü (madde 25-26)

8) bilimsel sanat özgürlüğü (madde 27)

9)basın özgürlüğü (madde 28-32)

10) toplantı ve hak özgürlükleri (madde 33-34)

Sosyal ve Ekonomik Haklar ve Ödevler

Olumlu Edim Gerektiren Haklar

1)ailenin korunması ve çocuk hakları (madde 41)

2) toprak mülkiyeti (madde 44)

3) eğitim ve öğrenim hakkı (madde 42)

4) iş ve çalışma hayatına ilişkin düzenlemeler (madde 55)

5) sosyal güvenlik hakkı (madde 61)

Olumsuz Edim Gerektiren Haklar

Sosyal haklar çerçevesinde az sayıda negatif statü hakları yer almaktadır. bunlardan ilki çalışma ve sözleşme özgürlüğü ile özel teşebbüs kurma özgürlüğüdür (madde 48). ikincisi sendika kurma hakkı hatırlatabilir. toplu iş sözleşmesi ve toplu sözleşme hakkı (madde 53). grev ve lokavt hakları (madde 54).

Siyasi Haklar ve Ödevler

Türk vatandaşlığı (madde 66), seçme ve seçilme siyasi faaliyette bulunma hakkı (madde 67), siyasi parti özgürlükleri(md 68).

1982 anayasasına göre insan haklarının korunma yolları

  • TBMM’ye başvuru (dilekçe hakkı), 2) idari başvuru, 3) kamu denetçisine başvurma,

4)yargısal başvuru

Ünite 4- Uluslararası düzeyde insan haklarının korunması

Birleşmiş Milletler çerçevesinde insan haklarının korunması
Birleşmiş milletler şartı zemininde insan haklarının korunması
Birleşmiş milletlerin kuruluşu

Birleşmiş milletlerin kurulması ikinci dünya savaşının çıkması milletler cemiyetinin fiilen sonu olmuştur. zira savaş adı geçen örgütün başarısı ilgisiz kaldığını açık göstergesidir. 1945 yılında birleşmiş milletler şartı ile kurulan birleşmiş milletler örgütü milletler cemiyeti nin yerini almıştır. birleşmiş milletler örgütünün kuruluş sözleşmesinde insan haklarına yoğun bir vurgu yapılması ve birleşmiş milletler 1948 de insan hakları evrensel bildirisinin ilan etmesi insan haklarını güvence altına almak arayışlarının diğer somut ürün neler olmuştur.

Birleşmiş milletler şartında insan haklarını konu alan normlar

Giriş bölümünde temel insan haklarına bağlılık vurgusuna yer verildiği gibi örgütün amaçlarını belirten birinci maddenin üçüncü fıkrasında; ırk cinsiyet dil veya din ayrımı yapılmaksızın, herkes için insan hakları ve temel özgürlüklere saygının teşvik edilmesi ve cesaretlendirilmesi, 55 inci maddesi birleşmiş milletlerin ırk cinsiyet dil veya din ayrımı yapılmaksızın herkesin insan haklarının ve temel özgürlüklerinin evrensel saygı ve rivayeti teşvik, 56. maddede 55. maddedeki amaçları gerçekleştirmek için üye ülkeleri işbirliği yapmasını öngörmüştür. 13. madde genel kurulu insan hakları üzerine çalışmalar yapmak ve öneriler geliştirmekle 68. maddesi ekonomik ve sosyal konsey ekonomik sosyal alanlarda insan haklarının teşvik amacıyla komisyonlar kurmakla görevlendirilmiştir.

Birleşmiş milletler şartı zemininde insan haklarını koruma ve mekanizmalarının gelişimi

İnsan hakları komisyonunun kuruluşu ve faaliyetleri

12 şubat 1946 da insan hakları komisyonu kurulmuştur. komisyonun üye sayısı zamanla atmış 1992 de 53 ulaşmıştır. insan hakları komisyonu öncelikli görev olarak birleşmiş milletler genel kurulu tarafından 10 aralık 1948 de kabul edilecek olan insan hakları evrensel bildirisinin yazma işine inmiştir. birleşmiş milletler gerek bireylerden gereksinim küme dışı örgütlerden gelen ve insan haklarını konu alan binlerce şikayet dilekçesi ile muhatap olmuştur.

 1503 usulü ortaya çıkması ve kapsamı

Birleşmiş milletler genel kurulu 1966 tarihli 2144 sayılı kararıyla ekonomik ve sosyal konsey ve insan hakları komisyonuna insan hakları ihlallerini durdurmak için yolları ve araçların geliştirilmesi suretiyle, birleşmiş milletlere konuya ilişkin kapasitesini geliştirmeye yönelik yollar ve araçlar üzerinde acil bir değerlendirme yapmak çağrısında bulunmuş, Türk insan hakları komisyonu varsa büyük insan hakları ihlallerinin sürekli gösterdiği durumları teşkil etmek üzere hükümetlerin cevapları ile birlikte insan hakları şikayet yeri inceleme yetkisi ne olması gerektiğine dair bir öneride bulunulmuştur. ekonomik ve sosyal konsey 1970 tarihli ve 1503 sayılı kararıyla insan hakları komisyonu bu işlevi yerine getirmek üzere yetkilendirilmiş bir mekanizmanın 1503 usulü prosedür olarak anılan nedeni de konseyin söz konusu yetkilendirme kararının 1503 sayısına taşıyor olmasıdır. insan hakları komisyonu 1503 usulü işler hale getirmek için ayrımcılığın önlenmesi ve azınlıkların korunması alt komisyonu merkezi bir rol üstlendiği bir işleyiş öngörmüştür. 1503 usulü çerçevesinde alt komisyonun bünyesinden çıkan bir çalışma grubu konuyu alt komisyonun bütününün önüne götürmeden önce şikayetleri kabul edilebilirlik koşulları bakımından inceleyecektir. 1503 usulü her başvuruyu değil sadece süreklilik arz eden büyük insan hakları ihlallerini konu alan başvuruları kapsamaktadır. bu katı ölçütten dolayı tekil nitelik gösteren bireysel insan hakları şikayetleri reddedilmektedir. insan hakları komisyonu konu kendisine intikal ettirildiğini de şu yollardan birini takip edecektir. 1) olayı değerlendirmekten vazgeçebilir 2) konunun 1235 usulü çerçevesinde ele alınmasına karar verilebilir. 3) ilgili devletin rızası olmak koşuluyla dostane çözüm sağlayarak geçici bir komut çalıştırılabilir. 4) ilgili devletten daha fazla bilgi istemek ve ya durumu değerlendirmede kapsamında tutmak üzere bağımsız bir uzmanın veya özel bir rapor türü atanmasına karar verebilir.

1503 usulü nün önemli bir özelliği iletişim ve inceleme süreçlerinde gizliliğin esas olmasıdır. bununla birlikte ekonomik ve sosyal konsey için hazırlayacağım ve konuya ilişkin değerlendirmelerini içeren nihai rapor bu gizlilik yasasının dışındadır.

1235 usulü nün kapsamı

Ekonomik ve sosyal konsey 1967 tarihli ve 1235 sayılı kararıyla insan hakları komisyonuna ve ayrımcılığın önlenmesi ve azınlıkların korunması alt komisyona büyük çapta insan hakları ihlallerini tetkik etmek yetkisini vermiştir. 1503 usulü nün tersine gizleyen değil açık yılını esas olduğu bu sistem özel bir çalışma grubunun veya özel raportörün yerinde incelemeler yapmasını ve yerinde toplanan bilgiler doğrultusunda konuya dair düzenli değerlendirmeler yapılmasının temel almaktadır. ilk örnek şili’de 1973 te gerçekleşen hükümet darbesine takibiyle görülen büyük çaplı insan hakları ihlallerine ilişkin olmuştur.

İnsan hakları yüksek komiserliğinin kuruluşu ve görevleri

Birleşmiş milletler genel kurulu aralık 1993 te 48/141 sayılı kararıyla birleşmiş milletler insan hakları yüksek komiserliği kurumunu oluşturmuştur. sorumlulukları herkesin nedeni siyasal ekonomik kültürel ve sosyal haklardan ayrıca azınlık mensuplarının azınlık haklarından etkili biçimde yararlanmasını teşvik ve himaye etmek birleşmiş milletler bünyesinde ve dışında insan hakları faaliyetlerini koordine etmek birleşmiş milletler organlarının kendisine tevdi ettiği görevleri yerine getirmek ve tavsiyelerde bulunmak şeklinde özetlenebilir.

2006 sonrası dönemde insan hakları organlarının yeniden yapılandırılması

Birleşmiş milletler genel kurulu 15 mart 2006 tarihli 62/151 sayılı kararıyla insan hakları konseyini kurmuştur. insan hakları komisyonunun yerini alan konsey genel kurulunun belirleyeceği 47 üye devletin temsilcisi den oluşmaktadır. öte yandan insan hakları konseyi’nin 5/1 sayılı kararıyla 18 uzmandan oluşan insan hakları konseyi danışma komitesi kurulmuştur. danışma komitesi ve insan haklarının teşvik edilmesi ve korunması alt komisyonunun yerini almıştır. insan hakları konseyi haziran 2007 de aldığı bir kararla  1503 ve 1235 usullerini sürdürme kararı almıştır. insan hakları konseyi’nin 2006 tarihli ve 60/ 251 sayılı karar aynı zamanda yeni bir denetim mekanizması yaratmıştır. evrensel dönemsel değerlendirme adlı bu sisteme göre birleşmiş milletler üyesi devletler ülkelerindeki insan haklarına ilişkin durumların iyileştirilmesi ve insan haklarına ilişkin yükümlülüklerini yerine getirilmesine dair neler yaptıklarını her dört yılda 1 sunacakları raporlarında anlatacaklardır. raporlar insan hakları konseyi tarafından değerlendirilecektir.

Medeni ve siyasal haklar uluslararası sözleşmesinin getirdiği denetim sistemi
medeni ve siyasal haklar uluslararası sözleşmesinin kapsamı

1952 yılında birleşmiş milletler genel kurulu klasik haklar ile sosyal hakları ayrı ayrı düzenleme ve dolayısıyla iki ayrı sözleşme hazırlama kararına varılmıştır. çalışmalar 1966 yılında sonuçlanmış ve ortağı ikiz sözleşmeler olarak da anılan 2 ayrı sözleşme çıkmıştır. bunlardan medeni ve siyasal haklar uluslararası sözleşmesi (MSHUS) klasik hakları; ekonomik sosyal ve kültürel haklar uluslararası sözleşmesi sosyal hakları düzenlenmiştir. 1976 yılında yürürlüğe girmiştir.

Sözleşmenin öngördüğü insan hakları komitesi merkezi denetim sistemi

Sözleşme iç görünümlü bir denetim mekanizması barındırmaktadır. bunlar sözleşmedeki adları işlerlik kazandırmak üzere alınan önlemlerin bir rapor şeklinde bm genel sekreteri eliyle insan hakları komitesi nin sunulması (madde 40) ilgili iki devletin de insan hakları komitesi nin konuya ilişkin yetki sende tanış olmaları koşuluyla bir taraf devletin diğer bir taraf devletin sözleşme yükümlülüklerini yerine getirmediği gerekçesiyle komite şikayet etmesi (madde 41) ve nihayet bireysel başvuru hakkı düzenleyen ek protokol ile ilgili devlet tarafından kabul edilip onaylanmış koşuluyla kişilere sözleşme ile tanınan haklarının ihlal edildiği gerekçesiyle bir taraf devlet hakkında komik ya başvuru esnasında (madde 1) oluşmaktadır.

 Medeni ve siyasal haklar uluslararası sözleşmesi nin getirdiği denetim sistemine komite mahkeme veya yargısal bir merci niteliğine sahip değildir bu nedenle insan hakları ihlallerine yönelik etkin bir yaptırımlarından yoksundur.

Birleşmiş milletlerin diğer sözleşme temelli denetim organları

Ekonomik sosyal ve kültürel haklar komitesi

1966 tarihli 1976 da yürürlüğe giren ekonomik sosyal ve kültürel haklar uluslararası sözleşmesi (ESKHUS) öngörülen denetim sisteminin organı olarak işlev gören ve bağımsız uzmanlardan oluşan bir organdır. benimsediği denetim sistemi sözleşmeye taraf devletlerin sözleşme yükümlülüklerinin gereklerini yerine getirmek üzere neler yaptıklarını anlatıldığı düzenli raporlarını bm genel sekreteri ile ekonomik ve sosyal konsey sunmasından ibarettir.

Irk ayrımcılığının kaldırılması
1965 tarihli 1969 da yürürlüğe giren her türlü ırk ayrımcılığının kaldırılması sözleşmesi’nin öngördüğü denetim sistemi gerçekleştiren organlar sözleşmeye taraf devletlerin sözleşme yükümlülükleri ile ilgili durumlarını içeren düzenli raporlarını incelemekte ve görüş ve önerilerini ilgili devleti bildirmektedir erken uyarı usulü devlet başvurusu ve bireysel başvuruda adı geçen sözleşmenin tanıdığı ve komitenin görevli olduğu denetim yollarıdır .

kadınlara karşı ayrımcılığın kaldırılması komitesi
1979 tarihli 1981 de yürürlüğe giren kadınlara karşı her türlü ayrımcılığın kaldırılması sözleşmesi’nin bağımsız uzmanlardan oluşan denetim organıdır sözleşmeye taraf olan devletlerin sözleşme yükümlülüklerini ilişki durumlarını açıklayan düzenli raporları komiteye sunmakla yükümlüdürler.

işkenceye karşı komite

1984 tarihli 1980 yılında yürürlüğe giren işkence ve diğer zalimce insanlık dışı ve küçültücü ceza ve muameleye karşı sözleşmenin öngördüğü denetim sistemi gerçekleştiren ve 10 bağımsız uzmandan oluşan organdır taraf devletler sözleşme yükümlülüklerinin gereklerini nasıl yerine getirdiklerini gösteren düzenli raporlarını komiteye sunmakla yükümlüdürler.

işkencenin önlenmesi alt komisyonu

işkencenin ve diğer zalimce insanlık dışı ve küçültücü ceza ve muamelinin önlenmesi komitesi işkenceye ve diğer zalimce insanlık dışı örgüt kültürü cezaevi muameleye karşı sözleşmeye 2002 de eklenen ve 2006 yürürlüğe giren bir sikimlik protokol ile kurulmuştur bu komite ihlalleri önlemeye yönelik operasyonlar bir işlev ile donatılmış olmak bakımından diğer birleşmiş milletler komitelerinden ayrılır

çocuk hakları komitesi 1989 tarihli 1991 yürürlüğe giren çocuk hakları sözleşmesinin bağımsız uzmanlardan oluşan yönetim organıdır söz konusu ile sözleşmenin ve bu sözleşmeye ek 2 protokolün çocukların silahlı çatışmaya sokması hakkında protokol ile çocuk satışı çocuk fuhuşu ve çocuk pornografisi hakkında protokol hükümlerine ilişkin uygulamayı denetler sözleşmeyi ve protokollere taraf devletler yükümlülüklerinin gereklerini nasıl yerine getirdikten ederim düzenli raporlarını komiteye sunarlar.

göçmen işçiler komitesi bütün göçmen işçilerin ve onların aile üyelerinin haklarının korunması komitesi kısaca göçmen işçiler komitesi 1990 tarihli 2013 te yürürlüğe giren bütün göçmen işçilerin ve onların aile üyeleri hakkının korunması uluslararası sözleşmesi nin bağımsız uzmanlardan oluşan denetim organıdır komite taraf devletlerin sözleşme yükümlülüklerinin gereklerini nasıl yerine getirdiklerini gösteren üzerine raporları inceler ve değerlendirme ve tavsiyelerini ilgili devlete iletir.

engelli kişilerin hakları komitesi 2006 tarihli 2008 de yürürlüğe giren engelli kişilerin hakları sözleşmesi’nin bağımsız uzmanlardan oluşan denetim organıdır komite raporlar inceler ve ilgili devletleri değerlendirme ve tavsiyelerini 2008 de yürürlüğe giren seçimlik ek protokol komiteyi bireysel başvuru inceleme yetkisi getirmiştir

zorla kaybettirmeye dair komite 2006 tarihli 2010 da yürürlüğe giren bütün kişilerin zorla kaybettirmeden korunması uluslar arası sözleşmesinin uygulanışını denetleyen ve bağımsız uzmanlardan oluşan organ mıdır adı geçen sözleşmeli zorla kaybettirmeye devlet görevlileri tarafından veya devletin yetkilendirildiği desteklediği adım mert rıza gösterdiği kişiler veya kişi gruplarınca bir kişinin özgürlüğü ndan mahrum bırakılması ve bu durumu inka edilmesi veyahutta kaybolan kişinin nerede olduğunu gizlenmesi şeklinde tanımlanmıştır madde 2

İlgili Kategoriler

Anadolu AÖF AÖF Ders Notları



Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir