Zekat-İnfak Kavramları ve Kazanım Değerlendirme Soruları

ZEKAT- İNFAK KAVRAMLARI ve KAZANIM DEĞERLENDİRME SORULARI

İslam Dini zekat ve sadaka vermeyi niçin emreder?

       Bir toplumda paylaşma ne kadar dengeli ise toplumsal barış da o kadar sağlam olur. İslam zekat ile bu dengeyi çok güzel bir şekilde kurmaya çalışır. İmkanı olanlar ihtiyaç sahiplerine yardım ederek onların sıkıntılarını hafifletirse aralarında güçlü bir bağ kurulmuş olur. Bu güçlü bağ da toplumsal huzuru ve birlikteliği doğurur.

         İslam’a göre Müslümanlar bir bedene benzer. Bedenin bir organı rahatsızlandığında diğer organlarda bundan etkilenirler. Tıpkı bunun gibi birinin bir sorunu olduğunda Müslümanların hepsi bundan sıkıntı duyarak kendi gücü yettiğince çözüme katkı sağlamaya çalışır.

         Bir anlamda da “temizlenmek” olan zekat hem zekat veren kişinin malını hem de toplumu temizler. Çünkü her toplumda görülebilen dilencilik, hırsızlık ve yankesicilik gibi kötü ve yüz kızartıcı durumların bir kısmının sebebi zekat sayesinde ortadan kalkmış olur.

        Zekat zenginin yoksula bir lütfu değil yoksulun zenginin malındaki hakkıdır. Zengine o malı ve serveti veren Allah’tır. Allah’ın yardımı ve ihsanı olmasa zengin bu serveti elde edemezdi. Şükretmenin sadece sözle olmadığının bilincinde olan Müslüman, kendisine bahşettiği mal ve servetin zekatını vererek Allah’a teşekkür etmiş olur. Varlıklı Müslüman bu bilince ve duyarlılığa sahip olarak verdiği zekatı ve sadakaları, yaptığı iyilikleri kendine bir övünç ve gurur kaynağı haline getirmez; karşısındakini incitmez, muhatabını küçük düşürecek davranışlardan kaçınır. Bu dünya hayatında Allah’ın kendisine emanet ettiği maldaki başkalarının hakkını tekrar hak sahiplerine verdiğini düşünür.

       Zekat vermek kişinin ahlakına da olumlu etkilerde bulunur. Sahip olduğu maldan zekat veren insan, kendinde bulunabilecek cimrilik, bencillik, gurur, açgözlülük gibi olumsuz ve kötü huylardan kurtulmuş olur. Zekat insanın kendisin eğitmesinin en önemli yollarından biridir. Zekat veren insan, kendisine sahip olduğu para ve servetin kölesi olmaktan kurtulur, böylece gönlü de zengin biri haline gelir.

     Zekat ilk başta maldan bir eksilme olarak görülse de aslında bir kazançtır. Zekat veren insan emredilen bir ibadeti yapmaktan dolayı Allah’ın rızasını kazanmış olur. Zekatı verilen mal, eksilme bir yana Allah’ın bereketlendirmesiyle artıp çoğalır. Yani zekatın bir anlamı da artıştır. Bu Allah’ın bir vaadi ve müjdesidir:

”Mallarını Allah yolunda harcayanların durumu, yedi başak bitiren ve her başakta yüz tane bulunan bir tohum gibidir. Allah dilediğine kat kat verir. Allah lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir. (2 / Bakara suresi, 261.ayet)

Zekat: Allah’ın emri olan ve yılda bir kez ve en az malının 1/40 ya da % 2.5 oranında verilen bir ibadettir. Bereket (artış) ve temizlenmek anlamlarına gelir. Allah’ı görmediği halde inanan ve indirdiği hayat rehberi Kuran’a göre hayatlarını düzenleyenlere Allah birçok ayette cennet vaat etmiştir. Allah’ı ve tam anlamıyla göremeyeceği/ bilemeyeceği gerçeklere inanan Müslümanlar zekatın da maldan bir eksilme olduğunu düşünmezler ve berekete inanırlar.

 

İnfak: Kur’anda övülen ve Allah’ın hayallerinde ebediyen cennetlerde konaklamak olan müslümanlara tavsiye ettiği ancak zekat gibi emretmediği gönülden yapılan bir ibadet şeklidir.

 

Sadaka:  Zekat vb. Hayırlara verilen ortak addır. Manevi ve maddi hayırları barındırır. Yalnız mal ile verilmez. Gülümsemek, yolda insanlara rahatsızlık verebilecek bir taşı kaldırmak peygamberimize göre sadakadır. Sadakanın küçüğü büyüğü olmaz. Hz. Muhammed bu konuda şöyle buyurmuştur: “Yarım bir hurma bile olsa fakirlere sadaka veriniz”

 

Zekat ve İnfak  ile ilgili ayetler:

 

Ve ey peygamber sana neyi infak edeceklerini sorarlar. De ki: “İhtiyaçtan artakalanı.” Böylece Allah, size ayetlerini açıklar; umulur ki düşünürsünüz; (Bakara Suresi, 219)

Ey peygamber sana neyi infak edeceklerini sorarlar. De ki: “Hayır olarak infak edeceğiniz şey, anne-babaya, yakınlara, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışadır. Hayır olarak her ne yaparsanız, Allah onu şüphesiz bilir.” (Bakara Suresi, 215)

Ey iman edenler, kazandıklarınızın iyi  olanından ve sizin için  yerden bitirdiklerimizden infak edin. Kendinizin göz yummadan alamayacağınız bayağı şeyleri vermeye kalkışmayın ve bilin ki, şüphesiz Allah, hiç bir şeye ihtiyacı olmayandır, övülmeye layık olandır. (Bakara Suresi, 267)

Kendileri, ona duydukları sevgiye rağmen yemeği, yoksula, yetime ve esire yedirirler. (İnsan Suresi, 8)

(Öyle) insanlar ki, ne ticaret, ne alış-veriş onları Allah’ı zikretmekten, dosdoğru namazı kılmaktan ve zekatı vermekten ‘tutkuya kaptırıp alıkoymaz’; onlar, kalplerin ve gözlerin inkılaba uğrayacağı (dehşetten allak bullak olacağı) günden korkarlar. (NUR Suresi  37)

“De ki namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm alemlerin Rabbi (Allah rızası) içindir. O’nun hiç bir ortağı yoktur, (böyle olmakla) emrolundum.” (Enam, 162-163)

İbadet (Kulluk), insanın doğasında olan çok temel bir ihtiyaçtır. Kişi kendisinden büyük olan yaratıcıya kulluk edince, saygıyla önünde eğilince ancak mutlu ve huzurlu olur. Allah’ın önünde kulluk eğilimi göstermeyenler, bu temel ihtiyaçlarını giderecek doğru yolu bilemedikleri için bu ihtiyaçlarını gidermek için şaşkınca arayış içinde olur, canlı cansız birçok kişi ya da malın kulu kölesi olabilmektedirler.)

İnsan denen muhteşem muammayı[1] en iyi çözümleyen, kuşkusuz, Kur’an’dır… Kur’an insanın gizli şifrelerini, bastırılmış duygularını deşifre eder… İnsanoğlunun ruh dünyasındaki gizemlilikleri çözmek vahiy eksenli bir yolculukla mümkündür… İç dünyamızdaki negatif ve pozitif unsurlar, anlam kodları, insanın saklı fotoğrafı Kur’an’a yüklenmiştir…

Doğru olan, insanı Kur’an’dan tanımaktır… İnsanın eşya ve mülk ile olan ilişkisini değerlendirirken, Kur’an şöyle buyuruyor:

‘‘Gerçekten insan, bencil ve hırslı olarak yaratıldı. Kendisine bir şer(kötülük) dokunduğu zaman feryadı basar. İyilik dokunduğunda ise pinti kesilir (cimrilik eder).’’ (Mearic 19-21)

İnsanın ‘‘sahip olma’’ güdüsündeki hırsına şu ayet-i kerime dikkatimizi çekiyor:

‘‘… İnsan pek cimridir.’’ (İsra 100)

Birçok suçun temelinde bu ‘‘cimrilik’’ vardır… ‘‘Sahip olma’’ güdüsü zamanla mülkün Sahibi’ni unutturuyor, ardı sıra sahip olma ve sömürü savaşları başlıyor… Hırsımızı ve zaafımızı bilen Rabbimiz bu tehlikeye işaret ediyor ve çözüm öneriyor:

‘‘Allah yolunda infak ediniz ve kendinizi kendi ellerinizle tehlikeye atmayınız. İyilik ediniz. Şüphesiz Allah iyilik edenleri sever.’’ (Bakara 195)

İnfak, insan ruhundaki yüce hasletleri harekete geçirir… Amellerin ihsana dönüşmesine vesile olur… Aklın irfana, kalbin imana açılıp ısınmasına zemin hazırlar…

İnfak, yeryüzü bağımlılıklarından özgürleşerek, gök merkezli güzelliklere kanatlanmaktır…

İslam medeniyeti; ‘‘verme kültürü’’ öne çıkan, ‘‘infak toplumu’’ olma bilinci ile hareket edenlerin eseridir…Peygamberimiz, “veren el, alan elden Allah katında üstündür” buyurmuştur.

Zaten yaşadığımız dünya iki toplumlu bir dünyadır: Biri infak toplumu yani İslam toplumu, diğeri ise israf toplumu, yani isyan yolunu seçenler…

Şeytanın ‘‘fakirlikle korkutmasına’’, nefsin bencilliğine karşı imanın galip gelmesi, infak bilinci ile mümkündür…

Şeytan fakirlikle korkutarak size cimriliği, kötülük işlemeyi emreder. Oysa Allah size kendi katından bağışlama ve bol nimet vaat eder. Allah’ın lütfü geniştir, O her şeyi bilir.’  (Bakara 268)

‘‘Ve onların mallarında belirli bir hak vardır. Yoksul ve yoksun olan(lar) için.’’ (Mearic 24-25)

İnfak hayatı, paylaşıma dayalı bir yaşam demektir… Herkesin rüyasını gördüğü, özlemini çektiği bir hayat… Bu hayatta infaktan daha öteside vardır: İsar… Kendi hakkını kardeşine devretme erdemi…

Acaba bu gün bizler bu seviyenin neresindeyiz? İnfak ve ihsandan nasibimiz nedir? Toplumsal dayanışmamız ne durumda?

İçimizdeki ve dışımızdaki şeytanlar bin bir dereden su getirerek, bizi infaktan, ihsandan alıkoyuyorlar… Geçim telaşı, rızık korkusu iliklerimize işledi…

‘‘Yarın ne olacağı belli değil!’’ diyerek, stokçuluğa başlayanlar, gerçek yarınları unutuyor dünya malına kapandıkça kapanıyorlar…

İnfakı erteledikçe, kardeşliği eritiyoruz…

İnfak sorumluluğu hatırlatıldığında kem-küm etmeden, yüz rengi değişmeden eli cebine giden insanlarımız azalıyor…

Masa, kasa, nisa sınavı bu gün daha bir girift, daha bir çetin…

Vermemiz gerekeni verelim ki, yarın mahşerde boynumuza dolanmasın!..

‘‘Sizden birine ölüm gelip de: ‘‘Rabbim, beni yakın bir süreye (ecele) kadar geciktirsen bende böylece sadaka versem ve salihlilerden olsam’’ demezden önce, size rızık olarak verdiklerimizden infak ediniz.’’ (Münafikun 10)

Ertelenmeyen infak… Ötelenmeyen yoksullar… ‘‘Elimiz dar’’ demeden, hemen şimdi infak…

Ekmeğimizi bölüşmeyi öğrenmezsek, belki yarın ekmeğin tamamı zehir olacaktır…

Soframızı paylaşmazsak, yer ve gök sofraları bize açılmayacak… Rahmet duracaktır…

Kapımızı muhtaçlara açmazsak, gök kapıları yüzümüze kapanacak…

İnfaksızlık bize musibet olarak geri dönecektir… Kıtlık, kuraklık, susuzluk bir sonuçtur… Nedenlerine inmek gerekmiyor mu?

Eğer vermezsek, gönlümüzün gözenekleri hırsla dolacak ve bizi vuracak…

Yoksulların gözü elimizde olanlara takılı kaldı ise, onun bize de hayrı olmayacaktır…

Ellerinden tutulması gereken, boşlukta bu kadar el varken, avuçlarımızı sıkmayalım… İnsanlara ellerimizi açalım ki, açılan ellerimize rahmet yağsın…

Sen bir el uzatmışsan, yardıma muhtaç olduğunda sana uzanacak bir el bulabilirsin…

Efendimiz buyurmuyor muydu?

‘‘İnfak et ki, infaka mazhar olmasın.’’

İnsan harcanmayı istemiyorsa, hemen Allah yolunda harcama yapsın… Gerçi, Allah yolunda harcamak her yiğidin harcı değil… Unutmayalım ki; hesap günü rezil düşmemek için harcamak şart…

İnsanlığımız infakımızla ortaya çıkacaktır…

Vermek bir iç huzuru, yürek yumuşamasıdır…

Hiç rastlamadık mı?

Penceresine cam alamadığı için naylon geçirenleri?..

Kışın çocuğunun su çeken yırtık ayakkabısından dolayı, çorabın üzerine poşet geçiren anneyi?..

Üniversite yurtlarında arkadaşına çay ikram edecek para bulamayan, yağız ama yalnız delikanlıları?

Kim bilir hangi köşede sıcak bir aş için kıvranan, yardım eli arayan, kimse yok mu diye çaresizce inleyen nice kardeşimiz var… Belki de çok yakında, yan bina da arka sokaktaki boyasız gecekondu da.?.!

Özür diliyoruz…

Siz açken tok uyuduğumuz için… Siz ağlarken gözyaşlarınızı silemediğimiz için… Elleriniz, o öpülesi elleriniz uzanırken bize tutamadığımız için… Ve üzerimizdeki hakkınızı unuttuğumuz için özür diliyoruz…

Hatırladık ve geldik, diyebilmeliyiz…

Bize verilenden verme vaktidir… Ekmeğin ve suyun hakkını sahibine verme vaktidir… Bahşedilen nimetlerin değerini yeniden fark etme vaktidir… Elden ele, olandan olmayana verme vaktidir… Verdikçe artacağını bilenlerin harekete geçme vaktidir… Kimi yurdundan koparılmış, kimi çaresizliğe terkedilmiş rengi, ırkı, dili farklı ama kaderi aynı olan insanlarımızla buluşma vakti… Veren el ile alan el arasında kardeşlik köprüleri kurma vakti…

Yoksulluğun sebebi sadece ‘‘yokluk’’ değildir…

Bu gün yeryüzünde ki sefaletin sebebi sizce nedir?

İmkanların kıtlığı mı, yoksa merhametin yokluğu mu?

Yardım bir gönül eylemidir… Ve eylemlerin en güzeli… Çünkü vermek, Kur’an ahlâkıdır… Paradan, maldan, zamandan, bilgiden, beden gücünden, elinde, avucunda ne varsa, ondan verebilmek… Vermenin hazzını ve huzurunu yaşamak…

Biz verdikçe, bir Veren’de bize hep vermiyor mu?

İnfak, sonsuz bir bereketin tohumudur… Bu tohum en temizinden seçilmeli…

‘‘Dünya ahiretin tarlasıdır’’ değil mi? Ek ekebildiğin kadar… Ver verebildiğin kadar… Çünkü verdiğin senindir… Veremediğin senin değil, mirasçılarınındır…

Efendimiz (sav): “Sahip olduğunuz her nimetin hesabını öbür dünya da vereceksiniz.” buyurunca sahabeden bir zat: “Şu üç hurmanın da mı ya Rasulallah?” dedi. “Evet, o üç hurmanın da!” diye cevap verdi Rasulullah Efendimiz…

Bu durumda, artık kimsenin “benim neyim var ki; infak edeyim?” deme hakkı kalmıyor…

Sahabeden Ebuzer: Eline geçen her şeyi ahiret yurduna göndererek, dünya yaşantısını yokluk sınırına yakın bir seviyede geçiriyordu…Geçici dünya malını değil, ebedi ahiret sermayesini biriktiriyordu… Birikiminin korunduğu mekan ahiretti… Nitekim, “Senin evinde güzel eşya yok mu?” diyenlere: “Biz güzel eşyalarımızı öteki evimize (ahiret yurdumuza) gönderiyoruz.” cevabını veriyordu…

İnfak, ölüm ötesi kalıcı yatırım… İnfak eden kendini bu gün ile sınırlamıyor, sonsuza açılıyor…

İnfak ile cennet daha da yakın….

İşte bunun için, Müslüman sürekli kendini borçlu bilmelidir ve vermek mecburiyetinde olduğunu asla unutmamalıdır…

Sadaka sığınağına yönelmekten nasıl uzak kalabiliriz? Biliyoruz ki; sadaka bir sadakat sınavıdır…

Rabbimizin şu uyarısını şimdi daha iyi anlıyoruz:

“Size ne oluyor ki; Allah yolunda infak etmiyorsunuz? Oysa göklerin ve yerin mirası Allah’ındır…” (Hadid-10)

 KAZANIM DEĞERLENDİRME SORULARI (Ders kitabından ve yukarıdaki metinden yararlanın.)

-Zekat, infak ve sadakanın kelime manası nedir?

-Zekat ve infak arasındaki fark nedir? Zekat ne zaman ve ne kadar verilir?

-Zekat ne zaman ve ne kadar verilir?

-Zekat hangi mallardan verilir? (Mal çeşidi oranı değiştirir mi açıklayınız.)

-Zekat, infak ve sadaka ile ilgili ilginizi en çok çeken 3 ayet seçip anladıklarınızı ve çıkardığınız dersleri kendi cümlelerinizle ifade ediniz.

-Aşağıdaki ayetlerde verilmek istenen mesajları ve çıkardığınız dersleri kendi cümlelerinizle ifade ediniz. Ve ey peygamber sana neyi infak edeceklerini sorarlar. De ki: “İhtiyaçtan artakalanı.” Böylece Allah, size ayetlerini açıklar; umulur ki düşünürsünüz; (Bakara Suresi, 219)

Ey iman edenler, kazandıklarınızın iyi  olanından ve sizin için  yerden bitirdiklerimizden infak edin. Kendinizin göz yummadan alamayacağınız bayağı şeyleri vermeye kalkışmayın ve bilin ki, şüphesiz Allah, hiç bir şeye ihtiyacı olmayandır, övülmeye layık olandır. (Bakara Suresi, 267)

Kendileri, ona duydukları sevgiye rağmen yemeği, yoksula, yetime ve esire yedirirler. (İnsan Suresi, 8)

(Öyle) insanlar ki, ne ticaret, ne alış-veriş onları Allah’ı zikretmekten (anmaktan), dosdoğru namazı kılmaktan ve zekatı vermekten ‘tutkuya kaptırıp alıkoymaz’; onlar, kalplerin ve gözlerin inkılaba uğrayacağı (dehşetten allak bullak olacağı) günden korkarlar. (NUR Suresi  37)

Şeytan fakirlikle korkutarak size cimriliği, kötülük işlemeyi emreder. Oysa Allah size kendi katından bağışlama ve bol nimet vaat eder. Allah’ın lütfü geniştir, O her şeyi bilir.’  (Bakara 268)

Ey İnsanlar! Rabbinize karşı gelmekten sakının. Ne babanın evlâdı, ne evlâdın babası nâmına bir şey ödeyemeyeceği günden çekinin. Bilin ki, Allah’ın verdiği söz gerçektir. Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın ve şeytan, Allah’ın affına güvendirerek sizi kandırmasın. (Lokman 33)

‘‘Sizden birine ölüm gelip de: ‘‘Rabbim, beni yakın bir süreye (ecele) kadar geciktirsen bende böylece sadaka versem ve salihlilerden olsam’’ demezden önce, size rızık olarak verdiklerimizden infak ediniz.’’ (Münafikun 10)

“De ki namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm alemlerin Rabbi içindir. O’nun hiç bir ortağı yoktur, böyle emrolundum.” (Enam, 162-163)

-Zekat İslam’ın köprüsüdür’. Hadis-i şerifini zekatın sosyal hayatımızdaki faydalarını göz önünde bulundurarak açıklayınız.

-Ev ve araba gibi mal varlıklarının belirli bir zekatının olmama nedenini açıklayınız.

Çok derin bilgi hazineleri barındıran, hakkında çok az bilinen varlık.

İlgili Kategoriler

Öğretmen Dosyaları



Sayfayı Paylaş

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir