ÇOCUK PSİKOLOJİSİ VE RUH SAĞLIĞI
1.ÜNİTE
- Ruh sağlığı, genel sağlık durumumuzun önemli bir parçası olup bedensel sağlığımız ile etkileşim içindedir. Neyi, nasıl düşündüğümüz, hissettiğimiz ve hareketlerimiz hem beden hem de ruh sağlığımızı etkileyebilir.
- Aşağıdakilerin herhangi biri veya birkaçının çocukta bulunması, o çocuğun uzman biri tarafından değerlendirilmesi gerektiğini işaret eder:
- Okul başarısında düşme,
- Çaba gösterilmesine rağmen düşük başarı,
- Sürekli korku ve endişe,
- Okula gitmeyi veya akranlarıyla iletişim kurmayı reddetme,
- Aşırı hareketlilik ve huzursuzluk,
- Uzun süren ve tekrarlayan kâbuslar,
- Kurallara uymama ve saldırganlık,
- Sürekli mutsuzluk, üzüntü veya sinirlilik.
- Çocuk ve Ergen Psikiyatri; beyin görüntüleme, genetik araştırmalar ve ilaç çalışmaları nedeniyle biyolojik; ruhsal hastalıkların oluşumunu önlemeye yönelik çalışmalar ve aile ve toplum ile ilgilenmesi bakımından ise sosyolojik bir bilim dalıdır.
- Ruhsal hastalıklar kişinin:
- Biyolojik: Kişinin soyundan geçen genler vasıtası ile,
- Psikolojik: Kişinin kendi mizacı, durumları değerlendirme şekli, kendi ile ilgili değer yargılarındaki farklılıklar ile, •Sosyal: Çevresi ile etkileşimi neticesinde gelişebilir.
- Tüm bunlar göz önüne alındığında ruhsal hastalıkların”biyopsikososyal” çerçevede değerlendirilmesi gerektiği görülmektedir. Biyopsikososyal yaklaşım, beyin ve diğer organlarımızın fiziksel uyarılara duyarlı olmakla kalmayıp sosyal değişikliklere de duyarlı oldukları ve bu değişikliklerden etkilenebilecekleri temeline dayanmaktadır.
- Biyolojik Etmenler
- Biyolojik etmenlerin başında gelen kalıtım, kişinin oluşumu sürecinde birtakım özelliklerinin anne ve babasındaki genler yoluyla kendisine, sonrasında da bir kuşaktan ötekine geçmesi olarak tanımlanmaktadır. Yani genlerimizle saptanan özelliklerimizdir. Örneğin göz rengimiz bize genler aracılığıyla aktarılan bir özelliktir ve sonradan değiştirilemez.
- Biyolojik etmenler özellikle otizm, dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu, bipolar bozukluk, depresyon ve şizofreni gibi ruhsal hastalıklar için önemlidir.
- Psikolojik Etmenler
- Bireyin kendisi, dünya ve diğer insanlar hakkında olumsuz inançlara sahip olması, olumsuz duygu ve davranışlara yol açabilmektedir. Bazı ruhsal hastalıkların belirtileri ise bazı davranışların pekiştirilme ve cezalandırılmaları ile oluşmaktadır.
- Sosyal Etmenler
- Ruhsal bozuklukların gelişiminde, toplum desteği, aile, kişiler arası ilişki biçimi sosyal etmenleri oluşturan başlıklardan bazılarıdır.
2.ÜNİTE
- Zekâ genel anlamıyla toplumsal yaşama uyum becerisi olarak değerlendirilir. Bu yeti, birçok öğrenme alanını içinde barındırır. Zekâ gelişimi; ruhsal, fiziksel, sosyal, genetik bir çok durumdan etkilenir. Hatta bu gelişim doğum öncesi dönemde başlamaktadır. Normal gelişim gösteren çocuklarda da gelişim boyunca aksaklıklar, gerilikler, normalden sapmalar olabilir. Bu durum zekâ geriliği ile karıştırılmamalıdır. Zekâ geriliği, ömür boyu devam eden, iyileşmesi mümkün olmayan ancak uygun müdahalelerle uyumun arttığı bir durumu anlatır.
- Zekâ geriliği terimi üç ölçütle tanımlanır:
- Günlük yaşama uyum becerilerinde gerilik: Bu durum bireyin iletişim, öz bakım (giyim, yemek, tuvalet temizliği, banyosunu kendi başına yapabilme), ev yaşamı, toplumsal ve kişiler arası ilişkiler, toplumsal kaynakların kullanımı, kendini yönetip yönlendirme, eğitim ile ilgili beceriler, öğrenim, iş, boş zamanları değerlendirme, sağlık ve güvenlik alanlarında kendi yaşı için beklenen ölçütleri karşılamada yetersizlik olması hâlidir.
- Bilişsel işlevlerde gerilik olması: Akıl yürütme, sorun çözme, planlama, soyut düşünme, yargılama, akademik öğrenme gibi zihinsel işlevlerdeki eksiklikler vardır. Bu eksiklikler hem klinik değerlendirme hem de bireyselleştirilmiş standart zekâ testleri ile doğrulanmalıdır (Zekâ testlerinde ölçülen zekâ puanı 70’in altında olmalıdır).
- Uyumsal ve bilişsel eksikliklerin gelişimsel evre sırasında başlaması (18 yaşından önce başlar). •Zekâ geriliği olan bireylerdeki en temel özellik öğrenmelerinin yaşıtlarından geri olmasıdır. Yapabildikleri beceriler takvim yaşından geridir. Yargılama, muhakeme, soyut düşünme, dikkat ve dürtü kontrolü gibi birçok alanda yaşıtlarından geridirler. Dikkatini sürdürme ile ilgili belirgin problem yaşarlar. Dikkat sorunları öğrenmeyi daha da olumsuz etkiler.
- Bu bireylerde takvim yaşına göre zekâ yaşı geri kalmıştır. Normal zekâ gelişimine sahip çocukların geçtiği gelişim süreçlerinden aynı sırayla geçerler, ancak gelişim hızları yaşıtlarına göre daha yavaştır. Bu nedenle yaşıtları gibi değil kendinden küçük yaştakiler gibi davranırlar. Zekâ geriliği olan çocuklarda zekâ geriliği sebebi olarak metabolik, genetik, nörolojik ve benzeri bir durum yoksa bedensel gelişimleri yaşıtları düzeyindedir. Örneğin normal boy gelişimi, normal ergenlik gelişim evreleri gibi.
- Zekâ geriliğini oluşturan nedenler oldukça karmaşıktır. Ancak tüm bilinen nedenlere rağmen olguların %40’ında, özellikle hafif olgularda hâlen sebep bulunamamaktadır. Zekâ geriliğine neden olan durumları, üç kategoride sınıflandırabiliriz: Doğum öncesi (prenatal) nedenler, doğum sırasında (perinatal) meydana gelen nedenler, doğum sonrası (postnatal) nedenler.
- Zekâ geriliğinin şiddeti, şu şekilde sınıflandırılır: Hafif derece (Zekâ puanı:5069 arası), orta derece (Zekâ puanı:35-49 arası), ağır derece (Zekâ puanı:20-34 arası), çok ağır derece (Zekâ puanı: <20 ).
- Zekâ geriliği tanısı şu şekilde konur: 1-Çocuğun konuşma, motor hareket, öz bakım becerileri, okuma yazma becerisi, sosyal işlevselliği gibi eksik kaldığı tespit edilen durumları içeren ayrıntılı öykü alınır, 2-Standardize zekâ testleriyle zekâ seviyesi belirlenir, 3-Çocuğun uyum becerilerini değerlendirilir. •Zekâ geriliğine yönelik bilinen bir ilaç tedavisi yoktur. İlaç tedavisi eşlik eden tıbbi ve psikiyatrik durumlar için kullanılmaktadır. Ana tedavi bireyselleştirilmiş özel eğitim programıdır.
- Zekâ geriliği tedavisinde erken müdahale ve önleme çalışmaları da önemli yer tutar.
- Erken müdahale neden önemlidir?
- Çok yaygın bir hastalık, hem birey hem toplum için büyük bir yük oluştur. Bu duruma sahip çocuklar damgalanmış ve dışlanmıştır. Bakım veren kişide zorlanmaya bağlı farklı psikolojik sorunlar gelişebilir. Ancak erken müdahale ile bu sorunlar büyük ölçüde azaltılabilir.
3.ÜNİTE
- GİRİŞ
- Dil, insan beyninin eşsiz ve en karakteristik yeteneğidir. Yaşamın ilk yıllarında çocuğun dili kullanmayı öğrenmesi, gelişimin sağlıklı seyrettiğine dair en önemli göstergelerinden biridir. Dil, aynı zamanda en kolay zedelenebilen kabiliyetlerden biridir. Çocuklarda normal dil gelişimini ve normalden sapmaları ayırt edebilmek, dilin sağlıklı bir şekilde gelişmesini destekleyebilmek, konuşma ile ilgili bozuklukları tanımak ve bu durumlar için uygun yaklaşımları öğrenebilmek oldukça önemlidir.
- DİL ve KONUŞMA NASIL GELİŞİR?
- Dil gelişimi için doğuştan gelen uygun yapısal özellikler, zengin ses ve görüntü içeren dış ortam gereklidir. Dil ve konuşma gelişiminin en yoğun yaşandığı dönem yaşamın ilk üç senesidir. Bebek 1 aylıkken göz teması kurma ve değişen durumlara göre (ağrı, açlık gibi) değişen ağlama sesleri çıkarma becerisi kazanır. 2-5. aylarda gıgıldama veya hoşnutluk sesleri sesleri ağırlık kazanıp ağlamalar azalır. 3 aylıkken farklı ses tonlarına yanıt olarak gülümseyerek 4 aylıkken seslere, sesler çıkartarak cevap vermek şeklinde iletişim kurar. 4-8. aylarda ses oyunları ve agulama görülür. Bebek sesli ve sessiz harfler içeren tek heceler söylemeye başlar. 6-9. aylarda babıldama diye ifade edilen hece tekrarlamaları başlar. İlk yılın sonuna doğru çoğu bebek kelime benzeri yapılar kullanmaya başlar. Bu dönem jargon konuşma diye adlandırılır. Çocuğun ilk kelimeleri 9-18 aylarda, ortalama 12 aylıkken başlamaktadır. 18-24. aylarda iki kelimeli cümleleri taklit etmeye ve söylemeye başlar. 2-3 yaşta kelime sayısı artmıştır. Kelimeleri 2 kelimeli cümleler şeklinde bağlar. 3-4 yaşta 3 kelimeli cümleleri daha sık kullanır. Öyküler anlatabilir.
- HANGİ DURUMLARDA DİL ve KONUŞMA GECİKMESİNDEN BAHSEDİLEBİLİR?
- 12-15. aylara kadar babıldaması olmayan, 18. aya kadar basit yönergeleri algılamayan ve tek kelimeleri söylememiş, 24 ayda iki kelimeli tamlama yapamamış, 36 aya kadar cümle kuramamış, 48-60 aya kadar basit öykü anlatmakta zorlanan çocuklarda konuşma gecikmesi düşünülür ve ileri değerlendirme gereklidir.
- DİL GELİŞİMİ NASIL DEĞERLENDİRİLİR?
- Dil ve konuşmanın değerlendirilmesinde ayrıntılı öykü alınması ilk basamaktır. Çocuğun gelişimsel öyküsü sorgulanırken dil gelişiminin dönüm noktaları tanıda çok büyük önem taşır. Konuşma, alıcı ve ifade edici dili değerlendirmek için kullanılan testlerle değerlendirilir.
- KONUŞMA ve DİLE ÖZGÜ GELİŞİMSEL BOZUKLUKLAR NELERDİR?
- Özgül Dil Bozukluğu
- Dil bozukluğu tanısının çekirdeğini oluşturan özellikler; anlama, sözcük bulma, cümle kurma ve konuşma eksikliklerine bağlı olarak dili kavrama ve kullanmada yaşanan güçlüklerdir. Dil bozukluğu, genellikle sözcük dağarcığı ve grameri etkiler ve bunun sonucunda konuşma kapasitesi kısıtlanır. Çocuğun ilk sözcüklerini ve cümleciklerini söylemesi gecikir. Karşılıklı konuşmalarda konuyu devam ettirme ve genişleme yetisi kısıtlıdır. Yeni kelime ve cümleleri akılda tutma güçlüğüne bağlı olarak uzayan yönergeler takip etmekte güçlük çeker, sözel bilginin sırasını doğru aktarmakta zorlanır. Erkeklerde kızlardan daha sıktır. Sonuç genellikle olumludur.
- Ses Söyleme (Sesletim/Artikülasyon) Bozukluğu
- Sesletim bozukluğu, konuşma seslerinin çocuğun yaşından ve gelişim düzeyin göre beklenenden bozuk üretilmesi ile karakterizedir. Sesletim bozukluğu, konuşma bozuklukları içinde en sık görülen bozukluktur. Olguların %75’i okul öncesi dönemde müdahalesiz veya basit müdahale ile normale dönmektedir. •Kekemelik (Çocukluk Başlangıçlı Konuşmanın Akıcılığı Bozukluğu)
- Kekeleme, konuşmanın akıcılığında, sürekliliğinde, ritminde bozulma olarak görülür. Sıklıkla konuşma esnasında, normalden fazla bir çabalama ve duygusal veya davranışsal bazı tepkiler gösterme eşlik eder. Çocukluk çağı kekemeliği, 2-4 yaş arasında en yüksek sıklıktadır ve bu yaştaki çocukların %4-5’ini etkilemektedir. Gelişimsel kekemelikte %80 oranında kendiliğinden iyileşme gözlenmektedir. Tedavi, farklı yaş grupları için farklı yaklaşımlar şeklindedir. Genellikle ilk yaklaşım olarak dolaylı müdahaleler önerilmektedir.Dolaylı yaklaşımların yetersiz kaldığı ve büyük yaştaki çocuklara konuşma terapisi önerilir.
- KONUŞMA BOZUKLUĞU OLAN ÇOCUKLA NELER YAPABİLİRİM?
- Normal dil gelişimi ve normal dışına sapmalar konusunda aile bilgilendirilmeli, sağlıklı dil gelişiminin önemi vurgulanmalıdır. Dil gelişimi ile ilgili uygun etkinlikler, bozukluklar ile ilgili egzersizler önerilmeli, aileler için yol gösterici olunmalıdır. Konuşma bozukluğu olan çocuğun tanı, ayırıcı tanı ve tedavi planlaması için çocuk psikiyatrisi ile iş birliği içinde çalışılmalıdır.
4.ÜNİTE
- Bir çocuğun normal bir sosyal gelişim gösterdiğini söyleyebilmek için belirli yaş dönemlerinde birtakım sosyal becerileri edinebilmiş olması gerekir. Ayrıca çocuğun gelişim ile ilgili anlamlı bir gecikme ya da kısıtlılıktan bahsedilecekse çocuğun yaşıtları ile karşılaştırıldığında fark edilebilir düzeyde bir gelişim geriliği veya kısıtlılığının var olması gerekir. Bu durumu saptayabilmek de ancak bir çocuğun prenatal dönemden itibaren gelişimi üzerine etki edebilecek tüm faktörleri analiz ederek ve hangi gelişimsel dönemde edinmesi gereken becerilerin ne kadarını edinip edinemediğini bilmek ile mümkün olabilir.
- Bebeklik-süt çocukluk ve okul öncesi oyun çağı çocukluk dönemlerini değerlendirirken çocuğun tıbbi ve gelişimsel öyküleri alınır, çeşitli ölçek ve değerlendirme araçları ile gelişim düzeyi hakkında fikir sahibi olunmaya çalışılır. Ayrıca çocuğun ailesel özellikleri (aileye ait biyolojik, psikolojik, sosyal etmenler) de gelişim süreci üzerine çok etkili olabildiğinden, değerlendirme sürecinde bu konuya da özel bir ihtimam göstermek gerekir.
- Sosyal gelişim geriliği veya kısıtlılığı olan bir çocuğun değerlendirmesinde atlanmamasıgereken en önemli durumlardan biri, çocuğun otizm spektrum bozuklukları (OSB) tanısı alma ihtimalidir; çünkü bu rahatsızlıkta erken tanı ve müdahalenin gidişat üzerine olumlu etkisi vardır. Bu bağlamda OSB’yi atlamamak için bu konuda bilgi sahibi olmak gerekir.
- OSB; belirtilerin erken çocukluk çağında başladığı, sosyal-iletişimsel alanda belirgin yetersizlikler ve sınırlı, tekrarlayıcı davranış ve ilgi alanları ile karakterize bir nörogelişimsel bozukluktur. •OSB sıklığı, yıllar içerisinde ciddi bir artış göstermiştir ve erkeklerde, kızlara oranla daha sık görülmektedir. •OSB’nin kesin nedeni tam olarak bilinememektedir, ancak çoğul genetik faktörler ve gen-çevre etkileşiminin neden olduğu düşünülmektedir.
- DSM 5 tanılama sistemi; OSB’nin klinik özelliklerini, sosyal-iletişimsel yetersizlikler ve tekrarlayıcı ilgi ve davranışlar başlıklarından oluşan iki boyutta ele alarak tanı kriterleri oluşturmuştur.
- OSB özellikleri gösterdiğini düşündüğümüz bir çocuğu, değerlendirme için hiç vakit kaybetmeden bir çocuk psikiyatri uzmanına yönlendirmemiz gerekir. Çocuk psikiyatri uzmanları, OSB şüphesi ile kendilerine getirilen çocukları ayrıntılı bir değerlendirme sürecinden geçirip tanı alıp almadıklarını saptarlar.
- OSB’nin ayırıcı tanısında, OSB ile bazı benzer özellikleri nedeni ile sıklıkla karışabilen durumlar bulunur. Ayrıca OSB’ye çeşitli tıbbi ve psikiyatrik bozukluklar da eşlik edebilmektedir.
- OSB’de gidişi belirleyen en önemli faktörleri; zekâ düzeyi, dil becerileri, erken tanı, iyi düzeyde ortak dikkat, uyum becerileri, hastalığın belirti şiddeti, eşlik eden komorbid bozukluklar, yoğun ve uygun eğitsel programlar oluşturmaktadır.
- OSB’de tedavi yaklaşımları; eğitsel tedaviler, ilaç tedavileri ve alternatif tedavilerden oluşmaktadır. OSB’nin temel belirtileri üzerine en etkili tedavinin eğitsel yaklaşımlar olduğu kabul edilmektedir.
- OSB’de temel sorun sosyal-iletişimsel alanda belirgin yetersizlik olduğundan aileden öğretmene, evden okula bu çocukların yeterli bir sosyal destek aldığından emin olmalı, sosyal gelişimlerini artırabilmek için ilgiyle, alakayla, pozitif enerjiyle, ümitle, istekle, yılmadan, bıkmadan çalışmalıyız.
5.ÜNİTE
- Dikkat, öğrenme sürecinin ilk adımıdır. Dikkat, pasif ve aktif olarak ikiye ayrılabilir. Pasif dikkat, çevremizdeki uyaranlara (bir koku, ani bir gürültü gibi) bilinçli olmayan bir odaklanmayı ifade eder. Aktif dikkat, bilinçli bir süreci ifade eder ve uyanıklık, merak, ilgi, ihtiyaç gibi faktörlerden etkilenir.
- Yenidoğan bebekler çevresindeki ışık, ses gibi uyaranlara kısa süreli dikkat edebilirken ilk altı ay içinde dikkat süresi uzar. 6 aydan itibaren dikkat çocuğun seçtiği nesnelere odaklanabilmesi şeklinde gelişir. Odaklanmış dikkat çocuğun öğrenme hızını belirgin şekilde artırır. 18 ay itibarı ile davranışı kontrol etmek, amaç ve planlara göre davranışları düzenlemek gibi işlevleri kapsayan yürütücü işlevler gelişmeye başlar. Yürütücü işlevlerin olgunlaşması geç ergenlik dönemine kadar devam eder.
- Dikkat problemleri ve aşırı hareketlilik, çocuğun yaşına göre şiddetli olup çeşitli ortamlarda yaşamında bozulmaya neden olduğunda bozukluktan bahsedilebilir. Dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu (DEHB), dikkat problemleri, aşırı hareketlilik ve dürtüsellik belirtilerinden oluşan bir bozukluktur. DEHB, çocukluk çağında toplumda %5-10 sıklıkta görülür. DEHB, dikkat eksikliği baskın, aşırı harektlilik baskın ve kombine tip olmak üzere üç tipten oluşur. DEHB saptanan çocuklarda davranış bozuklukları, duygudurum bozuklukları ve öğrenme bozuklukları gibi psikiyatrik sorunlar da sıklıkla DEHB’ye eşlik eder.
- DEHB, büyük oranda genetik ve biyolojik etkenler nedeniyle oluşur. Genetik etkenler arasında beyindeki iletişimi sağlayan moleküller (dopamin, nörepinefrin vs.) ve beyin gelişimi ile ilişkili genlerdeki sorunlar dikkat çekmektedir. Beynin özellikle ön bölgesinin yetersiz gelişiminin DEHB ile ilişkili olduğu düşünülmektedir. Ayrıca annenin gebeliği sırasında alkol ve sigara kullanımı ve stresli gebelik, doğum sırasında yaşanan zorluklar (doğumda oksijensiz kalma, düşük doğum ağırlığı, erken doğum gibi), ağır metal maruziyeti (kurşun gibi) gibi çevresel etkenlerin de DEHB gelişiminde rolü olduğu düşünülmektedir.
- DEHB’li çocuğun değerlendirmesinde ilk olarak doğumdan itibaren gelişimi araştırılmalıdır. Doğum zamanı, doğumdaki kilosu, doğumda yaşanan sorunlar varsa not edilmelidir. Sonrasında problemlerin ne zaman başladığı ve nasıl seyrettiği öğrenilir. Bunlar öğrenildikten sonra çocuğun ev ve okuldaki uyumu araştırılmalıdır. Çocuğun görme ya da işitme problemlerinin varlığı sorulmalıdır. Mümkünse çocuğun öğretmeninden bilgi alınmalıdır.
- DEHB’li çocuğun tedavisinde ilk aşama DEHB’nin belirtileri, sebepleri, tedavisi hakkında aileye bilgi vermektir. Özellikle 6 yaşından küçük çocukların ailelerine ev içi güvenlik önlemleri konusunda mutlaka bilgi verilmelidir. Ev içi güvenlik önlemleri arasında sağlam ve kolay devrilmeyen mobilya seçimi, çocuğun yatağının camdan uzak olması, kitaplık gibi devrilebilecek eşyaların duvara ya da yere sabitlenmesi, temizlik malzemeleri ve ilaçların kilitli dolaplarda muhafaza edilmesi, çocuğun yutabileceği büyüklükteki nesnelerin çocuğun ulaşabileceği bir yerde olmaması sayılabilir.
- DEHB’nin en etkili tedavisi ilaç tedavisidir. İlaç tedavisi 6 yaşından büyük çocuklarda diğer psikososyal müdahalelerle birlikte uygulanmalıdır. 6 yaşından küçük çocuklarda öncelikli olarak psikososyal müdahaleler düşünülmelidir.
- DEHB tedavisinde ülkemizde metilfenidat ve atomoksetin molekülleri kullanılmaktadır. Tedavide çok etkin olan bu ilaçlar, DEHB tedavisinde güvenle kullanılabilmektedir. İlaçlar, beyinde iletişimi sağlayan moleküllerin sinirler arası boşluktaki miktarını artırarak etki göstermektedir. İlaçların yaygın yan etkileri: iştahta azalma, uykusuzluk, baş ağrısı, karın ağrısıdır.
- DEHB’li çocuğun ailesi ile ebeveynlik becerilerini iyileştirmek, ebeveyn çocuk iletişimini iyileştirmek, çocuğun uyumsuz davranışlarını yönetebilmek, çocuğun kendini düzenleme becerilerinin iyileştirilmesi için çalışılır. Ebeveynin çocuğa karşı anlayışlı, yapıcı, olumlu ve düzenli olması için birlikte çalışmalar yapılır. Ebeveynin çocuğu dinlemesi, otoritesini kaybetmemesi, net ve tutarlı olması öğretilir. Uyumsuz davranışlara karşı ebeveynlere pekiştireç kullanımı ve mola yöntemi gibi uygun karşılıklar vermesi öğretilir. Ayrıca ebeveynin çocukla birlikte günde 15-20 dakika sağlıklı zaman geçirmesi, sırayla oynamayı öğretmesi, çocuğa sabretmeyi ve kendisini kontrol etmeyi öğretmesi amaçlanır.
- Okulda yapılacak müdahalelerde ailenin öğretmenle iş birliği içinde çalışması öncelikli amaçtır. Çocuğun akademik sorunlarının (öğrenme problemleri, ödev yapmama gibi) çözümü, akran zorbalığının önlenmesi ve derste uyumunu en iyi şekle çevirecek sınıf düzenlemelerinin yapılması diğer hedeflerdir.
- Son olarak çocukla yapılacak çalışmada DEHB nedenli eksikliklerinin giderilmesi için çalışılır. Plan yapma ve işlerini düzenleme bu konuda önemli hedeflerdir. Özgüven ve sorumluluk duygusunun gelişmesi konusunda çalışılması, çocuğun yaşına uygun sorumluluklar üstlenmesinin sağlanması gereklidir. Öfke kontrolü ve sosyal beceri eğitimi de faydalı olabilir.
- DEHB’de erken müdahale bozukluğun çocuk ve aile üzerindeki olumsuz etkilerini en aza indirecektir. Tedavi edilmeyen vakalar okulu bırakma, yasal sorunlar yaşama, sigara ve diğer bağımlılık yapıcı maddeleri kullanma gibi riskleri taşımaktadır.
6.ÜNİTE
- GİRİŞ
- Uyku, canlıların geçici bilinçsizlik durumu olarak tanımlanır. Uykudan bahsetmeden önce bilinçten bahsetmek gerekmektedir. Çünkü uyku bir bilinçsizlik durumudur ve bunun anlaşılması için bilincin ne olduğunu bilmek gerekmektedir. Peki bilinç nedir? Bilinç, kişinin kendisi ve çevresine karşı farkında olması durumu olarak tanımlanabilir. Bilincin 4 farklı şekli vardır. Bunlar; dikkatli uyanıklık, gündüz düşü dediğimiz hafif meditasyon, uyuklama hâli dediğimiz derin meditasyon ve uykudur.
- NORMAL UYKU NEDİR?
- Uyku; EEG yardımıyla görülen beyin dalgaları, elektrookülografi yardımıyla göz hareketleri ve elektromyografi yardımıyla kas tonusundaki değişikliklerin görüldüğü, 90-120 dakika kadar süren döngülerden oluşan REM (Rapid Eye Movement) ve Non-REM (Non Rapid Eye Movement) olan iki temel evreden oluşmaktadır. REM uykusunda temel faktör hızlı göz hareketleridir, bu yüzden bu ismi almıştır. Non-REM uykusu ise belirgin olarak tonus kaybı olmuş kaslar ve yavaş göz hareketlerinin olmasından dolayı bu şekilde isimlendirilmiştir. Non-REM uykusu, temelde 3 farklı evreden oluşmaktadır. Bu evreler; N1 evresi , N2 evresi ve N3 evresi olarak adlandırılmaktadır. •Normal ve bölünmemiş bir gece uykusunda bu evreler 90 ile 120 dakika kadar süren döngüler hâlinde görülmektedir. Bu döngüler, gecede 4-5 kez tekrarlanır. Bu döngüde evreler sırayla gitmemektedir. Uykuya geçtiğimiz N1 evresi ile başlar, daha sonra N2 evresine geçilir, sonra N3 evresi gelir, sonra tekrar N2 evresine dönülüp REM uykusuna geçilir. Daha sonra tekrar N1 evresine geçilip döngü yeniden başlar. Bu evrelerin uzunlukları birçok faktörden etkilenmektedir. Genellikle N1 evresi, toplam uykunun %2-5’ini kaplarken bu durum N2 evresi için %45-55, N3 evresi için %20-25, REM uykusu %25-30 kadardır.
- UYKU SÜRESİ
- Bebeklerde uyku süresi, 14-15 saat iken 1-3 yaş arası çocuklarda 12-13 saat, okul öncesi dönemdeki çocuklarda 10-12 saat, okul çağı çocuklarında 8-11 saat, ergenlik döneminde uyku süresinin 7-9 saate kadar azaldığı görülmektedir.
- UYKU BOZUKLUKLARI
- Uykusuzluk bozukluğu (insomnia)
- Aşırı uykululuk bozukluğu (Hipersomnolans)
- Narkolepsi
- Konfüzyonel uyanıklık
- Uyurgezerlik
- Uyku terörü
- Kâbus bozukluğu
- Uyku ile ilișkili yeme bozukluğu
- Sirkadiyen ritim uyku bozuklukları
- Gecikmiş uyku fazı bozukluğu
- Erken uyku fazı bozukluğu
- Düzensiz uyku-uyanıklık ritim bozukluğu
- Çocuk gelişim uzmanı olarak neler yapabiliriz?
- Öncelikli olarak çevresel değişiklikler, uyku problemlerinde çok önemlidir. Çünkü çocuklarda uyku problemlerinin uyku hijyeninin yetersizliğinden kaynaklandığı çalışmalarda gösterilmiştir.
- Peki uyku hijyeni nedir?
- Uykunun hijyeni mi olur diye düşünmeyin, elbette uyku hijyeni olur hem de belli başlı kuralları vardır. •Uyku hijyeni kurallarını şöyle sıralayabiliriz:
- Çocuğun yatak odası sessiz ve karanlık olmalıdır.
- Çocuğun yatak odası sıcaklığı 18-24 °C arasında olmalıdır.
- Çocuğun uyuma ve uyanma saatleri belli olmalıdır.
- Çocuk aç karına yatırılmamalı uyumadan yaklaşık 1-2 saat önce doyurulmalıdır.
- Çocuğun uyumaya yakın dönemde fazla sıvı alımı engellenmelidir.
- Uykudan birkaç saat öncesinde yorucu aktivitelerden uzak durulmalıdır.
- Çocukların gündüz uykuları belli düzende olmalı ve gündüz uyumak istemeyen çocuklar zorla uyutulmaya çalışılmamalıdır.
- Akşam saatlerinde çay ve kahve gibi uykuyu kaçıran uyarıcı maddelerden uzak durulmalı.
- Çocuğun kullandığı ilaçlara dikkat edilmeli uykuyu bozan ilaç kullanımı olan çocukların aileleri bilgilendirilmelidir.
- Çocuk gelişimi uzmanı olarak bu kurallara uymaları konusunda aileleri bilgilendirdiğimizde uyku ile ilgili sorunların büyük bir kısmını çözmüş olacağız.
- Bazen uyku bozukluğu çevresel değil de çocuğun kendisinden kaynaklanabilmektedir.
- Özellikle uykunun derin dönemlerinde bol miktarda büyüme hormonu salgılanmaktadır. Uyku bozukluğu yaşayan bir çocukta hem gelişim bozukluğu gibi bedensel bulgular yaşanırken aynı zamanda dikkat eksikliği, depresyon gibi ruhsal bozukluklarda daha sık görülmektedir. Uyku bozukluğu ile gelen bir çocukta yukarıdaki önerilere ne kadar uyulduğu tekrar gözden geçirilir. Eğer bu önerilere rağmen uykusu hâlâ bozuk olan çocuklara farmakoterapi önerilir. Uyku bozukluğunda en sık kullanılan ilaçlar hipnotiklerdir.
7.ÜNİTE
- Beslenme
- Beslenme, vücudun düzenli olarak çalışabilmesi için gerekli olan besinlerin vücuda alınmasıdır. Besinlerin yaşamın başından sonuna kadar düzenli olarak ve yeterli miktarlarda alınmasına ihtiyaç vardır.
- Bebeklik Döneminde Beslenme
- Tüm bebekler için emzirme kuvvetle önerilen beslenme şeklidir. Doğumdan sonraki ilk 24 saat içinde emzirilmeye başlanan yenidoğan, her 24 saatte 812 kez veya daha fazla, genellikle göğüs başına 10-15 dakika süre boyunca emzirilmelidir.
- Emzirme en az ilk 4 ay, tercihen ilk 6 ay boyunca bebeğin beslenmesinde tek başına sürdürülmelidir. Ek gıdaların ilavesiyle birlikte, emzirme en azından ilk 12 ay ve sonrasında, anne ve bebek tarafından arzulandığı sürece devam ettirilmelidir. Ek gıdalar 4-6 aylık dönemde başlanabilir.
- Çocukluk Döneminde Beslenme
- Yürümeye Yeni Başlayan Çocuklar
- Biberondan kesme, yürümenin başlangıcından (12–15 aylık) itibaren başlatılmalıdır. Yumuşak, ezilmiş veya öğütülmüş yiyeceklerden başlayarak 15-18 aylıkken sofralık yiyeceklere geçerek kendi kendine beslenme becerilerini geliştiren yiyecekler verilmelidir.
- Okul Öncesi Çocuklar
- Yemek yesinler veya yemesinler, aile yemeği saatlerine 15–20 dakikalık bir süre boyunca katılmaları sağlanmalıdır. Yetişkinler, çeşitli besleyici ve gelişimsel olarak uygun yiyecekler sunmak zorundadır.
- Okul Çağı Çocukları
- Çocukların sağlıklarına odaklanmak yerine, meyve ve sebzenin tüketimine önem verilmelidir. Bu yaş grubundaki çocukların televizyon izlemeleri kısıtlanmalıdır. Okul tarafından verilen öğle yemeğinin tüketilmesi, içlerinde en sağlıklı olanıdır.
- Ergenlik Döneminde Beslenme
- Sağlıklı kemik gelişiminin sağlanabilmesi için ergenlerin günde 4 porsiyon süt ya da eşdeğerini tüketmesi önerilmektedir. Ergen, süt ürünlerini tüketmiyorsa alternatif olarak kalsiyum ve D vitamini takviye edilmiş meyve suları gibi ek gıdalar tüketmelidir. Kemik gelişimi için ağırlık taşınmasını sağlayan orta düzeyde fiziksel aktivite teşvik edilmelidir.
- Yeme Bozuklukları
- Çocukluk Dönemi Yeme Bozuklukları
- Pika Sendromu
- Pika sendromu, en az bir ay boyunca besin değeri olmayan (örneğin toprak, çakıl, kil, tebeşir, kömür, kir, saç vb.) gıdaların tekrar tekrar yenmesidir. Pika sendromundan şüphelenildiğinde hasta, bir çocuk psikiyatristi ve pediatrist tarafından değerlendirilmelidir.
- Ruminasyon Bozukluğu
- Ruminasyon bozukluğunda hasta yediklerini tekrarlayan bir şekilde ağzına geri getirir, getirdiklerini yeniden çiğneyebilir, yutabilir ya da tükürebilir. Genellikle ilk 1 yaş altındaki bebeklerde başlamak üzere, küçük çocuklarda görülür. Ruminasyon bozukluğundan şüphelenilen hastalar, çocuk psikiyatristi ve pediatriste yönlendirilmelidir.
- Kaçıngan/Kısıtlı Yiyecek Alımı Bozukluğu
- Aşağıdakilerden en az biri ile ortaya çıkan beslenme ve enerji gereksinimlerini karşılayamama mevcuttur:
- Klinik olarak önemli derecede kilo kaybı, çocuklarda yavaş büyüme veya beklenen kilonun alınamaması, beslenme yetersizliği, yeterli besin ve enerji alımını sağlamak için ağızdan veya bağırsaktan beslenme takviyesi gereksinimi, psikososyal işlevsellikte bozulma.
- Değerlendirme
- Yeme bozukluğu belirtileri olan hastalar, en kısa süre içinde bir çocuk psikiyatristi ve pediatriste yönlendirilmelidir.
- Tedavide Ebeveynlere Öneriler
- Çocuğunuzun aç hissetmesine yardımcı olmak için onu düzenli aralıklarla besleyin ve ana-ara öğünleri 3-4 saat arayla ayarlayın. Çocuğunuza ana ve ara öğünler dışında herhangi bir atıştırmalık, meyve suyu veya süt vermeyin. Çocuğunuz, çok az yemiş veya hiçbir şey yememiş bile olsa yemek 20-30 dakikadan fazla sürmemelidir. Çocuğunuz bir sonraki öğünde yemediklerini telafi etmeyi öğrenecektir.
- Çocuğunuzun kendi kendine beslenme becerisini övün, ancak çocuğunuzun yemesi hakkında iyi veya kötü bir geri bildirimde bulunmayın. Ana ve ara öğünlerde dikkat dağıtıcılardan uzak tutun (örneğin oyuncak, telefon, televizyon, kitap).
- Ergenlik Dönemi Yeme Bozuklukları
- Anoreksiya Nervoza
- Anoreksiyada ergen, yeme alımını kısıtlayarak belirgin düzeyde vücut ağırlığının düşmesine sebep olur. Kilo almaktan ya da şişmanlamaktan çok korkar ya da belirgin bir biçimde düşük vücut ağırlığında olmasına rağmen kilo almayı güçleştiren davranışlarda bulunur. Bunlar; kendini kusturma, laksatif (müshil hapı), diüretik (idrar söktürücü) kullanma veya aşırı egzersiz yapma olabilir.
- Bulimiya Nervoza
- Çoğu ergenin yiyebileceğinden çok daha fazla yiyeceği belli bir süre içinde yiyebilirler. Yedikten sonra kilo almamak için kendi kendini kusturma, laksatif veya diüretik ilaçları kilo verme amacıyla kullanma, çok az yeme ya da hiç yememe veya aşırı spor yapma gibi tekrarlayan uygunsuz davranışlarda bulunurlar.
- Tıkanırcasına Yeme Bozukluğu
- Tıkanırcasına yeme bozukluğu, tıkanırcasına yeme ataklarıyla karakterize bir yeme bozukluğudur. Tıkanırcasına yeme atağı, belli bir zaman diliminde (örneğin iki saatte) çoğu insanın yiyebileceğinden çok daha fazla miktarda besin tüketmek olarak tanımlanır.
- Tedavi
- Ergenlerde görülen yeme bozukluklarının tedavisindeki esas amaç, normal ve sabit bir kiloya ulaşmak, anormal yeme davranışlarını kontrol altına almak, olumsuz duygu, düşünce ve davranışları olumluya dönüştürmektir. Erken tanı ve tedavi hayat kurtarıcıdır. Tedavide; psikoterapötik, farmakolojik ve nutrisyonel yaklaşımların kombinasyonu yer alır.
- Obezite
- Obeziteden şüphelenilen hastalar çocuk psikiyatristi ve pediatriste yönlendirilmelidir. Tedavide davranış değişikliği ve fiziksel aktivitenin artırılması esastır.