TÜRK TİYATROSU

Cevapla
immortalprenses
Mesajlar: 1
Kayıt: 20 Tem 2019 14:26
İletişim:

20 Tem 2019 14:30

TÜRK TİYATROSU

Ünite 1
Dram ve Tiyatro Sanatı

Tiyatronun temelinde oyun vardır.
Dram sanatı için tanımlama yapmak hiç de kolay değildir.
17. yüzyıla kadar dram sanatı tiyatro ve dans icralarıyla sınırlıydı. Opera bunlara daha sonra eklendi. İlk opera 1594’de İtalya’da yazılan “Defne” adlı operadır.
Kökleri milat öncesine uzansa da modern anlamda ilk bale Jean Georges Noverre’in 1760 tarihli Letters on the Dance and Ballet adlı eseridir.
Sinema, 1895’te Lumière’in çektiği ilk belgesel filmle başlar.
Televizyonda yayınlanan ilk drama Pirandello’nun Ağzı Çiçekli Adam’ıdır (1930).
Dram sanatı uygulamaları günümüzde eğitim, öğretim, eğlence, satış, pazarlama, siyaset gibi hayatın her alanında karşılık bulmaktadır.
Dram sanatının yaratıcılıkta, içinde yaşadığı toplumu tanımada, ikili ilişkileri anlamada ve güçlendirmede kullanılmasına yaratıcı drama denmektedir.

Dram Sanatının Kaynakları ve Nitelikleri
Dram sanatının kökleri büyü ve büyü amacıyla yapılan ritüellerdedir. İlkel dönemdeki insan dünyayı büyü yoluyla değiştirebileceğine inanıyordu. Bilim ve teknolojinin ilerlemesinden sonra dünyayı değiştirme aracımız teknoloji olmuştur.
Dram sanatı, simgesel sözler olan mitoslarla simgesel eylemler olan ritüellerin değişime uğramasıyla biçimlendi.
Dram sanatına kaynaklık eden bir diğer olgu insanların anlatma/aktarma merakıdır.

Mitos / Mutos
Anlatı anlamındadır.

Bir anlatı oluşturmak için dört temel öğeye ihtiyaç duyarız: kişi, uzam, zaman ve eylemdir.

Kişi

Uzam / Mekân
Uzam, sözcüğün, eylemlerin geçtiği yeri imler.

Zaman
Zaman sürekli bir akış içerisinde olduğu için her eylem belli bir zaman diliminde gerçekleşmektedir. Anlatı bir noktadan bir başka noktaya hareketi, değişimi içerdiği için zamanda da bir değişim gözlenir (süre).

Eylem
Bir anlaştı oluşturabilmek için birden fazla eyleme gerek duyarız. Tek başına bir eylem belki fotoğraf karesi için yeterlidir ancak bununla bir anlatı oluşturulmaz.

Yazınsal Anlatı
Kökleri mitos ve epik şiirlere dayanır. Mitoloji, masal, destan bunun eski biçimleridir. Öykü, roman, anı günce gibi edebi türler ise yeni biçimleridir.

Dramatik Anlatı
Kökleri mitos ve ritüele dayanır.
Tiyatro, opera, bale, sinema bu türün biçimleridir.
Dramatik anlatıda kişiler sen-ben ilişkisi içinde anlatılır.
Dramatik anlatıda dil, sözce olarak karşımıza çıkar. Sözce, kişinin “ben” ve şimdiki zamandan hareketle sözle dışa vurduğu anlamlı bütündür.
Dramatik anlatıda uzamın konumu “burada”lıktır.
Zaman da dramatik anlatıda hep bir “şimdi” gibi karşımıza çıkar.
Benveniste’e göre şimdiki zaman ulamı sözcelemeden zaman ulamı da şimdiki zamandan oluşur.
Schiller, dram sanatçısının ele aldığı olayı şimdiki zaman içerisinde işlemesi gerektiğini belirtir.
Goethe ve Schiller’in mektuplarında dramatik olanın sonsuz bir şimdiki zaman yarattığı vurgulanmaktadır.

Her dramatik anlatı bir olay içerir. Aristoteles, “tragedyanın temeli ve aynı zamanda ruhu öyküdür (mitos)” der. Brecht “her şey öyküye bağlıdır, öykü teatral gösterinin yüreğidir” der.
Dramatik anlatıda eylem/edimleri aktarmanın yolu canlandırma, yanılsama / taklit etmektir (mimesis).

Anlatı
Yazınsal Anlatı
Dramatik Anlatı
Kişiler
O, Onlar
Sen-Ben
Uzam
Orası
Burası
Zaman
Geçmiş zaman
Şimdi, şu anda
Eylemler
Sözel aktarma
Canlandırma

Ünite 2
Köylerde Gelişen Tiyatro Geleneğimiz
Köy seyirlik oyunlarında halkı ilgilendiren hemen her konu bir şekilde karşılığını bulur.
Oyun başlangıçlarındaki büyüsel ve görev amaçlı uygulamalar, oyunların kökenlerinin ritüellere kadar götürmektedir.
İbadet ile köy seyirlik oyunları arasındaki benzerlikler;
İbadet, din adamı yönetiminde yapılırken, oyunlarda da oyunu yönetecek birinin varlığı şarttır.
Her ikisinde de ön hazırlıklar yapılır.
Her ikisinde de katı kurallar vardır.
Her ikisi de belli yerlerde belli zamanlarda icra edilir.

Belli Günlerde Oynanan Törensel ve Büyüsel Oyunlar
Koç katımı ve Saya gezme, koyunların çiftleşmesi amacıyla icra edilir. Koç katımında koçlar süslenip meraya götürülür. Törenle koçu koyuna katarlar. Koç siyah koyuna giderse bunu kara kışa yorarlar.
Saya gezme, koç katımından yaklaşık 100 gün sonra, kuzunun doğum zamanında icra edilir. Bir diğer adı çoban bayramıdır. Bu oyunda çoban, muhtardan izleyiciler önünde iş ister. Ücret konusunda pazarlık yapar. Ev ister. Muhtar ev bulunca çoban karılarını getirip sürüyü otlatmaya gider. Karılarından birini seyirciler kaçırır. Çoban geri döndüğünde muhtar çobana karısının köyde bir aşığı olduğunu ve ona kaçtığını söyler. Çoban inanmaz, muhtar verdiği paraları geri ister. Köydeki bir düğüne katılıp oynarlar. Oyunun sonunda çoban ölür. Başında kadınlar feryat ederler. Çoban dirilir, bu defa kaçan eşi ölür. Çoban ağlar. Bu defa kadın dirilir. Oyun havası eşliğinde herkes dans eder.
Hasat önü oyunlardan birinde tarlaya ilk tohum atan köylü ıslatılır. Bazı yörelerde tüm köylü tarla başında toplanıp dua ederler. Niğde yöresinde oynana ekin kurtarma oyununda çoban, önüne kattığı sığırları otlatırken karısı yemeğini getirir. Bu işten bıktığını söyleyip ağaya gider. Orakçılık yapmaya başlar ve ekini kurtarır. Orakları ağanın önüne atarak bahşiş ister.
Hasat sonu oynanan cemal oyunu bolluk bereket için oynanır.
Doğayla ilişkili baca pilavı oyunu Sivas yöresinde oynanır. Güneşi karşılamak için kır ortasında oynanır. Baca pilavı oyununda genç erkekler köy evlerinin bacalarında sepet sarkıtıp yiyecek toplar. Toplanan yiyecekleri köylüler bir araya toplanıp yerler.
Eğlenmek, Vakit Geçirmek için Çıkartılan Oyunlar
Eğlence amaçlı oyunların pek çoğunun kökeni büyü ve törenlerdir.
Sivas yöresinde oynana madımak oyunu iki kız kardeş arasındaki atışmayla başlar. Kızlar tarlaya madımak toplamaya gider. Tarlada bacakları arasında sopa olduğu halde yerde yatan adamın kucağına hangisi alacağını sorarlar. Adam, her ikisini de ister. Kızlar adamı tartaklar ve adam bayılır. Adam kendine gelince hep birlikte gülüp eğlenir ve oynarlar.


Köy Seyirlik Oyunlarında Ortak Motifler
Ak-kara çatışması sıklıkla Arap ile Dede arasındaki çatışmalarla kişileştirilir.
Kız kaçırma, ölüp dirilme ve toplu yeme ile birlikte değerlendirildiğinde mitolojik anlatılardaki bereket tanrılarıyla ilgili anlatılarla ilişkilendirilebilir.
Dua, mani, tekerleme, türkü ve danslar tüm oyunlarda kullanılan motiflerdir.

Yönetici
Seyirlik oyunlarda yönetici oyun öncesi oyun sonrasında oyun düzeninden sorumludur. Yönetici yöreden yöreye değişik adlarla anılır: Delikanlıbaşı, Yarenbaşı, Meydancı, Köse, Cıdıroğlu, Kızılayak, Peyk veya Yiğitbaşı,
Delil, Mukallit, Oyunbabası, Oyunağası, Oyuncubaşı, Kumpo, Kızlarağası, Öncü,
Reis, Elebaşı, Düğün Kâhyası, Oyun Kâhyası gibi.

Oyuncu, Seyirci
Köy seyirlik oyunlarının oyuncuları gönüllülerdir.
Seyirciler katılımcı ve dinamiktirler. Gerektiği yerde oyuna ve oyunculara müdahale ederler.

Oyun Alanı
Oyunlar, köylünün olanakları oynanır. Dekor unsurları yoktur. Oyun alanı doğal dekordur.
Kişileştirmeler ve stilizasyon gereği kostüm ve aksesuar çokça kullanılır. Oyuncunun üzerine aldığı kara post eskiyi, ak post yeniyi simgeler. Hacı/hoca temsil eden oyuncu başına sarık takar.

Ünite 3
Kentlerde Gelişen Tiyatro Geleneği

Gölge oyununun kaynağına ilişkin tezlerden biri, bu oyunun Cava’dan, bir diğeri Hindistan’dan bir başkası ise Çin’den çıktığını ileri sürer.
Karagöz hakkındaki en güçlü tez, Yavuz Sultan Selim döneminde Osmanlı ülkesine girdiği yönündedir. Yavuz Sultan Selim, Mısır seferinde astırdığı Memluk sultanı II. Tumanbey’in asılış sahnesinin, İstanbul’a döndüğünde oğlu görsün diye temsil edilmesini istemiş ve bundan sonra benzer oyunlar icra edilmeye başlanmıştır. Karagöz oyunu 17. yüzyıl sonunda kesin biçimini almıştır.
Karagöz ve Hacivat’ın gerçekten yaşadıklarını iddia eden görüşlerden biri bu ikisinin Orhan Bey zamanında diğeri ise Yıldırım Bayezid zamanında yaşadıklarını iddia eder.
Ortaoyununun Sultan Süleyman döneminde akıl hastaları için icra edilen bir gösteriden kaynaklandığı iddia edilir. Ortaoyununun da II. Mahmut döneminde son halini aldığı varsayılır. Ortaoyunu, orta yerde oynanan oyundur. Bu sebeple çok çeşitli eğlence ve oyunların uhdesinde taşıyan geleneğin bir ürünüdür.
Hikâye anlatma sanatı olan meddahlık ise Bursa ve Edirne gibi merkez şehirlerde yaygınlaşmıştır. Meddah ismi 17. yüzyıldan itibaren kullanılır olmuştur.

Karakterlerin Özellikleri
Karagöz tiplemesi, İran’da yaşayan Türklerin güldürü oyunlarının başkişisi Keçel Pehlivan’la ilişkilendirilir. Bizans kökenli Sanio tipiyle de benzer özellikler arz eder.
Karagöz, yoksul, saf, açık sözlü ve kurnaz biridir.
Kavuklu da Karagöz gibi açık sözlüdür, halktan biridir.
Hacivat, halktan biraz uzak, yarı aydın bir kimsedir. Tumturaklı konuşur. Yönetici sınıfın özelliklerini yansıtır.
Pişekâr, Hacivat’ın ortaoyunundaki yansımasıdır. Mevcut düzenden yanadır. İçten pazarlıklı, içe dönük biridir.
Oyunlarda temsil edilen kadınlar, olumsuz özellikler taşırlar. Aşüfte ve yosma olarak karşımıza çıkarlar.
Çelebi, işsiz ve züppe bir tiptir. Atadan kalma malla geçinir. Hoppa Bey, Züppe Bey, Zampara Bey, Şık, Zater Bey, Fatin, Razakkızâde, Razakkızâde Tarçın Bey gibi çeşitli isimlerde görülür.
Tiryaki de aylak bir tiptir. Afyon çeker. Nokra Çelebi ismini kullanır.
Beberuhi cücedir. Züppedir. Oyunlarda Altıkulaç ya da, Pişbop ismini aldığı da olur.
Kabadayılar, oyunlardaki çatışmaları çözen tiplerdir. Anadolu çeşitlemelerinde zeybek ve efe olarak karşımıza çıkar. Oyunlarda; Tuzsuz Deli Bekir,
Mandıralı Deli Tuzsuz, Bekri Veli, Tekbıyık, Sakallı Deli gibi isimler kullanır.
Anadolulu tipler bön ve intikalsizdir. Kayserili açıkgöz tüccar rölündedir. Eğinli genelde kasaptır. Karamanlı tipi Hacı Torgi oğlu Bodosaki’dir. Laz geveze bir tiptir.
Zımni tipler: Yahudi’ye Cûd da denir. Tefeci ve sarraf rollerindedir. Korkak ve yaygaracıdır. Frenk ve Rum doktor, eczacı, meyhaneci, terci ya da tacir olarak karşımıza çıkar. Ermeni, el sanatlarına meyyaldir. Başkalarını küçümser tavırdadır.
Yabancı tipler: Acemler varlıklı tiplerdir. Yüksekten atarlar, palavracıdırlar. Araplar aptal tiplerdir. Arnavutlar dürüst ve de cahil temsil edilirler. Muhacirler pehlivanlıklarıyla övünürler.

Oyunların Yapısı
Bölümler
Eğlence amaçlı oldukları için gevşek dokuludurlar. Bölümlerin katı kuralları yoktur, esnektirler.
Giriş: Karagöz, müzik eşliğinde başlar. Hacivat’ın sahnede görünmesiyle oyun başlar. Karagöz’ün gürültüsünden rahatsız olan Karagöz perdede görünür. Dövüşürler.
Ortaoyunu bütün oyuncuların yer aldığı danslarla başlar. Zamanla bu curcuna bölümü yerini Pişekâr’ın Pişekâr havası denen oyununa bırakmıştır.
Söyleşme: İki karakter arasında geçen konuşmalardır. Söz ağırlıklı bir eğlencedir.
Fasıl: Asıl oyundur. Konularını günlük hayattan alırlar.
Tekrar motifi, bir durumun değişik tiplerle icrasıdır.
Sıralanma motifi, çeşitli tiplerin ardı sıra perdede görünmesidir.
Kişilerin değişimi motifi, kişilerin bir eşya ya da hayvana benzetilmesidir.
Soruşturma motifi, bir gerçeğin öğrenilmesidir.
Ortaklık motifi, tiplerin iş ortaklığını anlatır.
Yarışma motifi, bir amaca giden aşamalı işaret eder.
Bunlar gibi çok çeşitli motiflerle oyunlar icra edilir.
Bitiş: Karagöz, yanlışlıklar için bağışlanma diledikten gelecek oyunun adını bildirir.
Ortaoyununda Pişekâr aynı vazifeyi üstlenir.
Meddah hikâyesini anlatırken dört parçadan oluşan bir bölümleme yapar: giriş, açıklama, hikâye ve bitiş. Anlatılan hikâyelerde halk hikâyelerinden farklı olarak gerçek olaylardan esinlenilir.

Müzik ve Dans
Karagöz’de cırlak ses çıkaran nâreke, dayren denilen def ve hatem denilen bir zil müzik aleti olarak kullanılır.

Oyun Düzeni
Tasvir denilen Karagöz figürleri genellikle deve derisinden yapılır. Karagözcüler ortalama beş kişilik bir ekipten oluşur. Görüntüleri oynatan hayali / hayalbaz denilen usta, çırak ve çırağa denilen yardımcı, sandıkkâr denen bir kişi ve şarkıları okuyan yardak ile dayrezen denilen def çalan kimse.
Perdenin arkasında üzerinde meşale, sonraları mumlar bulunan destgâh denen raflar bulunur.
Sopalar yatay ve perdeye dik açı oluşturacak şekilde tutulur. Sopaları (değnekleri) kullanmaya el peşrevi denir.
Ortaoyununda oyun yeri palanga adını alır. Dekor, iki paravandan ibarettir. Birisi ev yerine kullanılan yeni dünya diğeri ise Kavuklu’nun dükkânı olan küçük bir paravandır.
Pişekâr’ın elinde silkelendiğinde ses çıkaran pastav ya da şakşak denen bir araç bulunur.
Meddahın gösteri yeri kahvehanelerdir. Anlatının temelini taklit oluşturduğu için taklitlerde yardımcı olacak eşyalar kullanır. Bunlardan biri makreme denen mendili diğeri de değneğidir.

Ünite 4
Tanzimat’ta Tiyatro
III. Selim zamanında biri sarayda ötekisi sarayın dışında olmak üzere iki tane tiyatro binası inşa edilmiştir.
1836’da saray kütüphanesinde yaklaşık 500 tiyatro metni bulunmaktaydı. Bunların 280’i vodvildi.
Abdülmecit, 1859’da Dolmabahçe Sarayı’nda tiyatro yaptırmıştır. II. Abdülhamit Yıldız Sarayı’nda tiyatro yaptırmıştır(1889). Zira her ikisi de yabancı misafirlerine saraylarında tiyatro temsilleri sunarlardı.
İbrahim Şinasi’nin Şair Evlenmesi sarayın siparişi ile yazılmıştır (1859).
Tanzimat döneminde Avrupa kültürüne yakınlaşan devlet erkânında görevli paşaların da desteğiyle tiyatro gelişmeye devam etmiştir.
Osmanlı’da ilk opera III. Selim zamanında sahnelendi (1797).
II. Mahmut, bir saray orkestrası kurup başına da Mankel adlı birini atadı. Bu orkestranın girişimleriyle Gaetena Donizetti’nin kardeşi Guiseppe Donizetti 1828’de İstanbul’a geldi. Saray orkestrasını geliştirdiği için kendisinden Donizetti Paşa diye söz edilir.
Abdülmecit’in isteğiyle Bellini’nin La Somnambula (Uyurgezer Kız) adlı operasının bir bölümü sarayda oynandı.
1858’de Beyoğlu’ndaki Naum Tiyatrosu’nda yabancı bir oyun Türkçeleştirilerek sahnelenmiştir (Riyakâr ve Müseyyip).
1840’da piyano İstanbul’a giriş yaptı. Piyano resitalleri düzenlenmeye başlandı.
1842’den itibaren yabancı eserlerin tercümesine başlandı. İlk tercüme Belisario’nun bir oyunudur.
1844’de Hayrullah Efendi (Abdülhak Hamit’in babasıdır), Hikâye-i
İbrahim Paşa ve İbrahim-i Gülşeni adını verdiği bir opera metni yazdı.

Şair Evlenmesi: Görücü usulü evlenmeyi hicveden bir eserdir. Oyun biçim bakımından batı tiyatrosunun özelliklerini taşırken içerik bakımından geleneksel oyunlarımızın birikiminden istifade eder.

Tragedya
Ali Haydar Bey ilk tragedyalarımızın yazarıdır. İlk eseri üç bölümlük Sergüzeşt-i Perviz (1866) ikinci eseri iki bölümlük İkinci Ersas’tır (1866). Her iki eser de şiire yön vermek, yol açmak üzere yazılmışlardır. Asıl kusurları trajik unsurların ortaya konulamamış olmasıdır.
Yeğenzade Hüseyin Fazıl’ın ikinci bölümü kayıp olan Ahenk (1872) adlı tragedyası da manzumdur.
Mustafa Hilmi’nin Bahtiyar ya da Son Gürlüğü (1874) adlı tragedyası mesnevi biçimindedir.

Abdülhak Hamit
Romantik yazının en önemli temsilcilerinden biridir. Eserlerinde Fransız edebiyatçılarının etkisi altındadır. İlk tragedyası Nesteren (1877) Corneille’in Le Cid adlı eserine benzer. Eserin son bölümü ise Romeo ve Juliet’e benzer.
Hamit, biçim konusunda titiz değildir. Eserleri dağınık ve coşkuludur.
Nazife (1878) ve Tezer (1880) adlı eserleri Racine’in Berenice’ine benzer.
Eşber adlı oyununda da Racine ve Corneille etkileri görülür.
Zeynep (1880) adlı oyununda egzotik bir masal atmosferi tasvir eder. Bu yapıtta da Shakespeare etkisi göze çarpar.
İlhan (1913), Turhan (1916) ve Hakan (1935) adlı eserlerinde kaynak olarak Orta Asya ve Türk dünyasına yöneldi.
Sardanapal ile Asur tarihine yöneldi. Abdüllaü’s Sagir, klasik tragedya denemesidir. Liberte (1913) saray politikalarını eleştiren alegorilere yer verir.
Yadigâr-ı Harb (1916) dönemin güncel konularına yönelir.
Eserlerinin tümü zayıf ve kıymetsizdir.
Tragedya denemeleri İbnürreşat Ali Ferruh’un Huşenk (1885) ve Abdülhalim Memduh’un Bedriye (1888) adlı eserleriyle devam etmiştir.

Fanteziler
Ahmet Necip’in İdbar ve İkbal (1874) masal atmosferinde bir oyundur. Eser, Gozzi’nin Turandot adlı oyunundan esintiler taşır.
Abdülhak Hamit’in Macera-yı Aşk adlı kurgusu dağınık eseri masalsı öğeler içerir.
Yazarı (ya da çevirmeni) bilinmeyen Ester (1873), Tevrat’ta yer alan bir hikâyeden esinle yazılmıştır.

Tarihsel Oyunlar
Namık Kemal’in Celaleddin Harzemşah adlı oyunu, onun İslam’ın evrensel yanlarına ve gelişmesi gerektiğine olan inancının bir ürünüdür.
Hasan Bedredin ile Şemsettin Sami birlikte Ebulûlâ yahut Mürüvvet (1876) adını verdikleri, beş bölümlük bir tarihsel oyun yazdılar. Eser, Hamlet’in etkisinde yazılmıştır.
Şemseddin Sami, Gâve (1877) ve Seydi Yahya (1878) adlı iki oyun daha yazmıştır. Seydi Yahya adlı oyunda tragedya korosu da bulunuyordu.
Dönemin tarihsel oyunları; Aleksandr İstamatyadi Gazi Osman (1878), Sami Paşazade Sezai Şîr (1880), Abdülhak Hamit Tarık yahut Endülüs Fethi (1880) ve Ahmet Mithat Efendi Siyavuş yahut Fürs-i Kadimde Bir Facia (1885) olarak sıralanabilir.

Romantik Dramlar
Namık Kemal’in yazdığı ilk romantik temsil Raz-ı Dil, sansürlenir endişesiyle Gülnihal adıyla yayınlandı (1873). Eserde özgürlük teması işlenmiştir. Haydutlar ve Hernani’ye benzer yanları vardır. Bazı sahnelerinde de Racine’in Britanicus’unun etkileri görülür.
Vatan yahut Silistre (1873) devrim havası yaratıp yazarın sürgün edilmesine neden olmuştur. 1874 tarihli Akif Bey adlı oyunu da benzer temaları işler.
Kara Bela (1876) adlı oyununda padişahın kızını iğfal eden bir haremağasını konu edinir.
Ebuzziya Tevfik Ecel-i Kaza (1872) adlı oyununda kan davasına karşı bir tutum takınır.
Mehmet Rıfat’ın Ya Gazi ya Şehit (1873), Mehmet Saadetin’in Tuna yahut Zafer (1874) vatan sevgisini öne çıkarır.
Ahmet Mithat Efendi’nin yabancı isimler etrafında kurguladığı Ahz-ı Sar (1875) adlı oyunu korku ve heyecan doludur.
M. Asaf’ın Nedametle Ölüm (1892) ve yazarı bilinmeyen Keşf-i Esrar (1891) adlı oyunlar o dönemde yazılmış zayıf eserlerdir. Bunların arasında Abdülhak Hamit’in Duhter-i Hindu (1876) ve Finten (1916) adlı oyunlarını da sayabiliriz.

Melodram
Salim’in Sözde Sebat (1870-71) adlı melodramı masal havasındadır. Recaizade Ekrem’in Afife Anjelik’i Fransız esintileri taşır.
Ahmet Mithat Efendi’nin Hükm-i Dil (1874) sınıf farklarından doğan dramatik durumları temalaştırır.
Abdülhalim Memduh’un Ümitsiz Mülakat (1876) adlı eseri de önemsiz bir melodramdır.
Hasan Bedreddin ve Mehmet Rıfat 1876’da Delile yahut Kanlı İntikam adında gerçeklikten uzak bir intikam öyküsü neşrettiler. İkili daha sonra Kölemenler (1876) adında başarısız bir başka oyun yazdı. Aynı ikiliye ait olan Fakire (1877) köle bir kızın dramını anlatır.
Mehmet Rıfat’ın Pakdamen (1875) adlı oyunu Afife Anjelik’in kopyası gibidir. Yazarın Ahmet Yetim yahut Netice-i Sadakat adlı oyununun konusu Arap ülkelerinde geçer.
O dönemde yazılmış çok sayıda melodram mevcuttur.

İçli Gerçekçilik
Bu oyunlar konularını halkın güncel olaylarından alır. Halkın duygularına hitap etmeye çalışırlar. Namık Kemal’in Zavallı Çocuk (1873) adlı oyunun türün örneklerindendir. Vuslat adlı oyunu da aynı yıl yayınlanır.
Mehmet Rıfat’ın Görenek adlı oyunu müsrif kadınları anlatır. Mehmet Nuri’nin Nasihat yahut Kumar Belâsı (1875) kumar, İzzet’in Katiller yahut Ahz-ı İntikam (1888) öç hakkındadır.
Hasan Bedreddin’in Iskat-ı Cenin’i (1874) yanlış evliliği, Mehmet Sadi’nin Afet-i Cehil yahut İnhimak-i Sefahat (1875) adlı eseri de cahil bir mirasyediyi anlatır.
M. Ziya’nın Eden Bulur (1882), Tedbirsizlik, Ahmet Mithat’ın Eyvah (1886), Abdülhak Hamit’in Sabr-ü Sebat ve İçli Kız, Ahmet Muhtar’ın Mihnet yahut İftirak-ı Aşk ve Mesture-i Aşk içli oyunlardır.

Entrika Komedyası
Ali Bey’in Misafiri İstiskal (1871) adlı oyunu türün başarılı bir örneğidir. Kokona Yatıyor (1871), Geveze Berber (1873) yazarın diğer komedileridir.
Hamdi Bey “Ben” müstearıyla İki Karpuz Bir Koltuğa Sığmaz (1871) adlı oyununda kocalarıyla dost olan bir adamın iki kadınla olan ilişkisini anlatır.
1874 yılında Fuat Bey Ahmak Herif Hasis Karı ve yazarı bilinmeyen Kendi Düşen Ağlamaz adlı komediler neşredilir.
Yazarı bilinmeyen Bela-yı Muhabbet (1875) adlı oyun işveren-işçi ilişkisi üzerine kuruludur.
Ali Rıza’nın Mızrak Çuvala Sığmaz (1876) adlı oyunu bir aldatmacayı, Mehmet Behçet’in Fakir Lokantanın Fakir Uşağı (1876) da garson Dimitri’nin hizmetçi Mari’ye olan aşkını konu edinir.
Recaizade Ekrem’in Çok Bilen Çok Yanılır (1875) adlı oyunu kıskançlık ve kötülük duygularını yermektedir.
Mustafa Nuri’nin Zamane Şıkları (1874) beş parasız züppeleri anlatır.
Yazarı bilinmeyen Karı Koca Muarazası (1875) giyim sorununu, Ahmet Mithat’ın Sanki Aşk (1883) adlı oyunu da alafranga özentisini anlatır.
Ahmet Mithat’ın Açıkbaş (1875) ve Çengi (1877) adlı oyunları gelenekteki yanlış uygulamaları konu edinir. S. Vehbi’nin Haşim Bey (1886) adlı oyunu da benzer içeriktedir.
Hasan Bedreddin ile Mehmet Rıfat’ın birlikte yazdıkları Nedamet (1876) pinti bir faizciyi, Şemsi Bey’in Kendim Ettim Kendim Buldum (1875) adlı oyunu da cimriliği anlatır.
Mehmet Şakir’in Evhami (1885) adlı oyunu Moliere etkisinde olsa da başarılıdır. İcab-ı Gurur yahut İnkilab-ı Muhabbet sonradan görme bir gencin başına gelenleri ele alır. 1886’da yazdığı Kırk Yalan Köse ve devamı niteliğindeki Yalan Tikendi de renkli tiplemeler dikkat çeker. İnatçı yahut Çöpçatan ve Teehhül yahut İlk Göz Ağrısı, yazarın en başarılı oyunlarıdır.

Tiyatro Eleştirisi
Tiyatro üzerinde ilk yazı, Ceride-i Havadis’te, 1841 yılında, Bosko Tiyatrosunda oynanan oyunlar üzerinde yayınlanan bir incelemeydi.
Diyojen yazarı Teodor Kasap, tiyatro hakkında çokça yazı yazmıştır. Tiyatronun uygarlaşmak için önemli olduğuna dikkat çeken yazar, ithal oyunlarla hedeflenen ilerlemenin sağlanamayacağına da dikkat çeker.
Haşmet isimli bir zevat Teodor Kasap’ın görüşlerine Hadika’daki bir yazısında karşı çıktı (09.01.1873). Namık Kemal de Haşmet’in görüşlerine katıldı. Ancak daha sonra tiyatronun bir ahlak okulu olduğu düşüncesini kabul etti.
Kitap yalnızların dostu, tiyatro topluluğun arkadaşıdır der Namık Kemal.
Ziya Paşa Harabat’ında taklit yolunda aslını unutma diyerek ikazlarda bulunur.
Cevapla
  • Benzer Konular
    Cevaplar
    Görüntü
    Son mesaj

“Türk Dili ve Edebiyatı” sayfasına dön

  • Bilgi
  • Kimler çevrimiçi

    Bu forumu görüntüleyen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 2 misafir