Türkiye’de ekonomik ve sosyal hayat ders notları



EKONOMİK VE SOSYAL HAYAT

TARIM

Ülkemiz tarıma elverişli, verimli, geniş topraklara sahiptir. Halkımızın önemli bir kesimi de geçimini topraktan sağlamaktadır. Nüfus artısı toprağın daha verimli, çağdaş tekniklerle islenmesini gerekli kılmaktadır. Üreticiler bu konuda devletimiz tarafından bilinçlendirip desteklenmektedirler.

Aşağıda bu desteklere örnekler görmektesiniz.

  1. Doğrudan gelir desteği.
  2. Hayvancılık destekleri.
  3. Üreticilere doğrudan gelir (mazot, gübre, tohumluk ) desteği.
  4. Hububat desteklemeleri.
  5. Prim uygulamaları.
  6. Çay desteklemeleri.
  7. Faiz indirimli tarımsal krediler.
  8. Kırsal kalkınma tarım desteği.
  9. Tarım reformu uygulama desteği.

Cumhuriyetin İlanı’ndan sonra, ülkemizde, tarıma aşağıdaki kuruluşlarla destek verilmiştir.

  • T.C. Ziraat Bankası
  • Tarım Kredi Kooperatifleri (TKK)
  • Güneydoğu Anadolu Projesi idaresi Başkanlığı
  • Devlet Su isleri Genel Müdürlüğü
  • Tarım Satış Kooperatifleri
  • Ziraat Odaları ve Mesleki Örgütler

TARIMI ETKİLEYEN FAKTÖRLER

v iklim (Sıcaklık, Yağış miktarı, Yağış rejimi)

v Yükselti (Sıcaklığı etkilediği için)

v Denize göre konum (iklimi etkilediği için ): Yağış isteği fazla olan ve düşük kıs sıcaklıklarına karsı dayanıksız bitkiler deniz etkisindeki yerlerde yetişir.

v Toprak şartları

v Beşeri faktörler

Bölge Yüzölçümüne Göre Ekili Dikili Alanların Oranları:

  1. Marmara Bölgesi : %30
  2. İç Anadolu Bölgesi : %27
  3. Ege Bölgesi : %24
  4. Güneydoğu Anadolu Bölgesi : %20
  5. Akdeniz Bölgesi : %18
  6. Karadeniz Bölgesi : %16
  7. Doğu Anadolu Bölgesi : %10

Tarımda Verimi Etkileyen Faktörler:

  1. Sulama: Türkiye tarımında en büyük sorun sulama sorunudur. Tarımda sulama ihtiyacının en fazla olduğu bölgemiz Güneydoğu Anadolu Bölgesi iken, bu sorunun en az olduğu bölgemiz Karadeniz Bölgesidir.

2.Gübre Kullanımı: Tarımda sulama sorunu çözüldükten sonra üretimi daha da artırmak için gübre kullanımı artırılmalıdır.

3.Tohum Islahı: Sulama ve gübre sorunu çözüldükten sonra verimi daha da artırmak için kaliteli tohum kullanılmalıdır. Ülkemizde kalite tohum üretme konusunda devlet üretme çiftlikleri ve tohum ıslah istasyonları çalışmalar yapmaktadır. Ancak kaliteli tohum ithali devam etmektedir.

4.Makine Kullanımı: Ürünün zamanında ekimi, hasadı ve yüksek verim için makine kullanımı şarttır. Ancak makine kullanımı yurdumuzda dağlık yerlerde zordur. Ege, Marmara,

İç Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri makime kullanımı için uygundur. Karadeniz, Doğu Anadolu ve Akdeniz Bölgeleri engebeli olduğu için makine kullanımına uygun değildir.

5.Zirai Mücadele: Tarımdaki hastalıkların, yabani otların ve haşerelerin meydana getireceği üretim düşüklüğünü önlemek için ilaçlı mücadele şarttır. Zirai mücadelede daha çok ilaç kullanılmaktadır.

6.Toprak Bakımı: Tarla yağışlardan önce sürülmeli, yabancı otlardan arındırılmalıdır. Erozyona karsı korunmalıdır.

7.Toprak Analizi: Toprak analizleri ile en iyi verim alınabilecek ürün belirlenir. Ayrıca toprağın ihtiyacı olan mineraller tespit edilerek kullanılacak gübre belirlenir.

8.Destekleme Alımı ve Pazar: Verimi etkilemez. Üretim miktarını etkiler.

  1. Çiftçi eğitilmeli ve kredi desteği sağlanmalıdır. 

Tarımsal Nüfus

Tarımsal nüfus yoğunluğunu bulmak için:

TYN= Tarımla uğraşanların sayısı

                         Yüzölçümü 

TARİHTE TOPRAK YÖNETİMİ

  1. A) Eskiçağ Anadolu’da

Erken çağlarda Anadolu’ya hakim olan Hititler devlete ait toprakları ekip biçmek üzere devlet görevlilerine veriyor, bunun karşılığında bu görevliler de devlete asker yetiştiriyordu.

  1. B) Ortaçağ Avrupa’sında Toprak Yönetimi

Roma İmparatorluğu’nun yıkılmasından güçlü ulusal krallıkların ortaya çıkmasına kadar olan sürede, Avrupa’da feodalizm hakimdi. Feodal düzenin siyasi yapısı bir piramit gibidir. En üstte kral (veya imparator), altında ise kendisine bağlı soylular bulunur. Bu hiyerarşik düzenin en alt ve en geniş tabakasını serfler oluşturur. Temel üretim aracı olan toprak, birçok feodal bey arasında paylaştırılmıştır. Bu sistem en yaygın biçimiyle Avrupa’da uygulanmıştır. Toprağın mülkiyeti senyöre (derebey) aittir. Senyörler kralların mutlak vekilleridir. Senyör istediği zaman toprağı üzerindeki köylülerle beraber satabilirdi. Köylünün toprak üzerinde hiçbir hakkı yoktu.

Feodalite’nin Özellikleri

♦ Ekonominin temeli tarıma dayalıdır.

♦ Derebeyler mutlak hakimdir.

♦ Toprak üzerindeki en büyük güç senyördür.

♦ Derebeyi iç islerinde serbesttir.

  1. C) Selçuklularda Toprak Yönetimi

Selçuklularda tarım yapılan topraklar ikta denilen bölümlere ayrılmıştı. İktalar hizmet veya maaş karşılığında belirli süreler için askerlere, komutanlara ve devlet adamlarına verilirdi. Bu usulle verilen topraklar hasikta ve haraci olarak üçe ayrılıyordu.

Has toprakların geliri doğrudan Sultan ailesine veriliyordu.

İkta sahipleri ise toprakları isleme karşılığında belli sayıda asker besliyor ve savaş zamanlarında orduya katılıyorlardı.

Haraci toprakların geliri de doğrudan devlet hazinesine aktarılıyordu.

İkta Sisteminin Faydaları:

1-Merkez ordusu güçlenmiştir. Önemli sayıda asker devlet hazinesine yük olmadan yetiştirilmiş ve savaşa hazır tutulmuştur.

2-ikta topraklarındaki üretim, denetim altına girmişti. Tarımsal üretimde süreklilik sağlanmış, tarım alanları bos kalmamıştır.

3- Devletin önemli giderleri karşılanmıştır.

Not: Toprağını üç sene üst üste mazeretsiz olarak ekmeyen çiftçinin toprağı alınır başkasına verilirdi. Bundaki amaç üretimde sürekliliği sağlamaktı. 

İkta Sistemiyle, Feodalitenin Farkı

İkta sisteminde toprak devletindir. İkta sahibi devletin görevlisidir. Vergiyi toplar ve asker yetiştirir, toprağı isleyen köylü üzerinde hiçbir hakkı yoktur. Köylünün hakları da kanunla devlet güvencesi altındadır.

Feodalite sisteminde toprak derebeylerindir. Senyör ise topraklarının egemen gücüdür. Köylü (sertler) toprağa bağlıdır. Toprakla birlikte alınıp satılabilmiştir.

D)Osmanlılarda Toprak Yönetimi

TIMAR SİSTEMİ (Dirlik Sistemi) Bu sistem İkta Sistemi’nin Osmanlı Devletindeki devamıdır. Tımar Sistemi’nde devlete ait olan topraklar; rütbe ve derecelere göre has, zeamet ve tımar adı altında devlet görevlilerine dağıtılırdı. Bu kişiler görevleri süresince kendilerine bırakılan topraklarda üretimin düzenli olarak yürütülmesini sağlarlardı. Ayrıca toprağın üzerinde yasayan köylüler ödemeleri gereken vergiyi Tımarlı Sipahi adı verilen görevliye verirlerdi. Bu görevli, hem topladığı vergilerle geçimini sağlar hem de devlete “cebelü” adı verilen atlı asker yetiştirirdi.

Osmanlı’da Dirlik Arazi üçe ayrılmıştır.

1-Has: Gelirleri padişah ve üst düzey görevlilere verilen topraklardır.

2-Zeamet: Gelirleri orta dereceli memurlara verilen topraklardır.

3-Tımar: Gelirleri savaşta yararlılık gösteren askerlere saray ve cami görevlilerine verilen topraklardır.

         Tımar sisteminin doğru bir şekilde uygulanabilmesi için devlet, ülkenin arazilerinin durumunu, mülkiyetini ve ne şekilde değerlendirileceği bilmek zorundadır. Bunun içinTahrir Defterleri tutulur bu defterlere yeni fethedilen toprakların bütün özellikleri ayrıntılarıyla kaydedilirdi. Toprak her ne kadar devletin olsa da devlet toprağını eken, vergisini veren köylüden toprağını almazdı. Toprağını izinsiz terk eden köylüden ise Çift Bozan Vergisi alınırdı. 3 yıl üst üste toprağı ekmeyen köylüden ise toprağı alınır başkasına verilirdi. İyi islendiği müddetçe devletin kuvvet unsurlarından birini teşkil eden tımar sistemi, iyice bozulması üzerine gözden düşünce, ilk olarak, 1703’te Girit Adası’nda kaldırılıp maaşlı memurluk düzenine geçildi. Ülkenin diğer yerlerindeki tımarlarsa 1839’da yayımlanan Tanzimat Fermanı’yla tamamen ortadan kaldırıldı.

Tımar Sisteminin Faydaları

  • Tımar sistemi, Osmanlı Devleti’nde toprak üretiminde devamlı bir verimlilik sağlamıştır.
  • Hazineye yük olmadan güçlü ordulara sahip olmayı mümkün kılmıştır.
  • Tımar sisteminin üretim ve güvenlik açısından önemli bir işlevi vardır. Sipahiler hem toprağı eken halktan devlet adına vergi toplarlar hem de asker yetiştirirlerdi. Savaş zamanlarında ise ordunun silahlı gücü haline gelirlerdi.

Osmanlıda Diğer Topraklar

Ocaklık Araziler: Gelirleri kale muhafızlarına ve tersane giderlerine ayrılan arazilerdir.

Yurtluk Araziler: Sınır boylarındaki akıncılara verilen topraklardır.

Mukataa Araziler: Dirlik sisteminin uygulanamadığı eyalet topraklarına denir. Bu tür eyaletlerde topraktan elde edilecek gelir peşin olarak mültezim denilen varlıklı kişilere satılır. ve mültezimlerden alınan peşinat doğrudan hazineye aktarılırdı. Bu sisteme “iltizam sistemi” adı verilir.

  1. b) Mülk Araziler: Padişah tarafından belirli bir hizmet karşılığında bazı kişilere mülk olarak verilen topraklardır. Mülk sahipleri topraklarını satma, bağışlama, miras bırakma haklarına sahipti.
  2. c) Vakıf Araziler: Cami, hastane, aşevi ve kervansaray gibi sosyal kurumların ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla ayrılan topraklardır. Vakıf topraklarının gelirlerinden vergi alınmazdı.

TİCARET

Ticarette pazara yakın olmak her zaman önemli olmuştur. ilk Çağdan günümüze kadar birçok uygarlık, malların pazarlara ulaştırıldığı ticaret yollarını kontrol etmek istemişlerdir. Bunun için zaman zaman birbirleriyle savaşmışlar zaman zaman da aralarında anlaşmalar yapmışlardır. Geçmişten günümüze dünya ticaretinde önem kazanan yollara örnek olarakKral Yolu, Baharat Yolu ve ipek Yolu’nu verebiliriz.

1-Kral Yolu:

Lidya Kralı Giges zamanında M.Ö. 5. yüzyılda yaptırılmıştır. Bu yolun yapılış amacı Lidyalıların başkenti Sard ile Asurluların başkenti Ninova arasındaki ulaşımı kolaylaştırmaktı. Daha sonra Perslerin yaptığı yeni yollar ile İran içlerine kadar uzanması sağlanmıştır. Bu yol 2700 km’ydi. Bu yol Sardis’ten baslar Asur’un başkenti Ninova’ya varır oradan da Babil’in (Bağdat, Irak) güneyine geçerdi. Kral Yolu’nun önemli bir yerinde kurulan Lidya Uygarlığı, ekonomi, bilim, sanat, kültür ve ticaret alanlarında çok önemli ilerlemeler kaydetmiştir.

2-İpekyolu:

  • Çin’den başlayıp Anadolu üzerinden geçerek Avrupa’ya kadar uzanan “İpek Yolu” doğu batı ticareti için önemli bir güzergahtı. Çin Hükümdarı Zhang Olion zamanında yaptırılmaya başlandı. Bu yol Çin’den başlayarak Avrupa’nın güneyine kadar uzanır. Güney ve Kuzey güzergahı olmak üzere ikiye ayrılırdı. Bu yolla batıya ipek, baharat, porselen, kâğıt ve değerli taslar götürülmüştür. İpek önemli olduğu için bu yola İpek Yolu denilmiştir. İpek Yolu sadece ticaret değil kültürleri taşıyan bir yol olmuştur. Anadolu Selçuklu Devleti bu yolda güvenliği sağlamak için yol üzerinde birçok kervansaray yaptırmıştır. Osmanlı Devleti İpek Yolu ve Baharat Yolu’nu ele geçirince ekonomik olarak güçlü devletler arasında yerini almıştır.
  • Ortaçağ’da İpekyolu’nun Karadeniz Marmara ve Ege bölümünde deniz ticaretini yapan Venediklilerdi.
  • Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul ve Kırım’ı almasıyla İpek Yolu’nun kontrolü önemli ölçüde Osmanlıların eline geçti. Bu durumdan en çok Venedikliler zarar gördüler. Bu yüzden Osmanlı Devleti’ne Savaş açtılar. Fatih Sultan Mehmet zamanında Venediklilerle uzun süren savaşlar yapıldı. Osmanlılar bu savaşlardan bir sonuç elde edemediler. Bunun üzerine Fatih Sultan Mehmet Venediklilerle yaptığı anlaşma ile onlara ilk ticari ayrıcalıkları verdi. Fatih’in bundaki amacı İpek yolu ticaretini canlı tutmaktı.

Baharat Yolu:

Eskiçağlardan bu yana Uzak Doğu ve batıyı birbirine bağlayan ticaret yollarından bir tanesidir. Bu yolla karabiber, tarçın, kakule, zencefil gibi baharatlar Uzak Doğu’dan batıya

taşınırdı. Bu baharatlar pahalı olduğu için sadece varlıklı kimseler alabiliyordu. Uzak Doğu’dan gelen baharat Kızıldeniz’deki Akabe Körfezine, Yemen kıyılarına ya da Basra Körfezine gelir. Buradan deniz yoluyla Avrupa’ya taşınırdı.

  • Haçlı Seferleri sonrasında Akdeniz ticareti canlandı. Baharat Yolu’nun önemi arttı.
  • Yavuz Sultan Selim’in Suriye ve Mısır’ı ele geçirmesiyle Baharat Yolu’nun kontrolü tamamen Osmanlılara geçti.
  • İpek ve Baharat Yollarının kontrolünün Osmanlıların eline geçmesiyle Avrupalılar Çin ve Hindistan’a gidebilmek için yeni ticaret yolları aramaya başladılar. Böylece Coğrafi kesifler başlamış oldu. Hint Deniz ticaret yolunun bulunmasıyla da Doğu-Batı ticareti Okyanuslara kaydı. Böylece Akdeniz ticareti önemini kaybetti. Bu durum Akdeniz ticaretinden kazanç sağlayan Osmanlı Devleti’ni olumsuz etkiledi.
    · Osmanlı Devleti Coğrafi Kesifler sonrasında Akdeniz ticareti durma noktasına gelince bazı önlemler almayı düşündü.
    Bu önlemler;
  1. a) Sadrazam Sokullu Mehmet Pasa Süveyş Kanalını açarak Baharat Yolu’nu yeniden canlandırmak istedi. Ama başarılı olamadı.
  2. b) Kanuni Sultan Süleyman zamanında Fransa’ya kapütilasyonlar verildi. Bundaki temel amaç Fransa’yı Avrupa Haçlı birliğinden koparmak olsa da Akdeniz ticaretini canlandırmak da hedeflendi.
  • 1869’da İngilizler tarafından Süveyş Kanalı’nın açılmasıyla Akdeniz yeniden ticari canlılık kazandı.

SANAYİ INKILABI

  1. Yüzyılda Avrupa’da (İngiltere’de) Buhar Makinesinin üretimde kullanılmaya başlamasıyla kol gücünün yerine makine gücüyle üretim yapılmaya başlaması sürecineSanayi İnkılâbı adı verilir. Sanayi İnkılâbı ilk önce özellikle dokuma sektöründe başlamıştır.

Sanayi inkılâbı Zaman Çizelgesi

1733 John Kay (Can Kay), dokuma işlemini makineleştirdi.

1765 James Watt (Cemis Vat), buhar motorunu keşfetti.

1771 Richard Arkwright (Riçırd Arkrayt), suyla çalışan iplik eğirme makinesini keşfetti.

1781 Buhar makinesi ilk defa Avrupa’da kullanıldı.

1790 İlk demir tekneli gemi suya indirildi.

1804 Raylar üzerinde ilerleyen ilk buharlı lokomotif yapıldı.

1825 İngiltere’de ilk buharlı tren yolu yapıldı.

1828 İlk modern maden eritme ocağı faaliyete geçti.

1849 Ruhr’da ilk defa kok kömüründen demir üretildi.

1855 Krupp tarafından Bassemer çelik yöntemi geliştirildi.

1885 Benz, ilk petrollü arabayı geliştirdi.

1890 Floransa’da ilk elektrikli tramvayı keşfetti.

Sanayi İnkılâbı’nın Sonuçları:

1.Üretim arttı ve mallar ucuzladı.

2.Hammadde ihtiyacı arttı. Sanayileşen devletler bu ihtiyaçlarını karşılamak için sömürgecilik faaliyetlerini hızlandırdılar. Sömürgecilik yarısı devletler arasında topyekün çatışma dönemi başlattı ve I. Dünya Savası’nın alt yapısı oluşmaya başladı.

3.Pazar ihtiyacı arttı. Sanayileşen ülkeler ürettikleri malları satmak amacıyla sanayisi gelişmemiş ülkelerle ilgilenmeye başladılar.

  1. Fabrikalar kuruldu. Sanayi bölgeleri oluştu. Bu sanayi bölgelerinin etrafında büyük şehirler kuruldu.
  2. Fabrikalarda çalışan isçi sınıfı ortaya çıktı. İsçi hakları gündeme geldi. İşçilerin haklarını korumak için sendikalar kuruldu. Grev, Lokavt, toplu is sözleşmesi gibi kavramlar ortaya çıktı.

6- Buharlı trenlerin kullanılmaya başlanmasıyla demiryolu çağı başladı. Büyük kentleri birbirine bağlayan demiryolları yapıldı. Yük ve yolcu taşımacılığı arttı. Ülkelerarası ticaret canlandı. İletişim arttı.

7- Buharlı gemilerin yapılmasıyla deniz taşımacılığı gelişti. Kıtalar arası ticaret canlandı.

8- Sanayi İnkılâbının Osmanlı Devletine Etkisi

Osmanlı Devleti Sanayi İnkılâbının nimetlerinde yararlanamadı. Avrupa’da üretilen bol ve ucuz mallar kapütilasyonlar nedeniyle Osmanlı sınırları içerisinde kontrolsüzce satılmaya başladı. Osmanlı iç üretimi yavaşladı. Sanayisi kurulamadı ve gelişemedi. Bu gelişmeler Osmanlı ekonomisini olumsuz etkiledi.

VAKIFLAR

Osmanlıda Vakıf Sistemi

Bir kimsenin malını insanların yararına ayırmasına vakıf denir. Osmanlı Devleti’nde vakıf sistemi çok gelişmiştir. Basta padişahlar, olmak üzere devlet adamları ve zengin birçok kimse sosyal, ekonomik, kültür ve sağlık alanlarında harcanmak üzere mallarını vakfetmiştir. Vakfedilen mallarla; camiler, mescitler, medreseler, mektepler, hanlar, hamamlar, yollar ve köprüler yaptırılmış, ülke bayındır hale getirilmiştir.

Vakıf Sisteminin Yararları

Fethedilen bölgelerdeki sosyal yasam canlanmıştır. Halkın sağlık sorunu devlete yük olmaktan çıkarak çözülmüştür. Yoksul halkın ihtiyaçları karşılanarak sosyal denge kurulmuştur. Osmanlıdan Cumhuriyete miras kalan vakıflar, Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün koruması altındadır. Vakıf Eski Eserler Onarım Projesi çerçevesinde eski yapılar kişi ve kurumlarca onarılmıştır. Her yıl mayıs ayının ikinci haftası Vakıf Haftası olarak kutlanır.

AHİLİK

Ahilik, Anadolu’da 13. yüzyılda kurulmuş esnaf ve zanaatkârların birliğine denir. Ahi teşkilatının kurucusu olan Ahi Evran’ın asıl adı Şeyh Mahmut Nasıruddin’dir. Azerbaycan’ın Hoy şehrinde dünyaya gelmiştir. Anadolu’daki bütün esnaf ve zanaatkârların piri sayılan Ahi Evran, dericilik sanatıyla uğraşmıştır. Ahi Evran, ahlak, sanat ve konukseverliğin uyumlu bir birleşimi olan ahiliği kurarak saygın bir konuma ulastırmıstır. Bu teşkilat, asırlarca esnaf ve zanaatkârlara rehberlik ederek çalışma ilkelerini belirlemiş, devlet adamları bu teşkilata girmeyi onur saymışlardır.

Ahi Teşkilatının Görevleri

1-Üye sayısını, malların kalitesini ve fiyatları belirlemek

2-Arz-talep dengesine dikkat etmek

3-Müşterinin haklarını korumak

4-Üretimi ihtiyaca göre belirlemek

5-Zanaatkârlara sanat ahlakını yerleştirmek

6-Esnaf ile devletin ilişkilerini düzenlemek

7-Üyelerin zararlarını karşılamak ve kredi vermek

8-Çalışamayacak durumdaki üyelerini korumak

9-Esnaflar arasındaki haksız rekabeti önlemek

10-Esnafların ürettiği malların hiçbirinde halkın kıtlık yasamamasını sağlamak.

11-Ülkeye yapılacak saldırılarda devletin silahlı kuvvetleri yanında ülkeyi savunmak ve yerleşim bölgelerinde Türk-İslam kültürünü yaymak.

Fütüvvetname

Ahi yönetmeliği olan Fütüvetnamelere göre; Ahi, helalinden kazanmalıdır. Yoksul ve düşkünlere yardım etmeli, cömert olmalıdır. Hepsinin bir zanaatı olmalıdır. Fütüvvet kişinin yardım etmesi, haksızlığı önlemesi, kişini ayıbını görmemesi, kötü söz söylememesi, cana, mala ve onura el ve dil uzatmaması demektir.

LONCA TESKİLATI

Ahi teşkilatının Osmanlı Devleti Esnaf ve Sanatkârları üzerindeki etkileri 15. yüzyıldan itibaren zayıflamıştır. Ahiliğin zayıflamasından sonra devletin denetim ve gözetimine açık Lonca Teşkilatları doğmaya başlamıştır. Üst düzey idarecilerinin Hükümdarın “Berat-ı Şerif’i” ile atandığı lonca teşkilatı, gittikçe güçlenerek esnaf ve zanaatkârlara hakim olmuştur. Loncalar sayesinde esnaf, idarede söz sahibi olmuştur.

Loncaların baslıca fonksiyonları şunlardır;

1-Ürünün kalitesini ve fiyatlarını belirlemek

2-Üyelerin birbirleriyle ve müşteriyle olan anlaşmazlıklarını çözmek

3-idarenin taşra temsilcilerine yardımcı olmak

4-Hükümet emirlerini halka, halkın isteklerini idarecilere aktarmak

NARH UYGULAMASI

Osmanlı da “Narh” uygulaması tüketicinin korunmasında en önemli unsurlardan biriydi. Bununla kalite ve fiyat kurallarına uymayanlar ile tüketiciyi aldatanlara üretimden el çektiriliyor ve üretim yapmaları yasaklanıyordu.

Bugün Ülkemizde Rekabet Kurulu, Patent Enstitüsü, Reklam Kurulu , Ticaret ve Sanayi Odaları, isçi ve işveren sendikaları, Kooperatifler, Esnaf Odaları, Belediye, gibi sosyal hizmet veren kurumlar Ahilik sisteminden günümüze yansıyan kuruluşlardır.

TARİHTE EĞİTİM KURUMLARI

ORTA ASYA TÜRKLERİNDE EĞİTİM

Türklerin 10. yüzyılda Müslüman olmalarından önce kurdukları en önemli devletler Hunlar, Köktürkler ve Uygurlardır. Hunların eğitim anlayışını yasayış biçimi şekillendirir İlk eğitim ailede verilirdi. Atlı göçebe yasama uygun savaşçı, yönetici, nesiller yetiştirmeyi amaçlardı. Töre Hunlarda büyük öneme sahiptir. Köktürklerin yasam biçimleri de Hunlara benzemektedir. Hunlardan farklı 38 harfli bir alfabeyle islenmiş bir dile sahip olmalarıdır. Köktürklerde de ilk eğitim ailede verilirdi. Amaç bozkırın sert iklimine ve göçebe hayata dayanıklı nesiller yetiştirmektir. Uygurların yerleşik yasama geçmeleri eğitimde de farklılaşmalara neden olmuştur. Özellikle Maniheizm’in getirdiği yeni yasam tarzıyla savaşçı özelliklerini kaybetmişlerdir. 14-18 harfli Soğd alfabesini kullanmışlardır. Kâğıt ve matbaayı Türklerde ilk kez kullanmaları bilgi birikimini kolaylaştırmıştır. Kâtiplik, bürokratlık, danışmanlık ve tercümanlık yapmışlardır.

OSMANLILARDA EĞİTİM

Mahalle Mektepleri (Sıbyan Mektebi)

Osmanlı Devleti’nde çocuklar mahalle mektebinde okula başlarlardı. İlk örnekleri 13.yüzyılda görülen bu okullar Tanzimat Dönemi’ne kadar varlıklarını korudular. Sıbyan Mektepleri ise cami, medrese imaret ve çeşmelerle birlikle hayırseverler tarafından yapılan okullardı. Bu mekteplerde Kuran okumayı, yazı yazmayı öğretirlerdi. Bu eğitim imamlar ya da orta derecede medrese mezunları tarafından verilirdi.

Medreseler

Ders okunan yer anlamına gelen medresede, Osmanlı Devleti’nin kurulusunun ilk dönemlerinden itibaren ilim ve kültür alanında çalışmalar yapıldığı bilinmektedir.

  • Osmanlıda ilk Medrese İznik’te Orhan Bey tarafından kurulmuştur.
  • Osmanlılar medreselerdeki eğitim ve öğretim faaliyetlerini vakıflar aracılığıyla devam ettirdiler.

Bu vakıflar, öğrencilerin yeme, içme ve barınma gibi ihtiyaçlarını karşılamıştır.

  • Medreselerde ders veren öğretim görevlilerine “Müderris” adı verilirdi. Müderrisler Divan üyesi olan Kazasker tarafından atanırlardı.
  • Fatih Sultan Mehmet zamanında İstanbul’da Sahn-ı Seman Medresesi açılmıştır.
  • Genel olarak medreselerde belirlenen programlar çerçevesinde İslami ilimler, matematik, geometri, mantık, tıp, felsefe, fizik, kimya, tarih, coğrafya, tabiat bilimleri vb. okutulurdu.
  • Medreselerin yüksek bölümü, ücretsiz ve yatılıydı. Yüksek bölümden mezun olanlar, medrese hocası  (müderris), kadı ya da yönetici olurdu.

Osmanlı Devleti’ndeki bazı medreseler ve kuruluş yılları

1330 İznik Medresesi

1335 Bursa Medresesi

1385 Hüdavengidar Medresesi

1399 Yıldırım Medresesi

1413 Edirne Eski Cami

1471 Fatih Medresesi

1557 Süleymaniye Medresesi

Enderun Mektebi

Devlet memuru, asker, idareci ve komutan yetiştirmek amacıyla kurulmuştur. Kelime anlamı “iç kısım”dır. Sultan II. Murat zamanında çıkarılan “Devşirme Kanunu” ile Devşirilen gençlerin zeki ve kabiliyetli olanları saraya alınarak burada açılan Enderun Mektebinde eğitilmeye başlandı. Enderun’da iyi bir eğitim alan bu gençler, nitelikli devlet adamı ve usta zanaatkârlar olarak yetiştirilirlerdi.

NOT: Medreselerden farkı Enderun Mektebinde devşirilen Gayrimüslimlerin çocuklarının yetiştiriliyor olmasıdır.

Enderun’da eğitim, dört konu üzerinde toplanmıştı:

1- Beden eğitimi

2- Uygulamalı saray isleri eğitimi

3- Yeteneklerine uygun bir sanat eğitimi

4- Teorik olarak İslami bilgiler öğretimi

  • Öğretim, uygulamalı ve teorik olarak iki şekilde yapılırdı. Uygulamalı olanlar, saray ve protokol hizmetleri, güreş, atlama, meç ve ok atma gibi spor çalışmaları, hat sanatı, müzikti. Teorik olanlar ise Türkçe, Arapça dil bilgisi olan sarf ve nahiv, Farsça, edebiyat, tarih, fen bilimleri, cebir ve İslami ilimlerdi.
  • Bu önemli eğitim kurumu, Osmanlı devlet hayatına çok sayıda sadrazam, vezir, yüksek rütbeli asker ve birçok hattat, sair, müzisyen, minyatür ustası ve ressam yetiştirmiştir.

MESLEK SEÇİMİ

Meslek Seçimini Etkileyen Faktörler:

1- Kişinin ilgi ve yetenekleri,

2- Kişilik özellikleri

3- Ailenin etkisi

4- Çevrenin etkisi

5- Kişinin beklentileri

Meslek seçerken su sorulara cevap verebilmemiz gerekir.

a.Neler yapabilirim?

b.Neleri yapmaktan hoşlanırım?

c.Nasıl bir karaktere sahibim?

d.Ne istiyorum?

Meslek Seçiminde Eğitim Aşamaları

1- İlköğretim ( sonrasında girilecek OKS sınavı ya da SBS sınavlarına göre devam edilecek lise türü belirlenir.)

2- Ortaöğretim (sonrasında girilecek ÖSS ya da diğer sınavlar ile devam edilecek yükseköğretim programı belirlenir.)

3- Yükseköğrenim programları ( Öğrenim süreleri 2 ile 6 yıl arasında değişen ve mesleki yeterliliklerin

kazandırıldığı öğrenim düzeyidir.)

4- Yüksek Lisans ve Doktora (Seçtiği alanda bireyin alan bilgisini derinleştirmek için devam edebileceği programlardır.)

ORTAÖĞRETİM KURUMLARI (LİSELER)

1-GENEL LİSELER

Türk Milli Eğitiminin genel amaçları doğrultusunda, öğrencileri Ortaöğretim seviyesinde asgari genel kültüre sahip, toplumun sorunlarını tanıyan, ülkenin ekonomik, sosyal ve kültürel kalkınmasına katkıda bulunan insanlar olarak yetiştiren ve yüksek öğretime öğrenci hazırlayan ilköğretim üzerine dört yıl sürekli eğitim kurumlarıdır.

2-FEN LİSELERİ

Zekâ düzeyleri ile fen ve matematik alanlarındaki yetenekleri yüksek olan öğrencileri matematik ve fen bilimleri alanında yüksek öğrenime hazırlamayı, üstün nitelikli bilim adamlarının yetiştirilmesine kaynaklık etmeyi, yeni bilgileri üretebilen ve projeler hazırlayabilen bireyler yetiştirmeyi amaçlayan kurumlardır.

3-SOSYAL BİLİMLER LİSELERİ

Edebiyat ve Sosyal Bilimler alanlarında ihtiyaç duyulan üstün nitelikli bilim adamlarının yetiştirilmesine kaynaklık eder. Edebiyat ve Sosyal Bilimler alanlarındaki ilgi ve yetenekleri üst düzeyde olan öğrencileri bu alanda yüksek öğretime hazırlar. Toplumun ekonomik ve kültürel kalkınmasına katkıda bulunacak bireyler yetiştiren kurumlardır.

İlgili Kategoriler

Coğrafya Ders Notları



Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir