AÖF Felsefe bölümü ders notları-Aristoteles



Aristoteles

Aristoteles ya da kısaca Aristo MÖ 384 – 7 Mart MÖ 322 dolaylarında Trakya’daki Stageira’da Makedonya kralı II. Amyntas’ın (Philippos’un babası) hekimi olan Nikomakhos’un oğlu olarak dünyaya gelmiş ve genç yaşlarında Atina’ya giderek Platon’un Akademia’sına girmiştir. Platon ile Batı düşüncesinin en önemli iki filozofundan biri sayılır. Fizik, gökbilim, ilk felsefe, zooloji, mantık, siyaset ve biyoloji gibi konularda pek çok eser vermiştir.

Aristoteles MÖ 385 dolaylarında Atina’ya tekrar dönmüş ve kendi okulunu kurmuştur.Okul “Liseus” isimli bir bölgede olduğu için Liseum adıyla anılmış, okul öğrencileri tartışmalarını genellikle yürüyüş yollarında gezinerek yaptıkları için bu okulun öğrencilerine peripathetikler (gezinenler) de denmiştir.

Aristoteles düşünce tarihine etkileri bakımından başta gelen eserlerinden biri, mantık disiplinini adeta tek başına inşa ettiği Organon’dur. Bu eser kategoriler (Kategoriai), Peri Hermeneias  (Önerme Üzerine), I.Analitikler (Analytika I), II Analitikler (Analytika II), Topikler (Topika) ve Sofistik Çürütmeler (Peri Sophistikon Elegkon) adlarını taşıyan altı kitaptan oluşur ve akıl yürütmenin dayandığı temel ilkeleri inceler.

Aristoteles’in felsefenin gelişimini çağlar boyu en çok etkilemiş eseri Metafizik, onun “ilk felsefe” (protephilo sophia) dediği varlık sorunlarını ele alan eserdir.

Aristoteles’in Varlık Anlayışı

Ona göre Platon, idealarla fenomenler, tümel ile tekil arasında inandırıcı bir bağlantı kuramamıştır. Bu bağlantıyı kurmak için yaptığı bütün denemelere rağmen, idealar dünyası fenomenler dünyasından ayrı, başka bir dünya olarak kalmıştır. İdea öğretisi öz ile görünüşü, varlık ile oluşu birbirinden koparıp ayırmıştır. Platon’un birbirinden ayırdığı bu iki dünyayı birisi algılanan ,öteki düşünce ile kavranan kendi gerçek kavramında yeniden birleştirmek Aristoteles’in başlıca problemi olacaktır. İdea ile fenomen arasında öyle bir bağlantı kurulmalı ki bu bağlantı bize algılananı kavramsal bilgi ile açıklayabilmeyi sağlasın.

Bu bağlantıyı da Aristoteles şöyle kuruyor: Ona göre idealar, tek tek nesnelerin özüdür; bunların varlıklarının varoluşlarının nedenidir; bunun böyle olduğunu göstermek de felsefenin ana ödevidir. Platon da iki ayrı dünya vardı: İdealar dünyası (asıl gerçek olan dünya; duran, kendi kendisiyle hep aynı kalan dünya), bir de duyu dünyası (meydana gelip yok olan nesnelerin, boyuna değişen şeylerin dünyası). Aristoteles için ise idealar dünyası duyular dünyasının içindedir.

Aristoteles felsefi görüşleri bakımından bir miktar Platoncu olsada bir çok önemli noktada hocasıyla ayrı düşmüştür. Bu ayrımın en belirgin olduğu konu varlık konusudur.

Aristoteles Platon’un eidos yada idea kavramlarını aynen benimsemiş ve eserlerinde kullanmıştır. Ama onlara yüklediği anlamlar Platon’un anlamlarından farklı olmuştur.

Aristoteles görünür şeyleri yani maddeyi (hylea) idea öz yada form ile bir arada, iç içe ele alan bu özgün varlık anlayışı, beraberinde birçok soru işareti getirmektedir. Bunların ilki görünür şeylerle ideaların yada madde ile özün birbirleriyle ilişkilerinin ne olduğu sorusudur.

Aristoteles maddenin ancak form ile gerçekik kazandığını form sayesinde biçimlenip niteliğe büründüğünü varlığa geldiğini düşünmekteydi.

Hareket Etmeyen Hareket Ettirici: Tanrı

Aristoteles’in varlık anlayışında tüm varlıklar, formun edimselleşme derecesine göre aşağıdan yukarıya doğru sıralanırlar: En altta, formun pek az edimselleştiği maddeler, yani cansız varlıklar durur. Onun hemen üstünde formun daha çok edimselleştiği, böylece ruhsallığın ilk biçimlerinin oluştuğu bitkiler ve hayvanlar âlemi, onun üstünde ise formun düşünme gibi daha yüksek yapılarda ileri düzeyde gerçekleştiği insan bireyleri durur. Bu varlık hiyerarşisinin en tepesinde ise kendisinde en ufak bir maddilik taşımayan Tanrı bulunmaktadır. Aristoteles Tanrı’nın varlık durumunu anlatırken onun “salt form”, “salt edimsellik” olduğunu söyler. Yani Tanrı diğer varlıkların tersine, kendisini eksiksizleştirme, edimselleştirme, mükemmelleşme gereği duymaz. Çünkü zaten tümüyle eksiksizdir, tümüyle edimselleşmiş bir formdur. Onda en ufak bir gizillik bulunmamaktadır. Yukarıda Aristoteles’in hareketi ya da oluşu, formun gerçekleşmesi, edimselleşmesi, yani mükemmelleşmeye, tamamlanmaya doğru doğal bir eğilim olarak gördüğü belirtilmişti. Tanrı’da böyle bir harekete ve oluşa asla gerek yoktur çünkü o zaten tam, eksiksiz bir edimselleşmedir. Hiçbir gizillik ya da maddilik taşımayan salt formdur. Bu yüzden Tanrı aynı zamanda hareketsiz bir varlıktır.

Aristoteles’e göre Tanrı, hiçbir maddilik taşımayan ve bu yüzden harekete, zamana veya mekâna tabi olmayan salt form, salt edimselliktir. Tümüyle edimleşmiş yani tamamlanmış, mükemmel formdur. Bu özelliğiyle o, kendisine yönelmiş bir düşünmeden ibarettir ve diğer tüm şeylerin hareketlerinin nedeni olarak ilk hareket ettiricidir.

Aristoteles’te madde hareket ettirilen, form ise hareket ettirendir. Bir şeyde form kendisini ne kadar açığa vurmuşsa ne kadar edimselleşmişse o şeydeki hareket de o ölçüde mükemmelleşecektir. Böylece Aristoteles, evreni başlıca üç kısma ayırır; Ay-altı âlem, yeryüzüdür. Evrenin bu bölümündeki her şey Empedokles’in dört nedeninden, yani toprak, su, hava ve ateşten meydana gelmişlerdir ve doğrusal olarak hareket ederler. Gök cisimleri ise esir denen bir maddeden meydana gelmişlerdir ve dairesel bir harekete sahiptirler.

Dört Neden Öğretisi

  • Madde
  • Form yada Öz
  • Tanrı
  • Amaç

Her şeyden önce kaotik madde mevcuttur.

Evren bu meddeden meydana gelmiş varlık ve gerçeklik kazanmıştır.

Dört neden öğretisi kendisinden önceki filozofların evrenin nedeni olarak ileri sürdükleri her şeyi derleyip toparlayan bütüncül bir öğretidir. Felsefe tarihinin en kalıcı ve klasik öğretisidir.

Aristoteles’in Mantığı ve Bilgi Anlayışı

Aristoteles bilimleri üçe ayırmıştır; Teorik Bilimler, Pratik Bilimler ve Poetik Bilimler. Teorik bilimler bilgiyi, bilginin kendisi adına, Pratik Bilimler doğru eyleyebilmek için bir araç olarak Poietik Bilimler ise bir şey üretmekte araç kılmak için isterler. Matematik, fizik, metafizik gibi disiplinler ilkine, politika, retorik, strateji gibi bilimler ikincisine, sanat dalları ve zanaatlar üçüncüsüne girer. Aristoteles bunlar dışında bir de mantık disiplininden söz eder ki bu da diğer tüm bilimlerde yöntem olarak uygulanabilecek olan disiplindir ve esası da doğru akıl yürütmenin biçimlerini çözümlemek, ilkelerini, kurallarını belirlemektir. Mantık, en genel ifadesiyle doğru çıkarımlar türetme yöntemidir ki bunun da iki biçimi vardır; tümdengelim ve tümevarım. Tümdengelim tümelden tikele, tümevarım tikelden tümele varan akıl yürütme biçimidir. Geçerli bir akıl yürütme mutlaka kendiliğinden açık olan temel ilkelere dayandırılmalıdır.

Bu ilkeler üç tanedir;

  • Özdeşlik ilkesi,
  • Çelişmezlik ilkesi,
  • Üçüncü hâlin imkânsızlığı ilkesi.

Özdeşlik İlkesi : Her şeyin kendi kendisiyle özdeş olduğunu ifade eder (A, A’dır).

Çelişmezlik ilkesi : Varlık bakımından, bir şeyin hem A hem A-olmayan olamayacağını, önerme bakımından düşünüldüğünde ise bir önermenin hem doğru hem yanlış olamayacağını,

Üçüncü halin İmkansızlığı İlkesi : Varlık bakımından düşünüldüğünde bir şeyin ya A ya da A-olmayan olabileceğini, bunun dışında bir seçenek olmadığını, önerme bakımından düşünüldüğünde ise bir önermenin ya doğru ya yanlış olacağını üçüncü bir şıkkın mümkün olmadığını ifade eder.

Aristoteles’in Ruh Anlayışı

Aristoteles, ruhun parçalarından ziyade farklı yetilerinden söz edilmesi gerektiğini savunmuş ve ruh göçü öğretilerini eleştirmiştir. Ona göre ruhun bedenden bütünüyle ayrılıp kendi başına bir yaşam sürebileceğini düşünmek doğru değildir

Form ile madde asla ayrı olmadıkları, birbirlerine bağlı bulundukları gibi ruh ile beden de daima bir arada bulunurlar. Aristoteles, ruhu bir hareket ilkesi olarak görmekte ve maddenin hareketini forma bağladığı gibi bedenin hareketini de ruha bağlamaktaydı. Bu özellikleriyle ruh bedenin hareketinin kaynağı, bedenin nihai nedeni ve gerçek tözü olmaktaydı.

Aristoteles’e göre bitkiler ve hayvanlarda da ruh bulunur. Bitkilerde ruh, sadece beslenme ruhu düzeyinde hayvanlarda ise beslenme ruhunun yanı sıra duyum ruhu olarak ortaya çıkar. ‹nsan ise hem beslenme hem duyum hem de akılsal ruha sahiptir.

Akılsal ruh da edilgin ve etkin akıl olarak ikiye ayrılır. Etkin akıl soyut düşünmenin olup bittiği ölümsüz bir yapı iken edilgin akıl bedenle bir arada bulunan ve duyular ya da algı yoluyla edinilen bilgilerin toplandığı akıldır. ‹nsan bu ölümsüz akılsallıkla hayvanlarla Tanrı arasında bir konumda durur.

Aristoteles’in Ahlak ve Erdem Anlayışı

Platon’a göre mutluluğun (eudaimonia) bütün insanlar için nihai amaçtır ve insanı mutlu kılacak şey iyiliktir.

Aristoteles’in etik anlayışıda tıpkı Platon gibi “mutluluk ahlakı”  olarak değerlendirilir.

Her ne kadar iyilik ve mutluluk insan için nihai amaçsa da gündelik eylemler bu amaca yönelmeyebilirler.

Aristoteles seçilen amaçlara uygun olarak dört farklı hayat biçiminden bahseder.

Haz elde etme amacına yönelmiş hayat biçimi ancak kölelerin ve hayvanların kabul edeceği bir şeydir. Bunun üzerinde daha iyi bir hayat tarzı olan onur hayatı vardır.

Teorik Hayat bilgi esasına dayanan insanı kendi özlüğüne uygun hale getiren akıl yaşamıdır.

Aristoteles biri “etik erdemler” diğeri akli yani “dianoetik erdemler” olmak üzere iki tür erdemden söz eder. Biri insanın akli yaşamına işaret ederken diğeri gündelik yaşamdaki eylemlerle ilişkindir.

Aristoteles’e göre iyi olma yada mutluluk denen şey erdeme uygun etkinliklerle elde edilebilecek bir amaçtır. Erdem en genel anlamıyla ele alındığında insanın kendi amacına uygun bir durumda olmasıdır.

Aristoteles’in Toplum ve Siyaset Anlayışı

Platon gibi Aristoteles de insanı toplumsal bir varlık olarak görmüş, onu daima içinde yaşadığı toplumla birlikte düşünmüştür. İnsanın kendi iyisine ve mutluluğa ulaşabilmesi ancak devlet ve toplum yaşamı içinde mümkündür. Devlet de insanın mutluluğu için vardır. Devlet de tıpkı doğada varolan şeyler gibi doğal bir varlıktır çünkü insanın doğal ihtiyaçlarından ve eğilimlerinden doğmuştur ve insan doğası gereği toplumsal ve siyasal bir hayvandır. İdeal site nüfus ve toprak bakımından amacını gerçekleştirecek büyüklüktedir ve çiftçilerden, zanaatkarlardan, zengin tüccarlardan, askerlerden, din adamlarından ve yargıçlardan oluşur. Devlet büyük bir eğitim kurumu olarak yurttaşlarını akli ve ahlaki bir eğitimden geçirir.

Aristoteles kendi çağındaki site düzenlerini üç iyi, üç kötü olmak üzere altıya ayırmıştır.

Krallık, Aristokrasi ve Politi kamunun yararının gözetildiği sağlıklı rejim türleri olarak değerlendirilirken Tiranlık Krallığın, Oligarşi Aristokrasinin, Demokrasi ise Politinin yozlaşmış ve bozulmuş hali olarak incelenir.

Aristoteles Krallığın ve Aristokrasinin en ideal rejimler olabileceğini savunsa da bu rejimleri sağlıklı biçimde işletecek bilge yöneticiler bulmanın güçlüğünden dolayı Politiyi en gerçekleştirilebilir rejim olarak destekler. Platon’un Devlet’te çizdiği idealist tabloya karşılık Aristoteles nisbeten gerçekçi siyasi öğretiler geliştirmiştir.

İlgili Kategoriler

Anadolu AÖF AÖF Ders Notları



Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir