Doğal kaynaklar ve çevre ekonomisi ders notu



Doğal kaynaklar ve çevre ekonomisi

Doğal Kaynaklar Çevre ve Ekonomi Kavramsal Çerçeve : Doğal kaynaklarla çevre içiçe olması, boyutlarının derinliği, kapsamının sınırlarının belirsizliği, özellikleri, sınıflandırılması, sorunları ise farklı disiplinlerde farklı anlamlar yüklemelerine bağlı olarak geniş bir tanımlama yapılmıştır.

Çevrenin Tanımı Boyutları ve Kapsamı

Çevre bilimciler tarafından kullanılan anlamıyla hava, su, toprağın üzerinde ve içinde canlıların yaşamlarını sürdürmeye yarayan bütün canlı ve cansız varlıklardan oluşan yaşam destek sistemlerinin bütününü oluşturmaktadır. Eğer çevre bütün bilim alanlarını kapsayacak şekilde kullanılırsa insanı kuşatan bütün çevre türlerini içermesi gerekmektedir. Bu ise insan refahı ve mutluluğunun unsurlarından birini oluşturan çevre, insanın kendisinin ve bütün canlıların içinde bulunduğu, canlı ve cansız bütün varlıkların karşılıklı etkileşim ve iletişim içinde oldukları ortamı tanımlamaktadır.

Çevre Tanımının Boyutları

Çevre kavramının  geniş olması ve sınırlarının belirsizliğinden dolayı  tanımın boyutlarını aşağıdaki gibi inceleyerek tanımı daha basitleştirip netleştirebiliriz

Nitelik Açısından Çevre

Fiziksel Çevre: Fiziksel çevre aslında dünyayı ortaya koyan canlı ve cansız çevrenin bir bütünüdür. Küresel tabakada en önemli canlılardan biri olan insanın ise içinde yaşadığı ve varlığını sürdürdüğü, fiziksel olarak özelliğini, niteliğini algıladığı ve hissettiği ortam, fiziksel çevredir

a)Doğal Çevre: Doğal çevre doğal etki ve güçlerin oluşturduğu, insanın oluşumuna katkıda bulunmadığı ve insan müdahalesi ile değiştirilemediği, insanın hazır bulduğu çevre ve doğal varlıklardır.

b)Yapay Çevre :Yapay çevre insanlığın var olmasından bu yana ekonomik ve toplumsal değişim sürecinde çoğunlukla doğal çevreden yararlanılarak insan bilgi ve kültür birikimine dayalı olarak yarattığı tüm değer ve varlıklardan oluşan çevredir. En belirgin özelliği ise insanın oluşturması ve şekillendirmesidir.

Toplumsal Çevre Fiziksel bir ortam içerisinde yaşayan ve insanların ekonomik, sosyal ve siyasal sistem içinde geliştirdikleri ilişkilerin bütünü toplumsal çevreyi oluşturmaktadır. Basit olarak iki ya da üç kişinin oluşturduğu ilişkilerden başlayıp, alışverişi, olacak komşuluğu, eğitimi, çalışma koşullarını, yöneten yönetilen ilişkilerini kapsayan ve toplumsal ilişki koşullarını şekillendiren, resmî ve gayri resmî davranış ve ilişkiler toplumsal çevreyi açıklamaktadır.

Mekân Açısından Çevre: Mekân boyutundan incelendiğinde çevre, yerelden küresele uzanan farklı mekân açısından coğrafî sınırlar ön plana çıkmaktadır. Yerleşim yerlerinin temel özelliklerine göre mekân, kırsal ve kentsel olarak ayrılabildiği gibi, farklı ölçekte, yerel, bölgesel, ulusal, uluslararası ve küresel boyutta da ayrılabilir. Farklı boyuttaki mekânlar birbirinden farklılaşan özellikler taşıyabilirler.

Yerleşme Yerlerine Göre: insanların mekân üzerinde yerleşme türü en genel olarak kırsal ve kentsel şeklinde biçimlenmektedir.

Ölçeklere Göre:  Mekân özelliğine göre çevre kavramını incelediğimizde, farklı mekân ölçeklerinde ele almak gerekmektedir. Bu anlamda çevre yerel, bölgesel şeklinde coğrafî ölçeklerde tanımlanabildiği gibi yönetsel, siyasal ölçeklere göre de ulusal ve uluslar arası şeklinde bir tanımlama yapılabilir.

Çevre Tanımının Kapsamı :Çevre kavramı ekonomik sosyal ve siyasal gelişmelerle birlikte, hızla gelişmiş ve içeriği yani kapsamı da genişlemiştir. Ayrıca insan refahı merkezli ve çevre merkezli yaklaşımlara göre ise çevre kavramının eşanlamlı olarak kullanılan kavram ve tanımların da ortaya çıkmasına ve bu kavramalarında çevre kavramı kapsamı içerisinde yer almasına neden olmuştur.

Çevre ve Ekolojik Sistem (Ekosistem): Ekolojik sistem ya da kısaca “ekosistem, insan ve diğer canlğ toplumların (popülasyonların) bir arada uyum ve denge içinde varlık ve gelişmelerini sürdürebilmeleri için gerekli ve var olan koşulların bütünü olarak tanımlanabilir Ekoloji kavramı, ilk defa 1866 yılında Alman biyolog Ernst Haeckel tarafından canlı varlıkların ortamlarıyla olan ilişkilerini incelerken kullanılmıştır. Haeckel ekoloji sözcüğünü Yunanca yaşanılan yer, anlamına gelen oikos ile bilim ya da söylem anlamına gelen logia kelimelerinden elde etmiştirEkolojik sistem ya da kısaca “ekosistem, insan ve diğer canlı toplumları n (popülasyonların) bir arada uyum ve denge içinde varlık ve gelişmelerini sürdürebilmeleri için gerekli ve var olan koşulların bütünü olarak tanımlanabilir.

Ekoloji canlı varlıkları doğal ortam ve organizmalar arasında kurulan ilişki ve etkileşim sürecinde analiz etmektedir. Ele alınan canlılar sadece hayvan ve bitki topluluklarıdır. Ekosistemin en önemli özelliği, bütün canlıların kendi aralarında ve diğer canlılarla olan ilişkilerinde dengeli dinamik ve düzenli bir işleyişin var olmasıdır.

Çevre ve Doğa Doğa ile ekosistem kavramları çevre kavramı ile birlikte düşünülen ve doğanın dengesi ve ekolojik denge çevre olgusunu açıklamakta kullanılan kavramlardır. Üretim ve tüketim amacıyla insan faaliyetleri doğaya verdikleri zararlar sonucunda doğanın dengesi bozulmuştur. Bu bağlamda doğa, kendisini yenileyemeyecek boyutlarda zarar gördüğü sürece, ekolojik denge bozularak çevre sorunları düzeltilemeyecek şekilde katlanarak artmaktadır.

Çevre ve Yaşam Kalitesi: Çevre sadece doğa ile sınırlı değildir, insan ve insan refahı ile ilgili olarak toplumsal ilişkiler içinde, boş zaman geçirme, dinlenme, iş ilişkileri gibi çok önemli olguları da kapsamaktadır. Bu bağlamda çevre ve yaşam kalitesi birlikte anılan ve çevre kapsamı  içerisinde yer alan insan faaliyetleri ve ekonomik büyüme sonucunda yaşam düzeyinin nicelik olarak artarken nitelik olarak da artmasını hedefleyen bir kavramdır.

Çevre ve Yaşam Çerçevesi Yaşam çerçevesi, fiziksel ve toplumsal çevreyi de içine alarak, çevre kavramının somutlaştırmasında çok önemli bir işlev görmektedir. Bu bağlamda kavram, birey-insan-toplum mekânını oluşturan herşeyi kapsamaktadır.

Çevre ve Ortak Mal Miras ya da ortak mal, çevresel öge ve varlıkların tamamını kapsayan bir kavramdır. Herkesin bir bedel ödemeden kullanabildiği bir maldır. Herkes bu maldan istediği kadar faydalanabilir ve kimsenin bu maldan faydalanmasının önüne geçilemez.

Doğal Kaynakların Tanımı Kapsamı ve Önemi

İnsan ihtiyaçlarını karşılayan ve insanın çevresinde bulunan ekonomik ve toplumsal amaçların gerçekleştirilmesinde kullanılan araçlara kaynak adı verilmektedir. Fakat bir mal ya da varlığın kaynak olarak nitelendirilmesi için birtakım şartları taşıması gerekmektedir. Bu şartları şöyle sıralayabiliriz; Kaynağın faydalı olması, o kaynağın varlığının farkında olunması ve bilinmesidir. Fakat kaynağın farkında olunabilmesi için ise, bilgi ve teknolojik sistemler gereklidir. Bir mal ya da varlığın kaynak olabilmesi için ikinci şart, faydalı olmasıdır Doğal kaynaklar, tarih boyunca ülkelerin kalkınmasında ve zenginleşmesinde kullanılan çok önemli kaynaklardır. Sanayileşmenin başlaması ve günümüze kadar gerçekleştirmiş olduğu değişim ve yeniliklerin kaynağında doğal kaynakların kullanılması ve işletilmesi çok önemlidir.

Doğal Kaynakların Sınıflandırılması

Yenilenemeyen kaynaklar ise doğada değişmeden sabit bir miktarda kalan tüketildiği zaman yerlerine yenileri olmadığı için alternatişeri olmayan kaynaklardır. Kömür, yer altı madenleri, ham petrol, kayalar ve mermer yatakları bu tür yenilenemeyen kaynaklardır.

Tükenebilen kaynaklar, kendiliğinden insan müdahalesi olmadan ortadan kalkan kaynaklardır. Doğal gaz yenilenemeyen stok bir kaynaktır ve yer altı su kaynaklarında olduğu gibi kayalar arasındaki bir çatlaktan tüketilmeden atmosfere karışabilir. Toprak aynı şekilde rüzgâr ve erozyonla tüketilmeden verimsiz kayalıklara dönüşebilir.

Tükenmeyen kaynaklar ise insanların müdahalesi olmadan kullanılmadan yıllarca özelliğini ve varlığını koruyup kalabilen kaynaklardır. Yer altı petrol yatakları insan tüketimine maruz kalmadan uzun yıllar bozulmadan kalabilen kaynaklardır.

Yenilenebilen kaynaklar: ise doğal ortam koşulları içinde özellik ve varlıklarını koruyabilen miktarları değişmeden sabit kalabilen kaynaklardır. Yenilenebilen kaynaklar ise insan müdahalesi sonucu etkilenmesine göre incelendiğinde insanlar tarafından etkilenen kaynaklar ve insanlar tarafından etkilenmeyen kaynaklar olarak bir sınıflandırma yapılmaktadır.

İnsanlar tarafından etkilenen kaynaklar, insan müdahalesine bağlı olarak azalır ve tükenebilirler. Ancak bu doğal kaynaklar varlıklarını sürdürüp yenileyebildikleri için şimdiki ve gelecek nesiller için kaynak olma özelliğini devam ettirirler

Kritik noktası olan doğal kaynaklar, insanların müdahalesi sonucunda kritik noktaları olduğu için varlıkları ve nesilleri tehlikede olan kaynaklardır. Bu kaynakların bazıları varlığını sürdürebilirken bazılarının varlığı ve nesli tükenmiştir. Yabani domuz, kurt, aslan vb. yabanıl hayvanların insanlar tarafından sürekli avlandıkları için mevcut sayılarını korumaları ve sayılarının artması pek mümkün olmaması sonucunda her geçen gün sayı ve populasyonları tükenmektedir.

Kritik noktası olmayan doğal kaynaklar ise insanların müdahalesi sonucunda kritik noktaları olmadığı için varlıkları ve nesilleri tehlikede olmayan kaynaklardır. Kritik nokta özellikle yenilenebilen kaynaklar için çok önemli bir özelliktir.

Doğal kaynağın kritik noktası, doğal kaynağın varlığını ve neslini sürdüremeyecek derecede azalması ve tükenmesi  durumundaki miktarı, sayısıdır. insan müdahalesi doğal kaynağun kritik noktada olmasında çoketkilidir.

Doğal Kaynakların Özellikleri:

Doğal Kaynakların Bir Yaşam Çevresi Olması

Doğal Kaynakların Sınırlı Olması

Doğal Kaynakların Tükenebilir ve Kalitelerinin Bozulabilir Olması

Doğal Kaynakların Üretim Faktörü Olarak Diğer Üretim Faktörlerine Göre Kıt Olması

Doğal Kaynaklarla ile ilgili Sorunlar

Doğal kaynakların üretim fonksiyonları belirsizdir

Doğal kaynaklar homojen değildir:Sahip oldukları özelliklerinden dolayı doğal kaynaklarla ilgili çeşitli sorunlar vardır. Bu sorunlar özellikle, iyi çalışan bir piyasasının olmaması, ortak kullanıma açık olması,üretim fonksiyonunun belirsiz olması, homojen olmaması ve yöresel olmasıdır.

Doğal kaynakların iyi çalışan bir piyasası yoktur

Doğal kaynaklar yöreseldir

Doğal kaynaklar ortak kullanıma açık kamusal (sosyal) mallardır : Doğal kaynak olarak meralardan, okyanuslardan, denizlerden, ormanlardan yabani hayvanlardan, bitki örtüsünden bireyler ve toplumlar bedelsiz ve kontrolsüz bir şekilde yararlanmaktadırlar. Bu tür kaynakları kullananların mülkiyet ve sahiplik kontrolü olmadığından her yeni  birey, diğer bireyler üzerinde ek birmaliyet yüklemektedir.Örneğin aynı gölü kullanan balıkçılara yeni balıkçılar eklendikçe balıkçı başınadüşen balık sayısı azalacağı için, her göle gelenek balıkçının diğer balıkçılara yüklediği maliyet artmaktadır.

DOĞAL KAYNAKLAR ÇEVRE VE EKONOMi iLiŞKiSi: Doğal kaynaklar çevre ve ekonomi arasındaki karşılıklı ve birbirine bağlı ilişkiler yeni bir olgu olmayıp insanın ve toplumun doğal çevresi ile olan ilişkisinin başladığı günden bu yana var olmaktadır. İktisat kitaplarında sonsuz ihtiyaçların karşılanması için mal ve hizmetlerin üretiminin ancak kıt kaynaklar olan üretim faktörlerinin varlığına bağlı olduğu vurgulanmaktadır.

İnsan ve Doğal Çevresi Arasındaki ilişkiler: :İnsanın doğal çevreyle ilişkisi günümüzden yaklaşık  10.000 yıl önce yaşanan tarım devrimi ile birlikte değişmeye başlamış,sanayi devrimiyle birlikte başlayan ikinci büyük değişimle insanın çevre üzerinde yaptığı tahribat büyük ölçüde artmıştır.insan ve  çevre arasındaki ilişki sanayi devrimi sonrasında bilgi toplumuna geçişle birlikte yeni döneme girmiştir. İnsan ve doğal çevresi arasındaki ilişkide tarih boyunca sürekli çevre, insanı etkilerken insan da çevreyi yavaş yavaş etkilemektedir. Bu dönemde artık doğal kaynaklar ve çevre küresel anlamda düşünülmeye başlanmıştır. Özellikle ortaya çıkan felaketler ve çevre konusuna ilgili baskı grupları ve uluslararası organizasyonların gözetim ve desteği ile kaynakların verimli ve yenilenebilir bir şekilde kullanılması ve korunması gerçeği yaygınlık kazanmaya başlamıştır.

Ekolojik Sistem Ekonomik Sistem ilişkileri : Hackett  (2001)’e göre, insanoğlu yaşadığı ortam içinde tüketimde ve üretimde bulunarak doğal kaynak ve çevreden yararlanmakta ve aynı zamanda ise doğal kaynak ve çevreye zarar vermektedir. Özellikle ekonomik sistem ekolojik sistemin bir alt sistemi olarak çalışmaktadır. Ekolojik sistem içinde en büyük enerji kaynağı güneş ve diğer yenilenebilir ve yenilenemez doğal kaynaklar, ekonomik sistem içinde ise üretim için gerekli enerji ve madde ihtiyacını aktaran sistem olmaktadır. Ekonomik sistem içinde gerçekleşen üretim sürecinde emek sermaye ile yenilenebilir ve yenilenemez kaynaklar bir araya gelerek güneş, rüzgâr ve diğer enerji kaynakları vb. üretimi gerçekleştirirler. İnsan ve doğal çevresi  arasındaki ilişkiler ve ekolojik sistem ile ekonomik sistem arasındaki ilişkiler, doğal kaynak çevre ve  ekonomi ilişkisini açıklayan ilişkilerdir.

DOĞAL KAYNAKLAR VE ÇEVRENİN EKONOMİ İLE İLİŞKİSİNİN TARİHSEL GELİŞİMİ

Çevre ve ekonomi ilişkisinin tarihsel olarak gelişimi iki farklı dönemde incelenmektedir. Doğa ve çevreyi bir üretim faktörü olarak ele alan ve doğanın sürdürülebilirliği açısından yenileme durumlarını dikkate almayan birinci dönem. Bu dönem sanayileşme sürecini de kapsayan ve insanmerkezli çevre yaklaşımını içeren doğal kaynaklardan sınırsızca yararlanma anlayışı olan 18- 20.yüzyıllardır.

İkinci dönem ise doğa ve çevreyi ekonomik büyüme için önemli bir üretim faktörü olarak ele alan günümüze kadar uzanan dönem 20-21.yüzyıllar. Fakat bu dönemde, doğal kaynakların ve çevre mallarının sınırlı ve tükenebilir olduğu dolayısıyla büyümenin de sınırlı olduğu görüşü yaygın olup doğal kaynak ve çevreye önem veren ve koruyan çevremerkezli yaklaşım benimsenmiştir.

20.yy. Öncesi iktisadi Düşüncesinde Çevre ve Ekonomi ilişkisi

İktisadi düşünce tarihinde doğal kaynaklar, çevre ve ekonomi ilişkisi 17-18.yüzyil ve daha eski dönemlerde tartışılmaya başlanmıştır.ilk iktisadi düşünce Fizyokrasidir. Fizyokratlar esas olarak liberal iktisadi düşünce akımının ortaya çıkmasına kadar üretim ve zenginliğin kaynağının toprak ve tarımsal üretim olduğunu vurgulayan iktisadi  düşünürlerdir. Sanayileşme ile başlayan ve görünmez el, fiyatın önemi, devlet ve kurumların işlevleri, rekabet, mülkiyet gibi  piyasa ekonomilerinin önemini vurgulayan klasik ekonomi teorisi önemli olmaya başlamıştır.

Adam Smith (1723-1790) Thomas Malthus (1766- 1834), David Ricardo (1772- 1823) J. S. Mill (1806- 1873), Karl Marx (1818-1883), W. Stanley Jevons (1835-1882)Klasik iktisadi düşünürlerden A. Smith, ekonomilerin büyüme aşamasında, doğal kaynak bakımından zengin bir durumda olduğunu varsaymaktadır. A. Smith,doğal kaynakları ve toprağı  üretim aşamasında doğada hazır olarak bulunan önemli bir üretim faktörü olarak değerlendirmektedi. Klasik iktisadi düşünürlerden Malthus ise Smith’in nüfus ile ilgili görüşlerini geliştirerek 1798 yılında AnEssay on the Principle of Population (Nüfus Prensibi Üzerine Bir Deneme) isimli eserini yayınlamıştır. Klasik iktisadi düşünürlerden, Ricardo ise Mathus ve Smith gibi düşünceleri  nedeniyle kötümser klasik iktisatçılar arasında yer almaktadır. Ricardo’ya göre doğal kaynakların ve toprağın kıtlığı nedeniyle uzun dönemde ekonomik büyüme sona ermektedir. Ricardo’nun Politik iktisadın ve Vergilendirmenin Prensipleri (1813) Karl Marx ise Sosyalist Düşünce Sistemi içinde sosyalist akımın temsilcisi olarak liberalizme ve klasik iktisadi düşünceye karşı olmuş bir iktisadi düşünürdü. Emek Değer Teorisi, bir malın değeri emek miktarı ile belirlenir ve emek gücü ise sadece bir malın üretimi için harcanan zaman olmayıp, zihinsel, fiziksel, entellektüel yeteneklerin bütününü ifade etmektedir. Marx’ın teorisi kapitalizmin yapısı ve gelişimini anlamaya ve çözmeye yöneliktir. Bu amaçla Marx, kapitalist sistem içinde ekonomik büyüme ve gelişmenin, sermaye birikimi ve işçilerin fazla çalıştırılması ve emeğin sömürülmesi sonucunda kapitalistin artan üretim ve karları sonucunda  oluştuğunu vurgulamaktadır. Bu fikir, Marx tarafından emek-değer teorisi, artı değer teorisi ve kar teorisi olarak ortaya konulmaya çalışılmıştır.W. Stanley Jevons (1835-1882) ise Malthus ve Ricardo’nun tarım toplumunda yaşamasının tam tersine İngiltere’nin hızlı sanayileşme döneminde yaşamıştır.

  1. yy. Sonrası İktisadi Düşüncesinde Çevre ve Ekonomi ilişkisi

Özellikle Alfred Marshall (1842-1924) ve A. Cecil Pigou (1877-1959) tarafından dışsallıklar,çevre sorunları, genel refah kuramı çerçevesinde incelenmektedir. Marshall ve Pigou, piyasa ekonomisinin başarısızlığı  ve dışsallıklar kavramı ile iktisadi analizde çevre sorunlarını açıklayan önemli düşünürlerdir. Marshall özellikle Principle of Economics (1961) isimli eserinde üretimin çok önemli sadece iki üretim faktörü olan doğa ve insan tarafından gerçekleştiğinden bahsetmektedir. Marshall ve Pigou piyasa ekonomisinin arz ve talep koşullarının tüm kıt kaynakların tüketimi ve kullanılması konusunda geçerli olamayacağını, piyasa ekonomisinin bu başarısızlığının ise çevre sorunları  gibi sorunların ortaya çıkmasına neden olacağını açıklamıştır Marshall özellikle dışsallık konusunda piyasa ekonomisinde firmaların herhangi bir karşılık ödemeksizin sağladıkları faydalar konusuna ağırlık vermesine karşılık, Pigou ise sadece pozitif dışsalıklar üzerinde durmayıp negatif dışsallıkları piyasa başarısızlığı  olarak ele almıştır. Bunalımı çözmek ve nedenlerini anlamak için John Meynard Keynes (1883-1946) ile başlayan Harrod Domar ile devam eden yeni bir iktisadi düşünce dünya ekonomileri ve ekonomik büyüme üzerinde etkili olmaya başlamıştır. 1969 yılında Birleşmiş  Milletler Genel Sekreteri U-Thant, Birleşmiş Milletler Örgütü üyesi ülkelerin birbirleri ile aralarındaki çatışma ve sorunları bir kenara bırakarak nüfus artışını yavaşlatmak, çevre sorunlarını azaltacak önlemler almak ve yoksulluğu azaltmak üzere birlik yapmaları gereği üzerinde durmuştur. Roma Klübü, 1968 yılında kurulan, farklı on ülkenin bilim adamları, eğitimciler,matematikçiler, iş adamları, iktisatçılar vb. iş ve meslek gruplarına ait otuz kişilik gruptan oluşan topluluktur.Roma  Klübünün ortak amacı ise, insanlığın bugün yaşadığı ve gelecektekarşılaştığı  sorunları değerlendirmek ve çözmektir. Bu bağlamda klasik iktisatçıların bu denli üzerinde durmadığı  doğal kaynakların tükenmesi ve çevre sorunlarına verilen önem, ilk defa RomaKlübünün “Büyümenin Sınırları” Raporu ile “küresel anlamda çevre sorunları” olarak algılanmaya başlamıştır. Roma Klübünün do¤al kaynakların tükenmesi ve çevre sorunlarını, toplumların gündemine yerleştirmeleri çabaları sonucunda, uluslar arası düzeyde ilk defa, Birleşmiş Milletler Çevre Konferansı  1972 yılında Stockholm’de toplanmıştır. Çevre Konferansı’nın çevre sorunlarının küresel düzeyde algılanması çabaları sonucunda 1987 yılında Dünya Çevre ve KalkınmaKomisyonu, Gro Harlem Brundland  başkanlığında oluşturulan ve Brundland Raporu olarak isimlendirilen bir rapor hazırlamıştır. “Ortak Geleceğimiz” olarak da bilinen bu rapor, çevre ve ekonomi  ilişkisi açısından önemli bir rapor olurken aynı zamanda küresel platformda ilkdefa yeni kalkınma anlayışını sürdürülebilir kalkınma kavramı çerçevesinde açıklayanbir çalışmadır. Brundland Raporu’ndan sonra özellikle çevrebilimcilerin sürdürülebilir kalkınma kavramının sadece ekonomik kalkınma büyüme, kâr odaklı olduğunu ve çevre insan ilişkisininçok daha önemli olduğunu vurgulamaları üzerine, 1992 yılında Rio de Janeiro’da Birleşmiş Milletler Çevre Konferansı  düzenlenmiştir Rio Konferansı  sonrası sürdürülebilir kalkınma konusunda küresel düzeyde yapılan diğer bir toplantı ise 2002 Johannesburg Dünya Kalkınma Zirvesi’dir. Zirvede özellikle Rio Zirvesi sonrası  yıllarda sürdürülebilir  kalkınma konusunda elde edilen ilerlemeler ve başarısızlıklar  değerlendirilmiştir

İlgili Kategoriler

Kamu Yönetimi Ders Notları



Yorumlar 1

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir