Anlama ve Anlatma Teknikleri



Okuma, okumak işi demektir, iş ismidir. Okumak, Türkçe Sözlük’te şöyle tanımlanmıştır:

“1.Yazıya geçirilmiş bir metne bakarak bunu, sessizce çözümleyip anlamak veya aynı zamanda seslere çevirmek: Ben sizin yazınızı kolaylıkla okurum. Eski yazıyı bilenler gittikçe azalıyor.

2.Bu biçimde yazılmış olan bir metnin iletmek istediği şeyleri öğrenmek: Yazılardan bıkmışım tek satır öğrenmeyeyim.

3.Bir konuyu öğrenmek için okulda, bir öğretmenin yanında veya yazılı şeyler üzerinde çalışmak: Okumak istemedi.

4.(Şarkı, türkü veya şiir vb. için) Sesli olarak veya ezgi ile söylemek:Şiirler okuyup söylüyoruz.

5.Bir şeyin anlamını çözmek:Şifre okumak.6.Bazı belirtilerle bir anlamı, gizli bir duyguyu anlamak, kavramak: Yüzünü benden saklıyor. Niçin?Çehresinde, melalinde aşkının matemini okumayayım diye mi?(…)”

Yukarıdaki tanımlardan anlaşıldığına göre okuma, bir ucu fizyolojide, bir ucu zihinde, bir ucu da ruhumuzda olan karmaşık yapıdır. Okuma, sadece duyu organlarıyla (sesle veya gözle) gerçekleşmez. Sadece zihinde gerçekleşen bir olay da değildir. Okuduğumuz şeyin hoşumuza gidip gitmemesi, bize zevk veya sıkıntı vermesi gibi ruha dayalı bir yanı vardır.

Her kelime, zihnimizde bir varlığı karşılar. Başka bir deyişle kelimeler varlığın kendisi değil, simgesidirler. Kelimeyi duyduğumuz zaman, onun zihnimizdeki karşılığı olan nesneyi algılarız. Bu algı, bizi anlamaya götürür. Konuşmak istediğimiz zaman bu işlemin tersini yaparız. Bu işlemin çok hızlı yapılabilmesi hızlı okumayı sağlar. Hızlı okuma, hızlı düşünmeye; bu da çabuk ve kolay anlamaya yol açar.

Okumanın amacı, bir yazının anlamının doğru ve çabuk kavranmasıdır. Kelimeler arasındaki mana ayrımlarının bilinmesi, cümle ve paragraflardaki duygu ve düşüncelerin kavranması, okumada bulunması gereken şartlardandır. Çünkü okuma esnasında zihin, tanıma, ayırma, algılama, anlama, kavrama, karşılaştırma, çözümleme, birleştirme işlemleri yapar. Zihnin çok çabuk çalışabilmesi ve kendisinden beklenen görevleri yerine getirebilmesi için, ona yardımcı olmak gerekir. Bu da iyi bir okuma eğitimi demektir. Okuma becerisi kazanamamış bir kişi zihnini yeteri kadar kullanamaz.

“Ortalama bir okuyucu dakikada 200-300 kelime okur. Yavaş okuyan birinin hızı dakikada 100-200 kelimedir. Hızlı okuma ilkeleriyle okuyan bir kimse ise dakikada 600-800 kelime okur.”

Okumanın Önemi: “Okuma, insanın kavrama ve düşünme yönlerini geliştirir, hayata uyumunu kolaylaştırır. Her şeyi gözlem ve tecrübe yoluyla öğrenmek mümkün değildir. Başkalarına anlatacak kadar önemli, başkalarının dinleyeceği/okuyacağı kadar güzel ifadeli kitapları, dergileri okuyarak bir çok şey öğreniriz. Öğrenme, kavrayışımızı, analiz ve sentez gücümüzü, yorumlarla yeni hüküm verme yeteneğimizi artırır.

Okumanın düşünce dünyasındaki bu olumlu etkileri yanında bir de zevk eğitimi yönü var. İnsanlar basit, ilkel veya bayağı türden ilgilerini ve yönelişlerini okuma yoluyla incelmiş, estetik yönü artmış hale gelebilirler. Okuma, hem zevk eğitimi kazandırır, hem de boş zamanların zevkli ve seviyeli geçmesini sağlar. Demek ki hangi yaş gurubunda, hangi cinsiyet ve kültür birikimi gurubunda olursa olsun, insanlara benimseteceğimiz cümle şudur: Okuma, insanın düşünce dünyasına genişlik ve derinlik kazanma, bilgi birikimini artırma, zevk eğitimi kazanma yönündeki ihtiyaçlarımızı gideren bir faaliyettir.”

NİÇİN OKUYORUZ?

Milyonlarca kişi kitap okuyor, müzik dinliyor, tiyatroya, sinemaya gidiyor. Neden? Oyalanmak, dinlenmek, eğlenmek istiyorlar demek soruyu pekiştirmekten öteye gitmez. İnsanın bir başkasının hayatına, sorunlarına gömülmesi, kendini bir resim, bir müzik parçası ya da bir roman, oyun, filim kişisi ile bir görmesi neden oyalayıcı, dinlendirici, eğlendirici olsun? Böyle gerçeklik dışı olaylara neden yoğunlaşmış gerçeklikmiş gibi tepki gösterelim? Eğer yetersiz bir yaşayıştan daha zengin bir yaşayışa, tehlikelerden uzak yaşantılara kaçmak istiyoruz dersek, o zaman yeni bir soru çıkıyor ortaya:Yaşantımız niçin yeterli değil? Neden gerçekleşmemiş yaşamlarımızı başka görüntülerle, başka biçimlerle gerçekleştirmek istiyor, karanlık bir salonun aydınlatılmış sahnesinde yalnızca oyun olduğunu bildiğimiz bir şeye soluğumuz kesilircesine kapılıyoruz? Belli kendini aşmak istiyor insan. Tüm insan olmak istiyor. Ayrı bir birey olmakla yetinemiyor; bireysel yaşamın kopmuşluğundan kurtulmaya, bireyciliğinin bütün sınırlılığı ile onu yoksun bıraktığı, ama onun gene de sezip özlediği bir doluluğa, daha doğru, daha anlamlı bir dünyaya geçmek için çabalıyor. Kişiliğin geçici, rasgele sınırları, yaşayışının kapanıklılığı içinde kendini tüketmek zorunluluğuna başkaldırıyor. İstiyor ki, benliğinden ötede, kendi dışında ama gene de kendi için vazgeçilmez bir şeyin parçası olsun. Çevresindeki dünyayı soğurmayı, kendisinin kılmayı, meraklı çevreye aç-benliğini bilimin, tekniğin en uzak burçlarına, atomun en gizli derinliklerine kadar yönelmeyi, sınırlı benliğini sanatta toplu yaşayışla birleştirmeyi,bireyselliğini toplumsallaştırmayı özlüyor. ERNST FİSCHER

Okuma alışkanlığını elde etmek, tesirli ve doğru bir şekilde konuşmak; duygu, düşünce ve tasarılarını beğenilir tarzda yazmak doğuştan getirilmez, sonradan kazanılır. Liseyi bitiren bir genç, edindiği bilgi ve tecrübeleri iyi bir şekilde kullanarak, herhangi bir konuda meramını ifade edebilmelidir.

“Okuma, bireyin duygu ve davranışlarına zenginlik ve renk katar. İyi bir okuma alışkanlığı edinmiş olan kişi olaylara, insanlara ve doğaya yansız ve hoşgörü içinde bakmayı öğrenir. Bilim ve sanat değeri yüksek eserlerin yardımıyla, kişinin dünya görüşü genişler, bilgisi artar, beğeni düzeyi yükselir. Kendi tarih ve kültürünün yanı sıra, insanoğlunun ortaya koyduğu evrensel değerler, düşünce akımları ve sanat görüşleri üzerinde de bilgi sahibi olur. Okuma kişiyi bilgisizlikten ve yanlış inançlardan kurtararak onu gerçek anlamda düşünme ve yaratma özgürlüğüne kavuşturur. Okumanın bu bireysel ve toplumsal işlevi nedeniyledir ki çağdaş ve ileri toplumlarda halkın okuma yeteneği ve alışkanlığı bakımından bulunduğu düzey, uygarlığın ya da kültürel gelişmenin bir göstergesi olarak değerlendirilir.

İyi bir okuma alışkanlığının öğrenciye öğrenimi boyunca sağlayacağı pratik yararları da şöyle özetleyebiliriz:

  1. Ders kitaplarını kolayca okuyup anlamasına yardım eder.
  2. Kaynak kitaplardan daha iyi yararlanmasını sağlar.
  3. Edebiyat eserlerinden zevk duymaya alıştırır.
  4. Eleştirme ve değerlendirme alışkanlığı kazandırır.
  5. Söz dağarcığını zenginleştirir.
  6. Yazılı ve sözlü anlatım gücünü geliştirir.
  7. Dilbilgisi kurallarını daha iyi kavramasına olanak sağlar.
  8. Yazım ve noktalama kurallarını daha doğru kullanmasında yardımcı olur.”

“Lisede edebiyat, Türk Dili ve Kompozisyon derslerinin nihai hedefleri yapılan saha araştırmasına dayanılarak, özet olarak ve kısaca aşağıdaki şekilde tespit edilmiştir:

*a. 15.000 kelimeyi aktif olarak kullanma ve 19.000 kelimeyi de dinlediği  veya okuduğu zaman anlama,

*b. 18 kelimelik cümleyi kurabilme, 21 kelimelik cümleyi anlayabilme,

*c. TBMM’deki konuşmalar takip etme ve anlayabilme,

*d. Dakikada 150 kelimelik bir metni hızlı olarak okuyabilme, 60 kelimelik metni anlayarak okuyabilme,

*e. Herhangi bir konuda hazırlıklı olarak 20 dakika konuşabilme,

*f. En az 35-40 şiiri ezbere bilme ve yeri geldikçe ahengine uygun olarak okuyabilme,

*g. En az 150-200 ata sözünü bilme ve kullanma,

*h. Bir metnin paragraflarındaki ana fikirleri (yardımcı fikirler) tespit edebilme ve bunları birleştirerek tek ana fikir haline getirebilme (öğrenci sentez seviyesine ulaşmış olacak),

*ı. Gördüğü veya duyduğu bir olayı en az iki daktilo sayfası olacak şekilde hikaye edebilme,

*j. Herhangi bir konudaki şahsi düşüncelerini bir daktilo sayfası tutacak kadar yazabilme,

*k. Her gün bir gazetenin en az iki köşe yazısını okuma ve haftalık veya aylık bir dergiyi takip etme alışkanlığını kazanmış olma,

*l. Toplumun aksayan yönlerini kendi çapında çare teklif edebilecek bilgi ve medeni cesareti kazanma,

*m. Toplumun genel ahlak kurallarına uygun hareket etme alışkanlığını kazanmış olma,

*n. Mücadele etme azmi kazanma,

*o. Gurupla hareket etme düşünce ve becerisine sahip olma,

*p. Mahalli dilden kurtulup kültür dilini kullanır hale gelmiş olma,

*r. Sosyalleşme,

*s. Türk kimliği kazanma…”

HAFIZA

Hafıza nedir? Herkes kendi tecrübelerine dayanarak bunu bilir, fakat söz konusu olayın aslında nasıl gerçekleştiği hakkında hiç kimse bir şey söyleme durumunda değildir. yaşadığımız şudur:Herhangi çeşit bilinç yaşantıları kısa ve uzun bir süre sonra bir kere daha ortaya çıkarlar, fakat “bunu daha önce yaşamıştım” dedirtecek şekilde, bir “tekrar” olarak görünürler. Normal insanlar onları aynı andaki çevre izlenimlerinden açıkça ayırt edebilir. Böyle yaşantılara hatıralar denir. Ortaya çıkışları için” akla gelmek”, “gözün önüne gelmek,”canlanmak,” yenilenmek vb. ifadeler kullanırız, bu ifadeler bir olayı  tasvir eder gibi görünürler,fakat sadece simgedirler (bilder). Rahatça söyleyebileceğimiz tek şey, hatıraların bazen belirli şartlar altında, bazen de öyle anlaşılıyor ki böyle şartlara bağlı olmadan ansızın canlanıverdikleridir. Bu şartlardan en önemlisini biliyoruz: İster kendileri hatıralar olsun, isterse çok kısa zaman önce yaşanmış bazı olaylar, belirli bilinç yaşantılarının ortaya çıkışı, belirli hatıralarında ortaya çıkmasına yol açmaktadır. Böyle durumlarda hatıraların “uyanmasından” bahsederiz. Bunun da mecazi (bildlich) bir ifade olduğu açıktır. İrademiz, yönelişimiz çoğu kere destekleyici bir rol oynar, geçmiş bir şeyi bilerek düşünürüz ve irademize itaat eden hatıra hemen birden bire canlanıverir. Fakat çoğu kere de durum böyle değildir, hatıra ancak bütün dikkatimizi bambaşka yöne çevirdiğimizde karşımıza çıkar, “bulup çıkarmaktan” ümidimizi kestikten çok sonra, unuttuğumuz ve boşu boşuna o kadar aradığımız bir ismi birden hatırlayıveririz. Sonra irademiz dışında, hatta ona karşı canlanan hatıralar da vardır.

Belirli bir bilinç yaşantısının belirli bir hatıraya yol açması olayına, iki yaşantının bağlanması veya özel terimiyle çağrışım (assoziation) diyoruz. Bir adım daha ilerliyor ve böyle bir bağlamanın hangi şartlarda gerçekleştiğini tespit edebiliyoruz. İlk olarak her iki yaşantı ortaya çıktıklarında aynı anda bilinçte yer almışsa gerçekleşiyor (temas çağrışımı, beruhrungsassoziation). Bu bağlanma ikinci olarak da, iki yaşantı herhangi bir noktada birbirlerine benziyorsa, herhangi bir ortak hatları varsa vuku buluyor (benzerlik çağrışımı, åhnlichkeitsassoziation). (…)

Öğrenme olayında, bilinç yaşantıları bağlamasını bilerek gerçekleştirerek, onlardan faydalanma yoluna gideriz. Bilinç yaşantıları arasında bağlantıları kurabilme yeteneğine anlama yeteneği (merföhhigkeit) denir. Onları muhafaza etme ve ihtiyaç anında harekete geçirebilme yeteneği ise hafızadır. Görülüyor ki, dil mülkiyetinin tümü, hafızanın bir başarısıdır. Walter PORZİG  (Dil Denen Mucize I, s.188-190)

A.1.2.OKUMA KONUSUNDA YAYGIN İNANÇLAR

1.Her kelime bir kere okunmalıdır: Yanlış. Çünkü gerek insan gözünün sabitleşme becerisi açısından, gerek tek tek kelimeleri değil de bütünü anlamak için okuduğumuzdan, bu inanç doğru değildir.

2.Dakikada 500 kelimeden fazla okumak imkansızdır: Yanlış. Çünkü hem insan gözü her sabitleşmede altı kelime kadar kaydedildiği, hem de bir saniyede dört sabitleşme yapabildiği için, okuma hızını dakikada 1000 kelimeye kadar çıkartmak mümkündür.

3.Hızlı okuyan biri, okuduğunu değerlendiremez: Yanlış. Çünkü hızlı bir okuyucu, okuduğunun anlamını hem çok daha iyi anlar, hem dikkatini uzun süre sürdürür. Ayrıca hızlı okuyan birinin özellikle ilgisini çeken konulara ve kendisi için önem taşıyan noktalara geri dönme ve zaman ayırma şansı daha fazladır.

4.Yüksek hız dikkatin dağılmasına sebep olur: Yanlış. Çünkü okuma hızı arttıkça hem daha çok miktarda bilgiyi anlamak mümkün olur, hem de dikkat yükselir.

5.Ortalama okuma hızı doğal olduğu için en uygunudur: Yanlış. Çünkü ortalama okuma hızı doğal değildir. Ortalama okuma hızı denilen hız, okuma konusundaki ilk eğitimin eksik olmasından, gözün ve beynin çeşitli hızlarda nasıl çalıştığı konusundaki bilginin yetersiz olmasından kaynaklanmaktadır.

6.İyi anlayabilmek için sesli okumak gerekir: Yanlış. Sesli okuma, okumayı yavaşlatır. Bu ilkokul döneminden edinilmiş hatalı bir okuma alışkanlığıdır. Ortala konuşma hızı dakikada 200 kelimedir. Sesli okumak bu hızla sınırlanmaya yol açar.

7.Sessiz okumak hızlı okumak için yeterlidir: Yanlış. İçinden okumak da, sesli okumanın bir türüdür. Dudaklar kelimeleri telaffuz etmese de, ses telleri kımıldadığı için okuma hızı dakikada en fazla 500 kelimeyle sınırlanır. Bunu önlemek için çiklet çiğnemek iyi bir yoldur.

A.2.ÇEŞİTLİ OKUMA BECERİLERİ VE TEKNİKLERİ

A.2.1.Okuma becerisinin geliştirilmesi: Okuma becerisinin geliştirilmesi ve okuma alışkanlığının pekiştirilmesi için ders içinde ve dışında kimi önlemlerin alınmasına gerek vardır. Pratik sonuçlar elde edilmesi  için şu çalışmalara yer verilmesi yararlı olur:

*Ders kitaplarında kısa metinler ile sürekli ya da güdümlü okuma konusu yapılan eserlerden seçilen kimi bölümlerin, öğrencilere iyi ve doğru okumaya örnek olmak üzere öğretmen tarafından sınıfta okunması,

*Öğrencilerin ilgilerini çekebilmek ve dikkatle dinlemelerini sağlayabilmek için okuma metinlerinin güncel konu ve sorunlara eğilen yazılardan seçilmesi ve zaman zaman öğrencilere sınıfta kendi ödevlerini okuma alışkanlığı verilmesi,

*Okuma çalışmalarının derslik dışında da sürdürülmesi için uygun fırsatlardan yararlanılması,

*Okuma becerisi bakımından istenilen düzeye erişememiş öğrencilere küçük küme etkinliklerinde ödevler verilerek onların okuma yeterliliği bakımından daha ileri bir düzeye getirilmesine çalışılması,

*Sesli ve sessiz okuma uygulamaları  sırasında öğrencilerin en çok yaptıkları yanlışların zamanında düzeltilmesi,

*Kelime dağarcıkları yetersiz olduğu için okumada başarısızlık gösteren öğrencilerin bu eksikliklerini giderici etkinliklere yöneltilmesi.

A.2.2.ETKİN OKUMA (İSOAT): Psikolog Robbinson’un okuyarak öğrenme konusunda  1960’larda geliştirdiği SQ3R yöntemi bugüne kadar geçerliğini korumayı başarmış ve yerine uygulama kolaylığı açısından daha iyi bir yöntem koyulamamıştır. (SQ3R İngilizce Survey Question, Read, Recall, Review kelimelerinin baş harflerinden oluşan bu kod, Türkçe’ye Yurdagül Yüksel tarafından İSOAT olarak çevrilmiştir.)

İSOAT= İZLE, SOR, OKU, ANLAT, TEKRARLA demektir.

Bu yöntem kitaptan okuyarak öğrenmeyi kolaylaştıran ve sınav başarısını yükselten bir yöntemdir. İsoat yöntemiyle okuma beş basamaktan oluşacak şekilde şöyle düzenlenmektedir.

İZLE(Göz at): Bölüm içinde ne anlatılmak istendiğini anlayabilmek ve genel bir fikir edinmek amacıyla baştan sona 3-4 dakika süreyle göz gezdirin. Bu göz gezdirme işlemi sırasında bölümdeki ana başlıklar, alt başlıklar, koyu renk veya italik harflerle basılmış yerleri, şekil, grafik ve resimlerin alt yazıları, paragrafların ilk ve son cümlelerini, varsa bölüm özetini okuyun.

Böyle sistemli bir göz atma işlemiyle yazarın anlatmak istediği anafikir ve önemli noktaları bulmuş olursunuz.

Eğer ders kitabındaki bir bölümün değil de, kitabın kendisi hakkında genel bir fikir sahibi olmak istiyorsanız sırayla göz atmanız gerekenler şunlardır:

Kitabın adı, yazarı, ilk baskısının yayın yılı ve eldeki baskının yayın yılı, önsöz ve giriş bölümleri, içindekiler bölümü, kaynakça bölümü (yazarın araştırma genişliğini anlamak için), bölüm başlıkları.

Genellikle okunmadan atlanan önsöz ve giriş bölümünde yazar, kitabı yazmaktaki amacını, yazarken seçtiği çizginin sebebini ve bazı konuları hangi sebeple dışında bıraktığını anlatır. Kitap konusunda fikir sahibi olmak için bu bölümlerin okunmasında büyük yarar vardır.

SOR: Kitabın veya bölümün içine dalmadan önce kendi kendimize o bölümü okumakla ne kazanmak istediğinizi sorun. “Bu bölümü (veya kitabı) niçin okuyorum?”, “Beni özellikle neler ilgilendiriyor?”.

Bu soruları çıkartmak için bir yol da göz attığınız bölümdeki başlıkların, alt başlıkların koyu renk basılmış yerlerin soruya çevrilmesidir. Bu tür soruların çıkartılması sorularınızın cevaplarını arayarak ve bir amaç gözeterek okumanızı sağlar.

Çıkartılan soruların 21×14 cm boyutunda bir kartona veya bir kağıdına yazılması yararlıdır. Bu sorulara cevap verilmeden okunursa öğrenme olmaz.

Soruları çıkartırken şu noktalara özellikle dikkat edin:

a.) Tanımlarla ilgili sorular sorun. Birçok derste tipik sınav soruları böyledir.

b.) Benzerlik ve farklarla ilgili sorular sorun. Bu sorular öğrencinin birbirine yakın iki veya daha fazla kavram arasındaki fark ve benzerlikleri ayırt edip edemediğini ölçer.

c.) Dersin konusuna göre “Ne?”, “Nasıl?”, “Nerede?”, “Ne zaman?” gibi soru zamirlerini kullanarak sorular sorun.

d.) Örneklerle ilgili sorular sorun: Böyle sorular öğrenilmiş bir kavramın farklı bir duruma uygulanmasını ölçer.

OKU: Bu aşamada daha önce çıkardığınız sorulara cevap bulmak amacıyla okumaya başlayın. Okuma sırasında kitap üzerinde işaretlemeler yapmalı, karton veya kağıda soruların cevapları yazılmalıdır.

Yazılan ve işaretlenenler arasında konunun  ana fikrinin ve anahtar kelimelerin bulunması gerekir.

Anahtar kelimeler konunun doğru ifade edilmesine, anlaşılmasına yarar ve çağrışım yaptırır. Bu çağrışımlar hatırlamayı kolaylaştırır.

İşaretleme iki şekilde yapılabilir:

Birincisi, okuma sırasında sorularınıza bulduğunuz cevapların karşısına kitapta, “1. soruya cevap”, “3. soruya cevap” şeklinde yazabilirsiniz. Bunun yanı sıra geliştirdiğiniz kendinize özgü işaretleme sistemiyle sayfanın yanına işaretler koyabilirsiniz. Böyle işaretleme sistemine şöyle bir örnek verilebilir:

X Önemli, XX Çok önemli, ! Dikkat et, A Araştır, ? Anlaşılmayan yer (üzerinde tekrar düşünmek gerek), ?? Yazarla aynı fikirde değilim.

İşaretleme işlemi için ikinci ve daha yararlı öneri, daha önce çıkartılmış olan sorulara bulunan cevapların kağıda veya kartona yazılmasıdır.

Böyle bir yol birçok öğrenciye zaman kaybı olarak gelecektir. Oysa sorulara verilecek kısa cevapların yazılması, yapılacak tekrarları son derece kolaylaştırır ve verimli bir duruma getirir.

Bir kere daha tekrarlamak gerekirse, soruların karşısına uzun uzun cevaplar yazmak hem gerekli değildir, hatta hem de sakıncalıdır. Çünkü önemli olan, cevapla ilgili anahtar kelimeyi seçip kullanabilmektir.

Cevaplar kağıda veya kartona yazılırken önemli olan, ana fikrin ve ona bağlı kavramların seçilmesi (tanınması), yazılması ve iyice öğrenilmesidir. Çünkü sınavda bunların hatırlanması ipucu görevini görecek ve bir şartlı refleks biçiminde onlara bağlı yardımcı fikirler ve ayrıntılar hatırlanacaktır.

İyi yazılmış bir kitapta ana fikri yakalayabilmek için şu dört noktaya özel dikkat harcamak gerekir.

1.) Paragrafın ilk cümlesinde çoğunlukla temel fikir bulunur, sonraki cümleler bu fikri geliştirir, son cümlede bu fikir farklı bir şekilde tekrarlanır.

2.) Anahtar kelimeler veya işaretlere karşı duyarlı olmak gerekir. Bu kelimelerden bazıları şunlardır: Çoğunlukla, sonuç olarak, özet olarak, kısacası, her zaman. Bu kelimelerden sonra daima konuyla ilgili önemli fikirler gelir.

3.) Tablo, şekil, şema ve grafikler metinde aktarılan fikri kısa yoldan ifade eder ve can alıcı noktalarını ortaya koyarlar. Ayrıca tablo, şekil, grafik ve şemalar metin içindeki birden çok fikrin karşılaştırılmasına imkan verecek biçimde de düzenlenebilir. Böylece sayfalar boyu anlatılanları bir bakışta görmek ve kavramak mümkün olabilir.

4.) Bölüm özetleri, bir bölüm içindeki ana fikri verir ve bölümü ana hatları ile özetler.

Bu işlemlerin 15-25 dakikada tamamlanması gerekir.

ANLAT: Bu aşamada kitap ve defterleri kapatarak sadece karta ve notlar çıkartılan kağıda göz atarak soruların cevabını kendi kendinize ve sesli olarak anlatın.

Anlatma sırasında önemli noktaların ve anahtar kelimelerin kullanılması esastır. İhtiyaç duyulursa notlara bakılabilir. “Anlat” aşaması yöntem içindeki önemli bir adım olduğu için atlanmaması gerekir.

Birçok öğrenci bu basamağı zaman kaybı gibi görmek veya içinden (sessiz olarak) anlatmak eğilimi taşır. Bir daha hatırlatmak gerekir ki, bir sınavdaki başarınız ders başında geçirdiğiniz süreye değil, yaptığınız tekrar sayısına bağlıdır.

Yüksek sesle tekrarın dört yararı vardır:

*Zihnin dağılmasını önler. Sessiz tekrarlarla daha kolay hayallere dalınabilir, zihin çalışma dışı konulara kayabilir.

*Sesli tekrar dikkati yüksek tutar.

*Kelimelerin telaffuz edilmesi, onların hafızaya yerleşmesini ve hatırlamayı kolaylaştırır.

*Anlatırken önce soruyu sorun, sonra cevabı anlatın. Böylece soruyu şartlı refleks zinciri başlayan uyaran olarak kullanmış olursunuz. Bundan sonra soruya bağlı olarak cevap zincirleme olarak hatırlanır. Sınav sırasında da soru geldiğinde cevabın aynı şekilde hatırlanması mümkün olur. Bu aşamanın 4-5 dakika sürmesi gerekir.

TEKRARLA: Bu aşamada karton ve notlar kaldırılarak bölümün baştan sona tekrar edilmesi gerekir. Bu kararın süresi yaklaşık 4-5 dakikadır.

Hafızadan tekrarlanmayan bilgi öğrenilememiş demektir. Eğer hatırlamakta zorluk çektiğiniz bölümler varsa, atlayın ve onları daha sonra ele alın.

Öğrendiğinizden emin olmanız için sorunun, ana fikri ve anahtar kelimeleri çağrıştırması ve cevabın zincirleme olarak hatırlanması gerekir.

Öğrenmek için ders başında çok vakit geçirmek değil, çok sayıda tekrar yapmak gerekir.

Bu yöntemle ders çalışırken bir bölümünün 20-40 dakikada okunup özetlenebilmesi gerekir. Yöntemi öğreninceye kadar kısa bir süre için, bu süre uzayabilir. Yöntemi öğrendikten sonra bu süreye uymak için zorluk çekmeyeceksiniz. Ayrıca bu yöntemle çalıştığınız bir dersi hem daha iyi hatırlayacaksınız, hem de daha kolay tekrarlayacaksınız, kısacası bu yöntemle çalıştığınız dersi gerçekten öğreneceksiniz.

A.3.ETKİLİ OKUMAYI ENGELLEYEN ETKENLER

Okuma, gözle görülür hale getirilmiş olan duygu, düşünce, bilgi, görgü, deneyim tecrübe, estetik vb. aktarımların (yazının) tekrar duygu ve düşünce haline dönüştürülmesidir. Bunun birkaç boyutu vardır:

1.Fiziki boyut, 2.Psikolojik boyut, 3.Dil-kültür boyutu, 4.Eğitim boyutu, 5.Güdülenme boyutu, 6.Çevre faktörü boyutu.

1.Fiziki boyut: Bedenin okumaya hazır halde olup olmamasıyla ilgilidir. Uykusuzluk, yorgunluk, gıdasız kalma, hastalık vb. etkenler okumayı engelleyen unsurlardır.

2.Psikolojik boyut: Okumada en önemli etken moralitedir, psikolojik hazırlıktır. Dikkatin belirli bir noktaya yöneltilmesini engelleyen en önemli unsur  moralsizlik sayılabilir. Moralsizlik isteksizliğin de kaynağıdır. İsteksizlik her şeyde olduğu gibi, okumada da güçlük yaratan etkenlerden sayılır.

3.Dil-kültür boyutu. Okumada dil, çözülmesi gereken bir bilmece gibidir. Dil çözümlemeleri de kültür çözümlemelerine dayanır. Dili ve dilin kaynaklandığı kültürü bilmemek, ya da çözümleyememek okuyucuyu anlamaya değil, anlamamaya götürür. Okuduğunu anlamayan biri de okumaktan soğur, okumamaya yönlenir.

4.Eğitim boyutu: Eğitim, göreli olarak her yönden iyi bir insan yetiştirmeyi amaçlar. Her şeyi bilen değil, neyi bilmesi gerektiğini bilen, her şey üzerinde akıl yürütebilen, problem çözen, özgürce düşünen ve zihni yapısını çok iyi değerlendirebilen biri, aynı zamanda iyi bir okuyucudur. Eğitimsiz biri okumanın önemini bile kavrayamaz, ayrıca okumanın bir zevklenme vasıtası olduğunu bile bilmez. Okuma eğitimle kazanılan bir beceridir. Bilgi, her türlü eylemin kaynağıdır, tabii okumanın da.

5.Güdülenme: Okumanın bir “anlama” boyutu olduğunu bilme ve okuma için kendini bilinçli olarak yönlendirmedir. Bunun farkına varamamak, güdülenememe bir sonuç doğurur. Okuma, bir zevklenme aracı değil, yük olarak görülürse okumaktan uzaklaşılır.

6.Çevre föktörü: İçinde yaşadığımız sosyal ortamın (aile, okul, arkadaş çevresi) okumaya karşı olumsuz tutumu kimi insan için etkili olabilir.

Maddi durumun yetersiz oluşu da göreceli olarak kimi insanları okumadan uzaklaştırabilir.

“Niçin okumuyoruz veya az okuyoruz?:

1.Toplumun hiçbir kesiminde, kitap okumanın ihtiyaç olduğuna, zevk eğitimi sağladığına inananlar çoğunluk değil.

2.Okuması gereken insanları guruplandırıp, ilgilerini çekecek, okumaya yönlendirecek kitap ve dergiler yeterli değil.

3.Okuyanın beğenildiği, okumanın kabul gördüğü bir anlayışın yerine, okuyanın pek hoş karşılanmadığı bir görüş yaygın. Bu kötü ve yanlış anlayışı düzeltmek için kitle haberleşme araçları radyo, tv, gazete ve dergiler de destek vermiyor.”

A.4.OKUMA VE NOT ALMA

Not alma: Bir şeyi, başlıca noktalarını özetleyerek yazmak, biri konuşurken onun söylediklerini yazmak: Not alıyorum, Türkçe’ye mısra mısra hemen tercüme ediyorum. R. Halit Karay.

Not alma, herhangi bir yazıyı okurken, birisini dinlerken, düşünürken, ders çalışırken veya İş yaparken önemli noktaları kaydetmek demektir. Not alma, herhangi bir şeyin fazla vakit harcanmadan hatırlanması için başvurulan bir yoldur.

Notun çeşitli yararları vardır. Ders çalışırken not alan bir öğrenci; çok geniş bir konunun can alıcı noktalarını bir kağıda veya deftere not etmekle, ilerideki çalışmalarına iyi bir ön hazırlık yapmış olur. Çünkü o ders konusunu artık kitaptan değil, nottan okur. Böylece zamandan tasarruf etmiş olur. Yazılı ve sözlü imtihan günlerini, ödev teslim tarihlerini bir yere not eden öğrenci, hazırlıklarını zamanında yapacağı için derslerinde başarı kazanır. Yapacağı pazar alışverişinde alacağı malzemeyi bir kağıda not etmeyen kişi, genellikle alacaklarının bazılarını unutarak evine döner. Yapacağı işleri; görüşmeleri, seyahatleri bir yere not etmeyen iş adamı, meydana gelecek karışıklıktan dolayı başarısızlığa uğrar.

İlmi çalışmalar yapan kişiler de, çalışmaları ile ilgili bilgileri, genellikle fişler üzerine not ederler. Bu tür çalışmalarda, fiş üzerine not edilen bilginin hangi yazarın, hangi kitabının, hangi sahifesinin alındığı belirtilir. Eğer bu bilgi, bir gazete veya dergiden not edilmişse, o derginin veya gazetenin tarihi, sayısı, sahifesi, sütunu fişe yazılır. Fiş usulü, çalışma yapan kişi için büyük bir kolaylık sağlar. Bir çok eser, bir daha baştan sona okunmamış olur. Kitaplarda, başka kitaplardan aktarılan bilgiler, genellikle tırnak içinde yazılır, sahife altında veya kitap sonunda nereden alındığı not halinde belirtilir. Bu notlara, dip not veya sadece not adı verilir.

Not alırken dikkat edilecek başlıca noktalar şunlardır:

1.Not aldığımız kitabın, yazının, dersin, konferansın konusunu kavramalı, ilginç yönlerini görmeli ve can alıcı noktalarını belirlemelidir. Rastgele not tutulmalı, tutulan notlara bir defa göz gezdirildiğinde, konu derhal hatırlanmalıdır.

2.Not alırken konunun ayrıntılarına inmemeli, ana ve temel yönleri ele alınmalıdır.

3.Dersle ilgili bir not alırken, öğretmenin ağzından çıkanı aynen kaydetmemelidir. Bu zabıt  katibinin yaptığı işten farklı bir iş değildir. Öğrenci böyle bir not tutarsa, konu üzerinde hiç düşünemez,  buluş yapamaz. Bu nedenle, sadece dersin ana hatlarını ve unutulabilecek nitelikteki özel bilgileri not etmelidir. Yazılan bu notlar, daha sonra sıraya konulmalı ve yeniden gözden geçirilerek kaleme alınmalıdır. Özellikle ders ve konferans gibi çok hızlı not alınması gereken hallerde, bazı bilinen terim, kavram ve isimler kendi kişinin anlayabileceği bir biçimde kısaltılmalıdır.

4.Not tutma veya not almada açık ve anlaşılır bir anlatım kullanılmalıdır. Dil, daha sonra bakıldığında kolayca anlaşılacak kadar net olmalıdır. Bu yüzden lüzumsuz kelime kullanılmamalı ve kısa cümleler yapılmalıdır.

5.Bir yazıdan veya kitaptan not çıkarılıyorsa, o yazının veya kitabın planı iyice kavranmalıdır. Ana fikir ve yardımcı fikirler belirlenmelidir.

6.Notun nereden alındığı açıkça belirtilmelidir.

7.Notlar, konularına göre sınıflandırılmalı ve dosyalandırılmalıdır.

Ayrıca, önemli ve gerekli gördüğümüz konulardaki yazıları ihtiva eden gazete ve dergi küpürlerini biriktirmek de not almaya girer. Yalnız bu küpürlerin hangi dergi veya gazetenin, hangi tarihli nüshasının, hangi sahifesinden alındığı not edilmelidir.

İyi not tutmanın önşartları:

İyi not almaya uygun bir malzemeyle sınıfa gelmek ve kısaltmalar kullanmak.

Derslere düzenli devam eden, iyi bir dinleyici olan ve not tutan bir öğrenci, muhtemel sınav sorularının neler olacağı konusunda son derece uyanıktır. Bazı öğretmenler derslerini tekdüze anlatırlar. Ancak birçok öğretmen ses tonunda veya vurgulamasında değişiklik yaparak önemli fikir ve prensipleri ortaya koyar ve bunlar sınav sorularıdır. Dikkatli bir öğrenci için bu muhtemel sınav sorularını kestirmek hiç de zor değildir.

Öğretmenin verdikleri ipuçları, bu ipuçlarına karşı duyarlı öğrenciler tarafından kolayca değerlendirilir. Zaten öğretmenler de bu ipuçlarını büyük çoğunlukla bu sebeple ve bu tür öğrenciler için verirler.

Eğer bir öğrencinin bedeni, ve zihni dersin her saniyesinde yukarda anlatılan şekilde çalışırsa, ders malzemesini anlamlandırmaya, sentez etmeye ve özümlemeye gayret ederse, zaman o öğrenci için hızla geçer ve sıkılmak gibi bir duyguyu yaşamasına fırsat kalmadan ders biter. Hepsinden önemlisi bu öğrenci o dersi çalışmak için çok daha az zaman harcar ve zamanını daha keyifli ve kendisine zevk verecek ders dışı konularla ilgilenerek geçirme şansı artar.

Bazı öğrenciler derste not tutmak yerine , dersi teybe almayı tercih ederler. Ancak hemen belirtmeliyiz ki, derste not tutmak ile dersi teybe kaydetmek aynı şey değildir.

Bu konuyu buraya kadar dikkatle okuyan bir kişi, derste not tutmak ile, dersi teybe kaydetmenin neden aynı şey olmadığını kolayca tahmin edebilir. Not tutmak, derse aktif katılımı sağlayan, uyanıklığı ve dikkati artıran, motivasyonu yükselten önemli bir faaliyettir. En önemlisi, bir şeyi duyduktan hemen sonra yazmak anlamayı ve malzemeyi akılda tutmayı kolaylaştırır.

Euripides “ikinci düşünceler daha iyidir” demiştir. Bu, üzerinde düşünülen ve geliştirilen fikirlerin daha iyi olduğunu anlatmak için söylenmiştir. Aynı sebeple derste alınmış notların bir sonraki dersten önce yeniden yazılmasının bir çok yararı vardır.

Notların yeniden yazılması, sınıfta anlatılan konunun yeniden düşünülmesine imkan verir ve böylece öğrenci  ayrıntılar ile önemli noktaları ayırma fırsatı bulur.

Notların yeniden yazılması mükemmel bir tekrardır ve böylece öğrenilecek malzemenin kısa süreli hafızadan uzun süreli hafızaya geçmesi için son derece önemli bir adım atılmış olur.

Notların yeniden yazılması sırasında çözülemeyen noktalar olursa, bunun uygun bir zamanda öğretmene sorulmasında büyük yararlar vardır. Bu tür geri bildirim sadece öğretmenle aynı frekansta olmayı sağlamaz, aynı zamanda da öğretmene öğrencinin aktif bir şekilde dersle ilgilendiğini anlatır ve öğrenciyle ilgili görüşlerini olumlu yönde etkiler.

Notların yeniden yazılması hafızayı tazelediği için, yeniden yazılmış notları çalışmak çok kolay olur.

Okunanın %20’si, okunup sonra dinlenenin %40’ı, okunup dinlendikten sonra yazılanın %60’ı hatırda kalır.”

Aşağıdaki parça, Kemal Tahir’in bir kitabı okurken aldığı notlardan ve gerekli gördüğü yerlerde,  ilave ettiği düşüncelerden oluşmuştur:

DİL BAHİSLERİ

Wilhelm von Humbold’da Dil Kültür Bağlantısı,İstanbul,1955.

Başlangıçta varlıkla dil, kelimeyle mana(anlam) birbirlerinden ayrılmazlar, bir birlik olarak görünürler. Kelime varlığın reel bir parçasıdır. Epiküros dil kondansiyonların eseri değildir. Bir duyum da değildir. Duyumların kendisi gibi tabii ve zaruri olan bir şeydir. Görme,işitme, haz ve acı duyma gibi ihsaslardan biridir. İnsanın duyuları kendisine göre değişir. Karşılıklı anlaşmaya yarayan çeşitli seslerde gelişir ve çeşitli söz ve dil tipleri doğar.

Hamann’a göre dil aklın anası ve aklın bir görünmesidir. Akıl dildir, dil olmasaydı akıl da olmazdı. Düşünceler ancak dille gerçekleşir.

Herder’e göre dil, insan tarafından bulunmuş birşey olamaz. (Dilin kökü 1770)

Doğrudan doğruya Tanrı’nın insanlara bağışladığı bir şeydir. Halbuki diller Tanrı tarafından verilmiş olsalardı başlangıcında mütekamil olurlardı. Akıl olmadan şuurlu insan dili olamaz.

Humboldt: Dil, insanlığın bir iç ihtiyacından doğmuştur. İnsanın tabiatında bulunan bir şeydir. Dil bir eser değil, bir faaliyettir. İnsandaki dil kabiliyeti yapısında vardır.

Dil, insan olmanın ayrılmaz bir parçasıdır. Yeni dil filozofları ve antropologları.

Revesz: Dil insan olma zamanında ortaya çıkar. İnsan olmak aktif ve pasif formlar içinde dili şart koşar.

Humboldt, Diller aynı olanı içlerinde taşıyamazlar. Çünkü onları konuşan milletler ayrıdırlar ve ayrı durumlarla şartlı olan bir varlıkları vardır.

Dilde daima yeni kelimeler, yeni kelime biçimleri kurulur. Bir dil halkın ağzında yaşadığı müddetçe o dilin kelime stoku durmadan çoğalır. Yeni kelimeler yaratılır. Dil ve hayat ayrılmaz kavramlardır ve bu alanda öğrenme ancak bir yeniden üretmedir. Humboldt.

Diderot: Gerçek orjinal düşünce formu, kendine uygun dil formunu yaratır.

Humboldt: Dili geliştiren, olgunluğa eriştiren düşünce faaliyetidir.

Bir milletin entellektüel özellikleri yüksek bir seviyeye ulaşamaz, dil ruhtan mahrum olursa orada büyük bir nesir doğamaz. Ama bazan nesir dilde aynı gelişmeye yükselmeden şiir yüksek bir dereceyeçıkmış olabilir, ama dilin çevresi ancak bu ikisiyle birden tamamlanır.

Leibniz:Dil zihnin aynasıdır. Zihin olgunlaştıkça dil de gelişir. Dil zengin, akıcı ve herkes tarafından anlaşılır hale gelirse zihnin gelişmesini sağlar.

Porzig: Dil düşünce içinde ve düşünceyle birlikte hareket eden bir semboller sistemidir.

Humboldt: Bir milletin dili, o milletin dünya görüşünden bağımsız olamaz. Bu dünya görüşü dili belirler ve geliştirir. Düşünceler, dili yarattığı gibi diller düşünceleri yaratırlar. Dil kendi faaliyeti ile üzerindeki her dış etkiyi değiştirir. (Yani dil sadece pasif , etki alıcı değildir.)

NOT: Türkçe’ye Arapça ve Farsça girmesi bunların kültürce bizden yüksek olmalarındandır.

Bazı Türklerin Osmanlıca’yı kabul etmeleri Anadolu halklarından zamanının kültürünce üstün olmalarıyla izah edilebilir. Bugün lisanın sadeleşmesi Arapça ve Farsça’dan Çağatayca’ya gitmekle değil, yeni medeniyet dünyalarının dil zaruretlerine intibak etmekle mümkün olacak.

Humboldt: Dilin karekteri özellikle edebiyat ve bu edebiyata hazırlık devirlerinde gelişir.

Harris:Daha üstün, daha iyi ideleri olan milletlerin dilleri daha olgun, daha zengin olur.(Hürriyet meselesi)

Halk topluluğunun özellikleri vardır. Bu topluluklardan hiçbiri ötekini ezemez. Hepsi belli bir uğraşma sonunda gelişirler. Dilin ayrı ayrı lehçelerinden hiçbiri millet lehçesinde aşağılanamaz veya bunlardan biri en üstün vasıflısı olarak ileri sürülemez. Bunlarda ortak olan yönleri milletin karekterini ortaya çıkarır.

Dikkat

Humboldt:Lehçelerde sesler ve şekiller inceleşir uyum ve güzellik duygusuna bağlanırlar. (Ortak dil olur.)

Böylece edebiyat ve üslup da özel bir karakter alır. Milletin karakterini en iyi şekilde ortaya koyan da sanat ve bilim eserleri halinde işlenmiş olan bu dildir. KEMAL TAHİR  

A.5.ELEŞTİREL OKUMA

Eleştirel okuma, okuduğumuzu aynen kabul etmeme, değerlendirme, karşılaştırma, yazılanların doğruluğunu kontrol etme vb. kavramları içerir. Bunun için de gelişmiş bir zihni yapı ve bu zihni yapıyı çalıştırabilecek gerekli bilgi donanımına ihtiyaç vardır. Okumayı gerekli bir alışkanlık haline getirememiş insanlar eleştirel bir bakış da geliştiremezler.

Okuma, iki önemli sahaya açılır: 1.Pratik saha, 2.Estetik saha.

Pratik saha, bilgilenme; estetik saha zevklenme alanıdır. Her iki alan da insanın bulunduğu konumdan bir üst konuma geçmesine sebep olur: Bilgiyi genişletmek, zevki geliştirmek. Her iki alan da insana kalite getirir. Bunun için de okumanın etkin bir biçimde yapılması gerekir. Etkin bir okuma ise, okuma bilgisine ve bu bilginin bilinç haline getirilmesine dayanır.

Okuma bir öğrenme yoludur. Okuyan daha bilgili konuma geçer.

Okuma iletişim yoludur. Okuma, yazarla okur arasında doğan bir iletişim sürecidir. Bu sürecin etkinliği, okurun da birtakım becerilere (öğrenme, anlama, kavrama, ayırma, birleştirme) sahip olmasını gerektirir.

Okuma bir algılama yoludur. Algı, duyumların anlamlandırılmasıdır. Anlamı  doğru ve çabuk kavrayarak algılamak, okumanın temel amacıdır. Okuma, kelimeleri, cümleleri, paragrafları ve bütün yazıyı anlamanın yanında ayrıca düşünme becerisini de gerektirir.

Okuma insanın duyma, düşünme ve davranışlarının geliştirilmesinin de bir yoludur. Dili kullanma becerisini geliştiren en önemli etkinliklerden biri okumadır. Okuma, kelime dağarcığını geliştirir, dilin değişik kullanışları gözlenir, değişik görüş ve düşünceler tanınır, problemlere getirilen değişik çözüm biçimleri öğrenilir. Ayrıca değişik ruhsal durumların ifadesi (edebiyat) ile estetik zevk alınır ve zevk seviyesini yükseltir. Kendine güveni sağlar. İçindeki sıkıntıları dil ile dışarı atar.

Görüldüğü gibi, okuma bilgisine sahip biri, okudukça, zamanla seçici olmaya başlayacak; iyiyle kötüyü, doğru ile yanlışı ayırt etmeye başlayacak ve artık okuduklarına eleştirel bir bakış geliştirmeye çalışacaktır. Böylece kendine ait bir düşünce dünyası da oluşturabilecektir.

Diğer okuma biçimleri:

A.5.1.OKUMA YOLLARI: Okumanın çok çeşitli biçimleri vardır. Okumanın amacına göre bu yollardan biri seçilir.

1.Göz atarak okuma: Bir eseri tanımak için ve genel bir fikir edinmek için yapılan okumadır. Kitabı okumaya karar vermek için kullanılan bir yöntemdir. Sayısız kitap içinde bazıları bizim ilgi alanımıza girmez, böylece  bize daha faydalı kitapları okumak imkanını buluruz.

İlmi eserlerde sadece önsözü okumak, eser hakkında genel bir fikir verebilir. Bazan kitabın içindekiler bölümünün incelenmesi de yeterlidir. Makale, fıkra, deneme gibi kısa yazılarda giriş, gelişme ve sonuç paragraflarından birer ikişer cümle okunarak yazı hakkında bize fikir verebilir. Roman, hikaye gibi eserlerin rastgele bir ve birkaç sayfasını okumakla da eseri değerlendirmek mümkündür.

2.Gözden geçirerek okuma: Bir yazının ya da kitabın tamamını değil, bazı yerlerinden yararlanmak amacıyla başvurulan bir okuma şeklidir. Daha önce okuduğumuz bir kitabı, kimi zaman tekrar okumak zorunda kalabiliriz. Böyle zamanlarda kitabın tamamını okumak yerine ilgi alanımıza giren kısmını okuyup diğer bölümler veya kitabın tamamı hakkında bir fikir edinmek mümkündür.

3.Atlayarak okuma: Bir kitabın tamamı yerine belli bazı yerlerinin okunması şeklidir. Bu okuma yoluyla, bir eser hakkında çabuk fikir edinme amaçlanır. Yeni çıkan bir kitabın tanıtımı için bu tür okuma zamandan tasarruf sağlamak ve gereksiz ayrıntılara girmemek gibi yararlar sağlayabilir.

4.Arayarak okuma: Aradığımız bir konunun kitapta bulunup bulunmadığı öğrenmek istediğimizde başvurulan bir yoldur. “Hangi kitapta ne var?” sorusunu bu okuma türü cevaplar.

A.5.2.OKUMA TÜRLERİ: Kitabın türüne, konunun özelliğine göre çeşitli okuma türleri vardır:

1.Sesli okuma: Bir yazının konuşma organlarıyla seslendirilerek okunmasıdır. Sesli okumanın yönü dışarıyadır. Yani kendimiz için değil, başkaları için yapılan bir okumadır. Sözgelimi, sınıftaki bütün öğrencilerin okuması gereken bir yazıyı öğretmen sınıfta sesli olarak okutabilir. Konferans, sempozyum, hitabet türlerinin sesli olarak okunması da dışa dönük bir faaliyettir. Şiiri sesli okuma da aynı şekilde, dışarıya dönük bir faaliyettir. Bu tür okuma, öğrenmeyi azalttığından, bu yolla ders çalışılmaz.

Sesli okuma becerisine sahip olabilmek için aşağıdaki hususların yerine getirilmesi lazımdır:

*Kelimeleri doğru telaffuz etmek ve doğru vurgulamak,

*Kelime gurupları ve cümle gibi anlam bütünlüğü olan birimleri iyi kavramak ve vurgulamak,

*İmla ve noktalama işaretlerini iyi bilmek ve sese aktarabilmek,

*Okunan şeyin türü, konusu ve anlatım şekline  ve okuyuculara göre ses yüksekliğini ayarlamak,

*Okuma hızını dinleyicilerin anlama seviyesine göre ayarlamak.

2.Sessiz okuma: Bir yazıyı veya kitabı sadece gözle izleyerek okumadır. Sessiz okumada, konuşma organları işe karışmadığı için okuma hızı daha fazladır. Hızlı okuma, öğrenmeyi artırır. Bu yüzden okumanın en yaygın olarak kullanılan biçimidir. Okuma esnasında herhangi bir şeyle meşgul olmak, dikkati dağıtır, okuyanın motivasyonunu bozar.

3.Yaratıcı okuma: Bir kitap veya yazının, okunurken, okuyucunun kendi gözlem ve deneylerini, dünya görüşünü de ortaya koyup değerlendirerek okumasıdır. Okuyucuyu kitaba ortak eden bir okuma şeklidir. Bunun için okuyucunun bilgi, gözlem, deney ve tecrübelerinden, bir hayat ve dünya görüşü oluşturmuş ve bunları zihninde  bir düşünce haline getirmiş olması gereklidir. Karar verebilme ve verilmiş kararları eleştiri süzgecinden geçirebilme becerisini de kazanmış olmalıdır.

Bu okuma şeklinde okuyucu, kitapta geçen olayları, kahramanları, ileri sürülen düşünceleri, kendi duygu ve düşünceleri ile yorumlar, onu kendi hayatına uygular veya eksik ve yanlış taraflarını belirler. Bu okuma biçimi okuyucuyu bir nevi yazar yapar. Okuyucu yazarla karşı karşıya gelmiş de, onunla konuyormuş veya onunla tartışıyormuş gibi olur. Bu okuma tarzının kişinin kendi benliğini oluşturmasında, geliştirmesinde büyük katkıları olur.

4.Bilgi edinmek için okuma: Bilgi almak veya önceki bilgileri genişletmek için başvurulan bir okuma şeklidir. Ders kitapları bu amaç için okunur. Sözlük ve ansiklopediler, gazete ve dergi yazıları da bilgi edinmek okunurlar.

Öğrenmenin bilgi edinmek gibi bir amacı vardır, bilgi edinmek için de okumayı bilmek gereklidir. Hangi kitap nasıl okunacaktır? Edinilen bilgiler ne işe yarayacaktır? İnsan için hangi bilgiler zaruridir? Bu bilgiler, hafızada uzun süre nasıl saklanabilir? Bu soruların cevabı bulunmalıdır.

5.Güdümlü okuma: Bir yazının veya kitabın birinin gözleminde ve onun istediği biçimde okunmasıdır. Özellikle sınıflarda böyle bir okuma yöntemi kullanılır. Bir yazının ses ve anlam ilişkileri bu çeşit bir okuma ile öğrencilere kavratılır.

6.Sürekli okuma:Bir eserin tamamını, bir yazarın aynı konuda yazılmış farklı eserlerini, ya da farklı yazarların aynı konudaki eserlerinin toplu olarak okunmasıdır.

7.İnceleyerek okuma: Bir yazarın, bir türün, bir ekolün veya bir devrin özelliklerini  incelemek amacıyla yapılan okumadır. Öğrencilere daha derin bilgiler vermek amacı taşır.

8.Toplu okuma: Bir yazının birkaç öğrenci veya sınıfça toplu olarak okunmasıdır. Sesli okuma becerisini kazandırmak için bu yol seçilir.

9.Uz okuma:Bir edebi eseri sesli olarak, konuya uygun bir tonla, el ve kol hareketlerini de katarak, sanki eser canlandırılıyormuş hissini vererek okuma tarzıdır. Şiir, bu okuma biçimine en uygun tarzdır. Nutuk, hitabet türleri de bu tarzda okunabilir.  Bir hikaye veya romandan bir bölüm de bu şekilde okunabilir. Uz okumanın öğrenciler üzerinde olumlu etkileri vardır. Şiirlerin duygu ve düşünce değerini anlamak, bu değerleri vurgulayarak okuma alışkanlığı kazandırmak;sanat değeri yüksek eserlerin etkisiyle anadili sevgisi uyandırmak; kendi okumasında yaptığı hataların farkına varmak vb.

10.Serbest okuma: Öğrencilerin ders saatleri dışında, kendi ilgileri alanında seçtiği kitapları okumasıdır. Bu tür okumanın kişiliğin gelişmesinde çok büyük katkıları vardır.

                                                                                                                               

Bir kelimenin anlamı, hecelerinin anlamları toplanarak elde edilmez. Hecelerin zaten bağımsız anlamları yoktur. Ve nihayet fazla söze gerek kalmadan açıktır ki,bir cümlenin anlamı, içinde yer alan kelimelerin anlamlarının toplamından ibaret değildir. Geliyor musun ve geliyorsun cümleleri aynı kelimelerden oluşmaktadır ama anlamları farklıdır. Walter PORZİG

A.6.OKUDUĞUNU TRANSFER ETME

Okuyan bir insan, okuduklarına zamanla tepki vermeye başlar. İlk önce kendi içinde düşünme yoluyla olsa bile, zamanla tepkisini başkalarına da bildirmeye başlar. Okuduklarını tartışma konusu ( tabii önşartlı değilse) haline getirir. Doğru, yanlış, olabilir gibi düşünceler beyan eder. Sözkonusu bir edebiyat eseriyse, beğenisini hayranlıkla ifade eder ve başkalarına da tavsiye eder. Eseri başkalarına (yazıyla veya sözle) özetlerken eleştiri de yapar. Bilgisi, görgüsü, düşünce dünyası geliştikçe de tartışma ortamına girer. Artık düşünceler ürettiğini görür, o da yazmaya başlar. Okuma, fonksiyonunu icra etmiş okuyucuyu her bakımdan geliştirmiş, kendinin, toplumun hatta insanlığın problemlerine çare arar bir duruma getirmiştir.

“Kötü kitap yoktur; kötü okuyucu vardır.” sözünü  iyi anlayan bir okuyucu, okumanın gereğini yerine getirirse, okuduklarını transfer etme konusunda zorluk çekmez, çünkü iyi bir okuyucu sadece anlatılanlara değil, anlatılış biçimine de dikkat etmelidir.

A.7.OKUMANIN DİĞER ÖĞRENME BİÇİMLERİYLE İLİŞKİSİ

Daha önceki derslerimizde gördüğümüz gibi dil, iki yönlü kullanılır: Anlatma ve anlama. Anlatma, konuşma-yazma, Anlama ise dinleme ve okumadır. Demek ki dil ile iki öğrenme biçimi (okuma-dinleme) vardır. Okurken dinlediklerimizi, dinlerken de okuduklarımızı hatırlayıp her iki koldan verilenleri karşılaştırmak, değerlendirmek imkanı ortaya çıkar. Veriler birbirini desteklerse, tekrar yapmış oluruz, bilgiler desteklenerek kuvvet kazanır; desteklemezse zihnimiz işe karışır ve doğrusunu biz bulmağa çalışırız. Böylece de zihin cimnastiği yapmış oluruz, zihnimizi geliştirmiş oluruz.

Dil dışı öğrenme biçimleri ise deneme, sınama, yanılma, görgü, gözlem vb.dir.

Okuduklarımızla öğrendiklerimizle dil dışı öğrendiklerimizi karşılaştırırsak, okuma yolu ile öğrendiklerimizin sınırsız ve mekana bağlı olmadığı görülür. Dünyanın her yerinden okumayla bir şeyler alabiliriz. Okuma bizi bütün insanlarla iletişime götürür.

Dinlemede ise sadece karşımızdaki kişiyle ve bulunduğumuz mekanla sınırlıyız.

A.8.OKUMA HIZINI VE VERİMLİLİĞİNİ ARTTIRMA

Okuma hızının artırılması: bir dakika ya da saniyede kavranarak okunan kelime yada harflerin sayısına göre ölçülen hıza okuma hızı denir. Bu hız, genellikle okuma yeteneğinin gelişmesine parelel olarak artar. Okuma yeteneğinin gelişmesinde, daha önce belirtildiği gibi, işitme, göz, zihni ve duygusal etmenlerin ayrı ayrı etkisi vardır.

Göğüş’ün belirttiğine göre, sessiz okuma, sesli okumaya göre yüzde 60 oranında daha hızlıdır. Çocuklara ilkokulun ikinci döneminden başlayarak sessiz okuma becerisi kazandırılmaya çalışılır. Ortaokul öğrencilerinin ortalama dakikada 140-150 kelimeyi okumaları gerekir. Bu sayının doğal olarak, lise öğrencilerinde daha çok olması gerekir. Amerika Birleşik Devletleri’nde yapılan bir araştırma orta düzeyde lise öğrencilerinin dakikada 296, yüksekokul öğrencilerinin de dakikada 340 kelime okuyabildiğini ortaya koymuştur.

Okuma hızının artırılması için her şeyden önce bu hızı belirleyen etmenlerin bilinmesi gerekir. Bu etmenlerin başlıcaları şunlardır: İşitme ve görme gücü gibi fizyolojik özellikler, zihinsel gelişme düzeyi, okunan yazının şekil ve anlam özellikleri, okuma hazırlığı, dikkatin yoğunluk derecesi, okuma yerinin ısıtma, aydınlatma, havalandırma bakımından yeterli olup olmaması bile okuma hızını belirli bir ölçüde etkileyebilir.

Fizyolojik durumu ve zihinsel gelişmesi bakımından normal bir öğrencinin okuma hızı, alınacak birtakım önlemlerle, yüzde 50 oranında artırılabilir. Böyle bir çaba, aşağıda açıklanan önlemler yararlı olabilir:

*Öğrencilere hızlı okumanın okulda, günlük hayatta ve meslek çalışmalarında sağlayacağı yararlar açıklanmalıdır.

*Sınıfta bulunan öğrencilerden her birinin okuma hızı, belli sayıda kelimeden oluşan bir metin aracılığıyla (mesela 400 kelimeden oluşan bir yazıyla) ölçülerek bir durum belirlemesi yapılmalıdır.

*Okuma hızı yetersiz olan öğrencilerin güdülenmeleri, dikkatlerinin yoğunlaştırılması ve toplumsal çevrelerinin daha uyarıcı bir duruma getirilmesi yönünde okul-aile işbirliğine gidilmelidir.

*Her öğrenci üzerinde tek tek durularak, okuma hızını azaltan kişisel etmenlerin belirlenmesine çalışılmalı ve bunların giderilmesini sağlayacak yöntem ve tekniklerden yararlanma yolları aranmalıdır.

*Sesli okumaya çok zaman ayrılması, sessiz okuma becerisinin geliştirilmesini olumsuz yönde etkileyebilir. Bunun için, özellikle okuma hızı bakımından geri öğrencilerin daha çok sessiz okumaya yöneltilmelerine çalışılmalıdır.”

  1. D İ N L E M E

B.1.DİNLEDİĞİNİ ANLAMA

B.1.1.Dinlemek neden önemlidir? Dinlemek başarının anahtarıdır. Diğerlerinin söylediklerini sadece duymanızdan daha fazlasını sağlar. Gerçek dinleme söylenenlere dikkatinizi tam vermeniz ve onları anlamanız anlamına gelir. Dinleyerek, iş arkadaşlarınız neler yaptıklarını, neler hissettiklerini anlamaya yönelik daha derin bir değerlendirme geliştirirsiniz ve böylece ailenizin umutlarını, korkularını ve sorunlarını daha iyi anlarsınız.

Dinlemek yeni ufuklar açar. Ayrıca öğrenmenin de anahtarıdır. Doğrusu, iyi bir dinleyici olmadan başarılı olmayı düşünmek zordur.

Sizi iyi bir dinleyici olarak tanıyan insanlar kendileriyle ilgili konuları sizinle konuşabileceklerini; kendilerini sadece dinleyerek ve kendi konuşmalarını duymalarını sağlayarak sorunlarını çözmelerine yardımcı olduğunuzu; düşüncelerine katılmasanız bile kendilerini anladığınızı hissettirdiğinizi; sözlerini kesmediğinizi ve kendinizi zorla kabul ettirmediğinizi, kendilerine ve söyleyeceklerine saygılı olduğunuzu söyleyeceklerdir.

Ama diğerlerini iyi dinlemenin belki de en büyük yararı, yeri geldiğinde insanların olumlu karşılık vererek sizi dinleyerek ve konuştuğunuzda cevap alacak olmanızdır.

B.1.2.Neden dinleriz? Birini dinlemek için birden fazla neden olabilir:

  • Bilgilenmek
  • Eleştiri almak
  • Bir başkasının öyküsüne katılmak
  • Diğerlerinin deneyimlerinden ve anlayışlarından faydalanmak
  • Bir konuya hakim olmak
  • Ufkumuzu genişletmek –öğrenmek
  • Bir ilişki oluşturmak
  • Diğerlerini değerlendirmek ve saygı göstermek

Diğer bir deyişle dinlemek, pasif bir biçimde oturup seslerin etrafımızdan akıp gitmesine izin vermekten farklıdır. Ama gerçek dinlemede göreceğimiz gibi, basitçe söylenene dikkat etme durumu değildir. Aynı zamanda diğerinin;

  • sesine
  • sözcük seçimine
  • tonlamasına
  • hızına
  • bedenine –beden diline karşı duyarlı olmaktır.

Zamanımızın çok büyük bir kısmını harcadığımız dinleme eylemi, sahip olduğumuz en önemli  becerilerimizden biri olmakla birlikte, en az tanınan becerimizdir. Bu böyledir, çünkü insanlar dinlemeyi duymakla karıştırırlar. Ama dinlemek –sizin de göreceğiniz gibi- sadece duymaktan daha fazlasını içerir.

İhmal edilmiş bir beceri: Hayatımızda geriye doğru baktığımızda, evde, okulda, üniversitede veya işyerinde diğer insanların konuşmalarını dinlemek için kaç saat harcamış olduğunuzu düşünüyorsunuz? Çocukken dinleme yoluyla öğrenmeye başlarız, aslında bu konuşmayı da dinleme yoluyla öğrendiğimiz anlamına gelir. Sonraları okulda ya da üniversitedeki derslerde, seminerlerde veya öğrenim guruplarında bu şekilde bilgi ediniriz. Yine dinleyerek, evimizde, çocukların mutlu ya da mutsuz olduklarını veya eşlerden birinin yorgun ya da sinirli olduğunu anlarız. İşte ise dinlemek, diğerleriyle iyi çalışabilmenin anahtarıdır. Yanlış duyulmuş bilgiler, yarım yamalak duyulmuş iletiler, tüm bunlar gereksizce zaman kaybına, verimliliğin düşmesine ve moral bozukluğuna neden olurlar. Müşteriler memnun kalmamışlardır, istek ve emirler yerine getirilmemiştir, söz verilmiş bir hizmet sağlanamamıştır.

Araştırmalar, zamanımızın büyük bir bölümünü dinlemeye harcıyor olsak da söylenenlerin tümünü hatırlamadığımızı gösteriyor. Ortalama bir dinleyici, on dakikalık kısa bir sözlü sununun ardından, söylenenlerin ancak yarısını aklında tutuyor. Kırk sekiz saat sonra ise sadece  %10’u hatırlanıyor.

Gerek kamu kuruluşları, gerekse özel şirketler dinlemenin önemini kavradıkça, büyük bir kısmı dinleme becerilerini geliştirmekten oluşan iletişim kursları düzenliyorlar. Hepimiz elimizin altındaki bilgilerin ya da profesyonel ve teknik donanımımızın işimizdeki amaçlarımıza ulaşmak için tek başına yeterli olmadığını biliyoruz. Bu bilgileri diğerleriyle paylaşmalı ve dinleyerek diğerlerinin bizden ne istediğini anlamalıyız. Daha da önemlisi etrafımızdaki insanları değerlendirmeli ve deneyimlerinden, bilgilerinden, düşüncelerinden yararlanmalıyız.

Kısaca diğerlerine saygı göstermeliyiz ve saygı duyduğumuzu göstermenin anahtarlarından biri de onları dinlediğimizi göstermektir. Dinleyerek, aynı zamanda onları güçlendiririz; çünkü söyleyeceklerine olan güvenleri artar, onları faydalı ve değerli bulurlar.”

B.2.ÇEŞİTLİ DİNLEME BECERİLERİ VE TEKNİKLERİ

B.2.1.Dinlemeyi sağlamak: Dinlemeyi ilerletmenin belki de en etkili yolu, kendi “katılım davranışlarınızın” ne olduğuna dikkat etmektir. Fiziksel, psikolojik ve sözlü olmak üzere üç türlü katılım biçimi vardır. Pratikte bunların üçünü birbirinden ayırmak zor olsa da bunu yapmaya çalışacağız.

B.2.2.Fiziksel katılım: Fiziksel katılım, sizin bir dinleyici olarak dinleyici davranışları göstermeniz anlamına gelir. Bu da konuşmacıya kendisini dinlediğinizi sadece fiziksel davranışlarınızla ve duruşunuzla göstermenizdir. Çeşitli araştırmalardan alınan sonuçlar aşağıdaki etkenlerin fiziksel katılımda önemli olduğunu söylüyor:

*Konuşmacıya cepheden bakmak

*Göz iletişimi sağlamak

*Algıya açık bir zihin

*Göreli olarak rahat olmak

Yarı uyur vaziyette görünen birilerine konuştuğunuzun farkına vardığınızda ne hissedebileceğinizi düşünün. Bu insanlar dinlemeye çalışıyor olabilirler, fakat görünümleri itibarıyle hiç de öyle görünmemektedirler. Böyle bir şeyin sizin üzerinizdeki etkisi ne olur? Fiziksel katılımın püf noktası insanların sizin dinlediğinizi görmelerini sağlamaktır. Yukarıda sayılan noktalar bu yüzden önemlidir. Bu etkenlerin her biri konuşmacıya, sizin kesintisiz bir dikkatle kendisini dinlediğinize dair ufak mesajlar verir ve konuşmacı da bunlara dayanarak sözlerinin değerini anlar.

Konuşmacıyı cepheden görmek sizin söylenenler üzerinde yoğunlaştığınızı gösterir. Sizin dinlediğinizi görürler, çünkü karşılarında oturmaktasınızdır ve dikkatinizi dağıtacak bir cam ya da duvar yoktur. Yüzünüze omuzlarınızdan doğru değil, doğrudan bakılmaktadır.

İyi göz iletişimi de “dinliyorum” mesajını güçlendirecektir. Tabii ki göz iletişimini sağlamak, konuşmacıya kocaman ve boş boş gözlerle bakmak değildir, üstelik birçok insan böyle bir bakışı dikkat dağıtıcı bulur. İyi göz iletişimi daha çok konuşmacının gözüne şimdi baktığınızdan belki de daha ilgili bakmaktır. Her şey bir yana böyle bir bakış, takvim ya da çizelge gibi kimi görsel engellerin etkisini aza indirir.

Ama, karşısında oturup gözlerinin içine bakmak iyi bir dinleme için tek başına yeterli değildir. Gerçekten dinlendiğinizi göstermek için aynı zamanda açık bir algıya sahip olmalısınız. Bunu örneklemenin en iyi yolu ne olursa olsun  iyi haberler aldığınızdaki halinizdir. Bir kelimeyi bile kaçırmayacak biçimde kulak kesilirsiniz. Kollarınız bağlı ya da kafanız uzaklarda değildir. Ne giysilerinizle oynar, ne saatinize bakıp durur, ne bir kağıt parçasını karalar, ne tırnaklarınızla ilgilenir, ne de konuşmacının dikkatini dağıtacak herhangi bir şey yaparsınız. Sakinsinizdir ve sadece bir kulağınızla değil her iki kulağınızla da kayıtsız şartsız oradasınızdır. İşte gerçekten dinlemek istediğinizde olanlar bunlardır ve bunlar da dinleyiciye çok kolay bir şekilde aktarılır.

Fiziksel katılımla ilgili son bir nokta daha var: Rahat olmak. Tabii bu da neredeyse uykuya dalacakmışsınız gibi rahat olmanız demek değildir! Rahat olmak konuşmacıya sakin ama ilgili bir dış görünüş sunmaktır ve bu fiziksel duruş da kendini konuşmacıya çabuk iletecektir. Peki ya dinlediklerinizden heyecanlandıysanız heyecanınızı dışavurmak yanlış mıdır? Tabii ki hayır. Ama eğer çok etkilendiyseniz kafanızda dönüp duran düşüncelere kapılıp gitmeniz ve konuşmacıyı yeteri kadar dikkatli dinlememeniz de olasıdır. Gördüğünüz gibi bu bir denge sorunudur. Öte yandan eğer konuşmacı gerginse sizin sakin duruşunuz onun da sakinleşmesine yardımcı olacaktır. Konuşmacının davranışları yavaş yavaş sizinkilere uyacaktır. İşte davranışlarımızın diğerleri üzerindeki etkisi de budur!

Ama bir şeyin farkında olmakla onu uygulamak farklı şeylerdir. Öncelikle yapmanız gereken, birisi konuşurken yukardaki davranışların herbirine ayrı ayrı seferlerde tek tek yoğunlaşmanızdır. Bir sonraki hafta ilk nokta olan konuşmacıya cepheden bakma üzerine yoğunlaşın. Bir sonraki hafta, ikinci nokta olan iyi  göz iletişimin üzerinde durun ve ilerleyen haftalarda da diğer noktalara devam edin. Her noktaya yoğunlaştığınızdaki davranışlarınızı daha önceki katılım davranışlarınızla kıyaslayın. Yoğunlaşma, konuşmacının mesajını algılamayı ne ölçüde kolaylaştırıyor? Yoğunlaşmanın dinleme becerinizde belirgin bir etkisi olmalı ve uygulamaya koymada da bir çaba harcanmalı. Fiziksel katılım sağladıktan sonra üzerine yoğunlaşmanız gereken tek şey mesajın kendisidir. Bu yoğunlaşma psikolojik katılım olarak adlandırılır. Tüm bunları yaparken dinlediğiniz insanların sizin iyileşmiş dinlemenize ne tepki verdiklerini de gözlemleyin. Daha mı çok konuşuyorlar? Daha önce duymadığınız şeyler duyuyor musunuz?

B.2.3.Psikolojik katılım: Psikolojik katılım sadece konuşmacının söylediğini dinlemek değil aynı zamanda nasıl söylendiği gibi sözsüz davranışlara dikkat etmek ve konuşmacı tarafından yüz ifadesi, bedenin duruşu, ellerin kullanımı ve diğer fiziksel göstergelerle gönderilen mesajları da algılamaktır.

Psikolojik katılımı nasıl öğrenirsiniz? Öncelikle konuşmacıya ve;

*ne söylendiğine

*nasıl söylendiğine

*ne söylenmediğine

*hangi duyguların gösterilip gösterilmediğine yoğunlaşma becerisini –ve tabii isteğini de- geliştirmelisiniz.

Konuşmacıya ve konuşulan konuya yoğunlaşıp kafanızdaki diğer meseleleri temizlediğinizde, yukarıda sayılan noktaların daha çok farkına varırsınız. Konuşmacının sesinin ve konuşma hızının bilincine varırsınız.

Psikolojik katılım, söylenenin içeriği tarafından avlanmak ya da yanında yer almak demek değil, tarafsız bir dinleyici olarak kalıp konuşmacının görüşlerini anlamaya çalışmak, diğer bir deyişle onun pabuçlarıyla yürümektir. Tarafsız kalmak, özellikle de konuşmacı heyecan uyandıran sözcükler kullanıyorsa, pek de kolay değildir. Oysa, bu sözleri ve sözlerin beraberindeki beden dilini yorumlamayı öğrendiğinizde, sadece mesajı daha doğru değerlendirmeye başlamakla kalmayacak aynı zamanda kendinize, mesajın arkasında yatanı görmenizi sağlayacak bir fırsat yaratacaksınız.

Dinleme becerinizi geliştirmenin yollarından biri olan “konuşmayı kesmeme” en azından başlarda pek de kolay değildir. Söze katılmak, sözün içine çekilmek ve söylenenin bir parçası olmak istersiniz. Ama katılmanız için doğru zamanın hangisi olduğu ve hangi zamanların konuşmacının hakkı olduğu konusunda bir yargıya varmalısınız. Konuşmayı yarıda kesmemeye, erken sorular sormamaya ya da bir “Evet ama…” davranışı geliştirmeye çalışmak zor olabilir, ama böyle bir davranışı geliştirmenin etkileri ve sonuçları da size ödül olacaktır.

B.2.4.Sözlü katılım: Tam anlamıyla dinlemeniz için tabii ki, duymanız, anlamanız ve konuşmacının söylediğini yorumlama yeteneğine sahip olmanız gerekir. Söylenen üzerine yoğunlaşmak, akılda tutulması daha zor olan kişisel bilgileri değil konuşmacının söylediklerinin ana temasını dinlemektir. Yani, konuşmacı gerçekte ne demek istemektedir? Konuşmacının düşünce akışını anlamadığınızda ya da size yeterince açık gelmeyen noktalar olduğunda. Konuşmacıya soru sormanız gerekir. Kendi başına bu soru sorma eylemi bile dinlediğinizi gösterir.

Nasıl dinlediğinizi biliyor musunuz?

*göz iletişimi sağlayarak

*başınızı sallayarak

*sorular sorarak

*konuşmacının söylediklerini özetleyerek

*konuşulanlara dayanarak bir şeyler ekleyerek

*dinlemenizi engelleyecek çalan telefonlara veya diğer engellere izin vermeyerek

Sorduğunuz sorular konuşmacının o anda söyledikleriyle ilgilidir. Oysa gerçek bir dinleme bundan daha fazlasını içerir. Tüm benliğinizle dinlemek demek sözcüklerin arasını ya ardını da anlamanız demektir. Bu “satır aralarını dinleme”nin önemli bir bölümü konuşmacının amaçlarıyla ilgilidir. Konuşmacının kimi sözcükleri neden diğerlerine tercih ettiğini bilmeden onu anlamanız zor olabilir. Öyleyse konuşmacının amacı nedir?

*Bireysel kabul görmek

*Bir tutumu meşrulaştırmak

*Kuşku tohumları ekme

*Bir görüş empoze etmek

*Görüş birliği oluşturmak

*Hayal kırıklığı yansıtmak

*Kendinize güvensizliği ortaya çıkarmak

*Kendi görüşünü yüceltmek

*Yağ çekmek

*Duyguları saklamak

*Sağlam bir omuz olmak

*Destek aramak

*Kasten tahrik etmek

*Taahhüt kazanmak

*Düşünceleri açıklamak

*Korku uyandırmak

*Bir durumu rasyonalize etmek

*Olayları aydınlatmaya çalışmak

Aynı biçimde, sözcüklerin eleştirel değerlendirilmesi de gerçek bir dinlemenin göstergelerinden olduğu gibi konuşmacının amacının adlandırılması da bu yönde bir işarettir. Konuşmacının gerçek amacı her zaman kolay anlaşılır olmayabilir: Gerçek amaç görünenden farklı da olabilir. Yine de konuşmacının manevra ve stratejileri dinlemeye engel olmamalı! Dolayısıyla hem sözcükler hem de o sözleri kullanmanın ardındaki nedenler sürekli sorgulanmalı. Bu sorgulama yaklaşımı, zihni disipline etmenin olumlu bir yoludur ve tabii ki durduk yerde değil alıştırma yaparak kazanılır. Bu söylenenler dinlemenin sanıldığı gibi pasif bir eylem değil aksine aktif bir eylem olduğuna ilk kanıtlardır. Sadece ne söylendiğini değil, aynı zamanda neden söylendiğini sürekli sorgulamak ciddi bir zihinsel güç sarfiyatı ister. Sonuç olarak, dinlemek sessiz kalmaktan öte bir şeydir.

İnsanları dinlerken yaklaşımınız ne ölçüde yukarıda anlatılan gibi oluyor? Unutmayın bu tip zihinsel sorular sormak psikolojik katılımın gerçek işaretlerinden biridir. Sözlü sorular sormaksa bu yaklaşıma başka bir örnek teşkil eder.

Dinleme Yeteneğinin Geliştirilmesi:

Dinleme gücü, çocukluktan başlayarak aşamalı olarak artar. Küçük çocuklarda, mesela ilkokulun birinci devresindeki öğrencilerde dinleme gücü -süre bakımından- 5-10 dakikadır. İkinci devrede ise bu süre 20-30 dakikaya yükselir. Normal bir ortaokul öğrencisi 50-60 dakika dinleyebilir.

*Dinleme yeteneğinin geliştirilmesi sürekli bir çabayı gerektirir. Küçük yaşlarda başlayan dinleme eğitimi, kişinin tüm öğrenim dönemlerini kapsayan bir süreçtir. Öğrencinin anaokulu, ilkokul ve ortaokulda kazandığı dinleme alışkanlığı lise düzeyinde verilecek yeni bilgilerin ve yaptırılacak yeni uygulamaların yardımıyla daha da artırılmalı ve iyi bir dinleme alışkanlığı onun artık belirgin kişilik özelliklerinden biri olmalıdır.

*Dinleme öğretimi için bütün fırsat ve olanaklardan yararlanılmalıdır. Öğretmenler önce ders proğramının verdiği tüm olanaklardan yararlanma yollarını aramalıdırlar.

*Dinleme öğretiminin başarılı olabilmesi için öğretmenin de iyi bir dinleyici olması gerekir. Öğrencilerine iyi dinleme alışkanlıkları kazandırmaya çalışan bir öğretmenin her şeyden önce kendisinin de iyi dinleyicilik niteliklerine sahip olması gerekir.

*Dinleme öğretiminde başarı, kullanılan yöntemlerin niteliğine bağlıdır. Dinleme yeteneğinin geliştirilmesiyle ders konularının işlenmesi sırasında kullanılan yöntem ve tekniklerin türü arasında sıkı bir ilişki vardır.

Dinleme öğretiminde çeşitli iletişim araçlarından yararlanılmalıdır.

Sınıf içinde:

*İçinde yanlış bir ad, bilgi ya da tanım geçen bir yazı okutup öğrencilerden bunları bulmalarını istemek.

*Bir şiir okutup öğrencilerden bu şiirin türünü, ölçüsünü, uyaklarını söylemelerini istemek.

*Bir makale okutup, öğrencilere yazının amacını, ana düşüncesini ve (varsa) yazarın ne gibi önerilerde bulunduğunu sormak.

*Bir fıkra okutup, öğrencilerden bu fıkrayı kendi kelimeleriyle anlatmalarını istemek.

*Bir gazete haberi okutup, öğrencilerden, anlatılan olayı, yeri, zamanı ve kişileriyle anlatmalarını istemek.

Okul dışında:

*Öğrencileri, kendi aralarında edebi eserleri okuyup dinlemeye isteklendirmek.

*Öğrencileri, televizyon ve radyodan haber bültenlerini dinlemeye özendirmek.

*Öğrencilerin radyo ya da televizyon yayınları arasından seçecekleri bir skeç ya da oyunu dinlemelerini istemek.

*Öğrencileri, okul dışında bir konferansa götürerek ya da göndererek onlardan, verilen konferansta not tutmalarını istemek.

*Öğrencileri kümelere ayırarak her kümeyi sanat değeri taşıyan bir filmi izlemekle görevlendirerek bu filmler üzerinde görüşlerini yazmalarını istemek.

ETKİN DİNLEME (İFİKAN):

İyi not tutmanın anahtarı iyi dinlemektir. Size anlatılanları duymanızın, onları dinlemiş olduğunuz anlamına geldiğini bilirsiniz. Aşağıda etkin bir dinleyici olmanızı sağlayacak 6 basamaktan oluşan İFİKAN adlı bir yaklaşım anlatılmaktadır.

İ -İleriye bak, F – Fikirler, İ – İşaretler, K – Katıl, A – Araştır, N – Not tut

“İ”, “İleriye bak” anlamına gelir. Dersi dinlerken öğretmenin anlatmakta olduğundan kalkarak, daha sonra söyleyeceğini önceden tahmin etmeye çalışın. Bunun dört yararı vardır: Uyanık kalırsınız, dikkat kopmalarını önler, dikkatinizi sürdürürsünüz, aktif katılımda bulunursunuz, motivasyonunuz artar.

Üç aşamada “ileri bak”mak mümkündür.

1.O gün derste öğreneceğiniz konuları önceden okuyun. Bu, dersi dersten önce çalışmak anlamına gelmez. Yapılacak ön okumanın amacı o konuyla ilgili temel kavramları tanımaktır. Böylece fikirler, isimler, yerler, ilkeler veya formüller derste karşınıza çıkınca onları daha kolay anlarsınız. Bu da dersi dersten sonra da daha iyi hatırlamanıza imkan verir.

2.Dersten önce konuları okurken cevaplandırılmasını isteyeceğiniz soruların neler olabileceğini düşünün.

3.Eğer yukarda anlatıldığı gibi bir ön hazırlık yapmasanız bile, dersi dinlerken, öğretmenin daha sonra ne söyleyeceğini düşünün. Öğretmenin anlattıklarını göz önüne alarak, bir sonraki aşamada neyin gelebileceği konusunda fikir yürütün. Eğer öğretmen sizin düşündüğünüzü söylememiş bile olsa, zihninizi konu etrafında yoğunlaştırdığınız için dersi daha iyi anlar, sonra da çok şey hatırlarsınız.

“F”,“Fikirler” anlamına gelir ve size önemli fikirlere kulak kabartmanız gerektiğini hatırlatır. Ders konusu, bir konunun temelini oluşturan belirli fikirler içerir. Bu fikirlerin neler olduğuna dikkat edin. Genellikle anahtar fikirler örneklerle, açıklamalarla, kanıtlarla desteklenir ve sık sık tekrarlanır. Kendi kendinize sürekli olarak şu soruları sorarak anahtar fikirler bulabilirsiniz:

Burada temel fikir nedir? Yeni bir fikir mi? Öğretmenin bu örneği vermesinin sebebi ne? Öğretmenin bu anlattığı neyi ortaya koyuyor?

Bu sorularla anahtar fikirleri, temel fikir ve kavramları bulmanız mümkün olacaktır. Bir süre sonra ise anahtar fikirlerin tekrar tekrar geçtiğini göreceksiniz.

Bir ders sırasında anlatılan birçok şeyin, az sayıda anahtar fikir ve temel kavramı ortaya koymak ve bunları desteklemek için tekrarlandığını fark edeceksiniz.

“İ”, “İşaretler” anlamına gelir. Okul bir oyundur. Bu oyunun kurallarını bilerek ve buna uyarak oynarsanız hem başarılı olur, hem de buy oyundan zevk alırsınız; işte öğretmenlerin işaretlerine karşı dikkatli ve ve uyanık olmak okul oyununun en zevkli yönlerinden biridir.

Bir öğretmen hemen hiçbir zaman açık açık “Bu sınav sorusudur” demez. Ancak bir konunun önemli bir noktasını belirli kelimeler kullanarak veya ses tonunda farklılıklar yaratarak size ipucu anlamına gelecek işaretler verir. Bu işaretlere örnek olarak şunlar sıralanabilir. Önemli, başlıca, can alıcı, şunu unutmayın ki, burada esas fikir…

Eğer öğretmen ana fikri destekleyici kanıtlar veriyorsa muhtemelen şu kelimelerle işaret verecektir: Mesela, bunun tersine, aynı zamanda, benzer şekilde, buna ek olarak.

Öğretmeniniz önemli bir açıklama yapacaksa şöyle diyecektir: “Bunun üç sebebi vardır…” Bu nokta öğretmeninizin açıklama yapmak üzere olduğu anlamına gelir. Burada siz zihninizden bu sebepleri bulmaya çalışabilir ve öğretmenin söyleyeceklerini not etmeye hazır olabilirsiniz.

Son bölümler ve özetler için ise þu işaretlerin kullanılması muhtemeldir: Çoğunlukla, sonuç olarak, bu sebeple, Böylece görüyorsunuz ki, özetle…

Bu işaretlere dikkat ettiğiniz takdirde, bir sınava hangi soruların sorulacağını önceden bilerek girersiniz.

“K”, “Katıl” anlamına gelir. Aktif bir dinleyici olabilmek aynı zamanda eldeki imkanlardan en iyi biçimde yararlanmayı gerektirir. Bunun için yapmanız gerekenler şöyle sıralanabilir:

*Derse zamanında gelin.

*Görebileceğiniz, duyabileceğiniz, görülebileceğiniz ve duyulabileceğiniz bir yerde oturun.

*Öğretmenin söylediklerini yalnız içinizden tekrar ederek veya söylediklerini yazarak değil, aynı zamanda başınızı sallayarak, gülümseyerek, anlamadığınız zaman da kaşınızı çatarak, şakalarına gülerek tepki gösterin.

Anlattığı konuyla ilgilenildiğini görmek öğretmeni memnun eder. Böyle bir yolla katılımda bulunmanız aynı zamanda öğretmeninizi de cesaretlendirir. Tepkisiz yüzlerden oluşan, donuk gözlerle omzunun üzerinden duvara bakan bir sınıfa ders vermekten hiç kimse hoşlanmaz. Öğretmene tepkide bulunarak ve onu cesaretlendirerek, dinleyeceğiniz dersin kalitesini yükseltmek önemli ölçüde sizin elinizdedir.

“A”, “Araştır” anlamına gelmektedir. bunun için:

*Öğretmene konuyla ilgili sorular sorun.

*Konuyla ilgili kendi fikirlerinizi öğretmeninizle veya dersten sonra bir arkadaşınızla paylaşın.

*Sorularınıza verilen cevabı anlamadıysanız veya anlatılandan tatmin olmadıysanız, yeni sorular sorun veya ek açıklamalar isteyin.

*Hiç şüphesiz bir sınıftaki bütün öğrencilerin hepsinin yukarda sayılanları bir derste yapmaları mümkün değildir. Bunları derste öğretmene soramadığınız takdirde, dersten sonra sormaya, olmazsa bir arkadaşınızla bu konuları konuşmaya gayret edin.

*Aklınıza gelen soruları veya konuyla ilgili yorumlarınızı unutmamak için defterinize not edin.

“N”, “Not tut” anlamına gelir. Not tutmak, duyduklarınıza mantıklı bir çerçeve sağlayarak dersi etkin bir şekilde dinlemenize yardımcı olur. Not tutmak öğrenme olayının ön şartlarını yerine getirmeye imkan verir. Bunlar: Uyanıklık ve dikkat, aktif katılım, motivasyon ve sonuçların geri bildirimidir.

*Not tuttuğunuz zaman notlarınızı bütünüyle düzenleyebilmeniz için fikirleri ve önemli noktaları araştırmak gereğini duyarsınız.

*Not tutmak, öğrenilen malzemenin hatırda tutulmasını, dolayısıyla unutulmayıp kişiye mal olmasını sağlar. Bu da eğitim başarısını yükseltir.

*Not tutulmadan dinlenilen bir ders veya konuşma önemli ölçüde ziyan edilmiş -hiç değilse yeterince yararlanılmamış- bir ziyandır.

*Ders dinlerken tuttuğunuz notların kolay okunabilen, kısa, açık, kolay anlaşılabilen notlar olabilmesi için şu önerilere özel önem verin ve uygulayın:

*Not tuttuğunuz kağıt konusunda cömert olun. Hiçbir zaman küçük bir kağıda veya küçük küçük yazarak sıkıştırmaya çalışarak not tutmayın.

*Not tutuğunuz bir defteriniz olsun. Sayfanın altında, üstünde veya solda boşluk bırakarak not alın.

*Böylece bu boşlukları daha sonra gelen bilgileri ve kendi düşüncelerinizi eklemeniz mümkün olacaktır.

*Her yeni fikri yeni bir satıra yazın.

*Kendiniz için bir kısaltma dili belirleyin ve not tutarken bunu kullanın.

*Bundan başka dersin konusunu oluşturan kavram veya kavramlar bir tek kere yazılarak önemli bir tasarruf sağlanabilir. Psikoloji dersinde bütün d.ler “davranış” anlamına gelir.

*Konuşmanın hızlı aktığı yerde bir çizgi ____ koyun. Bu kaçırdığınız kelimelerin yaklaşık miktarını belirler ve bunu tamamlamanız gerektiğini size hatırlatır.

*Kağıdınıza geçireceğiniz şema, şekil, tablolar varsa bunlara uygun boş yerler bırakın.

*Notları temize çekin. Bu işlemi mümkünse notları tuttuğunuz gece, değilse en geç bir sonraki dersten önce yapın.

*Notları temize çekerken, boşlukları dolduracak, konu üzerinde düşünecek ve mükemmel bir tekrar yapacaksınız.

*Önemli kelimelere dikkat çekmek için kendi belirlediğiniz sembolleri kullanın., altını çizin, BÜYÜK HARFLERLE YAZIN, daire veya kare içine alın., renkli kalem kullanın.

*Öğretmenin “bu önemlidir” dediğini yazın ve onu altını çizerek işaretleyin. Eğer uygunsa, bir kitaba veya başka bir kaynağa gönderme yapın.

*Yanlışlıkları silmeyin veya karalamayın, üzerine bir çizgi çekin, bu size zamandan kazandıracaktır.

*Cümleler arasında boşluklar bırakın, konuyu çalışırken bu satırlara eklemek istediğiniz notları yazın.

*Ana başlıklar, alt başlıklar kullanın. Ana başlıkları kenar çizgisine koyun, alt başlıkları daha içerden yazın.

B.3.ETKİLİ DİNLEMEYİ ENGELLEYEN ETKENLER

 

B.3.1.Dinlemede güçlük yaratan etmenler: Öğrenciler, dinleme yeteneği bakımından büyük farklılıklar gösterirler. Bunun çeşitli sebepleri olabilir. Dinleme yeteneği bakımından belirli bir düzeye erişememiş öğrenciler derslerde yapılan açıklamaları, tartışmaları ve okunan metinler üzerinde yapılan yorumlarla değerlendirmeleri kavrayamazlar. Dinlemede güçlük yaratan etmenleri şu şekil sıralamak mümkündür:

*Duyma özürlü olmak.

*Konuya ilgi duymamak.

*Konuşana önem vermemek.

*Dinlemenin bir istek konusu olduğunu bilmemek.

*Konuşanın daha çok giyinişi ve davranışlarıyla ilgilenmek.

*Konuşanın konuşmasında ileri sürdüğü önemli görüşlerden çok ayrıntı sayılacak örnekler üzerinde durmak.

*Konuşmanın yapıldığı çevredeki eşyayı ya da dinleyenleri gözden geçirmeye başlayarak ilgisini dağıtmak.

*Konuşmanın yapıldığı yere ve dinleyici topluluğuna yabancı olmak.

*Oturduðu iskemle, koltuk ya da taburede kendisini rahat görememek.

*Konuşmanın yapıldığı yerin çok soğuk ya da sıcak oluşundan rahatsız olmak.

*Ruhsal bir problemin etkisinden kurtulamamış olmak.”

B.3.2.Neden dinlemiyoruz? İyi dinlemememizin birçok nedeni vardır: Suat Taşer, Konuşma Eğitimi adlı eserinde madde başlıkları halinde şunları sıralıyor:

*Konuyu ilginç bulmamak,

*Konuşanda kusur bulmaya çalışmak,

*Sahte dikkat (dinler gibi görünmek),

*Dikkatin ikide birde kopup dağılmasına sebep olmak, ya da aldırmamak,

*Açıklayıcı, yorumlayıcı çetin konulardan kaçınmak,

*Düşünce hızından gereğince yararlanamamak.

Aşağıda bu konuyla ilgili gerekli açıklamalar yapılacaktır.

B.3.2.a.Seçici dinleme: Bu konuya bir giriş olarak aşağıdaki alıştırmayı bir arkadaşınızla deneyiniz:

Gözleriniz kapalı olmak üzere beş dakika hareket etmeden oturun. Duyabildiğiniz seslere yoğunlaşın ve mümkün olan tüm sesleri algılamaya çalışın. Beş dakikanın sonunda arkadaşınızdan ayrı olarak duyduğunuz seslerin bir dökümünü yapın. En sonunda sonuçlarınızı arkadaşlarınızla tartışın. Dinleme hakkında ne gibi sonuçlara varabiliyorsunuz?

Sonuçlardan biri, olağan koşullarda, dinlemede seçici olduğumuz yolundadır. Önemsiz sayılan sesler duyulmaz. Öncelikle, önemli olduğunu düşündüklerimiz üzerine yoğunlaşırız.

Bu konunun önemini anlamak için aşağıdaki metni oldukça yavaş bir biçimde değişik insanlara okuyunuz. Onlara, okumayı bitirdikten sonra yalnızca bir soru soracağınızı söyleyin. Sonuçlar sizi büyük bir olasılıkla şaşırtacaktır.

St Pancras istasyonundaki 252 no’lu eşya dolabına gidin, dolapta, içinde;

52 x £1

10 x 50p

ve 20 x 10p

olan bir kutu bulacaksınız. Lütfen kutudan bana 25 tane £1’lik banknot,  2 tane 50p’liklerin ve 10p’liklerin de hepsini bana getirin. Dolabın numarası kaçtı?

522 mi, 255 mi,   252 mi yoksa 525 mi?

Çoğu insan, soruyu tahmin edebilme beklentisiyle, işin içindeki paranın toplamıyla –paranın tamamının ne kadar olduğu ya da ne kadarının getirileceğiyle- çok fazla ilgilenir. Yine çoğu, büyük bir olasılıkla dolabın numarasını anımsamayacak, bu durumu meşrulaştırmak için, dolabın numarasını söylemediğinizi bile iddia edecektir. Neden böyle? Neden insanlar önemli olduğunu düşündüklerini seçici bir biçimde dinliyorlar? Bu sorunun cevabının bir bölümü bir sonraki noktayı incelemekte yatıyor.

B.3.2.b.Konuşma hızı düşünme hızına karşı: İnsanların konuşma hızı ile düşünce hızı arasında hayli belirgin bir fark vardır. İnsan dakikada ortalama 125 kelime konuşurken, düşünce hızı ortalama 500 kelime cıvarında seyretmektedir. Hepimiz aslında sandığımızdan daha hızlı düşünürüz! Sonuç olarak birisini dinlerken, aslında sürekli olarak söylenilenden ilerisine doğru hamleler yaparız. Öyleyse konuşmacının bize yetişeceği süre içinde ne düşünürüz? Bunun cevabı elbette ki, her şey ve hiçbir şeydir. O ana kadar duyduklarımıza bir cevap hazırlıyor olabiliriz; –tabi bu arada söylenenleri kaçırma pahasına- ya da bir gece önceki heyecan verici konuşmayı, bizi bekleyen zevkli bir hafta sonunun planlarını, yerel takımın liglerdeki şansını, yani zamanı eğlenceli bir biçimde geçirmeye yardımcı olan her şeyi düşünürüz. Başka bir deyişle “gündüz düşü” görmeye meylederiz. Sonuç olarak da duyduğumuzun büyük bölümünü dışarıda bırakırız. Sizden cevap beklendiğinin farkına vardığınız, ancak ne konuda konuşulduğunu tamamen kaçırdığınız için utana sıkıla başlayan bir konuşmayı ne sıklıkla yapıyorsunuz? Ya da başka bir bağlamda – bir konuşmayı ya da bir dersi dinlerken ne sıklıkla zihinsel bir tura çıkıyorsunuz?

Şimdi de sorunu kavrayabilmemiz için başka bir alıştırma. Aşağıdaki metni okuyabileceğiniz birisine yine ihtiyacınız olacak:

Balta girmemiş bir ormana düşmüş bir uçağı araştıran ekibin başında bulunuyorsunuz. Araziyi bir süre taradıktan sonra uçağın düşerken meydana getirmiş olabileceği derin izlere rastlıyorsunuz. İzleri takip ederek arka tarafı kırık bir biçimde akarsuya batmış uçağı görüyorsunuz. Görünürde hayat belirtisi yok. Ölüleri taşıyamayacağınızın ve onları gömecek bir yer seçmenizin şart olduğunun farkına varıyorsunuz. Kıyıdan uzak bir yere taşımak daha zor olacak, çünkü arazi oldukça kayalık. Öte yandan kıyının karşı tarafına geçmek de  suyun derinliği ve akıntı yüzünden imkansız gibi görünüyor. Kıyıya gömmekse göreli olarak daha kolay olacak, çünkü zemin oldukça yumuşak. Sağ kalanları kıyının ne tarafına gömersiniz?

Dinleyicileriniz pür dikkat olsalar bile “sağ kalanlar” kelimelerini duymalarına rağmen anlamı algılamayabilirler. Neden? Çünkü dinleyicinin dikkatini toplayabildiyseniz, kıyının ne tarafının uygun olduğunu düşünüyor olacaktır. Herkesin zihni alternatif yerlerden birini seçme üzerinde yoğunlaşmış olacaktır. Sözler duyulmuş olmasına rağmen, anlamların ne olduğu değil, gömülecek zeminin hangisi olacağı temel olacaktır. Görüldüğü gibi otomatik bir pilota sahip olan sadece uçaklar değildir.!

B.3.2.c.İlgi eksikliği: Pek de ilgilenmediğiniz bir konuyu hangi sıklıkla gerçekten dinlersiniz? Özellikle de konu sizi sıkıyorsa? Biz dinleyiciler konuşmacıların konularını “çok ilginç” ile “öldüresiye sıkıcı” gibi iki ucu olan bir devamlılık içinde değerlendiririz. Makinalardan nefret eden biriyseniz, arabasının motorunu yol kenarında söküp arızayı giderdikten sonra  olduğu gibi toparlayıp yerine takan birisinin konuşmalarını dinlediğinizi düşünün. Contalar, pistonlar, pompalarla dolu olan bu konuşmayı gerçekten dinler misiniz?

Başka bir seferde de birisi hiç ilginç bulmadığınız bir konu üzerinde konuşuyor olsun, alıcılarınızı kapatmadan ya da becerebiliyorsanız oradan kaçmadan geçirdiğiniz sürenin ne kadar olduğunu sınayın bir!

Öte yandan bir konudan sıkıldığınızı düşünebilirsiniz ama tam da dinlemeyi bıraktığınız bir anda konunun daha önceden düşündüğünüzden daha çekici olduğunun farkına varırsınız. Kimi durumlarda da, ilgili olmasanız da dinlemeniz gerekebilir; çünkü diğerinin sözleri işinizi doğrudan etkileyebilir. Sizin sadece müşterilerinizin yedek parça isteklerini karşılamakla ilgilendiğiniz bir durumda, üretim denetçisinin kendi bölümlerinden birindeki çökmeyi anlatışı böylesi bir duruma örnektir. Anlamak (yani denetçinin sorununu dinlemek) önemli hale gelmiştir, çünkü bu anlayış olmadan sinirli ve gayrı memnun müşterilerle başa çıkmanın yollarından birini bulamayabilirsiniz.

Tabii bir de aklınızda gerçekten çok önemli sorunlar olduğu (çocuğunuzun hastalığı, acil bir iş, yetişilecek bir tren) için diğer konular üzerinde yoğunlaşmayı ya da onları dinlemeyi imkansız bulduğunuz zamanlar da olabilir.

Yukarıdaki durumların herhangi biri olduğunda, dinlemek durumunda olduğumuz kişi uzaklara dalarak, sandalyenin ucunda oturarak, kapıya doğru hareketlenerek, eşyalarımızı toplayarak ya da ikna kabiliyeti olmayan yorgun “evet” ya da “hayır”larımızla açık ettiğimiz ve dışardan açıkça görünen dinlemeyen tavrımızın farkına varacaktır. Bu durumda sadece biz dinleyiciler değil konuşmacı da yalnızlaşır, tek kişi haline gelir.

B.3.2.d.İnanç ve davranışlar: Hepimiz değişik güncel olaylara ilişkin görüşlere sahibiz; kimi konulara aşırı duyarlıyız, kimi davranışlara değer veririz. Bir konuşmacının, inançlarınıza, davranışlarınıza ya da görüşlerinize meydan okuduğundaki tepkinizi değerlendirin. Konuşmacı söylediklerinin bir meydan okuma olduğunun farkında bile değilse ne hissederseniz? Meselenin içine heyecanla atılır ve meydan okumayı cevaplamayı düşünmeye başlar mısınız? Hararetli bir önermeye çözüm arandığı için, bu bir etkin dinleme sayılamaz! Duygusal katılım ne söylendiğini kavramamızı daha güçleştirir. Karşınızdaki pes etmedikçe hikayenin tamamını hiçbir zaman öğrenemeyeceksiniz. Konuşanın mesajını önyargıyla değerlendirmektense onunla “birlikte” anlamaya çalışmak, etkin bir dinleyici olmanın işaretlerinden biridir.

Doğrusu, hararetli bir biçimde savunduğunuz inançlarınız eleştirildiğinde bunu kişiliğinize bir tehditmiş gibi algılayabilirsiniz. Böyle bir durumda dinlemenin “olumlu” anlamda zararlı olacağı –aklınızdaki size dair görüntüye zarar verebilir ve hatta düşüncelerinizin değişime uğrama riski de vardır- tartışılmazdır. Ama değişim riski göze alınmaya değebilir. Yine de, birkaç dakika Elton Mayo’nun özellikle de bu bağlama uygun düşen sözlerini bir düşünün: “Bizi gerçekten anlayan biri, dertlerimizi anlatırken bizi dinlemeyi göze almış bir dost, dünyaya bakışımızı tümden değiştirebilir.”

B.3.2.e.Konuşmacıya tepkiler: Gerektiği kadar verimli dinlemememizin diğer bir nedeni de konuşmacının dile getirdiği düşüncelerden çok Emerson’un da belirttiği gibi –“Ne olduğunuz kulağımı öylesine tırmalıyor ki söylediklerinizi duyamıyorum-“ konuşmacının kendisine tepkimizle ilgilidir. Bu durumu daha iyi algılayabilmek için aşağıdaki soruyu yanıtlamaya birkaç dakikanızı ayırın.

Konuşmacının geldiği sınıf, aksan, giyinme biçimi, tavır vs, bunlardan hangisi sizde şiddetli bir tepki duygusu (sıkıntı, kızgınlık vs) yaratır?

Bu ve benzeri etmenlerin dinleme biçimimiz üzerinde etkisi olabilir. Burada, dinlemenizi neyin olumsuz etkilediğini elbette ki sadece siz bilebilirsiniz. Birisi belli bir konuşma biçimini sevmemesini şu sözlerle dile getirebilir: “Yukarı sınıflara özgü bir yavaşlıkla ve tepeden bakar bir havada konuşmasına dayanamıyorum!” Yazık! Başka türlü konuşmasını bilmeyen 1.90’lık adama! Artık ne söylerse söylesin dinlenmeyecektir. “Dinleyici” onu dinlemektense eleştirmeye kaptırmıştır kendini.

Bu durumda dikkat dağıtıcı olan, büyük ihtimalle sözdeki vurgudur. Kimileri içinse konuşmacıların davranışları dikkat dağıtıcı olabilir. Hepimiz, konuşurken ellerini ovuşturan, konuşurken gözlüklerini burunlarının üzerinden doğru yukarı iten ve kollarını sallayan insanlara rastlamışızdır. Sürüyle seçenekten  hangisi sizi daha çok sıkıyor? Cevabınız ne olursu olsun, sizinle konuşurken hoşunuza gitmeyen ya da sinirinizi bozan davranışlarda bulunan birisinin söylediklerini gerçekten dinler misiniz?

İnsanların dikkat dağıtıcı buldukları şeylerden biri de konuşmacının sözcükleri kullanma biçimidir.

B.3.2.f.Önyargılarımız: Önyargılarımız, çoğu kez birisinin konuşmasına bile izin vermememize yol açar. Söyleyeceklerini kim oldukları ışığında değerlendiririz ve dikkatle bile almayız. Bize sunacakları şeylere değer vermeyiz. Genellikle kimi kurum ve kuruluşlarda, kurumun ya da kuruluşun işleyişine doğrudan katkısı olmayan ve “basit ya da bayağı” (ama gerçekte temel olan) işleri yapan temizlikçiler, odacılar, bahçıvanlar veya mutfak personeli gibi insanlar pek dinlenilmez. Bize söyleyeceklerinin değeri konusunda yargıda bulunuruz. Oysa böyle bir şey yapmak yanlış olduğu gibi onur kırıcıdır.

Bu şekilde bir kenara ittiğimiz azınlıklar içinde, etnik azınlıklar, özürlüler ve nüfusun yarısını oluşturmalarına karşılık kimi işyerlerindeki kadınlar da bulunur!

B.3.2.g.Duyduğumuz sözcükler: Konuşmacı olarak her birimizin en küçük bir fırsatta söylemekten geri kalmadığımız kızgın sözlerimiz vardır. Bu sözcükler, hele de çoğu kez sinir bozucu bir biçimde tekrarlanan moda deyimlerle birleştiğinde, gerçek bir dinleme eyleminin önünde ciddi bir engel oluştururlar. Şimdilerde sizin sinirinizi bozan ya da tekrarlanması sizde bir ilgi uyandırmayan sözler var mı?

Okul yıllarınızı düşünün. Öğretmenleriniz arasında kimi sözcüklere değişmez bir sadakatle bağlı olanlar var mıydı? Aranızda 40 dakikalık bir derste bu sözcüklerin kaç kez tekrarlanacağını hesaplayanlar veya bu konuda bahse girenler var mıydı? Şimdi aynı sözcükleri duyduğunuzda tepkiniz ne olur?

Sözcük ya da cümlelerin aşırı tekrarı dikkat dağıtıcıdır. Öte yandan bilinmeyen kelimelerin kullanımı da aynı etkiyi yaratır. Bazı konuşmacılar, sizin daha önceden duymadığınız, bir mesleğe  özgü “jargon” ya da teknik terim kullanma tuzağına düşerler. Özellikle de birisi sizi o konudaki ustalığıyla etkilemeye çalışıyorsa, bu durum daha sık olur. Bu durumda ne hissedersiniz? Zamanımızın büyük bir bölümünü sinirlenerek mi yoksa o kelimelerin ne anlama gelmiş olabileceğini anlamakla mı geçirirsiniz? Diğerlerinin anlamadığı sözcükleri kullanmak dinleyicilerin alıcılarını kapatmaları anlamına gelecektir.

Bir başka dikkat dağıtıcı engel de, dinleyicilerde duygusal tepki yaratacak kimi özel sözcüklerin kullanımıdır. Sizin tamamıyla karşı olduğunuz bir etnik ayrımcılığa ilişkin sözcüklerin kullanımı böyle bir etki yaratabilir. Bir başka örnek, kullanımından pek de hoşlanmadığımız ve itici bulduğumuz argo sözcüklerin kullanımı olabilir. Unutmayalım ki, hepimizin kullanımından hoşnut olmadığımız sözcükler vardır ve bunlar da etkin bir dinlemenin önünde engel oluşturabilirler.

Son bir nokta daha: Unutmamak gerekir ki aynı sözcükler ayrı ayrı insanlarda farklı tepkilere yol açabilirler. Birisi bize bir şeyler söylendiğinde ne anladığımız, kişisel deneyimimizle ve altyapımızla şekillenir. Gündelik hayatımızda sıkça kullandığımız iki sözcüğü örnek alalım: Yardım etmek ve yürüyüşe çıkmak. “Size yardım edeceğim”, bazen işi sizin yerinize yapacağım bazen de  işi yapmanıza yardımcı olacağım anlamına gelebilir, aynı şekilde “yürüyüşe çıkıyorum” dediğimizde bahçenin etrafında bir tur atmayı mı yoksa günlük sıkıntılarımızdan biraz uzaklaşacağımız bir yürüyüşe mi çıkmayı kastettiğimiz belirsizdir. Aslında bir sözcüğün anlamını, kullanıldığı bağlam dolayısıyla anlarız ama her zaman böyle olmayabilir. Kuruluşlardan çoğunda kullanılan “imkanlar”, “kolaylıklar” ve “koşullar” gibi en az üç listelik soyut sözcüğün adlandırılmasına yarayan ve konuşmacı tanımlamadığı sürece anlamı açık olmayan soyut sözcükleri düşünün. Bir kurum içindeki kolaylıklar, lavaboyu mu, park yerlerini mi, telefonları mı tanımlamaktadır?

Bir başka deyişle, daha önce de belirttiğimiz gibi bize söylenilenleri anlama biçimimiz, deneyimlerimiz, ihtiyaçlarımız ve altyapımız tarafından şekillendirilir. Diğer insanların dediklerini aklımızın süzgecinden geçirdikten sonra duyarız. Diğerlerinin konuşmalarını anlamaya yönelik birtakım önyargılara sahibiz. Kavramaya ilişkin sorunlar şu sözlerle özetlenebilir:

Söylediğimi düşündüğün şeyleri anladığına inandığını biliyorum, ama duyduklarının benim kastettiklerim olmadığının farkına vardığına emin değilim.

B.3.2.h.Fiziksel engeller: Etkin dinlemeyi etkileyen bir başka etken ise iki kelimeyle özetlenebilir: Fiziksel engeller. Bu birçok kişinin sorunu olabilir ve birden çok kılığa bürünmüş biçimde karşımıza çıkabilir.

Öncelikle gürültü önemli bir dikkat dağıtıcıdır. Kulaklarınız çok sayıda sesi algılarken esas konuşmayı dinlemek çok zordur. Bir an için, bir yandan konuşmacının konuşmasını dinlemeye çalışırken aynı mekandaki bir başka konuşmayı yarı dinler halde olduğunuzu düşünün. Bu iki amacın herhangi birine ulaşmada ne kadar verimli olabilirsiniz?

Ya bir şeyleri dinlerken duymak istemediğimiz seslere ne demeli? Evde, sizi neredeyse yarı yarıya etkisiz hale getirecek bir pop müziği, dışarıdan gelen bir asfalt delicinin sesi, trafik gürültüsü, polis arabasının sireni gibi sesler dinlememizi tamamıyla engelleyecek bin noktaya kadar dikkatimizi dağıtabilirler.

Öte yandan seslerin dikkatinizi dağıttığı ölçüde görüntüler de dikkatinizi dağıtır: Konuşmacının arkasında duran ilginç tablo, takvimin üzerinde bulunan ve tatlı anılarınızı hatırlatan bir resim, oturduğunuz yerden pek de göremediğiniz ama okumaktan da kendinizi alamadığınız özel bir rapor, dikkat dağıtan görüntülerin çeşitliliği sonsuzdur. Ama yine de unutmayın ki, bu görüntüler ancak siz izin verdiğinizde sizi rahatsız edebilirler.

Dikkat dağınıklığına meyilli olmak da yetersiz dinlemenin bir başka göstergesidir. Öyleyse dinleme alışkanlıklarınızı geliştirmek için ne yapmalısınız? Dinleme becerilerinizi geliştirmek için özel yöntemler var mıdır? İlerleyen sayfalarda bu tip soruları ele alacağız.

Dikkatimizin dağılmasının bir başka fiziksel nedeni ise konuşmacıyı göremiyor olmamızdır. Bir toplantıda ya da sınıftaki oturma düzeni, konuşmacı yerine diğerlerinin sırtını görmemize olanak verir. Çoğunlukla da konuşan kişiyi  görmememiz onu dinlemememiz anlamına gelir, çünkü ya sesin geldiği yön dinlemeye pek uygun değildir ya da çoğumuz için dinlemek konuşan kişiyi görmek demektir. Tabii böyle bir sorun telefonda konuşan ve bir hattın ucunda olmasının dışında varlığına dair hiçbir belirti –beden dili, davranış vb.- göremediğimiz bir insanı ne kadar iyi dinlediğimizle de ilgilidir.

B.3.2.i.Dinlemediğimizi nasıl belli ederiz? Birisini neden dinlemediğimizi tartıştıktan sonra, dinlemediğimizi belli ettiğimiz davranışları hatırlayalım. Konuşmacıyı dinlemediğinizde ya da konudan sıkıldığınızda ne yaptığınızı düşünün. Aşağıdakilerden hangisini yaparsınız?

*Arkaya dönmek

*Kağıt buruşturmak

*Kağıtları çekmeceye kaldırmak

*Gözlerin donuklaşması

*Yanıtlarda inandırıcılık ve enerji eksikliği

*Bir Kitap çıkarıp okumak

*Dönüp bir başkasıyla konuşmak

*Evdeyseniz televizyona bakmaya devam etmek

*Sorulana kasıtlı olarak yanıt vermemek

Bunlar dinlemediğimizde yaptıklarımızın birkaçıdır.

B.4.DİNLEME VE NOT ALMA

Dinlemenin en önemli unsurlarından biri “not alma”dır. Not alınmamış bir dinleme gerekli faydayı sağlamaz. Çünkü insan unutan bir varlıktır. Dersin başında dinleyerek öğrendiklerinizi dersin sonunda unutabilirsiniz; bu çok doğaldır. Hele bir dinlemede farklı konular dikkatin dağılmasına yol açar.

Dinlerken not almanın en büyük faydası, konuyu iyice anlamamıza ve dikkatimizin belli noktada toplanmasına yaptığı katkıdır.

Not tutmak, konuşmanın önemli bölümlerinin kaydedilmesidir. Yeri geldiği zaman tuttuğumuz notlar, konunun bütününü hatırlamamıza yol açar.

Konuşma hızı, yazma hızından fazla olduğu için, not alırken kısaltmalar kullanmalıyız. (Not alma için bakınız: Etkili dinleme)

 

B.5.ELEŞTİREL DİNLEME

Dinleme, bir bakıma da, bildirileri etkin bir yolda alma ve yorumlama sürecidir. Dinleme: Algılama, kavrama gibi birtakım zihinsel tepkileri içerir.

Dinleme aynı zamanda, konuşmada ileri sürülen düşünceleri anlamak, değerlendirmek, organize etmek, aralarındaki ilişkileri saptamak, bu düşünceler içinde belleğimizde saklanmaya değer bulduklarımızı seçip ayırmak demektir. Dinlemeyi, düşünsel, eleştirel bir süreç olarak benimsersek, kendi düşünme eylemimizi de denetim altına alabiliriz; böyle yapmadığımız takdirde, bir süngerden, hem de zavallı bir süngerden farkımız kalmaz.

Yüce bir toplumsal amaç uğrunda konuşan kişinin sözleri ilgi ile dinlenir. Bu ilgi de dinleyicinin işbirliğini sağlayacağından konuşmacının görevi kolaylaşır. Uyanık, dikkatli, eleştirel ölçütlere sahip bir dinleyici, dinledikleri karşısında doyumsuzluğa uğradığı takdirde, açıklamalarını daha sağlıklı hale getirmesi, kanıtlarını daha sağlam, daha inanılır kılması yönünde konuşmacıyı uyarır. Böylece, canlı ve anlayışlı konuşmacı da kusurlarını, yanlışlarını düzeltme çabası içine girer.

Dinleme kavramı işitsel olduğu kadar görsel algılamayı da kapsar. Dinleyici, konuşmacının dediklerini dinlerken, aynı zamanda, konuşmasına da katkıda bulunan görsel davranışları da dikkatle izler ve gözler.

Kötü dinleyici ile iyi dinleyici arasındaki ayırıcı nitelikler kısaca şöyle özetlenebilir:

Kötü dinleyici, söylenenler karşısında eleştirel ölçütlerden gerekli dikkat yoğunluğundan yoksundur; kötü dinleyici, iyi dinleyiciden  daha az güdülenme yeteneğine sahiptir; kötü dinleyici, zihinsel tembellik ve uyuşukluk içinde olan dinleyicidir; soyuttan çok somuta yöneliktir. Bu olumsuz niteliklerin karşıtlarına sahip dinleyicinin de iyi bir dinleyici olduğu kendiliğinden ortaya çıkmaktadır.”

B.6.DİNLEMENİN VERİMLİLİĞİNİ ARTTIRMA

B.6.1.Soru sorma: Soru sormak konuşmacıyı gerçekten dinlediğinizi göstermenin son derece olumlu bir yoludur. Soru sormak sadece konuşmacının kimi noktaları geliştirmesini değil aynı zamanda eğer varsa dinleyicinin de anlamadığı yerlerin tekrarlanmasını sağlar. Dinleme soruları:

*İlgi gösterme ya da destekleme biçiminde; “Daha sonra ne oldu?”

*Daha fazla bilgi edinmeye yönelik; “Bir örnek verebilir misiniz?”

*Duyguları keşfetmeye yönelik; “Bu konuda ne hissettiniz?”

*Anladığınızı göstermeye ya da söyleneni aydınlatmaya yönelik; “Dolayısıyla …… gibi görünüyor.”  olabilir.

Özet soruları yararlıdır, çünkü konuşmacıyı ta başından itibaren kalben   ve aklen dinlediğinizi gösterir. Bu tip sorular yansıtma cümleleri (aşağıda açıklanacak) gibi bir dinleyici olarak konuşmacı sözlerini yorumlamanıza yardımcı olacak, fakat özet sorularında içerik duygusal değil olgusal olacaktır. Böyle sorular sadece olguların kısaca gözden geçirilmesi ya da özetlenmesi için değil daha da önemlisi, konuşmacının söylediklerinin temel fikrini ve temasını anlamanız için de yararlıdır.

“Anladığım kadarıyla…..?”

“Eğer doğru anladıysam…….?”

“Yani söylediğiniz……….?”

gibi sorular böyle bir yaklaşımın örnekleridir.

Bu farklı soru biçimlerini kullanarak konuşmacıya kendisini gerçekten dinlediğimizi ve konu hakkında daha fazla şeyler öğrenmek istediğinizi belirtirsiniz. Bu sorular aynı zamanda dikkatin de olumlu bir göstergesidir. Unutmayın, etkin bir dinleyici olmanın yollarından biri de soru sorma becerisini kullanmaktır.

Bu sorular, ya konuşmacıyı desteklemek için sorulmalı ya da gerçek sorular olmalıdır. Tabii ki sorular konuşmacının fikrine meydan okumak için de sorulabilir. Ama bu durumda sinirli ve ters olmaktan kaçınmalısınız. Yoksa oturumun gerilim düzeyi yükselir ve duygular tırmandığında dinleme de pencereden uçar!

B.6.2.Cesaret verme: Konuşmacıya cesaret vermenin ve söylediklerini geliştirmesini sağlamanın birden çok yolu vardır:

B.6.3.Sözsüz sesler: Sözsüz sesler, konuşmacıya kendisinin ne dediğini gerçekten dinlediğinizi üstelik ileride söyleyecekleriyle de ilgilendiğinizi göstermenin bir yoludur. Böyle sesler dikkatin göstergesidir ve uygun yüz anlatımlarıyla (gülümseme, kalkık kaşlar vs.), kafa hareketleriyle ve beden diliyle beraber konuşmacının devam etmesini sağlayıcı olumlu bir cesaret verme yöntemidir. Cesaretlendirici sesler çıkarmanın yolu çoktur ve becerikli bir dinleyici “Yaa”, “Hı hı”, “Aa”, “Hımm” gibi sesleri çeşitlendirerek kullandığında bir konuşmacıyı sonsuza kadar konuşmaya ikna edebilir.

B.6.4.Destekleyici cümleler: Destekleyici cümleler sözsüz seslerin sözdeki yansımalarıdır. “Anlıyorum..”, “Ya sonra…?”, “Çok ilginç…” gibi cümleler, “Devam edin sizi dinliyorum” demenin bazı yollarıdır. Doğru kullanıldığında bu cümleler sözsüz seslerle aynı etkiyi yaratacaklar, konuşmacıya sözlerini sürdürmesi yönünde cesaret vereceklerdir.

B.6.5.Anahtar sözcük tekrarı: Anahtar sözcük tekrar, konuşmacıyı daha fazla söylemeye cesaretlendirmenin bir başka yoludur. Eğer gerçekten dinliyorsanız konuşmacının konuyu daha sonra ayrıntılarıyla anlatmasını sağlayacak kimi sözcüklerin farkına varmanız hiç de zor olmayacaktır.

B.6.6. Yansıtma cümleleri: Yansıtma cümleleri, duyguları derinlemesine çözümlemek için çok yararlı bir yoldur. Bir dinleyici olarak yine konuşmacının sözlerine eklemelerde bulunmasını istiyorsunuz. Fakat burada, “satır aralarını dinlediğiniz” için konuşmanın olgusal yönünden çok duygusal yönüne dikkat edeceksiniz. Yansıtmanın en yararlı biçimlerinden biri, “Demek ki…… hissediyorsunuz”, ya da ”Öyle görünüyor ki…” gibi cümleler kullanmaktır. Bu cümleler konuşmacıya bir başkasının duygularını anlayabildiğinizi gösterirsiniz. Böylece “ kendinizi bir başkasının yerine koşmuş olursunuz ki bu da etkin dinlemeyle özdeşleştirilmiş bir beceridir.

Soru biçimi                                                     Amaç

Sözsüz sesler

Destekleyici cümleler                                         İlgiyi / desteği belli etmek

Anahtar kelime tekrarı

 

Geliştirme                                                             Daha fazla bilgi edinme

Yansıtma cümleleri                                             Duyguları ayrıntılarıyla anlama

Özet                                                        Anladığımızı gösterme / daha önce verilen bilgiyi aydınlatma

B.7.DİNLEMENİN DİĞER ÖĞRENME BİÇİMLERİYLE İLİŞKİSİ

Dinlemenin yanında başka öğrenme biçimleri de vardır: Gözlem, sınama-yanılma, okuma, konuşma, düşünme, soru sorma, merak, araştırma, inceleme, deney, tecrübe, atasözleri, deyimler, bütün sanat dalları, bilim, din, kültür vs. Bu öğrenme yollarının her biri özel bir çaba ve metot gerektirir; kişinin daha fazla çalışmasına yol açar. Hatta, yöntem eksikliği veya yanlışlığı yüzünden sonuca varamayabilir, ya da yanlış bilgiler elde edebilir.

Dinlemede ise, karşımızda bir uzman vardır. Konuyu derleyip toplayıp anlayabileceğimiz hale getirmiştir. Üstelik, anlamadığımız konularda soru sorma imkanımız da vardır. Bize düşen sadece dikkatle dinlemektir.

Bilgilerin değerlendirilmesinde tecrübe eksikliğinden kaynaklanan hüküm verememe gibi bir durum varsa, uzmanın tecrübesinden yararlanılabilir.

ANLAMA

Anlama, anlamak işidir. Anlamak, Türkçe Sözlük’te şöyle tanımlanıyor:

“1.Bir şeyin ne demek olduğunu, neye işaret ettiğini kavramak, yeni bilgileri eski bilgilerle bir araya getirerek sonuç niteliğinde başka bir bilgi edinmek:Babasının niçin bu kasabayı çok sevdiğini Nevin bir türlü anlayamamıştı. Zeki kızsın, tabii anlayacaksın.

2.Sorup öğrenmek: Dışardaki gürültünün sebebini anlayıver.

3.Doğru ve yerinde bulmak: Hani bunu anladık ama…

4.Birinin duygularını, isteklerini, düşüncelerini sezebilmek: Kabul etmeyeceğini ben daha o gün anlamıştım.

5.Bir şey üzerinde bilgisi bulunmak: Kumaştan anlarım.

6.(Olumsuzluk veya soru biçiminde) İyilik görmek, yararlanmak: Bu ilaçtan hiç bir şey anlamadım.

7.(Argo) Sahip olmayı istemek, dileğinin yerine getirilmesini istemek: Yediğinden biz de anlayalım. Anladımsa Arap olayım.” Anlama: Anlamak işi.

“Anlama, karmaşık bir süreçtir. Bir yazı ya da konuşmanın iletmek istediği düşünce, görüş ya da öneriyi kavrayabilme yeteneğidir. Okuma ve işitme de bu sürecin temel ögeleridir. Nitekim işitme özürlüler, konuşmaları ve yüksek sesle başkaları tarafından okunan yazıları anlamada büyük güçlüklerle karşılaşırlar. Bunun gibi, okuma güçlüğü olanlar da okuduklarını tam ve doğru olarak anlayamazlar.

Bir kişinin anlama yeteneğinin derecesi, onun öğrenim durumu, zekası ve kişisel yaşantılarıyla yakından ilişkilidir. Daha önce edinilmiş olan genel bilgiler, kelime dağarcığının yeterliliği ve gerekli özenin gösterilmesi bir metnin anlayarak okunmasını sağlayabilir. Ne var ki, yine de her metin okuyucuya kimi güçlükler çıkarabilir. Bu güçlüklerin başında, sözcüklerin okuyucunun bilmediği anlamda kullanılışı gelir. Bunu konu, tema, anlatım biçimi ile ilgili sorunlar izler. Bu güçlük ve sorunlardan bir bölümü, okuyucunun göstereceği özen ve çabayla aşılabilir.

Eğitimci F.B. Davis’in görüşüne göre bir yazının anlaşılması şu altı şarta bağlıdır:

1.Yazının konusunu, görüşünü, temasını anlamak,

2.Kelimeleri ve kelime kümelerinin anlamlarını kavramak,

3.Yazının kuruluşunu kavrayıp izleyebilmek,

4.Paragraflardaki düşünceleri açıkça görebilmek,

5.Söz sanatlarını anlamak,

6.Yazıyla ilgili sorulara karşılık vermek.

Bir kişinin okuduğunu anlama gücü, okuduğu yazının türüne, konusuna ya da temasına, dil ve anlatım özelliklerine göre değişiklik gösterir. bununla birlikte, kişinin öğrenim düzeyi yükseldikçe ve genel kültürü arttıkça okuduğunu anlama gücünün arttığı gözlenmiştir. Bu nedenle, öğrencilerin çeşitli bilim, sanat ve edebiyat toplantılarına sık sık gitmelerinin çok büyük yararı vardır. Bu türden ders dışı yaşantılarla öğrencilerin  bilgi,görüş ve anlayışları zenginleşir. Bunun sonucu olarak da okudukları yazıları anlatma ve yorumlamada önemli ölçüde gelişme gösterirler.

Anlayarak okumanın bir başka özelliği de değerlendirmedir. Gerçi zihin okuma sırasında çeşitli yönlerden bu işi yapar. Özellikle eleştirel okuma yolunu seçen kişi, belirli ölçülere göre sürekli bir biçimde okuduğu eseri değerlendirmeye çalışır. Ancak okumanın böyle bir amaç ve yöntemle yapılması, tam ve doğru anlamanın gerçekleşip gerçekleşmediğini göstermek bakımından çok önemlidir.

Tam ve doğru anlayabilme bakımından amaca ulaşıldığını kanıtlayacak gözlenebilir davranışları şöyle sıralayabiliriz:

*Okuduğu bir metni, metnin özünü yitirmeden kendi kelimeleriyle özetleme (sözle ya  yazıyla).

*Verilen bir metne uygun başlık bulma (söyleme, yazma ya da önerilenler arasından seçip işaretleme)

*Okuduğu bir metnin ana fikrini bulma(söyleme, yazma ya da önerilenler arasında işaretleme).

*Ana fikrin belirtildiği cümleyi ya da paragrafı bulma (söyleme, yazma, ya da önerilenler arasından seçip işaretleme).

*Metinde geçen ve daha önce hiç karşılaşılmayan kelimelerin anlamlarını, metnin bütünlüğü    içinde ve sözün gelişinden kestirip bulma (söyleme, yazma, ya da önerilenler arasından seçip işaretleme).

*Metinde, genel olarak kullanılışından başka bir anlamda kullanılan kelimelerin ya  da kelime guruplarının (eğer varsa) metindeki anlamlarını bulma (söyleme, yazma, ya da önerilenler arasından seçme)

*Metinde geçen belli ifadenin dengi olan ifadeyi bulma(söyleme,yazma, ya da önerilenler arasından seçip işaretleme).

*Bir yazıdaki çelişen fikirleri ve düşünce tutarsızlıklarını bulma.

*Metinde geçen olayların yeri, nedeni, sonucu, sırası ve kahramanları ile ilgili sorulara doğru cevap  verme, ya da doğru cevabı verilenler arasından seçip işaretleme.

*Yazıdaki bilgi ve düşüncelerden gerçeğe (gerçekliğe) uygun olanlarla olmayanları birbirinden ayýrt etme.

*Yazının maksadını (bilgi verme, etkileme, eğlendirme vb.) bulma (söyleme, yazma,

ya da önerilenler arasından seçip işaretleme).

*Yazıdaki olgu, kanı, sayıltı (assumption) ve genelleme ifadelerini birbirinden ayırt etme.

*Bir yazıda öne sürülen kanıtların ulaşılan sonuçla ilgili o sonucu doğrulamada yeterli olup  olmadığını bulma (söyleme, yazma, ya da önerilenler arasından seçip işaretleme)

 

İlgili Kategoriler

Türkçe Ders Notları



Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir