Ayt din kültürü notu

Cevapla
fatihzzz
Mesajlar: 1
Kayıt: 16 Tem 2019 18:54
İletişim:

16 Tem 2019 18:59

İNSAN VE EVREN (KÂİNAT):Duyu ya da akıl yoluyla kavradığımız veya varlığınıdüşünebildiğimiz her şey evreni meydana getirmektedir.Evrende görünen ve görünmeyen pek çok varlık vardır. Kâinattaki bütün varlıkları yaratan ve onu düzenleyenAllah'tır.
Varlıklar arasında insanınözel bir yeri vardır. Diğerbütün varlıklar doğrudan veya dolaylı olarak insanahizmet eder, Bu duruma bir ayette şöyle işaret edilmiştir:"Allah’ın göklerde ve yerdeki (nice varlık veimkanları) sizin emrinize verdiğini, nimetlerini açıkve gizli olarak size bolca ihsan ettiğini görmediniz mi?"Çevremizdeki diğer varlıklarla kendimizi karşılaştırdığımızda birçok farklı özelliğimizin olduğunuanlarız. İnsan:
• Akıllı ve düşünen bir varlıktır.
• İrade ve sorumluluk sahibi bir varlıktır.
• İnanan bir varlıktır.
İnsanın evrendeki varlıklar arasındaki farklı veözel konumu Kur'an-ı Kerim'de şöyle ifade edilmiştir;"Andolsun, biz Ademoğlunu yücelttik; onları karada ve denizde (çeşitli araçlarla) taşıdık, temiz, güzel şeylerden rızıklandırdık ve yarattıklarımızın bir çoğundan üstün kıldık.” (İsra suresi 70.ayet)"
İNSANIN DOĞASI VE DİN
Tarih boyunca insan yüce ve kudretli bir varlığa güvenme, ona sığınma ve ondan yardım dileme ihtiyacı hissetmiştir. Bu ihtiyaç bütün yönleriyle yalnızca din ile karşılanabilmektedir.
Çevre faktöründen bağımsız olarak insanda doğuştanvar olduğu düşünülen değişmez özelliklerinbütünü insan doğasını oluşturur. İslam dininde bunafıtrat veya yaratılış denir.
İnsanın biri maddi diğeri de manevi olmak üzere iki yönü vardır. Maddi yönüyle yeme, içme ve giyinmeye;manevi yönüyle de inanmaya ihtiyacı vardır.
İnsandayeme, içme ve barınma gibi biyolojik ihtiyaç|ar nasıldoğuştan geliyorsa din duygusu da doğuştandır".
İslam'a göre Allah, insanları yaratıcısını bilip tanıyacakkabiliyette yaratmıştır. .
Din, ilahi kurallar bütünüdür İnsanları akıl ve iradeleri ile dünyada iyiliğe, ahirette ise mutluluğa götürmeyi amaçlayan bir yoldur. Din denildiği zaman akla ilk gelen inanç esaslarıdır. İnançlar dinin temelini oluşturur.
DİNİN İNSAN HAYATINDAKİ YERİ VE ÖNEMİ
Din, insanları faydalı işler yapmaya yönelten, toplumlarıyücelten ve geliştiren bir olgudur. Din, insanlararasında merhamet, şefkat, sevgi ve barış duygularınınortaya çıkmasını sağlar. Yoksula, yetime, düşküneyardımcı olmayı emreder. Kin, nefret ve intikamgibi her türlü kötülüğün ve kötü düşüncenin ortadankalkmasını, insanların kardeşçe, barış ve huzur içindeyaşamasını öğütler.
Din, maddi-manevi her türlü sıkıntıya karşı insanın direncini arttırır. Yaratıcıya güvenme ve O’na sığınma insanı yüceltir.

İnsan sürekli bir anlam arayışı içindedir. Kendikendine, "Ben kimim? Niçin yaratıldım? Nereye gideceğim?İyi nedir? Doğru nedir? adaletli olan nedir?Güzel nedir? Bu dünyanın sonu ne olacak?" gibi sorularsorar. Aklın ve bilimin yeterince cevap bulamadığıbu önemli sorulara, cevap bulmaya yardım eden veinsan düşüncesini aydınlatan, yegâne kavram din olmuştur.
Dindeki ahiret inancı, insanın hayatını düzenekoymasını, dünyanın zorluk ve sıkıntılarına karşı sabırladirenmesini sağlar.

İnanmanın Çeşitli Biçimleri
İnanma, insanoğlunun doğuştan sahip olduğu vefarklı şekillerde ifade ettiği bir duygudur. Bu duyguyuifade etmedeki farklılıklar, değişik inanma biçimlerinidoğurmuştur. İnsan, kimi zaman fıtratına uygun davranmışkimi zaman da çevresinin etkisinde kalarakfarklı inanma biçimlerine yönelmiştir
Vahye dayalı olan inanç biçimi; neye nasılinanılacağını açıklamıştır, Vahiy, nelere inanılacağınıbildirirken peygamberlerde vahyin nasıl anlaşılacağıkonusunda insanlara rehberlik etmişlerdir. İslâmiyet vahye dayalı bir inanç biçimidir.

Tarihin akışı içerisinde sosyal ve kültürel şartlarınetkisiyle insanlar farklı inanç biçimlerini benimsemişlerdir.İnanmanın çeşitli biçimleri de daha çok tanrıkavramı üzerinde yoğunlaşmış; monoteizm, politeizmve ateizm gibi inançlar ortaya çıkmıştır.
1. Tek Tanrıcılık (Monoteizm): Tanrı'nın varlığı ve birliğini savunup eşi benzeribulunmadığına inanma biçimine monoteizm veya tektanrıcılık denir. Tek tanrıcılığın İslam düşüncesindekikarşılığı Allah'ı "birlemek” anlamına gelen tevhittir. Tevhit inancı İslam’ın özü ve temelidir. Tevhid inancına göre Allah’tan başka ilah (tanrı) yoktur.Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslam, vahye dayalı dinler olup tek tanrı inancına sahiptir. Ancak bu dinler içinde, tek tanrı inancını bugüne kadar en saf ve sade şekliyle koruyan din, İslam’dır, diğerlerinde tanrı inancı farklılaşmıştır. Yahudilikte tanrı inancı milli bir şekle bürünmüş, Hıristiyanlıkta ise Teslis (üçlü) tanrı inancı ortaya çıkmıştır.
2. Çok Tanrıcılık (Politeizm): Politeizm, tek tanrıcılık inancının aksine birçoktanrının varlığına inanmak demektir. Bu inanca göreevrende birden fazla tanrı vardır ve bu tanrılarınfarklı görevleri bulunmaktadır. Çok tanrıcılık inancı,daha çok ilkel toplumlarda ortaya çıkmış ve farklı şekillerdevarlığını devam ettirmiştir. Eski Yunan, Mısır, Roma ve İslam öncesi ArapYarımadası'nda çok tanrıcılık yaygındı. Antik Yunan’da gök tanrı, savaş ve barış tanrısı, güneş, aşk, bereket vb.tanrısıgibi çeşitli tanrıların bulunduğuna inanılırdı. Hatta bazılarının dişi(…tanrıçası) olmaları mümkündü. Arap Yarımadası’nda da her kabilenin tanrısal bir güçle donatıldığına inanılan çeşitli putları bulunmaktaydı. Çok tanrıcılık inancını benimseyenler Allah'ın yaratıcı ve güçlü olduğunu kabul etmekle birlikte,Allah'tan başkasına olağanüstü güçler atfederek onlardanyardım beklemişlerdir. Daha çok güneş, ay, yıldız gibi gök cisimleri ve bunun yanı sıra bazı doğa güçleri ile canlıve cansız birtakım varlıkları tanrılaştırmışlardır.
Çok tanrıcılık kavramının İslami literatürdeki karşılığı şirktir. Şirk, Allah’tan başka tanrılar kabul ederek Allah’a ortak koşmaktır ve tevhid inancının tam tersidir. Şirk inancına sahip kimselere müşrik denilir.
3. Tanrıtanımazlık (Ateizm):Tanrı'nın varlığını reddetmekve Tanrı yokmuş gibi davranmaktır. Tarihin tüm dönemlerinde bireysel olarak daolsa varlığını sürdürmüştür. Ateizm, Allah'ın varlığınıinkâr ettiği gibi tüm dinlere ve dinlerin tanrı tasavvurlarına(anlayışlarına) da karşıdır. Allah inancı karşısında tepkiselbir düşünce olan ateizm, Batı dünyasının bazı filozoflarıtarafından benimsenmiş; ancak günümüzde düşünseldayanaklarını yitirerek zayıflamıştır. İdeolojik ve felsefi bir düşünce olarak devam ettirilmektedirAteizm inancına sahip olanlara ateist denilir
Ateizmin genel prensipleri:
• Tanrının varlığını kabul etmezler
• Sanki Tanrı yokmuş gibi yaşarlar
• Evren ve evrendeki her şeyin tesadüfen meydana geldiğine inanırlar.
4. Gizemcilik (Gnostisizm) Miladi II. yüzyılda ortaya çıkmıştır. Bilgi ve sezgi anlamına gelen ‘gnos’ kelimesinden türetilmiştir. Gnostikler, Hıristiyanlığı Yunan felsefesi ve diğer Doğu dinlerinden alınan bazı fikirlerle birleştirmek suretiyle yeni bir akım oluşturmak istemişlerdir. Ancak Hıristiyanlık bu yeni akımı benimsememiştir. Bu akım bazı farklılıklarla birçok din ve kültürlerde varlığını göstermiştir. Gizemcilik anlayışına göre, başta Tanrı olmak üzere tüm varlığa ve olaylara ilişkin gerçek bilginin kaynağı vahiy ve akıl olmayıp sadece keşif ve ilhamdır.
5. Bilinemezcilik (Agnostisizm), Tanrı’nın varlığının bilinemez olduğunu ileri süren bir akımdır. İnsan zihninin hiçbir metafizik gerçeği bilemeyeceğini söyleyen agnostikler, Tanrı inancı konusunda tarafsız kalmayı tercih etmişlerdir. Bu akıma göre; dinler Tanrı’dan gelmemiştir. Çünkü Tanrı’nın varlığı, insan aklının ötesinde bir konudur ve insan aklı bunu kavrayamaz.
6. Panteizm: Tanrı ile evrenin bir ve aynı şey olduğunu savunur. Dolayısıyla bütün eşyanın Allah olduğuna inanır. Yani her şey O’dur. (İslamiyet’te ise her şey O’ndandır.)
7. Deizm: Yaratıcı tanrı vardır. Din, peygamberlik ve ahiret gibi kavramlar yoktur.
TEMEL İNANÇ ESASLARI
İslam dininin inanç esasları ayet ve hadislerde açıklanmıştır. Bir ayette şöyle buyrulmuştur; "İyilik, yüzlerinizi doğu ve batı tarafına çevirmeniz değildir. Asıl iyilik, o kimsenin yaptığıdır ki, Allah'a, ahiret gününe, meleklere, kitaplara, peygamberlere inanır. (Allah'ın rızasını gözeterek) yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, dilenenlere ve kölelere sevdiği maldan harcar, namaz kılar, zekât verir. Antlaşma yaptığı zaman sözlerini yerine getirir. Sıkıntı, hastalık ve savaş zamanlarında sabreder. İşte doğru olanlar, bu vasıfları taşıyanlardır. Müttakîler ancak onlardır!" (Bakara Suresi, 177.ayet) Hz. Peygamber de şöyle buyurmuştur: "İman; Allah'a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe hayrın ve şerrin Allah'tan olduğuna inanmaktır."
1. ALLAH’A İMAN:Allah'ın varlığına ve birliğine inanmak inanç esaslarının temelidir. Bu, "Tevhid inancı" olarak da isimlendirilir. "Kelime-i şehadet"i inanarak söyleyen bir insan, Müslüman olduğunu ifade etmiş olur.

ALLAH’IN SIFATLARI

Allah'ın Sıfatları: Allahüteâlânın sıfatları 14 tanedir. 6 tanesi Zati Sıfatları (Sıfât-ı zâtiyye), 8 tanesine de Subûti Sıfatları (Sıfât-ı sübûtiyye) denir.

A- ZATİ SIFATLAR: Bu sıfatlar yalnızca Cenab-ı Allah’ta bulunan sonsuz, mükemmel sıfatlardır.

1- Vücud: Var olmak demektir. Mevcudiyet. Bu sıfat Allah Teâlâ'nın var olduğunu ifade eder, Allah Teâlâ Vâcib-ülvücûddür (yokluğu düşünülemeyecek şekilde varlığı zorunludur.)
2- Kıdem: Allah Teâlâ'nın varlığının başlangıcı olmamasıdır. Allah Teâlâ'nın varlığının evveli yoktur.
3- Beka: Allah Teâlâ'nın varlığının sonu olmaması, daima var bulunmasıdır. Allah Teâlâ'nın varlığının sonu yoktur. Hiç yok olmaz.
4- Vahdaniyyet: Allah Teâlâ'nın ‘1’ (bir) olması demektir. Allah Teâlâ'nın zatında, sıfatlarında ve işlerinde ortağı, benzeri yoktur.
5- Muhalefet-ün lil-havadis: Allah Teâlâ'nın sonradan vücûd bulan varlıklara benzememesi demektir. Allah Teâlâ, zatında ve sıfatlarında hiçbir mahlûkun zât ve sıfatlarına benzemez.
6- Kıyam bi-nefsihî: Allah Teâlâ'nın, başka bir varlığa ve hiçbir mekâna muhtaç olmadan var olması demektir. O her ihtiyaçtanmünezzehtir (hiçbir şeye ihtiyacı yoktur)

B- SUBUTİ SIFATLAR: Bu sıfatlar en mükemmel, sınırsız ve sonsuz bir şekilde yalnızca Allah’ta bulunur. Ancak sınırlı, vasıtalı bir şekilde diğer canlılara da (kısmen) verilmiştir.

1- Hayat: Allah Teâlâ'nın hayat sâhibi olması demektir. Allah Teâlâ diridir. Hayatı, mahlûkların hayatına benzemeyip, zatına layık ve mahsûs olan hayat, ezelî ve ebedidir. Diğer canlıların diri olması belli bir süredir
2- İlim: Allah Teâlâ'nın her şeyi bilmesi, ilminin her şeyi kuşatması demektir. Allah Teâlâ gizli-açık, küçük-büyük herşeyi bilir. İnsanların bilmesi öğrenmeye bağlıdır ve sınırlıdır.
3- Semi’: Allah Teâlâ'nın her şeyi işitmesidir. Allah Teâlâ işitir. Kulak veya herhangi bir aracıya ihtiyacı olmadan işitir. İşitmesi, kulların işitmesine benzemez.
4- Basar: Allah Teâlâ'nın her şeyi görmesidir. Allah Teâlâ görür. Aletsiz ve şartsız görür. Görmesi göz ile değildir.
5- İrâde: Allah Teâlâ'nın dilemesi vardır. Dilediğini yaratır. Her şey Onun dilemesi ile var olur.
Allah sonsuz ilim ve kudret sahibidir ve O’nun iradesi sınırsız olduğundan “Külli”, insanın iradesi de sınırlı olduğundan Cüzi İrade olarak isimlendirilir. Yani Allah dilediğini dilediği şekilde yapacak güç ve kudret sahibidir. İnsan ise kendi tercihlerini yapabilir. Cüzi irade, Allah’ın kendi külli iradesinin küçük bir örneği olarak insanlara verdiği az bir seçme hakkıdır ve o da Külli iradeye bağlıdır.
6- Kudret: Allah Teâlâ’nın her şeye gücü yeter. Hiçbir şey O'na güç gelmez.
7- Kelâm: Allah Teâlâ'nın harfe ve sese muhtaç olmadan konuşması demektir. Allah Teâlâ konuşur. Söylemesi alet, harfler, sesler ve dil ile değildir. Bu sıfat ile Allah peygamberlerine kitaplar göndermiştir.
8- Tekvîn: Allah Teâlâ yaratıcıdır. Ondan başka yaratıcı yoktur. Her şeyi O yaratır. Allah yoktan yaratır, bir şeyden bir başka şeyi yaratır. Yarattığı şeylerin birleşimi-karışımından yeni bir varlık yaratır. Allah her türlü yaratmayı bilir. İnsanlar için ‘yaratma’ ifadesi kullanmak çok uygun değildir. Daha çok, bir şeyden bir başka şeyde elde edecek şekilde üretmek, imal etmek, yapmak, ortaya koymak, icad etmek denilir. Örneğin seslerden müzik bestesi yapmak, ağaçtan sıra-masa vb yapmak…

2. MELEKLERE İMAN: Sözlükte melek; haberci, elçi, güç ve kuvvet anlamlarına gelir, Melekler, Allah'ın emriyle çeşitli görevleri yerine getiren, gözle görülemeyen ve nurdan yaratılmış varlıklardır. Melekleri duyularımızla algılayamadığımız ve gözle göremediğimiz için onlar hakkındaki bilgileri, ancak Kur'an-ı Kerim'den ve Peygamberimizin sözlerinden öğrenebiliriz. Meleklere inanmak islam dininin temel inanç esaslarından biridir. Meleklere iman, melek|erin varlığını şüphe duymaksızın kabul etmektir. Meleklere inanmak, Allah'a, peygamberlere ve kitaplara imanın da gereğidir. Çünkü A|lah, peygamberlere mesajlarını melek aracılığıyla bildirmiştir. Meleklere imanın gerekliliği Kuran-ı Kerim'de şöyle ifade edilmiştir. "Peygamber, Rabb'i tarafından kendisine indirilene iman etti, müminler de (iman ettiler). Her biri Allah'a, meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine iman ettiler..." (Bakara Suresi, 285. ayet)

Meleklerin özellikleri ve Görevleri:
Meleklerin, insanlardan ve diğer varlıklardan farklı bir takım özellikleri vardır. Melekler, nurdan yaratımlı, kuvvetli ve çok hızlı hareket edebilen varlıklardır. Bu nedenle kısa zamanda çok uzun mesafelere gidebilirler. Kötülük yapma özellikleri yoktur. Meleklerin cinsiyetleri de yoktur. onlar yemez, içmez ve uyumazlar. Gelecekte ne olacağını kesinlikle bilemezler.

Meleklerin görevleri:
 Cebrail: Vahiy meleğidir. Allah'tan aldığı vahiyleri peygamberlere iletir.
 Azrail. Allah'ın izniyle eceli gelenlerin canlarını almakla görevlidir. Bu nedenle Azrail'e "ölüm meleği" de denir.
 Mikail; Evrende meydana gelecek doğa olaylarını yürütmekle ve canlıların rızıklarını dağıtmakla görevli melektir.
 İsrafil: Kıyamet vakti geldiğinde Sur'a üflemekle (kıyameti ilan etmekle) görevlidir.
(Not: Meleklerin isimlerinden sonra da (a.s.)=Aleyhi’s-Selam yazılır ve okunur. Anlamı (DİNİ KISALTMALAR) bölümündedir.)

3. KİTAPLARA İMAN:Allah, insanlara doğru yolu göstermek için peygamberler aracılığıyla değişik zamanlarda ilahi mesajlar göndermiştir. Allah'ın gönderdiği bu mesajlara inanmak İslam dininin temel inançları arasında yer alır. Bütün kutsal kitaplara Allah'tan geldiği şekliyle inanmayı gerektirir. İlahi kitapların tamamı Allah'ın peygamberlere vahyettiği kitaplardır. İlahi kitaplarda; doğru, iyi, yararlı ve güzel davranışların neler olduğu yazılıdır. Onların içinde ilahi buyruklar, öğütler ve haramlar bildirilmiştir. Bu kitaplar kişinin kendisine, ailesine ve topluma karşı sorumluluklarını içermektedir. Bütün peygamberler Allah'tan vahiy almışlardır. Bu vahiy, bazen birkaç sayfalık "suhuf" halinde, bazen de tam bir kitap olarak gönderilmiştir. Dört ilahi kitap vardır. Bunlardan;
 Tevrat:  Hz. Musa (a.s.)'ya,
 Zebur:  Hz. Davut(a.s.)'a,
 İncil:  Hz. İsa(a.s.)’ya
 Kur'an-ı Kerim:  Hz. Muhammed (s.a.v.)'e indirilmiştir.
Diğer taraftan Suhuf adı verilen birkaç sayfalık küçük ilahi kitaplarda vardır.

 Hz. Adem(a.s.)'e  10 sayfa
 Hz. Şit(a.s.)'e  50 sayfa
 Hz. İdris(a.s.)’e  30 sayfa
 Hz. İbrahim(a.s.)’e  10 sayfa verilmiştir.
 Allah tarafından gönderilen bütün bu vahiyler arasında öz itibarıyla bir fark yoktur. Zebur’un diğer kitaplardan farkı, müstakil bir din kitabı olmayıp Tevrat’ın devamı niteliğinde iyilik ve adalet tavsiyeleri içermektedir.
4 PEYGAMBERLERE İMAN:Allah, buyruk ve öğütlerini insanlara açıklamak için elçiler göndermiştir. Peygamber adı verilen bu elçiler resul ve nebi olarak da adlandırılır. İslam'da Allah'ın varlığı, birliği, isim ve sıfatlarından sonra üzerinde en fazla durulan konu peygamberliktir. Peygamberlik nübüvvet olarak da isimlendirilir.
Peygamber Kime Denir? :Peygamber, Allah tarafından insanlar arasından seçilen ve onun mesajlarını insanlara ileten elçidir.
Kur'an-ı Kerim'de "peygamber"in karşılığı olarak "nebi" (kendisine kitap verilmeyen ve bir önceki peygamberin öğretilerini devam ettiren peygamber)ve "resul"(kendisine kitap verilmiş olan peygamber) sözcükleri kullanılmıştır. Peygamberlerin ilettiği mesajlar, Allah’ın emirleri, yasakları ve öğütlerinden oluşur. Bunlara ve bunların peygambere gönderilmesine vahiy denir.
İslam'da inanç esaslarından biri de peygamberlere inanmaktır. Peygamberlerin ilki aynı zamanda yaratılan ilk insan olan Hz.Adem (a.s.)’dir. Sonuncusu ise Hz. Muhammed (s.a.v.)’dir. bu ikisinin arasında yüzbinden fazla elçi gelmiş bunlardan yalnızca 25’inin ismi Kur’an’da geçmektedir. Ancak her topluluğun bir uyarıcısı olduğu da Kur’an’da belirtilmiştir. (Fatır S. 24. ayet, Yunus S.47. ayet, İsra S. 15.ayet)
Peygamberlerin Sıfatları
1. Sıdk:Doğruluk, dürüst yaşamak.
2. Emanet:Güvenilir olmak
3. İsmet:Günah işlemekten korunmuş olmak. Peygamber hatalarına ‘zelle’ denir.
4. Fetanet:Çok akıllı ve zeki olmak
5. Tebliğ: Bildirmek, öğretmek, anlatmak demektir. Peygamberler Allah’tan aldıkları emir-yasakları olduğu gibi insanlara bildirirler.

Peygamberlere Gelen Mesajların Ortak Amacı
Peygamberlerin yaşadıkları zaman ve mekan farklı olsa da getirdikleri mesajlar ve gerçekleştirmek istedik|eri hedefler hep aynı olmuştur. Peygamberlerin ortak mesajlarının başında Allah'a, peygamberlere ve ahiret gününe iman yer alır. Ayrıca diğer inanç esasları, dünya ve ahiret mutluluğu, Allaha nasıl ibadet edileceği gibi konular da peygamberlerin mesajlarındaki diğer ortak yönleri oluşturur. Tevhid inancı bütün peygamberlerin ortak öğretisidir.

5.AHİRETE İMAN: Kelime olarak sonraki, öteki gibi anlamlara gelen Ahiret Kur'an-ı Kerim'de yeniden diriliş, kıyamet, hesap ve kavuşma günü gibi isimlerin karşılığı olarak kullanılmaktadır. Kıyametten sonra başlayacak olan sonsuz yaşamdır. İslam inancına göre; kıyamet, evrenin içindeki her şeyle birlikte sonudur, ancak insan ölümle birlikte yok olmaz, yani ölüm bir son değildir. Kıyametten sonra dünyada yaşamış olan bütün insanlar hesap vermek üzere yeniden dirilecekler ve Mahşer denilen büyük bir meydanda Allah’ın huzurunda toplanacaklardır. Burada dünyada ilgili melekler (Kiramen-Katibin  Yazıcı melekler) tarafından iyi ve kötü işlerin kayıtlarının tutulduğu Amel Defterleri sahiplerine dağıtılacak ve herkes sorguya çekilecektir. Buna Hesap denir. Sevap ve günahlar, Mizan (kelime anlamı olarak Terazi) denilen bir (ölçekle) ölçülecektir. Allah’ın adaletle yaptığı ve herkesin yapıp ettiklerinin karşılığını göreceği yargılama ile insanlar Sırat adı verilen (ve kişilerin dünyadaki davranışlarına göre olacağı) bir köprüden geçerek mükafat yeri olan Cennet’e veya ceza yeri olan Cehennem’e gideceklerdir.Peygamberlerin tamamı ahiretin varlığını insanlara bildirmişlerdir. Ahiret inancının bireysel ve toplumsal hayat üzerindeki olumlu etkisinden bazıları şunlardır:
 Ahirete inanan insan, ölümü yeni bir hayatın başlangıcı bilir ve ölüme hazırlıklı olmaya gayret eder.
 Bu dünyada birtakım sıkıntı ve haksızlıklara maruz kalanlar, ahirete iman sayesinde teselli bulurlar.
 Ahirete inanan kişiler davranışlarını sürekli olarak kontrol altında tutarlar. Kötülüklerden kaçınıp iyi ve güzel davranışlara yönelirler.
 Ahirete inanan kişi Salih amel (Allah’ın hoşnut olacağı her türlü iyi, güzel ve yararlı işler) yapmaya gayret eder, Böylece kendine ve topluma faydalı birey olur.
 Ahiret inancı kişilerin daha huzurlu ve mutlu olmalarına katkı sağlar.
Ahiret hayatının basamakları:KıyametMahşer Amel Defterlerinin Dağıtılması Hesap  Mizan  Sırat Cennet-Cehennem…

6. KADERE İMAN:Kader, Yüce Allah’ın sonsuz ilmiyle ezelden ebede kadar olmuş ve olacak her şeyi bilip takdir etmesidir. Kaza ise Allah’ın bilip takdir ettiği şeylerin yeri ve zamanı geldiğinde gerçekleşmesidir. Kaderi bir plan-program, Kazayı da bu planın gerçekleşmesi olarak düşünebiliriz. Allah, Kur’an-ı Kerim’de evrendeki her şeyin belli bir kadere, plan ve ölçüye göre düzenlendiğini bildirmektedir. Kader ve kazaya iman etmek Allah’ın sonsuz bir ilim ve kudret sahibi olduğuna ve evrendeki her şeyin Yüce Allah’ın bilgisi ve iradesi doğrultusunda meydana geldiğini kabul etmektir. Kaderde insan iradesinin dışında kalan bir bölüm daha vardır (milliyetimiz, cinsiyetimiz, doğa olayları güneş-ay’ın hareketleri vs.) bu yüzden kader, toplumumuzda “takdir”, “takdir-i ilahi”, “alınyazısı” gibi kavramlarla da isimlendirilmiştir.

Kader ve insan iradesi arasında nasıl bir ilişki vardır?

Mademki Allah her şeyi biliyor o halde insanın rolü nedir?: İnsan diğer varlıklardan farklı olarak akıl ve irade sahibi olduğundan iyi-kötü, doğru ve yanlışı ayırt edebilir ve iradesiyle de dilediğini seçer. Evrendeki her şey Allah’ın koyduğu kanunların dışına çıkamazken (melekler, Güneş, ay…) insan aklıyla ve özgür iradesiyle hareket edebilmektedir. Elbette ki Allah sonsuz bir ilim sahibidir ve her şeyi bilmektedir. Ancak Allah’ın bizim hakkımızda (kaderimiz) ne bildiğini bilmemekteyiz ve bizim hakkımızda bildiklerinin insan üzerinde zorlayıcı bir etkisi yoktur. İnsan tercihlerinde tamamen diğer canlılardan kendini ayırt eden en önemli faktör olan aklını kullanır. Hatta Kur’an’da birçok ayette insanın aklını kullanması, düşünmesi, araştırma yapması istenmektedir. Ayrıca insan bir şeyi yapıp yapmamaya karar verme gücüne de (İrade) sahiptir. Yani insan aklıyla iyi-kötüyü, doğruyu-yanlışı ayırt eder ve buna göre karar verip tercihte bulunur. Dilerse iyi-doğru olanı dilerse kötü-yanlış olanı tercih etme şansına sahiptir. Yüce Allah, insanı tercihlerinde serbest bırakmış ve iyiye rızası olduğunu ödüllendireceğini, kötülüğe ise rızası olmadığını ve af dilenmesini aksi takdirde cezalandıracağını öğretmiştir. Tercihine göre insan mükafat-ceza görecektir.
Külli İrade, Cüzi İrade: İrade, yukarıda bahsedildiği şekliyle karar verme gücüdür. Allah sonsuz ilim ve kudret sahibidir ve O’nun iradesi sınırsız olduğundan “Külli”, insanın iradesi de sınırlı olduğundan “Cüzi” irade olarak isimlendirilir. Yani Allah dilediğini dilediği şekilde yapacak güç ve kudret sahibidir. İnsan ise kendi tercihlerini yapabilir. Cüzi irade, Allah’ın kendi külli iradesinin küçük bir örneği olarak insanlara verdiği az bir seçme hakkıdır ve o da Külli iradeye bağlıdır. Kul iradesiyle ister Allah da (küllî irade ve kudretiyle) kulun istediğini verir. İnsanın mesleğini, çevresini, eş ve arkadaşlarını seçmesi bu kısma girer. Kur’an’da “…Hiçbirşey hakkında sakın “yarın şunu yapacağım” deme!. Ancak, “Allah dilerse (inşallah) yapacağım” de.“ buyrulmuş ve cüzi iradenin, külli iradeye bağlı olduğu belirtilmiştir.

Kaderle ilişkili kavramlar:

A) Ecel-Ömür: Allah’ın hayat verdiği canlılara tayin ettiği yaşam süresi ömür, bu sürenin sona erdiği zaman da ecel olarak tanımlanır. Kur’an’da her canlının belli bir ömür süresine ve tayin edilmiş bir ecel vaktine dikkat çekilir. Eceli engellemek veya geciktirmek mümkün değildir.

B) Hayır-Şer:Dinin iyi-güzel gördüğü tavsiye ettiği şeyler hayır, zararlı gördüğü ve kaçınılmasını istediği şeyler de şer olarak tanımlanır. İnsan akıllı ve özgür bir varlık olarak isterse hayra, isterse şerre yönelebilir. Allah hayra rızası olduğunu, şerre ise rızası olmadığını bildirerek hayra yönelmemizi ister.

C) Afet:insanlar için fiziksel, ekonomik ve sosyal kayıplar doğuran, insanın normal yaşantısını ve eylemlerini durduracak veya kesintiye uğratacak, imkânların yetersiz kaldığı, büyük zararlara yol açan olaylardır. Deprem, sel, yangın, kıtlık vb. gibi. Afetler kaderdir ancak insan aklıyla tedbir alabilir. Örneğin deprem riski yüksek olan yerlerde deprem olması kaçınılmaz bir doğa olayıdır. Bu bir kaderdir. Ancak bu bölgelerde tedbir alınması, sağlam binalar yapılması, böyle yerlerin imara açılmaması gibi tedbirler aklın gösterdiği kaçınma yollarıdır. Göz göre göre tedbirsizlik yapmak yanlıştır. Kur’an’da “Kendi elinizle kendinizi tehlikeye atmayın”, “Başınıza gelen herhangi bir musibet, kendi ellerinizle işledikleriniz yüzündendir...” gibi ayetler insanın aldığı kararlardan ve yapıp ettiği bütün davranışlarından sorumlu olduğunu belirtmektedir.

D) Sağlık-Hastalık: Sevgili Peygamberimiz “İki büyük nimet vardır ki insanların çoğu kıymetini bilmezler. Bunlar; sağlık ve boş vakittir” buyurarak sağlığın önemine dikkat çekmiştir. Temiz olmak imanın yarısı kabul edilmiş, sağlımıza dikkat etmemiz emredilmiştir. Dinimizde daha çok hasta olmamak için temiz yaşamaya gayret etmek teşvik edilmiştir. Hastalanmamak için dikkatli olmak, hastalanınca tedavi olmak dinin gereklerindendir.

E) Rızık: Yüce Allah’ımızın yararlanmamız için bize verdiği her şeydir. Genel olarak yiyip içtiğimiz, giydiğimiz ve hayatımızı devam ettirmek için ihtiyaç duyduğumuz şeylere rızık denir. Yarattığı canlıların rızıklarını Allah üzerine almıştır ve rızkı ve rızkın kaynağını yaratan da O’dur. Rızkın elde edilmesi için sebeplere başvurmak da Allah’ın kanunudur. Her canlı rızık için uğraşır kimi daha kolay kimi daha zor yollardan hayatını devam ettirir. Her canlı gücü yettiğince rızık için uğraşır, (kuşlar, arılar, karıncalar durmadan çaba harcar. Aslan yemek için çok ter döker ama elma kurdunun yemek için zahmet etmesine gerek kalmaz…

F) Tevekkül: Bir amaca ulaşmak ve başarı elde etmek için her türlü tedbiri alıp, elinden geleni yaptıktan sonra Allah’a güvenmek, sonucu O’ndan beklemektir. Kader ve kazaya inanan insan bilir ki Allah’ın dilemesi olmadıkça hiçbir şey gerçekleşmez. O halde insan gücünü aşan durumları bilmeli ve evrendeki yasaları dikkate alarak başarmak için çalışmalı bir iş nasıl olması gerekiyorsa öyle yapmalıdır. Öğrencinin ders çalışması, çiftçinin toprağı sürmesi, ilaçlaması, sulaması gibi.

Kader inancının insan hayatındaki yeri ve önemi:

 Kadere inanan insan, olaylar karşısında çaresizlik, tembellik ve korku gibi duyguların mahkumu olmaz
 Hiçbir şeyin başıboş ve gayesiz olmadığını, her şeyin Allah'ın bilgisi dahilinde olduğunu bilir ve felaket anlarında soğukkanlı, dirençli, sabırlı ve iyimser olur.
 Haksızlığa göz yummaz, cesur olur. Cimri olmaz; çünkü fakirlik korkusu taşımaz. Kibirli ve bencil olmaz,, çünkü haddini bilir. Para, mal, mevki vs. hırsının ve kıskançlığın esiri olmaz; çünkü bu hayatın geçici olduğun bilir.
 Tüm evrenin Allah tarafından yaratıldığını bilir. Varlıkları olduğu gibi benimser. Canlı cansız tüm varlıklara karşı güçlü bir sorumluluk bilinci kazanır. Bu sorumluluk bilinci ile yapıcı olur. Düşünce, söz ve davranışları ile bir başkasına zarar vermekten kaçınır.

İSLAM’IN ŞARTLARI
1. Kelime-i Şehadet Getirmek
2. Namaz Kılmak: Günde 5 vakit, Cuma namazlarını kılmak
3. Oruç Tutmak: Ramazan ayında oruçlu olmak
4. Zekat Vermek: Dinen zengin sayılan kimselerin 40’ta 1 oranında (%2,5) zekat vermesi
5. Hacca Gitmek

1. KELİME-İ ŞEHADET (ve KELİME-İ TEVHİD) bu ders notlarının son bölümünde bulunan (BAZI TERİMLER VE KISALTMALAR) bölümünde açıklanmıştır.

2. NAMAZ
Müslüman bir kişinin yerine getirmekle yükümlü olduğu ibadetlerin başında namaz gelir, Bir ayette "...Muhakkak ki namaz müminler için vakitleri belirlenmiş bir farzdır." buyrulmaktadır Hz. Peygamber de "...Namaz dinin direğidir".." diyerek namazın önemini açıklamıştır. Günde 5 vakit namaz, Cuma namazı ve cenaze namazı da farz namazlardır. Vacip namaz olarak; günün son namazı olan Vitir namazı, Bayram namazlarını kılmak, Sünnet olarak; Teravih namazı ve 5 vakit namazın sünnetlerini sayabiliriz.

3. ORUÇ: Oruç, akıl sahibi ve ergenlik çağına gelmiş sağlıklı Müslümanların yerine getirmekle yükümlü olduğu bir ibadettir. Oruç, Ramazan Ayıboyunca ibadet niyetiyle tan yerinin ağarmasından güneşin batışına kadar geçen süre içinde (imsak-iftar arasında) yemek, içmek ve orucu bozan her türlü hareketten uzak durmak suretiyle yapılan bir ibadettir.

4. ZEKAT
Zekat kelime olarak artma, çoğalma, arınma, temizlenme ve bereket gibi anlamlara gelir. Dini terim olarak ise zekat: Zengin Müslümanların yılda bir kez malının veya parasının belli bir miktarını Allah rızası için ihtiyaç sahiplerine vermesidir. İslam dinine göre zengin sayılma ölçüsü “Nisap miktarı” mala sahip olmaktır bu da yaklaşık olarak 90 gr. Altın veya karşılığı nakit para veya mala sahip olmak demektir. Zekat için bu kadar malın üzerinden bir yıl geçmiş olmalıdır. Zengin Müslümanların zekat vermesi farzdır. Zekat, mal ile yapılan mali bir ibadettir. Hicretten iki yılsonra Medine'de farz kılınmıştır. Kur'an-ı Kerim'de zekatın zorunlu olduğunu belirten pek çok ayet vardır. "Namazı kılın, zekatı verin, önceden kendiniz için yaptığınız her iyiliği Allah katında bulacaksınız. Şüphesiz Allah, yapmakta olduklarınızı görür." (Bakara S. 110.ayet)

5. HAC
Hac, yılın belirli günlerinde dinimizce önemli sayılan Kabe, Arafat ve çevresindeki yerlerin ibadet niyetiyle ziyaret edilmesidir. Hac ibadeti hicretin 9.yılında farz olmuştur, Hem beden hem de mal ile yapılan bir ibadettir. Ay takvimine göre zilhicce ayının 9 ve 10. günlerinde özel giysiler giyilerek Mekke'de Arafat ve Kabe'yi ziyaret etmek suretiyle yapılır. Dini terim olarak hac, belirli zamanda Kabe'yi ve etrafındaki kutsal yerleri usulüne uygun olarak ziyaret etmek, buralarda yapılması gereken dini görevleri yerine getirmektir. Hac zamanı dışında yapılan Kabe ziyaretine Umre denir. Hac farzdır, Umre ise sünnettir. Hac yalnızca Kurban bayramı günlerinde yapılır. Umre ise her zaman yapılabilir. Umrede kurban, Arafat
vakfesi, şeytan taşlama yoktur.

Hac ibadeti Kurban Bayramı günlerinde (Zilhicce ayında) yapılır. Zilhicce ayının 9. Günü Arife, 10. Günü ise Kurban Bayramıdır.

KURBAN
Kurban, Allah'a yaklaşmak ve onun hoşnutluğuna kazanmak amacıyla belli bir zamanda, nitelikleri belirli bir hayvanı usulüne uygun olarak kesmektir. Akıllı, ergenlik çağına gelmiş ve zekat verebilecek seviyede zengin olan Müslümanlar, kurban kesmekle yükümlüdürler. Kurban olabilecek büyükbaş hayvanlar: deve, manda, sığır, küçükbaş hayvanlardan da koyun keçidir. Büyükbaş hayvanları en çok 7 kişi bir araya gelerek hepside kurban niyetine girerek ortaklaşa kurban edebilirken, küçükbaş hayvanlar yalnızca bir kişi için kurban edilebilir. Kümes hayvanlarından kurban olmaz. Aynı şekilde kurban yerine o kadar paranın sadaka olarak dağıtılması da kurban yerine geçmez. Ancak kurban kesimi için vekâlet verilerek, etleri ve diğer ürünleri (derisi, post vb.) hayır kurumlarına verilebilir.

Yapılış Şekillerine Göre İbadetler üçe ayrılır:

A) Bedenle yapılan: Namaz kılmak, oruç tutmak…
B) Malla yapılan: Zekat, sadaka, fitre, fidye vermek…
C) Hem beden hem malla yapılan: Hac, umreye gitmek,

Toplumsal Dayanışma İbadeti Olarak Sadaka:

Bir insanın kendi isteğiyle yalnızca Allah rızası için yaptığı her türlü yardım ve iyiliğe sadaka denir. Sadakada miktar ve zaman sınırlaması yoktur. İnsanlar bu yardımı istedikleri zamanda ve miktarda yapabilirler. Ayrıca sadaka verecek kişinin zengin olması gerekmez. Bu yüzden sadaka, zekattan daha kapsamlı bir yardım şeklidir. Sadaka denilince genellikle yolda gördüğümüz dilencilere verilen para akıllara gelmektedir. Bu sadakanın çok küçük bir kısmıdır. Çünkü sadaka yalnızca para olarak düşünülmemelidir. Allah rızası için verdiğimiz her şey, yedirdiğimiz içirdiğimiz her türlü yiyecek-içecek, giydirdiğimiz her bir giysi, hatta insanlara gösterdiğimiz tatlı dil ve güler yüz bile dinimizde sadaka olarak değerlendirilmiştir. Yalnızca insanlara değil hayvanlara yedirip içirmemiz de sadaka kapsamındadır.

Salih Amel:Allah'ın hoşnutluğunu kazanmak amacıyla yapılan her güzel iş ve davranışa SalihAmeldenir. Salih amel hiç kimseden karşılık beklemeksizin sadece Allah rızası için yapılır. Bu anlamda bütün ibadetler Salih amel sayılır. Ayrıca insanlara güler yüz göstermek, ihtiyacı olan hastaya kan vermek, selam vermek ve ailesini geçindirmek için çalışmak da salih ameldir.

İBADET NEDİR? Anlamı ve Kapsamı

İbadet, sözlükte boyun eğme, itaat etme, saygı duyma, kulluk etme ve tapma gibi anlamlara gelir. İbadetin dini terim anlamı Yüce Allah’ın emrettiklerini yapmak, yasakladıklarını yapmamaktır. İbadet yaratılışın asıl gayesidir. Kur’an’da yalnızca Allah’a ibadet edilmesi emredilmiştir. İbadet denilince öncelikle namaz kılmak, oruç tutmak, zekat vermek ve hacca gitmek gibi farz (Allah’ın kesin emri) olan ibadetler akla gelir. Halbuki yapılması emredilenleri yapmak ve yasaklananları yapmamak da ibadettir. Buna göre; Namaz kılmak, oruç tutmak, dürüst, ahlaklı ve namuslu olmak ibadet olduğu gibi içki içmemek, kumar oynamamak, yalan söylememek ve güzel ahlak davranışları göstermek de birer ibadettir.
Niçin İbadet Ediyoruz?

İnsanın Rabb'ine yönelip ibadet etmesi ve onun rızasını kazanmaya çalışması, yaratılış gayesinin bir gereğidir. Nitekim Kur'an-ı Kerim'de Yüce Allah bu durumu şöyle ifade etmiştir: "Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım." (Zariyat Suresi, 56.ayet) İbadet, gösterişten uzak, hiçbir karşılık beklemeksizin yalnız Allah'ın emrini yerine getirmek, rızasını kazanmak için yapılır.

İbadet Temizlik İlişkisi:
1. Sevgili Peygamberimiz “Temizlik imanın yarısıdır” diyerek dinimizin temizliğe verdiği önemi vurgulamıştır. Temizlik, insanın ruhunu kötü duygulardan; bedenini, giysilerini ve çevresini ise maddi kirlerden arındırmasıdır. Temizliği iki kısma ayırmak mümkündür. Birincisi; beden, elbise ve çevre temizliğinden oluşan maddi temizliktir. İkincisi ise duygu, düşünce ve kalbi kötülüklerden arındırıp güzel ahlaklı olmak demek olan manevi temizliktir.Yüce Allah, ilk inen ayetlerde iç ve dış temizliğe önem verilmesini isteyerek şöyle buyrulmuştur: "Elbiseni temiz tut. Kötü şeylerden sakın."(Müddessir Suresi ilk ayetler)
2. Dinimiz, hemen hemen bütün ibadetlerden önce abdest alınmasını şart koşmuştur. Örneğin dinin direği sayılan ve günde beş kez Yaratıcının huzuruna çıkmak demek olan namaz ibadeti için abdest alınması şarttır. Aynı şekilde Hac-Umre için ve ibadet amaçlı olarak Kur’an okumak için de abdest alınmalıdır. Bazı özel durumlarda ise Gusül (boy) abdesti almak gereklidir. Bu tür temizlikler yapılmadan ibadet edilemez.
3. Beden Temizliği: Temizlik denilince aklımıza önce beden temizliği gelir. Bedenimizi temiz tutmak onu her türlü kirden arındırmakla mümkün olur. Bedenimiz bize Allah tarafından verilmiş bir emanettir. Bu emaneti temiz tutarak korumuş oluruz. Bunun yanında beden temizliği, insanı rahatlatır, ona güven ve mutluluk verir. Temiz insan çevresinde sevilir ve saygı görür.
4. Gusül (Boy Abdesti): Gusül, ağzı ve burnu suyla temizlemek ve bütün bedeni, hiç kuru yer bırakmaksızın yıkamaktır. Bu yıkanma şekline boy abdesti de denir.
5. Abdest: belirli organları usulüne uygun olarak yıkamak suretiyle yapılan temizlik niteliğinde bir ibadettir. Abdest şöyle alınır.
a. Euzü-Besmele çekilir ve “niyet ettim Allah rızası için abdest almaya” diyerek niyet edilir
b. Ellerimizi yıkarız (üç kez)
c. Ağzımızı çalkalayıp temizleriz ( üç kez)
d. Burnumuzu temizleriz (üç kez)
e. Yüzümüzü yıkarız (üç kez)
f. Önce sağ sonra sol kolumuzu dirseklerle birlikte yıkarız (üçer kez)
g. Başımızın ¼ ‘ünü mesh ederiz (ıslak elimizle sileriz)
h. Kulaklarımızın içlerini ve arkasını, ardından da ensemizi mesh ederiz
i. Önce sağ sonra sol ayaklarımızı ayak bileklerine kadar yıkarız. (üçer kez)
6. Teyemmüm: Su ile abdest alma imkanı bulunmayan (su temiz değilse veya suyun kullanımı sağlığa zararlı ise) yerde temiz toprak veya toprak cinsinden bir şeyle (tuğla, kiremit, kum vb.) alınan abdeste teyemmüm denir. Teyemmüm abdesti şöyle alınır.
a. Euzü-Besmele çekilir ve “niyet ettim Allah rızası için abdest almaya” diyerek niyet edilir
b. Ellerimizi temiz toprağa sürüp hafifçe silkeleriz
c. Yüzümüzü mesh ederiz. (yüzümüzü sileriz)
d. Tekrar ellerimizi temiz toprağa sürüp hafifçe silkeleriz
e. Önce sol elimizle sağ kolumuzu ve sonra sağ elimizle sol kolumuzu sileriz.
7. Mekan ve Çevre Temizliği: Çevre denildiğinde insanın içinde yaşadığı ortam akla gelmektedir. Ev okul, ibadet mekanları, sokaklar, bahçeler, parklar, nehirler, denziler ve ormanlar çevremizi oluşturur. Yaşadığımız her yerin temiz tutulması da bir ibadettir.

İBADETLERİN TEMEL İLKELERİ
1. İsteklilik ve samimiyet: Zorla güzellik olmayacağı gibi ibadetler de de içten gelmesi severek ve isteyerek yapılması önemlidir. “Dinde zorlama yoktur” ayeti bu duruma işaret eder. Din, insanları inanç ve ibadette serbest bırakmış, inancın bilinçli bir şekilde olmasını ve ibadetlerinde istek ve samimiyetle yapılmasını amaçlamıştır.
2. Gösterişten uzak olmak: Her türlü gurur, kibir ve gösterişten uzak durulması ilkesi inanç ve ibadet konusunda da geçerlidir.
3. Kolaylık ve güç yetirilebilirlilik: İbadet Allah’a karşı sevgi ve saygının ifadesidir ve bütün insanlar için kolayca yapılabilir özelliktedir. Bununla birlikte bazı özel durumlarda çeşitli kolaylıklarda sunulmuştur. Abdest için su yoksa (kullanılamıyorsa, Teyemmüm yapılabilir) Hasta ve yaşlılar namazlarını oturarak hatta yattıkları yerden ima ile kılabilir. Sağlığı iyi olmayanlar, hamile ve bebeğini emziren bayanlar oruç tutmayabilir. Yolculuklarda Cuma namazı yerine öğle namazı kılınır. 4 rekâtlı namazlar 2 rekât kılınabilir.

İbadetlerin Bireysel yararları:

1. Kulu, Allah’a yakınlaştırır,
2. İç dünyamızı aydınlatır.
3. Sorumluluk bilincini geliştirir hayata düzen verir
4. Kendisini Allah’ın gözetiminde hissederek, evrendeki en güvenli haline kavuşur, kendini güçlü ve güvende hisseder.
5. İbadetler iç huzuru ve mutluluğu sağlar İnsanın Allah’a en yakın olduğu an, namazdaki secde anıdır.

İbadetlerin Toplumsal yararları:

İslam dininde emredilen ibadetlerin yalnızca bireye değil, topluma da birçok faydası bulunmaktadır. Güzel ahlakın gelişmesine katkıda bulunması, kötülüklerden alıkoyması, sabrı ve diğerkamtığı öğretmesi, sosyal yardımlaşmayı teşvik etmesi ibadetlerin toplumsal faydalarından başlıcalarıdır. Sevgili Peygamberimiz de dinimizin güzel ahlaka verdiği önemi birçok hadisinde dile getirir. Örneğin bir hadisinde şöyle buyurur: "Din güzel ahlaktır." İbadetlerini yerine getiren bir insan tüm bunların bilincinde olur. Kur'an-ı Kerim'in buyruklarına uymaya önem verir, Hz. Peygamberi kendisine örnek alır. Bunun sonucunda da güzel ahlaklı bir insan olur.
1. Güzel ahlakı yaygınlaştırır.
2. Kötülüklerin azalmasını, iyiliklerin yaygınlaşmasını sağlar.
3. Sosyal yardımlaşmayı artırır.
4. Diğerkamlık (isar) duygusunu geliştirir. Cömertlik, elde var olanı ihtiyaç sahibine vermek, paylaşmak, ikrâm etmektir. İsar(=Diğerkâmlık, özgeci olmak) ise cömertliğin zirvesidir. Kendi ihtiyacı olsa bile başkalarının ihtiyaçları için kendi ihtiyaçlarından vazgeçmek, kardeşini tercih etmektir.

HZ. MUHAMMED’İN HAYATI:
1. Hz. Muhammed'in hayatını, insanlığa getirdiğiyenilikleri iyi anlayabilmek için yaşadığı asırdaArabistan'ın genel durumunu ve Arapların yaşayışlarınıbilmek gerekir.
2. Arapların ana yurdu ve İslam'ın doğduğu yer olanArabistan, Asya Kıtası'nın güneybatısında yeralmaktadır.Doğudan Umman Denizi ve Basra Körfezi,batıdan Kızıldeniz, kuzeyden lrak ve Suriye, güneyden de Aden Körfezi ve Hint Okyanusu ileçevrili bir yarımadadır.
3. Peygamberimizin doğduğu yer olan Hicaz bölgesi Arap yarımadasının yaşamaya en elverişli bölgelerinden biridir.
4. İslamiyet’tenönce Arapların bir kısmı çöllerde göçebe hayatı sürerken (bunlara bedevi denilmektedir) diğer bir kısmı köye şehirlerdeyaşıyorlardı, Göçebeler hayvancılıkla,yerleşik olanlar ise tarım ve ticaretle uğraşırlardı.İslam'dan önce Araplar kabilelere ayrılmışlardır.Kan davası ve sınır anlaşmazlıkları yüzünden kabilelerarasında sık sık savaşlar olurdu. Özellikle İslamiyet öncesinde yaşayan bedeviler son derece kaba saba ve nezaketten nasibi olmayan insanlardı. Daha sonra İslamiyet’le tanışanlar bütün davranışlarında kılı kırk yararak davranmışlar, Allah korkusu taşıdıklarını örnek ahlak davranışları sergileyerek göstermişlerdir.
5. İslamiyet öncesi Arapların çoğu putperestti. Tektanrı inancıhemen hemen tamamen unutulmuştu. İnsanlar, kendi elleriyleyaptıkları putlara taparlar ve onlar için kurbanlar keserlerdi. Yani o dönemde Arapların büyük çoğunluğu müşrikti. Onlar, putların insanları Allah’a yaklaştırdığınave Allah katında kendilerine yardımcı olacağınainanırlardı. Bu durum Kur'an-ı Kerim'de şöyleifade edilmiştir. "…O’nu bırakıp da başka dostlar edinenler, “Biz onlara sadece, bizi Allah’a daha çok yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz” diyorlar…” (Zümer suresi 3.ayet)
6. Yeryüzünde Allah'a ibadet için yapılan ilk bina Kâbe’dir. Kâbe Allah'ın emriyle Hz, İbrahim veoğlu Hz. İsmailtarafından Mekke'de yapılmıştır.Zamanla "tevhit inancı" unutulmuş ve Kâbe putlarla doldurulmuş; Mekke şehri de putperestliğin merkezi halinegelmişti. Ayrıca Kâbe ve çevresinin güvenlioluşu nedeniyleArabistan’daki kabileler, taptıklarıputları getirip buraya koyar, senenin belli günlerindebu putları ziyarete gelenler Mekke'den kurulanpanayırlarda alışveriş yapar|ardı, Böylece Mekkehalkı, ticaret yaparak geçimini sağlardı.
7. Arabistan'da büyük çoğunluğu oluşturan putperestler dışında, Yahudi, Hıristiyan,Mecusi, Sabii ve Hanif dinine mensup insanlar da vardı.(Mecusi: ateşe tapanlar, Sabii: Yıldızlara tapanlarHanif, Hz. İbrahim'in dini geleneğini sürdürentevhit inancını benimsemiş kimselere denilmektedir.)
8. Araplar arasında şiir ve güzel söz söyleme sanatı (hitabet)oldukça ileri durumdaydı. Kurulan panayırlardaşiir yarışmaları düzenlenir, dereceye girenşiirler Kâbe’nin duvarına asılırdı. Sözlü edebiyatgeleneği gelişmiş olmasınakarşın okuma yazmabilenlerin sayısı azdı.
9. Arabistan’da halk, özgürler ve köleler olmak üzere iki sınıfaayrılmıştı. Köleler ve yoksullar eziliyor, adaleteönem verilmiyor, güçlü olanlar haklı sayılıyordu.İnsan hakları hiçe sayılıyor, kadına toplum içindesöz hakkı tanınmıyor ve mirastan pay verilmiyordu.Erkek çocuk doğurmayan kadına değer verilmiyordu.Kız çocuğu olan babalar, bunu utanılacakbir durum olarak görüyor hatta çoğunlukla, kızçocuklarını diri diri toprağa gömüyordu. Kur'an-ıKerim'de bu durum şöyle dile getirilmiştir. "Onlardan biri, kız ile müjdelendiği zaman içi öfke ile dolarak yüzü simsiyah kesilir!" (Nahl suresi 58.ayet)
10. İslam’dan önce Arap yarımadasında Allah’a şirk koşmanın yanında içki, kumar, hırsızlık, tefecilik, falcılık gibi kötü alışkanlık ve davranışlar yaygındı. Tüm bu nedenlerle bu döneme "Cahiliye Dönemi"denilmektedir. Bütün bu olumsuzluklarınyanında, Araplar arasında cömertlik, konukseverlik,cesaret, sözünde durma, düşmanları bile olsakendilerine sığınanları koruma gibi bazı güzeldavranışlarda bulunanlar da vardı.
11. İslamiyet’in doğduğu yıllarda Arap Yarımadası'nakomşu iki büyük devlet bulunmaktaydı. Bunlar, Bizansve Sasani imparatorluklarıydı. Bölgedeki küçükdevletler bu iki devlete bağımlıydı. Siyasi açıdanda Avrupa, Afrika ve Asya kıtaları birbirindenfarksızdı. Örneğin, İspanya ve güney Fransa'dasaltanat yüzünden siyasi krizler vardı. Anglosaksonlarİngiltere adasını istila etmişlerdi. Hint,Tibet ve Çin savaşlarla birbirlerine girmişti. İran ve Bizanssürekli mücadele halindeydi. Afrika'daise Romalılar ve Yunanlılar, Mısır'ı sömürme yarışınagirmişlerdi. İslamiyet öncesi bütün kıtalar dini,sosyal ve siyasi yönlerden birbirinden çok farklıdeğildi.
HZ.MUHAMMED (S.A.V.):
DOĞUMU, ÇOCUKLUĞU VE GENÇLİĞİ
1. Hz. Muhammed, 20 Nisan 571’de Mekke’de doğdu. (Rebiülevvel ayı 12. gecesi, pazartesi) Babası Abdullah, annesiAmine'dir. Babası, peygamberimiz doğmadanönce vefat etti. Dedesi Abdulmuttalip, ona "çok övülen" anlamınagelen "Muhammed" adınıverdi. Peygamberimizin doğduğu gece her yıl Mevlit Kandili olarak kutlanır. Ayrıca her yıl 20 Nisan’ı içine alan hafta Kutlu Doğum Haftası olarak çeşitli etkinliklerle kutlanmaktadır.
2. Mekkeliler, yeni doğan çocukları sütanneye vererekhavası güzel olan yerlere gönderirlerdi. ÇünküMekke'nin havası, yeni doğan çocuklara ağır gelirdi ve aynı zamanda dil yeteneği köylerde şehirlerden daha iyi durumdaydı. Bu geleneğe uyarak Peygamberimizi Halimeadlı bir sütanneye verdiler. Fakir olan Halime'ninevine bu yeni bebekle birlikte bereket geldi, Peygamberimizin Şeyma ve Abdullah adında iki sütkardeşi vardı.
3. Peygamberimiz dört yaşında Mekke'ye getirildi ve altıyaşına kadar annesinin yanında kaldı. Annesiylebirlikte babasının mezarını ziyaretten dönerkenannesi Medine yakınlarındaki Ebva köyünde vefat etti. Peygamberimiz bundan sonra dedesiAbdulmuttalip’in yanında kaldı.
4. Sekiz yaşındayken dedesinin vefat etti. Vefatından önce sevgili torununu oğlu Ebu Talip'e emanet etti. Ebu Talip yeğeniniçok sever onu kendi çocuklarından ayırmazdı.Peygamberimiz de amcasını sever ve ona işlerindeyardımcı olurdu.Ticaretle uğrasan Ebu Talip zaman zamanSuriye'ye giderdi, Amcası, Hz. Muhammed'i biryolculuğunda beraberinde Suriye’ye götürdü. Ebu Talip'ten ticareti öğrenen Peygamberimiz gençlikçağına girdiğinde artik tek başına bir kervanı yönetecek bilgiye sahipti. (Peygamberimiz daha sonra amcası Ebu Talip’in oğlu Ali’yi yanına alarak amcasına vefa borcunu ödemeye çalışmıştır. Hz.Ali peygamberimizin yeğenidir ve hem ilk Müslümanlardandır hem de sonradan damadı olmuştur.
5. Toplum içinde doğrulukve dürüstlüğüyle tanınan Hz. Muhammed, hakkigözeten ve herkesin güvenini kazanan bir kişiliğesahipti. Bu nedenle de herkes ona Muhammedü'l-Emin (Güvenilir Muhammed) diyordu.
6. Hz.Muhammed'in doğruluk ve dürüstlüğü, zenginbir kadın olanHz. Hatice’nin dikkatini çekti ve peygamberimizden ticaret kervanını yönetmesini istedi. Sonuçta dürüstlüğüne hayran olduğu bu gence evlilik teklifinde bulundu. EvlendiklerindePeygamberimiz25, Hz, Hatice ise 40 yaşındaydı.
7. Bu evlilikten altı çocuk dünyaya gelmiştir. Çocukları: Kasım, Abdullah, Zeynep, Rukiye, Ümmü Gülsüm ve Fatıma. Peygamberimizin bütün çocukları kendisinden önce ölmüştür. Yalnız Hz. Fatıma Peygamberimizden 6 ay sonra vefat etmiştir. Hz. Hatice vefat edinceye kadar peygamberimiz ikinci bir evlilik yapmamıştır.
8. Peygamberimiz 35 yaşındayken Kureyşliler işbölümü yaparak Kâbe’nin onarımına başladılar ancak Hacerü'l-Esvet taşının yerine yerleştirilmesinde ihtilaf çıktı ve her kabile taşı yerine yerleştirmenin kendi hakları olduğunu iddia ettiler. Çıkan anlaşmazlığı Kabe'ye ilk giren kişinin çözüme kavuşturmasını kararlaştırdılar. İlk gelen kişi Muhammedü'l-Emin (Güvenilir Muhammed) idi. Onun hakemliğini herkes kabul etti. Peygamberimiz hırkasını ortaya sererek Hacerü'l-Esvet taşını üzerine koydu ve her kabileden bir kişi hırkanın kenarlarından tuttu. Taşın konulacağı yere gelindiğinde Peygamberimiz taşı kendi eliyle alarak yerine koymuştur. Kavgaya hazırlanan Mekke'nin barışı tekrar sağlanmıştır. Bu olay tarihe Kabe Hakemliği olarak geçmiştir.
VAHYİN GELİŞİ ve PEYGAMBERLİK
1. Arap Yarımadası'ndaki haksızlık, kötülük, adaletsizlik,ahlaki çöküntü, insanların putlara tapması,Hz. Muhammed'i derinden etkiliyordu. Kendisi hiçbir zaman içinde bulunduğu toplumun kötülük ve yanlış inançlarına, alışkanlıklarına bulaşmamış olan peygamberimiz bu ortamdan uzaklaşarak yalnız kalıpdüşünmeyive ibadet ile meşgul olmayı istiyordu.Bu amaçla yanına yiyeceğini alıp Mekke yakınlarındabulunan Nur Dağı'ndaki Hira Mağarası'nagidiyordu. Burada yalnız başına günlerce kalarakevreni yaratan Allah'ın büyüklüğünü ve toplumuniçinde bulunduğu kötü durumu düşünüyordu.
2. Hz. Muhammed, 610 yılının ramazan ayında,bir pazartesi gecesi, Hira Mağarası'na çekilmiş düşüncelere dalmıştı. Bu sırada Cebrail, Peygamberimize geldi ve ona "Oku!" diye seslendi. Peygamberkorku ve endişe içerisinde, "Ben okumabilmem!" dedi. Cebrail ikinci kez, "Oku!" dedi. Hz.Muhammed yine "okuma bilmem!" dedi. Cebrailüçüncü kez, aynı istekte bulununca Peygamber "Ne okuyayım?" diye sordu. O zaman Cebrail, Alâk suresinin ilk beş ayetini okudu. Bu ayetler:“Yaratan Rabbinin adıyla oku! - O, insanı bir alaktan (embriyodan) yarattı. Oku! Rabbin sonsuz kerem sahibidir. O Rab ki kalemle yazmayı öğretti. İnsana bilmediği şeyleri öğretti.” (Alak Suresi, ayet:1-5)
3. Cebrail, bu ayetleri okuduktan sonra Hz.Muhammedbunları tekrarladı. Biraz korku biraz daheyecanla evine geldi. Hemen yattı ve eşi Hz.Hatice'den üzerini örtmesini istedi. Sakinleşinceona başından geçenleri anlattı. Hz. Hatice, "Sendaima eli açık ve cömertsin, iyilik yaparsın, fakirve muhtaçlara yardıma koşarsın, misafiri ağırlarsın.Böyle bir insanı Allah yalnız bırakır mı?" diyerekonu teselli etti.:
4. Hz. Muhammed'e ilk ayetlerin gelmesinden birsüre sonra, ikinci kez vahiy geldi. Bu vahiyle Allah,ona şöyle buyurdu: "Ey örtüsüne bürünüp sarınan (Resûlüm)! Kalk, ve (insanları) uyar. Sadece Rabbini büyük tanı. Elbiseni tertemiz tut. Kötü şeyleri terk et” (Müddessir Suresi, ayet:1-5)
5. İlk vahiy, Hz. Muhammed'in peygamber olarak seçildiğiniortaya koymaktaydı, İkinci vahiy ise ona,İslam dinini insanlara tebliğ etmeyi emrediyordu.Buna bağlı olarak Peygamber insanları İslam dinineçağırmaya başladı. Ancak bu çağrıyı bir süregizli bir şekilde yaptı.
6. Hz. Muhammed, İslam dinini öncelikle güvendiğikişilere, yakın çevresine anlattı ve onları Müslümanlığadavet etti. Bu insanların bir kısmı, onunçağrısını kabul ederek Müslüman oldular.Hz. Muhammed, insanları İslam'a üç yıl boyuncagizli bir şekilde davet etti. Daha sonra Yüce Allah, artık çağrıyı açıkça yapmasınıve bütün insanları İslam'a davet etmesini emretti."Öyleyse sen emrolunduğun şeyi açıkça söyle ve müşriklere aldırış etme.” (Hicr Suresi, 94)ayetinin gelmesiyleİslam'a açıktan davet başlamış oldu.
7. Hz. Muhammed, önce yakınlarını evinde sonrada Mekkelileri Safa Tepesi'nde topladı. Allah'tanaldığı vahyi onlara bildirdi ve onları İslam'a davetetti. Başta amcası Ebu Lehep olmak üzereMekkelilerin bir kısmı Peygamberimizin çağrısını kabuletmediler.

HZ. MUHAMMED’İN HİCRETİ
1. İslam'a çağrının ilk yıllarında, Mekke'nin ileri gelenleri,Hz. Muhammed'in İslam'a davetini pekfazla önemsemediler. Peygamber ve arkadaşlarıyla alay ederek onları küçümsediler. Ancak güngeçtikçe İslam'ı kabul edenler çoğalıyordu. Her ne kadar Müslüman olanlar genellikle yoksul, köle insanlar olsalar da bu durumdanrahatsız olan müşrikler, Hz. Muhammedve arkadaşlarına kötü davranmaya özellikle kimsesi olmayan fakir ve köle Müslümanlara baskı ve işkenceye başladılar.
2. . Hz. Muhammed'in çağrısı tüm insanlığa yönelikti.Bu nedenle yabancıların Mekke'ye geldikleri hacmevsiminde onları İslam'a davet ediyordu. Bu davetlermüşrikleri iyice kızdırdı. Mekkeliler ona vearkadaşlarına yönelik baskıları daha da artırdılar.Özellikle yoksul, güçsüz Müslümanlara daha çok eziyet ve işkence ettiler. Müslümanları bellibir bölgeyehapsederek onlarla her türlü alışverişi kestiler.
3. Müşriklerin yaptıkları baskıların dayanılmazhale gelmesi üzerine Peygamberimiz MüslümanlaraHabeşistan'a hicret (göç) etmelerini tavsiye etti.Bunun üzerine Hz. Ali'nin abisi Cafer-i Tayyar başkanlığında bazı Müslümanlar, 615 ve 616yılında Habeşistan'a hicret ettiler. Bu,İslam tarihindeki ilk Hicret’tir.
4. Bu arada Hz.Peygamberin amcası Hz. Hamza ve Mekke'ninileri gelenlerinden Hz. Ömer Müslüman olmuşlardı. (Hz.Ömer 40. Müslümandır)Böylece Müslümanlar biraz daha güçlenmişlerdi.Özellikle Hz. Ömer'in Müslüman olmasıylailk defa açıkça ve topluca ibadet yapılmaya başlandı.
5. Müşrikler baskılarıyla İslam'ın yayılmasına engelolamayınca Peygambere. amcası Ebu Taliparacılığıyla anlaşma teklif ettiler, Peygamberin,İslam'ı yaymaktan vazgeçmesi karşılığında istediğikadar para, Mekke'nin yönetimi ve istediği kadınlaevlenme gibi birçok teklif götürdüler. AncakHz. Muhammed, "Allah'a yemin ederim ki sağelime güneşi, sol elime de ayı koysalar benyine de yolumdan dönmem!" diyerek bu tekliflerireddetti.Yaşanan bütün olumsuzluklara ve her türlü güçlüğerağmen, Hz. Muhammed peygamberlik görevini yapmayı sürdürüyordu. Gerek Mekkelilere gerekseMekke dışında gelen insanlara her fırsattaİslam'ı anlatıyordu.
6. Hz. Peygamber 620 yılında Medineli bir gruplaAkabe denilen yerde görüşerek onları İslam'adavet etti. Medineliler de bu daveti kabul ederekMüslüman oldular- 621 ve 622 yıllarında dahabüyük gruplar halinde Mekke'ye gelerek Peygamberlegörüşen Medineliler onu ve Müslümanlarıkentlerine davet ettiler. Peygambere, Medine'yegöç ederse onu, canları gibi koruyacaklarını söyleyipbağlılık yemini ettiler. Hz. Muhammed'in hicrettenönce Medinelilerle görüşmesi ardı ardınaüç yıl devam etti. “Akabe Beyatları” denilen bu iki görüşmedensonra Müslümanlar, gruplar halindeve gizlice Medine'ye göç etmeye başladılar.
7. Hicret haberini duyan müşrikler İslam dininin yayılmasınıengelleyemeyeceklerini anlayınca Dar’ün-Nedve denilen ve Mekke şehrinin yönetim merkezi olan yerde bir toplantı yaparak Peygamberiöldürmeye karar verdiler. Her kabiledenseçilen suikastçılar, Hz. Peygamberin evini kuşattılar.Ancak Peygamber, müşriklerin bu planınıvahiy ile haber almıştı. Bir süre sonra Peygamberimizde Hz. Ebu Bekir'le beraber Medine'yedoğru yola çıktı, Hz. Ali, müşrikleri oyalamak vePeygamberin hicretini mümkün kılmak amacıylabütün tehlikeleri göze alarak onun yatağına yatmıştı.Müşrikler Peygamberi öldürmek üzere evegirdiklerinde Hz. Ali'yi onun yatağında yatarkenbuldular. Hz. Ali'nin ve diğer sahabelerin hicretteki büyük fedakarlıkları Kur'an-ı Kerim'de şöyle övülmüştür:“İnsanlardan öyleleri de var ki, Allah'ın rızasını kazanmak için kendini ve malını feda eder. Allah da kullarına şefkatlidir." (Bakara suresi, 207.ayet).
8. Peygamberimiz, Hz. Ebu Bekir'le Sevr Mağarası'ndagizlenirken onları aramaya gelen bir grup,mağaranın girişine kadar geldi. Hz, Ebu Bekirbu durumdan endişelendi. Peygamberimiz de,"Üzülme, Allah bizimledir" diyerek onu tesellietti. Kur'an-ı Kerim'de bu durum şöyle anlatılır:"Eğer siz ona (Resûlullah'a) yardım etmezseniz (bu önemli değil); ona Allah yardım etmiştir: Hani, kâfirler onu, iki kişiden biri olarak (Ebu Bekir ile birlikte Mekke'den) çıkarmışlardı; hani onlar mağaradaydı; o, arkadaşına. ‘Üzülme, çünkü Allah bizimle beraberdir’, diyordu. Bunun üzerine Allah ona (sükûnet sağlayan) emniyetini indirdi, onu sizin görmediğiniz bir ordu ile destekledi ve kâfir olanların sözünü alçalttı. Allah'ın sözü ise zaten yücedir. Çünkü Allah üstündür, hikmet sahibidir.” (Tevbe suresi 40.ayet)
9. Hz. Muhammed yoluna devam etti veMedine yakınlarındaki Kuba köyüne gelerek buradabirkaç gün kaldı. Burada bir mescit yaptırdı. İlk CumanamazınıKuba yakınlarında Ranuna vadisinde kıldı.Daha sonra, Medine'yehareket etti ve 622 yılının Eylül ayında bu kenteulaştı.O zamanki adıyla Yesrib, peygamberimizin hicretinden sonra Medine (medeniyet-şehir) adını almıştır. Medineliler, son peygamberi sevgi gösterileriylekarşıladılar.
10. Peygamberimizin yatağına yatarak büyükkahramanlık ve cesaret örneği gösteren yeğeni Hz,Ali de emanetleri sahiplerine teslim ettikten sonraMedine’ye hicret etti. (Kendisine peygamber olarak inanmayan insanlar bile en güvenilir kişi olarak Hz. Muhammed’i kabul etmekte (Muhammedü’l-Emin), aileleri, çoluk-çocukları, akrabaları vs. yerine en kıymetli eşyalarını, paralarını vb. peygamberimize emanet ederlerdi. İşte Hz. Ali bu emanetleri sahiplerine teslim ettikten sonra hicret etmiştir.)

HZ. MUHAMMED’İN İSLAMİYETİ YAYMA ÇABALARI

1. Hz. Muhammed Mekke'de başladığı tebliğ faaliyetlerineMedine'ye hicret ettikten sonra da devametti. İlk iş olarak bir mescit yaptırdı. Yapılanbu mescide "Mescid-i Nebi" (Peygamber Mescidi) adı verildi. Burası sadece ibadet edilen ve namaz kılınan bir yer değildi.Peygamberimiz her fırsatta Müslümanları MescidiNebi'de bir araya toplayıp onlara dinin emirlerinianlatıyordu. Müslümanlarda gördüğü eksiklikleri uygun bir dille söylüyor ve onları uyarıyordu. Özellikle namazlardan sonra bir süre mescitte kalıp onlara öğüt veriyordu. Ayrıca Mescid-i Nebi'de,Medine dışından gelen konukları, yabancı ülkelerintemsilcilerini ağırlıyor, görüşmeler yaparakonları İslam'a davet ediyordu.
2. Medineli Müslümanlar ile Mekkeli müşrikler arasındaBedir (624), Uhud (625) ve Hendek (627)savaşları o|muştu. Savaş dönemi, HudeybiyeBarış Antlaşması (628) ile sona ermişti, Anlaşmaimzalandıktan sonra, barış ve huzur ortamıoluştu. Hz. Muhammed bu ortamı en iyi şekildedeğerlendirmek istiyordu. Bizans imparatoruna,Habeşistan'a, İran'a ve daha birçok yere elçilerleİslam'a davet mektupları gönderdi. Böyleceİslam'ın çağrısı birçok yere ulaştırılmış oldu.
3. Peygamberimizin görevlendirdiği sahabeler elçi olarak Bizans Kayseri Herakliyus'a, İranKisrası Hüsrev Perviz'e, HabeşistanKralı NecaşiAshame'ye,Mısır (İskenderiyye) MukavkısıCüreyc'e, Gassan Emiri Haris bin EbiŞemmer'e, Yemame emiri Hevze bin Ali'ye İslam’a davet mektupları götürdüler.
4. Kayser Herakliyus, mektubu getiren elçiyi güzelcedinledi ve hediyeler vererek onu nezaketle geriçevirdi. İran Kisra'sı mektubu okuyunca sinirlendive onu yırtıp attı. Necaşi, mektubu ve elçiyisaygıyla karşıladı. Hz, Muhammed'e bir mektupyazarak Müslüman olduğunu bildirdi. (Necaşi daha öncede ilk hicret eden Müslümanları himaye edip korumuş ve kendi dini olan Hıristiyanlık ile bu yeni din olan İslam’ın aynı kandilden çıkan ışıklar gibi olduğunu ifade etmişti) Mısır MukavkısıCüreyc, Peygamber elçisine hürmet gösterdifakat Müslüman olmadı. Gassan Emiri Haris,gönderilen mektubu küstahça yere attı ve elçiyesaygısız davrandı. Hıristiyan olan Yemame EmiriHevze ise elçiye kötü davranmadı ancak Müslümanda olmadı.
5. Mekkeli müşrikler iki yıl sonra HudeybiyeAntlaşması'nı bozdular. Bunun üzerine Hz. Muhammeddüzenli bir ordu hazırlayıp Mekke'yeyürüdü. Müşrikler, Müslümanlara karşı koymayacesaret edemeyince Mekke, 1 Ocak 630 tarihinde kan dökülmeden Müslümanlarıneline geçti. Peygamber ve MüslümanlarKâbe’yi putlardan temizledi ve tavaf etti. Dahaönce ve Uhud Savaşı'nda Müslümanlara türlü işkenceleryapanlar genel af ilan edilerekaffedildi. Hz. Muhammed'inbu tutumu karşısında Mekkelilerin büyük bir kısmıİslam’ı kabul etti.
6. Mekke'nin fethinden sonra, çeşitli bölgelerdengelen insanlar, kendi istekleriyle gruplarhalinde Müslüman oldular. Kur'an-ı Kerim'de budurum şöyle anlatılmaktadır: "Allah'ın yardımı ve zaferi gelip de insanların bölük bölük Allah'ın dinine girmekte olduklarını gördüğün vakit Rabbine hamdederek O'nu tesbih et ve O'ndan mağfiret dile. Çünkü O, tövbeleri çok kabul edendir.” (Nasr Suresi, ayet 1-3)
Peygamberimiz, Mekke’nin fethinden sonra yine Medine’ye dönmüş ve orada yaşamaya devam etmiştir.
VEDA HUTBESİ’NDE EVRENSEL MESAJLAR
1. Sevgili Peygamberimiz. 632 yılında kalabalık bir Müslümantopluluğuyla birlikte hacca gitti. Peygamberimiz,bu ilk ve son hac görevi sırasında Mekke yakınlarında bulunanArafat'ta yüz binden fazla Müslüman’a hitaben yaptığı konuşmaya Veda Hutbesi denir.
2. Veda Hutbesi'nin İslam tarihinde önemli bir yerivardır. Çünkü bu hutbe, Peygamberimizin 23 yıl içerisindeyaptığı ilahi duyurunun ana noktalarını dilegetirir.
3. Veda Hutbesi'nde Peygamber, insanlara Allah'ınbir ve tek olduğunu, Hz. Adem’den geldiklerini ve buyüzden herkesin eşit olduğunu söylemiştir. Kadınhakları üzerinde durmuş, toplumsal barışınkorunması için neler yapılması gerektiğini bildirmiştir.İnsanların can, mal, namus, şeref, haysiyetve özgürlüklerinin dokunulmaz olduğuna dikkatçekmiştir. Kan davası, kölelik, zulüm ve haksızlıkgibi insan onuruyla bağdaşmayan ve toplumdahuzursuzluk yaratan bütün tutum ve davranışlarıyasaklamıştır.
4. Veda Hutbesi'nde Peygamberimizin sıksık "Ey insanlar!" diye hitap etmesi, hutbede yer alan prensiplerin evrensel nitelikte olduğunu göstermektedir.

HZ. MUHAMMEDİN VEFATI
Veda Haccı ve Veda Hutbesi Hz- Muhammed'inbir ayrılık mesajı gibiydi. Hac ibadetini yapıpMedine'ye döndü ve bir süre sonra hastalandı.Rahatsızlığı günden güne arttı. İyice ağırlaşıp mescide çıkamaz duruma geldiğinde Hz. EbuBekir’e namazları kıldırmasınısöyledi.
Hz, Muhammed, 8 Haziran 632 tarihinde, 63 yaşındaykenMedine'de vefat etti. Cenazesi Hz. Ali tarafındanyıkandı ve kefenlendi. Bütün peygamberler gibi vefat ettiği yere defnedildi. Ravza-i Mutahhara olarak adlandırılan kabri,Medine'de Mescid-i Nebi'nin içindedir. Ravza-iMutahhara; tertemiz çiçekli bahçe, cennet bahçesianlamına gelir.Peygamberimiz vefatına başta Hz, Ömer olmak üzere herkesçok üzülmüştü. Ne yapacaklarını bilmiyorlardı.Hz. Muhammed'in ölüm haberini alan Hz. EbuBekir hemen mescide geldi. Herkes ağlıyordu.Hz. Ebu Bekir, sessizce Peygamber odasına girdi.Yüzündekiörtüyü kaldırdı, Ağlayarak Peygamberimizialnından öptü ve “Anam babam sanafeda olsun ey Allah'ın Peygamberi. Senin hayatında güzel, ölümün de güzel” dedi. Dışarı çıktıve orada bulunanlara, "Muhammed, ancak bir peygamberdir. Ondan önce de peygamberler gelip geçmiştir. Şimdi o ölür ya da öldürülürse, gerisin geriye (eski dininize) mi döneceksiniz? Kim (böyle) geri dönerse, Allah'a hiçbir şekilde zarar vermiş olmayacaktır. Allah, şükredenleri mükafatlandıracaktır." (Al-i İmran Suresi, 144.ayet)ayetini okudu.

İNSANIN ALLAH’LA İLETİŞİMİ

1. Dua; insan ile Allah arasında iletişim kurma yollarından biridir. İnsan, dua ederken Allah'ın kendisini işittiğinin bilincindedir. İnsan dua ile dileklerini aracısız olarak Allah'a iletmekte, ondan yardım istemektedir.
2. İbadet;genel anlamda, "İnsanın Allah'a karşı duyduğu saygı ve sevginin sonucu olarak onun rızasını, hoşnutluğunu kazanmak için yapmış olduğu iş ve davranışlara denir. İbadeti; Allah’ın sevdiklerini yapmak, sevmediklerini yapmamak olarak da tarif edebiliriz. İnsanın yaratılış amacı; Yüce A|lah'ı tanımak, ona ibadet etmek ve onunla iletişimi sürekli hale getirmektir. Bu nedenle ibadetler yalnızca Allah'ın sevgisini kazanmaya yönelik olmalıdır. Namaz kılmak, oruç tutmak, zekat vermek, hacca gitmek, dua etmek, Kur'an okumak, kurban kesmek, sadaka vermek dinimizde yer alan ibadetlerden bazılarıdır. Aynı zamanda yalan söylememek, içki içmemek, kumar oynamamak (yasaklardan kaçınmak) da ibadettir.
3. Tövbe, insanın işlediği bir günah veya hatadan pişmanlık duyması, aynı hatayı bir daha yapmamaya karar vermesi ve hatalardan dolayı Allah'tan bağışlanma dilemesidir. Allah’tan bağışlanma dilemeye istiğfar denilir. İyi-kötü, doğru-yanlış ayırımını aklıyla yapabilen insan, iradesiyle özgür bir şekilde karar vererek davranır. Yaratılışı gereği hatalara açık olan insanın Kur’an’da aciz, unutkan ve nefsine düşkünlüğü belirtilmiştir. Bu yüzden bazen (bilerek-bilmeyerek) yanlış, kötü işlerde yapabilir, günah işleyebilir. Allah insana yaptığı hataları düzeltme, eksiklerini tamamlaması için Allah’a karşı işlenen suçlarda tövbe, kulların birbirleriyle olan ilişkilerindeki hatalar içinse helalleşme fırsatı vermiştir. Allah’ın bağışlaması, af etmesine Mağfiret denir. Yüce Allah’ımız af etmeyi sevdiğini Kur’an’da bildirmiş ve kullarının da birbirini af etmesi durumunda mükafat vereceğini va’d etmiştir

İSLAM DİNİNİN TEMEL KAYNAĞI KUR’AN-I KERİM:

Kur'an-ı Kerim, Allah tarafından vahiy yoluyla,Hz.Muhammed'e indirilen son ilahi kitaptır. İslamdininin temel kaynağıdır. Dolayısıyla kıyamet gününekadar insanlara rehberlik etmeye ve onları aydınlatmayadevam edecektir. İslam dinini öğrenmek ve karşılaşılan problemleriçözmek için öncelikle Kur'an-ı Kerim'e başvurulmalıdır. Ancak Kur'an'da her sorunun cevabını ayrıntılı birşekilde bulmak mümkün olmayabilir, Hz. Muhammedinsanlara, Kur'an'da genel hatlarıyla anlatılan emir veyasakların nasıl hayata geçirileceğini yaşayarak göstermiştir.
Kur'an-ı Kerim'in TarihiKur'an'ın indirilişi, Hz. Muhammed'in, 610 yılının Ramazan ayında, ilk vahyi almasıyla başlayıp vefatettiği 632 yılına kadar sürmüştür. İlk vahyin KadirGecesi'nde indirildiği Kur'an-ı Kerim'de Kadir Suresi’nde şöyle ifadeedilir: "Biz onu (Kur'an'ı) Kadir Gecesi'nde indirdik."Kur'an-ı Kerim yaklaşım olarak 23 yıllık bir süreiçinde ayet ayet veya sure sure indirilmiştir. Çünkübazı ayetler, belli bir olayın ardından gelip o olayla ilgili açıklama getirmekteydi. Böylece insanlar Kur'an-ıKerim'i daha iyi öğrenmiş ve anlamışlardır.Hz. Ebu Bekir Döneminde kitap haline getirilenKur'an, Hz. Osman'ın halifeliği döneminde çoğaltıldı.Çünkü;
 Yapılan fetihler sonucu İslam coğrafyası genişlemiş ve Müslüman nüfus artmıştı.
 Mahalli lehçe farklılıklarının etkisiyle bazen aynı metin farklı telaffuz edilebiliyordu.
Kur’an’la İlgili Bazı Kavramlar:
1. Ayet: Sözlükte işaret, delil ve alamet demektir. Kur'an'da, "Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelip gidişinde aklı selim sahipleri için gerçekten açık ayetler (deliller) vardır." (Al-i İmran Suresi, 190.ayet) denmiştir. Kur’an-ı Kerim’deki sûreleri meydana getiren cümle veya cümleciklerden her birine ayet denir. 6000’den fazla ayet vardır. (Kur’an’da 6236 ayet vardır.Ancak kolaylık olması -ve başka bir sayım şekline göre- bu 6666 şeklinde söylenir.) En uzun ayet Bakara Suresinin 282. ayetidir (alışveriş, borçlanma hukuku anlatılmaktadır.) En kısa ayetler de Mukataa harfleri denilen sûre başlarında kesik kesik, ikisi üçü birleşik veya tek başına yazılı bulunan harflerdir. bu harfler okunurken teker teker okunur, bir kelime gibi okunmaz. (Elif-Lam-Mim, Ya-Sin) gibi.
2. Sûre: Kur'an'ın en az üç ayetten oluşan her bir bölümüdür. Kur’an’ın ‘Besmele’ler ile birbirinden ayrılan 114 bölümünden her birine sûre denir. Tevbe suresi hariç bütün sureler besmele ile başlar. En uzun sure 286 ayetten oluşan Bakara, en kısa sure ise 3 ayetten oluşan Kevser suresidir. Kur'an-ı Kerim’de 114 sure bulunmaktadır. İlk suresi 1. sure olan Fatiha suresidir. Son suresi ise 114. sure olan Nas suresidir. En uzun sûre ikinci sure olan Bakara Sûresidir. En kısa sureler de İhlas, Kevser, Asr sureleridir.Ayetlerin toplamına, sure denir. Surelerin toplamı da Kur’an’dır.
3. Cüz: Kur’an’ın 20 sayfalık bölümlerinden her birine cüz denir. Kur’an’da 30 cüz vardır. Her cüzün başında cüz başlangıcını gösteren işaretler bulunur. Cüz gülü denilen bu işaretlerin içinde o cüzün sıra numarası yer alır. Kur'an'ın cüzlere ayrılmasıonun okunmasında ve ezberlenmesinde kolaylık sağlar.Her bir Cüzün 5’er sayfalık bölümüne de Hizp denir. (Bunlar ezberleme ve hatim paylaşımları ve aranan ayetlerin bulunmasındaki kolaylık içindir yoksa asıl sınıflandırma Kur’an’ın sureler şeklindeki yapısıdır.)
4. Mushaf: Sözlükte iki kapak arasında toplanmışsayfalar demektir. Terim olarak kitap haline getirilmişolan Kur'an'ın özel adıdır.Kur’an-ı Kerim ilk kez Hz.Ebu Bekir döneminde Mushaf haline getirilmiştir. Kur’an-ı Kerim toplam olarak 604 sayfadır.
5. Tecvit: Kur'an-ı Kerim'in güzel bir şekilde okumak için uyulması gerekenkuralları kapsayan bir ilimdir.
6. Mukabele: Sözlükte karşılıklı okuma anlamınagelir. Mukabele, Hz. Muhammed ile Cebrail her yılın Ramazan ayında Kur'an’ı karşılıklı olarak okurlardı. Özellikle Ramazan ayında insanların bir araya gelerek birkişinin okuyup diğerlerinin takip etmesi şeklinde karşılıklı Kur’an okumaya mukabele denir. Sünnet olan bir ibadettir.
7. Hatim: Sözlükte bitirmek, sona erdirmek demektir.Kur'anı Kerim'i ezbere ya da yüzünden,baştan sona kadar okumaya veya dinlemeye hatim denilmektedir. Hatim etmek şeklinde ifade edilir. Genellikle çocukluk çağında ve ilk hatmini yapan çocuk için kutlama amacıyla eş-dost, akrabanın davet edildiği ilahilerin okunduğu dini bir törenyapılır.
8. Hafızlık: Kur'an-ı Kerim'i bütünüyle ezberlemeye hafızlık denir. Kur'an'ı Kerim’i baştan sona ezberleyen kişiye de hafız denir.
9. Meal: Birebir tercümeden biraz daha geniş bir şekilde Kur’an ayetlerinin kısaca anlamını açıklamaktır.
10. Tefsir: Sözlük anlamıyla açıklamak yorumlamak demektir. Kur’an ayetlerinin zamanın bütün bilimlerinden de yararlanılarak geniş bir şekilde açıklanıp yorumlanması ve murad-ı ilahi denilen Allah’ın ne öğretmek ve bizden ne istediğini anlama gayretidir. Tefsir bilimiyle uğraşanlara müfessir denir. Tefsirler 5-10-20-30 veya daha fazla ciltlerde olabilmektedir. Türkçe En meşhur tefsir Atatürk’ün talimatıyla Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır’ın yaptığı Hak Dini Kur’an Dili adlı tefsiridir. Elmalı Tefsiri diye meşhurdur.

KUR’AN-I KERİM’İN BELLİ BAŞLI KONULARI

1. İnanç: Kur'an-ı Kerim'in başlıca konuları, iman, ibadet, ahlak ve sosyal ilişkilerdir. İman, Peygamber Allah tarafından getirdiği ilkeleri tasdik etmek ve bunların doğru olduğunu tereddütsüz kabul etmektir. İslam inancının temelini tevhit inancı oluşturur. Tevhit, Allah'ın tek olduğuna; eşi, benzeri ve ortağının olmadığına inanmaktır.
2. İbadet: Kur'an-ı Kerim’de inanç esaslarından sonra yer a|an ikinci önemli konu ibadettir. İbadet, insanın Allah'a sevgi, saygı ve itaatini göstermek, onun hoşnutluğunu kazanmak niyetiyle ortaya koyduğu tutum ve davranışlardır.
3. Ahlak: Kur'an-ı Kerim'de inanç ve ibadetin yanı sıra üzerinde önemle durulan konulardan biri de ahlaktır. Ahlak, inanç ve ibadetlerin gereği olarak ortaya çıkan, ihlâs ve samimiyetle yerine getirilen davranışlardır-

DEĞER NEDİR VE NASIL OLUŞUR:
Değer; bir toplum içinde veya insanlar arasında benimsenmiş ve yaşatılmakta o|an her türlü duyuş, düşünüş, davranış, kural ve kıymettir. Değer kavramı insana özgüdür. Söz ve davranışların doğru, yanlış, güzel, çirkin, iyi ve kötü şeklinde tanımlanmasını sağlayan temel etken değerdir.
1. Örf ve Adetlerin Dinle İlişkisi: Örf (gelenek); bir toplum, eskiden beri uygulana gelen,dolayısıyla kuşaktan kuşağa iletilen, kültüreldeğer, alışkanlık ve davranışlardır. Adet (görenek),bir şeyi eskiden beri görüldüğü gibi yapma alışkanlığıdır.Genel anlamda ise örf ve adet, insanların düşünce,tutum ve davranışlarının pratikleşmiş halidir, Sosyal hayat, ağırlıklı olarak bu yazısız kurallarla şekillenir.Din ise örf ve adetlerin şekillenmesini ve devamlılığınısağlar.
2. Ahlaki Değerlerin Dinle İlişkisi: Ahlak sözlükte; seciye, tabiat, huy gibi anlamlara gelmektedir. İnsanın iyi veya kötü olarak vasıflandırılmasınayol açan söz ve davranışların geneline ahlakdenir, Ahlaklı insan iyi davranışlar sergileyip kötü davranışlardan uzaklaşır.
3. Kişilik Gelişiminde Değerlerin Etkisi. Değerlerin kişilik gelişiminde önemli bir etkisi vardır Bu etkinin düzeyi kişi ve topluma göre farklılık gösterir. Çocuğun kişiliğinin şekillenmesinde önce ailesinin,sonra içinde yaşadığı çevrenin ve aldığı eğitiminönemibüyüktür.Aile ve toplumda değerlere yer verilmesi, kişilikgelişiminde sevgi, şefkat, doğruluk, yardımseverlik,vatan ve millet sevgisi gibi erdemlerin kalıcı birşekilde yer etmesine imkân sağlar.

TOPLUMU BİRLEŞTİREN TEMEL DEĞERLER
Toplumların kendine özgü değerleri vardır. Bu değerler,top|um içindeki fertleri bir arada tutar. Vatan vemillet sevgisi, ülkü ve ideal birliği, bayrak ve millimarş, hürriyet ve bağımsızlık coşkusu, insan hakve hürriyet|erine saygı ortak değerlerin başında gelir.
1. Vatan ve Ülkü Birliği: Vatan; can, mal, namus gibi maddi ve manevideğerlerin korunup yaşatıldığı, üzerinde yaşanılan vesınırları belli olan toprak parçasıdır. Vatanımızı savunupkorumak, ülkü birliği (ortak hedefler) etrafında kenetlenmek,milli ve manevi görevlerimiz arasındadır.
2. Bayrak ve İstiklal Marşı: Bayrak, bir vatan üzerinde var olmanın, bağımsızve egemen olarak yaşamanın sembolüdür. Bayrak,milli değerlerin başında gelmektedir.
Her devletin farklı renk ve şekillerde kendineözgü bir bayrağı vardır. Bu şekil ve renkler rastgelekonulmuş değildir. Her birinin toplumun hafızasındayer etmiş tarihi arka planı vardır.
3. Hürriyet ve Bağımsızlık: Hürriyet; herhangi bir kısıtlamaya, zorlamayabağlı olmaksızın düşünme veya davranma, herhangibir şarta bağlı olmama durumudur. Bağımsızlık ise birülkenin kendi kendine yetebilmesi, siyasi, ekonomikve kültürel açıdan dışa bağımlı olmamasıdır.
4, İnsan Haklarına Saygı: İnsan hakları tüm insanların hiçbir ayrım gözetmeksizineşit, özgür ve onurlu yaşama hakkına sahipolmasıdır. Herkes, cinsiyet, ırk, renk, din, dil, zenginlikgibi farklar gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.Tarih boyunca hemen hemen her toplumda "insancayaşama arzusu" insan haklarının özünü teşkil etmiştir.

Milli Seciye Kavramı Atatürk: Seciye kelimesi sözlükte; huy, karakter, öz vekimlik gibi anlamlara gelir. Milli seciye ise bir milletinsahip olduğu karakteri ve milli kimliği ifade eder.İnsanların kendilerine özgü huyları bulunduğugibi, milletlerin de birbirinden farklı karakterleri mevcuttur.
Milli seciye, milleti millet yapan özelliklerdendir.Atatürk, milli seciye konusuna önem vermiş,Kurtuluş Savaşı'nda bunu sürekli gündemde tutmuştur,Ulusumuzun bağımsızlığını kazanmasında milletkarakterinin önemli etkisi olmuştur. Atatürk, milliseciyemiz hakkında şunları söyler: "Türk milletininkarakteri yüksektir. Türk milleti çalışkandır. Türkmilleti zekidir. Çünkü Türk milleti, milli birlik veberaberlik içinde güçlükleri yenmesini bilmiştir.Çünkü Türk milletinin yürümekte olduğu gelişmeve medeniyet yolunda, elinde ve kafasında tuttuğumeşale müspet ilimdir"
LAİKLİĞİ DOĞURAN NEDENLER
Laiklik dilimize Fransızcadan geçmiş bir sözcüktür.Bu sözcük Yunanca "Laikos" sözcüğünden gelmektedir.Laik kimse, halktan olan yani ruhban sınıfınamensup olmayan kimse demektir. Terim o|arak laiklik,din ve devlet işlerinin birbirlerinden ayrı olarak yürütülmesidir.
Laik Devlet: Laik devlet, din ve devlet işlerini birbirinden tamamenayırarak vatandaşların dini inanç ve ibadetlerinehiçbir şekilde müdahale etmez. Dini kurallar vekuruluşları yönetime karıştırmaz. Belli bir dini, benimsetmekve uygulatmak için vatandaşlarına baskı yapmaz.
Laiklik Din ve Vicdan Özgürlüğünün Güvencesidir. Laiklik ilkesi, din hürriyetini, vicdan (inanç) hürriyetinive ibadet hürriyetini kapsar. Atatürk din ve vicdanözgürlüğünü, "Her birey istediğini düşünmek, istediğine inanmak, kendine mahsus siyasi bir fikremalik olmak, mensup olduğu bir dinin icaplarınıyapmak veya yapmamak hak ve hürriyetine maliktir.kimsenin fikrine ve vicdanına hakim olunamaz.Vicdan hürriyeti, mutlak ve taarruz edilemez,ferdin tabii haklarının en mühimlerinden tanınmalıdır."demiştir.
Atatürk'ün Laiklik Anlayışı: Atatürk'ün laiklik anlayışını şekillendiren,Türkiye'nin içinde bulunduğu koşullar olmuştur. Mustafa Kemal Atatürk'ün bütün hedefi, Türk ulusunuiçine düştüğü kötü durumdan bir an önce kurtararakuygar dünyada hak ettiği yeri almasını sağlamaktır. Bubakımdan Türkiye'de laiklik kendine özgü bir gelişmeseyri izler.

TÜRKLERDE İSLAM ANLAYIŞI
Ve BU ANLAYIŞIN OLUŞMASINDA ETKİLİ OLAN ŞAHSİYETLER:

1. Ebu Hanife: Asıl adı Numan bin Sabit’tir. İslam dünyasının en önemli ilim merkezlerinden Kufe'deM.699 yılında doğmuş ve M. 767 yılında Bağdat'tavefat etmiştir. İslam hukukunu sistemleştiren temelesasları belirleyerek kendi adıyla anılan Hanifelikmezhebinin önderi olmuştur. Ebu Hanife, Kur'an veHz. Peygamberin sünnetini esas almış ve bunları aklın ilkeleri doğrultusunda yorumlamıştır.
2. Maturidî:İmam Maturidî, M. 852 yılında Semerkant şehrindedoğmuş ve M. 944'te aynı yerde vefet etmiştir.Maturidî'nin yetiştiği Semerkant, Ebu Hanife'ningörüşlerinin yaygın olduğu bir ilim merkeziydi. Maturidî,genç yaşta ilim tahsil ettiği medresenin başınageçmiştir. Maturidî kelam, mezhepler, tefsir ve fıkıhalanında birçok eser vermiştir. Türkler arasında önemlibir kaynak kabul edilen "Te'vilatu'l-Kur'an" isimlitefsir kitabıyla önemli tefsirciler arasında yer almıştır.Maturidî, yeni Müslüman olmuş Türk dünyasınınbüyük bir kesimi üzerinde etkili olan ve kendi adıylaanılan Maturidîlik mezhebinin önderi olmuştur.
3. Şafiî: Asıl adı Muhammed bin İdris olan İmam Şafii,M.767 yılında Filistin'in Gazze şehrinde doğmuş veM.820'de Mısır'da vefat etmiştir. Şafii, ilim tahsili içinönce Mekke'ye gitmiş daha sonra Medine'de meşhuralim İmam Malik'ten ders almıştır.
4. Eş'arîYemenli meşhur sahabi, Ebu Musa Eş'ari'nin soyundangelmektedir. M.874 yılında Basra'da doğmuşve M.936 yılında Bağdat'ta vefat etmiştir. İlk tahsilini babasından almıştır.Eş'ari sade bir hayat sürmüş, birçok ilmitartışmalardagörüşlerini ortaya koymuştur. İslam'ın inanç konularınıaklın ilkeleriyle savunarak Kur'an ve sünnetiön plana çıkarmıştır.Türklerin İslamiyet anlayışı üzerinde önemli etkileriolan Eş'ari'nin görüşleri, Hindistan'dan Endülüs'ekadar uzanan bir coğrafyada yaşayan ve farklı etnikkökenlere mensup olan çok sayıda Müslüman tarafındanbenimsenmiştir. Onun özellikleİslam’ın inançesasları ile ilgili görüşleri, Türkler arasında yayılmışve kabulgörmüştür.
5. Hoca AhmetYesevi: Türk tasavvuf geleneğinin öncüsü olan HocaAhmet Yesevi, bugünkü Kazakistan'ın Çimkent şehriyakınlarında yer alan Sayram kasabasında doğmuş,Türkistan'ın Yesi şehrinde M.1167 yılında vefat etmiştir.İlk eğitimini babasından almıştır.Hoca Ahmet Yesevi'nin "Divan-ı Hikmet" adlıeseri özellikle Özbekler, Kırgızlar ve Volga Türkleriarasında elden ele dolaşmıştır. Bu kitap, Türk tasavvufedebiyatının en eski ve en önemli eserlerindendir.
6. Ahi Evran:Anadolu'daki Ahilik teşkilatının kurucusu olan AhiEvran, Asya'dan Anadolu'ya gelip yerleşen 13. Yüzyıl tasavvuf bilginlerinden biridir.Denizli, Konya ve Kayseri gibi şehirleri gezerekAhilik teşkilatının kurulması ve yayılmasında önemlirol oynamıştır. Hacı Bektaş ile yakın ilişkileri bulunanAhi Evran, Kırşehir’e yerleşerek vefat edinceye kadarburada yaşamıştır.
7. Hacı Bektaş Veli: Hacı Bektaş Veli, Horasan'ın Nişabur şehrindedünyaya gelmiş ve Hoca Ahmet Yesevi tarafındanbaşlatılan geleneğin bir temsilcisi olarak Türklerin Müslümanlaşmasınabüyük katkı sağlamıştır. Hacı BektaşVeli, Horasan diyarından Anadolu'ya gelerek insanlaragüzel ahlakı, sevgi ve kardeşlik duygularıyla birlikiçinde yaşamayı öğütlemiştir.Anadolu'nun Müslümanlaşmasında, Türklerin biraraya gelmesinde, Hoşgörü, İman ve İnsan Sevgisi gibideğerlerin kök salmasında Hacı BektaşVeli'nin etkisi olmuştur.Makalat adlı eseri vardır.
8. Mevlana: 1207 yılında bugün Afganistan sınırlarıiçerisinde yer alan Horasan'ın Belh şehrinde dünyayagelmiştir. Mevlana ailesiyle birlikte birçok yerde konakladıktan sonra Selçuklu Sultanı Alaattin Keykubat'ındaveti üzerine Konya'ya yerleşmiştir ve orada da vefatetmiştir. En meşhur eseri "Mesnevi"dir. Bugünde devam eden Mevlevilik buradan kaynaklanmış ve Türk Tasavvuf hayatına önemli etkileri olmuştur.
9. Yunus Emre: 1240-1320 yılları arasında yaşadığıkabul edilmektedir. Nerede doğduğu ve nasıl bireğitim aldığı kesin olarak bilinmemektedir. Anadolu’nunbirçok yerinde Yunus'un olduğu ileri sürülen mezar vetürbe bulunmakla beraber Sarıköy’deki (Eskişehir)mezar, Yunus'un mezarı olarak kabul edilmiştir.Yunus Emre, Türk tasavvuf edebiyatının en büyükşairidir. Türkçeyi çok sade bir şekilde kullanmışve şiirleri tüm Anadolu’da halkın dilinden eksik olmamıştır.Onun şiirleri, Türkçenin bir dil zaferi olup bu dilinbir sanat, edebiyat ve felsefe dili olduğunun en büyükkanıtı olmuştur.
10. Hacı BayramVeli: 1352 yılında Ankara’da doğmuşve 1430 yılında vefat etmiştir. Onun düşüncelerietrafında oluşan Bayramiyye tarikatı Anadolu coğrafyasındaortaya çıkan ilk Türk tasavvuf teşkilatıolarak kabul edilir.

KUR’AN-I KERİM’İN TEMEL AMAÇLARI
1. Doğru Bilgi:
Bilgi, insanı yücelten, ona üstünlük kazandıran enönemli değerlerden biridir. Sahip olduğumuz bilgilerlehayatımıza yön veririz. Düşüncelerimizin, söz ve davranışlarımızındoğru olması için bilgilerimizin de doğruolması gerekir İnsan düşünüp araştırarak doğru bilgiyeulaşabilir. Böylece insan doğru ve güvenilir bilgininkılavuzluğunda kendini hatadan korur. Bu nedenleKur'an, doğru bilgiye önem vermekte, bilenlerle bilmeyenlerinbir tutulamayacağını vurgulamaktadır.
2. Doğru İnanç
Bir şeye inanmak; onu gönülden benimsemek,doğruluğundan şüphe etmemek, tam bir güven duymakdemektir, Her insanın mutlaka inandığı ve kabullendiğideğerler vardır. Bu anlamda inançsız insan düşünülemez. Nitekim, "...(Hz. Yusuf) dedi ki: Ben Allah'ı inkar eden, ahirete inanmayan bir toplumundinini (inancını) terk ettim..," ayetinde ilahi dinleri inkareden bir toplumun benimsediği değer yargıları dainanç olarak nitelendirilmiştir.
3, DoğruDavranış
Genel anlamda, Allah'ın rızası gözetilerek yapılanher iş "doğru davranış" kapsamına girer. İslam'dadoğru davranışın taşıması gereken zorunlu özelliklerşunlardır:
1. Davranışın yalnızca Allah rızası için yapılması.Gösteriş, beğenilme kaygısı ve menfaat duygusununAllah rızasının önüne geçmemesi.
2. Yapılan davranışın ilahi emir ve yasaklara tersdüşmemesi.
3. Yapılan işin insanların hayrına olması.

Atatürk'e Göre Din Vazgeçilmez BirKurumdur
Atatürk, dini toplumların temel ihtiyaçlarından biriolarak kabul eder. ona göre "Din vardır ve |üzumludur."Bireylerin huzuru ve toplum hayatının düzenli birşekilde devam etmesi için din vazgeçilmez bir kurumdur.Atatürk bu hususu şöyle dile getirmiştir: "Dinsizmilletlerin devamına imkan yoktur."Mustafa Kemal Atatürk, dinin Türk tarih ve kültüründeönemli bir yere sahip olduğunu ifade etmiştir. "Milletimiz dilve din gibi kuvvetli iki fazilete sahiptir.Bu faziletleri hiçbir kuvvet milletimizin kalp vevicdanından çekip alamamıştır, alamaz..." sözüyledinin Türk milletinin sahip olduğu en önemli faziletlerdenbiri olduğunu dile getirmiştir"

Atatürk Dinin Yozlaştırılmasına Karşıdır:
Atatürk'e göre İslam dini, "En makul ve en tabiidindir ve ancak bundan dolayıdır ki son din olmuştur."Ancak Atatürk, hurafe ve batıl inançların dininözünden ayrılmasını istemiştir ve bunu şu şekilde dilegetirmiştir: "Temeli çok sağlam bir dinimiz var. Malzemesiiyi; fakat bina yüzyıllardır ihmal edilmiş,harçlar döküldükçe yeni harç yapıp binayı takviye etmek lüzumu hissedilmemiş, aksine olarak birçokyabancı unsur-yorumlar, boş inançlar binayı dahafazla hırpalamış."

Atatürk’ün İslamiyet ve Hz. Peygamberle ilgili sözleri

“Allah birdir. Şanı büyüktür... PeygamberimizEfendimiz Hazretleri, Allah tarafından insanlaradini gerçekleri duyurmaya memur ve elçi seçilmiştir.Bunun esası, hepimizce bilinmektedir kiyüce Kur’an’daki anlamı açık olan ayetlerdir. İnsanlarafeyiz ruhu vermiş olan dinimiz son dindir.En mükemmeldindir."
"...Biz içine girdiğimiz dinin en çok isabetli ve olgunolduğunu biliyoruz. Ve imanımız da vardır.Fakat bu inanışı nurlandırmak lazım, temizlendirmek,güzelleştirmek lazımdır ki hakikatten kuvvetliolabilsin."
"...Bizim yüce dinimiz her erkek ve kadın Müsmülanagenel olarak araştırmayı farz kılar ve hererkek ve kadın Müslüman toplumu aydınlatmaklayükümlüdür.
"Türk milleti daha dindar olmalıdır. yani bütünsadeliği ile dindar olmalıdır demek istiyorum. Dinimebizzat hakikatle nasıl inanıyorsam buna daöyle inanıyorum..."
"Hz. Muhammed"in neşrettiği din, insanların kalplerindederin bir ihtizaz uyandırdı. O, ölüp gittikten on dört asır sonra bile, İslamiyet hala kalplerdeihtizaz husule getirmektedir..."
"O (Hz. Muhammed) Allah'ın birincive en büyükkuludur. Onun izinde bugün milyonlarca insan yürüyor.Benim senin adın silinir; fakat o, sonsuzakadar ölümsüzdür."
DİN – BİLİM İLİŞKİSİ
Bilim, varlıkların yapısını ve işleyişini inceler.Somut bilgilere ulaşır. Din ise varlığın kaynağını veamacını açıklayarak bu bilgileri anlamlandırır. Örneğinbilim; yağmurun yapısı, oluşumu ve hareketlerini gözlemve deney yoluyla inceler ve insanlara açıklar. Dinise yağmurun kaynağını ve anlamını açıklar,Allah Kur'an'ın Rum suresinin 48. ayetinde rüzgarve yağmurları kendisinin yarattığını şöyle bildirir: "Allahodur ki rüzgarları gönderir, bunlar da bulutukaldırır. Derken Allah onu gökte dilediği gibi yayar ve parça parça eder; nihayet arasından yağmurunçıktığını görürsün, Allah dilediği kullarına yağmurunasip edince onlar seviniverirler."Özetle… Bilim,nasıl? sorusunu cevaplamaya çalışırken, din,neden?niçin? sorularına cevap verir.

İSLAM’DA BİLGİNİN KAYNAKLARI
1. Akıl:Kur'an-ı Kerim'e göre insanı sorumluluk sahibikılan, onun akıl ve irade sahibi olmasıdır. Birçokayette geçen akıl kelimesi, "bilgi edinmeye yarayanbir güç ve bu güç ile elde edilen bilgi" şeklinde tarifedilmiştir. Kur'an'da genellikle "akletmenin" yani aklıkullanarak doğru düşünmenin önemi üzerinde durulmuşve akletmek tavsiye edilmiştir. Hatta Kur’an’ı Kerim’de "düşünmez misiniz?","akletmez misiniz?","hâla anlamayacak mısınız?" gibi akla vurgu yapan ifadeler vardır
2. Vahiy: sözlükte "gizli konuşmak, emretmek, ilhametmek, hızlı ve gizli telkinde bulunmak" gibianlamlara gelir- Terim olarak ise Yüce Allah'ın emir veyasaklarının Cebrail aracılığı ile peygamberlerebildirilmesidir.Bütün peygamberlerin temel görevi ilahivahyi insanlara ulaştırmaktır.
3. Duyular:İnsan, duyuları olan bir varlıktır. Beş duyu organıolan görme, işitme, tat alma, dokunma ve koklamainsanının dış dünyaya açılan pencereleri gibidir. İnsanoğluduyular yoluyla pek çok konuda bilgi sahibi olur.Maddenin niteliği ve niceliğini duyuları sayesinde öğrenir.İnsan farklı türde kokuları, duyu organları sayesindebirbirinden ayırabilir. Duyularla çeşitli gözlemleryaparak birçok bilgi ve sonuçlara ulaşılabilir.

MÜSLÜMANLARIN BİLİM VE MEDENEYİTE KATKILARI

İslam'ın ilme verdiği önemin farkında olan Müslümandüşünür ve bilim adamları, din bilimlerinin yanı sıra sosyal bilimler ve fen bilimleri gibi pek çok ilimdalında da önemli çalışmalar yapmışlardır.

1. Coğrafya: Tanınmış bir Türk coğrafyacısı olan Belhi'nin çalışmalarıile bilimsel coğrafyanın temeli atılmıştır. Dahasonraki dönemlerde Piri Reis, Seydi Ali Reis, UluğBey, Katip Çelebi gibi alimler kalıcı eserler meydanagetirerek coğrafya biliminin gelişmesine katkıda bulunmuşlardır.

2. Tarih: Müslüman bilim adamları tarih bilimine de önemvermişler ve tarih alanında çok sayıda eserler yazmışlardır.Taberi, Mesude, İbn Haldun, Naima ve AhmetCevdet Paşa bu sahada yetişen meşhur tarihçilerdendir.

3. Astronomi: Kur'an-ı Kerim'de evren ile ilgili ayetlerden de ilhamalan Müslümanlar değişik yerlerde rasathanelerkurarak önemli çalışmalar yapmışlardır. Battani, dünyanınekvatora eğimini doğru bir şekilde belirlemiş,güneş ve ay tutulması ile ilgili çalışmalar yapmıştır.Harezmî, astronomi cetvelleri ile atlaslar hazırlamıştır,Uluğ Bey Semerkant'ta rasathane kurarak astronomiile ilgili çalışmalar yapmış, ansiklopedik eserler yazmışve Ali Kuşçu gibi büyük bir astronomi bilginini yetiştirmiştir.

4. Fizik: Müslüman bilginler fizikle de yakınan ilgilenmişler değişik maddelerin özgül ağırlıklarını bulmuşlardır.Başta saat olmak üzere bazı makineleri icat ve imal etmişlerdir. Bunun yanı sıra yerçekimi, ışık, aynalar,optik ve çeşitli aletlerinyapımı gibi konularda önemliçalışmalar yapmış ve değerli eserler yazmışlardır.Atmosfer tabakasının kalınlığını doğru bir şekilde hesapetmişlerdir. Biruni, Kindi gibi ilim adamları vardır. Özellikle batı dünyasında Alhazen ismiyle bilinen İbnül'-Heysem'inoptik konusunda yazdığı Kitabü’l- Menazır adlı eseri Latince'ye tercüme edilmiş ve Batı'da 600 yıl boyunca kalıcı etkiler bırakmıştır.

5.Kimya: Müslüman bilginler kimya alanına da ilgi duymuşlardır.Zekeriya er-Razi, Cabir İbniHayyan,ibnü’l-Heysemgibi bilim adamları birçok icat yaparak insanlığınyararına sunmuşlardır. Özellikle Cabir İbniHayyambatı dünyasında “Geber” adıyla bilinmektedir. Kimyanın ve Simyanın babası sayılmaktadır.

6. Matematik:Matematikte bugün de kullanılan logaritmayı sistemleştiren ve ilk defa sıfırı kullanan ve ondalık sayıyı bulan Harezmi,matematik alanında çok önemli bir isimdir. M.S. 830 yılında el-Hârizmi onluk sistem ile ilgili işlemlerin nasıl yapılacağını gösteren bir kitap yazmıştır. Bu kitabın tercüme edilmesi ile de batı, bu yeni sistemle tanışma fırsatını elde etmiştir. Ancak bu sistemin batıda kabullenilebilmesi üç asırlık bir dönemden sonra mümkün olabilmiştir AyrıcaAli Kuşçu, Tusi, Hızır Bey, Kerhi, Muhammedbin Ahmet, Mirim Çelebi ve Hızır Halife gibi bilimadamları bugün tüm dünyada kullanılan rakamları geliştirmişlerve yine bugün kullanılan birçok matematikişlemini bulmuşlardır.

7. Zooloji ve Botanik: Müslüman bilim adamları, hayvanları inceleyenzooloji, bitkileri inceleyen botanik bilim dalları ile ilgiliolarak değişik eserler yazmışlardır. Bitki ve hayvanlarınbiyolojik özecilikleriyle ilgilenmişlerdir. Hayvan vebitki hastalıkları konusunda oldukça ileri seviyede olumlu sonuçlar alan Müslüman bilim adamları, bununsonucunda pek çok hastalığı tedavi etme başarısınıgöstermişlerdir. Zooloji ve botanik bilim dallarında ünyapmış kişiler arasında Abdullah İbn Baytar, Ebu Zekeriya, Damiri ve el-Cahız’ıgösterebiliriz.

TEFSİR
Kur'an'ın açıklanıp yorumlanmasını konu edinen bilimdalıdır. Peygamberimizin vefatından sonra gelişmiştir. "Müfessir" adı verilen İslam bilginleri ayet ve surelerininiş nedenleri ile birlikte, Peygamberimizin ve sahabeninsözlerini de dikkate alarak Kur'an-ı Kerim'i geniş bir şekilde açıklamış|ardır. Başlıca müfessirler arasında Taberi, Zemahşeri, Fahrettin Razi, Ebussuud Efendi, İsmailHakkı Bursevi, Konyalı Mehmet Vehbi ve ElmalılıMuhammed Hamdi Yazır'ı sayabiliriz.

İSLAM DÜŞÜNCESİNDE SİYASİ - İTİKADİ YORUMLAR:

İslam dini, bir ve aynı (Kur’an ve sünnet temelli) olduğu halde neden Müslümanlar arasında dini anlayış farklılıkları ortaya çıkmıştır?Peygamberimiz ve ilk iki halife döneminde Müslümanlar arasında önemli görüş ayrılıkları bulunmuyordu. Hz. Peygamber hayattayken Müslümanların inanç ve ibadet alanıyla ilgili tüm sorunlarına çözüm getirdiği için Müslümanlar arasında farklılaşmaya sebep olacak görüş ayrılıkları ortaya çıkmamıştır. Ancak zamanla İslamiyet Arabistan Yarımadası'nın dışında da yayıldı, farklı inanç ve kültürlerden pek çok insan Müslüman oldu. Hz. Peygamberin vefat etmesiyle birlikte Müslümanlar arasında dinî konularla ilgili ortaya çıkan sorunlar ve bunlara verilen çeşitli cevaplar farklı yorumların ortaya çıkmasını da beraberinde getirmiştir. Tüm bunlar, İslam inançlarının sistemleştirilip savunulmasını, akıl ve nakille temellendirilmesini zorunlu kıldı. Müslüman alimlerin bu yöndeki çalışmaları, İslam düşüncesinde inançla ilgili ekollerin doğmasını sağladı. Bu yorumların sistemli hale gelmesiyle oluşan başlıca ekoller Haricilik, Şiilik, Mu'tezile, Maturidîlik ve Eş'ariliktir.
1) Dinde yorum farklılıklarının sebepleri nelerdir? Yorum (veya mezhep), dinin anlaşılması ve uygulanmasıyla ilgili olarak ortaya çıkan oluşumlardır. Müslümanlar arasında farklı yorumların ortaya çıkmasının pek çok sebebi vardır.
Bu sebepler:
a. İnsanın yapısından kaynaklanan…
b. Kültürel…
c. Siyasi…
d. Sosyal…
e. Coğrafi…
f. Dini metinlerden kaynaklanan sebepler: Dini metinlerden kaynaklanan sebepler. Kur’an-ı Kerim’deki ayetler Muhkem ve Müteşabih olarak iki kısımda incelenebilir. a) Muhkem ayetler: Anlamı kolaylıkla anlaşılabilen ayetlerdir.
b)Müteşabih ayetler: Kur’an-ı Kerim’de Müteşabih olarak isimlendirilen ve farklı şekillerde anlaşılan ancak Kur’an’ın bütünü göz önünde bulundurulması ile doğru anlaşılması mümkün olan bazı ayetler vardır. Bunlarla ilgili yapılan açıklamalar yorum farklılığına zemin hazırlamıştır.
2) Mezhep ne demektir?Mezhep: kelime anlamıyla görüş, tutum, fikir, takip edilen ve gidilen yol anlamında kullanılır. Terim olarak kendi içinde tutarlı bir metot ve düşünce sistemine sahip olup belli fikir ve şahıslar etrafında oluşan hareketlerdir. Görüşleriyle diğerlerinden ayrılmış olan, farklı düşünce tarzı etrafında toplanan grup demektir.

Mezheplerle ilgili yanlış bilinenler:

• Farklı düşünce tarzının ortaya çıkardığı bir zenginliktir
• Dinin yaşanılabilirliğini artıran bir kolaylıktır
• İnsan ürünüdür, vahiy değildir.
• Değişime açıktır.
• Sorunlara çözüm üretmek üzere ortaya çıkmıştır.
• Siyasi ve kültürel birçok etkeni vardır.
• Vahyin özüne ters düşmezler
• Kültür zenginliği olarak görülmeli ve hoşgörü temelinde değerlendirilmelidir
• Mezhepler ayrı bir din değildir (Hıristiyanlıkta farklı bir din gibidir, İslamiyet’te ise keskin hatlar ile ayrılık yoktur, dinin farklı yorumudur)

3) Mezheplerin sınıflandırılması
a. Siyasi-İtikadî Mezhepler: (İtikat: inanç demektir) dinin inanç alanıyla ilgili konular üzerinde yoğunlaşır.
b. Amelî–Fıkhî Mezhepler: Amel dini uygulamalar, davranışlar demektir. Fıkıh: İslam hukuku demektir. Dini uygulamalar, ibadetlerle ilgili yorumlar üzerinde yoğunlaşır.
4) İtikadi Mezhepler nelerdir?
Haricîlik, Şiilik, Mu’tezile, Maturidilik ve Eş’arilik başlıca itikadi mezheplerdir.
5) Fıkhî Mezhepler nelerdir?
Hanefî, Şafiî, Malikî, Hanbelî ve Caferî başlıca fıkhî mezheplerdir.

A- SİYASİ-İTİKADİ MEZHEPLER:

HARİCÎLİK: Müslümanlar arasında ortaya çıkan ilk siyasi-itikadioluşum Haricîliktir. Sıffin Savaşı’ndaki Hakem olayından dolayı Hz. Ali’den desteğini çeken bir grubun ayrılmasıyla başlamıştır. Siyasi ve itikadi birçok konuda ihtilafa düşerek çok farklı bir duruma gelmişlerdir. Ayrıca iman ve ameli birbirinden ayrılmaz bir bütün kabul ettikleri için büyük günah işleyen bir kimsenin İslam’ın dışına çıktığını (küfre düştüğün, cehennemlik olduğunu) söylemişlerdir. Haricîlik, pek çok konuda benimsemiş olduğu değişik fikir, düşünce ve tutumlarından dolayı İslam dünyasında fazla tutunamamıştır.
ŞİA:(ŞİİLİK)Sözlük anlamıyla taraftar anlamına gelir. Hz. Ali’nin Hz. Peygamberden sonra halife-imam olduğuna inanan, imametin kıyamete kadar onun soyuna (ehl-i beyt) ait olduğunu ileri süren, bu imamların masum olduklarını iddia eden topluluktur. Şiiler, imamet konusunu inanç esaslarından biri olarak kabul ederler. Günümüzde Şiilik denildiği zaman İmamiye ekolü anlaşılır. Bu ekol, İran’da resmi mezhep olarak benimsenmiştir. 12 imam inancından dolayı “İsnaAşeriye” (oniki) de denilir.
Şiilerin belli başlı görüşleri şöyledir:
• Hz. Muhammed'den sonra halifelik Hz. A|i'nin ve onun soyundan gelenlerin hakkıdır. Peygamberimiz sağlığında Hz. Ali'nin halife olmasını vasiyet etmiştir (vasiyet).
• Hz. Ali ve ondan sonra gelen imamlar masumdurlar, her türlü günahtan uzaktırlar (ismet).
• İslam'ın gerçek anlamı, Kur'an'daki açık anlamların altında saklıdır. Bu gizli anlamları ancak imam açığa çıkarabilir (gizli bilgi).
• İnsan, can ve malını kurtarmak için görüşlerini, inancını gizleyebilir (takiyye).
• Nasla tayin edilen on ikinci imam ölmemiş, kaybolmuştur. Bir gün oıtaya çıkacak ve dünyayı adaletle idare edecektir (ric'at).
• Ehl-i Beyt ne demektir? Peygamberimiz ve aile fertlerini ifade eder. Buna göre: Peygamberimiz, kızı Fatma, damadı Hz. Ali, torunları Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’dir. Ehli beyt sevgisi, kültürümüzde önemli bir yer tutar ve bu sevgi ülkemizde Alevi-Bektaşi Düşüncesi’ni doğurmuştur. Bu düşünce akımına göre Peygamberimiz kızını Hz.Ali ile evlendirmiş ve ümmetini de ona emanet etmiştir. Hz. Ali ve onun kılıcı olan Zülfikar ile kahramanlıkları kültürümüzde önemlidir.
MU’TEZİLE: İç savaşlarda ölenlerin durumuyla ilgili olarak çıkan tartışma ile doğmuştur Hasan Basri’nin ilim meclisinde iç savaşa katılanlar ile büyük günah işleyenlerin durumları tartışılırken Vasıl bin Ata büyük günah işleyenlerin ne mümin, ne de kâfir olup ikisi arasında bir yerde oldukları fikrini ileri sürmesi ile başlamıştır. Bu görüşte olanlar ayrılıp başka bir yere geçip oturmuşlar ve kendilerine ayrılanlar anlamına gelen mutezile denilmiştir. İnanç esaslarını açıklamada ve savunmada naklî delillerin yanında akli ve felsefi delilleri de kullanarak Kelam ilminin temellerini atmıştır.
Mu’tezile’nin usul-i hamse (5 esas) denilen beş temel ilkesi vardır:
• Tevhit: Allah bir tektir. Onun eşi ve benzeri yoktur.
• Adalet: İnsan fiillerinde tam anlamıyla hürdür. Kötü fiiller Allah'tan kaynaklanmış olsaydı Yüce yaratıcı insanı eylemlerinden sorumlu tutmazdı. Çünkü bu durum adalet ilkesine aykırıdır.
• El-Menziletübeyne’l-Menzileteyn: (ikisinin arasında bir yer) Günah işleyen kimse ne mümin ne de kafirdir. İkisinin arasında bir yerdedir. Böyle bir günahı işleyen kişi fasıktır.
• El-va'dve'l.vaid: Yüce Allah, adaletin bir gereği olarak iyilik yapanları ödüllendirecek, kötülük işleyenleri ise cezalandıracaktır.
• Emri bi’l-maruf nehyi ani’lmünker: Bu ilkeye göre iyiliği emretmek ve kötülükten alıkoymakdini bir emirdir. Bunu yapmak her Müslümanıngörevidir. Farzdır.

MATURİDÎLİK: Maturidi mezhebi, dinî konularda akıl ile nakil arasında orta bir yolu tercih etmiştir. Bunun için de akaid (inanç) alanında ayet ve hadislerle birlikte dinin anlaşılması için aklı da bir temel olarak kabul etmiştir. Ona göre iman, dil ile ikrar ve kalp ile tasdikten ibarettir. Amel imana dâhil edilemez. Çünkü Yüce Allah, Kur’an’ın birçok ayetinde iman ve amele ayrı ayrı değinmiştir. Maturidi’nin ekolü, Afganistan, Pakistan Hindistan, Doğu Türkistan, Malezya, Endonezya, Kafkaslar, Rusya, Türkiye, Ortadoğu ve Balkanlarda yaşayan Müslümanların büyük bir kısmı tarafından benimsenmiştir.
• EŞ’ARÎLİK, EŞ’ARİYE: İtikadi konuların açıklanmasında akla değer vererek ayet ve hadislerin yanında akli delilleri de kullanmıştır. Eşarilik daha çok Hicaz, Kuzey Afrika, Mısır, Irak, Suriye ve Endonezya’da yaşayan Müslümanlar arasında yaygındır.

B- AMELİ- FIKHİ MEZHEPLER:Amel dini uygulamalar, davranışlar demektir. Fıkıh: İslam hukuku demektir. Dini uygulamalar, ibadetlerle ilgili yorumlar üzerinde yoğunlaşır.Fıkhi yorumlar, İslam dininin ibadet alanıyla ilgili olarak ortaya çıkan mezheplerdir. Kurucuları kabul edilen müçtehit imamların isimleriyle anılmaktadır. İmam Ebu Hanife, İmam Malik, İmam Şafii, İmam Ahmet bin Hanbel, İmam Cafer.

• HANEFİLİK: En yaygın olan fıkhi mezheptir. Sünni fıkıh ekollerinden biri olup İmam Ebu Hanife’nin görüşlerine dayanır. O, kendinden önceki fıkhi görüş ve rivayetleri, dönemindeki şartları ve ihtiyaçları dikkate alarak değerlendirmiştir. Dinin genel ilkelerini, toplumun geleneklerini ve insan için faydalı olanları dikkate alarak yapmış olduğu içtihatlar, Hanefi mezhebinin yaygınlaşmasını sağlamıştır. Ebu Hanife’nin en meşhur eseri Fıkh-ı Ekber’dir. Hanefilik, günümüzde daha çok Türkiye, Balkanlar, Hindistan, Pakistan, Afganistan, Irak, Suriye ve Türk Cumhuriyetlerinde yaşayan Müslümanlar arasında yaygındır.

• ŞAFİİLİK: Şafii mezhebi, Muhammed bin İdris eş-Şafii’nin dinî yorum ve görüşlerini esas alır. Şafii mezhebi de diğer mezhepler gibi herhangi bir meselenin çözümü için ilk önce Kur’an ve sünnete başvurur. ülkemizin Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgeleri ile Mısır, Suriye, Filistin, Irak ve Endonezya gibi ülkelerde yaygındır.

• MALİKİLİK: Maliki mezhebi, büyük hadis ve fıkıh âlimi olan Malik bin Enes’in görüşlerine dayanır. Görüş ve uygulamalarında Kur’an, sünnet, sahabe ve tabiin sözlerini kaynak kabul eder. Günümüzde Maliki mezhebi Mısır, Tunus, Cezayir, Fas ve Sudan’da yaşayan Müslümanlar arasında yaygındır.

• HANBELİLİK: Hanbeli mezhebi, rivayetlere önem vermekle birlikte nass(Kur’an ve Hadis)lardan hüküm çıkarma konusunu da ihmal etmemiştir. Günümüzde daha çok Hicaz bölgesi, Irak, Suriye, Filistin ve Mısır’da yaygınlaşmıştır. Ayrıca Hanbeli mezhebi, Suudi Arabistan’da resmi mezhep konumundadır.

CAFERİLİK: Caferilik, İmam Cafer-i Sadık’ın inanç, ibadet ve muamelat konusundaki görüşlerini esas alan bir oluşumdur. Caferiler, dinî konularda Kur’an-ı Kerim ve sünnetin yanı sıra masum kabul ettikleri on iki imamın sözlerini de delil olarak kabul ederler. İtikatta Şii mezhebine mensupturlar. Caferiler namaz kılarken yanlarında Kerbela toprağından yapılan adına türbet veya mühür denilen bir parça bulundururlar ve secdeyi bu toprağa yaparlar. Günümüzde İran, Azerbaycan, Irak, Suriye, bazı körfez ülkeleri ile Afganistan ve Pakistan gibi yerlerde yaygındır. Bizde de bazı yörelerde benimsenmiştir. Caferilik İran’da resmi mezheptir.
İSLAM DÜŞÜNCESİNDE FARKLI YORUMLARI (mezhepleri) BİRLEŞTİREN UNSURLAR NELERDİR?
İslam inancını paylaşan Müslümanlar; ırkı, dili, mezhebi, yaşam şekli ne olursa olsun tevhit, nübüvvet,Kur’an-ı Kerim ve Ahiret inancı konularında aynı düşünceye sahiptirler. Bunların anlamı şudur:
Tevhit: Allah’ın var ve bir olması, Tevhit anlayışı, İslam çatısı altında birleşen bütün mezheplerde temel esastır. Tevhit inancı İslam’ın en temel konusudur. Kur’an yalnızca Allah’ın varlığına inanılmasını istemez. Kur’an her şeyin varlığını mümkün kılan, her şeye anlam ve hayat kazandıran tek bir ilaha inanılmasını ister. İslam bilginlerinin tamamı tevhit ilkesinde hemfikirdir. Onlara göre Allah vardır, birdir. İsim, sıfat ve fiillerinde eşi, benzeri yoktur. Allah’ın varlığını ve birliğini insan aklıyla da bulabilir. Allah’a ait isim ve sıfatlar başka varlıklara yakıştırılamaz. Allah’tan başkasına ibadet edilemez. Görüldüğü gibi tevhit ilkesi mezhepler arasında tartışma konusu yapılmamıştır.
Nübüvvet: İslam düşüncesini birleştiren temel unsurlardan biri de nübüvvettir. Allah, emir ve yasaklarını bildirmek, koyduğu kuralları uygulamalarıyla insanlara göstermek, tüm insanlara önder ve örnek olmaları için peygamberler göndermiştir. Kur’an’da, hiçbir toplumun peygambersiz bırakılmadığı belirtilmiştir. Bunların ilki Hz.Adem (a.s.), sonuncusu Hz.Muhammed (s.a.v.)’dir ve dünya-ahiret mutluluğu için rehberlik yapmış seçkin insanlardır.
Kur’an-ı Kerim: Son ilahi kitaptır. Allah, insanlara doğru yolu göstermek, onlara kendisini tanıtmak amacıyla insanlar arasından peygamber seçmiş ve onlara ilahî kitaplar göndermiştir. İşte semavi kitapların sonuncusu da Hz. Peygambere gönderilen Kur’an-ı Kerim’dir. Kur’an, hem lafız hem mana itibariyle bir mucizedir. Çünkü Kur’an; mana, söz ve anlatım bakımından insan kudretinin üstündedir. İslam dininin temel kaynağı olan Kur’an-ı Kerim, Müslümanlar arasında ortaya çıkan ihtilafların çözümünde başvurulması gereken bir hidayet ve rahmet kaynağıdır. Allah, Nahl Suresi 64.ayette Kur’an’ın indiriliş gayelerinden birinin de hakkında ihtilafa düşülen şeylerin açıklanması olduğunu bildirmiştir. Kur’an-ı Kerim’in dil, renk, ırk gibi tüm ayırıcı unsurların üstünde bir konumu vardır. Kuran-ı Kerim hem itikadi hem de fıkhi yorumların temel kaynağıdır. Müslümanlar arasında ortaya çıkan bütün mezhepler kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim’den hareketle ilkelerini temellendirmeye çalışmışlardır. Bundan dolayı da Kur’an-ı Kerim, İslam düşüncesindeki yorumları birleştiren temel unsurlar arasında yer almaktadır.
Ahiret: Ahiret inancı (yani öteki dünyaya inanmak) üzerinde yaşadığımız dünyanın bir gün son bulacağını, kıyametten sonra hesap vermek üzere yeni bir hayatın başlayacağını kabul etmek demektir.

AHİRETE İMANIN DÜNYA HAYATINI ANLAMLANDIRMAYA KATKISI
"Nereden geldik, nereye gideceğiz?", "Evrendekibu işleyiş bir gün son bulacak mı?", 'Öldüktensonra yeni bir hayat var mıdır?", "Ruh ölümsüz müdür?",İnsanın bu sorulara bulacağı cevaplar, hayatınıanlamlandırmasına ve davranışlarına yön vermesineyardımcı olur.Bu soruların en anlamlı cevabı ahiret inancıdır.Ahiret inancı; insanın öldükten sonra dünyadayapıp ettiklerinden Allah'a hesap vereceği sonsuz birhayatın varlığına inanmaktır. İslam dininin temelinançlarından biri de ahirete imandır.
Ölüm Bir Hayat Gerçeğidir
Toprağa dikilen bir tohum bir süre sonra filizlenip büyür meyve verir ve sonra kurur, yeniden toprağakarışır. Hayvanlar aynı şekilde doğar, yaşar, ölür vetoprak olur. İnsanın yaşamı da doğumla başlar sonraçocukluk, gençlik ve olgunluk evreleri yaşanır.Ölüm, her canlı için kaçınılmaz bir gerçektir. "Her canlı ölümü tadacaktır…” meâlindekiâyetKur'ân'da üç sûrede geçmektedir. (Âl-i İmran Suresi, 3/185; Enbiyâ Suresi, 21/35; Ankebut Suresi, 29/57. ayetler). O ki, hanginizin daha güzel davranacağınısınamak için ölümü ve hayatı yaratmıştır..." (Mülk Suresi, 2.ayet) buyurarak belirtmiştir. Bizler bu dünyadaki kısa ömrümüzde,yaşamın sınırlı olduğunu bilir ve görürüz.

Ahirete Uğurlama
Ahirete uğurlama ölen bir insan için yakınları ve diğer insanların hem insani hem de dini bir takım görev ve sorumlulukları vardır. Ölen bir kişiyi ahirete uğurlamada ilk olarak yıkanması, kefenlenmesi, cenaze namazının kılınması, defnedilmesi, ardından Kur’an okunması, dua edilmesi, hayırla yad edilmesi gibi işler yapılır. Bundan sonra da ölen kişinin yakınlarına sabır dilemek, üzüntülerini paylaşmak için taziye ziyareti yapılır, Kur’an okunur, dua edilir, ölen kişi için hayır işleri yapılır. Vefat haberi, eş, dost, akraba, komşulara duyurulur. Resmi işlemlerin ardından cenaze yıkanıp kefenlenerek Cenaze namazının kılınacağı yerin ön kısmında bulunan “musalla taşına” konulur.
1- Cenaze namazı ölen kişi için dua niteliğinde, rükû ve secdeleri olmayan, ayakta kılınan bir namazdır. Farzı Kifayedir yani bir kısım insanların bu namazı kılması ile diğer Müslümanlar üzerinden farz borcu kalkmış olur. Ölen kişinin cenaze namazını hiç kimse kılmazsa o civardaki herkes sorumlu olur. Kılınışı şöyledir: Cenaze en önde ve imamın göğüs hizasında bulundurulur. İmam kıbleye doğru ayakta durur. Cemaat de imamın arkasında saf tutar (sıralanır).Ölen kişinin erkek, kadın veya çocuk oluşuna göre niyet edilir, imama uyulur. Başlama tekbirinden sonra Sübhaneke duası “ve cellesenaüke” ifadesi ile birlikte okunur. İkinci tekbir alınır “Salli ve Barik” duaları okunur. Üçüncü tekbirden sonra cenaze duası, duayı bilmeyenler onun yerine Fatiha suresini veya Rabbena veya Kunut dualarını okur. Dördüncü ve son tekbirin ardından sağa-sola selam verilir. Fatiha okunur, dualar edilir. Cenazenin defin işlerine geçilir.
2. Kur'an ve Mevlit Okumak ölen kişinin arkasından yapılan uygulamalardanbiri de kur'an ve mevlit okumadır. kültürümüzde ölenkişinin arkasından Kur'an okunur. Cenazenin definişlemi tamamlandıktan sonra kabrin başında Kur’an okunur (Fatiha, Bakara S. İlk 5 ayeti, Yasin, Mülk, İhlas, Felak ve Nas sureleri) ve sevabı defnedilen kişinin ruhuna bağışlanarak Allah’tan affı dilenir. Sonraki günlerde vefat eden kişinin evinde genellikle Kur’an, mevlit ve ilahiler okunur. Salavatlar getirilir ve dua edilir. Kur’an ve mevlit okumak, ölen bir kimseyi anmak için güzel fırsattır. Cenaze yakınlarının üzüntülerinin paylaşılmasını, komşuluk ve akrabalık ilişkilerinin güçlenmesini sağlar. Ölümün hatırlanmasına vesile olur. Ölülerimize dua etmek için mutlaka mezarlığa gitmek gerekmez. Her zaman ve her yerde dua edilebilir.
Mevlit Okutmak: Mevlit Bursa Ulu Camii’nin ilk imamı olan Süleyman Çelebi (türbesi Bursa’nın Çekirge semtindedir) tarafından 1409 yılında yazılmış olan Vesiletü’n-Necat (Kurtuluş Vesilesi) isimli eserdir. Peygamberimize duyulan derin bir sevgi ve saygının ifadesidir. Mevlit okumak, okutmak dini bir zorunluluk (farz) değildir ancak Mevlit okunması-dinlenmesi, insanları Allah ve Peygamber sevgisi, dünya hayatının geçiciliği, ahiret hayatına hazırlanması gerekliliği gibi konularda düşünmeye teşvik eden, dini hayatımıza canlılık kazandıran güzel bir uygulamadır.
Ölen birinin arkasından yapılan iyiliklerin bir yararı var mıdır?Kendisine mezar hazırladığını söyleyen birine karşı Hz.Ebubekir“Kendine mezar hazırlayacağına, kendini mezara hazırla” diyerek gerçek Ahiret hazırlığının henüz hayattayken iyi ve güzel işler yaparak olması gerektiğini söylemiştir. Ancak yine de ölen birisi için geride kalan yakınları, sevenleri dua etmeli ve onun sevap kazanması için hayır yapmalıdır. Peygamberimiz “Ölüleriniz hayırla yad ediniz” buyurmuştur. Örneğin insanların yararlanacağı bir hayır (okul, cami, hastane…) yaptıran hayırsever kimse bu hizmetlerinden yararlananların hayır dualarını alır ve hem kendisi hem de ölmüş olan yakınları bundan sevap kazanır. Annesi vefat eden bir kimse Peygamberimize gelerek, eğer yaşasaydı annesinin fakirlere sadaka verecek bir insan olduğunu, kendisinin onun yerine sadaka vermesi durumunda annesinin sevap kazanıp kazanamayacağını sormuş ve Peygamberimiz de sevapların annesine ulaşacağını söylemiştir.

Kıyamet
Kıyamet sözlükte "kalkmak", "dikilmek", "dirilmek" gibi anlamlara gelen kıyamet; evrenin düzeninin bozulması, her şevin yok olması ve ölen tüm insanların yaptıklarının hesabını vermek üzere diriltilecekleri zamandır. Dünya hayatının sonu, her şeyin yok olması ve hesap vermek üzere yeni ve sonsuz bir hayatın başlangıcıdır. Buna göre kıyamet, hem dünya hayatının sonunu ve hem de Ahiret hayatının başlangıcı olan yeniden dirilişi kapsar. Buna göre kıyamet hem dünya hayatının son bulmasınıhem de ahiretteki yeniden dirilişi kapsamaktadır.
Ahiret
Ahiret hayatı, kıyametten sonra başlayacak olansürekli yaşam demektir. İslam inancına göre insan,ölümle birlikte yok olmaz. Yani ölüm bir son değil, aksinesonsuz bir hayatın başlangıcıdır. Buna göre insanlaröldükten sonra tekrar dirilecekler ve dünyadayaptıkları iyi ve kötü davranışlarının karşılığını göreceklerdir.Ardından sonsuz bir hayat olan ahirete kavuşacaklardır.
TÖVBE; HATADAN DÖNME VE İYİYE YÖNELME ERDEMİDİR
Bu çalışmanın 12 ve 13. Sayfalarında (İnsanın Allah ile iletişimi) ele alınmıştır.
Tövbe, kişinin yaptığı bir hata ya da işlediği birgünahtan dolayı pişmanlık duyması ve Allah'tan bağışlanma dilemesidir. Buna istiğfar denir. Allah’ın bağışlamasına da mağfiretdenilir. Tövbedeesas olan, bireyin samimi bir niyetle yaptığı hatadanvazgeçip bir daha aynı davranışı tekrarlamamaya kararvermesi ve iyiliğe yönelmesidir.

Allah Bağışlayıcıdır, Bağışlayanı Sever
Bağışlama, Allah'ın güzel sıfatlarından biridir;Yüce Allah şefkatli, merhametli ve bağışlayıcıdır. O, işlediği bir hata veya günahtan pişmanlık duyupkendisine yönelen, içtenlikle tövbe eden kullarını bağışlar.Allah'ın bağışlamasına mağfiret denir.
Tövbe pişmanlık, istiğfar af dilemektir.

KANDİL GECELERİ:
Aslında bunlar dini bayram sayılan mübarek gecelerdir Osmanlı’daII. Selim döneminde (1566-1574), mübarek gecelerde cami ve minareler kandillerle süslenmeye başlanmıştır. Bu nedenle mübarek gecelere kandil geceleri denilir.
1- Mevlit KandiliPeygamberimizin doğduğu gecenin yıl dönümleri Mevlit Kandili olarak kutlanır. Peygamberimiz hicri takvime göre 12 Rebiülevvel’de doğmuştur. Bugün kullandığımız miladi takvime göre Peygamberimizin doğum tarihi 20 Nisan 571’dir. Peygamberimizin doğum günü, mübarek bir gündür. Çünkü Allah’ın bütün alemlere rahmet olarak gönderdiği Peygamber o gün dünyaya şeref vermiştir. Mevlit Kandili’nde, Peygamberimizin doğumunu anlatan Mevlit okutulur. Nisan ayının ikinci haftasında Kutlu Doğum Haftası olarak çeşitli etkinlikler ve programlar düzenlenir.
2- Regaip Kandili Üç ayların girişinde, yani Recep ayının ilk Cuma gecesi, hem Recep ayının hem de üç ayların girişi kutlanır. Üç aylar (Recep-Şaban-Ramazan)İslam’da mübarek aylardır. Müslümanlar, bu aylarda ibadetlerini ve hayırlarını arttırır, sözlerine ve davranışlarına her zamankinden daha çok dikkat ederler.Regaip, arzu edilen, çok rağbet edilen (aylar) demektir. Regaip Kandili, üç ayların girişinde Müslümanların ilgisini bu mübarek aylara çeker.
3- Miraç Kandili Miraç Kandili, Recep ayının 27. gecesi kutlanır. Peygamberimiz bu gece Allah’ın huzuruna çıkarılmıştır. Günde beş vakit namaz bu gecede farz kılınmış, bu nedenle namaza ‘Mü’minin Miracı’ denilmiştir.
4- Berat Kandili Üç ayların ikincisi olan Şaban ayının 15. gecesi kutlanır. Bu gecede Müslümanlar, işledikleri hatalardan ve günahlardan tövbe eder; bağışlanma dilerler. Bu gece Allah’ın rahmet ve mağfiretinin dolup taştığı gece olarak bilinir.
5- Kadir Gecesi Kandil geceleri arasında en mübarek gecedir. Çünkü bu gece, kıyamete kadar insanlığa yol gösterecek olan Kuranıkerim indirilmiştir. Allah bu geceyi bin aydan daha bereketli olarak nitelendirmiştir. Kur’an-ı Kerim’de Kadir Suresi bu geceyi anlatmaktadır.
6- Muharrem ayı ve Hicri Yılbaşı:Muharrem ayı Hicri Takvime göre yılın ilk ayıdır Muharrem ayının birinci gecesi, Müslümanların kameri yılbaşı gecesidir. Muharrem ayı, Zilkade, Zilhicce ve Receb ile beraber Kur'an-ı kerimde kıymet verilen dört aydan biridir. (Tevbe Suresi 36. ayet)
7- Aşure GünüMuharrem ayının onuncu günü Aşûre günüdür. Muharrem ayı, Kur’an-ı Kerim’de, kıymet verilen dört aydan biridir. Dünya tarihinde birçok önemli olay Aşure gününde meydana gelmiştir.

HADİS VE SÜNNET
Hadis, İslam dininde Hz. Muhammed (s.a.v)'indeğişik olaylar ve sorunlar karşısında inananları aydınlatmak,Kur'an'ın bazı ayetlerini daha açık bir dille ifade etmek için söylediği sözlerdir. Genellikle saygı ifadesi olarak Hadis-i Şerif şeklinde söylenir. Sünnet ise Peygamberimizin dini uygulamalarıdır. Sünnet, dini anlama, Kur’an’ı açıklama konusunda çok önemli bir kaynaktır. Dinî bir konuda hüküm verirken hem Kur’an’a hem de sünnete bakılır. Çünkü Kur’an daha çok genel hükümler içerir. Bu hükümlerin geniş anlamda açıklaması ise sünnet sayesinde olmuştur. Kur’an’ın lafzı ve manası Hz. Peygamber tarafından bize iletilmiş ve açıklanmıştır. Kur’an’da emredilen namaz, zekât, oruç vb. ibadetleri doğru bir biçimde ve eksiksiz yerine getirmek ancak sünnetle sağlanabilir. Sünneti; Fiili, Kavli ve Takriri olarak üç başlıkta inceleriz.
1-Fiili sünnet: Peygamberimizin dini uygulamaları bizzat yapması ve yapılmasını tavsiye etmesidir. Herhangi bir konuda Hz. Peygamberin yaptıklarının sahabe tarafından görülüp aktarıldığı haberlerdir. “Allah’ın elçisi abdesti şöyle alırdı.” şeklinde nakledilen ifade buna örnek olarak verilebilir. Sahabenin namazın kılınışı ve haccın yapılışı ile ilgili olarak Hz. Peygamberden naklettikleri şu haberler fiilî sünnete örnektir: “Ben nasıl namaz kılıyorsam siz de öyle kılın!”, “Hacla ilgili ibadetlerinizi benden öğrenin!” Bütün namazların sünnetleri, temiz olmak gibi
2- Kavli Sünnet:Peygamberimizin sözleri, tavsiye ve emirleridir. Hadisler…
3- Takriri Sünnet. Peygamberimizin susarak, itiraz etmeyerek onaylamış olduğunu anladığımız işler.Takrîrî sünnet: Hz. Peygamberin, huzurunda sahabe tarafından söylenen sözler ya da işlenen davranışları reddetmeyip susması, onaylaması veya güzel karşılamasıdır. Örneğin su bulunmadığı zaman teyemmümle namaz kılan bir sahabi, namazdan sonra su bulduğu hâlde namazı iade etmemiş (tekrar kılmamış), Hz. Peygamber de bunu onaylamıştır.
Peygamberimizin uygulamaları olan Sünnet yapılış sıklığı bakımından 2’ye ayrılır:
a) Sünneti Müekkede (Kuvvetli): Peygamberimizin sıklıkla yaptığı ve terk etmediği işler. Örn. Abdestte her yeri 3’er kez yıkamak, Namazları cemaatle kılmak, sabah namazından önce iki rekat namaz kılmak gibi.
b) Sünneti Gayri Müekkede (Kuvvetli olmayan):Peygamberimizin bazen yaptığı bazen de yapmadığı işlerdir. Örn. İkindi ve yatsı namazlarından önce dört rekat namaz kılmak gibi.
BAŞLICA HADİS KAYNAKLARI
İslam’ın Kur’an’dan sonraki en önemli kaynakları Kütübü Sitte adıyla meşhur olmuş hadis kitapları(6 kitap) dır. Bunlar:

Sahih-i Buhari
Buhari bu eserinde hadisleri konularına göre düzenlemiştir.Aynı hadisin çeşitli rivayetlerini bir yerdetoplamak yerine, ilgili olduğu yerlerde tekrar etmeksuretiyle bir hadisten birden fazla hüküm ve pratiksonuçlar çıkarabileceğini göstermiştir. Birçok yöndenüstünlüklere sahip olan bu eser, Müslümanların çoğutarafından en güvenilir hadis kitabı olarak kabul edilir.

Sahih-i Müslim
Müslim b. Haccac el-Kuşeyri tarafından hazırlanmıştır.Müslim 821 yılında Nişaburda doğmuş ve875 yılında yine aynı şehirde vefat etmiştir. Meşhurbir Arap kabilesi olan Kuşeyr'e mensuptur. Devrin ilimmerkezleri olan Hicaz, Mısır, İran, Suriye, Mezopotamyave Türkistan'a seyahatler yaparak ilim tahsiletmiştir. Bu eser, kendisinden önceki kaynaklardan dayararlanarak yaklaşık üç yüz bin hadisten seçilen hadisleriiçerir.

Sünen-i Ebu Davud:Ebu Davud adıyla anılan Süleyman b. ishak tarafındanhazırlanmıştır. Ebu Davud, 818 yılında İranve Afganistan arasında yer alan Sicistan'da doğmuştur.Hadis öğrenimine memleketinde başlayanEbu Davud, Nişabur, Küfe, Horasan, Arabistan,Mezopotamya, İran, Suriye ve Mısır'a ilim yolculuklarıyapmıştır. 889 yılında Basra'da vefat etmiştir.
Bu eser, sünen türünün ilki kabul edilmektedir. Bueser fıkıh konularına ait hadislerden maydana gelmiştir.Ebu Davud bu eserde her konuda en kuwetli olanhadis|eri toplamıştır.

Sünen-i Tirmizi
Tirmiziadıy|a tanınan Muhammed b. İsa b. Sevretarafından derlenen bir eserdir. Tirmizi, 827 yılndaÖzbekistan'ın Tirmiz kasabasında doğmuş ve 892yılında yine burada vefat etmiştir.Tirmizi bu eserde hadisleri rivayet edenleri incelemiş,her hadisin sıhhat (güvenilirlik) derecesini tespitetmeye çalışmış ve fıkıh alimlerinin hadislerden nasılhüküm çıkardıklarına dikkat çekmiştir. Hemen herhadisten sonra o hadisle ilgili bir değerlendirmeyeyervermiştir.

Sünen-i Nesai: Ebu Abdurrahman Ahmet b. Şuayb en-Nesaitarafından hazırlanmıştır. Nesai olarak da bilinir.Horasan'ın Nesa kasabasında 829 yılında doğmuş ve915 yı|ındaRemle'de vefat etmiştir.Nesai, daha çok fıkhi hadislerden derlediğiKitabü's-Süneni'l-Kebir adlı eserini, içinden yalnzcagüvenilir (sahih) olanları özetleyerek yeniden düzenlemişve bu esere el-Mücteba adını vermiştir. Sünen-iNesai olarak bilinir.

Sünen-i İbniMace
Kütüb-i Sitte'nin altıncı hadis kitabıdır. Tertibi,tekrardan uzak ve kısa oluşu bakımından önemli bireserdir.

Kütüb-i Sitte’nin yanı sıra başka önemli hadis kaynakları da vardır.. Ahmed binHanbel'inMüsned'i, Darimi'ninSünen'i ve İmamMalik'in Muvatta'ı ile Kütüb-i Erbaa adıyla bilinen Kuleyni'nin Kafi; Şeyh Saduk'unel-Fakih, Tusi'ninet-Tezhip ve el-İstibsar adlı eser|eri bunlardandır.

KÜLTÜRÜMÜZDE ETKİN OLAN TASAVVUFİ YORUMLAR
1. Yesevilik
Yesevilik, Türkistanlı Ahmet Yesevi'ye nispet olunantasavvufi bir oluşumdur. Ahmet Yesevi, KazakistanCumhuriyeti'nin Çimkent şehrinin doğusunda Sayramkasabasında doğmuştur.
2. Kadirilik: Kadirilik, İslam dünyasında yaygın olan tasavvufioluşumlardan biridir. Kurucusu Abdülkadir Geylani(öl. 1160)'dir. Abdülkadir Geylani, İran'ın Geylan şehrindedünyaya gelmiştir.Kadiriliğin temel görüşlerini oluşturan Abdülkadir Geylani’nin eserlerinden başlıcaları; tasavvuf ve ahlakla ilgili "el-Gunyeli Talibi Tariki'|-Hak", dini konularda
sohbetlerden oluşan "el Fethi'r-Rabbani"dir.Kadirilikte haramdan sakınmak, hizmeti güzelleştirmek, nimete saygı göstermek ilim öğrenmek veAllah'ı sıkça zikretmek önemli hususlardır.
3. Nakşibendilik
Nakşibendilik, Anadolu'da ve Asya iopraklarındaen yaygın olan tasavvuf yorumlardan biridir. BahauddinNakşibend (ö1.1389) tarafından kurulmuştur.Buhara'nın yakınında bulunan Kasr-ı Arifan'da dünyaya gelen BahauddinNakşibend, bir süreSemerkant'ta kalmış ve orada devrin bilginlerindenİslami ilimler konusunda dersler almıştır.
İnsanların kendilerini geliştirip iç dünyalarını temizlemeleriiçin kötü alışkanlıkları bırakmaları, günahlardantövbe ve istğfar etmeleri, zikirle, tefekkürlemeşgul olmaları ve nafile namaz kılmaları önemle tavsiyeedilir.
4. Mevlevilik
Mevlana Celalettin Rumi (öl. 1273)'yenispet edilen tasavvuf bir oluşumdur. Selçuklular devrindenbaşlayarak Osmanlı Devleti'nin kuruluşundanyıkılışına kadar geçen süre içerisinde, toplumu derindenetkileyen tasavvufi oluşumların başındagelmiştir.Meşhur eserleri; "Divan-ı Kebir" ve "Mesnevi"dir.Mesnevi, Mevlana'nın başeseri, Mevlevi düşüncesininve tasavvufun temel kaynaklarından biridir.
5. Alevilik-Bektaşilik
Alevi kelimesi, 'Ali"ye mensup" ya da 'Ali’ye ait'anlamlarına gelir. Bu anlamda Hz. Ali'yi seven, sayanve ona bağlı olan kişiye Alevi ismi verilmiştir. Terimolarak Alevi kavramı, Hz. Muhammed'in ölümündensonra halifeliğin Hz. Ali'nin hakkı olduğuna inananlariçin kullanılmıştır.Bektaşilik ise Hacı Bektaş Veli'ye bağlı olan veonun düşüncelerine inananların oluşturduğu yolunadıdır. Bektaşiliğin kurucusu Hacı Bektaş Veli'dir.Bektaşilik. Hz. Ali ve ehl-i beyt sevgisi, ehl-beyti sevenlerisevme (tevella), ehl-i beyti sevmeyenlerisevmeme(teberra) gibi Aleviliğin temel esaslarına bağlıoluşlarından dolayı Alevilikle birlikte anılır olmuştur.
1- Cem ve Cemevi: Alevi-Bektaşiliği diğer tasavvufi oluşumlardanayıran en önemli unsurların başında cem törenleri gelir.Cem sözcük anlamı olarak toplanma, bir arayagelme, birlik olma demektir- Cem, Alevi-Bektaşilikte
dede ya da babanın önderliğinde yapı|ır. Cemin yapıldığıyerlere ise cemevi denilmektedir.
2- Semah: Semah, cemlerde kadın erkek birlikte, saz venefes eşliğinde dönülerek yapılır. Semahta ana temadönmedir. Cemde bu semaha durmak deyimi ile ifadeedilir.
3- Musahiplik: Musahip sözcüğü Arapça olup sohbet, arkadaşlıkeden kimse anlamına gelmektedir. Terim olarak musahiplik; evli iki kişinin eşleriile birlikte, ölünceye kadar kardeş kalacaklarına,birbirlerini koruyup kollayacaklarına,birlik ve beraberlikiçinde yaşayacaklarına, dedenin ve cemtopluluğunun önünde söz vermeleri biçimindegerçekleştirilen bir törenle kurulan toplumsal birakrabalık kurumudur.
4- Dua ve Gülbenkler: Alevilik-Bektaşilikte duanın önemli bir yeri vardır.Alevi-Bektaşilerin ibadetlerinin temeli genelolarak dua ve zikre dayalıdır. Kişiler, cemevlerinde toplucadua ettikleri gibi, bireysel olarak kendi içinden geldiğişekilde Allah'a dua ederler. Bu yalvarış, kul ile Allaharasındadır.Alevi-Bektaşi geleneğinde dua, "gülbenk" olarakisimlendirilir.Gülbenk, Allah'a sığınma, yalvarma veondan af dilemedir. Kişi ve toplumu ilgilendiren, dinive ahlaki hemen her konuda bir gülbenk bulunmaktadır.Gülbenklerde cümleler kısa ve ahenklidir.
5-Muharrem Ayı ve Aşure: Muharrem, sözlükte "haram kılınan, yasaklanan;kutsal olan saygı duyulan" anlamlarınagelir,Hicri takvime göre yılın ilk ayıdır. Peygamberimiz, muharremayını "Allah'ın ayı" olarak nitelendirmiş ve Ramazandan sonra tutulan en faziletli orucun bu aydatutulan oruç olduğunu belirtmiştir.

Nusayrilik: Nusayrilik, İbnNusayr en-Nemiri'nin (ö1.883)öncülüğünde 9. yüzyılda ortaya çıkmış aşırı bir şii-batıni gruptur. Günümüzde,Suriye ve Lübnan'ın bazı bölgeleriyle Türkiye’nin Hatay, Adana, Mersin illeri, ilçe ve köylerinde varlığınıdevam ettirmektedir.

YAŞAYAN DİNLER
1. VAHYE DAYALI DİNLER
Yahudilik, Hristiyanlık ve İslamiyet

A) Yahudilik
Yahudilik, Hz, Musa'ya Allah tarafından vahiy yoluylabildirilen dindir. Bu dine "Musa'ya bağlı olanlarındini" anlamına gelen Musevilik adı da verilmiştir.Yahudilik, günümüzde tek tanrılı dinlerin en eskisidir.Ancak bugün itibarıyla milli bir din konumundadır.
• Yahudiliğin peygamberi Hz. Musa'dır.
• Yahudilerin kutsal kitabına Eski Ahit denir. Yahudiler Eski Ahit'e (Tevrat ve Zebur’a) Tanah adını verirler.
• Yahudiliğin temel kuralları, Tanrı'nın Hz. Musa'yaSina Dağı'nda gönderdiği On Emir'de bir araya getirilmiştir.
• Yahudilerin ibadet yerlerine Havra veya Sinegog denilir.
• Yahudi din adamlarına Haham denilir.
• Cumartesi kutsal gündür. Hiçbir iş yapılmaz.
• Yahudiler dünyadaki en dindar millettir.
• Erkekler başlarına kippa denilen bir takke takarlar.
B) Hıristiyanlık
Vahye dayalı dinlerden ikincisi Hıristiyanlıktır. Özde tek tanrı inancına, vahye ve kutsal kitaba dayananHıristiyanlık, Filistin bölgesinde yaşayan İsrail oğullarınagönderilmiştir, Hıristiyanlığın peygamberi Hz.İsa, kutsal kitabı ise İncil'dir.Hıristiyan sözcüğü Mesih'e bağlı olan anlamınagelir. Yahudiler l. yüzyılda Roma İmparatorluğu'nunyönetiminde olan Filistin'de tutsaklık altında yaşıyorlardı.Tevrat'ta kendilerine bildirilen kurtarıcı Mesih'in gelmesini bekliyorlardı. Hz. İsa, kendisinin beklenenMesih olduğunu açıkladı. Bu nedenle de onun izindengidenlere Hıristiyan denildi.
• Hıristiyanlığın peygamberi Hz. İsa’dır
• Hıristiyanların kutsal kitabına Yeni Ahit denir. (Yahudilerin Eski Ahit’i ve bütün İncillerin toplamıdır).
• Hıristiyanlıkta çok sayıda İncil vardı. 325 yılında yapılan İznik Konsilinde halen geçerli olan 4 İncil (Matta-Markos-Luka-Yuhanna) kuralı getirilerek. Kutsal kitap olarak bu 4 İncil kabul edildi.
• Hıristiyanların ibadet yerlerine Kilise, katedral
• Hıristiyan din adamları Papaz, rahipler ve rahibelerdir. Manastır denilen büyük kilise okullarında yaşarlar.
• Pazar günü kutsal gündür. Kilisede ibadet edilir.
• Farklı mezhepleri vardır ve bunlar katı-kesin kurallarla birbirlerinden ayrılırlar. Ana mezhepler Katolik, Ortodoks, Anglikan ve Protestanlardır.
• Katolik mezhebinin merkezi Vatikan’dır. Başında Papa bulunur.
• Ortodoks mezhebinin merkezi İstanbul Fener Patrikhanesidir. Başında Patrik bulunur (Fener Rum Patriği).

C) İslamiyet

İslamiyet, Allah'ın, insanları doğru yola iletmek amacıyla gönderdiği son dindir. Bu dinin kutsal kitabıKur'an-ı Kerim, peygamberi ise Hz. Muhammed'dir.İslam dininden önce insanlar, Allah'ın bildirdiğiyoldan uzaklaşmışlar, yanlış inançlara yönelmişlerdir.Toplumda, haksızlık ve kötülükler yaygınlaşmıştı.Böyle bir zamanda Allah, Hz. Muhammed'i peygamberolarak görevlendirmiş ve insanlara son din olan
İslamiyet’i göndermiştir.

• İslamiyet’te din adamı kavramı yoktur. Herkes dinini kendisine yetecek kadar öğrenmelidir. Özel anlamda din görevlilerine Müftü, imam, müezzin, vaiz ve hoca denilmektedir.
• İbadet yerleri temiz olan her yerdir. özel anlamda Cuma namazları toplu halde kılınır.
• Kutsal Kitap Kur’an-ı Kerim’dir. Ancak Allah’ın ilk insan ve ilk peygamber olan Hz. Adem’den itibaren suhuf ve kutsal kitaplar gönderdiğine ancak bunların bugünkü şekillerine değil, Allah’ın gönderdiği asıl şekillerine iman edilir.
• Mekke’deki Kâbe kutsaldır. Allah’ın evi kabul edilir ve imkanı olanlar ömürlerinde bir kez ziyaret etmelidir.
• İbadet konusunda diğer bütün dinlerden farklı olarak günde 5 kez namaz kılınır.


2. HİNT DİNLERİ
Hinduizm, Budizm, Caynizm, Sihizm

Hinduizm: Ulusal nitelikli bir dindir. Bu dine, Hindistanlıların dini anlamınagelen Hinduizm adını Batılılar vermiştir.Hindular kendi dinlerine SanatanaDharma (başlangıcıve sonu olmayan din) derler. Bu dinde çok sayıda tanrı vardır.

Budizm
Hindistan'da yaygın olan dinlerden biri deBudizm'dir. Budizm, MÖ. Vl. yüzyılda Hindistan'dadoğrnuştur.Doğu ve Güneydoğu Asya'da, Avrupa'da,Kuzey Amerika'da ve İngiltere'de bu dine inananlarvardır.Budizm'in kurucusu Buda'dır. Asıl adı, SiddhartaGautama (SidartaGotama)'dır. Buda adı ona, "ilhamakavuşan" anlamında sonradan verilmiş bir lakaptır.Buda MÖ 563-483 yılları arasında yaşamıştır. Başlangıçta putperestliğe karşı olan Budizm, Buda’nın ölümünden sonra onun heykellerinin yapılarak tapınılmasıyla putperest bir din olmuştur.
Caynizm
MÖ Vl. yuzyılda Hint Yarımadası'nın kuzeyindeBihar eyaletinde ortaya çıkmıştır. Kurucusu, soylu biraileden gelen Vardhamana'dır. Vardhamana, Hinduayinlerinin şekilciliğine, din adamlarının (Brahman|ar)otoritesine ve kast sistemine (sınıfsal ayrım) karşı çıkmıştır.Daha sonra evini ve ailesini terk edip münzevihayat yaşamaya başlayan Vardhamana, ruh gözü (tenasüh)çemberinden kurtulduğunu ileri sürmüştür.
Sihizm
Sihizm, Hindistan'da XVl. yüzyılda ortaya çıkmışİslam ve Hinduizm karışımı bir dini harekettir. KurucusuGuru Nanak'dır. Sihizm başlangıçta Brahmanlarınbaskısına ve Hint kast sistemine tepki olaraksiyasi bir amaç güderken sonradan dini bir kimliğekavuşmuştur.

2. ÇİN VE JAPON DİNLERİTaoizm, Konfüçyanizm, Şintoizm

Taoizm
Taoizm, MÖ Vl. yüzytda yaşayan Lao Tse tarafından ortaya konulan bir sistemdir. Günümüzdede yaşayan, milyon|arca mensubu olan Çindinlerinden biridir.

Konfüçyanizm
Konfüçyanizm, Çin'in büyük düşünürlerindenKonfüçyüs (MÖ 551-MÖ479) tarafından ortaya konulmuştur.Çin halkının iki bin yıl boyunca sürdürdüğüyaşam tarzını, değerler bütününü ve dini inançlarınıifade etmektedir. MS 1912 yılına kadar Çin'in resmidevlet dini olmuştur. Bu dinin bugün 350 milyoncivarında inananı vardır. Bunların büyük bir kısmıÇin'de, geri kalanı Japonya, Burma ve Tayland'dayaşamaktadır.

Şintoizm
Şintoizm, belli bir kurucusu ve inanç sistemi olmayanmilli, geleneksel, çok tanrılı bir dindir. Japonlarınmilli dinidir. Şintoizm tanrıların yolu anlamına gelir.Budizm altıncı yüzyılda Japonya'ya geldikten sonraJaponlar geleneksel inançlarını Budizm'den ayırabilmekiçin "Şinto" deyimini kullanmışlardır.
BAZI DİNİ KISALTMALAR VE TERİMLER

• (C.C.) CelleCelalühü olarak okunur. Allah isminden sonra yazılır ve okunur. Anlamı Allah’ın şanı yücedir demektir. Allah ismi anıldığı zaman hürmet ve tazim (saygı) için söylenir. Aynı zamanda Allah’ın sonsuz güç ve kudreti olduğu, en büyük, en yüce varlık olduğunun hatırlanmasıdır. Rabbimizin adını söylerken: Allah-u Te'âlâ, Allah CelleCelalûhû, Allah Azze ve Celle, Cenab-ı HakkAzze ve Celle, Allah-u Zü'l-Celal, HakkTe'ala ve Subhanehû da denilir.
• (s.a.v.)Sallallahu aleyhi ve sellem olarak okunur. Peygamberimizin isminden sonra yazılır ve okunur. Anlamı: Bütün iyilikler, güzellikler ve Allah’ın selamı onun üzerine olsun demektir. Peygamber sevgisini ifade eder. Başka farklı şekillerde de yazılıp söylenmektedir örneğin, (a.s.m.) Allahümmesalli ala Muhammed – (a.s.v.) Aleyhissalatüve’s-Selam… Bu söyleniş şekillerinin tamamına Salavat denilir. Kültürümüzde de peygamberimizin ismi duyulduğunda eller kalplerin üzerine koyulur ve salavat getirilerek sevgi ve saygımızı belirtiriz.
• (a.s.) Aleyhi’s Selam olarak okunur. Diğer bütün peygamberlerin ve meleklerin isimlerinden sonra yazılır ve okunur. Allah’ın selamı onun üzerine olsun anlamına gelen selam, saygı ve dua cümlesidir.
• Hz. Hazreti olarak okunur. Önüne geldiği ismin saygın ve değerli olduğunu belirtir ve övme anlamı taşır.
• (r.a.) Radıyallahuanh şeklinde okunur. Allah ondan razı olsun anlamına gelen dua cümlesidir. Hz. ve (r.a) (özellikle peygamberimizi görerek Müslüman olan ve İslamiye hizmet etmiş, önemli hizmetleri bulunan sahabe efendilerimizin isimlerinden önce Hz. yazılır ve okunur, isimlerinden sonra ise (r.a.) kısaltması yazılır ve okunur. Örn: Hz. Ömer (r.a), Hz. Osman (r.a), Hz. Ali (r.a) gibi…
• Kelime-i Şehadet ve Anlamı: Eşhedüenla ilahe illallah ve EşhedüenneMuhammedenabdühü ve rasulüh. Ben kesinlikle inanıyorum ki, Allah’tan başka hiçbir ilah yoktur ve yine kesinlikle inanıyorum ki, Hz. Muhammed O’nun kulu ve elçisidir.
• Kelime-i Tevhid ve Anlamı: La ilahe illallah MuhammedünRasulullah. Allah’tan başka hiçbir ilah yoktur ve Hz.Muhammed O’nun elçisidir.

Adet: Bir şeyi eskiden beri görülüp yapıldığı şekliyle yapma alışkanlığı.
Ahilik: 13. Yüzyıl Tasavvuf alimlerinden Ahi Evran’ın kurduğu bir Türk geleneği. Anadolu’da yüksek bir gelişim gösteren, esnaf, zanaatçı, çiftçi gibi bütün çalışma kollarını içine alan ocak.
Amel-Salih Amel: İş ve davranış demektir. Salih amel Allah’ın istediği, razı olduğu her türlü güzel işler ve davranışlardır.
Amenna: İnandık, iman ettik. Doğru olduğunu kabul ettik.
Amentü: İman esaslarının sayıldığı (dua-sure olmayan) dini metin.Ben inandım.
Amin: Allah kabul etsin.
Arafat:Hac ibadetinde hacıların Arife günü toplandıkları tepe.
Arife: (veyaArafe) Kurban bayramından önceki gün
Aşere-iMübeşşere:Peygamber efendimiz tarafından Cennet'e girecekleri daha dünyadayken müjdelenen on sahâbî.
Ateizm-ateist: Tanrı yoktur diyen, Allah’ın varlığını ve bütün dini söylemleri reddeden, Tanrı tanımazlık.
Avlu: Caminin dış bölümüdür.
Ayet: Sözlükte işaret, delil ve alamet demektir. Kur’an-ı Kerim’deki sûreleri meydana getiren cümle veya cümleciklerden her birine ayet denir. Kur’an’da tam olarak 6236 ayet vardır ancak kolaylık olması -ve başka bir sayım şekline göre- bu 6666 şeklinde söylenir. Ayin: Dini törenlerin ve toplu uygulamaların genel adıdır. Ritüel de denilir. Daha çok İslamiyet dışı dinlerdeki tören ve uygulamalar için kullanılır.
Batıl: Gerçeğe aykırı, esassız, boş düşünce ve inanç. Hak’ın zıddı.
Beytullah: Allah’ın evi, Kâbe.
Cahiliye Dönemi:Peygamberimizin dünyaya geldiği yıllar. Kötü alışkanlıkların yaygın olduğu; paralı, zengin ve toplumun önünde olan insanların zayıf ve güçsüzleri ezdiği, insanların kız çocuğu sahibi olmaktan utandığı, her türlü ahlaksızlığın sıradan bir davranışmış gibi yaygınlaştığı kötü zamanlardır.
Cüz: Kur’an’ın 20 sayfalık bölümlerinden her birine cüz denir. Kur’an’da 30 cüz vardır.
Dar’ün-Nedve:Mekke şehrinin önemli işlerinin görüşüldüğü toplantı merkezi. Mekkeli müşrikler Peygamberimizin öldürülmesi için burada karar almışlardı.
Ebru: Bir kağıt süsleme sanatıdır. Kitreyle yoğunlaştırılmış su üstünde, özel hazırlanmış boyalarla oluşturulan desenlerin kağıt üzerine geçirilmesiyle yapılan süsleme sanatıdır. Ebrulu kağıtların üzerine genellikle ayet, hadis yazılır.
Ecel-Ömür: Allah’ın hayat verdiği canlılara tayin ettiği yaşam süresi ömür, bu sürenin sona erdiği zaman da ecel olarak tanımlanır. Kur’an’da her canlının belli bir ömür süresine ve tayin edilmiş bir ecel vaktine dikkat çekilir. Eceli engellemek veya geciktirmek mümkün değildir. Her ölüm ecel ile olur.
Eda-Kaza:Bir ibadetin vaktinde yapılmasına eda, vakti dışında yapılmasına kaza denir. Oruç için kaza: Ramazan ayında tutulamayan veya herhangi bir nedenle (yanlışlıkla) bozulan oruçların Ramazan ayı dışında gününe gün olarak tutulması. Namazlar için kaza: Vaktinde kılınamayan bir namazın vakti dışında kılınması.
Ensar-Muhacir:Medine’ye göç (hicret) eden Mekkeli Müslümanlara Muhacir (göç edenler) denilir. Medine’de bulunan ve Mekke’den gelenlere evlerini yurtlarını açarak onlara her konuda yardım eden Medineli Müslümanlara da Ensar (yardım eden, yardımcılar) denilir.
Esma-i Hüsna: Allah’ın güzel isimleri demektir. Allah’ın zatını, sıfat ve fiillerini en güzel şekilde tanımlayan isimlerdir. 99 tanedir.
Farz: Allah’ın kesin emirleridir. Yapılması sevap, yapılmaması ise günahtır.
Farzı Ayın: Herkesin kendisinin yapması gereken, Allah’ın kesin emirleridir. Namaz kılmak, oruç tutmak, iyi-dürüst, temiz, ahlaklı ve namuslu olmak gibi.
Farzı Kifaye: Bir kısım insanların yerine getirmesi ile farzın gerçekleştiği, diğer Müslümanların yapmasına gerek olmayan farzlardır. Örn. Cenaze namazı, verilen selamı almak.
Fıkıh:Bilmek, anlamak. İslâmiyet'i bilmek. Dinde yapılması ve sakınılması gereken işleri bildiren ilim.
Fıtrat: Yaratılış, sonradan değişime uğramamış saf tabiat. Huy, karakter
Fidye: Ramazan orucunu tutamayanların verdikleri maddi karşılık. Bir günlük oruç için bir fakirin iki öğun doyurulması veye karşılığı yiyecek-para
Fil Olayı: Peygamberimiz dünyaya gelmeden iki ay kadar önce Yemen kralı Ebrehe fillerden oluşan bir orduyla Kâbe’yi yıkmak için Mekke kapılarına dayanmıştı. Allah, bu fil ordusunu büyük bir kuş sürüsü saldırısıyla (gagaları ve ayaklarında taşıdıkları taşlarla) imha etmişti. Bu olay Kur’an-ı Kerim’de aynı adı taşıyan 124. Surede anlatılmaktadır.
Fitre: Ramazan ayında bayramdan önce verilen sadaka.
Gayb: Akıl ve duyularla algılanamayan varlık alanı, bilinemeyen, gelecek…
Gazve-Seriyye:Hz.Muhammed’in katıldığı askeri seferlere Gazve denir. Katılmadığı seferlere Seriyye denilir.
Gıybet: Dedikodu, başkasını duyduğu zaman hoşlanmayacağı şeyle anmak, arkadan konuşmak. Büyük günahlardandır ve Kul hakkına girilmiş olur. Kur’an’da “ölü kardeşin etini yemek” gibi tiksinti uyandıracak kötü bir davranış olarak nitelendirilmiştir.
Gizli Davet: Hz.Muhammed,Peygamberliğin ilk zamanlarında Allah’tan aldığı emirle yakın akrabalarını İslam’a davet etmişti. Ancak daha sonra gelen tepkiler ve tehditler üzerine ‘din’, gizli bir şekilde yayılmaya ve öğretilmeye başlandı. Üç yıl boyunca gizli davet yapıldı. Bu sürede sahabelerdenErkamb.EbilErkam’ın evinde (Dar’ülErkam)saklandılar.
Hac: Zilhicce ayında (Kurban bayramı günlerinde) Mekke’de bulunan Kabe ziyareti, tavaf, Safa-Merve arasında Sa’y, Arafat vakfesi ve Şeytan taşlamak şeklinde yapılan ibadetler toplamıdır. İhram giyilerek yapılır.
HacerülEsved:Kabenin köşesinde bulunan, tavaf başlangıcı kabul edilen siyah taş.
Hadis:Peygamberimizin dini konularda söylediği sözler.
Hafız: Kur'an'ı Kerim’i baştan sona ezberleyen kişi.
Hamd: Bütün övgü çeşitlerini içeren sevgi ve saygıyla Allah’a yapılan şükür.
Hanif: Putperestlik inancını reddederek Hz. İbrahim’in (a.s.) öğrettiği bir Allah inancına sahip olmak demektir. Hz. Muhammed (s.a.v.)'e Peygamberlik gelmeden önce Mekke ve civar bölgelerde bu inanca sahip az sayıda kişi vardı. Peygamberimizde peygamberlikten önce böyle inanıyor ve Hz. İbrahim’in öğrettikleri ile ibadet ediyordu.
Haram: Yapılması kesin delillerle yasaklanmış işlerdir. Yapılması günahtır. Örn: Adam öldürmek, hırsızlık yapmak, alkol-uyuşturucu kullanmak, kumar oynamak gibi.
Hat, Hüsn-ü Hat: Kur’an-ı Kerim’in en güzel şekilde -estetik ölçülerle- yazılması sanatı. Tarihte bu sanatı en güzel şekilde Türkler yapmıştır. Hatta “Kur’an Mekke’de nazil oldu (indi), Mısır’da okundu, İstanbul’da yazıldı” diye meşhur bir ifade vardır. Birçok camimiz Hüsn-ü Hat sanatıyla meşhurdur. (örn.Bursa Ulu Cami)
Hatim: Kur'anı Kerim'i ezbere ya da yüzünden, baştan sona kadar okumaya veya dinlemeye hatim denilmektedir.
Havra-Sinegog: Yahudilerin ibadet mekanı
Hayır-Şer: Dinin iyi-güzel gördüğü tavsiye ettiği şeyler hayır, zararlı gördüğü ve kaçınılmasını istediği şeyler de şer olarak tanımlanır. İnsan akıllı ve özgür bir varlık olarak isterse hayra, isterse şerre yönelebilir. Allah hayra rızası olduğunu, şerre ise rızası olmadığını bildirerek hayra yönelmemizi ister.
Helal: Yenilmesi, içilmesi ve kullanılmasında herhangi bir mahzur bulunmayan iyi, güzel ve temiz olan şeyler.Dinimizin izin verdikleri.
Haham: Yahudi din adamı. Havra-Sinegogda dini töreni yöneten kişi.
Harim: Caminin namaz kılınacak yerine denir.
Hatip: Eskiden camilerde yalnızca vaaz vermekle görevli olan kimse. Bugün imamlar hem namaz kıldırma ve hem de vaaz görevlisi olduklarından imam-hatip olarak görev yaparlar.
Hurafe(Batıl inanç): Dinimizin aslında olmadığı halde sonradan uydurulan ve yaygınlaşan yanlış inanç ve uygulamalardır. Örn.: Türbelere mum yakmak, bez-çaput bağlamak… Bir şeylerin uğurlu veya uğursuz sayılması…
Hılfu'l-Fudul(Erdemliler Topluluğu): Mekke'de haksızlığa uğrayan, malı gasp edilen ve kimsesi olmadığından ezilen çok sayıda insan vardı. Bu haksızlıkları önlemek için kurulmuş bir sivil toplum kuruluşudur. İyilik ve adalet için çalışan bir dernektir. Peygamberimiz de gençlik yıllarında bu cemiyette çalışmıştır.
Hicret:Mekke’den Medine’ye göç. Miladi 622 yılı. Bu göç olayına Hicret denilir. Hicret olayıHz. Ömer döneminde Müslümanlarca takvim başlangıcı olarak kabul edilmiştir. Kameri (ay) Takvime göre 1 yıl 12 ay ve 354 gündür.
Hikmet:Allah’ı gereği gibi bilme bilgisi. (Bilgelik, felsefe)
Hizp:Kur’an-ı Kerimde her bir 5 sayfaya hizp denilir. 4 hizp bir Cüz’dür.
Hurafe:Dinin aslından olmayan, batıl dinlerden ve halk arasında uydurulan aslı esası olmayan düşünce ve inanışlar.
Hüsnü Zan: İyi niyet, görüp şahit olduklarını, olayları iyi niyetle yorumlamak
Hüzün Yılı: Müslümanların sosyal ve ekonomik anlamda boykot altında alındıkları, Hz. Hatice ve Ebu Talip’in vefat ettikleri, Peygamberliğin 10. Yılı (miladi 620)
İcma: İslam bilginlerinin belli bir konuda fikir birliği içinde olmaları.
İftar: Akşam namazının vaktinin girmesi ile orucun bittiği vakit.
İhram:Hac ve umre sırasında giyilen iki parçalı, dikişsiz elbise ve bu kıyafetlerle bazı mübah işlerden de uzak durmak. (Kavga etmemek, saç-sakal traşı olmamak…)
İhsan: İyilik etmek, güzel davranmak, bağışta bulunup ikram etmek. Peygamberimiz ihsanı “Allah’a görüyormuşçasına ibadet etmek” olarak da tanımlamıştır.
İslam’daki İlk Hicret (Göç): Mekke’de Müslümanlara yapılan eziyet ve işkencelerin günden güne artmasından sonra Mekke döneminin 5. Yılında (615 yılında) Habeşistan’a yapılmıştır.
İmam: Cemaate günlük 5 vakit namazı, Cuma, bayram, Cenaze, Teravih gibi namazları kıldırmakla görevli olan cami görevlisi
İmsak: Orucun başladığı vakit.
İsar: (=Diğerkâmlık, özgeci olmak) cömertliğin zirvesidir. Kendi ihtiyacı olsa bile başkalarının ihtiyaçları için kendi ihtiyaçlarından vazgeçebilmek, kardeşini tercih etmektir. Cömertlik elde olanı paylaşmak iken isar da kendi hakkından vazgeçme sözkonusudur. Kâbe Hakemliği Olayı: Peygamberlikten önce, Hz. Muhammed 35 yaşındayken gerçekleşmiştir. Kureyşliler işbölümü yaparak Kâbe’nin onarımına başladılar ancak Hacerü'l-Esvet taşının yerine yerleştirilmesinde ihtilaf çıktı ve her kabile taşı yerine yerleştirmenin kendi hakları olduğunu iddia ettiler. Çıkan anlaşmazlığı Kâbe’ye ilk giren kişinin çözüme kavuşturmasını kararlaştırdılar. İlk gelen kişi Muhammedü'l-Emin (Güvenilir Muhammed) idi. Onun hakemliğini herkes kabul etti. Peygamberimiz hırkasını ortaya serdi veHacerü'l-Esvet taşını üzerine koydu. Her kabileden bir kişiye hırkanın kenarlarından tutturdu. Taşın konulacağı yere gelindiğinde Peygamberimiz taşı kendi eliyle alarak yerine koymuştur. Böylece kavgaya hazırlanan Mekke'nin barışı tekrar sağlanmıştır.
Kader: Yüce Allah’ın sonsuz ilmiyle ezelden ebede kadar olmuş ve olacak her şeyi bilip takdir etmesidir. Kaza ise Allah’ın bilip takdir ettiği şeylerin yeri ve zamanı geldiğinde gerçekleşmesidir.
Kayyım: Eskiden camileri temizlemek ve bakımını yapmakla görevli kimse. Bu görev müezzinler tarafından yapıldığı için müezzin-kayyım olarak isimlendirilirler.
Kaza: Kader planının gerçekleşmesi. Allah’ın yaratması, işlerin olması, meydana gelmesi. Kaderi bir plan, kazayı da planın uygulaması olarak düşünebiliriz.
Kaza - Eda:Bir ibadetin vaktinde yapılmasına eda, vakti dışında yapılmasına kaza denir. Oruç için kaza: Ramazan ayında tutulamayan veya herhangi bir nedenle (yanlışlıkla) bozulan oruçların Ramazan ayı dışında gününe gün olarak tutulması. Namazlar için kaza: Vaktinde kılınamayan bir namazın vakti dışında kılınması.
Kaza-Keffaret: Vaktinde tutul(a)mayan veya yanlışlıkla bozulan oruç için gününe gün tutulması kaza. Bilerek bozulan Ramazan orucu için ceza olarak tutulan (60+1) gün olarak tutulan oruç.
Keffaret: İşlenen bir günahı telafi için yapılan (kurban, sadaka, oruç…)
Kelam:İslamiyet’in temel (özellikle inanç) konularını açıklayan bilim
Keramet: Peygamberlerin ümmetleri içinden takva sahibi olan kimseler eliyle olağanüstü olayların meydana gelmesi. Mucize peygamber eliyle, keramet de Allah’ın veli kulları eliyle meydana gelir. Emir Sultan’ın kerametleri gibi…
Kıyas: Hakkında Kur’an veya sünnette hüküm bulunmayan bir konuda İslam âlimlerinin örnekseme yoluyla karara varması
Kippa: Yahudilerin ibadet sırasında kullandıkları takke.
Kilise: Hıristiyanlıkta ibadet mekanı. Küçük kilise olanlarına şapel, din adamı yetiştirilen kiliselere Manastır denir. Katedral ise piskoposun devamlı bulunduğu kilisedir ve şehrin en büyük kilisesidir.
Kul hakkı: Ahirette sevaplarımızı diğer insanlara vermemizi hatta onların günahlarını yüklenmemizi gerektirecek işler. Örn: her türlü haksızlık, elle sözle zarar verip incitmek, üzmek, borç-alacak haksızlıkları, arkadan konuşmak, alay etmek gibi çirkin işler.
Küllî İrade – Cüz’î İrade: Bir şeye karar verme gücüdür. Dileme, isteme, isteyebilme durumu. Allah, sonsuz ilim ve kudret sahibidir ve O’nun iradesi sınırsız olduğundan “Küllî”, insanın iradesi de sınırlı olduğundan Cüz’î irade olarak isimlendirilir. Yani Allah dilediğini dilediği şekilde yapacak güç ve kudret sahibidir. İnsan ise kendi tercihlerini yapabilir. Cüzi irade, Allah’ın kendi külli iradesinin küçük bir örneği olarak insanlara verdiği az bir seçme hakkıdır ve o da Külli iradeye bağlıdır.
Lütuf: Önem verilen birinden gelen iyilik. Büyük iyilik.
Mahfil: Özel bölüm demektir. Müezzinler için ayrılmış olana müezzin mahfili denir. Büyük camilerde padişah için ayrılan Hünkar Mahfili bulunur.
Meal: Birebir tercümeden biraz daha geniş bir şekilde Kur’an ayetlerinin kısaca anlamını açıklamaktır.
Mendub: Sevilen, yapılması uygun olan, işlenmesi teşvik edilen iş. Dinen yapılması iyi sayılmakla birlikte yapılmamasında sakınca olmayan ve Resulullah (s.a.v)'ınbazan yapıp, bazanterkettiği işler. Güzel bir iş sayıldığı için mendubu işleyen sevap alır, terkeden ceza görmez. Bu değerlendirme Hanefi mezhebine göredir. Sünnet ve Müstehab terimlerini de içine alır.
Mekruh: Yapılmaması daha iyi olan işlerdir. Yapılmasında birçok sakıncalar olabilen şeyler. Harama yakın olanlarına Tahrimen, helale daha yakın olanlarına Tenzihen mekruh denir. Mekruh kelimesi ibadetler için kullanıldığında o ibadetin sevabını azaltan şey anlamı taşır. Örn. Namazdayken parmak çıtlatmak, elbiseyle oynamak vb
Mescid-i Nebi:Peygamber Mescidi. Medinede bulunan peygamberimizin mescidi.
Mesh:Abdest alırken ıslak eli başımıza sürmek.
Mevlit:Peygamberimize duyulan derin bir sevgi ve saygının ifadesi olan şiir, mesnevi.Mevlit (doğum) demektir. Peygamberimizin doğumu ve özellikleri anlatılmaktadır. Bursa Ulu Camii’nin ilk imamı olan Süleyman Çelebi (türbesi Bursa’nın Çekirge semtindedir) tarafından 1409 yılında yazılmış olan Vesiletü’n-Necat (Kurtuluş Vesilesi) isimli eserdir.
Mezhep:Bir dinin görüş, yorum ve anlayış farklılıkları ile ortaya çıkan her bir kolu.
Hıristiyanlıkta Katalik, Ortodoks, Protestan, Anglikan vb. mezhepler ciddi anlayış farkları sebebiyle ayrı birer din gibi oluşumlar haline gelmiştir. İslam inancında itikada (inanç esaslarında) ciddi farklılık olmayıp ibadetler ve yapılış şekilleri gibi ayrıntılarda farklılıklar bulunmaktadır. (Hanefi, Şafii, Maliki, Hanbeli gibi)
Mihrap:İmamın cemaate namaz kıldırdığı, kıble duvarında ve en öndeki yer.
Minare: Ezanı uzak yerlere duyurmak için yapılmış bir kule biçiminde yüksek yer.
Minber:İmamın cemaate Cuma ve Bayram hutbelerini okumak için çıktığı merdivenli, yüksek yer. Mihrabın sağ tarafında ve kıble duvarına dik olarak durur.
Minyatür: Çok ince işlenmiş ve küçük boyutlu resim sanatı.
Misyoner: Bir dini (özellikle Hıristiyanlığı) yaymakla görevli kimse.
Mucize: Peygamberlerin doğru sözlü olduklarını ve inanmayanları ikna etmek için Allah’ın izniyle hiç kimse tarafından yapılamayacak, imkansız olan şeylerin gerçekleşmesi. Hz. Musa’nın Kızıldeniz’i ikiye ayırıp inananların sağ-salim karşıya geçmeleri, firavun ve adamlarının boğulması. Hz. Salih’in bir kayanın içinden hamile bir deve çıkarması, peygamberimizin dolunay şeklindeyken ayı ikiye ayırması.
Muhacir - Ensar:Medine’ye göç (hicret) eden Mekkeli Müslümanlara Muhacir (göç edenler) denilir. Medine’de bulunan ve Mekke’den gelenlere evlerini yurtlarını açarak onlara her konuda yardım eden Medineli Müslümanlara da Ensar (yardım eden, yardımcılar) denilir.
Mukabele: Karşılıklı Kur’an okumak. Özellikle Ramazan ayında insanların bir araya gelerek bir kişinin okuyup diğerlerinin takip etmesi.
Mushaf: Sözlükte iki kapak arasında toplanmış sayfalar demektir. Terim olarak kitap haline getirilmiş olan Kur'an'ın özel adıdır. Kur’an-ı Kerim 604 sayfadır.
Mübah: Yapılmasında sevap olmadığı gibi, terkinde de günah olmayan işlerdir. Yemek, içmek, oturmak, kalkmak gibi.
Müezzin-Kayyım:Camide ezan okuyup kamet getiren, namaz kılınırken selam ve tespih dualarını okumakla görevli kişi. Hz. Muhammed zamanında ortaya çıkan müezzinlik mevkisinin ilk temsilcisi Bilal-i Habeşi’dir. Müezzinler devlet tarafından atanmış maaşlı memurlar (bakınız kayyım md.)olsa da küçük camilerde müezzin cemaatten bir kişi olabilir.
Müfessir: Tefsir yaparak Kur’an’ı en geniş şekilde açıklayan kişi.
Müfsid: Başlanmış bir ibadeti bozan iştir. Namazda gülmek, konuşmak, oruçlu iken bilerek yemek, içmek gibi işlerdir.
Müftü: Diyanet İşleri Başkanlığının o il veya ilçedeki en yüksek temsilcisi, Müslümanların din işlerine bakan, gerektiğinde fetva verebilen görevli. Cami din görevlileri (imam-hatipler, müezzin-kayyımlar, vaizler) müftüye bağlıdır.
Müstehab: İşlenmesinde sevap olan, terkinde günah olmayan ibadetlerdir. Nafile (fazladan, sevap olsun diye) namaz kılmak ve nafile oruç tutmak.
Nisap: Dinen zengin sayılma ölçüsü.
Örf:Gelenek. Toplumda eskiden beri uygulanan kuşaktan kuşağa geçen kültürel değerler.
Papaz-Rahip:Hıristiyan din adamı.
Pir-i Türkistan: Divan-ı Hikmet adlı eserin sahibi olan Doğu Türkistanlı büyük tasavvuf alimi Ahmet Yesevi’dir
Piskopos: Bölge baş rahibidir. Örn: Roma bölgesinin başpiskoposu Papadır.
Ravza-i Mutahhara: Peygamberimizin Medine de bulunan kabridir. Yeşil Kubbe de denilmektedir. Tertemiz çiçekli bahçe, cennet bahçesi anlamına gelir.
Rızık: Allah tarafından yararlanmamız için bize verilen her şey. Genelde rızık denilince gıda akla gelse de aslında yediğimiz, içtiğimiz, giydiğimiz ve hayatımızı devam ettirmek için ihtiyaç duyduğumuz her şeye rızık denir.
Ruhbanlık: Rahiplerin dünyadan el-etek çekerek yaşadıklarısade hayat tarzı. İslam’da ruhbanlık yoktur. İslamiyet sosyal bir dindir ve Müslümanlar sosyal hayatın içinde inançlı ve olması gerektiği şekilde Müslümanca yaşamaya çalışmalıdır.
Sadaka:Muhtaç olanlara yapılan her türlü yardım.
Sahabi – Sahabe - Ashap: Sahabeler. Hz. Peygamber zamanında yaşamış, Müslüman olarak Peygamberimizi görmüş, onun sohbetinde bulunmuş ve yine Müslüman olarak ölmüş kimse. Tekili Sahabi, çoğulu Sahabe veya Ashap
Sinegog-Havra: Yahudilerin ibadet mekanı.
Siyer: Peygamberimizin hayatı başta olmak üzere (İslam) tarihi bilimi
Sûre: Kur'an'ın en az üç ayetten oluşan her bir bölümüdür. Kur’an’ın ‘Besmele’ler ile birbirinden ayrılan 114 bölümünden her birine sûre denir.
Sünnet: Peygamberimizin dini uygulamalarıdır. Hadis (veya Kavli Sünnet), Fiili Sünnet, Takriri Sünnet olarak üç başlıkta incelenir.
Sünnet Peygamberimizin yerine getirme sıklığı bakımından da Müekked ve Gayrı Müekked olarak ikiye ayrılır:
Ayrıntılı bilgi bu çalışmanın Hadis ve Sünnet başlıklı konusundadır (sayfa 22)
Şadırvan:Camilerde abdest almak için yapılmış bölümdür. Genellikle avlu ortasında bulunur ve etrafında musluklar sıralanır.
İslam’da ilk öğretmen:İlk öğretmen sevgili peygamberimizdir. Birinci Akabe Beyatından sonra Medineli Müslümanlar kendilerine Medine'de İslam'ı öğretecek bir öğretmen görevlendirmesini istediler. Onun öğretmen olarak görevlendirdiği ilk kişi ise Mus'ab b. Umeyr adlı genç sahabidir.
İlk Şehitler: İlk Müslümanlara çok büyük eziyet-işkenceler yapılıyordu.İlk şehitlerAmmar ailesidir. Önce Sümeyye Hatun ve eşi Yasir işkenceyle şehit edilmişlerdir.
Şavt:Bakınız Tavaf maddesi
Şerefe: Minarenin üzerinde bulunan ve ezan okurken minareyi çepeçevre dolaşmaya imkân veren estetik balkondur. Bazı minarelerde iki veya üç şerefe bulunabilir.
Şirk:Allah’a ortak koşmak, eş koşmaktır. Allah’ın birden çok olduğuna inanmaktır. Böyle inanan kişiye ‘müşrik’ denilir. (politeist inanç)
Taassup: Başka düşüncelere kin besleme ve tahammülsüzlük. Sadece benimki doğru anlayışı. Sabit düşünce,
Tabiin: Hz. Peygamberin sahabelerinin zamanına yetişen, onlarla görüşen, sohbette bulunan ve Müslüman olarak ölen kişiler. En meşhurlarından biri de Veysel Karani’dir. Annesinin sözünü dinleyerek Peygamberimiz evde olmadığından görememiş ve sahabi olamamıştır.
Tahâret:Necâset denilen (gerçekte de pis olan şeylerden) ve hades denilen (abdestsizlik, cünüplük, kadınlar için hayz ve nifas hâlleri) manevi pisliklerden abdest veya gusül (boy) abdesti alarak temizlenmek demektir.
Tahmîd:"Elhamdülillah" demek. "Hamd, şükür Allahüteâlâyamahsûstur" mânâsına "Elhamdülillah" sözü ve benzerleri.
Takva: Allah’a saygılı olarak yaşama. Günahlardan uzak durma. Allah korkusu.
Tavaf: Kâbe’nin etrafında 7 kez dönerek yapılan ibadet. Herbir dönüş Şavt denilir.
Tebliğ: Bildirmek öğretmek anlamına gelir. Peygamberlerin sıfatlarındandır.
Tefsir: Kur’an ayetlerinin zamanın bütün bilimlerinden de yararlanılarak geniş bir şekilde açıklanıp yorumlanması. Tefsir yapan kişiye müfessir denilir.
Tehlîl:"Lâ ilâhe illallah (Allahüteâlâdan başka ilâh yoktur)" sözünü söylemek.
Teravih: Ramazan ayında yatsı namazı ile vitir namazı arasında kılınan sünnet namaz. Genellikle cemaatle (toplu olarak) ve 20 rekat olarak kılınır.
Tesbih:Allah’ı, O'na yakışmayan her şeyden ve tenzîh ve takdîs etmek, yâni uzak tutmak anlamına gelen "Sübhânallah" sözü ve benzerleri. Ayrıca Allah’ı anmak için bu gibi (Sübhanallah, Elhamdülillah, AllahuEkber, La ilahe illallah)sözlerini belirli sayılarda söylemek ve belirli sayıda söyleyebilmek için özel olarak hazırlanmış boncuk vb. şeyler. “Farz namazdan sonra otuz üç tesbîh (sübhânallah) otuz üç tahmîd (elhamdülillah), otuz üç tekbîr (Allahüekber) ve bir de tehlîl (Lâ ilâhe illallahüvahdehü lâ şerîke leh, lehül mülkü ve lehül-hamdüyuhyî ve yümît ve hüve alâ külli şey'inkadîr) söyleyiniz.”(Hadîs-i şerîf)
Tevekkül: Bir amaca ulaşmak ve başarı elde etmek için her türlü tedbiri alıp, elinden geleni yaptıktan sonra Allah’a güvenmek, sonucu O’ndan beklemektir. Kader ve kazaya inanan insan bilir ki Allah’ın dilemesi olmadıkça hiçbir şey gerçekleşmez. O halde insan gücünü aşan durumları bilmeli ve evrendeki yasaları dikkate alarak başarmak için çalışmalı bir iş nasıl olması gerekiyorsa öyle yapmalıdır.Örn: Öğrencinin ders çalışması, çiftçinin toprağı sürmesi, ilaçlaması, sulaması gibi.
Tezhip:Altın ile süsleme anlamına gelir. Kur’an ayetleri, ferman gibi değerli evrak ve levhaların yüksek manevi değerini ifade etmek amacıyla gelişen bir sanat dalıdır
Tecvit: Kur'an-ı Kerim'in güzel bir şekilde okumak için uyulması gereken kuralları kapsayan ilimdir.
Tevhid:Tevhit, Allah'ın bir ve tek olduğuna; eşi, benzeri ortağı olmadığına inanmak.
Telbiye: İtaat etme, emre uymak üzere karşılık verme. Terim olarak Hac ve Umre de Lebbeyk… diye başlayan metin.
Teyemmüm:Su yoksa veya kullanılamıyorsa abdest veya gusül abdestine niyet ederektoprakla (veya toprak cinsi tuğla, kum vb. bir şeyle ellerimizi,yüzümüzü ve kollarımızı meshederek yapılan (sembolik) abdest.
Umre: Hac zamanı dışında, yılın herhangi bir ayında yapılan Kâbe ziyareti. Bunda da ihram giyilir, Kâbe tavaf edilir, Safa-Merve arasında Sa’y yapılır. Arafat vakfesi, şeytan taşlama ve Kurban kesmek yoktur.
Vaaz-Vaiz: Dinin temel kaynakları olan Kur’an ve hadisleri açıklayarak dini nasihatlerde bulunmaya vaaz denir. Bunu yapan kişiye de ‘vaiz’ (nasihat eden) denir.
Vacip: Dinimizin emirleridir. Farzdan tek farkı şudur. Farz kesin delillere dayanır. Vacipte ise delillerin yorumu vardır. Örn. Bayram namazları, vitir namazını kılmak.
Vahiy:Allah’ın emir ve yasaklarını peygamberlere bildirmesidir. Vahiy meleği Cebrail (a.s.)’dir.
Zımni: İslam memleketinde yaşayan Müslüman olmayan (Hıristiyan, Yahudi) halk.
Cevapla
  • Benzer Konular
    Cevaplar
    Görüntü
    Son mesaj
  • Bilgi
  • Kimler çevrimiçi

    Bu forumu görüntüleyen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 8 misafir