YKS-TYT-AYT Ünitelerine göre Felsefe çıkmış soruları ve cevapları



1. ÜNİTE – FELSEFEYLE TANIŞMA

2. ÜNİTE BİLGİ FELSEFESİ

1. Bilimsel kuramların ortaya çıkışını bir mucize olarak göstermek hiçbir şekilde savunulamaz. Bilimin geçmişine bakıldığında, önceleri bir atlama, sıçrama olarak görülen bilimsel çalışmaların, aslında kendinden önceki pek çok kaynaktan beslendiği görülmektedir. Başka bir deyişle, bilimin sellerini veya nehirlerini oluşturan küçük dereler, çaylar fark edilmektedir.
Bu parçada bilimsel bilginin hangi özelliği vurgulanmaktadır?
A) Bilimsel yöntemle üretilmesi
B) Sistemli ve düzenli olması
C) Olaylar arasındaki ilişkileri açıklaması
D) Mantık ilkelerine uygun olması
E) Birikimli olarak ilerlemesi
(1999-ÖSS-İPTAL)

2. Hegel’e göre felsefe, nesnelerin, düşünceyle görülmesi, düşünceyle ele alınmasıdır. Düşünme kendi kendisiyle beslenir; dışarıdan sağlanacak bir gerece gerek yoktur. Hegel gerçeğe, deneye hiç başvurmadan düşünceyle ulaşmaya çalışır.
Hegel’in bu yaklaşımında temel aldığı görüş aşağıdakilerden hangisidir?
A) Bilginin kaynağı duyumlar değil, akıldır.
B) Doğuştan gelen hiçbir kavram yoktur, tüm kavramlar yaşantılar yoluyla kazanılır.
C) Bilgi ancak mistik bir sezgi ile elde edilir.
D) Düşünme yetisi bireyin algıladıklarıyla sınırlıdır.
E) Düşünce yalnızca bir eylem aracıdır ve ancak bir araç olarak değer taşır.
(1999-ÖSS-İPTAL)

3. Felsefe ilk kez Batı Anadolu’nun zengin liman kentlerinde ortaya çıkmıştır. Doğudan gelen kervan yollarının sonunda bulunan bu kentler, deniz ticaretinin de merkezini oluşturmaktaydı. Ticari ilişkilerde sadece mallar değiş tokuş edilmez, bu malların üretiminde kullanılan bilgi, görüş ve teknikler de öğrenilirdi. İşte bu alışveriş Batı Anadolu’nun liman kentlerinde yaşayanların dünyayı tanıma, dolayısıyla eski düşüncelerinden kuşku duyma ve bunların yerine yeni bilgi ve birikimlerine uygun bir düşünce sistemi oluşturma yönünde büyük bir atılım yapmasını sağlamıştır.
Bu parçada, felsefenin doğuşu aşağıdakilerden hangisine bağlanmıştır?
A) Çeşitli uygarlıkların bilgi birikiminden yararlanıldığı bir refah ortamının oluşmasına
B) Ticaret yoluyla zenginleşen toplumlarda sanatçı ve düşünürlere yönetimde önemli görevler verilmesine
C) Toplumda kültürel etkileşim yoğunlaştıkça eğitime verilen önemin de artmasına
D) Üretim tekniklerinin gelişmesi sonucu ulaşım araçlarının çeşitlenmesine
E) Ticaretin geliştirdiği girişimci kişiliğin yaşam tarzına da yansımasına
(1999-ÖSS-İPTAL)

4. Bir felsefe tarihçisine göre,
• Epikuros’un acı yokluğunu en yüksek haz olarak belirlemesi, onun uzun yıllar damla hastalığının getirdiği acılarla boğuşmak zorunda kalmasıyla;
• Platon’un demokrasi karşıtı eğilimleri, hocası Sokrates’in Atina demokrasisi tarafından ölüme mahkûm edilmesi karşısında duyduğu kızgınlıkla açıklanabilir.
Felsefe tarihçisinin bu yaklaşımının temelinde aşağıdaki görüşlerden hangisi vardır?
A) Düşünür, çevresindeki olayların etkisinden arındıkça yetkinleşir.
B) Aynı çağda yaşayan düşünürlerin görüşleri arasında paralellik vardır.
C) Düşünürler, ele alacakları konuları, yakın çevrelerinin yönlendirmesiyle seçerler.
D) Bir düşünürün öğretisini açıklamak için, yaşadığı çağda egemen olan görüşleri bilmek gerekir.
E) Bir düşünürün kişisel birikimleri ve yaşantıları onun düşünce sistemini etkiler.
(1999-ÖSS-İPTAL)

5. Pythagorasçı okula göre felsefenin amacı insan ruhunu kurtarmaktır. Mutluluğun insan ruhunda aranması gerektiğini ileri süren Pythagorasçılar ruhun kurtuluşunun ancak bilgi yoluyla saflaşarak ulaşılacak erdemli bir yaşayışla mümkün olduğunu savunmuşlardır.
Buna göre aşağıdakilerden hangisi Pythagorasçı okulun bir özelliğidir?
A) Felsefe alanında, sorulardan çok cevaplara önem verme
B) Felsefeyi salt bir düşünme eylemi olarak değil, aynı zamanda bir yaşam biçimi olarak görme
C) Akla dayalı çıkarımların yanı sıra duyulara dayalı bilgiye de değer verme
D) Bilginin doğruluğunu, sağladığı yarara değil, öğeleri arasındaki tutarlılığa bağlama
E) Varlığın hem düşünceden hem de maddeden oluştuğunu ileri sürme
(1999-ÖSS-İPTAL)

6. Başlangıçta, bilimsel bilgilerin her biri onu üreten tarafından bir bilimsel sav olarak ortaya atılmıştır. Bilimsel savlar henüz bilimsel bilgi adayı aşamasında olan önermelerdir. Bu önermeler, doğruluğu araştırmalarla gösterildiği ölçüde bilimsel gerçek niteliği kazanır. Bilimsel savlar itirazlara hedef olmakta devam ediyor, ancak gene de bilim adamlarınca ciddiye alınıyorsa, onların doğruluğunu araştırma süreci devam eder ve bazen bu süreç yüzyıllarca sürebilir.
Bir bilimsel savın, bu parçada sözü edilen süreçten geçerek bilimsel gerçek haline gelmesi için temel koşul aşağıdakilerden hangisidir?
A) Bugüne kadar var olan bilgilerle tutarlı olması
B) Ele aldığı olgunun sınanma yöntemini de önermesi
C) Gelecekte ortaya çıkabilecek olaylarla ilgili öngörüde bulunması
D) Nesnel olarak sınanabilir nitelikte olması
E) Birtakım varsayımlara dayalı olması
(1999-ÖSS-İPTAL)

7. Birçok filozof kendinden önce gelenlerin görüşlerinden farklı, kimi zaman onlara zıt bir görüşle ortaya çıkmış; kendinden sonra gelen filozoflar tarafından reddedilme kaderiyle karşılaşmıştır. Bir bakıma, filozofun, felsefede kendisine kadar olan gelişmeleri ve savları gözden geçirerek yeni bir felsefe sistemine ulaşma çabası içinde olduğu söylenebilir.
Bu parçada aşağıdaki görüşlerden hangisi vurgulanmaktadır?
A) Felsefi görüşler, evreni ve varlığı bir yönüyle değil bütünüyle açıklamaya çalışır.
B) Her felsefe sistemi onu oluşturan düşünürün kişiliğini yansıtır.
C) Her felsefe akımı kendi içinde düzenli ve tutarlı bir bilgi bütünüdür.
D) Felsefede üretilen bilgiler, doğruluğu ya da yanlışlığı tartışılmaz niteliktedir.
E) Filozoflar, felsefedeki bilgi birikimini sorgulayarak kendi görüşlerini oluşturmaya çalışırlar.
(1999-ÖSS)

8. Sofistler, düşünürlerin o zamana kadar üzerinde durmadıkları kültür, ahlak ve siyasetle ilgili sorumları ele alıp tartışmış, bu konuları felsefeye kazandırmışlardır. Bu, felsefenin gelişmesi açısından büyük bir katkıdır.
Bu parçada felsefi düşünmenin gelişmesinde aşağıdakilerden hangisinin öneminden söz edilmektedir?
A) Bir konuda, diğer filozofların da onaylayacağı görüşler oluşturmanın
B) Bir felsefi soruna yeni bir cevap aramanın
C) Felsefi sorunları birden fazla yöntemle incelemenin
D) Felsefenin tartıştığı konular evrenini genişletmenin
E) Bir felsefi konuyu tüm yönleriyle ele almanın
(1999-ÖSS)

9. Thales’e göre evrendeki her şey tek bir ana maddeden türemiştir. Anaximenes ve Anaximandros, Thales’in bu görüşünü paylaşmakla birlikte, ana maddenin konusunda onunkinden çok farklı görüşler ortaya atmışlardır. Burada asıl önemli olan, Anaximenes ve Anaximandros’un Thales’in savını herhangi bir otoriteye ters düştüğü gerekçesiyle reddetmek yerine, mantık ve deneyimlere aykırı olduğunu göstererek çürütmeye çalışmalarıdır. Bu tavır o dönem için çok yenidir. Çünkü o güne kadar evrenle ilgili her şey doğaüstü güçlere bağlanarak inanç konusu kabul edilmiş ve hiçbir zaman tartışılmamıştır.
Bu parçaya göre Anaximenes ve Anaximandros aşağıdakilerden hangisine öncülük etmiştir?
A) Akılcı gerekçelere ve olgulara dayalı eleştiriye
B) Deneysel yöntemle yapılan araştırmalara
C) Bilgiye değer veren toplum düzeni arayışlarına
D) Devlet otoritesine karşı çıkan görüşlere
E) Meslektaşlar arasında dayanışmaya
(1999-ÖSS)

10. Bir düşünür, duyuları küçümseyen salt akılcı görüşe karşı, duyuların ağzından şöyle söylemektedir: “Zavallı akıl, beni çürütmek için dayandığın kanıtları yine benden alıyorsun.”
Düşünürün bu sözle anlatmak istediği aşağıdakilerden hangisidir?
A) İnsan, duyularından gelen bilgiyi edilgen biçimde almaz; onları şüphenin ve aklın süzgecinden geçirerek yorumlar.
B) Duyulardan gelen bilginin doğru olup olmadığı, yine duyulardan gelen başka bilgilerin kullanılmasıyla anlaşılır.
C) Duyular, duyu organlarına yani bedenimize bağlı olduğu için sınırlıdır; akıl ise maddesel olmadığı için sınırsızdır.
D) Duyular bize olayların gerçek nedenlerini söyleyemez; olayların özü ancak akılla kavranabilir.
E) Doğadaki her şey, duyularla algılanması olanaksız olan ve hiçbir zaman değişmeyen bir ilk maddeden oluşmuştur.
(1999-ÖSS)

11. Sokrates, konuşmalarında, kendisinin hiçbir şey bilmediği gerekçesiyle, karşısındaki kişiye sorular yöneltir. Bu sorulara ve onlara aldığı cevaplara önce o kişinin ortaya koyduğu düşüncenin üstünkörülüğünü, temelsizliğini gösterir. Sorularında devam ederek, konuştuğu kişinin doğru düşünceye ulaşmasına yardımcı olur. Kendi deyişiyle “ruhta uyku halinde bulunan düşünceleri doğurtmaya” uğraşır.
Sokrates’in bu yaklaşımının temelinde aşağıdaki görüşlerden hangisi vardır?
A) Bilgiye, o konuda uzman kişilerin görüşleri alınarak ulaşılır.
B) Bilgi, karşıt görüşlerin uzlaştırılmasıyla oluşur.
C) Saklı olan doğrular, insanın sorgulama yoluyla düşündürülmesi sonucu ortaya çıkarılabilir.
D) Apaçık olmayan gerçeklere, erdemli kişiler gibi, erdemsiz kişiler de ulaşabilir.
E) Doğrular, duyularımızın ve aklımızın kavrayabilme gücüyle sınırlıdır.
(1999-ÖSS)

12. Bir bilimsel bilgi ürettiğini iddia eden kişi, iddiasını, bilimle uğraşan başka kişilerin de gerçekleştirebileceği gözlem ve deneylere veya onaylayacağı mantıksal çıkarımlara dayanarak belgelemekle yükümlüdür. Bilim çevrelerinin yeterince belgelenmiş saymadığı hiçbir iddia, bilimsel bilgi olarak kabul edilmez.
Bu parçaya dayanarak aşağıdaki yargılardan hangisine varılabilir?
A) Bilimsel bilgi olgulara dayalı, tekrarlanabilir ve nesnel ölçütlerle denetlenebilir niteliktedir.
B) Bilim, insanın, çevresinde olanları anlama ve açıklama ihtiyacından doğmuştur.
C) Bilim genelleyicidir; tek tek olgularla değil, aynı türden olguların ortak yönleriyle ilgilenir.
D) Bilimsel bilgi, olaylar arasındaki ilişkileri açıklayarak bu olayların kontrol edilebilmesini sağlar.
E) Bilimsel bilgiler doğru olarak kabul edilen birtakım temel varsayımlara dayanır.
(1999 ÖSS)

13. Felsefenin insana ve topluma yaptığı katkıları göremeyen kişiler onun boş ve gereksiz bir uğraş olduğunu ileri sürmektedirler. Oysa insan yaşamındaki rolü kolayca gözlenen telefon, bilgisayar veya televizyon gibi nesnelerin üretiminde felsefenin doğrudan katkısı olmasa da değer ve düşüncelerin üretimindeki katkısı yadsınamaz. Ancak değer ve düşüncelerin insan yaşamındaki yansımaları yalnızca dolaylı olarak gözlenebilir.
Bu parçaya dayanarak felsefe ile ilgili aşağıdaki yargılardan hangisine ulaşılabilir?
A) Günlük yaşam üzerindeki etkisini görmek güçtür.
B) Ürettiği düşünceler arasında tutarsızlıklar bulunabilir.
C) Ortaya koyduğu idealler konusunda bireylerin uzlaşması zordur.
D) Her toplumu farklı biçimlerde etkiler.
E) Sorguladığı kavramlar zamanla değişir.
(2000-ÖSS)

14. ● Felsefe, insanı, onu çevreleyen evreni ve toplumu bilmek ve tanımak amacında olduğu için çeşitli bilim alanlarının bu konulardaki bulgularını kullanır.
● Bilim, doğru bilginin koşulları, kaynakları ve sınırları konusunda kendisine yol gösterebilecek ve onu eleştirebilecek olan felsefi görüşlerden yararlanır.
Bu iki bilgiye dayanarak felsefe ve bilimle ilgili aşağıdaki yargılardan hangisine ulaşılabilir.
A) Aynı sorulara farklı yanıtlar verirler.
B) Bilgi edinmede aynı yöntemleri kullanırlar.
C) Aralarındaki rekabetten güç alırlar.
D) Toplumsal değişmeden aynı ölçüde etkilenirler.
E) Birbirlerini karşılıklı olarak beslerler.
(2000-ÖSS)

15. Küçük çocuklar bilimin konusuna giren sorular sorduğunda birçok yetişkinin şaşırdığını gözlüyorum. “Ay neden yuvarlak?” diye soruyor çocuk. Bir çukurun derinliği en fazla ne kadar olabilir? Dünyanın doğum günü ne zaman? Birçok yetişkin bu soruları tedirgin ya da alaycı bir tavırla yanıtlıyor veya yan çiziyor. “Ne sanıyordun? Ay kare mi olacaktı yani?” Kısa süre sonra çocuk bu soruların yetişkinleri sıktığının farkına varıyor. Böyle birkaç daha deneyim yaşadıktan sonra da bilimden soğuyor.
Parçada çocukların bilimden soğuması aşağıdakilerin hangisine bağlanmıştır?
A) Çocukların bilimsel konulardan çabuk sıkılmalarına
B) Yetişkinlerin çocuklara az zaman ayırmalarına
C) Çocukların uygun soru sormayı bilmemelerine
D) Çocukların merak duygularının gerektiği gibi karşılanmamasına
E) Yetişkinlerin çocukları bilimsel konulardan uzak tutmak istemelerine
(2000-ÖSS)

16. ● Bir toplumbilimci değerleri veya insanlar arası ilişkileri incelerken bireyleri belli bir biçimde davranmaya yöneltmez. Sadece olanı olduğu gibi ele alır.
● Kepler yasaları gezegenlerin nasıl hareket etmesi gerektiğini değil nasıl hareket ettiği belirtir.
Bu iki durum bilimsel bilginin hangi özelliğine örnektir?
A) Evrensel olması
B) Var olan durumu betimlemesi
C) Mantık ilkelerine dayanması
D) Birikimli orak ilerlemesi
E) Olayların denetim altına alınmasına olanak sağlaması
(2000-ÖSS)

17. Doğa bilimlerinin kullandığı yöntemlerden biri de tümevarımdır. Bu yöntemle, belirli gözlemlerden yola çıkarak, gözlenmemiş olanları da içine alan genellemelerde bulunulur. Bu akıl yürütme biçiminin güvenilmez olduğunu iddia edenler, pazardan elma alan bir kişinin tavrını örnek verirler. Bu kişi tezgâhtaki elmalardan birkaçını inceledikten sonra diğerlerinin de inceledikleri gibi olması gerektiğine karar vererek elmaların tümünü satın alır. Elmaların hepsini incelemediği için, eve geldiğinde bu kişinin beklediğine uymayan, biçimsiz, çürük bir elma ile karşılaşma olasılığı her zaman vardır.
Bu parçada aşağıdakilerden hangisi tümevarım yönteminin sakıncalı bir yönü olarak ileri sürülmektedir?
A) Duyulara dayalı bilgi edinme yolu olan gözlemden yararlanılması
B) Doğanın akışına müdahale edilmeyip, gözlenecek nesnelerin doğanın kendi akışı içinde ortaya çıkmasının beklenmesi
C) Bütünün sınırlı sayıdaki elemanıyla ilgili deneyimlere dayanarak bütün hakkında yargıya varılması
D) Genellemenin herhangi bir olguya dayanmadan, akıl ve mantık ilkeleriyle yapılması
E) Doğadaki her olayın bir nedeni olduğu varsayımının temel alınması
(2000-ÖSS)

18. Felsefe, kendine dönük düşünmedir. Felsefe yapan zihin hiçbir zaman yalnızca bir nesne hakkında düşünmez. Herhangi bir nesneyi düşünürken, aynı zamanda hep o nesneye ilişkin kendi düşüncesi hakkında da düşünür. O zaman, felsefeye ikinci dereceden düşünce, düşünce hakkında düşünce denebilir.
Bu parçada felsefenin hangi özelliğinden söz edilmektedir?
A) Cevaplarından çok sorularıyla var olduğundan
B) Düşünme sürecinin her aşamasında yer aldığından
C) Kendi etkinliği üzerinde yoğunlaşıp kendi kendini sorguladığından
D) Özgür düşünmenin yöntemi olduğundan
E) Sorularını bilimsel verileri temel alarak oluşturduğundan
(2001-ÖSS)

19. İnsan, yalnızca bir organizma olmaktan öte, zihne ve buna olarak da bilince sahip bir varlıktır. İnsan kimi gereksinimlerini bilincinden bağımsız bir şekilde, başka birçok canlının yaşam işlevleri gibi, içgüdüleriyle sağlayabilir. Yine de onun en belirgin özelliklerinden biri, eylemlerinin büyük bir bölümünü bilerek ve istençle yapıyor olmasıdır. İnsan bilinçli eylemleriyle, içgüdüsel olarak yapabileceklerinden pek çoğunu ve çok daha etkili olanlarını gerçekleştirir. Bu yolla, doğayı, yaşamı açısından daha uygun koşullara doğru değiştirir.
Bu parçaya göre insanı diğer canlılardan ayıran özellik aşağıdakilerden hangisidir?
A) Eylemlerinin, daha çok düşünsel süreçlere dayalı olması
B) Diğer canlılar üzerinde üstünlük kurması
C) Çevre koşullarına uyum sağlaması
D) Diğer canlılarla bir arada yaşayabilmesi
E) İçgüdülerinin diğer canlılardan daha güçlü olması
(2001-ÖSS)

20. Akşam karanlığında eve girdiğinizde her zamanki gibi elektrik düğmesine basıyorsunuz; ama beklediğinizin tam tersine lambanız yanmıyor. Bir an için şaşkınlık içindesiniz. İster istemez çok geçmeden kafanızda birtakım olasılıklar belirecek, şaşkınlığınızı giderecek bir açıklama bulmaya girişeceksiniz. Sigorta atmış olabilir, ampul gevşemiş olabilir vb. Bu olasılıklardan birinin doğru çıkması halinde şaşkınlığınız giderilmiş olacak, beklenmeyen durum sizin için beklenen bir durum niteliği kazanacaktır. Demek oluyor ki açıklama çabası şaşkınlığımızı giderme, beklentilerimizle olup bitenler arasındaki uygunluğu sağlama ihtiyacımızdan doğmaktadır. Bu, günlük düşünme düzeyinde olduğu gibi bilimde de böyledir.
Bu parçaya göre “açıklama” eylemi aşağıdakilerin hangisinden kaynaklanmaktadır?
A) Her sorunun cevaplanabilmesi için yeterli bilgiye sahip olunduğu inancından
B) Beklenmeyen bir durumun yarattığı huzursuzluğu giderme isteğinden
C) Bilimsel bilginin başkalarına da aktarılması gerektiği düşüncesinden
D) Günlük düşünce düzeyinden bilimsel düşünce sürecine geçilmesi gereksiniminden
E) Çeşitli alanlardaki bilgileri birbiriyle ilişkilendirme çabasından
(2001-ÖSS)

21. Filozof, bir temele oturtulmuş ama sonuna kadar geliştirilmemiş bir düşünceden işe başlar ve bu düşünce üzerine çalışmaya devam ederse, bu ışığın ilk kıvılcımlarını borçlu olduğu düşünürün ulaştığı yerden daha ileri gider.
Bu parça aşağıdaki yargılardan hangisini destekler?
A) Filozof, işine önyargısız ve eskimiş genellemelerden arınarak başlamalıdır.
B) Filozof, felsefi soruşturmaya başlarken, sorulabilecek tüm soruları öncelikle kendisine sormalıdır.
C) Filozof, yaşadığı çağın ele alınmamış temel sorunlarından yola çıkmalıdır.
D) Felsefe etkinliği, filozofların kendi aralarındaki tartışmalarla gelişir.
E) Filozoflar felsefi düşünce birikiminden beslenir ve bu birikime katkıda bulunur.
(2001-ÖSS)

22. Düşünme doğuştan gelen bazı yatkınlıklara dayalı olmasına karşın, öğrenmeyle gelişen bir etkinliktir. Bu açıdan, büyük düşünürler de dâhil, herkes “düşünme öğrencisi” sayılabilir. Düşünmek bir borçlanmayı da beraberinde getirir. Düşünme sürecinde borcumuzu “yanlış”la öder, karşılığında “doğru”yu alırız. İnsanoğlu yanlış yapmaktan kurtulamayacağına göre, bu süreç asla bitmez. Her seferinde bilginin kristal kalesini yıkar, sonra yeniden daha yükseğini kurmaya başlarız.
Bu parçada, düşünmeyle ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi vurgulanmaktadır?
A) Kesin bilgiye ulaşmanın en etkili yöntemi olduğu
B) Yapılan hatalardan alınan derslerle sürekli geliştiği
C) Soyut verilerden yola çıkarak somut sonuçlara ulaşma çabasından kaynaklandığı
D) Yalnızca özgür ve bağımsız bir ortamda gelişebileceği
E) Bütün soruların cevaplanabileceği varsayımına dayandığı
(2002-ÖSS)

23. Filozoflar işlerini yaparken sorulardan yararlanırlar. Filozofun elindeki sorular, probleme çözüm getirmenin bir anahtarıdır. Genellikle, karşılaşılan problemler zaman içerisinde pek fazla değişmez. Zamanla değişen, filozofun problemin çözümünde rol oynayan farklı etkenleri seçebilmesidir. Problemi, farklı sorular sorarak irdelediğinde “varolan”ın daha önce gözden kaçmış olan yanları aydınlanmaya başlar. Böylece her doğru soru, onu problemi çözmeye bir adım daha yaklaştırır.
Bu parçada filozofun sorduğu soruların hangi yönü vurgulanmıştır?
A) Problemlerin çözümüne ışık tutması
B) Olaylarda fazla değişiklik olmadığını göstermesi
C) Herkes tarafından sorulduğunda önemini yitirmesi
D) Dünyaya egemen olma isteğinden kaynaklanması
E) Çözülemeyecek problemler için zaman harcanmasını önlemesi
(2002-ÖSS)

24. Bir masalda, iki terzi, krala diktikleri giysiyi yalnızca akıllı insanların görebileceğini söyleyerek onu kandırırlar. Aslında ortada, dikilmiş herhangi bir giysi yoktur. Kralla karşılaşanlar, akılsız diye damgalanmamak için, onun çıplak göründüğünü söylemez; aksine, olmayan giysiye herkes övgüler yağdırır. Kralın çıplak olduğunu, onu gören bir çocuk söyler yalnızca. Bir düşünür de bir çocuk gibi, gerçeği söyleyebilecek yüreklilikte olmalıdır. Kendi çağının tüm önyargılarına karşın, saygınlığın zedelenmesi pahasına, gerçeği olduğu gibi ortaya koymalı; çocukların yetişkinlikte yitirdikleri bu özelliği korumaya çalışmalıdır.
Bu parçaya göre, bir düşünürde aşağıdaki özelliklerden hangisinin bulunması gerekir?
A) Cevaplardan çok, sorulara ağırlık verme
B) Soruşturmasına, olabildiğince çok soruyla başlama
C) Bilimsel otoritelerle uyum içinde çalışma
D) Daha önce cevaplanmamış sorular sorma
E) Genel görüş ve kabullerin tutsağı olmaktan kaçınma
(2002-ÖSS)

25. Filozof “kavram dostu”dur. Bu, felsefenin yalnızca basit bir kavram derleme, keşfetme sanatı olmadığını söylemek demektir. Çünkü, kavramlar ille de birtakım formlar ya da keşifler değillerdir. Başka bir deyişle felsefe, kavramlar yaratmayı da içeren bir disiplindir. Dost, kendi yaratılarının dostudur. Örneğin; Platon “İdea”, Aristoteles “Töz”, Descartes “Cogito” kavramlarıyla neredeyse birlikte anılırlar. Çünkü felsefelerinin temelini bu kavramlar oluşturur ve bu kavramlar onların tanımlamalarına göre anlam kazanmıştır.
Bu parçaya dayanarak aşağıdaki yargılardan hangisine varılabilir?
A) Kavramlar basit bilgilerdir.
B) Felsefenin temelinde merak vardır.
C) Felsefe gerçeğe ulaşma çabasıdır.
D) Kavramlar yaratıcılarının güçlü izlerini taşır.
E) Düşünme kavramlar arasında ilişki kurmaktır.
(2003-ÖSS)

26. Düşünmek, herkesin yürüdüğü yollardan başka yollarda yürüme yürekliliği göstermeyi gerektirir. O yollar bireyi dönüp dolaşıp herkesin gittiği yola götürse bile, hazır yolarlın çok sayıdaki yolcusuyla kendi yolunu kendi açan tek yolcu arasında büyük ayrılıklar vardır.
Bu parçada sözü edilen “yüreklilik” aşağıdaki düşünme biçimlerinden hangisine ortam hazırlar?
A) Bağımsız
B) Tutarlı
C) Çağrışımlı
D) Eleştirel
E) Sistemli
(2003-ÖSS)

27. En büyük bilgi, bildiklerimizden başka bilgilerin de olduğunu bilmektir.
Bu cümlede savunulan görüş aşağıdakilerden hangisiyle paralellik gösterir?
A) İnsan, aklıyla her şeyi bilebilir.
B) Bilgiler bizim bildiklerimizle sınırlı değildir.
C) En doğru bilgi, işimize en çok yarayan bilgidir.
D) Doğru bilgiye yalnızca sezgilerle ulaşılamaz.
E) Güvenilir bilgiler kendi deneyimlerimizden edindiklerimizdir.
(2003-ÖSS)

28. Gerçek sadece deneyimde vardır, hem de sadece herkesin kendi deneyiminde. Bu deneyimler, bir başkasına nakledildiği an öyküye dönüşür. Olaylardaki gerçeği, kesin gerçeği ispatlama olanağı yoktur. Olsa da bundan kaçınmak gerekir. Hayatın gerçekliği konusunu tartışmayı filozoflara bırakmalıyız. Gerçek olan, benim şu an denizin kıyısında oturuyor olmam, ay ışığının yansımasını denizin sularında görmem. Gerçek olan benim.
Bu parçadan aşağıdaki sonuçların hangisi çıkarılamaz?
A) Yaşantıların öznel olduğu
B) Gerçekliğin, yaşadıklarımızı fark etmemizle ilgili olduğu
C) Gerçeğe ancak yaşayarak ulaşılabileceği
D) Yaşanılanların başkasına aynen aktarılamayacağı
E) Gerçekliği filozofların dışında kimsenin anlayamayacağı
(2003-ÖSS)

29. Dünyanın ya da bilimin bana herhangi bir felsefi sorunun sunacağını sanmıyorum. Bana felsefi sorunlar sunan, diğer filozofların dünya ya da bilim hakkındaki yorumlarıdır. Genelde iki tür sorunla ilgileniyorum: Birincisi filozofun ne demek istediğini tam ve doğru olarak kavramak, ikincisi de söylediklerinin doğruluğuyla ilgili doyurucu dayanak olup olmadığını bulmak.
Bu parçada sözü edilen iki sorun, sırasıyla aşağıdakilerden hangisinde verilmiştir?
A) Anlama – Temellendirme
B) Doğrulama – Yanlışlama
C) Açıklama – Anlama
D) Yorumlama – Tanımlama
E) Öndeyide bulunma – Açıklama
(2003-ÖSS)

30. Hegel tarihi keşfeder, Schopenhauer ise ondan vazgeçer. Onların bu uyuşmazlığı hala çözüm bekliyor.
Bu parçadan felsefi düşünce ile ilgili aşağıdaki sonuçlardan hangisi çıkarılabilir?
A) Soruların kendi cevaplarını içerdiği
B) Çağın değerlerine bağlı olduğu
C) Kesin bir doğruya ulaşılamadığı
D) Bilimsel düşünceden etkilendiği
E) Doğrusal ilerleme gösterdiği
(2004-ÖSS)

31. Felsefe yapmak dağa tırmanmak gibidir. Sadece doruğu ele geçirmek için dağa çıkanlar, dağdan bir şey anlayamazlar. Gerçek dağcı olanca varlığıyla dağda yaşadığı zamanı üstün tuttuğu içindir ki dağa tırmanır. Doruk ancak dağda yaşanan zamanın bir parçası olarak önemlidir. Dağ, doruk değildir.
Bu parçada savunulan görüş aşağıdakilerden hangisidir?
A) Filozof, felsefe yapmanın her aşamasından haz alır.
B) Filozofun amacı gerçeğin bilgisine ulaşmaktır.
C) Felsefe yapmayı öğretir söylemeyi değil.
D) Felsefede doruk noktası yoktur.
E) Sevgi olmadan felsefe olmaz.
(2004-ÖSS)

32. Kendi yaptığı maymuncukla tüm güçlük kapılarını zorlayan bir filozof, bir süre sonra maymuncuğu kullanabilmek için gereksiz kilit yapımına geçer.
Bu cümlede aşağıdakilerden hangisi yerilmektedir?
A) Aşırı kuşkucu olma
B) Kuramlara körü körüne bağlanma
C) Gerçekçi tutum takınma
D) Aracı amaç durumuna getirme
E) Kendi aklını üstün görme
(2004-ÖSS)

33. Benim gibi düşünmeyenlere çok şey borçluyum. Bana taban tabana karşıt olsalar da benim düşündüklerimi çürütmekten başka bir amaç gütmeseler de hınca kapılmayıp aklımı kullanırsam, düzgün düşünmede onlardan büyük ölçüde yararlanabilirim.
Bu parçada aşağıdakilerden hangisinin yararı vurgulanmaktadır?
A) Farklı düşüncelere açık olmanın
B) İncelenen konuya odaklanmanın
C) Mutlak doğrulara ulaşma çabasının
D) Bildiklerinin doğru olduğunu savunmanın
E) Bağımsız olmanın
(2005-ÖSS)

34. Gören öznenin kendisi de görülebilirlik alanındadır.
Bu cümleden çıkan sonuç aşağıdakilerden hangisidir?
A) Öznenin de nesne olabileceği
B) Ancak nesnenin nesne olabileceği
C) Doğru bilginin olabileceği
D) Gerçeğe ulaşılabileceği
E) Nesneden uzaklaşılabileceği
(2005-ÖSS)

35. Birkaç yıl önceydi, bir duvara doğru yürüyordum. Baktım hırpani biri bana doğru geliyor. “Kim bu kılıksız, tuhaf adam?” dedim kendi kendime. Sonra bir de baktım, duvar meğer aynaymış; kendime bakıyormuşum. O adam birden ince, zarif, üzerinden anlayışlılık akan biri olup çıkıverdi.
Bu parçada anlatılan durum, aşağıdakilerden hangisine bir örnektir?
A) Bilgilerimizin dış dünyayı ayna gibi yansıttığına
B) Algıların duruma bağlı değerlendirmeler olduğuna
C) Aklın bilgilerimizin tek kaynağı olduğuna
D) Nesnel bilginin evrensel bilgi olduğuna
E) Var olmanın algılanmakla eşdeğer olduğuna
(2005-ÖSS)

36. Arabamın motoru çalışmıyor. Tamirciye gösterip “Karbüratörde ne var?” diye sorduğumda, “Hiç.” diyor. Bunun bir önerme olduğunu kabul edersek, bu önerme doğru olabilir mi? Elbette doğru olabilir. Ama bir önerme doğruysa gerçekliğin de onun söylediği gibi olması gerekir. Doğruluğun tanımı bu. Öyleyse karbüratörde bir hiç olması gerekir.
Bu parçaya göre, doğru önermede bulunması gereken özellik aşağıdakilerden hangisidir?
A) İfadesinin kısa ve basit olması
B) Yanlış yoruma kapalı olması
C) Akla uygun olması
D) Gerçeğe uygun olması
E) Duruma göre değişebilmesi
(2005-ÖSS)

37. Epiküros, “Hastalanınca doktora gideriz; çünkü doktorlar bedensel hastalıklar konusunda bizden fazla şey bilirler. Ruhsal sorunlar yaşadığımızda da aynı nedenden ötürü filozoflara yönelmeli ve onları doktorları yargılarken kullandığımız ölçütlere benzer ölçütlerle değerlendirmeliyiz. Hastalığı iyileştirmediği sürece tıp bilimi nasıl faydasızsa, ruhsal acılarımızı dindirmediği sürece felsefe de o denli gereksizdir.” der.
Epiküros’un bugün psikolojinin ilgi alanına giren ruhsal sorunların çözümünü felsefeden beklemesi, aşağıdakilerden hangisine bağlanabilir?
A) Döneminde, bazı bilgi alanlarının henüz ayrışmamış olmasına
B) Tıbbı, en gelişmiş ve insanlara en yararlı bilgi alanı olarak görmesine
C) Felsefenin sistemli bir bilgi alanı olmasına
D) Felsefenin evrensel bir bilgi alanı olmasına
E) Felsefenin eleştirel bir bilgi alanı olmasına
(2006-ÖSS)

38. Masal bu ya, yoksul bir köylü kızı padişahın oğluyla evlenir. Evlendikleri gün, eşi sarayın kırk odası olduğunu söyler. Odaların anahtarlarını ona vererek “Otuz dokuz odayı aç; ama kırkıncı odayı açma.” der. Yeni gelin hemen ertesi gün, izin verilen odaların kapılarını açıp bakar; kiminde para, kiminde mücevher, kiminde yiyecekler vardır. Yani, bildik şeyler… Dayanamaz kırkıncı odayı da açar. Filozoflar da bu gelin gibidir, tüm kapıları açmak isterler.
Parçadaki benzetmeye göre, filozofu kapıları açmaya iten aşağıdakilerden hangisi olamaz?
A) Merak etme
B) Bilinenle yetinmeme
C) Sınırları zorlama
D) Sorunları çözme
E) Yeni öğrenmelere istekli olma
(2006-ÖSS)

39. Kaf Dağı’nın ardında Zümrüdüanka kuşu var mı yok mu? Var dediğimizde de yok dediğimizde de fark etmiyorsa bunu bilmenin benim için önemi yoktur. Bununla birlikte, “Kaf Dağı var, onun ardında da Zümrüdüanka kuşu var.” diyorsam ve bu bilgiler benim işime yarıyorsa bunlar doğrudur.
Bunları söyleyen kişinin görüşü, bilgi kuramıyla ilgili aşağıdaki yaklaşımlardan hangisine uymaktadır?
A) Kuşkuculuk
B) Pragmatizm
C) Empirizm
D) Sezgicilik
E) Fenomenolojizm
(2006-ÖSS)

40. Başkalarının dertlerini inceleyip kendi dertlerini bilmeyen bilginlerle, çalgılarını akort etmesini bilip de yaşayışlarını akort etmeyi bilmeyen müzikçilerle, adaletten söz etmeyi öğrenip adaletli davranmayanlarla alay edermiş Kral Dionysius.
Bu parçada Kral Dionysius’un alay ettiği belirtilen kişilerin ortak özelliği aşağıdakilerden hangisidir?
A) Bilgilerinin yetersizliği
B) Olaylara farklı açılardan bakmamaları
C) Bildiklerini yaşama uyarlamamaları
D) Öznel olmaları
E) Olduklarından farklı görünmeleri
(2007-ÖSS)

41. Öklid MÖ 323-285 yılları arasında İskenderiye’de yaşamıştır ve hâlâ yaşamaktadır. Çünkü adı geometriyle özdeşleşmiştir. Öklid’in başına gelen, adı bir şeyin adıyla özdeşleşen herkesin başına gelmiştir: O şey tanınır, fakat kişinin kendisi unutulur. Jileti herkes bilir. Ama onu icat eden Gillette’i (Jilet’i) kimse bilmez.
Bu parçadan aşağıdaki yargıların hangisine ulaşılabilir?
A) Bilimsel ürünler yaratıcısından ayrı varlık alanı kazanır.
B) Bazı bilgiler herkes tarafından bilinir.
C) Bilimsel bilgileri anlamak için bilginleri tanımak gerekir.
D) Bilimsel bilgiler doğruluğu test edilmiş bilgilerdir.
E) Bilimsel bilgiler uygulanabilir bilgilerdir.
(2007-ÖSS)

42. Felsefe yapmanın koşullarından ilki, aklımızı kurcalayan her soruyu dile getirme cesareti göstermek; diğeri de herkesçe doğal kabul edilen şeyleri tekrar göz önüne getirmek ve onlara sorun muamelesi etmektir. Ve nihayetinde, felsefe yapabilmek için avare olmalıdır tin. Bir hedefin peşinde koşuyor ve istem tarafından yönlendiriliyor olmamalı yani hiçbir şey onun dikkatini dağıtmamalı, kendini öğrenmeye vermelidir.
Bu parçaya göre aşağıdakilerden hangisi felsefe yapmanın koşulları arasında yer almaz?
A) Özgürce soru sorabilme
B) Olaylara herkesten farklı bakabilme
C) Sorularını cesaretle dile getirebilme
D) Yönlendirmelere açık olabilme
E) Saplantılardan uzak durabilme
(2008-ÖSS)

43. Descartes, mutlak anlamda kesin olan başlangıç doğrusuna ulaşabilmek için, doğru olduğu açık ve seçik bir biçimde bilinmeyen hiçbir şeyi doğru kabul etmemek gerektiğini düşünür. Kuşku duymayacağı açık ve seçik bilgiden hareket etmek ister. Bu nedenle her şeyden kuşku duymaya, yanlış ya da kuşkulu olması muhtemel olduğunu düşündüğü her şeyi reddetmeye karar verir. Ancak yine de kuşku duyamayacağı tek şey olduğunu söyler. Bu da kuşku duyduğundan kuşku duymamasıdır.
Bu parçaya dayanarak Descartes’le ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi ileri sürülebilir?
A) Açık seçik bilgiye ulaşabildiği
B) Kuşkuyu sonuna kadar götürdüğü
C) Akıl bilgisini diğerlerinden üstün gördüğü
D) Doğuştan fikirlerinin var olduğunu kabul ettiği
E) Süjeden bağımsız nesneler dünyasının varlığını kabul ettiği
(2008-ÖSS)

44. Umberto Eco’ya göre insan zihni, kendi dünyasını belirler, sonra da bu kendi belirlediği dünya içinde değerlerini oluşturur. Küçük bir çocuğun kendi hayalinde oluşturduğu canavarlardan korkması gibi, yetişkinler de kendi hayalinin ürünü olana, bunun hayal ürünü olduğunu bilseler bile inanmayı sürdürürler.
Bu parçadan aşağıdaki sonuçların hangisi çıkarılabilir?
A) İnançların gizli kalması gerektiği
B) İnanmanın temelinde korkunun bulunduğu
C) İnancın nesnesinin, zihnin ürünü olduğu
D) İnsanın bir şeylere inanmak zorunda olduğu
E) İnanmanın, insanı diğer canlılardan ayıran özellik olduğu
(2008-ÖSS)

45. Bizim varlık düzenimiz nesneleri kendine uydurur, her şeyi kendine göre değiştirir. Aslında dünyanın ne olduğunu bilemez oluruz, çünkü her şey bize duyularımızla bozulmuş, aslından ayrılmış olarak gelir. Pergel, gönye, cetvel bozuk oldu mu onlara göre yapılan bütün yapılar da ister istemez kusurlu, sakat olur. Duyularımız kesin olmadığı için onların ortaya koyduğu hiçbir şey de kesin değildir. Peki ama bu ayrılıklar karşısında doğruluk hükmünü kim verecek?
Bu parçada, “bilgi kuramı” ile ilgili olarak aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?
A) Bilginin doğruluk değerine
B) Duyu bilgisinin eleştirisine
C) Bilginin göreceli oluşuna
D) Bilginin kaynağına
E) Bilginin uygulanabilirliğine
(2008-ÖSS)

46. Dünyanın başlangıcı, sonu ve niçin var olduğuna ilişkin sorular hep merak uyandırır. Heidegger, bu türden sorulara ilişkin genel fikirlerin ve bunların tarihinin ayrıca bunlardan kaynaklanan başka şeylerin belirtilmesinde felsefe sözcüğünün kullanılmasını olanaksız kılmıştır. Bunun da Heidegger’in felsefeye en temel katkısı olduğu söylenebilir.
Bu parçaya göre Heidegger’in felsefe sözcüğünün kullanılmasını istemediği alan aşağıdakilerden hangisidir?
A) Etik
B) Metafizik
C) Estetik
D) Bilim felsefesi
E) Bilgi kuramı
(2009-ÖSS)

47. Bilgiler yalnızca var olma mücadelesinde kullandığımız araçlar olduğundan, doğru olmaları için uymaları gereken nesnel gerçeklik diye bir şey yoktur.
Bu parça “bilgi kuramı”nın hangi temel sorusuna yanıt niteliğindedir?
A) Doğru bilginin ölçütü nedir?
B) Duyu bilgisine güvenilir mi?
C) Akıl her şeyi bilebilir mi?
D) Neyi bilebiliriz?
E) Bilgi doğuştan mıdır?
(2009-ÖSS)

48. İnsan merak eden varlıktır. Kendini, insanı, doğayı, evreni, toplumu… Felsefe, en temeldeki bu şeyleri akıl yoluyla anlama arayışıdır. Bunları sorgulamak amacıyla çeşitli sorular ortaya atar. Bir şey gerçekten bilinebilir mi? Eğer bilinebilirse neler bilinebilir? Bilinenlerin bilindiğinden nasıl emin olunabilir? Buna benzer felsefi sorular felsefenin odağını oluşturur.
Bu parçaya dayanarak aşağıdakilerden hangisinin felsefi soru niteliğinde olduğu söylenebilir?
A) Demokratik yasaların özellikleri nelerdir?
B) Yer çekimi kuvveti cisimleri nasıl etkiler?
C) Toplumsal normların amacı nedir?
D) Niçin ahlaklı olmalıyım?
E) Atlar ayakta mı uyur?
(2010-YGS)

49. Vadinin dibindeki kişi, orada kıvrılıp giden dereyi zirvedeyken baktığı gibi görmez. Dağın tepesindeyken de ne puslu derinlikleri ne de kendi bulunduğu yeri derenin yanında olduğu zamandaki gibi görebilir.
Bu parça aşağıdaki yargılardan hangisine örnek oluşturur?
A) Bilgi kişiden kişiye değişir.
B) Evrensel bilgiden söz edilemez.
C) Bilgi bakış açılarına göre farklılaşır.
D) Doğru bilgi, konusuna uygun olan bilgidir.
E) Sezgilerimiz, kişisel bilgilerin doğu olmayacağını gösterir.
(2010-YGS)

50. Bir akşam yürüyüşü sırasında önümde iki araç birbirine çarptı. Sürücüler yaralı ve baygındı. Etrafta benden başka kimse yoktu. İlk yardım ekiplerini arayıp gelmelerini beklerken yaralılara başka nasıl yardım edebileceğimi düşündüm. Yardıma ihtiyaçları vardı ama yardım ederken zarar verebilirdim. Bir eylemin diğerinden daha akıllıca olduğundan emin olmak için asla yeterince bilgiye sahip olamayacağımı düşünerek eylemsiz kaldım.
Bu parça aşağıdaki özgün görüşlerden hangisiyle ilişkilendirilebilir?
A) Pyrrhon’un kuşkuculuğuyla
B) Kant’ın ahlaki emir anlayışıyla
C) John Dewey’nin yararcılığı esas alan görüşüyle
D) Thomas Hobbes’un bencilik görüşüyle
E) Jeremy Bentham’ın hazzı temel alan yararcı anlayışıyla
(2010-YGS)

51. Zekânın ve bilgeliğin ölçütünün zenginlik olduğunu düşünen kişiler, Thales’le yoksul olduğu için alay ederler. O da bunun üzerine zeytinin az olduğu o yıl, elindeki bütün parayla, ihtiyaç olmadığı için ucuzlamış olan ve zeytinyağı üretiminde kullanılan tüm presleri satın alır. Sonraki hasat mevsimi geldiğinde ihtiyacı olanlara bu presleri kendi belirlediği fiyattan kiralayarak çok para kazanır.
Bu parçadan aşağıdaki yargılardan hangisine ulaşılabilir?
A) Filozof, dünyayı anlamlandırmaya çalışan kişidir.
B) Felsefe, her şeye eleştirel bir gözle bakma alışkanlığı kazandırır.
C) Filozofların öncelikleri diğer insanlardan farklıdır.
D) Filozof, hayata dair her şeyi felsefi probleme dönüştürür.
E) Felsefi düşünce çözümleyici ve kurgusaldır.
(2011-YGS)

52. Yeni Çağda pozitif bilimlerdeki gelişmeler felsefenin alanını bir ölçüde daraltmış, giderek felsefenin yalnızca bilimlerle ilgili alanları konu almasının yeterli olabileceği düşüncesi belirip güçlenmiştir. Bunun sonucunda, felsefenin yeni bir alanı olarak bilim felsefesi doğmuştur. Hatta bundan sonra bazıları felsefe yapmanın yalnızca “Bilim üzerine düşünme” etkinliği olduğunu sanmıştır.
Bu parçada sözü edilen Yeni Çağdaki felsefi yaklaşım, felsefi bilginin aşağıdaki özelliklerinden hangisine ters düşmesi nedeniyle eleştirilebilir?
A) Yaratıcılık gerektirme
B) Filozoflara özgü etkinliğin ürünü olma
C) Akıl ve mantık ilkelerine dayalı olma
D) Bilgi evrenini bir bütün olarak ele alma
E) Eleştirel bir yapıya sahip olma
(2011-YGS)

53. Nesnenin bilgisinin söz konusu olabilmesi için önce nesnenin var olması gerekir. Örneğin ağacın ne olduğundan, türlerinden, yararlarından söz edebilmek için öncelikle “ağaç” denilen bir şey var olmalıdır.
Bu parça aşağıdaki yargılardan hangisini destekler?
A) Bilgi kuramı ontolojiye dayanır.
B) Varlığın varlığı, onun bilgisine bağlıdır.
C) Bilgi, bilinçteki bir şeyin bilgisidir.
D) Bilgi, varlığın bilgisiyse nesneldir.
E) Kesin bilgi, deney verilerine dayanan bilgidir.
(2011-YGS)

CEVAP ANAHTARI: 1-E 2-A 3-A 4-E 5-B 6-D 7-E 8-D 9-A 10-B 11-C 12-A 13-A 14-E 15D 16-B 17-C 18-C 19-A 20-B 21-E 22-B 23-A 24-E 25-D 26-A 27-B 28-E 29-A 30-C 31-A 32-D 33-A 34-A 35-B 36-D 37-A 38-D 39-B 40-C 41-A 42-D 43-A 44-C 45-E 46-B 47-A 48-D 49-C 50-A 51-C 52-D 53-A

3. ÜNİTE-VARLIK FELSEFESİ
1. Varlıklar, sizin onlar karşısında duruşlarınıza göre gösteriyorlar kendilerini. Önümdeki bir demet gül, ona bir botanik uzmanı olarak yaklaştığımda, kendini botanik bilimin kavramlarıyla sunar. Bir teorik fizikçi olarak atomlardan, fotonlardan, kuarklardan oluşan bir madde olarak verir kendini. Öte yandan, bir ressam ya da şairsem ne denli farklı “yüzleriyle” sunacaktır kendini.
Bu parçadan aşağıdaki yargıların hangisine ulaşılabilir?
A) Her varlık kendini diğer varlıklardan farklı gösterir.
B) Doğru bilgi, varlığı yansıtan bilgidir.
C) Bilimler, varlığın özünü anlamamızı kolaylaştırır.
D) Varlığın algılanışı, algılayana bağlıdır.
E) Kişisel tutumlar varlığın özünü değiştirir.
(2004-ÖSS)

2. • “Güzelliğin on par’etmez şu bendeki aşk olmasa.”
diyen Aşık Veysel ile
• “Varolmak algılanmış olmaktır.” diyen Berkeley’in
bu görüşlerinin ortak yönü aşağıdakilerden hangisinin vurgulanmasıdır?
A) Soyut olanın önemsiz olduğu
B) Somut olanın önemsiz olduğu
C) Asıl olanın nesne olduğu
D) Asıl olanın özne olduğu
E) Değerlerin belirsiz olduğu
(2006-ÖSS)

3. İmmanuel Kant “Gelecekte Bilim Olarak Ortaya Çıkabilecek Her Metafiziğe Önsöz” adlı yapıtında, metafiziği uğraşmaya değer bulan herkesi “Acaba meta-fizik gibi bir şey hiç olanaklı mıdır?” sorusunu sorma-sının zorunlu olduğuna ikna etmeyi amaçladığını söyler. “Eğer metafizik bir bilimse, nasıl oluyor da diğer bilimler gibi genel ve sürekli onay kazanmıyor? Yok, değilse, nasıl oluyor da bilim kisvesi altında, durmadan böbürlenerek insanın anlama yetisini oyalıyor? Ayrıca diğer bilimler ilerlediği halde o hep aynı yerde dönüp duruyor.” diye devam eder.
Parçaya göre, Kant’ın metafiziğe yaklaşımının aşağıdakilerden hangisi olduğu söylenebilir?
A) Bilimle eş değer görme
B) Reddetme
C) Sorgusuz sualsiz benimseme
D) Eleştirel olma
E) Sistemli olmasını sağlama
(2007-ÖSS)

4. Ben olmayınca bu güller, bu serviler yok
Güzel gözler, tatlı diller yok
Sabahlar, akşamlar, sevinçler, tasalar yok
Ben düşündükçe var dünya, ben yoksam o da yok
Bu dörtlük, varlık felsefesinde öne sürülen aşağıdaki görüşlerden hangisini desteklemektir?
A) Dış dünya bireyden bağımsız olarak vardır.
B) “Varlık”ın varlığı onu düşünen bireye bağlıdır.
C) Bazı şeylerin varlığı somuttur.
D) Soyut varlıklar düşünülebilir varlıklardır.
E) Sevgi her şeyi var kılar.
(2007-ÖSS)

5. Çiçek açmış bir erik ağacının önünde duruyoruz ve ağaç da karşımızda. Ağaç oradayken ve biz onun karşısında durduğumuzda, ağaç ve biz, karşılıklı bulunuyoruz. Birbirimize göre, karşılıklı konumumuz içinde varız. Demek ki bu karşılaşmada söz konusu olan şey kafamızın içinde uçuşan tasarımlar değil.
Bu parça aşağıdakilerden hangisinin varlıkla ilgili görüşlerine örnek oluşturur?
A) Rasyonalizm B) Septisizm
C) Realizm D) Nominalizm
E) Nihilizm
(2009-ÖSS)

6. Biz, nesnelere anlam yüklemekte ve böylece onlara “var olma” olanağı sağlamaktayız. Zaten varlık da ancak, bizim onunla ilgili olarak elde ettiğimiz verilere göre gerçek bir “varoluş”a erişir.
Yukarıdaki parça “varlık”ın temel problemlerinden hangisinin sorgulanmasını gerekli kılar?
A) Özneden ayrı bir varlık alanı var mıdır?
B) Varlık nasıl bir yapıya sahiptir?
C) Hakikate ulaşmak mümkün müdür?
D) Nesnelerden ayrı ideal varlıklar var mıdır?
E) İnsan deneyimi varlığın tümünü kavrayabilir mi?
(2010-YGS)

7. Filler neden büyük, gri ve kırışıktır? Çünkü ufak, beyaz ve yuvarlak olsalardı aspirin olurlardı. Ufak bir fil hayal ederek ona “ufak bir fil” diyebiliriz. Beyaz bir fil hayal ederek ona “beyaz bir fil” diyebiliriz. Kırışıksız bir fil de “kırışıksız bir fil” olur. Başka bir deyişle büyüklük, grilik ve kırışıklılık, Aristoteles’in bir fili fil yapan şeyin ne olduğunu tanımlama sınavını geçemez. Çünkü aspirin gibi ufak, beyaz ve yuvarlak bir şey bir fil olamaz ve böyle bir nesneyle karşılaştığımızda aklımıza “Hey, ağzına attığın bir aspirin mi yoksa alışılmamış türden bir fil mi?” diye sormak gelmez.
Bu parçada varlıkla ilgili aşağıda verilenlerden hangisi sorgulanmaktadır?
A) Zorunlu varlık/mümkün varlık ayrımı
B) Özsel/ilineksel nitelikler
C) Ana maddenin neliği
D) Madde ve form ilişkisi
E) Var olma/olmama sorunsalı
(2011-YGS)

8. Bir şey, ne görülebilir ne de duyulabilir bir şeyse sözgelimi renksiz ve hareketsiz bir gaz kitlesiyse ne fotoğrafı çekilip görüntüsü alınabilir ne de sesi kaydedilebilir. Fakat bu, gazın var olmadığı anlamına gelmez. Üstelik var olması sizin için yaşamsal bir önem de taşıyabilir.
Bu parça aşağıdakilerden hangisine “karşı örnek” oluşturur?
A) Herakleitos’un varlığın bir oluş ve değişim içinde olduğunu ileri sürmesine
B) Descartes’ın varlığın ruh ve maddeden oluştuğunu söyleyen düalist görüşüne
C) Hegel’in, varlığı geist ve onun diyalektik süreciyle açıklamasına
D) Demokritos’un varlığın atomlardan meydana geldiğini belirtmesine
E) Berkeley’in var olmak algılanmış olmaktır demesine
(2011-YGS)

CEVAP ANAHTARI: 1- D 2- D 3- D 4- B 5-C 6-A 7-B 8-E

4. ÜNİTE – AHLAK FELSEFESİ
1. Vicdan, insanın kendi davranışlarının ahlâkça değerli olup olmadığına karar vermesine yardımcı olan bir hakemdir. Bu yeti sayesinde insan, yapıp ettiklerinin toplumda var olan değerlere uygunluğu açısından yargıya varır.
Bu görüşe göre, vicdan aşağıdakilerden hangisi konusunda yargıya varılmasına yardımcı olur?
A) Doğal veya doğaüstü olay
B) Güzel veya çirkin nesne
C) Doğru veya yanlış bilgi
D) İyi veya kötü eylem
E) Basit veya karmaşık görüş
(1999-ÖSS-İPTAL)

2. Stoacı görüşe göre, insan dünya sahnesinde yalnızca bir oyuncudur. Oynayacağı rolü seçemez, oyuna müdahale edemez. Her insanın bu sahne içinde ne yapacağını evrensel akıl belirler. Kişinin kontrol edebileceği tek şey vardır: kendi tavırları ve tutkuları. Ünsan kendisine ne rol verilmişse onunla yetinmeli; sahip olamayacağı şeyler için açlık ve kıskançlık duymamalıdır.
Stoacıların bu görüşünün dayandığı temel varsayım aşağıdakilerden hangisidir?
A) İnsanlar, davranışlarını başkalarına örnek olacak biçimde düzenlemelidirler.
B) Olayları önceden kestirebilirsek onları yönlendirebiliriz.
C) İnsanın, kendine bırakılmış küçük bir alan dışında, karşı konulamaz bir yazgısı vardır.
D) Erdem, özgür iradenin ahlakça iyi olana yönelmesidir.
E) Duyuların bize sağladığı bilgiler ile aklın sağladığı bilgiler sürekli çatışır.
(1999-ÖSS)

3. Bir düşünüre göre ahlâki değerler doğru ya da yanlışı, bireylerin kanılarından bağımsız olarak belirler. Örneğin “Öldürmek kötüdür.” yargısı, tıpkı “Üçgenin iç açılarının toplamı 180° dir.” yargısı gibi, doğruluğu insanların duygu ve eğilimlerine göre değişmeyen bir yargıdır.
Bu düşünür, ahlâk değerlerinde hangi özelliğin bulunduğunu öne sürmektedir?
A) Erdemli yaşamanın bir aracı olma
B) Tanımlanamaz nitelikte olma
C) Zamanla değişme
D) Nesnel olma
E) İnsanlar arasındaki ilişkileri yönlendirme
(1999-ÖSS)

4. Faydacı ahlak anlayışına göre, en çok sayıda insana en büyük ölçüde mutluluk sağlayan eylem, ahlaki bakımdan doğru eylemdir. Dolayısıyla bir eylemi doğru veya yanlış olarak değerlendirmek için öncelikle o eylemin, ilgili kişilerin tümüne sağladığı hazlara ve getirdiği acılara bakmak gerekir.
Bu parçaya göre, faydacı ahlak anlayışı bir eylemin ahlaki bakımdan doğru olup olmadığını değerlendirirken aşağıdakilerden hangisini ölçüt alır?
A) Eylemin sonuçlarını
B) Eylemde bulunan kişilerin niteliklerini
C) Eylemin hangi koşullarda gerçekleştirildiğini
D) Toplumun eylemde bulunan kişiye karşı tutumunu
E) Eylemin hangi amaçla yapıldığını
(2000-ÖSS)

5. Yaptığımız her eylem dünyamızı şekillendirir. Her eylemimizle, aslında ne istediğimize, dünyanın nasıl bir yer olması gerektiğine ilişkin zihinsel tasarımızı ortaya koyarız. Yaptığımız her eylem, insan olmaya ilişkin bir değeri korur veya o değere zarar verir. Örneğin yoksul birine yardım ederken aslında yaptığımız; “Herkes muhtaç durumdaki kişilere yardım etmelidir.” demektir. Bunu dünyanın her yeri ve herkes için her durumda talep ederiz. Tersine, eğer hırsızlık yapıyorsak veya herhangi bir tür hırsızlığa göz yumuyorsak bu; “Hırsızlık yapmak iyi bir şeydir ve dünyanın herhangi bir yerinde, herhangi bir kimse hırsızlık yapabilir.” demektir. Bu durumda artık; “Hırsızlık kötüdür.” deme olanağımız ortadan kalkar.
Bu parçada savunulan görüş aşağıdakilerin hangisiyle özetlenebilir?
A) İnsan eylemlerinden sorumludur.
B) Eylemlerimiz bizi mutluluğa götürmelidir.
C) Eylemin değeri, bireye sağladığı faydayla ölçülür.
D) Hukuk kuralları ahlâk kurallarına uygun olmalıdır.
E) İyi ve kötü, göreceli kavramlar olduğu için bunlar hakkında yargıya varmak güçtür.
(2001-ÖSS)

6. Erdemli insan, yalnızca erdemli olma özelliklerini taşıyıp bunun bilincinde olan insan değildir; eylemleriyle de sahip olduğu erdemleri yansıtabilmelidir. Çağımızda, erdemler üzerine konuşulup, erdemli olmaya ait bilgiler üretilmesine karşın, insanların eylemleri ve sözleri birbirini tutmamaktadır. Erdemli insan, bilgisi ile yaptığı, düşüncesi ile eylemi arasında boşluk olmayan insandır.
Bu parçada erdemin hangi yönü vurgulanmaktadır?
A) Gözlemlenebilmesinin çok zor olduğu
B) Eylem alanına da taşınması gerektiği
C) Ancak bilgili kimselerin sahip olabileceği
D) Sonucunun kişiye bir başarı olarak dönmesi gerektiği
E) Mutluluk verdiği ölçüde değerli sayılacağı
(2001-ÖSS)

7. İnsan değerlidir. Çünkü doğuştan getirdiği potansiyel ona “iyi insan” olabilme olanağı sunar. Yani kişi uygun ortamda yeterli eğitim alarak yetiştiğinde, herhangi bir alanda başarılı olabilir, o alanda yaptıklarıyla insanlığa katkıda bulunabilir.
Bu parçaya göre, insanı “değerli” yapan aşağıdakilerden hangisidir?
A) Hangi alanda uzmanlaşacağına kendi iradesiyle karar verebilmesi
B) İyiyle kötüyü ayırt edebilmesi
C) Uygun koşullar sağlandığında insanlığa hizmet edebilecek yetenekte olması
D) Özelliklerinin bir kısmını doğuştan getirmiş olması
E) Her koşulda zorlukların üstesinden gelebilecek potansiyele sahip olması
(2002-ÖSS)

8. Dünyada kötülük, çoğu zaman bilmemekten kaynaklanır. Tek başına iyi niyet, iyiyi istemek bir eylemin iyi sonuç vermesi için yeterli değildir. Sadece iyiyi istemekten yola çıkan bir eylem, eğer bilgiyle aydınlatılmamışsa, kötüyü istemek kadar zarar verebilir.
Bu parçada savunulan görüş aşağıdakilerden hangisidir?
A) İyiyi istemek, iyinin gerçekleşmesi için yeterli olmasa da ahlaki bir görevdir.
B) Kötü niyetle yapılan bir eylem de yarar sağlayabilir.
C) Bilgiye dayalı her eylem, iyi niyetle yapılmamış olsa da iyi eylemdir.
D) İyinin gerçekleşmesi için, hem iyinin amaçlanması hem de bilgiden yararlanılması gerekir.
E) İnsanlık değerlerini korumak ve yüceltmek amacıyla yapılan her eylem, iyi eylemdir.
(2002-ÖSS)

9. Bir kişi bir eylemin kendini haksız duruma düşüreceğini bile bile o eylemi yapıyorsa, bu kişi bilinçli olarak haksızdır. Öte yandan haksızlık alışkanlık haline geldiğinde, haksızlıktan kaçınmanın kişinin elinde olmadığı da bir gerçektir. Fakat yine de kişi alışkanlıklarından sorumludur; çünkü o, alışkanlıklarının gerçek yaratıcısıdır. Her ne kadar eylemin yinelenmesi alışkanlığa neden olsa da eylemin dayandığı özgürlüktür.
Bu parçada savunulan görüşün temelindeki düşünce aşağıdakilerden hangisidir?
A) Alışkanlıklar yaşamı kolaylaştırır.
B) Toplum, bireylere sorumluluklarını hatırlatmalıdır.
C) Haksız eylemleri yapanlar cezalandırılmalıdır.
D) Sınırsız özgürlük olumsuzlukların nedenidir.
E) İnsan, ahlakla ilgili eylemlerinde özgürdür.
(2003-ÖSS)

10. Ahlaki yaşamımızda, sezgisel anlayış en yüksek kavrayışlar için zorunludur. Sadece kurallara mekanik bir biçimde uyma ya da kalıplara öykünme bizi uzağa götürmez. Yaşama sanatı, eski rollerin bir provası değildir.
Bu görüşü benimseyen bir kişinin aşağıdakilerden hangisini reddetmesi beklenir?
A) Etik yaşamın varlığını
B) Sezgisel kavrayışların önemini
C) Yaşama sanatının varlığını
D) Kuralların zamanla değiştiğini
E) Evrensel ahlak yasasının varlığını
(2004-ÖSS)

11. Bergson, okura vermek istediği her şeyi yayımlamış olduğunu belirterek bundan sonra yazdıkları arasında bulunabilecek her türlü metnin, metin parçasının kendi isteği dışında yayımlanmasını yasaklamıştır. Fakat ölümünden sonra, bu yasak çiğnenmiştir. Bergson’un topluma mal olduğu öne sürülmüş ve bazı konuların açıklığa kavuşabileceği düşünülerek birçok yazısı yayımlanmıştır. Böyle bir tutum haklı görülebilir; ama etik açıdan da bizi rahatsız eder.
Parçada sözü edilen tutumun etik açıdan rahatsız edici olmasının nedeni aşağıdakilerden hangisidir?
A) Tarihi zorunlulukların dikkate alınması
B) Toplum yararının gözetilmemesi
C) Bazı konuların açıklığa kavuşturulması
D) Filozofların topluma mal olmuş kişiler olarak düşülmesi
E) Kişi haklarının göz ardı edilmesi
(2005-ÖSS)

12. Bir çocuk ağaca çıkmak ister ve siz bunu yasaklarsanız, çok öfkelenir. Oysa deneyip tırmanamayacağını kendisi anlarsa, fiziksel olanaksızlığını kabullenir.
Bu parçaya dayanarak aşağıdaki genellemelerden hangisine ulaşılabilir?
A) Özgürlüğün sınırları topluma göre değişir.
B) Toplumun yararını göz önünde bulundurarak kişisel özgürlükleri sınırlandırmak gerekir.
C) Amaca ulaşmak isteyen kimse her yolu dener.
D) Yasalar toplumun örflerine göre hazırlanmalıdır.
E) Özgürlüğün karşısındaki toplumsal engeller tepkiye neden olur.
(2005-ÖSS)

13. İyiyi isteyen, iyinin ne olduğunu bilenden daha güvendedir. Çünkü ilki hata yapsa da hep hoşgörüyle karşılanır; ikincisinin hatalarıysa çoğu kez affedilmez.
İyinin ne olduğunu bilenin hatalarının hoşgörüyle karşılanmayışı aşağıdakilerden hangisine bağlanabilir?
A) Hata yapabileceğini kabullenmesine
B) Vicdanını rahatlatmaya çalışmasına
C) Yanlışı bile bile yapıyor olmasına
D) Başkalarının sorumluluğunu üstlenmesine
E) Toplumsal değerleri önemsemesine
(2005-ÖSS)

14. Acı çekenlere acımak insanca bir şeydir. Herkese yaraşır acımak ve herkes acımasını bilmelidir. Yarası olanlarla duygu ortaklığı, gerçekten ahlaki bir yaklaşımdır.
Bunları söyleyen kişiye göre, ahlaki eylemin amacı aşağıdakilerden hangisidir?
A) Doğru bilgiye ulaşma
B) Yarar elde etme
C) Ödevini yerine getirme
D) Mutluluğa ulaşma
E) Başkalarını anlama
(2006-ÖSS)

15. Yaptığı iyiliği başkaları duysun diye, kendine daha fazla değer verilsin diye yapan veya doğruluğu dillerde dolaşmak koşuluyla doğru olan adamdan pek hayır gelmez. Oysa sanıyorum Ahmet birçok onurlu iş gördü. Fakat şimdiye kadar bu işleri o kadar gizli tuttu ki onlardan söz etmiyorsam suç benim değildir. Ahmet’i erdemli kılan parlak görünmek isteği değil, parlak işler görmesidir.
Bu parçaya göre, iyi işler yapan birinin erdemli olması aşağıdakilerden hangisine bağlıdır?
A) İyi olarak anılmasına
B) Gösterişten sakınmasına
C) Vicdanen rahat olmasına
D) “İyi”yi istemesine
E) Doğru adam olmasına
(2007-ÖSS)

16. Okunu hedeften öteye atan okçu, okunu hedefe ulaştıramayan okçudan daha başarılı sayılmaz. İnsanın gözü karanlıkta da iyi görmez, fazla ışıkta da. İyiliğin aşırısı olmaz, aşırı oldu mu zaten iyi değil demektir. Erdemli kişi bunların farkında olan kişidir.
Bu parçada sözü edilen “farkındalık” durumu aşağıdakilerden hangisiyle ilişkilendirilebilir?
A) Amaca sahip olmayla
B) Kötülükten kaçınmayla
C) İsteklerini bastırmayla
D) Kendini düşünmeyle
E) Ölçülü olmayla
(2008-ÖSS)

17. Ahlak felsefesinde nesnelcilikte, değerlerin dış dünyada, onlara ilişkin kavrayışımızdan ayrı ve bağımsız olarak var olduğu ve bunların insan tarafından bilinebileceği ileri sürülür. Değerlerin ahlaki yargıları ve eylemleri belirleyen ilkeler olarak kullanılmak durumunda olduğu ve nesnelerle eylemlerin, kendilerinde insandan bağımsız olarak var olan bir nitelikten dolayı iyi ya da değerli olduğu savunulur.
Bu parçaya göre bir eylemin “iyi ya da değerli” olması aşağıdakilerden hangisiyle açıklanabilir?
A) Kişiye yarar sağlamasıyla
B) Evrensel ahlak yasasına uygun olmasıyla
C) Kişinin özgür iradesine bağlı olmasıyla
D) Özgürlüğün sorumluluk gerektirdiği düşüncesine uygun olmasıyla
E) Kişinin, öyle davranmasının ödevi olduğunu düşünmesiyle
(2009-ÖSS)

18. Paris’te genç bir adam her gün aynı fırından bayat ekmek alır. Bayat ekmek taze ekmeğin yarı fiyatına satılmaktadır. Fırıncı, müşterisinin hoşuna gideceğini düşündüğünden bir gün ekmeği, içine tereyağı sürerek verir. Ertesi gün genç adam öfkeyle fırına gelir. “Niçin böyle bir şey yaptın? Günlerce uğraştığım proje yağlı ekmek yüzünden mahvoldu. Ben bayat ekmeği çizimin hatalı yerlerini silmekte kullanıyordum.” der.
Bu parça “ahlaki eylem”le ilgili aşağıdaki yargılardan hangisini destekler niteliktedir?
A) İyiliği ve kötülüğü belirleyen, eylemdir.
B) Erdemli olmak ahlaki karara bağlıdır.
C) Ahlaki karar ahlaki eylemden önce gelir.
D) Doğru davranmak, erdemli olmak anlamına gelmez.
E) Niyetin iyi olması eylemin iyi olmasını sağlamaz.
(2010-YGS)

19. Nasrettin Hoca bir gün oğluyla birlikte şehre gitmek üzere yola çıkar. Şehre birçok köyün içinden geçilerek gidilmektedir. Hoca eşeğin üzerinde, oğlu da yürüyerek onu takip eder. İlk köyden geçerken köylüler “Koskoca adam eşeğe binmiş, küçücük çocuğu yürütmeye utanmıyor!” diye kınarlar. Sonraki köyden geçerken Hoca yürür, oğlu da eşeğin üzerindedir. Oradaki köylüler de “Görüyor musun saygısız çocuğu, koca adamı yürütüyor.” derler. Üçüncü köyde Hoca ve çocuk eşeğe birlikte biner, bu kez de eşeğe acımıyorlar diye suçlanırlar. Dördüncü köyde çocuk da Hoca da yürür, kınanmaktan nasiplerini alırlar. Beşinci köyde Hoca ve oğlu eşeği birlikte taşımalarına karşın kınanma durumu değişmez.
Bu parça ahlak felsefesinin temel problemlerinden hangisinin soruşturulmasında örnek verilebilir?
A) Tüm davranışlar ahlakla mı ilgilidir?
B) Akılla erdem arasında nasıl bir ilişki vardır?
C) Ahlakta her zaman iyi niyet yeterli midir?
D) Mutlak iyiye ulaşmak mümkün müdür?
E) Bireylerin vicdanlı olmasının, ahlaki eylemde işlevi nedir?
(2011-YGS)

CEVAP ANAHTARI: 1-D 2- C 3-D 4-A 5- A 6- B 7-C 8-D 9- E 10-E 11-E 12- E 13- C 14- E 15-B 16-E 17-B 18-E 19-D

5. ÜNİTE – SANAT FELSEFESİ
1. Ege’deki bir koyu, tasarladığı otele uygun olduğu için güzel bulan bir mimar ya da incelemek istediği canlıları barındırdığı için beğenen bir biyolog estetik bir tavır içinde değildir. Aynı koyu, yalnızca, kıyıya vuran dalgaların izlerinden, yamaçtaki ormanın suya yansımasından etkilenerek beğenen bir kişinin bu tavrı estetiktir.
Buna göre, aşağıdakilerden hangisi estetik tavrın belirleyici bir özelliğidir?
A) Kişinin bir nesneyi kendi ölçütlerine dayanarak beğenmesi
B) Kişinin hoşuna giden bir nesnenin çoğunluk tarafından da beğeniliyor olması
C) Kişinin, ilgi duyduğu nesneye çıkar gözetmeyen bir beğeni ile yönelmesi
D) Kişinin beğenisinin nesnenin bütününe değil, belirli özelliklerine yönelik olması
E) Kişinin bir nesne ile ilgili beğenisini başkalarıyla paylaşmak istemesi
(1999-ÖSS-İPTAL)

2. Estetik, güzel üzerine düşünme çabasıdır. Refik Fersan’ın bir saz semaisi, Mikelanj’ın bir heykeli güzel olduğu, bizde hoş ve soylu duygular uyandırdığı gibi, bir atın yürüyüşü veya bir kentin sokakları da güzel olabilir ve bizde benzeri duygular uyandırabilir. Estetik, güzeli bütün alanlarda, sanat felsefesi ise yalnızca sanat yapıtları çerçevesi içinde sorgular. Başka bir deyişle, sanat felsefesi, estetiğin kavram ve problemlerini sınırlı bir alanda inceler.
Bu parçaya dayanarak aşağıdaki yargılardan hangisine ulaşılamaz?
A) Güzellik sanat ile sınırlı değildir; başka alanlarda da söz konusudur.
B) Estetik, doğadaki veya çevremizdeki bir olayın güzel olup olmadığını sorgulayabilir.
C) Sanat felsefesinde ele alınan bazı kavramlar, estetiğin kapsamına da girer.
D) Güzel, hem estetiğin hem de sanat felsefesinin konusu olabilir.
E) Sanat yapıtı doğadaki güzelin, sanatçının yorumuyla yansıtılmasıdır.
(1999 – ÖSS)

3. Bir tabloda gökyüzünün mavi, otun yeşil olmasını bekleyen kimseler, tabloda başka renkler görünce şaşırırlar. Oysa, mavi gök ve yeşil çayırlara ilişkin her şeyi unutmayı bir denesek; dünyaya sanki başka bir gezegenden şimdi gelmişçesine bakıp onu ilk görmüş gibi olsak, işte o zaman nesneler değişik renklerle görünürlerdi bize. Ressamlar da bazen başka bir gezegenden gelmiş gibi, dünyayı yepyeni bir gözle görmemizi isterler. Bize, doğadaki varlıkların güzelliklerini görmeyi öğretenler de onlardır. Onları izleyip, onlardan bir şeyler öğrenirsek, pencereden dışarı bakmak bile heyecan verici bir serüvene dönüşecektir.
Bu parçada, sanat eserinin hangi özelliği vurgulanmaktadır?
A) Sadece, güzel olması amacıyla yapılması
B) Bir benzerinin olmaması
C) Belirli bir sanat akımının izlerini taşıması
D) Sanatçının öz ve biçim arasında kurduğu dengenin bir sonucu olması
E) Dünyayı, alışık olunandan farklı bir anlayışla yansıtması
(2000-ÖSS)

4. Estetik beğenilerin tartışılamayacağı sözü doğru olabilir; ama bu, beğeninin gelişebileceği doğrusunu da dışlamamalıdır. Bunu, herkes, herhangi bir alanda, günlük yaşantısından çıkarabilir. Örneğin, değişik müzik türleri dinlemekten pek keyif almayan birisi, müziğin diğer türlerini inceleyecek vakit, istek ve fırsat bulsa, yeğlediği türü ve tarzları yanılmadan ayırt edecek düzeye gelebilir; artan bilgisi de müzikten daha ince tatlar almasına katkıda bulunabilir. Aynı şekilde bir kişi değişik minyatürleri seyrede seyrede minyatür sanatı konusunda bir anlayışa ve seçiciliğe ulaşabilir.
Bu parçaya dayanarak aşağıdaki yargılardan hangisine varılabilir?
A) Sanat hakkında bilgi sahibi olmak için sanata eleştirel bakmak gerekir.
B) Yapımı çok zaman ve emek gerektiren yapıtlar çoğunluk tarafından beğenilir.
C) Sanat yapıtları ancak o ürünü yaratan sanatçılar tarafından açıklanabilir.
D) Üzerinde görüş birliğine varılan yapıtların sanatsal değeri vardır.
E) Sanattaki beğeni, karşılaşılan eserler çeşitlendikçe gelişir.
(2001-ÖSS)

5. Büyük bir sanat yapıtı karşısında kişi, dünyaya bakış açısının genişlediğini, hem dünyayı hem de kendi benliğini kavrayışının derinlik kazandığını görür. Yeni bir ışık altında bakar her şeye, birçok şeyi ilk kez görür; ama hep olgunlaşarak bakar. Her yapıtın dünyası, bir bakıma, onu algılayanın dünyasıyla bütünleşir; iki dünyanın karşılıklı alışverişinden kendi benliğinin aydınlandığını gözler kişi.
Bu parçada bir sanat yapıtının hangi özelliği vurgulanmaktadır?
A) İnsan doğasını yansıtması
B) Sanatçının duygularını dile getirmesi
C) İzleyen kişiyi geliştirmesi
D) Bir eşinin daha bulunmaması
E) Bir yarar gözetilerek yapılmaması
(2001-ÖSS)

6. İnsan olarak yaşantılarımız ve iç dünyamız bilinmeyenlerle, keşfedilmemişliklerle doludur. Sanat, insanın iç dünyasını keşfetmeye, adlandırmaya çalışır. Sanat yapıtında okursa, seyirciye, dinleyiciye sunulan, onun için yeni olan bir yorumdur. Bir şiir, bir resim, bir senfoni insan için hep yeni bir keşif, yeni bir adlandırmadır. Gerçekten de bir sanat yapıtıyla ilk kez karşılaştığında insanı şaşırtan budur.
Bu parçada, bir sanat yapıtı karşısında duyulan şaşkınlık aşağıdakilerden hangisine bağlanmaktadır?
A) Dünyayı eleştirel bir bakış açısıyla yansıtmasına
B) İnsanın anlayamadıkları karşısında duyduğu korkuyu gidermesine
C) İnsanı, önceden farkına varamadığıyla karşı karşıya getirmesine
D) İnsana hoş duygular yaşatmasına
E) Başka sanat yapıtlarında ele alınmamış bir konuyu işlemesine
(2002-ÖSS)

7. Kitap okuyan bir çocuğun, kendisini kitabın konusunda kaptırması, söz gelişi zavallı Robinson’un adadan kurtarmak için kafa yorması, sanat yapıtının doğası yönünden ilginç bir durumdur. Elindeki romana dalmış bir yetişkinin, odaya başka birinin girmesiyle birden irkilmesi, gerçek dünyaya ancak birkaç saniye duraksadıktan sonra uyum sağlayabilmesi de böyle bir durumun sonucudur. Bu iki örnekte de romanın kurmaca yapısı, okuru yaşadığı dünyadan çekip olayların salt duyularla izlenemeyeceği bir dünyaya itmiştir.
Bu parçaya dayanarak sanat yapıtıyla ilgili aşağıdaki genellemelerden hangisine ulaşılabilir?
A) Düş gücüyle keşfedilebilecek ayrı bir dünyası vardır.
B) Sanatçının dünyaya bakış açısını yansıtır.
C) Yaşamın değerinin kavranmasına yardımcı olur.
D) Temel amacı, gerçeğin kavranmasını sağlamaktır.
E) Gerçek dünyayı yücelterek yeniden kurgular.
(2002-ÖSS)

8. Kimi sanatçılar dünyayı, ona ilişkin her türlü bayat algının; pembe ten, sarı veya kırmızı elmalara ilişkin her türlü önyargının dışında, yepyeni görmemizi isterler. Basmakalıp düşüncelerden kurtulmak kolay değildir elbette. Ama bu kalıplardan kurtulan sanatçılar, genellikle en ilginç yapıtlarını veriyorlar. Bize, doğadaki varlıkların hiç düşlemediğimiz, yepyeni güzelliklerini görmeyi öğretenler de onlardır. Eğer onları izleyip onlardan bir şeyler öğreniyorsak, pencereden dışarı bakmak bile heyecan verici bir serüvene dönüşecektir.
Bu parçaya göre, sözü edilen sanatçılar bize aşağıdakilerden hangisini kazandırmaktadır?
A) Heyecanları denetleme yetisi
B) Değerleri karşılaştırma yetisi
C) Renkleri doğadaki gibi algılama yetisi
D) Farklı güzellik anlayışlarını kabul etme eğilim
E) Doğadaki güzellikleri resme yansıtma isteği
(2003-ÖSS)

9. Bizleri sanata yönelten güçlü dürtülerden biri de gündelik hayatın acı verici kabalığından, sıkıcı monotonluğundan ve sürekli değişen kişisel istekler zincirinden kaçma gereksinimidir.
Bu cümlede sözü edilen gereksinim, sanatta özellikle hangi yolla giderilir?
A) Belirli bir üslubu sürdürme
B) Alanını sınırlama
C) Kurmaca dünya oluşturma
D) Kalıcı yapıtlar verme
E) Kullanacağı tekniği belirleme
(2004 – ÖSS)

10. Ben elime fırçayı alıp resim yapan biri değilim. Gene de usta ellerden çıkma görsel yapıtların seyrine öyle kaptırırım ki kendimi… Ama neyleyim, benim konumumda birinin eski Çin resimlerine erişme olanağı pek yok. Buna karşılık elimi uzatır uzatmaz eriştiğim Çin şiirleri var. Bunların çoğu, o resimlerle akraba. Demek ki resim özlemimi şiirle giderebilecek durumdayım.
Bu parçaya dayanarak sanatla ilgili aşağıdaki genellemelerden hangisine ulaşılabilir?
A) Farklı sanat dalları benzer duygu ve düşünceleri yansıtabilir.
B) Sanat yapıtının ortaya çıkışında izleyicinin de rolü vardır.
C) Kimi sanatçılar, sanatın birkaç dalıyla ilgilenir.
D) Sanat yapıtları eskidikçe değer kazanır.
E) Sanattan anlamak uzmanlık gerektirir.
(2004-ÖSS)

11. Sanatta, nesnelerin bildiğimiz anlamından kopabilmemiz, onları düşündüğümüz gibi değil, oldukları biçimde kabul edebilmemiz gerekir. Örneğin, bir tabloda, ekmek fırını camekânında bir dikiş makinesiyle bir şemsiye bir arada olabilir. İşlevi saf ve kesin bir biçimde saptanmış gerçek bir nesnenin (bir şemsiye) kendinden çok uzak bir başka nesneyle (bir dikiş makinesi) birlikte, her ikisi için de garip kaçan bir yerde (bir fırın camekânı) bir arada olmaları, kendiliğinden bu nesneleri işlev ve kimliklerinden ayırır. Bu nesneleri eski anlamlarıyla görmek bir yanılgıdır. Artık onlar, gerçek, şiirsel, yepyeni bir anlama kavuşmuştur.
Bu parçada aşağıdaki görüşlerden hangisi öne sürülmektedir?
A) Var olmanın anlamı sanatçıya göre değişir.
B) Gerçek sanatçı, yapıtlarında doğanın gizemini yansıtır.
C) Sanatçı, yapıtında kendi kişiliğinin ipuçlarını verir.
D) Sanat, doğadaki gerçekliğe farklı bir anlam kazandırır.
E) Sanatın amacı güzeli ortaya koymaktır.
(2005-ÖSS)

12. • Ressam sadece resim yapar, kendi düşüncelerini resme yapıştırmaz.
• Sanatçı eserini gerçekleştirmesindeki niyetiyle değil, yalnızca gerçekleştirdiği eserin niteliğiyle övgüyü hak eder.
Bu iki yargıdan çıkarılabilecek ortak sonuç aşağıdakilerden hangisidir?
A) Sanatçının görevi toplumu aydınlatmaktır.
B) Sanatçı yaşadığı kültürün etkisindedir.
C) Sanatta önemli olan, sanat eserinin kendisidir.
D) Her izleyici sanat eserini kendine göre yorumlar.
E) Sanatçının niyeti, sanat eserinin niteliğini belirler.
(2007-ÖSS)

13. Doğalcılığı modern resmin karşıtı olarak görenler var. Şimdiye kadar doğal bir sanat eseri gören var mı, bilmek isterdim doğrusu. Doğa ve sanat iki ayrı şeydir, aynı olamazlar. Doğadan ayrı bir şey olan düşüncemizi sanat yoluyla dışa vururuz. Doğayı olduğu gibi resimlemeye inanan sanat bile her zaman sanat olmuştur, doğa değil.
Bu parçadan çıkarılacak sonuç aşağıdakilerden hangisidir?
A) Doğa ve sanat özdeş kavramlardır.
B) Sanat doğanın kopyasıdır.
C) Sanat doğadan üstündür.
D) Sanat ve doğa farklı varlık alanlarıdır.
E) Modern resim, resim sanatının son aşamasıdır.
(2008-ÖSS)

14. Bir resim, düşünülerek bulunmaz, bizzat ele alınmadan kurgulanmaz. Bir insanın düşüncelerinin değişmesi gibi, bir resim de yapılırken sürekli değişir. Ve hatta bittiğinde bile, ona bakanların bilinç durumlarıyla bağlantılı olarak değişmeye devam eder. Günden güne ve yaşamın bize dayattığı değişimlere katlanarak… Bir canlı gibi resmin de kendine özgü bir yaşamı vardır. Aslında bu çok doğal, resim ona bakan insan aracılığıyla yaşar.
Bu parçadan aşağıdaki yargıların hangisi çıkarılamaz?
A) Resim alımlayıcıya göre şekillenir.
B) Sanat ürünü olmuş bitmiş bir yapıda değildir.
C) Sanatçının yapmayı düşündüğüyle yaptığı aynı değildir.
D) Sanat ürününün varlığı alımlayanın olmasına bağlıdır.
E) Sanat yapıtı olmadan sanattan söz edilemez.
(2009-ÖSS)

15. Michelangelo bir anıt heykel yapmak üzere görevlendirilir. Heykelinde kullanacağı malzeme için mermer ocağına gider. Sanatçı, kendilerini eşsiz heykellere dönüştürecek yontma kalemini bekler gibi görünen o mermer kütlelerin karşısında, coşkuyla kendinden geçer. Böylece ocaklarda altı aydan fazla zaman geçirir. Oysa mermer kütlelerin içinde uyuyup kalmış figürleri kurtarmak için bir an önce işe koyulması gerekirdi.
Bu parçaya göre sanatçının işlevi aşağıdakilerden hangisidir?
A) İdeale uygun sanat eseri ortaya koymak
B) Doğayı aynen yansıtmak
C) Yeni bir form yaratmak
D) Hayal gücünün sınırlarını zorlamak
E) Malzemeyle sınırlı sanat etkinliğinde bulunmak
(2010-YGS)

16. Bir Japon filminde, evlenecek çift baharda çiçek açmış kiraz ağaçlarının çevrelediği yolda yürüyordu. Görüntü harikaydı, beni çok etkilemişti. Japon inançlarında çiçek açmış kiraz ağacının, muhteşem güzelliği nedeniyle kutsal sayıldığını daha sonra bir belgeselden öğrendim. Bunu öğrenmiş olmam o görüntüyle ilgili estetik yargımı değiştirmedi.
Bu parça aşağıdaki yargılardan hangisini destekler niteliktedir?
A) Sanat eserinin topluma vereceği bir ileti olmalıdır.
B) Estetik yargılar güzelin bilgisinden çok, alınan hazza bağlıdır.
C) Doğada güzel olanlar sanatta da güzeldir.
D) Sanatın amacı güzeli ortaya koymaktır.
E) En az bir süje haz alıyorsa o sanat eseridir.
(2010-YGS)

17. Sanat eserleri diğer nesneler gibi vardır. Resimler bir şapka veya palto gibi duvarda asılı dururlar. Sözgelimi Van Gogh’un bir çiftçinin ayakkabılarını gösteren resmi bir sergiden diğerine taşınıp durur, aynı Zonguldak’tan gönderilen kömür veya Karadeniz ormanlarından gönderilen tomrukların taşınması gibi. Cemal Süreya’nın şiirleri, bir öğrencinin sırt çantasında diğer eşyalarıyla bir arada bulunabilir. Beethoven’in eserleri kitapevlerinde raflara tıpkı kırtasiye malzemeleri gibi yerleştirilir. Yine de bir şeyi sanat eseri olarak görüp diğer nesnelerden ayrı tutuyorsak o, estetikle ilgili görüşlerimize uygun demektir.
Bu parçaya göre sanat eseri diğer nesnelerden hangi açıdan ayırt edilir?
A) Estetik kaygılarla oluşturulmasıyla
B) Doğayı aynen yansıtmasıyla
C) Alımlayıcının değerlendirme biçimiyle
D) Evrensel nitelik taşımasıyla
E) Yaratıcısının düşüncesini içermesiyle
(2011-YGS)

CEVAP ANAHTARI: 1-C 2-E 3- E 4-E 5-C 6-C 7-A 8-D 9-C 10-A 11-D 12-C 13- D 14-E 15-E 16-B 17-C

7. ÜNİTE-SİYASET FELSEFESİ
1. • Hobbes’a göre, insan bencildir ve onun bütün eylemleri bu bencil doğasının arzularını tatmin etmeye yöneliktir. Bu durum, çıkar çatışması yüzünden insanların birbiriyle sürekli savaş halinde olmasına yol açar. İnsanları bir arada tutabilmek için devlet tek bir gücün egemenliğine dayanmalıdır.
• Locke insanların, doğaları gereği iyi olduğunu; bunun sonucu olarak ilişkilerinin iyi niyet, yardımlaşma ve işbirliğine dayandığını ileri sürer. İnsanlar arasındaki iyi ilişkilerin sürdürülebilmesi, tek bir gücün değil, çoğunluğun egemen olduğu bir devlet düzeniyle mümkündür.
Bu bilgilere göre, Hobbes ve Locke’un devlet anlayışlarındaki fark, aşağıdakilerden hangisinin farklı oluşundan kaynaklanmaktadır?
A) İnsanlığın geleceğiyle ilgili beklentilerinin
B) İnsanın psikolojik yapısı ve özelliklerine ilişkin görüşlerinin
C) Yaşadıkları çağa egemen olan siyasi görüşlerin
D) Toplumsal düzenlemelerin gerekli olup olmadığı konusundaki inançlarının
E) Çevrelerindeki insanlarla karşılıklı ilişkilerinin
(1999-ÖSS)

2. • Anarşizm, insan doğasının devlet ve toplumsal kurumlar tarafından bozulduğunu; insanların devlet düzeni olmadan da adil ve uyumlu bir biçimde yaşayabileceğini ileri sürer.
• Sofistler, insanın her yerde ve her zaman bağlanabileceği yasaların doğa tarafından konulmuş olduğunu; insan eliyle kurulmuş düzenlerin güçlüye ve egemen olana yaradığını, doğal durumda var olan güç dengesini bozduğunu savunmuşlardır.
Buna göre, aşağıdakilerden hangisi anarşizm ve sofizmin ortak özelliğidir?
A) İnsan doğası ile uyum içinde olan bir devlet biçimi önermeleri
B) Toplumsal kural ve düzenlerin insanın özüne aykırı olduğu görüşünü benimsemeleri
C) Devletin görevinin bireylere hizmet etmek olduğunu öne sürmeleri
D) İnsanlar için her yerde ve her zaman geçerli olan temel toplumsal kuralları araştırmaları
E) İnsan uygarlığının her türlü ürününü değersiz bularak reddetmeleri
(1999-ÖSS-İPTAL)

3. İnsanların düşünce ve görüşlerini serbestçe ifade etmesi, doğruların ve gerçeklerin ortaya çıkmasına ve kavranmasına katkıda bulunur. Bir düşünürün dediği gibi, düşüncelerin savunulmasından gerçekler doğar.
Aşağıdaki yargılardan hangisi bu görüşü destekler?
A) Devletin ekonomik alana müdahalesinin azaldığı, bireylerin özgürce ekonomik girişimde bulunduğu dönemlerde toplumsal refah yükselmiştir.
B) Bilim ve felsefedeki başlıca ilerlemeler, düşünce ve inanç özgürlüğünün olduğu dönemlerde ve ülkelerde gerçekleşmiştir.
C) Bireyin yeteneklerini özgürce geliştirdiği eğitim ve ortamlarında, dünyada iz bırakan sanatçılar yetişmiştir.
D) Bireylerin yurttaş olarak haklarının korunduğu toplumlarda oluşan güven ortamı, insanların daha üretken olmasını sağlamıştır.
E) Çeşitli düşünce ve görüşlerin bir arada yaşaması, ilk önce, değişik kültürlerle iletişim olanağı bulan toplumlarda görülmüştür.
(2000-ÖSS)

4. Aristoteles, yönetim biçimlerini anlatırken şöyle demektedir: “Devlet birçok kişi tarafından yönetilirse bu ona, tıpkı giderleri toplulukça karşılanan bir şölenin tek kişinin hazırlayacağı bir şölenden daha üstün olması gibi bir üstünlük sağlar. Onun içindir ki çoğunluk, birçok durumda, her kim olursa olsun tek bir kişiden daha iyi bir yargıçtır. Ayrıca çokluk daha güç bozulur ya da kıstırılır. Kötü bir anında olan ya da konuya ilişkin çok güçlü duyguları bulunan bir kişinin yargısı ister istemez çarpık olacaktır. Öte yandan, bir kitlenin yargıda bulunması durumunda, kitleyi oluşturan her kişinin aynı anda aynı duygulara kapılmasını ve yargısını çarpıtmasını ayarlamak güçtür.”
Aristoteles, bu sözleriyle aşağıdakilerden hangisini vurgulamaktadır?
A) Yönetim yetkisinin birçok kişiye dağıtılmasının iktidar kavgasını önleyeceğini
B) Devlet işlerinde işbölümünün, halk arasındaki dayanışmayı artıracağını
C) Yönetim sorumluluğunun bir gruba paylaştırılması gerektiğini
D) Kişilerin grup içinde, yalnız başlarına olduğundan daha duygulu davrandıklarını
E) İnsanın, mutluluğa ancak topluluk içindeyken erişebileceğini
(2000-ÖSS)

5. Doktorlar, ateşli hastalıkları, başlangıcında iyileştirmenin hiç de güç bir iş olmadığını, asıl güçlüğün herhangi bir hastalığı saptama konusunda yaşandığını söylüyorlar. Ama zaman geçip de eğer hastalığın farkına varılıp gerekenler yapılmazsa, iyileştirilmesi çok güç oluyor. Aynı şey “devlet” için de söz konusudur. Çünkü herhangi bir yönetimde ortaya çıkma olasılığı bulunan aksaklık ve huzursuzluklar önceden saptandığında, bu tehlikeyi önlemek daha kolaydır. Ancak, bu aksaklıkların herkes tarafından görülecek ölçüde filizlenip büyümesine izin verilecek olursa, olayları kontrol altına almak için etkili çareler bulmakta zorlanılacaktır.
Bu parçada devletin sorumluluklarının hangisinden söz edilmektedir?
A) Eğitim seviyesi yüksek yurttaşlar yetiştirmek için politikalar geliştirme
B) İşleyişiyle ilgili olarak yurttaşlarını bilgilendirme
C) Varlığını sürdürmek için yurttaşlık bilincini güçlendirme
D) Kendi yapısını sorgulama ve çıkabilecek sorunlara karşı önlem alma
E) Kişi hak ve özgürlükleriyle ilgili uluslararası sözleşmelere bağlı kalma
(2001 – ÖSS)

6. Geometri kuralları belirlenirken nasıl nokta, çizgi, uzay gibi temel kavramlardan yola çıkılıyorsa hukuk kuralları da hak, adalet, etik gibi kavramlara dayandırılır; yasalar bu kavramlardan türetilir. Tarih boyunca ister teokrasiyle, ister otokrasiyle, ister demokrasiyle yönetilsin, tüm devletler hukuka gereksinim duymuşlardır. Bir devletin hukuk sistemi, o devletin yapısının biçimlenmesinde etkilidir. Devletlerin hukuk sistemleri arasındaki farkı belirleyen de yasa yaparken gerekli temel kavramları hangi ilkelerden aldıkları ve o kavramları nasıl kullandıklarıdır.
Bu parçada hukukun yönünden söz edilmemektedir?
A) Belirli kavramları temel aldığından
B) Her tür devlet düzeni için gerekli olduğundan
C) Devlet düzeni üzerinde etkili olduğundan
D) Yapısının, dayandığı temel kavramlara göre değiştiğinden
E) Bilimsel kurallarla uyumlu olması gerektiğinden
(2002-ÖSS)

7. Brian Redhead’a göre, siyasal düşünce tarihi, belli bir soruyu yanıtlama çabalarının tarihidir. Soru aynen durmakta yalnızca yanıtlar değişmektedir. Verilen yanıtların başlıcaları şunlardır:
– Çünkü, varlığım devletin varlığına bağlıdır.
– Çünkü, devlet Tanrı’nın iradesidir.
– Çünkü, devlet ve ben bir anlaşma yaptık.
– Çünkü, devlet ahlaki düşüncenin gerçekleşmesidir.
Buna göre, siyasal düşünce tarihi aşağıdakilerden hangisinin sorgulanmasına dayanır?
A) Bürokrasinin gereğinin
B) Devlet-ekonomi ilişkisinin
C) Devlete itaat nedeninin
D) İdeal düzenin olabilirliğinin
E) Bireyin devlet için vazgeçilmezliğinin
(2003-ÖSS)

8. Hukuk kurumunun var olmasının benim yararıma olduğunu biliyorum. Ayrıca bu kurumun, insanların genel olarak ona saygı duyması sayesinde var olabildiğini de görüyorum. Bu durumda, benim bu kuruma saygı gösterip göstermememin pek de önemli olmadığı düşünülebilir. Ancak, öz çıkar gerektiğinde, herkes benim gibi düşünür ve bu kuruma saygı duyarak onu zedelerse, yararımıza olan bu kurum yıkılır. Ben bu zedelenmeyi, dolayısıyla kurumun yıkılmasını istemem.
Bu parçaya göre, hukuk kurumunun varlığını sürdürmesi aşağıdakilerden hangisine bağlıdır?
A) Toplumsal denetim mekanizmalarının varlığına
B) Evrensel hukuk kurallarının geçerliliğine
C) İnsanların bu kurumun gereğine inanıp onu korumalarına
D) Öz çıkarların bu kurumun isteklerinden farklı olmasına
E) Devletin güvence vermesine
(2003-ÖSS)

9. Toplumun saygın ve demokratik olarak gördüğü kurumlardaki bozulmalar, kamuoyunu böyle görülmeyen kurumlardaki bozulmalardan daha çok rahatsız eder.
Bu durumun temelinde yatan düşünce aşağıdakilerden hangisidir?
A) Kötü olmazsa iyinin değeri bilinmez.
B) Saygınlık göreceli bir kavramdır.
C) En iyinin bozulması en kötüdür.
D) İyi, zamanla değişen bir kavramdır.
E) Kurumlar toplumun güvencesiydi.
(2004-ÖSS)

10. Toplumsal düzenin yasal olması yeterli değildir; toplumsal düzen, aynı zamanda meşru görünmelidir. Bireyin, korku içinde yaşayan bir uyruk olarak değil, ikna olmuş bir yurttaş, özgür bir birey olarak toplumsal normları kendisinin normları diye algılaması da zorunludur. İnsanın bu normları içselleştirmesi, “rıza” ya da “meşrulaştırma” dediğimiz şeydir.
Parçaya göre, meşruluğun dayanağı aşağıdakilerden hangisidir?
A) Düzeni sağlayan yasalar bulunması
B) Normların bütün bireyler için bağlayıcı olması
C) Normların benimsenmesi
D) Bireyin isteklerinin göz önünde bulundurulması
E) Normların başka toplumlar tarafından da kabul görmesi
(2006-ÖSS)

11. Platon, Sparta ile yapılan Pelopones Savaşları sırasında Atina kültürünün yıkılmasını gözlemler ve bunun etkisiyle, ütopya için bir taslak olabilecek “Devlet” adlı eserini hazırlar. Benzer şekilde, Roma’nın Vizigotlar tarafından yerle bir edilmesine tanık olan Aziz Augustinus, bu dünya yerine öteki dünyada bir ütopyadan söz eden “Tanrı Devleti”ni yazar. Thomas Hobbes, İngiltere’deki iç savaş sırasında sürgündeyken “Leviathan”ı yazarak barış ve refah içinde yaşayan bir devlet yaratmaya çalışır.
Bu parça ütopyalarla ilgili aşağıdaki yargılardan hangisini destekler?
A) Mükemmel bir toplum oluşturulabilir.
B) Her insanda mutlu olma isteği vardır.
C) Yurttaşların erdemli olabilecekleri toplumsal bir düzen vardır.
D) Gereksinimler farklı olduğundan ütopyalar da farklıdır.
E) İnsan bencil bir varlık olduğundan toplumsal düzen sağlanmalıdır.
(2010-YGS)

12. Toplumsal varlık olarak bir arada yaşamak zorunda olan insanlar arasında, çeşitli istek ve amaçların bir noktada çatışacak şekilde toplanması nedeniyle bir çekişme durumu ortaya çıkar. Eğer ortada uyuşmazlıkları önleyecek bir erk olmazsa çatışmalar insanlığın yok olmasına yol açar. Böyle durumlarda kural koyucuya sahip olma ve ona boyun eğme gereği duyulur. Bu ihtiyacı giderecek kurum da devlettir. Üstün bir otoriteye sahip olan devlet ve onun koyduğu kurallar, bireyi diğer insanların saldırı ve eziyetlerinden korur.
İbn-i Haldun’un görüşlerini yansıtan bu parçadan aşağıdaki yargılardan hangisine ulaşılabilir?
A) Devlet toplumsal iradenin ürünüdür.
B) Devletin varlığı doğal ve zorunludur.
C) Devlet, bireylerin ve kurumların karşılıklı güveniyle varlığını sürdürür.
D) Devlet, mutlak bir güç değil toplumun amaçlarını gerçekleştirmek için bir araçtır.
E) Devlet, toplumu baskı altında tutabilmek için sınırsız yetkiyle donatılmalıdır.
(2011-YGS)

CEVAP ANAHTARI: 1-B 2-B 3-C 4-B 5- D 6- E 7- C 8- C 9-C 10- C 11-D

8. ÜNİTE – BİLİM FELSEFESİ
1. Günümüzün bilim adamları, genellikle bilimin en son ürünleriyle ilgilenirler; bugün yararını yitirmiş birçok bilimsel buluşu önemsemezler. Oysa bilim tarihçisi, sadece en yeni ürünlerle değil bunlardan önceki bütün gelişmelerle de ilgilenir. Bilimin son ürünleri bir ağacın taze meyveleri gibidir. Meyveler acil ihtiyacımızı karşılar; ama ağaç olmaksızın meyveler de varlık bulamaz. Bilim tarihçisi, bilgi ağacını kökleriyle ve dallarıyla bütün olarak bilmek ister. Bugünün meyvelerini takdir eder; ama geçmişin ve geleceğin meyvelerini de ihmal etmez.
Bu parçaya göre, bilim tarihinin temel amacı aşağıdakilerden hangisidir?
A) Bilimsel çalışma alanlarını, içinde bulunduğu koşullar çerçevesinde değerlendirmek
B) Bilimsel buluşların çeşitli alanlardaki etkilerini karşılaştırmak
C) Bilimsel anlayışın doğuşunu ve gelişme sürecini incelemek
D) Bilimsel çalışmaların içinde bulunduğu koşulları iyileştirerek bilimsel gelişmeleri hızlandırmak
E) Bilimsel anlayışın dışında kalan konuları belirleyerek ayıklamak
(1999-ÖSS-İPTAL)

2. Bir araştırmayı tamamladığım zaman, sonuçlarımı ve dayanaklarımı önce, meslektaşlarımın katıldığı bilimsel toplantılarda sunarım. Eğer bir yanlış ya da eksiklik bulunmazsa, çalışmamı makale haline getirip bir dergiye yollarım. Derginin editörler kurulu makalemi uygun görürse, iki ya da üç hakemden görüş ister. Her hakem ayrı ayrı, makalemin yayımlanması hakkındaki görüşünü derginin editörüne bildirir. Hakemler araştırmamda yanlış bulurlarsa, editör, bu yanlışları bana yazılı olarak iletir. Ben bu yanlışları düzeltebilirsem süreç yeniden başlar. Ancak bunları düzeltemezsem, aylarca uğraşarak bulduğum sonuçları unutup çalışmaya yeniden başlarım.
Bilimsel çalışmanın bu parçada anlatılan evresi, aşağıdakilerden hangisiyle özetlenebilir?
A) Bilimsel bilgi, bilimsel yönteme uygun biçimde yapılan deneyler sonucunda elde edilir.
B) Farklı bilim dalları arasındaki dayanışma, bilimsel gelişmeyi hızlandırır.
C) Bilim adamının sahip olduğu dünya görüşü, ne tür bilimsel çalışma yapacağını ve bulgularını nasıl yorumlayacağını etkileyebilir.
D) Bir bilginin bilimselliğinin yetkili bilim çevresince denetlenip onaylanması gerekir.
E) Bugün birtakım olguları açıklamada yararlanılan bir bilimsel görüş, zamanla yerini başka bir bilimsel görüşe terk edebilir.
(2000-ÖSS)

3. Eğer bir bilginin bilimsel olarak ortaya konması gerekiyorsa, her şeyden önce onu diğer bilgilerden ayıranın, yani ona özgü olanın kesinlikle belirlenebilmesi gerekir. Bu belirlemenin yapılmadığı bilgiler çoğaldıkça, terimler, kavramlar birbirine karışır, bilim bundan son derece zarar görür.
Bu parçada bilimsel çalışma alanında aşağıdakilerden hangisinin önemi üzerinde durulmaktadır?
A) Kesin bilgiye ulaşma yönteminin
B) Uygulama alanlarının saptanması
C) Benzer alanlarla olan etkileşimin
D) Bilginin sınırlarını belirlemenin
E) Çalışma etiğinin
(2001-ÖSS)

4. Bilim adamı problem çözme sürecinde, önce, problemini aydınlatacak noktaları saptamalı, sonra bu saptamalarda deneysel olarak sınanabilir sonuçlar çıkarmalıdır. İkinci aşama için gereken bilgiyi ona okul öğrenimi vermiştir; bu bilgilere dayalı çalışmaları onun başarılı olmasını sağlar. Ancak ilk aşamada başarılı olabilmesi için bilim adamının elinde ne bilinen bir yöntem vardır ne de okulda öğrendiklerinin ona yararı olacaktır.
Aşağıdaki yargılardan hangisi, bu parçada öne sürülen görüşü özetlemektedir?
A) Aynı probleme çözüm arayan bilim adamları, aynı noktadan yola çıksalar bile farklı sonuçlara ulaşabilirler.
B) Bilim adamı bilimsel kuramlardan yola çıktığında, ulaşacağı sonuçlar bilim çevreleri tarafından kabul edilecektir.
C) Bilim adamının başarılı olabilmesi, yalnızca eğitim ile değil, probleme çözüm getirecek noktaları fark etme yeteneğine de bağlıdır.
D) Bilim adamının izlediği yöntem doğruysa ulaştığı sonuç da doğrudur.
E) Bilim adamı çalışmalarına başlarken kendisinden önceki önemli çalışmaları incelemeli onlardaki eksiklikleri görebilmelidir.
(2002-ÖSS)

5. Bilimin büyük trajedisi, güzelim bir hipotezin acımasız bir gerçek tarafından öldürülmesidir.
Bu görüş, bilimsel hipotezle ilgili aşağıdaki yargılardan hangisini destekler?
A) Hipotez oluşturulurken bilimsel yasalardan yararlanılmalıdır.
B) Bir hipotezi çürütecek kanıtın bulunamamış olması, o hipotezin doğru olduğunu gösterir.
C) Bilinmeyenin açıklanmasını sağlayan hipotezler güzel görünür.
D) Bir hipotez doğru görünse de araştırma bulguları onun yanlış olduğunu ortaya koyabilir.
E) Hipotez hem yalın hem doğru olmalıdır.
(2002-ÖSS)

6. İnsan bir fotoğraf makinesi değildir; bütün algılarımız bazı varsayım ve kavramlar çerçevesinde oluşmaktadır. Günlük yaşamda olduğu gibi bilimde de çevremizde olup biten her şeyi değil, ancak bazı şeyleri algılar veya gözleriz. Araştırmasının amacına göre bir ayıklama yapmak, yalnız konusunda ilişkin olgularına ilgilenmek, bilim adamı için hem doğaldır hem de bir zorunluluktur.
Bu parçaya dayanarak aşağıdaki yargılardan hangisine ulaşılabilir?
A) Bilimsel çalışmalar birikimli olarak ilerler.
B) Bilimsel çalışmalarda seçicilik söz konusudur.
C) Bilimsel yasalar uygulanabilir niteliktedir.
D) Bilimde amaç, genellenebilir sonuçlara ulaşmaktadır.
E) Bilimsel yasalar evrenseldir.
(2003-ÖSS)

7. Bilim adamları olayları gözlerken çoğu zaman inançlarının, benimsedikleri düşüncelerine etkisinde kalmışlardır. Örneğin, bazı astronomlar, “Çember mükemmel bir şekildir. Öyleyse gezegenlerin, yıldızların yörüngeleri çember biçiminde olmalıdır.” Düşüncesiyle hareket etmişlerdir. Tycho Brahe, 7 sayısının kutsallığına inanmış, 7 gezegen olduğunu düşünerek gözlem yapmıştır.
Bu parçada sözü edilen bilim adamlarının, bilimsel çalışmayla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisine sahip olmadıkları kesinlikle söylenebilir?
A) Açıklık
B) Nesnellik
C) Dakiklik
D) Düzenlilik
E) Seçicilik
(2004-ÖSS)

8. Bir gün üç kişi İskoçya dağlarında yürüyüşe çıkmış. Bir süre sonra, tek başına otlayan siyah bir koyun gören bu üç kişi arasında şu konuşma geçmiş:
I. Kişi: Demek ki dağlarda koyunlar siyah.
II. Kişi: Bu kadar çabuk genelleyemezsin. Olsa olsa “İskoçya’da en az bir siyah vardır.” Diyebilirsin.
III. Kişi: Söyleyebileceğim tek şey, şuradaki koyunun siyah olduğudur.
Bu kişilerden hangilerinin söyledikleri bilimsel yaklaşıma uygundur?
A) Yalnız I
B) Yalnız III
C) I ve III
D) I ve II
E) II ve III
(2004-ÖSS)

9. Fizikçi Richard Feynman, karmaşık fiziksel süreçlerle uğraşırken sorunu açık bir şekilde ifade edebildiğinizde doğanın size istediğiniz cevabı vereceğini öne sürer. Ona göre, iyi bir bilim adamı olmanın sırrı hangi soruyu sormak gerektiğini bilmede yatar. Bir sorunu araştırırken bir kez doğru yola girdiniz mi çözüm kendiliğinden ortaya çıkar.
Parçaya göre, “doğru yola girme” aşağıdakilerden hangisidir?
A) Çözüm için çaba gösterme
B) Uygun soruyu sorma
C) Sorunun cevabını tahmin etme
D) Konuya odaklanma
E) Doğruya ulaşacağına inanma
(2005-ÖSS)

10. Proust, kitapları için şöyle der: “Kitabımı dışarıya yönelmiş bir gözlükmüş gibi alın. Size uygun değilse, uyanı bulun; tökezlememek için kullanmak zorunda olduğunuz aracı, yani kendi gözlüğünüzü bulmayı size bırakıyorum.” Proust’un bu görüşü bilimsel kuramlar için de kullanılabilir. İlgilendiğiniz konuları, olayları açıklamada yetersiz kalan bir kuramı oradan buradan çekiştirip uygun hâle getirmeye çalışmak yerine, yeni bir kuram oluşturmak gerekir.
Bu parçaya göre, bir bilimsel kuram aşağıdaki koşullardan hangisini karşılamıyorsa yenisini oluşturmak gerekir?
A) Olgularla tutarlı olma
B) Ekonomik olma
C) Geniş kapsamlı olma
D) Yaygın olarak benimsenme
E) Basit açıklamalar getirme
(2005-ÖSS)

11. Kopernik kuramı, Dünya’nın gerçekte nasıl olabileceğinin bir tasviri gibi ele alınmalıdır. Bu kuram, Dünya’nın gerçekten Güneş’in etrafında döndüğünü öne sürmez. Daha çok, bir gözlenebilir gezegen sisteminin diğer sistemlerle bağlantısını kurmayı mümkün kılan tahmin cihazıdır. Eğer gözlenebilir sistem, Güneş merkezdeymiş gibi ele alınırsa tahminler kolaylaşır.
Parçadaki yoruma göre, kuramda aşağıdaki özelliklerden hangisinin bulunması zorunlu değildir?
A) Gerçeği açıkladığını iddia etmesi
B) Ön deyide bulunmaya olanak sağlaması
C) Gözlemlere dayanması
D) Açıklama yapmada yardımcı olması
E) Bilgilerin tutarlı olması
(2006-ÖSS)

12. Demokritos, sofrasına gelen incirleri yerken bir bal kokusu almış ve hemen bir araştırmadır başlamış kafasında; o güne dek incirlerden almadığı bu koku nerden gelebilir, diye. Merakını gidermek için, incirlerin toplandığı yeri görmeye gitmek istemiş. Sofradan niçin kalktığını anlayan hizmetçi kadın gülmüş: “Boşuna zaman kaybetmeyin, incirleri bal çanağına koymuştum toplarken.” demiş. Demokritos’un canı sıkılmış bu araştırma fırsatını kaçırdığı, bir merak konusu elinden alındığı için. “Hadi be sen de.” demiş hizmetçi kadına, “Keyfimi kaçırdın ama ben yine de bal kokusu incirde kendiliğinden varmış gibi nedenini araştıracağım.” Demokritos’un bu yaklaşımı birçok bilim adamı ve filozofta vardır.
Aşağıdakilerden hangisi bu parçada bilim adamı ve filozoflarda var olduğu söylenen yaklaşıma ters düşer?
A) Olaylara diğer insanlardan farklı bakma
B) Her şeyin nedenini sorma
C) Araştırmaktan hoşlanma
D) Merak duygusunu canlı tutma
E) Başkalarının düşüncelerini benimseme
(2007-ÖSS)

13. Bir bilim adamı, buluşuyla ilgili olarak “Başkalarının otobana dönüştürebilecekleri bir patika açtım.” diyor.
Bilim adamı bu sözüyle, aşağıdakilerden hangisini benimsediğini gösterir?
A) Bilimin birikimli olarak ilerlediğini
B) Bilimsel çalışmanın kişiye özgü uğraş olduğunu
C) Bilimsel çalışmanın, başkalarını düşünerek yapılması gerektiğini
D) Bilimsel çalışmanın sistemli olması gerektiğini
E) Bilimin teknolojiyle yakından ilişkili olduğunu
(2008-ÖSS)

14. Bilimin ilk ve son şeyler hakkındaki soruları yanıtlayamayacağını kabul edersek, ki etmek zorundayız, bu durumda bile bilimin yanıtlayabileceği sorular için bilinen veya düşünülebilecek hiçbir sınır yoktur. Çünkü bilim, ancak bilimciler gerçeğin ne olabileceği konusunda hayal etme gücünü veya dürtüsünü yitirdikleri zaman sona erer.
Aşağıdaki yargılardan hangisi bu parça için “karşı tez” oluşturur?
A) Mutlak kesinlik hiçbir zaman bilinemez.
B) Bilimin geliştiği dönemde felsefeye gerek yoktur.
C) Hayal etme gücünün sınırı yoktur.
D) Bilinebilecek her şey biliniyor yeni bir şey aramak gereksizdir.
E) Bilgiler arttıkça bilinebilir şeyler de orantılı olarak artar.
(2009-ÖSS)

15. Modern dünyamızda tek bir bilim felsefesi var: modern bilimlerin felsefesi. Buna bilimin kendi kendisinin yorumu veya bilimin bilimsel kurumlar tarafından yapılan yorumu da diyebiliriz. Bilim, bilimin hem davalı hem davacı hem de yargıç olduğu bir mahkemede yargılanmaktadır. Neyin bilim olduğuna bu mahkemede karar verilmekte, bu mahkemeden geçiş izni alamayan her unsur bilim dünyasından kovulmaktadır. Böyle bakıldığında bütün bilgi türlerini yargılayabilecek adil mahkeme bulmak güç gibi görünüyor.
Bu parçada sözü edilen güçlüğün nedeni aşağıdakilerden hangisidir?
A) Yeniliklere açık olmama
B) Olumsuz eleştirilere karşı koyma
C) Bilgileri sorgulamada yine bilimin ölçütlerini kullanma
D) Ön yargılardan kurtulamama
E) Bilimin gelişme sürecini tamamladığını düşünme
(2009-ÖSS)

16. Bir paradigmanın açıklayamadığı olgular, sorular, durumlar yani anomaliler ortaya çıktığında o paradigmanın taraftarları ya bu durumu görmezden gelir ya da hâlâ olguları bu paradigmayla açıklama çabasını sürdürürler. Ama asla bu paradigmadan vazgeçmezler. Bu durum, gece kaybettiği anahtarını arayan adamın, anahtarını, düşürdüğü sokağın karanlık köşesinde değil de ışığın daha iyi olduğu sokak lambasının altında aramasına benzer.
Bu parçaya göre aşağıdakilerden hangisi paradigma değişimini güçleştiren etmendir?
A) Olgulardaki niceliksel değişimi fark edememe
B) Olguları kurama uydurmaya çalışma
C) Benimsenen kuramların yetersiz oluşu
D) Nesnel bakıştan yoksun olma
E) Ölçüm araçlarının kurama göre hazırlanmış oluşu
(2010-YGS)

17. Modern bilimin öncüleri olarak kabul edilen Copernicus, Kepler, Galileo, Newton astronomi alanından başlayarak bilim anlayışında önemli bir dönüşüme yol açtılar. Onların katkısıyla hakikat arayışında engel oluşturan geleneksel bakıştan vazgeçildi. Hatta otoritelerin bilimde yeri olmadığına inanılmaya başlandı. “X doğrudur.” biçimindeki bir önermeye artık “Hangi otorite bunu söylüyor?” sorusuyla değil, “Bununla ilgili kanıtınız ne?”, “Deliliniz nerede?” diye karşılık verilir oldu. Sonunda otoriteler de eleştirel sorgulamaya açık, hesap sorulabilir olarak görüldü.
Bu parçaya göre bilimin modernleşmesi aşağıdakilerden hangisine dayandırılabilir?
A) Olaylar arasında neden sonuç ilişkisi aranmasına
B) Hakikati arama çabalarının ağırlık kazanmasına
C) Yöntem problemlerinin çözülmesine
D) Düşünmenin mantık ilkelerine dayandırılmasına
E) Dogmatik anlayışın yıkılmasına(2011-YGS)

CEVAP ANAHTARI: 1-C 2-D 3-C 4-C 5- D 6-B 7- B 8-E 9-B 10- A 11-A 12-E 13- A 14-D 15-C 16-B 17-E

TYT FELSEFE TESTLERİ ÇÖZ

İlgili Kategoriler

YKS-TYT-AYT Felsefe Testleri Çöz



Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir