AÖF Türkiyede Sosyoloji 1-4.Ünite Notları



BÖLÜM 1: 19. ASIRDA OSMANLI TÜRK DÜŞÜNCESİ
BÖLÜM 1: 19. ASIRDA OSMANLI TÜRK DÜŞÜNCESİ
Özet
Batı ile ilişkiler ve yenilik hareketlerini açıklayabilmek.

Türklerin Batılı ülkelerle ilişkileri Haçlı Seferleriyle birlikte başlamış, ancak 18. asra kadar doğurucu anlamda herhangi bir gelişme kaydedilmemiştir. Bu asra gelindiğinde hemen hemen her alanda geri kalmış bir Osmanlı imparatorluğu bulunmaktaydı. Bazı devlet adamları tarafından bilim, felsefe, sanat, teknoloji ve ekonomik alandaki geri kalmışlık tespit edildiğinden, askerî, eğitim ve idari yönden yenilik yapılması kararına varılmıştır. Aşağı yukarı 400 yıla yakın bir süre sonra ülkeye matbaa getirilmiştir. Bunu takiben ilk olarak askerî alandaki yenilik hareketlerine, ardından da bilim, idari ve eğitim alanlarındaki yenilik hareketlerine başlanmıştır.

Asırda Türk düşüncesini özetleyebilmek.
Düşünsel alanda yöntem ve ortaya konuluşu itibarıyla yaratıcı düşünceler geliştiren düşün adamlarımız olmamıştır. En azından Türk-İslam felsefesi alanında oluşmuş olan felsefe geleneği devam ettirilmiş olsaydı böyle bir durumla karşılaşılmamış olabilirdi. Bunun neticesi olarak yeni fikir ve görüşler geliştiren değil en azından eksikliği hissedilen felsefe alanının doldurulması için Batı kaynaklı olan felsefe anlayışlarının temsil edilmesi yoluna gidilmiştir. Ancak bütün bunlara rağmen 19. Asır Türk düşüncesi için yeni sayılabilecek önemli fikirleri ülkemizde dile getiren düşün adamlarımız olmuştur.

Türk düşüncesinde rasyonalizmin yansımalarını değerlendirebilmek.
İbrahim Şinasi, şiirlerinde ve diğer yazılarında, rasyonalist anlayışın etkisi altında kalarak evrenin sanatkarane bir şekilde Tanrı tarafından yaratıldığını, doğru bilgiye akıl yürütme yoluyla ulaşıldığını, iyi, doğru, güzel ve adil eylemlerin aklın rehberliğiyle tespit edildiğini ileri sürmektedir. Onun yeni medeniyetin temelini, akıl ve adaletin oluşturduğu şeklindeki ifadeleri de rasyonalist anlayışın uzantılarıdır. Aynı şekilde bu dönemde Türk düşüncesinde Hoca Tahsin Efendi de, bilgi anlayışında deneysel bilgiyi esas almasına rağmen, bu bilgilerin oluşturulmasında, genelleştirilmesinde ve bütünü kavramada aklın duyulara üstünlüğünü kabul etmesiyle rasyonalist anlayışın uzantılarını temsil eden düşünürlerimizden birisi olmuştur.

Türk düşüncesinde pozitivizmin yansımalarını açıklayabilmek
19.asırda Türkiye’de pozitivizmin temsilcisi Beşir Fuad olmuştur. Çünkü o, incelenmesi gereken bir olayı, deney ve gözlem yöntemine bağlı kalarak, incelenen olayın içinde kalarak, o olayın olmasına neden olan sebepleri tespit etmek gerektiğini söylemektedir. Ona göre, deneyde keyfilik / subjektiflik ve hayalilik yoktur. Bu nedenle deneyle elde edilen bilgiler, doğru bilgilerdir ve bilimseldirler. Beşir Fuad’da, genel anlamda Auguste Comte’un pozitivist düşüncesinin uzantısını bulmak mümkündür.

Türk düşüncesinde materyalizmin yankılarını özetleyebilmek.
Bu asırda Türk düşüncesinde materyalist anlayışın sistemli ve bilinçli bir şekilde savunulduğunu söylemek zordur. Ancak fikir kırıntıları şeklinde de olsa, bazı düşünürlerimizde materyalist anlayışlara rastlanabilir. Çevremizdeki eşyayı incelediğimizde iki şey dikkatimizi çeker ki, bunlar madde ve kuvvettir diyen Beşir Fuad ile, 1872 yılında “Dîvardan Bir Sada” ile “Veladet” başlıklı yazılarında Ahmet Mithat Efendi materyalist içerikli kırıntılar halinde fikirler ileri sürmüşlerdir. Bu nedenle her iki düşünür Türk düşüncesinde materyalizmin temsil edilmesine zemin hazırlamışlardır. Materyalizmin Türk düşüncesindeki asıl uzantıları ikinci Meşrutiyet (1908) sonrasında Baha Tevfik ve arkadaşlarında görülebilir.

Dengeci ve meşrutiyetçi düşünürleri değerlendirebilmek.
Ahmet Cevdet, gelenekçi, yenilikçi, geçmişle zamanı arasında eklektik bir yol izleyen düşünürdür. Yazmış olduğu kanun kitabı Mecelle’de, Hanefî fıkhını esas alarak Batı’daki hukuksal yasalarla dengeci bir yol izlemiştir. Mecelle, 1926 medeni kanununun kabulüne kadar geçerliliğini sürdürmüştür.

Ali Suavi, hem İslami hem yenilikçi yönü olan bir düşünürdür. Bu nedenle kendisi için “Sarıklı Devrimci” denilmiştir. Yukarıda belirtilen birçok fikri, Cumhuriyet Türkiye’sinin temelini oluşturmuştur. Kanunun kaynağını Allah’ta görür. Mutlak yetkinin sadece Allah’a ait olduğu düşüncesindedir. Çoğulun iradesini temsil eden idare olarak Cumhuriyet’i görür. Her insanın doğal hakkı olarak can, mal ve ırz güvenliğini savunması dönemi için oldukça önemlidir. Meclislerin kurulmasını ve birbirlerini kontrol etmesini imamete aykırı bulmaz.

Namık Kemal, insanın en temel hakkı olarak, yaşama hürriyetini esas alır. Allah dışında insanın yaşama hürriyetine engel olabilecek bir güç yoktur. Dönemi için yeni sayılabilecek, medeniyet, kamu sanısı, umumi hukuk, şûray-ı devlet, yani danıştay; şûray-ı ümmet, yani kanun kurucu meclis, senato gibi kavramları gündeme taşır. Aile sosyolojisini ilgilendiren bir makale yazar. Medeniyetin Avrupa ülkelerine kazandırdıklarını söz konusu ederek, bu gelişmelerden ülke olarak ders çıkarmamız gerektiğini vurgular.

Kendimizi Sınayalım
1. Osmanlıların ilk ilişki kurduğu Batı ülkesi aşağıdakilerden hangisidir?

A. Fransızlar

B. Avusturyalılar

C. Venedikliler – Cenevizliler

D. Prusyalılar

E. Flemenkler

2. Matbaanın Türkiye’ye getirilmesinde rolü bulunan devlet adamı kimdir?

A. Mehmet Sait Efendi

B. Evliya Çelebi

C. Kara Mehmet Paşa

D. 28 Çelebi Mehmet Efendi

E. İbrahim Paşa

3. Yeniçeri Ocağı 1826’da hangi padişah zamanında kaldırılmıştır?

A. III. Mustafa

B. II. Mahmut

C. III. Selim

D. II. Abdulhamit

E. II. Mehmet

4. İbrahim Şinasi’ye göre Batı Medeniyeti esasını hangi fikirler oluşturur?

A. Bilgisizlik-Zulüm

B. Kölelik-Baskıcılık

C. Zorbalık-Dayatmacılık

D. Akıl-Adalet

e. Oryantalizm

5. Hoca Tahsin’e göre, insanı diğer hayvanlardan ayıran özellik nedir?

A. Hareket etmesi

B. Üremesi

C. Solunum yapması

D. Anlama gücü

E. Duygusal olması

6. Beşir Fuad’a göre, varlıklarda dikkati çeken şey nedir?

A. Ruh ve beden

B. Akıl ve duyumlar

C. Madde ve kuvvet

D. Şekil ve şekilsizlik

E. Beden ve akıl

7. Beşir Fuad, hangi felsefi anlayışa daha yakındır?

A. Rasyonalizm

B. Evolüsyonizm

C. Pozitivizm

D. Amprizm

E. Postmodernizm

8. Ahmet Cevdet Paşa’nın kanun kitabı aşağıdakilerden hangisidir?

A. Mecelle

B. Tarih-i Cevdet

C. Kısas-ı Enbiya

D. Kavaid-i Osmaniye

E. İntikad

9. Ali Suavi’ye göre, sınırsız yetki kime aittir?

A. İnsana

B. Hükümdara

C. Doğaya

D. Allah’a

E. Kutsal kitaba

10. Namık Kemal’e göre, insanın en doğal hakkı nedir?

A. Dayatmaya boyun eğmek

B. Emirleri yerine getirmek

C. Köle olmak

D. Hür yaşamak

E. İtaatkâr olmak

Kendimizi Sınayalım Yanıt Anahtarı
1 – C*2 – A*3 – B*4 – D*5 – D*6 – C*7 – C*8 – A*9 – D*10 – D
*******************************************************************************
1. Üç meclisin kurulması, sadrazamlığın başbakanlığa dönüştürülmesi, eğitim alanında rüştiye okullarının açılması, kılık kıyafette yeniliklerin yapılarak devlet memurlarına şekil verilmesi, 19. Asrın önemli yeniliklerinden sayılır. ?
2. İdrakın işleri; varlıklardan dolaylı veya dolaysız akıl üzerinde meydana gelen tasavvur, sinirlerin duyum üzerinde meydana getirdikleri izlenim, sinirler yoluyla beyinde meydana gelen etki ve ruhun irade denilen fiilinin meydana gelişi ve işleyişi olmak üzere dörde ayrılır. Akıl, duyumlarla algılanabilenleri alıp, dışarıda bulunmadığı halde akla uygun olarak soyutlanabilenleri ortaya koyar. ?
3. Ali Suali, Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli sayılabilecek fikirlere sahiptir. Çünkü laiklik ilkesi, halifeliğin kaldırılması, Latin alfabesine geçilmesi, tekke ve zaviyelerin kaldırılması, tevhid-i tedrisata geçilmesi, hutbelerin ve duaların Türkçe okunması ve yapılması, teokratik bir yönetimden Cumhuriyete geçilmesi gibi fikirler onun savunduğu fikirlerdir. ?
4. Namık Kemal, İbret isimli yazısında, Fransızların doksan yıl önce insan haklarını dünyaya yaymaya başladıklarını, bilimsel teorilerin uygulama alanına girmesinden itibaren buhar gücünü ve elektriği keşfettiklerini, denizde ve karada mesafeleri kısalttıklarını, hava gazı ile geceyi gündüze kattıklarını, tıbbın akıl durdurucu gelişmeler kaydettiğini, hukukun kamu sanısının himayesine girdiğini, bilgi tasavvur sınırlarının sonuna ulaştığını, iktisat biliminin işleri böldüğünü, bir çocuğun bile artık eski işçilerden fazla ürün verdiğini, sanatın insan gücünün üstüne çıkmak sevdasına tutulduğunu, ticaretin şaşılacak bir itibar kazandığını, bin şirketten zengin kimseler, bir devletten güçlü şirketler doğduğunu belirtiyor. Bu nedenle ona göre, medenî gelişmelere ibretle bakmamak, gelişmelerden habersiz olmaktır. İnsanın ortaya koyduğu gelişmeler medeniyet sayesinde olduğundan, medeniyet asla ihmal edilemez. Her şeyden önce insanın en önemli hakkı, hürriyetle yaşamaktır. Hürriyet ise medeniyetle korunur.
*********************************************************************************
**********************************************************************************
BÖLÜM 2: MEŞRUTİYET DÖNEMİ DÜŞÜNCE AKIMLARI
Özet
Osmanlı Devleti’nin son dönemindeki yenileşme adımlarını sıralayabilmek.

Osmanlı Devleti, Batılı devletler karşısında geri kaldığını fark ettiği andan itibaren, kendini yenileme ve ayakta kalma mücadelesine girişmiştir. Yenileşme adına başta yöneticiler olmak üzere önemli adımlar atılmıştır. Bunlar arasında Tanzimat ve Meşrutiyet devletin yapısal değişimine yönelik devrim niteliğindeki adımlardır.. Her iki köklü değişim Osmanlı aydınları arasında düşünce üretimini ve fikir tartışmalarını artırmıştır. Bunun için yakın tarihimizde düşünce hareketleri dendiği zaman bu dönem özel bir önem taşır.

Meşrutiyet dönemi düşünce ortamını özetleyebilmek.

Meşrutiyetin ilan edilmesi ve askıya alınmasına rağmen aydınlar arasında tartışmalar ve arayışlar kesilmemiştir. Meşrutiyet’in 1908 yılında tekrar ilan edilmesi Osmanlı toplumunda önemli gelişmelerin habercisi ve tetikleyicisi olmuştur. Özellikle özgür düşünce ortamı ülkede fikir akımlarının beslenmesini sağlamıştır. Türkiye belki de tarih boyunca en yoğun fikir tartışmalarını bu dönemde yaşamıştır. Özellikle Avrupa’dan etkilenerek yenilik hareketlerine destek veren ve öncülük yapan Jön Türkler veya Yeni Osmanlılar adını alan aydınlar ülkeyi kurtarmak için aktif rol oynamışlardır. Yönetimi üstlenen İttihat ve Terakki Cemiyeti bunlar tarafından kurulmuştur ve yönetimi üstlenmiştir. İttihat ve Terakki yönetimi İmparatorluğu kurtarmak için azami çaba sarf etmesine rağmen başarılı olamamıştır. Bu süreçte Yusuf Akçura’nın “Üç Tarz-ı Siyaset” adını verdiği fikir akımları tartışmaların odağını oluşturmuştur.

Osmanlıcılık, İslamcılık, Türkçülük fikir akımlarını tanımlayabilmek.

Osmanlıcılık, İslamcılık, Türkçülük akımları Osmanlı Devleti’nin Avrupa tehdidi karşısında yeni siyasi-sosyal birlik (ittihad) arayışlarının yansımasıdır. Osmanlı aydınları bu üç fikir akımı içinde yeni millet ve vatan tanımlamaları yapmaya çalışmışlardır. Bu tanımlarla Osmanlı içindeki halkları bir arada tutmanın yolları aranmıştır. İlk teşebbüs Osmanlıdan ayrılmak isteyen gayri-müslim tebaayı devlete bağlayacak eşit vatandaşlık hakkı tanıyarak bir Osmanlı birliği oluşturmak yönündedir. Osmanlı toprakları hepimiz için ortak ve kutsal vatan, Osmanlı vatandaşları ise bir millet anlayışına dayalı olan Osmanlıcılık akımı, ayrılık hareketlerini önleyememiştir. İkinci birlik adımı Osmanlı egemenliği altındaki Müslümanları bir millet ve bir vatan anlayışı ile bir arada tutma çabasıdır. İslamcılık olarak karşımıza çıkan bu düşünceye göre önce Osmanlı ülkesindeki Müslümanlar birlik oluşturacaklar, sonra dünya üzerindeki bütün Müslümanlar yeni bir güç olacaklardır. Fakat emperyalist güçlerin teşvik ve tertipleriyle Osmanlıya baş kaldıran Müslüman halklar bu düşüncenin uygulanmasını da engellemişlerdir. Türkçülük bu anlamda zorunluluktan ortaya çıkan son çare gibidir.

Üç fikir akımı arasındaki farkları sıralayabilmek.

Meşrutiyet döneminin üç fikir akımı ortak bir kaygıdan ortaya çıkmıştır. Osmanlıcılık ile temele alınan vatan ve millet tanımlaması Osmanlı Devleti’nin siyasi egemenliğine bağlanmıştır. İslamcılık ile temele alınan vatan ve millet tanımlaması dini mensubiyete dayandırılmıştır. Türkçülük ile millet tanımlaması, milletleşme sürecinde oluşan bir modern toplum olarak dil, kültür, soy, vatan birlikteliği ile açıklanmıştır. Osmanlı siyasetini belirlemeye yönelik bu fikir akımları uygulamadaki sıkıntılara göre şekillenmiştir. Millet ve vatan tanımlamaları olgusal gerçeğe uygunluk bakımından birbirinden ayrılmışlardır.

Modernleşme ve Batılılaşma akımlarının etkisini açıklayabilmek.

Üç fikir akımının etki altında kaldıkları bir diğer gerçeklik Batı adını verdiğimiz Avrupa’nın ilerlemiş olmasıdır. Yıkılma tehlikesi ile karşı karşıya kalan Osmanlı Devleti kendini toparlamaya çalışırken Batı’da meydana gelen gelişmelerden uzak kalamazdı. Bu yüzden farklı fikirler savunsalar da, Osmanlı aydınları devletin ve toplumun gelişmesi için Batı’da yaşanan modernleşmeye ilgi gösterdiler. Her üç fikir akımı modernleşmeye bazı çekincelere rağmen taraftar oldular. Tartışma, yöntem ve derece açısından yapıldı. Bu bakımdan İkinci Meşrutiyet’in kaçınılmaz fikir akımlarından birisi Batılılaşma ve Modernleşme oldu. Yaşanan gelişmeler Osmanlı Türk toplumunu modern bir milliyetçiliğe doğru götürdü. Türkçülüğün savunduğu veya savunmak mecburiyetinde kaldığı millet ve vatan tanımlaması ile bir kurtuluş yolu arandı.

Meşrutiyet dönemi fikir akımlarının bugüne etkisini değerlendirebilmek.

Yıkılmakta olan Osmanlı İmparatorluğu’ndan kurtarılacak ve güç birliği oluşturulacak tek grup, kurucu unsur Türkler kalmıştır. Çağın milliyetçilik akımlarından faydalanarak Türkler kendi istiklallerini ve istikballerini kurtarmak zorundadır. Birinci Dünya Savaşı sonunda Türklerin yoğun olarak yaşadıkları Anadolu topraklarının bile işgal edilmesi karşısında Milli Kurtuluş Savaşı verilmesi ve bir milli devlet olarak Türkiye Cumhuriyeti devletinin kurulması bu düşüncenin başarısıdır. Türkçülüğün Turan ideali ise o günün şartlarında dünya gerçeklerine uygun düşmediği için vazgeçilmiş gibidir. Yerine Ülken’in ifadesiyle küçük Türkçülük anlamında Anadoluculuk akımı gelişmiştir. İkinci Meşrutiyet düşünce akımları sosyal ve tarihi gerçeklerle olgunlaşan birer siyaset felsefesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Bugün yaşanan olaylar tarihte ve toplumsal hayatta devamlılığın olduğunu göstermektedir. Tarihin etkisi sürdüğü oranda bu fikir akımlarının da yansımaları devam etmektedir.

Kendimizi Sınayalım
1-Osmanlı Devleti, batılı devletler karşısında hangi anlaşmayla resmen toprak kaybetmiştir?

A. Lozan Antlaşması

B. Karlofça Antlaşması

C. Ankara Antlaşması

D. İstanbul Antlaşması

E. Küçük Kaynarca Antlaşması

2-Osmanlı Devleti’nde önemli yenileşme adımlarından biri olarak matbaanın kurulması hangi temel sebepten gecikmiştir?

A. Matbaanın geç icat olması

B. Padişahın şiddetle karşı çıkması

C. Matbaanın gavur icadı olması

D. Hattatlık mesleğinin korunma çabası

E. Girişimci bulunamaması

3-Tanzimat Fermanı ile Osmanlı Devleti kendini yenileme kararını açıklamıştır. Buna göre aşağıdakilerden hangisi söylenemez?

A. Tanzimat Fermanı ülkenin geleceğini etkilemiştir.

B. Batıdaki gelişmeler daha yakından takip edilmiştir.

C. Tanzimat, Osmanlıda geleneğin güçlenmesini sağlamıştır.

D. Ülkenin kurtuluşu için fikirler geliştirilmiştir.

E. Meşrutiyete giden yolu açmıştır.

4-Aşağıdakilerden hangisi İkinci Meşrutiyet düşünce akımlarından biri değildir?

A. Türkçülük

B. Batıcılık

C. İslamcılık

D. Osmanlıcılık

E. Akılcılık

5-Osmanlı halkları arasında birlik oluşturma amacını taşıyan Osmanlıcılık düşünce akımı için aşağıdakilerden hangisi söylenemez?

A. Tanzimat sonrası ortaya çıkmıştır.

B. Osmanlı, Türkleri ihmal etmiştir.

C. Osmanlı topraklarını vatan olarak görür.

D. Osmanlı vatanında yaşayanlar bir millettir.

E. Birlik oluşturmak Osmanlıyı ayakta tutar.

6-Batıcılık Avrupa’da, gelişen çağdaş medeniyete sahip olma kaygısından gelişmiştir. Buna göre aşağıdaki ifadelerden hangisi Batıcılık anlayışı ile uygun değildir?

A. İlerlemek için Batılı devletlerin uydusu olmak

B. Çağdaş sistemleri Batıdan almak

C. Bilim ve teknolojide yeni gelişmeleri takip etmek

D. Ülkede yenilikler yapmak

E. Eski sistemleri değiştirmek

7-İslamcılara göre din, ilerlemenin önünde engel değildir. Aşağıdakilerden hangisi buna örnek verilebilir?

A. Teokrasi batıda taassuba yol açmıştır.

B. Skolastik sistem dogmalara dayanır.

C. Laiklik dinin baskıcı olmasını engeller.

D. Din insanlara düşünmeyi ve akıl etmeyi emreder.

E. İlerlemenin önündeki engel dogmatizmdir.

8-İkinci Meşrutiyet döneminde aşağıdaki dergilerden hangisi İslamcılığın temsilcisi durumunda yayın yapmıştır?

A. İçtihat

B. Sebilürreşad

C. Türk Yurdu

D. Hayat

E. Terakki

9-İttihat ve Terakki yönetimi İmparatorluğun dağılmasını Osmanlıcılık ve İslamcılık siyasetleriyle önleyemeyince son çare olarak Türkler arasında milliyetçilik yapmakta bulmuştur. Buna göre aşağıdakilerden hangisi Türkçülük akımına uygun değildir?

A. Türkler arasında millet bilincini yaratmak

B. Dünya üzerindeki Türkleri birleştirmek

C. Türklüğü bilimsel yollarla keşfetmek

D. Türkler arasında dayanışma sağlamak

E. Türkleri üstün ırk haline getirmek

10-İkinci Meşrutiyet dönemin düşünce ortamında Türkiye’de sosyolojinin kuruluşuna büyük katkı sağlamıştır. Bu düşünürlerin ortak kaygısı, dönemin genel özelliğine uygun olarak “bu devlet nasıl kurtarılabilir” konusudur. Bu konuda kitabı bulunan düşünür aşağıdakilerden hangisidir?

A. Ziya Gökalp

B. Hilmi Ziya Ülken

C. Prens Sabahattin

D. Said Halim Paşa

E. Yusuf Akçura

Kendimizi Sınayalım Yanıt Anahtarı
1 – B*2 – D*3 – C*4 – E*5 – B*6 – A*7 – D*8 – B*9 – E*10 – C
*******************************************************************************
BÖLÜM 3: TÜRKİYE’DE SOSYOLOJİNİN KURUMSALLAŞMASI
Özet
Sosyal hayat içinde kolektif kişiliklerin kurumsallaşma sürecini açıklayabilmek.

Bu ünitenin ilk konusu olarak sosyal hayatın temel birimlerinden kolektif kişilikler seçilmiştir. İnsan birliktelikleri sosyal kişiler ve kolektif kişiliklerden oluşur. Sosyal kişiler çeşitli pozisyonlarla bağlantılı rollerini oynarlar. Kolektif kişilikler ise kurumlaşmış ya da kurumsallaşma yolunda ilerlemekte olan sosyal birimlerdir. Kurumsallaşmanın ilk adımı sosyal dolaşım ağında bir sosyal süreç ögesi olarak yer alabilmektir. Tekil ve özel sosyal olaylar sosyal süreçler yardımıyla daha geniş birliktelik formlarına taşınırlar. Sosyal olgular sosyal süreçlerden dolayımlanmış sosyal olaylardır. Kurumsallaşmanın iki destekleyicisi referans grupları ve sirkülasyon ajanlarıdır. Referans gruplarının destekleri ve bu bilginin kamuya yayılması sosyal olguların kurumsallaşmasında olumlu yönde etkide bulunur. Kategori ve yığınlar kurumsallaşabilir birliktelik formlarıdır. Birincil gruplar ise yarı kurumsallaşmış birlikteliklerdir. Birincil grup ilişkilerinin formellik seviyelerinin yükselmesiyle kurumsallaşma seviyeleri de yükselmiş olur. Kurumsallaşmış yapılar kendilerini kamuya yetkin birer kolektif birim olarak sunarlar.

Sosyolojinin Türkiye’deki kurumsallaşma alanlarını değerlendirebilmek.

Ünitenin İkinci Başlığı’nda sosyoloji biliminin Türkiye’deki kurumsallaşması konu edilmiştir. Kurumsallaşmanın yansıma alanları olarak sosyoloji alanındaki yayınlar, sosyolojinin orta ve yüksek öğretim kurumlarının eğitim ve öğretim programlarına girişi, üniversitelerde bağımsız sosyoloji bölümlerin kurulması, sosyoloji dernekleri ve sosyolojinin meslekleşmesi belirlenmiştir.

Sosyoloji alanında Türkiye’de yayımlanmış ilk kitapları sıralayabilmek.

Türkiye’deki sosyolojinin kurumsallaşmasının ilk yansıma yeri olarak kitaplar alınmıştır. Kapağında sosyoloji kelimesi geçen ilk kitap Emile Bougle’den yapılan çeviridir. Daha sonra yayımlanan kitap aynı zamanda ilk telif sosyoloji kitabı olan “İlmi- İçtimai”dir. Bu kitabın yazarı Ziya Gökalp’tir. İlk dönem sosyoloji kitapları daha çok öğretim materyali olarak yayımlanmıştır.

Sosyoloji alanında Türkiye’de yayımlanmış ilk dergileri sıralayabilmek.

İçindeki makalelerin konuları itibarile sosyoloji alanına girdiği düşünülebilecek olmasına rağmen ne makalelerin başlığında ne de derginin kapağında sosyoloji kelimesi geçmediği için dikkate alınmayan dergiler bir yana bırakıldığında sosyoloji alanında yayımlanmış ilk dergi olarak karşımıza “Ulumu İktisadiye ve İçtimaiye” çıkmaktadır. Bu dergi ve bundan kısa bir süre sonra yayımlanan diğer dergilerin ömrü uzun olmamış, bu dergiler günümüze uzanamadan kapanmak zorunda kalmıştır. Kuruluşu 1917’ye uzanan ve yayımı hala süren dergi ise İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü’nün yayımladığı “Sosyoloji Dergisi”dir.

Sosyolojinin Türkiye’de orta ve yüksek öğretim programlarına girişini açıklayabilmek.

Sosyolojinin kurumsallaşmasında önemli adımlardan biri de orta ve yüksek öğretim kurumlarında ders olarak okutulmasıdır. Eldeki kayıtlar Türkiye’de orta öğretim seviyesinde ilk sosyoloji dersinin Ziya Gökalp tarafından o tarihte Osmanlı Devleti’nin bir vilayeti olan Selanik’teki İttihat ve Terakki Sultaniyesi’nde 1911/1912 yılında verildiğini göstermektedir. Üniversite düzeyindeki ilk sosyoloji dersinin ise 1910 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi hocası Ahmet Şuayp tarafından verildiği belirtilmektedir. Günümüzde sosyoloji dersleri orta öğretim kurumlarında seçmeli ders olarak okutulmaktadır. Yüksek öğretim kurumlarında ise gerek Sosyoloji Bölümleri içinde diploma vermeye yönelik dört yıllık lisans programlarında okutulmakta gerek ilgi duyan başka bölüm öğrencilerine servis dersi olarak verilmektedir.

Türkiye’deki üniversitelerde kurulan ilk sosyoloji bölümlerini değerlendirebilmek.

Sosyolojinin kurumsallaşmasının sergilendiği diğer bir alan yüksek öğretimdeki sosyoloji öğretimidir. Türkiye’de bağımsız Bölüm olarak ilk örgütlenen birim 1961 yılında İstanbul Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’dür. Doğrudan bağımsız Bölüm olarak kurulan birim ise 1965 yılında Hacettepe Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’dür. Üçüncü Bölüm ise 1979 yılında kurulan Ege Üniversitesi Sosyoloji Bölümüdür. Altıncı Amaç kapsamında üzerinde durulan bir konu da Sosyoloji Bölümleri’nin Anabilim Dalları’nın neler olduğu ve içeriklerinin nasıl tanımlandığıdır.

Türkiye’deki sosyoloji dernekleri sıralayabilmek.

Dernekleşme bir bilim dalının kurumsallaşmasının önemli bir dönemecidir. Türkiye’de sosyoloji alanında kurulmuş derneklerin geçmişine bakıldığında uzun bir liste ile karşılaşılmaktadır. Ancak bunların hiçbiri uzun ömürlü olmamıştır. Günümüzde en uzun ömürlü ve en geniş üye sayısına sahip olan dernek Sosyoloji Derneği’dir. 1990 yılında kurulan Sosyoloji Derneği’nin önde gelen faaliyetleri arasında dergi yayımlamak, araştırma projelerine destek olmak ve ulusal kongreler düzenlemek dikkati çekmektedir.

Sosyolojinin Türkiye’deki meslekleşmesini tanımlayabilmek.

Bu ünitede son olarak sosyolojinin meslekleşmesi konusu ele alınmıştır. Sosyologluk mesleğinin akademisyenlik ve öğretmenlik meslekleri dışında üçüncü bir meslek grubu olarak belirmesinin gereği vurgulanmıştır. Bunun için özellikle üniversitelerde çalışan akademisyenlerin ders programları ve içeriklerini kamunun taleplerini göz önüne alarak yeniden düzenlemelerinin gereği vurgulanmıştır. Bu kapsamda özellikle sorun çözmeye yönelik uygulamalı sosyoloji alanının geliştirilmesinin önemine dikkat çekilmiştir.

Kendimizi Sınayalım
1.Sosyal hayatın temel birimleri aşağıdakilerin hangisinde birlikte ve doğru verilmiştir?

A. Sosyal kişi ve kolektif kişilikler

B. Sosyal kişi ve ilişkiler

C. Sosyal kişi ve etkileşim ağları

D. Dolaşım ağları ve sosyal süreçler

E. Kolektif kişilikler ve pozisyonlar

2.Önceden belirlenmiş, toplum tarafından onaylanmış ve kendi içinde tutarlılık sergileyen sürekli sosyal örüntülere ne ad verilir?

A. Sosyal pozisyon

B. Atfedilen statü

C. Sosyal süreç

D. Sosyal kurum

E. Kategori ve yığın

3.Aşağıdakilerden hangisi kurumsallaşma göstergelerinden biri değildir?

A. Dernekleşme

B. Meslek olarak kabul edilme

C. Temel araştırma alanı olma

D. Bölümleşme

E. Dergi çıkarılması

4.Sosyoloji alanında Türkiye’de yayımlanmış ilk kitabın yazarı kimdir?

A. Celestine Bougle

B. Emile Bougle

C. Ziya Gökalp

D. Mustafa Suphi

E. Gerhard Kessler

5.En uzun ömürlü Sosyoloji Derneği hangi yılda kurulmuştur?

A. 1917

B. 1934

C. 1949

D. 1965

E. 1990

6.Türkiye’deki ilk Sosyoloji Kürsüsü nerede kurulmuştur?

A. Atatürk Üniversitesi

B. Orta Doğu Teknik Üniversitesi

C. İstanbul Üniversitesi

D. Ege Üniversitesi

E. Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi

7.Milli Eğitim Bakanlığı’nın liselerde sosyoloji dersinin okutulması kararı hangi yılda verilmiştir?

A. 1910

B. 1913

C. 1915

D. 1923

E. 1926

8.Adında sosyoloji kelimesi geçen ilk dergi aşağıdakilerder hangisidir?

A. Bilgi Mecmuası

B. Ulumu İktisadiyye ve İçtimaiyye Mecmuası

C. Serveti Fünun Mecmuası

D. Fecri Ati Mecmuası

E. Toplum ve Bilim Dergisi

9.Sosyologluğun meslekleşmesi için aşağıdakilerden hangisine gerek yoktur?

A. Sosyoloji Bölümlerinin sayısının artırılmasına

B. Sosyoloji Derneği’ne üye olmaya

C. Sosyoloji kitaplarının sayısının artmasına

D. Sosyoloji dergilerinin sayısının artmasına

E. Sosyal bilimler eğitiminin güçlendirilmesine

10.Sosyologluk mesleğine önem veren bir lisans eğitimi programında aşağıdakilerden hangisine yoğun önem verilir?

A. Teorik bilginin sosyal sorunların tespiti ve çözümüne uyarlanmasıyla ilgili konular

B. Çağdaş sosyoloji teorileriyle ilgili konular

C. Araştırma metot ve teknikleriyle ilgili konular

D. Sosyoloji tarihiyle ilgili konular

E. Diğer sosyal bilimlerin tanıtılmasıyla ilgili konular

Kendimizi Sınayalım Yanıt Anahtarı
1 – A*2 – D*3 – C*4 – B*5 – E*6 -C-7 – E*9 – E*10 – A
*******************************************************************************
1. Türkiye’de yayımlanan ilk sosyoloji kitaplarının sosyoloji bilimini tanıtıcı nitelikte olması okur kitlesine bu bilgi gövdesini tanıtmak amacından kaynaklanmaktadır. Öncelikle sosyolojiyi tanıtıcı kitaplar yayımlanmalıdır ki okurlar o bilgiye sahip olduktan sonra sosyal olaylara sosyolojinin kavramlarını kullanarak bakabilme bilgi ve becerisine sahip olabilsinler. ?
2. Sosyoloji alanında yayımlanan dergilerin meslektaşların yanı sıra tüm bir kamuya da seslenmelerinin sosyolojiye katkısı daha çok olacaktır. Çünkü dergilerde yayımlanan makaleler bir yandan sosyolojik bilginin kamuda öğrenilmesine yol açacaktır. Ama bir yandan da kamunun o makalelerde ileri sürülen görüş ve düşüncelere ilişkin yaptığı değerlendirme ve yorumların geri bildirim olarak yazarlara dönmesine yol açacaktır. Bu ise bir adım sonra hem yazarın iddialarını yeniden değerlendirmesine hem de eleştiri sebebiyle bile olsa sosyolojik fikir ve görüşlerin kamu içinde dolaşıma girmesi, konuşulması, tartışılması sonucunu doğuracaktır. ?
3. Sosyoloji ve sosyologların gerek atfedilen gerek başarılan statülerinin yüksek olması eşit önemdedir. Atfedilen statünün yüksek olması geçmiş başarıların eseri iken başarılan statünün yüksek olması şimdiki girişimlerin kamu tarafından olumlu karşılandığının göstergesidir. ?
4. Sosyoloji Bölümlerinin sayısal artışı onların kurumsallaşmalarının değil ama kurumsallaşma yolunda ileri adımlar attıklarının göstergesi sayılabilir. Çünkü kurumsallaşma tek değil çok boyutlu bir gelişmedir. Dernekleşme, yayın dünyasında aranan eserler vermek ve meslekleşmek hatta profesyonel meslekler arasına girmek kurumsallaşmanın diğer göstergeleri arasındadır. ?
5. İlk dönemlerde kurulan Sosyoloji Dernekleri’nin kısa ömürlü oluşları sosyolojinin kurumsallaşmasına olumlu bir katkıda bulunamamıştır. Çünkü kurumsallaşabilmek için ilk adım sosyal birimlerin sunumlarının makro boyutta kamu dediğimiz dolaşım ağına dâhil olmaları ile başlar. Oysa önceden kurulan Sosyoloji Dernekleri makro boyuttaki etkileşim ve iletişim ağlarına girememiştir. Bu dernekler mikro etkileşim ve iletişim ağlarının sınırlarını aşamamıştır. Bu sebeple söz konusu ilk dernekler sosyolojinin kurumsallaşmasına olumlu yönde bir katkıları olmamıştır. ?
6. Mesleklerin sosyal bir değere sahip olmalarının ilk adımı mesleki bilginin kamuda dolaşım ağına girmesi ile atılır. Dolaşım ağına giren o meslek hakkındaki bilgi kamu tarafından konuşulmaya, tartışılmaya değer bulunur, bir gereksinmeye karşılık geldiği konusunda ortak görüşler belirmeye başlar ve bu yargı geniş kitlelere yayılır ve benimsenirse o zaman o meslek sosyal açıdan değer atfedilmeye layık olarak görülür. ?
********************************************************************************
BÖLÜM 4: ERKEN CUMHURİYET DÖNEMİNDE TÜRK SOSYOLOJİSİ

Özet
Erken Cumhuriyet döneminde Türk Devrimi etrafında Türk sosyoloji hayatını özetleyebilmek.

Erken Cumhuriyet döneminin ilk kısmı (1940’lara kadar) Türk Devrimi ve Türk modernleşmesi üzerine yazılmış olan eserlere ayrılmıştır. İkinci kısmı ise 140’ların ilk yarısındaki köy monografilerine ayrılmıştır. Cumhuriyetin ilanı ve yapılan devrimlerin amaçladığı Türk toplum idealini bu eserle bize verirken görülmüştür ki, amaçlanan Batılı tarzda laik, milliyetçi bir cumhuriyet idealidir. Toplumsal değişmenin bir var-yok cetveli ile kolaylıkla sağlanabileceği umulmaktadır. Ancak sosyologların çalışmaları toplumsal değişmenin umulduğu kadar çabuk olmadığını olgusal çalışmalarla ortaya koymuşlardır. Bu ünite ile Türk sosyolojisinin temel tartışma alanı olan modernleşme/Batılılaşmanın söz konusu dönemde nasıl anlamlandırıldığını serimlerken Türkiye’de sosyoloji ile siyasetin bağı da gösterilmeye çalışılmıştır. Bu husus, Türk sosyolojisinin temel karakteristiklerinden biridir. Türkiye’de sosyolojiyi belirleyen yeni devletin Batılılaşma stratejisini belirlemek ve yeni devlete ve yeni insana kimlik oluşturmaktır. Bu yüzden Türk sosyolojisi ve Türk modernleşmesi siyasi alanda birbirine kenetlenmiştir. Erken cumhuriyet döneminde Batıyı ve Batı karşısında bizi tanımlama, Batılılaşma sürecini anlamlandırma ve açıklama çabası Türk sosyolojisi ve sosyal düşüncesinde belirleyici olmuştur.

Batı ve Doğu dialektik ikiz olarak tanımlanmaktadır. Batı ne ise biz tam tersiyiz. Batı çalışkan ise Doğu atalettir. Batı karşısında neden geri kaldığımızı açıklamak da ayrıca önem arz etmektedir. Buna göre, Batının geçirdiği uyanış hareketlerini biz yaşayamadığımız için geri kalmışızdır. Türk Devrimi bu zamansal geri kalmışlığı hızla aşmakla vazifelidir. Bu itibarla modernleşme Batıyı yakalama sürecidir. Batı ile ilişkilerimizi açıklama Türk sosyolojisinin temel hedeflerinden biri olmuştur. İstanbul ekolü bu açıklama işlevini spekülatif bir şekilde yaparken Anakara ekolü Türk Devrimi’nin toplumu nasıl etkilediği ve toplumun nasıl değiştiği ile ilgili olarak nicel çalışmalara ağırlık vermiştir.

1940’larda köy monografi çalışmalarının farklı ekollerde nasıl yapıldığını ve başlangıç örneklerini açıklayabilmek.

Türk sosyolojisinin iki ana ekolü özellikle araştırma metodolojileri itibariyle bir biri ile ayrılır. Buna göre, Durkheim’ın toplumu toplum yapan varlığın kollektif bilincinin nerelerde ortaya çıktığına dair görüşlerinin hem nicel hem de nitel verileri gündeme getirmesi, İstanbul ve Ankara ekollerinin toplumu nerelerde arayacaklarına dair aynı pozitivist epistemolojinin farklı tekniklerine yönelmelerine neden olmuştur. Buna göre, İstanbul ekolü daha ziyade zihniyet analizlerine yönelir ve nitel veriler üzerinden yorum yaparken Ankara ekolü, toplumun izdüşümlerini istatistikte aramaya ve yansıtmaya çalışmıştır. Bu nedenle İstanbul ekölünün köy çalışmaları daha ziyade nitel veri ve yorum odaklı iken Ankara ekolünün köy çalışmalarında nicel veriler dikkati çekmektedir.

Kendimizi Sınayalım
1.İslamın Türkleri geriletmediğini söyleyen tek Erken Cumhuriyet dönemi aydını kimdir?

A. Peyami Safa

B. Şevket Süreyya Aydemir

C. Celal Nuri

D. Mehmet Saffet Engin

E. Recep Peker

2.Aşağıdakilerden hangisi Erken Cumhuriyet döneminde tüm aydınları birleştiren ortak paydalardan biri değildir?

A. Batıyı tanımlamak

B. Geriliğimizin nedenlerini ortaya çıkarmak

C. Türkleri efendi kılmak

D. Ekonomik kalkınmayı hedeflemek

E. Batıya entegremizi sağlamak

3.Aşağıdaki aydınlar arasında tek materyalist kimdir?

A. Recep Peker

B. Mehmet Saffet Engin

C. Şevket Süreyya Aydemir

D. Peyami Safa

E. Celal Nuri

4.Batılılaşmayı matematik ve kentleşme ile açıklayan kimdir?

A. Recep Peker

B. Celal Nuri

C. Mehmet Saffet Engin

D. Şevket Süreyya Aydemir

E. Peyami Safa

5.Erken Cumhuriyet döneminde ilk köy monografisi kime aittir?

A. Niyazi Berkes

B. Behice Boran

C. Hilmi Ziya Ülken

D. İbrahi Yasa

E. Nedim Göknil

6.Erken Cumhuriyet dönemi sosyologlarını köy monografileri yapmaya iten temel kaygı nedir?

A. Türk devriminin toplumsal değişimdeki sonuçlarını görmek

B. Köy envanteri çıkarmak

C. Nüfus kitlerinin özelliklerini belirlemek

D. Köy kalkınma planı hazırlamak

E. Köyün üretim yapısını belirlemek

7.Berkes ve Ülken, öğrencileri ile hangi teknikleri kullanırlar?

A. Survey

B. Nicel görüşme

C. Örnek olay analizi ve nitel gözlem

D. Odak grup görüşmesi

E. Katılımlı gözlem

8.Berkes’e göre, köylerde işlevsel takvim aşağıdakilerden hangisidir?

A. Güneş

B. Kameri

C. Resmi

D. Hicri

E. Rumi

9.Berkes’e göre köy insanı sosyal ilişkilerini hangi kritere göre inşa etmektedir?

A. Siyasi görüş

B. Ekonomik sınıf

C. Dinsel görüş

D. Toplumsal saygı

E. Akrabalık

10.Ülken’in öğrencisi Göknil hangi bölge köylerinde çalışma yapmıştır?

A. İç Anadolu

B. Kuzeydoğu Anadolu

C. Batı Anadolu

D. Güneydoğu Anadolu

E. Trakya

Kendimizi Sınayalım Yanıt Anahtarı
1 – A*2 – D*3 – C*4 – E*5 – A*6- A*7 – C*8 – A*9 – E*10 – C
*******************************************************************************
1. Engin’de Hegel etkisi oldukça belirgindir. Zıtlıkları birleştiren devrim ideolojisi olan Kemalizm’dir. Engin’e göre Türk Devrimi subjektivite ve objektiviteyi birleştirir ve bu ruh Kemalizm’de kendini gösterir, Kemalizm devrimin ruhudur (1938: 33). (Subjektif ve Objektif ruh kavramları Hegel’in felsefesine ait kavramlardır). Hegel’de objektif kül (kollektif) subjektif cüzi (bireysel) olandır. Engin’de ise objektif olan insanlık ve medeniyet iken subjektif olan millettir. Hakim ruh ve prensibi Kemalizm olan devrimin iki amacı vardır: millete refah vermek ve onu insanlık camiası ve medeniyeti içindeki hakim rolünü tekrar kazandırmak (1938: 33). Hegel’in geistının “medeniyet” olarak tercümesi ile birlikte Engin gene Hegelyan bir şekilde Türk milletinin rolünü tanımlamaktadır. Hegel bazı milletlere geistın birer görünümü olarak tarihin öznesi statüsünü verir. Engin de Türklerin hâkim rolü derken böylesi bir şekilde Türklerin tarih ve medeniyet yaratıcı vasfını dillendirmektedir. Devrim; Türklerin bu şekilde, tarihin öznesi olarak, yeniden dirilmesidir (1938: 35). Dönem içinde devrimin “yeniden diriliş” olarak nitelendirilmesi yaygın bir anlayıştır. TTT’lerin etkisi ile Engin medeniyeti kuran Türklerin tekrar bu statüye devrim ile kavuştuğunu Hegel felsefesi ile ideolojikleştirmektedir. ?
2. Safa’ya göre, Batı rasyonalitesinin temeli Doğu, Doğu mistisizminin kökeni Batı’dır, Gazali, mistisizmi İncil’den öğrenmiştir. O halde Batı’yı ilerleten Doğu düşüncesi, Doğu’yu gerileten Batı düşüncesidir. Bu şekilde hem geri kalmamızın sorumluluğunu Batı’ya atarak rahatlıyor hem de Batı’nın ilerlemesinin saiki olarak kendimizi görerek Batının büyüklüğü karşısında ezilmekten kurtulmuş oluyorduk. Safa, Batı’nın düşüncesinde İslam, Doğunun düşüncesinde Hristiyan olmasını, “çaprazlama tekamül” ve “kafa değiş-tokuşu” olarak nitelendirir ve bunun nedenlerini araştırır. Ana nedenin, Hristiyanlığın merkezinin Kudüs’ten Roma’ya alınması olduğunu, söyler. Bu hadise Batı’nın yükselişi ve Doğu’nun düşüşüne neden olmuştur. ?
3. 1940-1950 arası Türk sosyolojisinin genel özellikleri şu şekilde sıralanabilir:Türk sosyolojisi Fransız etkisinin yanı sıra Amerikan sosyolojisine eğilim göstermeye başlamıştır.Ankara DTCF Sosyoloji bölümünün oluşumu ile İstanbul Sosyoloji ekolü tek olma ayrıcalığını yitirmiştir1940’lı yıllarda Marksizm’e eğilim artmıştır.Köy ve şehir araştırmaları ivme kazanmıştır.Amaçlanan ise toplumsal değişme yani modernleşme/Batılılaşma yolunda ne kadar ilerlediğimizi tespit etmektir.Artık Türk sosyolojisi resmi ideoloji savunusu yapmıyor, Türk toplumuna dair somut araştırmalar yapmaya başlamıştır . ?
4. Bozkurt’a göre, Türk ihtilalinin ve Türkiye Cumhuriyeti’nin ortaya çıkmasına neden olan da milletin “baylık davasıdır” . Bu şekilde devrim direk olarak milletin siyasi egemenliğini sağlama çabasının ürünü şeklinde tezahür ettirilmektedir. ?

İlgili Kategoriler

Anadolu AÖF AÖF Ders Notları



Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir