AÖF Hukuk Sosyolojisi 1-4.Üniteler Ders Notu



ÜNİTE -1-

  • Aristoteles “Politika” isimli ünlü eserinin başında insanın doğası gereği “siyasal hayvan (zoon politikon)” olduğunu iddia eder
  • İbn Haldun Sosyolojinin kurucusu kabul edilir
  • İbn Haldun “Mukaddime”de insan için sosyal bir hayat yaşamanın doğal bir ihtiyaç olduğunu, beslenme ve güvenlik gibi gereksinimlerini karşılayabilmek için hemcinsleriyle yardımlaşması gerektiğini ileri sürmüştür
  • John Locke da insanın doğası gereği/doğuştan sosyal olduğunu kabul eder.
  • insanın her zaman sosyal davranmadığını söyleyenler de vardır. İbn Tufeyl ve Jean Jacques Rousseau buna örnek olarak verilebilir
  • İbn Tufeyl’in “Hay bin Yakzan”
  • Rousseau “yabanıl insan”
  • Jean Jacques Rousseau: “İnsanlar Arasında Eşitsizliğin Kökeni”
  • Sosyal bir kapasiteye sahip olan insan, toplum olarak adlandırılan bir çevre içerisinde doğar, yaşar ve ölür.
  • Toplum halinde yaşayan insanların yerine getirmek zorunda oldukları ödevleri ve kullanacakları yetkileri belirten kurallara sosyal düzen kuralları denir
  • SOSYAL DÜZEN KURALLARI
  • 1. din kuralları
  • 2. ahlak kuralları
  • 3. görgü kurallarI
  • 4. örf ve adet kuralları
  • 5. hukuk kuralları
  • İnsanın sosyal kapasitesinin sonucu olan ve yaptırımla desteklenen çeşitli kurallarla düzenlenen toplumsal hayat, İbn Haldun tarafından “umran”, Saint Simon tarafından “sosyal fizyoloji” ve Auguste Comte tarafından “sosyoloji” olarak isimlendirilen bilim tarafından incelenmektedir.
  • sosyoloji “sosyal olguları ve eylemleri” inceler.
  • Sosyolojinin ilk kuramcılarından biri Emile Durkheim
  • Emile DURKHEİM: “Sosyolojik Metodun Kuralları” adlı çalışmasında yönteme ilişkin olarak çözülmesi gereken ilk sorunun sosyal olguların, sosyal olmayan olgulardan ayrılarak belirlenmesi olduğunu söyler
  • Durkheim diğer olgularla sosyal olguyu ayırmada şu iki ölçütü kullanır:
  • 1. Sosyal olgu, sosyal yaşama bağlı olarak, bireysel bilincin dışında ortaya çıkar ve birey dünyaya geldiğinde onları hazır bulur
  • 2. Toplumsal olgular kendilerini zorla kabul ettirirler
  • Sosyolojinin esas ilgi sahasının sosyal eylemler olması gerektiğini ileri süren en önemli düşünürlerden biri Max Weber’dir.
  • Durkheim toplumu, toplumsal olandan hareketle incelerken,
  • Weber bireyin toplumsal eylemlerinin izlerini takip ederek toplumu açıklamaya çalışmaktadır
  • Weber’e göre eylem, insanların öznel bir anlam yükledikleri davranışları ifade eder
  • Bir davranışın toplumsal eylem olarak nitelendirilebilmesi için eylemin başkalarının davranışlarını dikkate alması ve başkalarının davranışlarının akışına göre yönlendirilmesi gerekmektedir(bisiklet kullanan iki kişinin çarpışması doğal bir olaydır. Ancak birbirlerine çarpmaktan kaçınmaya çalışmaları, ya da çarpışma sonrası ortaya çıkacak hakaretler, küfürler ya da dostça tartışma sosyal eylem niteliğindedir)
  • WEBER toplumsal eylemi 4 e ayırır
  • 1)geleneksel,
  • 2) duygusal,
  • 3)değerle ilişkili akılcı/değere yönelik rasyonel
  • 4) amaçsal akılcı/ amaca yönelik rasyonel.
  • “Geleneksel eylemde” kökleşmiş gelenek ve alışkanlıklar bireye yol gösterir. Uzun yıllar boyunca tekrarlanan davranış kalıpları kendini bireye dayatır.Birey davranışlarını kuşaktan kuşağa aktarılan bu davranış kalıplarına göre düzenler
  • “Duygusal eylemde” belirli bir durumdaki insanların eylemleri duyguları tarafından belirlenir.( Çocuğunu döven baba ve hakeme küfreden taraftar, bir filme ağlayan kadın davranışları duygusal eylemdir)
  • Değerle ilişkili akılcı/değere yönelik rasyonel eylem” bir mutlak değerin elde edilmesine yönelik ya da mutlak bir değer için yapılan akılcı eylemdir.( . İnançları nedeniyle alkol kullanmayanlar, faiz almayanlar, emirleri yerine getiren askerlerin davranışları buna örnek verilebilir.)
  • Weber: “Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu” çalışmasında, Protestan inancı doğrultusunda bireylerin gerçekleştirdiği rasyonel eylemleri anlatır
  • “Amaçsal akılcı/amaca yönelik rasyonel eylem”, amaç ile araçların akılcı olarak seçildiği eylemlerdir.( Yüksek verimlilikte üretim yapan fabrikatörün, bir final maçını kazanan antrenörün, müvekkiline beraat alan avukatın amaca yönelik davranışları buna örnek olarak verilebilir)
  • HUKUK: gerçek, biçimsel ve ideal etmenlerin kaynaşıp bir araya gelmesinden oluşan bir kültürel değerdir.
  • Gerçek etmenler :doğal, psikolojik, sosyal, tarihi, siyasi, ekonomik ve teknik hayatın ortaya çıkardıklarıdır.
  •  Biçimsel ve ideal etmenler :ise, düzen, hukuki güvenlik ve adalet düşüncesidir
  • HUKUK 3 E AYRILIR
  • 1) felsefi,
  • 2) dogmatik
  • 3) sosyolojik
  • HUKUK KURALARI da ahlak, görgü, örf ve adet kuralları gibi içinde doğdukları toplumsal gerçekliğin ürünüdür
  • hukuk kurumlarının zaman ve gelişmişlik düzeyi farklı toplumlarda farklı görünümlerdedir
  • ilkel toplumlarda “kolektif mülkiyet”,
  • Eski Yunan ve Roma’da “aile mülkiyeti”,
  • Ortaçağ Avrupa’sında “feodal mülkiyet”,
  •  kapitalizmin geliştiği toplumlarda ise “ferdi mülkiyet” söz konusudur
  • Son yıllarda bilişim alanında yaşanan gelişmelere bağlı olarak ceza kanunlarında “bilişim suçları” da yer almaya başlamıştır
  • birbirinden habersiz olan bazı toplumlarda aynı tip ya da çok benzer hukuk kural ve kurumlarına rastlanmaktadır;İrlanda ve eski Hindistan’da gözlemlenen ve Hindistan’da verilen “dhârna” ismiyle bilinen adet buna örnek olarak verilebilir.
  • Farklı iklim, farklı coğrafi konum gibi doğal etkenler ile farklı uygarlık düzeyi, farklı sosyal ve ekonomik yapılar, farklı inançlar ve farklı gelenekler gibi toplumsal etkenler farklı hukuk sistemleri yaratmaktadır
  • Aristoteles “Politika” isimli ünlü eserinin başında insanın doğası gereği “siyasal hayvan (zoon politikon)” olduğunu iddia eder. Bununla kastettiği şey onun doğası gereği tek başına değil hemcinsleriyle birlikte yaşayan, topluluklar, şehirler ve devletler kuran sosyal bir varlık olmasıdır. Orta Çağın önemli din adamlarından ve düşünürlerinden olan Thomas Aquinas ve sosyolojinin kurucu babalarından kabul edilen İbn Haldun da insanın sosyal bir varlık olması konusunda Aristoteles ile hemfikirdir. Bu durumu ampirik verilerle de desteklemek mümkündür. Dünya üzerinde insan yaşamını gözlemlediğimizde onun bu sosyal yönü çok net biçimde kendini ortaya koymaktadır. Çünkü insan küçük istisnalar dışında yaşadığı her yerde toplu olarak, birbirine bağımlı, çeşitli grupların oluşturduğu büyük bir ilişkiler ağıyla kuşatılmış durumdadır.
  • Sosyal bir kapasiteye sahip olan insan, toplum olarak adlandırılan bir çevre içerisinde doğar, yaşar ve ölür. Toplum içinde yaşamını sürdüren insan, hayatı boyunca hemcinsleriyle ilişki içindedir. Her şeyden önce insanın dar ya da geniş bir ailesi vardır ve bu aile içerisinde yer alan dedesi, ninesi, anası, babası, kardeşleri ve diğer akrabalarıyla sürekli ilişki halindedir. Bununla birlikte komşuları, köylüleri, hemşerileri, dindaşları, akranları, arkadaşları, meslektaşları gibi insanlarla da sosyal, kültürel, ekonomik, ahlaki, dini ve hukuki geçici ya da sürekli ilişkiler kurar. Gelişigüzel nitelikte olmayan bu ilişkiler insanlara çeşitli ödevler yükler ve yetkiler verir.
  • Sosyal olgunun iki temel ayırt edici özelliği vardır: (1) topluluk yaşamına bağlı olarak ortaya çıkarlar, (2) bireye dış bir zorlayıcılık uygularlar.
  • Weber’e bir davranışın sosyal eylem olarak nitelendirilebilmesi için eylem başkalarının davranışlarını dikkate alması ve başkalarının davranışlarının akışına göre yönlendirilmesi gerekmektedir. Başka bir ifadeyle eylem ancak başkalarının davranışına yönelikse sosyaldir. Örneğin dini davranış bir tefekkür ya da tek başına dua konusuysa sosyal değildir. Aynı şekilde bisiklet kullanan iki kişinin çarpışması doğal bir olaydır. Ancak birbirlerine çarpmaktan kaçınmaya çalışmaları, ya da çarpışma sonrası ortaya çıkacak hakaretler, küfürler ya da dostça tartışma sosyal eylem niteliğindedir.
  • Hukuk içinde yer aldığı toplumun özelliklerine göre değişen bir düzen türüdür. Farklı iklim, farklı coğrafi konum gibi doğal etkenler ile farklı uygarlık düzeyi, farklı sosyal ve ekonomik yapılar, farklı inançlar ve farklı gelenekler gibi toplumsal etkenler farklı hukuk sistemleri oluşturmaktadır. Böylece hukuk toplumsal yaşamın ve yapının ürünü olarak ortaya çıkmaktadır. Ancak aynı zamanda insan davranışlarına yön vermede, toplumsal kurumları biçimlendirmede aktif bir rol oynayarak toplumsal yaşamın bir belirleyicisi de olmaktadır.

 

ÜNİTE-2-

  • bilimler farklı ölçütler esas alınarak çeşitli gruplara ayrılmıştır.
  • aksiyomatik
  • pozitif
  • Başta aksiyomlar olmak üzere önceden doğru sayılan bilgilerden ya da önsayıltılardan yola çıkarak bilgi üreten aksiyomatik bilimler matematik ve mantıktır
  • Pozitif bilimler ise: ortaya yeni bilgiler koyan,yenilik yaratıcı disiplinlerdir
  • Pozitif bilimler kendi içinde 2 ye ayrılır
  • doğa bilimleri (natural sciences) ya da fizik bilimler(physical science)
  • sosyal bilimler(social sciences) ya da davranış bilimleri (behavioral sciences)
  • doğa bilimleri: Astronomi,fizik, kimya ve biyoloji gibi disiplinlerden oluşan ve amacı doğaya hükmeden yasaları keşfetmek olan doğa bilimleri esas olarak “doğa olayları ile ilgilenen ve bilimsel yöntemleri kullanan disiplinler” olarak tanımlanmaktadır
  • Sosyal Bilimler: “toplumu, sosyal grupları, sosyal ilişkiler içindeki bireyleri, sosyal kurumları, insanlığın birlikteliğinin ifadesi olan kültürel ürünleri inceleyen disiplinler”
  • Sosyal bilimler: Ekonomi, sosyoloji, siyaset bilimi, antropoloji, psikoloji ve hukuk gibi disiplinlerden oluşur
  • Hukuk sosyolojisi terimini ilk kullanan İtalyan Dionisio Anzilotti ve “Hukuk Sosyolojisinin Temel Prensipleri” isimli kitabı yazan Eugen Ehrlich bu bilim dalının kurucuları olarak kabul edilir
  • hukuk sosyolojisi, genel sosyolojinin bir uzmanlık dalıdır ve ilgilendiği sosyal olgu “hukuk”tur.
  • Hukuk “olması gereken nedir?” sorusuna cevap arar
  • sosyoloji “hangisidir?” sorusuna cevap arar.
  • “hukuk dogmatiği”bu bilime göre hukuk, “toplum hayatında kişilerin birbirleriyle ve toplumla olan ilişkilerini düzenleyen ve uyulması kamu kudreti ile desteklenmiş bulunan sosyal kurallar bütünü” olarak tanımlanır
  • dogmatik hukuk bilimi, belirli bir yer ve zamanda yürürlükte bulunan kuralları birer “dogma (doğruluğu tartışma götürmeyen ilke)” olarak ele alarak; mantık ve muhakeme aracılığıyla inceler, açıklar, yorumlar, birbirleriyle olan ilişkilerini, bağlantılarını ortaya koyar ve boşlukları belirleyip doldurur.Ayrıca, toplumsal gerçeklikteki benzer bir takım ilişkileri “kavramlar” aracılığı ile(kişilik, ehliyet, yetki, butlan, sözleşme, vasiyet, kast, ihmal vb. gibi) tipleştirir, sınıflar ve böylece benzer ilişkilerin aynı hükümlere tabi olmasını sağlar
  • pozitif hukuk kurallarının insanlara tanıdığı yetki, hak ve hürriyetler

“Herkes; dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayrım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.”(Anayasa, m.10),

  • “Herkes, yerleşme ve seyahat hürriyetine sahiptir.”(Anayasa, m.23),
  • “Herkes, vicdan, dini inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir.”(Anayasa, m.24),
  • “Kimse, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz”(Anayasa, m.42),
  • Her insanın hak ehliyeti vardır. Buna göre bütün insanlar, hukuk düzeninin sınırları içinde, haklara ve borçlara  ehil olmada eşittirler.”(TMK m.8).
  • Sosyolojik bakımdan hukuk şöyle tanımlanabilir: “Hukuk, ihlali durumunda, sosyal yönden yetkili kabul edilen bir kişi ya da grubun tehdidi veya fiziki zorlaması ile karşı karşıya kalınmasına neden olan kurallar”
  • söz konusu kuralların ihlali durumunda bir yaptırım dikkat çekmektedir. Ancak bu yaptırım dogmatik hukukçulara göre mutlaka “devlet” eliyle olması gerekirken, hukuk sosyologlarına göre bu zorunlu değildir:Bu zorlama, toplumdan da kaynaklanabilir.Bununla birlikte bu zorlamanın niteliği din, görgü, ahlak kurallarından farklıdır.Sosyolojik anlamda hukuk kuralını ihlal eden;ayıplamakla, kınamakla kalmaz;ceza görmek,bir şey yapmaya zorlanmak,toplumdan atılmak, öldürülmek gibi fiili bir karşılığa maruz kalır
  • örnek: Eskimolar arasında yaygın olan bir pratiğe göre, cinayet işleyen bir kişinin öldürülmesi, toplumun yetkili kıldığı biri tarafından halka açık bir biçimde gerçekleştirilir. Böylece kişisel gerekçelerle değil, toplum adına hareket eden infazcıdan, öldürülen kişinin akrabaları intikam almaya çalışmaz. Görüldüğü üzere buradaki cezalandırma sistemi resmi yapılar olmadan işlemektedir. Bunun nedeni norm üzerindeki uzlaşmadır(consensus).
  • Eugen Ehrlich’ göre “yaşayan hukuk”:tanımı: İnsanlar hukuk olarak nitelendirilen kurallara dayanarak hukuki ilişkilere giriyor, işlemler yapıyor, bu kurallardan doğan anlaşmazlıklar için hakeme ya da mahkemeye başvuruyorsa, ortada etkin bir hukuk vardır
  • Yaptırımları ne kadar ağır olursa olsun, yetkili organlarca yürürlüğe konmuş ama uygulanmayan kurallar hukuk sosyolojisi bakımından “ölü kurallar” ya da “kağıt üzerinde kalan kurallar(paper rule)” olarak nitelendirilir ve yaşayan hukukun dışında bırakılır.
  • Mahkeme kararları da yaşayan hukuk içinde yer alır. Hukuk sosyolojisi onları birer “sosyal olgu” olarak ele alır ve inceler
  • Örf ve adet hukuku, kendiliğinden doğan hukukun tipik örneği olarak yaşayan hukukun içinde yer alır.
  • Örf ve adet hukukunun dışında hemen veya kendiliğinden doğan hukuk kurallarına spontane hukuk kuralları denir. Spontane hukuk kuralları da yaşayan hukuk içinde yer alır
  • Spontane hukuk kurallarına örnekler:Modern faiz hükümleri, sigorta hukuku, anonim şirketler hukuku, grev hakkı ve sendika kurma hakkı
  • BİLİM: “evrenin veya olayların bir bölümünü konu olarak seçen, deneye dayanan yöntemler ve gerçeklikten yararlanarak sonuç çıkarmaya çalışan düzenli bilgi” olarak tanımlanmaktadır, Bu tanıma göre sosyoloji bilimsel bir çabadır

 

  • Hukuk Sosyolojisinde Araştırma Süreci
  • Araştırma sorunun tanımlanması
  • Sorunun kesin ve açık bir biçimde ifade edilmesi
  • Araştırma tasarımının oluşturulması
  • Elde edilen verilerin yorumlanması
  • Raporlaştırma
  • Gurvitch’e göre, hukuk sosyolojisi üç konu ile ilgilenir:
  • 1) hukuk gerçek(maddi) kaynakları,
  • 2) diferansiyel hukuk,
  • 3) Jenetik hukuk sosyolojisi
  • “teorik hukuk sosyolojisi”: herhangi bir çıkar gözetmeyen ve teorik bilgiye ulaşmaya çalışan saf bir bilimsel çabayı ifade eder. Söz konusu çabanın sadece teorik bilgiye ulaşma amacına yönelik olmasıdır.
  • “Pratik hukuk sosyolojisi: teorik hukuk sosyolojisi tarafından yapılan çalışmalardan elde edilen bilgilerden toplumsal sorunların çözümünde nasıl faydalanılacağı başka bir faaliyeti gerektirmektedir. Hukuk sosyolojisinin bir başka bölümünü oluşturan bu faaliyet “Pratik hukuk sosyolojisi” olarak adlandırılmaktadır
Hukuk Sosyolojisi
Teorik Hukuk Sosyolojisi   Pratik Hukuk Sosyolojisi
Sistematik Hukuk Sosyolojisi
Tipolojik Hukuk Sosyolojisi
 
Jenetik Hukuk Sosyolojis

 

  • Bilimler aksiyomatik ve pozitif bilimler olmak üzere ikiye ayrılır. Pozitif bilimler de kendi içinde doğa bilimleri ve sosyal bilimler olarak ikiye ayrılır. Sosyoloji, bir pozitif bilim olarak sosyal bilimler içinde yer alır ve incelediği sosyal olgulara bağlı olarak çeşitli alt dallardan oluşur. Sosyolojinin bu alt dallarından biri, hukuku sosyal bir olgu olarak ele alıp inceleyen hukuk sosyolojisidir. Hukuk sosyolojisi, hem toplumsal yaşamın bir sonucu olan, hem de insan iradesine etkide bulunarak davranışlarına yön veren hukuku neden-sonuç, etki-tepki ilişkileri bakımından inceler.
  • Dogmatik hukuk bilimi, belirli bir yer ve zamanda yürürlükte bulunan kuralları birer “dogma (doğruluğu tartışma götürmeyen ilke)” olarak ele alır. Onların toplumsal gerçekliğe ne denli uyduğunu, toplumsal gerçeklik üzerinde ne denli etkide bulunduğunu araştırmaz. Hukuk tarafından her şeyin düzenlendiğini ve yürürlükteki her kuralın uygulandığını varsayar. Hukuk sosyolojisi ise, hukuku bir sosyal olgu olarak ele alır. Hukukun devlet hukukuna indirgenmesini kabul etmez. Bu açıdan bir kuralın devlet tarafından yürürlüğe konulmuş olmasına değil, o kuralın “etkin” olmasına bakar.
  • Hukuk sosyolojisinin ilgilendiği yaşayan hukuk, devletin oluşturduğu hukuktan daha geniş ve etkin olduğu oranda onu da kapsayan hukuktur. 1. Yetkili organlarca yürürlüğe konan hukuk, 2. Mahkeme kararları, 3. Örf ve adet hukuku, 4. Spontane hukuk onun kapsamına girer.
  • Toplumsal gerçeklikle hukuk arasındaki uyumsuzluğu ortadan kaldıran, tüm veçhelerinin aydınlatılmasını sağlayarak hukuka dair tam bilgi sahibi olunmasının yolunu açan ve böylece birtakım sorunların çözülmesi için kanun koyucuya rehberlik eden hukuk sosyolojisi genel olarak bilimsel yöntemi kullanır. Hukuk sosyolojisi üç konu ile ilgilenir: 1. Hukuk olgusunun gerçek(maddi) kaynakları, 2. Grup ya da topluluklarda karşımıza çıkan hukuk tipolojileri, başka bir ifadeyle hukukun sosyal topluluk tiplerine göre farklılaşması, 3. Hukukun zaman içindeki değişimi.

 

 

ÜNİTE -3-

  • “Kaynak” “bir şeyin çıktığı yer, menşe”dir
  • HUKUKUN KAYNAKLARI 2 YE AYRILIR
  • HUKUKUN ŞEKLİ KAYNAKLARI
  • HUKUKUN MADDİ KAYNAKLARI
  • hukukun şekli kaynakları, hukuk kurallarının ortaya çıkarken büründükleri şekilleri, hukuk kurallarının bulunacağı yerleri, kapsamları hakkında bilgi edinilecek belgeleri ifade eder
·         Yazılı Olmayan Kaynakları ·         Yazılı Kaynakları
• Hukuki Örf ve Adet Kurallar Anayasa                              Kanunlar                     Milletlerarası Antlaşmalar  Kanun Hükmünde Kararnameler        Tüzükler                    Yönetmelikler                    Diğerleri
Hukukun Yardımcı Kaynakları
Bilimsel Görüşler Yargısal Kararlar
  • Hukukun şekli kaynakları çeşitli sosyal koşulların bir araya gelmesi halinde, bireyin nasıl hareket etmesi gerektiğini belirten davranışları gösterir.
  • bir kuralın, örf ve adet kuralı haline gelmesi için “süreklilik (kadim olması)” ve “genel inanç” olmak üzere iki unsuru birlikte taşıması gerekmektedir.
  • İnsanların bir arada yaşamaya,toplumlar kurmaya yönelten durumu Grotius toplumsallık iştahı” olarak adlandırır
  • İbn Haldun: Devlet ve Hukuk Güç ve Mücadelenin Ürünüdür der
  • İbn Haldun :Toplumun temelini insanın sosyal özelliğinin oluşturduğunu söyler
  • tek bir insanın kendini korumak da dâhil tüm ihtiyaçlarını karşılayabilmesi için çok sayıda kişinin elbirliği gerekmektedir. Bu bir arada yaşama özelliği ve yardımlaşma zorunluluğu toplumların her yönüyle aynı özellikler göstermesini gerektirmez. İbn Haldun’a göre bunun sebebi “toplumların geçinme şekillerinin birbirinden farklı olmasıdır.”
  • Durkheim: Hukuk Benzer ve Farklı İhtiyaçlar Nedeniyle Ortaya Çıkan Dayanışmanın Ürünüdür
  • Durkheim’a göre, hukuku oluşturan ve toplumu bir arada tutarak onun kaosa sürüklenmesini engelleyen şey benzer ve farklı ihtiyaçlar nedeniyle ortaya çıkan “dayanışma”dır
  • Aynı kültüre sahip insanlar bazı ortak kavramlarda birleşir ve böylece “kolektif bilinç” ortaya çıkar
  • Birbirini izleyen kuşaklar boyunca sürüp giden ortak inanç ve duygular “BİZ” kavramını ve “benzerlikten doğan dayanışma”nın esasını oluşturur
  • Benzerlikten doğan ve “BİZ”i oluşturan dayanışma, “mekanik dayanışma” olarak isimlendirilir
  • farklılıktan kaynaklanan “organik dayanışma”
  • Benzeyiş dolayısıyla oluşan mekanik dayanışmanın bozulması “cezalandırıcı” yaptırımları; işbölümü dolayısıyla oluşan organik dayanışmanın bozulması ise “düzeltici” yaptırımları gerektirir: çünkü MEKANİK DAYANIŞMANIN bozulmasından TOPLUM,, ORGANİK DAYANIŞMANIN bozulmasından BİREY etkilenir
  • Marks ve Engels’e göre hukuki ilişkileri ve kurumları oluşturan “sınıflar arası mücadeledir.”
  • Hegel’e göre, pozitif-negatif, siyah-beyaz, proletarya (işçi sınıfı)-burjuva (üretim araçlarını elinde tutanlar), sıcak-soğuk gibi tüm varlıklar birbirine zıt, birbiriyle çelişen unsurlardan oluşur
  • HEGEL = DİYALEKTİK
  • HEGEL KARŞITLIKLARI
  • TEZ ,  ANTİTEZ , SENTEZ OLARAK İSİMLENDİRİR
  • Hegel “İdealist”
  • Marks ise maddi evreni “idenin(bilincin)” ürünü olarak gören idealist dünya anlayışını reddederek, diyalektiğin yasalarının maddi evrenin yasaları olduğunu ileri sürmüştür
  • MARX: Toplumların 4 aşamadan geçtiğini belirtir
  • 1) ilkel komünalizm(Sınıfların olmadığı,devlet ve hukuk ilkel ve organik düzeyde)
  • 2) köleci üretim tarzı(efendiler ve kölelerin bulunduğu,devlet ve hukuk yönetici sınıf olan efendilerin çıkarlarına hizmet eder)
  • 3) feodal üretim tarzı(devlet ve hukuk feodal beyler lehine köylülerin sömürülmesine hizmet eder)
  • 4) kapitalist üretim tarzı(devlet ve hukuk işçi sınıfının sömürülmesine ve mevcut durumun sürdürülmesine hizmet eder)
  •  gelecekte ise
  • 1) sosyalist üretim tarzı 
  • 2) komünist üretim tarzı olmak üzere iki aşamadan geçeceğini ileri sürer
  • Jhering ve Heck “menfaat ilişkilerinin”,
  • Gurvitch ise “sınırlandırıcı ve birleştirici ilişkilerin” hukuku yarattığını ileri sürmüşlerdir
  • Diferansiyel hukuk sosyolojisi olarak da isimlendirilen hukuk tipolojisi, esas itibariyle sosyal gruplar ile daha büyük bir sosyal yapıyı ifade eden “kaplamsal toplulukları” ve bunların oluşturdukları hukuk tipleri ile hukuk sistemlerini inceler.
  • Gurvitch hukuk tipolojisini incelemeye başlarken “…artık hukuki gerçekliğin mikrofizik cephesini bırakıp, makrofizik cephesine geçiyoruz” der
  • Sosyal grup :kan bağı, iş, inanç, çıkar, ortak bir amaç vb. gibi nedenlerle bir araya gelmiş insan topluluklarıdır.
  • 5253 sayılı Dernekler Kanununun 2. mad-desinde dernek, “Kazanç paylaşma dışında, kanunlarla yasaklanmamış belirli ve ortak bir amacı gerçekleştirmek üzere, en az yedi gerçek veya tüzel kişinin, bilgi ve çalışmalarını sürekli olarak birleştirmek suretiyle oluşturdukları tüzel kişiliğe sahip kişi toplulukları” olarak tanımlanmıştır.
  • grup üyeleri arasında ve üyelerle grup arasında rekabet, çatışma, dayanışma ya da uzlaşma şeklinde ortaya çıkan çeşitli ilişki biçimleri söz konusudur
  • Gruplar bir araya gelerek kaplamsal toplulukları oluştururlar
  • Eski dönemlerde kabile, site ve imparatorluk gibi yapılarla kendini gösteren kaplamsal toplum günümüzde milli toplum, Avrupa Konseyi, Avrupa Birliği, Birleşmiş Milletler gibi yapılarla karşımıza çıkmaktadır
  • sosyolojik açıdan devlet, kaplamsal bir toplum değildir
  • II. Dünya Savaşı, dünya çapında yapılan iki savaştan ikincisi olup birçok milletin yer aldığı, 1939’dan 1945’e kadar süren küresel bir askerî çatışmadır
  • Savaşa dönemin tüm büyük güçleri olan Birleşik Krallık, Sovyetler Birliği, ABD, Çin Cumhuriyeti ve Fransa,
  • savaşı kazanan Müttefik Devletler olarak; Almanya, İtalya ve Japonya, Mihver(eksen) Devletler olarak katılmıştır.
  • Hukukun şekli kaynakları, hukuk kurallarının ortaya çıkarken büründükleri şekilleri, hukuk kurallarının bulunacağı yerleri, kapsamları hakkında bilgi edinilecek belgeleri ifade eder. Dogmatik hukuk bilimi tarafından incelenen hukukun şekli kaynaklarına anayasalar, uluslararası antlaşmalar, kanunlar, kanun hükmünde kararnameler, tüzükler, yönetmelik vb. örnek olarak verilebilir. Hukuk sosyolojisi açısından hukukun kaynakları denince akla gelen onun büründüğü şekli gösteren şekli kaynaklar değil, onları meydana getiren toplumsal gerçekliktir. Bunlar hukukun maddi, yani gerçek kaynaklarını ifade eder ve sistematik hukuk sosyolojisi tarafından incelenirler. Hukukun gerçek kaynaklarına ulaşabilmemiz, başka bir ifadeyle hukukun şekli kaynaklarının kaynağını öğrenebilmemiz için şu soruyu cevaplandırmamız gerekmektedir: “Sosyal hayat içinde ortaya çıkan ilişkilerden hangileri hukuku oluşturmaktadır?” Bu soru öteden beri düşünürlerin ve sosyologların ilgisini çekmiş cevaplandırılmaya çalışılmıştır. Bulunan cevaplar ise birbirinden farklı olmuştur. İbn Haldun’a göre bunun cevabı güç ve mücadeleyken, Marks’a göre sınıflar arası çatışmadır. Durkheim’a göre ise benzerlikten ve farklılıktan kaynaklanan dayanışmadır.
  • İnsanların bir araya gelerek bir grup oluşturmalarının kan bağı, iş, inanç,çıkar ve ortak amaç gibi çok farklı nedenleri vardır.Bu farklı nedenler belirli özellikleriyle birbirinden ayrılan farklı grupları ortaya çıkarır.Aynı şekilde grup hukuku da farklılaşır.Çünkü grup hukuku içinde doğduğu yapının özelliklerini taşır Örneğin kazanç paylaşma amacı güden ticari şirketlerin hukuku, bir hayır kurumunun hukukundan farklıdır.Biri için hukuka uygun olan kazanç paylaşma, diğeri için kapatılma sebebidir.Bununla birlikte hangi grubu ele alırsak alalım, grup üyeleri arasında ve üyelerle grup arasında rekabet, çatışma, dayanışma ya da uzlaşma şeklinde ortaya çıkan çeşitli ilişki biçimleri söz konusudur.Geçici nitelikteki bu ilişkilerin sonucunda ise grup içinde geçici dengeler oluşur. Kurulan bu dengeler “grup hukuku”nu da belirler

ÜNİTE – 4 –

  • Jenetik Hukuk Sosyolojisi, hukukta yaşanan değişimi, bu değişimde rol oynayan faktörleri ve bizatihi hukukun toplumsal değişimler üzerindeki etkisini inceler.
  • “Değişme”, “bir durumdan başka bir duruma her türlü geçişi dile getiren en genel varoluş biçimi” olarak tanımlanmaktadır
  • Coğrafi konum, iklim ve demografik yapı ile hukuk arasındaki ilişkiyi ortaya koyan düşünürlerden birisi İbn Haldun’dur.
  • Mukaddime isimli eserinde coğrafyanın ve iklimin sadece insanların fiziki görüntüleri üzerinde değil, aynı zamanda davranış kalıpları, yaşam biçimleri, dinleri ve ahlakları üzerinde de etkili olduğunu ileri sürmüştür.
  • Bu konuda önemli görüşler ileri süren bir diğer düşünür Montesquieu’dur.
  • Montesquieu yapmış olduğu seyahatlerden hareketle İbn Haldun gibi bir “iklim teorisi” geliştirmiştir
  • Montesquieu  iklim teorisi ile ilgili kitabı:Kanunların Ruhu
  • Montesquieu göre :iklim; insanların biyolojik, psikolojik yapılarına, karakterine ve davranışlarına etki eder. Nihayet bu durum toplumsal kurumlara, örfadetlere ve kanunlara yansır.
  • Örneğin; soğuk iklimlerde yaşayanlar hareketli, cesur, soğukkanlı, kendine güvenli ve intikam duygusundan uzak olur. Sıcak iklim kuşağında yaşayanlar ise hareketsiz, tembel, çekingen, zevk ve şehvete düşkün ve korkak olur. Bu nedenle güney toplumlarında suç oranları yüksek, kölelik yaygın ve meşrudur; kadın ve erkek arasındaki eşitsizlik kadın aleyhinedir.
  • Eskimolar üzerinde araştırmalar yapan Marcel Mauss
  • Mauss: Eskimoların aile ve dini yaşantıları ile hukuklarının kışa ve yaza göre değiştiğini, kışın klan hayatını hatırlatan, dini ve kollektif eğilimlerle dolu sıkı bir toplu yaşam sürdüklerini, yazın ise daha bireysel ve dinden uzak bir yaşamı tercih ettiklerini ispata çalışmıştır
  • Denizlere kıyısı olan ülkelerde deniz hukukunun gelişmesi, depremlerin sıklıkla yaşandığı ülkelerde depreme ilişkin çeşitli düzenlemelerin kabul edilmesi, hatta imar mevzuatının deprem olgusunun dikkate alınarak düzenlenmesi, iklime ve gün ışığına göre mesai saatlerinin düzenlenmesi bu konuya verilebilecek onlarca örnekten sadece birkaçıdır.
  • Deprem kuşağında yer alan ve birçok deprem yaşayan Türkiye’de, bu konuya ilişkin hukuki düzenlemeleri araştırmak üzere Başbakanlık Mevzuat Bilgi Sisteminin arama motoruna “deprem” sözcüğü yazıldığında karşımıza 61 kanun 205 yönetmelik ve 47 tebliğ çıkmaktadır. Bunların büyük bir kısmı, binlerce insanın hayatını kaybettiği 17 Ağustos 1999 Gölcük Depreminden sonra kabul edilmiştir
  • demografik yapı ile hukuk arasındaki ilişki sadece mevzuat değişikliklerinden ibaret değildir. Nüfus sayısı ve nüfus yoğunluğunun adalet teşkilatı, mahkemelerin yapısı ve işleyişi, hâkimlerin davalı ve davacılar ile ilişkileri ve hatta siyasi rejimler üzerinde dahi etkisi olduğu ileri sürülmüştür.Antik Yunanda karşımıza çıkan “doğrudan demokrasi” ile “halk mahkemeleri” ancak site devletleri gibi coğrafyanın ve nüfusu küçük olduğu topluluklarda uygulanması bu duruma verilebilecek bir örnektir.
  • hukuk üzerinde etki doğuran faktörler arasında en fazla üzerinde durulan bir diğer konu ekonomidir
  • Marks, hukuku altyapıyı oluşturan üretim ilişkilerinin izdüşümü, başka bir ifadeyle altyapının belirlediği bir üst yapı kurumu olarak görürken,
  • Weber topluluk tipine bağlı olarak ilişkinin karşılıklı olduğunu,bazen hukukun iktisat üzerinde bazen de iktisadın hukuk üzerinde öncelik kazanarak karşılıklı bir etkileşim halinde bulunduğunu ileri sürmüştür.Weber’in bakış açısı realiteye daha uygun gözükmektedir
  • “pacta sunt servanda :Devletlerin yaptığı antlaşmalara uyması gerektiği ifade eder
  • Toplayıcılık, avcılık, yontma taş devri, cilalı taş devri, demir çağı, tarım çağı, endüstri çağı, bilgi çağı insanın bilgiye ulaşması ve onu kullanmasına ilişkin süreci ifade eder
  • Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması, Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, İnsan Hakları ve Biyotıp Sözleşmesi, İnsan Genomu ve İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, Türkiye Adli Tıp Kurumu bilim ve teknoloji alanında yaşanan gelişmelerin bir sonucudur.
  • özel hayatın gizliliğini ihlal, kişisel verilerin kaydedilmesi, hakaret, tehdit ve dolandırıcılık gibi çeşitli suçlar işlenmektedir. Bunun doğal sonucu olarak “bilişim suçları” adı verilen yeni bir suç kategorisi ortaya çıkmıştır.
  • Peter L. Berger, “Dinin Sosyal Gerçekliği” adlı eserinde dinin bir dünya kurmada ve kurulan bu dünyanın idame ettirilmesinde çok önemli bir rol oynadığını ifade etmektedir
  • Zihniyet; toplum içindeki bireyin dünyaya, eşyaya, çalışmaya, kazanmaya, geleceğe, yabancıya, çevreye vb. bakış açısını belirleyen, bireyleri belli bir yönde inanmaya, düşünmeye ve davranmaya iten kompleks bir yapıdır
  • Daha çok ilk örgütlenme ve yayılma döneminde ortaya çıkan dinin toplumsal değişimi sağlama ya da destekleme işlevi, bir taraftan mevcut sosyal yapıyı değiştirirken, diğer taraftan, bir kaos veya düzensizliğe meydan vermemek için toplumu yeniden dini formatlarla kurarak farklı bir sosyal yapı inşa etmektedir
  • Max Weber dinin bu kimliği ile “rahiplik” arasında bir ilişki kurar. Ona göre, işleyen, yerleşik sistemin parçası olan “rahip”, yaratıcı bir fonksiyon icra etmeksizin yalnızca kurumsallaşmış geleneksel düzenin devamını sağlar
  • Marksist yaklaşımda, temel sömürü araçlarından biri olarak kabul edilen din, insanoğlunun acılarını dindiren bir afyon ve toplumsal değişime karşı güçlü bir fren olarak değerlendirilmiştir
  • Hukuk sosyolojisi açısından önem taşıyan bir diğer husus, dinin toplumsal örgütlenmenin en gelişmiş biçimi olan ve karakteristik özellikleriyle öteki örgütlerden ayrılan devlet üzerindeki şekil, içerik, pratik ve hukuk bakımından etkisidir
  • İzzet Er din-devlet ilişkileri konusundaki bu çeşitliliği, Avrupa pratiğini dikkate alarak üç başlık altında toplamıştır:
  • 1) Din ve devletin iç içe olması;
  • 2) din ve devletin ayrı ayrı, fakat birlikte olması;
  • 3) din ve devletin birbirinden ayrılması
  • Carl Schmitt, “Siyasi İlahiyat” adlı kitabında “modern hukuk devleti düşüncesi, deizm (Yaradancılık) ve mucizeyi dünyadan kovan ilahiyat ve metafizikle beraber galebe çalmıştır” der.
  • Her şeye kadir Tanrı’nın, her şeye kadir kanun koyucuya dönüşmesi buna verilebilecek en çarpıcı örneklerden biridir.
  • din; genelde siyaset, özelde ise devlet ve hukukla çok sıkı ilişki içindedir
  • Siyasi ideoloji :“Siyasal veya toplumsal bir öğreti oluşturan, bir hükûmetin, bir partinin, bir grubun davranışlarına yön veren politik, hukuki, bilimsel, felsefi, dinî, moral, estetik düşünceler bütünü” olarak tanımlanmaktadır
  • Liberalizm, sosyalizm, faşizm, nasyonal sosyalizm, sosyal demokrasi siyasi ideolojilere örnek olarak verilebilir
  • Bir devletin hangi ideolojiyi benimsediği, anayasalarında bazen açıkça ifade edilir. 1936 Sovyetler Birliği Anayasası, 1958 Fransız Anayasası, 1979 İran Anayasası ve 1982 Türkiye Cumhuriyeti Anayasası buna örnek olarak verilebilir.
  • Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği işçilerin ve köylülerin sosyalist devletidir.” 1936 Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği Anayasası m.1
  • “Fransa, bölünmez, laik, demokratik sosyal bir cumhuriyettir.” 1958 Fransız Anayasası m.1
  •  “İran, Kur’an’ın hak ve adil yönetimine öteden beri olan inancına dayanarak İran ulusu tarafından, … kurulan bir İslam Cumhuriyetidir.” 1979 İran Anayasası m.1
  • “Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir.” 1982 Türkiye Cumhuriyeti Anayasası m.2
  • Pozitif bir bilim olan sosyolojisi, tıpkı doğa bilimlerinde olduğu gibi bilimsel yöntemleri kullanarak bir takım genellemelere ve yasalara ulaşmak için uğraşır(tümevarım aşaması). Daha sonra bu genellemelerden ve yasalardan yararlanarak, sosyal problemlerin üstesinden gelmeye, onları çözmeye çalışır(tümdengelim aşaması
  • Bir bilim dalı olarak sosyoloji, toplumsal sorunlara karşı duyulan içten bir merakın giderilmesinden ziyade, Fransız Devrimini hazırlayan ve yöneten kadroların çözemedikleri sosyal ve siyasi sorunları çözmek ve toplumu istikrara kavuşturmak endişesine dayanır
  • EMİLE DURKHEİM: Bizim her şeyden önce realiteyi incelememiz, onu geliştirmek ve ıslah etmekten vaz geçtiğimiz anlamına gelmez. Araştırmalarımızın sadece teorik bir değeri olsaydı, bütün bu zahmete değmezdi. Eğer biz teorik problemleri, pratik problemlerden özenle ayırıyorsak, bunun nedeni onları ihmal etmek değildir; tam tersine onları daha iyi bir durumda çözebilmektir.”
  • GEORGE ORWELL: Eski despotluklar, ‘Şunu yapmayacaksın, bunu yapmayacaksın’ diye buyuruyordu. Totaliterler, ‘Şöyle yapacaksın, böyle yapacaksın’ diye dayatıyorlardı. Biz ise, insanlara ‘Sen aslında şusun, aslında şöyle düşünüyorsun, şuna inanıyorsun’ diye bastırıyoruz
  • Sosyal problemlerin çözümünde ve topluma yön vermede eğitim kadar önemli kabul edilen bir diğer araç hukuktur
  •  sosyal olgu olarak hukuk bir yönüyle içinde doğduğu toplumsal gerçekliğin ürünüyken, diğer yönüyle insan davranışlarına yön veren, toplumsal kurumları biçimlendirmede aktif rol oynayan bir belirleyicidir.
  • Yeni bir toplumsal, siyasi, ekonomik, kültürel yapı oluşturmak ve suçla mücadele etmek amacıyla hukuka sıklıkla başvurulması hukukun bu yönüne duyulan inancı göstermektedir.
  • Hukukun sosyal mühendislik aracı olarak kullanılmasının en ilginç ve kapsamlı örneklerinden biri tartışmasız Türk Hukuk Devrimidir.
  • Medeni Kanun İsviçre’den(1926), Türk Ceza Kanunu İtalya’dan(1926), Türk Ticaret Kanunu Almanya’dan(1926), Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu Almanya ve İsviçre’den(1927), Deniz Ticaret Kanunu Almanya’dan(1929), Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu Almanya’dan(1929), İcra-İflas Kanunu İsviçre’den(1932) Alınmıştır.
  • Cumhuriyet’in Hukuk Devrimi büyük oranda başarıya ulaşmış; toplumun siyasi, idari, ekonomik, kültürel ve hukuki temelleri eskiyle bağı büyük oranda kopmuştur. Ancak aile ve miras hukuku konusunda çok önemli gelişmeler yaşansa da istenen başarı tam anlamıyla sağlanamamıştır
  • Coğrafi konum, iklim ve demografik yapının hukuk üzerindeki etkisi herkesin kolayca algılayabileceği ampirik verilerle desteklenmektedir. Denizlere kıyısı olan ülkelerde deniz hukukunun gelişmesi, depremlerin sıklıkla yaşandığı ülkelerde depreme ilişkin çeşitli düzenlemelerin kabul edilmesi, hatta imar mevzuatının deprem olgusunun dikkate alınarak düzenlenmesi, iklime ve gün ışığına göre mesai saatlerinin düzenlenmesi, demografik tabloya bağlı olarak hukuk aracılığıyla çocuk sayısının sınırlandırılması ya da teşvik edilmesi gözlemlenen durumlardandır.
  • Hukuk üzerinde etki doğuran faktörler arasında en fazla üzerinde durulan konulardan biri ekonomidir. Ekonomik gelişmelere bağlı olarak yeni yasaların ve kurumların oluşturulduğu bilinmektedir. Aynı şekilde bilim ve teknoloji alanında yaşanan gelişmelerin insanın gündelik hayatını, üretim biçimini ve insanların birbiriyle ilişkisini belirlediği, bunun doğal sonucu olarak da hukuku etkilediği ortada
  • Her din; toplum içindeki bireyin dünyaya, eşyaya, çalışmaya, kazanmaya, geleceğe, yabancıya, çevreye vb. bakış açısını belirleyen, bireyleri belli bir yönde inanmaya, düşünmeye ve davranmaya iten yeni bir zihniyet getirir. Bu yönüyle dinin toplumsal değişimi sağlama ve engelleme fonksiyonları vardır. Bu fonksiyonlarının doğal sonucu olarak ortaya çıkan “düzenleyici”, “yapılandırıcı” ve “muhafaza edici” yönlerinin izlerini, kültürün ilkel basamaklarından başlayarak ilişki içinde bulunduğu ve hukukun da ilgi alanına giren aile ve devlet gibi yapılarda çok net bir biçimde görmek mümkündür. Öyle ki, anılan birlikler gerek zihniyet, gerekse örgütlenme bakımından dinî etkiyi hiçbir zaman gizleyemezler
  • Siyasi veya toplumsal bir öğreti oluşturan, bir grubun davranışlarına yön veren politik, hukuki, bilimsel, felsefi, dinî, moral, estetik düşünceler bütünü olarak tanımlanan herhangi bir siyasi ideolojiyi benimseyen bir devlet, bu düşünceler bütünüyle uyumlu bir şekle bürünür. Tüm yasalar bu ideolojiye göre yeniden şekillenir. Bunun tek sebebi devletin benimsenen yeni değerlere uygun bir şekle büründürülmesi değildir. Bunun yanında, hukukun bir sosyal mühendislik aracı olarak kullanılarak, benimsenen ideolojiyle uyumlu politik, bilimsel, felsefi, dini, ahlaki, hukuki ve estetik değerlerin topluma benimsetilmesi gayreti de söz konusudur.
  • Sosyal problemlerin çözümünde ve topluma yön vermede hukuk çoğu zaman bir araç olarak kullanılır. Nitekim sosyal olgu olarak hukuk bir yönüyle içinde doğduğu toplumsal gerçekliğin ürünüyken, diğer yönüyle insan davranışlarına yön veren, toplumsal kurumları biçimlendirmede aktif rol oynayan bir belirleyicidir. Yeni bir toplumsal, siyasi, ekonomik, kültürel yapı oluşturmak ve suçla mücadele etmek amacıyla hukuka sıklıkla başvurulması hukukun bu yönüne duyulan inancı göstermektedir. Hukukun sosyal mühendislik aracı olarak kullanılmasının en ilginç ve kapsamlı örneklerinden biri tartışmasız Türk Hukuk Devrimidir.

                                                          

 

 

              

İlgili Kategoriler

Anadolu AÖF AÖF Ders Notları



Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir