Okulsuz toplum kitabı seminer çalışması İnceleme raporu



HİLMİ DURALİOĞLU ANADOLU LİSESİ 2018 -2019 EĞİTİM ÖĞRETİM YILI

SEMİNER ÇALIŞMASI KİTAP İNCELEME RAPORUDUR.

Kitabın adı         :Okulsuz Toplum

Kitabın Yazarı    :Ivan Illich

Kitap Türü:        Yabancı Romanlar

Yayınevi:            Şule Yayınları

Yayınlandığı Yıl: 1971

Sayfa Sayısı:       141

ISBN:     9757796662

İnceleyen : M. Tarhan Yılmaz

ÖZET :

Kitabın dış kapağı içeriğini bize vermektedir.

“Okullaştırma, eğitimle aynı anlama mı gelmektedir? Kesinlikle hayır. Herkes gün be gün bir şeyler öğrenmektedir. Dürüst olmak gerekirse, çoğumuz, yaşamımızda okullaşmanın direk ve derin bir etkiden son derece yoksun olduğunu görürüz. Bu durumda iki soru ortaya çıkmaktadır: Her toplumda okullaşmaya bu derece büyük bir önem ve prestij kazandıran nedir? Eğitimin işlevi bir şüphe içeriyorsa, okullaşma gerçekte ne anlama gelmektedir?

Ivan Illich, bu eserinde okulun, statükonun korunmasına vesile olan araçlardan biri olduğundan dolayı bu prestije sahip olduğu yolundaki tezini kanıtlamaya çalışmaktadır. Ona göre günümüzdeki okullar eğitimi açısından etkisiz olduğu kadar, bölücü bir nitelik de taşımaktadır.

Ivan Illich, söz konusu Okulsuz Toplum eserinde hemen hemen bütün dünyanın her şeyini onun uğrunda harcadığı, her sorunun temelinde çözülmesi gereken konunun bu olduğu, “okul” konusunu/olgusunu ele almıştır. Konuyu ele alış biçiminde ise yazarın ilahiyat ve felsefe eğitimlerinin etkili olduğu görülmüştür. Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki, Ivan Illich, eğitime oldukça önem atfetmekte ancak bu temelin edinilmesinde okul gibi devlete  ait bir kurumun varlığını eleştirmektedir. Özellikle, buzdağının görünen kısmında yüceleştirilen eğitimin, okul gibi bir araçla, adaletsiz gelir dağılımıyla oluşan toplumlarda oluşan sınıf farklılıklarına sebep olduğuna vurgu yapmaktadır. Yazar, ontolojik düzlemde, eğer okulun; öğrenilen, öğreten ve aynı zamanda da deneyimlerin oluştuğu ve birtakım derslerin alındığı bir mekân olgusu olarak alınması halinde, bunların zaten, hali hazırda, insanların okullaşmadan da gündelik hayattan elde edebileceklerine şiddetle inanmaktadır. Eserinde usta çırak ilişkisinde mesleklerin kazanılabildiği gibi ya da İspanyolca bilen birinin bir İspanyolca öğretmeninden daha iyi bu mesleği icra edebileceğini anlatır.

Zorunlu eşit okullaşmanın, hem iktisadi hem de sosyolojik manada uygulanamaz olduğunu haklı olarak iddia etmektedir. Ayrıca, zorunlu eğitimin, kaçınılmaz bir biçimde toplumu kutuplaştırdığını ,eğitim türlerine ve yıllarına göre  belli sınıflara ayırdığını da kabul etmemiz gerekmektedir. Okula gelen öğrencilerin belge veya diploma almak amacıyla geldiklerini ve okullarında diploma veren bir aracı kurum olduğunu söyler. Okullar öğrenme yeri değil, hedeflerine ulaşmak için diploma veren bir kurumdur sadece öğrenciler için.  Okula gelen öğrencileri kurum, kurallar, idareciler ve öğretmenler ezerler ve onları istedikleri kalıba sokarlar. Bu özgürlüğü, hayalleri, bireysel girişimi, yetenekleri öldürür. Eşitlik diye her yerde savunduğumuz bir ilkenin nasıl bir eşitsizliğe yol açtığına dair nüveleri de anlatmaktadır kitap. Okulların neden olduğu ve bizatihi oluşturduğu bu paradoks ise kitabın çekirdeğini oluşturmaktadır. Hatta yazar, bir adım daha öteye giderek, kitabın bir kısmında, okulları, modern proletaryanın dünya dini olarak anlatmaktadır. Hatta okulları Ortaçağ Katolik kilisesine benzediğini belirtir. Bu nedenle reform şarttır. Devletlerin okullara muazzam yatırım yaptıklarını belirtir. Okullara yapılan yardımlar genelde öğrenciye yansımaz. Kurumun ihtiyaçlarına ayrılır ya da çok az bir kısmı öğrenciye döner. ABD ve Güney Amerika ülkeleri arasında eğitim ve farkları üzerinde kafa yorar . Güney Amerika ülkelerinde zorunlu eğitimin uygulanamadığını, öğrencilerin kısa sürede okulları bıraktıklarını belirtir. Okulların hepsi tüketim toplumlarına yeni uyumlu birey yetiştirir. Ve onları tüketim toplumuna hazır hale getirir. Kısaca İvan İllich’e göre,  Okullar toplumsal miti destekler, siyasilerin istediği tipte birey yetiştirir, öğrencilerin özgüven gelişimini önler, müfredatla öğrencileri hayal güçlerini kısıtlar, sosyaş hayattan koparır, hapishane gibidir, öğrenciler kariyer için ezberci eğitime tabi tutulur, öğrenmenin çoğu okul dışında gerçekleşir, okulları farklı gruplar kendi çıkarları için kullanabilir, yeteneklere uygun eğitim veremez, okullar diploma veren kurum haline gelir. Eşit ve özgürlükçü eğitim kesinlikle okullarda verilemez.

Konuya dair çözüm analizinde ise bir bağımsızlıktan bahseder yazar. Eğitimin devletten bağımsız hale gelmesi ile aynı zamanda eğitimcinin de sınırlı olan niteliğini genişletecektir. Yazar, esasen zaten temelde de eğitimin, öğrenmeyi kolaylaştıran koşulların seçimi olması gerektiğini savunmaktadır. Okul sisteminin dayandığı bu tip yanılsamaların ise ancak bir çeşit bağımsızlık ile aşılabileceğini söylemektedir. Diğer bir deyişle, bu anlamda oluşturulacak özerk bir eğitim piyasasının bu sorunu aşabileceğine inanmaktadır. Yalnız dikkat edilmesi gereken nokta, burada bahsedilen piyasanın, bizim şu an anladığımız anlamda bir piyasa olgusu olmadığıdır. Onun piyasadan kastı aslında özerklik halidir. Yazar, tam anlamıyla özgür olabilen bir toplumu okul gibi bir kurumla özdeşleştirmez. Ona göre okul, çocukların çocuklukları üzerinde, zaman ve enerji hakkı iddia eden yapay ve görece ehemmiyetsiz birer bina olduğunu ileri sürer. Okula devam etme, dersleri başarı ile geçebilme, çevresindekilerle iyi anlaşabilme/geçinebilme kaygısının ise çocukları hem batı kültürünün/toplumsallaşmasının gündelik hayatından koparmakta hem de onları yabanıl, büyüsel ve ciddi bir ortama tabiri caizse itmektedir. Böylece, kurumsallaşmış, standardize edilmiş, homojenleştirilmiş, tek düzeleştirilmiş ve aynılaştırılmış bilgi yığınları çocuklara empoze edilmektedir. Bu durum aynı zamanda da bir tüketim çağının da habercisi sayılmaktadır. Öğrenme edimi ise oluşan maliyetler yumağında yavaş yavaş eritilmekte ve buzdağının görünmeyen parçasına eklemlenmektedir. Bununla birlikte ise yeni bir tür yabancılaşma hali başlamaktadır. Bütün bu dönüşümlerin ve sorunların çözümü ve daha da önemlisi daha iyi bir toplum oluşumunun temelleri için yazar kendi görüş önerilerini de sunmaktadır. Söz konusu idelerin gerçekleşmesi için gerekli olan yolları ve katlanılması gereken süreci detaylı bir şekilde anlatmaktadır.

SONUÇ :

Okulsuz Toplum,  gerçekçi, analitik bir  kitaptı. Özellikle, yazarın eğitime ve dolayısıyla da buna bağlı olan birçok olguya ontolojik çok boyutlu bir bakışla yaklaşması  kitaba  ilgimi artırdı.

Yazar, özellikle ABD ve Güney Amerika ülkelerinde eğitim politikalarını kıyaslayarak eğitim konusunda çarpıcı değerlendirmeler yapar. Eğitim kurumlarında, öğretmenlerde, idarecilerde, sistemde  var olan bütün olumsuzlukları ortaya koyar. Yukarıda yazara göre sayılan zararlarına rağmen etkili bir çözüm ortaya koyamadığı görülür.  Okullar diploma veren kurum olmaktan çıkarılmalı, öğretmenlerin eğitimden geçirilmesi, seçmeli derslerin öğrencilerin ilgilerine göre verilmesi ve artması, klasik müfredat olmaması, zorunlu eğitim olmaması , eğitim kurumlarının hepsinde reformlar yapılması, devletin eğitimle ilgili kanun yapmaması , internet üzerinden bilgi paylaşımına dayalı akran grupları ve partner anlayışı gibi çözümler sunar. Ayrıca usta- çırak ilişkisinde yapılan  eğitimin daha kalıcı olduğunu belirtir. Bugün öğrenci koçu benzeri öğrencileri yönlendirecek rehberlik edecek pedagoglar önerir.

Yazarın okulların olumsuzlukları hakkında söylemiş olduğu şeylerde gerçekli payı büyüktür. Her şeyin başında disiplini esas alan, öğrenciyi tam gün okula bağlayan sistem sanki öğrenciyi bir nevi hapishane ortamına sokmaktadır. Öğretmenlerde ki  ben işimi yaparım, maaşımı alır yatarım anlayışını da haklı olarak  dile getirir. Kurumun olduğu yerde eşitlikçi ve özgürlükçü bir yapının olamayacağında da haklıdır. Modern toplumlarda eğitimin ve diplomanın gerekli olduğu da bir gerçektir. Öğretmenlik, doktorluk, adalet, finans vs. pek çok mesleği yaparken ilk olarak aranan şey diploma ya da sertifikadır. Hiç şüphesiz diploması olmayan bir öğrenci ,diplomalı birisinden bir işi daha mükemmelde bilebilir. Bu inkar edilemez. Türkiye gibi büyük ülkelerde okullar eşitlikçi ve halkçı modelle tüm yurt sathına yayılmaya çalışılır. Kültürel birliğin sağlanmasında, Türkçenin yaygınlaştırılmasında, farklı bölgelerde ki öğrencilere eğitim hakkı verilmesinde okullar önemli rol oynar. Bu sayede devlet eliyle resmi ideoloji, kültür her bölgeye empoze edilebilir. Okullar farklı etnik ve dini grupları bir potada eritme işlevi görürler. Eğer devletin eğitime müdahale engellenirse Türkiye başta olmak üzere pek çok ülkede eğitim kurumları farklı amaçlar besleyen grupların, cemaatlerin eline geçer ve daha yıkıcı olabilir. Yazar bu duruma da değinmesine rağmen etkili bir çözüm üretmekten uzaktır.

Yazar,  her şeyden evvel ütopikte olsa okulsuz bir toplum hayat etmiş, bir şeyi merak eden ve öğrenmek isteyen öğrencilerin gereken bilgiye pek çok yolla ulaşılabileceğine inanmıştır. Elbette bilgi sonsuzdur ve her yerde bir şeyler öğrenilebilir. İlk çağ sofistlerde gezen filozofların isteyenlere bilgiler anlatması örneğini andırır. İsteyen öğrenmenin yolunu bulabilir ve bunun için pek çok kaynak vardır. Her şeye rağmen Ivan İlich’in eseri farklı bakışlar getirmesi açısından önemlidir. Yıkmakta kararlı olan Ivan İlich, yerini nasıl dolduracağım kısmında zayıf kaldığı söylenebilir.  Son dönemlerde yaygınlaşan okulsuz toplum düşününü savunan bir eser olarak karşımıza çıkar. Kendi  hayatından beslendiği tabanla birebir inşa ettiği bu eser, bir meslek/iş ediminde izlenen yolların ne denli eksiklerle dolu olduğunu gözler önüne sermektedir. Yapıtın her satırı kendine has bir orijinalliği de barındırmaktadır.

Tarhan Yılmaz

Tarih öğretmeni

 

İlgili Kategoriler

Öğretmen Dosyaları



Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir