BÖLÜM 1: ÇEVRE SOSYOLOJİSİNİN ORTAYA ÇIKIŞI VE ÇEVRE-TOPLUM İLİŞKİLERİNİN TARİHSEL EVRİMİ
Özet
Amaç 1: Çevre sosyolojisinin ne olduğunu tanımlamak.
Çevre sosyolojisi, toplumsal davranışın çevresel boyutunun incelenmesidir. Çevresel olayların, sadece ekonomik ve teknik boyutları ile incelenmesi, çevresel olayların anlaşılması açısından yeterli değildir. Dolayısıyla, çevresel olayların toplumsal boytunun da incelenmesi gerekir ve bunu da yapacak olan çevre sosyolojidir. Sosyoloji toplumu, toplumsal davranışı incelerken; çevre sosyolojisi toplumsal davranışın çevresel boyutunu inceler.
Amaç 2: Çevre sosyolojisinin konusunu ve genel çerçevesini açıklamak.
Çevre sosyolojisi en genel anlamda, çevre-toplum ilişkilerini inceler. Genel olarak sosyoloji, toplumu, toplumsal eylemi, toplumsal ilşkileri incelerken; çevre sosyolojisi, toplumun doğal çevre ile olan ilişkisini inceler. Aslında, toplumsal çevre, doğal çevre içinde yapılanmıştır ve doğal çevreden ayrılamaz. Fakat özellikle endüstrileşmenin ortaya çıkması ile birlikte toplumsal çevre, doğal çevreden ayrılmaya başlamış, hatta bir ölçüde doğal çevreye yabancılaşmıştır. Bununla birlikte, toplumsal çevrenin doğal çevrenin içinde yer aldığı gerçeği değişmemiştir. Modern endüstriyel toplumda, toplumsal çevrenin doğal çevreden kısmen ayrışması dolayısıyla, doğal çevre ile toplumsal çevre ayrımı ortaya çımıştır. Bu anlamda doğal çevre ile toplumsal çevre arasındaki ilişkiler, hem nedenleri hem de sonuçları toplumsaldır. Çevresel olaylar, nedenleri itibariyle toplumsaldır çünkü, doğal çevrede meydana gelen tüm olaylar toplumu ve toplumsal yaşantıyı doğrudan etkiler. Örneğin, deprem, su baskını, sel, yangın gibi doğal olaylar, toplumu ve toplumsal yaşantıyı doğrudan etkiler. Diğer yandan, toplumda ve toplumsal süreçlerde meydana gelen tüm olaylar da doğal çevreyi etkiler. Örneğin endüstriyel üretim sonucu ortaya çıkan katı, sıvı ve gaz atıklar toprakta, havada ve suda kirliliğe neden olur. İşte çevre sosyolojisinin temel konusu, toplumsal çevre ile doğal çevre arasındaki karşılıklı ilişkiyi incelemektir.
Amaç 3: Çevre sosyolojisinin nasıl ortaya çıktığını açıklamak.
Çevre sosyolojisine ilişkin metinler, sosyolji literatüründe ilk kez 1950’lerde yer almasına rağmen; çevre sosyolojisinin, sosyolojinin bir alt çalışma alanı olarak belirginleşmeye başlaması 1970’li yıllardır. 1970’li yıllar çevre sorunlarının yoğunlaşması ve yaygınlaşması açısından önemli kırılma noktası oluşturmaktadır. Bunun yanı sıra, çevre sorunlarının artık oldukça yaygın bir şekilde toplumsal sorunlar olarak da kabul edilmeye başlanması, bu sorunların ayrıca küresel düzeyde de dikkat çeken sorunlar haline gelmesi, çevresel sorunlar üzerinde sosyolojik araştırmalar yaplıyor ve bu araştırmaların sosyoloji dergilerinde yayınlanıyor olması gibi nedenler sayılabilir.
Amaç 4: Çevre-toplum ilişkilerinin hangi aşamalardan geçtiğini özetlemek.
Çevre-toplum ilişkilerinin tarihsel arka planına bakıldığında, üç temel aşamadan söz edilebilir. Bunlar avcı-toplayıcı toplumlar, tarımcı toplumlar ve modern toplumlardır. Avcı toplayıcı toplumlarda çevre-toplum arasında, karşılıklılık ilkesine dayalı bir ilişki vardır. Buna göre toplum, doğada hazır olarak bulduğu besinleri tüketerek yaşamını sürdürür. Doğa ile toplum arasındaki karşılıklılık ilkesinden dolayı, toplumun doğal çevre üzerinde hegemonik ilişkisinden de söz edilemez. Ayrıca bu toplumda ekonomik anlamda üretimden ve üretim sonucunda ortaya çıkan artı değer ve sömürü de söz konusu değildir. Tarımcı toplum tarımın icadına ve tarımsal üretime dayanır. Tarımsal üretim amacıyla, doğal işleyişe müdahale edilmeye başlanmıştır. Bu aynı zamanda toplumun ilk kez doğa üzerinde hegemonik bir belirlenim ilişkisi kurmasını, doğayı sömürmeye başlamasını ifade eder. Endüstriyel toplumda ise doğa ile toplum arasındaki ilişki tamamen kopmuş; toplum, adeta doğaya yabancılaşmış, doğayı şeyleştirmiş, metalaştırmış ve sömürülebilir bir nesne haline dünüştürmüştür.
Amaç 5: Modern toplumda çevre sorunlarının aldığı biçimi değerlendirmek.
Modern endüstriyel toplumda, fosil yakıtların üretim sürecinde enerji kaynağı olarak kullanılması sonucunda ortaya çıkan sorunlar had safhaya ulaşmıştır. Endüstrileşme süreci sonucunda ortaya çıkan katı, sıvı ve gaz atıklar hava, toprak ve suda çok ciddi ve etkileri bir ölçüde geri döndürülemez sonuçlar doğurmuştur. Bu sürüçte oluşan çevresel risk, adeta tüm insanlığın varoluşunu tehdit eder bir noktaya ulaşmıştır.
Amaç 6: Çevre sorunlarının niçin çok önemli toplumsal ve küresel sorunlardan birisi olduğunu ifade etmek.
Çevre sorunlarının hem nedenleri itibariyle, hem de sonuçları itibariyle toplumsal sorunlar olduğuna daha önce değinilmişti. Özellikle endüstriyel üretim sürecinde, fosil yakıtların enerji kaynağı olarak kullanılması sonucunda ortaya çıkan katı, sıvı ve gaz atıklar hava, toprak ve suda çok ciddi boyutta kirliliğe yol açmaktadır. Bu kirlilik sonucunda, hava kirliliğine maruz kalan şehirler yaşanmaz hale gelmekte; suyun kirlenmesi sonucu içme suyu, nadir bulunan doğal kaynaklardan birisi haline gelmekte; toprak kirlenmesi sonucu tarımsal ürünlerin üretimi sekteye uğramakta ya da bu ürünler, üretim sürecinde kirlenmektedir. Endüstrileşmenin sonucunda ortaya çıkan etkiler giderek tüm toplumsal yaşamı ve toplumların varoluşunu tehdit eder duruma gelmiştir. Endüstrileşme sonucunda ortaya çıkan çevresel etkilerin küresel boyutta en yaygın etkilerin artık geri çevrilemez olanı sera etkisi sonucu oluşan küresel ısınma ve küresel iklim değişikliğidir. Küresel ısınma ve küresel iklim değişikliği artık, tüm insanlığı tehdit eden ve belki de en ciddi küresel sorunlardan birisi haline gelmiştir.
Kendimizi Sınayalım
1.Toplumsal kaynaklı çevre sorunları kaçıncı kyüzyılda ortaya çıkmıştır?
A. X.
B. XVIII.
C. XIX.
D. XX.
E. XXI.
2. Aşağıdakilerden hangisi, ortaya çıkan ilk çevre sorunlarından biri değildir?
A. Ozon tabakasındaki incelme
B. Hava kirliliği
C. Su kirliliği
D. Toprak kirliliği
E. Yer altı sularının kirlenmesi
3. Çevre sosyolojisinin temel ilgi alanı, aşağıdakilerden hangisidir?
A. Toplumsal davranışın incelenmesi
B. Çevresel ilişkilerin incelenmesi
C. Çevre kirliliğinin incelenmesi
D. Çevre-toplum ilişkilerinin incelenmesi
E. Küresel iklim değişikliğinin incelenmesi
4. Aşağıdakilerden hangisi fosil yakıtlardan biridir?
A. Güneş enerjisi
B. Hidrolik enerji
C. Doğal gaz
D. Elektrik enerjisi
E. Hidrojen
5. Endüstrileşme sürecinin ilk aşamasında kullanılan enerji kaynağı aşağıdakilerden hangisidir?
A. Hidrolik enerji
B. Petrol
C. Doğal gaz
D. Kömür
E. Elektrik
6. Aşağıdakilerden hangisi, avcı-toplayıcı toplumların özelliklerinden biri değildir?
A. Karşılıklılık ilkesi
B. Ekonomik üretim
C. Sömürünün olmaması
D. Bitki köklerinin toplanması
E. Balık avlamak
7. Aşağıdakilerden hangisi tarımcı toplumların temel özelliklerinden biridir?
A. Vahşi hayvanların avlanması
B. Doğada var olan meyvelerin toplanması
C. Doğal çevre ile karşılıklı eşitlik
D. Doğal çevre üzerinde hegemonik ilişkinin olmaması
E. Toprağın işlenerek ürün elde edilmesi
8. Aşağıdakilerden hangisi, endüstriyel toplumdaki temel çevresel özelliklerden birisi değildir?
A. Hava, toprak ve su kirliliği
B. Çevresel risk
C. Doğayla karşılıklılık temeline dayalı bir ilişki
D. Doğal kaynakların sömürülmesi
E. Küresel iklim değişikliği ve küresel ısınma
9. Çevre sorunlarının sosyolojinin konusu olmasının nedeni aşağıdakilerden hangisidir?
A. Endüstriyel atıklarının çevreyi kirletmesi
B. Hava, su ve toprak kirliliği doğal çevre için risk oluşturması
C. Deniz kirliliğinin balık stoklarının varlığını tehlikeye sokması
D. Toplumsal süreçlerin, çevresel süreçleri etkilemesi ve bu süreçlerden etkilenmesi
E. Çevresel süreçlerin ekonomik kalkınmayı etkilemesi
10. Çevre sosyolojisinin kurucuları olarak kabul edilen düşünürler aşağıdakilerden hangisinde doğru olarak verilmiştir?
A. Karl Marx ve Max Weber
B. William Catton ve Riley Dunlap
C. Herbert Spencer ve Levi Strauss
D. Thomas Khun ve Charles Harper
E. Auguste Comte ve Emile Durkheim
Kendimizi Sınayalım Yanıt Anahtarı
1 . C*2 . A*3 . D*4 . C*5 . D*6 . B*7 . E*8 . C*9 . D*10 . B
*********************************************************************************
BÖLÜM 2: ÇEVRECİLİĞİN TEORİK TEMELLERİ
Özet
Amaç 1: Çevreciliğin ne olduğunu tanımlamak.
Çevrecilik, çevresel düşünüş, çevresel eylem, çevresel tutum ve davranış ve de çevresel politikayı da içeren geniş kapsamlı bir olgudur. Kısaca çevrecilik çevreden yana tutum ve davranış takınmak ve çevreden yana eylemde bulunmaktır. Çevrecilik insan merkezlilikten doğa merkezliliğe kadar geniş bir perspektife yayılabilir. İnsan merkezli çevrecilik insan toplum ilişkilerinde insanların çıkarlarını merkeze alan çevrecilik anlayışını ifade ederken; doğa merkezli çevrecilik insan doğa ilişkilerinde, insanların çıkarlarını değil, doğal çevreyi ve doğal dengeyi merkeze alan bir anlayışı ifade eder.
Amaç 2: İnsanı üstün gören dünya görüşü ve yeni ekolojik paradigmanın ne olduğunu açıklamak.
İnsanı üstün gören dünya görüşü, batılı endüstriyel toplumların doğal çevre ile olan ilişkilerini tanımlayan ve doğal çevre ve doğal süreçler yerine, insanların ve toplumların çıkarlarını merkeze alan bir dünya görüşüdür. Bu anlamda insanı üstün gören dünya görüşü, doğal kaynakların sınırsız olduğuna ve sınırsızca kullanılabileceğine ve sömürülebileceğine inanır. Buradan hareketle bu dünya görüşünün temel prensibi, karın makzimizasyonu ya da faydanın en çoklaştırılmasıdır. Buna karşın yeni ekolojik paradigma, insan çevre ilişkilerinde hegemonik ve sömürücü bir ilişki biçimi yerine, karşılıklılık ve doğal dengenin korunmasını temel alan bir prensibe dayanır. Bu bağlamda doğal süreçler ile toplumsal süreçler arasında tek yönlü bir belirlenim ilişkisi yerine karşılıklı bağımlılık ilişkisi vardır.
Amaç 3: Modern çevresel süreçlerin teorik ve felsefi arka planını özetlemek.
Modern endüstriyel toplumda ortaya çıkan çevresel sorunlar ve çevresel süreçlerin teorik ve felsefi temellerini analayabilmek için aydınlanma düşüncesi ve pozitivizme kadar geri gitmek gerekir. Aydınlanma düşüncesinin temelinde tanrı ve kutsallık temelli varlık ve bilgi analayışına karşı bir meydan okuma vardır. Buna göre varlığın ve bilginin temelinde kutsallık ve tanrı olamaz. Doğanın işleyiş mekanizmasının ne olduğuna insan aklı ve bilim ile ulaşılabilir. İnsan doğanın işleyiş yasalarına aklın ürettiği bilgi ulaşabilirken, bu bilgiyi kullanarak, doğanın işleyişine de müdahale edebilir. Bu doğanın, insan refahı ve mutluluğu için araçsallaştırılması anlamına gelmektedir. Bu düşünceden hareketle doğa üzerinde her türlü müdahale yapılmış ve bu müdahaleler bugün yaşadığımız çevre sorunlarının kaynağını oluşturmuştur. Başka bir deyimle bugün yaşadığımız çevresel ilişkilerin ve çevresel sorunlarının düşünsel temelinde karın maksimizasyonu ve insan refanın arttırılmasına dayana modernleşme düşüncesi ve onun temelinde insan yetenek ve kapasiteleriyle doğaya hakim olunabileceği ve onun arka planında da insan iradesinin mutlak hakim olduğu yönündeki aydınlanma düşüncesi yer almaktadır.
Amaç 4: Modernleşme ile çevresel sorunlar ve süreçler arasındaki ilişkiyi değerlendirmek.
Günümüzde yaşanmakata olan çevresel süreçler ve çevresel sorunlar büyük ölçüde modernleşme düşüncesi ve modernleşme olgusu ile ilgilidir. Modernleşmenin temel varsayımı olan modern bir dünya tasarımı ve bunun içinde insan mutluluğunun refahına bağlı olduğu varsayımı büyük ölçüde doğal kaynakların kullanımı ve endüstrileşme ile yakından ilgilidir. Buna göre insan refahının arttırılması için daha fazla tüketim, dafa fazla tüketim için daha fazla üretim, daha fazla üretim de doğal kaynakların ve doğal çevrenin daha fazla oranda kullanımına ve sömürüsüne yol açar. Sonuç itibariyle günümüzde yaşanan çevresel süreçler ve çevresel sorunlar ile modernleşme düşüncesi ve modernleşme süreçleri arasında yukarıda çizilen çerçevede bir ilişki olduğu belirtilebilir.
Amaç 5: Toplumsal kurgusalcı çevresel teorinin ne olduğunu açıklamak.
Toplumsal kurgusalcı teori toplumsal yapı ve ilişkilerin aslında bir toplumsal kurgunun ürünü olduğu temel varsayımına dayanır Buna göre çevresel süreçler ve sorunlar da bir toplumsal kurgunun ürünüdür. Başka bir deyimle çevresel sorunların varlığı büyük ölçüde, bu sorunları toplumsal düzeyde kurgulanmış olmasına, meşruiyetinin kabul edilmiş olmasına bağlıdır. Çevre sorunlarının varlığı toplum tarafından meşru olarak kabul edilmiş/kurgulamışsa bu sorunlar vardır, kabul edilmemişse bu sorunlar yoktur. Bu anlamda toplumsal kurgusalcı perspektifin asıl işlevi, toplumsal düzeyde yeterince var ve kabul edişmiş olmayan çevresel sorunların ve çevresel süreçlerin var, görünür ve kabul edilebilir kılınmasını sağlamak noktasında ortaya çıkmaktadır.
Amaç 6: Çevresel süreçlerin günümüzde nasıl teorize edildiğini değerlendirebileceksiniz.
Çevresel süreçler ve sorunlar, süreçler ve sorunların nasıl ortaya çıktığı ve bu süreçteki insan ve toplumun fonksiyonunun ne olduğuna ilişkin olarak günümüzde önemli ölçüde bir farkındalık oluştuğu belirtilebilir. Çevresel sorunlar ve süreçlerin önemli ölçüde toplumsal davranışın sonucunda ortaya çıktığı açık bir gerçekliktir. Bundan dolayı çevresel süreçlerin ve sorunların önüne geçilmesinin ancak çevreye ilişkin olarak toplumsal davranışın değişitirilmesine bağlı olduğu bir ölçüde kabul edilmiş görünmektedir. Özellikle modernleşme sürecinin ilk aşamasını geçerek, bir ölçüde post-modern aşamaya geçmiş olarak değerlendirilebilecek olan batılı toplumlarda, modernleşme sürecinde doğal çevre ile kopmuş olan ilişkileri yeniden kurma girişimleri ortaya çıkmıştır. “Doğaya geri dönüş” hareketi olarak adlandırılabilecek olan bu gelişme, bir anlamda insanların, toplumsal çevrenin, doğal çevre ile kopmuş olan ilişkilerini yeniden kurma eğilimindedir.
Kendimizi Sınayalım
1.Çevrecilik nedir?
A. Çevrecilik, doğal çevrede var olan kaynakları en iyi şekilde kullanabilmektir.
B. Çevrecilik, çevreden yana düşünmek ve çevreden yana eylemde bulunmaktır.
C. Çevrecilik çevre hakkında düşünmektir.
D. Çevrecilik, doğal kaynakların insan kullanımı için korunmasını sağlamaktır.
E. Çevrecilik doğal güzelliklerden hoşlanmak ve doğal kaynakları tüketmektir.
2.Aşağıdakilerden hangisi “Yeni Ekolojik Paradigma” düşüncesini ortaya atan düşünürlerden biridir?
A. Thomas Kuhn
B. William Catton
C. Emile Durkheim
D. Charles Darwin
E. Max Weber
3.Aşağıdakilerden hangisi İnsanı Üstün Gören Paradigmanın temel varsayımlarından biri değildir?
A. Doğal kaynakların sınırsız olduğu
B. Insanın doğa üzerinde bir belirlenim etkisinin olduğu
C. İnsan ile doğal çevresi arasında karşılıklı ve görece eşit bir ilişki olduğu
D. Bilim ve teknolojinin bütün sorunları çözebileceği inancı
E. Gelişmenin sınırsız olduğu düşüncesi
4.Aşağıdakilerden hangisi aydınlanmanın doğa konusundaki varsayımlarından biridir?
A. İnsan müdahalesi doğal dengeyi bozar.
B. Doğal işleyişin sırrına erilebileceği yönündeki varsayım.
C. İnsan eylemleri doğal işleyiş yasaları tarafından sınırlandırılmıştır.
D. Doğal işleyişin tam olarak bilinemeyeceği yönündeki varsayım
E. Doğanın kutsallık taşıdığı yönündeki varsayım
5.Aşağıdakilerden hangisi modern kapitalizmin temel varsayımlarından biri değildir?
A. Ekonomik büyüme ve gelişmenin sınırsız olduğu yönündeki varsayım.
B. Karın maksimizasyonu ilkesi
C. Ekonomik çıkarların üstün olduğu yönündeki varsayım
D. Doğal çevre ile toplumsal çevre arasında karşılıklı eşitlik olduğu yönünde ilke
E. Doğal kaynakların sınırsız olduğu ilkesi
6.Aşağıdakilerden hangisi Yeni Ekolojik Paradigmanın ilkelerinden birisi değildir?
A. Karşılıklılık ilkesi
B. Bilim ve teknolojinin tüm sorunları çözemeyeceği yönündeki ilkesi
C. Büyümenin sınırlarının termodinamiğin yasaları ile sınırlı olduğu ilkesi
D. Doğal çevre ile sosyo kültürel çevre arasında karşılıklı etkileşim olduğu ilkesi
E. Doğal kaynakların sınırsız olduğu ilkesi
7.Aşağıdakilerden hangisi “POET” değişkenlerinden biri değildir?
A. Büyüme
B. Nüfus
C. Çevre
D. Organizasyon
E. Teknoloji
8.Yeni Ekolojik Paradigma doğal çevre ile nasıl bir ilişki öngörür?
A. İnsanın üstünlüğüne dayalı bir ilişki
B. Sömürünün insanileştirilmesine dayalı bir ilişki
C. Çevresel kaynakların sınırsız kullanımına dayalı bir ilişki
D. Karşılıklılık temeline dayalı bir ilişki.
E. Ekonomik büyümenin sürekliliğine dayalı bir ilişki
9.Toplumsal kurgusalcı perspektifin çevresel açıdan temel fonksiyonu aşağıdakilerden hangisidir?
A. Çok iyi bilinmeyen çevresel sorunların var ve görünür kılınmasını sağlamak.
B. Doğal kaynakların daha fazla kullanımını sağlamak.
C. Daha fazla ekonomik kalkınma için daha fazla kaynak kullanımını sağlamak.
D. Ekonomik kalkınma ve büyümenin sürekliliğini sağlamak.
E. İnsan mutluluğu için insan refahının arttırılmasını sağlamak.
10.Doğaya geri dönüş hareketi nedir?
A. Daha fazla doğal kaynak aramaktır.
B. Doğal kaynakların verimli kullanımını sağlamaktır.
C. Doğayla bozulan ilişkileri yeniden kurmak için doğanın yeniden keşfini sağlamaktır.
D. Doğal kaynakların yeniden kullanımı için yeni teknoloji arayışına girişmektir.
E. Doğal çevreden daha iyi yararlanmak ve zevk almak için yeni yollar aramaktır.
Kendimizi Sınayayalım Yanıt Anahtarı
1 . B*2 . B*3 . C*4 . B*5 . D*6 . E*7 . A*8 . D*9 . A*10 . C
****************************************************************************
BÖLÜM 3: ÇEVRESEL SÜREÇLERİN VE ÇEVRESEL SORUNLARIN KÜRESELLEŞMESİ
Özet
Amaç 1: Çevresel sorunların küreselleşmesini değerlendirmek.
Dünyadaki ekonomik ve toplumsal sistemin küreselleşmesi ile birlikte, çevresel sorunlar da küreselleşmeye başlamıştır. Endüstrileşmenin ilk aşamalarında çevre sorunları sadece yerel düzeyde görülürken, ekonomik sistemin küreselleşmesi ile birlikte, çevre sorunları artık sadece yerel düzeyde görülen sorunlar olmaktan çıkmış ve dünyanın her yerini etkileyebilme potansiyeline sahip olmaya başlamıştır. Buna örnek olan en önemli iki küresel çeversel sorun ozon tabakasındaki incelme ve küresel ısınmadır. Ozon tabakasındaki incelmeye neden olan kloroflorokarbon gazlarının üretimi dünyanın herhangi bir yerinde olabilirken, ozon tabakasındaki incelmenin en yoğun olarak görüldüğü yer Antartika kıtası olmuştur. Antartika kıtasında görülen ozon tabakasının incelmesinin, spesifik olarak yer yüzünün hangi noktasından kaynaklandığını kesin olarak bilebilmek mümkün değildir. Diğer küresel çevresel sorun olan küresel ısınma sonucunda ortaya çıkan etkiler dünyanın her yerinde görülebilmekte ve bu sorunlara yol açan sera gazlarının dünyanın neresinde üretildiğinin bilinebilmesi mümkün değildir.
Amaç 2: Asit yağmurları ve toplumsal etkilerini özetlemek.
Asit yağmurları, endüstriyel bacalardan ve otomobil egsozlarından çıkan zehirli gazların havanın nemiyle birleşerek yakıcı asitler halinde ve yağmur olarak yeryüzüne düşmesidir. Asit yağmuraları yeryüzündeki başta bitkiler olmak üzere tüm canlılar ve cansız varlıklar üzerinde yakıcı atkiler bırakır. Ormanlık alanlar ve diğer bitkiler asit yağmurlarından dolayı kurumaya başlar. Yoğun asit yağmuruna maruz kalan hayvanlar ve insanların derilerinde yanma etkisi görülür. Binaların dış yüzeylerinde aşınmalar, paslanmalar ve çürüme benzeri etkiler görülür.
Amaç 3: Küresel ısınma ve toplumsal etkilerini özetlemek.
Küresel ısınma ve küresel iklim değişikliği sonucunda, sıcaklıklar genel düzeyi yükselmeye, iklimler değişmeye, buzullar erimeye, kış mevsimleri daha yağışlı ve soğuk ve yaz mevsimleri daha kurak sıcak geçmeye, kıyı alanlarında denizler genel seviyesi yükselmeye, biyoçeşitlilik azalmaya başlar. Bu çevresel etkiler sonucunda ise, kuraklık ve çölleşme artmaya, besin maddeleri üretimi azalmaya, kuraklık sonucu açlık ve yoksulluk artmaya ve yüzmilyonlarca kişi yaşadığı toprakları terk etmek zorunda kalır. Küresel ısınma artık etkileri geri döndürülemeyecek noktaya ulaşmış, en ciddi küresel çevresel sorunlardan birisi haline gelmiştir.
Amaç 4: Nükleer riskin ne olduğunu açıklamak.
Nükleer riskin iki kaynağı olabilir. Birincisi, nükleer silahlar ve ikincisi ise nükleer teknololojinin enerji üretiminde kullanılmasıdır. Nükleer silahların kullanımından kaynaklanan risk, yapılan uluslar arası anlaşmalarla kısmen kontrol edilebilir hale gelmiştir. Buna karşın asıl risk, nükleer teknolojinin enerji üretimi için kullanılmasından kaynaklanmaktadır. Bunun somut görünümü ise bir nükleer kaza sonucu oluşacak nükleer serpinti riskidir. Nükleer kazaları önlemek ve kaza olsa bile nükleer serpinti riskini önlemek için ne kadar ileri teknolojiler geliştirilirse geliştirilsin nükleer serpinti riskini hesaplayabilmek ve bu riski sıfırlayabilmek mümkün değildir. Sonuç olarak nükleer riski sıfırlamanın en kesin yolu nükleer teknolojiyi enerji üretimi için kullanmamaktır.
Amaç 5: Biyolojik çeşitliğin ne olduğunu açıklamak.
Biyolojik çeşitliliğin azalması, küresel ısınma sonucunda bazı hassas bitki ve hayvan türleri yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kalmakta hatta yok olmaktadır. Tüm dünyanın bir ekosistem olduğu düşünülürse, bu ekosistemin varlığını sürdürebilmesi, ekosistem içindeki tüm canlıların varlığını sürdürmesien bağlıdır. Dolayısıyla biyoçeşitliliğin korunması tüm dünyanın varlığını sürdürebilmesi için çok büyük bir önem taşımaktadır.
Amaç 6: Kuraklık ile çölleşme arasındaki ilişkilerin neler olduğunu açıklamak.
Kuraklık ve çölleşme büyük ölçüde küresel ısınma ve küresel iklim değişikliğinden kaynaklanmaktadır. Küresel ısınma sonucunda yeryüzünün sıcaklık genel düzeyi düzenli olarak artmakta ve bunun sonucunda kuraklık ve çölleşme de artmaktadır. Kuraklık ve çölleşme ise bir dizi başka sorunları beraberinde getrmektedir.
Amaç 7: Açlık ve yoksulluk ile çevresel sorunlar arasındaki ilişkileri değerlendirmek.
Küresel düzeyde görülen açlık ve yoksulluğun birçok farklı nedenleri olabilir. Ancak çevresel açıdan bakıldığında, açlık ve yoksulluk büyük ölçüde küresel ısınma ve küresel iklim değişikliği sonucunda ortaya çıkan kuraklık ve çölleşme ile ilgili görülmektedir. Bununla birlikte açlık ve yoksulluk XXI. Yüzyılın en ciddi küresel çevresel sorunlarından birisidir. Açlık ve yoksulluk ağırlıklı olarak Afrika’daki üçüncü dünya ülkelerinde görülmektedir. Bu ülkeler zaten kıt olan doğal kaynaklarını hızla tüketmekte ve böylelikle bu kaynaklarını hızla kaybetmektedir. Böylelikle bu ülkelerdeki yoksulluk da hızlanmakta ve kalıcılaşmaktadır. Sonuç olarak bu ülkelerin yoksulluk kısır döngüsünden çıkması giderek zorlaşmakata ve imkansız hale gelmektedir. Küresel çevre sorunları ile ilgili olarak, küresel yoksulluğun artması da gene küresel anlamda çok ciddi bir risk oluşturmaktadır. Dünyanın birçok yerinde aşırı ve dengesiz beslenmeden kaynaklanan birçok sağlık sorunları görülürken, üçüncü dünya ülkelerinde açlık ve yoksulluğu artması ve yaygınlaşması bu ülkelerde adalet duygusunu zayıflatmakata ve bu ülkelerde radikalizm ve uluslararası terör eylemlerine eğilimlerin artmasına yol açmaktadır.
Kendimizi Sınayalım
1.Aşağıdakilerden hangisi asit yağmurlarının nedenlerinden biri değildir?
A. Endüstriyel bacalardan çıkan gazlar
B. Otomobil egzoslarından çıkan gazlar
C. Termik sanrallerin bacalarından çıkan gazlar
D. Deodorantlardan çıkan gazlar
E. Uçaklardan çıkan gazlar
2.Aşağıdakilerden hangisi ozon tabakasındaki incelme sonucunda görülen etkilerden biridir?
A. Güneş ışığına maruz kalanlarda cilt kanserlerinin görülmesi
B. Akciğer kanseri vakalarının artması
C. Kalp krizi riskinin artması
D. İşitme bozukluklarının artması
E. Yürüme ve romatizmal rahatsızlıkların artması
3.Aşağıdakilerden hangisi küresel ısınmanın nedenlerinden biri değildir?
A. Isınmada kullanılan kömür
B. Fosil yakıtların kullanımı
C. Otomobil egszolarından çıkan gazlar
D. Endüstriyel bacakardan çıkan gazlar
E. Elektrik enerjisi üretiminde güneş enerjisinin kullanımı
4.Aşağıdakilerden hangisi küresel ısınma sonucunda ortaya çıkan etkilerden biri değildir?
A. Buzulların erimesi
B. Kuraklığın artması
C. Çölleşme
D. Deniz seviyesinin yükselmesi
E. Balık üretiminin artması
5.Aşağıdakilerden hangisi küresel ısınmanın küresel düzeyde bir toplumsal çevresel sorun olduğu göstermektedir?
A. Yüzmilyonlarca kişinin açlık ve yoksulluk tehdidi altında kalması.
B. Buzulların erimesi
C. Denizlerin yükselmesi
D. Deniz altındaki resiflerin yok alması
E. Biyoçeşitliliğin azalması
6.Aşağıdaki hangisi küresel ısınmayı önleyecek önlemlerden biri olabilir?
A. Endüstriyel üretimin arttırılması
B. Yeni üretim teknolojilerinin geliştirilmesi
C. Yenilenebilir enerji kaynaklarının geliştirilmesi
D. Daha fazla otomobil kullanımı
E. Tatile çıkanların sayısının artması
7.Aşağıdakilerde hangisi küresel iklim değişikliğinin sonuçlarından biri değildir?
A. İkilimlerin polarize olması
B. Buzulların erimesi
C. Denizler genel seviyesinin yükselmesi
D. Deniz dibinde bulunan resiflerin çoğalması
E. Kuraklıkların artması
8.Aşağıdakilerden hangisi küresel yoksulluğun nedenlerinden biri değildir?
A. Kuraklıkların artması
B. Tarımsal üretimin azalması
C. Doğal kaynakların azalması
D. Adil gelir dağılımı
E. Su kaynaklarının azalması
9.Aşağıdakilerden hangisi ozon tabakasındaki incelmenin nedenlerinden biridir?
A. Kloroflorokarbon gazlarının atmosferde yoğunlaşması
B. Oksijenin atmosferde yoğunlaşması
C. Karbondioksidin atmosferde yoğunlaşması
D. Metan gazının atmosferde yoğunlaşması
E. Hidrojen gazının atmosferde yoğunlaşması
10.Biyoçeşitliliğin korunmasının dünya için kritik derecede önemli olmasının nedeni aşağıdakilerden hangisidir?
A. Farklı bitkiler besin kaynağı olduğu için.
B. Doğal güzelliklerin korunması için.
C. Tüm dünya ekosisteminin, dolayısıyla doğal dengenin korunması için.
D. Bitkisel kaynaklı ilaç türlerinin geliştirilmesinde hammadde kaynağı olduğu için.
E. Endüstriyel üretimde hammadde kaynağı olduğu için.
Kendimizi Sınayalım Yanıt Anahtarı
1 . D*2 . A*3 . E*4 . E*5 . A*6 . C*7 . D*8 . D*9 . A*10 . C
*********************************************************************
BÖLÜM 4:TÜRKİYE’DE ÇEVRE VE TOPLUM
Özet
Amaç 1: Türkiye’de çevre toplum ilişkilerinin genel çerçevesini değerlendirmek.
Türkiye’de çevre ve toplum ilişkileri değerlendirildiğinde öncelikle belirtilmesi gereken nokta, çevresel konuların toplumsal düzeyde çok öncelikli olarak ele alınmadığı görülmektedir. Türkiye’de çevre toplum ilişkilerinin genel çerçevesini dört başlık altında değerlendirmek mümkündür. Bunlar toplumun çevre konusundaki genel algısı, çevre konusundaki yasal yönetsel çerçeve, ekonomik sektörlerin çevresel süreçlere bakış açıları ve çevre hareketidir. Toplumun çevre konusundaki genel algısı değerlendirildiğinde, ekonomik refah ve büyüme talebi ile çevresel duyarlılık arasında bir ikilem içinde olduğunu ifade etmek mümkündür. Çevre konusundaki yasal yönetsel çerçeveye gelince, Türkiye’de çevre konusunda oldukça zengin ve karmaşık bir yasal çerçevenin olduğu ve yönetsel olarak da çevre yönetiminin Çevre ve Şehircilik Bakanlığının sorumluluğunda olduğu görülmektedir. Ancak yasal ve yönetsel çerçevenin çok etkili bir şekilde işlediğini söylemek mümkün değildir. Ekonomik sektörleirn özellikle de endüstriyel sektörlerin de çevreye karşı çok duyarlı olmadıkları görülmektedir. En son olarak çevre toplum ilişkileri açısından çevresel hareket değerlendirildiğinde, Türkiye’de çevre ile ilgili çok sayıda dernek ya da sivil toplup örgütü niteliğinde örgütlenmenin olduğu görülmekte ancak tüm bu örgütlenmelerin toplumsal düzeyde çok da etkili olmadığı görülmektedir.
Amaç 2: Çevre konusundaki toplumsal algının ne olduğunu açıklamak.
Türkiye’de toplumun çevresel konulardaki algısı genel olarak değerlendirildiğinde, azımsanamayacak bir çevresel duyarlılıktan söz etmek mümkündür. Bununla birlikte çevresel konular toplumsal olarak çok öncelikli konulardan birisi değildir. Başka bir deyimle, toplum ekonomik kalkınma ve refah talebi ile çevresel duyarlılık arasında bir ikilemle karşı karşıyadır. Toplum, toplumsal ve ekonomik kalkınma ve refah düzeyi açısından görece düşük bir düzeyde olduğu için, bir ekonomik kalkınma ve refah talebi içindedir ve bu eğilim en öncelikli değer durumundadır. Diğer yandan, oldukça yoğun bir şekilde yaşanan çevresel sorunlar da toplumsal açıdan kaygı duyulması gereken sorunlar olarak değerlendilmektedir. Ancak sonuçta toplum ekonomik kalkınma ve refah talebi ile çevresel duyarlılık arasında bir ikilem ile karşı karşıya kaldığında, genellikle ekonomik kalkınma ve refahtan yana bir tavır göstermektedir.
Amaç 3: Ekonomik sektörlerin çevreye nasıl yaklaştıklarını değerlendirmek.
Ekonomik sektörler özellikle de sanayi sektörünün genel olarak çevreye bakışı değerlendirildiğinde çevresel faktörlerin öncelikli olarak değerlendirilen faktörler olmadığı görülmeketdir. Çevre ile olan ilişkiler özellikle sanayi sektörü açısından değerlendirildiğinde, temel ilkenin minimum maliyetle maksimum üretimin (faydanın) sağlanması temel ilke olarak benimsenmiştir. Dolayısıyla üretim sürecinde çevresel kaynakların sınırsızca kullanılması ve üretim süreçleri sonucunda ortaya çıkan olumsuz çevresel etkiler özellikle sanayi sektörü için genellikle dikkate alınması gereken faktörler olarak değerlendirilmemektedir. Yukarıda da değinildiği gibi, endüstriyel sektörlerin belirtilen tutumunun yönetsel açıdan da zımnen desteklendiği görülmektedir.
Amaç 4: Çevre konusundaki yasal ve yönetsel yapının genel çerçevesini tanımlamak.
Türkiye’de çevre konusunda oldukça zengin ve karmaşık yasal çerçeve ve yönetsel yapı vardır. Ancak toplumsal düzeyde yukarıda değinilen, ekonomik kalkınma ile çeversel duyarlılık arasındaki ikilem çevre yönetimi açısından çok daha yüksek düzeyde söz konusudur. Dolayısıyla çevre konusunda çok zengin bir yasal çerçeve olmasına rağmen bu yasal çerçevenin etkili bir şekilde uygulandığı söylenemez. Bunun temel nedeni ise çevre yönetimi konusunda yetkili olan yönetsel yapının, çevresel kaygılardan çok ekonomik gelişme ve kalkınma kaygılarına önem ve öncelik vermesidir. Bu da çevresel konuların yönetsel düzeyde de önemli ve öncelikli konular olarak ele alınmadığı sonucunu doğurmaktadır.
Amaç 5: Türkiye’de çevre hareketinin ne ifade ettiğini tartışmak.
Türkiye’de oldukça yaygın bir çevre hareketinin varlığından söz etmek mümkündür. Ancak bu çevre hareketinin toplumsal olarak hangi düzeyde kabul gördüğü ve hangi düzeyde etkili olduğu tartışmalıdır. Türkiye’de çevre ile ilgili olan çok sayıda dernek, vakıf türü sivil toplum örgütünün varlığı söz konusudur. Bu sivil toplum örgütlerinin görünürde çok sayıda gönüllüsü var gibi görünse de aktif üyeleri son derece sınırlıdır. Dolayısıyla da çevre ile ilgili sivil toplum örgütlerinin toplumsal düzeyde kabul göremediklerini belirtmek mümkündür. Çevre ilgili sivil toplum örgütlerinin aktif üyelerinin son derece sınırlı olması, dolayısıyla toplumsal düzeyde kabul görmemiş olması bu örgütlerin etkili olmaması gibi bir sonuç doğurmuştur denilebilir.
Amaç 6: Türkiye’de çevre hareketinin farklı boyutlarını karşılaştırmak.
Türkiye’de çevre hareketinin genel niteliği değerlendirildiğinde, farklı niteliklere sahip çevre örgütlerinin varlığından söz etmek mümkündür. Var olan çevre örgütlerinin bir kısmı kamu bürokrasisi ile iç içe olup, aslında var olan çevresel sorunları dile getirmek ve çevresel sorunlar konusunda eleştirel tavır takınmaktan sakınan bir yapıdadır. Çevreye ilişkin bu tür örgütlenmeler, adeta başka amaçlara ulaşmak için bir araç olarak kullanılan bir görünümdedir. Var olan çevre örgütlerinin bir kısmı ise tamamen endüstriyel sektör temsilcileri tarafından kurulmuş ve adeta temsilcisi olduğu sektörlerin yarattığı çevre sorunlarını azaltmak ve hatta bir ölçüde bu sorunları gözden uzak tutmak gibi bir işlev görmektedirler. Dolayısıyla kamu bürokrasisine ve sanayi sektörleri temsilcilerine yakın olan çevre örgütlerini gerçekten sivil toplum örgütü olarak değerlendirmek oldukça tartışmalıdır. Buna karşın ortaya koydukları çevresel görüşler açısından radikal denilebilecek bir tavır alış içinde olan çevre örgütlerinden söz etmek mümkündür. Bu çevre örgütleri görece bağımsız ve aynı zamanda çevresel açıdan radikal denilebilecek bir tavır alış içinde olan ve dolayısıyla “sivil toplum örgütü” nitelikleri taşıyan örgütlerdir. Bu örgütler çevresel konuların ve sorunların dile getirilmesinde ve toplumsallaştırılmasında farklı bir yol izlemektedirler.
Kendimizi Sınayalım
1.Türkiye’de çevresel konuların toplumsal düzeyde öncelikli olarak değerlendirilmemesinin nedeni aşağıdakilerden hangisidir?
A. Türkiye’de çevre sorununun olmaması
B. Hava kirliliğinin olmaması
C. Ekonomik kaygıların öncelikli olarak değerlendirilmesi.
D. Doğal kaynakların sınırsız olması
E. Çevrenin kirletilmez olması
2.Çevresel konuların yönetimi ve denetiminden sorumlu bakanlık aşağıdakilerden hangisidir?
A. Milli Eğitim Bakanlığı
B. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı
C. Turizm Bakanlığı
D. Orman Bakanlığı
E. Maliye Bakanlığı
3.Türk toplumunun çevresel duyarlılık açısından konumunu aşağıdakilerden hangisi ile ifade edilebilir?
A. İleri düzeyde eylemsel çevrecilik.
B. Orta düzeyde çevrecilik
C. Çevreci değil
D. Militan çevrecilik
E. Gölge çevrecilik
4.Aşağıdaki çevreci görüşlerden hangisi çevre sorunlarının çözümü konusunda katkıda bulunmakla ilgilidir?
A. Çevresel dünya görüşü boyutu
B. Çevresel kaygı boyutu
C. Çevresel taahhüt boyutu
D. Çevrecilik
E. Militan çevrecilik
5.Türkiye’de Çevresel Etki Değerlendirmeyi gerçekleştirmekle görevli olan kurum aşağıdakilerden hangisidir?
A. Çevre Bakanlığı
B. Başbakanlık
C. Çevre ve Orman Bakanlığı
D. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı
E. Bayındırlık Bakanlığı
6.TURMEPA’nın açılımı aşağıdakilerden hangisidir?
A. Turizm Pazarlama Derneği.
B. Türkiye Meclisi Partisi
C. Deniz Temiz Derneği
D. Turistik Merkezleri Araştırma Enstitüsü
E. Turizm ve Çevre Araştırmaları Derneği
7.Aşağıdakilerden hangisi Yeşiller Partisinin temel ilkelerinden biri değildir?
A. Kalkınma ve gelişme
B. Cinsiyet eşitliği
C. Sürdürülebilir kalkınma
D. Özgürlük ve eşitlik
E. Doğrudan demokrasi
8.Aşağıdakilerden hangisi doğa merkezli çevreciliğin temel ilkelerinden biridir?
A. Doğaya egemen olma.
B. Gelişmenin sınırsız olduğu ilkesi.
C. Doğal kaynakların tükenmez olduğu ilkesi.
D. Ekonomik refahın arttırılması ilkesi.
E. Doğa ile toplum arasında karşılıklık ilkesine dayalı bir ilişki.
9.Çevre ve Kültür Değerlerini Koruma ve Tanıtma Vakfı’nın (ÇEKÜL) amaçlarını en iyi tanımlayan ifade aşağıdakilerden hangisidir?
A. Ekonomik ve kalkınma ve refahın sağlanmasına katkıda bulunmak.
B. Çevresel değerlerin korunmasını sağlamak.
C. Doğal değerlerin korunmasını sağlamak.
D. Doğal ve kültürel değerlerin korunmasını sağlamak.
E. Kültürel değerlerin korunmasını sağlamak.
10.Çevre konusundaki “sivil toplum örgütleri”nin ayırıcı ve belirgin özelliği aşağıdakilerden hangisidir?
A. Çevre konusunda farkındalık yaratması.
B. Ekonomik büyümenin sağlanmasına katkıda bulunması.
C. Ekonomik kalkınma ve refahın sağlanmasına katkıda bulunması.
D. Çevresel değerlerin korunmasını sağlaması.
E. Görece bağımsız ve özgür olması.
KENDİMİZİ SINAYALIM YANIT ANAHTARI
1 . C*2 . B*3 . B*4 . C*5 . D*6 . C*7 . A*8 . E*9 . D*10 . E
**************************************************************************
1. Türkiye’de toplumsal düzeyde çevresel duyarlılığın çok yüksek olmamasının başlıca nedeni, Türkiye’de toplumun henüz toplumsal ve ekonomik olarak gelişmekte olan ülke kategorisinde yer alması, dolayısıyla ekonomik kalkınma ve refahın yüksek bir toplumsal beklenti olarak ortaya çıkmasıdır. Bununla birlikte, çevresel sorunlar ve çevresel konularla ilgili olarak azımsanmayacak bir duyarlılık da söz konusudur. Bunun sonucunda bir yandan toplumsal düzeyde bir ekonomik kalkınma ve refah beklentisi söz konusu iken; diğer yandan, çevresel konular ve sorunlarla ilgili olarak bir farkındalık ve söz konusudur. Bu durum sonuç olarak toplumun ekonomik kaygılar ile çevresel kaygılar arasında bir ikilem ile karşı karşıya kalmasına yol açmaktadır. Ancak son tahlilde bir karar vermeleri gerektiğinde, ekonomik kalkınma ve refah beklentileri, çevresel kaygı ya da farkındalıklarının önüne geçmektedir. Bir bakıma toplumda özellikle ekonomik olarak güçlü olmayan kesimler açısından, çevresel farkındalık ve kaygıya rağmen, çevresel faktörlerin göz ardı edilerek, ekonomik kalkınma ve refah talebinin baskın çıktığı ve sonuç olarak çevresel farkındalığın göz ardı edildiği görülmeketdir. Dolayısıyla çevresel farkındalığın özellikle kentsel düzeyde gerçek anlamda artması ve yaygınlaşması, bir bakıma belirli bir ekonomik refah düzeyine ulaştıktan sonra gündeme gelebilecektir denilebilir. ?
2. Türkiye’de çevre toplum ilişkilerinin yapısı ve düzeyini açıklayan çok sayıda örnekten söz etmek mümkündür. Metin içinde Yatağan Termik Santrali ve Bergama Altın madeni örneklerinden söz edilmiştir. Buna göre 1980’li yılların başında üretime başlayan Yatağan Termik Santraline öncelikle tüm toplum kesimleri ekonomik gerekçelerle sahip çıkıp desteklemişlerdir. Ancak daha sonra çeversel etkileri ortaya çıkmaya başladığında bu kez farklı toplum kesimlerinin santralin etkileri konusunda farklı tavırlar takındıkları görülmekedir. Köylerde yaşayanlar olumsuz etkilere vurgu yaparken, santralde çalışanlar olumsuz etkileri göz ardı edebilmektedirler. Bergama Altın Madeni’nin kurulmasının söz konusu olduğu 1990’lı yıllarda, öncelikle yörede yaşayanlar tarafından çok yüksek düzeyde bir direnç gösterilmiştir. Ancak daha sonra maden işletilmeye başlandığında, önceki aşamalarda altının madenine karşı çok güçlü direnç gösterenlerin bir kısmı madende çalışmaya başlamış ve direnç oldukça zayıflamış hatta ortadan kalkma noktasına gelmiştir. Benzer durumlar, Afşin Elbistan Termik Santrali, Kütahya ve Uşak’daki altın ve gümüş madenleri gibi birçok örnekler için de söz konusudur. Hatta bazen çok ilginç olarak, çevreye zarar veren işletmelerin yöresinde yaşayan ancak işletmelerde çalışanlar ile çalışmayanlar arasında çıkar çatışmaları hatta fiziki anlamda çatışmalar gündeme gelebilmektedir. Bunun temel nedeni, çevre açısından risk oluşturan işletmelerde çalışan yoksul toplum kesimlerinin buralarada çalışmak zorunda olmalarıdır. Bu işletmelerde çalışanlar, çalıştıkları işletmelerin çevresel açıdan risk hatta tehdit oluşturduğunu bilmelerine rağmen, ekonomik nedenlerele bu işletmelerde çalışmak zorunda olduklarından dolayı, söz konusu işletmelerin taşıdığı çevresel riski görmezden gelmekteler, hatta bu durumu karşıt görüşte olanlara karşı bazen çatışmaya girmek pahasına savunmak durumunda kalmaktadırlar. Bu durum Türkiye’de toplumun genel olarak çevresel konulardaki duyarlılıklarını açıklayan ve aslında son derece paradoksal ve trajik olan bir durumdur. ?
3. Yukarıda yer alan açıklamalardan da anlaşıldığı gibi, Türkiye’de toplumsal düzeyde çok yüksek bir çevresel duyarlılıktan söz etmek mümkün değildir. Bunun temel nedeni toplumsal düzeyde çevresel duyarlılık ile ekonomik kalkınma eğilimi arasında bir ikilem ile karşı karşıya bulunulmasıdır. Bu bağlamda kentsel düzeyde çevresel duyarlılığının artması öncelikle ekonomik refah düzeyinin artması ile yakından ilgilidir. Başka bir deyimle, ekonomik refah düzeyinin artması ile birlikte, insanlar ekonomik refah talebi ile çevresel duyarlılık arasında bir tercihte bulunmak söz konusu olduğunda artık daha fazla ekonomik refaha gereksinim duymadıkları için, çevresel duyarlılık ile karar verebilecek ve hareket edebileceklerdir. Çevresel duyarlılık ile ekonomik refah ile arasında yukarıda açıklandığı gibi, genel bir hatları ile açıklanabilecek bir ilişki vardır. Ancak buna rağmen, çevresel süreçler konusunda daha fazla bilgi sahibi olanlar ve bu bilgiyi bilinç düzeyine yükseltgemiş olanlar, başka bir deyimle bu bilgiyi içselleştirmiş olanlar, çevresel duyarlılık konusunda ekonomik refah düzeyinin yükselmesini beklemeden de daha duyarlı bir tavır alış içinde olabilmektedirler. Bundan dolayı çevresel konularda daha fazla duyarlı olmak bir ölçüde daha fazla bilgili olmak ile yakından ilgilidir. İşte çevre hareketinin de aslında temel amacı çevresel bilgiyi yaygınlaştırarak, bu konudaki farkındalığın artmasını sağlamaktır. Dolayısıyla çevresel duyarlılığın artması bir ölçüde çevre hareketine gösterilen desteğe ve sonuçta çevre hareketinin başarısına bağlıdır denilebilir. ?
4. Daha önce de değinildiği gibi Türkiye’de çevre ile ilgili çok sayıda derneğin varlığından, dolayısıyla bir ölçüde yagın bir çevre hareketinin varlığından söz etmek mümkündür. Ancak bu çevre hareketinin çok yaygın bir toplumsal desteğe sahip olduğunu söylemek mümkün değildir. Bunun temel nedeninin çevresel olguların toplumsal düzeyde, çok önemli ve öncelikli konular olarak değerlendirilmemesidir. Bununla birlikte çevresel sorunların giderek yaygınlaşması ve ağırlaşması ve çevresel risklerin daha ciddi ve tehdit edici boyutlara ulaşması ile birlikte çevre hareketinin de toplumsal destek anlamında giderek güçlendiğini belirtmek mümkündür. Doğal çevre ve ekosistem üzerinde çok ciddi risk ve tehditler oluşturması beklenen; özellikle dereler üzerinde kurulması planlanan Hidro Elektirik Santrallere, kömür ile çalışan Termik Santrallere ve Nükleer Enerji Santrallerine karşı çok ciddi toplumsal tepkilerin oluşmakta görülmektedir. Bu Toplumsal tepkiler de giderek yaygınlaşma eğiminde olan bir çevre hareketine dönüşmektedir. “Anadolu’yu Vermeyeceğiz” hareketi bunun en ilginç örneğidir. Bu örnekte de görüldüğü gibi Türkiye’de çevre hareketi, özellikle belli çevre sorunlarına bağlı olarak yaygınlaşma eğilimi gösteren bir yapıda ve giderek yaygınlaşma ve güçlenme eğilimindedir. Bununla birlikte geniş kitlelere ulaşması ve yaygın bir toplumsal destek kazanması halen çok fazla mümkün olamamıştır.
***************************************************************************
BÖLÜM 5:KÜRESEL ÇEVRE HAREKETİ
Özet
Amaç 1: Çevreciliğin ortaya çıkış gerekçelerini açıklamak.
Çevrecilik hareketi, XIX. yüzyılda endüstriyel kaynaklı çevresel sorunlarının ortaya çıkmaya başlaması ve bu sorunların XX. yüzyılda yaygınlaşarak yoğunlaşması ve insanların ve toplumların varoluşunu tehdit etmeye başlamasıyla birlikte bu sorunlara karşı bir toplumsal tepki olarak ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla çevre hareketinin ortaya çıkışı ile endüstrileşme ve çevresel sorunların yaygınlaşması arasında çok yakın bir ilişki vardır. Bu anlamda çevrecilik ve çevre hareketi bir anlamda endüstriyel kapitalizme karşı bir alternatif paradigma olarak ortaya çıkmıştır denilebilir.
Amaç 2: Çevreciliğin ne olduğunu tanımlamak.
Çevrecilik, çevre toplum ilişkilerinde çevreden yana düşünmek ve tavır almayı ifade eder. Bu çelişik gibi görünebilir, ancak aslen toplum da bir doğal çevre içinde yer almaktadır ve eğer doğal çevre yok olursa ya da çok ciddi bir şekilde zarar görürse toplumun da var oluşu ciddi oranda tehlikeye girecektir. Dolayısıyla doğaya ve doğal çevreye sahip çıkmak ve korumak aslında toplum ve insan yaşamını da korumak demektir. Ancak bunun da ötesinde, doğal çevrede yer alan tüm canlıların, insandan bağımsız olarak bir varlık alanı ve dolayısıyla var olma hakkı vardır. Dolayısıyla, çevreciliğin değişik formları olmakla birlikte, aslen çevrecilik ekonomik büyüme ve daha fazla refah ve tüketim eğilimlerine karşı, doğadan ve doğal çevreden yana olmak ve böyle bir düşünce ve eylem biçimi içinde olmayı ifade eder. Çevrecilik, nasıl bir doğal çevre içinde yaşadığımızın farkına varmak ve doğal çevre ile dostça bir yaşamı bir yaşam ilkesi haline getirerek bu ilkeyi hayata geçirmek demektir.
Amaç 3: Küreselleşme ve çevre arasındaki ilişkiyi değerlendirmek.
Küreselleşme öncelikle ekonomik anlamı olan bir kavramdır. Dünyadaki ekonomik iş ve ilişkilerin, ulusal sınırları aşarak ya da anlamsızlaştırarak, küresel ve tek biçim bir yapıya doğru evrilmesini ifade etmektedir. Dünya ekonomik sisteminin küreselleşmesi ile birlikte toplumsal sistemi de küreselleşmeye başlamıştır. Küreselleşmenin çevresel boyutu ise, ekonomik sistemlerin küreselleşmesi ile birlikte, zaten küresel olan çevresel sistemlere koşut olarak, çevresel sorunların da küreselleşmesini ifade etmektedir. Bu anlamda artık çevresel sorunlar ve bu sorunların etkileri açısından, belirli bir ülke ya da bölgenin değil, bazen ve hatta çoğunlukla tüm dünyanın etki altında kalması söz konusu olmaktadır. Dolayısıyla da artık çevresel sorunlar ve bu sorunlarla başa çıkma açısından ulusal ve yerel çabalar ve sorumluluklar yeterli kalmamakta, küresel sorumluluklar ve işbirlikleri gerekli ve zorunlu olmaktadır. Küresel sorumluluk ve işbirliğinin yaşamsal bir zorunluluk olduğu ve bu işbirliğinin bir türlü sağlanamadığı en yıkıcı küresel çevresel sorun küresel ısınma ve küresel iklim değişikliğidir. Dolayısıyla söz konusu küresel çevresel sorunlarla başa çıkmak ve bu sorunlarla küresel düzeyde mücadele etmek için küresel çevreci hareket ortaya çıkmıştır.
Amaç 4: Küresel çevre hareketini çözümlemek.
Küresel çevre hareketi, küreselleşen çevre sorunlarına karşı, çevre hareketinin de küreselleşmesini ifade etmektedir. Çünkü artık küresel boyutta etkili olan çevresel sorunlara karşı yerel ve parçalı olarak mücadele etmek bu soruların dile getirilmesi ve bu sorunlara karşı çözüm yolları üretilmesi açsından yeterli olmamakta, küresel iş birliği mutlak bir gereklilik olarak ortaya çıkmaktadır. Greenpeace ve Yeşiller Hareketi küresel çevre sorunlarına karşı küresel bir işbirliği ve dayanışma sağlamak amacıyla ortaya çıkmış olan küresel çevre hareketleridir.
Amaç 5: Uluslararası Greenpeace hareketini değerlendirmek.
Uluslararası Greenpeace hareketi yerel Greenpeace hareketleri arasında küresel bir işbirliği sağlamak ve küresel düzeydeki çevre eylemlerini koordine etmek amacıyla oluşmuştur. Greenpeace hareketi aslen nükleer karşıtı bir hareket olarak ortaya çıkmış ve giderek küresel bir çevre hareketine dönüşmüştür. Aktif bir şiddet karşıtlığını temel bir eylem biçimi olarak benimsemiş olan uluslararası Greenpeace hareketi günümüzde mevcut yapısıyla bilinirliği son derece yüksek ve bu anlamda bir ölçüde etkili ve birçok çevre sorununun da bilinir kılınmasını sağlayan ve bu anlamda görece başarılı sayılabilecek olan bir küresel çevre hareketidir.
Amaç 6: Yeşiller Partisi ve Yeşiller hareketini değerlendirmek.
Yeşiller Partisi ve Yeşiller Hareketi, çevre hareketini politik arenaya taşıyan ve bu anlamda olması gerektiği gibi çevre hareketinin siyasal bir meşruiyet kazanmasını sağlayan bir harekettir. Bu anlamda yeşiller hareketini başarılı olarak değerlendirmek gerekir. Yeşiller Partisi sayesinde çevresel konular parlamentoda tartışılır olmuş ve çevresel sorunlar ve çevresel süreçler politik olarak tartışılan ve hakkında politikalar üretilen ve çözüm önerileri sunulan sorunlar haline gelmiştir. Yeşiller Partisi bazı ülkelerde koalisyon ortağı olarak hükümete de girerek çevre politikalarının ve diğer politikaların belirlenmesinde aktif olarak yer almıştır. Böylelikle yeşil (çevreci) görüşlerin politik süreçlere aktif olarak katılması sağlanmış ve politik arenada çevreci anlamda “yeşil renk” de temsil edilerek, politik arenanın daha renklenmesi ve bu anlamda çeşitlenerek daha demokratik ve katılımcı bir görünüm kazanması sağlanmıştır.
Kendimizi Sınayalım
1.Çevreci hareket ne zaman ortaya çıkmıştır?
A. XVIII. yüzyıl
B. XIX. yüzyıl sonları
C. XIX. yüzyıl başları
D. XX. yüzyıl
E. XXI. yüzyıl
2.Aşağıdakilerden hangisi çevreci hareketin ortaya çıkış gerekçelerinden biri değildir?
A. Endüstrileşmenin ortaya çıkardığı risklere karşı olmak
B. Nükleer risk
C. Deniz kirliliği
D. Kuraklık ve çölleşme
E. Toplumsal refahın arttırılması talebi
3.Küresel çevreci hareketin ortaya çıkış gerekçesi aşağıdakilerden hangisidir?
A. Küresel ısınma
B. Ozon tabakasındaki incelme
C. Nükleer risk ve tehdidin artması
D. Küresel iklim değişikliği
E. Hepsi
4.Greenpeace’in kurucusu kimdir?
A. David McTaggart
B. Max Weber
C. Riley Dunlap
D. Bob Hunter
E. James Cook
5.Greenpeace’in en temel kuruluş gerekçesi aşağıdakilerden hangisidir?
A. Nükleer risk ve tehdite karşı olmak.
B. Küresel ısınma
C. Ozon tabakasındaki incelme
D. Hava kirliliği
E. Toprak kirliliği
6.Greenpeace’in uluslararası bir nitelik kazanmasındaki en önemli rolü aşağıdakilerden hangisidi oynamıştır?
A. Cem Özdemir
B. David McTaggart
C. Riley Dunlap
D. William Cotton
E. Bon Hunter
7.Yeşiller partisinin en etkili olduğu ülke aşağıdakilerden hangisidir?
A. Almanya
B. İngiltere
C. Türkiye
D. Hollanda
E. ABD
8.Aşağıdakilerden hangisi Yeşiller Partisinin temel ilkelerinden biri değildir?
A. Genişletilmiş adalet
B. Nükleer karşıtlığı
C. Barışcıllık
D. Toplumsal refah ve kalkınma için doğal kaynakların tüketilmesi
E. Kendi kaderini tayin hakkı
9.Greenpeace hareket aşağıdaki ülkelerden hangisinde ortaya çıkmıştır?
A. Almanya
B. İtalya
C. Kanada
D. ABD
E. Japonya
10.Yeşiller açısından genişletilmiş adalet ne anlama gelmektedir?
A. Ekonomik eşitlik
B. Fırsat eşitliği
C. Eğitimde adalet
D. Cinsler arası eşitlik
E. Cinsler arasında eşitlik, kuşaklar arasında adalet ve küresel eşitlik
Kendimizi Sınayalım Yanıt Anahtarı
1 . B*2 . E*3. E*4 . D*5 . A*6 . B*7 A*8 . D*9 . C*10 . E
***********************************************************************
BÖLÜM 6: KENT YOKSULLUĞU VE ÇEVRE
Özet
Amaç 1: Yoksulun ve yoksul grupların kimler olduğunu açıklamak.
Günümüzde yoksulluğun kentsel ve küresel nitelikleri yoksulluğun türlerini ve görünümlerini farklılaştırmıştır. Yoksullar artık sadece kimsesiz, yaşlı, engelli ve çocuklar gibi çalışamayan kişi ve gruplarla tanımlanmamakta, aynı zamanda kadınlar, göçmenler, çalışanlar ve diğer çok sayıda grup ve sınıfı da kapsamaktadır. Bir başka ifadeyle yoksulluk, üretim, tüketim ve sınıf ilişkilerinin dışında ele alınmaktadır. Yoksulluk artık sadece ekonomik değil, sosyal ve kültürel kimliğe işaret etmektedir. Süreksiz, güvencesiz ve marjinal işlerle geçinmekte olan, kötü ve çökmüş kentsel mekânlarda yaşayan ve dışlanan çevresel ve diğer risk içinde yaşayan cinsel, ırksal, etnik ve dinsel kimliklerle örtüşen kişiler de yoksul kabul edilmektedir.
Amaç 2: Yoksulluk türlerini ve ölçütlerini tanımlamak.
Yoksulluğun karmaşık bir olgu olması ve çok değişkenliliği belirlenmesini de güçleştirmektedir. Yoksulluk çoğu kez; mutlak yoksulluk, yoksulluk sınırı ya da çizgisi, yoksulluk açığı, göreli, öznel, geçim standartı ya da açlık sınırı gibi kavramlar etrafında ele alınmaktadır. Yoksulluğun ölçümlenmesinde bireyin ve hanehalkının geliri veya tüketim harcamaları esas alınmakta, öngörülmüş bir gelir veya tüketim seviyesinin altında kalan bireyler mutlak yoksul olarak nitelendirilmektedir. Bazen de bu hesaplamalara okur-yazarlık, ortalama yaşam süresi vb sosyal değişkenler de eklenerek yoksulların yaşam düzeyleri göreli yoksullukla belirlenmeye çalışılmakta ve karşılaştırmalar yapılmaktadır.
Amaç 3: Yeni kent yoksulluğunun özelliklerini açıklamak.
Kent yoksulluğu düzensiz sanayileşme ve hızlı kentleşmenin bir sonucu olarak ortaya çıkmış, gelir dağılımındaki eşitsizliklerin giderek artması ve küresel işbölümü kentlere göçü hızlandırarak, enformelleşme ve sosyal dışlanmayı beraberinde getirmiştir. Gelir ve işde sınırlı kabul, işsizlik, yetersiz ve güvensiz yaşam koşulları, zayıf kentsel altyapı ve hizmetler, kolaylıkla risk altında olmak, çevresel tehlike ve sağlık riskleri yeni kent yoksulluğunun ayırt edici özellikleridir.
Amaç 4: Artan kent nüfusuna yönelik çevre sağlık risklerini değerlendirmek.
Tüm dünyada kentlerde yaşayan insan sayısının girerek artması kent yoksulları için yeni riskleri de beraberinde getirmektedir. Aşırı kentleşme ve yetersiz kent planlaması daha çok aşırı ve düzensiz kentleşmeyi artırmakta, kentsel hizmetlerin sunumunda aksamalara yol açmakta, zorlaştırmakta ve hizmetlerin kalitesini daha da düşürmektedir. Doğal kaynakların istismarının yanında çevresel sorunlar artmakta, bu da yeni sağlık risklerini beraberinde getirmektedir. Düşük standartlı konutlar, yetersiz ve kirli su, sağlık hizmetlerinin eksikliği ve katı atık sistemlerinin yetersizliği, dış mekân/açık ve kapalı mekân hava kirliliği düşük kalite yemek/pişirme yağlarından kaynaklan etkiler insan sağlığını olumsuz etkilemektedir. Hatta yoksullar için yaşamsal risk oluşturmaktadır.
Amaç 5: Yoksulluğun Türkiye’deki boyutlarını değerlendirmek.
Ülkemizde 1980’lere kadar yoksulluk, geleneksel dayanışma kurumları ve ilişkileri bağlamında ele alınmış, kimsesiz ve muhtaç çocuklar yoksul olarak kabul edilip, devletçe bakım ilkesi çerçevesinde değerlendirilmiştir. Özellikle 2001 ve ardıl ekonomik kirzlerle birlikte kentlerdeki görünürlüğü artan yoksulluk, gelir dağılımı ve yoksulluk rakamlarının istikrarlı bir seyir göstermemesi gibi nedenlerle mutlak düzeyde olmasa da, göreli düzeyde tedbir alınması gereken bir hal almıştır. Kentlere artan göç, enformelleşme, geçici işler ve güvencesizlikle işgücü piyasalarının diğer olumsuz koşulları kent yoksullarının mekânsal ayrışma ve dışlanmalarını da artırmıştır.
Amaç 6: Türkiye’de kent-çevre ilişkisini tartışmak.
Ülkemizde çevreye ilişkin bir bilinç zamanla oluşmuşsa da, çalışmalar daha çok biyolojik çeşitliliğin korunması, tabiat koruma alanlarının düzenlenmesi, çevre koruma bölgelerinin belirlenmesi gibi fiziki çevrenin korunması, enerji ve sürdürülebilirlik üzerine yoğunlaşmıştır. İnsanın çevre haklarından çok, insan ihtiyaçlarının karşılanmasındaki yoksunluklar üzerinde durulmuştur. Sosyal çevrenin sorunları ve sağlık riskleri bağlamı yetersiz kalmıştır. Yoksullukla ve çevre arasındaki ilişkide kentsel hava kirliliğinin yarattığı hastalıkların artmasına ve bununla ilişkili olarak sağlık hizmetleri üzerinde odaklanılmıştır.
Kendimizi Sınayalım
1.Yoksulluğa ilişkin ilk yaygın kurumsal hesaplamalar aşağıdaki ülkelerden hangisinde hesaplanmıştır?
A. ABD
B. İsviçre
C. Nijerya
D. İspanya
A. Fransa
2.Aşağıdakilerden hangisi yeni yoksulluğun tanımlayıcı özelliklerinden biri değildir?
A. Gelir yoksunluğu
B. Risk toplumu
C. Mekânsal bütünleşme
D. Mekânsal ayrışma
E. Tüketememek
3.Yeni yoksulluk aşağıdaki hangi toplumsal grupları kapsar?
A. Göçmenler
B. Kadınlar
C. Çocuklar
D. Çalışanlar
E. Hepsi
4.Aşağıdakilerden hangisi yoksulluğun bir türü olarak kabul edilmez?
A. Açlık Yoksulluğu
B. Topluluk Yoksulluğu
C. Öznel Yoksulluk
D. Mutlak Yoksulluk
E. Göreli Yoksulluk
5.Mutlak yoksulluğun belirlenmesinde en temel kabul edilen ihtiyaç aşağıdakilerden hangisidir?
A. Giysi
B. Beslenme
C. Barınma
D. Eğitim
E. Sağlık
6.Çevresel sağlıktan en fazla etkilenen yoksul bölge aşağıdakilerden hangisidir?
A. Sahra-Altı Afrikası
B. Kusey Asyada
C. Güney Avrupa
D. Antartika
E. Orta Doğu
7.Afrika’nın kanalizasyon hizmetlerine erişim yüzdesi kaçtır?
A. %18
B. %35
C. %45
D. %50
E. %55
8.Türkiye’de kişi başı günlük su tüketim miktarı kaç litredir?
A. 111
B. 132
C. 245
D. 353
E. 500
9.Türkiye’de su ürünleri kanunu kaç yılında kabul edilmiştir?
A. 1969
B. 1971
C. 1975
D. 1982
E. 1985
10.Temiz içme suyu yetersizliğinden dolayı çocuk ölümlelerinin en fazla olduğu bölge aşağıdakilerden hangisidir?
A. Sahra-Altı Afrikası
B. Kusey Asyada
C. Güney Avrupa
D. Antartika
E. Orta Doğu
Kendimizi Sınayalım Yanıt Anahtarı
1 . A*2 . C*3 . E*4 . B*5 . B*6 . A*7 . E*8 . A*9 . B*10 . A
*************************************************************************
BÖLÜM 7: KENTLEŞME, ÇEVRE, YEREL POLİTİKA VE SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK
Özet
Amaç 1: Kenti tanımlamak ve kent türlerini değerlendirmek.
Kent; mekan üzerine yapılaşmış ve belirli bir nüfus yoğunluğuna erişmiş, ekonomik, teknolojik, yönetsel, sosyal ve kültürel olarak örgütlenmiş, kırsal alanlardan ayırt edilebilen temel kentsel hizmetlerin ve kent bilincinin oluştuğu, yerleşik ve bütünleşik bir yerleşim birimidir, bir sistemdir. Modern kent, sanayileşmeye ve kapitalizmin gelişimine paralel olarak Avrupa’da ortaya çıkmıştır. Kent tanımı yanında bilinmesi gereken iki kent türü de anakent ya da büyükşehir ile küresel kent kavramlarıdır. Anakenti tanımlamak gerekirse, nüfusu belirli bir büyüklüğe ulaşmış, ekonomik, siyasi, ticari, kültürel açılardan geniş hinterlanda sahip bir merkez olmuş, eski kent merkezi yanında bu merkeze bağlı yörekentleri bulunan metropoliten alandır.
Amaç 2: Kentleşmeyi tanımlamak ve nedenlerini açıklamak.
Kentleşme, sanayileşmeye ve ekonomik gelişmeye koşut olarak kent sayısının artması ve kentli nüfusun büyümesi sonucunu doğuran, toplum yapısında artan oranda işbölümü ve uzmanlaşma yaratan, insan davranış ve ilişkilerinde kentlere özgü değişikliklere yol açan, nüfusun büyük bir oranının tarımdan ve topraktan kopup tarım dışı alanlarda, sanayide, karmaşık örgütlerde ve köy dışı alanlarda, yani kentlerde geçimlerini sağlamaya ve hayatlarını sürdürmeye başlamalarını içeren bir nüfus birikim sürecidir. Kentleşmenin nedenleri dört ana kategoride toplanabilir: İtici nedenler, çekici nedenler, iletici nedenler ve sosyo-psikolojik nedenler. İtici nedenler, kırsal alanın mahrumiyetlerinden kaynaklanır. Çekici nedenler, sahip olduğu olanakların ve hizmetlerin kentleri cazip hale getirmesidir. İletici nedenler, kentleşmenin gerçekleşmesine olanak sağlayan teknoloji, ulaşım ağı, ulaşım ve iletişim araçlarıdır. Son olarak da, sosyo-psikolojik nedenler, kentlere ait ya da atfedilen olumlu bir takım özelliklerle ya da nitelemelerle (kentlerin daha özgürlükçü ve hoşgörülü ortamı olması gibi) ilgilidir.
Amaç 3: Yerinden yönetimi ve kentsel yönetimi değerlendirmek.
Yerinden yönetim, ülkenin değişik coğrafi alanlarında farklılık gösteren yerel ortak istemlerin karşılanması, hizmetlerin sunulması ve sorunların çözülmesi için yerel özerkliğe sahip, karar organları seçimle oluşan, halkın yerel kararların oluşumuna katılımının ve denetimin öngörüldüğü bir yerel örgütsel yapıyı içeren yönetim anlayışıdır. Yerel yönetim birimi ise doğrudan yerel özerklik çerçevesinde çalışan yerel yönetim yapısını ifade eder. Türkiye’de coğrafi açıdan yerinden yönetim birimleri belediyeler, il özel yönetimleri ve köylerdir. Bunlar içerisinde sadece belediyeler büyükşehir belediyeleri, kentsel alanlarda kurulan ve yerel ortak gereksinimleri gidermek üzere hizmet üreten kentsel yönetimlerdir. Kent yönetimleri, kentsel alan olarak değerlendirdiğimiz il merkezi kentlerde, ilçelerde ve beldelerde örgütlenmektedir.
Amaç 4: Politika ve kentsel politikayı tanımlamak ve sürecini açıklamak.
Politika ya da yönelti kavramı, bir sorunu çözmek, bir gereksinimi ya da gereksinimleri gidermek ve/veya belirli amaçları gerçekleştirmek için bir aktör ya da aktörler tarafından planlı bir şekilde oluşturulan ve yürütülen, gerekli kaynakların eşgüdümlü bir şekilde harekete geçirilmesini ve yönetimini gerektiren bir dizi eylemler bütünüdür. Kentsel politikalar ise, yerel sürdürülebilir ekonomik gelişmeyi destekleyerek, kentsel mekanı ve hizmetleri planlayarak ve kentsel hizmetleri çevresel sürdürülebilirlik temelinde sunarak kenttaşların refahını ve yaşam kalitesini sağlamayı amaçlayan ve kentsel alanlarla yürütülen politikalardır. Genel olarak (ulusal, bölgesel ya da yerel) politika süreci; sorunun gündeme gelmesi, sorunun çözümüne dönük politika alternatiflerinin saptanması, alternatifler arasından bir politikanın belirlenmesi, politikanın uygulanması, izlenmesi ve değerlendirilmesi ve devamına, değiştirilmesine ya da sonlandırılmasına karar verilmesi aşamalarından geçerek tamamlanırlar.
Amaç 5: Yerel politikalara yön veren temel ilkeleri tartışmak.
Kamu politikalarına, yerel ya da kentsel politikalara yön veren ilkeler iki grupta ele alınabilir: Tüm yerel politikaları ilgilendiren genel ilkeler ve herhangi bir politikaya ilişkin özel ilkeler. Tüm yerel politikaları ilgilendiren başlıca genel ilkeler olarak özgürlük, eşitlik, adalet, hakkaniyet, etkinlik ya da verimlilik, etkililik, erişilebilirlik, şeffaflık ya da açıklık, katılım, hesap verebilirlik, yerindenlik, yerel özerklik, hız, kalite, tasarruf, yerinde ve zamanında hizmet sayılabilir. Her bir politikaya yön veren özgün ilke ve değerler de olabilir. Örneğin çevre politikasının oluşturulmasına, uygulanmasına ve değerlendirilmesine adalet ve yerindenlik gibi genel ilkeler katkı sağlarken, kaynağında önleme ve kirleten öder gibi kendine özgü ilkeleri de yön verir.
Amaç 6: Sürdürülebilir çevre ve büyümeyi ve sürdürülebilir kenti değerlendirmek ve bu süreçleri karşılaştırmak.
Sürdürülebilir büyüme, gelecek nesillerin kendi ihtiyaçlarını giderme kapasitelerini yok etmeden bugünkü nesillerin ihtiyaçlarının karşılanabilmesidir. Sürdürülebilir büyüme yaklaşımının dayandığı iki anahtar kelime ihtiyaçlar (özellikle de yoksulların ihtiyaçları) ile insan olanaklarının ve çevresel kapasitenin sınırlılıklarıdır. Temel felsefe ise bu iki karşıt unsurun dengeli birlikteliğini sağlamak ve insan ihtiyaçlarını karşılarken çevresel değerler üzerinde sürdürülemez bir yük oluşturmadan sürekli ve dengeli bir büyüme gerçekleştirebilmektir. Ortak Geleceğimiz raporu, sürdürülebilir büyümenin temel ve birbirinden ayrılamaz üç unsuruna dikkati çekmiştir. Birbirinden bağımsız düşünülmemesi ve birlikte ele alınması gereken bu üç temel unsur; çevre koruma (çevresel sürdürülebilirlik), çevreye zarar vermeyen ekonomik büyüme (ekonomik sürdürülebilirlik) ve sosyal eşitliktir (sosyal sürdürülebilirlik). Sürdürülebilir kent ise, sürdürülebilir büyümenin kentsel mekana yansımasının bir sonucu olarak, çevresel değerleri ve kaynakları yok etmeden mevcut sakinlerine gönençli, esenlikli ve kaliteli bir yaşam ve gelecek nesillere de benzer bir yaşam şansı sunabilen kent olarak tanımlanmaktadır.
Kendimizi Sınayalım
1.Aşağıdakilerden hangisi kente ait özelliklerden biridir?
A. Homojen bir toplumsal yapısının olması
B. Birincil ilişkilerin egemen olması
C. Tarım ve hayvancılığın temel geçim kaynağı olması
D. Nüfus yoğunluğunun daha fazla olması
E. Durağan bir yaşamın hakim olması
2.Aşağıdakilerden özelliklerden hangisi kentsel yapının unsurlarından biri değildir?
A. Kentsel yerleşim biçimi
B. Ulaşım sistemi
C. Parklar
D. Fiziksel büyüklük
E. Daha küçük aile yapısı
3.Aşağıdakilerden hangisi kentleşmenin göstergelerinden biri değildir?
A. Pazara dönük üretim teknolojinin yaygın olması
B. Ailenin küçülmesi
C. Kent dışında yaşayanların oranının yüksek olması
D. Mesleki çeşitliliğin fazla olması
E. Nüfusun heterojenliğinin yüksek olması
4.Aşağıdakilerden hangisi Türkiye’de kentleşmenin çevreye verdiği zararlardan biri değildir?
A. Tarım arazilerinin azalması
B. Havanın kirlenmesi
C. Atıkların artması
D. Sağlıksız ve güvensiz yapılaşma
E. Daha heterojen bir toplumsal yapı
5.Aşağıdakilerden hangisi Türkiye’deki coğrafi açıdan yerinden yönetim birimlerinden biri değildir?
A. Büyükşehir belediyeleri
B. Kasabalar
C. İl özel idareleri
D. Belde belediyeleri
E. Köyler
6.Aşağıdakilerden hangisi politika sürecinin geçtiği aşamalardan biri değildir?
A. Bir sorunun gündeme gelmesi
B. Politika alternatiflerinin belirlenmesi
C. Politikanın yasalara uygunluğunun mahkemelerce denetlenmesi
D. Politikanın uygulanması
E. Politikanın izlenmesi ve değerlendirilmesi
7.Uygulanmak istenen bir politikanın gerçekleştirilmesini ve hedef kitleye ulaştırılmasını anlatan kamusal/kentsel politika ilkesi aşağıdakilerden hangisidir?
A. Etkililik
B. Yerindenlik
C. Erişilebilirlik
D. Kalite
E. Etkinlik
8.Aşağıdakilerden hangisi yenilenebilir enerji kaynaklarından biri değildir?
A. Güneş
B. Doğal gaz
C. Hidrolik kaynaklar
D. Rüzgar
E. Jeotermal
9.Aşağıdakilerden hangisi sürdürülebilir büyüme ve çevre anlayışına ilişkin özelliklerden biri değildir?
A. İnsan ihtiyaçlarını çevre üzerinde sürdürülemez bir yük oluşturmadan karşılanması
B. Daha az atık üretmesi
C. Gelecek nesillerin kendi ihtiyaçlarını giderme kapasitelerini yok etmemesi
D. Ekonomik büyümeyi durdurması
E. Çevreyi korurken teknolojinin olanaklarından yararlanması
10.Aşağıdakilerden hangisi sürdürülebilir kentte uygulanabilir politikalardan biridir?
A. Yapılaşma üzerindeki kontrolleri kaldırmak
B. Doğal gaz kullanımına öncelik vermek
C. Geri dönüştürülemeyen yapı malzemeleri kullanımını teşvik etmek
D. Yeşil ve açık alanları genişletmek
E. Kentsel mekan üzerinde yaygın ve dağınık yapılaşmayı özendirmek
Kendimizi Sınayalım Yanıt Anahtarı
1 . D*2 . E*3 . C*4 . E*5 . B*6 . C*7 . A*8 . B*9 . D*10 . D
**********************************************************************
BÖLÜM 8: KENT KONSEYLERİ VE ÇEVRE
ÖZET
Amaç 1: 1992 Rio Yeryüzü Zirvesinin neden toplandığını değerlendirmek.
1992 yılı Haziran ayında Brezilya’nın Rio Dejenerio kentinde toplanan ve Rio Yeryüzü Zirvesi olarak adlandırılan toplantı Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Programı tarafından organize edilmiştir. Bu toplantının amacı toplantıya katılan ve Birleşmiş Milletlere üye ülkeler arasında çevre konusundan küresel bir işbirliği oluşturmaktır. Daha somut olarak çevresel sorunların artık küresel bir boyuta ulaştığı ve ancak küresel düzeyde işbirlikleri ile bu sorunlarla mücadele edilebileceği noktasından hareketle toplanan zirve, çevresel sorunların yanı sıra, yosulluk, açlık, kötü yönetim gibi sorunlara da dikkat çekmiştir.
Amaç 2: Gündem 21’in ne olduğunu tanımlamak.
Gündem 21, Rio Yeryüzü Zirvesinin ana çıktısını oluşturan belgedir. 40 madeden oluşan bu belge, sürdürülebilir kalkınma ve küresel ısınma, küresel iklim değişikliği, biyoçeşitliliğin azalması gibi küresel çevre sorunlarının yanı sıra; açlık, yoksulluk, kötü yönetim gibi sorunlara da dikkat çekmekte ve bu sorunların çözümü için küresel bir işbirliği önermektedir. Bu anlamda Gündem 21 başta küresel çevre sorunları olmak üzere diğer küresel sorunların çözümü için adeta bir küresel işbirliği manifestosu gibidir.
Amaç 3: Yerel Gündem 21’in önemini özetlemek.
Yerel Gündem 21, Gündem 21’in 28. maddesini oluşturmaktadır. Gündem 21’de küresel çevre sorunlarına karşı küresel işbirliklerinin ana hatlarını ortaya koyarken, Yerel Gündem 21 ise bu ilkelerin yerel düzeydeki uygulama alanlarını belirlemektedir. Gündem 21’de belirlenen, ilkeler küresel düzeyde işbirliklerini gerekli ve zorunlu kılarken; bu ilkelerin asıl uygulama alanı yerel düzeyde olacaktır. Dolayısıyla yerel aktörlerin Gündem 21’in ilkelerini benimseyerek bu ilkeleri hayata geçirmeleri büyük bir önem taşımaktadır. Dolayısıyla Yerel Gündem 21, Gündem 21’de belirlenen sürdürülebilir kalkınma, yönetişim, çevresel sorunların ve açlık ve yoksulluğun önlenmesi gibi temel ilkelerin yerel düzeyde hayata geçirilmesi ve tüm bu süreçlere yerel aktörlerin dahil edilmesi anlamında büyük bir önem taşımaktadır.
Amaç 4: Kent Konseylerinin işlevlerinin neler olduğunu çözümlemek.
Kent Konseyleri Günden 21 ve Yerel Gündem 21’de belirlenmiş olan ilkelerin, yerel düzeyde hayata geçilmesi amacıyla oluşturulmuş bir yerel sivil toplum girişimidir. Sürdürülebilir kalkınma, yönetişim, çevresel sorunların çözümü, açlık ve yoksulluğun önlenmesi konularından yerel düzeydeki kamusal ve sivil aktörlerin işbirliğini öngörmektedir. Kent Konseyleri çatısı altında kent düzeyinde tüm kamusal ve sivil aktörlerin bir araya gelerek, yukarıda belirlenen temel hedefler dorultusunda işbirliği koşullarını belirleyerek bu koşullar altında işbirliğine gitmeleri öngörülmektedir. Bu anlamda Kent Konseyleri, yukarıda çizilen çerçevede içinde bulunduğu kentin stratejik önceliklerini belirleyerek bir stratejik öncelikler planı hazırlamasıdır.
Amaç 5: Gençlik ve Kadın meclislerinin neden ortaya çıktığı değerlendirmek.
Kent Konseylerindeki çalışma ve süreçlere yerel aktörlerin katılımı büyük bir önem taşımaktadır. Bu anlamda kadınların ve gençlerin süreçlere öncelikle ve aktif olarak katılmaları öngörülmektedir. Kent Konseylerindeki çalışmalara kadınların ve gençlerin öncelikli olarak katılmalarını sağlamak amacıyla kadın meclisleri ve gençlik meclislerinin kurulması ve kadınların ve gençlerin bu meclisler aracılığı ile süreçlere katılmaları öngörülmüştür. Bu anlamda kadın ve gençlik meclislerinin öncelikli olarak kurulması ve süreçlere öncelikle katılmalarının sağlanması, kadınların ve gençlerin yasal olarak tanımlanmış olan yönetim süreçlerinde yeterince temsil edilmemiş olduklarından, bu durumu bir ölçüde telafi etmek adına bir pozitif ayrımcılık girişimi olarak değerlendirilebilir.
Amaç 6: Kent Konseylerinin çevre konusundaki fonksiyonlarını çözümlemek.
Kent Konseylerinin kuruldukları kentte, sürdürülebilir kalkınma, yönetişim, açlık, yoksulluk ve çevresel sorunların çözümünde girişimde bulunması öngörülmüştür. Bu anlamda çevresel sorunlara dikkat çekmek, bu konuda bir bilinçlenme ve farkındalık yaratmak ve bunun ötesinde çevresel sorunların çözümüne katkıda bulunmak Kent Konseylerinin öncelikli çalışma alanlarını oluşturmakatadır. Bu bağlamda Kent Konseyleri çatısı altında çevre çalışma grupları oluşturulmuş ve çevre çalışma grupları çevre konusundan bilinçlendirme ve farkındalık yaratmaya yönelik çalışmalar başta olmak üzere, bu konuda birçok eylem ve aktivite gerçekleştirmişlerdir. Bu bağlanda Kent Konseyleri Platformu çevre konusundaki duyarlılığını yansıtmak amacıyla, bir bildiri yayınlamıştır. Bu bildiride Kent Konseylerinin, Türkiye’nin çevresel açıdan içinde bulunduğu risk ve tehditlere dikkat çektiği görülmektedir.
Kendimizi Sınayalım
1.Rio Yeryüzü Zirvesi, hangi yıl ve nerede gerçekleştirilmiştir?
A. 1992, Brezilya, Rio Dejenerio
B. 1972, Stokholm, İsveç
C. 1999, New York, ABD
D. 1997, Kyoto, Japonya
E. 1996, İstanbul, Türkiye
2.Aşağıdakilerden hangisi, Gündem 21’in ilkelerinden biri değildir?
A. Yönetişim
B. Sürdürülebilir kalkınma
C. Biyoçeşitliliğin korunması
D. Açlık ve yoksulluğun ortadan kaldırılması
E. Enerji kullanımı
3.Aşağıdakilerden hangisi, Yerel Gündem 21’in hedeflerinden biri değildir?
A. Kamusal ve özel yerel aktörler arasında iş birliğini geliştirmek.
B. Kadınları ve gençleri, yönetim ve karar alma süreçlerine katılımını teşvik etmek.
C. Merkezi yönetime müdahalede bulunmak.
D. Yerel düzeyde çevresel değerlerin korunmasına katkıda bulunmak.
E. Kentsel düzeyde stratejiler hazırlanmasına katkıda bulunmak.
4.Aşağıdakilerden hangisi, Kent Konseyi’nin oluşturan kuruluşlardan biri değildir?
A. Belediye
B. Valilik/Kaymakamlık
C. Muhtarlar
D. Esnaf odaları
E. İçişleri Bakanlığı
5.Kent Konseyi’nin çevre ile ilgili çalışmaları aşağıdaki hangi çalışma grubu çerçevesinde yürütülür?
A. Çevre çalışma grubu
B. Yaşlılık çalışma grubu
C. Sanat çalışma grubu
D. Planlama çalışma grubu
E. Eğitim çalışma grubu
6.Kent Konseyi’nin çalışmalarına öncelikle katılması öngörülen gruplar aşağıdakilerden hangileridir?
A. Yaşlılar
B. Muhtarlar
C. Yöneticiler
D. Kadınlar ve gençler
E. Öğretmenler
7.Rio Yeryüzü Zirvesi’ni düzenleyen örgüt aşağıakilerden hangisidir?
A. Birleşmiş Milletler Tarım Örgütü
B. Birleşmiş Milletler Çevre Örgütü
C. Birleşmiş Milletler Kalkınma ve Çevre Örgütü
D. Dünya Bankası
E. Uluslararsı Kalkınma Ajansı
8.Kent Konseyleri’nin kurulması nerelerde zorunludur?
A. Kasabalarda
B. Köylerde
C. Mahallelerde
D. İl ve ilçelerde
E. Şehirlerde
9.Kent Konseyleri’nin kurulmasının yasal dayanağı nedir?
A. İller İdaresi Kanunu
B. Köy Kanunu
C. Belediye Kanunu’nun 76. maddesi
D. İl Özel İdaresi Kanunu
E. İç İşleri Bakalığı Kanunu
10.Kent Konseyleri’nin kuruluşunun düşünsel temeli aşağıdakilerden hangisine dayanmaktadır?
A. Gündem 21’in 28. Maddesine (Yerel Gündem 21)
B. Birleşmiş Milletler Örgütüne
C. Belediyelere
D. Valiliklere
E. Avrupa BirliğineS
Kendimizi Sınayalım Yanıt Anahtarı
1 . A*2 . E*3 . C*4 . E*5 . A*6 . D*7 . C*8 . D*9 . C*10 . A