Psikolojiye Giriş-I Bellek

Cevapla
eda35
Mesajlar: 1
Kayıt: 29 Nis 2019 20:49
İletişim:

29 Nis 2019 20:52

13. BELLEK - I
13.1. Giriş
Şimdiye kadar insanlar hakkında pek çok temel bilgiyi gözden geçirdik. İnsanlar içinde yaşadıkları dünyayı algılar, öğrenir, düşünür ve böylece yaşamları boyunca gelişirler.
Peki bütün bu edinilen şeyler, bilgiler, yaşantılar, imgeler nerede dururlar? İnsanların edindikleri şeyleri zihinlerinde muhafaza ettikleri, çok eskilerden beri kabul gören bir fikirdir. Fakat neyin - nasıl muhafaza olduğu, her birinin ayrı bir yeri olup olmadığı gibi meseleler üzerinde pekçok görüş ortaya atılmış ve tartışmalar yapılmıştır. Şimdiye kadar farklı tür bilgileri depoladığı varsayılan çok çeşitli bellek türü tanımlanmış, bellek sistemlerinin nasıl düzenlendiğine ilişkin çeşitli modeller ortaya konulmuştur.
Günümüzde gerek nörobilim gerekse duyum ve algı alanındaki yeni çalışmalar, belleğin içinde bir şeylerin “durduğu” bir yer, bir depo olmaktan çok içeriği yeniden inşa edilebilen etkin bir ağ olduğuna işaret etmektedir. Ancak henüz, belleği açıklamak üzere bilgi işleme modeline dayalı depolu model anlayışı yaygın olarak kullanılmaktadır. Biz de bu çerçevede kalarak, önce temel bellek işlemlerini gözden geçireceğiz ve daha sonra tanımlanan çeşitli bellek türlerini inceleyeceğiz.
13.2. H. Ebbinghaus ve Bellek Araştırmalarının Başlaması
Bellek konusundaki araştırmalar, 19. yüzyılın sonlarında başlamıştır. Birinci bölümde anlatıldığı üzere, 1879 yılında kurulan Wundt’un laboratuarında daha çok psikofizik üzerine çalışmalar yürütülmektedir ve bellek gibi “üst düzey” bir zihinsel etkinliğin incelenmesinin mümkün olmadığı kanısı hâkimdir. Ancak H.Ebbinghaus bu görüşü paylaşmayarak insanlarda bellek süreçlerini kontrollü deneysel araştırmalar yoluyla incelemiştir.
Ebbinghaus çalışmalarını kendi üzerinde yürütmekle birlikte, elde ettiği sonuçlar, sonraki yıllarda defalarca sınanarak doğrulanmıştır. Ebbinghaus, belleğin kelimenin anlamına duyarlı olduğunu gözleyerek, hafıza çalışmalarında anlamsız hecelerin kullanılması gerektiğini düşünmüş ve böyle bir hece düzeni hazırlamıştır. Anlamsız hecelerin kullanılması daha sonra hafızanın incelenmesinde klasik tekniklerinden biri hâline dönüşmüştür.
Aşağıda gördüğünüz grafik, defalarca bağımsız araştırmacılar tarafınan sınanarak artık klasikleşmiştir ve unutma eğrisi olarak bilinmektedir. Ebbinghaus’un unutma eğrisini ortaya koyduğu çalışma, basitçe şöyle özetlenebilir; 13 tane anlamsız heceden (PIB, DOL gibi) oluşan bir liste vardır. Ebbinghaus bu listeyi hatasız tekrarlayana kadar ezberlemiştir. Daha sonra değişik zaman aralıklarıyla bu listeden hatırladıklarını yazmıştır. Şüphesiz, geçen zaman boyunca hatırlanan anlamsız hece miktarı azalmaktadır. Ancak, bu azalma, sabit bir oranda ilerlememektedir. Hatırlama aralıkları 20 dakika ile 31 gün arasında değişmekte ve en hızlı unutma ilk bir kaç saat içinde görülmektedir. Daha sonra unutma hızı çok yavaş bir şekilde, derece derece azalmaktadır. Ebbinghaus’un bellek süreçlerine bakış açısı, öğrenme, hatırlama ve unutma arasındaki doğal bağları birlikte ele alabilmesi bakımından dikkat çekici ve her zaman anılmaya değerdir.
Ebbinghaus’un unutma eğrisi
20.yüzyıl’ın hemen başlarında, W. James, belleğin “kolayca kaybolanlar” ve “ebediyen kalanlar” olmak üzere ikili bir yapısı olduğuna dikkat çekmiştir. Böylece ilk kez çok genel ve sezgisel olarak depolu modeller kavramlaştırmasını ortaya atmış ve daha sonraki pek çok araştırmacı bu yoldan ilerlemiştir.
1930‘larda bellek alanında Sir Frederick Bartlett, belleğin zaman içinde yeniden yapılandırıldığına ve orijinal halini muhafaza etmediğine ilişkin sonuçlar veren çalışmalarını yayınlamış ancak çok ilgi görmemiştir. Bu durum, davranışçı yaklaşımın öğrenme çalışmalarına ağırlık vermesi kadar, o zamanki düşünce ikliminde bu bulguların bir karşılık bulmaması ile de açıklanabilir. Çünkü Barlett’in çalışmaları aslında belleğin “dünyanın tam, kesin ve güvenilir bir kaydı olmadığını” ortaya koymaktadır.
Bellek çalışmaları bilişsel yaklaşımın ortaya çıkışıyla beraber ivme kazanmıştır.Şimdi temel bellek işlemleri ve tanımlanmış bellek türlerini kısaca gözden geçirelim.
13.3. Kısa Süreli Bellek, Çalışma Belleği ve Uzun Süreli Bellek
İnsanlar arasında, bellek yeterlilikleri bakımından bireysel farklılıklar vardır. Bazı insanlar yüzleri hiç unutmaz, bazıları tarihlerde üstündür; bazıları ise bir gittiği yolu bir daha asla unutmaz. Fakat hemen hepimiz belirgin bir üstünlüğümüz olmasa bile gündelik hayatımızı başarıyla sürdürebilecek yeterlilikte bir bellek kapasitesine sahibiz.
Gündelik deneyimlerimiz veya gözlemlerimiz yoluyla, bazı şeylerin hep aklımızda kaldığını, bazılarının ise çabucak kaybolduğunu biliriz; üstelik sanki zihnimizde yaşadığımız olaylara ilişkin hatıralarımızla öğrendiğimiz bilgiler birbirinden farklı şekillerde bulunuyor gibidir. Aslında gündelik hayatta fazla farkında olmadığımız, hemen bütün hafıza işlemlerini eş güdümlü bir şekilde yürütebilme kapasitemizdir. İşte bellek konusunu karmaşık, tartışmalıve ilgi çekici kılan bu çok boyutlu yapısı olmuştur.
13.3.1. Kısa Süreli Bellek (KSB)
Kısa süreli bellek, isminden de anlaşılabileceği gibi, sınırlı birim miktardaki bilgiyi kısa bir süreyle tutabilen bir bellek türüdür. Bu konudaki neredeyse klasikleşmiş olan örneği biz de verelim; ilk ve belki de son kez arayacağınız bir telefon numarasına baktınız, aradınız ve sonra? Eğer özel bir çaba göstermezseniz, numarayı bir daha hatırlamayacaksınız. Bu tür görevler tipik bir kısa süreli bellek etkinliğidir. KSB’nin tutabildiği bilgi miktarı 7+-2 birim aralığında olduğu bulunmuştur. Bir diğer ifadeyle, ortalama bir yetişkinin KSB genişliği 5 ile 9 birim bilgidir ve bu bilgi yaklaşık 30 sn kadar tutulabilmektedir.
Burada “birim” kelimesinin kullanıldığına dikkat ediniz. Bunun nedeni kısa süreli belleğin daha etkin kapasiteyle kullanılmasını sağlayan kümeleme özelliğidir. Kümeleme, birimleri benzerlik veya bazı başka düzenleme ilkelerine dayanarak daha büyük birimler hâlinde birleştirip yeniden şekillendirmektir. Örneğin, arka arkaya dizilmiş birbiriyle ilgisiz 8 harfi hatırlamak mı daha kolaydır yoksa dörder harfli iki kelimeyi hatırlamak mı? Şüphesiz kelimeler daha kolay geri getirilecektir. Çünkü onlar aslında kümelenmiş oldukları için 2 birim bilgi hâline gelmişlerdir. Aynı şeyi, sayılar ve tarihler için de düşünebilirsiniz. Bu özellikten yararlanarak çeşitli kişisel stratejiler geliştirmek ve KSB’ye gelen bilgiyi daha uzun süreli tutmak mümkündür.
Bu bellek, aynı zamanda tekrardan etkilenmektedir. Tekrar yapıldığında kısa süreli bellekte tutulan bilginin miktarı artmaktadır. Bir ilginç özellik ise, kısa süreli belleğin aksatılmaya son derece duyarlı olmasıdır. Örneğin az evvelki telefon numarasını çevirirken, dışarıdan şiddetli bir gürültü geldiğini ve dikkatinizin bir anlık kaydığını düşünün. Tekrar numara çevirme işine döndüğünüzde yanlış çevirme olasılığınız artar. Hatta tamamen unutmuş da olabilirsiniz. Çünkü KSB’den bir bilgi kaybolduğunda artık sonsuza dek kaybolmuştur.
13.3.2. Çalışma Belleği
Dikkat ettiyseniz, kısa süreli bellek belirli bir anda yeni karşılaştığımız az miktardaki bilgi üzerinde oldukça sınırlı bir süre içinde yapabildiğimiz işlemleri tarif etmektedir. Ancak, hayatta karşılaştığımız durumlar çok daha farklı olabilir. Örneğin, yolda yürürken, yandaki kafede oturanlar arasında bir anlığına tanıdık bir yüz gördüğünüzü, yürüyüp yanınızdakiyle konuşmaya devam ederken bir yandan nereden tanıdığınızı bulmaya çalıştığınızı, bir süre sonra aniden hatırladığınızı ve hemen geri dönerek yıllardır görmediğiniz bu arkadaşınızı bulduğunuzu düşünün. Bütün bunların yalnızca KSB’nin kapasitesi dâhilinde yapılabilmesi mümkün değildir. Çünkü bu esnada hem KSB işlemleri yürütülmekte, hem uzun süreli bellek taranmakta ve hem de sohbet gibi diğer bazı etkinlikler sürdürülebilmektedir.
Çalışma Belleği, biz bilişsel görevleri sürdürürken gerekli bilgileri geçici olarak aklımızda tutmamızı, uzun süreli bellekten getirmemizi ve gerekli işlemleri yürütmemizi düzenleyen bir bellek mekanizmasıdır. A.Baddeley tarafından tanımlanan bu bellek türü, yeni ve eski bilgilerin sürekli olarak dönüştürüldüğü, birleştirildiği ve aktarıldığı bir çalışma masası olarak kavramlaştırılabilir. Çalışma belleği, belirli bir durumda gelen bilgiler, bunların bir yandan zihinde tutulması, bir yandan gerekli diğer bellek bölgelerinin taranması, uygun bilgilerin geri getirilmesi, görevin icra edilmesi ya da sürdürülmesi gibi çok sayıda iş ile ilgilenir. Bu yüzden kimi yazarlar “meşgul bir kavşak” benzetmesi yapmaktadırlar.
Baddeley’e göre, çalışma belleği, biri seslere ve diğeri görsel mekansal bilgiye duyarlı iki köle sistem ile, bir merkezi yürütücü ve bir episodik destek bileşeninden oluşmaktadır.
Fonolojik döngü bileşeni, konuşma gibi seslerden gelen bilgiyi tutan bir köle sistemdir. Sözel bilginin kavranması, içsel konuşma gibi işlemlerden ve onları tekrarlamaktan sorumludur. Bu modele göre akıcı bir şekilde okuyabilenler için yazılı materyal de fonolojik döngü bileşeni tarafından işlenir. Çünkü okuma, sembolün sese dönüştürülmesini kapsar.
Görsel mekânsal kopyalama bileşeni, görsel, imgesel, mekânsal bilgileri tutan ve onları tekrarlamaktan sorumlu olan köle sistemdir.
Merkezi yürütücü ise dikkati kontrol ettiği gibi iki köle sistemin ne zaman ve nasıl işlev göreceğini düzenler. Çoğu durumda bir bilişsel görev hem her iki köle sistemin de kullanılmasını gerektirir ve hem de episodik destek bileşenin de işe katılması gerekir. Merkezi yöneticinin işlevi tüm sürecin düzenlenmesini sağlamaktır.
Episodik destek bileşeni ise, uzun süreli bellekten gerekli bilgilerin geri çağrılması ve onun mevcut bilgiyle birleştirilmesini sağlar. Gündelik hayattaki pek çok olay, görüntü, ses gibi pek çok duyusal bilgiden oluşan karmaşık örüntülerdir. Episodik destek bileşeni bu çoklu algısal bilgiyle mevcut bilgi ve deneyimlerin birleşip bütünleşmesi için bir kaynak sağlamaktadır.
Çalışma belleği sayesinde, devam eden olaylardaki farklı bölümleri birbirine bağlar ve böylece algılayabilmek için bir bağlam/bir çerçeve oluşturabiliriz. Değişen durumların temsillerini sürdürebilmemizi ve devamlı olarak güncelleyebilmemizi mümkün kılar. Aynı zamanda belirli bir durumda bir etkinliğe geçmek için gerekli etkinlikleri yürütülmesi için bir kaynak sağlamaktadır.
Baddeley’e göre, kısa süreli belleğin kapasitesi 7 birimlik bilgi ile sınırlı değildir. Belirli bir anda, belleğin genişliği, bilginin tekrarlanma hızı tarafından belirlenmektedir. Örneğin, sözel bir malzemede, fonolojik döngü bileşeninin sınırı, sabit bir sürede tekrar edebildiğimiz bilgi kadardır. Yani söylenişi uzun (çok heceli) sözcüklerin bellekte tutulması, kısa sözcüklerin tutulmasından daha zor olacaktır.
PET, fMRI gibi beyin görüntüleme teknikleri kullanılarak çalışma belleğini yoklayan görevlerde beyin etkinliklerini inceleyen çeşitli araştırmalar yürütülmüş ve modelin geçerliliğine ilişkin çok sayıda bulgu elde edilmiştir.
13.3.3. Uzun Süreli Bellek (USB)
Uzun süreli bellek, kayıt edilmiş olanların sınırsız miktarda ve sınırsız süreyle saklandığı kabul edilen bir alandır. Bu yüzden edindiklerimizin uzun süreli belleği nasıl depolandıklarını açıklama iddiası taşıyan her model, onlara her zaman nasıl erişilebilir/geri getirilebilir olduklarını da açıklamak durumundadır. Uzun süreli bellek, edinilmiş her türlü deneyim, olay, bilgi, duygu, beceri, sözcük, kural vb. gibi her şeyin bir deposu, bireyin dünya ve benliğine ilişkin tüm bilgileri içeren bir yer olarak kavramlaştırılmaktadır. Uzun süreli bellek, varsayımsal/çıkarımsal bir yapıdır ve biz mevcudiyetini ancak sonuçlarından anlayabiliyoruz. Bu bakımdan aslında tutulan bilginin miktarını ve tutma süresini tahmin etmek güçtür.
Uzun süreli bellekte saklanan bilgilerin türlerine göre alt sistemlere ayrılabileceği kabul edilmektedir. İlk ayrım, İşlemsel Bellek ve Bildirimsel (ifade edilebilir) bellek arasında; ikinci ayrım ise semantik (anlamsal) ve episodik bellek arasında yapılmaktadır.
İşlemsel bellek, yazı yazma, bisiklete binme gibi hareket becerilerini ve bunlarla ilgili işlem sıralarını, bir diğer ifadeyle hangi eylemin nasıl ve hangi durumlarda yapılacağını içeren bellek türüdür. Bir beceri bir kez edinildikten sonra yapılan tekrara bağlı olarak otomatikleşme eğilimi taşır. Arabayı kullanmaya yeni başlamış şoförlerle, deneyimli şoförlerin araba kullanmaları arasındaki fark tipik bir örnektir. Acemi kullanıcı, işlem sıralarını bilinçli olarak hatırlamak, hangi durumda ne yapması gerektiğine karar vermek vb. için deneyimli kullanıcıya oranla çok daha fazla zaman harcar ve bilinçli çaba gösterir.
Bildirimsel (ifade edilebilir) bellek ise, dünya hakkında bildiğimiz kavramlar, tanımlar gibi olgular ve olan olaylar hakkında hemen her türlü bilgi çeşidini içerir. Bu bellek türünün de ikiye ayrıldığı düşünülmektedir: Semantik (anlamsal) bellek ve episodik bellek. Semantik bellek, sözcüklerin, kavramların, kuralların ve soyut düşüncelerin belleğidir ve dilin kullanımı için gereklidir. Bu modeli ortaya atan Tulving’e göre, semantik bellek, bir kişinin sahip olduğu zihinsel kavramlar dizinidir. Bu kavramlar düzenlenmiş bilgilerden oluşur. Sözcükler ve diğer semboller, onların anlam ve ima ettikleri, onlar arasındaki ilişkiler ve kurallar, formüller, algoritmalar hakkındadır. Kişi sahip olduğu bu kavram, sembol, kural ve ilişkilerle onlar üzerinde işlemler yapabilir. Anlamsal bellek, uyarımların algılanabilir özelliklerini kaydetmez, daha ziyade alınan sinyallerin bilişsel karşılıklarını kaydeder. Episodik bellek ise, kişisel olarak yaşadığımız anıların saklanması ile ilgilidir. Belirli bir deneyime ilişkin anılar (ilk kez kar görme, diploma töreniniz, kardeşinizin doğumu gibi) episodik bellek olaylarını oluşturur ve otobiyografik bellek ile de bağlantılıdır. Episodik bellek, değişime ve kayıplara duyarlıdır ancak aynı zamanda geçmişi hatırlamanın, insanları tanımanın temelini oluşturur. Bu anılar özellikle semantik bellekte saklanan formel yapının pek çok özelliğini taşımaz.
13.4. Bellek İşlemleri
İster örtük ister açık, ister uzun, ister kısa olsun tüm bellek süreçleri için geçerli üç zihinsel işlem türü bulunmaktadır: kodlama, depolama ve geri getirme.
Kodlama, dış dünyadaki bilginin zihinsel temsillerinin oluşmasını gerektiren bir süreçtir. Zihinsel temsiller, geçmiş deneyimlerin önemli özelliklerini, bu deneyimlerin yeniden temsilini sağlayacak şekilde tutarlar.
Depolama, kodlanmış materyalin zaman içinde saklanmasıdır. Depolama beynin yapısında hem kısa ve hem de uzun süreli değişiklikler gerektirmektedir.
Geri getirme ise depolanmış bilginin ileriki bir zamanda geri çağrılmasıdır.
Bu işlemleri birbirinden ayrı birer süreç gibi tanımlamak, konuyu anlamak bakımından elverişli olsa bile, bu işlemler arasındaki etkileşimler oldukça karmaşıktır ve çoğu zaman iç içe çalışırlar. Örneğin, yeni bir bilgisayar modeli gördüğünüzde, kodlayabilmek için, zihninizdeki bilgisayarlarla ilgili temsili geri getirmeniz gerekir.
13.4.1. Kodlama ve Geri Getirme Süreçleri
Bir anıya ya da bir bilgiye nasıl ulaşırız? Bu soru aslında şu şekilde de ifade edilebilir; belirli bir durumda hangi tür geri getirme ipuçlarına dayanırız? Geri getirme ipucu, belirli bilginin bellekten getirilmesine yardımcı olan iç veya dış kaynaklı uyaranlara verilen isimdir. Bu sorunun cevabının “ hangi tür kodlama ipuçları kullanıldıysa, aynı tür geri getirme ipuçlarıyla hatırlanır” şeklinde verilmesi mümkündür. Bir diğer ifadeyle, kodlama ipuçları ile geri getirme ipuçları arasındaki uyum, hatırlama başarısını arttırır.
Bu durumda, uzun süreli bellekte bilgilerin nasıl kodlandığı ile ilgilenmeliyiz. Uzun süreli bellekte bilgi işitsel, görsel ve anlama dayalı olarak kodlanmaktadır. USB’de bilginin çok boyutlu olarak kodlandığı hakkında çok çeşitli araştırma sonuçları mevcuttur. Aynı zamanda, USB’de bilgilerin örgütlü bir bütünlük oluşturduğunu da belirtmek gerekir. Bu örgütlü bütünlük, karmaşık bir ağ sistemi gibi tasavvur edilebilir. Solso’ya göre, giderek genişleyen bir literatür, bilgilerin iyi yapılanmış ve oldukça kullanışlı bir ağa kaydedildiğini düşündürmektedir. Bu durumda belirli bir bilginin geri getirilmesi, ilişkili diğer bilgilere de erişme kapasitesi olan bu ağa giriş yapılarak mümkün olmaktadır.
Bu noktada, bellek türü ile kullanılan kodlama ve geri getirme ipuçlarının farklılaşabileceğini gözden kaçırmamak gerekir. Örneğin episodik bellekteki yaşantıları kodlamak veya geri getirmek için olayın olduğu anla veya bağlamla ilgili özelleşmiş ipuçlarına ihtiyaç duyulur. Çünkü her yaşantımızın kodlanmasına gerek yoktur. Bir diğer ifadeyle, her gün için bir tane diş fırçalama anısını değil, diş macunu yerine yanlışlıkla şampuan sıktığımız günün anısını kodlama eğilimimiz vardır. Semantik bellek ise daha farklıdır. Semantik belleğin içeriğini oluşturan bilgi öbekleriyle birçok farklı an ve bağlamda karşılaşılmış olduğundan deneyimlerin farklı zaman ve yerleri hesaba katılmadan geri çağrılmaya uygun olurlar. Türkiye’nin başkentinin Ankara olduğunu geri getirmek için özel bir anıya ihtiyaç kalmamıştır.
Kodlama ve geri getirme süreçlerini daha iyi anlayabilmek için, bir etki kaynağı olarak, hatırlama ve tanıma süreçleri arasındaki farkları tanımlamalıyız. Hatırlama, daha önceden sahip olunan bir bilgiyi ya da uyaranı yeniden üretmeyi gerektiren bir geri getirme yoludur. Tanıma ise, daha önceden sahip olunan bir bilgiyi ya da uyaranı belirlemeyi veya ayırt etmeyi gerektiren bir geri getirme yoludur. Örneğin, sınavda bir kavramı ya da kuramı açıklamanız istendiğinde hatırlamanız gerekmektedir, ancak çoktan seçmeli testlerde seçenekler içinden doğru cevabı tanırsınız. Çoğu durumda, tanıma performansı, hatırlama performansından yüksektir. Çünkü tanıma durumlarında geri getirme ipuçları daha aşikârdır.
Hem kodlama ve hem geri getirme süreçleri üzerinde, bilginin kodlandığı ve geri çağrıldığı ortamın ve bağlamın etkili olduğuna ilişkin araştırma sonuçları bulunmaktadır. İki dilli kişilerle yapılan bir çalışmada, katılımcılardan turistik yerler, ünlü aktörler gibi konularda sorulan sorulara cevaplar vermeleri istenmiştir. Çalışmanın hipotezi, bilginin edinildiği bağlam/ortamın hatırlamayı etkileyeceği, dolayısıyla, katılımcıların sorunun sorulduğu dil ile öğrendikleri bilgileri cevap olarak vereceği doğrultusundaydı. Gerçekten de katılımcılar Çince sorulan sorulara, bu ülke ile ilgili cevaplar, İngilizce sorulan sorulara ise o ülke ile ilgili cevaplar vermişlerdir. İnsanlar hem dış ve hem de iç koşulların oluşturduğu ortamsal veya bağlamsal ipuçlarını da kodlamakta ve geri çağırma koşulları bunlara benzer ise daha iyi bir bellek performansı göstermektedirler.
13.5. Örtük ve Açık Bellek
Hatırladıklarımızın önemli bir kısmı, niyetli olarak hatırladığımız şeylerdir. Açık bellek, bilginin bilinçli olarak kodlandığı ve hatırlandığı durumları tanımlayan bellek türüdür. Bir bilgiyi niyetli olarak kodladığımızda ve geri getirmeye çalıştığımızda açık bellekten yararlanıyoruz demektir. Bellekle ilgili çalışmaların önemli bir kısmı açık belleği kapsamaktadır.
Ancak bazı bilgiler, bir edinme niyeti olmaksızın kazanılmakta ve benzeri şekilde de hatırlanabilmektedirler. Örtük bellek, kişinin niyetli ve bilinçli olarak edinmediği ve aslında farkına varmadan hatırladığı yaşantıları tanımlayan bir bellek türüdür. Örtük belleğin içeriği önceden yaşadığımız bazı deneyimlerden kaynaklanır ancak varlıkları performans değişikliği yoluyla görünür hâle gelir.“Zihin ve Bilinç” başlıklı bölümde sözü edildiği gibi, örtük bellek bilinç tartışmalarıyla doğrudan ilgilidir. Çünkü bu bellek türünün bilinçli olmayan yaşantıların içeriğini oluşturduğu düşünülmektedir.
Örtük bellek ile ilgili bazı çalışmalar, bir görev esnasında görevle ilgisiz bir duyusal geri getirme ipucu kullanmanın daha sonraki hatırlamaları kolaylaştıracağı hipotezini incelemek üzere yapılmıştır. Örneğin bir çalışmada, katılımcıların ertesi gün hatırlamaları gerekecek olan bir sıfat listesi üzerinde çalışmaları istenmiştir. Katılımcılardan bir grubu, bu görevle uğraşırken, yoğun bir çikolata kokusu duymuşlar, diğer grup böyle bir koku koşuluna maruz kalmamışlardır. Ertesi gün, her iki grup hatırlama testini yaparken aynı yoğun çikolata kokusu ortama yayılmış, bir gün önce bu koku eşliğinde çalışanların hatırlama performansları, diğerlerinden anlamlı şekilde yüksek bulunmuştur.
Bazı çalışmalar ise, önceden sunulan bazı uyaranların, aşikâr olsun ya da olmasınlar, daha sonraki hatırlamaları etkilediğinin gösterilmesi yoluyla yapılmaktadır. Bu duruma kolaylaştırma etkisi denilmektedir. Tipik bir kolaylaştırma etkisi koşulunda, katılımcılardan önce belirli özellikleri olan bir kelime listesi çalışmaları istenmekte, daha sonra bu listeyi çalışmış ve çalışmamış gruplara bir dizi harf verilerek, bu harfleri tamamlayan kelimeler yazmaları istenmektedir. Daha önceden kelime listesi çalışan grupların tamamlarken kullandıkları kelimeler, diğer gruba oranla bu listenin içeriğine daha yakın olduğu bulunmuştur. Kolaylaştırma etkisi, resimlerin algılanması gibi durumlarda da gösterilmiştir. Hatta duyusal eşiğin altında verilen uyaranlar için de kolaylaştırma etkisi olduğu doğrultusunda sonuçlar elde edilmiştir.
Sonuç olarak, belleğimizde bulunan bilgileri kullanmak için, bazen bilgiyi hatırlamak için bir çaba gösterir ve böylece açık belleğimizi kullanırız. Kimi durumlarda ise bilgi bilincinde olmaksızın kullanılır haldedir ve örtük belleğimizi kullanmış oluruz.Aynı zamanda açık olarak kodladığımız bilgiler örtük olarak da geri getirilebilmektedir. Dil kullanımı bu durumu gösteren tipik bir örnektir, cümlenin nasıl oluşması gerektiği veya kullandığımız kelimenin anlamını bilinçli olarak hatırımıza getirmeksizin konuşuruz.
13.6. Unutma
Unutma, gündelik insan hayatında çok sık yakınılan bir durumdur. Çoğumuz pek çok şeyi hatırlayamadığımızdan söz ederiz. Bu yakınmaların bir kısmı, aslında uyaranın hiç kodlanmamış olması ile ilgilidir. Eğer kodlanmış ise, o zaman bu durum geri getirmenin bozulması ile ilgilidir.
Unutma ile ilgili klasik çalışma, Ebbinhaus’un ortaya koyduğu unutma eğrisidir. Bölümün başında söz edildiği gibi, Ebbinghaus hatırlanılanların geçen zaman boyunca önce hızlı ve sonra yavaş bir şekilde azaldığını ve belirli bir hatırlama seviyesinde sabitlendiğini bulmuştur. Ancak bu çalışma unutmanın nedenini açıklamamaktadır.
Neden unutulduğu aslında kolayca cevaplanamayacak bir soru gibi görünmektedir. Genellikle, eğer bir kez bilgi uygun şekilde kodlanmışsa, kodlama hataları, geri getirme ipuçları veya izlerin kaybedilmesi gibi bozucu etkilerle açıklanması mümkündür. Aynı zamanda eski öğrenilenlerin yeni ve yeni öğrenilenlerin eski bilgilerin hatırlanmasında olumsuz etkileri olabildiği de bilinmektedir. Bu etkiler ket vurma olarak bilinir. Ket vurma, bir bilginin bir diğerinin hatırlanmasını engellemesi veya bozmasıdır. Aslında gündelik hayatımızda bu tür pek çok örnekle karşılaşırız, dolabınızın düzenini değiştirdiğinizi düşünün, bir süre eşyaları eski yerlerinde ararsınız.
Ket vurma iki yönlü olabilir: İleriye doğru ket vurma durumunda, eskiden öğrendiklerimiz yeni öğrendiklerimizi hatırlamamızı bozmaktadır. Araba kullanmaya düz vitesli bir araçta başladığınızı ve bir kaç yıl sonra otomatik vitesli bir arabaya geçtiğinizi düşünün. Bu durumdaki hemen herkesin söyleyebileceği gibi, bir süre düz vitesli araba kullanıyormuş gibi bir dizi gereksiz hareket yapacaksınız. Daha önce araba kullanmak hakkında öğrendiğiniz şeyler, bu yeni durum için geçerli değildir ve performansınızı bozmaktadır. Geriye doğru ket vurma ise, yeni öğrenilenlerin eski hatırlamaları bozmasıdır. Otomatik vitesli araba kullanmaya iyice alıştıktan sonra, düz vitesli bir arabayı kullanmak durumunda kaldığınızı düşünün. Eskiden kullanmakla ilgili bir sorun yaşamadığınız halde, otomatik vitesli araç kullanımı deneyiminiz, düz vitesli araba kullanma performansınızı olumsuz yönde etkileyecek, bir süre acemi gibi davranmanıza neden olacaktır. Benzeri bir durum telefon numarası değişikliklerinde de karşımıza çıkar.
Bölüm Özeti
Bellek çalışmaları bilişsel yaklaşımın ortaya çıkışıyla beraber ivmelenmiştir. Bugün farklı tür bilgileri depoladığı varsayılan çok çeşitli bellek türü tanımlanmış, belleğin nasıl düzenlendiğine ilişkin çeşitli modeller ortaya konulmuştur. Alternatif modeller olsa da, yaygın bir şekilde, bilgi işleme modeline dayalı depolu model anlayışı hâkim görünmektedir. Tüm bellek süreçleri için geçerli üç zihinsel işlem türü bulunmaktadır: kodlama, depolama ve geri getirme. Kodlama, dış dünyadaki bilginin zihinsel temsillerinin oluşmasını gerektiren bir süreçtir. Depolama, kodlanmış materyalin zaman içinde saklanmasıdır. Geri getirme ise depolanmış bilginin ileriki bir zamanda geri çağrılmasıdır. Kısa süreli bellek, isminden de anlaşılabileceği gibi, sınırlı birim miktardaki bilgiyi kısa bir süreyle tutabilen bir bellek türüdür. Çalışma Belleği, biz bir yandan bilişsel görevleri sürdürmekteyken bu bilgileri geçici olarak tutan ve düzenleyen bir bellek mekanizmasıdır. Baddeley’e göre, çalışma belleği, biri seslere ve diğeri görsel mekansal bilgiye duyarlı iki köle sistem ile, bir merkezi yürütücü ve bir episodik destek bileşeninden oluşmaktadır. Uzun süreli bellek, kayıt edilmiş olanların sınırsız miktarda ve sınırsız süreyle saklandığı kabul edilen bir alandır. Uzun süreli bellekte saklanan bilgilerin türlerine göre alt sistemlere ayrılabileceği kabul edilmektedir. İlk ayrım, İşlemsel Bellek ve Bildirimsel (ifade edilebilir) bellek arasında; ikinci ayrım ise semantik (anlamsal) ve episodik bellek arasında yapılmaktadır. Geri getirme ipucu, belirli bilginin bellekten getirilmesine yardımcı olan iç veya dış kaynaklı uyaranlara verilen isimdir. Kodlama ipuçları ile geri getirme ipuçları arasındaki uyum, hatırlama başarısını arttırır. Uzun süreli bellekte bilgi işitsel, görsel ve anlama dayalı olarak kodlanmaktadır. Hatırlama, daha önceden sahip olunan bir bilgiyi ya da uyaranı yeniden üretmeyi gerektiren bir geri getirme yoludur. Tanıma ise, daha önceden sahip olunan bir bilgiyi ya da uyaranı belirlemeyi veya ayırt etmeyi gerektiren bir geri getirme yoludur. Açık bellek, bilginin bilinçli olarak kodlandığı ve hatırlandığı durumları tanımlayan bellek türüdür. Örtük bellek, önceden yaşadığımız bazı deneyimlerle ilişkili olan ve ancak performans değişikliği yoluyla mevcudiyeti görünür olan bir bellek türüdür.
Cevapla
  • Bilgi
  • Kimler çevrimiçi

    Bu forumu görüntüleyen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 11 misafir