AÖF Ders notları- Uluslararası düzeyde insan haklarının korunması



Uluslararası Düzeyde İnsan Haklarının Korunması : Birleşmiş Milletler Çerçevesinde İnsan Haklarının Korunması

1930’lu yıllar, Almanya başta olmak üzere Avrupa’da otoriter ve totaliter diktatörlüklerin yükselişine sahne olmuştur. Milyonlarca insanın hayatını kaybettiği II. Dünya Savaşı ile sonuçlanan bu süreç, ağır insan hakları ihlallerine sahne olmuştur. İnsanlığa karşı işlenen suçların zirve noktasını, Yahudi soykırımı teşkil etmektedir. Bu acı tecrübelerden alınan derslerin ilk somut sonucu, barışı ve insan haklarını daha etkin bir şekilde koruyacağı düşünülen Birleşmiş Milletler’in kurulmasıdır. Gerçekten de II. Dünya Savaşı’nın çıkması, Milletler Cemiyeti’nin barışı korumada başarısz ve etkisiz kaldığının açık bir göstergesi olmuştur. Bu nedenle bu savaş Milletler Cemiyeti’nin fiilen sonunu hazırlamıştır. 1945 yılında Birleşmiş Milletler Şartı (sözleşmesi) ile kurulan Birleşmiş Milletler örgütü, Milletler Cemiyeti’nin yerini almıştır. Birleşmiş Milletler örgütünün kuruluş sözleşmesinde insan haklarına sıklıkla vurguda bulunulması ve aynı tarihsel süreçte, 1948 yılında Birleşmiş Milletler’in İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’ni ilan etmesi, insan haklarını güvence altına alma arayışlarının somut göstergeleridir.

BİRLEŞMİŞ MİLLETLER ŞARTI ZEMİNİNDE İNSAN HAKLARININ

KORUNMASI

Birleşmiş Milletler’in Kuruluşu

1930’lu yıllar, Almanya başta olmak üzere Avrupa’da faşizmin yükselişine sahne olmuştur. II. Dünya Savaşı’nın patlak vermesiyle sonuçlanan bu süreçte, ağır insan hakları ihlallerine tanık olunmuştur. İnsanlığa karşı suçların zirve noktasını, Yahudilere yönelik toplu imha uygulamalarının oluşturduğu kuşkusuzdur. İnsanlığın ağır yara aldığı bu süreç, 1945’te faşizmin yenilgiye uğratılmasıyla fiilen bitmişse de, bir daha benzer süreçlerin yaşanmamasını sağlamak üzere etkili araçların yaratılması konusu, uluslararası kamuoyunun temel gündemini oluşturmuştur.

Bu arayışların ilk somut sonucu, Birleşmiş Milletler’in kurulmasıdır. II. Dünya Savaşı’nın çıkması, Milletler Cemiyeti’nin de fiilen sonu olmuştur; zira, savaş, adı geçen örgütün başarısız, etkisiz kaldığının açık göstergesidir. 1945 yılında Birleşmiş Milletler Şartı (sözleşmesi) ile kurulan Birleşmiş Milletler örgütü, Milletler Cemiyeti’nin yerini almıştır. Birleşmiş Milletler örgütünün kuruluş sözleşmesinde insan haklarına yoğun bir vurgunun yapılması ve Birleşmiş Milletler’in 1948’de İnsan Hakları EvrenselBildirisi’ni ilan etmesi, insan haklarını güvence altına alma arayışlarının somut göstergeleridir.

İnsanlığa karşı suçların zirve noktasını, Yahudilere yönelik toplu imha uygulamalarının oluşturduğu kuşkusuzdur. İnsanlığın ağır yara aldığı bu süreç, 1945’te faşizmin yenilgiye uğratılmasıyla fiilen bitmişse de, bir daha benzer süreçlerin yaşanmamasını sağlamak üzere etkili araçların yaratılması konusu, uluslararası kamuoyunun temel gündemini oluşturmuştur.

Bu arayışların ilk somut sonucu, Birleşmiş Milletler’in kurulmasıdır. II. Dünya Savaşı’nın çıkması, Milletler Cemiyeti’nin de fiilen sonu olmuştur; zira, savaş, adı geçen örgütün başarısız, etkisiz kaldığının açık göstergesidir. . Birleşmiş Milletler örgütünün kuruluş sözleşmesinde insan haklarına yoğun bir vurgunun yapılması ve Birleşmiş Milletler’in 1948’de İnsan Hakları EvrenselBildirisi’ni ilan etmesi, insan haklarını güvence altına alma arayışlarının diğer somut ürünleri olmuştur.

Bu yöndeki çabalar, söz konusu ilk ürünlerden sonra da hız kesmemiş ve gerek Birleşmiş Milletler zemininde, gerekse diğer uluslararası örgütler bünyesinde insan haklarını konu alan önemli belgeler ortaya çıkmıştır.

Birleşmiş Milletler Şartı’nda İnsan Haklarını Konu Alan Normlar

“temel insan haklarına bağlılık” vurgusuna yer verildiği gibi, örgütün amaçlarını belirten 1. maddenin 3. fıkrasında “ırk, cinsiyet, dil veya din ayrımı yapılmaksızın herkes için insan hakları ve temel özgürlüklere saygının teşvik edilmesi ve cesaretlendirilmesi” hususunda uluslararası işbirliğinin gerçekleştirilmesi şeklinde bir amaca yer verilmiştir. Keza, 55. madde de, BM’nin “ırk, cinsiyet, dil veya din ayrımı yapılmaksızın herkesin insan haklarına ve temel özgürlüklerine evrensel saygı ve riayeti teşvik” edeceğini hükme bağlamıştır. 56. madde, 55. maddedeki amaçları gerçekleştirmek için üye ülkelerin örgütle işbirliği yapmasını öngörmüştür. 13. madde, Genel Kurul’u insan hakları üzerine çalışmalar yapmak ve öneriler geliştirmekle, 68. madde ise, Ekonomik ve Sosyal Konsey’i, ekonomik, sosyal alanlarda ve insan haklarının teşviki amacıyla komisyonlar kurmakla görevlendirmiştir.

Birleşmiş Milletler Şartı Zemininde İnsan Haklarını Koruma Mekanizmalarının Gelişimi

İnsan Hakları Komisyonunun Kuruluşu ve Faaliyetleri

Kuruluşunu takiben Birleşmiş Milletler’in önüne çıkan acil işlerden biri, evrensel bir insan hakları bildirisinin kaleme alınması olmuştur. Bu görevin üstesinden gelmek üzere, Ekonomik ve Sosyal Konsey’in bir insan hakları komisyonu oluşturması önerisi gündeme gelmiştir. Bu mahiyette bir komisyonun oluşturulmasının Ekonomik ve Sosyal Konsey’den beklenmesinin, Birleşmiş Milletler Şartı’na dayanan hukukî bir zemininin olduğunu belirtmek gerekir; zira, yukarıda da değinildiği gibi, Şart’ın 68. maddesi, Konsey’i, ekonomik, sosyal alanlarda ve insan haklarının teşviki amacıyla komisyonlar kurmakla görevli kılmıştır. Genel Kurul’un söz konusu öneriyi 12 Şubat 1946’da uygun bulmasını takiben Ekonomik ve Sosyal Konsey, dokuz üyeden oluşan İnsan Hakları Komisyonu’nu kurmuştur. Sonradan, üyeliklerine hükümet temsilcilerinin getirilmesi esasının benimsendiği Komisyon’un üye sayısı zamanla artmış, 1992’de 53’e ulaşmıştır. İnsan Hakları Komisyonu, öncelikli görev olarak, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 10 Aralık 1948’de kabul edilecek olan İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’ni yazma işine eğilmiştir.

Gerek kurucu sözleşmesinde gerekse takip eden yıllarda ürettiği belgelerde insan haklarına yaptığı yoğun vurgu, Birleşmiş Milletler örgütünü, insan haklarının korunması bakımından geniş yığınlar nezdinde bir umut haline getirmiştir. Birleşmiş Milletler, gerek bireylerden gerekse hükümet dışı örgütlerden gelen ve insan haklarını konu alan binlerce şikâyet dilekçesiyle muhatap olmuştur. Örneğin, 1947-1957 aralığında 65.000 civarında bu tarz başvurunun Birleşmiş Milletler’e ulaştığıkaydedilmektedir (Buergental, 1995, s. 87). Durum bu olmakla birlikte, İnsan Hakları Komisyonu, insan hakları şikâyetlerini inceleme yetkisinin olmadığını ifade etmiştir. Bu tutum, 1947 ve 1959 tarihli kararlarıyla Ekonomik ve Sosyal Konsey tarafından da onay görmüştür. Başka bir anlatımla, Birleşmiş Milletler organları, insan haklarını konu alan şikâyetleri inceleme yetkilerinin olmadığı şeklinde bir çizgiyi benimsemiştir; ne var ki, bu yaklaşım şekli, 1965 sonrası dönemde değişmeye ve yerini, insan hakları şikâyetlerini dikkate almaya yönelik usuller geliştirmeye çalışan bir tutuma bırakmıştır.‘1503 Usulü’nün Ortaya Çıkması ve Kapsamı 1965’ten sonra, Birleşmiş Milletler’in ve İnsan Hakları Komisyonu’nun Asyalı ve Afrikalı üyelerinde artış görülmüştür. Bu yeni üye ülkeler, muzdarip oldukları ırk ayrımcılığı, sömürgecilik ve ekonomik gelişme gibi sorunlardan dolayı, Birleşmiş Milletler organlarının insan hakları konularında daha etkin bir tavır almasına yönelik bir eğilimin gelişmesinde pay sahibi olmuştur. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu,  Ekonomik ve Sosyal Konsey’e ve İnsan Hakları Komisyonu’na, ‘insan hakları ihlallerini durdurmak için yolların ve araçların geliştirilmesi suretiyle Birleşmiş Milletler’in konuya ilişkin kapasitesini geliştirmeye yönelik yollar ve araçlar üzerinde acil bir değerlendirme yapma’ çağrısında bulunmuştur. Bu doğrultuda, İnsan Hakları Komisyonu, varsa, ‘büyük insan hakları ihlallerinin süreklilik gösterdiği durumları teşhir etmek üzere’, hükümetlerin cevaplarıyla birlikte insan hakları şikâyetlerini inceleme yetkisinin olması gerektiğine dair bir öneride bulunmuştur. Komisyon’un bu önerisi doğrultusunda, Ekonomik ve Sosyal Konsey, 1970 tarihli ve 1503 sayılı kararıyla İnsan Hakları Komisyonu’nu bu işlevi yerine getirmek üzere yetkilendirmiştir. Mekanizmanın ‘1503 usulü (prosedürü)’ olarak anılma nedeni de, Konsey’in söz konusu yetkilendirme kararının 1503 sayısını taşıyor olmasıdır İnsan Hakları Komisyonu, 1503 usulünü işler hale getirmek için, Ayrımcılığın Önlenmesi ve Azınlıkların Korunması Alt Komisyonu (1947’de kurulmuş olan bu alt-komisyon, 1999’dan sonra, ‘İnsan Haklarının Teşvik Edilmesi ve Korunması Alt Komisyonu’ adını alacaktır)’nun merkezî bir rol üstlendiği bir işleyiş öngörmüştür. 1503 usulü çerçevesinde, Alt Komisyon’un bünyesinden çıkan bir Çalışma Grubu, konuyu Alt Komisyon’un bütününün önüne götürmeden önce, şikâyetleri kabul edilebilirlik koşulları bakımından inceleyecektir 1503 usulü, her başvuruyu değil, sadece süreklilik arz eden büyükinsan hakları ihlallerini konu alan başvuruları kapsamaktadır. Bu katı ölçütten dolayı, tekil nitelik gösteren bireysel insan hakları şikâyetleri reddedilmektedir. Çalışma Grubu’nun incelemesinden geçen şikâyetler (iletişimler), Alt Komisyon tarafından yeniden gözden geçirilir. Alt Komisyon incelemesinden, konunun İnsan Hakları Komisyonu önüne götürülmesi veya şikâyet hakkında herhangi bir şey yapılmaması şeklindeki iki sonuçtan biri doğar. İnsan Hakları Komisyonu, konu kendisine intikal ettirildiğinde, şu yollardan birini takip edecektir

 1-Olayı değerlendirmekten vazgeçebilir,

2- Konunun‘1235 usulü’ çerçevesinde ele alınmasına karar verebilir,

3- İlgili devletin rızası olmak koşuluyla, dostane çözüm sağlayacak geçici (ad hoc) bir komite oluşturabilir,

 4- İlgili devletten daha fazla bilgi istemek veya durumu değerlendirme (gözden geçirme) kapsamında tutmak üzere bağımsız bir uzmanın veya özel bir raportörün atanmasına karar verebilir  1503 usulünün önemli bir özelliği, iletişim ve inceleme süreçlerinde gizliliğin esas olmasıdır; bununla birlikte, Komisyon’un Ekonomik ve Sosyal Konsey için hazırlayacağı ve konuya ilişkin değerlendirmelerini içeren nihaî rapor, bu gizlilik esasının dışındadır (Donnelly, 2010, s. 39). Gizliliğin esas olması, sürecin yavaş ve hantal olması gibi hususlar haklı olarak eleştirilmişse de, 1503 usulünde esas amacın, ilgili devlet üzerinde siyasal baskı uygulamak olduğu ve bu yüzden de söz konusu özelliklerin bu amacın gerçekleşmesine daha uygun olduğu da savunulmuştur vurgulamak gerekir ki, 1503 usulünün sonucunda, ilgili devleti bağlayıcı bir yargısal kararın çıkması söz konusu değildir. Bu usulde insan hakları ihlallerinin son bulması, yargısal nitelikli bir kesin karardan değil, konunun uzun ve gizli bir süreç içinde Birleşmiş Milletler organlarının gündeminde kalması suretiyle, ilgili devlet üzerinde siyasal baskı kurulmasından beklenmiş olmaktadır.

‘1235 Usulü’nün Kapsamı

Ekonomik ve Sosyal Konsey, 1967 tarihli ve 1235 sayılı kararıyla, İnsan Hakları Komisyonu’na ve Ayrımcılığın Önlenmesi ve Azınlıkların Korunması Alt Komisyonu’na, büyük çapta insan hakları ihlallerini tetkik etmek yetkisi vermiştir. 1503 usulü’nün tersine gizliliğin değil açıklığın (aleniliğin) esas olduğu bu sistem, bir özel çalışma grubunun veya özel raportörün, yerinde incelemeler yapmasını ve yerinde toplanan bilgiler doğrultusunda konuya dair düzenli değerlendirmeler yapılmasını temel almaktadır. Bu mekanizmayı, bir üye devlet veya devletler grubu veyahut da Alt Komisyon harekete geçirebilmektedir. Örneğin, 1235 usulünün işletildiği ilk örnek, Şili’de 1973’te gerçekleşen hükümet darbesini takiben görülen büyük çaplı insan hakları ihlallerine ilişkin olmuştur. 1974’te Alt Komisyon’un Şili’deki sistematik işkence ve kötü muamele uygulamalarının ayrıntılı bir şekilde soruşturulması talebiüzerine, İnsan Hakları Komisyonu 1975 yılında geçici (ad hoc) bir çalışma grubu görevlendirmiştir. şili hükümetinin grubun yerinde inceleme yapmasını engelleyici tutumu üzerine, çalışma grubunun ilk ziyareti ancak 1978’de gerçekleşebilmiştir. Çalışma grubu, hükümet yetkilileri ile kiliseler ve özel örgütlerin temsilcileriyle görüşmeler yapmış, keza, hapishaneleri ziyaret ederek tutuklu ve hükümlülerle de mülakatlar gerçekleştirmiştir. Çalışma grubu, söz konusu verilere dayandırdığı raporlarını Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’na ve İnsan Hakları Komisyonu’na sunmuştur. 1979 yılında ise, İnsan Hakları Komisyonu, bu kez, özel bir raportör görevlendirmiştir. Özel raportör, yıllık raporlarını Genel Kurul ve Komisyon’a sunmayı sürdürmüştür (Robertson ve Merrills, 1996, s.85-86). Görüldüğü gibi, 1503 usulünde olduğu gibi, 1235 usulünde de, süreç sonunda ilgili devlet üzerinde zorlayıcı bir etki yaratacak bağlayıcı bir karara varılması şeklinde bir sonuç söz konusu değildir. Burada da, konuyu uluslararasılaştırarak ilgili devlet üzerinde manevi etki yaratmak suretiyle büyük çaplı, sistematik insan hakları ihlallerinin son bulmasını sağlama yoluna gidilmektedir.

İnsan Hakları Yüksek Komiserliğinin Kuruluşu ve Görevleri

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, Aralık 1993’te 48/141 saylı kararıyla Birleşmiş Milletler İnsan HaklarıYüksek Komiserliği kurumunu oluşturmuştur. Söz konusu karara gore, Yüksek Komiser’in sorumlulukları,

1- herkesin, medenî, siyasal, ekonomik, kültürel ve sosyal haklardan, ayrıca azınlık mensuplarının azınlık haklarından etkili biçimde yararlanmasını teşvik ve himaye etmek,

2-Birleşmiş Milletler bünyesinde ve dışında insan hakları faaliyetlerini koordine etmek,

3- Birleşmiş Milletler organlarının kendisine tevdi ettiği görevleri yerine getirmek ve tavsiyelerde bulunmak şeklindedir

4- Yüksek Komiser, insan haklarının etkili biçimde gerçekleşmesi için hükümetlerle doğrudan diyalog kurma görev ve yetkisiyle de donatılmıştır.

2006 Sonrası Dönemde İnsan Hakları Organlarının Yeniden

Yapılandırılması

2006 yılı, İnsan Hakları Komisyonu ve daha once adı Ayrımcılığın Önlenmesi ve Azınlıkların Korunması Alt Komisyonu olup da 1999’dan itibaren İnsan Haklarının Teşvik Edilmesi ve Korunması Alt Komisyonu adını almış olan organın akıbetini ilgilendiren, bunun yanı sıra, hukuksal olarak BM Şartı zeminine dayandırılan yeni denetim mekanizmalarını geliştiren bir dizi önemli kararın alındığı bir tarihsel eşik olmuştur.

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 15 Mart 2006 tarihli 60/251 sayılı kararıyla İnsan Hakları Konseyi’ni kurmuştur. İnsan Hakları Komisyonu’nun yerini alan Konsey, Genel Kurul’un belirleyeceği 47 üye devletin temsilcisinden oluşmaktadır. Öte yandan, İnsan Hakları Konseyi’nin 5/1 sayılı kararıyla 18 uzmandan oluşan İnsan Hakları Konseyi Danışma Komitesi kurulmuştur. Danışma Komitesi de, İnsan Haklarının Teşvik Edilmesi ve Korunması Alt Komisyonu’nun yerini almıştır. Söz konusu yeni kurumların halefi oldukları kurumlarla aynı işlevleri üstlendikleri söylenebilecektir; nitekim, İnsan Hakları Konseyi, Haziran 2007’de aldığı bir kararla, 1503 ve 1235 usullerini sürdürme kararı almıştır Öte yandan, 2006 sonrası döneme ilişkin önemli bir yeniliğin de gerçekleştiği belirtilmelidir. İnsan Hakları Konseyi’ni kuran 2006 tarihli ve 60/251 sayılı karar, aynı zamanda yeni bir denetim mekanizması yaratmıştır. Evrensel Dönemsel Değerlendirme (Universal Periodic Review) adlı bu sisteme göre, Birleşmiş Milletler üyesi devletler, ülkelerindeki insan haklarına ilişkin durumların iyileştirilmesi ve insan haklarına ilişkin yükümlülüklerinin yerine getirilmesine dair  neler yaptıklarını, her dört yılda bir sunacakları raporlarında anlatacaklardır. Raporlar, İnsan Hakları Konseyi tarafından değerlendirilecektir

BİRLEŞMİŞ MİLLETLER SÖZLEŞMELERİ ZEMİNİNDE İNSAN

HAKLARININ KORUNMASI

Medenî ve Siyasal Haklar Uluslararası Sözleşmesi’nin Getirdiği Denetim Sistemi

Medenî ve Siyasal Haklar Uluslararası Sözleşmesi’nin Kapsamı

Birleşmiş Milletler, İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’nin ilanıyla yetinmemiş ve insan haklarını konu alan ve sözleşme şeklinde formüle edilmiş bir belgenin hazırlanmasına karar vermiştir. Uzun tartışmalardan sonra, 1952 yılında, BM Genel Kurulu, klasik haklar ile sosyal hakları ayrı ayrı düzenleme ve dolayısıyla, iki ayrı sözleşme hazırlama kararına varmıştır. Çalışmalar 1966 yılında sonuçlanmış ve ortaya, ikiz sözleşmeler olarak da anılan iki ayrı sözleşme çıkmıştır. Bunlardan Medenî ve Siyasal Haklar Uluslararası Sözleşmesi (MSHUS) klasik hakları; Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Uluslararası Sözleşmesi ise sosyal hakları düzenlemiştir. Gerekli imza ve onay süreçlerinden sonra iki sözleşme de1976 yılında yürürlüğe girmiştir. MSHUS’un kurduğu İnsan Hakları Komitesi’ne bireysel başvuru hakkı tanıyan ek 1 no’lu seçimlik protokol de sözleşme ile aynı yıl yürürlük kazanmıştır. Ölüm cezasınıkaldırmayı amaçlayan ek 2 no’lu seçimlik protokol ise 1989’da kabul edilmiş ve 1991’de yürürlükkazanmıştır.

MSHUS’un tanıdığı haklar şunlardır:

1- Halkların kaderlerini tayin (self-determinasyon) hakkı (m. 1),

2-yaşam hakkı (m. 6),

3-işkence ve kötü muamele yasağı (m. 7),

4-kölelik ve zorla çalıştırma yasağı (m. 8),

5- kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı (m. 9)

6-tutukluların insanî muamele görme hakkı (m. 10),

7- bir sözleşmeyükümlülüğünden dolayı özgürlükten yoksun bırakılmama (m.11)

8-seyahat ve oturacağı yeri seçme hakkı(m. 12),

9- yabancıların keyfî biçimde sınır dışı edilememesi (m. 13),

10-adil yargılanma hakkı (m. 14),

11-suç vecezaların geriye yürümezliği (m. 15),

12-hukuksal bir kişilik olarak tanınma hakkı (m. 16),

17- özel yaşam hakkı(m. 17),

18- düşünce, vicdan ve din özgürlüğü(m. 18),

19- bilgi edinme hakkı ve ifade özgürlüğü (m. 19),

20- savaşpropagandası ve nefret söylemi yasağı (m. 20),

21- barışçıl toplanma özgürlüğü (m. 21),

22-örgütlenmeözgürlüğü (m. 22),

23-evlenme ve bir aile kurma hakkı (m. 23),

24-çocuk hakları (m. 24),

25-siyasal haklar (m. 25),

26yasa önünde eşitlik (m. 26),

27azınlık hakları (m. 27

Sözleşmenin Öngördüğü İnsan Hakları Komitesi Merkezli Denetim Sistemi

MSHUS, 28. maddesi ile kurulmasını öngördüğü İnsan Hakları Komitesi’nin yürüteceği bir denetim mekanizması getirmiştir. Sözleşme, üç görünümlü bir denetim mekanizması barındırmaktadır. Bunlar, Sözleşme’deki haklara işlerlik kazandırmak üzere alınan önlemlerin bir rapor şeklinde BM Genel Sekreteri eliyle İnsan Hakları Komitesi’ne sunulması , ilgili iki devletin de İnsan Hakları Komitesi’nin konuya ilişkin yetkisini tanımış olmaları koşuluyla, bir taraf devletin, diğer bir taraf devleti Sözleşme yükümlülüklerini yerine getirmediği gerekçesiyle Komite’ye şikâyet etmesi ve nihayet, bireysel başvuru hakkını düzenleyen Ek Protokol’ün ilgili devlet tarafından kabul edilip onaylanması koşuluyla, kişilerin, Sözleşme’yle tanınan haklarının ihlal edildiği gerekçesiyle bir taraf devlet hakkında Komite’ye başvurmasından , oluşmaktadır; ne var ki, Komite’nin raporların sunumu ve başvuru durumlarında yetkisi çok sınırlıdır ve yargısal bir işlevin ifasına yönelik olduğunu söylemek zordur. Komite, raporlar karşısında, taraf devletlere kendi değerlendirmelerini ve uygun gördüğü genel görüşlerini iletecektir  devlet başvurularında ise, bir arabulucu kurum olarak çalışacak, dostane çözümün sağlanması halinde, olayların ve varılan sonucun kısaca belirtilmesiyle aksi durumda ise salt olayların kısaca belirtilmesiyle yetinecektir benzer şekilde, bireysel başvurularda da, gerekli yazışmaların ve incelemelerin ardından görüşlerini ilgili devlete ve başvurucu bireye yollayacaktır

Görüldüğü gibi, Komite, mahkeme veya yargısal bir merci olarak yapılandırılmamıştır ve dolayısıyla, zihtilafları etkili biçimde çözüme bağlayacak, ilgililere yaptırım uygulayabilecek kudretten yoksundur; bununla birlikte, başvuruların kabul edilip işin esasına girildiği durumlarda, Komite’nin nihaî değerlendirmesinde, şikâyete konu ilgili hakkın ihlal edilip edilmediğine dair görüşünü açıkladığı belirtilmelidir

.Medenî ve Siyasal Haklar Uluslararası Sözleşmesi’nin Getirdiği

Denetim Sisteminde Komite, mahkeme veya yargısal bir merci niteliğine sahip değildir.

Bu nedenle insan hakları ihallerine yönelik etkin bir yaptırımından yoksundur.

Birleşmiş Milletler’in Diğer Sözleşme Temelli Denetim Organları

Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Komitesi

Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Komitesi, 1966 tarihli (1976’da yürürlüğe giren) Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Uluslararası Sözleşmesi (ESKHUS)’nde öngörülen denetim sisteminin organı olarak işlev gören ve bağımsız uzmanlardan oluşan bir organdır. Komite, Ekonomik ve Sosyal Konsey’in Mayıs 1985 tarihli 1985/17 sayılı kararıyla kurulmuş ve adı geçen sözleşmenin Ekonomik ve Sosyal Konsey’e yüklediği denetim görevi işlevini üstlenmiştir. ESKHUS’un benimsediği denetim sistemi, Sözleşme’ye taraf devletlerin sözleşme yükümlülüklerinin gereklerini yerine getirmek üzere neler yaptıklarının anlatıldığı düzenli raporlarını BM Genel Sekreteri eliyle Ekonomik ve Sosyal Konsey’e sunmasından ibarettir; bununla birlikte, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 10 Aralık 2008’de, ESKHUS sistemine bireysel başvuru (şikâyet) mekanizmasını getiren bir seçimlik ek protokol kabul etmiştir. Söz konusu ek protokol, 2009’da imzaya açılmıştır. Öte yandan, Komite, ESKHUS hükümlerine açıklık getirmek üzere genel yorumlarda da bulunmaktadır

Irk Ayrımcılığının Kaldırılması Komitesi

Irk Ayrımcılığının Kaldırılması Komitesi, 1965 tarihli (1969’da yürürlüğe giren) Her Türlü Irk Ayrımcılığının Kaldırılması Sözleşmesi’nin öngördüğü denetim sistemini gerçekleştiren organdır. Bağımsız uzmanlardan oluşan Komite, Sözleşme’ye taraf devletlerin sözleşme yükümlülükleri ile ilgili durumlarını içeren düzenli raporlarını incelemekte ve görüş ve önerilerini ilgili devlete bildirmektedir. Rapor sisteminin yanı sıra, erken uyarı usulü, devlet başvurusu ve bireysel başvuru da, adı geçen Sözleşme’nin tanıdığı ve Komite’nin görevli olduğu denetim yollarıdır. Erken uyarı sistemi, Sözleşme’nin büyük çapta ihlal edilmekte olduğu ve dolayısıyla acil müdahale gerektiren durumlar için öngörülmüş bir mekanizmadır. Bir taraf devlete karşı bireysel başvuru yapılabilmesi, bu devletinz Sözleşme’nin 14. maddesinin öngördüğü ve bireysel başvuruyu tanıdığını açıklayan beyanına bağlıdır. Komite, Sözleşme hükümlerini açıklayıcı mahiyette genel tavsiyeler (genel yorumlar) geliştirebilmektedir

Karşı Ayrımcılığın Kaldırılması Komitesi

Kadınlara Karşı Ayrımcılığın Kaldırılması Komitesi, 1979 tarihli (1981’de yürürlüğe giren) Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Kaldırılması Sözleşmesi’nin bağımsız uzmanlardan oluşan denetim organıdır. Sözleşme’ye taraf olan devletler, sözleşme yükümlülüklerine ilişkin durumlarını açıklayan düzenli raporları Komite’ye sunmakla yükümlüdür. Öte yandan, ilgili devletin Sözleşme’ye ek seçimlik protokole taraf olması koşuluyla, bu devlet aleyhine bireysel başvuruda bulunma imkânı vardır. Ek seçimlik protokol, Komite’ye, ağır veya sistematik hak ihlallerinin yaşandığı durumlarda söz konusu ülkede soruşturma başlatma yetkisi de vermektedir. Bunların yanı sıra, Komite, açıklayıcı nitelikte genel tavsiyelerde de bulunabilmektedir

İşkenceye Karşı Komite

İşkenceye Karşı Komite, 1984 tarihli (1987’de yürürlüğe giren) İşkenceye ve Diğer Zalimce, İnsanlık Dışı ve Küçültücü Ceza ve Muameleye Karşı Sözleşme’nin öngördüğü denetim sistemini gerçekleştiren ve on bağımsız uzmandan oluşan organdır. Söz konusu sözleşmeye taraf devletler, sözleşme yükümlülüklerinin gereklerini nasıl yerine getirdiklerini gösteren düzenli raporları Komite’ye sunmakla yükümlüdür. Komite, her rapor hakkında dğerlendirme ve tavsiyelerini ilgili devlete iletir. Komite, rapor sisteminin yanı sıra, bireysel başvurular ile devlet başvurularını inceleme ve soruşturma yapma görev ve yetkileriyle de donatılmıştır

İŞKENCENİN Önlenmesi Alt Komitesi

İşkencenin ve Diğer Zalimce, İnsanlık Dışı ve Küçültücü Ceza ve Muamalenin Önlenmesi Alt Komitesi (kısaca İşkencenin Önlenmesi Alt Komitesi), İşkenceye ve Diğer Zalimce, İnsanlık Dışı ve Küçültücü Ceza ve Muameleye Karşı Sözleşme’ye 2002’de eklenen ve 2006’da yürürlüğe giren bir seçimlik protokolle kurulmuştur. Bu komite, ihlalleri önlemeye yönelik operasyonel bir işlevle donatılmış olmak bakımından diğer BM komitelerinden ayrılmaktadır. Alt Komite, polis merkezlerini, askerî ve sivil cezaevlerini, tutukevlerini, akıl hastanelerini ve sosyal bakım kurumlarını ziyaret etme yetkisine sahiptir. Özgürlüğünden yoksun konumdaki kişilerle birebir görüşmeler yapma, konu hakkında bilgisine başvurmanın uygun görüldüğü resmî veya gayri resmî kişi ve kurumlarla temas kurmak, Komite’nin yetkisi dahilindedir. Komite, ülke ziyaretlerinden sonra, tavsiye ve gözlemlerini içeren gizli bir raporu ilgili devlete sunar. Şayet ilgili devlet işbirliğine yanaşmaz veya Alt Komite’nin tavsiyeleri doğrultusunda ileri adımlar atmaktan imtina ederse, Alt Komite, İşkenceye Karşı Komite’den, konuyla ilgili resmî bir açıklama yapmasını veya söz konusu raporu yayımlamasını isteyebilir. Öte yandan, Alt Komite’yi kuran seçimlik ek protokole göre, taraf devletlerin her biri, Ulusal Önleme Mekanizmaları adıyla anılan bağımsız bir ulusal organ kurmakla yükümlüdür. Alt Komite’nin diğer bir görevi de, bu ulusal önleme merkezlerine danışmanlık yapmak, onlara işlerinde yardımcı olmaktır

Çocuk Hakları Komitesi

Çocuk Hakları Komitesi, 1989 tarihli (1990’da yürürlüğe giren) Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin bağımsız uzmanlardan oluşan denetim organıdır. Komite, söz konusu Sözleşme’nin ve bu sözleşmeye ek iki protokolün (çocukların silahlı çatışmaya sokulması hakkında protokol ile çocuk satışı, çocuk fuhuşu ve çocuk pornografisi hakkında protokol) hükümlerine ilişkin uygulamayı denetler. Sözleşme’ye ve protokollere taraf devletler, yükümlülüklerinin gereklerini nasıl yerine getirdiklerine dair düzenli raporlarını Komite’ye sunar. Komite, değerlendirmelerini ve tavsiyelerini ilgili devlete iletir. Keza, Komite, söz konusu hükümleri açıklayıcı mahiyette genel yorumlarda da bulunur. Eklemek gerekir ki, 2012 yılı itibariyle imzaya açılmış bulunan ve Komite’ye ihlale uğradığı iddiasıyla çocukların başvuru yapabilmesini mümkün kılacak ek protokol Birleşmiş Milletler’in on üye devletinin onayıyla yürürlük kazanacaktır. Bu protokolün, Çocuk Hakları Komitesi’nin etki gücünü artıracağı kuşkusuzdur.

Göçmen İşçiler Komitesi

Bütün Göçmen İşçilerin ve Onların Aile Üyelerinin Haklarının Korunması Komitesi (kısaca Göçmen İşçiler Komitesi), 1990 tarihli (2003’te yürürlüğe giren) Bütün Göçmen İşçilerin ve Onların Aile Üyelerinin Haklarının Korunması Uluslararası Sözleşmesi’nin bağımsız uzmanlardan oluşan denetim organıdır. Komite, taraf devletlerin sözleşme yükümlülüklerinin gereklerini nasıl yerine getirdiklerini gösterdikleri düzenli raporları inceler ve değerlendirme ve tavsiyelerini ilgili devlete iletir. Adı geçen Sözleşme’nin 77. maddesi bireysel başvuru mekanizması da öngörmüştür; bununla birlikte, bu mekanizmanın işler hale gelmesi en az on taraf devletin bu mekanizmayı tanıma beyanında bulunmasına bağlıdır. Henüz yeterli sayıya ulaşılamamıştır. Komite, Sözleşme hükümlerini açıklayıcı mahiyette genel yorumlarda da bulunabilmektedir

 Engelli Kişilerin Hakları Komitesi

Engelli Kişilerin Hakları Komitesi, 2006 tarihli (2008’de yürürlüğe giren) Engelli Kişilerin Hakları Sözleşmesi’nin bağımsız uzmanlardan oluşan denetim organıdır. Adı geçen Sözleşme’ye taraf devletler, Komite’ye, Sözleşme’deki hakların ülkelerinde nasıl gerçekleştirildiğini anlatan düzenli raporlar sunmakla yükümlüdür. Komite, bu raporları inceler ve ilgili devletlere değerlendirme ve tavsiyelerini iletir. 2008’de yürürlüğe giren seçimlik ek protokol, Komite’ye bireysel başvuruları inceleme yetkisi getirmiştir

Kaybettirilmeye Dair Komite

Zorla Kaybettirilmeye Dair Komite, 2006 tarihli (2010’da yürürlüğe giren) Bütün Kişilerin Zorla Kaybettirilmeden Korunması Uluslararası Sözleşmesi’nin uygulanışını denetleyen ve bağımsız uzmanlardan oluşan organdır. Adı geçen Sözleşme, ‘zorla kaybettirilme’yi devlet görevlileri tarafından veya devletin yetkilendirdiği, desteklediği, zımnen rıza gösterdiği kişiler veya kişi gruplarınca bir kişinin özgürlüğünden mahrum bırakılması ve bu durumun inkar edilmesi veyahut da kaybolan kişinin akıbetinin ve nerede olduğunun gizlenmesi şeklinde tanımlanmıştır (m. 2). Aynı Sözleşme’nin 5. maddesi, zorla kaybettirmenin yaygın ve sistematik bir şekilde gerçekleştirilmesini insanlığa karşı suç olarak nitelemiştir. Sözleşme’ye taraf devletler, sözleşme yükümlülüklerini nasıl yerine getirdiklerine dair düzenli raporlarını Komite’ye sunar. Komite, görüş ve tavsiyelerini ilgili devlete iletir. Öte yandan, Sözleşme’nin 31. maddesine göre, Sözleşme’ye taraf bir devlet, Sözleşme’yi onaylarken veya da daha sonraki bir tarihte, Komite’nin, bireysel başvuruları kabul etme ve değerlendirme yetkisini tanıyabilir. Başka bir ifadeyle, rapor sistemine ilaveten, ilgili devletin kabul etme beyanına bağlı olarak, ihlal iddialarıyla ilgili bireysel başvuruda bulunma imkânı da getirilmiştir. 32. madde ise, Komite’nin konuyla ilgili yetkisinin tanındığının ilgili devletçe beyan edilmesi şartıyla, devlet başvurusu yolunu da açık tutmuştur. Bu yolun işletilebildiği durumda, Sözleşme’ye taraf bir devlet, diğer taraf devleti, Sözleşme yükümlülüklerini yerine getirmediği gerekçesiyle şikayet edebilecektir

İlgili Kategoriler

Anadolu AÖF AÖF Ders Notları



Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir