Giriş
Kadınlar ve erkekler arasındaki biyolojik farklılıklar ilk çağlardan bu yana toplumda cinsiyete dayalı bir iş bölümü oluşmasına neden olmuştur. Erkeklerle kadınların yaptıkları işlerin farklı olması uzun zaman sadece bir iş bölümü konusu olmuş, ataerkinin (erkek egemen toplumsal yapı) doğuşuna kadar bu işlerden bazıları daha değerli, bazıları daha değersiz görülmemiştir. Diğer bir deyişle kadın ve erkek arasındaki farklılıkların eşitsizlik haline dönüşmesinin, erkeklerin toplumun kaynaklarından daha çok faydalanmasının ataerkinin doğuşuyla birlikte başladığı söylenebilir.
Modern toplum öncesinde de kadınlar çeşitli meslek ve zanaatkarlıklara sahiptiler ve toplum için mal veya hizmet üretmekteydiler. Ancak geleneksel toplumda çalışma yaşamı ve iş yaşamı birbirinden ayrılmadığı için ailenin bütün üyeleri evde birlikte çalışıyor, üretimi el emeği ile gerçekleştiriyordu. Modern toplumda üretimin merkezi fabrikalar haline gelince ev, üretimin yapıldığı mekan olma özelliğini kaybetti ve ücretli bir işte çalışmak isteyenlerin ev dışına çıkması gerekti. Günümüzde de evde çalışmanın çeşitli biçimleri olmakla birlikte işlerin çoğu ev dışında, fabrikalarda, ofislerde ya da okul, hastane gibi diğer kurumlarda yapılmaktadır. Üretim ev dışına çıkınca bireylerin ev dışında çalışmaya başlaması, birinin evde kalıp temizlik, yemek ve çocuk büyütme ile ilgili işleri yapmasını gerekli kılmıştır. Böylece özel alan (ev) ile kamusal alan birbirinden ayrılmış ve erkekler ev dışındaki kamusal alana ait kabul edilirken kadınlar evle ve ev içindeki işlerle ilişkilendirilmiştir. Böylece kadınlar ev içindeki işleri yaparken karşılığında ücret almamış, güvencesiz, sigortasız, tatilsiz, izinsiz çalışmış, hatta yaptıkları işler çoğunlukla iş olarak bile kabul edilmemiştir. Evin dışına çıkıp çalıştıklarında ise anaokulu öğretmenliği, temizlikçilik, veya dikişle ilgili işler gibi ev içinde yaptıkları işlerin bir uzantısı olan işler yapmış veya doktor yerine hemşire, pilot yerine hostes, yönetici yerine yönetici asistanı olarak erkeklerin mesleklerine oranla daha az vasıf gerektiren ve daha düşük ücret ve prestijli mesleklerde çalışmışlardır.
Günümüzde kadınların çalışma yaşamında karşılaştıkları problemlerin çoğunun altında, erkek egemen yapının kadınların vasıflarını erkeklerin vasıflarından daha değersiz kabul etmesi yatar. Bu temel üzerinde kadınların erkeklere kıyasla çalışma yaşamında karşılaştıkları sorunlar eğitim ve meslek, istihdam, ikinci vardiya ve işyerinde ayrımcılık başlıkları altında incelenebilir.
Eğitim ve meslek
Eğitimsizlik kadınların hem çalışma yaşamında hem de yaşamın diğer alanlarında karşılaştıkları sorunların en önemli nedenlerinden birisidir. (Arat, 1994:47). Türkiye’de kadınların eğitim düzeyi erkeklere oranla daha düşüktür. Türkiye’de 2016 yılında okuma yazma bilmeyen kadın nüfus oranı erkeklerden beş kat daha fazladır. Lise ve dengi okullardan mezun olanların oranı erkeklerde %23,5 iken kadınlarda ancak %15,6 civarında kalmaktadır (TUİK, 2016). Bu düşük eğitim düzeyi kadınların çalışma yaşamına iyi işlerle başlamalarının önünde bir engel olmakta, meslek eğitimi almamış olan kadınlar vasıf gerektirmeyen işlerde çalışmak zorunda kalmışlardır.
Üniversite mezunu olan ve profesyonel bir meslek sahibi olan kadınlar açısından ise erkeklerin ve kadınların yoğun olduğu meslekler arasındaki farklılıklar önem kazanmaktadır. Ataerkil ideoloji akılcılığı, bilimselliği, teknik beceriyi, fiziksel gücü, etkinliği ve rekabeti gerektiren askerlik, doktorluk ve mühendislik gibi meslekleri erkeklere uygun görmektedir. Kadınlar ise evde kolayca öğrenilebilecek olan, gündelik yaşamın bir parçasını içeren duygusallık, bakım, iletişim, etkileşim gibi yüksek düzeyde eğitim gerektirmeyen vasıflara sahip görülmüşlerdir. Bunun sonucunda kadınlar hemşirelik, çocuk bakımı ve okul öncesi öğretmenliği gibi bu vasıfları gerektiren islerde yoğunlaşmışlardır. Erkeklerin yaptıkları işlerin ve sahip oldukları vasıfların kadınlarınkine oranla daha değerli görülmesi, erkeklerin çalışma yaşamında daha yüksek ücret ve prestije sahip olmasıyla sonuçlanmıştır (Gönç, 2017:13-14).
İstihdam
Kadınlar genel olarak erkeklere oranla daha düşük düzeyde istihdam edilmektedirler. Türkiye’de kadınların iş gücüne katılımı konusunda henüz istenilen düzeye ulaşılamamıştır. Türkiye’de 2015 yılında erkeklerde %65 olan istihdam oranı kadınlarda %25,5 düzeyindedir (TUİK, 2016). Türkiye’de çalışan kadınların büyük çoğunlugu tarım sektöründe ücretsiz aile işçisi olarak çalışmakta, sanayide çalışanlar da genellikle düşük ücretli, sigortasız ve sosyal güvenceden yoksun olarak çalışmaktadır (Kocacık ve Gökkaya, 2005:202).
Kadın işçiler dışarıda ücretli bir işte çalıştıktan sonra eve döndüklerinde yemek, temizlik, çocuk bakımı gibi ev işlerini yapmak zorunda kalırlar çünkü toplum bu işleri kadının görevi olarak görmektedir. Bu nedenle eve gelen kadın işçiler dinlenmek yerine “ikinci vardiya” olarak da adlandırılan ev işlerinde çalışmaya devam ederler.
İşyerinde Ayrımcılık
Kadınlar işe girdikten sonra terfi ve yükselme konusunda erkeklerle aynı olanaklara sahip değildirler. Birçok iş kolunda aynı işi yapan kadınlar erkeklere oranla daha alt mevkilerde daha düşük ücretle ve daha sınırlı terfi imkanlarıyla çalışmaktadırlar. Kimi işverenler kadınları erkeklerden daha düşük ücretle çalıştırabildikleri için tercih etmekte, diğer bir deyişle kadınları ucuz iş gücü olarak kullanmaktadır (Özkan ve Özkan, 2010:94). Kadınlar işe girdikten sonra terfi konusunda da erkeklerle eşit olanaklara sahip olamamaktadır. Kadınların erkekler kadar kolay terfi etmesinin önünde yazılı olmayan ve görünmeyen engeller ve kurallar bulunmakta ve bu engeller “cam tavan” olarak adlandırılmaktadır. Örneğin bir iş yerinde terfi için gerekli olan bir iş eğitimi varsa ve bu eğitim kadınların daha zor katılacağının bilindiği gece saatlerine konuyorsa, ilk anda cinsiyetçi görünmese bile bu cam tavana bir örnektir. Böylece ilk bakışta cinsiyete bağlı nedenlerle bir ayrımcılık yapılmıyormuş gibi görünse de cam tavanlar nedeniyle erkekler kadınlara göre çalışma yaşamında yükselme ve terfi sürecinde çok daha az engelle karşılaşmaktadırlar.
Kadınların doğum, emzirme ve çocuk bakımı gibi nedenlerle çalışma yaşamına erkeklerden daha fazla ara verdiği söylenebilir. Bu durum işverenlerin istihdam sürecinde erkekleri tercih etmelerine neden olmaktadır. Dolayısıyla kadınların doğum gibi nedenlerle çalışma yaşamına ara vermesi onların kariyer ve terfi imkanlarını olumsuz etkilemektedir. Örneğin bazı işverenler işe alım sırasında sağlık raporlarında hamile olduğu belli olan kadınları işe almamayı tercih edebilmektedirler. Ancak bu durumun sorumlusunun kadın işçiler olduğunu düşünmek doğru değildir, çünkü çocuk bakımının kadınların birincil sorumluluğu olduğunu ve kadınların öncelikle annelik görevlerini yerine getirmesi gerektiğini belirten kültürel norm ve değerler de yine erkek egemen toplumsal yapı tarafından inşa edilmiştir.
İş yerinde kadınlara yönelik ayrımcılık, toplumda aile reisinin erkek olduğu ve aileyi erkeğin geçindirdiği şeklindeki kalıp yargıların yaygın olmasıyla ilişkilidir. Bu ön yargılar kadınların istihdam edilmemesi, işe alınmaması, alındıktan sonra ise erkeklerden daha zor terfi almaları, işten çıkarma söz konusu olduğunda ise kadınların erkeklerden daha kolay işten çıkarılmasına neden olmaktadır. Kadınlar erkekler kadar maaş alsa dahi aldıkları ücretler ev geçindirmek için değil, aile bütçesine “katkı” olarak görülmektedir. Örneğin günümüzde evin asli geçimini sağlayan erkek olarak görüldüğü için, bir iş yerinde işten çıkartılmalarda genellikle kadınların tercih edildiği ve kadının kolaylıkla gözden çıkartılabildiği yapılan araştırmalarla ortaya konulmuştur (Dedeoğlu, 2009).
Sonuç
Kadınların çalışma yaşamında karşılaştıkları sorunlar işe girmeden önce eğitim ve vasıf, işe girdikten sonra ücret ve terfi olanakları, gebelik ve doğum süreci, ikinci vardiya, ev işleri nedeniyle işe zaman ayırıp yatırım yapamama gibi konularda yoğunlaşmaktadır ve bu sorunlar erkeklerden farklı olarak kadınların toplumsal cinsiyet kalıp yargıları nedeniyle yaşadıkları sorunlardır. Çalışma yaşamında genellikle bu sorunların birden fazlası aynı anda yaşanmaktadır. Örneğin dışarıda ücretli bir işte erkekle aynı süre çalışan kadın işçiler erkekler kadar ücret ve terfi alamamakta, üstelik işten eve döndüklerinde kendilerinden ev işlerini yapmaları beklenmekte, bu ev işlerini yaparken ya da çocuklarla ilgilenirken ertesi günkü iş toplantısına yeterince çalışamayınca da başarısızlığı sistemin kendisinden değil de, bireyden kaynaklanıyormuş gibi görünebilmektedir. Diğer bir deyişle terfi edemeyen bir kadın çalışan söz konusuysa kadınlık akılla değil duygularla ilişkili olduğu için terfi edemediği düşünülebilmektedir. Halbuki kadınların çalışma yaşamında karşılaştıkları sorunlar toplumdaki ataerkil değerlerden, erkek işlerinin ve erkek vasıflarının kadınlarınkinden daha değerli görülmesinden, erkeğin eve ekmek getiren kişi olarak, kadınların ise ev geçindiriyor olsalar bile önce anne ve ev kadını olarak görülmesinden kaynaklanmaktadır.