Psikoloji Ders Notu



PSİKOLOJİNİN ALANI

 

PSİKOLOJİNİN TANIMI:   Kelime anlamı, Latince ruh (psyche) ve bilim anlamına gelen logos kelimelerinin birleşmesinden oluşur. Psikoloji ruh anlamına gelmez.

 

PSİKOLOJİ: İnsan ve hayvan davranışlarını inceleyen pozitif bir bilimdir.

 

Pozitif Olmak Ne Demektir? :   Bir bilimin pozitif bir bilim olabilmesi için ele aldığı konuları gözlemleyebilmesi, ölçebilmesi ve deney yapabilmesi gerekir. Pozitif bilimler olgulardan hareket ederek deneysel yöntemlerle sistemli bilgilere ve kesin sonuçlara ulaşmaya çalışır.

 

Psikoloji Neden Hayvanları İnceler:

 

İnsan hayatı hayvan hayatından daha önemlidir.

Ortalama insan ömründen daha kısa ömre sahip hayvanlar olduğu için.

Hayvan ve insan davranışları birbirine benzer. Buradan yola çıkarak insanlar için genelleme yapılır.

Hayvan araştırmacıdan, araştırmacıda incelediği hayvandan az etkilenir.

 

DAVRANIŞ: Organizmanın, iç ve dış uyarıcılar karşısında göstermiş olduğu gözlenebilen ve gözlenemeyen tepkilerdir.

 

Uyarıcılar iki çeşittir:

 

İç Uyarıcılar: Organizmaya içten gelen uyarıcılardır. Örneğin: Acıkmak, susamak, hissetmek vb.

 

Dış Uyarıcılar: Organizmanın dışından gelen uyarıcılardır. Örneğin: Ses, ışık, koku vb.

 

Davranışlarda iki Çeşittir:

 

Fiziki (Gözlenebilen, dışsal) Davranışlar: Dışardan gözlenebilen bedensel davranışlardır. Örnek: Yemek yeme, spor yapma, esneme, yazı yazma vb.

 

Fizyolojik (Zihinsel, içsel) Davranışlar: Dışardan gözlenemeyen sadece zihinsel etkinlikleri ifade eden davranışlardır. Örnek: Algılama, düşünme, rüya görme,hayal kurma vb.

 

NOT 1: Organizma aynı uyarıcıya farklı tepkilerde bulunabilir

 

NOT 2: Organizmada bir tepkinin nedeni birçok uyarıcı olabilir

 

NOT 3: Organizmada birden çok tepkinin nedeni birçok uyarıcı olabilir.

 

 

Davranışı Etkileyen Faktörler :

 

-Organizmanın biyolojik yapısı: Kadın-erkek olma, genç-yaşlı olma gibi.

 

-Organizmanın geçmiş yaşantıları: Organizmanın çocukluğu, gençliği, eğitimi, alışkanlıkları, tecrübeleri gibi.

 

-Organizmanın içinde bulunduğu psikolojik durum: Dalgın olma, üzüntülü, heyecanlı, içine kapanık olma gibi.

 

-Organizmanın içinde yaşadığı fiziksel çevre: Sıcaklık, soğukluk, gürültülü, sessiz, kalabalık, sakin olma gibi.

 

-Organizmanın içinde yaşadığı sosyal çevre: Toplumun zengin – fakir oluşu, inançları, ahlaki kuralları, örf adetleri gibi.

 

-Organizmanın tutum ve beklentiler: Kişinin bir olay veya duruma ilişkin duygu düşünce, bilgi inanç ve değerlendirmeleri ve beklentileri davranışları etkiler.

 

 

Psikolojinin Amacı :

 

Organizmanın duyuş, düşünüş ve davranışlarının bağlı olduğu kanunlara ulaşarak insan davranışları hakkında önceden ön deyide bulunma imkânı sağlamak.

 

1) İnsan davranışlarını tanımlama: Bütün bilimler, öncelikle ele aldığı konulara açıklık kazandırmayı amaçlar.

 

Psikolojide,  öğrenme nedir? Davranış nedir? Zekâ nedir? Yetenek nedir? Gibi sorular sorarak araştırma alanı ile ilgili kavramlara açıklık getirir.

 

2) İnsan davranışlarını anlama ve açıklama: İnsanların niçin ve nasıl davrandığını incelemek. Düşünme, öğrenme, hayal kurma, unutma nasıl olmaktadır? Zeka, yetenek ve kişilik bakımından insanlar arasında ne gibi farklar vardır? İnsan niçin ve ne gibi durumlarda çevresiyle uyumsuzluk göstermektedir? Çevresi yani toplum insanı nasıl etkilemektedir.

 

3) İnsan davranışlarını önceden kestirebilme: Davranışların nedenlerini ortaya koyduktan sonra benzer durumlarda benzer davranışların ortaya çıkacağını önceden tahmin edilebilmesidir.

 

4) İnsan davranışlarını etkileme ve kontrol etme: Davranışın olumlu yönde gelişmesi için ortaya çıkacak olumsuz durumların kontrol edilmesi ve önlenmesi amaçlanır.

 

5) Kendimizi ve başkalarını daha iyi anlayabilme: Psikoloji bütün bu amaçlarını gerçekleştirebildiği ölçüde;

 

-Biz insanlar kendimizi ve başkalarını daha iyi anlayabilme

-Davranışlar hakkında daha doğru yargılarda bulunabilme

-Hoşgörülü olabilme, kendi sorunlarımızı çözme ve istendiğinde başkalarının sorunlarının çözümüne yardımcı olma yeteneği kazandırır.

-Bütün bunlar, daha olgun bir insan ve daha olgun bir toplumun olacağı anlamına gelir.

 

 

PSİKOLOJİNİN DİĞER BİLİMLERLE İLİŞKİSİ:

 

PSİKOLOJİ – FİZYOLOJİ :   Fizyoloji organizmanın organlarını inceler. Duyu organlarının çalışma biçimi, iç salgı bezleri, hormonlar, sinirsel iletişim vb. davranışları etkiler. Psikoloji insan davranışlarını anlamak için Fizyoloji biliminden faydalanır.

PSİKOLOJİ – TIP(PSİKİYATRİ) : Psikiyatri anormal insan davranışlarını inceler. Psikoloji ise normal insan davranışlarını inceler. Psikoloji normal ile anormal insan davranışlarını birbirinden ayırmak için Psikiyatri biliminden faydalanır.

 

PSİKOLOJİ – SOSYOLOJİ : Sosyoloji toplumu inceler. Psikoloji ise bireyi inceler. Ama netice itibariyle toplum denilen bütün tek tek bireylerden oluşur. Bunun yanında bireyde toplumun bir parçasıdır. Toplum bireyin, bireyde toplumun davranışlarını etkiler. Bu nedenle Psikoloji araştırmalarında, Sosyoloji biliminden faydalanır.

 

PSİKOLOJİ – ANTROPOLOJİ : Antropoloji, insanın oluşumunu değişimini inceler. İkiye ayrılır.

 

Fiziki Antropoloji: İlkel insandan günümüz insanına kadar insanın vücudunda meydana gelen değişiklikleri inceler.

 

Sosyal Antropoloji: İlkel insandan günümüze kadar insanın davranışlarında, düşüncelerinde kültüründe meydana gelen değişiklikleri inceler.

 

NOT: Antropoloji özellikle ilkel insan yaşamı üzerinde yoğunlaşır.

 

Psikoloji, insan davranışlarını anlamak için insanın kökenini inceleyen Antropolojiden faydalanır.

 

PSİKOLOJİ – SİYASET BİLİMİ :  İnsanlar içerisinde yaşadığı toplumun yönetim biçiminden, hukuk sisteminden etkilenir. Psikoloji, insan davranışı üzerinde siyasal düzenin nasıl bir etkide bulunduğunu anlamak için Siyaset biliminden faydalanır.

 

PSİKOLOJİ – EKONOMİ : Ekonomi, insanların ihtiyaçlarını karşılayacak olan mal ve hizmetlerin üretimi, tüketimi, bölüşümü gibi faaliyetleri düzenler. Ekonomik koşullar, insan davranışlarını inceler. Bunun için Psikoloji, Ekonomi biliminden faydalanır.

 

PSİKOLOJİ – COĞRAFYA : Coğrafi koşullar ( iklim, bitki örtüsü vb.) insan davranışlarını etkiler. Psikoloji insan davranışlarını anlamak için Coğrafya’dan faydalanır.

 

 PSİKOLOJİ – FELSEFE : Felsefe, insanı ve evreni tanımaya, bilginin nasıl oluştuğunu anlamaya yönelik zihinsel etkinlikleri içeren bir bilgi alanıdır. Felsefenin en önemli özelliklerinden biri eleştiridir. Felsefe eleştirerek doğru sanılan birçok şeyin yanlışlığını ortaya çıkarır. Bu nedenle Felsefeyle ilgilenmeyen insanların boş inançların etkisinde kalması kaçınılmazdır. Ayrıca, Felsefeyle ilgisini kesen bilim, bilim olarak varlığını devam etme olanağından yoksun kalır. Bundan dolayı tüm bilimler gibi, Psikoloji de Felsefe ile sıkı bir ilişki içerisindedir.

 

………………………………………

 

ORGANİZMA VE ÇEVRE İLİŞKİLERİ

 

Organizma: Organizma sözcük anlamıyla canlı varlık demektir. Canlı varlığı oluşturan organlar örgütlenmiş bir bütün olarak organizma terimi ile ifade edilir. İnsan, hayvan ve bitki gibi tüm canlı varlıklar birer organizmadır. Ancak Psikoloji, gelişmiş hayvanları ve insanı konu edinir.

 

Çevre: Organizmayı çevreleyen, onun gelişimini ve yaşamını etkileyen dış koşulların toplamıdır. Psikolojinin ilgi alanı daha çok davranışın gerçekleştiği dış çevredir. Buna göre insanın içinde bulunduğu çevre doğum öncesi çevre ve doğum sonrası çevre olarak ikiye ayrılır.

Uyarıcı: Organizmayı etkileyen iç ve dış faktörlerdir. Uyarıcı bir ses bir ışık gibi dıştan gelen bir etki veya acıkmak, susamak gibi içten gelen bir etkide olabilir.

 

Duyum: Uyarıcıların duyu organları tarafından beyne iletilmesidir.

 

Duyum İçin Gerekli Olan Şartlar:

Bir uyarıcı olmalı

Duyu organları sağlam olmalı

Canlı bir beyin olmalı

Uyarıcıyı duyu organlarına iletecek uygun bir ortam olmalı.

Örneğin: Boşlukta ses iletilmez, Cisimlerin görülebilmesi için ışık gerekir.

Uyarıcının şiddeti duyum eşikleri arasında olmalı.

 

Duyum Eşiği: Organizmanın fark edebildiği uyarıcıya ait şiddetlerdir.

 

Alt Eşik: Organizmanın fark edebildiği uyarıcıya ait en küçük miktardaki şiddettir.

Üst Eşik: Organizmanın fark edebildiği uyarıcıya ait en yüksek miktardaki şiddettir.

 

Farklılaşma Eşiği: Uyarıcının şiddetinin değişip değişmediğinin fark edilebilmesi için uyarıcının şiddetinde değişmesi gereken en az miktara farklılaşma eşiği denir.

Örneğin: 100 wattlık ampulun yandığı odadan 150 wattlık ampulun yandığı odaya geçilirse aydınlanma farkı belli olur. Bunun nedeni iki uyarıcı arasındaki fark, fark eşiğini geçmiştir.

 

Uyum(alışma): Organizmanın içerisinde yaşadığı ortamın ve koşulların gerektirdiği şekilde davranmasıdır.

 

Duyusal Uyum: Organizma bir uyarıcıyla tekrar tekrar karşılaşırsa o uyarıcıya tepkide bulunmaz hale gelir. Örneğin: Eczanede bir süre kaldıktan sonra ilaç kokusunun hissedilmemesi. Parfümeri de bir süre kaldıktan sonra parfüm kokusunun hissedilmemesi.

 

Duyarsızlaşma: Organizma bir duyguyla tekrar tekrar karşılaşırsa o duyguya tepkide bulunmaz hale gelir.

Örneğin: Doktorların yaralı ve ölülerden hiç etkilenmemesi.

 

Uyarılma: Dıştan ve içten gelen uyarıcıların organizmayı etkilemesine uyarılma denir.

 

Aşırı Uyarılma: Organizmanın ihtiyacı olandan daha fazla miktarda ve şiddette uyarıcı ile karşı karşıya kalması durumudur. Örneğin: Köyden kente gelen kişinin durumu.

 

Yetersiz Uyarılma: Organizmanın ihtiyacı olandan daha az miktarda ve şiddette uyarıcı ile karşı karşıya kalması durumudur. Örneğin: Kentten köye giden kişinin durumu.

 

Dengeleme (Homeostatis): Organizmanın aşırı ve yetersiz uyarılma sonucunda bozulan dengeyi kendiliğinden otomatikman yeniden kurma durumudur. Örneğin: Organizmanın, beden ısısı yükseldiğinde terleyerek soğumaya veya beden ısısı çok düştüğünde titreyerek ısınmaya çalışması.

 

GÜDÜ (motiv)   ve  GÜDÜLENME (motivasyon):

 

Güdü: Organizmayı etkileyerek harekete hazır hale getiren iç ve dış uyarıcılardır.

 

Güdülenme: Organizmanın bir güdünün etkisiyle harekete hazır hale geçerek davranışta bulunma sürecidir.

 

Güdülenmiş Davranışın Özellikleri:

 

1)   Güdülenmiş Davranış Seçicidir: Aç bir insanın önüne su ve yemek konursa yemek yer.

2)   Güdülenmiş Davranış Etkindir: Organizma güdüsünü tatmin edene kadar çaba gösterir.

3)   Güdülenmiş Davranış Yorucudur: Organizma güdüsünü tatmin ederken çabalar, yorulur.

 

Organizmayı harekete hazır hale getiren 3 tür güdü vardır:

 

1) Fizyolojik güdüler

2) sosyal güdüler

3) İçgüdüler

 

1)   Fizyolojik güdüler:

Organizmanın varlığını sürdürebilmesi için gerekli olan güdülerdir.

Örnek: Açlık, susuzluk, annelik, cinsellik, dinlenme, uyku, boşaltım

 

Özellikleri:

Tüm canlılarda bulundukları için evrenseldir.

Diğer güdülerin temelini oluşturdukları için birincildir.

Kalıtım yoluyla kazanılır.

Sosyal güdülerin kaynağıdır.

İnsanlarda ve hayvanlarda ortak olarak bulunur.

Yaşamak için zorunludur.

 

2)   Sosyal güdüler:

Organizmanın toplum içerisinde yaşaması sonucunda oluşan güdülerdir.

Örnek: Sevme, sevilme, beğenilme, başarı, hırs, kendini gerçekleştirme vs.

 

Özellikleri:

3)   Kaynağı çevredir, toplumdur.

4)   Bireyden bireye, toplumdan topluma değişir.

5)   İleriki yaşlarda daha çok etkindir.

6)   Fizyolojik güdülerden daha karmaşıktır.

7)   Fizyolojik güdüler evrenseldir, Sosyal güdüler ise özneldir. Bireyden bireye, toplumdan topluma değişir.

8)   Fizyolojik güdüler doğuştandır(kalıtım), Sosyal güdüler ise öğrenme sonucu kazanılır.

9)   Duruma göre biri diğerinden üstün olabilir.

 

3)  İçgüdüler:

Doğuştan kazanılan, niçin yapıldığı bilinmeyen, bir türün bütün bireylerinde aynı şekilde görülen, kalıtım yoluyla bireyden bireye aktarılan, evrimleşmemiş davranışlardır.

Örnek: Arının bal yapması, Örümceğin ağ örmesi vs.

 

Özellikleri:

Doğuştandır, yani öğrenilmemiştir. ( Arının bal yapması )

Otomatiktir. ( Arı, kovanın bal ile taştığına aldırmadan bal yapar.)

Türe özgüdür. ( Arı bal yapar, Örümcek ağ yapar, Köpek havlar, Kuş uçar vs.)

Evrimleşmemiştir. ( Bin yıl önceki örümceklerde ağ yapıyordu. )

Hayvanlarda görülür.

Fizyolojik güdüler evrenseldir, İçgüdüler ise türe özgüdür.

Fizyolojik güdüler ve İçgüdüler doğuştandır.

Fizyolojik güdüler otomatik değildir, İçgüdüler ise otomatiktir.

 

 

ALIŞKANLIK:

Çok iyi öğrenilmiş, tekrar edile edile düşünmeden yapılır hale gelmiş davranışlardır.

Örneğin: Sigara, içki gibi.

 

Özellikleri:

Alışkanlık ile İçgüdü aynı şey değildir. Alışkanlığın temelinde öğrenme vardır, İçgüdü ise doğuştandır.

 

REFLEKS:

Organizmanın bir uyarıcıya karşı verdiği ani ve istem dışı tepkidir. Örneğin: Öksürmek, gıdıklanmak, esnemek, gözbebeğin küçülmesi vs.

 

Refleksler geliştirilebilir. ( Karateciler, Tenisçiler, Kaleciler )

Refleksler ortadan kaldırılamaz, bir süre geciktirilebilir. (Öksürüğümüzü bir süre tutabiliriz; ama gıcık fazla olursa tutamayız.)

Refleksler organizmayı tehlikelere karşı korur. (Gözbebeğin ışığa karşı büyüyüp küçülmesi.)

 

REFLEKS                                                         İÇGÜDÜ

Evrenseldir                                                        Evrenseldir

Otomatiktir                                                        Otomatiktir

Doğuştandır                                                       Doğuştandır

 

DUYGU VE HEYECAN:

 

Duygu: Uyarıcıların organizmada oluşturduğu haz ve acı hissine duygu denir.

Heyecan: Kısa süreli çok yoğun duygulara heyecan denir.

 

NOT:

Heyecanın yararları ve zararları vardır.

Heyecan insanın düşünme kapasitesini azaltabilir, karar vermesini zorlaştırabilir.

Fazla heyecana maruz kalan insanlarda bir takım rahatsızlıklar ( kalp, mide, bağırsak ) ortaya çıkabilir.

Bunun yanında heyecan insana normalin üzerinde enerji kazandırır. ( Bir normal koşmamız vardır, bir de köpek bizi kovalarken koşmamız vardır. )

Az heyecan yararlı, çok heyecan zararlıdır.

Heyecan sonucunda organizmada iç değişmeler ( kalp atışının hızlanması ) ve dış değişmeler ( yüz ifadesinin değişmesi ) oluşur.

 

…………………………………………

 

DUYUM VE ALGI

 

DUYUM: Uyarıcıların duyu organları tarafından alınıp beyne iletilmesidir.

 

ALGI: İçten ve dıştan gelen uyarıcıların duyumlar aracılığıyla anlamlı hale getirilmesine algı denir.

Örnek: Bir tat almak duyum iken, ne tadı olduğunu anlamak algıdır. Bir ses duymak duyum iken, kimin veya neyin sesi olduğunu anlamak algıdır.

 

DUYUM İLE ALGI ARASINDAKİ FARKLAR

 

Duyum basit fizyolojik bir olaydır. Algı ise karmaşık psikolojik bir olaydır.

Duyumda uyarıcılar tek tek değerlendirilir. Algıda ise bir bütün olarak değerlendirilir.

Duyum her bireyde aynı şekilde gerçekleşir. Algı ise bireyden bireye farklılık gösterir.

 

 

ALGININ ÖZELLİKLERİ:

 

ALGIDA SEÇİCİLİK ( Dikkat )

 

Organizma, dikkatini etrafındaki uyarıcılardan yalnızca bir tanesine yoğunlaştırıp onunla ilgili özellikleri algılamasıdır. Dikkat: Duyu organlarının tek bir uyarıcı üzerinde toplanmasıdır. Başka bir deyişle; Psikofizik enerjinin bir noktada toplanmasıdır.

 

Dikkatte Kayma: Organizma dikkat halindeyken, dikkati etkileyen iç ve dış faktörlerden dolayı, dikkat bir noktadan başka bir noktaya kayabilir. Buna dikkatte kayma diyoruz.

Örneğin: Sınıfta ders dinleyen öğrencilerin, kapı çalınca dikkatlerinin dersten kapıya yönelmesi durumu.

Sürekli Dikkat: Dikkatin belli bir noktaya odaklanması, bir noktadan başka bir noktaya gidip gelmemesi.

Örneğin: Fanatik bir taraftar Fenerbahçe Galatasaray maçını izlerken, dikkatini hiçbir uyarıcı dağıtmaz.

 

ALGIDA SEÇİCİLİĞİ ETKİLEYEN FAKTÖRLER:

 

Dış Faktörler:

 

Uyarıcının şiddeti ve Büyüklüğü: Bir kasa elma içerisinde büyük olan seçilip alınır.

Tekrar: Ambulansın siren sesi diğer sesler içerisinde seçilerek algılanır.

Zıtlık: Kısa boylu kişilerin içerisinde uzun boylu kişiler algılanır.

Hareketlilik: Otoparkta seyir halindeki aracın algılanması.

Ani Değişiklik: Babanızın bıyığını kesmesi hemen algılanır.

Tuhaflık: Sokakta pijama ile gezen kişi hemen algılanır.

 

İç Faktörler:

 

İlgi ve İhtiyaçlar: Acıkan bir kişinin dikkatini yemeklerin üstüne yöneltmesi. Bir insanın dikkatini mesleğiyle ilgili haberlere yöneltmesi.

Kültür: Almanya’da şalvarlı bir kişi hemen dikkatimizi çeker.

Geçmiş Yaşantılar: Yıllar sonra memleketine dönen bir kişinin okuduğu liseyi algılaması

NOT: Algıda seçicilik üzerinde iç faktörler, dış faktörlerden daha önemlidir.

 

ALGIDA DEĞİŞMEZLİK

 

Bir kez algılanan nesnelerin şekilleri, renkleri, büyüklükleri değiştiği halde, organizma o nesneleri hep aynı biçimde algılar.

 

Biçim Değişmezliği: Felsefe öğretmenine hangi açıdan bakarsak bakalım hep Felsefe öğretmeni olarak algılarız.

Renk Değişmezliği: Portakalın rengini aydınlıkta da karanlıkta da hep turuncu olarak algılarız.

Büyüklük Değişmezliği: Uzaktaki ve yakındaki telefon direği hep aynı boyda algılanır.

 

NOT 1: Algıda değişmezliğin gerçekleşebilmesi için o nesnenin daha önceden algılanması gerekir.

NOT 2: Algıda değişmezlik olmasaydı, algısal dünyamız karmakarışık olurdu. Algıda değişmezlik algısal dünyamıza istikrar kazandırır.

 

 

ALGIDA ORGANİZASYON

 

Uyarıcıların birlikte bir bütün olarak algılanmasıdır. Algının en önemli özelliğidir.

 

Şekil – Zemin Algısı:

Her nesne bir zemin üzerinde yer alarak algılanır. Zemin olmadan şekil olmaz. Bazen bir resimde ki şekil, zemin olarak veya tam tersi zemin, şekil olarak algılanabilir. Bu tür resimler “dönüşümlü algılanabilen şekiller” olarak adlandırılır.

 

Gruplama Algısı:

Uyarıcıların bir takım özelliklerinden dolayı bir arada birlikte algılanmasıdır.

Yakınlık İlişkisi: Birbirine yakın olan nesneler birlikte bir bütün olarak algılanır.

 

* * * * * * * * *

* * * * * * * * *        Yandaki şekilde uyarıcılar yatay eksende birbirine

* * * * * * * * *        yakın olduğu için satırlar halinde algılanır.

* * * * * * * * *

* * * * * * * * *

 

Benzerlik ilişkisi: Benzer olan uyarıcılar bir arada bir bütün olarak algılanır.

 

+  *  +  *  +  *

+  *  +  *  +  *       Yandaki şekilde uyarıcılar düşey eksende benzer

+  *  +  *  +  *       olduğu için, şekil sütunlar halinde algılanır.

+  *  +  *  +  *

+  *  +  *  +  *

 

Süreklilik İlişkisi: Sürekliliği olan bir şekilde uyarıcılar bir bütün olarak algılanır.

 

0 0 0 0 0 0 0 0

0

0                                     Yandaki şekilde tek tek daireler değil, bu dairelerin ard arda

0 0 0 0 0 0 0                   sıralanışından oluşan ( F ) harfi algılanır.

0

0

0

0

0

 

Tamamlama (bütünleme) ilişkisi: Önceden algılanan nesneler bir takım parçaları eksik verilse de zihin onları tamamlayarak algılar.

 

0    0  00        0

0

Yandaki eksik olan ( F ) harfini zihin tamamlayarak algılar.

00   0 0     0

 

0

0

 

0

 

 

MEKAN VE ZAMAN ALGISI

 

Mekan Algısı: Nesneler hep bir mekan üzerinde algılanır. Nesneleri tanımlarken mekana göre tanımlarız. Örnek: Kalem masanın üzerinde, Araba yolun sağında

Zaman Algısı: Nesnelerin mekan içerisinde konum değiştirmesi organizmada zaman algısına neden olur.

NOT: Zaman algısı kişiden kişiye farklı algılanır.

Örneğin: Kaynanasını bekleyen biri için zaman hemen geçer; ama beklenen sevgili bir türlü gelmek bilmez.

 

 

Algı Alanı, Algı Dayanağı, Derinlik Algısı, Algıda Bütünlük

 

Algı Alanı: Bireyin belli bir anda çevresinde fark ettiği her şeydir. Örnek: Pencereden okulun bahçesine bakan öğretmenin gördüğü öğrenciler, onun o andaki algı alanını oluşturur.

 

NOT: Algı alanı dar veya geniş olabilir. Öğretmen dikkatini tartışan iki öğrenci üzerinde yoğunlaştırırsa algı alanı dar, dikkati bahçedeki tüm öğrencilere yönelikse algı alanı geniştir.

 

Algı Dayanağı: İnsan dış dünyayı olduğu gibi algılamaz. Uyaranlar yorumlanırken güzel – çirkin, iyi – kötü, hoş – nahoş gibi değer yargıları doğrultusunda anlamlandırılır. İnsanın algılamalarında etkin olan bu değerler sistemine algı dayanağı denir.

 

Derinlik Algısı: Nesnelerin üç boyutlu olarak algılanmasına derinlik algısı denir. Bu algıya çevresel etkenler ve gözün yapısal özellikleri neden olmaktadır.

Çevresel Etkenler:

–   Paralel hatların (tren rayları) uzakta birleşiyormuş gibi görünmesi.

–   Yakında olan nesnelerin açık ve net olarak algılanırken, uzaktaki nesneler ayrıntısız ve puslu algılanır.

–   Yakındaki nesnelerin normal, uzaktaki nesnelerin küçük boyda algılanması.

–   Birbirini kapatan nesnelerden tam görünenin daha önde algılanması.

 

Gözün Yapısal Özellikleri:

İki göze sahip olmak derinlik algısına sebep olur. Çünkü iki gözün aldığı ayrı görüntüler beyinde birleştirilir. Gözler uzaktaki ve yakındaki nesnelere bakarken farklı açılar oluşturur. Bu fark nesnenin uzakta veya yakında olduğunu belirtir.

 

Algıda Bütünlük: Nesneler tek tek parça halinde değil de bir bütün olarak algılanır. İnsan çevresindeki nesne ve olayları önce bir bütün olarak algılar, sonra ayrıntılar algılanır.

 

 

ALGI YANILMASI

 

Bazen bizden veya algı özelliklerinden dolayı uyarıcılar olduğundan farklı olarak ya da hiçbir uyarıcı yokken bir uyarıcı varmış gibi algılanabilir. İki tür algı yanılması vardır.

Bunlar: İllüzyon ve Halüsinasyondur.

 

İllüzyon:  İllüzyonda gerçekte bir uyarıcı vardır. Fakat bu uyarıcılar olduğundan farklı algılanmaktadır. İllüzyon, fiziksel ve psikolojik olmak üzere ikiye ayrılır.

 

Fiziksel İllüzyon:  algılanan uyarıcının özelliklerinden kaynaklanır. Örneğin: Bardaktaki çay kaşığının kırıkmış gibi gözükmesi.

 

Psikolojik İllüzyon:  Algılayan kişinin psikolojik özelliklerinden kaynaklanır. Örneğin: Yerdeki dal parçasının yılanmış gibi algılanması.

 

NOT: Fiziksel illüzyon, uyarıcının kendisinden kaynaklandığı için tüm insanlarda aynı şekilde algılanırken, psikolojik illüzyon ise kişinin psikolojik özelliklerinden kaynaklandığı için kişiden kişiye değişir.

 

Halüsinasyon(sanrı): Hiçbir uyarıcı yokken kişinin bir uyarıcı varmış gibi algılamasıdır. Örneğin: Kişinin vücudunda örümceklerin yürüdüğünü söylemesi.

 

NOT: İllüzyonda gerçekte bir uyarıcı varken halüsinasyonda yoktur.

 

………………………………..

 

 

ÖĞRENME – DÜŞÜNME – BELLEK

 

ÖĞRENME:

 

Öğrenme; tekrar ve yaşantı sonucu davranışlarda meydana gelen oldukça kalıcı değişikliklerdir. Bir çok davranışımız öğrenme sonucu kazanılmıştır. Ancak tüm davranışlarımız öğrenilmiş değildir.

 

Olgunlaşma sonucu ortaya çıkan davranışlar : Örneğin; Ergenlik döneminde gencin sesinin kalınlaşması,

 

İçdürtüler (fizyolojik güdüler) : Açlık, susuzluk, cinsellik

 

İçgüdüler : Örümceğin ağ yapması

 

Refleksler : Bebeğin doğar doğmaz emme davranışı, ışık karşısında göz bebeklerinin küçülmesi öğrenme sonucu edinilmiş davranışlar değildir.

 

Öğrenme ile Anlama Arasındaki Fark :

 

Öğrenme ile anlama aynı şey midir?

Derste anlamak sınavlarda başarılı olmak için yeterli midir?

 

Anlama, algı alanına giren olayları herhangi bir araca başvurmadan doğrudan doğruya kavramaktır. Bir konunun öğrenilmiş hale gelebilmesi için ise davranışa dönüştürülebilmesi gerekir.

 

Bir konunun ya da kavramın öğrenilmiş olmasının en önemli ölçütü sınavlarda aldığınız puanlardır.

 

Öğrenme Yolları :

 

Yaşamımız süresince öğrendiğimiz bilgiler ve davranışlar yalnızca tek bir yolla edinilmezler. Birden çok öğrenme biçimi vardır ve tüm yaşamımıza yayılan deneyimlerimizi ve bilgilerimizi, ödüllendirerek, koşullanarak, nesneler ve olaylar arasındaki bağları kurarak, gözleyerek ya da fizyolojik gelişime bağlı bedensel yeteneklerimizi kullanarak öğreniriz.

 

-Koşullanma Yoluyla Öğrenme

-Deneme – Yanılma Yoluyla Öğrenme

-Psiko-Motor Öğrenme

-Model Alarak Öğrenme

-Bilişsel Öğrenme

 

Koşullanma (Şartlanma) Yoluyla Öğrenme:

 

Koşullanma yoluyla öğrenme belki de üzerinde en çok durulan öğrenme yoludur. Koşullanma iki olay arasında bağ kurmaktır. Klasik ve edimsel koşullanma olarak ikiye ayrılır.

Klasik koşullanmada, organizma aynı anda gelen iki uyaranın birbiriyle ilişkili olduklarını öğrenir. Organizma, daha önce tepkide bulunmadığı yapay bir uyarıcıya tepkide bulunmayı öğrenir.

Edimsel koşullanmada ise organizma, bir davranışın ne türden sonuçlara yol açabileceğini öğrenir; böylece davranışın, sonuç ile bağlantısını öğrenir.

 

UYARI : Klasik koşullanmada tepkisel davranışlar koşullanır. Bunlar göz kırpma, salya salgılama gibi refleks türü davranışlardır. Korku ve kaygılar da klasik koşullanma yoluyla öğrenilir.

 

Klasik Koşullanma : Organizmanın, doğal uyarıcıya karşı gösterdiği tepkiyi, tekrarlar sonucu yapay uyarıcıya karşıda göstermesidir.

 

Örnek : Pavlov zile salya tepkisi vermeyen köpeğe zil karşısında salya tepkisi vermeyi öğretmiştir.

 

Normal koşullarda bir köpeğin yanında zil çalınması durumunda köpek salya salgılamaz. Zil sesi nötr uyarıcıdır.

 

Bir köpeğe et verildiğinde ise köpek otomatik olarak salya salgılar. Salya tepkisi doğuştan gelen refleks türü tepkidir, öğrenilmemiştir. Burada et koşulsuz uyarıcı yani doğal uyarıcıdır.

 

Pavlov zile salya tepkisi vermeyen köpeğe zil karşısında salya tepkisi vermeyi öğretmiştir.

 

Şöyle ki : Önce zil çalıp sonra et verme işlemini defalarca tekrarlamıştır. Bir süre sonra yalnızca zili çaldığında köpek et gelecek beklentisi içinde olduğundan zile karşıda salya tepkisi göstermiştir. Bu durumda zil sesi koşullu yani öğrenilmiş ya da diğer bir deyişle yapay bir uyarıcı olmuştur. Köpeğin zil sesinde göstermiş olduğu salya salgılama davranışı da koşullu yani öğrenilmiş yapay bir tepkidir. Bu sürece klasik koşullanma yoluyla öğrenme denir.

 

 

Klasik Koşullanmayla İlgili Temel Kavramlar:

 

Genelleme : Bir organizmanın, koşullandığı durumlara benzer durumlara da aynı davranışı göstermesidir. Örneğin salıncaktan düşerek bir yeri incinen çocuk, çocuk bahçelerinden hatta çocuk bahçesine benzer yerlerden de korku duyabilir.

 

UYARI : Genellemenin dışında bir de uyarıcı genellemesi vardır. Uyarıcı genellemesi, organizmanın koşullu uyarıcıya karşı gösterdiği tepkiyi koşullu uyarıcıya benzeyen diğer uyarıcılara da göstermesidir. Pavlov’un deneyinde zile karşı salya tepkisini göstermeyi öğrenen köpeğin zile benzeyen çıngırak sesine de aynı tepkiyi göstermesi bir uyarıcı genellemesidir.

 

Ayırt Etme : Organizma, benzer uyarıcılar, benzer tepki gösterebildiği gibi uyarıcılar arasındaki farkı da ayırt edebilir. Pavlov’un deneyinde köpeğin önceleri zil sesine benzeyen çıngırak sesine de gösterdiği tepkiyi daha sonra yalnızca zil sesine göstermeye başlaması ayırt etmeye örnektir. Köpek zil sesini çıngırak sesinden ayırt etmiştir.

 

Sönme : Koşullu uyarıcı (zil) defalarca verildiğinde koşulsuz uyarıcı (et) ortama gelmezse organizma koşullu uyarıcıya karşı gösterdiği tepkiyi zamanla göstermez olur.

 

Kendiliğinden Geri Gelme : Sönme davranışı gerçekleştikten sonra organizmanın tekrar yapay uyarıcıya (koşullu uyarıcıya) karşı tepki göstermeye başlamasıdır.

 

UYARICI : Kendiliğinden geri gelmenin olabilmesi için ortamda doğal uyarıcının olmaması beklenir.

Örnek :

 

Zil sesine tepki göstermeyen organizmanın belli bir süre sonra (ortamda et olmadığı halde) zil sesine tekrardan tepki göstermeye başlamasıdır.

 

Bitişiklik : Doğal uyarıcıyla yapay uyarıcının aynı anda ve birbiri ardı sıra verilmesidir. Pavlov’un deneyinde zil çalındıktan en geç 5 saniye içerisinde et verilmiştir.

 

 

Edimsel Koşullanma (Operant Koşullanma) :

 

Organizmanın, davranışlarının sonuçlarına bakarak yeni davranışlar kazanmasıdır. Başka bir deyişle organizmanın bir ödüle ulaşabilmek ya da cezadan kaçabilmek için istenilen davranışları yapmasıdır.

 

Edimsel Koşullanmayla ilgili Temel Kavramlar:

 

Pekiştireç : Bir davranışın yapılma sıklığını artıran uyarıcılardır. Örneğin iyi bir ödev yapmış öğrenciye öğretmenin sınıfta teşekkür etmesi bir pekiştireçtir.

 

Olumlu Pekiştirme : İstenilen davranış yapıldıktan sonra, organizmaya hoşa giden bir uyarıcı verilerek davranışın kuvvetlendirilmesidir.

 

Olumsuz Pekiştirme : Hoşa gitmeyen bir uyarıcıdan kaçınabilmek için istenilen davranışın yapılmasıdır.

 

Ceza : İstenmeyen bir davranış yapıldıktan sonra organizmaya hoşa gitmeyen bir uyarıcının verilmesidir.

 

Ceza iki türlü verilebilir :

 

Ortamdaki olumlu uyarıcı çekilerek. Örnek : Yemek yemeyen çocuğa daha önceden verilen çikolatanın kesilmesi

 

Ortama olumsuz bir uyarıcı katılarak. Örnek : Yemek yemeyen çocuğa kızılması.

 

UYARI : Hem olumlu hem de olumsuz pekiştirmede, organizmanın pekiştirmeye konu olan davranışlarında artma gözlemlenir. Olumlu pekiştirmede organizma, istenilen davranışı ödüle ulaşabilmek için yaparken, olumsuz pekiştirmede ise rahatsızlık veren bir durumdan kurtulmak ya da kaçınabilmek için istenilen davranışı yapar.

 

Cezayla olumsuz pekiştirme genellikle karıştırılır. Ceza istenmeyen davranış yapıldıktan sonra organizmaya verilir. Olumsuz pekiştirmede ise organizma hoşa gitmeyen uyarıcıdan kurtulabilmek için istenilen davranışı yapar. Örneğin karnesinde birçok zayıf getiren öğrencinin babası tarafından cep harçlığının kesilmesi cezaya örnektir, cep harçlığının kesilmesi korkusuyla iyi bir karne getirerek istenilen davranışı yapan öğrencinin durumu ise olumsuz pekiştirmeye örnektir.

 

Edimsel ve Klasik Koşullanmanın Karşılaştırılması :

 

Klasik koşullanmayla edimsel koşullanma arasında uyarıcı, davranış, ödül ve kalıtım açısından farklar vardır. Bunları aşağıdaki tablo yardımıyla gösterebiliriz.

 

Uyarıcı

Klasik Koşullanma :Uyarıcı, ışık, ses gibi kısa süreli belirli bir olaydır.

Edimsel Koşullanma :Uyarıcı uzun süreli ve çok öğelidir.

 

Davranış

Klasik Koşullanma: Salya gibi uyandırılmış, doğuştan getirilen belirli bir davranış vardır.

Edimsel Koşullanma: Pek çok davranıştan ancak bir tanesi öğrenilmiş hale gelir. Örnek : farenin mandala basması

 

Ödül

Klasik Koşullanma :Davranıştan bağımsız olarak verilir. Köpek salya tepkisini göstermeden önce et ve zil bir arada verilir.

Edimsel Koşullanma: Davranışa bağlıdır. Fare ancak mandala bastığında yiyecek alabilir.

 

Kalıtım

Klasik Koşullanma : Organizma pasif konumdadır.

Edimsel Koşullanma: Organizma aktiftir. Davranışların sonucuna bakarak ödüle götüren yolları öğrenir.

 

 

Deneme – Yanılma Yoluyla Öğrenme:

 

Organizma, önünde bulunan bir çok yolu deneyerek ve her denemede başarısızlıklarından dersler çıkartarak istenilen davranışları öğrenir.

 

Deneme – Yanılma yoluyla öğrenmede zihin aktif olarak kullanılmadığından bu öğrenme yolu zaman kaybına neden olur.

Deneme sayısı arttıkça hata miktarı azalır.

Deneme – yanılma yoluyla öğrenme küçük yaştaki çocuklarda daha sık görülür. Yaş ilerledikçe bilgiler beyinde örgütlenerek yeni davranışlar kazanılır.

 

 

Psiko-Motor Öğrenme:

 

Psiko-motor öğrenme; istenilen davranışların (becerilerin) duyu organlarının ve kasların bir kısmı ya da tamamını kullanarak doğru ve koordineli, hızlı ve otomatik olarak yapılmasıdır. Psiko-motor bir beceriyi (davranışı) sergilerken şu özellikleri gösterirler :

 

-Rahattırlar

-Davranış otomatik olarak yapılır.

-Beceri geliştikçe zihinsel çaba azalır.

-Beceri sergilenirken stres hissetmezler.

 

 

Model Alarak Öğrenme (Gözlem Yoluyla Öğrenme):

 

Organizma, çevresindeki organizmaların davranışlarını taklit ederek (gözlemleyerek) yeni davranışlar kazanır.

 

Cinsiyet rolleri genellikle model alınarak öğrenilir.

Organizma gözlediği davranışlardan pekiştirilenleri taklit ederken, sonucu olumlu olmayan davranışları taklit etmez.

Gözlenen davranışlar bireyin belleğinde kodlanır ve gerektiği zaman hatırlanarak davranışa dönüşür.

 

 

Bilişsel Öğrenme:

 

Klasik ve edimsel koşullanma yaklaşımını savunan davranışçı psikologlar öğrenmenin temelinde çağrışım ilişkilerinin yattığını kabul ederler.

 

Kavranış Yoluyla Öğrenme :

 

Organizma, problemin elemanları arasındaki bağı aniden kurarak problemi çözüme kavuşturur. Köhler’in maymun deneyi bu tür öğrenmeye iyi bir örnektir. Köhler, maymunun uzanamayacağı yüksekliğe muz koymuş ve yere de birkaç tane meyve kutusu bırakmıştır. Maymun tavanda asılı muza uzanarak almaya çalışmış ama ulaşamamıştır. Köşede otururken birden muz ve kutuların bağlantısını kurmuş ve kutuları üst üste koyarak muza ulaşmıştır. Köhler’in bu deneyinde, Maymun problemi deneme yanılma yoluyla değil, çözüm için gerekli olan bağlantıları algılayarak çözmüştür.

 

Farkına Varmadan Öğrenme (Gizli öğrenme):

 

Bu tür öğrenmede öğrenen, öğrenme sürecinde kazandığı davranışın farkında değildir. Öğrenilen davranış daha sonra birden hatırlanarak ortaya çıkar. Örneğin, her gün önünden geçtiğimiz, yolumuzun üzerindeki bir mağazanın yerini öğrendiğimizin bilincine varamayız. Ama yoldan geçen birisi mağazanın yerini sorduğunda hemen söyleriz.

 

Öğrenme Etkenleri :

 

Öğrenmeyi olumlu ya da olumsuz yönde etkileyen etkenler dört grupta toplanabilir.

 

Öğrenenle İlgili Etkenler (Bireysel Etkenler)

 

UYARI : Bireysel etkenler, öğrenmenin yanı sıra öğrenilen bilginin kullanılması aşamasında da etkili olabilir. Örneğin fizyolojik bir bozukluk testte gösterilen başarıyı beklenmedik şekilde etkileyebilir; test kitapçığı üzerinde doğru yanıt olarak “C” seçeneğini işaretleyen biri gözlerinin bozuk olması nedeniyle kodlarken “D” ya da “B” olarak kodlayabilir. Sınava hazırlanırken uygulanan bir rejim programı da sınavdaki başarıyı doğrudan etkileyebilir.

 

Yaş : Öğrenme yeteneği doğuştan itibaren 17-20 yaşa kadar durmadan gelişir. Ondan sonra 50 civarına kadar sabit kalır. 50 yaştan sonra yeni malzemelerin öğrenilmesi yavaşlar.

 

Zeka : Zeka seviyesi yükseldikçe öğrenme kolaylaşır. Örneğin, çok geniş kelime dağarcığı kazanmak gibi bazı sözel becerileri, sadece oldukça parlak zekalı kişiler başarabilir.

 

Güdülenme : Güdüler organizmayı harekete geçiren içsel etkenlerdir. Organizma öğrenme için gerekli zeka düzeyine sahip olsa bile öğrenmek için yeteri kadar istekli ve arzulu değilse öğrenmeyi gerçekleştiremeyebilir.

 

Genel Uyarılmışlık Hali ve Kaygı : Kişinin bilincinin açık ve tamamen uyanık olmasına, enerjisini yapacağı işe verebilmesine genel uyarılmış hali denir. Herhangi bir öğrenmenin yapılabilmesi için bireyin enerjisini yaptığı iş üzerinde yoğunlaştırması gerekir. Ekrandaki bu metni okurken, aynı zamanda gitmeyi düşündüğünüz tiyatroya, kimlerle gideceğinizi tasarlıyorsanız büyük olasılıkla öğrenme gerçekleşmeyecektir.

 

Fizyolojik Durum : Öğrenmek için kişinin sağlıklı olması gerekir. Kişi sağlıkı değilse öğrenmede yeterli verim ya çok az sağlanır ya da hiç sağlanmaz.

 

Transfer : Önceki öğrenilenlerin yeni öğrenmeleri etkilemesine transfer denir. İkiye ayrılır.

 

Olumlu Transfer (pozitif transfer) : Önceki örenilenlerin yeni öğrenmeyi olumlu yönde etkilemesidir. Örneğin, bir otomobili kullanmayı öğrenen bir kişi başka otomobilleri de kullanabilir.

 

Olumsuz Transfer (negatif transfer) : Önceki öğrenilenlerin yeni öğrenmeleri olumsuz yönde etkilemesidir. Örneğin daha önceden öğrenilmiş yanlış yabancı dil bilgileri, konuyla ilgili öğrenmeleri zorlaştırır.

 

Öğretme Yöntemleri ve Teknikleri:

 

Aralıklı ya da Toplu Öğrenme : Öğrenme sürecini zaman içine yayarak, kısa çalışma süreleriyle yapmaya aralıklı öğrenme denir. Bunun tersi olarak, öğrenme sürecini uzun çalışma süresi içinde ara vermeden yapmaya toplu öğrenme denir. Yapılan araştırmaların çoğunda aralıklı öğrenmenin toplu öğrenmeden daha iyi sonuçlar verdiği saptanmıştır. Aralıklı öğrenmenin yararları şunlardır :

 

Öğrenmeyi yapan kişi, zaman içinde aralıklı olarak çalıştığı için daha az yorulur.

Aralıklı çalışmada daha fazla güdülenme vardır. Çünkü amaçlara daha kısa zamanda ulaşılır.

Unutma daha az olur.

 

Okuma ya da Anlatma : Bir öğrenmeyi sadece okuyarak gerçekleştirme yerine, okuduktan sonra birilerine ya da kendi kendinize anlatmak, konunun özetini kendi cümlelerinizle çıkarmak öğrenmeyi kolaylaştırır.

 

Sonuçlar Hakkında Bilgi Edinme (Dönüt) : Öğrenmeyi yapan kişiye, ne kadar öğrendiği iletildiğinde öğrenmenin daha fazla ilerlediği görülmüştür. Bilgisayar yardımıyla öğrenme, buna çok daha fazla olanak sağlayarak öğrenme çalışmalarını yönlendirebilir.

 

Bütün Olarak ya da Parçalara Bölerek Öğrenme : Konu kısa ve anlamlı bir bütün oluşturuyorsa bütün halinde, konu uzun ve karmaşıksa parçalara bölerek öğrenme daha iyi sonuç verir.

 

Tekrar : Konunun belli aralıklarla tekrar edilmesi öğrenmeyi daha etkili bir hale getirerek unutmayı engeller. Günlük tekrarlarınızın yanında haftalık tekrarlar da yapmalısınız. O gün çalıştığınız konuların alt başlıklarını yatmadan beş on dakika önce zihninizden geçirmek öğrenmeyi daha etkin kılacaktır.

 

Öğrenilecek Malzemenin Türü : Bazı öğrenme malzemeleri diğerlerinden daha kolay öğrenilir. Şu özellikte olan malzemeler daha kolay öğrenilir :

 

Algısal açıdan kolayca ayırt edilebilen malzemeler,

Öğrenmede çağrışım uyandıran malzemeler,

Öğrenilecek malzemeyi benzer kavramsal kategoriler altında toplamak

öğrenmeyi kolaylaştırır.

 

Öğrenmenin Yapıldığı Ortam : Öğrenmenin yapıldığı ortamın aydınlanma, sıcaklık, sessizlik vb. fiziksel koşullarının uygun olması gerekir.

 

 

……………………………………

 

 

Bellek ve Bellek Süreçleri:

 

Bellek (Hafıza) : Yaşam boyunca öğrenilen bilgilerin, davranış kalıplarının, deneyimlerin, anıların depolanıp saklanması ve hatırlanmasıdır.

 

Belleğin İşleyişi Aşamaları: Belleğin işleyişi üç aşamada gerçekleşir.

 

Kodlama : Dış dünyadaki uyarıcıların belleğe kaydedilebilecek biçime dönüştürülmesidir.

 

Depolama : Kodlanan bilginin zihinde saklanmasıdır.

 

Ara bul geriye getir : Depolanan bilginin gerektiği zaman aranıp bulunmasıdır.

 

Bellek Türleri : Bellek ikiye ayrılır :

 

Kısa Süreli Bellek : Bilgileri tutma süresi 30 saniyeden daha kısa olan bellektir. Kısa süreli belleğin depolama kapasitesi 7± 2 birim ya da kümedir. Yani kısa süreli bellekte en fazla 9 birimlik bilgi tutulabilir. 9 birimden sonra bilgiler bellekte daha önceden bulunan bir birimi dışarı atar.

 

Uzun Süreli Bellek : Uzun süreli belleğe alınan bilgi uzun zaman aralığında hatırda tutulur, unutulmaz. Bu zaman aralığı 30 saniyeden başlayarak organizmanın tüm yaşamı boyunca sürebilir. Cumhuriyet ne zaman kuruldu sorusuna, 29 Ekim 1923 dediğinizde bu bilginiz uzun süreli bellekten gelmektedir.

 

Bellek Süreçleri :

 

Tanıma ve Hatırlama :

Tanıma : Bir uyarıcının, önceden görülüp görülmediğine karar verilmesidir.

 

Hatırlama : Kişilerin, nesnelerin, olayların, yaşam deneyimlerinin, öğrenilen bilgilerin istenildiğinde bellekte yeniden canlandırılmasıdır. Hatırlama, belleğin tanımadan daha ileri ve üst düzeydeki bir işlevidir.

 

Unutma : Önceden kazanılan bilgi ve becerilerin bellekteki izlerinin zamanla aşınması ya da silinmesidir. Unutmanın nedenleri şunlardır:

 

Beyindeki nöronlar arasındaki bağın zamanla silinmesiyle unutma ortaya çıkar (Fizyolojik kuram).

Ödüllendirilmemiş tekrarlar unutmaya yol açar. (Koşullanma yoluyla öğrenme kuramı)

Kişiye acı veren anılar bilinçten uzaklaştırılarak bilinç altına atılırlar (Psikanaliz)

Güdülenme yetersizliği

Zihinde anlam kazanmayan bilgiler daha kolay unutulur.

İlgi ve gereksinmeleri karşılamayan bilgiler daha kolay unutulur.

 

UYARI : Transferle, ket vurma birbirine karıştırılmaktadır. Transfer, öğrenmeyi zorlaştırma ya da kolaylaştırmayla ilgili bir kavramken, ket vurma unutmayla ilgili bir kavramdır.

 

Geriye Ket Vurma : Yeni öğrenilen bilgilerin önceki öğrenilenleri unutturmasıdır. Örneğin, matematik dersinden öğrendiğiniz pratik çözüm yolu uzun ispatlara dayalı eski bilgilerinizi unutturabilir.

 

İleriye Ket Vurma : Eski öğrenilen bilgilerin yeni öğrenilenleri unutturmasıdır. Örneğin, arkadaşınızın eski telefon numarası yeni öğrendiğiniz telefon numarasını unutturabilir.

 

 

Belleğin Güçlendirilmesi :

 

Öğrenilen konular arasında benzerlik kurma,

Zaman ve mekan ilişkilerinden yararlanarak öğrenilen bilgileri göz önünde canlandırma

Çalışma süresini parçalara bölme

Okuma ve anlatma

Tekrar etme

Unutmayı en aza indirir.

 

 

Düşünme – Dil – Problem Çözme

 

Düşünme, olay ve nesneler yerine onların simgelerini (işaretlerini) kullanarak yapılan zihinsel bir işlem ve sorunlara çözüm arama yoludur. Düşünme yeteneği en fazla olan canlı insandır. Fare, maymun gibi üst düzey canlılarda da düşünme yeteneği vardır. Fareler eski deneyimlerinden yararlanarak karşılaştıkları problemleri çözebilirler.

 

Düşünme Süreçleri :

 

İmgeleme : Düşünülen durum ya da olayın imgesinin (hayalinin – görüntüsünün) zihinde canlandırılmasıdır. Örneğin, çalışma odanızı düzenlemeyi düşündüğünüzde çalışma masanızın, kitaplığınızın önce nerede daha iyi duracağını gözünüzün önüne getirir, sonra yerlerini değiştirirsiniz. Bazı kişiler ise gördükleri durum ve nesneleri olduğu gibi tüm ayrıntılarıyla zihinlerinde canlandırabilirler. Buna fotoğrafsı imgeleme denir. İmgeleme, kavramlardan oluşan önermelerden farklı olarak somut bir nesneyi zihinde canlandırmaktır. Yani köpekleri değil “Karabaş” ı zihinde canlandırmaktır.

 

Sessiz Konuşma : Düşünme işleminin imgelemede olduğu gibi nesnelerin görüntüleriyle değil, kavramların ve sözcüklerin zihinde canlandırılmasıyla yapılmasıdır. Davranışçı ruh bilim uzmanlarından olan Watson’a göre içimizden söylediğimiz (o sözcüğü içimizden söylerken farkında olmadan küçük kas hareketleri de yaparız) bir sözcük başka bir sözcük için uyaran görevi yapar ve bu işlem zincirleme olarak devam eder ve düşünme gerçekleşir. Bir davranış bazen sözel olarak düşünülemez motor alışkanlıkla “içsel hareket” şeklinde zihnimizde canlandırılarak düşünülür.

 

 

Dil :

 

Duygu ve düşünceleri yapay işaretlerle anlatmaya yarayan bir dizgedir (sistemdir).

 

Dilin özellikleri şunlardır :

 

– Dil insana özgü bir düşünme aracıdır. Toplumsallaşma sonucunda öğrenilir.

– Dil kendi başına değişir ve gelişir.

– Dil düşünme için zorunlu koşul değildir; ama dil, düşünmeyi zenginleştirir.

– Dildeki sözcüklerin büyük çoğunluğu kavramlardan oluşur. Kavramlar dilin temelidir. Düşünme de kavramlara dayandığından düşünmeyle dil arasında sıkı bir bağlantı vardır.

 

Simge : Sözcüğün, aynı varlığa, durum ya da eyleme işaret etmesidir.

 

UYARI : Hayvanlar birbirleriyle kendileri için anlamlı olan sesler ve işaretler aracılığıyla iletişim kursalar da bu dil değildir. Çünkü hayvanların sesler ya da işaretlerle kurdukları iletişim içgüdüseldir, simge niteliği taşımaz.

 

Kavram : Herhangi bir tür nesne ya da belli bir tür olayın ortak özelliklerinin bir ad altında toplanmasıdır. Kavramlar zihnin soyutlama ve genelleme yetenekleriyle elde edilir. Nesnelerin ve yaşanmış olayların izleri önce bireysel ve somuttur.

 

Soyutlama : Gerçekte ve günlük yaşantıda nesnelerden ayrılma özelliği olmayan nitelikleri (zihinde) nesneden ayırarak düşünebilmeye soyutlama denir.

 

Genelleme : Birbirine benzeyen varlıkları ortak özellikleriyle düşünmektir. Örneğin, köpek kavramı sayesinde her gördüğümüz köpeği tek tek incelemeden (tüyleri olduğuna, havladığını, et yediğini, sadık olduğunu) diğer köpeklerle aynı ortak özelliklere sahip olduğunu biliriz.

 

Sözel Düşünme : Küçük çocuklar sözcükleri kullanmaya başlamadan önce kavramları kullanmaya başlarlar. Örneğin “masa” sözcüğünden önce masa kavramı çocuklarda oluşmuştur. Konuşmaya başladıklarında ise yaptıkları şey daha önceden öğrendikleri kavramlarla yetişkinlerin kullandığı sözcükler arasında ilişki kurmaktır. Okul eğitiminin başlamasıyla beraber kavramsal düşünmenin sözel düşünmeye dönüşmesi hızlanır.

 

Problem Çözme :

 

Birçok durumda düşünme, problem çözmeye yöneliktir. Kişinin bir amaca, hedefe ulaşmaya çalışırken bir engellemeyle karşılaşmasına ya da karşılaştığı zorluğu aşamamasına problem denir. Problem çözümüne yönelik olarak düşünmenin olabilmesi için öncelikle karşılaşılan engelleme durumunun kişi tarafından problem olarak algılanması gerekir. Bir problemle karşılaşıldığında problemin çözümü için bazı süreçlerden geçilir :

 

Problem Çözme Süreçleri

 

Problem Çözme Aşamaları : Kişinin bir durumu problem olarak algılamasından başlayarak problemin çözümüne kadar olan aşamalardır. Problem çözmede dört aşama vardır :

– Hazırlık : Problemin ne olduğu açık seçik bir dille, ortaya konur. Problemle ilgili bilgi ve malzeme toplanır.

 

– Kuluçka : problem üzerinde düşünülür ve çeşitli çözüm yolları aranır.

 

– Kavrayış ya da aydınlanma : Problemin elemanları arasındaki bağ, ansızın kurularak problem çözüme kavuşturulur.

 

– Değerlendirme ve düzeltme : Çözüm yolu defalarca denenerek çözümün geçerliliği test edilir.

 

Çözümü Etkileyen Bireysel Etkenler : Problemin çözüme ulaştırılması, kişisel etkenlere de bağlıdır. Bunları şu şekilde sıralayabiliriz :

– Zeka

 

– Güdülenme

– Edinilmiş deneyimler

– Alışkanlıklar

 

Akıl Yürütme : Kişiler, geçmiş yaşantıları, gözlemleri ve öğrenmeleri sonucunda oluşturdukları somut ve soyut tasarımlar arasında mantık ilkelerine uygun bağlantılar kurarak yeni yargılara varırlar. Buna akıl yürütme denir. Üç türlü akıl yürütme vardır :

– Tümevarım : Gözlemlerden, tek tek olaylardan ya da nesnelerden yola çıkarak genel yargılara ulaşmaktır.

 

– Tümden gelim : Genel yargılardan özel bir olayın ya da nesnenin bilgisinin çıkartılmasıdır.

 

– Anoloji : İki benzer olay arasında karşılaştırma yaparak sonuca ulaşmaktır.

 

 

Yaratıcı Problem Çözme : Karşılaşılan sorunlara alışılmışın dışında, orijinal çözüm yollarının bulunmasına yaratıcı düşünme denir. Yaratıcı düşünmede akıl yürütmeye ek olarak hayal kurma da (imgeleme) kullanılır. Yaratıcı düşünmenin ortaya çıkmasını engelleyen etkenler şunlardır :

 

– Zihinsel Kurgu : Karşılaşılan problemlere hep aynı davranış kalıplarıyla, yöntemlerle çözüm aranması.

 

– İşleve Takılma : Nesneleri belli işlevlerinin dışında kullanmamak. Örneğin, su motoru su pompalamak için kullanılır. Ancak, Anadolu’nun birçok yerinde su motorundan traktör kadar hız yapan “tak tak” adlı bir taşım aracı geliştirilmiştir. Bunu ilk yapan usta, su motorunun belli işlevine (su pompalama) takılmadığından yaratıcı düşünmeyi ortaya koyabilmiştir.

 

– Duygusal Etken : Kişi, yaratıcı olabileceği bir alanda ya başarısız olursam kaygısıyla başarısız olabilir. Bu başarısızlık da bireyin daha sonraki çalışmalarını olumsuz yönde etkiler.

 

Bilinç : Belirli bir zaman sınırı içinde insanın kendisinden ve çevresinden haberdar olması haline bilinç denir. Bilinç olmadan algılama dikkat, düşünme, hatırlama vb. zihinsel işlevlerden söz edilemez.

 

 

Bilincin Değişik Biçimleri:

 

Bilinç Nedir?

Bilinç, farkında olmak demektir. İnsanın kendisinden ve çevresinden haberdar olması halidir. Bilinç kapsamı içinde çeşitli düzeylerde farkında olma dereceleri vardır. Uyanıklık, uyku, rüya, hipnoz ve meditasyon insandaki bilinç durumlarıdır.

 

Normal Bilinç Durumları:

 

Normal bilinç durumu, bireyin kendi duyumlarının, uyarıcıların, kendi kararlarının, düşüncelerinin farkında olduğu uyanıklık durumudur.

Birey, normal bilinç durumunda;

Dikkatli ve uyanıklık halindedir.

Çevresindeki uyarıcıları algılayabilir.

Onları bilgiye dönüştürebilir.

Bireyin o anda kavrayabildiği duyum alanı, bilinç alanıdır; dikkatin en çok yoğunlaştığı, en iyi algılayabildiği konu ise bilinç odağıdır. Sınıftaki duyumlanan ve algılanan şeyler bilinç alanıdır; öğretmenin hareketlerine dikkatin yoğunlaştığı alan ise bilinç odağıdır.

 

Bilince Fizyolojik Yaklaşımlar:

 

Bilinç , beyin kabuğu ile sinir hücreleri ararsındaki ilişki sonucu ortaya çıkar.Bu ilişkinin yavaşlaması ya da bozulması bilinci güçsüzleştirir ya da büsbütün ortadan kaldırır. Örneğin trafik kazası geçiren ya da zehirlenen bireyler çevre uyarıcılarına karşı duyarsız hale geldiklerinde, “bilinci kapalı” denir.

Beden ile zihin uyumlu bir bütünlük gösterir. Birbirinden bağımsız değildirler. Bedensel etkiler ruhsal durumu, ruhsal durum da bedeni etkiler. Örneğin aşırı stres yaşayanlarda mide kanaması (ülser) ortaya çıkar. Kafa travması geçiren kişi, asabi biri olup çıkabilir. İnsan kan kaybından hayatını kaybedebildiği gibi, heyecan şokundan da hayatını kaybedebilir.

Beden ile zihin yapısı arasındaki ilişkinin incelenmesi nörofizyoloji, lokalizasyon ve EEG(Beyin dalgalarının kaydedilmesi) gibi alanları ortaya çıkarmıştır.

 

Nörofizyoloji: Bilinç üzerindeki sinirsel mekanizmanın etkisini ve işlevini inceler. Sinir düzenlerine elektrot yerleştirme işlemiyle beyin-zihin bağlantısının detaylı incelenmesi sağlanır.

 

Lokalizasyon : Beynin çeşitli bölgelerinin elektrik akımıyla uyarılarak hangi bölgenin neyi gerçekleştirdiği anlaşılır. Örneğin occipital lob’unun görme olgusu hareketlendirdiği, frontal lob’unun koku almamızı sağladığı, hipotalamus’un açlık dürtüsünü harekete geçirdiği bilinir.

EEG(Elektroansefalograf) : EEG işlemi elektroansefalograf denilen aletle ölçülür.

 

Farklı Bilinç Durumları:

 

Normal bilinç durumu dışında uyku, rüya, meditasyon, hipnoz farklı bilinç durumlarıdır.

 

Uyku ve Rüyalar

Uykunun hafif uykudan derin uykuya kadar çeşitli aşamaları vardır.

Bu evrelerde beynin biyoelektrik kayıtlarının farklı dalga boylarında oldukları görülmüştür. Bu evrelerden biri olan REM uykusu, rüyaların en çok görüldüğü evredir. REM uykusunda hızlı göz hareketleri görülür, sinir sisteminin aktivitesi artar. Birey REM uykusundan uyandırılınca büyük bir olasılıkla, uyandırılmadan önce rüya görmekte olduğunu bildirecektir.

Uyku halinde bilinç pasif değil, aktiftir. Kimi psikologlara göre rüyalar günlük yaşantıları yansıtır. Çeşitli meslek gruplarından birçok kişinin rüyaları incelenmiş bunların meslek ve çevreyle yakın ilişkisi olduğu görülmüştür.

 

Biyolojik Saat, Biyolojik Ritm (Bioritm): Büyüme, uyku-uyanıklık döngüsü, adet döngüsü gibi biyolojik ritmleri ve döngüleri düzenleyen biyolojik bir iç zamanlama mekanizmasıdır. Bioritm, zaman algısıyla ilgilidir, organizmanın zaman sürelerini algılayabilme özelliğidir. İnsan çoğu durumda saate bakmadan, zamanı doğru tahmin edilebilir. Biyolojik saat, organizmanın içinde bulunduğu çevreye uygun bir biçimde çalışır. Güneş ışığından yoksun mağara, maden ocağı gibi yerlerde beden kendi programına göre uyku devresini ayarlayabilir.

 

 

Uyku : Uyku, bütün canlıların hava, su, besin kadar önemli bir gereksinmesidir. Uykusuzluk en çok merkez sinir sitemini ve beyni etkiler. Uykusuz kalan kişide üçüncü günden sonra davranış bozuklukları görülür. (Tedirginlik, sıkıntı, algı ve düşünce bozuklukları). Uyku sırasında göz hareketlerini inceleyen araştırmacılar uykuyu iki döneme ayırmışlardır:

– Dönemlerden biri hızlı göz hareketlerinin olmadığı (Non Rapid Eye Movement) NREM’dir.

 

– Diğer dönem hızlı göze hareketlerinin olduğu (Rapid Eye Movement) REM uykusudur.

 

NREM : Bu dönemde kasların gerginliği azalır. Kalp vurumu, solunum sayısı azalır. Kan basıncı düşer. Göz küreleri hareketsizdir. Genellikle rüya görülmez. En derin uyku evresidir. İnsan uyumaya başladıktan hemen sonra NREM dönemine girer.

 

REM : Bu dönemde boyun kaslarının gerginliği artar. Kan basıncı yükselir. Göz küreleri hızla hareket eder. Kalp vurum sayısı artar. Rüya en çok bu evrede görülür.

 

Rüya : Uykuda görülen görsel imgelerdir. Rüya, iç yaşantıların bir yanı olup çağlar boyu tüm insanların dikkatini çekmiştir. Rüyayı açıklayan kuramlar (teoriler) şunlardır :

 

– Fizyolojik Kuram : Bu kurama göre, biçimsiz yatmak, koku, dokunma, ses, ışık gibi duyusal uyaranlar rüyaya neden olur.

 

– Psikanaliz : Freud’a göre rüyalar baskı altında kalmış, doyum bulamamış duygular, isimler ve düşüncelerin uyku sırasında bilinç alanına çıkmasıdır. Freud’a göre rüyaları oluşturan imgelerin açık ve kapalı anlamları vardır. Kapalı anlamlar rüyaların analiziyle ortaya çıkartılabilir. Adler’e göre rüyalarda çözülmemiş sorunlar ve bazı beklentiler yer alır.

 

– Gestalt : Bu kuramı benimseyenlere göre günlük yaşamda tamamlanamamış işlerin yarattığı gerilimden kurtulabilmek için harcanan çaba, rüyaya neden olur.

 

 

Meditasyon : Beden üzerinde ruhsal denetim sağlayarak gerginlikten ve kaygıdan kurtulmaya meditasyon denir. Meditasyon sırasında kişi, kasların gerginliğini, solunum gibi bedensel işlevleri belirli ölçüde denetim altında tutar.

 

Hipnoz : Sözle, Bakışla ya da yardımcı nesneler kullanarak telkinle oluşturulan yapay uyku halidir. Hipnoz görünüşte uykuya benzeyen, ancak kişinin, hipnozu yapanın etki ve telkinlerine açık, çevrenin etkilerine karşı kapalı olduğu bir durumdur.

 

Madde Bağımlılığı:

 

Bazı maddelerin kullanımı ile organizmanın uyarılması, gevşemesi, uyuması, uykunun önlenmesi, algılaması etkilenebilmektedir. Psikolojik etkileri olan bu maddelere psikoaktif maddeler denir. Alkol, tütün, eroin gibi maddeler vardır. Bu maddelerin oluşturduğu bilinç durumlarının hoşa gider olması bireyleri bağımlı kılmaktadır. Burada söz konusu maddeleri kullanmak için dürtüler oluşur.

Tekrarlanan kullanımlar sonunda birey bu maddelere bağımlı hale gelir.

İnsanların başlangıçta bu maddeleri kullanmaya başlaması, özenti, (özdeşim kurma) merak, değişik bir durum yaşama isteği, zihinsel acıdan kaçış, can sıkıntısı, sosyal uyum eksikliği gibi psikolojik nedenlerle olabilmektedir. Önceleri psikolojik olarak duyulan gereksinim zamanla fizyolojik bağımlılığa dönüşür.

 

__________________

 

ZEKÂ – KİŞİLİK

 

ZEKÂ:

 

Zekanın bugüne kadar bir çok tanımı yapılmıştır. Fakat genel olarak zeka, karşılaşılan problemlere çözüm bulmada ve yeni durumlara uyum sağlamada çabukluk gösterebilme yeteneğidir. Çevre, zekânın gelişmesine olumlu veya olumsuz etkide bulunabilir. Zeka doğuştan vardır ve belirli dönemlerde hızlı, belirli dönemlerde yavaş ilerler.

Zekânın ölçülebilmesi için zekâ testleri geliştirilmiştir. Bu testler bireylerdeki zihinsel işlem yapma yetisini saptamaya çalışırlar. Bir toplum için hazırlanan bir zeka testi başka bir topluma uygulanamaz. Aynı sonuçları vermez. Zeka testleri yaşa göre hazırlanmalıdır.

 

Zekâ üç grupta incelenmektedir:

 

Soyut Zekâ

Sembol, formül, sayı gibi unsurları kullanmada başarılı olan zeka türüdür. Örneğin, bilgisayar programcıları, matematikçiler…

Mekanik Zekâ

Mekanik ve elektronik araçların yapımı ve kullanımında başarılı olan zeka türüdür. Örneğin, mühendisler, teknisyenler, tamirciler…

Sosyal Zekâ

Sosyal alandaki ilişkilerde başarılı olan zeka türüdür.Çevrede aranılan sevilen kişi olmada, çevredeki insanları etkilemede kendini gösterir. Örneğin , siyasetçiler, öğretmenler, esnaflar…

 

 

KİŞİLİK:

 

Bireyi başkalarından ayıran ve bireyi o birey yapan ruhsal özelliklerin bütünüdür. Bir insanın güvenilir, bir başkasının sadık, bir diğerinin adaletli olarak nitelendirilmesinde, o insanların kişiliği ele alınıyor demektir.

Kişilik doğuştan etkin olan mizaç (huy) ile, sonradan çevrede şekillenen karakterin ahenkli bir bütünlüğü ile ortaya çıkar.

Böylece bireylerin temel kişiliği, değişmez görülen mizaç ile toplumun ahlaki değer ölçülerini yansıtan karakterin etkisiyle belirlenmektedir. Karamsar olmak, sevecen olmak, dürüst olmak, sahtekâr olmak kişiliği nitelendiren ifadeler olarak karşımıza çıkmaktadır.

Kişilik, kişilik testleriyle ölçülür. Kişilik testleri, bireye özgü olan tipik davranış örüntülerini belirlemeyi amaçlar. Testler sonucunda bireyin soğukkanlı, vefalı, güvenilir, çıkarcı vb. kişilik özellikleri belirlenir.

 

 

 

RUH SAĞLIĞI VE DAVRANIŞ BOZUKLUKLARI

 

Ruh sağlığı, bireyin çevresiyle uyum içinde olmasıdır. Ruh sağlığının yerinde olduğu durumlarda birey toplumla barışıktır, ruh sağlığı yerinde olmadığı durumda ise hem kendisiyle hem de çevresiyle çatışma içine girer. Bunun sonucunda da davranış bozuklukları ortaya çıkar.

Ruh sağlığını bozan sebepler

Geçici sebepler ( sınavlar, şoklar, ateşli hastalıklar )

Fiziki sebepler ( havanın kapalı olması, ışığın az olması )

Sosyal sebepler ( savaşlar, devrimler )

Engellenme ve çatışmalar

 

 

Davranış Bozuklukları :

 

A) PSİKONEVROTİK BOZUKLUKLAR:

 

Klinik tedavisine gerek duyulmayan hafif davranış bozukluklarıdır. Savunma mekanizmaları genelde bu tip davranış bozukluklarında kullanılır. Temel nedeni kaygıdır. Başlıca nevrotik bozukluklar şunlardır:

 

Kaygı ( Anksiyete): Korkuya benzer bir durumdur. Kaygı durumunda birey hep endişelidir. Gerginlik durumu vardır. Hep kötü bir durum olacakmış gibi bir durum sözkonusudur.

 

Fobi: Herhangi bir şeyden duyulan mantık dışı ve yoğun korkudur. Kinofobi(köpek korkusu), nikotofobi( gece ve karanlık korkusu), zoofobi( hayvan korkusu), akrofobi ( yükseklik korkusu) vb…

 

Obsesif- Kompülsif : Genel olarak irade dışıdır, engellenemez.

Obsesyon: Düşüncede gerçekleşir. Çocuğuna bir şeyler olacağını düşünme , eve hırsız gireceğini düşünme gibi….

 

Kompülsiyon: Davranış düzeyinde gerçekleşir. Sürekli parasını sayma, ellerini yıkama veya ıslatma, merdivenleri sayma vb…

 

Depresyon: Ruhsal ve bedensel çöküntü, isteksizlik gibi durumlardır. Hayat şartlarından fazlasıyla etkilenenlerde görülebilen, esasta önemli bir kaynağı olmayan bir rahatsızlıktır. Devamlı olarak endişe içinde olmak şeklinde görülenine anksiete, ruhi ve bedeni bitkinlik şeklinde görülenine de depresyon adı verilir. Hasta hayattan zevk almaz, her zaman mutsuzdur, huzursuzdur, sinirlidir. Uykuları düzensizdir. Gerçekte bir hastalığı olmadığı halde çeşitli hastalıkların varlığından şikayet eder. Tedaviye hayatının iyi yanlarını görmeye alışmakla başlanır. Sinirlenmekten kaçınmak, her kötü olayın iyi bir tarafı olduğunu görmeye alışmak, düzenli bir hayat sürmek gerekir.

 

B) PSİKOTİK BOZUKLUKLAR:

 

Kişinin gerçek dünyayla bağının koptuğu akıl hastalıklarıdır. Doktor tedavisi gereklidir. Başlıca psikotik bozukluklar şunlardır:

 

Manik-Depresif: Manik dönemde birey aşırı neşeli –taşkın olabilir. Sıklıkla saldırgan davranışlar( eşyaları kıram, sağa sola sataşma) sergilerler. Depresif dönemde ise aynı birey durgun, içine kapanık, sık sık ağlayabilir, yemekten içmekten kesilebilir. Ağır depresif durumlarda birey intihar edebilir.

Şizofreni : Şizofreni kişilik bölünmesi, zayıf kişilikli olma, zeka geriliği veya tembellik değildir. Önemli ruhsal hastalıklarından birisidir. Hastalarda genelde gerçekle hayal dünyasını ayırt edememe, mantıksal düşünme yeteneği kaybı, normal duygusal tepkiler verememe ve toplumsal kurallara uyamama görülür.Ayni zamanda hatırlama ve normal konuşma yeteneği genelde kaybolur. Diğer bedensel ve ruhsal hastalıklarda olduğu gibi organik nedenleri vardır. Bu gün şizofreninin ortaya çıkışında rol oynayan dopamin ve serotonin sistemi gibi beyinde yer alan taşıyıcı (nörotransmitter) sistemlerin rol oynadığı araştırmalarla gösterilmektedir. Toplumda %1 oranında şizofreni görülmektedir. Sıklıkla 15-25 yaşları arasında ortaya çıkmaktadır. 12 yaşından önce ve 40 yaşından sonra görülmesi enderdir.

 

 

ENGELLENME

Belirli hedeflere yönelik olan güdülenmiş davranışların değişik biçimlerde durdurulmasına ya da yavaşlatılmasına engellenme denir. Engellenme, psikolojik, fiziki, biyolojik ve sosyal kaynaklı olabilir. Başlık parası olmadığı için evlenemeyen bireyin durumu sosyal kaynaklı engellenmeye örnektir.

Birey engellenmenin oluşturduğu gerilim düzeyine göre hayal kırıklığı yaşayabilir.

 

ÇATIŞMA

İki istek, iki durum arasında kalındığında bunlardan birinin seçilememesi halindeki gerilim çatışmadır.

Çatışma iki istenen durum karşısında yaşanırsa “yaklaşma – yaklaşma” çatışmasını, (beğenilen iki ayakkabı arasında seçim yapmada kararsız kalma) iki istenmeyen durum karşısında yaşanırsa “uzaklaşma – uzaklaşma” çatışmasını, (istenmeyen iki seçmeli dersten hangisini seçeceğine karar verememe) biri istenen diğeri istenmeyen özelliğe sahip durum karşısında tercih yapmak zorunda kalınması halinde “yaklaşma – uzaklaşma” çatışmasını (tatile çıkmak isteme ancak müşterileri kaybetmekten korkma durumundaki kararsızlık) örneklendirir.

 

SAVUNMA MEKANİZMALARI

Birey zor durumda kaldığında, hata yaptığında çevredeki insanlar karşısında psikolojik rahatsızlık duyar.

Bu durumda kendisini rahatlatacak tepkilerde bulunur. Bu tepkilere savunma mekanizmaları denir. Örneğin penaltıyı atamayan bir sporcu, takım arkadaşlarına, seyircilere, yöneticilerine karşı kendini savunma ihtiyacı duyar.

 

Bahane Bulma

Bireyin başarısızlığını, gerçek nedenin dışındaki nedenlerle açıklamasıdır. Penaltıyı atamayan sporcunun “zemin çok kaygan” demesi buna örnektir.

 

Yansıtma

Bireyin kendisindeki olumsuz özellikleri başkasında görmesi, başkasına atmasıdır.

Penaltıyı atamayan soporcunun “takımda penaltı atabilecek yetenekli futbolcu yok” demesi yansıtmaya örnektir.

 

Bastırma

Rahatsız edici bir düşüncenin veya bilginin bilinç altına bastırılarak unutulmasıdır. Penaltıyı atamayan sporcunun maçı kazandıktan sonra bu durumu unutması bastırmaya örnektir.

 

Gerileme

Kendisi için olumsuz sayılabilecek bir durumla karşılaşan bireyin yaşına uygun olmayan ve kendisinden beklenmeyen tepkilerde bulunmasıdır. Kardeşini kıskanan çocuğun kardeşinin oyuncaklarıyla oynaması gibi.

 

Özdeşim Kurma (Özdeşleşme)

Bireyin, başarılı gördüğü kişi ve kuruluşlarla kendini ilişkilendirmesi, onlardan kendine pay çıkarmasıdır. Çocukların film kahramanlarına özenerek onları taklit etmesi gibi.

 

Kaçma

Rahatsız edici durumlar karşısında, o olayı görmezden, bilmezden gelme halidir. Bir gencin, yer vermemek için otobüste yaşlı kadını görmezden gelmesi gibi.

 

Karşıt Tepki Geliştirme

Bireyin çevrede benimsenmeyen özelliklerini, çevrenin benimseyeceği karşıt haliyle göstermesidir. Kardeşini kıskanan birinin çevrede onun koruyucusu gibi davranması buna örnektir.

 

Ödünleme (Telâfi)

Bireyin kendisindeki bir eksiklikten dolayı veya bir alandaki başarısızlığından dolayı hissettiği ezikliği başka bir alanda başarılı olma çabasıyla telâfiye çalışmasıdır. Derslerinde başarısız olan birinin okul takımında başarılı olmaya çalışması gibi.

 

Yüceltme

Fizyolojik ve sosyal motivlerin toplumca benimsenen alanlarda doyurulmaya çalışılmasıdır. Konuşma özürü olan birinin, düşüncelerini edebi eserlerle ortaya koymaya çalışması gibi.

 

Yön Değiştirme

Bireyin, gerçek hedefine yöneltemediği öfkesini tehlikesi az olan başka hedeflere yöneltmesidir. Örneğin hakeme kızan sporcunun formasını yırtması gibi.

 

Polyanna (Tatlı limon)

Her başarısızlıkta başarılı yanlar arama, olayın iyi taraflarını görmedir. Kitap okuma alışkanlığı olmayan birinin gözlerinin bozulmaktan kurtulduğunu söylemesi buna örnektir.

Savunma mekanizmaları, bireyleri psikolojik olarak rahatlatabilirler, duyulan kaygıyı azaltabilirler, ancak kaygıyı tamamen ortadan kaldıramazlar, problemlere kalıcı çözüm sağlayamazlar. Bu nedenle savunma mekanizmasına çok sık başvurulması anormallik belirtisidir.

 

……………………………

 

 

SOSYAL PSİKOLOJİ

 

SOSYAL DAVRANIŞ ve TUTUM

Sosyal davranış, toplum kurallarına uygun olan davranıştır. Birey kendi başına yaptığı bazı davranışları grup içinde, grup içinde yaptığı bazı davranışları da kendi başına yapmaz. Bunun nedeni çevrenin sosyal etkisiyle açıklanır. Sosyal etkinin neticesinde bireyler uyma davranışı gösterirler. Uyma davranışları itaat etme şeklinde olabildiği gibi benimseme ya da özdeşleşme şeklinde de olabilir.

 

UYMA DAVRANIŞINI ETKİLEYEN FAKTÖRLER

Grubun Büyüklüğü

Grup içindeki üye sayısı arttığında, bireylerin gruba uyma davranışı da artmaktadır.

 

Grubun Sözbirliğinin Etkisi

Grubun bütün üyeleri aynı görüşte iseler, bu durumda da uyma davranışı yüksektir.

 

Mevkinin ve Prestijin Etkisi

Grup normunu ortaya koyan veya grubu temsil edenler saygın ve yüksek statüye sahip insanlar ise, uyma davranışı yüksektir.

 

Yüzyüze Olmanın Etkisi

Grup üyelerinin etkileşimi yüzyüze gerçekleşiyorsa uyma davranışı yüksek olur. Karşılıklı konuşarak ikna etme, telefonla ikna etmekten daha etkilidir.

 

GRUBUN BİREYE ETKİSİ (GRUP DİNAMİĞİ)

Grubun Bireye Normatif Etkisi

Bireyin grup içinde, yalnız olduğu zamanlardakinden farklı davranması grubun normatif etkisi olduğunu gösterir.

 

Grubun Bireysel Tutum Değişimine Etkisi

Grup, üyelerinin tutum değişimini artırabilir de engelleyebilir de; yani birey, grup normlarından etkilendiği için, tutumları gruba göre şekillenmektedir.

 

Grubun, Bireyin Verimliliğine Etkisi

Grupta belli bir sayıya kadar olan üye sayısı bireylerin verimliliğini artırmaktadır. Bu sayı yapılan işin niteliğine bireylerin özelliklerine, lidere bağlı olarak değişebilir.

 

Zararı Göze Alma Etkisi (Riske girme)

Gerek sorumluluğun grupça paylaşılması, gerek grupça ikna edilme, gerekse cesur kararları çevrenin desteklemesi neticesinde, bireyin grup içindeyken daha çok risk içeren kararlar alabildiği görülmüştür.

 

TUTUMLAR

Olaylara ve durumlara karşı belli şekilde tepki gösterme eğilimine tutum denir. Tutum duygu, inanç ve bilgilere göre şekillenir. İnsanların çevresine karşı gösterdikleri tepkilerin nasıl olacağını sahip oldukları tutumlar etkiler.

Otomobillere, takımlara, partilere, kurumlara, kişilere belli şekilde tepki gösterme genellikle tutumlar hakkında fikir verir. Bir kişi her seçimde aynı partiye oy veriyorsa, kişinin o partiye karşı tutumunun olumlu olduğu söylenebilir.

 

Tutumların özellikleri

Tutumlar kendi içinde tutarlıdır.

Tutumlar her zaman davranışa dönüşmeyebilir veya davranışlarla çelişebilir.

Tutumların duygusal, bilişsel ve davranışsal öğeleri vardır.

Tutumların davranışların etkileme gücü farklılık gösterir.

 

………………..

 

İlgili Kategoriler

Psikoloji Ders notları



Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir