AÖF Aile Sosyolojisi Ders Notları



1.ÜNİTE      

 AİLENİN TANIMI 

Aile, birçok araştırmacı tarafından farklı şekillerde tanımlanmakla birlikte yapılarına göre toplumlar farklı aile tipleri içerebildiğinden genel olarak dünya üzerindeki tüm toplum ve aile yapılarına uygun tek bir tanım ortaya konamamıştır. Canatan ve Yıldırım, ailenin evrensel bir olgu olduğunu ancak ailenin evrensel bir tanımının yapılamayacağını ifade etmiştir. Nedenlerini ise; aile kurumunun dünyada göstermiş olduğu çeşitlilik ve tarihsel süreçte aile kurumunun (ailenin yapısı, aile içi pozisyonlar ve ilişkiler, ailenin işlevleri vb.) sürekli olarak değişime uğraması şeklinde açıklamıştır Aile, Türk Dil Kurumunun Güncel Türkçe Sözlüğünde altı farklı biçimde tanımlanmıştır.                                                                                                           • Evlilik ve kan bağına dayanan, karı, koca, çocuklar, kardeşler arasındaki ilişkilerin oluşturduğu toplum içindeki en küçük birlik.

  • Aynı soydan gelen veya aralarında akrabalık ilişkileri bulunan kimselerin tümü.
  • Birlikte oturan hısım ve yakınların tümü.
  • Eş, karı

. • Aynı gaye üzerinde anlaşan ve birlikte çalışan kimselerin bütünü

. • Temel niteliği bir olan dil, hayvan veya bitki topluluğu, familya

 Aile Nedir?

Aile, her toplumda varlığını ve önemini sürdüren evrensel bir kurum olma özelliği taşır. Türk Aile Yapısı Özel İhtisas Komisyonunun aile tanımına göre aile; kan bağlılığı, evlilik ve diğer yasal yollardan aralarında akrabalık ilişkisi bulunan ve çoğunlukla aynı evde yaşayan bireylerden oluşan; bireylerin cinsel, psikolojik, sosyal ve ekonomik ihtiyaçlarının karşılandığı, topluma uyum ve katılımlarının sağlandığı ve düzenlendiği temel bir birimdir

AİLENİN ÖZELLİKLERİ

Tarih boyunca yapısal ve işlevsel değişikliklere uğrayan ve toplumdan topluma farklılıklar gösteren aile, her toplumda varlığını ve önemini sürdüren evrensel bir kurum olma özelliği taşır. Evrensel bir kurum olan ailenin diğer sosyal kurumlardan farklı olarak taşıdığı özellikler Maclver ve Page tarafından şu şekilde sıralanmaktadır:

  • Aile, duygusal bir temele dayanmaktadır.
  • Aile şekillendirme özelliğine sahiptir
  • Ailenin kapsamı sınırlıdır
  • Aile toplumsal yapı içerisinde çekirdek özelliği taşımaktadır
  • Aile üyelerinin sorumlulukları vardır
  • Aile, toplumsal kurallarla çevrilidir
  • Ailenin hem sürekli hem de geçici bir özelliği vardır

         AİLE YAPILARINDA DEĞİŞİM

Aile yapılarında değişimlere neden olan önemli ve büyük ölçüde birbirine bağlı üç etken söz konusudur:

  • Birinci etken, tarıma dayalı üretimden sanayi üretimine geçiştir
  • İkinci etken, feodalizmdeki gerilemenin etkisiyle bazı elit grupların tekelinde bulunan tarım üretiminin, kapitalizmin etkisi ile endüstri sistemine dönüşmesidir
  • Üçüncü etken, bireylerin geleneksel yaklaşımla belirlenmiş standartlara göre eylemde bulunmak yerine, kendi özgür iradelerine göre davranmalarında görülen artıştır.

AİLE TİPLERİ

Ailelerin sınıflandırılmasında sosyal-ekonomik durum, aile bireylerinin sayısı, aile bireylerinin evlilik durumları, aile içinde yaşayan evli birey sayısı, aile içinde egemen olan kişi ve rolü, ailenin yerleşim yeri özellikleri gibi değişkenlerin rol oynadığı görülmektedir. Bu sınıflandırma ölçütlerine göre çeşitli aile tipolojileri belirlenmektedir

  • Aile içi egemenliğin ana ya da babada olmasına göre:
  • Patriarkal (Babaerkil aile): Babanın egemenliğine dayanan aile tipi
  • Matriarkal (Anaerkil aile): Annenin egemenliğine dayanan aile tipi
  • Egaliter (Eşitlikçi aile):Hem annenin hem de babanın eşit egemenliğine dayanan aile tipi
  • Evlenme biçimlerine göre:
  • Evlenecek kişilerin sayısına göre:
  • Monogamik aile: Tek eşlilik • Poligamik aile: Çok eşlilik      • Polijini: Bir erkeğin birden çok kadınla evliliği     • Poliandri: Bir kadının birden çok erkekle evliliği
  • Akrabalık ilişkisine göre
  • Patrilineal (Baba soylu aile):Yeni doğan bireyin sadece baba tarafından akrabalarıyla ilişkide bulunması ve baba soyunu izlemesi sonucu ortaya çıkan aile
  • Matrilineal (Ana soylu aile): Yeni doğan bireyin sadece anne tarafından akrabalarıyla ilişkide bulunması ve anne soyunu izlemesi sonucu ortaya çıkan aile
  • Bilineal (Hem ana hem baba soylu aile): Yeni doğan bireyin hem anne hem de baba soyunu birlikte izlediği ve her iki taraf akrabalarıyla ilişkide bulunduğu aile
  • İkamet biçimine göre:
  • Patrilokal aile: Evlilik sonrası kadının baba evini bırakıp eşinin yani erkeğin anne-babasının evinde onlarla birlikte oturduğu aile tipi
  • Matrilokal aile: Erkeğin eşinin ailesinin evinde onlarla birlikte oturması sonucu ortaya çıkan aile tipi • Neolokal aile: Eşlerin bağımsız bir eve yerleştiği aile tipi
  • Genel sınıflama: • Çekirdek aile           • Geniş aile

Aile kurumundaki yapısal değişiklikler ifade edilirken üzerinde durulan temel nokta; anne, baba ve çocuklardan oluşan aile üyelerinin büyükanne ve büyükbabaları kapsayan önceki kuşaklarla veya evlilik yoluyla aileye katılan yeni üyelerin birbirlerine olan fiziksel yakınlığı, başka bir ifade ile ailenin genişliği olmuştur.

*Marshall, geniş aile yapısını tek bir hanede birden fazla kuşağın bir arada yaşadığı aile sistemi olarak tanımlamaktadır.

Geniş Aile

Geniş aile; özellikle geleneksel toplumlarda gözlenen, evlilik ve kan bağıyla akraba olan çok sayıda insanın tek bir çatı altında veya birbirine yakın evlerde yaşadığı ve birkaç kuşaktan oluşan aile yapısıdır.

Hiyerarşinin en üstünde ailenin en yaşlı üyesi bulunur. Yaşlılar üretim ve tüketim başta olmak üzere ailenin karar mekanizmasında kilit rol oynarlar. Aile içi rol ve statü farklılıkları yaş, cinsiyet, medeni durum ve doğurganlık gibi kriterlere bağlı olarak değişiklik gösterir.

Çekirdek Aile

Anne, baba evlenmemiş çocuklardan oluşan çekirdek aileye dar, modern ya da kent ailesi de denmektedir.

Çekirdek aile; birbirini özgürce seçen eşler tarafından, anne ve baba ailelerinden bağımsız bir yerde ve akrabalık ilişkilerinden büyük ölçüde yalıtılmış olarak kurulur. Hareketli bir işgücüne ihtiyaç duyulan ve statünün akrabalık ilişkilerine göre değil kişisel yetenek ve beceriler yoluyla elde edildiği sanayileşmiş toplumlarda çekirdek aile tipi ağırlıktadır.

Yeni Aile Türleri ve Alternatif Yaşam Biçimleri

Bu yeni modeller ve yaşam biçimleri; tek ebeveynli aile, babasız aile, karışık aile, birlikte yaşama ve yolcu aileler olarak sıralanabilir:

  • Tek Ebeveynli Aile (Single Parent Family)

Boşanma, terk edilme, eşlerden birinin ölmesi, hiç evlenmeden çocuk sahibi olma gibi faktörler tek ebeveynli ailelerin ortaya çıkmasında etkilidir.

  • Babasız Aile (Fatherless Family)
  • Karışık Aile (Blended Family)
  • Birlikte Yaşama (Cohabitation)
  • Yolcu Aile (Commuter Family): Yolcu ailelerde, eşler farklı şehirlerde çalışmakta ve yaşamaktadırlar. Eşler yalnızca hafta sonları veya tatil gibi belirli zamanlarda görüşebilmektedirler. İki eşin aynı şehirde profesyonel bir iş bulma konusunda yaşadıkları sıkıntılar, finansal talepler, daha yüksek gelir elde etmek, kariyer için daha iyi fırsatlarının olması yolcu ailelerin sayısının artmasında etkili faktörlerdir.

Kağıtçıbaşı [15] ise bağımlılık modeli, bağımsızlık modeli ve psikolojik/ duygusal bağlılık modeli olmak üzere üç aile modeli üzerinde durmaktadır.

  • Bağımlılık modeli, karşılıklı bağımlılığa dayalıdır ve ataerkil aile yapısına sahip toplumlarda görülür. Bu aile modeline, insan ve aile ilişkilerinin sıkı bağlarla oluşturulduğu geleneksel toplumlarda rastlanır.
  • Bağımsızlık modeli, sanayileşmiş Batı toplumunun tipik aile modelidir. Bu aile modelinde bireycilik egemendir.
  • Psikolojik/Duygusal bağlılık modeli, sosyo-ekonomik gelişmeyle birlikte ortaya çıkmıştır ve ilişkisellik kültürüne sahip toplumlarda görülür.

Bağımlılık modelinde maddî ve duygusal bağımlılık; bağımsızlık modelinde maddî ve duygusal bağımsızlık söz konusu iken psikolojik/duygusal bağlılık modelinde duygusal alanda bağlılık görülürken, maddî alanda bağımsızlık görülür.

AİLE İŞLEVLERi :Aile üyeleri tarafından ailenin ve üyelerinin bireysel gereksinimlerinin karşılandığı aktiviteler ve davranışlar olarak tanımlanır.

  • Dewess’e göre aile işlevleri:
  • Çocuğun beslenmesi ve sosyalleşmesinde etkili bir çevre oluşturmak, • Ekonomik ihtiyaçları karşılamak, • Aile üyelerine duygusal destek ve güven duygusu sağlamak,                                     • Aile üyelerine korunaklı bir hayat alanı sağlamak,            • Üyelerin toplumsal hayatta anlamlı ilişkiler kurmasını sağlamak,       • Kültürel mirasın devamını sağlamak      • Neslin devamını sağlamak, • Sosyal olarak tanımlanmış bir kimlik sağlamaktır.
  • Ogburn aile işlevlerini;
  • Ekonomik ihtiyaçları karşılama, • Statü sağlama, • Çocukların eğitimini planlama,    • Din eğitimi verme,    • Boş zaman faaliyetlerini gerçekleştirme,      • Aile üyeleri olarak birbirlerini koruma, • Karşılıklı sevgi ortamı oluşturma olarak sıralamaktadır;
  • Ackerman ise bütün bu işlevleri;
  • Biyolojik, • Sosyal, • Psikolojik,      • Ekonomi

Aile işlevlerini anlamak amacıyla en yaygın kullanılan sınıflandırma McMaster tarafından yapılmış olan ve aile işlevlerini 6 boyutta inceleyen sınıflandırmadır:

  • Problem Çözme (Problem Solving)
  • İletişim (Communication)
  • Roller (Roles)
  • Duygusal Tepki Verebilme
  • Duygusal Tepki Verebilme
  • Davranış Kontrolü

 

Aile İşlevlerini Etkileyebilecek Etmenler: Aile, işlevlerini yerine getirip getirmemesine göre sağlıklı/fonksiyonel aile ve sağlıksız/fonksiyonel olmayan aile olmak üzere ikiye ayrılmaktadır.

Ailenin sağlıklı ya da sağlıksız olduğunu anlamak için kullanılan değerlendirme yöntemi McMaster Aile İşlevleri Modeli’ne dayanır

Problem Çözme (Problem Solving): Sorunlarını çözebilen bir ailede herhangi bir sorunun çözümü şu evrelerden geçer:

  • Önce sorun tanımlanır, • Seçenekler ortaya konur, • Seçeneklerden biri benimsenir,                  • Eyleme geçilir,           • Zaman zaman durum değerlendirilir.

İletişim (Communication): Açık-doğrudan, açık-dolaylı, örtük-doğrudan ve örtük-dolaylı olmak üzere dört çeşit iletişim tarzı mevcuttur. Mesajın açık veya örtük iletimi, net veya üstü kapalı olarak iletildiğini; direkt veya doğrudan iletim ise mesajın hedefe doğru olarak ulaşmasını veya başka yönlere sapmasını ifade eder.

Roller (Roles): Ailedeki işlevlerin sağlıklı yürütülebilmesi, büyük ölçüde rollerin bireyler tarafından benimsenmesi ve uygulanabilmesi ile ilişkilidir.

Duygusal Tepki Verebilme:Duygusal tepki verebilme boyutunun sağlıklı olması duyguların her alanda tam olarak, uygun yoğunlukta ve uygun sürede ifadesini gerekli kılar.

 

Gereken İlgiyi Gösterme:

  • Katılımın olmaması: Böyle bir durumda aile bireylerinin birbirleriyle ilgilenmeyip sadece pratik işleri yürüttükleri izlenir.
  • Zorunlu katılım: Aile bireylerinin birbirlerinin etkinliklerine entelektüel düzeyde katıldıklarına ilişkin bazı ipuçları olmakla beraber bireylerin birbirlerine duygusal yatırımları yoktur.
  • Narsistik katılım: Ben merkezcil düzeyde katılım vardır, kişi kendi duygusal gereksinimlerini karşılamak üzere diğerleriyle ilgilenir

. • Empatik katılım: Bireyler birbirlerinin yaşamı ve etkinlikleriyle derin bir şekilde empati yapabilme yeteneğindedirler.

  • Sembiyotik katılım: İki ya da daha fazla aile bireyi arasındaki sınırların bulanık ve ilişkilerin yoğun olması söz konusudur.

Davranış Kontrolü (Behavior Control): Niteliksel açıdan dört tarz davranış kontrolü söz konusudur. Esnek davranış kontrolü en sağlıklı, kaotik davranış kontrolü ise en sağlıksız olanıdır

  • Katı kontrol: Kuralların katı, değişmez biçimde uygulandığı kontrol

.• Esnek kontrol: Her koşulda duruma göre değişebilen akla uygun kontrol.

  • Gevşek kontrol: Çok serbestliğe izin vermeyen ancak sınırları önceden çizilmemiş biçimde kontrol.
  • Kaotik kontrol: Aynı durum karşısında dahi her seferinde farklı uygulanan, önceden belirlenemeyen bazen de hiç uygulanmayan kontrol.

2.ÜNİTE

Kuram; değişkenler arasındaki ilişkiyi basit ve anlaşılır bir şekilde açıklamak amacıyla birleştirilen, sistemli, düzenli ve bir bilimi temel alan kurallar, yasalar, açıklamalar ve kavramlardır. Kuramlar yaşamı, dünyayı ve olguları betimlememize, açıklamamıza ve yordamamıza yardım eder.

Farklı kuramların aileye bakış açısı farklılık göstermektedir. Bu kuramlar aşağıdaki başlıklar altında ele alınabilir;

  • Yapısal işlevsel kuram • Sosyal çatışma kuramı • Sembolik etkileşim kuramı   • Aile sistemleri kuramı        • Aile ekolojisi kuramı      • Gelişimsel aile kuramı    • Feminist aile kuramı.

YAPISAL İŞLEVSEL KURAM

İşlevselci yaklaşımın devamı niteliğindeki bu yaklaşım, 20. yüzyılda Talcott Parsons ile şekillenmektedir. Bir toplumun canlı bir organizma olarak varlığını sürdürebilme yeteneğini açıklayan yapısal işlevselcilik kavramı, toplumun var olan bir düzen içinde ne şekilde oluşup geliştiğini inceler.

Bu bakış açısının “Yapısal işlevselcilik” olarak isimlendirilmesinin nedeni, bir toplumsal sistemin ayakta kalabilmesi için karşılanması gereken işlevsel zorunluluklar veya gereksinimler ile bu gereksinimleri karşılama durumunda olan yapılar üzerinde odaklanmış olması gösterilmektedir.

Yapısal işlevsel kuram, sistem içindeki her bileşenin işlevi üzerinde durur ve her bileşenin genel sistemin işlevini yerine getirmesini nasıl desteklediğine veya engellediğine odaklanır

Alt sistemler, bir toplumun varlığını sürdürebilmesinde dört temel ihtiyacın karşılanmasına katkıda bulunmaktadır :   • Adaptasyon (uyum/uyarlanma)      • Amaca ulaşma • Bütünleşme (Entegrasyon)          • Varlığını sürdürme

  Yapısal işlevselcilere göre aile, toplumsal yapının bir parçası olarak toplumun devamlılığını sağlamak üzere işlev gösteren en önemli alt sistemlerden biridir. Yapısal işlevsel aile kuramının odaklandığı sorular aşağıdaki gibi sıralanabilir:

  • Ailenin işlevleri nelerdir? • Diğer sosyal sistemlerle aile arasındaki işlevsel ilişkiler nelerdir? • Aile üyelerine karşı ne gibi işlevleri yerine getirmelidir?

Yapısal işlevselci kuram çerçevesinde aile açısından göz önünde bulundurulması gereken sistem ilkeleri şu şekilde ifade edilmiştir:

  • Aile sistemi, daha geniş bir üst sistemin parçasıdır ve birçok alt sistemden oluşur. • Aile bir bütün olarak parçalarından daha büyüktür.
  • Aile üyelerindeki değişim tüm aile üyelerini etkiler.
  • Aile değişim ve durgunluk arasında denge kurabilir.
  • Aile üyelerinin davranışı lineerden (doğrusal) çok sirküler (döngüsel) kullanıldığında daha yararlıdır .

Parsons, bir alt sistem olarak ailenin yapısal özelliklerini şöyle sıralamaktadır:

  • Aile kurumu üyelerinin gereksinimlerinin önemli bir bölümünü karşılamak durumundadır. Aile üyeleri yaşamaları için gerekli olan temel gereksinimleri karşılandığı için birbirleri arasında bir alt sistem oluşturmuşlardır.
  • Aile kurumu varlığını sürdürebilmek için diğer sistemlerle ilişki kurmak ve onlardan destek almak zorundadır. Örneğin; aile kurumunu eğitim ve ekonomi gibi diğer kurumlardan bağımsız olarak düşünemeyiz

. • Aile kurumu, üyeleri üzerinde minimum düzeyde de olsa bir kontrol mekanizması kurmalıdır.

Yapısal işlevsel kuramın önemli temsilcilerinden Talcott Parsons, toplumun varlığını sürdürmesine katkı sağlayan ailenin, araçsal ve duygusal işlevleri olduğunu ifade eder. Araçsal işlevler, aile üyelerinin hayatta kalmasını sağlamaya yönelik (beslenme, barınma, koruma vb.) işlevlere dönük iken, duygusal işlevler ailede yüksek moral, maneviyat ve işbirliğine dönük (sevgi gösterme, şefkat sunma, yakınlık kurma, yardım etme vb.) işlevler olarak değerlendirilir. İşlevsellik için aileler, açık sistem olarak çevresiyle bilgi ve materyal değişiminde bulunurlar. Bu süreç enerji değişimi olarak adlandırılır.

SOSYAL ÇATIŞMA KURAMI

Çatışmanın nedeni, kaynakların kıt olması ve kıt olan bu kaynakların eşit olarak dağıtılmamasıdır. . Kuram, aile içinde cinsiyet ve yaş statüsünden kaynaklanan eşitsiz bir güç dağılımı olduğunu; dolayısıyla çocukların yetişkinlere, kadınların ise erkeklere oranla daha az güç sahibi olduğunu savunmaktadır.

Çatışmaya ilişkin temel kavramlar ve aileyle bağlantıları şu şekilde açıklanabilir:

 *Rekabet           * Güç          *Pazarlık ve Uzlaşma     *Atılgan ya da Saldırgan Davranışlar

 *Tehdit ve Vaatler

Evlilik sistemi, eşler arasında karar verme, şiddet ve boşanma gibi konular bu kuramın merkezinde yer almaktadır.

SEMBOLİK ETKİLEŞİM KURAMI :Temeli George Herbert Mead tarafından oluşturulmuştur. Sembolik etkileşim yaklaşımı, bireylerin kendi davranışlarını ya da başkalarının davranışlarını açıklamada yararlı olmaktadır.

Sembolik etkileşim kuramının temel varsayımları şunlardır:

  • Davranışa yüklenen anlam önemlidir. Davranışın ortaya çıkmasındaki nedenler ve davranışın ne anlam taşıdığını bilmek davranışın kendisinden daha önemlidir.
  • Bireylerin sosyal etkileşimleri davranışa anlam yükleme durumunda etkili olmaktadır.
  • Tüm davranışlar sosyal olarak öğrenilir. İnsanların sosyal yönleri doğuştan gelmez. Zamanla mesajları almaya ve bunları içselleştirmeye başlarlar.

Sembolik etkileşim kuramına göre; insanlar arası sosyal etkileşimlerin temelinde anlam oluşturma vardır. . Aile üyelerinin bir durum karşısındaki tepkilerini değerlendirmek açısından, ailenin etkileşimde ve davranışlarında kullandıkları sembolleri (konuşma şekilleri, jest, hareketler vb.) anlamak oldukça önemlidir.

AİLE SİSTEMLERİ KURAMI:Aile Sistemleri Kuramı, 20. yüzyılın ortalarında Murray Bowen tarafından oluşturulmuştur. Sistem yaklaşımı, sistemin sürekliliği ile birlikte özellikle işlevselliği açıklamada kullanılan bir modeldir. Bu yaklaşımda toplum, birbirleri ile ilişkili unsurların oluşturduğu bir sistem olarak açıklanır. Sistem yaklaşımına göre sisteme ait parçalar, sistemin bütününden ayrı tutularak anlaşılamazlar. Genel sistem kuramından doğmuş olan aile sistemleri yaklaşımında aile, alt sistemlerden oluşan ve birbirini etkileyen bir bütün olarak görülmektedir.

 Aile içi sistemler ile dış sistemler arasında bütünlük, hiyerarşi ve sınırların oluşturulması biçiminde tanımlanan bir örgütlenme söz konusudur:

  • Bütünlük, ailenin parçalardan oluşan bir bütün olduğunu ve bu bütünün parçalara göre daha önemli olduğunu ifade etmektedir.
  • Hiyerarşi, ailenin çeşitli alt sistemleri (karı-koca, çocuklar, akrabalar vb.) arasındaki ilişkilerin düzeyini belirtmekte olup bu alt sistemlerin karşılıklı bir düzen içinde bulunduğunu ve aralarında bir sınır olduğunu vurgulamaktadır.
  • Sınırlar, sistem içinde yer alan bireyler veya dış çevredeki bireyler, alt sistemler arasında var olan görünmeyen sınırları ifade etmektedir.

   Aile sistemi, genellikle birkaç farklı alt sistemi bünyesinde barındırır. Aile yaşam döngüsü içinde aile sistemindeki alt sistemlerin sayısı ve niteliği zamanla değişir

Farklı alt sistemler arasındaki iletişim ve çatışmalar, sistem içindeki bireyleri ve bütün olarak aile sistemini etkiler. Aile sistemleri kuramı, bireylerin aileleriyle ilişkilerini açıklamada ve karmaşık İlişkiler konusunda yol göstermede kullanılmaktadır.

AİLE EKOLOJİSİ KURAMI: Ekolojik kuram Bronfenbrenner tarafından 1979’da ortaya atılmıştır.Ekolojik kurama göre aile, bir dizi iç içe geçmiş halkanın merkezinde yer almaktadır. Bireyi ve aileyi çevreleyen dört çevresel sistemden söz edilmektedir

  • Okul, işyeri, arkadaş grubu gibi bireyin ya da ailenin doğrudan iletişim içinde olduğu çevreleri tanımlayan mikrosistem
  • Çeşitli mikro sistemler arasındaki ilişkilerden oluşan mezosistem,
  • Bireyin ailenin gelişiminde dolaylı yoldan etkilediği koşulları temsil eden egzosistem (medya, komşular vb.),
  • Bir kültür ya da alt kültürü tanımlayan geniş kurumsal örüntüleri kapsayan ve en dıştaki katmanı oluşturan makrosistem (kültür, toplum vb.)

  Ekolojik perspektif, aileyi çevresel değişimlere uyum sağlayan ve kendini yeniden örgütleyen bir küme olarak tanımlar. Bu yaklaşımın odak noktası ve varsayımları dikkate alınırsa ailenin tüm boyutlarını ve sorunlarını ele almak gibi bir iddiası yoktur. Cevaplamak istediği soruları iki noktada toparlamak mümkündür

  • Ailevi roller ile çevresel ortamlar arasında nasıl bir ilişki vardır?
  • İhtiyaçlarını karşılamak için aile ve aile üyeleri (yönetim ve iş bölümü açısından) nasıl davranışlar gösterirler?

GELİŞİMSEL AİLE KURAMI: Ailenin geçirdiği gelişim aşamaları (yaşam döngüsü evreleri), bu kuramın merkezinde yer almaktadır. Dinamik bir kurum olan aile, gelişim aşamaları uyarınca üyelerinden yeni görevler beklemektedir.Bu yaklaşım açısından cevapları aranan önemli sorular şunlardır:

  • Aile hangi aşamalardan geçmektedir? • Ayakta kalmak için ailenin her aşamada yerine getirmesi gereken görevler nelerdir?

Gelişimsel model, aileye yaşam döngüsü evrelerinde aile üyelerinin değişen rolleri ve görevlerini vurgulayan yaşam döngüsü perspektifinden bakar.

Gelişimsel yaklaşım aile davranışlarının üç boyutuna odaklanır:

  • Ebeveynlerin rol beklentileri gelişimsel görevlerde değişim,
  • Çocukların rol beklentileri gelişimsel görevlerde değişim,
  • Aile yaşam döngüsündeki çeşitli evrelerde kültürel olarak geçen bir ünite olarak ailenin gelişimsel görevlerinde değişimdir.

Stroup, gelişimsel yaklaşımda aile yaşam döngüsü içerisinde bir takım görevlerin yerine getirilmesinin eşler ve ailenin diğer üyeleri arasındaki tatmini ve mutluluğu etkilediğini belirterek bu görevlerin önemine vurgu yapmıştır

FEMİNİST AİLE KURAMI: Feminist bakış açısına göre cinsiyeti; kadın-erkek arasındaki biyolojik farklılıktan ziyade toplumun beklediği kadın-erkek davranışları, tutumları ve değerleri betimlemektedir. Feminist kuramcılara göre aile; toplumsal cinsiyet rolleri, toplumsal sınıf, cinsel yönelim ve medeni konumları temelinde üyelerinin toplumsal olarak belirlenmiş beklentileri öğrendiği bir kurumdur

Feminist bakış açısının ileri sürdüğü görüşler:

  • Aile, toplumdaki cinsiyet hiyerarşilerini ve cinsiyet ayırımlarını yansıtan bir kurumdur. • Aile, cinsiyet temelinde toplumsallaşmanın gerçekleştiği temel bir kurumdur.
  • Aile, kadın ve erkek arasında güç ilişkilerinde dengesizliği içermektedir.
  • Toplum daha fazla ya da daha az eşitlikçi bir yapıya kavuştukça, aile yeni biçimlere doğru evrim geçirmektedir.

Feminist aile kuramı, kadın ve erkekler arasındaki eşit gücü ve ailelerde kadın ve erkekler tarafından gerçekleştirilen emeğin eşit değerini ifade eder. Kuram, kadın ve erkeklere hayatlarını anlama ve iyileştirme yolu olarak aile rolleri, süreçleri ve diğer sosyal çevreler açısından feminist düşüncenin empoze edilmesini amaçlar

3.ÜNİTE

AİLE YAŞAM DÖNGÜSÜ NEDİR?

  1. Hemen her ailenin yaşam sürecinde önemli olan ve tamamı ailenin yaşam sürecini oluşturan bu önemli aşama ya da olaylar dizisi Aile Yaşam Döngüsü (AYD) olarak isimlendirilmektedir.

AİLE YAŞAM DÖNGÜSÜNÜN ORTAYA ÇIKIŞI VE GELİŞİMİ: Aile Yaşam Döngüsü çalışmalarına ilk olarak 1931 yılında Sorokin, Zimmerman ve Galphin’in çalışmalarında rastlanmıştır.

Sorokin, Zimmerman ve Galphin’in Aile Yaşam Döngüsü modeli:

  • Ekonomik özgürlüğünü kazanan yeni evli çiftler
  • Bir veya daha fazla çocuğu olan çiftler,
  • Kendi kendine yeten çocukları olan çiftler,
  • Yaşlı çiftler olmak üzere dört evreyi içerir

1940’lı yıllarda yapılan çalışmalarda Aile Yaşam Döngüleri geliştirilerek biraz daha karmaşık hale gelmeye başlamış ve yeni evreler ilave edilmiştir. Bu dönemde yapılan çalışmalarda kullanılan döngüler yedi evreden oluşmaktadır

. Glick 1947’de yapmış olduğu çalışmada;

  • İlk evlilik, • İlk çocuğun doğumu,     • Son çocuğun doğumu,                                                      • İlk çocuğun evlenmesi,                 • Son çocuğun evlenmesi ,        • Çiftlerden birinin ölmesi,   • Diğerinin ölmesi şeklinde ilk ve son çocuğa göre düzenlenmiş olan yedi evre belirlemiştir

1960’lı yıllarda yapılan çalışmalar ise Aile Yaşam Döngüsünün gelişimindeki son aşamadır. Wells ve Gubar tarafından 1966 yılında yapılan çalışmada Aile Yaşam Döngüsü 9 evreden oluşmaktadır. Bunlar:

  • Bekârlık dönemi (ailelerinden ayrı yaşayan bekârlar),
  • Yeni evli çiftler (çocuksuz)

, • Dolu yuva 1 (en küçük çocuk 6 yaşın altında),

  • Dolu yuva 2 (en küçük çocuk 6 yaş ve üstünde),
  • Dolu yuva 3 (yaşları büyük ama hala aileye bağımlı çocuklar),
  • Boş yuva 1 (çocuklar evden ayrılır, iş hayatı devam eder),
  • Boş yuva 2 (emeklilik),
  • Eş ölmüş, diğer eş çalışıyor,
  • Eş ölmüş, diğer eş emekli

Günümüzde en yaygın olarak kullanılan Aile Yaşam Döngüsü modeli; 1971 yılında Duvall tarafından geliştirilmiş olan, ebeveyn ve çocukların yaşlarına odaklanan ve 8 evreden oluşan modeldir. Şekil 3.1.’de verilmiş olan bu modelin evreleri şu şekildedir:

  • Yeni evli çocuksuz aileler,
  • Küçük çocuklu aileler (en küçük çocuk 30 aylığın altında),
  • Okul öncesi çocuklu aileler (en büyük çocuk 2,5-6 yaş aralığında),
  • Okul dönemi çocuklu aileler (en büyük çocuk 6-13 yaş aralığında),
  • Gençlik dönemi çocuklu aileler (en büyük çocuk 13-20 yaş aralığında),
  • Evden ayrılan çocuklu aileler (ilk çocuktan son çocuğun ayrılmasına kadar),
  • Orta yaş dönemi aileleri (boş yuvadan emekliliğe kadar),
  • Yaşlı aileler (emeklilikten her iki eşin ölümüne kadar)

Günümüzde en yaygın olarak kullanılan Aile Yaşam Döngüsü modeli, 1971 yılında Duvall tarafından geliştirilmiştir

Sayın’a  göre Aile Yaşam Döngüsü dört evrede ele alınabilir. Bunlar;

  • Ev kurma veya evlenme evresi: Bu evre 22 yaş civarında başlar ve yaklaşık iki yıl kadar sürer. • Döllenme evresi: İlk çocuğun doğumu ile başlar, ilk çocuğun evlenmesine kadar devam eder.
  • Dağılma evresi: İlk çocuğun evlenmesi ile başlar, son çocuğun evlenmesine kadar devam eder.
  • Sonuç evresi: Son çocuğun evlenmesi ile başlar ve eşlerden birisinin ölümüne kadar devam eder.

. Çocuksuz aileleri dikkate alan Aile Yaşam Döngüsü sınıflandırması:

  • Başlangıç (Uyum) •Biriktirme •Evliliğin ilk yarısı  •Evliliğin ikinci yarısı    •Emeklilik

AİLE YAŞAM DÖNGÜSÜNDE ÖNEMLİ YAŞAM GEÇİŞLERİ VE GÖREVLER

Ailenin yaşam döngüsündeki her bir aşamanın işlevsel hale gelmesi, ailenin genel işlevlerinin ayırt edici olmasına bağlıdır.

Duvall’in Aile Yaşam Döngüsü Evrelerinde Başarılması Gereken Önemli Yaşam Geçişleri Duvall’in Evreleri Başarılması                                   Gereken Önemli Yaşam Geçişleri

Evli eşler                                                                       Karşılıklı bağlanma

Çocuk büyüten aile                                                   Ebeveyn rollerinde gelişim

Okul öncesi çocuklar                                                 Çocuğun kişilik özelliklerini kabullenme

Okul çağı çocukları                       Kurumlarla çocukları tanıştırma (okul, spor grupları vb.)

Ergenler                                         Ergenliği kabullenme (sosyal ve cinsel rollerde değişim)

Evden ayrılan çocuklar                              Çocukların bağımsız yetişkin rolünü kabullenme

Orta yaş ebeveynler                                   Gitmeye hazırlanma-tekrar baş başa kalma

Yaşlı aile üyeleri                                                                     Yaşlı olmayı kabullenme

 

     Aynı zamanda birbirinden farklı özellikler taşıyan her bir aile yaşam döngüsünden başarılı bir şekilde diğer yaşam döngüsüne geçişin sağlanmasında çeşitli görevler önemli rol oynamaktadır

  • Sorumluluklar Görevler;
  • Eş rollerinin yüklenilmesi, • Köken aileden kopma, • Kayınvalide kayınpeder ile ilişki kurma, • İlişki kurallarını koyma, • İş bölümü.
  • Yeni Ebeveyn Rolleri Görevler; • Ebeveyn rollerinin yüklenilmesi, değerler, • Çocuk yetiştirme sorumluluğunun yüklenilmesi, • Genişlemiş ailede iş bölümü, ev işlerinin dağılımındaki değişimler, • Çocuklarla yaşama uygun kurallar ve iletişim kalıpları belirleme
  • Yeni Kişiliği Kabullenme Görevler; • Ebeveyn rollerini sürdürme, • Yeni bireyin gelişimine izin verme, • Gelişen kişilikle bağlantı kurma, • Ailenin sınırlarını korumakla ilgili yeni düzenlemeler yapma.
  • Aile Dışından Başka Kurumlara Çocukların Gönderilmesi Görevler; • Ebeveyn rollerinin artması, • Çocuğun ilk ayrılışına destek olmak, • Çocuğun gelişen bağımsızlığını ve bununla birlikte aile kurumundaki değişimi kabullenmek, • Dışarıdaki kurumlarla işbirliği (okul, spor merkezi vb)
  • Ergeni Kabullenme Görevler; • Çocuğun yeni gelişen kimliği ile karşılaşma, • Arkadaş gruplarının etkisinin artması, • Çocuğun bağımsızlığının ve farklılaşmasının artması.
  • Bağımsızlığı Deneyimlemek Görevler; • Artan bir bağımsızlıkla karşılaşma, • Çocuğun karar verme sürecine katılımı, • Eğitim ve kariyer planlamaya katılım, • Köken aile ile bağların zayıflamasının kabulü.
  • Yeni Bir Başlangıca Hazırlık Görevler; • Çocuğun bağımsız yetişkin rolünü kabullenme, • Ayrılığı planlama, • Orta yaş geçişi ile yüz yüze gelme.
  • İzin Verme/Karşı Karşıya Gelme Görevler; • Eş rolleri üzerine yeniden çalışma, • Geçmişin bitirilmemiş işleri ile baş başa kalma, • Çocuklarda ayrılma sorunlarını çözme.
  • Emekliliği Kabul Etme/Yaşlılık Görevler; • Yeni yaşam stiline uygun roller geliştirme, • İşten başka aile sorumlulukları ve aktiviteler geliştirme, • İleri yaşın fiziksel ve duygusal problemleri ile karşılaşma, • Kayıplar yaşama, • Yaşamı gözden geçirmeye başlama

AİLE YAŞAM DÖNGÜSÜ EVRELERİ VE ÖZELLİKLERİ: Duvall, aile yaşamında yer alan evrelerin ilk düzeyini evliliğin oluşturduğunu belirtmiştir.Duvall tarafından geliştirilmiş olan Aile Yaşam Döngüsünün ana başlıklarını esas alarak modeli oluşturan evreler şu şekilde açıklanabilir:

 Yeni Evli Çocuksuz Aileler: Evlilikle başlayan eşlerin yalnız olduğu ve ilk çocuğun doğumuna kadar devam eden çocuksuz yıllardır. Evlilikte karşılıklı güvenin oluşmasında önemli olan bu dönem, uyum dönemi ve kuruluş dönemi olarak da adlandırılmaktadır. Eşlerin aralarındaki farklılıkları çözümlemeye çalıştıkları bu dönemde çözümlenemeyen farklılıklar boşanma olasılığını artırmaktadır

Küçük Çocuklu Aileler:İlk çocuğun doğumundan 30 aylık olana kadar geçen dönemdir. Karı-koca rollerine yeni bir rol olan ebeveynlik (anne-baba) rolü eklenmiştir. Ailenin genişlemesi ile rollerini en fazla değiştirmesi gereken aile üyesi genellikle anne olmaktadır. Babaların ise diğer yaşam dönemlerine göre bu dönemde ev işlerine daha çok zaman ayırdıkları görülmektedir. Le Masters evliliğin bu döneminde ilk çocuğun doğumu ile ailelerin %83’ünün bunalıma girdiğini belirtmiştir. Bu bunalımın nedeni kötü evlilik, kişilik uyumsuzluğu ve bebeğin istenmemesi değil, çiftin bu yeni rol için hazırlıklı olmamasıdır.

Okul Öncesi Çocuklu Aileler: 2,5-6 yaş çocuğu olan ailelerdir. Okul öncesi çocuğun ilgi ve ihtiyaçlarının karşılanması ailenin temel uğraş alanını oluşturmaktadır. Bu dönem aynı zamanda anne-çocuk ilişkisinin temellerinin atıldığı dönemdir.

Okul Dönemi Çocuklu Aileler: 6-13 yaş arasında çocuğu olan ailelerin içinde bulunduğu dönemdir. Çocuk sayısı çoğu ailede ikiye çıkmıştır. Bu dönem bazen meşgul yıllar olarak da adlandırılır. Ailenin telaşlı, hareketli olduğu yıllardır. Bu dönem bireysel kaynaklardan zaman ve enerjinin en kıt ve yetersiz olduğu dönemdir. Özellikle annenin ev yönetim etkinlikleri için harcadığı zaman ve enerji yetmeyebilir. Bu nedenle bu dönemde diğer aile üyelerinin desteği başka bir ifade ile iş bölümü gereklidir. Aile bu dönemde yeni bir sistem olan okulla karşılaşır

Gençlik Dönemi Çocuklu Aileler: 13-20 yaş arasında çocuklara sahip ailelerdir. Bu döngü ailenin en büyük çocuğunun ergenliğe ulaşması ile başlamaktadır. Çocukların ergenlik döneminin temel özellikleri arasında yer alan biyolojik, psikolojik, sosyal ve duygusal değişimleri bu dönemde anne ve babanın yoğunlaştıkları “problem” alanları arasında ilk sıralarda yer alır

Evden Ayrılan Çocuklu Aileler: İlk çocuğun evden ayrılışı ile başlayan ve son çocuğun ayrılışına dek süren dönemdir. İlk çocuğun evlenme, iş bulma gibi nedenlerle evden ayrılması sonucunda bu dönemde aile yeniden daralmaya başlar.

Orta Yaş Dönemi Aileleri: Çocuğun evden ayrıldığı bu dönem alan yazında “boş yuva” olarak adlandırılmaktadır. Orta yaş dönemi ailelerde, ebeveynin sorumluluk anlayışında değişiklik görülmektedir.

Yaşlı Aileler:Aile yaşam döngüsünün son aşamasıdır. Çocuklar evden ayrılmış aile başlangıç yıllarına dönmüştür. Eşlerin emeklilik ve yaşlılık dönemine girdikleri süreci ifade etmektedir. İleri yaştaki çiftler bu dönemde ya iş yaşantılarının sonunda ya da emekliliklerinin başındadırlar. Bu dönemde yaşlı bireylerin karşılaştıkları en önemli sorunlardan biri yaşla beraber fiziksel güçten düşme ve kronik hastalıklardır. Enerjinin yanı sıra fiziksel ve duygusal dayanma gücü de azalır. Ayrıca iş yaşamındaki değişim (emeklilik), gelir ve olanaklarda azalmaya neden olmaktadır. Bu dönemde yaşlı bireylerin karşılaştığı bir diğer önemli sorun ise eşin kaybıdır.

4.ÜNİTE        Toplum ve birey arasında bir etkileşim ve iletişim işlevi gören aile, sosyal hizmet uygulamasının da temel odaklarından birini meydana getirir .

Sosyal hizmet müdahalesinde aile ile çalışma, çoğunlukla genelci yaklaşımda mezzo düzey uygulamanın içinde yer alır. Aile ile çalışma sürecinin ilk aşaması, tanışma veya aile ile bağlantı kurmak, ikinci aşaması ise aileye/ailenin yaşadığı soruna yönelik öndeğerlendirme yapmaktır. Bu ilk aşamalarda aile içindeki bireylerin kişisel özellikleri, aile içi etkileşim ve iletişim kalıpları, ailenin dinamik ve işlevsel yapısı, üyelerin rolleri, yaşanılan sorun veya sorunlar gözlemlenir ve bunlara dair bilgiler değerlendirilir.

AİLE DÜZEYİNDE SORUN

Boşanma ,Ayrılık ,Suç kurbanı olmak ,Alkol ve madde kullanımı, Duygusal Sorunlar, Kumar,İstenmeyen gebelik ,Çocuk ihmal ve istismarı ,Zorunlu emeklilik, İflas ,Cinsel İstismar,Alzheimer ,Yoksulluk ,Şiddet ,Çocuk suçluluğu, Ölümcül hastalık, Yaşlı istismarı ,AIDS, Kronik hastalık ,İşsizlik ,Evden kaçan gençler ,Ölüm ,Kısırlık ,Aldatma ,Cinsel işlev bozuklukları ,Kaza, Suç işleme vb.

     Ailede yetki paylaşımı, aile içindeki sınırlar, karar verme süreci, duyguların ifade ediliş tarzı, ailenin amaçları, ailedeki düşünce ve inanç kalıpları, aile üyelerinin üstlendiği roller ve üyeler arasındaki iletişim biçimi değiştiğinde sorunlar ortaya çıkabilmektedir. Mevcut sistem örüntüsünde meydana gelen herhangi bir değişiklik, üyeleri uyuma zorlar ve bu durum aile için sorun yaratabilir

Ailenin yaşadığı sorunların bir kısmı aile içinde kapalı bir iletişim tarzının benimsenmesinden kaynaklanmaktadır. Çoğu zaman aile üyeleri birbirlerine iletmek istedikleri mesajı doğrudan, anlaşılır ve net bir şekilde ifade edemezler, bunun yerine dolaylı, belirsiz veya imalı ifadelerle örtülü bir şekilde mesajları karşı tarafa iletmeye çalışırlar. Bununla beraber ailelerde iletişimi engelleyen çeşitli faktörler mevcuttur. Bu faktörler:

  • Düşüncelerini ifade etmekten çekinmek, • Aile üyelerine sözlü baskı yapmak,                                                                      • Odak alınan konuyu değiştirmeye çalışmak,                   • Çok soru sormak,                                         • Yüzeysel ve yapay bir ilgi ve yaklaşım sergilemek,          • Niyet okumaya çalışmak,                     • Sorulan soruları cevaplamamak,                                                                                                              • Yaşanılan kötü deneyimlerden bahsetmek,                     • Üyeler arası rekabeti kışkırtmak için karşılaştırma yapmak             •Tehdit etmek,                     • Olumsuz eleştiriler yapmak, Suçlamak,                             • Uyarmak, • Emretmek,       ,                  • Aşağılamak ,                                • Alay etmek ve                      • Gereksiz nasihatler vermek şeklindedir.

 

Sorunların çözümü için kurumsal yardım talebinde bulunan aileler, istekli ve değişime açık iken; çeşitli sebeplerden dolayı (havale, baskı vs.) kuruma gelen aileler, genelde daha isteksiz olurlar ve değişime direnç gösterirler. Bu nedenle sosyal hizmet uzmanının, bu tür ailelerin değişime karşı dirençlerini kırmak ve çözüm sürecine katılmalarını sağlamak için şunlara dikkat etmesi gerekir:

Aileye çeşitli seçeneklerin sunulması,

  • Ailenin kendini ifade edebilmesi için rahat ve samimi bir atmosfer oluşturulması,
  • Aile içinde yaşanan korku ve kaygıları azaltmak adına bazı üyelerin sergiledikleri davranışlara müsamaha gösterilmesi,
  • Üyelerin tüm davranışlarını değiştirmek yerine bazılarına odaklanılması ve bazılarının değiştirilmesi,
  • Koşullar elverdiği sürece üyelerin, kendi kararlarını verebilme noktasında teşvik edilmesi .

Aile; birbirleriyle etkileşim içinde olan bireylerden oluşan, yakın bağların ve içten duygusal ilişkilerin yaşandığı, bireylerin birbirlerine bağlı ve bağımlı olduğu sosyal bir sistemdir.

        AİLE ÜYELERİNİ BİR ARADA GÖRMEK: Ailenin sosyal yapısı üyelerin birbirine karşı tavırları,                    davranışları ve duygusal aktarımları neticesince ortaya çıkar ve anlaşılır.

Aileyi bir arada görmenin çeşitli avantajları vardır. Bu avantajlardan bazıları şunlardır:

  • Aile İçindeki Etkileşimi Gözlemlemek ve Anlamak
  • Dengeyi Sağlamak:
  • Akılcı Bir Yapı Sağlamak:
  • Açık İletişimi Sağlamak: “Burada hepimiz birbirimizi anlamaya çalışıyoruz ve aile olarak daha da yakınlaşıyoruz. Bunu yapmanın en iyi yolu ailenin her üyesini gerçekten dinlemek, meselelerini ve kaygılarını anlamaya çalışmak ve sonrasında herkesin akla uygun, açık, dürüst ve net bir şekilde karşılık vermesi, tartışması, fikir birliğine varması ya da fikir ayrılığına düşmesi.” şeklinde ifade edilebilir.

Ailelerle sosyal hizmet uygulamasının temel amacı; üyelerin beklentilerini anlamak ve karşılamak, üyelerin birbirlerine yönelik beklenti ve ihtiyaçlarını anlayabilmek ve birikmiş sorunların farkına varıp onları çözerek sağlıklı bir aile ortamının oluşturulmasını sağlamaktır.

AİLEYLE TANIŞMA: Sosyal hizmet uzmanının başta iletişim olmak üzere çeşitli mesleki becerilerini kullanarak samimi bir ortam yaratması, aile üyelerini rahatlatması, üyelerin kaygılarını azaltması ve fiziksel göstergelere/işaretlere (ses tonu, pozisyon, göz teması vs.) dikkat etmesi gerekir.

Tanışmanın gerçekleştiği oturumlarda, ailenin çeşitli hususlarda bilgilendirilmesi, kaygılarının azalmasına ve güven ilişkisinin tesis edilmesine olanak sağlar. Görüşmelerin belli bir düzen, plan ve süreç içerisinde gerçekleştirilmesi gerekir. Uzmanın:

  • Aile ile görüşme nedenini açıklaması, • Kendi rolünü açıklamas ı                                             • Aileye yasal sorumlulukları açıklaması,             • Ailenin koşullarına uygun hususları açıklaması                                                                                                                       • Aileyi mesleki çalışmanın kapsam, içerik ve çerçevesi hakkında bilgilendirmesi,                                • Değişim için aileyi motive ve ikna etmesi gerekir.

Tanışma aşaması da güven, dürüstlük ve saygı gibi olumlu değer ve davranışların tesis edildiği bir aşamadır. Uzmanın etkin ve süreklilik arz eden bir süreç yürütmesi için aile üyelerine güven vermesi gerekmektedir. Bu aşamada sosyal hizmet uzmanı, oturum başlamadan önce çeşitli hazırlıklar yapar. Uzman, aileye ilişkin bilgilere ulaşmak için kurum kayıtlarını inceler ve ailenin geçmiş deneyimleri hakkında bilgi sahibi olmaya çalışır. Bu aşama aynı zamanda kabul aşamasıdır. Aile sorunu olduğunu kabul eder ve bir çözüm arayışı içindedir. Uzmanın, bu noktada ya aileyi başka bir kurum veya uzmana havale etmesi ya da ailenin talep ve ihtiyaçlarını göz önünde bulundurarak kabul etmesi ve aileyle süreci yürüteceğini beyan etmesi gerekir . . Aile üyelerinin duygu ve düşüncelerini ifade edebileceği uygun fiziksel koşulların yaratılması, umut ve iyi niyet göstergeleri, üyelerin sürece değer atfetmesine ve uzmanla güven ilişkisi tesis etmesine katkı sağlar.

  Tanışma aşamasında sosyal hizmet uzmanı çeşitli faaliyetlerde bulunur. Bu faaliyetler şöyle sıralanabilir;

Hazırlık Faaliyetler: : İlk temas, yardım ilişkisinin atmosferini belirlediği için oldukça önemlidir. Sosyal hizmet uzmanının ilk görüşmeyi planlarken dikkatli olması gerekir. Ailenin daha önce benzer yardım süreçlerinden geçtiği düşünülerek üyelerin profesyonel anlamda bir yardım ilişkisi kurma konusunda çekingen davranacağı, şüphe duyacağı ve tereddüt edeceği unutulmamalıdır. Sürece katılım baskı ile (arkadaş, aile ve komşu baskısı veya mahkeme kararı vs.) gerçekleştiyse üyelerin kızgın ve kırgın olabileceği hesaba katılmalıdır. Görüşme saatleri konusunda esnek olunmalıdır. Çalışma saatleri göz önünde bulundurularak, ailenin durumuna bağlı olarak hafta sonları veya mesai sonrası görüşmeler ayarlanabilir. Görüşmenin iş yerinde, evde, hastanede, cezaevinde veya aile ve toplum merkezinde gerçekleşebileceği unutulmamalıdır. Uzmanın, aile üyelerinin özel gereksinimlerini düşünerek ve gizliliğe önem vererek hazırlık yapması gerekir. Sosyal hizmet uzmanının, görüşme için uygun ortamın yaratılması adına her türlü kurumsal koşulları da hesaba katması gerekir.

Tanışma Faaliyetleri: Aşağıda belirtilen faaliyetler ile ailenin sürece katılımı sağlanabilir:

  • Rahatsız etmeyen ve tehdit içermeyen bir şekilde karşılama ve selamlaşma,
  • Yaşanan soruna, duruma, olguya, istek ve ihtiyaçlara gerçekten ilgi gösterme,
  • Elde edilecek bilgilerin kullanımı ve gizliliği konusunda güvence verme (yasa, yönetmelik, etik kural belirtilerek),
  • Her türlü beklenti, istek ve kaygıyı açıklama noktasında teşvik edici olma,
  • Kurumsal, profesyonel ve hizmet ile ilgili yanlış anlaşılmaların ve korkuların belirtilmesini sağlama,
  • Hizmet sunumuna etki edebilecek başvuru şartlarını açıklama ve
  • Kabul hizmeti ile ilgili olası duygusal karmaşaları değerlendirme.

* Uzmanın ailenin yaşayacağı korkuları ve değişime karşı göstereceği direnci hesaba katması gerekir.

Kabul Faaliyetleri: Sosyal hizmet uzmanı, ailenin istek ve ihtiyaçları ile kurumsal uygunluk ve ölçütler arasında bir bağlantı olup olmadığını değerlendirmeli ve buna göre süreci yürütme kararı almalıdır. Uygunluk sağlanırsa vakanın kabulü gerçekleşir, aksi durumda vaka başka yerlere veya profesyonellere havale edilir. Kabul kararı, aynı zamanda uzmanın beceri ve yetkinliğine bağlı olarak da değişebilir. Uzmanın aile ile çalışmayı kabul ettiğinde aşağıda belirtilen faaliyetleri yerine getirmesi beklenir:

  • İhtiyaç, sorun veya sorunların aciliyetini ve önceliğini belirleme ve buna göre hareket etme,
  • Uzman ve ailenin süreç boyunca üstleneceği sorumlulukları tanımlama,
  • İhtiyaç dahilinde aile üyelerinden her türlü bilginin isteneceğini belirtme,
  • Gizliliğin korunacağını belirtme; ancak etik kurallar çerçevesinde bazı bilgilerin paylaşılabileceğini açıklama,
  • Görüşme sayısını belirleyerek koşullara göre geçici veya kalıcı bir sözleşme yapma,
  • Ücretli hizmet sunumunda gerekli bilgilendirmeyi yapma,
  • Görüşme süresi ve sıklığı, yer, saat, tarih, gün konusunda uzlaşmaya varma.

    Tanışma aşamasında uzman; tüm üyelerle ilgilendiğini göstermeli, hepsiyle bağlantı kurmalı, aile üyelerinin sorunu nasıl algıladıklarını anlamalı ve tanımlamalı, aile üyelerini birbirleriyle etkileşim kurması için teşvik etmeli, amaç ve hedeflerle ilgili bilgi vermelidir .

ÖNDEĞERLENDİRME: Aile ile sosyal hizmet müdahalesinde sorunun anlaşılması, amaç ve hedeflerin ortaya konulması, ailenin güçlü ve zayıf yönlerinin belirlenmesi ve anlaşılması, ailedeki işleyişin ve aile özelliklerinin ortaya çıkartılması açısından öndeğerlendirme aşaması oldukça önemlidir. Ailelerin çeşitli yapısal özellikleri vardır. Bu yapısal özellikler kültürden kültüre, toplumdan topluma değişiklik gösterebilir. Bu nedenle aileyi incelerken kültürel özellikleri göz ardı etmemek gerekir. Üyeler arasındaki rol, görev, sorumluluk, kural ve normlar aile içindeki yapının anlaşılmasını sağlar. Toplumsal anlamda ailenin çeşitli fonksiyonları bulunmaktadır. Bu fonksiyonlar genellikle; nüfusun yenilenmesi, çocukların bakımı, sosyalleşme, cinsel davranışların düzenlenmesi ve sevgi gibi duygusal ihtiyaçların karşılanması şeklinde ifade edilir. Öndeğerlendirmede ailenin sosyal tarihine yani hikâyesine başvurulur. Ailenin sosyal tarihini ortaya çıkarmak için iki temel teknik kullanılır. Bunlardan biri; ekoharitalar (ekolojik haritalar) diğeri ise; genogramlardır. Ekoharitalar; birey veya ailenin sosyal bağlarını/ilişkilerini gösteren, spesifik sorunların değerlendirilmesini ve müdahalelerin planlanmasını sağlayan, genellikle aile ve uzman ile beraber çizilen ve aileyi sosyal çevresi içinde değerlendiren diyagramlardır. . Genogramlar ise ailenin nesiller boyunca kurduğu ilişki yapılarını gösterir ve aile ağacına benzer. Genogram; en az üç nesil öncesinin incelenmesini olanaklı kılar, bu açıdan sorunun kökenine dair bilgi sağlar. Genellikle ekoharitalar gibi uzman ile beraber çizilir. Genogramlar sayesinde sorunlu davranış ve duyguların, kuşaklar arasında nasıl bir örüntü sergilediği ortaya çıkar. Bir nesilde meydana gelen sorun veya sorunlar sonraki nesillere de sirayet eder. Bu nedenle sorunlu örüntü veya örüntüler, kuşaklar arasında tekrar etme eğilimi gösterir. Genogramlar, aile üyelerinin nesiller boyunca geliştirdikleri ilişki örüntülerini görmelerine ve anlamalarına olanak tanır.

Ekoharitalar ile genogramlar için kullanılan semboller birbirlerine benzer. Aşağıdaki bilgiler çeşitli sembol ve şekillerle diyagram olarak düzenlenebilir

  • Yaş, cinsiyet, medeni durum, ev durumu gibi sosyo-demografik bilgiler,
  • Aile yapısı ve ilişkiler (çocuklar, ebeveynler vs.),
  • İş durumu, istihdam ve sorumluluklar,
  • Sosyal etkinlikler, hobiler, • Resmi ilişkiler (üyelikler vb.),
  • Sosyal ilişkilerle stres, gerilim ve destek kaynakları, • Mesleki ve kurumsal ve resmi olmayan kaynaklar ve sosyal destekler.

Aile sisteminin anlaşılması ve sorunun ortaya konulması için çeşitli diyagramların yanı sıra anket, ölçek ve envanter gibi değerlendirme araçları kullanılır. Sosyal hizmet uzmanı, ailenin durumuna ve sorunun niteliğine bağlı olarak Aile Yükü Değerlendirme Ölçeği, Aile İlişkileri Ölçeği, Aile Değerlendirme Ölçeği, Aile İhtiyaçları Ölçeği gibi çeşitli ölçeklere değerlendirme yapmak için başvurur. Yaşam döngüsüne bakarak aile içindeki değişim ve dönüşümleri anlamak mümkün olabilir. Ailenin yaşanan gelişimsel olaylara nasıl uyum sağladığını bilmek değerlendirme açısından önemlidir. Aile yaşam döngüsü, genç yetişkinlik, evlilik, çocuğa sahip olma, çocuğun ergenlik dönemine geçişi, çocukların evden ayrılması ile yaşlılık ve emeklilik olmak üzere altı evreden oluşmaktadır. . Yaşamsal döngüdeki gelişim ve değişim aşamalarında yerine getirilmesi gereken görev ve sorumluluklarda başarı elde edilmişse, bireylerin sonraki süreçlerde hayattan zevk alma durumu olumlu düzeyde artarken, hayata bağlanma motivasyonları da buna bağlı olarak yükselir . Öndeğerlendirme, bütüncül bir incelemeyi gerektirir. Bu aşamada, gözlem yapmak, sorunu anlama ve hedefleri belirleme öncelikli amaçlardır.

VAKA ÖRNEĞİ Ahmet 36, Nazan ise 33 yaşındadır. Çocukları Fatma 21, Ali 12 yaşındadır. Ahmet alkol problemleri nedeniyle zaman zaman eşine şiddet uygulamaktadır. Fatma Üniversiteye, Ali ise Ortaokula devam etmektedir. Ahmet alkol sorunu nedeniyle girdiği işlere devam edememekte, Nazan ise bir markette kasiyer olarak çalışmaktadır. Fatma erkek arkadaşıyla beraber olmuş cinsel yolla bulaşan bir hastalık kapmıştır. Bu nedenle çeşitli ilaçlar kullanmaktadır. Bu durumdan babası Ahmet’in haberi yoktur; fakat annesinin haberi vardır. Bir gün Ahmet ecza dolabında ilaçlara rastlamış ve Nazan’la görüştükten sonra olayın farkına varmıştır. Ahmet, Fatma’nın olayını öğrenince çok kızmış, birkaç gün kızgınlığını dindirmek için aileden uzaklaşmıştır. Buna rağmen bir gece alkollü bir şekilde eve gelip Fatma’yı dövmüş, kendisini engellemeye çalışan Nazan’ı da yaralamıştır. Nazan ise hemen polisi çağırmış, Ahmet’in tutuklanmasını sağlamıştır. Mahkemeye çıkan Ahmet, aile ile çalışan bir sosyal hizmet kurumundan yardım alma şartıyla serbest bırakılmıştır. Ahmet ailenin diğer üyeleriyle beraber sosyal hizmet kurumuna gelmiştir. Sosyal hizmet uzmanı, aile üyeleri gelmeden önce kurumda çeşitli hazırlıklar yaptı. Bir görüşme odası ayarlayarak içini düzenledi, gerekli materyallerin kontrollerini yaptı. Odadaki mobilyaları özenle düzenledi, görüşme odasındaki havalandırmayı kontrol ederek yeterince hava alıp almadığını teyit etti ve çeşitli bitki ve çiçeklerle odanın doğal bir görünüm kazanmasını sağladı. Aile üyeleri kuruma geldi. Kurumdaki personeller aile üyelerine yardım ederek sosyal hizmet uzmanıyla bir araya gelmelerini sağladı. Sosyal hizmet uzmanı öncelikle aile üyelerini selamladı. Uzman, kendini tanıttıktan sonra kurumda verilen hizmetlerden bahsetti. Havanın nasıl olduğundan, gelirken zorlanıp zorlanmadıklarından, herhangi bir yiyecek veya içecek ihtiyaçlarının olup olmadığından bahsederek genel bir sohbet havası yaratmaya çalıştı. Daha sonra her bir üyenin kendini tanıtması için söz verdi. Uzman, aile ile ilk karşılaşmada üyelerin gergin olduğunu gözlemledi, bu nedenle ilk görüşmeye genel bir sohbet havası katmaya çalıştı. Üyeler kendini tanıtırken uzman, üyeler hakkındaki bilgileri not aldı ve üyelerden şu an içinde bulundukları durumu tarif etmelerini istedi. Bu noktada uzman, konunun soruna odaklanacağının bilincindeydi. Bu soruyu sorduktan sonra Bireysel Etkinlik • Çeşitli kurum veya kuruluşlarda kullanılan sosyal inceleme raporlarını inceleyerek bu raporlarda yer alan tanışma ve öndeğerlendirme bölümlerini, ünite kapsamında değerlendiriniz. Aile İle Çalışma ve Ön değerlendirme Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 16 uzman, üyelerin birbirlerine bakışını, duruşunu gözlemledi. Üyelerin beden diline dikkat etmeye çalıştı. Nazan yaşanan olayları anlatırken uzman, üyelerin Ahmet’e baktığını ve üyelerin yaşadığı korku ve tedirginliği fark etti. Ahmet kendini savunarak Fatma’yı suçlayan ifadeler kullandı, sorunun kaynağının Fatma olduğunu belirtti. Fatma babası Ahmet ile göz teması kurmaktan çekiniyordu ve annesi Nazan’a sanki bir şey söylemesini istiyormuşçasına bakıyordu. Uzman bu etkileşimleri gözlemleyip not aldı. Nazan bir yandan kocasına bir yandan da Fatma’ya bakıyordu ve sonunda sorunu kabul eden şu cümleyi kurdu: “Bence bizim uzun zamandır bazı sorunlarımız var.” dedi. Sosyal hizmet uzmanı Nazan’ı konuşmak için teşvik etti. Uzmanın desteğine rağmen Nazan “Şu anda bu konudan bahsetmek istemiyorum.” dedi ve sustu. Uzman, Nazan’ın korku ve endişeleri olduğunu anladı ve aile içinde bazı sırların olduğunu ve üyelerin bu sırlardan ve birbirlerinden uzun zamandır kaçtıklarını fark etti. Uzman, yardım etme sürecine devam etmeye karar verdi. Bir aile genogramı çizerek aile üyelerinin sosyal etkinlikleri ve ilişkileri, rolleri, görevleri, kaynakları ve sosyal destek sistemleri hakkında rahatça konuşmalarını ve tartışmalarını sağlamaya çalıştı. Üyeleri yaşanan sorunun çözümüne yönelik hedefler belirlemesi yönünde teşvik etti. Aileyle beraber çeşitli amaç ve hedefler konusunda uzlaşma sağlandı.

5.ÜNİTE    Ailelerle sosyal hizmet uygulamasında müdahale aşaması aynı zamanda eylem aşamasıdır. Sağlıklı bir sonlandırma için etkili bir plan, etkin bir müdahale ve analitik bir son değerlendirme yapılmalıdır.

PLANLAMA: Planlama, öndeğerlendirmeyi müdahale aşamasına bağlayan bir köprü işlevine sahiptir. Planlama; gereksinimlerin karşılanması, kaynaklara ulaşma veya değerlendirme sonucunda tespit edilen sorunların ele alınmasını sağlayacak amaçların belirlenmesi ve bunun ardından belirlenen amaçların gerçekleştirilmesi için gerekli ve uygun bir müdahalenin tasarlanması veya kurgulanmasıdır.Bu açıdan, sosyal hizmet uzmanlarının aşağıdaki becerilere sahip olması beklenir: • Değerlendirme, • Tasarlama, • Yaratıcı düşünme, • Gözden geçirme, • İletişim, • Müzakere, • Güdüleme /mümkün kılma ve • Sürdürme.

Hazırlanan plana hem uzmanın hem de ailenin açık bir şekilde uyacağını beyan etmesi gerekir. Bu nedenle her iki taraf için de bir sözleşme veya anlaşma metni hazırlanır. Taraflar sözleşmeye uyacaklarını taahhüt ettikten sonra sözleşme içeriği değiştirilmemeli ve içerikte aşağıdaki hususlar belirtilmelidir :

  • Üzerinde durulması gereken sorunlar ve kaygılar,
  • Yapılacak müdahalenin amaç, hedef ve verileri,
  • Ailenin gerçekleştirmesi gereken etkinlikler,
  • Sosyal hizmet uzmanının gerçekleştirmesi gereken etkinlikler,
  • Müdahalenin tahmini süresi (hafta/ay),
  • Olası toplantı, oturum veya buluşmaların yeri ve sayısı,
  • Değişim sürecinde etkin rol alacak ve sonradan katılım sağlayacak bireyler.

*Hazırlanan plan; her bir unsur için amacı, ihtiyaçları ve zaman aralığını açık, net ve anlaşılır bir şekilde belirtmelidir. Ayrıca planın etkili olması ve başarıya ulaşabilmesi için ailenin kabul edeceği bir nitelik taşıması, kolay uygulanabilir olması ve uzmanın da aşağıda belirtilen olası hatalardan kaçınması gerekir :

  • Net, açık olmayan belirsiz hedefler belirlemek,
  • Aile yakınlarının sağlayabileceği desteği göz ardı etmek,
  • Yapıcı ve işlevsel davranışları geliştirmek yerine yıkıcı ve işlevsel olmayan davranışlara odaklanmak,
  • Çevresel koşulları düzenlerken olası olanakları göz ardı etmek,
  • Kötü ve yetersiz çevresel koşulların sorun üzerindeki olumsuz etkisini küçümsemek,

Planlamada aile ile iş birliği oldukça önemlidir. Uzmanın tüm aile üyelerinin varlığını kabul ettiği ve çözmek istediği bir sorundan başlaması, sosyal hizmetin müracaatçının bulunduğu yerden başlama ilkesiyle de uyumlu olacaktır. Tüm aile üyelerinin çözümü için uzlaştığı sorun üzerine odaklanmak, çalışma ilişkisinin temelini oluşturan sözleşme/anlaşma yapmayı da büyük ölçüde kolaylaştıracaktır. Sosyal hizmet uzmanı amaç, hedef, görev ve ödevleri tanımlarken öncelikli olanlara ayıracağı süreyi de iyi ayarlamalıdır. Değişimi büyük ölçüde sağlayacak hedeflere daha fazla süre ayırmalı, gözden geçirmeli ve gerekliyse amaç, hedef, görev ve ödevlere yönelik güncellemeler yapmalıdır.

MÜDAHALE: Müdahale sürecinde, uzman ve aile en iyi sonucu alacaklarına inanmaktadırlar. Planlı değişim sürecinin her aşaması bir öncekinin üzerine kurulur. Bu yüzden müdahalenin başarısı aileyle tanışma, veri toplama, öndeğerlendirme ve planlama aşamalarındaki başarıların geçerliliğine bağlıdır.

Müdahale sürecinde, üyeler arası etkileşimin etkili bir biçimde yönlendirilmesi aşağıdaki hususlara bağlıdır :

  • Sorun veya sorunlar tespit edilirken aile üyelerinin istek, görüş, beklenti ve ihtiyaçları açık bir biçimde tanımlanmalıdır.
  • Geçmişteki olumsuzluklara odaklanmadan bugün şikâyet konusu olan sorunlar değerlendirilmelidir. Sosyal hizmet uzmanının aileyle aynı görüş ve düşünceyi paylaşması önemlidir.
  • Genellikle aileler, tüm sorunlarından bahsederek hemen çözüm üretilmesini isterler. Bu durumda sosyal hizmet uzmanının aileyi rahatlatıp sorunları tek tek ele alması gerekir.
  • Tüm aile üyelerinin konuşmaları dikkatle dinlenmeli, birbiriyle etkileşim kurması, birbirleri hakkındaki duygu ve düşünceleri paylaşmaları sağlanmalıdır.
  • Üyelerin birbirlerine karşı suçlayıcı ve olumsuz eleştirileri yapılandırmalı, uzman yargısal olmayan bir iletişim biçimini teşvik etmelidir.

           Müdahale aşamasında uzman, önceki görüşmelerden elde edilen bilgiyi kullanarak daha çok yol gösterici ve yönlendirici bir rol üstlenir.Açık, spesifik ve görece değiştirilmesi kolay olan davranışlar değişim için başlangıç olabilir. Bu nedenle uzmanın öncelikli olarak bu davranışlara odaklanması gerekir. Sosyal hizmet uzmanının görevi, aileye görev/ödev veya sorumluluklar vererek değişimi sağlamak ve aileyi sonraki seviyeye veya aşamaya taşımaktır

Etkili bir müdahale için sosyal hizmet uzmanının şu noktalara dikkat etmesi gerekir :

  • Ailenin kültürel farklılıkları göz önünde bulundurulmalı,
  • Ailenin ihtiyaçlarına odaklanılmalı,
  • Ailenin özerkliğine saygı duyulmalı, (Self determinasyon/kendi kaderini tayin hakkı)
  • Ailenin, bağımlı bir ilişki tarzı geliştirmesinden kaçınmalı,
  • Değişim için direnç gösteren aile üyelerinin bu davranışlarını, acıdan kaçınma olarak değerlendirmeli ve yorumlamalı,
  • Aile üyeleriyle pozitif duygular geliştirirken mesleki sınırları korumalı,
  • Gerçekçi olan beklentiler oluşturmalı, • Mikro ve makro düzeylere odaklanarak ekolojik bir müdahale geliştirmeli.

Müdahalenin amacı, bir etki yaratmak, gerekli değişimi sağlamak ve bir sonuca varmak yani bir çıktı elde etmektir. Çıktı; müdahale yapıldıktan sonra müracaatların içinde yer aldığı durumun, müdahaleden önceki durumuyla kıyaslandığı son halidir. Uygulanan müdahale yaklaşımına bağlı olarak çıktılar değişebilir.

Psikodinamik Aile Terapisi Yaklaşımı: Psikodinamik odaklı terapist gerçeklik, ego ve bilinç düzeyindeki günlük sorunlara karşı daha hassastır. Psikodinamik aile terapisi yaklaşımının amacı; aile üyelerini, bilinçdışı kısıtlamalardan kurtarmak, bilinçdışı düşünce ve deneyimlere odaklanarak tüm üyelerin bir bütün olarak etkileşimde bulunabilmelerine olanak sağlamaktır.Psikodinamik aile terapisi süreci dört aşamada gerçekleştirilir. İlk aşamada; görüşme tarihleri, günleri ve saatleri vb. konular dâhil olmak üzere çalışma süreci boyunca gerekli bütün detaylar konuşulur ve buna dair bir sözleşme yapılır. İkinci aşamada; aile üyelerinin, aile sistemi içindeki iletişim ve etkileşim kalıpları anlaşılmaya çalışılır, çatışmalara karşı etkili çözümler üretilir, böylelikle aile üyeleriyle terapötik bir ittifak kurulur. Üçüncü aşamada; uzman, aile üyeleri tarafından ifade edilmeyen duyguların ortaya çıkmasına, ortak amaçların paylaşılmasına, üyeler arasında güven, empati ve işbirliğinin geliştirilmesine yardımcı olur. Ayrıca, iletişimdeki bilinçsiz kalıpları ortaya çıkarmak için aktarım ve karşı aktarım kullanılır ve direnç üzerinde önemle durulur.  Aktarım veya transferans, “bireyin, çocukluk çağında, kendisi için önemli kişilerle yaşamış olduğu duygu ve tutumları, şimdi ilişki kurduğu kişi ya da kişiler ile yeniden yaşaması; bu kişileri kendi çocukluğundaki algı ve duygulara göre değerlendirerek tepkiler göstermesidir.” Karşı aktarım ise “müracaatçının aktarımına karşı olarak sosyal hizmet uzmanının geliştirdiği bilinçdışı duygusal tepki olarak tanımlanır.”

Yapısal Aile Terapisi Yaklaşımı: Yapısal aile terapisi yaklaşımında çocukanne, anne-baba, baba-çocuk, çocukkardeş gibi alt sistemlerin etkileşimi odak alınır. Yapısal aile terapisi, çocuk merkezinde çalışan Salvador Minuchin tarafından geliştirilmiştir. Yapısal aile terapisinin ailedeki karşılıklı etkileşimlere odaklanmasının sebebi, ailedeki kalıplarda sürekli tekrarlanan etkileşimlerin varlığıdır. Örneğin; anne, sabahları oğlunun kahvaltısını yaparak okula gitmesini ister; çocuk ise kahvaltı yapmak istemiyorsa bile annesini memnun etmek için bu davranışı sergiler. Döngü halinde, bu tür işlemlerin tekrarlanması, kalıpların oluşmasını sağlar ve kalıplarda aile sistemini destekler.  . Sosyal veya kişiler arası iletişimin doğasını kavrama, kalıplaşan davranışları çözümleme, kullanılan psikolojik oyunları algılama ve durdurma transaksiyonel kalıpların anlaşılmasına hizmet eder.

Stratejik Aile Terapisi Yaklaşımı Stratejik aile terapisi, daha çok semptom odaklı bir yaklaşımdır ve kısa sürelidir. İfadeleri ve durumları yeniden oluşturma veya çerçevelendirme, stratejik aile terapisinde kullanılan bir tekniktir. Bu yaklaşımda sorunlar üç şekilde gelişir. Birincisi, sorunlar sibernetiktir; üretilen çözümler, sorunları ortadan kaldırmamakta ve başka sorunların oluşmasına neden olmaktadır. İkincisi sorunların yapısal bir özelliği vardır; hiyerarşi ve sınırlarda bir bozukluk veya uyumsuzluk söz konusudur. Üçüncüsü, sorunların işlevsel bir özelliği vardır; sorunların çözümü açık ve belirgin eylemlerle gerçekleştirilmez, bireyler dolaylı yoldan birbirlerini kontrol etmeye ve korumaya çalışır. Burada belirtinin işlevi anlaşılmalı ve buna göre çözüm üretilmelidir.

Yaşantısal Aile Terapisi Yaklaşımı Bu yaklaşımın öncüleri Virginia Satir, Carl Whitaker‘dır. 1960’lı yıllarda varoluşçu akımın uzantısı olarak ortaya çıkan yaşantısal aile terapisinde deneyimlere odaklanılarak sosyal ilişkilerde ailenin duygularını daha iyi ifade etmeleri, üyelerin potansiyellerini/kapasitelerini fark etmeleri sağlanır. Duygularının farkında olmayan veya duygularını bastıran üyeler, patolojik sorunlar yaşayarak diğer üyeleri de olumsuz etkileyebilmektedir.Yaşantısal aile terapisinde, aile üyeleri arasındaki duygusal etkileşim ve bunun yaşantısal etkisi üzerine bir uygulama yürütülür. Temel amaç üyelerin sözel, açık ve doğrudan bir şekilde duygu ve düşüncelerini ifade etmesine; deneyimlerine ilişkin farkındalık geliştirmesine ve kendilerini gerçekleştirmesine yardım etmektir.

Carlson, Sperry, ve Lewis’in (1997) (akt. Nazlı, 2001) çalışmasında, yaşantısal aile terapisi sürecinde uzmanın şu ilkelere başvurması belirtilir :

  • Belirtileri açmak, kişiler arası stresi artırmak, • Aile üyelerinin, aileye yönelik birlik ve bütünlük duygusunu geliştirmek

, • Kuşaklar arasındaki ayrılığı artırmak,                        • Çeşitli toplumsal gruplarla bağlantıyı artırmak,                    • Aile ve aile sınırlarının beklentilerini ortaya koymak ve anlamak,

  • Aile üyelerinin aile içindeki fonksiyonlarını anlamalarını sağlamak,
  • Aileye katılma, aileden ayrılma ve tekrar aileye katılmaya dönük bir model geliştirmek,
  • Bireysellik söylemi ile karşılaştırmak ve • Aile üyelerini, kendileri olmaları için teşvik etmek.

 Ayrıca yaşantısal aile terapisinde; geştalt teknikleri, rol oynama, yüzleştirirken duyguları kullanma, bir aile üyesinin sıkıntılarını abartma gibi çeşitli teknikler de kullanılır.

Bilişsel Davranışçı Aile Terapisi Yaklaşımı: Vonk ve Early’e  göre bu yaklaşım duygu, davranış ve düşünceleri değerlendirme ve değiştirmeyi içeren ve amaçlayan bir yaklaşımdır. Bilişsel davranışçı terapi, şu anki sorunlara ve bu sorunların eşzamanlı çözümlerine odaklanır. Bu yaklaşımda hatalı öğrenme süreçlerini fark etme, ortadan kaldırma ve davranış değiştirme konusunda uzman ve ailenin/müracaatçının, eşit bir biçimde rol almaları gerektiği vurgulanır. Bilişsel davranışçı terapi yaklaşımına göre müracaatçıların yaşadıkları sorun ve güçlükler, birbirleriyle bütünlüklü bir ilişki içinde olan duygu, düşünce ve davranışların sonucudur. Bu yaklaşımın amacı; ailenin yaşadığı sorunun ortadan kaldırılması veya hafifletilmesi için ailenin mevcut hatalı, olumsuz veya işlevsel olmayan duygu, düşünce ve davranışlarını, olumlu ve işlevsel olanlarla değiştirmektir.

SON DEĞERLENDİRME Ailelerle sosyal hizmet uygulamasında yapılan çalışmaların amacına ulaşıp ulaşmadığını, müdahalenin etkili olup olmadığını, olumlu değişimlerin gerçekleşip gerçekleşmediğini değerlendirmek gerekir.

Doğrudan uygulama değerlendirmesi, müracaatçının ve müdahalelerin değerlendirilmesidir. Doğrudan uygulama değerlendirmesi için oluşturulan formların iki amacı vardır. Bunlardan biri, oluşumsal değerlendirme yani devam eden süreç hakkında bilgilendirme ve yönlendirme, müdahalenin gözden geçirilmesi ve gerekli ise değiştirilebilmesi; diğeri ise özetsel değerlendirme yani sonucun değerlendirilmesi ve olumlu değişimin, başarının veya başarısızlığın etkenlerini tanımlamadır. Doğrudan uygulama değerlendirmesinin yanı sıra müracaatçıya, verilen hizmetlerin yararlılığını veya etkinliğini değerlendiren program değerlendirme formları da kullanılmaktadır. Sosyal hizmet uzmanı, özellikle müracaatçıların belirli sonuçlara ulaşıp ulaşmadığını özetleyen, Hizmet Planı Sonuç Listesini kullanır. Bu liste, hazırlanması kolay ve müracaatçının ne kadar aşama kaydettiğini belirlemek açısından da oldukça kullanışlıdır. Ayrıca, süreç değerlendirmesi için Hedefe Ulaşma Ölçeği ve Görev Tamamlama Ölçeği gibi ölçme araçlarından elde edilen sonuçlar da gözden geçirilir.

SONLANDIRMA: Bir vakayı kapatmak veya bir müracaatçıya yapılan hizmetleri sonlandırmak müdahale sürecinin planlı bir parçası olarak görülmelidirDiğer durumlarda uzman ile müracaatçı, hizmeti ne zaman sonlandırmanın doğru olacağına karar vermeliler ve aşağıdaki etkenleri düşünmelidirler :

  • Müdahale yöntemleri başarıya ulaştı mı? • Müracaatçının sorunu tamamen çözüldü mü?
  • Müracaatçı kabul edilebilir düzeyde yaşamını sürdürebilir mi?
  • Müracaatçının kendine veya başkasına zarar verme olasılığı ortadan kalktı mı?
  • Uzman veya hizmet veren kurum sorunun çözümü için yeterli düzeyde zaman, enerji ve kaynak yatırımı yaptı mı? • Müracaatçı ve uzman geleceğe yönelik herhangi bir menfaat beklentisi olmadan süreci yürütebildiler mi?
  • Müracaatçı, kurum veya uzmana bağımlı hale geldi mi?
  • Müracaatçının başka bir kurum veya uzmana yönlendirilmesi faydalı oldu mu?

Ailenin toplantıları sürekli iptal etmesi, sosyal ve çevresel koşullarının değişmesi veya elverişli olmaması gibi nedenlerden dolayı süreç erken sonlandırılabilir.

Bazen çeşitli sebeplerden dolayı sonlandırma planlanan zamanda gerçekleşmez. Ailenin toplantıları sürekli iptal etmesi, sosyal ve çevresel koşullarının değişmesi veya elverişli olmaması gibi nedenlerden dolayı süreç erken sonlandırılabilir. Sonlandırma aşağıdaki sebeplerden dolayı gerçekleşebilir:

  • Aile, ilk görüşmeye gelmeyebilir, • Aile yapısı beklenmedik bir şekilde değişmiş olabilir, • Aile, ilk görüşmeye gelmesine rağmen sonraki görüşmelere gelmeyebilir,
  • Aile, herhangi bir sebepten dolayı veya sebep göstermeden uzmanı telefonla arayarak süreci sonlandırabilir,
  • Bir veya birden fazla aile üyesi oturumlara katılma konusunda direnç gösterebilir.
  • Aileyle yapılan oturumlarda herhangi bir gelişim sağlanmamış olabilir, karşılıklı rıza ile süreç sonlandırılabilir,
  • Aile üyeleri süreç ve çıktıları sorgulayarak direnç gösterebilir, açık bir şekilde işbirliğine girmeyebilir veya düşmanca davranabilir,
  • Aile, herhangi resmi bir açıklama yapmadan sürekli olarak görüşmeleri erteleyebilir veya iptal edebilir,
  • Sorunların başarılı bir şekilde çözüme kavuşmasıyla süreç, karşılıklı anlaşma ile sonlandırılabilir,
  • Sözleşmede belirtilen sürenin sona ermesiyle aile süreci sonlandırabilir.

Aileyle yürütülen çalışmanın, başarılı bir şekilde sonlandırılması için aşağıda belirtilen görevlerin gerçekleştirilmesi gerekir :

  • Aileyle yürütülen çalışmanın ne zaman sona ereceğine karar vermek,
  • Bu aşamadaki duygusal tepkileri değerlendirip çözüme kavuşturmak,
  • Aileyle beraber, çalışma boyunca verilen hizmetleri ve gerçekleştirilen amaç, hedef, görev ve ödevleri gözden geçirmek ve
  • Çalışma sonunda gelişim, değişim veya başarıların devam etmesi için neler yapılacağını planlamak.

Sonuç olarak mesleki yardım süreci; ailenin gereksinim duyduğu hizmet ve kaynaklardan yararlanması, duygu, düşünce ve davranışlarında olumlu değişimlerin gerçekleşmesi, kendine güven duygusu geliştirmesi, yaşanılan sorunların çözüme kavuşması ve sorunlarını tek başına çözebilecek duruma gelmesi neticesinde sonlandırılır. İzlemenin nasıl gerçekleşeceği, aile ile beraber değerlendirilmeli ve planlanmalıdır.

6.ÜNİTE

ŞİDDET: “Fiziksel gücün veya kuvvetin; kasıtlı bir tehdit veya gerçeklik biçiminde maruz kalan kişide fiziksel zarar, yaralanma, ölüm, psikolojik zarar, gelişme engeli ya da yoksunluğu bir başkasına, bir gruba ya da bir topluma karşı uygulanması” durumu olarak tanımlanmaktadır. Bu tanımlama da yer alan “fiziksel güç kullanımı” ifadesine ek olarak “kuvvet” kelimesinin eklenmesi, şiddet eyleminin doğasını genişleterek geleneksel şiddet anlayışının dışında tehdit ve sindirme dâhil olmak üzere güç ilişkisinden kaynaklanan eylemleri içermektedir. “gücün kullanımı” ifadesi de daha açık şiddet eylemlerine ek olarak ihmal veya grup eylemlerini de kapsamaktadır .

Şiddet Sınıflandırması: Dünya Sağlık Örgütütarafından yayınlanan “Şiddet ve Sağlık” raporunda şiddeti, şiddeti gerçekleştirilen kişilerin özelliklerine göre üç kategoriye ayırmaktadır;

  • Kendine yönelik şiddet;
  • İntihar davranışı
  • Kişinin kendi kendini ihmal etmesi
    • Kişiler arası şiddet;
    • Aile içi şiddet: çoğunlukla aile üyeleri arasında gerçekleşen şiddet, eş/partner şiddeti, çocuğa yönelik şiddet vb. gibi (ev içinde ortaya çıkan şiddet)

. • Toplumsal şiddet: Birbirleri ile ilişkileri olmayan gruplar arasında yaşanan şiddet; engellilere, yaşlılara, hükümlülere, göçmenlere, farklı din ve etnik grupta yer alan bireylere yönelik şiddet bu grupta değerlendirilebilir (ev dışında yaşanan şiddet)

  • . • Kolektif şiddet: Diğer iki gruptan farklı olarak kolektif şiddet daha büyük gruplar veya devletler tarafından işlenen şiddetin olası nedenlerini ortaya koymaktadır.
  • Toplumsal şiddet
  • Siyasi şiddet
  • Ekonomik şiddet

 Şiddete maruz kalan gruplara göre bir sınıflama yapıldığında ise;

  • Kadına yönelik şiddet,
  • Çocuğa yönelik şiddet,
  • Yaşlıya yönelik şiddet,
  • Akranlar arası şiddet,
  • Kardeşler arası şiddet,
  • Flört şiddeti,
  • Engelliye yönelik şiddet
  • LGBT şiddeti,
  • Mültecilere yönelik şiddet,
  • Kişinin kendine yönelik şiddeti olarak gruplamak mümkündür.

Subaşı [10] tarafından ele alınan bir çalışmada şiddet aşağıdaki gibi sınıflandırılmıştır;

  • Kendine dönük şiddet: İntihar, bedene zarar verici uygulamalar.
  • Kişiler arası şiddet: Kadına, çocuğa, yaşlıya yönelik şiddet, flört şiddeti, aile içi şiddet

. • Organize şiddet: Uluslararası şiddet, kolektif şiddet, politik şiddet, iktidar şiddeti, iktidara karşı şiddet.

  • Medya Şiddeti: Yazılı ve görsel basında şiddet içeren görüntü, ses ve yazı ile ortaya çıkan şiddet.
  • Diğer şiddet şekilleri: Çete şiddeti, kan davaları, sokak şiddeti, insan ve organ ticareti, pornografi, homoseksüel ve lezbiyenlere yönelik şiddet, azınlıklara yönelik şiddet, işyerinde, okulda ve spor olaylarında şiddet.

Şiddet Nedenleri:Şiddetin nedenlerine yönelik araştırmalarda sıklıkla Heise (1998) tarafından geliştirilen “Ekolojik Model” temel alınmaktadır . Ekolojik model şiddetin ortaya çıkmasında etkili olduğu düşünülen birçok risk etmenlerinin birlikte ele alınması gerektiğini ileri sürmektedir. Kişisel, durumsal ve sosyokültürel etkenler arasındaki ilişkiyi kendine temel alan ve bunları dört ayrı seviyede inceleyen bu modelde birinci kategori “Toplum”dur. Bu seviyedeki risk etmenleri yoksulluk, toplumsal cinsiyet eşitsizlikleri, sosyoekonomik eşitsizlikler, şiddeti destekleyen sosyal normlar, yargı sisteminin eksikliklerinden oluşur. İkinci kategori “Topluluk”tur ve bu seviyedeki risk etmenleri, konut hareketliliğinin yüksek olması, işsizlik ve paralelinde gelişen yoksulluk, sosyal izolasyon, yasa dışı madde ticareti gibi unsurları içermektedir. Ekolojik modelin üçüncü seviyesi “Aile” düzeyidir. Aile seviyesinin risk etmenleri karar alma süreçlerinin sosyal normlar çerçevesinde oluşması, toplumsal cinsiyet rolleri, ailede çatışmaların yaşanması, ebeveynlik ilişkilerinin zayıf olmasından oluşmaktadır. Son seviye “Birey”dir. Bu seviyeyi tanımlayan risk etmenleri ise psikolojik veya kişilik bozukluklarının olması, bireyin kendi yaşamında şiddette maruz kalması, çocukken istismara uğramış olmak, baba figürünün hiç olmaması ya da varsa bile onunla sıcak bir ilişki kurulamamasından oluşmaktadır.

Şiddetin Yaygınlığı: Toplum içinde şiddetin kabul görmesi, şiddetin ortadan kaldırılmasına engel teşkil eden en önemli faktörler arasındadır.

AİLE İÇİ ŞİDDET: Aile içi şiddet, toplumsal boyutta önemli bir kontrol aracı olarak görülmesi, şiddetin geçmişten bugüne sürekli olarak yeniden üretilmesini sürdürmektedir. Aile içi şiddet en genel şekli ile “aralarında akrabalık ilişkisinin olduğu, çoğunlukla aynı evi paylaşan bir ya da birden fazla aile üyesinin, bir ya da birden fazla aile üyesine duygusal, fiziksel, cinsel ya da ekonomik şiddet uygulaması, aile üyesinin fiziki ve psikolojik bütünlüğünün bozulmasına, kişiliğine ve kişilik gelişimine zarar veren bir eylem ve ihmal” olarak tanımlanmaktadır . 4320 sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanunun Uygulanması Hakkında Yönetmelik’te aile içi şiddet; “aile bireylerinin fiziksel, cinsel, ekonomik veya psikolojik zarar görmesiyle veya acı çekmesiyle sonuçlanması muhtemel hareketleri, buna yönelik tehdit ve baskıyı ya da özgürlüğün keyfi engellenmesini içeren, toplumsal veya özel alanda meydana gelen fiziksel, cinsel, psikolojik, sözel ve ekonomik her türlü davranış” olarak ifade edilmiştir. Cinsiyet rolü teorisine göre toplumsallaşma ve içselleştirme yoluyla birey erkek ya da kadın olarak toplumda ne tür davranış ve faaliyetleri gerçekleştirebileceğini, toplumsal gücün ve kaynakların ne kadarına ulaşabileceğini yaşamlarının ilk yıllarından itibaren öğrenmeye başlamaktadır. Böylece kadınlar “iyi eş”, “iyi anne”, “iyi ev hanımı” kimliklerini sosyalleşme süreci olarak kabullenmeye zorlanmakta, erkekler ise aile dışında şekillenen toplumsal ve kamusal roller “iyi doktor”, “iyi işçi”, “iyi güreşçi” kimliklerini öne çıkararak ailenin geçimini sağlayan kişi rolünü üstlenmektedirler. Tüm bunların yanı sıra toplumdaki var olan erkek egemen toplumların toplumsal, siyasal, geleneksel, hukuksal ve ekonomik yapıları aile içi şiddeti beslemektedir.

Aile İçi Şiddet TürleriAile içinde yaşanan şiddetin ortaya çıkış şekli farklılık gösterse de aile içinde çoğunlukla çocuklar, kadınlar ve yaşlılar şiddete maruz kalmaktadırlar.

  • Fiziksel Şiddet: Bireye fiziksel olarak zarar verebilecek tokat atmak, tekmelemek, ısırmak, sarsmak, boğmak, yakmak (su, sigara veya çeşitli yanıcı kimyasallar ile), çeşitli kesici veya delici aletlerle yaralamak, işkence yapmak, sağlıksız koşullarda yaşamaya mecbur bırakmak, bedensel olarak zarar görmesine neden olmak gibi davranışları kapsamaktadır. Bazen uygulanan fiziksel şiddet bireyde görünür bir travmaya ya da sakatlığa neden olmayabilir
  • Psikolojik şiddet: Psikolojik şiddeti farklı alt başlıklarda incelemek mümkündür
  • . Şiddet ve zarar verme tehdidi: Şiddet uygulayıcının şiddet veya zarar verme tehdidi, mağdur veya mağdur için önemli olan başkalarına karşı yönlendirilebilir veya intihar tehdidi olabilir. Bazen tehdit, kurbanı ve diğerlerini öldürmeyi ardından da intihar etmeyi içerir. Şiddet uygulayıcının tehditleri sözlü ve eylem yoluyla gerçekleşebilir. Şiddet uygulayan birey mağdur üzerinde baskı oluşturabilmek için başkalarına şiddet uygulayabilir.
  • Sindirme: Nesne, eşya veya hayvanlara yönelik uygulanan şiddet rasgele eylemlerden oluşmamaktadır. Mağdurun yaslandığı duvara zarar vermek ya da saklandığı kapıyı kırmak, evcil hayvanların dövülmesi ya da öldürülmesi, en sevilen eşyalara zarar verilmesi gibi davranışlar; “sıradaki sen olabilirsin” mesajı vererek karşısındakini sindirmek amacıyla yapılır. Sindirme aynı zamanda maddi hasara uğratmadan şiddet uygulayıcının mağdurun yüzüne bağırması, umursamazca dolaşması, mağduru gözetim altında tutması ya da mağdurun sosyal ağlarını keserek ilişkilerini ve toplumdaki itibarını zedelemesi şeklinde olabilir.
  • Duygusal şiddet: Duygusal kötüye kullanım; mağdurun bir birey, ebeveyn, aile üyesi, arkadaş, iş arkadaşı veya topluluk üyesi olarak rolüne karşı tekrarlanan sözlü saldırıları ve aşağılamalar içeren bir kontrol taktiğidir. Bazen şiddet uygulayıcısı, mağdurun gerçeklik algısını alt etmek için “akıl oyunları” oynayacaktır. Duygusal istismar bazen mağdurun çocuklarını almak, temizliği diş fırçası ile yapmasını istemek gibi mağduru aşağılayıcı eylemleri de içerebilmektedir. Duygusal şiddet; mağduru ailesi, arkadaşları veya yabancıların önünde küçük düşürmeyi de içerebilir. Aile içi şiddet olaylarında duygusal istismarın şiddet olarak değerlendirilebilmesi için şiddet uygulayıcının, fiziksel gücü kullanması veya kullanması için tehdit oluşturacak bir zorlayıcı davranış modelinin olması gerekir. Aile içi şiddet olaylarında şiddet, uygulayıcının hâkimiyetini korkuyla sürdürmek için sözlü saldırı ve diğer kontrol taktikleri ile iç içe geçmektedir
  • İzolasyon: Şiddet uygulayıcıları sıklıkla mağdurların zamanlarını, aktivitelerini ve başkalarıyla olan ilişkilerini kontrol etmeye çalışırlar. Özellikle ilişkinin ilk zamanlarında mağdurların diğer insanlarla olan ilişkilerini daha fazla zaman geçirmek amacıyla sınırlandırırken, zamanla bu izolasyon daha fazla sözlü taciz ile gerçekleştirilmeye çalışılır. Bazen fail, mağduru evin içine kilitleyebilir, araba anahtarlarını saklayabilir, işini bırakması için zorlayabilir veya hareketlerini kontrol edebilir.
  • Çocukların kullanımı: Bazı istismar eylemleri doğrudan doğruya mağdurun kontrol altına alınması veya cezalandırılması amacıyla çocuklara yönelebilmekledir (örneğin, bir çocuğa karşı fiziksel şiddet uygulamak, çocukların cinsel istismarı, çocukları mağdurun istismarını izlemeye zorlamak vb. gibi). Bazen şiddet uygulayıcı mağdurun üzerindeki kontrolü sürdürmek için çocukları casus olarak kullanmakta ya da çocuklarını bir daha göstermeme şeklinde tehdit edebilmektedir.
  • Cinsel Şiddet: Evli olduğu kişi bile olsa kadını istemediği yerde, istemediği zamanda ve istemediği biçimlerde cinsel ilişkiye zorlamak fiziksel olarak acı veren cinsel ilişki, cinsel şiddet içeren materyallerin kullanılması, çocuk doğurmaya ya da doğurmamaya, kürtaja veya fuhuşa zorlamak, akrabalar arası cinsel taciz ve tecavüz, cinsel içerikli rahatsızlık verici davranışlarda bulunmak, fiziksel şiddete eşlik eden cinsel saldırı gibi çok çeşitli davranışlardan oluşmaktadır. Tüm davranışların altında yatan en önemli mesaj mağdurların kendi bedenleri üzerinde söz sahibi olmadıklarıdır.
  • Ekonomik Şiddet: Şiddet uygulayan aile üyesi mağdurun ulaşım, giyim, beslenme, barınma, sigorta veya para gibi aile kaynaklarına erişimlerini kontrol ederler. Aile kaynaklarının oluşturulmasında her iki eşin katkısı veya birincil sağlayıcının kim olduğu önemli değildir. Şiddet uygulayıcısı paranın nasıl harcanacağını kontrol eden kişidir. Her türlü koşullarda aile içindeki ekonomik kararları tek başına almaktadır. Mağdurlar, temel aile ihtiyaçlarına para harcamak için şiddet uygulayıcısı aile üyesinden “izin” almak zorundadır.

Aile İçi Şiddetin Yaygınlığı: . Toplumsal önyargılar nedeniyle şiddete maruz kalan kadın; yaşadığı şiddet karşısında korku, güçsüzlük, yalnızlık, çaresizlik, suçluluk, çelişkili duygular, şiddeti hak ettiğini düşünmek ve şiddeti içselleştirmek gibi psikolojik durumlar yaşamaktadır. Türkiye’de Kadına Yönelik Aile İçi Şiddet Araştırması (2015) sonuçlarına göre; yaşamlarının herhangi bir döneminde eşleri ya da birlikte oldukları erkekler tarafından fiziksel ve cinsel şiddete uğrayan kadınların oranı %38, son 12 ay içinde fiziksel ya da cinsel şiddete uğrayan kadınların oranı ise % 11’dir. Yalnızca fiziksel şiddet görenlerin oranı %36, cinsel şiddet görenlerin oranı %12’dir. Hamilelik döneminde şiddete maruz kalan kadınların oranı ise yaklaşık %8’dir. Şiddet gören kadınların %44’ü utanma ve çaresizlik duygusuyla şiddeti yakın çevresiyle paylaşmamıştır. Çalışmadan elde edilen sonuçlar doğrultusunda Türkiye’de kadına yönelik şiddetin, yaygın olarak yaşanan toplumsal bir sorun olduğunu söylemek mümkündür. Toplum içinde sosyal statüsü daha yüksek olan erkeğin üstün ve egemen olması, kadınları şiddette karşı daha kırılgan hale getirmektedir. Bu nedenle topumdaki tüm bireyler ve özellikle de kadınlar fiziksel ve cinsel şiddet dışında gerçekleşebilecek olan ekonomik, duygusal, sosyal yaşamdan tecrit edilme, ihmal gibi şiddet biçimlerinin varlığının farkına varamamaktadırlar.

Aile İçi Şiddet Nedenleri: Aile içinde meydana gelen şiddetin tek bir faktöre bağlı olarak açıklanması mümkün değildir.

. Aile İçi Şiddet Teorileri

  • Psikanalitik Teoriler: Kötüye kullanma veya istismar edici davranışları kabul etme ihtiyacı yaratan bireysel iç psikolojik süreçlere odaklanır.
  • Nesne ilişkisi Teorisi
  • Travma olarak şiddet
  • Bağlama  teorisi
  • .Sosyal Teoriler: Saldırganlık, istismar ve şiddetin aile bireyleri tarafından nasıl öğrenildiğine ve aktarıldığına odaklanır.
  • Kontrol teorisi
  • Kaynak teorisi
  • Ekosistem faktör teorisi
  • Sosyal izalasyon teorisi
  • Bilişsel davranış Teorileri: Saldırganlık, taciz ve şiddetin bireyler arasında nasıl öğrenildiğine ve aktarıldığına da odaklanır; ancak bu teoriler, her zaman olmasa da kimi zaman kötüye kullanım davranışlarının kuşaktan kuşağa aktarıldığını açıklamaya çalışır.
  • Sosyal öğrenme teorisi
  • Davranışsal genetik
  • Reaktif saldırganlık
  • Öğrenilen çaresizlik

 

  • Aile ve Sistem Teorileri: Aile üyeleri arasındaki etkileşimlere ve aile sistemi içinde meydana gelen olayların ortak sorumluluğuna odaklanır.
  • Aile sistem teorisi
  • Aile yasam dönemleri teorisi
  • Mikro sistem faktör teorisi

 

Aile İçi Şiddeti Önlemeye Yönelik Eylemle:. Uluslararası ve ulusal düzenlemeleri özetlemek gerekirse;

  • Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi (CEDAW): Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi (CEDAW), Birleşmiş Milletler tarafından oluşturulan altı temel insan hakları sözleşmesinden birisidir. 18 Aralık 1979 tarihinde Birleşmiş Milletler tarafından kapsamlı ve hukuken bağlayıcı bir sözleşme olarak hazırlanmıştır. 3 Eylül 1981 yılında yürürlüğe girmiştir. Ekim 1999 tarihinde sözleşmeyi ek veya ihtiyari protokol ile tamamlamış ve bu protokol 22 Aralık 2000 tarihinde yürürlüğe girmiştir. CEDAW kadınlara yönelik hazırlanmış ve uygulamada olan en önemli insan hakları sözleşmesidir. CEDAW 1985 yılında Türkiye tarafından imzalanmış, 19 Ocak 1986 yılında yürürlüğe girmiştir. Sözleşmenin imzalanması taraf devletleri, kadınlara karşı ayrımcılığın ortadan kaldırılması için somut adımlar atmakla ve CEDAW Komitesine düzenli olarak kadının insan haklarının geliştirilmesi konusunda ülkedeki devlet uygulamalarını raporlamak ve sunmakla yükümlü kılmaktadır.
  • Birleşmiş Milletler Dünya Kadın Konferansları ve Pekin Deklarasyonu: 4 – 15 Eylül 1995 tarihinde Pekin’de düzenlenen Dördüncü Dünya Kadın Konferansı, düzenlenmiş olan önceki üç kadın konferansından farklı olarak bir “taahhüt konferansı”dır. Hükümetler, uzmanlar ve sivil toplum örgütlerinin katılımı ile gerçekleştirilen konferans sonrasında Pekin Deklarasyonu ve Eylem Platformu ile içerdiği 12 kritik alan, hem Birleşmiş Milletler hem de ülkelerin kadının insan haklarının gündemini belirlemekte etkili olan en önemli kararlar niteliği taşımaktadır. Bu çerçevede kadın-erkek eşitliğinin tesis edilmesi, toplumsal cinsiyet eşitliği bakış açısının ana politika, plan ve uygulamalara dâhil edilmesi konusunda taahhüt altına girmişlerdir. Türkiye, Pekin Deklarasyonu ve Eylem Platformunu çekincesiz kabul etmiştir

. • Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi (İstanbul Sözleşmesi): 11 Mayıs 2011 tarihinde İstanbul’da imzaya açılan sözleşme, aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 25 ülke tarafından imzalanmış ve 24 Kasım 2011 tarihinde TBMM tarafından onaylanarak, 8 Mart 2012 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Sözleşmeyi çekincesiz olarak onaylayan ilk devlet Türkiye’dir. Sözleşme kadına yönelik şiddetle mücadele alanında yasal çerçeve oluşturan ve uluslararası bağlayıcılığa sahip ilk düzenleme olması açısından önemlidir. Kadına yönelik şiddet; mücadele, önleme, koruma, ceza ve politika üretme boyutlarıyla ele alınmıştır. Uluslararası alanda kadına yönelik şiddetle ilgili ilk bağlayıcı belge olan söz konusu sözleşme ile kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddetin önlenmesi, cezalandırılması ve tazminine yönelik mevzuat düzenlemelerinin yapılması, ulusal düzeyde veri toplanması ve eşgüdümden sorumlu resmi bir kurumun belirlenmesi hususları düzenlenmiştir. Kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddet konusunda yaşanan gelişmelerin izlenebilmesi ve denetlenebilmesi için bir uluslararası izleme komitesinin kurulması, sözleşmenin getirdiği en önemli yeniliklerden bir tanesidir.

  • 4320 sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun1998 yılında çıkarılan 4320 sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun: “Aile içi şiddet” kavramı ilk kez yasalara girmiş, aile içi şiddet durumunda mağdurun şikâyeti olmaksızın (üçüncü şahısların bildirimiyle) polis ve adalet mekanizmasının harekete geçmesi sağlanarak şiddete karşı çok önemli bir güvence sistemi getirilmiştir.
  • 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun“6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun”: 20 Mart 2012 tarih ve 28239 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Kanunun Uygulanması Hakkında Yönetmelik ise 18 Ocak 2013 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Kanun ve Kanunun Uygulanması Hakkında Yönetmelik; şiddete uğrayan veya şiddete uğrama tehlikesi bulunan kadınları, çocukları, aile bireylerini, tek taraflı ısrarlı takip mağduru olan kişileri koruyucu; şiddet uygulayan veya uygulama ihtimali olan kişiler hakkında da önleyici tedbirlerin alınması ve uygulanmasına ilişkin usul ve esasları kapsar. Gerçek yaşamda aile içi şiddetin önlenmesine yönelik en önemli unsurlardan biri 6284 sayılı Kanunun 39. maddesi ile Şiddeti Önleme ve İzleme Merkezleri’nin (ŞÖNİM) kurulmasıdır. Bu kanunda şiddet uygulayan ve şiddete maruz kalana yönelik yapılacak işlemler maddeler halinde sıralanmıştır (Bkz.6284 sayılı Kanun ve Uygulama Yönetmeliği) (35).Aile birliğinin sağlıklı, uyumlu ve mutlu bir şekilde devamlılığının sağlanmasında aile üyelerine özellikle eşlere (kadın-erkek) büyük sorumluluklar düşmektedir. Çünkü geleceği şekillendirecek olan yeni nesillerin güvenli, güçlü, sağlıklı ve başarılı olmalarının temelinde sağlıklı bir aile ortamı ve iletişim yatmaktadır. Aile içinde şiddet davranışlarının ortadan kalkmasında ve sağlıklı iletişim ortamlarının kurulmasında ebeveynlerin örnek davranışlar göstermeleri gerekmektedir. Ailede iyi iletişim becerilerinin kazanılmasında aile üyelerinin; birbirlerinin ihtiyaçlarını anlayıp geri bildirim ve destek vermeleri, duygu, ilgi ve ihtiyaçlarının farkında olmaları, benlik saygılarının olması, sosyal sorumluluklarını alabilmeleri önemli rol oynayan etkenlerdir. Bu nedenle aile içi şiddetin ortadan kaldırılmasında birincil sorumluluk sahibi ve destekçisi yine aileler ve ailede de özellikle kadınlar olmaktadır.

7.ÜNİTE

YOKSULLUK NEDİR?    Yoksulluğu tanımlamak ve sınırlarını belirlemek oldukça zor olmakla birlikte, yoksulluğu anlamaya yönelik olarak en çok kullanılan kavramlar mutlak yoksulluk ve göreli yoksulluktur.

Mutlak Yoksulluk – Göreli Yoksulluk Mutlak Yoksulluk: İnsanların hayatlarını devam ettirebilmeleri için fizyolojik ihtiyaçlarının karşılanması gerekmektedir. Mutlak yoksulluk, temel olarak bireylerin hayatlarını sürdürebilmesi için karşılanması gereken bu ihtiyaçlara ulaşamama durumunu ifade etmektedir

Birleşmiş Milletler’e göre, mutlak yoksulluk tanımında belirtilen insan hayatının devamını sağlayan temel fizyolojik göstergeler:

  • Beslenme: Vücut kitle endeksi 16’nın üzerinde olmalıdır. (Vücut kitle endeksi, vücut ağırlığının boy uzunluğunun karesine bölünmesi ile elde edilir.)
  • Barınma: Evlerin her odasında dört kişiden az insan barındırılmalı ve evlerin zemininde toz, çamur veya kil olmamalıdır.
  • Temiz içme suyu: İçme suyu sadece nehirlerden ve göletlerden gelmemeli ve yakında olmalıdır. • Temizlik: Tuvaletler evde olmalı veya eve yakın umumi tuvaletlere erişim olmalıdır.
  • Sağlık: Ciddi hastalıklarda ve hamilelikte tedavi alınabilmelidir.
  • Eğitim: Herkes okula gitmeli veya okumayı öğrenebilmelidir.
  • Bilgiye erişim: Herkes evinden gazetelere, radyolara, televizyona, bilgisayara veya telefon şebekelerine ulaşabilmelidir.
  • Hizmetlere erişim: Herkes topluma sunulan eğitim, sağlık, yasal, sosyal ve finansal hizmetlere erişebilmelidir
  • Dünya Bankası, mutlak yoksulluk sınırını günlük 2400 kalorilik besin alımı olarak belirlemiştir. Buna göre, günlük geliri 2400 kalorilik besin almaya yeterli olmayan kişiler mutlak yoksul olarak tanımlanmaktadır. Dünya Bankasının hesaplamalarına göre mutlak yoksulluk sınırı, gelişmişlik düzeyine göre ülkeden ülkeye değişmektedir.

Örnegin;Mutlak yoksulluk sınırı, az gelişmiş ülkeler için kişi başı günde 1$ olarak kabul edilirken, Latin Amerika ve Karayipler için 2$, Türkiye’nin de dahil edildiği Doğu Avrupa ülkelerinin içinde bulunduğu grup için 4$, gelişmiş sanayi ülkeleri için ise 14,40$ olarak belirlenmiştir .

Göreli Yoksulluk: Göreli yoksulluk, bireyin yaşam düzeyini kendisinden daha yüksek düzeyde gelire sahip bireylerle karşılaştırması sonucunda ortaya çıkan durumdur. Göreli yoksullar, temel ihtiyaçlarını mutlak olarak karşılayabilen; ancak kişisel kaynaklarının yetersiz olması nedeniyle toplumun genel refah düzeyinin altında kalan ve topluma sosyal anlamda katılımları engellenmiş olan bireylerdir. Dolayısıyla göreli yoksullukta içinde bulunulan toplumun ortalama refah düzeyi önem kazanırken kabul edilebilir yaşam standartları ve eğilimleri belirleyicidir .

Aşırı Yoksulluk – Kronik Yoksulluk: FAO (Gıda ve Tarım Örgütü) ve WHO (Dünya Sağlık Örgütü) gibi kuruluşlar, mutlak yoksulluk ölçütünü esas alarak yoksulluğun derecesini ölçmek için aşırı yoksulluk ve kronik yoksulluk kavramlarını tanımlamışlardır. Aşırı yoksul, mutlak yoksulluk tanımında belirtilen kalori miktarının %80’ini karşılayabilenleri veya Dünya Bankası tanımına göre 1985 yılı satın alma paritesine göre kişi başına yıllık geliri 270 doların altında olanları tanımlamak amacıyla kullanılmaktadır. Aşırı yoksulluk durumunun  5 yıl ve daha uzun sürmesi ise kronik yoksulluk olarak ifade edilmektedir. Kronik yoksulluk, yoksulluk durumunun hayatın uzun bir kesitinde hâkim olması olarak da açıklanmaktadır.Kronik yoksulluğa maruz kalmanın 5 temel nedeni; güvensizlik, sınırlı vatandaşlık, yaşam alanının dezavantajları, ayrımcılık ve uygun olmayan çalışma koşulları olarak sıralanmaktadır.

OECD YOKSULLUK BOYUTLARI

İnsanların farklı boyutlarda yoksunluklara maruz kaldığını ifade eden OECD’ye göre yoksulluk temelde 5 boyutta ele alınmaktadır.

Ekonomik kapasite: Gıda güvencesi, maddi refah ve sosyal statü için gerekli olan tüketim ve servet sahibi olabilmek için gelir elde edebilmeyi ifade etmektedir.

İnsani kapasite: Sağlık, eğitim, beslenme, temiz içme suyu ve barınma gibi ihtiyaçları kapsar. Hastalık ve eğitimsizlik, üretken işlere erişimde engel oluşturduğu gibi bireyin kapasitesini engellemekte dolayısıyla yoksulluğun azaltılmasını güçleştirmektedir.

Politik kapasite: Kamu politikaları açısından söz ve öncelik sahibi olmayı kapsar. İnsan hakları ile ilişkilidir. Temel politik özgürlüklerden veya insan haklarından mahrum olmak yoksulluğun önemli özelliklerinden biridir.

 Sosyo-kültürel kapasite: Bir topluma ait olma hissini sağlayacak olan sosyal statü, onur ve diğer kültürel koşulları kapsar.

 Koruyucu kapasite: Ekonomik ve dış kaynaklı şoklara dayanabilmeyi ifade eder. Güvencesizlik ve savunmasızlık yoksulluğun kritik boyutlarından biri olarak görülür

YOKSULLUK YAKLAŞIMLARI.

Yoksulluk yaklaşımları; yoksulluğun tanımlanması, ölçülmesi ve yoksullukla mücadelede nasıl bir yol izlenmesi gerektiği konusundaki farklı bakış açılarını içermektedir. Alan yazında genel kabul gören sınıflama dört farklı yaklaşımı kapsamaktadır. Bunlar:

  • Parasalcı yaklaşım: gelir veya tüketim açısından belirlenmiş bir düzeyi geçemeyenler
  • Kapasite yaklaşımı: : Parasalcı yaklaşımın aksine yoksulluğu çok boyutlu olarak ele alan kapasite yaklaşımına göre refah, toplumda yaşamak için gerekli fonksiyonları yerine getirebilecek kapasiteye sahip olmaktır.
  • Sosyal dışlanma yaklaşımı : Avrupa Birliği (AB) sosyal dışlanmayı “bireylerin veya grupların yaşadıkları topluma tam olarak katılamamalarına yol açan süreç” olarak tanımlar. Sosyal dışlanma yaklaşımına göre yoksulluk çok boyutlu, çok katmanlı ve dinamik bir olgu olup, cinsiyet, ırk, etnik köken, din, özürlü olma gibi farklılıklar ya da işsizlikle bağlantılıdır. Topluma katılımdaki yetersizlikler, yoksulluğun hem nedeni hem de sonucudur. Bu açıdan yalnızca gelirle değil çok daha fazla faktör ile bağlantılı olan yoksulluk, parasalcı yaklaşımın tanımladığından daha karmaşık bir kavramdır .Yaklaşım, yoksulluğu bir süreç olarak değerlendirir. Bu süreçte bireyin sahip olduğu dezavantajlar dışlanmasına neden olmaktadır. Bu durum bireyi daha düşük refah seviyelerine iterek çok boyutlu ve kalıcı olarak dezavantajlı bir duruma düşürmektedir .
  • Katılımcı yaklaşım: Katılımcı yaklaşım yoksulları sürece dâhil ederek düşünceleri doğrultusunda yoksulluğun neyi ifade ettiğini ve nasıl başa çıkılabileceğini ele alır. Potansiyel olarak sosyal, ekonomik, kültürel, politik ve sosyal güvenlik problemlerini kapsayan katılımcı yaklaşım bu yönüyle yoksulluğu çok boyutlu olarak değerlendirir. Kapasite yaklaşımında olduğu gibi katılımcı, yaklaşım da yoksulların refahının arttırılması için güçlendirilmeleri gerektiğine dikkat çekerek bunun nasıl gerçekleştirileceği üzerinde durur .

YOKSULLUĞUN NEDENLERİ: Yoksulluğun nedenleri incelenirken genel olarak kişisel ve yapısal olmak üzere 2 temel yaklaşım kullanılmaktadır. 1980’lere kadar yapısal nedenlerle açıklanan yoksulluk daha sonra kişisel nedenlerle açıklanmaya başlamıştır. Yoksulluğu kişisel nedenlerle açıklayan yaklaşım; yoksulluğun kişilerin yetenekleri, sorumlulukları, disiplin anlayışı, tutumluluk derecesi ve gösterdikleri çaba gibi kişisel özellikleriyle ilişkili olduğunu vurgulayarak yoksullukları “yoksulluğun hem kurban hem de nedeni” olarak görmektedir. Yoksulluğu yapısal nedenlerle açıklayan yaklaşım ise yoksulluğu, yoksulların dışında başta ekonomi politikaları olmak üzere düşük ücretler, yetersiz eğitim ve istihdam olanakları, ayrımcılık gibi yoksulların kendi denetimleri dışındaki yapısal etmenlerle ve bütünüyle sosyo-ekonomik sistemle ilişkilendirmektedir.

Yoksulluğu oluşturan sosyo-ekonomik ve yapısal sorunlar yoksulluğun makro nedenlerini, kişilerin kendisinden kaynaklanan durumlar ise mikro nedenlerini ifade eder:

Yoksulluğun makro nedenleri

  • Küreselleşme ve gelirin adaletsiz dağılımı • Hızlı nüfus artışı • Enflasyon • Ekonomik krizler • 1.5.Ekonomik büyüme ve yoksulluk • Tasarruf – yatırım oranlarının yetersizliği ve borçlanmalar • Gelişmekte olan ülkelerin üretimlerinde katma değer yaratamaması ve rekabet gücünün düşüklüğü • Mali nedenler • Kaynakların etkin kullanılmaması ve yolsuzluklar • Sosyal güvenlik sisteminden kaynaklanan nedenler • İşgücü piyasasından kaynaklanan nedenler ve işsizlik
  • Mekânsal nedenler (Coğrafi farklılıklar ,Doğal afetler )• Siyasal nedenler

 

Yoksulluğun mikro nedenleri • Hanehalkı özellikleri • Cinsiyet • Eğitim • Göç .

 

AİLEDE YOKSULLUK

Yoksullukla ilişkili etmenler dikkate alındığında yoksulluk açısından risk altında olan aileler şu şekilde sıralanabilir:

  • İşsiz aileler • Asgari ücretle geçinen aileler • Kayıt dışı sektörde çalışan aileler • Geçici işlerde çalışan aileler • Vasıfsız işlerde çalışan aileler • Geçimin tek bir kişi tarafından sağlandığı aileler • Tek ebeveynli aileler • Çok çocuklu aileler • Göç etmiş aileler • Sağlık güvencesinden yoksun aileler • Kronik hastalığa sahip bireyleri olan aileler • Hanelerinde engelli birey olan aileler • Eğitim düzeyinin düşük olduğu aileler • Çocuklarıyla birlikte oturan, dul veya hiç evlenmemiş kadınların oluşturduğu reisi kadın olan aileler.

 

 Özellikle aile temelinde ele aldığımızda ekonomik unsurlara dayalı olmakla birlikte yoksulluğun birçok sonucunun olduğu ve birçok sorunu da birlikte getirdiği açıktır, bunlar:

  • Beslenme: yetersiz ve dengesiz beslenme
  • Sağlık: Yoksul ailelerde yaşam beklentisinin oldukça düşük olduğu, doğum ağırlığı/doğum kusurları gibi nedenlerden ötürü bebek ölümlerinin yüksek olduğu bilinmektedir. Aynı zamanda yoksul çocukların zengin çocuklarla karşılaştırıldığında daha yüksek oranda sağlık problemleri (demir eksikliği, ishal, astım, körlük, sağırlık, kilo kaybı, yorgunluk, baş ağrısı, soğuk algınlığı, konsantrasyon bozukluğu, sinirlilik vb)
  • Konut: Ailelerin çoğunluğu sağlıksız yapılanmalarda (gecekondu, slum, getto vb.) yaşamaktadır. Bu konutların çoğunluğunda bağımsız banyo, mutfak ve tuvalet bulunmamakta; kimilerinde banyo-tuvalet, kimilerinde ise mutfak-banyo iç içedir. Bazı konutlarda da tuvalet evin dışında yer almaktadır. Tüm bu olumsuzlukların yanı sıra bazı konutlarda su ve sanitasyon olanaklarına erişim yetersizdir. Aynı zamanda konutun dayanıksız olması, rutubetli olması, çatısının akması, fare, böcek vb. haşerelerin olması, yalıtımsız pencere ve duvarların olması, ısınmaması konutla ilgili diğer olumsuzluklardır .
  • Eğitim: Yoksul çocuklar derslerine odaklanma sorunu yaşamakta, algılama fonksiyonlarındaki düşme ve öğrenme kapasitelerindeki azalma nedeniyle de okul başarılarının düşük olduğu gözlenmektedir.
  • Aile içi ilişkiler: Yoksulluğa paralel olarak ortaya çıkan bu stres kaynakları aile içi ilişkileri olumsuz yönde etkilemektedir . Bu olumsuz koşullar nedeniyle aile bireyleri öfkeli, huzursuz, bezgin ve tükenmişlik içindedir.
  • Sosyal uyum/katılım: Yoksul aileler dış dünyaya kapalı olup ilişkileri çoğunlukla akraba ve komşu ilişkileri ile sınırlıdır . Yapılan çalışmalar da yoksul ailelerde sosyal ve kültürel etkinliklere katılımın çok düşük düzeyde gerçekleştiğini, yoksul gençlerin yoksul olmayanlara oranla ev dışındaki faaliyetlere daha az katıldıklarını göstermektedir.

 

1995 Kopenhag Zirvesi ve Binyıl Kalkınma Hedeflerinde de yoksulluğun boyutlarına değinilmiş ve 1995 Kopenhag Zirvesinde yoksulluğun görünümleri şu şekilde belirtilmiştir [17]:

  • Sürdürülebilir bir yaşam sağlamak için gelir ve üretken kaynakların eksikliği
  • Açlık ve yetersiz beslenme
  • Kötü sağlık
  • Eğitim ve diğer temel hizmetlere erişememe veya sınırlı erişim
  • Hastalıktan kaynaklanan maluliyet ve ölümlerin yüksek olması
  • Evsizlik ve uygun olmayan barınma koşulları
  • Güvenli olmayan çevre ve sosyal ayrımcılık
  • Katılım eksikliği ve dışlanma
  • Karar alma süreçlerinde sosyal ve kültürel yaşama katılamama

 YOKSULLUK VE ÇOCUK

Çocuklar; toplumda yoksulluğun olumsuz etkilerine en açık, en korunmasız durumda olan üyeleridir.Çocuk işçiliği, sokakta çalışan çocuklar, suça sürüklenen çocuklar, korunmaya muhtaç çocuklar ve çocuk gelinler kavramları çocuk yoksulluğunun farklı görünümleridir.

Yoksulluk içinde büyüyen çocukların aşağıda belirtilen durumlarla karşılaşma riskinin daha fazla olduğu belirtilmektedir :

  • Düşük eğitim seviyesi • Kötü sağlık koşulları
  • Küçük yaşta hamileliK • Madde bağımlılığı • Suç işleme ve antisosyal davranış
  • Düşük gelir • İşsizlik               • Uzun süre devlet yardımına bağımlı kalma

YOKSULLUKLA MÜCADELE STRATEJİLERİ

Ancak bu konudaki en temel yaklaşımın Bhagwati’ye ait olduğu görülmektedir [20]. Bu yaklaşıma göre yoksullukla mücadelede dolaylı yaklaşım ve doğrudan yaklaşım olmak üzere iki temel yaklaşım bulunmaktadır.

Yoksullukla Mücadelede Dolaylı Yaklaşım, yoksulluğun azaltılmasına dolaylı yönde büyük katkıda bulunur. Yoksullukla mücadelenin aracı; sanayileşmenin hızlanması, altyapı yatırımları ve bunun sonucu hızlı ekonomik büyüme ve kalkınmadır .

Yoksullukla Mücadelede Doğrudan Yaklaşım Doğrudan yaklaşım, klasik görüşün aksine devletin piyasada daha aktif rol almasını savunmaktadır. Doğrudan yaklaşımda beslenme, sağlık, eğitim, konut gibi temel ihtiyaçlar öncelikli olmak üzere, yoksulların yaşam standartlarının arttırılması devletin uygulamaya koyduğu somut program ve politikalar ve yoksullara aktarılan transferler ile sağlanmaya çalışılmaktadır.

YOKSULLUKLA MÜCADELEDE SOSYAL YARDIM OLGUSU

Sosyal yardımlar, yoksullara karşılıksız olarak verilen ve yoksullukla mücadeleyi amaçlayan ayni veya nakdi yardımlardır. Daha ayrıntılı bir şekilde ifade edilecek olursa sosyal yardımlar, asgari düzeyde dahi kendisini ve bakmakla yükümlü olduğu kişileri geçindirme olanağından mahrum bırakmış bireylere, muhtaçlık tespitine ve kontrolüne dayalı olarak yapılan ve onları kendilerine yeterli duruma getirmek amacını taşıyan ayni ve nakdi nitelikteki geçici veya süreli sistemli ve düzenli karşılıksız yardımlardır.

*Şu anda ülkemizde ailelere yönelik olarak yapılan sosyal yardımların genel bir resmine baktığımızda en önemli kurumun Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğü olduğunu söylemek mümkündür.

 

 TÜRKİYE’DE YOKSULLUKLA MÜCADELEDE ETKİLİ OLAN KAMU KURUM VE KURULUŞLARI

AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANLIĞI

Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğü

  • Periyodik Aktarımlar
  • Aile Yardımları
    1. Gıda Yardımları
    2. .Yakacak Yardımları
    3. .Barınma Yardımları
  • Sağlık Yardımları
  • Eğitim Yardımları
  1. Eğitim Materyali Yardımı
  2. Şartlı Eğitim Yardımı
  3. Öğle Yemeği Yardımı
  4. Ücretsiz Kitap Yardımı
  5. Engelli Öğrencilerin Okullarına Taşınması
  6. Öğrenci Taşıma, Barınma ve İaşe Yardımı

 

  • Engelli İhtiyaç Yardımları
  • Sosyal ve Özel Amaçlı Yardımlar

1.Aşevleri

2.Afet ve Terörden Zarar Görenlere Yönelik Yardımlar

  • Proje Destekleri

1Kırsal Alanda Sosyal Destek Projesi

2 Gelir Getirici Projeler

3 Sosyal Hizmet Projeleri

4 Geçici İstihdam Projeleri

5Toplum Kalkınması Projeleri

  • Sosyal Konut Projesi
  • Eşi Vefat Etmiş Kadınlara Yönelik Düzenli Nakit Sosyal Yardım Programı
  • 2022 Sayılı Kanun Kapsamında Yapılan Yardımlar
  • Genel Sağlık Sigortası İşlemleri

 

Çocuk Hizmetleri Genel Müdürlüğü Engelli ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürlüğü

 

VAKIFLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

  • Muhtaç Aylığı • İmaret Hizmetleri • Eğitim Yardımı • Tedavi Yardımı

MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞI

YÜKSEKÖĞRENİM KREDİ VE YURTLAR KURUMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ BELEDİYELER

İlgili Kategoriler

Anadolu AÖF AÖF Ders Notları



Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir