Çocukta Oyun Gelişimi Ders Notu

Cevapla
Kullanıcı avatarı
ErvaKARTIN
Mesajlar: 1
Kayıt: 01 May 2019 12:45
İletişim:

01 May 2019 12:49

ders notu çocukta oyun gelişimi_1.doc

PRED 213 ÇOCUKTA OYUN GELİŞİMİ 2015-2016 ÖĞRETİM YILI DERS NOTU
EMİNE KOŞUCU
3.2. Oyunun Tanımı
Çocuklarla iletişim kurmanın, onların dünyasını paylaşmanın birçok yolu vardır. Oyun, bu yoların en doğal olanı, en sık kullanılanı ve en sağlıklı sonuç verenidir. Oyun her çocuğun gerçek yaşantısından daha çok benimsediği daha çok içinde yaşadığı ve mutlu olduğu bir dünyadır. Oyun, yaşamın tüm dönemleriyle ilgili bir kavramdır ve bu özelliğine göre de oyun çeşitleri yaş gruplarına göre farklılık göstermekte, farklı tanımlarla açıklanmaktadır. Oyunun çok kesin ve belirli bir tanımı olmamakla beraber, birçok kuramcı oyunu çocuğun yaşamının doğal bir parçası olarak düşünmüş ve oyunu farklı şekilde tanımlamışlardır. Groos’a göre (1896) oyun bir pratiktir. Yetişkinler ileride karşılaşacağı durumlarda kullanacağı davranış biçimlerini oyunla elde ederler. Johan Huzinga (1872-1945) 1955’de yayınlanan “Oyun Etmenin Kültür İçindeki Yeri Üzerine Bir Çalışma” adlı kitabında; oyunu kültürün temeli olarak ele almış, politik güç, savaş, ticaret, sanat ve eğitim gibi tüm sosyal birimlerin temelinde oyunun varlığını kabul etmiştir.
İnsanın var oluşundan bu yana doğasında var olan “Oyun” ve “Oynama İsteği”; belli bir zaman ve mekan çerçevesinde gündelik hayatın dışına çıkarak, gerilim, denge, tartım, birbirinin yerine geçme, karşıtlık, çeşitleme, birbirine eklenme, ayrılma ve çözüm gibi özellikleriyle, belli bir zaman ve mekan çerçevesinde hayatın dışına çıkarak gerçekleştirilen bir etkinliktir. Oyun öncelikle gönüllü bir eylemdir. Bu nedenle insanı özgürleştirdiği gibi insana haz duygusu yaşatır. Oyun insanın en temel gereksinimlerinden biridir. Dolayısıyla bireysel ve toplumsal hayatın her alanına, felsefeden hukuka, hukuktan dile, ritüellerden folklora, edebiyattan sanata, müzikten dram sanatına, çocuk oyunlarından yaratıcı dramaya pek çok alana çeşitli formlarla yansıyan bir olgudur. Zaman zaman, insanın kendi özgür iradesiyle hayatın dışına çıkarak kendini ifade ettiği, yaratıcılığını düş gücüyle harmanlayarak, kendini iyileştirmek ve tekrar gündelik yaşama hazır hale getirmek üzere topluca gerçekleştirdiği aktivitelerdir. Gönüllülük temelinde oynanan oyun bütün bu özellikleriyle insanı geliştiren, zenginleştiren, özgürleştiren bir yaşantıdır.
Oyun kendiliğinden olan, nesne, sembol kullanımı ve ilişkiler bir arada içeren, kendiliğinden gönüllü, zevkli ve esnek bir faaliyettir. Üstelik yaşam için il eğitim, gelişmek için ilk devinmedir.
Tarihsel süreç içerisinde oyunla ilgili görüşlere bakıldığında oyunun hep önemi vurgulanmış ve oyunla öğretime gereken yerin verilmesi üzerinde durulmuştur. Platon (M.Ö.427-347), çocuğun eğitiminde beden eğitiminin ve ruh eğitiminin birlikte yapılmasını önerir çocuğun oyunla büyümesi gerektiği üzerinde durur. Platon, yetişkinin çocuğu aşırı engellemesinin zararlı olacağını ve çocukların yeteneklerinin keşfedilmesinde oyunun önemli bir yere sahip olduğunu belirtmiştir.
Gazali (1058-1111), oyunun çocuğun eğitiminde önemli olduğunu belirtir. Ona göre oyun, çocuğun belleğini yeniler, öğrenme gücünü artırır ve çocuğu dinlendirir(Akandere, 2003). Gazali çocuğun dinç ve zinde kalmasını sağlamanın, belleğini tazelemenin en uygun yolunun oyun olduğunu söyler.

Comenius (1592 - 1671), oyunun çocuğun gelişiminde çok önemli bir öğrenme aracı olduğu görüşündedir. Oyunun insanın özgür olma isteği, hareket etme, arkadaşlık kurma, rekabet etme ve değişiklik isteğiyle bağdaştırılmış ancak disiplin ve düzen kazanmada da önemli rolü olduğunu belirtmiştir. Comenius, çocuğun kişilik gelişimi ve ahlaki değerleri kazanmasında oyunun önemini vurgular. Ayrıca özgün bir ortamda çocuğun yaratcıı1ığının gelişeceğini belirtir.
Rousseau (1712 - 1778), insanın doğası gereği iyi bir varlık olduğunu ve kurumların insanı kötüleştirdiğini savunmaktadır. Ona göre insan özgür hareket etme eğilimindedir. Çocuğun yetenekleri doğrultusunda eğitilmesi gerektiğini vurgular. Eğitimin başlangıç noktasının aile olduğunu belirterek, ailede temelleri ahlak eğitimin devlet tarafından sürdürülmesi gereğini vurgulamıştır. Ona göre, insan dünyaya iyi bir varlık olarak gelir ancak diğer kişi ve kurumlar bu bireyin kötüleşmesine neden olurlar. İnsan koşullar karşısında özgürce seçim hakkını ku1lanabilmelidir. Rousseau'ya göre bizim her nasıl olursa olsun vereceğimiz eğitim çocuğun doğal iyiliğini korumak ve onun doğal yeteneklerini geliştirmek olduğunu savunur.
Lazarus(1883) oyunun kendiliğinden ortaya çıkan, hedefi olmayan, mutluluk getiren serbest bir aktivite olduğunu belirtmiştir .
Caillois (1958), Oyun ve İnsanlar adlı kitabında, Huizinga’nın oyunla ilgili görüşlerinden etkilenerek oyunu şu şekilde tanımlamıştır: “Oyun, serbestçe kabul edilmiş fakat bağlayıcı olan kurallara göre belli bir alan ve zaman süreci içinde sürdürülen, gerilim ve eğlence duygularını içeren, gerçek hayattan farklı olduğu bilinci ile yapılan gönüllü bir hareket ya da faaliyettir. “M.Montaigne (1533-1592) oyunu, çocukların en gerçek uğraşları olarak tanımlamıştır. M.Montessori (1870-1952) de oyunu çocuğun “ İş”i olarak nitelendirmiştir. Piaget’e göre oyun, dış dünyadan alınan uyaranları özümleme ve uyum sistemine yerleştirme yoludur. Çocuğun zihinsel gelişimini destekler ve insan davranışlarında daima vardır.
Freud ve Piaget oyunu, çocuğun aklına açılan bir pencere olarak değerlendirdiler. Yani çocuğun içinde bulunduğu ruhsal durum dinamikleri, zekâ yapısı, sosyal olayları değerlendirmedeki tutarlı durumu oyuna yansır ve oyun içerisinde bunları gözlemek ve incelemek mümkündür. Çocuğun gelişmesini ve şekillenmesini etkileyen şeylerin başında oyun gelir. Çocuk; kavramları, cisimleri, toplumsal kuralları, haklarını ve mücadele etmeyi oyun içerisinde önce algılar, sonra anlar, daha sonraları öğrenir ve geliştirir. Oyun, türlerine göre farklı etkilerde önem taşımakla birlikte genel etkileri; fiziksel gelişim ve sağlık, sosyal gelişim, psikolojik ve duygusal gelişim ve zekâ gelişimi üzerine olumlu etkiler.
John Dewey (1859-1952), Amerika’da çocuk merkezli eğitim anlayışının hâkim olduğu yaklaşımla eğitimde ilerici görüşün(progressive) öncüsü olmuştur. Rousseau’nun eğitim felsefesini yansıtan bu anlayış, çocuğun el becerilerine yönelik etkinliklere yer verilmesini, çocuğun yaparak, yaşayarak öğrenme ortamı içinde bulunmasını gerektiriyordu. Ezbere bilgilerin yerine çocuğun pratik olarak kendinin ürettiği ortamların öğrenmeye daha uygun olduğu düşünülüyordu(1938). Dewey, çocuğun yaparak-yaşayarak öğrenmesinin en temel yolu oyunla gerçekleşir görüşünü savunmaktadır.
Sigmund Freud (Avusturyalı Musevi asıllı psikanaliz biliminin kurucusu 1865-1939), Freud ve onu izleyen çocuk ve ruh hekimleri oyunun kişilik gelişimine katkısını göstermişler, ocuğu tanımada değerli bir araç olduğunu ortaya koymuşlardır. Bu önemli gelişme, çocuğun ruhsal uyumsuzluklarının sağaltımında(tedavisinde) en etkili yöntem olan “oyunla sağaltım”ın doğmasına yol açmıştır. Oyun, çocuğun davranışının ve kişiliğinin aynasıdır. Çocukların oyununu gözleyerek onları çok çeşitli yönleriyle tanımak olanak içindedir. Özellikle çocuk ruh hekimliğinin bu alandaki katkıları çocuk oyunlarının anlamına ışık tutmuştur. Örneğin; oyunu gözleyerek çocuğun ruhsal çatışmalarını açıklamak olanak içine girmiştir. Freud’un dediği gibi “çocuğun oyunu, düşler ve sinirsel belirtiler gibi anlamı olan davranışlardır. Oyun da düşler ve sinirsel belirtiler gibi açıklanabilir ve yorumlanabilir.” Freud’un araştırmalarıyla başlayan bu gelişme çocuk ruh hekimine “oyunla sağaltım” denen önemli yöntemi kazandırmıştır. Freud, oyun sayesinde kişi korkularının, engellenmesinin ve sosyal çatışmasının üstesinden gelebilir görüşünü savunmaktadır.
Pestalozzi (1746- 1827), oyunun amaçlı ve topluma yararlı olacak etkinlikler içermesi gerektiğini belirtir. Çok fazla doğal ortamına bırakılmamalıdır. Pestalozzi oyunu, Rousseau'nun düşüncelerine karşın zamanın sosyal tutumlarına uyarak doğal etkinliklerden çok, amaçlı, topluma yararlı şekilde ele almıştır.
Genel tanımıyla oyun; “belli bir amaca yönelik olan veya olmayan, kurallı ya da kuralsız gerçekleştirilen fakat her durumda çocuğun isteyerek ve hoşlanarak yer aldığı, fiziksel, bilişsel, dil, duygusal ve sosyal gelişiminin temeli olan, gerçek hayatın bir parçası ve çocuk için en etkin öğrenme sürecidir.


3.3. Oyunun Özellikleri
Oyun ve oyunla ilgili etkinlikleri belirli hale getirebilmek için oyun etkinlikleri ya da tüm oyunlarda bulunan ortak özellikleri birkaç başlık altında özetlenebilir.
Özgürlük: Hemen hemen bütün oyun kuramlarında oyunun, kendi dışında bulunan amaç ve hedeflerden bağımsız olarak oluştuğu vurgulanır. Oyun içinde kuralları bulunan sınırsız özgürlükleri barındırır. Çocuk, ergen ya da yetişkin oyun oynarken özgür bir birey olma durumunu yaşar. Tüm oyunlar oynayana “ben özgürüm” hissini yoğun olarak yaşatır. Oyuna katılmak da oyunu terk etmek de bu özgürlük sınırı içerisindedir. Kimse herhangi bir oyuna zorla dâhil edilemez.
Öyleymiş gibi olma, yapma: Tüm oyunlar gerçek dünyadan yola çıkarak ve gerçek dünya içerisinde oluşturulan kurgusal dünyada gerçekleşir, kurgulanır. Söz gelimi dramatik oyunlar kurgusal dünyada oluşan, gelişen oyunlara tipik bir örnektir. Bir evcilik oyunu gerçek dünyada oluşan ve çocuğun yakın çevresinde gördüklerini taklit ettiği, rollerin, kimliklerin olduğu “öyleymiş gibi yapma” özelliğine dayalıdır. Her iki durumda da oyunun imgesel bir dili vardır ve/ veya geniş anlamında oynamak, imgeler oluşturmak ve kendini bunun içine aktarmak söz konusudur.
İkili değer( ikili durum, çatışma, gerilim): Pek çok oyun yapıları gereği bir yarışma olgusuna dayalıdır. Kazanma ve kaybetme durumu oynayanların tamamını içine alır ve kazanma-kaybetme ikilemi, onlarda bir gerilimi yaşatır. Çatışma durumları oyunların en gizemli ve önemli kısmıdır. Bu anları yaşama durumu oynayanlara bir haz ve mutluluk verir. Oyunlar çocuklara, oynayanlara, katılımcılara gerginlikle karışık bir heyecan verir. Eğer bir oyunda bir heyecan, gerilim yoksa oyun ya gerçekleşmez ya da sürdürülemez. Bu gerilimin ve gerilim anının biraz da açık seçik oluşundan gelir.. Ayrıca bu gerilime ulaşılması ve gerilimin sürdürülebilmesi, eşit güçte katılımcıların varlığıyla gerçekleşebilir. Yarışmalı oyunlarda bu durum herkesin kolayca seçebileceği bir noktadır. Aynı durum aslında şans, beceri ve deneye dayalı oyunlar içinde geçerlidir. Bu gerilim çok uzun sürmemeli, çok aşırı egemen olmamalıdır. Çünkü aksi durumda iki değerlilik ve açık seçiklik, özgürlük, yineleme eğilimi ve imgesel görüngülerin verdiği sevinç ortadan kalkar. Burada ikili gerilim söz konusudur. Bir yandan oyun birleşimlerinin gücü ile ilgili olan bu durum gerginlikten kurtulma biçiminde de anlaşılabilir.
Kendine özgülük: Oyunlarda biçimsiz bir başlangıç söz konusu değildir. Oyunun dışında belirli kurallar, kendi iç dinamiği söz konusudur. Her oyunun kendine özgü bir kuralı vardır ve bu kurallar oynayanlar tarafından geliştirilir, değiştirilir ve oyun süreçlerinde bu kurallara uyulması da gerekir.
Şimdiki zaman: Oyunlarda bir başlangıç bir de bitirme noktası bulunur. Oyunlar biçimlendirilmiş zamanlarda gerçekleşir. Oyun açısından oynayan ya da katılımcı için oyunun oynandığı o an vardır ve önemlidir. Şimdiki zaman öğesinde yaşanılan oyun süreçlerinde gerilimler yaşanılır ve o gerilim anları ile oyuncuların durumları, kuralları değiştirilebilir.
Katılım, Hareket: Oyuna katılanlar, oyunu oynayanlar için söz konusu özelliklerden biri tam katılımdır. Oyun etkinliklerinde zihinsel, sözel, devinimsel bir yapı bulunmaktadır ve çocuk, oynayan bu yapı içerisine katılır, tam olarak kendini verir. Katılım çocuğun, oynayanın kendisine bağlıdır. Özgürlük öğesi gibi oyuna katılım bireyin kendisine bağlıdır. Oyunların çoğu bir hareketi ya da bir eylem durumunu içinde barındırır.
Eğlence ve Haz: Oyunların en önemli özelliklerinden biri çocuklara, oynayanlara bir haz yaşatmasıdır. Bu haz çeşitli boyutlardan kaynaklanabilir. Söz gelimi oyun süreci içerisinde bir gerilimi, dramatik olanı, çatışmayı, kazanma-kaybetmeyi yaşayan çocuk veya oynayan bu yaşantıdan kaynaklanan bir hazzı yaşayabilir ve eğlenebilir. Oyun sürecinde çocuklar bir tatmin olma durumundadırlar ve bu gözlemlenebilir eğlenme durumunu ortaya çıkarır. Bu yanıyla hangi tür oyun olursa olsun tüm oyunların oynayana, katılımcısına bir eğlence, eğlenme özelliği yaşattığı kesindir.
Süreç bakımından bir öneme sahip olma: Hiçbir çocuk ya da oynayan için oyunun sonucu, özü açısından bakıldığından önemli değildir. Yarışmalı oyunlar dahi olsa sonuca odaklanmış gibi görünen bir çocuk için oyun isteği bu süreçte yaşanılanların tekrar edilme isteminden kaynaklanır. Sürecin yoğunluğu oyunlardaki yinelenmeyi de doğrudan etkiler.
Kural koyuculuk ya da kendini yönetme: Özellikle çocuk oyunların açısından bakıldığında oyun kurallarının çoğu çocuklar tarafından konulur. Evcilik gibi dramatik oyunlarda kurallar çok değiştirilir ve kurallara uymayanlar yine çocuklar tarafından cezalandırılır. Bilinen, kuralları belli oyunlarda da bu durum aynıdır. Çocuklar daha önceden belirli bazı kuralları uygun bulduklarında değiştirebilirler.

3.4. Oyunun Tarihsel Gelişimi
Oyun ve oyuncağın geçmişinin, insanlık tarihi kadar eski olduğu arkeologların yaptığı çalışmalarda ortaya konmuştur. Bugün bilinen pek çok oyunun çok eski çağlarda da bilindiğini gösteren belgeler, bulgular, buluntular vardır. Oyuncağın eskiliği insanın var olduğu zamanlara dayanır. Uygarlığın bilim, sanat, mimari, giysi gibi her alandaki gelişmesi çocuk oyunlarına ve oyuncaklarına yansımıştır.
Tarih öncesi zamanlar, yaşamalarını avcılıkla ya da meyve toplamakla sürdürdükleri çağlarda insanların bütün zamanları yaşamı korumakla geçiyordu. Doğanın vahşiliği nedeniyle yetişkinler ve çocuklar kendilerini güven içinde hissetmiyorlardı. Boş zaman ve tasasızlık bilinmeyen kavramlardı. Bugün bildiğimiz bilinçli oyun ve boş zamanı değerlendirme biçimi o zamanlar yoktu. Bu çağların resimlerinin ancak dinsel bir anlamı vardı.
İnsanoğlunun bilinen en eski oyun araçlarından biri taşlardır ve en eski oyunlardan biri de ülkemizde “beş taş” adıyla bilinen oyundur. Suda taş kaydırma oyunu da çok eski, antik değere sahip, genellikle taşla oynanan bir oyundur. En eski oyun aracı ve oyun, taş ve taş oyunlarıdır. Geçmişte farklı kültürlerde farklı kurallarla oynanan başka bir oyun aşık kemikleriyle de oynanmaktaydı. Ülkemizde buna halen “aşık kemikleri” oyunu da denilir. Tahiti, Japonya, Yunanistan, Avusturalya ve İngiltere’de taşların yerine küçük patatesler, fındık, ceviz, fasulye gibi nesneler de kullanılmıştır.
Mısırlıların mezarlarında çok sayıda bebek bulundu. Mısırda da esas olan büyü ve dindi. Fakat uygarlık tasasızlığı da getirdi ve boş zamanın olduğunu gösteren öğeler gitgide arttı. Çocuklar içine tohum doldurulmuş çıngıraklarla oynuyorlardı. Daha sonra pişmiş topraktan küçük bebekleri ya da hayvanları oldu. Tekerlekli küçük atı Mısırlılarda buluyoruz. Çıngırakların da Eski Yunanlılarda ve Mısırlılarda 3000 yıldan fazla geçmişi olduğu bilinmektedir. Bir görüşe göre çıngırak bir oyun aracı olarak değil, kötü ruhları korkutup kaçırmak için kullanılmıştır. Yine bebeklerin ve bebek oyunlarının üç bin yıldan fazla geçmişi olduğu ileri sürülmektedir. Buluntulara göre üç bin yıl kadar önce Eski Mısır’da Nilüfer adında küçük bir kız, çok küçük yaşta ölmüş ve bebeği ile birlikte gömülmüştür. Kolları hareket edebilen bu bebek bugün British Museum’ -da bulunmaktadır. En eski oyuncak bebek evi ise 1588 yılından kalmadır. Millattan önce ve sonraki birkaç yüzyıldan gelen birçok oyun ve oyuncak bulunmuştur. Eski Mısır’daki duvar resimlerinde oyun tahtası üzerinde oynanan oyunlar, sıçrama oyunları görülmektedir. Eski Hindistan’da oyun tahtası üzerinde zarla oynanan oyunlar ve topaç çevirme ile ilgili duvar resimleri bulunmuştur.
Ortaçağ Roma döneminden sonra gelen dönem çok çalkantılıydı. Yaşam yeniden çalışmaya ve savaşmaya indirgenmişti. Bu nedenle savaş alıştırmaları önemli bir gevşeme yoluydu. Kanlı turnuvalar ancak 13. Ve 14. Yüzyılda yerini spor yarışmalarına bırakabildi. Güreşde çok yaygındı, ama çoğu zaman seyirciler mücadeleye aktif olarak katılacak kadar heyecana kapılıyorlardı. Okçuluk Ortaçağın askeri zorunluluktan gelen bir zaman değerlendirme yoluydu. Kışın alıştırmalar bir barınakta hanlar da yapılıyordu. Binlerce yıllık top oyunu Ortaçağda yeniden yaygınlaştı. Bu oyun savaş alıştırmalarıyla doğrudan ilişkili olmadığı için hükümdarlar top oyununu yarasız bir uğraş saydılar ve hatta İngiltere’de III. Edward bu oyunu yasakladı. Bu çağda çocuk bugün bizim bildiğimiz anlamda değildi. Çocuğa ancak çok sonra çocuk gibi davranma olanağı sağlandı. Oyuncak sahipliği ve oynama olanağı da güçlü biçimde ana babanın “sınıf”ına tabiydi. İyi durumdaki burjuva çocukları güzel ve pahalı oyuncaklar alabiliyorlar ve onlarla- örneğin “bilboke” ile oynayacak zamanı da bulabiliyorlardı. “Bilboke” Fransa’da III. Henri’nin sarayında çok oynanan bir oyundu. Buna karşılık işçi çocukları günlük ekmeği kazanmakta ana babalarına yardım etmek ve kendilerine kalan çok az bir boş zamanda yalnızca ana babalarının yaptığı ve her zaman babanın mesleği ile bağlantılı olan oyuncaklarla oynamak zorundaydılar. Örneğin; çömlekçiler beyaz kilden küçük şovalye figürleri yapıyorlardı, Nuremberg’in ormanlık yörelerinde her şey ağaçtan üretiliyordu. Bebekler ve oyuncaklar gezgin satıcılar tarafından panayırlarda ya da diğer bayramlarda satılıyordu. Bugün bildiğimiz lüks mağazalar yoktu. Sıradan bebeklerden başka kukla oyunları için ipli bebeklerde vardı. Eklemli bebek düşüncesi büyük olasılıkla dinde doğmuştur. Çünkü Batı Kilisesi’nde olduğu gibi Bizans Kilisesi’nde hareketli gözleri ve üyeleri olan aziz heykelleri bulunmaktadır.
Tüm dünyada en eski oyun araçlarından bir diğeri top, en eski oyunlardan biri de top oyunlarıdır. Eski Mısır’da açılan mezarlarda, deriden yapılmış kepekle doldurulmuş toplar bulunmuştur. Bunların 4000 yıldan daha eski oldukları tahmin edilmektedir. Dünyada hemen her yaş grubunun oyun aracı olan top, tarih boyunca topraktan, kumaştan, deriden yapılmış, içleri kuştüyü, saç, mantar, tohum taneleri, kauçuk ve benzeri pek çok madde kullanılarak doldurulmuş ve oyun aracı olarak kullanılmıştır.
16. ve 17. Yüzyıl. Rönesans dönemi boyunca bebek evleri düğün armağanı olarak verildi. Bunlar gerçek oyuncak olmaktan çok süsleme parçalarıydı. Bebek evleri 20. Yüzyılda da hala vardır. Bu minik evler tarihsel açıdan çok ilginçtirler, çünkü her dönemdeki iç döşeme özelliklerini doğru olarak yansıtırlar. Nuremberg halkı uzun zamandan beri “doçkenmaçher” ya da bebek yapımcısı olarak tanınıyordu. Onların yeni yaratılarından biri de bebek evleriydi. Böyle bir bebek evi, 12-14 yaşlarındaki kızların ev işine hazırlamak için bilinçli olarak gerçek bir eve benzetiliyordu. 17. Yüzyılın gravürlerinde tahta ata binen çocuklar ilk kez görünmeye başlamaktadır. En eskisi olan değnek at doğal olarak var olmayı sürdürmüştür. Tahta atın oyuncaklar arasında sürekli olarak ortaya çıkması atın geçmiş zamanlarda –şimdi otomobilin olduğu gibi- çok önemli olduğunu açıkça göstermektedir.
Pieter Bruegel’in Viyana Müzesi’nde 1560 tarihli ünlü “Çocuk Oyunları” tablosunda o zamanlar çok oynanan, günümüzde de pek çok ülkede halen oynanan seksenden fazla çocuk oyunu görülmektedir. Uçurtma ve uçurtma ile oynanan oyunların iki bin, Çin kaynaklarına göre üç bin yıldan fazla geçmişi vardır.
18. yüzyıl Çin kökenli olan diabolo Avrupa’yı bu çağda sardı. İngilizler “2 sopanın üstündeki şeytan” diye güzel bir ad uydurdular. Fransızlar bundan esinlenerek “şeytan” adını taktılar, Hollandalıdar’da bunu diabolo haline getirdiler. Yoyo da Ayrupa’ya Çin yoluyla geldi. Birçok oyun tanınmış ve unutulmuştur, ama bu iki oyun her zaman çok popüler kalmıştır. Bu çağa doğru otomatik oyuncaklar gitgide artmaya başladı. Bunlar biçim bakımından her zaman yeni değildi. Daha antik çağda İskenderiyeli Hero su damlalarını kullanarak hareket eden ve gürültü çıkaran becerikli oyuncaklar yapıyordu. 1850’ye doğru bu tür oyuncaklar çok sayıda yapıldı ve tenekenin icat edilmesi bunun temel nedenlerinden biri oldu. 18. Yüzyılın sonunda çocuk artık küçük bir yetişkin gibi görülmüyordu. Çocuğa artık olumlu biçimde yaklaşılıyordu. Rousseau gibi romantik eğitimcilerin ve yazarların anlayışı bunda önemli bir rol oynadı. Bütün bu kuramların uygulamaya dönüşmesini Fröbel’e borçluyuz. Fröbel yarı sanatsal oyunlarla çocukları yaratıcı etkinlikler yapmaya okul çağından önce kışkırtmak istiyordu. İlk inşaat kutuları bu amaçla yaratıldı. Biçimler son derece yalındı: Dikdörtgen prizmalar, küpler, küreler, silindirler. Tüm bebek evlerinin yanında bu kez ayrıntılarla uğraşıldı, yani ayrı olarak mutfak, banyo, salon, fırınlar ve mobilyalar üretildi. Bunun nedenlerinden biri işçilerin evinin küçük olmasıydı, tam bir bebek evini koymak için orada yeterinde yer yoktu. Ütün bu oyuncaklarla ilgili son çalışmalar da hızla azaldı. Hepsi –gitgide daha fazla- fabrikada üretiliyordu ve artık el işçiliği gerekmiyordu.
19. yüzyıl sanayi devrimi nedeniyle ev üretimi azaldı ve ana babalar dışarıda çalışmaya gitmek zorunda kaldılar. Bu, anaokullarının başlangıcı oldu. Belçika’daki ilk anaokulu İngiliz kökenliydi. Bu okul türü resmen eğitim sistemine sokulmuş olsada, anaokulu doğal olarak herkes için zorunlu değildi. Benzer okullara gitme mutluluğuna sahip olmayan çocuklar tamamen kendi kaderlerine terk edilmişlerdi ve kendi oyunlarını yaratmak, bulduklarıyla oynamak zorundaydılar. Anaokullarında özellikle aşık oyunu ya da bilye oyunu gibi çok eski oyunlarla ilgileniliyordu, bu da kesinlikle bu oyunların korunmasına katkıda bulunuluyordu. Çocukların çalışması gitgide daha çok istenmektedir. Aslında bu yeni değildir, çünkü çocuk daha Ortaçağda ev işleriyle bütünleşmişti. Bu işler aile içinde geçiyordu ve çocuğun olanakları dikkate alınıyordu. Oysa bu çağda çocuk artık ailenin dışında çalışmak zorundaydı ve çoğu zaman ona taşıyamayacağı görevler yükleniyordu. Sıradan insanlar için artık oyun söz konusu değildi. Zengin ile yoksul arasındaki karşıtlık kendini oyunlarda ve oyuncaklarda göstermektedir. 1885’te Karl Benz’in ilk otomobili ortaya çıktığında bu buluş oyuncak sanayi tarafından hemen taklit edildi ve oyuncak otomobil piyasaya girdi. Bu oyuncaklar oldukça pahalıydı ve birçok çocuk için verdikleri tek haz bunları düşlemekti; bu çocuklar “sabun kutuları” ile yetinmek zorundaydılar. Geriye bir tek, “en çok haz verenin ne olduğu” sorusu kalmaktadır. 19. Yüzyılın bir başka buluşu trendi ve oyuncak trenler önce ağaçtan, sonra metalden hemen üretildi. Demir yolu sisteminin iyileştirilmesiyle minyatür demir yolları piyasaya çıktı ve yetişkinler bu çekici oyun ve oyuncak dünyasına kendileri de girdiler.
Çok eski oyunlardan biri de, dünyanın birçok yerinde oynanan “İplik oyunu” adı verilen, parmaklara geçirilen, iki ucu bağlı bir sicimle çeşitli şekiller oluşturularak oynanan oyundur. 1885’ de Wallace adında bir İngiliz gezgin Borneo’da iken Dayak Kabilesi çocuklarıyla bu oyunu oynadığını, kendisi bir şekil yaptıktan sonra, sicim alan bir çocuğun arkadaşlarıyla o zamana kadar hiç görmediği son derece şaşırtıcı figürler yaptıklarını belirtmiştir. Bu oyunun dünyanın birçok yerinde daha Avrupalılarla karşılaşmadan önce bilindiğini ve oynandığını gösteren birçok yayın vardır.“İp” ve “ip oyunları” da dünyadaki en eski oyun araçları ve oyunlarından biridir.
20. yüzyıl. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra gelen bir kolaylık ortaya çıkmakta ve zengin ya da yoksul bütün çocuklar aşağı yukarı ayni oyuncaklara sahip olmaktadırlar. Yetişkinlerin çalışma süresinin azalmasıyla “hobi” kavramı ortaya çıkmaktadır. Oyuncak sanayi her türlü özel oyuncakla, inşaat kutuları ve özel paketlerle kendilerini göstermekte ve pazara gitmektedirler. Bunlar genellikle “hobi” klüpleri’nde bir araya gelen yetişkinlere yönelik oyuncaklardı. Çocuklarda bu etkiye maruz kalmakta ve çok düğmesi ve değiştirgeci olan daha karmaşık oyuncaklar istemektedirler. Bu tür oyuncaklar ne yazık ki düşlemin ve bedenin gelişmesinde uygun değildir. Bu oyuncaklar çocuğu yetişkinliğe doğru büyümesini kolaylaştırmak ya da otomatikleşmiş bir topluma daha iyi uyum sağlamak için kullanılırsa, günümüz oyuncakları iyidir denebilir. Ama bu oyuncaklar çoğu zaman eğiticilerin olanak olduğunca daha az sıkıntı duymaları ve çaba harcamaları düşüncesiyle çocukları “sakin” tutmak için verilmektedir. Halın gündelik yaşamıyla ya da eski geleneklerin korunmasıyla uğraşanlar oyunların ve oyuncakların önemli bir yer tuttuğu sağlıklı bir yaşamın bilincinin kazanılmasına bir hayli katkıda bulunmaktadırlar.

3.5. Oyun Kuramları
Oyun teorisi, Groesse, Charles Bordele, Kant, Shiller, Grant Allen, Croce ve Spencer tarafından desteklenen, sanatın kaynağının eğlence ve oyun olduğu görüşü. Oyun, insanların ve hayvanların, temel ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra amaçsız olarak yaptığı ya da pratik bir ihtiyaca cevap verme amacı taşımayan, haz veren faaliyetler. İnsanın özgürce, haz duyarak yaptığı bir eylem alanıdır ve sanat uğraşıyla benzerlik göstermektedir. Groesse’e göre sanatın amacı, kendindedir ve insanın bütün gücünü kullanan bir oyuna benzer. Shiller’e göre de gerçek estetik dünya, oyun dünyasıdır; insan, sadece oyunda özgür davranır, hayal gücünü gerçekleştirmeye çalışır, dolayısıyla ancak oyun aracılığıyla gerçek insan olur. Başlangıçta kendiliğinden ve tamamen özgürce gerçekleştirilen oyun faaliyeti, zamanla bir takım kurallara bağlanmış ve sembolize edilerek taklit tarafından kontrol edilmeye başlanmış ve sanatın kaynağını oluşturmuştur.
Bugün çocuk için değeri ve önemi tartışma konusu olmayacak kadar kabul gören oyun için günümüze değin pek çok farklı görüş ileri sürülmüş, çeşitli kuramlar ortaya atılmıştır. Gilmore bu kuramları 1)Klasik Kuramlar 2) Dinamik Kuramlar olarak iki grupta toplamıştır.


3.5.1. Klasik Kuramlar


3.5.1.1. Fazla Enerji Kuramı
Bu kuramın savunucusu Herbert Spencer(1873-1903)’dir. Bu kuram organizmada bulunan enerjinin amaçlı etkinlikler yani çalışmalar ve amaçsız etkinlikler yani oyun yoluyla harcandığını varsayar. Oyun, organizmanın çalışma için gerekli olandan daha fazla enerjiye sahip olduğunda oynanır. Başka bir deyişle oyun, fazla enerjiyi harcamak üzere oynanır. Bu kuramda oyunun içeriği önemli değildir(Dönmez, 1992). Bu görüşe göre oyun, organizmanın işlevini yapabilmesi için gerekli olan fazla enerjinin kullanılmasından sonra dışa vurulan enerjiyi içerir. Çocuk gerginlik yaratan bu enerjiyi atabildiği zaman daha sağlıklı bir dengeye kavuşur. Çok oyun oynayan çocuk sağlıklı çocuktur. Spencer, hayvanlar ve insanların aktif olma yönünde evrensel bir eğilimleri olduğu inancındadır. Bu zihinsel ve fiziksel aktif etkinliklerin sinir hücrelerinin yıpranmasına neden olduğunu ve hücrelerin kendilerini yenilemelerinin hareketsiz kalma yoluyla olabileceğini düşünmüştür. Bunu izleyen aşamada organizma tekrar aktif olmaya hazır duruma gelir. Yenilenen canlanan hücreler uyarılara özellikle duyarlı olduklarından kontrol edilemeyecek şekilde aktif olma eğiliminde olur. Yapılacak etkinlikler organizmanın hangi kalıtım basamağında olduğuna bağlı olarak farklılıklar gösterecektir. Bu kalıtım basamakları yükseldikçe temel ihtiyaçları yerine getirmek için daha az enerji ve zaman gerekecektir. Bundan dolayı insan türü üst basamaklarda olduğundan hayvan türüne oranla daha az enerji tüketir. Böylelikle kullanılmayan enerjilerini işlevsel olmayan etkinliklere diğer bir deyişle oyuna harcamak durumundadırlar. Spencer aynı zamanda elde etme ve tahakküm etme gibi bilinç dışı yaşamı sürdüren içgüdülerin oyun diye nitelendirdiğimiz ortamlarda görüldüğüne dikkat çekmiştir. İnsan türünün bu gibi davranışlarının kültürel evrim sonunda şekil değiştirdiğini ancak bu içgüdüsel davranışların erkek çocuklarında itiş-kakış, kapışmalı oyun ve kavgalarda görüldüğüne işaret etmiştir.


3.5.1.2. Dinlenme Kuramı
Bu kuram rahatlama ve eğlenme kuramı olarak da bilinmektedir. Bu kuramın temsilcisi Moritz Lazarus(1824-1903)’dur. Bu kuram oyunu, harcanan enerjiyi tekrar elde etmek üzere oynandığını kabul eder. Yorucu bir çalışma döneminden sonra organizmanın bir dinlenme etkinliğine gereksinimi vardır. Buna göre “fazla enerji kuramı” nın tam aksine oyun, organizmanın az enerjiye sahip olduğunda enerjiyi artırmak için oynanır. Bu kuramda da oyunun şekli ve içeriği önemli değildir.
Bu kurama göre zorlayan etkinlikler insanı zihnen ve bedenen yıpratmaktadır. Bunun sonucu olarak dinlenme ve uyku ihtiyacı duyulur. Gerçek dinlenme ise insanın yaşam görevleri dışında başka etkinliklerle uğraşması ile olabilir ve bu şekilde kendini yeniler..Çocukların oyun oynamaları rahatlama gereksiniminden doğar. Günlük yaşamın geriliminden kurtulmak için gereksinim duyulan ilkel yaşam etkinlikleri, örneğin koşma, kovalamaca, avcılık, yüzme, tırmanma vb. sık görülen oyun davranışlarıdır.


3.5.1.3. Öncül Deneme Kuramı
Bu kuramın öncüsü Karl Groos(1860-1896)’dur. Buramın yetişkin hayatına hazırlık veya alıştırma kuramı olarak da bilinmektedir. Groos, çocukların neden oyun oynadıkları hakkında varsayımlar geliştirmiştir. Oyunda alıştırmanın rolünü vurgulayan ilk bilim adamıdır. Ayrıca kalıtımsal basamaklar ve akıllı davranışlar üzerinde durmuştur. Groos, oyunun farklı türlerde yıllar boyunca süre gelmesini uyum sağlayıcı bir mekanizma olarak açıklar. Oyun, üst basamakta olan türlerin olgunlaşmasının daha uzun zaman aldığı için gerekli becerilerin gelişmesinde bir alıştırma sürecidir. Bu görüş, bugün için çocukların olgunlaşma sürecinde bir şeyler üretmek zorunda olmadıkları için sonuçtan çok sürece ilgi duydukları şeklinde yorumlanabilir.
Groos(1901), çocuk oyunlarının gelişimle birlikte farklılaştığını söylemiştir. İlk aşamada deneyimsel oyun içinde duyusal ve motor alıştırmalar görülmektedir. Bu oyunlar sonradan yapı-inşa ve kurallı oyunlara dönüşür. İkinci aşamada ise sosyonomik oyunlarda taklit, sosyal ve evcilik oyunları, kovalamaca, kapışmalı oyunlar görülür. Deneyimsel oyun kendini kontrol etmeye yardım eder. Sosyonomik oyunlarda ise kişiler arası ilişkiler yer alır. Yetişkin yaşamına bir ön hazırlık olarak görülen ‘oyun dönemi’, zamanında oldukça benimsenmiştir.. Hayvanlarda da görüldüğü gibi örneğin, bir kedinin fareyi yakalayabilmesi için gerekli hareketleri bir yün yumağı üzerinde çalışması benzer şekilde çocuklarda, yetişkin yaşamında gerekecek becerilerin kazanımını oyun etkinlikleriyle edinirler(1898)(Sevinç, 2009). Bu kurama göre oyun içgüdüseldir. Çocuk gelecekte sahip olacağı davranışların kazanımını önceden içgüdüsel olarak oyun şeklinde dener. Bu kurama göre, oyun gelecekteki çalışmaların bir ön hazırlığı olarak kabul edilir.


3.5.1.4. Bağlantı Kurma Kuramı
Bu kuramın temsilcisi Stanley Hall(1884-1924)’dur. Bu kuram tekrarlama kuramı olarak da bilinmektedir. Bu kurama göre çocuk, ırkına özgü yaşam deneyimlerini tekrarlamaktadır. Bu tekrarlarla birlikte insanın geçirdiği evrim içindeki kültürel aşamalar çocuğun gelişimine paralel olarak oyunda ortaya çıkar. Bu görüş bugünün yaşam şartlarında görülen farklılıkları açıklamaya yeterli olmayıp yaratıcılığa ve yeniliğe yer vermemektedir. Hall, Evrim Kuramı’ndan yola çıkarak tür içi açıklamalar getirmeye çalışmıştır.. Çocuklar bu kurama göre hayvanlarla, yetişkin insan arasındaki zincirin bir halkasını teşkil ederler. Hall’ın düşüncesine göre çocukluğun çeşitli evreleri insan evriminin çeşitli dönemlerine denk düşer. Oyunda çocuk, insanın geçirdiği devinimsel ve ruhsal aşamaları tekrardan yaşar.
Bu kuram öncül deneme kuramına karşıdır. Oyunla gelecekteki davranışlar arasında hiçbir ilgi kurulamaz. Irkın geçmişindeki davranışları ile bağlanabilir. Oyun kalıtım yoluyla gelen ilke ve gereksiz davranışların organizma tarafından reddedilme şeklidir. Oyun insanın kendisini ilkel etkinliklerden kopararak çalışmaya hazırlamasıdır.
Birbirine karşıt klasik kuramlarda, oyun fazla enerjiyi veya eksik enerjiyi temsil etmekte, ilerideki davranışların bir denemesi veya ilkel hareketlerin bir devamı olarak kabul edilmektedir.


3.5.2. Psikoanalitik Kuramlar


3.5.2.1. Freud Kuramı
Freud’a göre her davranış bir nedene dayanmaktadır. Çocukların oyunları rastgele, şans eseri oluşmamakta, bireyin farkında olduğu veya olmadığı duyguları belirtmektedir. İnsanın duyguları, arzuları, denetimden uzak olan oyunda, düş ve fantezilerde ortaya çıkar. Çocuk gerçeği oyundan ayırt edebilmektedir. Fakat oyunu gerçek dünyanın nesnelerinden ve olaylarından kendine özgü bir dünya yaratmada kullanılır. Oyunda, sevgi, nefret, kızgınlık gibi duygularını başkalarına ya da nesnelere yansıtabilir. Özellikle hoş olmayan deneyimlerin ve duyguların oyunda sık sık tekrarlanması Freud’un dikkatini çekmiştir. Organizmanın iç dengesini sağlayan olaylar haz uyarıcılarıdır. Organizmanın dış etkenlere karşı iç düzenin korunması, hoş olmayan gerginlikler, heyecanlar ve çelişkiler gibi dış etkenlerin oyunda tekrarlanması, uyanan heyecanları azaltır. Oyun; çocuğun, rahatsız edici olay veya duruma karşı geliştirdiği hareket ve etkinlikle ona egemen olmasını sağlar. Buda bozulan dengenin yeniden kurulması ve hazlara yönelmede önem taşır, yani oyun bir denge unsurudur.
Freud’a göre, organizma sinir gerilimini mümkün olduğu kadar düşük seviyede tutmaya çalışır ve etkileşimdeki tüm artımlar üzüntü, etkileşimdeki azalımlar ise haz olarak hissedilir. Hoş olmayan gerilimler ve çatışmalar gibi etkileyici yani heyecan verici olaylar, hayal âleminde veya oyunda tekrarlanır. Çünkü bunların tekrarı ortaya çıkan heyecan halini azaltır.
Psikoanalitik kurama göre oyun, hoş olmayan deneyimlerin tekrarlandığı ve bu yolla çocuğun olaylara egemen olduğu bir faaliyet olarak açıklanmaktadır. Başka bir deyişle, çocuğun zor durumlar karşısında deneyim kazanmasını sağlayan bir etkinlik olduğu vurgulanmaktadır. Çocuk oyunda yetişkin rolü oynayarak hayal içinde kazandığı duyguları ileride gerçekler karşısında kullanmak üzere saklamaktadır .
Dönmez’e göre Freud kuramı dinamik bir oyun kuramıdır. Dönmez(1992)’e göre dinamik oyun kuramları Freud ve Piaget Kuramıdır. Dinamik Kuramlar, çocuğun niçin oynadığını araştırmaz, bunu olduğu gibi kabul eder. Çocuğun oyununun içeriğini anlamaya çalışır.


3.5.2.2. Erikson Oyun Kuramı

Erikson, gelişimin daha spesifik bir mekanizması olan oyun üzerinde ayrıntılı bir şekilde durmuştur. Erikson’un sekiz gelişim aşamasından üçüncüsünde,( dört ile altı yaş arası) çocuk bir şeyler yapar ve Erikson bunu ‘oyun çağı’ olarak tanımlar. Çocuklar hem kendi kendilerine hem de başkalarıyla oynamak ihtiyacındadırlar. Oyun, geniş anlamda, hayal gücünün dünyaya hakim olmak ve uyum sağlamak için kullanılmasıdır. Oyun; ayni zamanda duyguların ifadesi, geçmiş durumları yeniden yaratma veya gelecekte olacakları düşleme ve var olmak için yeni modeller yaratmadır. Oyun yoluyla insiyatifleri gelişir ve düş kırıklıklarına, başarısızlıklara ve ulaşılmamış hedeflere hazırlıklı olurlar ve yaşama iyice odaklanmış bir amaç duygusuyla yaklaşırlar. Bruce’a göre, bu aşamada sosyal düzenin elemanları “ideal prototipler”dir. Bu da polis, öğretmen, astronot, cumhurbaşkanı veya herhangi bir kahramandır. Gerçekte çözülemeyen problemler; evcilik oyununda, dramatik oyunda, sporda, sanat ve bloklar gibi oyunlarda çözümlenebilir. Özetle ; çocuk, oyunlarında bu kahramanlara ait rolleri gerçekleştirerek gerçek hayata kendini hazırlar.


3.5.3. Bilişsel Oyun Gelişim Kuramları

3.5.3.1. Jean Piaget Kuramı
Piaget’in oyun kuramı bilişsel gelişime dayanmaktadır.Piaget’in oyun teorisi, seka gelişimi ile sıkı sıkıya bağlıdır(Uluğ, 1999:38). Piaget’e göre insan zekâsının gelişimi, özümleme(assimilation) ve uyum (accomodation) işlemlerine bağlıdır. Piaget’e göre bütün organik gelişimlerin temelinde bu iki öğe vardır (Dönmez, 1992).Assimilasyon(benzetme, uydurma, sindirme) ve Akkomodasyon (uyma, uyuşma, yerleşme).
Özümleme(Assimilation), kendine benzetme olayıdır. Özümleme işleminde, insan yaşadığı dünyadan bilgi toplar ve bu bilgiyi daha önce öğrendiklerinin bulunduğu sisteme yerleştirir. Bu bilgileri yerleştirme imkânı bulamadığında, sistemi yeniden düzenler. Bu işleme uyum denir. Başka bir deyişle uyum (accomadation) organizmanın dış dünyaya göre ayarlanmasıdır yani kendini benzetmedir ya da bilgileri kendi sistemine yerleştirmek için organizmanın dış dünyaya göre uyumu, ayarlanmasıdır. Piaget’e göre bu iki olay birbirini tamamlar. Zekâ, özümleme ve uyum arasında sürekli olarak aktif ve karşılıklı etkileşim sonucu gelişir. Çünkü zihinsel işlem, organizma ve çevresinin uyumlu etkileşimidir.
Assimilasyonun en basit örneği yemektir. Besin bedene alındığında değişime uğrar ve artık organizmanın bir kısmıdır. Akkomodasyon ise, organizmanın dış dünya ile ayarlanmasıdır. Örneğin, kuvvetli ışıkta göz adelelerini kısmak gibi. Bu iki işlem birbirinin aynı zamanda tamamlayıcısıdır. Eğer besin büyük ise, hayvan ağzını daha çok açacaktır(akkomodasyon). Piaget bu iki işlemi(asimilasyon ve akomodasyon) entelektüel konulara uygulamakla bunlara daha geniş bir anlam vermektedir. Örneğin; entelektüel birikimimize yeni bir bilgi kattığımızda, bilgi bazı değişimlerle diğer bilgilerin içinde yerini alacağından bilgi hazmedilecektir. Akkomodasyon ise, bu bilginin sindirilmesi sırasında, organizmanın dış dünya ile yaptığı ayarlamasıdır. Düşüncedeki gelişim, bu sindirme ve uyum arasındaki devamlı ve aktif bir oyundur diyebiliriz. Kişinin, akıllıca uyum sağlaması için, bu iki işlemin denge halinde olması gerekir. Bu denge sağlanamazsa, akkodomasyon yani uyum, dış dünyayla anlaşma işlevi, asimilasyon diğer ifade ile sindirim işlevine üstün çıkar. Sonuç taklit olduğundan, kişi çeşitli deneylerden yararlanarak, kendi gereksinilerini ona göre ayarlarsa, (asimilasyon) sindirim üstün gelebilir. Bunun sonucu ise “oyun”dur. Kişinin gereksinimlerine cevap vermek üzere algılanan bilgi; ancak sindirim işlemi sayesinde değişime uğrar. Oyun ve taklit, zeka gelişiminin ayrılmaz bir parçasıdır.
Piaget’e göre oyun; dış dünyadan alınanı bu sisteme yerleştirme yoludur. Buna göre oyun, insan davranışında daima bulunan ve çocuğun zihinsel gelişimini destekleyen önemli bir unsurdur. Piaget, zihin gelişiminde olduğu gibi, oyun gelişimini de çeşitli aşamalar gösteren belirli dönemlere ayırmıştır. Bu oyun dönemleri, doğumdan ölüme kadar tüm yaş dönemlerinin özellikleri ile uyum göstermektedir.
Özellikle, Piaget oyun gelişimi ile zihin gelişimi arasında ilşki olduğu kanısındadır. Piaget zihin gelişiminde olduğu gibi oyun gelişimini de aşamalara ayırmıştır. Bu oyun aşamaları bebeklikten yaşlılığa kadar olan çağ özellikleri ile uyuşmaktadır.
Oyun ve zihin gelişimi arasındaki ilişkinin önemini vurgulayan Piaget, yaşam boyu yaklaşımı ile oyunun gelişiminde üç belirgin dönem tanımlamıştır. Bunlar sırasıyla;
1. Duyu Motor Dönemde Alıştırmalı Oyun(0-2 Yaş): Tamamen fiziksel davranışlara bağlı olan çocukluğun ilk evresidir. Alıştırmalı oyun, 0-2 yaşlar arası dönem olup, bakma, emme, elleri açıp kapama gibi duyu-motor gelişime bağlı oyun davranışları vardır ve bunlar tekrarlanmaktadır.
2. Sembolik (Simgesel) Oyun Dönemi (2-7 ya da 2-11 yaş arası): Çocuk nesnelerin yokluğunda onların zihinde canlandırılabilmesi ile nesnelerin tüm evrenini ve aralarındaki ilişkiyi simgeleyebilmektedir. Bu dönemde çocuk gerçekte olan önemli olayları oyunda kullanır, fakat bu olayların oyunda gerçeğe uyma zorunluluğu olmadığı için, değişikliğe uğrar. Simgelemeye doğru gidilir.
3. Kurallı Oyun Dönemi (11-12 Yaş sonrası): Zihinsel işlevlerin ileri düzeyde olduğu dönemdir. Bu dönemde oyun kadar oyunun kuralları da önemlidir. 11-12 yaş döneminden sonraki adolesan, yetişkinlik ve yaşlılık dönemlerinde de kurallı oyun özellikleri görülür ( Yetişkinlikte iskambil, satranç, spor oyunları gibi.) Piaget’nin gelişimci görüşlerine göre, oyun yaşam boyu süren gelişim ve öğrenme sürecidir.

3.5.3.2. Vygotsky Oyun Kuramı
Psikolojik oyun araştırmalarının yönünü biçimlendirmiş olan ikinci önemli etki Vygotsky'ye atfedilebilir. Son yıllarda Vygotsky'nin adı Piaget'le karşılaştırmada ve karşıtlaştırmada giderek daha sık bir biçimde hatırlanmaktadır. Aslında Vygotsky'nin yaklaşımı, araştırmacıların, zihnin toplumsal olarak biçimlenmesine ilişkin ilgilerini aydınlatan ve bir araya getiren Piaget'in kapsamlı bilişsel kuramına karşı yaşayabilir bir alternatif olarak ortaya çıkıyor gibi görünmektedir.
Vygotsky'ye göre, gerçek oyun 3 yaş dolaylarında, sosyodramatik oyundan ayrı tutmadığı -mış gibi oyunla başlar. Ona göre, oyun daima toplumsal bir sembolik etkinliktir. Oyun tipik bir biçimde tek bir çocuktan fazlasını kapsamaktadır; ve oyun parçalarındaki konular, öyküler ya da roller, çocukların kendi toplumlarının sosyokültürel malzemelerini kavrayışlarını ve oyun amacıyla kullanımlarını ortaya koymaktadır. Dolayısıyla küçük bir çocuk yalnız başına oynadığında bile, Vygotsky bu tür oyunun, oyunun konuları ve parçaları sosyokültürel öğeleri ifade ettiği için önemli bir biçimde toplumsal olduğunu düşünmektedir. Üstelik Vygotsky, yalnız oyunun bu türünün, tek katılımcıdan daha fazla katılımcıyı içeren oyundan sonra geliştiğine inanmaktadır. Vygotsky'nin oyunun temel olarak toplumsal karakteri üzerinde vurgulamada bulunmasını anlamak için, psikolojik kuramının daha geniş çerçevesi üzerinde kısaca durmamız gerekmektedir. Vygotsky'nin başlangıç noktası, küçük çocuklar belirgin bir biçimde insan işlevlerine dayanak oluşturmaya hizmet eden birçok fizyolojik ve psikolojik eğilimlerle donanmış bir biçimde doğmalarına karşın, yeteneklerinin büyük ölçüde kültürel pratikler ve kendilerini içinde buldukları topluluğun düşünce sistemleri tarafından biçimlendiriliyor olmasıdır. Diğer bir deyişle, Vygotsky, çocuğun (Piaget'in ifade etme eğiliminde olduğu izlenim olan) kabataslak bir biçimde kavramsal bir dünya yaratma durumunda olduğunu kabul etmemektedir. Aksine, çocukların, anababalar, diğer yetişkinler (hatta araştırmacılar) ve akranları tarafından kendilerine aktarılan mevcut kültürel dünyanın kavramsal kaynaklarını benimsemeleri, bunları kendilerine mal etmeleri gerekmektedir.
Vygotsky’nin oyun kuramı, oyunun kökeni ve rolüne ilişkin analizlere dayanmaktadır. Vygotsky’ye göre oyun, erken çocukluk döneminde ortaya çıkan ve gerçekleştirilemeyen isteklere karşı tepki olarak oluşmaktadır. Çocuk oyun aracılığı ile gerçekleşemeyen isteklerini düşsel olarak gerçekleştirebilmektedir.. Oyunun önemi istek doyurma ya da karşılama şeklinde değil daha çok düş gücünün ortaya çıkarılması şeklinde açıklanmaktadır.
Oyunun duyuşsal gelişime olduğu kadar bilişsel gelişime de katkıda bulunduğunu belirten Vygotsky’ye göre, oyun icat edilmiş bir etkinlik değil, çocuk tarafından gerçekleştirilmiş yeni bir oluşumdur.. Bu yeni oluşum, gerçek yaşam deneyimlerine ilişkin öğeleri, özellikle orijinal durumdaki ilişkileri yönlendiren kuralları kapsar. Bunlar, çocuğun gerçek yaşam hakkında ne bildiği ile sınırlandırılmıştır.
Vygotsky oyunu sadece zihinsel gelişimin bir ürünü olarak görmekte ve çocuğun zihinsel gelişimini doğrudan destekleyen bir aktivite olarak kabul etmektedir. Sembolik ve dramatik oyunun çocukların soyut düşünme becerilerini geliştirdiğini sanmaktadır. Soyut olan düşünce çevrenin fiziksel verilerine ve düşsel düşünme biçimlerini destekleyen algısal alandaki somut objelere ve eylemlere bağlı değildir. Bunlara karşın okul öncesi çocukların oyunları bu tür özelliklere bağlı olup bunlar çocukta anlam kazanmak için eksen görevi görmektedir. Okul öncesi oyun çocukların durumsal olarak belirlenen düşünceleri ile yetişkinlerin özgür, soyut düşünceleri arasında geçişsel bir evre bulunmaktadır. Özetle, oyun düşünceyi yaratırken, düşünce oyunu o derecede yansıtmayabilir.
Vygotsky oyunu anlam çıkarma ve öğrenmeye yönlendirme olarak kabul eder (Doğanay, 2002:13). Çocuk oyun yoluyla çevresindeki kişiler, olaylar ve durumlar hakkında bilgi edinme, neden-sonuç ilişkilerini anlama ve çeşitli düzeylerde bilgi edinme imkânına ulaşmaktadır. Bu bağlamda, oyunun çocuk için ilgi, merak ve öğrenme isteğinin maksimum düzeye çıktığı bir öğrenme laboratuarına dönüştüğünü söyleyebiliriz .
Bu kuram, oyunun kökeni ve rolüne ilişkin analizlere dayanır. Vygotsky’e göre oyun, bilişsel mekanizmaların işlemesine en uygun ortamı sağlar ve çocuğun hayali bir çözüm yaratmasıdır. Oyun, keşiftir ve yeni bir oluşumdur. Oyun ve iletişim arasında bir ilişki vardır. Çocuk oyunda gerçek yaşam deneyimlerinden hatırladığı sebep –sonuç ilişkilerini kullanarak yeni davranışlar üretir. Böylece olumsuz dürtülerinden arınır. Oyunun önemi istekleri doyurma değil, daha çok düş gücünün ortaya çıkarılmasıdır. Oyun, somut nesne ve eylemlere bağlı değildir. Ancak nesnelerin çocukta anlam kazanması için eksen görevi görür. Örneğin bir dal parçasını at olarak kullanması aynı zamanda bir ağaç dikmeyi düşlemesi için de fırsat sağlar.


3.5.4. Diğer Oyun Kuramları
3.5.4.2. Huizinga Oyun Kuramı
Huizinga teorisine göre, oyun çeşitli kültürlerden ortaya çıkma olmayıp, bu kültürlerin oluşmasında en önemli özelliktir. Huizinga'ya göre oyun bir tepki ya da içgüdü değil belli bir işleve sahiptir. Oyun istekle yapılan gönüllü bir eylemdir. Zorlama diye bir şey yoktur yani oyun özgürdür ve süreklidir, devamlı tekrarlanır.
Johan Huizinga (1872-1945) Homo Ludens adlı incelemesi ile önemli bir ikililiğin dengesini bozmuş, insan kültürüne yeni bir boyut getirmiştir. Homo Faber (=yapımcı insan), Homo Sapiens (=düşünür insan) ikilisinin karşısına üçüncü bir insan, Homo Ludens’i(=oyuncu insan) çıkarmıştır. Huizinga, Batı uygarlığında çağcıl bilimin ve felsefenin getirdiği önemli bir ikililiği değiştirmiştir. İş, ritüel, din, önemli tarih olayları gibisinden önemli sonuç doğurucuların önceliği karşısında, oyunun bunlardan sonra gelen, bunların önemsiz bir bir uygulaması olduğu görüşünü değiştirmiştir. Huizinga’ya göre, oyun, kültürden öncedir, çeşitli kültürlerden çıkma ya da bir rastlantı sonucu değil, tersine çeşitli kültür biçimlerinin doğuşunda başlıca etkendir.
Homo Ludens "Oyuncu İnsan" kuramını ortaya atan Huizinga oyunu birinci sırada yer alan bir faaliyet olarak değerlendirmiştir. Huizinga oyun ile ilgili görüşlerinden dolayı eleştirilmiş olmakla beraber oyuna vermiş olduğu önem diğerleri içinde öncelik almıştır.



3.5.4.3. Helenko Sistem Kuramı
Helenko(1958) oyunu bireyle çevre arasındaki ilişki olarak ele alır. Helenko’ya göre kişi ile çevresi bir sistem oluştururlar. Ona göre kişi sistemin bir kutbunu(özne), çevre ise nesnel kutbunu oluşturur ve çevre iki kutuplu bir sistemdir. Eğer nesne bir eşya ya da düşünce ise Helenko buna “primer sistem” adını vermekte, eğer bir bireyse “sosyal sistem” adını vermektedir .Nesne ve nesnel kutup (arkadaş vs.) çocuk tarafından serbestçe seçilmelidir. Bu sistemde çocuk bir oyun ortamından diğer bir oyun ortamına geçebilir, böylece olumsuz etkileri de ortadan kaldırabilir.
Helanko’ya göre birey, oyun ortamı oluşturarak dışarıdan gelen olumsuz etkileri ortadan kaldırabilir. Çocuk, kendi kendine bir oyun ortamından diğerine geçerek olumsuz etkileri ortadan kaldırır. Oyun oynamak, kişi ile çevresi arasındaki ilişkidir. Oyunda nesne, kişi tarafından serbest olarak seçilmektedir.


3.5.4.4. Berlyne Kuramı
Helenko, bireyin çevresi ile olan ilişkisini oyun kuramının temel noktası olarak ortaya koymuştur. Bu durumda “birey çevre ile hangi açıdan ilişkiye girer ve bu kadar çok imkânın olduğu bir ortamda, niçin belli bir obje dikkatini çeker” sorunu gündeme gelir. Böyle bir problem çerçevesinde Berlyne (1960) genel bir davranış modeli olan “heyecan arama” kavramını ortaya koymuştur. Berlyne’e göre hareketsiz durma organizmanın tabii durumu değildir. Organizma aktif olarak devamlı çevresi ile etkileşim içindedir .
Bu yaklaşıma göre oyun, keşfetme davranışlarına bağlıdır ve uyarılma durumlarının dengelenmesidir. Berlyne’e göre hareketsiz durmak, organizmanın doğal durumu değildir. Oyunda görülen uyarılma mekanizması, organizma tarafından kontrol edilir ve işlem sonunda haz duygusu yaşanır. Bu kuram, bize oyun süreci içinde çocuk davranışlarının nedenini açıklar. Örneğin çocuk bisiklete binmekten tedirgin olabilir. Fakat buna rağmen bisiklete binmeyi ister ve bu davranışı tekrarlar. Bu durum, çocuğun içten gelen uyarılması durumudur.

3.5.4.5. Heckhausen Kuramı
Heckhausen (1964) Berlyne’nin heyecan arama kuramına dayanan genel davranış modelini oyun konusuna aktarmıştır. Heckhausen’e göre, birey bir iç gerginlik yaşarsa ve korku ve engellemelerden kurtulmak isterse oyunu seçer ve oyunda rahatlamak ister. Bu modelin terapide, yaratıcılık ve fantezi oyunlarında kullanıldığı belirtilmektedir .


3.5.4.6. Bateson Oyun Kuramı
Bateson, Vygotsky gibi oyun ve iletişim arasında bir ilişki olduğunu savunur. Ancak oyundaki iletişimin tam iletişim değil, yarı iletişim olduğu görüşündedir. Sosyal oyunlarda kişiler, davranışlarının gerçek olmadığını, sadece oyun olduğunu iletmek zorundadır. Bu iletimdeki başarısızlık, oyunun amacının yanlış anlaşılmasına ve sosyal uyumsuzluğa neden olur.


3.5.4.7. Sutton-Smith Oyun Kuramı
Oyun ile ilgili birkaç kuram ortaya koyan Sutton- Simith, kurallı oyunlarda kültürün etkisini inceleyen ilk kuramcılardandır. Oyunlarda tarihsel faktörlerin önemini vurgulamıştır. Daha sonra ise oyuncaklara dikkati çekerek, oyuncakların oyun malzemeleri olmalarının yanı sıra kültürel ürünler olduklarını da vurgulamıştır. Piaget’nin oyunda yenilik üretmenin bozucu olduğu görüşüne karşı çıkan Sutton-Simith, yenilik üretmenin, uyumu sağlamak için yönelmelere kaynak olduğunu savunur.



3.6. Oyun Evreleri
Çocuğun oyunla ilgili davranışları, yaşına ve gelişim düzeyine göre farklılık göstermektedir. Doğumdan itibaren çocuğun oyun davranışı incelendiğinde; tek başına oynanan oyundan, işbirliği gerektiren sosyal oyuna doğru bir gelişimin varlığı izlenir. Çocuk önceleri tek başına oynarken, bir süre sonra çevresinde oynayan çocukların oyunlarını izlemeye başlar, daha sonra diğer çocuklarla aynı ortamda bulunduğu halde onlarla iletişim ve işbirliği olmaksızın kendi oyununu sürüdür; bir sonraki aşamada ise oyun içinde diğer çocuklarla işbirliği ve paylaşma davranışlarının sergilendiği, “birlikte oyun” görülür. Yaşının büyümesiyle daha da sosyalleşen çocuk oyunun yardımıyla toplumsal bir varlık olmaya başlar. Çocukların oyun evreleri pek çok bilim adamı tarafından incelenmiş ve farklı şekillerde açıklanmıştır. Miltred Parten (1932) oyunun çocuğun gelişimindeki sosyal yönünü incelerken; Piaget oyun ve zihin gelişimi arasında temel bir ilişki olduğunu savunarak, oyunun zihin gelişimine dayalı evrelerini incelemiştir. Freud ise oyunun çocuğun ruhsal ve kişilik gelişimi üzerinde etkilerini vurgulayarak oyun evrelerini bu yönden değerlendirmiştir.
Parten (1932) sosyal oyunun gelişimindeki aşamaları; Tek Başına Oyun, Paralel Oyun, Birlikte Oyun ve Kooperatif Oyun olmak üzere dört aşamada incelemiştir.
1. Tek Başına Oyun (solitary play 0-2 yaş): Bu dönemde çocuk, kendi çevresindeki çocukların oyunlarından etkilenmeden bağımsız olarak tek başına oynar. Diğer kişilerle sosyal etkileşimi yoktur. Oyuncak paylaşımı da olmaksızın oyuncaklarıyla yalnız başına oynar. Topunu yuvarlar, plastisinden çeşitli şekiller yaratır, küplerden kuleler, köprüler yapar ve bu arada yaptığı işi dikkatle inceler, sevinir, kızar, kendi kendine söylenir. Yanında bir arkadaşı olsa bile onunla ilgilenmez, kendi oyununa devam eder. Bu dönem genellikle üç yaşına kadar sürer. Bu yaştan sonra, çocuk yalnız oynarken bir arkadaşı yanına gelecek olursa, doğal olarak ilgisi dağılır ve arkadaşını oyununa ilgi duyar, onu izler, onun oyununa katılmak ya da oyununa almak isteyebilir. Onunla iletişim kurar, oyuncaklarını paylaşabilir. Tek başına oyun döneminin en belirgin özelliği, çocuğun çevresindeki hiçbir şeyden etkilenmeden kendi oyununa devam etmesidir.
2. Paralel Oyun (Parallel Play): Çocuk, diğer çocuklarla aynı ortamda, fakat diğerlerinden bağımsız olarak oyunu sürdürür. Kullanılan oyun aracı ve oynanan oyunlar çocukların aynı ortamda olmasını gerektirebilir. Seçilen oyun ve oyuncaklar birbirine benzeyebilir fakat paralel oyun döneminde olan çocuklar birbirinden ve çevrelerinden etkilenmeden, oyunlarına bağımsız olarak devam ederler. Paralel oyunda, çocukların birbirleriyle sosyal etkileşimleri çok azdır. Ancak bir oyuncağı istemek, düşüncelerini söylemek gibi az iletişim gerektiren durumlar için birbirleriyle etkileşim içinde olurlar. Paralel oyun iki yaşlarında başlar, anaokulunun ilk yılında da sürer. Çocuğun bir başka çocukla iletişim kurması için ilk adımı atmasına yardımcı olur. Paralel oyun dönemi genellikle iki- dört yaşlar arası olarak belirlense de çocuktan çocuğa ya da oyun tipine göre bu yaş sınırı değişebilir.
3. Birlikte Oyun (Associative Play): Çocuk, bu oyun aşamasına geldiğinde çevresine de ilgisi artmıştır. Oyunda iki ya da iç çocuk aynı oyun malzemesini kullanır, aynı oyunda yer alır fakat her biri yine kendi oyununa devam eder.
4. Kooperatif Oyun/ İşbirlikçi Oyun (Cooperative Play): Çocuk başkalarıyla işbirliği yapabilecek aşamaya geldiğinde, iletişim kurarak grup oyunlarına katılır.Bu evrede çocukların oyun içinde birbirlerine ihtiyaçları vardır. Oyun ancak birlikte paylaşıldığında, işbirliği olduğunda amacına ulaşır. Oyunun ortak bir amacı vardır, bu amaca uygun olarak çeşitli roller paylaşılır ve oyun ortaklaşa yürütülür. Çocuklar arasında gerçek bir sosyal iletişim vardır. Ayrıca oyun materyalleri de oyunun amacına uygun olarak paylaşılır. Kooperatif oyunun en belirgin özelliği; çocukların hareketlerinde ve düşüncelerinde tek kişi olmadıklarını kabul etmeleri ve bu gerçeğe bağlı kalarak oyuncaklarını, duygularını, düşüncelerini, rollerini paylaşmalarıdır.

Oyunun Çocuğun Gelişimine Olan Etkileri
Oyun, çocuğun hem etkili anlatım aracı ve dili, hem de baş uğraşı ve en önemli işidir. Oyun çocuk için en büyük ihtiyaçtır. Çevresinin bilincine oyunla kavuşur. Bu nedenlerle çocuğun dünyaya açılan ilk penceresinden biri olan oyun, çocuk eğitiminde çocukla kurulan ilişkilerden en önemli ve etkili olanıdır. İnsan yaşamında önemli bir yeri olan oyun, çocuğun gelişimi için yaşamsal bir önem taşımakta ve çocuğun gelişimini yansıtmaktadır. Çocukların gelişim süreçleri ile oynadıkları oyun türü ve çeşidi arasında bir koşuluk olduğu literatüre dayalı incelemeler sonucu da ortaya çıkmıştır. Oyunun psiko-motor, zihinsel, sosyal ve dil gelişimi ile bağlantılı olduğu bilinmektedir.
Oyunun çocuk için değeri düşünüldüğünde çocuğun motor, dil, bilişsel ve sosyal gelişimini destekleyici ve hayata hazırlayıcı en etkin bir araç olduğu görülmektedir. Çocuk oynadıkça duyuları kesinleşir, yetenekleri serpilir, becerisi artar. Çünkü oyun, çocuğun en doğal öğrenme ortamıdır. Duyduklarını, gördüklerini, sınayıp denediği, öğrendiklerini pekiştirdiği bir deney odasıdır. O dünyaya kendisi egemendir. Kuralları kendisi kor, kendisi bozar. Oynayan çocuk bir bakıma kendi hayal dünyasındadır. Ancak oyunda işlediği konular gerçek konulardır. Çocuk hayal gücüyle çevrede algıladıklarını oyun ortamında kendine özgü bir biçimde birleştirip bütünler. Oyun çocuğun yaratma ortamıdır. Çocuk kendi dar sınırlarını aşma çabası içindedir. Oyunda erişkinler gibi güçlü ve beceriklidir. Oyun çocukların ortak dili, en doğal anlaşma ortamıdır. Ayrıca oyun, çocuğun en güçlü ve en doğal dürtülerinden olan saldırganlık dürtüsünü boşaltmaya yarar . Oyun çocuğun gelişimi bakımından; bedensel, psiko-motor, duygusal, sosyal, zihinsel ve dil gelişimi açısından incelenebilir .

3.7.1 Oyunun Bedensel(Fiziksel) Gelişime Olan Etkileri
Özellikle okulöncesi dönemde büyük, küçük kasların geliştirilmesinin en kolay yöntemlerinden biri oyundur. Yürüme, koşma, atlama, tırmanma vb devinimleri gerektiren oyunlar çocuğun eliyle bir topu duvara atıp tutması gibi bazı tekrarlar kasların devinimi tanımasını sağlar.
Büyüme, çocuğun vücut ağırlığı ve boyunun uzaması yönünden ölçülebilen bir gelişimdir. Gelişim, büyüyen organizmada dokuların yapısına, biyokimyasal yapısında oluşan değişiklikler sonucu olgunlaşmasına ve biyolojik fonksiyonlarının farklılaşmasına denir. Büyümede çocuğun fiziki gelişimi söz konusu iken, gelişimde psiko-motor gelişim söz konusudur. Oyunla, özellikle koşma, atlama, tırmanma gibi fiziki gücü gerektiren oyunlarla, çocuğun solunum, dolaşım, sindirim vs. sistemlerinin düzenli çalışmasını sağlanır. Vücutta fazla yağın yakılması, kasların güçlenmesi, iç salgı bezlerinin düzenli çalışması, çocukta vücudun hareket ihtiyacını karşılayan oyunlarla sağlanır. Hareketli oyunlarla, çocuk çevresini, yaşadığı dünyayı keşfeder. Algısal gelişim de oyunla geliştirilebilen özelliklerdir. Çocuklar hareketli bir oyun için gerekli olan hareketleri, oyun içinde daha kolay yaparlar. Bu rahatlık kasları güçlendirir ve gelişimi hızlandırır. Açık havada oynanan oyunlarla, çocuk bedensel gelişimi için gerekli olan temiz hava ve “D” vitaminini de farkında olmadan alır.
Hareketli oyunlar sırasında çocuğun çeşitli(büyük-küçük) kasları kasılma ve uzamalarla çalışma halindedir. Kalp atışı, kan dolaşımı hızı ve solunum, normalin üstüne çıkar. Bunun sonucu olarak, sıklaşan ve derinleşen solunum sayesinde kana havadan bol oksijen geçer. Ayrıca, kan dolaşımının normalden hızlı olması, dokulara daha çok besin taşımasına yardımcı olur. Denge oyunları, toplarla çalışmalar ve buna benzer egzersizler bizi dış çevreye karşı acemi olmaktan kurtarır. Karşımıza çıkabilecek bir engeli, kolayca aşabilme yeteneği kazandırır. Aynı zamanda gücümüzü yerinde ve zamanında kullanma alışkanlığı da elde edebiliriz. Çocuklar, oyun oynarken, her türlü devinimi doğallık içinde yaparlar. Devinimli bir oyunu ilk kez oynayan bir çocuk, bir yandan usuyla öğrenirken, bir yandan da kaslarıyla öğrenir. Aynı oyunu her oynayışta, hem us hem de kaslar, o oyuna ilişkin devinimleri biraz daha pekiştirirler.
3.7.2. Oyunun Psikomotor Gelişime Olan Etkileri
Psiko-motor gelişim, fiziksel büyüme ve gelişme ile birlikte beyin omurilik gelişimi sonucu organizmanın isteme bağlı olarak hareketlilik kazanmasıdır. Hareket ise yaşamın ilk belirtilerindendir. Gelişim, baştan ayağa ve içten dışa doğrudur. Çocuğun büyük ve küçük kas gelişimi ilk iki yılda hızlı ilerleme gösterir. Küçük kasların motor gelişimdeki olgunlaşması, daha önce rastgele yapılan hareketlerin beceriye dönüşmesini sağlar.
Oyun bu dönemde büyük bir ihtiyaçtır. Oyunla bir nesneyi tutma, kavrama, bırakma, okşama, delme, yoğurma, ilikleme, açma-kapama, delikten ip geçirme, makasla kesme, çizme, boyama, fırça kullanma gibi hareketlerle küçü kasların gelişimi sağlanır.
Oyunla çocukta, yürüme, koşma-atlama, uzağa atlama, tırmanma, kayma, merdiven inip çıkma, fırlatma, yakalama, ağırlık kaldırıp taşıma, çömelme, kalkma,, sıçrama, sekme, dengede durma, sallanma, topu hedefe atma, top sürme, ip atlama, bisiklete binme gibi faaliyetlerle büyük kasların gelişimi sağlanır. Ayrıca, basketbol, voleybol, futbol gibi top oyunları, jimnastik ve benzeri spor etkinlikleri ile büyük kasların motor gelişimi sağlanır. Her çocuğun bedensel ve psiko-motor gelişim düzeyi farklıdır. Seçilecek olan oyunlar bu farklı gelişim düzeyleri göz önüne alınarak seçilmelidir.
İnsanın ruhsal yaşamı ile bütünleşen devinimleri içeren psiko-motor davranışlar öğrenme, büyüme ve gelişimi ile yakından ilişkilidir. Kimi çocuklar oyun ve benzeri etkinliklere başlama yönünden güvensiz ve ürkektirler. Bazı çocukların kendi başlarına yapmaktan çekindikleri kimi devinimler oyun içinde daha kolay gerçekleştirilebilir. Özetle, oyunun çocuğun psiko-motor gelişimine olan etkileri şöyledir;
a) Gücünü artırır,
b) Tepki yeteneğini geliştirir,
c) Büyük ve küçük kaslarını denetim altına almayı ve gerekli hızda kullanmayı öğrenir,
d) Durgun dikkate ve dinamik dikkate sahip olur, bunları geliştirir,
e) Organlar arasında eşgüdüm ve denge sağlar,
f) Devinimlerinde çeviklik kazanır,
g) Bedensel esneklik kazanır.


3.7.3. Oyunun Duygusal Gelişime Olan Etkileri
Çocuk canlı, hareketli bir varlıktır. Onun yaşantısında bir de iç dünyası vardır. Eğitimcilerin görevlerinden birisi çocuğun iç dünyasına girebilme, saf, temiz duyguları tanıyabilme ve onu iyiye, güzele götürebilmektir. Çocuğun duygu ve heyecanları davranışlarındaki uyum ve uyumsuzlukları da etkiler. Çocuk oyun yoluyla duygusal tepkilerini denetim altına alabilir. Sevinç, hoşlanma, güzellik, güven gibi özellikleriyle kendisini daha iyi tanır.
Genel olarak, çocuk ruh sağlığını sevilmek ve oynamak biçiminde tanımlamak mümkündür. Oyun çocuk için sadece eğitsel yönden değil, onun ruh sağlığı açısından da büyük önem taşımakta ve duygusal ilişkilerin başlatılması için en uygun ortamları hazırlamaktadır. Çocuğun duygusal yaşantısı ile oyun arasında bir ilişki bulunduğu ilk kez Freud tarafından ortaya konmuştur. Çocuk oyun sırasında son derece bağımsız ve özgür hareket ederek, duygusal olarak rahatlayabilmektedir.
Mutluluk, sevinç, acı, acıma, korku, kaygı, dostluk, düşmanlık, kin, nefret, sevgi, sevme, sevilme, güven duyma, bağımlılık, bağımsızlık, ayrılık, ölüm gibi pek çok duygusal tepkiyi çocuk oyun yolu ile öğrenmektedir. Yaşamında gözlediği anne ile çocuk, baba ile çocuk, öğretmen ile çocuk, anne ile baba gibi toplum içinde birden fazla rol üstlenen bireylerin birbirleri duygusal ilişkileri ve tepkileri oyunda yaşayabilmekte, bir annenin çocuğu ile duygusal ilişkisini kendi ailesinde gözlemlediği gibi ortaya koyabilmektedir. Oyunla çocuk sorunlarından uzaklaşabilir, duygusal sorunlarını ortaya koyabilir.


3.7.4. Oyunun Sosyal Gelişime Olan Etkileri
Toplumsallaşma, toplumda geçerli olan kültürel değerleri öğrenerek, yetişkinlerin dünyasına hazırlanma ve yetişkinlerin davranış biçimlerini yaşantısına uygulayabilir duruma gelme anlamına gelmektedir. Sosyal gelişim duygusal gelişimden bağımsız değildir. Duygusal gelişimi etkileyen etken, çocuğun başkalarıyla olan ilişkileridir. Oyun yoluyla çocuk toplumsallaşmayı öğrenir. Toplumun kural ve gerçeklerini en kolay ve zararsız bir biçimde oyun sırasında öğrenebilir. Başkalarının hak ve özgürlüklerine saygı göstermeyi öğrenir. Kendi hak ve özgürlüklerini korur, yardımlaşma, dayanışma ve birlikte çalışmayı öğrenir ve uygular.Oyun çocuğun kişisel tartımını bulması açısından temel yöntem olduğu için önemlidir. Birlikte oyun çocuğun kendi dışındaki çevreye olan ilişkisini geliştirir. Bu önce onun çevresini bilmesini, sonra da çevresine olan sorumluluk duygusunu geliştirir. Çocuk çevresiyle olan ilişkilerinde içtendir. Çocuk paylaşmanın yanı sıra, bir içtenlik duygusu içinde güven kazanır.
Çocuk toplum kuralları ve gereklerini en kolay ve zararsız biçimde oyun sırasında öğrenir. Sırasını beklemek, paylaşmak, başkalarının haklarına saygı duymak, hakkına ve eşyasına sahip çıkmak, kurallara ve sınırlamalara saygı göstermek, düzen ve temizlik alışkanlıklarını edinmek, söylenenleri dinlemek, kendini ifade edebilmek gibi davranışları hep oyun sırasında öğrenir. Oyun, çocukların duygusal çatışmaları çözmelerine, dünya hakkında çeşitli sosyal rolleri ve statüleri keşfetmelerine ve akranları ile iyi ilişkiler kurmaya yarayacak sosyal becerileri geliştirmelerine yardımcı olmaktadır. Çocuk oyun oynarken arkadaşları ile yardımlaşma, karar verme, kendine güven ve hoşgörülü olma gibi gelecekte kişiliğini etkileyecek özellikler kazanır.

3.7.5. Oyunun Zihinsel Gelişime Olan Etkiler
Oyun çocuğun zihinsel işlemleri öğrenmesini kolaylaştırır. Oyun çocuk için gerçek bir uğraştır. Dikkatli izlenirse, oyun oynarken çocukların kendilerini oyuna kaptırdıkları, ciddi bir şekilde oyuna konsantre oldukları görülebilir. Düşünürler, planlarlar, yaratırlar. Bedenleri kadar, zihinleri de yorulmaktadır ve bu zevki atmosfer içinde zihinsel gelişime yönelik birçok kavramı da oyunla öğrenir. Çocuk, kendisini ve çevresini oyun yoluyla tanır. Sürekli sorular sorarak bilgiler elde eder ve bilgilerini de çevresindekilere aktarır. Oyun, keşfederek öğrenmeyi içerir. Çocuk birçok kavramı, olayı ve deneyimi oyun içinde öğrenir. Oyun:
• Nesneleri tanıyıp, isimlendirmeyi, onların işlevlerini,
• Mantık yürütmeyi, sebep-sonuç ilişkisi kurmayı, seçim yapmayı, dikkatini toplamayı, kendini bir amaca yöneltmeyi,
• Düşünme, algılama, sıralama, sınıflama, analiz yapma, sentez yapma, değerlendirme, problem çözme gibi zihinsel süreçlerin işleyişinin hızlanmasını,
• Ağırlık, renk, şekil, boyut, hacim, zaman, mekân, soğuk, sıcak gibi birçok kavramların kazanılmasını sağlar.
Ayrıca oyun yoluyla kazandığı bu deneyim ve bilgiler arasında ilişkiler kurarak, bu bilgileri daha sonra karşılaştığı problemleri çözmede kullanabilme becerisi kazanır. Canlı bir oyun ortamında çocuk yeni sözcükler öğrenir. Öğrendiklerini ifade eder. Başkaları onu dinler ve bu yoldan da dilini kullanmayı öğrenir. Konuşma becerisi artar. Oyun nesnelerin ve nesnelere ilişkin işlevlerin kavratılmasında geçerli olduğu gibi nesnel olmayan değer ölçülerinin benimsetilmesinde de geçerlidir. Sözgelimi konuşma yetisinin geliştirilmesi, çocuğa yaratıcı bir kişilik kazandırması, oyunda ortaya çıkan sorunlara çözüm araması gibi zihinsel ve dilsel gelişime ilişkin konularda oyun etkin olarak kullanılabilir.


3.7.6. Oyunun Dil Gelişimine Olan Etkileri
İletişimin en önemli sembollerinden biri olan dil; çocukta önce alıcı, sonra da ifade edici şekilde gelişir. Oyun çocuğun hayatının büyük bir bölümünü kaplar ve gerçek yaşamda olduğu gibi oyun içinde de diğer insanlarla iletişim kurabilmek için dili kullanmak zorundadır. Çocuk oyunlarının büyük kısmı dil gelişimini destekler. Özelikle sembolik oyunlar, evcilik oyunları ve diğer dramatik oyunlar düzgün cümleler kurma, sesleri ve tonlamaları doğru kullanma becerisi kazanmalarına yardım eder. Oyun yoluyla kelime hazinesi genişler, anlatılanı daha iyi ve çabuk anlar, kendini daha iyi ifade eder.
Çocuk oyunlarının birçoğunda dilin kullanılması gerekmektedir. Oyun çocuğun dil gelişimini destekler. Oyun, çocuğun sözlü olarak ifade edilenleri anlama yeteneğinin gelişimini sağlar. Çocuklar oyun içinde yeni sözcükler öğrenir. Oyundaki olaylar zamanla öğrenilir, oyun süresince soru sorulur cevap alınır. Oyunda dil zihinsel değerlendirmeler için kullanılır ve oyunda dille komut verilir. Oyunda dil, çocuğun duygularını ve düşüncelerini anlatır. Oyunla dil problemi olanların, bu problemleri çözümlenmeye çalışılır ve oyunla çocuğun sözcük dağarcığı gelişir, düzgün cümleler kurar, rahat konuşma alışkanlığı kazanır. Oyunla çocuk soru sorar ve yeni bilgiler kazanır.


3.8. Oyun Çeşitleri
3.9.1. Özyapılarına Göre Oyun Çeşitleri

Ellialtıoğlu,(2011)’na göre oyun çeşitleri aşağıdaki şekildedir:

a. Hayali Oyunlar

Çocuğun bir nesneyi başka bir nesne gibi, bir olguyu başka bir olgu gibi düşünerek kurduğu oyunlara “hayali oyunlar” denir. Okul öncesi dönemde çocukların en çok severek oynadıkları oyunlar, hayali oyunlardır. Çocuk 2-3 yaşlarında kendi kendine oynadığı bu tür oyunları, yaş büyüdükçe, arkadaş grupları içinde oynamaya başlar. Oyuncakları ile konuşur, bebeğine yemek yedirir, ninni söyler, annesinin kendini yıkadığı gibi bebeğini yıkar, altını temizler, uyutur.
Hayali oyunlar çocukların yaratıcılıklarını geliştiren en önemli oyunlardan biridir. Çevresindekileri gözleyerek, hayal gücünü ve yaratıcılığını kullanarak çocuk kendine has bir şekilde gördüklerini, yaşayıp hissettiklerini oyununa yansıtır.
Çocuk bu tür oyunlarda, kendini başkasının yerine koyarak gizli duygu ve düşüncelerini açığa vurur. Gerçek hayatta yapamadığını, oyun sırasında gerçekleştirerek üzüntü, kırgınlık, aşağılık duygusu gibi olumsuz duygulardan kurtulmayı öğrenir.
Çocuk eline geçirdiği nesnelerin aslına bakmadan, hayal gücüne başvurur ve bir nesneyi başka bir nesne gibi kullanabilir. Bir sopayı “at”, bir yastığı “bebek”, bir kutuyu “ araba”, bir tencere kapağını “direksiyon”, bir havluyu “örtü” olarak kullanabilir. Bazı oyunlarda baba rolü oynar, anne olur, doktor olur hastalarına bakar, öğretmen olur ders anlatır vb.

b. Kurallı Oyunlar (Grup Oyunları)
Yetişkinler tarafından çocuklar için yaratılan oyunlardır. Bu oyunlar, beş-altı yaşlarında görülür. Önceden bir içeriğe ve sıralı bir davranış akışına sahip olan, belirli kurallarla gruplar halinde oynanan oyunlardır. Kurallar oyuna katılan her oyuncu için geçerli ve zorunludur.
Bu dönemde çocuk evini ve çevresini tanımaya başlar, oyuncaklardan sıkılır. Komşularındaki ve mahallesindeki akranları ile arkadaşlık kurmaktan hoşlanır.
Kurallı oyunlar genellikle şarkılı-ritimli oyunlar, çekişmeli yarışlar ya da bir olayın dramatizasyonu şeklinde görülür. Önceden belirlenmiş belirli bir içeriğe ve sıralı bir davranış akışına sahip olan ve belirli kurallarla gruplar halinde oynanan bu oyunlar; çocukların gelişmeleri için önemli olan bilgi, beceri, ve yetenekleri oyun yoluyla kazandırabilmekte, çözümü kurallara uyulmasına bağlı belli ödevleri yerine getirmesine yardımcı olabilmektedir.
Anaokulunda uygulanacak kurallı oyunlar, çocukların yaş ve gelişim düzeylerine ve günün koşullarına göre düzenlenmelidir. 3-4 yaş çocuklarına bol tekrarlı, kolay anlaşılır oyunları uygularken, 5-6 yaşlarındaki çocuklara daha zor kurallı oyunları seçebiliriz. Öğretmen bu oyunları oynatmaya başlamadan önce, kuralları çocuklara çok iyi açıklamalı ve oyun sırasında da hatırlatmalıdır.

3.9.2. Oynandığı Yere Göre Oyun Çeşitleri

a. Sınıf-Salon Oyunları
Sınıf, salon gibi kapalı yerlerde, serbest zaman faaliyetleri saatinde, oyun saatinde oynanan oyunlara “sınıf-salon oyunları” adı verilir. Sınıf- salon oyunlarında çocuk kapalı mekânlarda oyunların kurallarını, enerjisini nasıl tüketeceğini ve kapalı mekânı nasıl koruyacağını öğrenir.
Sınıf salon oyunlarının en önemli özelliği oturarak oynanan veya fazla geniş hareket alanı gerektirmeyen oyunlar olmalarıdır. Oyun faaliyetlerini sınıfta sürdürmek, uygulamak zorunda kalan okul öncesi eğitim kurumlarında oynan oyundan zevk almak ve kazandırılması düşünülen davranışları gerçekleştirmek; oyun alanını oyunun özelliğine göre düzenlemek ve oyun araç gereçlerini tam ve eksiksiz olarak kullanmak ile mümkün olur(Ellialtıoğlu,2011).Kurallı ya da kuralsız serbest oyun şeklinde oynanabilen oyunlardır. Çocuklar oyuncaklarıyla ya da oyuncaksız serbestçe, tek başına ya da grupça oynayabilirler; ayrıca kuralları önceden belirlenmiş oyunları da salon ya da sınıflarda oynayabilirler(MEB, 2012:23).Salon sınıf oyunları serbest zaman etkinliklerinde oyun ve oyun saatinde oyun(ısındırıcı oyunlar, hareketli oyunlar, dinlendirici oyunlar)olmak üzere ikiye ayrılır(MEB, 2013.13).



a.a Serbest oyun etkinlikler saatinde oynanan salon-sınıf oyunları
Bu oyunlar, çocukların kendi koydukları kurallara göre ve ellerindeki malzemeyi kullanarak oynadıkları, çeşitli meslekleri ve olayları canlandırdıkları oyunlardır. Düş gücü oyunlarının çoğu bu kategoriye girer, bloklar eğitsel oyuncaklarla oynanan oyunlar bu grup oyunlardandır. Örnek: Bir tabağa mevsim meyveleri konur (çiğ yenebilecek meyve, sebze, yemiş gibi) çocuğun gözleri bağlanır. Çocuktan dokunarak, koklayarak ya da tadarak yiyeceklerin birini ya da birkaçını tanıyıp adını söylemesi istenir. Böylece çocuğun dokunma, tatma duygusu ve dili gelişir.


a.b Oyun saatinde oynanan salon sınıf oyunları
Erken çocukluk eğitimi kurumlarında oyun saatinde oynanan kurallı oyunlar üç aşamada uygulanır. Bunlar; ısındırıcı, hareketli ve dinlendirici oyunlardır. Çocukları hareketli ve düzenlemeli oyunlara hazırlamak için oynanan oyunlar ısındırıcı oyunlardır. Basit beden hareketleri, insan- hayvan ya da taşıt taklitleri, parmak oyunları ısındırıcı oyunlara örnektir(MEB, 2012:23).Oyun saatinde oynanan, kurallı oyunlardır. İster açık havada, ister kapalı alanlarda oynansın oyun saatinde oynanan oyunlar (kurallı oyunlar) : ısındırıcı, devinimli ve dinlendirici olmak üzere üçe ayrılır.
Isındırıcı Oyunlar, çocukları devinimli ve düzenlemeli oyunlara hazırlamak amacıyla uygulanan oyunlara "ısındırıcı oyunlar" denir. Parmak oyunları, kolay beden hareketleri, hayvan-insan ve taşıt öykünmeleri bu tür, oyunlara örnektir. Devinimli Oyunlar, belirli kurallara göre oynanan, oyun saatinde uygulanan ve devinim (hareket) özelliği ağır basan oyunlara "devinimli oyunlar" denir. Şarkılı oyunlar, halka oyunları, araçlı-araçsız oyunlar ve kolay beden eğitimli etkinliklerinin çoğu, devinimli oyunlar grubuna girer. Örnek: Saklambaç, kurt-kuzu oyunu, yağ satarım bal satarım oyunu vb oyunlar. Çocuğu hem harekete sevk eden, eğlendiren, zamanını hoş geçiren, hem de çocuğun ihtiyaçlarına cevap veren hareketli oyunlar derslikte ve bahçede oynanan oyunlardır. Örneğin: Yerini bul, engelli koşu. Dinlendirici Oyunlar, devinimli hareketlerden sonra çocukları dinlendirmek amacıyla oynatılan oyunlar "dinlendirici oyunlar" denir. Parmak oyunları, şarkılı oyunlar, halkada ve dramatize oyunların oturarak oynananları ve az hareketli olanları bu oyun grubuna girer. Yüzük oyunu bu tür oyunlardandır. Sakin oyunlar, anaokullarında, hareketli oyunlar sessizce de oynatılabilir. Bunlar çocukların hem oyunu kaidelerine göre uymalarını, hem de çok dikkatli olmalarını gerektirir. Yarışmalarda çocukların baskısız bir şekilde oyunlara gereği gibi uymalarını hatta hiç ses çıkarmadıkları zaman herkesin hoşuna daha çok gittiğini yaşatarak çocuklara kabul ettirmek yerindedir. Örneğin; Hangisinde, kim saklandı gibi.
Isındırıcı oyun(5 dakika), hareketli oyun(15 dakika) ve dinlendirici oyun(10 dakika ) oynatılmalı ve bu süre 30 dakikayı aşmamalıdır. Sürenin aşılması durumunda oyun süreci sıkıcı bir hal almaktadır.


b. Açık Hava Oyunları
Bahçe, kır, sokak, park, arsa, orman gibi açık yerlerde oynan oyunlara “açık hava oyunları” denir. Açık hava oyunlarını sınıf salon oyunlarından ayıran en önemli özellik; açık havada oynanması, daha büyük bir alanın oyun için kullanılması ve doğa ile daha yakın olunmasıdır. Çocuklar içeride oynanan oyunlarda bazen sıkılabilirler. Fakat dışarıda açık havada oynanan oyunlarda pek şikâyetleri olmaz. Aynı zamanda içeride oynanamayan bazı oyunlar açık havada ve geniş mekânda rahatlıkla oynanabilir. Açık hava oyunları çocukların yaratıcılıklarını ve bağımsızlıklarını özgürce sergiledikleri oyun çeşididir. Açık hava oyunları çocuğun duygusal, sosyal, bilişsel ve bedensel gelişimlerini sağlayan etkinlikler arasında yer alır. Çocuk kum, su, kil, çamur, toprak vb ile oynayarak yaratıcılıklarını ortaya koymakta ve doğayı daha iyi tanımaktadır. Oyunların pek çoğu açık havada oynanabilir(Ellialtıoğlu,2011). Bunlar; oynanış biçimlerine göre:
1. Koşmaca Oyunları: Açık havada ve koşarak oynanan oyunlara “koşmaca oyunları” denir. Bu oyunlarda çocuklar koşar, kovalar, yakalamaya, kurtulmaya çalışır, sürekli olarak hareket eder. Saklambaç, köşe kapmaca, yak yere basmaz, elim sende, bayrak kapmaca, çömel kurtul, balık ağı, dokun kurtar vb. Koşmaca oyunlarına örnektir.
2. Öykünme Oyunları: İnsana, hayvana, bitkiye, doğa olaylarına, taşıta öykünerek oynanan oyunlara “öykünme oyunları” denir. Öykünme oyunları, topluca, iki gruba ayrılarak ya da bireysel oynanabilirler. Aslan avı ve kamp kurma oyunları topluca öykünme oyunlarına, Örümcekler- böcekler oyunu iki gruba ayrılarak oynanan oyunlara, hayvan öykünmeleri ise bireysel öykünme oyunlarına örnek olarak gösterilebilir.
3. Öykünme Yürüyüş ve Koşuları: İnsan, hayvan, taşıt hareketlerine öykünerek yapılan yürüyüş ve koşulara “öykünme yürüyüş ve koşuları” denir. Dev-cüce, dede-nine, robot adam, aslan, tavşan, fil, maymun, kurbağa yürüyüşleri, salyangoz koşusu, lokomotif koşusu, kelebek uçması, atçılık koşusu … vb. Öykünme yürüyüş ve koşularına birer örnektir.
4. Halkada Oyunlar: Çocukların oturarak ya da ayakta bir halka oluşturup oynadıkları oyunlara “halkada oyunlar” denir. Bunlar şarkılı ve ritimli olabilirler. Bu tür oyunlarda çeşitli araçlar da kullanılabilir. Halkada oyunlara örnek olarak; çiftçi çukura daldı, bülbül kafeste, ambara vurdum bir tekme, yağ satarım bal satarım, kutu kutu pense vb. verebiliriz(Ellialtıoğlu,2011).


3.9.3. Kullanılan Araca Göre Oyun Çeşitleri

a. Araçla yapılan oyunlar
Çeşitli Araçların kullanılmasıyla oynanan oyunlara “araçla yapılan oyunlar” denir. Araçla yapılan oyunlarda çocuk farklı araçları tanır, dengeli tutmayı, atmayı çevirmeyi öğrenir. Onlarla birlikte ve onlara göre vücut koordinasyonunu sağlamaya çalışır. Top oyunları, ilgi köşelerinde yapılan oyunlar, çember ve kurdele oyunları bu oyunlara örnek olarak verilebilir.

b. Araçsız Oyunlar
Herhangi bir araç gerektirmeden oynanan oyunlara “araçsız oyunlar” denir. Her çeşit öykünme oyunu, şarkılı oyunlar, araçsız yapılan kolay beden hareketleri ve halka oyunları bu grupta yer alır.


c. Araçta Yapılan Oyunlar
Belirli bir aracın üzerinde yapılan oyunlara “araçta yapılan oyunlar” denir. Denge oyunları, minder üzerinde yapılan hareketler vb. araç üzerinde yapılan bütün oyunlar bu grupta yer alır. Sandalye kapmaca, hamur açalım, denge tahtası üzerinde yürüme, tırmanma oyunları, takla yarışı… vb.

3.9.4. Müzikli Oyunlar ve Rontlar
Ront sözcüğü halka anlamına gelir.Müzik eşliğinde yapılan eğlenceli, ritmik hareketler topluluğudur.Okul öncesi çocuklarına, daha çok, taklitler şeklinde yaptırılır.Ront da ritm, ses, hareket, ahenkli bir bütün olarak birleşir.Çalınan bir müzik parçasının ritmine göre tempo tutar veya hareket eder.
3.9.5. Parmak Oyunları
Parmak Oyunları, genellikle el ve parmaklarla oynanan, ancak bazen vücudun bir veya birkaç kısmı da kullanılabilen( baş, kol, ayaklar gibi) belirli bir ritmi ve sözleri olan oyunlardır(Ellialtıoğlu,2011).

3.10. Oyunun Tedavide Kullanılması
Tedavi konusunda ise oyunun rolünü kanıtlayan ve oldukça kesin sonuçlara varmış olan araştırmalar bulunmaktadır. Oyunun tedavideki rolü aşağıdaki iki araştırma örneğinde açıklanmaktadır. Birinci araştırmada özel korkuları tedavi için çocukların fantezi davranışlarından yararlanan davranış terapisi ele alınmaktadır. İkincisi is, çocuk psikoterapisi alanındadır. Burada terapi sırasında hangi oyuncakların ne kadar süre ile kullanıldığını saptayan danışan merkezli bir tedavi örneği verilmektedir.
Modern oyun terapisi gözleme dayanır. Böylece oyun sırasında çocuğun nefret ettiği ve korktuğu şeyler belirlendikten sonra, güvensizliğinin nedeni bulunur. Anlayışlı bir yetişkinin rehberliğiyle çocuğun huzurlu olması sağlanır. Böylece çocuk, onunla oyun oynayarak iyileştirilir(Uluğ, 1999:105).Oyun terapist, oyunda çocuk ve onun sorunları ile bütünleşmeli, uyguladığı yöntemin tedavideki etkisini devamlı olarak gözlemeli ve gerektiğinde yöntem değişikliğine geçebilmelidir. Çünkü oyun terapi bir ölçüde deneysel bir ortam oluşturmak ve çocuğun sorununu o ortamda eritmek, ortadan kaldırmaktır.
Oyun terapisi çocukla terapist arasında kurulan aynı zamanda çocuğun oynayarak kendi iç dünyasını keşfettiği, bir ilişki süreci olarak yorumlanabilir. Oyun terapisi süreci, çocukların bazı duygu ve deneyimleri yaşamasına olanak sağlar. Bu süreç aynı zamanda terapiste çocuğun iç dünyasını, yaşantılarını ve duygularını anlama fırsatı vermektedir. Oyun sırasında kurulan terapatik ilişki çocukta dinamik bir iyileşme ve gelişme olmasına yardımcı olur. Çünkü çocuğun dünyası hareket, oyun ve aktivite dünyasıdır. Bu durum terapistin çocuğun dünyasına girmesini sağlayan en iyi yoldur. Çocuk oyun terapisinde diğer terapilerde olduğunu gibi neler olduğu tartışmakla sınırlandırılmamıştır. Oyun terapisinde çocuk geçmişte yaşadığı önemli olayları ve kendisini etkileyen duygularını oyun anında tekrar yaşayabilmektedir. Örneğin, çocuk terapiste karşı saldırgan davranışlar sergileyebilir, bir silahla onu öldürmek isteyebilir, oyun terapisi süreci çocuğa öncelikle birinci elden bu saldırgan duygularını yaşama ve boşalma şansı verir. Bu süreç içinde çocuk bu tür duygularını da kontrol etmesini öğrenmiş olmaktadır. Ayrıca uygun terapatik sınırların konmasıyla çocuk kendini kontrol etme becerisini de geliştirmektedir. Oyun sürecinde oyunun ve oyun malzemelerinin verdiği huzurdan yoksun olarak, terapist çocuğun önceki haftalarda sergilemiş olduğu saldırgan davranışları hakkında çocukla sadece konuşabilir. Aynı zamanda oyun terapisinde, terapist çocuğun yaşadığı sorunları yakından gözlemleyerek ve bizzat yapıcı müdahalelerle bulunarak iyileştirme şansı bulur. Çünkü oyun, çocuğun geçmiş yaşantı ve sorunları duygu ve düşüncelerini yansıttığı ve iletişim kurduğu tek alandır .
Biblow’un (1973) saldırganlığı azaltmayı amaçlayan düşüncede fantezi yaratma metodu tedavi amacı ile de kullanılabilir. Fantezi kullanımı ilk defa Lazarus ve Abramowitz (1965) tarafından fobi tedavisinde kullanılmıştır. Araştırmacılar çeşitli fobileri olan 7-14 yaşlarındaki 9 çocuğu ruhsal aktiviteyi teşvik eden fantezi yaratma metodu ile tedavi etmişlerdir. Bu araştırmada;
1. Wolpe’nin (1958) bilinen davranış tedavisine ilişkin sistematik duyarsızlaştırma metodunda olduğu gibi, korku uyarısının Örn. Köpekten korkma yaygınlığı, yoğunluğu ve çevresi saptanarak sıraya sokulmuş, burada en korkulu uyarı ilk sırayı almıştır.
2. Terapist çocukla sohbet sırasında onun ideali olan ve kendini en fazla özdeşleştirdiği fantezisini keşfeder. Fantezi kahramanı burada üstünlük, gurur ve güven duygularını ortaya çıkarır. Bu duygular amaca uygun bir biçimde korkuyu önleyici faktör olarak kullanılır.
3. Sonra çocuktan gözlerini kapaması ve kendini bu kahramanın yerine koyması istenir. Örn. Bir yarış arabasını çok hızlı bir şekilde sürme gibi.
4. Çocuk bunu yapabiliyorsa ve fantezisindeki kahramanla kendini özdeşleştirebiliyorsa, terapist dikkatli bir şekilde en az korku verecek uyarıyı yapar. Örn. Şimdi araba ile uçarak gidiyorsun. Ağaçlar yanından sanki uçarak geçiyor. Rüzgârın sesini duyuyorsun ve sen hala gaz veriyorsun. Uzakta küçük bir köpek görüyorsun. Senin arabandan korkarak çalılığa saklanıyor. Şimdi herhangi bir korku hissediyorsan hemen küçük parmağını kaldır. Böylece adım adım korku veren uyarıları hayal fantezilerle birleştirerek çocuğun korkudan kurtulması sağlanmaktadır. Böyle bir çalışmada çocuğun fantezi geliştirme yeteneğinin bulunması ön şarttır. Fakat her çocukta bu yetenek bulunmamaktadır. Örn. çalışmalarla çocukların fantezileri geliştirilebilir. Freyberg (1973) araştırmasında çocukların fantezilerinin nasıl geliştirildiğini açıklamıştır. Araştırmacı alt sosyoekonomik gruba ait 80, 5 yaş çocuğun böyle bir ön çalışma ile daha çok fantezi geliştirerek oynadıklarını saptamıştır.
Bu çocuklarla 20 dk’lık 8 seansta fantezilerini geliştirecek oyunlar oynamıştır. Örn. Fırtınaya kapılan kayıktaki gemiciler, okulda öğretmen ve öğrenciler gibi. Kontrol grubu ise bu süre içinde yap-boz oyunları oynamıştır. Sonuçta her iki grup karşılaştırıldığında, deney grubunun oyunda uyguladıkları fantezi içerik, pozitif duygu ifadeleri ve konsantrasyon açısından kontrol grubuna oranla çok daha fazla ilerleme gösterdiği saptanmıştır. Deney grubunun anlatım becerileri gelişmiş, daha karmaşık cümle yapısı ile uzun cümleler kullanmışlardır. Oyun arkadaşlarının ikazlarına daha duyarlı olmuşlardır. Davranışları spontan ve yaratıcı olmuştur. Bu özellikler kalıcı olmuş ve deney ortamının dışındaki ortamlarda da sürmüştür.
Çocukların dil gelişimleri bilişsel gelişimlerine bağlıdır. Çocukların dünyalarında neler olup bittiğiyle ilgili iletişimi oyun yoluyla kurarlar. Oyun terapisindeki oyuncaklar çocuğun kelimeleri ve oyundaki aktivite dili gibi görünür. Yetişkinler için psikoterapi ve danışma ne ise çocuklar için de oyun terapisi odur. Oyun terapisinde oyunun sembolik fonksiyonu oldukça önemlidir. Çünkü bu çocuklara iç dünyalarını anlatma şansı verir. Oyunlardaki sembolik yansımalar duygusal olarak önemli deneyimleri daha rahat ve güvenilir olarak ifade etmesini sağlayabilir. Oyuncakların kullanımı çocuklara korkularını, kaygılarını, fantezilerini, suçluluk duygularını insanlardan çok objelere transfer etmelerine izin verir. Oyun sürecinde çocuklar sergiledikleri duygu ve davranışlarında güven duymaktadırlar. Çünkü oyun, çocukların travmatik olay ve yaşantılarından uzak kalmalarına yardımcı olur. Bu yüzden çocuklar kendi davranış ve aktivitelerinden bunalmazlar. Çünkü oyun sürecinde aktiviteler eğlenceli olmaktadır. Oyun sırasında çocuk sembolikte olsa travmatik olayla ilgili bir deneyim ve korku yaşadığında bu probleme çözüm arayışına girecektir. Böylece çocuğun problemlerle baş etme ve uyum sağlama becerisi gelişmiş olmaktadır. Çocukların oyun terapisi sırasında kabul edici, anlayışlı ve sıcak ilişkilerin olduğu bir ortamda bulunması kendilerini daha kolay ifade etmelerine olanak sağlar. Oyun terapisinin güvenli ortamında çocuk, olumlu ve olumsuz durumları bir arada yaşayarak öğrenir. Aynı zamanda duygu ve bilişleri yaşantısal olarak gelişmiş olur. Oyun terapisindeki oyunun çok önemli fonksiyonlarından biri de gerçek hayatta yönlendirilip kontrol edilmeyen durumların oyun terapisindeki sembolik yansımalarla birlikte kontrollü olarak yaşanıyor olmasıdır. Bu sembolik yaşantı çocuğa baş etme (üstesinden gelme) becerilerini öğrenme ve geliştirme olanağı sağlamaktadır.
Uzun yıllardır otistik çocukların tedavisinde kullanılan oyun terapisine ışık tutmak amacıyla bu çocukların oyun oynama ve oyuncak ile ilişkilerini geliştirmelerine yönelik çalışmalar yapılmasının çocuk ve aileyi yönlendirmede hem terapistlere hem de eğitimcilere yol gösterici olacağı düşünülmektedir.
Oyun tedavide kullanılmaktadır. Okul öncesi öğretmenleri oyunu tedavi amacıyla değil öğretimlerinde bir araç olarak kullanabilirler. Tedavi amacıyla oyunun kullanılması ancak psikolog tarafından gerçekleştirilebilir.

3.11. Okul Öncesi Dönemde Yaratıcılık ve Oyun
Genel olarak yaratıcılık, daha önceden kurulmamış ilişkiler arasındaki ilişkileri kurabilme, böylece yeni bir düşünme şeması içinde, yeni yaşantılar, deneyimler, yeni düşünüler ve yeni ürünler ortaya koyma yetisidir .
Yaratıcılık “işte buldum dedirten, tüm bilişsel, duyuşsal ve devinişsel etkinliklerde yeni bir söylemi, davranışı, tutumu, beceriyi, ürünü, yaşam felsefesini vd. ortaya koymayı göze almaktır.
Çocuklar yaratıcı güçlerini oyunla ortaya koymaktadırlar.Oyun insanın yaşamının her döneminde rastlanan ve değişik amaçlarla yapılan bir etkinliktir. Okulöncesinde hazırlanacak ve sunulacak iyi bir oyun ortamında; çocuklar tek başlarına veya gruplar halinde kendi koydukları kurallarla, serbest bir şekilde oynuyorlarsa, yaratıcı güçlerini harekete geçiriyorlar demektir.
Çocuğun oyunlarında kutsal bir içtenlik vardır ve yaptığı şeyin bir oyun olduğunun bilincindedir. Çocukların algı yetileri örneksizdir. Hele oyunlarında bir şeyi ya da kimseyi temsil etme güdüleri öylesine ham, öylesine yaratıcıdır ki, çocukları dünyayı yeni baştan bir de kendileri bulmak, kendileri yaratmak isterler. Reinhardt, çocukların, hayatı incelemeye karşı önüne geçilmez bir tutkularını olduğunu belirtir. Onlar bir yıldırım hızıyla istedikleri bir şeyi oynamaya, bir şeyi yaparken başka bir eyleme geçmeye bayılırlar. Bunun bir nedeni onların içtenlikle giriştikleri oyunlarındaki yaratıcılıklarıdır. Bu da çocukların oyunlarındaki kutsal diyebileceğimiz bir niteliktir.
Okul öncesi dönemde çocuğun eğitiminde oyunun önemli bir yeri vardır. Çocuk, yaşamı için gerekli davranışları, bilgi ve becerileri oyun içinde kendiliğinden öğrenir. Oyun içinde çocuğun kişiliği belirginleşir ve pekişir. Yetenekleri de oyun içinde ortaya çıkar ve gelişmesi yönlendirilebilir. Oyunların birçoğu hayal ürünü olduğundan ve yaratıcı gücü zorladığından, bazen teknolojik ve ideolojik yönden toplumun içinde bulunduğu durumdan daha ileri düşünceler taşır. Böylece keşfetme ve ilerlemenin başlangıç noktası sayılabilir.
Yaratıcılık ve yaratıcı ifade-ister sanat, düşünme, oyun, dil, müzik ile, ister hareket ile gösterilmiş olsun- çocuğun gelişimini fiziksel, sosyal- duygusal, bilişsel ve yaratıcı alanları içeren bir bütün olarak destekler. Örneğin, Tearra blokları kullanarak bebekleri için bir ev yapmak istemektedir. Fiziksel olarak blokları kaldırmak, taşımak, düzenlemek ve yerleştirmek zorundadır. Parmakları blokları istifleyip düzenlerken, eleri ve gözleri beraber çalışmaktadır. Başlangıçta Tearra yalnız çalışmaktadır. Yaratıcılık çocuğun özeline saygı gösterir. Daha sonra Tearra yardımcı olması için Potria’yı çağırır. Sosyal bir şekilde oynayarak, sırasını bekleme ve paylaşma gibi işbirlikçi oyun davranışlarını sergilerler. Birbirleri ile konuştukça ve birbirlerini dinledikçe dil becerileri de gelişir.
Yaratıcı düşünceyi okul ortamında geliştirebilmek için öğrenme ve öğretme ortamları öğrencilerin yaratıcı davranışlarını geliştirecek biçimde düzenlenmelidir. Bunu sağlamak için uygun öğretme stratejisi, yöntem ve teknikler kullanılmalıdır. Yaratıcı düşüncenin öğrenilmesi ve öğretilmesi olanaklıdır. Eğitim sistemi içinde yaratıcı anlayış tüm bireyler göz önünde bulundurularak ve bireysel farklılıklara dikkat edilerek planlanmalıdır. Birçok insan eğitim kurumlarında gerçek özellikleri hakkında hiçbir fikir sahibi olmadan mezun olmaktadır. Akademik yeterlilikle başarıyı karşılaştırmaktadırlar. Oysaki bu ayrıştırmalarla çocukların yaratıcılıkları görmezden gelinmekte ve yaratıcılıklarının yok olmasına zemin hazırlanmaktadır.


3.12. Okul Öncesi Eğitimde Oyunun Yeri ve Önemi
Oyun, bireylerin zihinsel, duygusal ve bedensel yeteneklerini geliştiren ve içerisinde zevk ve eğlence unsurlarını barındıran eğitimsel nitelikleri bulunan etkinliklerdir. Oyun, çocuğun hayal dünyası ile gerçek dünya arasında bir köprü görevi görmektedir. Çocuklar oyun içinde deneyimler kazanmakta ve bu kazandıklarını yaşama aktarabilmekte ya da çevresinden taklit ya da model şeyleri oyun içinde deneme fırsatı bulmaktadırlar. Bu şekilde çocuk eğlenerek ve zevk alarak öğrenme olanağına kavuşmaktadır.
Oyunlar çocuğa yaşamın tüm yönlerini gösterir. Çocuk oyun oynarken yaşam koşullarını, davranış biçimlerini, alet kullanmasını, paylaşmasını, neden-sonuç ilişkisini öğrenir. Oyun çocuğun yaşantısının doğal bir parçası olduğu gibi gelişiminde de aldığı gıdalar kadar önemli yer tutar. Oyun çocuğa öğrenme zemini hazırlarken, bu etkinlikler sayesinde çocuk objeleri tutma ve kullanma, bedenini kontrol etme, nesnelerin işleyiş tarzlarını kavrama yeteneği kazanır ve iletişim becerilerini geliştirir(Jones, 2000:4). Çocuklar, oyun kurallarını ve hedeflerini tanıyarak, değişen şartlar altında bunlara yönelik davranışlar oluşturarak taktik düşünce geliştirirler. Bunun yanı sıra gözlem ve reaksiyon çabukluğu da geliştirirler.
Oyun, çocukların çevrelerindeki dünyayı araştırma ve anlama yoludur, oyunda çocuklar dünya, başkaları ve kendileri ile etkileşimler ve ilişkiler kurarlar. Yeni becerileri kazanmayı, kendilerine güven duymayı keşfederler, disiplin, takım morali, fedakârlık gibi kavramları geliştirirler. Oyunun eğitimdeki en önemli değeri çocuklar için ilgi çekici olması, onların dikkatini çekerek zevk ve eğlence içinde olması ve çocukların kendilerini geliştirmesinde katkıda bulunmasıdır. Eğitimci için ise oyun, çocuğun en iyi tanınacağı laboratuardır.
Çocuk oyunları, çocuk eğitimi ve gelişimi ile toplumsal kültür açılarından önemli olduğu gibi, eğitimbilim ve ruhbilim açılarından da önem taşımaktadır. Eğitimbilime göre çocukların eğitiminde en etkin yol oyundur. Çocuk, yaşam için gerekli olan davranış, bilgi, beceri vb. şeyleri oyun içinde kendiliğinden öğrenir. İnsanlık ilişkileri, yardımlaşma, konuşma, bilgi edinme, alışkanlık ve deneyim kazanmak, yaşamın(kadın-erkek, ana-baba, öğretmen-öğrenci gibi) rollerini anlama vb. olguları oyun içinde kavrar, benimser ve pekiştirir. Çocuğun kişiliği oyun içinde daha belirgin çizgilerle ortaya çıkar ve gelişir. Çocuğun yetenekleri oyun içinde daha iyi görülebilir. Gelişmesi daha iyi yönlendirilebilir.
Erken çocukluk döneminde oyunun önemi, yaşam ve oyunun temel yapılarının benzerlik göstermesinden kaynaklanmaktadır. Çocukların duygusal gelişimleri de oyunla olur .Çocuklar oyunla, fiziksel ve sosyal dünyayı öğrenirler. Bunu sadece kendilerinin bu dünya ile ilişkilerinde değil, bu dünyanın onlarla ilişkilerşnden de algılarlar. Oyun boyunca bütün çocuklar, hayal güçlerini paylaşırlar ve sosyal alanda kabul edilebilir alanda duygularını yaşarlar.
Çocuklar oyun yoluyla düşünür ve deneyim kazanırlar. İnsanlar arasındaki ilişkileri de oyun yoluyla öğrenirler. Oyun, çocuğun doğal ve en aktif öğrenme ortamıdır. Oyun ve eğitim birbirinden ayrılmaz bir bütün olarak düşünülme. Eğitim programlarında çocuğun problem çözme, farklı düşünme ve sosyal beceriler gibi çeşitli yeterliliklerin geliştirilmesinde oyun önemli bir araç olarak kullanılabilir. Oyun, çocuğun özgürlüğüdür. Oyun oynayan çocuk, büyüklerin sınırlandırmalarından uzak, özgür olmanın tadına varır. Çocuk, konuşma, düşünme, yaratıcılığını ortaya çıkarma ve gözlem yeteneğini oyunla sergileme olanağı bulur.
İnsan yaşamında önemli bir yeri olan oyun, çocuğun gelişimi için yaşamsal bir önem taşır. Bir çocuğun bedensel ve ruhsal yönden sağlıklı gelişimi ve eğitimi için oyun, sevgiden sonra gelen en önemli ruhsal besindir. Oyun çocuğu gerçek hayata hazırlayıcı etkin bir araçtır. Çocuk yaşam ile ilgili deneyimleri oyun aracılığı ile öğrenir. Oyun sırasında çeşitli roller üstlenerek dünyayı kendi duyularıyla anlamaya çalışır. Büyüdüğünde sürdüreceği uğraşlara, üstleneceği rollere oyun sayesinde hazırlanır. Oyun, yalnızca eğitsel açıdan değil, bununla birlikte çocuğun ruhsal sağlığı açısından da çocuk yaşamında çok önemli bir yer tutar. Oyun, çağımızda, ruhbilimin çeşitli alanlarında da büyük bir önem taşımaktadır. Çoğu kez çocuğun temel ilgilerini ve eğilimlerini tanımada, ruhsal güçlüklerini çözmede yardımcı olur.
Çocuklar oyun oynayamadıklarında sağlıklı ve yaratıcı bir birey olarak gelişmeleri de mümkün olamaz. Çocukların ruhsal ve psikolojik gelişim ve sağlığı konusunda çalışan uzmanlar, oyunun çocuklardaki duygusal sorun ve travmaların üstesinden gelmelerinde ne denli büyük öneme sahip olduğunu da vurgulamaktadır. Çocukların duygularını dışa vurmalarını, içlerindeki enerjiyi boşaltmaları, beceri geliştirmeleri, sorun çözebilmeleri, başkalarının duygularını ve kendi sınırlılıklarını anlama ve başkalarıyla iletişim kurmayı öğrenmeleri için oynamaları gerekmektedir.
Hangi çağda ve hangi kültürde olursa olsun çocuğun olduğu her yerde oyun vardır. Bir çocuğun sevgiden sonra gelen en önemli ruhsal ihtiyacı oyundur. Oyun, çocuğun hayatı anlama yoludur. Oyun, çocuğu gerçek hayata hazırladığı gibi iç dünyasının dışavurumunda da etkin bir araçtır. Yaşadıklarını, isteklerini, duygularını oyunla dışa vurur. Oyun sırasında üstlendiği rollerle dünyayı algılamaya çalışır, özdeşim kurar ve böylece kişiliği oluşmaya ve gelişmeye başlar. Oynarken edindiği bilgiler daha kalıcı ve etkilidir. Oyun, çocuğun deney yolu ile düşünmesidir ve çocuk deneyimlerini oyun yoluyla kazanır. Hayatı için gerekli bilgi, beceri ve deneyimleri oyun içinde kendiliğinden öğrenir. Bu nedenle çocukların eğitiminde en etkin yol oyundur. Oyunlar, çocuğun eğlenerek öğrenmesinde ilk basamağı oluşturur. Oyunlar, çocukları pasif durumdan aktif duruma geçirmeleri nedeniyle diğer öğrenme tekniklerine göre daha etkilidir.
Oyun, dıştan bir etki ve baskı olmadan kendi kendine oluşan iç güdüsel bir etkinliktir. Çocuk bedensel ve ruhsal gelişiminin en belirgin özelliği olan bu etkinliklerle, bilinçsiz ve amaçsız bir şekilde koşar, oynar, güler, bağırır ve tırmanır. Böylece oyun çocuk için neşe ve mutluluk kaynağıdır. Aynı zamanda çocuğun yönelimleri doyurulup, geliştirilerek iş hayatına, sosyal ve gerçek hayata basamak basamak hazırlanmaları sağlanır.
Oyun sırasında çocuk, kendi çevresi ile uzlaşmayı, sosyal yaşama uyum sağlamayı, kendi hakkını savunmayı, başkalarının hakkına saygı göstermeyi, işbirliği yapmayı ve paylaşmayı öğrenir. Çocuk, açıkça dile getiremediği kızgınlık, düşmanlık duygularını, öfkesini oyununa yansıtır. Sevgisini, mutluluğunu oyunda sergiler. Farkında olmadan iç dünyasını çevresindekilere bu yolla açar. Sorunlarını oyun yoluyla dile getirir ve bu yolla sıkıntılarını dışa vurarak rahatlar. Çocuk için doğal olan oyun, gizli kalmış duyguların açığa çıkarılmasında en etkili yoldur. Oyun çocuğun boş zamanlarını değerlendirmesinde, hoşça vakit geçirmesinde de önemli rol oynar. Oyun evrenseldir.
Oyunla eğitimde çocuk, yaparak ve yaşayarak öğrenir. Dokunur, görür, koklar, dinler, tadına bakar ve hisseder. Bütün duyularını kullanır. Böylece daha kalıcı ve doğal bir öğrenme gerçekleşir. Çocukların sürekli oynadığı ve oyun oynamayı ne kadar çok sevdikleri düşünülürse oyunun eğitimde kullanılmasının ne kadar etkili ve kolay olacağı anlaşılabilir. Oyun yoluyla konular öğrencilerin zevk alabilecekleri etkinliklere dönüştürülerek öğrencilerin derslere karşı olan ilgi düzeyleri artırılabilir. Bu teknik sayesinde konuların ilgi çekiciliği arttığı gibi yeni kavramların öğretilmesi, hatalı alışkanlıkların düzeltilmesi ve öğrenilenleri akılda tutma süresi de uzatılabilir.

3.13. Okul Öncesi Eğitim Kurumlarında Oyun Saatinin Planlanıp Uygulanmasında Dikkat Edilecek Noktalar
Okul öncesi eğitim kurumlarında, oyun saati için doğru zamanlama yapabilmek, doğru oyun tipini, oyun grubunu, uygun mekânı, oyun için gerekli araç gereçleri seçebilmek çok önemlidir. Bunların herhangi birinde meydana gelebilecek bir hata veya eksiklik oyunun ilgi çekiciliğini kaybeder. Bu nedenle oyun saatinin planlanmasında dikkat edilecek bazı özellikleri vurgulamak gerekmektedir. Ellialtığoğlu(2011)’na göre bunlar şu şekilde sıralanabilir:
1. Öğretmen, çocukların her birini çok iyi tanımalı, gelişim özelliklerini çok iyi bilmelidir. Eğer grupta konuşma sorunu olan ve bu durumdan dolayı rahatsızlık duyan bir çocuk varsa, onu tekerleme tekrarına yönelik oyunlar için zorlamamalıdır. Veya Kronik astımı olan bir çocuğu hareketli oyunlarda yer alması için zorlamamalıdır.
2. Öğretmen çocukların yaşlarına göre gelişim özelliklerini bilmeli ve gelişim dönemlerine uygun oyunlar seçmelidir. Makasla kesme, bağcık bağlama, topu havaya atma ve yakalama, tek ayak üzerinde sıçrama gibi hareketler içeren oyunlar, bu becerileri yapabilecek gelişim düzeyinde olmayan çocuklara uygulanırsa olumsuz sonuçlar edilir. Çocuk ilk denemede başarısız olursa oyuna devam etmek istemez ve oyun başarısız olur. Aynı zamanda düzeyinin altında hareketler yaptırılırsa, çocuk sıkılır ve oyuna katılmak istemez.
3. Öğretmen, belirlenen oyun için uygun grup ya da gruplar oluşturmalıdır. Liderlik özelliği olan birkaç çocuk aynı gruba alınırsa oyunda sorun yaşanabilir. Oyun gruplarında her iki cinsiyetten de çocuklar olmalıdır.
4. Oyun için doğru bir zamanlama yapılmalıdır. Çocukların yemeklerini yemiş, uykularını almış, neşeli oldukları zamanlar oyun için daha uygundur. Böylece çocuklar oyundan etkin bir şekilde yararlanabilirler. Ayrıca oyunun devam edeceği süreye çocuklar karar vermelidirler. Artık ilgisini çekmeyen bir oyuna çocuğun devam etmesini istemek ya da onu zorlamak ileride çocuğun bu oyundan kaçınmasına neden olabilir. Ayrıca henüz oyun bitmeden oyunu kesmekte çocukları rahatsız edebilir.
5. Seçilen mekân, belirlenen oyun için uygun olmalıdır. Örneğin geniş alan gerektiren bir oyun küçük bir sınıfta oynanmamalıdır. Aynı zamanda sürünmeyi gerektiren bir oyun da açık havada oynanmamalıdır. Oyunun oynanacağı mekânın, normalden sıcak ya da soğuk karanlık, gürültülü, havasız olması da oyunun ilgi çekiciliğini azaltır.
6. Seçilen mekân güvenilir olmalıdır. Oyun oynanan mekân, oyunda yer alan araç-gereçler emniyetli ve çocukların yaşlarına uygun olduğunda güvenilir bir ortam hazırlanmış olur. Açık hava oyunlarında da çocukların rahatça davranabilecekleri, güvenli ortam sağlanmalı ve bu ortama uygun oyunlar seçilmelidir.
7. Oyun için gerekli olan oyuncak ve oyun araçları, eksiksiz, sağlam, ilgi çekici ve çocuk sayısı için yeterli olmalıdır. Örneğin; top zıplatılarak oynanan bir oyunda topun patlak olması, grupla oynanan top oyunlarında her iki gruba da aynı özellikte topun verilmesine dikkat edilmelidir.
8. Öğretmen planladığı oyunu öncelikle kendisi çok iyi bilmelidir. Eğer öğretmenin oyun ile ilgili bilgileri yetersizse oyun oynanması sırasında bazı aksaklıklar olabilir.
9. Öğretmen, oyun sırasında müdahaleyi en aza indirmek için ortamı düzenlemelidir. Oyunun tipi ne olursa olsun yetişkinlerin çocukların oyunlarına yaklaşımı son derece önemlidir. Öğretmenin oyuna katı kurallarla yaklaşması, ilgisiz kalması ya da gereğinden fazla karışması çocukların oyunlarını kısıtlayabilir. Öğretmenini oyunla ilgili görevi, çocukları oyun oynamaya teşvik etmek, oyun sırasında çocuklar gereksinim duyarlarsa yardımcı olmak, sorularını cevaplandırmak, oyun için gerekli olan araç-gereci sağlamak, olası tehlikelere karşı dikkatli olmaktır. Öğretmen çocukları desteklemeli, ancak oyunu denetim altında tutmaya çalışmamalıdır.
10. Öğretmen oyunda özellikle çocukların yaratıcılıklarını engellememeye özen göstermelidir. Çocukların nesneleri kullanarak yeni şeyler keşfetmeleri için ortam hazırlamalıdır.
11. Öğretmen yeni bir oyun öğretirken çocuğun yabancı olmadığı oyunlar ve oyun araçları ile başlamalıdır. Yeni oyunu açık ve sade bir dille, anlaşılabilecek şekilde anlatmalı, gerekirse örnekler vermelidir. Yeni oyun çocuklar tarafından iyice kavrandıktan sonra oynanmalıdır.
12. Öğretmen oyunu planlarken oyun mekanı, araç gereçler, oyundaki roller, çocukların bu oyun hakkındaki duygu ve düşünceleri, oyunda yapmak istedikleri gibi konularda çocukların önerilerini almalı, birlikte karar vermeye özen göstermelidir(Ellialtıoğlu, 2011:46-48).

3.14. Oyun Saatini Planlama
Ellialtıoğlu(2011, 48-52)’na göre bir oyun saati planlanırken izlenecek adımlar şu şekildedir:
Planlama, belirli bir amaca ulaşmak için eldeki olanakların ve bunların nasıl kullanılacağının önceden saptanmasına denir. Bir eğitsel amaca ulaşmak için, özellikleri belli çocuklara hangi oyunları nasıl bir ortamda öğretileceğinin önceden saptanmasına da “oyun eğitiminin planlanması” denir. Okulöncesi eğitim döneminde oyun ve eğitim bir bütün olarak düşünülmelidir. Eğitim programlarının çocuk açısından daha yararlı olabilmesi için oyun önemli bir araç olarak kullanılabilir. Başarılı bir uygulama ancak iyi bir planlamayla gerçekleşebilir. Okulöncesi eğitim kurumlarında, oyunla ilgili uygulamaların iyi bir şekilde sürdürülebilmesi için, öğretmenin eğitim programlarında oyunu çok iyi planlaması gerekmektedir. Oyunla ilgili planlama yapmak için belirli koşullar vardır. Bu koşulları şu şekilde sıralayabiliriz;
3.14.1.a Oyun Saatinde Gerçekleştirilecek Hedef ve Kazanılması Beklenen Davranışların Tespit Edilmesi
Okul öncesi dönemi çocuklarına eğitim ve öğretimin, oyun yoluyla verildiği dikkate alınarak oyunda kazandırılması düşünülen davranışların belirlenmesi gerekir. Kazandırılması beklenen davranışlar, çocukların gelişim alanlarına(psikomotor, sosyal-duygusal, bilişsel ve dil alanlarına, özbakım becerilerine) yönelik olarak saptanır. Bir oyunda çocuğun birkaç gelişim alanını destekleyen hedefler bulunabilir. Önemli olan bu hedefi ve kazanılması beklenen davranışı gerçekleştirebilecek oyun seçimidir.
3.14.1.b Oyun Saatinde Yer Alan Etkinliklerin Seçilmesinde, Dikkat Edilmesi Gereken Noktalar Şu Şekilde Sıralanabilir
 Etkinlikler seçilirken çocukların gelişim alanlarına dikkat edilmelidir. Alt gelişim basamaklarıyla ilgili amaçlar doğrultusunda etkinlikler seçilmelidir. Çocukların yaşlarına göre bedensel özelliklerinin, yapabileceği ve yapamayacağı durumların belirlenmesi, ruhsal özelliklerinin ve bu özellikleri oluşturan yakın çevre(aile, okul, sokak, mahalle) koşulları içinde oluşan kişiliklerinin tanınması gerekir. Ayrıca her çocuğun gelişiminde kalıtım ve çevrenin etkisine bağlı olarak görülen bireysel farklılıklar bulunur. Oyunun seçiminde ve oyun planının hazırlanmasında çocuğun kişilik özellikleri de düşünülmeli ve dikkate alınmalıdır.
 Etkinlikler çocuğun aktif katılımla, görerek, dokunarak, işiterek ve tadarak algılayabilecekleri şekilde düzenlenmelidir. Çocuğun mümkün olduğunca aktif hale getirilmesi gerekir.
 Oyun yerinin özelliği dikkate alınmalıdır. Oyunun, oynanma şekli yönünden ya da çocuk sayısı açısından, oyun yerinin yeterli olup olmayacağı, oyun dışarıda oynanacaksa hava koşullarının uygunluğu gibi durumlar değerlendirilerek şartlara uygun oyunlar seçilmelidir.
 Seçilen oyun için gerekli olan araç gereç ve oyuncakların yeterli olup olmadığı belirlenmeli, eksiklikler tamamlanmalıdır.
 Etkinlikler seçilirken çocukların önerilerinin alınmasına, çocuklarla birlikte oyun hakkında tartışma yapılmasına ve oyun seçiminde onların katkılarına önem verildiğinin belirtilmesine dikkat edilmelidir.
Eğitim durumları etkinliklere dayalı olarak düzenlenmelidir. Her etkinlik için ayrı bir eğitim durumu planlama zorunluluğu yoktur. Eğitim durumları; çocukların günlük yaşamlarında onları etkileyen kişi, nesne ve olaylardan yola çıkılarak oluşturulmalıdır. Oluşturulan öğrenme yaşantıları çocukların farklı gelişim özellikleri dikkate alınarak, basitten zora doğru aşamalı bir şekilde düzenlenmelidir. Eğitim durumlarında kullanılan yönergeler, çocukların kolay anlayabileceği şekilde, basit ifadelerden oluşmalı, yönergeler çocukları sınırlandırmak yerine onların yaratıcılıklarını ortaya çıkararak kendilerini ifade etmelerine olanak tanımalıdır.
3.14.1.c Oyun Saatinde Yer Alan Etkinliklerin Süresinin Belirlenmesi
Plan hazırlamada ve uygulamada oyuna ayrılan süre diğer etkinliklere ayrılan süreye göre değişir. Etkinliklere ayrılacak süre çocukların ilgi, yetenek ve gereksinimleri ile uygulama koşulları dikkate alınarak esnek olmalıdır. Öğretmenin yeteneği, uygulamadaki çeşitlilik, oyun araç gerecin çeşitliliği, araç olarak seçilen konunun en iyi şekilde oyun yoluyla öğretilmesinde etkindir. Sürelerin belirlenmesi ile ilgili kesin bir sınırlama yapılmamalıdır. Amaç, çocuklara kazandırılması düşünülen davranışların kazandırılması olmalıdır.

3.14.1.d Oyun Saatinde Yer Alan Etkinliklerin Sıralanması
Etkinliklerin sıralanmasında katı olunmamalıdır. Genel olarak belli bir sıralama biçimi olabilir, fakat zaman zaman alışılagelmiş etkinlik sıralamasının dışına çıkılabilir. Öğretmen yaratıcılığını kullanarak oyunda, işlenen konuya, uygulama şekline, sınıf içinde ya da açık havada olmasına ve benzeri durumlara göre değişiklik yapabilir. Sıralamada hareketli oyunları daha pasif oyunların izlemesine dikkat edilmelidir. Arka arkaya hareketli oyunlar ya da pasif oyunların oynanması grubun dikkatinin dağılmasına, oyuna ilginin azalmasına neden olabilir.

3.14.1.e Oyun Saati İçin Gerekli Araç-gereç ve Oyuncakların Belirlenmesi
Oyun için gerekli araç gereçler ve oyuncakların seçiminde oyun çeşidi etkili olur. Oyunun içeriğinde gerekli malzemeler, uygulama yöntemi, oyun süresi, kaç kişi ile oynandığı gibi konular bellidir. Oyun malzemeleri her gün eğitimin sürdürüldüğü sınıf ya da oyun odasında uygun bir yerde değilse ve başka bir yerde saklanıyorsa oyuna başlamadan önce gerekli araç gerecin hazırlanması gerekir. Hazırlık tamamlandıktan sonra oyuna başlanabilir.


3.15. Oyun Etkinliklerini Uygulama
Okul öncesi eğitim kurumlarında oyunla ilgili etkinliklerin iyi bir şekilde uygulanabilmesi için oyunun oynanacağı yerin, oyunda kullanılacak araç gerecin, oyun grubunun eksiksiz bir biçimde olması gerekir. Bunların herhangi birinde ortaya çıkabilecek bir aksaklık çocukların oyundan zevk almalarını etkileyecektir. Ellialtıoğlu(2011:52-58)’na göre oyun etkinliklerini uygularken izlenecek adımlar şu şekildedir:


3.15.1. Oyun Oynanacak Yerin Hazırlanması
Öğretmen tarafından hangi oyunun oynanacağı belirlendikten sonra öncelikle oyun oynanacak yerin özelliği göz önüne alınmalıdır. Oyunun sınıfta mı yoksa bahçede mi oynanacağı, bahçede oynanacaksa toprak alanda mı yoksa beton alanda mı oynanacağı öğretmen tarafından belirlenmelidir. Şayet oyun sınıfta oynanacaksa oyun yerinin aydınlık, temiz, ısı ve havalandırma açısından sağlık koşullarına uygun olması göz önünde bulundurulmalıdır. Oyun alanında tehlike yaratacak araç gereçler ortadan kaldırılmalıdır. Oyun oynanacak alana grubun büyüklüğüne uygun olmalıdır.


3.15.2. Oyun Araç Gereçlerinin Hazırlanması
Oyun için gerekli araç gereç önceden hazırlanmalıdır. Çocuklardan bu konuda yardım alınmalıdır. Böylece çocukların oyunu her yönüyle bir bütün olarak benimsemeleri sağlanır ve onların işbirliği içinde çalışmaları desteklenmiş olur. Oyun araç gereçlerini hazırlamak kadar, onları toplamak ve yerlerine yerleştirmekte oyunu tamamlayıcı bir diğer özelliktir. Ayrıca oyun için gerekli olan araç gereç veya oyuncak yerine oyunun özelliğini bozacak ve amacını saptıracak başka bir oyuncak kullanılmamalıdır.



3.15.3. Oyun Grubunun Hazırlanması
Çocukların oyuna hazır olmalarını sağlamak gerekir. Oyunla ilgili küçük bir deneme yapılmalıdır. Bu denemeler daha sonra, oyun anında doğacak hataları önler ve oyunun daha sağlıklı olmasını sağlar.
3.15.4. Isınma Hareketlerinin Yapılması
Oyunla ilgili ısınma hareketleri oyuna geçişi kolaylaştırır, grubu psikolojik olarak oyuna hazırlar. Isınma hareketleri çocuğu çok yormamalıdır. Isınma hareketleri grubu oluşturan bireylerin birbirleriyle bütünleşmesine yönelik alıştırmaları içerir. Isınma hareketleri yoluyla çocuklar, gruba güven kazanmayı, uyum sağlamayı, duyularını kullanmayı, bedenini ve beynini duyumsamayı öğrenir. Parmak oyunları, kolay beden hareketleri, insan, hayvan ve taşıt hareketleri ısınma çalışmalarına örnek olarak verilebilir.
3.15.5. Bilinen Oyunların Tekrarlanması
Isınma hareketlerinden sonra grup bir araya toplanarak bildikleri oyunların kuralları tekrarlanır. Tekrarlama sade, açık bir dille yapılmalı fazla ayrıntıya girilmemelidir. Bilinen oyunların kurallarını tekrarlama, çocuğu yeni öğreneceği oyunun kurallarını daha çabuk kavramasını sağlar.
3.15.6. Yeni Oyun Öğretimine Geçilmesi
Yeni oyun öğretimine geçilirken bazı aşamaları izlemek gerekir. Eğitimci oyunu tanıtma, oyun hakkında bilgi verme ve oynama konusunu ne kadar iyi şekilde ele alırsa çocuklar o ölçüde oyunu iyi öğrenir ve oyuna istekle katılırlar. Öğretmen öğreteceği yeni oyunu çok iyi bilmeli, öğretim sırasında bir çelişki yaşamamalıdır.

3.15.6.1. Oyunu Tanıtma
Öğretmen yeni oyunu çocuklara tanıtırken sade bir anlatım yolu izlemeli ve çocukların ilgisini çekerek onlarda oyun oynama isteği uyandırmalıdır. Öğretmen oyun tanıtımında değişik yöntemler kullanabilir:
 Oyunla ilgili fotoğraflar, kartlar, kitaplar kullanabilir,
 Videokasetten veya CD’den oyunla ilgili tanıtım filmi izlettirebilir,
 Başka bir oyun grubu oynarken izlettirebilir,
 Kendisi gösterebilir,
 Gruptan hareketleri çabuk kavrayan bir çocuğun göstermesi sağlanabilir.

3.15.6.2. Oyunun Kurallarını Açıklama
Oyunun genel tanıtımından sonraki aşama oyunun kurallarını açıklamak ve çocukların bu kuralları anladıklarından emin olmaktır. Oyunu tanıtma, oyun hakkında bilgi verme, kuralları açıklama ve oynama ne kadar iyi şekilde ele alınırsa, çocuklar oyunu o kadar iyi öğrenirler ve istekle oynarlar.
Oyun kurallarının kalıcılığını sağlayabilmek için; kurallar açık, sade ve basit bir dille açıklanmalıdır. Gereksiz açıklamalarda bulunulmamalıdır. Açıklamalar gereğinden fazla uzun olmamalıdır. Kuralların açıklanması gereğinden fazla olduğunda; çocukların dikkati dağılabilir ve oyunun temposu düşebilir. İlk açıklamada kurallar, çocuklara karmaşık gelebilir. Ancak oyun tekrarlandıkça kurallar daha iyi öğrenilecektir. Öğretmen, oyun kurallarında değişiklikler yaparak, oyuna yeni aşamalar katabilir. Böylece çocukların oyuna ilgilerini daha uzun süre tutabilir. Çocuklar, her aşamada yeni bir oyun oynadıklarını düşünerek oyunu daha kolay öğrenirler.
Oyun kuralları açıklanırken kullanılan anlatım şekli çocuğu hayal dünyasına hitap etmelidir. Örneğin; “İpin üzerinden yürüyeceğiz” yerine “Şimdi büyük bir köprünün üzerinden geçeceğiz, altından sular akmakta, dikkatli yürürsek suya düşmeyiz” demek çocukların daha çok ilgisini çeker ve oyun oynamaya daha fazla motive eder. Arıca oyunda, oyun kişilerine verilen ebe, başkan, kaptan gibi sıfatlar varsa bunlar tek tek açıklanmalı ve her birinin görevi belirtilmelidir. Öğretmen, bütün çocukların oyunu öğrendiğinden emin olmalı, çocukların oyunla ilgili sorular sormalarına fırsat tanımalıdır. Ayrıca çocukların kuralları anlayıp anlamadıklarını denetlemeli, emin olduktan sonra uygulama aşamasına geçmelidir.

3.15.6.3. Oyunda Rol Dağıtımının Yapılması
Oyunda rol dağıtımı yapılırken çocukların istek ve görüşleri dikkate alınmaya çalışılmalıdır. Rol dağılımında mümkün olduğunca her çocuğu eşit değerlendirmek gerekir. Oyunda çocukların bazıları arkadaşlarının rollerini almak istediğinde öğretmen eşitlik ilkesini dikkate alarak oyun tekrarlandığında rol değişikliği yapmalıdır. Öğretmen rolleri dağıtırken, çocukların gelişimsel özelliklerini de göz önüne almalıdır.

3.15.6.4. Oyunun Kurallarına Göre Oynanması
Oyunun tanıtılması, kuralların açıklanması ve rollerin dağılımının yapılmasından sonra oyun oynanır. Öğretmen oyun sırasında çocukları cesaretlendirici, onlara karşı hoşgörülü ve tarafsız davranışlar sergilemelidir.

3.15.7. Değerlendirme
Değerlendirme, yapılan eğitimin çocuk üzerindeki etkileri konusunda bilinçli bir yargıya varma şeklinde tanımlanabilir. Değerlendirme eğitim sürecinin en temel öğelerinden biridir. Değerlendirme, belli ölçütler doğrultusunda yapılmalı öğretmen kesinlikler kişisel görüşlerini değerlendirmeye katmamalıdır. Sağlıklı bir değerlendirme yapabilmek için öncelikle bir takım şartların yerine getirilmesi gerekir. Bunlar şu şekilde sıralanabilir:
a. Değerlendirme, tarafsız yapılmalıdır,
b.Değerlendirme, düzenli aralıklarla tekrarlanmalıdır,
c.Değerlendirme, farklı oyun türleri ve oyun grupları için yapılmalıdır,
d. Öğretmen, çocukları tek tek çok iyi tanımalı, gelişimlerini çok iyi bilmelidir.
Değerlendirmenin amacı, etkinliklerden aksayan yönlerin bulunarak giderilmesi, böylece çocukların etkinliklerden azami düzeyde faydalanmalarını sağlayarak, öğretmenin yeni çalışmalarına ışık tutmaktadır. İyi bir öğretmen eksikliklerini bilen ve her gün daha iyi bir öğretmen olabilmek için bilinçli ve sürekli çaba gösteren öğretmendir. Okulöncesi eğitim öğretmeni, oyun ve benzeri etkinlikleri uygularken, çocukları ve onların etkinliklerini değerlendirmeden önce kendini değerlendirmeyi iyi bilmelidir. Eğitimin başarısızlığını, okula, okulun fiziki koşullarına, araç gereç yetersizliğine, çocuklara ve onların taşıdıkları niteliklere bağlamamalıdır. Yetersizliği ararken önce kendinden başlamalıdır. Ana okulda öğretmenin üç açıdan değerlendirme yapması gerekir.

a. Öğretmenin kendisini değerlendirmesi
Bunun için öğretmen kendisine bir takım sorular sormalıdır.
1. Kuramsal bilgilere ilişkin değerlendirme soruları
 Öğretim konusunda bilmem gerekenleri tam ve doğru olarak biliyor muyum? Bildiklerimi başarıyla aktarabiliyor muyum? Eksikliklerimi nasıl giderebilirim?
 Oyun ve benzeri etkinlikler konusunda sürekli olarak kitap, dergi, kaynak kişi gibi yollarla bilgimi artırmaya çalışıyor muyum?
 Uygulama konusunda bilmem gerekenleri tam ve doğru olarak biliyor muyum?
 Yaptığım plan uygulama ile çelişiyor mu?

2. Çocuklara ilişkin değerlendirme soruları
 Her çocuğu adı, yaşı, sağlığı, kişilik özellikleri ve yetenekleri açısından tanıyor muyum?
 Çocukların kişisel farklılıklarını göz önünde bulunduruyor muyum?
 Oyuna başlarken çocuklarla yeterli iletişimi kurabiliyor muyum? Onları oyuna ve benzeri etkinliğe istekle katabiliyor muyum? Bu konuda ne kadar yaratıcıyım?
 Fırsat öğretimi için yeni oyunlar bulabiliyor muyum?
 Oyun ve benzeri etkinlikleri çocuğun güncel yaşantılarından ve onun ilgisine uygun olarak seçebiliyor muyum? Bunları çocuğa yarar sağlayacak şekilde ve sıkmadan öğretebiliyor muyum?
 Oyun ve benzeri etkinlikleri öğretirken, en kolay yolları bulup uygulayabiliyor muyum?
3.Anaokuluna ve araç gereçlere ilişkin değerlendirme soruları
 Okulda yeterli araç gereç var mı?
 Okuldaki araç gereçlerden yeterli şekilde yararlanabiliyor muyum?
 Eksiklikleri gidermek için ne gibi çabalar göstermem gerekiyor?


b.Öğretmenin her çocuğu ayrı ayrı ve bütün çocukları bir arada değerlendirmesi
Öğretmenin kendisini tanımasıyla birlikte her çocuğu da bütün özellikleriyle tanıması gerekir. Öğretmenin çocukları sağlıklı bir şekilde değerlendirebilmesi için onların bedensel, sosyal, duygusal, zihinsel ve dil gelişimlerine ilişkin her türlü bilgiye sahip olması ve bu gelişim alanlarına yönelik sorulara doğru ve net cevap verebilmesi gerekir.

c.Öğretmenle çocukların birlikte değerlendirme yapması
Öğretmenle çocukların yapacakları değerlendirme işlemlerinde onlara yardımcı olmak amacıyla şu sorular sorulabilir.
 Bu oyunda neler öğrendik?
 Bu oyunu iyi öğrendik mi?
 Bu oyunu sevdiniz mi?
 Bu oyunu başka türlü nasıl oynayabilirdik?
 Bu oyunun ismini değiştirelim dersem nasıl bir isim düşünürsünüz?
Öğretmen, çocukların değerlendirme sorularına verdikleri olumsuz yanıtları karşısında onlara ters ve kırıcı davranmamalı, onların görüşlerine saygılı olmalıdır. Ters bir tutum, çocuğu incitebilir. Kişiliğini olumsuz yönde etkileyebilir. İçine kapanmasına, konuşmamasına ve sonraki değerlendirmelere de katılmamasına neden olabilir. Açıkça görülüyor ki değerlendirme yapılmadan çocuğa uygulanan eğitim konusunda bilinçli bir yargıya varılması mümkün değildir. Değerlendirme sonuçlarına göre alınacak önlemlerle eğitim geliştirilebilir. Eksiklikler ve yanlışlar ortaya çıkar.
Bu nedenle oyun ve benzeri etkinliklerinin her birinin sonunda sağlıklı bir değerlendirme yapılmalı, öğretmen değerlendirmeyi alışkanlık haline getirmelidir. Bu alışkanlık öğretmenin başarısını artıracak, dolayısıyla oyun ve benzeri etkinliklerin öğretimiyle amaçlanan eğitim daha verimli olacaktır(Ellialtıoğlu,2011:52-58).
Dosyaları indirebilmeniz için BURADAN kayıt olmanız gerekiyor.
Cevapla
  • Benzer Konular
    Cevaplar
    Görüntü
    Son mesaj
  • Bilgi
  • Kimler çevrimiçi

    Bu forumu görüntüleyen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 14 misafir