AÖF Adalet Medeni Hukuk 1 Final Notları



MEDENİ HUKUK I FİNAL NOTLARI

Aile hukuku, kişilerin aile çevresindeki ilişkilerini düzenleyen medeni hukuk dalıdır. Aile hukukuna özgü temel ilkeler şunlardır:

a) Birlik ilkesi

b) Süreklilik ilkesi

c) Zayıfların korunması ilkesi

d) Eşitlik ilkesi

e) Düzenleme serbestîsinin bulunmaması ilkesi.

Nişanlanma: Medeni Kanunumuz nişanlanmayı kısaca “evlenme vaadi” olarak ifade etmiştir. Nişanlanmanın sözleşme olduğunu kabul etmeyenler, nişanlanmanın bir hukuki ilişki yaratma niteliğinde olduğunu savunurlar. Sonuç olarak doktrinde daha ziyade hâkim olan ve bizim de katıldığımız görüşten yola çıkarak, nişanlanmayı, “aile hukuku nitelikli kendine özgü bağımsız bir sözleşme” olarak niteleyebiliriz. Nişanlanan tarafların iradeleri bozuk olmamalı, muvazaalı olmamalı, hata, hile, tehdit hallerinden biri bulunmamalıdır. Yapılan nişanlılığı sona erdirme anlaşması “ikale” olarak adlandırılır.

Nişanlanmanın iki maddi koşulu vardır.

a) Nişanlanma ehliyeti

b) Nişanlanma engelinin bulunmaması.

Nişanlanmadan doğan yükümlülükler ikiye ayrılır;

a) Sadakat ve yardım yükümlülüğü

b) Evlenme yükümlülüğü.

Önemli: TMK. 119. maddesinde “Nişanlılık, evlenmeye zorlamak için dava hakkı vermez. Evlenmeden kaçınma hali için öngörülen cayma tazminatı veya ceza şartı dava edilemez; ancak yapılan ödemeler de geri istenemez.” şeklinde düzenlemiştir.

Nişanlanma sözleşmesinin kurulmasıyla nişanlılar lehine bazı hak ve yetkiler doğmaktadır. Bunları kısaca şu şekilde ifade edebiliriz:

a) Tanıklıktan kaçınma hakkı,

b) Hâkimlikten kaçınma hakkı,

c) Nişanlının öldürülmesi halinde öldüren kişiden “destekten yoksun kalma tazminatı” isteme hakkı,

d) Mal rejimi sözleşmesi yapma hakkı.

e) Nişanlının bir haksız fiil sonucunda ölümü halinde, ölümden sorumlu olan kişiye karşı manevi tazminat davası açma hakkı.

Nişanlılığın kendiliğinden sona ermesine yol açan sebepler:

a) Evlenme

b) Ölüm

c) İmkânsızlık (Nişanlanmanın yapılmasından sonra ortaya çıkan ve evliliği kesin bir şekilde imkânsız kılan durumun gerçekleşmesiyle de nişanlılık kendiliğinden sona erer. Örneğin, nişanlanmadan sonra taraflardan birinin cinsiyet değiştirmesi, sürekli ayırt etme gücünden yoksunluk,mevcut evlilik ya da diğer kesin evlenme engellerinden herhangi birinin ortaya çıkması.)

d) Bozucu şartın gerçekleşmesidir. (Nişanlılar, nişanlanmayı bir bozuca şarta bağlı olarak yapmışlarsa, bozucu şartın gerçekleşmesiyle nişanlılık kendiliğinden sona erer. Örneğin, tıp fakültesinde okuyan iki kişinin aynı yıl fakülteyi bitirip TUS sınavını kazanmaları şartıyla nişanlanmalarında birisinin fakülteyi bitirememesi durumunda nişanlılık kendiliğinden sona erer.)

Önemli: Manevi tazminat davası nişanlılar arasında açılır. Nişanlıların ana ve babaları veya diğer ilgililer bu davayı açamazlar. Nişanlılığın sona ermesinden doğan dava hakları, nişanın sona ermesinin üzerinden bir yıl geçmekle zamanaşımına uğrar.

Evlenmenin Maddi Koşulları Maddi koşulların bir kısmı olumlu, yani evlenecek kişide bulunması gereken; bir kısmı da olumsuz, yani evlenecek kişide bulunmaması gereken koşullardır. Evlenecek kişinin evlenme ehliyetine sahip olması gerekir, buna karşılık evlenme engelinin bulunmaması geçerli bir evliliğin varlığı için zorunludur.

Önemli: Erkek veya kadın onyedi yaşını doldurmadıkça evlenemez. Bu hükümle Medeni Kanun olağan evlenme yaşını onyedi yaşın tamamlanması olarak belirlemiştir. Oysa normal ergin olmayaşı onsekiz yaşın tamamlanmasıdır. Onsekiz yaşını tamamlayanlar evlenme sözleşmesini diledikleri gibi yapabildikleri halde onyedi yaşını tamamlayıp, olağan evlenme yaşına erişenler, ancak ana ve babalarının izni ile evlenebilirler. Olağan evlenme yaşının yanında, hâkim olağanüstü durumlarda ve pek önemli bir sebeple onaltı yaşını doldurmuş olan erkek veya kadının evlenmesine izin verebilir. Olanak bulundukça karardan önce ana ve baba veya vasi dinlenir. Olağanüstü hallere örnek olarak, kızın gebe kalmış olması, yetim ve bakıma muhtaç olması gösterilebilir.

Kesin evlenme engelleri Kesin evlenme engellerinden birinin bulunması durumunda evlenmenin yapılmaması gerekir. Bu engellerden birinin bulunmasına rağmen yapılan evlilik “mutlak butlan” la batıldır.

Önemli:1930 tarihli “Umumi Hıfzısıhha Kanunu”, frengi, bel soğukluğu, cüzzam gibi gelecek kuşaklara da kalıtımsal yoldan geçen hastalıkları evlenme engeli olarak saymıştır.

Vatandaşlık: Bir gerçek kişiyi devletle bağlayan hukuki bağ.

Önemli: Hizmet ediminin kapsamına ev işlerini görme, çocukların bakımını gerçekleştirme ve diğer eşin işinde karşılıksız olarak çalışma girer.

Not: Ailenin diğer ihtiyaçları, yani sürekli nitelik taşımayan ihtiyaçları için eşlerden biri, birliği ancak aşağıdaki hallerde temsil edebilir:

a) Diğer eş tarafından veya haklı sebeplerle hâkim tarafından yetkili kılınmışsa,

b) Birliğin yararı bakımından gecikmede sakınca bulunur ve diğer eşin hastalığı, başka bir yerde olması veya benzeri sebeplerle rızası alınamazsa

Cebri İcra: Borçlarını rızası ile ödemeyen borçluların devlet zoru ile borcunu yerine getirmesini öngören yaptırım türü.

Aile Konutu: Aile konutu eşlerin bir arada oturduğu aile ilişkilerinin merkezini oluşturan yerleşim yeri.

İpotek: Taşınmaz rehni türlerinden biridir. Hak sahibine, alacağını, bir taşınmaz malın değerinden elde etme yetkisini verir.

Kefil: Bir kimsenin alacaklısına karşı o kimsenin borcunu yerine getireceğini garanti eden kişi.

Önemli: TBK. m. 584’e 28. 03. 2013 tarihinde eklenen 3. fıkrayla burada sayılan işler bakımından kefalette eşin rızasının aranmayacağı hüküm altına alınmıştır.

Önemli: Hâkim, eşlerden birinin bir taşınmazı üzerinde tasarruf yetkisini kaldırırsa, re’sen (kendiliğinden) durumun tapu kütüğüne şerh verilmesine karar verir. Evlilik birliğinin korunmasına yönelik önlemler konusunda yetkili mahkeme eşlerden herhangi birinin yerleşim yeri mahkemesidir. Eşlerin yerleşim yerleri farklı ve her ikisi de önlem alınması isteminde bulunmuş ise, yetkili mahkeme ilk istemde bulunanın yerleşim yeri mahkemesidir. Önlemlerin değiştirilmesi, tamamlanması veya kaldırılması konusunda yetkili mahkeme, önlem kararını veren mahkemedir. Ancak, her iki eşin de yerleşim yeri değişmişse, yetkili mahkeme eşlerden herhangi birinin yeni yerleşim yeri mahkemesidir.

Önemli: Eşlerden biri diğerinin rızası olmadan aile konutuna yönelik kira sözleşmesini feshedemiyor, konutu devredemiyor ve konuta yönelik hakları sınırlayamıyor.

Önemli: Tapulara aile konutu şerhinin en fazla düşüldüğü iller sırasıyla İstanbul, Ankara ve İzmir oldu.

Önemli: Eşler arasındaki mali ilişkilerin düzenlenmesine “mal rejimi” adı verilmektedir. Mal rejimi sözleşmesi, ancak ayırt etme gücüne sahip olanlar tarafından yapılabilir. Küçükler ile kısıtlılar, yasal temsilcilerinin rızasını almak zorundadırlar. Temsilci vasıtasıyla mal rejimi sözleşmesi yapılamaz. . Eşlerden hangisine ait olduğu ispat edilemeyen mallar onların paylı mülkiyetinde sayılır.

Medeni Kanunda düzenlenen 4 farklı mal rejimi vardır. Bunlar:

a) Edinilmiş mallara katılma

b) Mal ayrılığı

c) Paylaşmalı mal ayrılığı

d) Mal ortaklığı

Bir eşin edinilmiş malları TMK. m. 219’a göre özellikle şu şekilde sayılabilir:

a) Çalışmasının karşılığı olan edinimler,

b) Sosyal güvenlik veya sosyal yardım kurum ve kuruluşlarının veya personele yardım amacı ile kurulan sandık ve benzerlerinin yaptığı ödemeler,

c) Çalışma gücünün kaybı nedeniyle ödenen tazminatlar,

d) Kişisel mallarının gelirleri,

e) Edinilmiş malların yerine geçen değerler.

Medeni Kanunun 220. maddesine göre aşağıda sayılanlar ise, kanun gereğince kişisel maldır:

a) Eşlerden birinin yalnız kişisel kullanımına yarayan eşya,

b) Mal rejiminin başlangıcında eşlerden birine ait bulunan veya bir eşin sonradan miras yoluyla ya da herhangi bir şekilde karşılıksız kazanma yoluyla elde ettiği malvarlığı değerleri,

c) Manevi tazminat alacakları,

d) Kişisel malların yerine geçen değerler.

Edinilmiş Mal: Her eşin bu mal rejiminin devamı süresince karşılığını vererek elde ettiği her tür malvarlığı değeri.

Medeni Kanunun 229. maddesine göre aşağıda sayılanlar, edinilmiş mallara değer olarak eklenir:

a) Eşlerden birinin mal rejiminin sona ermesinden önceki bir yıl içinde diğer eşin rızası olmadan, olağan hediyeler dışında yaptığı karşılıksız kazandırmalar,

b) Bir eşin mal rejiminin devamı süresince diğer eşin katılma alacağını azaltmak kastıyla yaptığı devirler.

Önemli: Sağ kalan eş, eski yaşantısını devam ettirebilmesi için, ölen eşine ait olup birlikte yaşadıkları konut üzerinde kendisine katılma alacağına mahsup edilmek, yetmez ise bedel eklenmek suretiyle intifa veya oturma hakkı tanınmasını isteyebilir. Tasfiye sırasında, borçlu eşin malvarlığı veya terekesi, katılma alacağını karşılamadığı takdirde, alacaklı eş veya mirasçıları, edinilmiş mallarda hesaba katılması gereken karşılıksız kazandırmaları bunlardan yararlanan üçüncü kişilerden eksik kalan miktarla sınırlı olarak isteyebilir. Dava hakkı, alacaklı eş veya mirasçılarının haklarının zedelendiğini öğrendikleri tarihten başlayarak bir yıl ve her halde mal rejiminin sona ermesinin üzerinden beş yıl geçmekle düşer.

İntifa Hakkı: Başkasına ait bir eşyayı kullanma ve eşyadan yararlanma hakkı veren sınırlı ayni hak.

Oturma Hakkı: Başkasına ait bir evde veya evin bağımsız bir bölümünde oturma hakkı sağlayan sınırlı ayni hak.

Yokluk: Bir hukuki işlemin meydana gelebilmesi için gerekli kurucu unsurlardan bir veya bir kaçının eksik olması.

Butlan (Kesin Hükümsüzlük): Hukuksal işlemin kanunun öngördüğü geçerlilik öğelerinin kanunun öngördüğü nitelikte olmaması haline bağlanan sonuçtur.

Önemli: Medeni Kanunumuzda evlilik bakımından mutlak butlan ile nisbi butlan halleri ayrı ayrı düzenlenmiştir.

Evliliğin mutlak butlanına yol açan sebepler şunlardır:

a) Mevcut evlilik

b) Ayırt etme gücünün kesin kaybı

c) Akıl hastalığı

d) Yasak derecede hısımlık

 

Nisbi butlan sebeplerinin bulunması halinde de evlilik, iptal davası açmak suretiyle ortadan kaldırılabilir. Medeni Kanunumuzun 148-150. maddesine göre aşağıdaki durumlarda eşlerden biri nisbi butlana dayanarak evlenmenin sona erdirilmesini hâkimden isteyebilir:

a) Evlenme sırasında geçici bir sebeple ayırt etme gücünden yoksun olan eş, evlenmenin iptalini dava edebilir.

b) Eşlerden birinin herhangi bir sebeple iradesi bozulmuşsa (İrade bozukluğu yanılma, aldatmaya veya korkutmaya dayanabilir, aşağıdaki durumlar örnek olarak verilmiştir). İradesi bozulan eş evlenmenin iptalini dava edebilir.

Evlenmeyi hiç istemediği veya evlendiği kişiyle evlenmeyi düşünmediği halde yanılarak bu evlenmeye razı olmuşsa,

Eşi ile evlenmeyi hiç istemezken, yanılarak evlendirme memuru önünde olumlu beyanda bulunmuşsa,

Eşinde bulunmaması onunla birlikte yaşamayı kendisi için çekilmez bir duruma sokacak derecede önemli bir nitelikte yanılarak evlenmişse,

Eşinin namus ve onuru hakkında doğrudan doğruya onun tarafından veya onun bilgisi altında bir başkası tarafından aldatılarak evlenmeye razı olmuşsa,

Davacının veya altsoyunun sağlığı için ağır tehlike oluşturan bir hastalık kendisinden gizlenmişse,

Kendisinin veya yakınlarından birinin hayatı, sağlığı veya namus ve onuruna yönelik pek yakın ve ağır bir tehlike ile korkutularak evlenmeye razı edilmiş eş, evlenmenin iptalini dava edebilir.

İptal davası açma hakkı, mutlak butlanın ileri sürülmesinden farklı olarak süre ile sınırlandırılmıştır. Dava açma hakkı, iptal sebebinin öğrenildiği veya korkunun etkisinin ortadan kalktığı tarihten başlayarak altı ay ve her halde evlenmenin üzerinden beş yıl geçmekle düşer. Bu süreler hak düşürücü süre niteliğindedir.

c) Son nisbi butlan sebebi de yasal temsilcinin izninin bulunmamasıdır. TMK. m. 153 gereğince, küçük veya kısıtlı, yasal temsilcisinin izni olmadan evlenirse, izni alınmayan yasal temsilci evlenmenin iptalini dava edebilir. Bu suretle evlenen kimse sonradan onsekiz yaşını doldurmak suretiyle ergin olur, kısıtlı olmaktan çıkar veya karı gebe kalırsa evlenmenin iptaline karar verilemez.

Boşanmanın Özel Sebepleri:

a) Zina

b) Hayata Kast, Pek Kötü veya Onur Kırıcı Davranış

c) Suç İşleme ve Haysi-

yetsiz Hayat Sürme

d) Terk

e) Akıl Hastalığı.

 

Boşanmanın Genel Sebepleri:

a) Evlilik Birliğinin Temelden Sarsılması

b) Eşlerin Boşanma Konusunda Anlaşması (Anlaşmalı Boşanma)

c) Ortak Hayatın Yeniden Kurulamaması (Fiili Ayrılık).

Önemli: Boşanma sebebi ispatlanmış olursa, hâkim boşanmaya veya evlilik birliğinin devam edebileceğine kanaat getirdiği takdirde ayrılığa karar verir. Dava yalnız ayrılığa ilişkinse, boşanmaya karar verilemez, sadece ayrılık kararı verilebilir. Dava boşanmaya ilişkinse, ortak hayatın yeniden kurulması olasılığı bulunmadığı takdirde boşanmaya, aksi halde ayrılığa karar verilebilir. Ayrılığa bir yıldan üç yıla kadar bir süre için karar verilebilir. Bu süre ayrılık kararının kesinleşmesiyle işlemeye başlar. Süre bitince ayrılık durumu kendiliğinden sona erer.

Önemli: Hâkim belirleyeceği maddi tazminat miktarının toptan değil, irat şeklinde de ödenmesine karar verebilir. Manevi tazminatın irat şeklinde ödenmesi mümkün değildir. Aksi kararlaştırılmadığı sürece yoksulluk nafakası kural olarak irat şeklinde ödenecektir. Evliliğin boşanma sebebiyle sona ermesinden doğan dava hakları, boşanma hükmünün kesinleşmesinin üzerinden bir yıl geçmekle zamanaşımına uğrar.

İrat: Gelir. Gelirin düzenli ya da düzenli olmayan aralıklarla ödenmesi.

Önemli: Eş, çocuğun bakım ve eğitim giderlerine gücü oranında katılmak zorundadır. Bu nafakaya iştirak nafakası adı verilir.

Önemli: Çocuk evlilik içinde ana rahmine düşmüşse davacı, kocanın baba olmadığını ispat etmek zorundadır. Evlenmeden başlayarak en az yüzseksen gün geçtikten sonra ve evliliğin sona ermesinden başlayarak en fazla üçyüz gün içinde doğan çocuk evlilik içinde ana rahmine düşmüş sayılır. Bu bir adi karine niteliğindedir, aksini ispat bunu iddia edene düşmektedir. Soybağının (nesep) reddedilmesi süreye bağlanmıştır. Buna göre koca, doğumu ya da baba olmadığını öğrendiğini andan itibaren bir yıl içinde soybağını reddetmelidir. Çocuk ise ergin olduğu tarihten itibaren bir yıl içinde soybağını reddedebilir.

Önemli: Tanıyanın dava hakkı, iptal sebebinin, yani yanılma ve aldatmanın öğrenildiği veya korkunun etkisinin ortadan kalktığı tarihten başlayarak bir yıl ve her halde tanımanın üzerinden beş yıl geçmekle düşer. Burada hak düşürücü süre söz konusudur. İlgililerin dava hakkı, davacının tanımayı ve tanıyanın çocuğun babası olamayacağını öğrendiği tarihten başlayarak bir yıl ve her halde tanımanın üzerinden beş yıl geçmekle düşer. Çocuğun dava hakkı, ergin olmasından başlayarak bir yıl geçmekle düşer. Bu süreler geçtiği halde gecikmeyi haklı kılan sebep varsa, sebebin ortadan kalkmasından başlayarak bir ay içinde dava açılabilir.

Medeni Kanunun 304. maddesi ile getirilen hükme göre ana, babalık davası ile birlikte veya ayrı olarak baba veya mirasçılarından aşağıdaki giderlerin karşılanmasını isteyebilir:

a) Doğum giderleri,

b) Doğumdan önceki ve sonraki altışar haftalık geçim giderleri,

c) Gebelik ve doğumun gerektirdiği diğer giderler.

Önemli: Eşler, ancak birlikte evlat edinebilirler; evli olmayanlar ise birlikte evlat edinemezler. Evlat edinebilmek için eşlerin en az beş yıldan beri evli olmaları veya otuz yaşını doldurmuş bulunmaları gerekir. Eşlerden biri, en az iki yıldan beri evli olmaları veya kendisinin otuz yaşını doldurmuş bulunması koşuluyla diğerinin çocuğunu evlat edinebilir. Evli olmayan kişi otuz yaşını doldurmuş ise tek başına evlat edinebilir. Evlat edinmede, evlat edinen ile evlat edinilen arasında en az onsekiz yaş fark olması şarttır. Evlat edinme, küçüğün ana ve babasının rızasını gerektirir. Rıza, küçüğün doğumunun üzerinden altı hafta geçmeden önce verilemez.

Medeni Kanunun 311. maddesine göre, aşağıdaki hallerde ana ve babadan birinin rızası aranmaz:

a) Ana ve babanın kim olduğu veya uzun süreden beri nerede oturduğu bilinmiyorsa veya ayırt etme gücünden sürekli olarak yoksun bulunuyorsa,

b) Ana ve babadan biri küçüğe karşı özen yükümlülüğünü yeterince yerine getirmiyorsa.

Medeni Kanunumuzun 313. maddesine göre evlat edinenin altsoyu bulunmaması koşuluyla, ergin veya kısıtlı aşağıdaki hallerde evlat edinilebilir:

a) Bedensel veya zihinsel engeli sebebiyle sürekli olarak yardıma muhtaç ve evlat edinen tarafından en az beş yıldan beri bakılıp gözetilmekte ise,

b) Evlat edinen tarafından, küçükken en az beş yıl süreyle bakılıp gözetilmiş ve eğitilmiş ise,

c) Diğer haklı sebepler mevcut ve evlat edinilen, en az beş yıldan beri evlat edinen ile aile halinde birlikte yaşamakta ise.

Medeni Kanunun 348. maddesine göre, çocuğun korunmasına ilişkin diğer önlemlerden sonuç alınamaz ya da bu önlemlerin yetersiz olacağı önceden anlaşılırsa, hakim aşağıdaki hallerde velayetin kaldırılmasına karar verebilir:

a) Ana ve babanın deneyimsizliği, hastalığı, özürlü olması, başka bir yerde bulunması veya benzeri sebeplerden biriyle velayet görevini gereği gibi yerine getirememesi,

b) Ana ve babanın çocuğa yeterli ilgiyi göstermemesi veya ona karşı yükümlülüklerini ağır biçimde savsaklaması.

Önemli: Vesayet, kamu vesayeti ve aile vesayeti olarak ikiye ayrılır. Vesayet daireleri, Sulh Hukuk Mahkemesi ve Asliye Hukuk Mahkemesidir. Bunlar vesayet teşkilatında yer alan Devlet organlarıdır. Sulh Hukuk Mahkemesi vesayet makamı, Asliye Hukuk Mahkemesi ise denetim makamıdır. Yabancı bir ülkede vesayetin kullanılması söz konusu ise sulh hukuk mahkemesinin yerini o ülkedeki Türk Konsolosluğu alır.

Vesayet Organları:

a) Sulh Hukuk Mahkemesi

b) Asliye Hukuk Mahkemesi

c) Vasi

d) Kayyım

e) Yasal Danışman

Vasi ve kayyım: Sulh mahkemesi tarafından atanır. Kayyım ise, bir kişinin belirli işlerini görmek veya malvarlığını yönetmek için yine sulh mahkemesi tarafından atanır

Önemli: Bir yıl veya daha uzun süreli özgürlüğü bağlayıcı bir cezaya mahkûm olan her ergin kısıtlanır.

Medeni Kanunumuzun 417. maddesine göre, aşağıdaki kişiler vasiliği kabul etmeyebilirler:

a) Altmış yaşını doldurmuş olanlar,

b) Bedensel engelleri veya sürekli hastalıkları sebebiyle bu görevi güçlükle yapabilecek durumda olanlar,

c) Dörtten çok çocuğun velisi olanlar,

d) Üzerinde önceden verilmiş vasilik görevi olanlar,

e) Cumhurbaşkanı, Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Bakanlar Kurulu üyeleri, hâkimlik ve savcılık mesleği mensupları.

Medeni Kanunumuz ayrıca 418. Maddesinde vasi olamayacak kişileri düzenlemiştir. Buna göre aşağıdaki kişiler vasi olamazlar:

a) Kısıtlılar,

b) Kamu hizmetinden yasaklılar veya haysiyetsiz hayat sürenler,

c) Menfaati kendisine vasi atanacak kişinin menfaati ile önemli ölçüde çatışanlar veya onunla aralarında düşmanlık bulunanlar,

d) İlgili vesayet daireleri hâkimleri.

Medeni Kanunumuzun 426. maddesine göre, vesayet makamı, aşağıda yazılı olan veya kanunda gösterilen diğer hallerde ilgilisinin isteği üzerine veya re’sen temsil kayyımı atar:

a) Ergin bir kişi, hastalığı, başka bir yerde bulunması veya benzeri bir sebeple ivedi bir işini kendisi görebilecek veya bir temsilci atayabilecek durumda değilse,

b) Bir işte yasal temsilcinin menfaati ile küçüğün veya kısıtlının menfaati çatışıyorsa,

c) Yasal temsilcinin görevini yerine getirmesine bir engel varsa.

Medeni Kanunumuzun 427. maddesine göre, vesayet makamı, yönetimi kimseye ait olmayan mallar için gereken önlemleri alır ve özellikle aşağıdaki hallerde bir yönetim kayyımı atar:

a) Bir kimse uzun süreden beri bulunamaz ve oturduğu yer de bilinemezse,

b) Vesayet altına alınması için yeterli bir sebep bulunmamakla beraber, bir kişi malvarlığını kendi başına yönetmek veya bunun için temsilci atamak gücünden yoksunsa,

c) Bir terekede mirasçılık hakları henüz belli değilse veya ceninin menfaatleri gerekli kılarsa,

d) Bir tüzel kişi gerekli organlardan yoksun kalmış ve yönetimi başka yoldan sağlanamamışsa,

e) Bir hayır işi veya genel yarar amacı güden başka bir iş için halktan toplanan para ve sair yardımı yönetme veya harcama yolu sağlanamamışsa.

Ergin bir kişiye aşağıda sayılan işler bakımından görüşü alınmak üzere bir yasal danışman atanır:

a) Dava açma ve sulh olma,

b) Taşınmazların alımı, satımı, rehnedilmesi ve bunlar üzerinde başka bir ayni hak kurulması,

c) Kıymetli evrakın alımı, satımı ve rehnedilmesi,

d) Olağan yönetim sınırları dışında kalan yapı işleri,

e) Ödünç verme ve alma,

f) Anaparayı alma,

g) Bağışlama,

h) Kambiyo taahhüdü altına girme,

I) Kefil olma.

Önemli: tüzel kişiler, yasal mirasçı olamazlar, sadece iradi mirasçı olma imkânları vardır.

Parantel Sistemi: Yasal mirasçılığın belirlenmesinde kuşakların birbirini takip etmesi esasına dayanan sistem.

Önemli: Hukukumuzda yasal mirasçılık üçüncü derecede sona ermektedir. Birinci derece mirasçılar, mirasbırakanın altsoyu, ikinci derece mirasçılar mirasbırakanın ana babası ile ana ve babadan üreyen kuşaklardır. Üçüncü derece mirasçılar mirasbırakanın büyük ana ve büyük babaları ile onların altsoyudur.

Yasal mirasçılık dört şekilde meydana gelebilir.

a) Kan Bağına Dayanan Yasal Mirasçılık

b) Evlilik Bağına Dayanan Yasal Mirasçılık

c) Evlatlık Bağına Dayanan Yasal Mirasçılık

d) Uyrukluk Bağına Dayanan Yasal Mirasçılık

Önemli: Sağ kalan eş zümre mirasçıları ile birlikte mirastan pay alır. Sağ kalan eşin zümre mirasçıları ile birlikteyken aldığı pay her bir zümreye göre değişkenlik gösterir. Mirasbırakan altsoyu ile birlikte mirasçı olursa mirasın dörtte birini; mirasbırakanın ana ve baba derecesi ile birlikte mirasçı olursa mirasın yarısını; mirasbırakanın büyük ana ve büyük babaları ve onların çocukları ile birlikte mirasçı olursa mirasın dörtte üçünü, bunlar da yoksa mirasın tamamını alır.

Üç tür vasiyetname vardır.

a) El yazılı vasiyet

b) Resmi vasiyet

c) Sözlü vasiyet

Maddi anlamda ölüme bağlı tasarrufların bazıları şunlardır:

a) Koşula bağlı tasarruflar

b) Yüklemeye bağlı tasarruflar

c) Mirasçı atama

d) Belirli mal bırakma

e) Yedek mirasçı atama

f) Art mirasçı atama

g) Mirastan feragat sözleşmesi

h) Vasiyeti yerine getirme görevlisi atama

Önemli: Miras hukuku, bir gerçek kişinin öldüğü veya ölüme denk tutulan ölüm karinesinin gerçekleştiği ya da gaipliğine karar verildiği, başka bir deyişle hak sahibi olma yeteneğini kaybettiği zaman, para ile ölçülebilen bütün hak ve borçlarının kısaca malvarlığının geleceğini düzenleyen bir medeni hukuk dalıdır. Bu hukuk dalına özgü temel kavramların en önemlileri ise, tereke, mirasbırakan ve mirasçıdır. Bir kanun hükmüne dayanan, kanun koyucu tarafından belirlenen mirasçılığa yasal mirasçılık denir. Yasal mirasçılığı belirleyen dört tür bağ vardır. Bunlar kan bağı, evlilik bağı, evlatlık bağı ve uyrukluk bağıdır. Kan bağına dayanan yasal mirasçılık, Medeni Kanunumuzda derece esasına dayanır. Hukukumuzda yasal mirasçılık üçüncü derecede sona ermektedir. Birinci derece mirasçılar, mirasbırakanın altsoyu, ikinci derecedeki mirasçılar, mirasbırakanın ana babası ile ana ve babadan üreyen kuşaklardır. Üçüncü derecedeki mirasçılar mirasbırakanın büyük ana ve büyük babaları ile onların altsoyudur. Evlilik bağına dayanan yasal mirasçılıktan kasıt sağ kalan eşin mirasçılığıdır. Evlatlığın mirasçılığı mirasbırakanın ölümü tarihinde geçerli bir evlatlık ilişkisinin varlığına dayanır. Evlatlık tıpkı altsoy gibi mirasbırakanın birinci derece mirasçıları arasında yer alır. Mirasbırakanın ilk üç derecede hiçbir mirasçısı yoksa eşi de kendisinden önce ölmüşse veya bütün mirasçıları mirası reddetmişlerse, mirasbırakan hiçbir kimseyi mirasçı olarak atamamışsa, yani iradi mirasçılık da söz konusu değilse, miras doğrudan doğruya devlete (Hazineye) geçer. Ölüme bağlı tasarruf, bir kimsenin ölümünden sonra yapılmasını istediği hususları bir hukuki işlem ile bildirmesi anlamına gelir. Mirasbırakan ölüme bağlı tasarrufla, terekesinin geleceğini tayin edebileceği gibi, yani iradi mirasçılarını belirleyebileceği gibi, diğer bazı arzularının nasıl yerine getirileceğini de düzenleyebilir. Ölüme bağlı tasarruflar hukuk dilinde iki farklı anlamda kullanılmaktadır. Şekli anlamda ölüme bağlı tasarruflar, maddi anlamda ölüme bağlı tasarruflar. Birinci anlamda, ölüme bağlı tasarruf deyimiyle büründüğü şekil (şekli anlamda ölüme bağlı tasarruflar) kastedilir; ikinci anlamda ise bu şekle bürünmüş ölüme bağlı tasarrufun gayesi, muhtevası, konusu (maddi anlamda ölüme bağlı tasarruf) ifade edilmektedir.Mirasçılıktan çıkarma maddi anlamda ölüme bağlı tasarruf türlerinden biridir. Mirasçılıktan çıkarma yasal mirasçılar için öngörülmüş olan bir yoldur. Hatta kural olarak sadece saklı paylı mirasçılar geçerlidir. Mirasbırakan, ancak kanunda sayılan sebeplerle ve bir ölüme bağlı bir tasarrufla saklı paylı mirasçısını mirasçılıktan çıkarabilir. Mirasçılıktan çıkarma kimi zaman cezai kim zaman koruyucu bir amaçla yapılır. Mirasçılıktan çıkarılan kimse, mirastan pay alamayacağı gibi; tenkis davası da açamaz. Mirasbırakan başka türlü tasarrufta bulunmuş olmadıkça, mirasçılıktan çıkarılan kimsenin miras payı, o kimse mirasbırakandan önce ölmüş gibi, mirasçılıktan çıkarılanın varsa altsoyuna, yoksa mirasbırakanın yasal mirasçılarına kalır.

Tenkis Davası Saklı paylı mirasçılar tarafından açılan mirasbırakanın saklı payı ihlal eden tasarruflarının hukuken geçersiz kılınmasını konu alan dava.

Elbirliği Mülkiyeti Birden çok kişinin bu tarz mülkiyete konu olan eşya üzerinde paylara sahip olmadan birlikte tasarruf edebilmelerini konu alan mülkiyet çeşidi.

Hak Ehliyeti Haklara ve borçlara sahip olabilme, başka bir ifadeyle hak sahibi olma ve yükümlülük altına girme ehliyetine hak ehliyeti denir.

Birlikte Ölüm Karinesi Birden fazla kişiden hangisinin önce veya sonra öldüğü ispat edilemezse, hepsinin aynı anda ölmüş sayılması.

Cenin Ana rahmine düşmüş ama henüz gelişimini tamamlamamış organizma.

Artmirasçı Mirasbırakanın yapmış olduğu bir ölüme bağlı tasarrufla terekenin tamamı veya bölünebilir bir kısmında belirli bir süre veya şart olarak kararlaştırılan husus gerçekleşinceye kadar bir kimsenin daha sonra başka bir kimsenin mirasçı olacağını kararlaştırması.

Külli Halefiyet İlkesi Miras açılınca terekenin, bütün hakları ve borçlarıyla birlikte mirasçılara kendiliğinden intikal etmesi.

Mirasın açılmasıyla kanun mirasçılara dört farklı hak tanımıştır.

a) Mirasın Kabulü

b) Mirasın Reddi

c) Terekenin Defterinin Tutulması

d) Resmi Tasfiye.

Gaiplik Gaiplik, ölüm haricinde gerçek kişiliği sona erdiren hallerden biridir. Gaiplik TMK. m. 32 vd. da düzenlenmiştir. TMK. m. 32’ye göre, “Ölüm tehlikesi içinde kaybolan veya kendisinden uzun zamandan beri haber alınamayan bir kimsenin ölümü hakkında kuvvetli olasılık varsa, hakları bu ölüme bağlı olanların başvurusu üzerine mahkeme bu kişinin gaipliğine karar verebilir”.

Önemli: Hukukumuzda miras paylaşma sözleşmesinin iki türü bulunmaktadır. Elden paylaşma ve yazılı miras paylaşma sözleşmesi.

Önemli: Mirasın mirasçılara geçmesi için ilk aşama, mirasın açılması aşamasıdır. Miras, mirasbırakanın ölümüyle açılır. Ölüme denk tutulan mirasbırakanın gaipliğine karar verilmesi ve ölüm karinesi hali de mirasın açılmasına neden olur. Ölüm anının tam olarak saptanması, gerek mirasın açılması, gerek mirasçıların veya vasiyet alacaklılarının belirlenmesi açısından önemlidir. Miras, malvarlığının tamamı için mirasbırakanın yerleşim yerinde açılır. Mirasçılık ehliyeti, bir kimsenin yasal mirasçı veya atanmış mirasçı ya da vasiyet alacaklısı olabilme yeteneğine sahip bulunmasını ifade etmektedir. Medeni Kanunumuz bir kimsenin mirasçılık ehliyetine sahip olmasını iki olumlu, bir olumsuz üç koşula bağlamıştır. Bunlar, mirasın açıldığı zaman “sağ olmak”, “mirasa ehil olmak” ve “mirastan yoksun bulunmamak”tır. Mirasın açılmasıyla miras kanundan ötürü bir bütün halinde, yani bir kül olarak mirasçılara intikal eder. Buna hukukumuzda “külli halefiyet ilkesi” adı verilmektedir. Külli halefiyet ilkesi gereği, mirasçı ölüm anından itibaren mirasbırakanın borçlarından da şahsen sorumlu olur. Mirasın açılması ile birlikte kanun koyucu mirasçılara dört farklı hak tanımıştır. Bu haklardan ilki ve en doğal olanı kuşkusuz mirasın kabulüdür. İkincisi mirasın reddi, üçüncüsü terekenin defterinin tutulması istemi, sonuncusu ise resmi tasfiye talebidir. Defter tutma ya da resmi tasfiyeyi istemek için mirasçıların terekeyi kabul ya da reddetmemiş olması gerekir. Mirasbırakanın birden fazla külli halef niteliğinde mirasçısının olması halinde, mirasçıların paylaşıma kadar oluşturdukları topluluğa “miras ortaklığı” denir. Birden çok mirasçı bulunması halinde, mirasçılar terekeye elbirliğiyle sahip olurlar ve sözleşme veya kanundan doğan temsil ya da yönetim yetkisi saklı kalmak üzere, terekeye ait bütün haklar üzerinde birlikte tasarruf ederler. Mirasçılar, tereke borçlarından da müteselsilen sorumludurlar. Mirasçılardan birinin istemi üzerine sulh hukuk mahkemesi, miras ortaklığına paylaşmaya kadar bir temsilci atayabilir. Mirasçılar, mirasın kendi aralarında ne zaman ve nasıl paylaşılacağını her zaman ve serbestçe kararlaştırabilirler. Yasal mirasçılar, gerek kendi aralarında, gerek atanmış mirasçılarla birlikte mirası aynı kurallara göre paylaşırlar. Mirasbırakan, ölüme bağlı tasarrufuyla paylaşmanın nasıl yapılacağı ve payların nasıl oluşturulacağı hakkında kurallar koyabilir. Mirasın paylaşılmasında mirasçılar aralarında anlaşabiliyorlarsa paylaşmayı kendileri gerçekleştirirler. Anlaşamadıkları takdirde ise miras paylaşma davası açılır ve dava sonunda paylaşma hâkim tarafından gerçekleştirilir.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

İlgili Kategoriler

Anadolu AÖF AÖF Ders Notları



Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir