M.Ö.6.YY – MS 2.YY FELSEFESİ
İlk Medeniyetlerin Felsefenin Doğuşuna Etkisi
Felsefe, insanın varlığı, evreni ve kendisini anlama ve sorgulama çabası olarak değerlendirilebilir. Bu anlamda felsefe insan zihnine dayalı düşünsel bir etkinliktir. İnsanların varlığı ile birlikte düşünme faaliyetleri başladığına göre felsefenin de insanın varlığıyla birlikte başladığını kabul edebiliriz. Ancak ilk uygarlıklarda felsefi düşünce, mitos, masal ve mistik ögelerle iç içe olmuştur.
Felsefenin oluşumuna ve gelişimine etki eden uygarlıklar
Sümerler Çin Mezopo-tamya Mısır Hint İran Felsefi Düşünce
• Sümerlerde yazı, dil, astronomi, matematik, din ve mitoloji öne çıkmıştır. Sümerlerdeki Gılgamış Destanı’nında mitolojik ögeler ve felsefe iç içedir. Evreni düzenlemekle yükümlü Tanrı Enlil’dir. Enlil dünya işlerini düzenlemekle görevli küçük tanrılar yaratmıştır. Sümer dini evren ile ilişkilendirilmiş bir dindir.
• Eski Mısır felsefesi dinsel bir nitelik taşır. İlk tanrı Ra’dır. Toprak ve Gök tanrıyla birlikte evreni yönetir. Mısır uygarlığında bu dünyanın geçici olduğu gerçek dünyanın ölümden sonraki hayat olduğu kabul edilir.
• Hint felsefesi ruhsal ve gizemsel bir felsefedir. Bu felsefe bireyseldir. Kişi, kendi kurtuluşunu sağlayacak bu özü ancak derin düşünme ve sezgiyle kavrayabilir.
• Çin’de Taoizmin egemen olduğu bir düşünce ve yaşam egemendir. Tao, evrenin özüdür. Çin felsefesinin belirgin özelliği günlük hayata dair pratik uygulamalar içermesidir.
• İran felsefesinde Zerdüşt’ün kurduğu mazdeizm dini etkindir. Bu dinde düalist bir anlayış vardır. İyilik ve kötülüğün çatışması söz konusudur. Ahuramazda iyiliği; Ehriman’da kötülüğü temsil eden tanrılardır. Dünya bu karşıtların çatışmasının yaşandığı yerdir. En sonunda iyilik üstün gelecektir.
Thales Aydın/Didim Diogenes Sinop Aristoteles Çanakkale Ayvacık Anadolu’da Yaşamış Antik Çağ Filozofları Anaxagores İzmir/Urla Anaximenes Aydın/Didim Epiktetos Denizli Pamukkale Anaximandros Aydın/Didim Herakleitos İzmir / Efes Ksenofanes İzmir Değirmendere
MÖ 6. yy. MS.2 yy Felsefesinin Ayırıcı Nitelikleri
Bu döneme Antik Çağ da denir. Antik Çağ’da
• İlk neden ve değişim
• Sofistlerde bilgi ve ahlak
• Sokrates, Platon ve Aristoteles’te varlık, bilgi ve değer
sorununu ele alınmıştır.
İlk Neden ve Değişim Sorunu
Varlığın ilk nedeni; temel ilke arkhe olarak adlandırılmıştır. Arkhe; her şeyin kendisinden çıktığı unsurdur. Doğaya yönelik açıklamalar nedeniyle Doğa felsefesi olarak bilinir.
Arke nedir? Thales “Su” Empedoles “Hava” “Su” “Toprak” “Ateş” Anaximandros “Apeiron” Anaximenes “Hava” Demokritos “Atom” Lao Tse “Tao” Parmenides “Bir olan” Herakleitos “Ateş”
Sokrates ve Sofistlerin Bilgi ve Ahlak Anlayışları
Doğa felsefesinden sonra ortaya çıkan felsefenin insana yöneldiği bilgi, ahlak anlayışlarının ortaya çıktığı dönemde Sofistler ve Sokrates etkili olmuştur.
Sofistler, para karşılığı ders veren gezgin öğretmenlerdir. Sofistlerin özellikleri;
• Hitabet sanatına önem vermişlerdir.
• Bilgide kesinliğin olmadığını savunmuşlardır.
• Felsefeyi günlük yaşamın içine çekmişlerdir.
• Rölativizm ve Nihilizm akımları ortaya çıkmıştır.
• Rölativizm “Görecelik” = Bilgi algılayana, algılayanın içinde bulunduğu duruma göre değişir. “İnsan her şeyin ölçüsüdür” görüşü geçerlidir. Temsilcisi Protagoras’tır.
• Nihilizm “Hiççilik = Hiçbir şe-yin gerçek olmadığını dolayısıyla bilginin de olamayacağını savunan yaklaşımdır. Temsilcisi Gorgias’tır.
Sokrates (MÖ 469-399)
Bilgi Görüşü
Bütün bilgiler doğuştan insan zihninde vardır. İnsanlar yeni bilgi elde etmezler; kendilerinde var olan bilgileri hatırlarlar. Herkes için geçerli doğru bilgiler vardır. Bilginin açığa çıkarılmasında maotika (doğurtma) ve İroni (olay) yöntemi kullanılır.
Ahlak Görüşü
Sokrates’e göre ahlaki doğrular vardır ve bunlar göreceli değildir. Ahlakın temeli bilgiye dayanır. Bilgili insan erdemli insandır. Erdemli insan iyiye yönelir. Kötülük cehaletten kaynaklanır. İnsan özü itibarıyla iyidir.
Platon (MÖ 427-347)
Bilgi Görüşü
İdealar kuramını ortaya atan bunu da mağara benzetmesiyle temellendiren ünlü filozof.
Varlık Anlayışı
Platon dış dünyadaki varlıkların değişmesinden yola çıkarak bunların gerçek olamayacağını; gerçekliğin nesnelerin zihindeki tasarımı olan idealar olabileceğini ileri sürmüştür. Bu görüşlerini “idealar kuramı” adı altında sunmuştur. Ona göre “nesneler dünyası” ve “İdealar dünyası” olmak üzere iki dünya vardır. Bunlardan asıl olanı idealar dünyasıdır.
Duyusal, somut değişen, tekil, kopya olan Soyut, asıl olan değişmeyen, tümel
Nesneler dünyası İdealar dünyası
Özetleyecek olursak Platon’a göre gerçek olan dış dünyadaki “ağaç” değil; insan zihnindeki “ağaç” kavramıdır. Platon’un bu görüşleri idealizm olarak adlandırılır.
İdealizm (Düşüncecilik): Tüm var olanların kaynağı idealardır.
Bilgi Anlayışı
Platon dış dünyadaki varlıkların değişmesinden yola çıkarak bilgi anlayışını oluşturmuştur. Ona göre nesneler dünyası değiştiğine göre nesneler dünyasından elde edilecek bilgi de değişir. Oysa idealar değişmeden kaldığına göre ideaların bilgisi de kesin ve doğru olacaktır. O hâlde bilgi idealardadır. Bu görüşleriyle rasyonalizmin temsilcisi olmuştur.
Rasyonalizm (akılcılık): Bilginin kaynağının akıl olduğunu savunan yaklaşımdır.
Örneğin ağaca kışın baktığımızda “yaprakları yoktur” bilgisine ulaşırken; ilkbaharda baktığımızda “yaprakları vardır” bilgisine ulaşırız. Yani bilgi değişir. Oysa zihindeki “ağaç” kavramı her zaman aynıdır. Dolayısıyla doğru bilginin kaynağıdır.
Ahlak Anlayışı
Platon’a göre ideaların en üstünde “iyi ideasi” bulunur. Buna göre insan, eylemlerini iyi ideasına ulaşmaya yönelik düzenlemelidir. Yani ahlakın amacı mutluluktur. Mutluluk da iyi ideasına ulaşmakla olanaklıdır. Bunun için adil, erdemli ve doğru olmak gerekir.
Siyaset Anlayışı
Platon’a göre devlet insan doğasına uygun bir kurumdur. İnsan doğasındaki eğilimler (yeme-içme, irade, akıl) devlette farklı sınıflara (işçi, asker, yönetici) karşılık gelir. Bu nedenle yönetici akıl sahibi, yani bilgi sahibi olmalıdır.
Sanat Anlayışı
Platon’a göre sanat bir taklittir. Yani sanatçı doğada gördüklerini taklit eder. Doğa da iddeaların kopyası olduğu için sanat kopyanın da kopyasıdır.
Aristoteles (MÖ 384-322)
Platon’un öğrencisidir. Çok yönlü bir filozoftur.
Varlık Anlayışı
Aristoteles hocası Platon’un nesneler dünyası ile idealar dünyası ayrımına karşı çıkarak;
İdeaların tek başına var olamayacağını ideaların kendisini nesneler dünyası aracılığıyla ortaya koyacağını savunmuştur. Ona göre her şey, form (biçim) kazanmış maddedir. Aristoteles’e göre varlığın oluşmasında dört neden etkilidir.
Formel neden (Hey-kel için sanatçının zihnindeki tasarısı) Maddi neden (Heykel için mermer) Dört Neden Fail neden (Heykel için heykeli yapan kişi, sanatçı) Ereksel neden (Hey-kel için sanatçının bunu ne amaçla yaptığı)
Erek; amaç demektir.
Bilgi Anlayışı
Aristoteles’e göre bilme etkinliğinde duyular ve akıl birlikte çalışır. Ona göre bilgi, tümel önermelerden elde edilir ve tekil olanın bilgisi de tümellerde vardır. Bu yöntem tümdengelimdir. Tümel önermelere de duyu verilerinden yola çıkılarak ulaşılır.
Ahlak Anlayışı
Aristoteles’e göre her eylemin bir amacı vardır. Bu amaç iyiye ulaşmaktır. İyiye ulaşan eylem sahibi olan insan mutlu olur. Mutluluk ruhun amacıdır. Bunun için erdemli olmak gerekir. Erdemli olmak davranışlarda aşırı uçlarda olmayıp ortayı seçmedir. Aristoteles buna “altın orta” adını verir.
Altın orta Cahillik Ukalalık Bilgelik
MS. 2. yy – MS 15. yy FELSEFESİ
Bu yüzyıl felsefesinde özellikle Hristiyanlıkla İslamiyetin etkileri açıkça görülür.
Hristiyan Felsefesi (MS 2. – 15.yy) Patristik Dönem (MS 2 – 8.yy) Skolastik Dönem (MS 8 – 15.yy) İslam Felsefesi (MS 7. – 15.yy)
Hristiyan Felsefesi
Genel Özellikleri
• Felsefenin odak noktası dindir.
• Dinsel otorite sorgulanamaz.
• Dogmatik anlayış var.
• Kutsal metinler koşulsuz doğrudur.
• Akıl (felsefe) inancın aracıdır.
• Tanrı’nın kanıtlanması problemi
tartışılan temel problemdir.
Tanrı’nın Varlığının Kanıtı Problemi Ruhun Ölümsüzlüğü Problemi Kötülük Problemi Tümeller Problemi Hristiyan Felsefesinin Problem Alanları
Augustinus ve Clemens’in etkili olduğu Hristiyan felsefesinin ilk dönemine Patristik felsefe denir. Bu dönemde kilisedeki din adamları aynı zamanda filozoftur. Kilise babaları dönemi olarak da bilinir. İnancı akıl ile açıklama çabaları görülür.
Anselmus ve Aquinalı Thomas’ın etkili olduğu Hristiyan felsefesinin ikinci dönemine Skolastik felsefe adı verilir. Bu dönemde dine dayalı düşünüş artık okullarda verilmeye başlanmıştır. Adını da buradan alır. Bu dönemde Hristiyan öğretileri okullarda çok sayıda öğrenciye ulaştırılmıştır.
Hristiyan Felsefesinin Bazı Problemleri
A. Tanrı’nın Varlığını Kanıtlama Problemi
Hristiyan felsefesinde Tanrı’nın varlığına yönelik kanıtlamalar iki başlık altında ortaya çıkmıştır.
1. Ontolojik Kanıtlama: Anselmus tarafından ileri sürülmüştür. Buna göre Tanrı mükemmel ve yetkin bir varlıktır. İnsan ise sınırlıdır. Sınırlı olan insan zihni Tanrı kavramını yaratamaz. Zihinde de Tanrı kavramı olduğuna göre bu kavram nereden gelmiştir. Bu kavramın zihinde bulunması Tanrı’nın varlığının göstergesidir. Kavram da Tanrı tarafından insan zihnine yerleştirilmiştir.
2. Kozmolojik Kanıtlama: Aquinalı Thomas tarafından ileri sürülmüştür. Determinizm (nedensellik) ilkesinden yola çıkılır. Buna göre her olayın bir nedeni vardır. Evrendeki bu nedenler zincirinin en başında ise nedenini kendinden alan Tanrı yer alır.
B. Kötülük Problemi
Bu problemde kötülüğün kaynağı üzerinde durulur. Kötülüğün Tanrı ile ilişkisi ortaya koymaya çalışılır.
Augustinus’a göre, kötülük irade zayıflığından ortaya çıkar. Tanrı insana irade özgürlüğü vermiştir. Dolayısıyla kötülük insanın seçimidir.
Aqinalı Thomas’a göre insan sınırlı ve kusurlu bir varlıktır. Bu sınırlılık insanı kötülüğe yönlendirir.
C. Ruhun Ölümsüzlüğü Problemi
Hristiyan felsefesi bu konuda düalist bir tavır takınır. Buna göre beden ölümlüdür, ölümsüz olan ruh’tur. Ruh Tanrı’dan ayrılmıştır. Tekrar ona dönecektir.
Ruh ölümsüz değişmeyen Beden ölümlü değişen İnsan
İkicilik (Düalizm) = Varlığın iki boyutu olduğunu savunan felsefi yaklaşım.
D. Tümeller Problemi
Tümel, aynı türden şeylerin tümünü ifade eden kavramdır. Bu problemde tartışılan gerçek olanın zihinde var olan kavramlar mı yoksa kavramların dış dünyadaki karşılıklarının mı gerçek olduğudur. Bu konuda üç farklı yanıt ortaya çıkmıştır.
I. Kavram Realizmi : Tümellerin nesnelerden bağımsız olarak var oldu-ğunu ve onların üstünde bulunduğunu savunur. • Temsilcileri Augustinus ve Anselmus’tur. • Buna göre gerçek olan ağacın kendisi değil, zi-hindeki “ağaç” kavramı-dır.
II. Adcılık (Nominalizm) : Tümellerin kendi başlarına bir anlamı yoktur. Kavramlar sadece bir ses ve addan ibaret-tir. Kavramlar gerçek değildir. Çünkü soyutlama yoluyla elde edilmiştir. Gerçek olan kavram değil, nesnenin kendisidir. • Temsilcisi Ockhamlı William’dır. • Buna göre gerçek olan “ağaç” kavramı değil, ağacın kendisidir
III. Kavramcılık (Konseptüalizm): Kavramların nesne ve eylemlerden bağımsız bir gerçek-likleri yoktur. Ancak onlar nesnel gerçeklik bilgisinin öznel biçimleridir. Kavramlar olmaksızın nesneleri tanımayız. • Temsilcisi Aquinalı Thomas’tır. • Kavram realizmi ile Adcılık’ı birleştirmeye çalışır. “Ağaç” kavramının ağacın kendisinden bağımsız var olması mümkün değildir. Ama biz ağacın kendisini tanımak istediğimizde de “ağaç” kavramını kullanmak zorundayız
İslam Felsefesi (MS. 8. – 15. yy)
İslam Felsefesi MS. 8. – 15. yy Genel Özellikleri • Antik Yunan’dan yapılan çevirilerden etkilenmiştir. • İnanç ve akıl ilişkisi tar-tışılmıştır. • Felsefenin gelişimine katkı sağlanmıştır. Bazı Problem Alanları • Yaratıcının Varlığını Ka-nıtlama • İrade Özgürlüğü • Toplumsal Yaşam • Bilginin Kaynağı
A. Yaratıcının Varlığını Kanıtlama Problemi
Eşarilik Mezhebinin Kanıtlaması
Allah’ın varlığına akıl yürütme yoluyla ulaşılabilir. İnsanlar, Allah’ın varlığını kavramak için kendilerinin bir damla sıvıdan yaratılmasına ve nasıl mükemmel bir varlığa dönüşmesine bakmalıdır. Bu akıl yürütme onları yaratıcıya götürecektir.
El Kindi Hudüs Delili
Evren sonradan meydana gelmiştir. Her sonradan gelen, mutlaka onu meydana getiren birinin varlığına muhtaçtır. O hâlde evren onu meydana getiren birine muhtaçtır, o da Allah’tır. İnsan yaratma yeteneğinden yoksun olduğu için evreni yaratan Allah’tır.
İbn Rüşt, İnayet ve Ihtıra Kanıtı
İnayet, bir konuda dikkatli ve özenli davranmaktır. İnayet delili aynı zamanda düzen ve gaye delili olarak adlandırılır. Buna göre hiçbir düzen kendiliğinden olamaz. Evrende işleyen bu mükemmel düzende bir düzenleyicinin yani Tanrı’nın varlığını gerekli kılar. Evrendeki düzen onun tesadüf olamayacağının kanıtıdır.
Ihtıra, yaratmak, eşi ve benzeri olmayan bir şeyi ortaya koymaktır. Evren yoktan yaratılmıştır. Bu nedenle yaratılan şeylerin yaratıcısı olmak zorundadır. Bu da Allah’tır.
B. İrade Özgürlüğü Problemi
İnsanın eylemlerinde özgür olup olmadığının tartışıldığı problemdir. Kader konusuyla yakından ilgilidir. Bu konuda dört farklı yaklaşım vardır.
Cebriye: İnsanın seçme ve irade özgürlüğü yoktur. Her şeyleri kaderlerinde yazılıdır. Bu yüzden insanlar eylemlerinde sorumlu da değildir. Temsilcisi Cehm b Safvan’dır.
Mutezile: Cebriye’ye karşı çıkar. İnsan aklı ve iradesiyle kendi davranışlarının belirleyicisidir. Dolayısıyla özgürdür ve davranışlarından sorumludur. Kurucusu Vasıl b. Ata’dır.
Eş’ariye: İnsan eylemlerinde seçme özgürlüğüne sahiptir. Ancak sınırlı bir seçim vardır. İnsan Allah’ın belirlediği davranışlardan seçim yapabilir. Kurucusu Ebu Hasan El Eş’ari.
Maturidilik: Allah insanı seçme yetisiyle donatmıştır. İnsanlar seçim yapar. Dolayısıyla özgürdür. Ancak seçimlerinin gerçekleşmesi Allah’ın takdirine bağlıdır. Kurucusu Muhammed b. Maturidi.
C. Toplumsal Yaşama Yönelik Problemler
Farabi, ideal bir toplumsal düzenin nasıl olacağına dair görüşler ileri sürmüştür. Buna çözüm olarak da “Erdemli Şehir” adlı ütopyayı yazmıştır.
Bu eserde yöneticilerin bilgili ve ahlaklı olmalarının önemini vurgulayarak toplumun ancak bu yöneticilerle mutlu ve ahlaklı olacağını savunmuştur.
İbn Haldun ise toplumu insan ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik bir doğal oluşum olarak görür. Ona göre devlet doğaldır; insan organizmasına benzer. Devletler de insanlar gibi doğar, büyür ve ölürler.
D. Bilgi Problemi
Farabi’ye göre bilgi akla dayanır. Bu açıdan Rasyonalist filozoftur. Bilgi konusunda Aristoteles’in görüşlerini takip eder. Ona göre insanın bir nesneye ait düşüncesi vardır. Düşüncesi nesneyle örtüşürse doğru hâline gelir.
Gazali’ye göre akıl da duyu da yanıltıcıdır. Bilgi sezgiyle elde edilir. Sezgi, Allah’ın insanların kalbine indirdiği bir ışıktır. Entüisyonizm (sezgicilik) yaklaşımının temsilcisidir. Tanrı ile insan arasında aracı kabul etmeyen deizmi benimser. Temsilcisi Razi’dir.
İslam Felsefesinde Bazı
Yaklaşımlar
İşrakilik felsefesi
Akla değil mistisizme, dine, önem veren yaklaşımdır. Sühreverdi temsilcisidir.
Dehriye (Materyalist)
Gerçek olan tek şey maddedir. Ateizmi benimser. Temsilcisi Ravendi’dir
Meşşailik felsefesi
Akla dayalı inancı savunan yaklaşımdır. İbn Rüşt, Farabi temsilcisidir.
Batınilik
Kutsal kitaplarda gizli anlam ve sembollerin olduğuna inanan yaklaşımdır. Temsilcisi İbn Meymun’dur.
İhvan-ı Safa
Çeşitli kaynaklardaki bilgileri toparlayarak ansiklopedi oluşturan islam filozoflarıdır.
Naturalistler (Tabiyyun)
Tanrı ile insan arasında aracı kabul etmeyen deizmi benimser. Temsilcisi Razi’dir.
Felsefede İnanç ve Akıl İlişkisi
Bu dönemde hem Hıristiyan felsefesinde hem de İslam felsefesinde inanç ve akıl ilişkisi açıklanmaya çalışılmıştır. Bazı filozoflar aklı ön plana çıkarırken, bazı filozoflar inancın belirleyici olduğunu savunmuşlardır. Bazı filozoflar ise akıl ve inancı birleştirmeyi amaç edinmişlerdi
.
15. YÜZYIL – 17. YÜZYIL FELSEFESİ
Bu dönem her alanda önemli değişikliklerin yaşandığı dönemdir. 15. – 17. yy felsefesi de buna paralel olarak farklı anlayışlara sahne olmuştur. Bu dönemin felsefesine etki eden unsurların başında Avrupa’ya İslam dünyasından yapılan çeviriler olmuştur. Bu çeviriler İspanya ve İtalya’da başlamıştır. Özellikle İtalya’da tercüme bürolarının kurulması ve İslam bilim ve felsefesinin Avrupa’ya taşınması söz konusu olmuştur.
Bu çeviri hareketleri 16. – 17. yy’ın sonuna kadar devam etmiştir. Batı uygarlığı bu çevirilerle Antik Yunan uygarlığının bilgi birikimine yeniden ulaşmıştır. Bu düşünsel değişim Rönesans hareketlerinin ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır.
15. – 17. yy Felsefesine Önceki Felsefi
Dönemlerin Etkisi
Rönesans’ın ortaya çıkışına etki eden olaylar;
• İslam coğrafyasından yapılan çeviriler
• Coğrafi keşifler
• Ekonomik faaliyetler
• Siyasal hareketlenmeler
Rönesans felsefesi ayrıca düşünsel anlamda,
• Antik Yunan düşünürlerinin (özellikle Platon ve Aristoteles)
• İslam felsefesindeki akıl-inanç ilişkisinde aklı ön plana çıkaran düşüncelerin etkisi altında kalmıştır.
Bu dönemde Orta Çağ düşüncesinin temsili olan Skolastik düşünüş yıkılmış, yerine modern düşünüş gelmiştir.
Modern düşünüş; Aklı esas alan Rönesans’la başlayan düşünüştür.
Skolastik Düşünce Modern Düşünce • Felsefe, dinin aracıdır. • İnanç esastır. • Teoloji belirleyicidir. • Sorgulamaya kapalıdır. • Ahiret hayatı esastır. • Birey odak noktası de-ğildir. • Felsefe akla dayanır. • Akıl esastır. • Bilim belirleyicidir. • Eleştiriye açıktır. • Bu dünya esastır. • Birey odak noktasıdır.
15. – 17. Yüzyıl Felsefesinde Öne Çıkan Konular
Hümanizm: Bireyin temel alındığı ve insanın aklına önem verildiği bir bakış açısıdır. İtalya’dan başlayan bir düşünüş şeklidir, Hümanizm,
• Doğa üstü güçlerle olguları açıklamayı reddeder.
• Seküler (bu dünyayı esas alan) bir hayat anlayışını benimser.
• Bilime ve akla önem verir.
• İnsan özgürlüğünü esas alır.
• Sorgulanmamış bilgilere ve otoritelere karşıdır.
Bilimsel Yöntem: Rönesans döneminde bilimsel yöntem gelişmiştir. Bu yöntemde gözlem, hipotez, kontrollü deney süreçleri kullanılmaya başlanmıştır. Bu durum önemli bilimsel gelişmelerin yaşanmasına yol açmıştır.
Kartezyen Felsefe: Descartes’in ortaya attığı felsefedir.
• Ruh ve beden ikiciliğini savunur.
• Bilimde, bilimsel şüphe olarak da adlandırılan metodik şüphe kavramını içinde barındırır.
• Bilgilerin sorgulanmadan kabul edilmemesi esasına dayanır.
Hukuk Felsefesi: Bu dönemde devletin kaynağı, otoritesi ve hukuk kurallarının temelleri üzerine ileri sürülen görüşleri ifade eder. Toplumu, bireyi ve devleti ele alan, bu bağlamda toplumsal düzen ve hukuk kurallarının oluşturulmasına yönelik düşünüşleri içerir. Bu dönemde toplumsal düzene yönelik ütopyalar yazılmıştır.
Ütopya: Filozofların toplumsal düzene yönelik tasarladıkları gerçekleşmesi mümkün olmayan düşsel tasarılardır. Dönemin ütopyalarından biri de More’un yazdığı ve “Ütopya” adını verdiği eserdir.
Ütopyalar ikiye ayrılır.
İstenen Ütopya Ütopya • Devlet (Platon) • Erdemli Şehir (Farabi) • Ütopya (T.More) • Güneş Ülkesi (Campa-nella) • Yeni Atlantis (Bacon) • Cesur Dünya Düzeni (A. Huxley) • 1984 (G. Orwel) İstenmeyen (Distopya) Ütopya
15. – 17. yy Felsefesine Etki Eden Bilimsel
Çalışmalar
Kopernik: “Güneş Merkezli Evren” kuramını ortaya atmıştır. Bu kuramıyla düalist evren anlayışından monist evren anlayışına geçilmesine sebep olmuştur.
F. Bacon: Bilimsel yönteme tümevarımsal düşünüşü getiren kişidir. Ona göre doğru bilgiyi engelleyen “idol”ler (ön yargı) vardır.
F.Galile: Birçok alanda önemli bilimsel buluşlara imza atmış bilim insanıdır.
I. Newton: Kütle Çekim Yasası’nı keşfeden bilim insanıdır.
15. – 17. yy Filozofları
Descartes: Her türlü bilginin kaynağı akıldır. Evren matematiğin dili ile yazılmıştır. Bu dil kullanıldığında evrendeki gizemler açığa çıkacaktır. İnsanlar kendilerine sunulan her bilgiye şüpheyle yaklaşarak işe başlamalıdır.
• Şüphenin bilgi edinme sürecinde kullanılmasına yöntemsel şüphe ya da bilimsel şüphe adı verilir.
• “Düşünüyorum öyleyse varım” sözünü söyleyen filozoftur.
• Varlık konusunda düalizmi (ikicilik) benimser. İnsan ruh ve beden birlikteliğinden oluşur. Hayvanlar ise ruhu olmayan sadece bedeni olan varlıklardır. Ruhun temel özelliği ise düşünmedir.
B. Spinoza: İnsanın özgür olduğunu düşünmesinin bir yanılgı olduğunu savunur. Ona göre ruhun tutkulardan kurtulması gerekir. Tutkularını akılla yenen insan mutlu olur. Bilgi tutkuları yenmenin aracıdır.
T. Hobbes: İnsan doğası gereği bencildir. Bencil insan kendi çıkarlarına yönelir. İnsanlar arasındaki bu çıkar çatışması toplumsal yaşamı imkânsız kılar. Bu nedenle insanlar bir araya gelir ve anlaşarak devleti oluşturur. Devlet insanlar arası anlaşmazlıkları çözen üst bir kurumdur. Devlet sözleşmeye dayalı yapay kurumdur. Devlet yönetimi mutlak monarşi olmalıdır.
Bacon’a göre bilgiye ulaşmayı engelleyen idoller vardır. Bunlar: • Kabile (Soy) İdolleri: Toplumun tümünde görülen ön yargılardır. Örnek, Akdenizliler sıcak kanlı olur. • Mağara İdolleri: Kişinin kendisinden kaynaklanan kişiye özgü idollerdir. Örnek: Matematik öğrenilmesi zor derstir.• Çarşı-Pazar İdoller: Sözcüklerin anlamından kaynaklanan idollerdir. Sözcüğü kendi anlamından koparıp farklı anlamda kullanmaktır.
• Tiyatro İdolleri: Otoritelere duyulan güvenden kaynaklanan idollerdir. Örnek: Profesör söylediyse doğrudur. |
18. yy – 19. yy FELSEFESİ
Bu dönem felsefesi aynı zamanda Aydınlanma felsefesi olarak da bilinir. Bu dönemde etkin olarak kullanılan akıl, dönemin bir isminin de “Akıl Çağı” olarak isimlendirilmesine yol açmıştır.
Bu dönemin felsefesinin oluşmasında;
• Fransız devrimi
• Sanayi devrimi
etkili olmuştur.
Ayrıca 18. – 19. yüzyılda bilim ve sanayide yaşanan gelişmeler toplumsal yaşamı etkilemiş, bunun sonucunda felsefi anlayışlar toplumsal yaşayışı sorgulamaya yönelmiştir. Bu sorgulamalar insan ve toplum üzerinde yeni felsefi anlayışların ortaya çıkmasına yol açmıştır.
18. yy – 19. yy Felsefesinin Genel Özellikleri
• Akla dayalı bir yaşam kurma ilkesi geçerlidir.
• Bilimsel anlayış geçerlidir.
• Dini ve siyasi otoritelere başkaldırı vardır.
• Doğa ve insan aklı arasında uyum sağlanması amaçlanmıştır.
• Özgürlük yaşamın her alanında amaçlanan ilke olmuştur.
• Sadece felsefe değil edebiyat ve farklı sanat dallarında önemli gelişmeler yaşanmıştır.
• Felsefede yeni yaklaşımlar ortaya çıkmıştır.
Bilginin Kaynağı Ahlakın İlkesi Birey-Devlet İlişkisi Varlığın Oluşu 18.yy – 19. yy Felsefesi Problem Alanları
Bilginin Kaynağı Problemi
Bilginin kaynağı üzerindeki 17. yy filozoflarından Descartes’in rasyonalizmi (akılcılık)ni eleştiren Locke, bilginin kaynağını Empirizm (deneycilik) olarak belirlemiştir. Ayrıca dönemin diğer büyük filozofu Kant bilginin kaynağı konusunda rasyonalizm ve empirizmi sentezleyerek kritisizm (eleştiricilik) akımını ortaya koymuştur.
J. Locke: İnsan zihni doğuştan boş bir levhadır. Bu levhaya ait bilgiler sonradan deneyim (aposteriori) yoluyla kazanılır. İnsan aklı doğuştan bilgi getirmez. Bütün bilgiler sonradan deneyim, tecrübe, yaşantı ve duyularla kazanılır. Bu görüşler empirizm (deneycilik) olarak adlandırılır.
Locke bilginin kaynağının akıl olamayacağını savunarak rasyonalizm (akılcılık) akımına karşı çıkmıştır.
Kant; duyular yanıltıcıdır, dolayısıyla tek başına bilginin kaynağı olamaz. Öte yandan akıl da yanılgıya açık olduğundan bilginin kaynağını tek başına oluşturamaz. Bilgi duyu ve akıl işbirliğiyle elde edilir. İnsan önce duyularla bilginin hammaddesini elde eder. Bu hammadde akıl kategorilerinde işlenerek bilgiye dönüşür.
Kant bu görüşleriyle bilginin elde edilmesinde Rasyonalizm ve Empirizm akımlarını sentezler.
duyu verileri Empirizm akıl kalıpları Rasyonalizm Bilgi Kritisizim
Kant bilgi konusunda Kritisizm (Eleştiricilik) yaklaşımını benimser. Ona göre “kavramlar görüsüz boş, görüler kavramsız kördür.”
Birey – Devlet İlişkisi Problemi
Bu dönemde 17. yy felsefesinde etkili olan mutlak monarşik devlet anlayışına karşı çıkılır. Locke, Montesguieu, Rousseau bu dönemde siyaset felsefesi üzerine görüşler ileri süren filozoflardır. John Locke Locke’a göre,
İnsan doğası iyidir. Bu yüzden insanlar toplumsal yaşamda birbirlerine zarar vermek istemezler. Tam tersine yardımlaşma ve iş birliğine gitmek isterler. Bu nedenle bu işbirliğini düzenleyecek devlete ihtiyaç duyarlar. Bu devlete de monarşik olamaz. Çünkü monarşi insan özgürlüğünü kısıtlar.
Yönetim çoğulcu iradeye dayanmalıdır. Devlet sözleşmeden oluşan yapay kurumdur. Ona göre;
Devletin Gücü Güçler Ayrılığı İlkesi Yasama Yargı Yürütme • Kanun yapma gücü • Kanunlara dayalı yargılama gücü • İktidar
Montesquieu Montesquieu’ya göre;
• Özgürlüğün korunması için güçler ayrılığı ilkesi esas olmalıdır.
• Yasalar yapıldığı toplumun niteliğine göre değişir.
• İdeal yönetim halk egemenliğinin esas olduğu Cumhuriyettir.
• Hukuk, çeşitli alt bölümlerden oluşur.
HukukDevletler hukuku: Devletler arasındaki ilişkileri düzenler. Siyasal hukuk: Devletler içindeki işleyişi düzenler. Medeni hukuk: Kişiler arası ilişkileri düzenler.
Rousseau Rousseau göre,
• Doğal insan, toplumsal yaşama geçişten önce doğal yasalarla yönetilen insandır.
• Özel mülkiyetin ortaya çıkışı toplumsal yaşamı zorunlu kılmıştır.
• Devlet insanlar arası sözleşmeden oluşmuş yapay kurumdur.
• Devlet, mülkiyetin yarattığı çatışma ortamını sonlandıracak üst bir kurumdur.
Ahlakın İlkeleri Problemi
Kant Kant’a göre;
• Bir eylemin değerini belirleyen niyettir.
• Niyette kişisel çıkar olmayan eylemler iyidir.
• Ahlak anlayışı ödev ahlakına dayanmalıdır.
• Ahlakı eylemde belirleyici olan eylemin sonucu değil, eyleme temel olan niyettir.
• Evrensel ahlak yasası oluşturulabilir. Eylemine temel aldığın ilke herkes için yasa olacak şekilde olsun.
• Namık Kemal, Ahmet Vefik, Ziya Paşa temsilcilerindendir Jeremy Bentham Bentham’a göre; • Eylemde niyet değil, sonuç önemlidir. • Sonuçta bireyin kendisiyle birlikte çoğunluğun faydasına yönelik olan eylem iyidir ve mutluluğa yol açar. • İnsan eyleminde haz ve acıyı düşünerek, hangisi daha çok fayda getirecekse ona göre hareket eder. • İnsanın mutlu olması çevresiyle de ilgili olduğu için eylemlerde olabildiğince çok insanın faydası düşünülmelidir. • Utilitarizm ahlak öğretisinin kurucusudur Varlığın Oluşu Problemi
18. – 19. yy’da varlık üzerine görüşleriyle ünlü filozof Hegel’dir.
Hegel • Hegel’e göre varlığın temelinde akılsal bir ilke olan “geist” yer alır. Geist; Tanrı, akıl, tin olarak da adlandırılır. Tüm varlıkların ilk formu Geist’tir.
Hegel varlıkların oluşumunu diyalektik yöntemle açıklar.
Diyalektik: Karşıt şeylerin çatışarak yeni şeyler oluşturmasının yöntemidir. Buna göre varlıklar tez, antitez, sentez sürecinden (diyalektik) geçerek oluşur. Özetle bir şeyin oluşması için karşıt varlıkların çatışması ve yeni bir senteze ulaşması gerekir.
Diyalektik Oluşumun Örneği:
Geist ilk varlık soyut tez durumu antitez durumu sentez durumu Doğa somut İnsanlık
Diyalektik Oluşumun Örneği
Sıcak tez durumu antitez durumu sentez durumu Soğuk ılık
Diyalektik Oluşumun Örneği
Osmanlı İmparatorlu-ğu (çok uluslu) tez durumu antitez durumu sentez durumu Ulusal devlet anlayışı Türkiye Cumhuriyeti
Hegel’in bu görüşleri diyalektik idealizm olarak adlandırılır.
18. yy – 19.yy Felsefesinde Dil ve Edebiyat
İlişkisi
• Bu dönemde filozoflar görüşlerini edebî eserlerle dile getirme yoluna gitmişlerdir.
• Edebî eserler aracılığıyla felsefe, halk arasında yayılmıştır.
• Edebiyatta duygu ve coşkunun önemli olduğu Romantizm akımı ortaya çıkmıştır.
• Fransız Ansiklopedicileri ortaya çıkmıştır.
• Voltaire’in “Candide” ve Rousseau’nun “Emile” romanları toplumsal yaşama eleştirel bakışın örnekleri olmuştur.
• 19. yy’daki bu romantizm akımı Türk Edebiyatını etkilemiştir.
20. YY. FELSEFESİ
Felsefi dönemlerin birbirine etkisi düşünüldüğünde 20. yy felsefesine etki eden 18. – 19. yy. felsefesi görüşleri söz konusudur. Fransız Devrimi ve Sanayi Devrimi olaylarının etkisinde kalan 18. yy – 19. yy felsefesinde Aydınlanma, insan aklını ve bilimsel çalışmaları öne çıkarmıştır.
20. yy felsefesine etki eden toplumsal olaylar I. Dünya Savaşı ve II. Dünya Savaşı’dır. Bu savaşların toplum üzerindeki etkileri filozofları toplumsal düzen üzerinde görüşler geliştirmeye itmiştir.
20. yy’da felsefe; artık üniversitelerde yapılan bir etkinliğe dönüşmüştür.
20. YY Felsefesinin Genel Özellikleri
• Dönemin filozofları üniversitede çalışan profesyonel filozoflardır.
• Felsefeye etki eden çok çeşitli sosyal ve politik farklılıklar vardır.
• Felsefede yeni yaklaşımlar ortaya çıkmıştır.
• Felsefe çeşitli alanlara ayrılmış ve uzmanlaşma ortaya çıkmıştır.
20. yy. felsefesi-nin yaklaşımları Hermeneutik Mantıksal Pozitivizm Fenomenoloji Diyalektik Materyalizm Yeni Ontoloji Varoluşçuluk
Fenomenoloji
Fenomenlerin incelenmesini konu edinen çalışma alanıdır. Gerçeklik-görünüş sorununun tartışılmasından ortaya çıkmıştır. Fenomen, görünüş anlamına gelir ve duyulara konu olan alanı ifade eder.
Her fenomenin (görünüş) bir özü vardır. Gerçek olan görünüşler değil; özlerdir. Çünkü görünüşler değişir. Oysa özler esastır. Nesnelerin özleri onları algılayan bilinçte yer alır.
Bu nedenle nesnenin özüne gitmek aslında bilince gitmektir. Öze ulaşmak için öze ait olmayan verileri paranteze almak gerekir. Örneğin; kalemin özüne ulaşmak için onun rengi, şekli, ebatları bir tarafa bırakılır, (paranteze alınır) geriye kalan kalemin özüdür.
Hermeneutik
Terim anlamı yorumlamadır. Kurucusu Dilthey hermeneutiki “yazılı eserlerin açıklanma sanatının öğretisidir.” şeklinde tanımlamıştır.
Bir metnin ne anlama geldiğine dair yorumlama, hermeneutiktir. Dilthey metinde yorumlama yaparken tarihe, kültüre ve tecrübeye dayalı işlenmesinden söz eder. Hermeneutikte bir eser dönemin kendine özgü koşulları dikkate alınarak yorumlanacak olursa daha anlamlı olur. Ayrıca yorumlama, yorumcunun metne yüklediği anlama göre değişkenlik gösterir.
Varoluşçuluk (Egzistansiyalizm)
En önemli temsilcileri Sartre ve Kierkegaard’tır. İnsanın kendini var eden varlık olması fikrine dayanır. Buna göre insan, dünyaya fırlatılmış boş bir varlıktır. İnsan yaşarken dünyayla etkileşimini kendi öznel bağlamında ele alarak kendini var eder. Bu var etme her öznede farklı gerçekleşir.
Dolayısıyla insan kendi tarzını kendi ortaya koyan özgür bir varlıktır. O seçen, eylem yapan, irade sahibi varlıktır. Her insanın özü farklıdır.
Diyalektik Materyalizm
Maddenin diyalektik süreçlerden geçerek varlığı oluşturduğunu savunan yaklaşımdır. Hegel’in mutlak ruhu (Geist) temele alan yaklaşımının tam tersidir.
Temsilcileri Marx ve Engels’dir. Buna göre madde tez-antitez ve sentez süreçlerinden geçerek varlıkları oluşturmuştur.
Marx diyalektik yöntemi toplumsal değişimleri açıklamak için kullanmıştır. Mantıkçı Pozitivizm
Mantık ve dil üzerine uzmanlaşan Viyana Çevresi filozoflarının geliştirdiği yaklaşımdır. Bilgide metafiziğe karşı çıkan bu yaklaşımda önermelerin olgu (somut)lara işaret edenlerinin anlamlı, diğerlerinin anlamsız olduğu savunulur. Buna göre metafizik önermeler olgulara karşılık gelmediği için anlamsızdır.
Bir önermenin doğrulanabilir olması gerekir. Doğrulanabilir önerme, olgulara karşılık geldiği için deneysel olarak kanıtlanan önermelerdir. Temsilcileri Schillik, Carnap, Wittgenstein’dir.
Yeni Ontoloji:
Hartmann tarafından geliştirilen yaklaşımdır. Varlığın bilginin önüne geçtiği ve bilgi teorisinin ontolojiye dayanması gerektiğini savunan yaklaşımdır.
Hartmann’a göre felsefede mantığa dayalı çalışmalar zayıftır. Çünkü bu görüşlerin hakikatle örtüşme noktasında sorunları vardır. Mantıksal açıdan doğru olan her zaman gerçekliği vermeyebilir. Öyleyse bilgi edinme süreci var olan varlıktan başlamalıdır.
Hartman varlıklar arasında dört katman olduğunu belirtir. Bunlar;
• Tinsel katman: İnsan, tin, ruh, özgürlük, ahlak ve sanatın olduğu katmandır. Felsefenin ilgi alanındadır.
• Ruhsal katman: Bilinçli ve ruhsal yaşantıların olduğu katmandır. Psikoloji ilgilenir.
• Organik katman: Canlı varlıkların olduğu katmanda insan, hayvan ve bitki vardır. Biyoloji ilgilenir.
• İnorganik katman: Cansız varlıklar ve maddenin yer aldığı katmandır. Fizik ilgilenir.
Hartmann’a göre varlıkların anlaşılabilmesi için bütün varlıkların birbiriyle olan ilişkisinin incelenmesi gerekir.
Türkiye’de Felsefi Düşünceye Katkıda Bulunan Felsefeciler
Rıza Tevfik Bölükbaşı (1869-1949)
Rıza Tevfik Bölükbaşı, Türkiye’de ilk felsefe kitabının yazarıdır. Akıl ile Tanrı’nın varlığına ulaşılabileceğini savunur.
Hasan Ali Yücel (1897-1961) Hürriyet, eğitim ve hümanizm kavramları üzerinde durur.
Hilmi Ziya Ülken (1901-1974)
Varlık alanında yaptığı felsefe çalışmalarıyla tanınır. Varlıkları sonlu ve sonsuz varlık olmak üzere ikiye ayırır.
Takiyettin Mengüşoğlu (1905-1984) Değerler alanındaki çalışmalarıyla öne çıkan filozoftur. İnsanı ontolojik temelde antropolojik varlık olarak tanımlar.
Macit Gökberk (1908-1993)
Felsefe tarihi üzerine yaptığı çalışmalarla öne çıkar. Bu isimlerin yanında Aydın Sayılı, Nusret Hızır, Nurettin Topçu, Mübahat Türker Küyel, İonna kuçuradi gibi isimler Türkiye’deki felsefi çalışmalara katkıda bulunmuşlardır.
20. yy. Filozoflarının Felsefi Görüşleri
Nietche Nietzche:
İnsanın temel amacı gücü eline geçirmektir. Güçlü insan efendi konumdadır. Zayıf insan ise güçlü insana hizmet ederken kendinden daha zayıf olanlara da hükmetmek ister. Çünkü canlının bulunduğu her yerde güç iradesi vardır. İnsan gücünü kullanmayı engelleyen değerleri yıktığından tamamlanmış varlık olur.
Bergson Bergson:
Hayat, bir bütün ve sürekli bir oluşum halindedir. Hayatı ileri götüren yaşama atılımıdır. Oluş hâlindeki hayatı kavrayacak olan sezgidir. Akıl ve zekâ bu oluşu kavrayamaz. Sevgi, yaşam atılımını bizi doğrudan ve aracısız olarak veren güçtür.
Kuhn Kuhn
Kuhn, paradigma kavramını ortaya atar. Paradigma, bilim insanlarının araştırmalarını yönlendiren genel kabul görmüş çerçevelerdir. Geçerli paradigmaların yaygın olarak kullanıldığı dönem bilimde “olağan bilim dönemi” olarak adlandırılır.
Paradigmalar olguları açıklamada yetersiz kaldığında terk edilir. Bu durumda hâkim olan başka bir paradigma bulununcaya kadar “olağanüstü bilim dönemi” yaşanır.
Paradigmaların varlığı bilimin toplumsal etkilere açık olduğunun göstergesidir.
Nurettin Topçu Nurettin Topçu
Ahlak felsefesiyle öne çıkmış bir filozoftur. “İsyan Ahlakı”adlı eserinde görüşlerini ortaya koymuştur.
İnsanın temel niteliği düşünme ve hareket etmedir. Bu hareket etme düşünsel anlamdadır. İnsan düşünerek sonsuz olan Allah’a ulaşmayı amaçlar
.
Bu siteyi sınavım için kaynak toplarken keşfettim ve iyi ki de keşfetmişim. Gayet açıklayıcı, sade bir dil kullanılmış. Önemli kısımlar belirtilmiş,memnun kaldım. Ancak gel gelelim tek soruna: o kişilerin hepsi çok önemli ancak üstlerinde durulmamış.
Bu siteyi sınavım için kaynak toplarken keşfettim ve iyi ki de keşfetmişim. Gayet açıklayıcı, sade bir dil kullanılmış. Önemli kısımlar belirtilmiş, memnun kaldım. Ancak gel gelelim tek soruna: o kişilerin hepsi çok önemli ancak üstlerinde durulmamış.