Borçlar hukuku kapsamlı ders notu

Cevapla
Ayşem kaya
Mesajlar: 21
Kayıt: 12 Eki 2016 00:17
İletişim:

13 Eki 2016 11:10

BORÇLAR HUKUKU

BİRİNCİ KISIM

BORÇLAR HUKUKUNA GİRİŞ VE TEMEL KAVRAMLAR

BİRİNCİ BÖLÜM

BORÇLAR HUKUKUNUN UYGULAMA ALANI VE KAYNAKLARI

Borçlar hukuku, sosyal hayatta kişiler arasındaki borç ilişkilerini düzenleyen bir hukuk dalıdır.

Borçlar hukukunun asli kaynağı 1 Temmuz 2012’de yürürlüğe giren, 11 Ocak 2011 tarih ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunudur. Borçlar Kanunumuz 649 maddeden oluşmaktadır. Kanunun ilk 206 maddesini oluşturan birinci kısmı “Genel Hükümler”, 207-649 maddeler arasında yer alan ikinci kısmı ise “Borç İlişkilerinde Özel Durumlar” başlığını taşımaktadır.

Borçlar hukukumuzun bir diğer kaynağı da Türk Medeni Kanunu’dur. Nitekim Borçlar Kanunu, Medeni Kanun’un beşinci kitabı niteliğindedir.

İKİNCİ BÖLÜM

TEMEL KAVRAMLAR

I – BORÇ VE BORÇ İLİŞKİSİ KAVRAMI

Hukukumuzda “borç” deyimi iki anlam taşır:

A) GENİŞ ANLAMDA BORÇ (BORÇ İLİŞKİSİ)
Borç ilişkisi, iki taraf arasındaki bir hukuki bağdır ki, bu bağ gereğince, taraflardan biri (borçlu), bir şey vermek veya yapmak veya yapmamak, yani bir edimi yerine getirmek borcu altına girer; diğer taraf (alacaklı) ise, borçlunun borcunu ifa etmesini istemek hakkına sahip olur. Görüldüğü gibi bir borç ilişkisinde borçlu, edim, alacaklı olmak üzere 3 temel unsur bulunur.

B) DAR ANLAMDA BORÇ (BORÇ)
Dar anlamda borç, bir borç ilişkisindeki çeşitli borçlardan (alacaklardan) her birini ayrı ayrı ifade eder. Borcun konusu olan edim, bir şey vermeye; bir şey yapmağa; bir şeyden kaçınmaya ilişkin olabilir.

C) “BORÇ” VE “BORÇ İLİŞKİSİ” KAVRAMLARININ ÖZELLİKLERİ VE KARŞILAŞTIRILMASI
1-“Borç ilişkisi”, alacaklı ile borçlu arasındaki bir hukuki bağı ifade eder ki bu bağ bir hukuki işlemden ve genellikle de bir sözleşmeden kaynaklanır. “Borç” sözcüğü ise, bir borç ilişkisi nedeniyle taraflardan birinin diğerine karşı olan yükümlülüklerinden her birini ifade eder. Örneğin, yaptıkları satım sözleşmesi gereğince S ile A, S’ye ait saatin A’ya 100 TL karşılığında satılması konusunda anlaşmışlardır. Bu olayda satım sözleşmesi taraflar arasındaki hukuki bağı (geniş anlamda borcu), satıcının saati teslim etmesi ile alıcının 100 TL’yi ödeme yükümlülüğü ise birbirinden ayrı iki borcu (dar anlamda borcu) ifade eder.

Alacaklı ile borçlu arasındaki borç ilişkisi haksız fiilden de kaynaklanabilir. Örneğin B’nin otomobiliyle alkollü bir şeklide A’nın otomobiline çarpması neticesinde A’nın otomobilinde 3.000 TL hasar meydana gelmiştir. Olayda A ile B arasında haksız fiil nedeniyle borç ilişkisi doğmuştur. B, bu borç ilişkisi nedeniyle A’nın uğradığı zararı tazmin etmekle yükümlüdür. Görüldüğü gibi burada borç, bir tazminat (zararı giderme) borcudur.

Alacaklı ile borçlu arasındaki borç ilişkisi sebepsiz zenginleşmeden de kaynaklanabilir. Aralarında geçerli bir hukuki ilişki veya sebep bulunmayan iki taraftan birinin malvarlığı diğeri aleyhine arttıysa taraflar arasında sebepsiz zenginleşmeden dolayı borç ilişkisi doğmuştur. Bu durumda haksız olarak zenginleşen taraf, fakirleşen tarafa zenginleştiği şeyi geri vermek zorundadır. Görüldüğü gibi burada borç, bir geri verme (iade) borcudur.

2-Bir borç ilişkisinde tek bir borcun yer alabilmesi de mümkündür. Örneğin A, B’ye bilgisayarını bağışlamayı vaad etmiştir (bağışlama sözü vermiştir). Bu vaad nedeniyle A ile B arasında bir borç ilişkisi kurulmuştur. Dolayısıyla A, bilgisayarın mülkiyetini B’ye geçirme borcu altına girmiştir.

3-Her borç ifa edilmekle sona erer. Ancak bir borcun ifası borç ilişkisini her zaman sona erdirmez. Örneğin kiracının tek bir aya ilişkin kira borcunu vadesinde ödemesi, sadece o aya ilişkin borcunu sona erdirir, yoksa kira sözleşmesinden doğan borç ilişkisini değil.

II – BORÇ İLİŞKİSİNİN TEMEL UNSURLARI

A) ALACAKLI
Bir borç ilişkisi nedeniyle, borçludan kendisine bir edimde bulunmasını istemek yetkisine sahip olan tarafa alacaklı denir. Bu nedenle alacaklı, borç ilişkisinin aktif tarafıdır.

Borç ilişkisi nedeniyle, alacaklının borçluya karşı sahip olduğu hak, “alacak hakkı” dır. Alacaklının, borçludan, hakkının yerine getirilmesini isteme yetkisine de “talep hakkı” denir. Alacaklının bu talebine rağmen borçlu edimini yerine getirmiyorsa, alacaklı, mahkemeye veya icra dairesine başvurarak alacağını devlet aracılığıyla elde edebilme hakkına sahiptir. Alacaklının bu hakkına da “dava hakkı” adı verilir.

B) BORÇLU
Aralarındaki bir borç ilişkisi nedeniyle, alacaklıya karşı bir edimde bulunma yükümlülüğü altına girmiş olan tarafa borçlu denir. Bu nedenle borçlu, borç ilişkisinin pasif tarafıdır.

Borç ilişkisinde taraflardan her birinin hem alacaklı hem de borçlu olabilmesi mümkündür. Tam iki tarafa borç yükleyen sözleşmelerde durum böyledir. Örneğin satım sözleşmesinde satıcı, malı teslim etme edimi bakımından borçlu, malın bedelini istemek bakımından alacaklıdır. Alıcı da, malın bedelini ödemek bakımından borçlu, malın kendisine teslimini talep etmek bakımından alacaklıdır. Çünkü satım sözleşmesi iki tarafa borç yükleyen bir sözleşmedir. Tek tarafa borç yükleyen sözleşmelerde ise, taraflardan biri alacaklı diğeri ise borçludur. Örneğin bağışlama taahhüdünde, bağışlanan taraf alacaklı, bağışlayan taraf ise borçludur.

C) EDİM
Aralarındaki borç ilişkisi nedeniyle alacaklının borçludan isteyebileceği, borçlunun da yerine getirmekle yükümlü bulunduğu davranış biçimine edim adı verilir. Dolayısıyla edim, borç ilişkisinin konusunu oluşturur. Edimi değişik açılardan sınıflandırabiliriz. Bunlar:

1- Müsbet (Olumlu) Edim – Menfi (Olumsuz) Edim

Bir şey vermeye, bir şey yapmaya ilişkin edimler olumlu edimlerdir. Örneğin satım sözleşmesinden doğan borç ilişkisinde, malın teslimi ve satış bedelinin ödenmesi; kira sözleşmesinden doğan borç ilişkisinde, şeyin kullandırılması ve kira bedelinin ödenmesi; hizmet sözleşmesinden doğan bir borç ilişkisinde, işin yapılması ve ücretin ödenmesi, vermek ya da yapmak şeklinde ortaya çıkan edimlerdir.

Bir şey yapmamaya, bir şeyden kaçınmaya ya da bir şeye katlanmaya ilişkin edimler ise olumsuz edimlerdir. Örneğin hizmet sözleşmesinden doğan borç ilişkisinde, işçinin rekabet etmeme yükümlülüğü; kira sözleşmesinden doğan borç ilişkisinde, kiralayanın, kira konusu malın kiracı tarafından kullanılmasına katlanması, yapmama ya da katlanma şeklinde ortaya çıkan edimlerdir.

2- Şahsi (Kişisel) Edim – Maddi Edim

Şahsi edim, borçlunun bizzat kendi bedeni ya da fikri kuvvet ve becerisi ile yerine getirebileceği olumlu edimlerdir. Örneğin bir ressamın resim yapmaya, bir romancının roman yazmaya, bir bestecinin beste yapmaya ilişkin edimleri şahsi edimlerdir. Bu edimlerin üçüncü bir kişi tarafından yerine getirilmesi mümkün değildir. Aynı şekilde alacaklı da üçüncü kişinin ifasını kabul etmek zorunda değildir. Şahsi edimler, borçlunun ölümü halinde mirası reddetmemiş olan mirasçılarından da talep edilemez.

Maddi edim ise, doğrudan doğruya borçlunun malvarlığı ile ifa edilen olumlu edimlerdir. Örneğin satım sözleşmesinden doğan borç ilişkisinde, malın teslimi ve satış bedelinin ödenmesi; kira sözleşmesinden doğan borç ilişkisinde, kira bedelinin ödenmesi; hizmet sözleşmesinden doğan bir borç ilişkisinde, ücretin ödenmesi maddi edimlerdir. Bu tür edimlerde borcun kimin tarafından ifa edileceğinin bir önemi yoktur. Maddi edimler, borçlunun ölümü halinde mirası reddetmemiş mirasçılarından talep edilebilir.

3- Çeşidiyle (Cinsiyle) Belirlenen Edim – Ferdiyle Belirlenen Edim

Bir borç ilişkisinde taraflar edim konusu şeyi sadece genel nitelikleriyle, yani sadece o çeşidin işaret ve özellikleriyle belirlemişlerse çeşidiyle belirlenen edimden (çeşit borcundan) söz edilir. Örneğin 10 ton kömürün, 5 ton Amasya elmasının, herhangi bir bilgisayarın ya da otomobilin satımına ilişkin bir borç ilişkisinde satıcının edimi (borcu) bu türden bir edimdir.

Verme borcunun konusu olan bir edim, sadece o şeye ait ayırt edici tüm özellikleriyle sözleşmede somut olarak belirlenmişse parça borcundan (ferden belirli borçtan) bahsedilir. Örneğin “Turbo” isimli dört yaşlı kır Arap yarış atının ya da 35 KSK 35 plakalı bir otomobilin ya da satıcının evindeki bilgisayarın satımına ilişkin bir borç ilişkisinde satıcının edimi (borcu) bu türden bir edimdir.

Parça borcu – çeşit borcu ayırımının misli eşya – gayrimisli eşya ayırımı ile yakından ilişkisi bulunmaktadır. Sayılabilen, ölçülebilen, tartılabilen, yerine eş nitelikte bir başka şey konulabilen şeylere misli eşya adı verilir. Örneğin para, 10 kilo pirinç, 5 litre süt, 10 paket sigara, herhangi bir masa, 10 adet Van kedisi bu nitelikte eşyalardır. Hâlbuki, sayı, miktar, ölçü veya tartı söz konusu olmadan kendi başına belli bir ekonomik varlığı ve tedavül değeri bulunan, yerine başka bir şey konulamayan menkul şeylere ise gayrimisli eşya denir. Örneğin A’nın evindeki antika masa, Boticelli’nin “İlkbahar” isimli tablosu, “Turbo” isimli yarış atı, 35 KSK 35 plakalı otomobil bu nitelikteki eşyalardır.

4- Ani Edim – Sürekli Edim

Tek bir veya birden çok fillerle bir anda ifa edilen ve borcu sona erdiren edimlere “ani edim” (bir defalık edim) denir. Örneğin satıcının sattığı buzdolabını teslim etmesi, alıcının satın aldığı buzdolabının bedelini satıcıya ödemesi, kiracının kira parasını ödemesi bu türden edimlerdir.

Belli bir süre kesintisiz bir fiille veya davranışla ifa edilen edimlere “sürekli edim” denir. Bu durumda edim, sözleşme ile kararlaştırılan süre sonuna veya sözleşme ortadan kalkıncaya kadar kesintisiz olarak devam eder. Örneğin işçinin hizmet sözleşmesinin devamı süresince yerine getireceği iş görme ve rekabet etmeme edimi; kiralayanın kira sözleşmesinin devamı boyunca kira konusu şeyi kiracının kullanımına hazır halde bulundurması ve buna katlanması sürekli edimlerdir.

5- Bölünebilen Edim – Bölünemeyen Edim

Şeyin niteliğinde veya değerinde esaslı bir değişiklik olmaksızın birden çok parçaya ayrılması mümkün olan edimlere bölünebilen edim adı verilir. Bu tür edimler genellikle sayılabilen, tartılabilen veya miktarı herhangi bir şekilde arttırılıp çoğaltılabilen edimlerdir. Örneğin satım sözleşmesinde alıcının para borcu, satıcının 10 ton pirinci ya da 10 adet buzdolabını teslim etme borcu, hizmet sözleşmesinde işverenin ücret ödeme borcu bölünebilen edimdir.

Şeyin niteliğinde veya değerinde esaslı bir değişiklik olmaksızın birden çok parçaya ayrılması mümkün olmayan edimlere bölünemeyen edim adı verilir. Örneğin satım sözleşmesinde satıcının tek bir otomobili teslim etme borcu, hizmet sözleşmesinde işçinin hizmet görme borcu, eser sözleşmesinde ressamın resim yapma borcu bölünemeyen edimdir.

III – BORÇ İLİŞKİLERİNDE SORUMLULUK

A) GENEL OLARAK SORUMLULUK

Borçlunun borç ilişkisinden doğan edimini yerine getirmemesi halinde alacaklının alacağını Devlet organları zoruyla (cebri icra yoluyla) borçlunun malvarlığından elde etmek hakkına sahip olmasına ve borçlunun da buna katlanması yükümlülüğüne sorumluluk adı verilir. Borçlunun sorumluluğu sözleşmeden doğabileceği gibi, haksız fiilden ve sebepsiz zenginleşmeden de doğabilir.

B) SORUMLULUK TÜRLERİ
1- Şahıs İle Sorumluluk

Borçlunun şahsi sorumluluğu denildiği zaman, onun kural olarak bütün malvarlığı ile; şahıs ile sorumluğu denildiği zaman onun borcundan dolayı bedeni varlığı (vücut bütünlüğü) ile sorumlu olması akla gelir. Modern hukuk sistemlerinde borçlu borcundan malvarlığı ile sorumlu olup, şahsı ile (bedeni varlığı) sorumlu değildir. Yani borcunu ödemeyen borçlunun hapis cezası ile borcunu ödemeye zorlanması söz konusu olamaz. Alacaklı alacağını cebri icra yoluyla borçlunun sadece malvarlığından elde edebilecektir.

2- Malvarlığı İle Sorumluluk

a) Borçlunun malvarlığı ile sınırsız (şahsi) sorumluluğu

Borçlu borcundan, kural olarak, bütün malvarlığı ile sınırsız (şahsen) sorumludur. Borçlunun borcunu ifa etmemesi halinde alacaklı, borçlunun mesleğini ve hayatını devam ettirmesi için zorunlu sayılan mal ve haklarının dışında kalan bütün mal, hak ve alacaklarını icra dairesi vasıtasıyla haczettirip paraya çevirtebilir. Yani borçlu borcundan dolayı haczi mümkün tüm malvarlığı ile sorumludur. Ancak alacaklı bu hakkını, borcun miktarı ile sınırlı olmak üzere kullanabilir.

Sınırsız sorumluluktan kasıt, borcun miktarına bakılmaksızın borçlunun istediğimiz miktarda malvarlığının haczi değil, alacağın miktarı ile sınırlı olmak üzere borçlunun arzu ettiğimiz mal, hak ve alacağına haciz koyabilmemizdir. Kısaca sınırsız sorumluluk, alacağın miktarı ile sınırlı olmak üzere, borçlunun tüm malvarlığının alacağın (borcun) teminatını oluşturmasıdır.

b) Borçlunun sınırlı sorumluluğu

aa) Belli mallarla sınırlı sorumluluk
Borçlunun sorumluluğu malvarlığının tüm unsurları ile değil de, belli malları ile sınırlı ise, yani alacaklı cebri icra yoluyla borçlunun ancak bazı mallarına el atabiliyorsa, borçlunun belli mallarla sınırlı sorumluluğundan bahsedilir.

Bu sorumluluk, kanundan veya tarafların aralarında yapmış oldukları bir anlaşmadan doğmuş olabilir. Belli mallarla sınırlı sorumluluğun söz konusu olduğu haller şunlardır:

Medeni Kanuna göre, Devlet son yasal mirasçı sıfatıyla kendisine kalan bir terekenin borçlarından, ancak terekede yer alan mallarla sorumludur. Örneğin hiçbir yasal ya da atanmış mirasçısı olmayan A’nın ölümü üzerine malvarlığı (terekesi) Devlete kalmıştır (Tereke sadece 50.000 TL’lik bir otomobil ile ev eşyalarından ibarettir). A’nın tüketici kredisi nedeniyle B bankasına 10.000 TL borcu bulunmaktadır. Devletin A’nın borcundan dolayı B bankasına karşı sorumluluğu kendisine intikal eden otomobil ve ev eşyaları ile sınırlıdır.
’na göre irad senetlerinde borçlu, irad senedine konu mal ile sınırlı sorumludur.
’na göre başkasının borcu için malını rehin veren bir kişi, borcun ifa edilmemesi durumunda, sadece rehin konusu malı ile sorumludur. Yani alacaklı sadece rehin konusu malı rehnin paraya çevrilmesi hükümlerine göre paraya çevirtebilir, rehin veren kişinin başka mallarına el atamaz.
TTK’ya göre donatanın bazı durumlarda sorumluluğu gemi ve navlun ile sınırlıdır.
Borçlunun hangi malları ile sorumlu olacağını taraflar sözleşme ile önceden kararlaştırabilirler
bb) Belli miktarla sınırlı sorumluluk
Bu tür sorumlulukta borçlu malvarlığının tüm unsurları ile ancak belli bir miktarla sorumludur. Belli mallarla sınırlı sorumluluğun söz konusu olduğu haller şunlardır:

’na göre kefilin sorumluluğu, kefalet senedinde belirtilen miktar ile sınırlıdır.
’na göre, otelcilerin ve hancıların kusuru olmaksızın kaybolan eşyalar nedeniyle sorumlulukları, konaklama ücretinin üç katı ile sınırlıdır.
C) EKSİK BORÇLAR
1- Eksik Borç Kavramı

Her borç alacaklıya alacağını borçlusundan dava ya da icra takibi yoluyla talep etme yetkisi verir. Bu nedenle borcun olduğu yerde sorumluluk ta vardır. Ancak bazı borçlarda alacaklının alacağını devlet organları aracılığıyla borçlusundan isteme yetkisi bulunmamaktadır. Bu gibi durumlarda borç vardır ama sorumluluk yoktur. Bu tip borçlara eksik borçlar adı verilir.

2- Eksik Borcun Özellikleri

a) Alacaklı eksik bir borcun ifasını talep eder ve borçlu bu ifa talebini reddederse, alacaklı dava ve cebri icra yoluyla borcun ifasını sağlayamaz.
b) Eksik borçlarda borç ilişkisinden doğmuş geçerli bir borç vardır. Bu nedenle borçlu tarafından kendi isteğiyle yerine getirildiği takdirde ifa geçerlidir.
c) Borçlu borcunu kendi isteğiyle ifa ettiği takdirde, bunun sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre iadesini isteyemez.
3- Eksik Borç Tipleri

a) Kumar ve bahisten doğan borçlar
b) Evlenme simsarlığından doğan borçlar
c) Zamanaşımına uğramış borçla
d) Ahlaki görevlerden doğan borçlar
IV – BORÇ İLİŞKİSİNDEN DOĞAN HAKLAR

A) ALACAK HAKKI (ASLÎ HAK)
Borç ilişkisinden doğan asli hak alacak hakkıdır. Alacak hakkı alacaklı tarafından sadece borçluya karşı ileri sürülebildiği, üçüncü kişilere karşı ileri sürülemediği için nisbi bir haktır. Alacaklı borç ilişkisi nedeniyle elde ettiği alacağını borçlusundan talep etme (isteme) yetkisine sahiptir. Alacaklının bu hakkına talep hakkı adı verilir. Alacaklı bu hakkına dayanarak borçlusundan kendisine bir şeyi vermesini, bir miktar paranın ödenmesini, bir işi yapmasını ya da yapmamasını veyahut da bir şeye katlanmasını isteyebilir.

Alacak hakkı ile talep hakkı arasında bir takım farklılıklar bulunmaktadır. Bunlar:

Alacak hakkı doğmuş olmasına rağmen talep hakkı henüz doğmayabilir. Örneğin; S, bilgisayarını A’ya 1.000 TL’ye satmış, fakat satış bedelinin (1.000 TL) on gün sonra ödeneceği kararlaştırılmıştır. S, alacak hakkını elde etmiş olmasına rağmen, talep hakkını on gün sonra kullanabilecektir.
Alacak hakkı sona erdiği halde talep hakkı devam edebilir. Örneğin; kira sözleşmesi sona erdiği zaman, kiraya verenin alacak hakkı da sona erer. Ancak, kira sözleşmesinin sona ermesi, kiraya verenin, kira sözleşmesi devam ettiği dönemde muaccel hale gelmiş olan alacaklarını talep edebilme hakkını sona erdirmez.
B) ASIL ALACAĞA BAĞLI HAKLAR (FER’İ HAKLAR)
Doğumu, devamı ve sona ermesi asıl alacağa bağlı bulunan, alacak hakkını genişletmek veya güvence altına almak amacıyla asıl alacağa eklenen haklara fer’i haklar denir. Alacaklının borcun zamanında ve gereği gibi ödenmemesi durumunda borçludan faiz, ceza koşulu ve gecikme tazminatı istemesi veya alacağını kefile ya da rehin verene karşı ileri sürmesi fer’i hakların kullanımına örnek olarak gösterilebilir.

md. 131’e göre, “asıl borç ifa ya da herhangi bir sebeple sona erdiği takdirde, rehin, kefalet, faiz ve ceza koşulu gibi buna bağlı hak ve borçlar da sona ermiş olur”. Örneğin asıl borç ödenmişse kefilin sorumluluğu da sona erer. Ancak fer’i borçların ödenmesi asıl alacağı (borcu) sona erdirmez. Örneğin faiz, gecikme tazminatı ya da cezai şartın ödenmesi asıl borcu sona erdirmez.
Alacak hakkını doğuran borç ilişkisi herhangi bir nedenle geçersiz ise, asıl alacağa bağlı borçlarda kendiliğinden geçersiz hale gelir. Örneğin satım sözleşmesi şekle uygun olarak yapılmamışsa kefalet de kendiliğinden hükümsüz olur. Ancak kefalet sözleşmesinin hükümsüzlüğü geçerli olarak kurulmuş olan asıl borç ilişkisini etkilemez.

C) TALÎ HAKLAR
Talî haklar borç ilişkisinden doğan ikinci derecedeki haklardır.

1- Yenilik Doğuran Haklar

Bunlar, hak sahibinin tek taraflı irade açıklamasıyla bir ilişkinin kurulmasını, değiştirilmesini ya da sona erdirilmesini sağlayan, kayıt ve koşula bağlanması mümkün olmayan, kullanıldıktan sonra kendisinden dönülemeyen haklardır.

a) Kurucu yenilik doğuran haklar
Hak sahibinin tek taraflı irade açıklamasıyla bir ilişkinin kurulmasını sağlayan haklardır. Önalım, geri alım, alım hakları bu türden haklardır.

b) Değiştirici yenilik doğuran haklar
Hak sahibinin tek taraflı irade açıklamasıyla mevcut bir ilişkinin içeriğinin değiştirilmesini sağlayan haklardır. Örneğin, satım sözleşmesinde alıcının “malın ayıpsız benzeri ile değiştirilmesini isteme” hakkı.

c) Bozucu yenilik doğuran haklar
Hak sahibinin tek taraflı irade açıklamasıyla mevcut bir ilişkinin sona erdirilmesini sağlayan haklardır. Örneğin, satım sözleşmesinde alıcının “sözleşmeyi fesih” hakkı ile vekâlet sözleşmesinde “istifa” ve “azil” hakları gibi.

2- Def’i Hakları

Def’i hakları, hak sahibine bir borcun yerine getirilmesini geciktirme ya da ortadan kaldırma yetkisini veren tek taraflı irade açıklamasıyla kullanılabilen haklardır. Örneğin, “takas def’i”, “zamanaşımı def’i”, “ödemezlik def’i”, “rehnin paraya çevrilmesi def’i” ve “tartışma def’i” gibi.

V – BORÇLAR HUKUKUNA HÂKİM OLAN İLKELER

A) İRADE ÖZGÜRLÜĞÜ (SERBESTİSİ) İLKESİ
Borçlar hukukunda kural olarak bir kişi, dilediği bir kişi ile sözleşme yapma ya da istemediği bir kişi ile de sözleşme yapmama özgürlüğüne sahiptir. Yine aynı şekilde, sözleşmenin tarafları hukuk düzeninin koymuş olduğu sınırlar içerisinde sözleşme hükümlerini ve şeklini diledikleri gibi belirleyebilirler.

B) BORÇ İLİŞKİSİNİN NİSBİLİĞİ İLKESİ
1- Kural

Nisbi haklar, mutlak hakların (örneğin mülkiyet hakkı gibi ayni hakların) aksine ancak belli bir kişiye veya belli kişilere ileri sürülebilen haklardır. Bir borç ilişkisinden doğan talep hakkı (alacak hakkı) da “nisbi hak” niteliğindedir. Yani, alacak hakkı ancak o borç ilişkisi uyarınca borçlu durumda bulunan kişi veya kişilere karşı ileri sürülebilir, üçüncü kişilere karşı ileri sürülemez.

Borç ilişkisinden doğan alacak hakkı, alacaklıya eşya üzerinde doğrudan doğruya bir ayni hak (örneğin mülkiyet hakkı) bahşetmez. Yani mülkiyet ve diğer ayni haklar sözleşme ile kazanılamaz. Mülkiyet taşınırlarda zilyedliğin devriyle, taşınmazlarda tapu siciline tescil ile alıcıya geçer. Örneğin; S ile A arasında S’ye ait bilgisayarın 500 TL’ye satımı konusunda bir sözleşme yapılmıştır. Bu sözleşme dolayısıyla önce satış bedeli ödenecek, iki gün sonra da S, A’ya bilgisayarı teslim edecektir. A, sözleşme ile kararlaştırılan 500 TL’yi vadesinde ödemiştir. Ancak S, aynı bilgisayarı Ü’ye satıp teslim etmiştir. Bu olayda A, satış bedelini ödemesine rağmen bilgisayarın mülkiyetini kazanamamıştır. Çünkü hukukumuzda taşınır malların mülkiyeti sözleşmenin yapılması ile değil, eşyanın zilyedliğinin devriyle alıcıya geçer. Halbuki mal burada A’ya değil Ü’ye teslim edilmiştir. Dolayısıyla malın mülkiyeti Ü’ye geçmiştir. A’nın yapmış oldukları sözleşme gereğince S’ye karşı sahip olduğu alacak hakkı, yani malın kendisine teslimini talep etme hakkı mutlak değil nisbi bir haktır. Bu nedenle sadece S’ye karşı ileri sürebilir, Ü’ye karşı ileri süremez.

2- Nisbilik İlkesinin İstisnaları

a) Borç ilişkisinin tapuya şerh verilerek üçüncü kişilere karşı ileri sürülebilmesi
Borç ilişkilerinden doğan bir alacak hakkı, tapuya şerh edilmek suretiyle üçüncü kişilere karşı da ileri sürülebilir. Örneğin; A konutunu B’ye kiraya vermiş ve sözleşme tapuya şerh edilmiştir. Sözleşmenin yapılmasından sonra kira konusu konut A tarafından Ü’ye satılmıştır. Yeni malik Ü, konut ihtiyacını ileri sürerek kiracı B’ye tahliye davası açamaz. Çünkü kira sözleşmesi tapuya şerh edildiği için B, kira sözleşmesinden doğan alacak hakkını (kullanma hakkını) yeni malik Ü’ye karşı da ileri sürebilecektir.

b) Üçüncü kişi lehine yapılan sözleşmeler
Borçlunun bizzat alacaklıya değil, üçüncü bir kişiye ifada bulunmakla yükümlü tutulduğu, yani sözleşmeye yabancı üçüncü bir kişinin alacak hakkını talep etmeye yetkili kılındığı borç ilişkilerine “üçüncü kişi lehine (yararına) sözleşme” denir. Örneğin, motorlu araç işleten M, S sigorta şirketiyle zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesi yapmıştır. M’ye ait aracın yapmış olduğu kazada Y yaralanmıştır. Bu durumda sigorta sözleşmesi bakımından üçüncü kişi durumunda bulunan Y, uğradığı zararının tazminini S sigorta şirketinden talep edebilecektir. Görüldüğü gibi üçüncü kişi lehine sözleşmeler de “borç ilişkisinin nisbiliği ilkesi” nin önemli bir istisnasını oluşturur.

C) DÜRÜSTLÜK İLKESİ (HAKKIN KÖTÜYE KULLANILMA YASAĞI)
m. 2’ye göre “Herkes haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüst davranmakla yükümlüdür”.
D) EŞİTLİK İLKESİ
Borçlar hukukunun uygulama alanına giren sözleşmelerde kural olarak sözleşmenin zayıf tarafı yoktur. Yani alacaklı ile borçlu eşit haklara sahiptir.

E) KUSURLU SORUMLUK İLKESİ
F) İVAZLILIK (KARŞILIKLILIK) İLKESİ
G) ÜÇÜNCÜ KİŞİLERİN ALEYHİNE BORÇ İLİŞKİSİ KURULAMAMASI İLKESİ
H) BORÇ İLİŞKİLERİ SINIRLI SAYIDA DEĞİLDİR
İKİNCİ KISIM

BORCUN KAYNAKLARI

BİRİNCİ BÖLÜM

HUKUKİ İŞLEMLERDEN DOĞAN BORÇLAR

I – TANIMI

Hukuki işlem, bir veya birden fazla kimsenin hukuki bir sonuç elde etmek ya da bir hukuki sonucu doğurmak amacıyla irade açıklamasında bulunmasıdır. “Hukuki işlem” ile “sözleşme” kavramları aynı anlama gelmezler. Hukuki işlem, sözleşmeyi de kapsayacak şekilde bir üst kavramdır. Nitekim her sözleşme bir hukuki işlemdir, ancak her hukuki işlem bir sözleşme değildir.

II – HUKUKİ İŞLEM TÜRLERİ

A) İRADE AÇIKLAMASINDA BULUNANLARIN SAYISINA GÖRE HUKUKİ İŞLEMLER
1- Tek Taraflı Hukuki İşlemler

Hukuki sonuç bir tek kişinin irade açıklaması ile doğuyorsa tek taraflı hukuki işlem söz konusu olur. Örneğin;

Vasiyet,
Vakıf kurma,
İlan yoluyla ödül verme sözü,
Temsil yetkisi verme,
Temsil yetkisini geri alma,
Evlilik dışı doğan bir çocuğu tanıma,
Öneri (icap),
Önerinin kabulü,
Takas,
Yenilik doğuran bir hakkın (önalım, geri alım, alım) kullanımı,
Mirasın reddi,
Bir malın mülkiyet hakkından vazgeçme gibi işlemler tek taraflı hukuki işlemlerdir.
Tek taraflı bu hukuki işlemlerden bazılarında hukuki sonucun elde edilebilmesi için kişinin irade açıklamasında (beyanında) bulunması yeterli olup, bu beyanın bir muhataba yöneltilmesine yani onun hâkimiyet alanına varmasına gerek yoktur. Örneğin; vasiyet, evlilik dışı bir çocuğu tanıma, bir taşınır malın mülkiyetini terk etmek belli bir muhataba yöneltilmesine gerek olmayan tek taraflı hukuki işlemlerdir.

2- Çok Taraflı Hukuki İşlemler

İki ya da daha çok kişinin irade açıklaması ile hukuki sonucun elde edilebildiği hukuki işlemlere çok taraflı hukuki işlem denir. Bu tip hukuki işlemler de “sözleşmeler” ve “kararlar” olarak iki türlüdür.

a) Sözleşmeler
İki tarafın karşılıklı ve birbirine uygun irade açıklaması ile meydana gelen hukuki işlemlere sözleşme adı verilir. Sözleşmeler de kendi aralarında iki gruba ayrılabilir:

aa) Tek tarafa borç yükleyen sözleşmeler
Bazı sözleşmeler, sözleşmenin taraflarından sadece birine borç yükler. Örneğin bağışlama sözleşmesi ya da bağışlama sözü verme, kefalet sözleşmesi gibi.

bb) Karşılıklı (iki tarafa) borç yükleyen sözleşmeler
Sözleşmelerin çoğu, tarafların her ikisine de borç yükler. Örneğin satım, kira, hizmet (iş), eser, mal değişimi (trampa), vekâlet, saklama (vedia), ödünç (ariyet) sözleşmesi gibi.

b) Kararlar
Ortak bir çıkar veya amaç için bir araya gelmiş birden fazla kişinin aynı yönde ve birbirine uygun irade açıklamasında bulunmaları ile meydana gelen hukuki işlemlere karar denir. Kararlarda sözleşmelerden farklı olarak tarafların amaç ve çıkarları ortaktır.

B) KİŞİLERİN MALVARLIĞI ÜZERİNDEKİ ETKİSİNE GÖRE HUKUKİ İŞLEMLER
1- Borç Üstlenme (Taahhüt) İşlemleri

Bir kimsenin malvarlığının sadece pasifini (borcunu) arttıran, aktifini etkilemeyen işlemlerine taahhüt işlemi denir.

Örneğin S evindeki bilgisayarını A’ya 500 TL’ye satmayı teklif etmiş, A’da bu teklifi kabul etmiştir. Böylelikle S ile A arasında bir satım sözleşmesi kurulmuştur. Ancak hukukumuzda taşınır malların mülkiyeti sözleşmenin kurulması ile değil, malın teslimi ile alıcıya geçer. Bu nedenle bilgisayarın mülkiyeti A’ya henüz geçmemiştir. Satım sözleşmesi ile S, bilgisayarın mülkiyetini A’ya devretme borcu altına girmiştir. Görüldüğü gibi bu sözleşme S’nin malvarlığının aktifini hiç etkilememiştir. Çünkü mal A’ya teslim edilinceye kadar mülkiyet hakkı S’dedir.

2- Tasarruf İşlemleri

Bir kimsenin malvarlığının hem pasifini (borcunu) hem de aktifini etkileyen işlemlerine tasarruf işlemi denir. Yukarıdaki örnekte S’nin satmış olduğu bilgisayarı A’ya teslim etmesi bir tasarruf işlemidir. Çünkü bu durumda, artık bilgisayarın mülkiyeti A’ya geçmiştir ve bu durum S’nin aktifini etkilemiştir.

C) ETKİLERİNİ DOĞURDUKLARI AN BAKIMINDAN HUKUKİ İŞLEMLER

1- Sağlararası Hukuki İşlemler

Hüküm ve sonuçlarını, yapanları hayatta iken doğuran hukuki işlemlerdir. Örneğin, satım, kira, bağışlama, ödünç gibi işlemler sağlararasıdır.

2- Ölüme Bağlı Hukuki İşlemler

Hüküm ve sonuçlarını, bunu yapanın ölümü halinde doğuran ve miras hukukuna ilişkin hukuki işlemlerdir. Miras sözleşmesi ve vasiyet bu türden hukuki işlemlerdir.

İKİNCİ BÖLÜM

SÖZLEŞMEDEN DOĞAN BORÇLAR

I – SÖZLEŞMENİN MEYDANA GELMESİ

A) TARAFLARIN UYUŞMASI
Sözleşme iki taraflı bir hukuki işlemdir. BK.m.1’e göre, “sözleşme, tarafların iradelerini karşılıklı ve birbirine uygun olarak açıklamalarıyla kurulur”. Bir sözleşmenin meydana gelebilmesi için gerekli olan karşılıklı ve birbirine uygun bu iki irade açıklamalarından, birincisine “öneri (icap)”, ikincisine “kabul” denir.

Bir sözleşmenin kurulabilmesi için, tarafların “sözleşmenin esaslı noktaları” sayılan hususlarda uyuşması gerekir. Sözleşmenin niteliğine, genel iş anlayışına ve koşullara göre tarafların mutlaka uyuşması gereken noktalar “esaslı noktalar”dır. Örneğin, bir alım-satım sözleşmesinde, taraflar satılacak mal ve bedeli konusunda anlaşmalıdırlar.

Taraflar sözleşmenin ikinci derecedeki noktalarını hiç konuşmamışlar (örneğin ifa yeri gibi) veya konuşup anlaşamamışlar, fakat sözleşmenin tamam olduğunu, ikinci derecedeki noktaları saklı tuttuklarını yani ileride tekrar konuşup bir çözüme bağlayacaklarını kabul etmişlerse, sözleşme kurulmuştur.

1- Öneri (İcap)

a) Tanımı ve önerinin içeriği
Öneri, tek taraflı bir hukuki işlemdir ve genel bir ifade ile, sözleşme yapma teklifidir. Bir irade açıklamasının “öneri” olarak nitelendirilebilmesi için şu unsurları kapması gerekir.

Öneri, tek taraflı ve karşı tarafa yöneltilmiş bir irade açıklamasıdır: Öneri, tek bir kişiye yapılabileceği gibi, herkese (kamuya) yapılmış da olabilir. Nitekim BK.m.8/II’ye göre, fiyatını göstererek mal sergilenmesi, tarife, fiyat listesi ya da benzerlerinin gönderilmesi, aksi açıkça ve kolaylıkla anlaşılmadıkça öneri sayılır. Örneğin, bir mağazanın vitrininde fiyat gösterilerek eşya sergilenmesinde herkese yapılmış bir öneri vardır.
Öneri sözleşmenin bütün esaslı noktalarını kapsamalıdır: Öneri öyle olmalıdır ki, muhatap sadece “evet” veya “peki” deyince sözleşme doğabilsin.
Öneriyi yapan, önerisiyle bağlı kalmak niyetinde olmalıdır.
Ismarlanmamış bir şeyin gönderilmesi öneri sayılmaz. Bu şeyi alan kişi, onu geri göndermek veya saklamakla yükümlü değildir.
b) Öneriye davet
Sözleşme yapma çağrısı, yukarıda değinilen unsurları kapsamıyorsa, yapılan beyan bir öneri değil, öneriye davettir. Öneriye davette, karşı taraf bir öneride bulunmaya veya konuşmaya çağrılmaktadır. Karşı tarafın kabul beyanıyla sözleşmenin kurulması söz konusu değildir. Örneğin, esaslı noktaları kapsamayan bir sözleşme yapma çağrısı öneriye davet niteliğindedir.

İrade açıklamasında bulunan kimsenin beyanıyla bağlı olmama niyeti gerek kendi ifadesinden, gerekse işin niteliğinden ve koşullarından anlaşılıyorsa öneriye davet söz konusu olur. Örneğin, gazeteye ilan veren A, bir antika vazosunu 25.000 TL’ye satacağını, satın almak isteyenlerin 15 gün içinde başvurmasını beyan etmiş, fakat vazosunu satıp satmamakta veya dilediğine satmakta serbest olduğunu belirtmişse öneriye davet söz konusudur.

c) Önerenin önerisiyle bağlı olduğu süre
aa) Süreli öneri
Öneren kabul için belli bir süre belirlemişse, bu sürenin sonuna kadar önerisinden dönemez. Kabul haberi sürenin sona ermesinden önce ulaşmazsa veya karşı taraf öneriyi reddederse, öneri bağlayıcı niteliğini kaybeder.

Süresi içinde gelmeyen kabul haberi yeni bir öneri niteliğindedir. Ayrıca kabul olunabilir.

bb) Süresiz öneri
Hazır olanlar arasında: Hazır olan bir kişiye kabul için bir süre belirlemeksizin öneri yapılmışsa, hemen kabul edilmediği takdirde, öneren, önerisiyle bağlı kalmaz. Telefon, bilgisayar gibi iletişim sağlayabilen araçlarla doğrudan iletişim sırasında yapılan öneri de hazır olanlar arasında yapılmış sayılır.
Hazır olmayanlar arasında: Bu durumda yapılan öneride, öneri, zamanında ve usulüne uygun olarak gönderilmiş bir yanıtın ulaşmasının beklenebileceği ana kadar, önereni bağlar. GEÇ GÖNDERİLEN KABUL HABERİ YENİ BİR ÖNERİ NİTELİĞİNDEDİR. Zamanında gönderilen kabul haberi, herhangi bir sebeple geç ulaşmışsa, öneren, önerisiyle bağlı kalmak istemediği takdirde durumu hemen karşı tarafa bildirmelidir. Aksi takdirde sözleşme kurulmuş olur.
d) Ölüm veya ehliyetsizliğin öneriye etkisi
Önerenin, önerisiyle bağlı bulunduğu sırada ölmesi veya medeni hakları kullanma ehliyetini kaybetmesi, önerisini hükümsüz kılmaz. Sözleşme kabul beyanıyla kurulmuş olur.

2- Kabul

Önerinin kabulü ile sözleşme kurulmuş olur. Kabul, tek taraflı, ulaşması gerekli bir irade açıklamasıdır.

a) Bir irade açıklamasının kabul sayılabilmesi, tamamıyla öneriye uygun olmasına bağlıdır
Öneriyi değiştiren veya tamamlayan irade açıklamaları yeni bir öneri sayılır. Örneğin, A cep telefonunu 500 TL’ye B’ye satmayı önermişse, B’de 400 TL’ye almayı kabul ettiğini bildirmişse, B’nin beyanı yeni bir öneri niteliğindedir.

b) Sözleşmenin kurulabilmesi için, kabule ilişkin irade açıklamasının bağlama süresi içinde önerene ulaşması gerekir (Geç gönderilen kabul haberi yeni bir öneri sayılır).
c) Öneri, açık veya örtülü bir irade açıklamasıyla kabul edilmiş olmalıdır
Kendisine öneri yapılan kimsenin susması, kural olarak kabul niteliğinde değildir. Ancak aşağıdaki durumlarda susma kabul sayılabilir.

Kanun açık bir kabulü gerek görmüyorsa: Örneğin BK. m. 503’e göre, kendisine bir işin görülmesi önerilen kişi, bu işi görme konusunda resmi sıfatı sahipse veya işin yapılması mesleğinin gereği ise ya da bu işleri kabul edeceğini duyurmuşsa, bu öneri onun tarafından hemen reddedilmedikçe, vekâlet sözleşmesi kurulmuş sayılır.
İşin niteliği açık bir kabulü zorunlu kılmıyorsa: Örneğin, A, bir kitabevinin sahibi olan B’den Borçlar Hukukuna ilişkin bütün yeni yayınların düzenli bir şekilde kendisine yollanmasını (bedellerini bir ay sonunda toptan ödeyeceğini beyan ederek) istemişse (öneriye davet), B, yeni bir kitap yollayarak öneride bulunduğu zaman açık bir kabul haberini beklemek zorunluluğunda değildir. Uygun bir süre içinde A öneriyi reddetmediği takdirde (yani kitabı istemediğini bildirmediği takdirde) sözleşme kurulmuş olur.
Durumun gereği açık bir kabulü zorunlu kılmıyorsa: Örneğin, önerenin gönderdiği gıda maddelerini tüketme, işçinin yapmaya başladığı hizmetlerden yararlanma hallerinde örtülü kabul söz konusu olur.
3- Önerinin ve Kabulün Geri Alınması

Öneren ya da kabul eden, bu yöndeki iradesini açıkladıktan sonra bunu geri almak isteyebilir.

a) Öneri veya kabul iradesi karşı tarafa varmadan önce, geri alma iradesi varmış­sa, öneri veya kabul hüküm ifade etmez, geri alma (dönme) iradesine üstünlük tanınır.
b) Öneri veya kabul iradesi ile geri alma iradesi karşı tarafa aynı anda varmışsa, geri alma iradesine üstünlük tanınır. Bu durumda öneri ve kabul hüküm ifade etmez.
c) Öneri veya kabul iradesi karşı tarafa vardığı, fakat kişi bunları henüz öğ­renmediğinde, geri alma iradesi sonradan varmış ve daha önceden öğrenilmişse, yine geri alma iradesine üstünlük tanınır. Örneğin; S satış konusu mal ve bedel ile ilgili önerisini mektup ya da telefaks mesajıyla A'ya göndermiş, bu öneri A'ya bir gün sonra ulaşmış, A şehir dışında bulunduğundan bundan haberi olmamıştır. Ancak S, bu arada bu önerisini geri almış ve geri aldığına ilişkin haberi A'ya üç gün sonra ulaşmış­tır. Şehir dışından dönen A, S'nin önerisinden önce geri alma haberini okumuş, sonradan da önerisinden haberdar olmuştur. Bu durumda, S'nin önerisi bağlayıcı değildir.
B) SÖZLEŞMENİN KURULMA ANI
1- Hazır Olanlar Arasında Yapılan Sözleşmelerde

Hazır olanlar arasında yapılan sözleşmeler, kabul beyanıyla kurulur.

2- Hazır Olmayanlar Arasında Yapılan Sözleşmelerde

Hazır olmayanlar arasında yapılan bir sözleşme, kabul haberinin önerene ulaştığı (vardığı) anda kurulur.

II – SÖZLEŞMENİN GEÇERLİLİĞİ

Sözleşmeden dolayı geçerli bir borcun doğabilmesi için, sadece ku­rucu unsurların bulunması yeterli değildir. Kurucu unsurların bir borç doğurabilmesi için, aşağıdaki geçerlilik koşullarını da taşıması gerekir.

Sözleşme ehliyeti
Emredici hukuk kurallarına, ahlâka, kamu düzenine ve kişilik haklarına aykırı olmama
İfa imkânsızlığının bulunmaması
İrade ile irade açıklaması arasında uyum
Şekle uygunluk
Aşağıda bu koşullar tek tek incelenecektir.

A) EHLİYET
Tam ehliyetliler, hukuki işlem ehliyetine ve dolayısıyla da sözleşme ehliyetine sahiptirler. Ancak sınırlı ehliyetsizler kendilerini borç altına sakan sözleşmeleri yasal temsilcilerinin rızası ile yapabilirler. Diğer yandan sınırlı ehliyetsizlerin, istisnai durumlarda, yasal temsilcilerinin iznine gerek olmaksızın yapabilecekleri hukuki işlemler de bulunmaktadır.

Sözleşme ehliyeti, sözleşmenin her iki tarafı için de aranan bir unsurdur. Ta­rafların sahip olmaları gereken ehliyet, sözleşmenin kurulduğu andaki ehliyettir. Bu nedenle, bir sözleşmenin kurulduğu sırada taraflar ehliyet unsuruna sahip ol­dukları halde, sonradan bunun kaybedilmiş olması önem taşımaz.

Tam ehliyetsizlerin yapmış oldukları hukuki işlemler kesin hükümsüzdür (batıldır).

Sınırlı ehliyetsizlerin yasal temsilcilerinin rızasını almadan yaptıkları sözleşmeler ise tek taraflı bağlamazlık yaptırımına tâbidir.

B) EMREDİCİ HUKUK KURALLARINA, AHLÂKA, KAMU DÜZENİNE VE KİŞİLİK HAKLARINA AYKIRI OLMAMA
Emredici hukuk kurallarına, ahlâka, kamu düzenine ve kişilik haklarına aykırı sözleşmeler kesin hükümsüzdür (batıldır).

C) İFA İMKÂNSIZLIĞININ BULUNMAMASI
İfa imkânsızlığı iki aşamada ortaya çıkabilir:

1- Edimin ifasının imkânsızlığı, sözleşmenin kurulduğu sırada ortaya çıkmışsa (başlangıçtaki imkânsızlık), sözleşme kesin olarak hükümsüzdür (batıldır). Örne­ğin; teslimi taahhüt edilen orijinal tablonun var olmaması; konser vermesi taahhüt edilen sanatçının ölmüş bulunması; üzerinde inşaat yapılacak olan arsanın bağımsız olarak imara elverişli olmaması gibi.

2- Edimin ifasının imkânsızlığı, sözleşme kurulduktan sonra ortaya çıkmışsa (sonraki imkânsızlık), bu durum sözleşmenin geçerliliğini etkilemez. Sonraki imkânsızlıkta, borç sona erer.

D) ŞEKLE UYGUNLUK
1- Genel Olarak Şekil Kavramı

md. 12’ye göre “Sözleşmelerin geçerliliği, kanunda aksi öngörülmedikçe, hiçbir şekle bağlı değildir. Kanunda sözleşmeler için öngörülen şekil, kural olarak geçerlilik şeklidir. Öngörülen şekle uyulmaksızın kurulan sözleşmeler hüküm doğurmaz.” Buna göre, Türk Hukuk sisteminde taraflar sözleşmelerini diledik­leri şekilde yapabilirler.
2- Geçerlilik Şekli

Bir sözleşmenin geçerli bir şekilde kurulabilmesi için, iradelerin belirli bir şekle uygun olarak açıklanması zorunlu ise, şekle bağlılıktan yani geçerlilik şeklinden söz edilir. Sözleşmenin geçerliliği kanun hükmü uyarınca şekle bağlamış ise, kanuni geçerlilik şekli; kanun öngörmediği halde, taraflar sözleşmenin geçerlilik şekline bağlı olmasında anlaşmışlarsa iradi geçerlilik şeklinden bahsedilir.

a) Kanuni geçerlilik şeklinin türleri
aa) Sözlü şekil
Sözlü vasiyet ve evlenme sözleşmesi sözlü şekle tabi işlemlerdir.

bb) Yazılı şekil
bb1) Adi yazılı şekil

Adî yazılı şekilde sözleşmenin geçerliliği için yazılı şekle resmiyet verecek bir kişiye ya da makama ihtiyaç yoktur. Örneğin; alacağın devri (temliki), yayım sözleşmesi, kefalet sözleşmesi, bağışlama sözü verme, önalım sözleşmesi, taşınmazlar hakkındaki simsarlık sözleşmesi, ömür boyu gelir sözleşmesi, kredi emri, fikir ve sanat eserleri üzerindeki mali hakkın başkasına devri; patent üzerindeki haklarla ilgili sözleşmeler; endüstriyel tasarımlar üzerindeki haklarla ilgili sözleşmeler, taksitle satım, paket tur, kampanyalı satışlar, kapıdan satışlar, tüketici kredisi sözleşmeleri gibi.

bb2) Resmî yazılı şekil

Sözleşmenin geçerliliği sadece yazılı olmasına değil, aynı zamanda buna resmi bir memur ya da makamın resmiyet vermesine bağlı ise, resmî yazılı geçerli­lik şeklinden söz edilir. Örneğin; taşınmazlar üzerinde mülkiyet hakkının başkasına devrine ilişkin sözleşmeler, taşınmaz satış vaadi sözleşmesi, finansal kiralama sözleşmesi, ölünceye kadar bakma sözleşmesi, alım ve gerialım sözleşmeleri ile motorlu araç satımına ilişkin sözleşmeler resmi yazılı şekilde yapılması zorunlu sözleşmelerdir.

b) Yazılı şeklin gerçekleşmesi
aa) Taraf iradelerinin yazıya geçirilmesi aşaması (metin aşaması)
aa1) Genel olarak

Yazıyı kimin kaleme almış olduğu önem taşımaz: Bunu sözleşmenin tarafları birlikte, taraflardan birisi ya da bir üçüncü kişi kaleme almış olabilir.
Yazı için kullanılan araç önemli değildir: m. 14/II’ye göre, “Kanunda aksi öngörülmedikçe, imzalı bir mektup, asılları borç altına girenlerce imzalanmış telgraf, teyit edilmiş olmaları kaydıyla faks veya buna benzer iletişim araçları ya da güvenli elektronik imza ile gönderilip saklanabilen metinler de yazılı şekil yerine geçer.”
Yazı için kullanılan dilin bir önemi yoktur, yabancı bir dilde de hazırlanmış olabilir.
aa2) Genel işlem koşulları

Genel işlem koşulları, sözleşme yapılırken düzenleyenin, ileride çok sayıdaki benzer sözleşmelerde kullanılmak amacıyla, tek başına hazırlayarak karşı tarafa sunduğu sözleşme hükümleridir.
Türk Borçlar Kanunu’na göre koşulların kapsamı, yazı türü ve şekli de genel işlem koşulu niteliğini taşımaları bakımından önemli değildir.
Bir koşulun genel işlem koşulu sayılabilmesi için ileride çok sayıdaki benzer sözleşmelerde kullanılmak amacıyla hazırlanmış olması gerekir.
Bir sözleşme şartının Türk Borçlar Kanunu’na göre genel işlem koşulu sayılabilmesi için bu koşulun asıl sözleşmede veya sözleşme ekinde yer alması önem taşımaz.
Sözleşmeye, sözleşme koşullarının her birinin tartışılarak kabul edildiği yönünde konulacak hükümler tek başına o sözleşme koşullarını genel işlem koşulu olmaktan çıkarmaz.
Aynı amaçla düzenlenen sözleşmelerin metinlerinin özdeş olmaması, bu sözleşmelerin içerdiği hükümlerin, genel işlem koşulu sayılmasını engellemez.
Genel işlem koşullarına dürüstlük kurallarına aykırı olarak, karşı tarafın aleyhine veya onun durumunu ağırlaştırıcı nitelikte hükümler konulamaz.
bb) İmza aşaması
md. 14’e göre, yazılı şekilde yapılması öngörülen sözleşmelerde borç altına girenlerin imzalarının bulunması zorunludur. Bu nedenle, yazılı geçerlilik koşuluna bağlı bir sözleşme, metin aşamasıyla değil, ancak imza aşamasının tamamlanmasıyla borç doğurabilir.
İmza, açıklanan iradenin sahibine ait olduğunu ortaya koyan bir işarettir. Bu işaretin yasalarımızda öngörülmüş belirli bir şekli yoktur. Ancak BK. md. 15’e göre imzanın, ÜZERİNE BORÇ ALAN KİMSENİN EL YAZISI ile olmak zorundadır. Güvenli elektronik imza da, el yazısıyla atılmış imzanın bütün hukuki sonuçlarını doğurur. Ancak EİK. md. 5’e göre, kanunların resmi şekle veya özel bir merasime tabi tuttuğu hukuki işlemler ile teminat sözleşmeleri güvenli elektronik imza ile gerçekleştirilemez. Dolayısıyla güvenli elektronik imza, ancak adi yazı şekle tabi hukuki işlemlerde el yazısıyla atılmış imzanın sonuçlarını doğurabilecektir.

İstisnai hallerde el yerine bir alet vasıtasıyla imza atılabilir. El ile imza atması mümkün bir kişinin bir alet vasıtasıyla imza atabilmesine, örf ve adetin bunu kabul ettiği durumlarda izin verilmektedir. Yasa, bu duruma örnek olarak, “piyasaya çok sayıda kıymetli evrakın çıkarılması"nı ver­miştir.

İmza atabilen görme engellilerin talepleri halinde imzalarında şahit aranır. Aksi takdirde görme engellilerin imzalarını el yazısı ile atmaları yeterlidir. İmza atamayan görme engelliler ise imza yerine usulüne göre onaylanmış olması koşuluyla, parmak izi, el ile yapılmış bir işaret ya da mühür kullanabilirler.

md. 16’ya göre imza atamayanlar (özürlüler, okuma yazma bilmeyenler), imza yerine usulüne göre onaylanmış olması koşuluyla, parmak izi, el ile yapılmış bir işaret ya da mühür kullanabilirler.
c) Geçerlilik şekline bağlı sözleşmenin değiştirilmesi
md. 13/I’e göre, kanunda yazılı şekilde yapılması öngörülen bir sözleşmenin değiştirilme-sinde de yazılı şekle uyulması zorunludur. Örneğin kefalet sözleşmesi yazılı şekle tabidir. Taraflar kefilin sorumlu olacağı azami miktarı değiştirmek istiyorlarsa, bu değişikliği de yazılı şekilde yapmak zorundadırlar.
md. 13/II’ye göre, yazılı şekil dışındaki geçerlilik şekline tabi sözleşmelerde yapılacak değişikliklerin de o şekle uygun olarak yapılması gerekir. Dolayısıyla resmi şekle tabi sözleşmelerde yapılacak değişikliklerin de resmi şekilde yapılması zorunludur. Örneğin, taşınmaz satış vaadi sözleşmesi noter tarafından düzenlenir. Taraflar sözleşmede öngörülen süreyi sonradan değiştirmek isterlerse, değişikliğin noter tarafından yapılması şarttır.
Ancak geçerlilik şekli tarafların anlaşmasından kaynaklanıyorsa bu kural uygulanmaz. Örneğin, kira sözleşmesi yazılı geçer­lilik koşuluna tabi olmadığı halde taraflar bunu yazılı şekilde yapmışlarsa; bu sözleşmede sonradan yapacakları bir değişiklik yazılı şekle tabi değildir.

d) Şekle aykırılık
Borçlar Hukuku alanında geçerlilik şekline bağlı bir hukuki işlemin bu şekle uygun olarak yapılmaması halinde kesin hükümsüzlük (butlan) söz konusu olur.

E) İRADE İLE İRADE AÇIKLAMASI ARASINDA UYUM

Sözleşmeler karşılıklı ve birbirine uygun irade beyanlarından meydana gelir. Bazen, tarafların gerçek iradeleri ile irade açıklamaları arasında istenerek ya da istenmeden uygunsuzluklar ortaya çıkabilir. Bu uygunsuzluk halleri, muvazaa (danışıklık) ve irade bozukluğu (fesadı) olmak üzere iki şekilde gerçekleşir.

1- Muvazaa (Danışıklık)

Muvazaa, tarafların, üçüncü kişileri aldatmak amacıyla, gerçek iradelerine uymayan bir işlem yapmaları, fakat görünürdeki bu işlemin geçerli olmayacağı hususunda anlaşmalarıdır. Yani muvazaa, irade ile irade açıklaması arasında her iki tarafın bilerek ve isteyerek meydana getirdiği uygunsuzluk halidir.

a) Muvazaanın türleri
aa) Mutlak (adi = basit) muvazaa
Tarafların gerçekte hiçbir hukuki işlem yapmak istemedikleri halde, üçüncü kişileri aldatmak amacıyla bir hukuki işlem yapılmış görünümünü vermek için hukuki işlem yapmalarıdır. Örneğin tacir A, alacaklılarından mal kaçırmak için mallarını yakın arkadaşı B’ye satıp devretmiştir. Aslında A mallarını B’ye devretmek istememektedir.

Mutlak muvazaada görünürdeki işlem tarafların gerçek iradelerini yansıtmağı için bâtıldır (kesin hükümsüzdür).

bb) Nisbi (nitelikli) muvazaa
Tarafların gerçek iradelerine uygun yapmak istedikleri bir hukuki işlemi, aslında yapmak istemedikleri görünürdeki bir işlemin arkasına gizlemeleridir. Örneğin; A, sevdiği çocuğu B’ye evini bağışlamak istemektedir. Ancak bağışlama sözleşmesinin ölümünden sonra diğer mirasçılar tarafından iptal ettirileceğini düşünüp, evini tapuda B’ye satmış gibi gösterir ve evi B adına tescil ettirir.

Nisbi muvazaada üç işlem mevcuttur:

Gizli işlem: Tarafların gerçek iradelerine uyan ve aslında yapmak istedikleri hukuki işlemdir. Yukarıdaki örnekte gizli işlem, bağışlamadır.
Görünürdeki işlem: Tarafların gerçek iradelerine uymayan, üçüncü kişileri aldatmak amacıyla yapılan işlemdir. Örnekte görünürdeki işlem, satımdır.
Muvazaa anlaşması: Taraflar arasında gizli işlemin geçerli, görünürdeki işlemin aslında geçersiz olduğuna dair bir anlaşmadır. Örnekte A ile B arasında bir muvazaa anlaşması mevcuttur.
Tarafların gerçek iradelerine uymayan görünürdeki işlem kesin hükümsüzdür (batıldır). Bu işlem taraflar arasında hiçbir hukuki sonuç doğurmaz. Görünürdeki işlemin batıl olduğunu taraflardan her biri ve hukuki yararı olan üçüncü kişiler ileri sürebilir. Hâkim de dava konusu işlemin muvazaa sebebiyle geçersiz olduğunu kendiliğinden dikkate alır.

Görünürdeki işlemin geçersizliği, kural olarak, üçüncü kişilere karşı da (iyiniyetli olsalar dahi) ileri sürülebilir. Ancak, aşağıda belirtilen durumlarda, iyiniyet sahibi üçüncü kişiler muvazaa iddiasına karşı korunmuşlardır:

md. 19/II’ye göre, yazılı borç tanımasına güvenerek muvazaalı alacağı kazanmış olan iyiniyetli üçüncü kişiye karşı, borçlu muvazaa savunmasında bulunamaz. A, muvazaalı bir senetle B’ye 50.000 liralık borcu olduğunu beyan etmiştir. Senet B tarafından durumu bilmeyen iyiniyetli C’ye devredilmiştir. C, A’dan 50.000 liranın ödenmesini talep ettiğinde, A, muvazaa iddiasında bulunup ödeme yapmaktan kaçınamaz.
Taşınır bir malın, emin sıfatıyla zilyedinden, mülkiyetini veya sınırlı bir ayni hakkını iyiniyetle kazanan kimse ile, tapu sicilindeki kayda iyiniyetle dayanarak bir taşımaz üzerinde mülkiyet veya sınırlı bir ayni hak kazanan kimse, devreden tasarrufa yetkili olmasa dahi kazanımında korunur. Örneğin A, kızı K’yi mirasından yoksun bırakmak amacıyla taşınmazını oğlu M’ye bağışladığı halde, bu işlemi tapuda satım sözleşmesi gibi göstermişlerdir. M bir süre sonra bu taşınmazı iyiniyetli C’ye devrederse, C malik olur. K, tapu kaydının lehine düzeltilmesini talep edemez.
Nisbi muvazaada, gizli işlem kanunun aradığı koşullara uygun olarak yapılmışsa geçerlidir. Görünürdeki işlem ise tarafların gerçek iradelerine uymadığı için (muvazaalı olduğu için) kesin hükümsüzdür (bâtıldır). Yukarıdaki örnekte gizli işlem bağış sözleşmesidir. Bu sözleşmenin geçerli olabilmesi için yasanın aradığı koşullara uygun yapılması ge­rekir. Bilindiği gibi, taşınmazlar üzerindeki mülkiyet hakkının devrine ilişkin sözleşmeler tapuda resmi yazılı geçerlilik koşuluna tâbidir. Taraflar bu sözleşmeyi tapuda resmi şekilde yapmadıklarından şekle aykırı­lık nedeniyle bâtıl sayılacaktır.

b) Muvazaanın ispatı
aa) Muvazaayı taraflardan biri iddia ediyorsa
Muvazaalı olduğu iddia olunan hukuki işlem bir adi senede veya bir resmi senede bağlanmışsa, muvazaa iddiası tanıkla ispat edilemez. Hukuki işlem resmi şekilde yapılmış olsa dahi, taraflar muvazaa iddialarını adi senetle ispat edebilirler.

bb) Muvazaayı üçüncü bir kişi iddia ediyorsa
Hukuki işleme taraf olmayan bir şahıs, işlemin muvazaalı olduğunu iddia ediyorsa, bu iddiasını, hukuki işlem adi veya resmi bir senede bağlanmış olsa dahi, tanıkla ispat edebilir. Mirasçılar da üçüncü kişi sıfatıyla açtıkları davada muvazaa iddialarını tanıkla veya herhangi bir delille ispat edebilirler.

2- İrade İle İrade Açıklaması Arasında İstenmeden Yaratılan Uyumsuzluk (İrade Bozukluğu)

a) Yanılma (Hata)
aa) Kavram
Genel olarak, yanılma bir kimsenin olayları yanlış algılaması, bunları yanlış de­ğerlendirmesi, beklenti ve tahminlerinin isabetsiz olmasıdır. BK.’na göre sadece esaslı yanılma bir geçersizlik sebebidir.

bb) Esaslı yanılma halleri
bb1) Açıklamada (beyanda) yanılma

Sözleşmenin NİTELİĞİNDE yanılma
Sözleşmenin KONUSUNDA yanılma
KİŞİDE yanılma
Edimin MİKTARINDA yanılma
Diğer yandan BK. md. 31/II’ye göre, "basit hesap yanlışlıkları sözleşmenin geçerliliğini etkilemez; bunların düzeltilmesi ile yetinilir."

bb2) Saikte yanılma

md. 32’ye göre “Saikte yanılma, esaslı yanılma sayılmaz. Yanılanın, yanıldığı saiki sözleşmenin temeli sayması ve bunun da iş ilişkilerinde geçerli dürüstlük kurallarına uygun olması hâlinde yanılma esaslı sayılır. Ancak bu durumun karşı tarafça da bilinebilir olması gerekir.” Bu hükme üzere, sözleşmenin saiklerinde, yani, kişiyi o sözleşmeyi yapmaya sevkeden amaç ve nedenlerde yanılma, esaslı yanılma sayılmaz. Saikte yanılmanın esaslı yanılma sayılabilmesi ve dolayısıyla sözleşmenin ge­çersizlik sebebi olabilmesi için, şu koşulların gerçekleşmesi gerekir:
Yanılmanın, sözleşmenin kurulmasında, kişinin iradesinin oluşması aşamasında gerçekleşmiş olması: Örneğin, kişi inşaat yapmak üzere taşınmaz satın alma iradesine sahiptir. Ancak, taşınmazı satın aldıktan sonra, imar plânı gereğince bu arsada inşaat yasağının bulunduğu ortaya çıkmıştır. Burada, kişinin bu sözleşmeyi yapmasındaki amacı, inşaat yapmaktır. İrade açıklaması da bu iradeye uygundur. Kişi irade açıklamasında değil, iradenin oluşması aşamasında yanılmıştır.
Yanılanın, yanıldığı saiki sözleşmenin temeli sayması, yani, yanılmanın "sözleşmenin esaslı unsurlarıyla ilgili" olması: Örneğin taşınma­zın imar plânında yeşil saha olarak yer alması nedeniyle inşaat yapmak mümkün değilse, iradenin oluşması aşamasındaki bu yanılma sözleşmenin esaslı unsuruyla ilgilidir.
İş ilişkilerinde geçerli dürüstlük kurallarının bu yanılmayı esaslı saymaya elverişli olması ve bu durumun karşı tarafça da bilinebilir olması gerekir: Örneğin, mesleği inşaat müteahhitliği olan bir kişinin, bir arsa satın alırken iradesinin bu arsada inşaat yapmak olduğu açıktır. Satın alınan arsada inşaat yasağının bulunması halinde müteahhidin bu sözleşmede temelde yanıldığı kabul edilebilir.
cc) Yanılma nedeniyle sözleşmenin iptali
Yanılma, sözleşmede bir geçersizlik sebebidir. Ancak burada iptal yaptırımı şek­linde bir geçersizlik hali söz konusudur. Yanılma nedeniyle sözleşmenin iptalini isteme hakkı, iradesi sakatlanan, yani yanılan kişiye aittir. Diğer taraf sözleşmeyle bağlıdır.

md. 39 yanılma nedeniyle sözleşmenin iptalinde, 1 yıllık bir süre öngörmüştür. Bu bir hak düşürücü süredir. Bir yıllık sürenin başlangıcı yanılan kişinin yanılmayı öğrenme anıdır.
Yanılma nedeniyle sözleşmenin iptal edilmesinin koşulları bulunduğu takdirde, iptal iddiasında bulunmak bir haktır. Ancak, her hak gibi, bunun da kullanılmasının sınırını MK. md. 2'de yer alan "doğruluk ve dürüstlük kurallarına aykırı olmama" ilkesi oluşturur. Bu hükmün bir sonucu olarak, yanılma nedeniyle iptal hakkı doğruluk ve dürüst­lük kurallarına aykırı kullanılamayacaktır. Nitekim BK. md. 34’e göre, “Yanılan, yanıldığını dürüstlük kurallarına aykırı olarak ileri süremez. Özellikle diğer tarafın, sözleşmenin yanılanın kasdettiği anlamda kurulmasına razı olduğunu bildirmesi durumunda, sözleşme bu anlamda kurulmuş sayılır.” Örneğin, satın aldığı bilgisayar programının yabancı kaynaklı olduğunu zanneden alıcı A'nın, sözleşmenin iptalini talep etmesi karşısında, satıcı S yabancı yazılım programıyla değiştirmeye hazır olduğunu belirttiğinde iptal iddiası dinlenmeyecektir.

dd) Sözleşmenin iptali halinde yanılan tarafın sorumluluğu
m. 35’e göre “Yanılan, yanılmasında kusurlu ise, sözleşmenin hükümsüzlüğünden doğan zararı gidermekle yükümlüdür. Ancak, diğer taraf yanılmayı biliyor veya bilmesi gerekiyorsa, tazminat istenemez.” Bu hükme göre, sözleşmenin iptali halinde tazminat sorumluluğunun doğabilmesi için:
Sözleşmenin yanılma nedeniyle iptal edilmiş olması
Yanılan tarafın kusuru
Diğer tarafın sözleşmenin iptali nedeniyle bir zarara uğramış olması
Zarara uğrayanın, diğer tarafın yanıldığını bilmemesi
Sözleşmenin iptali halinde, tarafların aldıklarını sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre geri vermekle yükümlüdürler

b) Aldatma (Hile)
Bir kimseyi sözleşme yapmaya sevketmek için, bile bile yanlış kanaat uyandırılırsa ya da zaten var olan yanlış kanaat devam ettirilirse, aldatma söz konusu olur. BK. md. 36’ya göre, “taraflardan biri, diğerinin aldatması sonucu bir sözleşme yapmışsa, yanılması esaslı olmasa bile, sözleşmeyle bağlı değildir.”

aa) Aldatmanın şartları
Belli hususlarda aldatma: Örneğin satıcının, aslında öyle olmadığı halde, takım elbisenin “Sarar” marka olduğunu alıcıya söylemesinde aldatma vardır. Ayrıca ticari doğruluk ve dürüstlük kurallarına göre bilgi verilmesi gereken hallerde susma da aldatma sayılır.
Aldatma kastı (Reklam niteliğinde abartılmış sözler aldatma sayılmaz)
İlliyet (nedensellik) bağı (Sözleşmenin aldatmanın etkisiyle yapılmış olması)
bb) Zararın ödettirilmesi
Aldatma ile sakatlanmış bir sözleşme yapan kimse, aldatmayı öğreninceye kadar sözleşmenin geçerli olduğu zannıyla bir takım harcamalar yapmış olabilir. Karşı tarafın aldatmasıyla sözleşme yapan kimse, sözleşmeyi iptal etse dahi, sözleşmenin geçerli olmamasından doğan zararını (menfi zararı) karşı tarafa ödettirebilir. Sözleşmenin ifa edilmemesinden doğan zararlar (müsbet zararlar) istenemez.

Aldatma ile sakatlanmış bir sözleşmeye icazet (onama) verilmesi, yani sözleşmeyi iptal etmekten vazgeçilmesi, zararın ödenmesi talebinden de vazgeçme anlamına gelmez.

Sözleşme üçüncü kişinin aldatmasıyla yapılmışsa, aldatma sonucunda sözleşme yapan kimse, uğradığı zararı haksız fiillere veya “culpa in contrahendo = sözleşme öncesi sorumluluk”a ilişkin kurallara göre aldatan üçüncü kişiye ödettirebilir.

c) Korkutma (İkrah)
aa) Kavram
Korkutma, bir kimsenin yapmak istemediği bir hukuki işleme, aksi takdirde malına veya kişiliğine zarar verileceği tehdidi ile razı olmasını sağlamaktır. Örneğin, bir kişiye ölüm tehdidi altında borçlu olarak bono imzalattırılması halinde, kişinin iradesi korkutma ile bozulmuştur.

Tüzel kişiler de gerçek kişiler gibi korkutulabilir. Ancak korkutulan tüzel kişinin kendisi değil organıdır.

md. 37’ye göre, diğer tarafın veya üçüncü bir kişinin korkutmasıyla sözleşme yapan kimse, o sözleşme ile bağlı olmaz, sözleşmeyi korkunun ortadan kalktığı andan itibaren 1 yıl içinde iptal edebilir.
bb) Korkutmanın koşulları
Sözleşmeyi yapan kimsenin (korkutulanın) veya yakınlarından birinin kişiliğine ya da malına yöneltilmiş tehlike söz konusu olmalıdır
Tehlike ağır ve hemen meydana gelecek nitelikte olmalıdır
Tehdit haksız olmalıdır: Bir hakkın veya kanundan doğan bir yetkinin kullanılacağı korkutmasıyla yapılan sözleşme, kural olarak geçerlidir. Ancak, bu hakkı veya yetkiyi kullanacağını açıklayanın, diğer tarafın zor durumda kalmasından aşırı bir menfaat sağlamış olması hâlinde, korkutmanın varlığı kabul edilir ve korkutulan sözleşmeyi iptal edebilir.
İlliyet (nedensellik) bağı
cc) Zararın ödettirilmesi
Korkutularak sözleşme yaptırılan kimse, sözleşmeyi iptal etmiş olsa dahi, bu yüzden uğradığı menfi zararı karşı tarafa ödettirebilir.

Korkutulan kişinin sözleşmeye icazet (onama) vermesi, tazminat talebinden de vazgeçtiği anlamına gelmez.

Diğer yandan BK. md. 37/II’ye göre, korkutan bir üçüncü kişi ise, diğer taraf korkutmayı bilmiyorsa veya bilecek durumda değilse, sözleşmeyle bağlı kalmak istemeyen korkutulan, hakkaniyet gerektiriyorsa, diğer tarafa tazminat ödemekle yükümlüdür.

d) İrade Bozukluğunun Sonuçları
Yanılma, aldatma veya korkutma etkisiyle yapılan bir sözleşme, yanılan, aldatılan veya korkutulan kişiyi bağlamaz. Karşı taraf ise bu sözleşme ile bağlıdır.

İrade bozukluğu halinde, sözleşme kesin hükümsüz (batıl) değildir, iptal edilebilir (feshedilebilir) bir sözleşmedir. İrade bozukluğu sebebiyle sözleşme ile bağlı olmayan taraf, sözleşme ile bağlı kalmamak istiyorsa, 1 yıl içinde sözleşmeyi iptal etmek zorundadır. Aksi takdirde sözleşmeye onam (icazet) vermiş sayılır. Bu bir yıllık süre yanılma ve aldatmanın anlaşıldığı veya korkunun ortadan kalktığı andan itibaren işlemeye başlar ve hak düşürücü bir süredir.

Sözleşmenin iptal edilmesi halinde, taraflar edimlerini ifa etmeyeceklerdir. Sözleşmenin iptalinden önce edimler ifa edilmişse, taraflar verdiklerini, duruma göre doğrudan doğruya istihkak davası veya sebepsiz zenginleşmeye dayanan bir dava ile geri isteyebileceklerdir.

Hâkim yanılma, aldatma veya korkutmayı kendiliğinden dikkate almaz. Sözleşmenin değeri ne olursa olsun, yanılma, aldatma ve korkutma iddiaları tanıkla ispat edilebilir.

F) AŞIRI YARARLANMA (GABİN)
1- Tanım

Aşırı yararlanma, bir sözleşmede tarafların karşılıklı edimleri arasında açık bir oransızlık bulunmasıdır. Aşırı yararlanma, karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerde söz konusu olabilir.

2- Aşırı Yararlanmanın Unsurları

a) Objektif unsur: Tarafların edimleri arasında açık bir oransızlık (değer farkı) bulunmalıdır.
b) Subjektif unsur (taraflardan birinin diğeri tarafından sömürülmesi): Bu açık oransızlık zarara uğrayan tarafın zor durumda kalmasından (örneğin mali sıkıntı içinde bulunmasından) veya düşüncesizliğinden ya da deneyimsizliğinden yararlanılmak suretiyle meydana gelmiş olmalıdır.
3- Aşırı Yararlanmanın Sonuçları

a) Zarar görenin sözleşmeyi iptal hakkı
Aşırı yararlanma ile sakatlanmış bir sözleşme kesin hükümsüz (batıl) değildir. Aşırı yararlanma bir iptal edilebilirlik (geçersizlik) sebebidir. Aşırı faydalanma halinde, zarar gören bu hakkını, düşüncesizlik veya deneyimsizliğini öğrendiği; zor durumda kalmada ise, bu durumun ortadan kalktığı tarihten başlayarak 1 yıl ve her hâlde sözleşmenin kurulduğu tarihten başlayarak 5 yıl içinde kullanabilir.

Diğer tarafın iptal hakkı bulunmamaktadır. Bu bir yıllık süre hak düşürücü süre olup, hâkim tarafından kendiliğinden gözetilir. Aşırı yararlanmadan zarar gören taraf sözleşmeyi bir yıllık süre içinde iptal etmezse, sözleşme geçerli olacaktır. Sözleşme iptal edilirse yapıldığı andan itibaren geçersiz hale gelir ve artık her iki tarafı da bağlamaz.

Aşırı yararlanma sebebiyle zarara uğrayan taraf, sözleşmeyi iptal edip edimini ifadan (yerine getirmekten) kaçınabilir. İptalden önce edimini yerine getirmişse, verdiğini istihkak davası ile veya sebepsiz zenginleşmeye dayanan bir dava ile geri alabilir. Aşırı yararlanma sebebiyle sözleşmenin iptali halinde, karşı taraf da sözleşmeyi ifadan kaçınabilecek ve daha önce ifa etmişse verdiğini geri isteyebilecektir.

Aşırı yararlanma halinde zarara uğrayan taraf, karşı taraftan tazminat da isteyebilir.

b) Zarar görenin oransızlığın giderilmesini isteme hakkı
Zarar gören sözleşmeyle bağlı kalarak edimler arasındaki oransızlığın giderilmesini de isteyebilir.

G) SÖZLEŞMENİN HÜKÜMSÜZLÜĞÜ (GEÇERSİZLİĞİ)
1- Sözleşmenin Kesin Hükümsüzlüğü (Butlan)

Hukuki işlem normal sonuçlarını meydana getirmeye kesin olarak elverişsiz ise, kesin hükümsüzdür (batıldır). Kesin hükümsüzlük (butlan) herkes içindir. Her ilgili yani üçüncü kişilerde kesin hükümsüzlüğü ileri sürebilir. Hâkim de kesin hükümsüzlüğü kendiliğinden dikkate alır. Kesin hükümsüz (batıl) hukuki işlemler, yapıldığı andan itibaren kendilerine bağlanan hukuki sonuçları doğurmayan ve tarafların onay vermeleriyle de sonradan geçerli hale getirilemeyen hukuki işlemlerdir. Tarafların hukuki işlemi kanuna uygun olarak tekrar yapmaları gerekir.

Hukuki işlemleri kesin hükümsüz (batıl) kılan durumlar şunlardır:

Hukuki işlemi yapan kişinin ayırt etme gücünden yoksun olması (tam ehliyetsiz olması),
Hukuki işlemlerin kanunun aradığı geçerlilik şekline uyulmadan yapılmış olması,
Hukuki işlemin muvazaalı (danışıklı) olması,
Hukuki işlemin konusunun hukuka, emredici kurallara, kamu düzenine, kişilik haklarına, ahlaka aykırı olması,
Hukuki işlemin konusunun baştan itibaren, objektif olarak imkânsız olması.
Kesin hükümsüz bir hukuki işlemde edimler ifa edilmişse, taraflar verdiklerini duruma göre istihkak davası ile veya sebepsiz zenginleşmeye ilişkin bir dava ile geri isteyebilirler. Diğer yandan kusurlu olan taraf kusursuz olan tarafın menfi zararını ödemekle de yükümlüdür.

2- Yokluk

Kurucu unsurları bulunmayan bir işlem yoktur. Örneğin imam nikâhı ile evlilik yok hükmündedir.

3- Askıda Hükümsüzlük Halleri (İptal Edilebilen Hukuki İşlemler)

İptal edilebilen bir işlem kendiliğinden hükümsüz değildir, iptal edilebilme süresi içinde askıdadır. İptal hakkına sahip olan kimse işlemi iptal ederse, işlem baştan itibaren ve kesin olarak geçersiz olur. Hak sahibi işlemi süresi içinde iptal eder veya iptal hakkından vazgeçerse (onarsa), işlem baştan itibaren ve kesin olarak geçerli hale gelir.

Hâkim iptal sebeplerini (yanılma, aldatma, korkutma, aşırı yararlanma) kendiliğinden dikkate almaz. İptal edilebilen işlemler hak düşürücü sürenin dolmasıyla, ifa ile veya onama ile geçerli hale gelebilir.

Diğer yandan ayırt etme gücüne sahip bir küçüğün veya kısıtlının yasal temsilcilerinin iznini almadan yapmış oldukları borç doğurucu işlemler tek taraflı bağlamazlık yaptırımına tabidirler.

4- Geçersizlik (Hükümsüzlük), Fesih ve Dönme Kavramlarının Karşılaştırılması

a) Geçersizlik ve fesih
Fesih, geçerli olarak kurulmuş olan bir sürekli borç ilişkisi doğuran sözleşmenin sonradan ortaya çıkan bir nedenle ileriye etkili olmak üzere sona erdirilmesidir. Örneğin, 01.05.2012 tarihinde bir yıllığına yapılan kira sözleşmesinde, kiracı Şubat 2013 dönemine ait kira bedelini ödemezse, kiraya veren, kira sözleşmesini feshedebilir. Hâlbuki, kiracının sözleşmeyi yaptığı sırada ayırt etme gücünün olmadığı (ehliyetsizliği) sonradan anlaşılmış olsaydı, sözleşme yapıldığı tarihte (01.05.2012) kesin hükümsüzdür.

b) Geçersizlik ve dönme
Sözleşmeden dönme (sözleşmeden rücû, sözleşmeden cayma), geçerli olarak kurulmuş bulunan bir sözleşmenin sonradan ortaya çıkan bir nedenle geçmişe etkili olarak ortadan kaldırılmasıdır. Örneğin; M, taşınmazını eşi E’ye bağışlamıştır. Ancak E zina yaparsa, M yaptığı bağışlamadan dönebilir.

c) Fesih ve dönme
Sözleşmeden dönmeyi, fesihten ayırdeden husus etkilerini doğurma anıdır. Fesih kural olarak bu yöndeki iradenin muhataba ulaştığı andan itibaren sözleşmeyi ileriye etkili olarak ortadan kaldırır. Yukarıdaki örnekte, kiraya veren sözleşmeyi feshedince, taraflar sözleşmenin yapıldığı andan itibaren aldıklarını iade etmezler. Sözleşmeden dönmede ise, sözleşme, dönme iradesinin karşı tarafa açıklandığı andan itibaren değil, başından itibaren yani geçmişe dönük olarak hüküm ve sonuçlarını ortadan kaldırmaktadır. Bunun sonucu olarak, dönme halinde, taraflar bu tarihe kadar aldıklarını iade ile yükümlü olacaklardır.

III – HUKUKİ İŞLEMLERDE TEMSİL

Temsil, bir kimsenin temsilci sıfatıyla diğer bir kişi (temsil olunan) adına hukuki işlem yapmasıdır.

A) TEMSİL TÜRLERİ
1- Dolaylı (Vasıtalı) Temsil

Temsilci hukuki işlemi kendi adına, fakat temsil olunan hesabına yaptığı takdirde dolaylı temsil söz konusu olur. Dolaylı temsilde hukuki işlemden doğan alacak ve borçlar önce temsilciye ait olur, sonradan bu hak ve borçlar alacağın devri ve borcun üstlenilmesi kurallarına göre temsil edilene devredilir.

2- Doğrudan Doğruya (Vasıtasız) Temsil

Temsilci hukuki işlemi temsil olunan adına ve hesabına yaptığı takdirde doğrudan doğruya temsil söz konusu olur. Doğrudan doğruya temsilde temsilci, temsil olunanın adını üçüncü kişiye açıklar. Bu nedenle temsilcinin yaptığı hukuki işlemden doğan hak ve borçlar doğrudan doğruya temsil olunana aittir. Temsilci bu işlemden dolayı hak ve borç sahibi değildir.

Bazı durumlarda, temsilci sözleşmeyi yaparken başkası adına hareket ettiğini bildirmese de, sözleşmeden doğan hak ve borçlar doğrudan doğruya temsil olunana aittir. Bu durumlar:

Bir temsil ilişkisinin bulunduğunun, söylenmemiş olmasına rağmen, durumdan anlaşılıyor olması,
Veya diğer taraf için, temsilciyle veya temsil olunan ile işlem yapmak farksız, yani, sözleşmenin kiminle yapıldığı önemli değilse (örneğin peşin para ile yapılan alım satımlarda olduğu gibi).
Doğrudan doğruya temsilden söz edebilmek için, temsilcinin, temsil olunan adına ve hesabına işlem yapmaya yetkili olması gerekir. Bu yetki, vekâlet, şirket, hizmet gibi “sözleşmeden” doğuyorsa rızai temsil; veli ve vasilerin temsil yetkisinde olduğu gibi “kanundan” doğuyorsa kanuni (yasal) temsil söz konusu olur.

Temsilcinin başkası adına hukuki işlem yapabilmesi için ayırt etme gücüne sahip olması şarttır, tam ehliyetli olmasına gerek yoktur. Temsilcinin iradesini bozan halleri temsil olunan da ileri sürebilir ve sözleşmeyi iptal edebilir (feshedebilir).

B) TEMSİL YETKİSİ
Temsilcinin, temsil olunan adına ve hesabına hukuki işlem yapabilme yetkisine temsil yetkisi denir. Bu yetki ya kanundan ya da temsil olunanın iradesinden doğar.

Temsil yetkisinin geçerli olarak verilebilmesi için, yetkiyi verenin kural olarak tam ehliyetli olması gerekir. Tam ehliyetli olmayanlar, yalnız başlarına yapabilecekleri işlerin dışında kalan işlemlere ilişkin temsil yetkisini, kanuni temsilcilerinin rızalarıyla verebilirler.

Temsil yetkisinin verilmesi tek taraflı bir hukuki işlemdir. Temsil yetkisi verilmesi hiçbir şekle bağlı değildir.

Temsil yetkisi kanundan doğuyorsa yetkinin kapsamını ilgili kanun tayin eder. Temsil yetkisi bir hukuki işlem ile verilmişse, yetkinin kapsam ve sınırı bu hukuki işlemde gösterilir.

1- Temsil Olunanın Açık ve Özel Yetkisini Gerektiren İşlemler

Dava açmak,
Sulh olmak,
Tahkime gitmek,
Kambiyo taahhüdünde bulunmak,
Bağışlama yapmak,
Taşınmazı devretmek veya bir ayni hak ile sınırlamak.
2- Temsil Yetkisinin Sona Ermesi

a) Temsil yetkisini sona erdiren durumlar
Sürenin sona ermesi,
İşlemin yapılması,
Taraflardan birinin ölümü veya gaipliğine karar verilmesi, fiil ehliyetini kaybetmesi veya iflâsı,
Temsilcinin tek taraflı olarak temsil ilişkisini sona erdirmesi (istifa),
Temsil olunanın tek taraflı olarak temsil yetkisini geri alması (azil).
b) Temsil yetkisinin sınırlandırılması ve geri alınması
Temsil yetkisi, süre, kişi ve konu yönünden sınırlandırılabilir. Temsil olunan, hukuki bir işlemden doğan temsil yetkisini her zaman sınırlayabilir veya geri alabilir. Temsil olunan, bu hakkından önceden feragat edemez.

Temsil olunan verdiği yetkiyi üçüncü kişilere açıkça veya dolaylı biçimde bildirmişse, bu yetkiyi tamamen veya kısmen geri aldığını onlara bildirmediği takdirde, yetkinin geri alındığını iyiniyetli üçüncü kişilere karşı ileri süremez. Temsilciye yetki belgesi verilmişse, yetkinin sona ermesi durumunda temsilci, bu belgeyi temsil olunana geri vermekle veya hâkimin belirleyeceği yere bırakmakla yükümlüdür.

Temsilci, yetkisinin sona ermiş olduğunu bilmediği sürece, temsil olunan veya halefleri, temsilcinin yapmış olduğu hukuki işlemlerin sonuçlarıyla bağlıdırlar. Ancak, üçüncü kişiler yetkinin sona ermiş olduğunu biliyorlarsa, temsil olunan veya halefleri, temsilcinin yapmış olduğu hukuki işlemlerle bağlı değildir.

C) YETKİSİZ TEMSİL
Bir başkası adına sözleşme yapan kimsenin (temsilcinin) kanundan veya bir hukuki işlemden doğan temsil yetkisi yoksa yetkisiz temsil söz konusu olur. Yetkisiz temsil, ancak doğrudan temsilde söz konusu olabilir. Çünkü burada temsilci, üçüncü kişi ile, temsil olunanın adına ve hesabına işlem yapmakta ancak işlem yapabilme konusunda yetkisi bulunmamaktadır.

Bir kimse, temsil yetkisi olmadığı halde başkası adına bir sözleşme yaparsa, bu sözleşme, temsil olunanı, onamadığı takdirde bağlamaz. Onay verilinceye kadar sözleşme askıdadır. Sözleşmenin askıda bulunduğu süre içinde karşı taraf sözleşme ile bağlıdır. Yetkisiz temsilcinin kendisiyle işlem yaptığı diğer taraf, temsil olunandan, uygun bir süre içinde bu hukuki işlemi onayıp onamayacağını bildirmesini isteyebilir. Temsil olunan, uygun bir süre içinde sözleşmeyi onayıp onamadığını açıklamadığı takdirde karşı taraf da sözleşmeyle bağlı kalmaz. Temsil olunanın sözleşmeyi onaması halinde, sözleşme yapıldığı andan itibaren temsil olunanı bağlar. Onamazsa, yapılan sözleşme geçersizdir. Bu durumda, iyiniyet sahibi karşı taraf sözleşmenin geçerli olmamasından doğan menfi zararının tazminini yetkisiz temsilciden talep edebilir. Ancak, yetkisiz temsilci, işlemin yapıldığı sırada karşı tarafın, kendisinin yetkisiz olduğunu bildiğini veya bilmesi gerektiğini ispat ederse, kendisinden zararın giderilmesi istenemez.

Temsil yetkisinin bulunmaması sebebiyle sözleşme geçersiz olursa, karşı taraf, daha önce yerine getirmiş bulunduğu edimi geri isteyebilir (İstihkak davası veya sebepsiz zenginleşme davası ile).

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

HAKSIZ FİİLDEN DOĞAN BORÇLAR

I – GENEL OLARAK

Borcun bir diğer kaynağı da “haksız fiil”dir. Nitekim Borçlar Kanunumuz 49. maddesinde, “kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille ya da ahlaka aykırı bir fiille kasıtlı olarak başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür” diyerek, haksız fiili borcun kaynağı olarak kabul etmiştir.

O halde haksız fiilin mevcut olabilmesi için dört unsurun bir arada meydana gelmesi gerekmektedir. Bunlar; fiilin hukuka ya da ahlaka aykırı olması, bu fiili işleyenin kusurlu olması (ahlaka aykırı fiillerde ise failin kasıtlı olması), bir zarar meydana gelmesi ve zarar ile fiil arasında neden sonuç ilişkisi, yani illiyet bağının bulunmasıdır.

II – HAKSIZ FİİL SORUMLULUĞUNUN ŞARTLARI

A) FİİLİN HUKUKA VEYA AHLAKA AYKIRI OLMASI
1- Kural Olarak

md. 49’a göre, “Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür. Zarar verici fiili yasaklayan bir hukuk kuralı bulunmasa bile, ahlaka aykırı bir fiille başkasına kasten zarar veren de, bu zararı gidermekle yükümlüdür.”
2- Fiilin Hukuka Aykırılığını Ortadan Kaldıran Hâller

Eski BK’da bulunmayan, ancak doktrinde “fiilin hukuka aykırılığını kaldıran hâller” olarak bilinen durumlar, yeni BK’nın 63 vd. maddeleri ile yasalaşmıştır.

a) Haklı savunma (meşru müdafaa)
Bir kimsenin, kendisinin veya üçüncü bir kişinin mallarına veya kişiliğine yöneltilmiş ve devam etmekte bulunan haksız bir saldırıyı defetmek için yapmış olduğu uygun ve ölçülü bir savunmadır.

b) Zorunluluk hâli (ıztırar hali, zorda kalma)
Kendisini veya başkasını açık ya da yakın bir zarar tehlikesinden korumak için başkasının mallarına zarar verilmesidir. Böyle bir durumda kişi haksız fiil işlemiş olmaz. Ancak zorunluluk halinde kalan kişinin ödemesi gereken tazminat miktarını hakim hakkaniyete göre belirler. Tazminatı ödeyen bu kişi de lehine hareket ettiği kişiye vekâletsiz iş görme veya sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre rücu edebilir.

c) Kendi hakkını bizzat korumak
md. 64/III hükmü, kendi hakkını bizzat koruyan kişinin kuvvet kullanması nedeniyle verdiği zarardan ne zaman sorumlu tutulmayacağını, yani bu eyleminin hukuka uygun sayılacağını sıkı koşullara bağlamıştır:
Failin bir hakkının bulunması: Bir kimsenin kendi hakkını koruma amacıyla başkasına verdiği zarardan so­rumlu tutulmaması için öncelikle zarar verdiği kişide bir hakkının bulunması zo­runludur. Böyle bir hak mevcut değilse, verilen zarardan sorumluluğun söz konusu olacağı açıktır. Örneğin B, kalabalık içinde Ü isimli bir kişinin çantasını kapıp kaçtığını görmüş, onu kovalarken Ü'ye çok benzeyen A isimli kişinin elindeki aynı renk çantayı almak için A'nın kolunu bükmüş, yaralanmasına ve çantasının parçalanmasına sebebiyet vermiştir. Burada B'nin, A'dan talep edebileceği bir hakkı mevcut olmadığından verdiği zarardan sorumlu olacağı açıktır.
Failin, hakkını elde etmek için kolluk gücünün yetişmesi ve müdahalesi mümkün olmamalıdır: Örneğin, çantasını kapıp kaçan kişiyi kovalayıp yakalamadığı takdirde kalabalık içinde kaybolacağı ve izini kaybettireceği açıktır.
Failin, hakkının kaybolmasını ya da hakkını kullanmasının önemli ölçüde zorlaşmasını önlemek için kuvvet kullanmaktan başka bir yolun bulunmaması gerekir.
Kuvvet kullanma hakkın korunması amacına yönelik olmalı ve bunun sınırları içinde kalmalıdır.
d) Saldırıya uğrayanın rızası
Rıza, hukuka ve ahlaka uygun olmalıdır
Rıza, bunu açıklamaya ehliyetli kişi tarafından verilmiş olmalıdır
e) Kanunun verdiği yetkinin, sınırları içinde kullanılması
f) Üstün nitelikteki özel ya da kamusal yarar
B) ZARAR

Hukuka aykırı bir fiil sonucu zarar ortaya çıkmalıdır. Zarar yoksa, fiil hukuka aykırı bile olsa tazminat sorumluluğu ortaya çıkmaz.

Zarar, maddi ve manevi olmak üzere iki türlüdür. Maddi zarar, malvarlığının bugünkü durumuyla, haksız fiil işlenmeden önceki durumu arasındaki farktır. Haksız fiil nedeniyle malvarlığındaki azalma bilfiil uğranılan zarar ile yoksun kalınan kârı kapsar. Kişilik haklarına yapılan tecavüzler nedeniyle manevi zararlar da ortaya çıkabilir.

C) KUSUR
Kusur, hukuka aykırı bir fiil işleyen kimsenin hukuk düzenince hoş görülmeyen bir zihin, ruh ve irade içinde bulunmasıdır. Yani bir kimse hukuka aykırı sonucun gerçekleşmesini istemişse veya hukuka aykırı sonucu önlemek için gerekli iradeyi göstermemişse kusurludur. Kusurun ispatı tazminat talebinde bulunan davacıya aittir. Kusurun iki türü vardır:

1- Kast

Fail, hukuka aykırı sonucu önceden öngörmüş ve bu sonucun gerçekleşmesini istemişse kast söz konusu olur.

2- İhmal

Fail hukuka aykırı sonucun gerçekleşmesini istememişse, ancak gerekli dikkat ve özeni göstermemişse ihmal söz konusu olur.

Haksız fiili işleyen kişinin doğan zararlardan sorumlu tutulabilmesi için ayırt etme gücüne sahip olması yeterlidir. Ayırt etme gücüne sahip küçük ve kısıtlılar da ayırt etme gücüne sahip olduklarından tam ehliyetliler gibi işlemiş oldukları haksız fiillerinden sorumludurlar.

Ayırt etme gücünden yoksun olan tam ehliyetsizlerin ise işlemiş oldukları haksız fiillerinden sorumlulukları bulunmamaktadır. Çünkü bunların kusurlu sayılmaları mümkün değildir. Ancak hakkaniyet gerektiriyorsa, hâkim ayırt etme gücünden yoksun kimseyi verdiği zararın tamamen veya kısmen tazminine mahkûm edebilir.

Ayırt etme gücünü geçici olarak kaybeden kimse, bu durumda iken vermiş olduğu zararı tazmin etmek zorundadır. Ancak, kendi kusuru olmaksızın bu duruma düştüğünü ispat ederse sorumlu olmaz.

D) İLLİYET BAĞI (NEDENSELLİK BAĞI = SEBEP – SONUÇ İLİŞKİSİ)
1- Kavram

İlliyet bağı, sebep-sonuç bağı demektir. Yani zarar dediğimiz sonuç, buna sebep olan fiilden kaynaklanmalıdır. Fail ancak kendi fiilinin so­nucu olan zararlardan sorumlu tutulabilir. Zarar, bu fiilden değil, başka sebeplerden kaynaklanıyorsa sorumluluk söz konusu olmayacaktır.

2- İlliyet Bağının Kesilmesi

Failin fiiliyle, doğan zarar arasında illiyet bağını kesen sebepler ortaya çıkabilir. Bu durumda doğan zarardan failin sorumlu tutulması mümkün değildir. İlliyet bağını kesen üç genel sebep vardır.

a) Mücbir sebep
Mücbir sebep, kişinin kendisi ve işletmesi dışında gelişen, öngörmesi, önlem alması mümkün bulunmayan olaylardır. Bu olaylar, haksız fiil sorumluluklarında genellikle doğa olayları şeklinde karşımıza çıkmaktadır. Örneğin, karayolunda seyreden otobüsün deprem ya da çığ düşmesi sonucu kayarak devrilmesi ve orada bulunan insanlara ya da eşyaya zarar vermesinde bir mücbir sebep vardır.

b) Zarar görenin ağır kusuru
Zararın ortaya çıkmasında zarar görenin kast ya da ağır ihmal dere­cesindeki bir ağır kusuru söz konusu ise, failin fiiliyle zarar arasında illiyet bağı kesilmiş olur. Örneğin, A'nın evine hırsızlığa giren B, A'nın kendisini farkedip kovalamaya başlaması üzerine, pencereden atlayıp kaçmak isterken zarar görmüşse, illiyet bağı zarar görenin ağır kusuru ile kesilmiş olur.

c) Üçüncü kişinin ağır kusuru
Zararın doğumuna üçüncü kişinin ağır kusurlu davranışları sebebiyet vermişse, failin fiili ile zarar arasında illiyet bağı kesilir. Örneğin, B'nin aracını durdu­rup binen C, B'yi etkisiz hale getirmek isterken, B direksiyon hâkimiyetini kaybe­dip yoldan geçen A'ya çarpmışsa, A'nın uğradığı zararla B'nin fiili arasındaki illiyet bağı üçüncü kişi olan C'nin ağır kusuru nedeniyle kesilmiştir.

II – HAKSIZ FİİL SONUCU DOĞAN BORÇ (TAZMİNAT = ZARARIN TAZMİNİ)

Haksız fiil sorumluluğunun dört şartı bir arada ise tazminat borcu ortaya çıkar. Fail tarafından zarar gören tarafın uğramış olduğu zararlarının tazmin edilmesi gerekmektedir.

Tazminat iki türlüdür: Maddi tazminat ve manevi tazminat.

A) MADDİ TAZMİNAT
Haksız fiil sebebiyle maddi tazminat talebinde bulunan kişi, uğradığı maddi zararlarını ve zararının miktarını ispat etmekle yükümlüdür. Zarara uğrayan kişi bunu her türlü delille ispat edebilir. Zararın hesaplanmasında, haksız fiilin işlendiği an esas alınacaktır.

Maddi zarar kavramı içine bilfiil uğranılan zarar ile yoksun kalınan kârlar girer.

Maddi zararlar aynen tazmin ya da nakit (para) ile tazmin yoluyla giderilebilir.

Hâkim durumun özelliğine ve kusurun ağırlığına göre tazminatın şeklini ve miktarını tespit eder.

Hâkimin maddi tazminatın miktarını tespit ederken dikkat edeceği belirleyici unsurlar şunlardır:

Haksız fiil sonucu uğranılan zararın miktarı,
Kusurun ağırlık derecesi,
Zarara uğrayanın rızası,
Zarara uğrayanın (mağdurun) ortak kusuru,
Tazminat yükümlüsünün (failin) ekonomik durumu,
Durum ve koşullar.
B) MANEVİ TAZMİNAT
Kişilik hakkı hukuka aykırı bir şekilde tecavüze uğrayan kişi, uğradığı manevi zarara karşılık, manevi tazminat şeklinde bir miktar para ödenmesini dava edebilir.

Haksız fiil nedeniyle maddi ve manevi tazminat istenmesine ilişkin dava hakkı, haksız fiilden zarar gören tarafın, zararı ve zarar vereni öğrenmesinden itibaren 2 yıl ve herhalde zarara sebep olan fiilin meydana gelmesinden itibaren 10 yıl geçmesiyle zamanaşımına uğrar.

Zarara sebep olan fiil, aynı zamanda Ceza Kanununa göre suç niteliğinde ise ve Ceza Kanununda söz konusu fiil için daha uzun bir dava zamanaşımı süresi kabul edilmişse, tazminat davasında da daha uzun olan Ceza Kanunundaki süre uygulanır.

III – KUSURSUZ SORUMLULUK (OBJEKTİF SORUMLULUK)

Türk hukukunda kural olarak subjektif sorumluluk (kusur sorumluluğu) ilkesi kabul edilmiştir. Yani haksız fiili işleyen kimse kusurlu değilse zarar doğmuş olsa bile, bu zararlardan sorumlu değildir.

Ancak Hukukumuzda bazı durumlarda kusurlu olmasa da bir kimsenin zararı tazmin sorumluluğu doğmaktadır. Buna kusursuz sorumluluk ya da objektif sorumluluk denmektedir.

A) KUSURSUZ SORUMLULUĞUN KABUL EDİLMESİNDE İLKELER
Kusursuz sorumluluğun kabul edilmesinde değişik ilkelerden yararlanılmıştır:

1- Dikkat ve Özen İlkesi

Burada, kusursuz sorumluluğun kabul edilme sebebi, sorumlu tutulan kişinin kendisine düşen dikkat ve özen yükümlülüğünü yerine getirmemesidir. Bu nedenle kişi, gere­ken dikkat ve özeni göstermediği için, eylemlerinden sorumlu olduğu kişinin fiillerinden doğan zarardan, kusuru bulunmasa da sorumludur. Çünkü kanun koyucu, kişinin gereken dikkat ve özeni göstermesi hâlinde zararın doğmayacağını varsaymıştır.

Dikkat ve özen ilkesine dayanan kusursuz sorumluluk hallerinde, diğer ku­sursuz sorumluluk hallerinden farklı olarak, sorumlu kişinin "KURTULUŞ KANITI” getir­me olanağı vardır. Buna göre, bu tür sorumluluklarda kusursuz kişi "gerekli dik­kat ve özeni gösterdiğini veya bu dikkat ve özeni gösterseydi bile zararın kaçınıl­maz olduğunu" kanıtlayarak sorumluluktan kurtulabilir.

Dikkat ve özen ilkesine dayanan kusursuz sorumluluk (OLAĞAN SEBEP SORUMLULUĞU) hâlleri, adam çalıştıranın (BK. md. 66); hayvan bulunduranın (BK. md. 67); yapı malikinin (BK. md. 69); ev başkanının (MK. md. 369) kusursuz sorumluluklarıdır.

2- Hakkaniyet İlkesi

Yasa koyucu, doğan zarardan kusuru bulunmadığı halde bazı kişilerin hak­kaniyet düşünceleriyle sorumlu tutulmaları gerektiğini kabul edebilir. Buna BK. md. 65'de düzenlenmiş olan, ayırt etme gücüne sahip olmayanların kusursuz sorumluluğu örnek verilebilir.

3- Tehlike İlkesi

Bazı faaliyet ve nesneler nitelikleri gereği başkalarının mal ve can güvenliği için her an tehlike taşımaktadırlar. Nitelikleri itibari ile tehlike yaratan faaliyetlerde bulunan kimseler kusurları olmasa da bu faaliyetleri sonucu ortaya çıkan zarardan sorumlu olurlar.

Tehlike ilkesine dayanan kusursuz sorumluluk hâllerinde, dikkat ve özen ilkesine dayanan kusursuz sorumluluk hallerinden farklı olarak, "kurtuluş kanıtı" getirme olanağı tanınmamıştır.

Türk Hukukunda tehlike ilkesine dayanan kusursuz sorumluluğun örnekleri şunlardır:

m. 71’ de düzenlenen “genel tehlike sorumluluğu (tehlike arzeden işletme faaliyetinden sorumluluk)”
2918 sayılı Karayolları Trafik Kan.m.85 ile getirilen “motorlu araç işletenin” sorumluluğu
2872 sayılı Çevre Kanunu m. 28 ile getirilen "çevreyi kirletenlerin" sorumluluğu
2929 sayılı Türk Sivil Hav. Kan. m. 134 ile getirilen “sivil hava aracı işletenin” sorumluluğu
B) KUSURSUZ SORUMLULUKTA KUSURUN ETKİSİ
Kusursuz sorumlu kişinin aynı zamanda kusurunun bulunmasına munzam kusur (ek kusur) adı verilir. Bu durumda, kusursuz sorumlu kişi, dikkat ve özen ilkesine dayanan ku­sursuz sorumluluk hallerinde kurtuluş kanıtı getirerek; tehlike esasına dayanan kusursuz sorumluluk hallerinde ise, "zarar görenin ya da üçüncü kişinin ağır kusu­runa dayanan" illiyet bağını kesen sebeplere başvurarak sorumluluktan kurtulama­z.

C) KUSURSUZ SORUMLULUK HÂLLERİ
1- Hakkaniyet Sorumluluğu

a) m. 65’e göre, ayırt etme gücünden yoksun olan bir kimsenin (akıl hastasının) işlemiş olduğu haksız fiilden dolayı sorumlu tutulması hakkaniyet gereğidir.
b) Üçüncü kişinin korkutmasıyla sözleşme yapan kimse sözleşmeyle bağlı olmadığını karşı tarafa bildirirse, ona hakkaniyet gereği tazminat ödemek zorunda kalabilir.
c) Zorunluluk (zaruret = ıztırar) hâlinde bulunan kimse, zarar verici fiilinden dolayı hakkaniyet gereği tazminat ödemek zorunda kalabilir.
2- Adam Çalıştıranın (İstihdam Edenin) Sorumluluğu (BK. md. 66)

a) Sorumluluğun şartları
Adam çalıştıranla çalışan arasında bir hizmet (istihdam = çalıştırma) ilişkisi bulunmalıdır: Adam çalıştıranla çalışan arasındaki çalıştırma ilişkisi, hizmet sözleşmesinden kaynaklanabileceği gibi fiili bir bağdan da kaynaklanabilir. Önemli olan çalışanın, çalıştıranın emir ve talimatına uygun olarak çalışıyor olmasıdır. Çalıştıran gerçek kişi olabileceği gibi tüzel kişi de olabilir.
Çalışan bir haksız fiil işlemiş olmalıdır
Haksız fiil, işin veya hizmetin görülmesi sırasında ve hizmet dolayısıyla işlenmelidir: Zarar ile hizmet arasında sıkı bir ilişki yoksa, zarar, hizmet esnasında meydana gelmiş olsa dahi adam çalıştıran sorumlu değildir. Örneğin, bir kamyon şoförünün çalıştıranın eşyasını taşırken karşısına çıkan başka bir aracın şoförüyle kavga ederek onu yaralaması durumunda, çalıştıran sorumlu tutulamaz. İki işçinin kavga ederek birbirine zarar vermeleri durumunda da aynı şey söz konusudur.
Çalışanın fiili bir zarara sebebiyet vermiş olmalıdır
Zarar, çalıştıran ile sözleşme ilişkisi içinde bulunmayan bir üçüncü kişiye verilmelidir: Örneğin; (A) firmasında teknisyen olarak çalışan (B), bir klimanın montajı için müşteri (alıcı) (C)’nin evine gitmiş, ancak balkonda dış ünitenin montajını yaparken elindeki tornavidayı düşürerek o sırada yoldan geçmekte olan (Ü)’nün yaralanmasına neden olmuştur. Bu durumda (A) firması (Ü)’ye karşı BK. md. 66’ya göre sorumlu olacaktır.
Eğer zarar, çalıştıran ile sözleşme ilişkisi içinde bulunan bir kişiye verilirse, BK. md. 66’ya göre değil, BK. md. 116’ya göre sorumluluk söz konusu olur. Yukarıda verdiğimiz örnekte, (A) firması adına çalışan teknisyen (B), klimayı takarken hatalı montaj sebebiyle klimanın zarar görmesine neden olursa, bu durumda (A) firması müşteri (C)‘ye karşı BK. md. 66’ya göre değil md. 116’ya göre sorumlu olacaktır.

Çalışanın fiili ile zarar arasında uygun illiyet bağının bulunması gerekir
b) Çalıştıranın kurtuluş delili (kanıtı) getirme imkânı
Yukarıda bahsedilen şartlar gerçekleşse de, çalıştıran aşağıda belirtilen durumları kanıtlarsa sorumluluktan kurtulabilir.

Çalıştıran, böyle bir zararın meydana gelmemesi için şartların gerektirdiği bütün dikkat ve özeni gösterdiğini kanıtlarsa zarardan sorumlu tutulamaz. Çalıştıran, bu yoldaki savunmasını ispat için özellikle, çalışanı seçmede, ona talimat vermede ve nezaret etmede durumun gerektirdiği bütün dikkat ve özeni gösterdiğine ait deliller göstermek zorundadır.

Çalıştıran, şartların gerektirdiği bütün dikkat ve özeni göstermiş olsaydı dahi zararın meydana gelmesini önleyemeyeceğini ispat edebilirse sorumluluktan kurtulur (özellikle mücbir sebep, zarar gören kişinin veya üçüncü bir kişinin fiiliyle illiyet bağının kesilmesinde). Örneğin şoförün kalp krizi geçirmesi, zarar gören kişinin intihar etmek amacıyla kendisini arabanın önüne atması durumunda çalıştıranın sorumluluğu söz konusu olmaz.

c) Çalışanın sorumluluğu
Çalışanın sorumluluğu kusur esasına dayanır. Davacı, çalışandan, kusurunu ispat etmek şartıyla tazminat isteyebilir. Çalışanın sorumluluğu BK. md. 49’a, çalıştıranın sorumluluğu BK. md. 66’ya dayanır.

d) Çalıştıranın çalışana rücu (başvurma) hakkı
Çalıştıran, üçüncü kişinin zararını tazmin edince, çalışana kusurunun ağırlığıyla orantılı olarak rücu etmek hakkına sahiptir. Çalışan fiili işlerken kusursuzsa, çalıştıran tarafından kendisine rücu edilemez. Çalıştıran, çalışana yanlış talimat veya bozuk araç ve gereç vermek suretiyle kusurlu davranmışsa rücu hakkını kısmen veya tamamen kaybedebilir.

e) BK. md. 66 ile BK. md. 116’nın karşılaştırılması
md. 66’da kendisine sözleşme bağı bulunmayan bir kişiye, işçinin, hizmetin ifası sırasında haksız fiiliyle verdiği zarardan, iş sahibinin sorumlu tutulması hâli öngörülmüştür. BK. md. 116’da ise, borçlunun, borcu ifa etmek üzere görevlendirdiği yardımcı kişilerin fiillerinden sorumluluğunu düzenlemektedir.
md. 116’da, çalıştıran ile zarar gören kişi arasında bir borç ilişkisi (sözleşme) mevcuttur. Burada çalıştıran kurtuluş kanıtı getirip sorumluluktan kurtulamaz. Çünkü BK. md. 116’nın söz konusu olduğu hallerde sözleşmeye aykırı bir davranış vardır.
Eğer fiil hem sözleşmeye aykırı bir davranış hem de haksız fiil niteliği taşıyorsa, zarar gören ister BK. md. 66, isterse BK. md. 116’ya dayanarak çalıştırana dava açabilir. Yukarıda verdiğimiz örnekte, teknisyen (B), klimanın montajını yaparken yanlış elektrik bağlantısı yaptığı için evde yangın çıkmasına sebebiyet verirse, bu durumda müşteri (C), (A) firmasına ister BK. md. 66, isterse BK. md. 116’ya dayanarak dava açabilecektir.

3- Hayvan Bulunduranların (İdare Edenlerin) Sorumluluğu (BK. md. 67-68)

Dikkat ve özen ilkesine dayanan bir kusursuz sorumluluk hâlidir.

a) Sorumluluğun şartları
Zarar bir hayvan tarafından ve hayvanın serbest hareketi neticesinde doğmalıdır
Hayvanın fiili ile zarar arasında illiyet bağı bulunmalıdır.
Hayvan belli bir kimsenin elinde veya yönetiminde bulunmalıdır
b) Kurtuluş delili getirme imkânı
Hayvanı elinde bulunduran kişi, böyle bir zararın meydana gelmemesi için hal ve şartların gerektirdiği bütün dikkat ve özeni göstermiş olduğunu ya da bütün dikkat ve özeni göstermiş olsaydı bile zararın oluşmasına engel olamayacağını ispat ederek sorumluluktan kurtulabilir.

Hayvan sahibinin, hayvanın bakımı ve gözetimini yardımcı kişilerine bırak­mış olması kendisini sorumluluktan kurtaramaz. Hayvan sahibi hayvanın bakımı ve güdülmesini başkalarına (seyis, çoban gi­bi) bırakmış olabilir. Bu durumda yine hayvan sahibi BK. md. 67 gereğince sorum­ludur. Ancak hayvanın zarara yol açması, bakıcının kusurundan kaynaklanmakta ise, hayvan sahibi yanında bakıcı da BK. md. 49 gereğince kusuru nedeniyle müteselsilen sorumlu tutulabilir.

c) Rücu hakkı
Elinde hayvan bulunduran kişi, tazminat ödemek zorunda kalınca hayvanı ürküterek bu zarara yol açan kimselere rücu edebilir. Ürküten kişi kusurlu değilse, bu kişiye rücu edilemez.

d) Hapis hakkı ve hayvanın öldürülebilmesi imkânı
Bir TAŞINMAZIN ZİLYEDİ, taşınmaza zarar veren hayvanı, tazminat alacağının teminatı olmak üzere yakalayıp elinde tutabilir.

Taşınmazın zilyedi durum ve koşullar gerektirdiği takdirde taşınmaza giren hayvanı öldürmek hakkına da sahiptir.

4- Bina ve Yapı Malikinin Sorumluluğu (BK. md. 69-70)

md. 69’a göre, bir bina veya yapı eserinin MALİKİ, o şeyin yapımındaki bozukluklardan; MALİKle beraber İNTİFA ya da OTURMA HAKKI SAHİPLERİ bakımındaki eksikliklerden doğan zararı gidermekle sorumludur. Bu sorumluluk dikkat ve özen ilkesine dayanır.
a) Sorumluluğun şartları
Bir binanın veya diğer bir yapı eserinin (kanal, köprü, tünel, yüzme havuzu, elektrik direği, doğalgaz boruları, inşaat iskelesi, teleferik, bahçe duvarı, kuyu, asansör vb. gibi eserler) bulunması.
Binanın veya yapı eserinin yapılışında veya bakımında bir eksiklik (bozukluk) bulunması.
Zararın bu eksiklikten doğması (illiyet bağı)
İlliyet bağını kesen sebepler bulunmamalıdır
Sorumlu tutulacak kişinin malik, intifa hakkı sahibi ya da oturma hakkı sahibi olması: Burada sorumlu tutulacak kişi, zarar yapım bozukluğundan kaynaklanıyor ise sadece malik; zarar bakım eksikliğinden kaynaklanıyor ise malikle birlikte varsa intifa ya da oturma hakkı sahibidir.
Kiracıların veya zilyetlerin sorumlulukları BK. md. 49’a göredir. Yani kusur esasına dayanır.

Sorumlu olacak kişi sayısı birden fazla ise bu kimseler zarardan müteselsilen sorumludurlar (örneğin kat malikleri).

b) Bina ve yapı malikinin kurtuluş kanıtı getirememesi
Malik sorumluluktan kurtulabilmek için kurtuluş kanıtı getiremez. Fakat, illiyet bağının kesen sebeplerin varlığını ispatlayarak sorumluluktan kurtulabilir.

c) Rücu hakkı
Üçüncü kişinin zararını tazmin eden malik, intifa ya da oturma hakkı sahibi, kendisine karşı sorumlu olan kişilere haksız fiil ya da sözleşmenin ihlali hükümlerine göre rücu edebilir. Bu kişiler mimar, müteahhit, mühendis, inşaat tamircisi, asansör bakımcısı ve binanın satın alındığı kişilerdir.

5- Motorlu Araç İşletenin Sorumluluğu (2918 sayılı KTK. md. 85 vd.)

Motorlu araç işletenin sorumluluğu tehlike sorumluluğu esasına dayanır. Aracın maliki dışında, uzun süreli kiracısı, ödünç alanı, mülkiyeti muhafaza kaydıyla satın alan kişi, aracı çalan ya da gasbeden kişi de motorlu araç işleteni gibi kusursuz sorumludur.

Bir motorlu aracın katıldığı bir kazada, üçüncü kişilerin uğradığı zararlardan dolayı, birden fazla kimse sorumlu bulunuyorsa, bunlar müteselsilen sorumludurlar.

a) Sorumluluğun şartları
Motorlu taşıt bir zarara sebebiyet vermelidir
Bu özel düzenlemenin kapsamına sadece maddi zararların tazmini girer, manevi zararların tazminine BK. md. 49 hükümleri uygulanır.

bb) Bir motorlu aracın işletilmesi (kullanılması) zarara sebebiyet vermelidir
İşletilme halinde olmayan bir motorlu aracın sebep olduğu trafik kazasından dolayı işleten ancak kazanın oluşumunda kusuru var ise, örneğin araçta bulunan ve tamirini yaptırmadığı bir bozukluğun kazaya sebep olması durumunda BK. md. 49’a göre sorumlu olacaktır. Bu durumda işletenin sorumluluğu alelade kusur sorumluluğudur. İşletilme halinde olmayan bir motorlu araçtan amaç motoru çalıştırılmamış, trafiğe çıkarılmamış araçtır. Örneğin, park halindeki aracın el freni bozuk olduğu için kayarak bir başka araca çarparak zarara sebep olması.

Hâkim takdir yetkisine dayanarak işletenin, kendi aracının katıldığı bir kazadan sonra yapılan yardım çalışmalarından dolayı yardım edenin uğradığı zararlardan da sorumlu tutulmasına karar verebilir. Ancak, bu durumda işletenin sorumlu kılınabilmesi için, ya kazadan onun sorumlu olması ya da yardımın doğrudan doğruya kendisine veya araçta bulunanlara yapılması gerekir.

cc) Aracın işletilmesi ile zarar arasında uygun illiyet bağının bulunması gerekir
dd) İlliyet bağını kesen sebepler bulunmamalıdır
KTK işletene, herhangi bir kurtuluş kanıtı getirebilme olanağı ta­nınmamıştır. Ancak işleten, kendisinin veya eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilerin kusuru bulunmaksızın ve araçtaki bozukluk kazayı etkilemiş olmaksızın, kazanın bir mücbir sebepten veya zarar görenin veya bir üçüncü kişinin ağır kusurundan ileri geldiğini ispat ederse sorumluluktan kurtulur. Şimdi bu sebepleri inceleyelim:

Mücbir sebep: Yıldırım düşmesi, deprem, dağdan kaya yuvarlanması gibi doğal olaylar mücbir sebep sayılırlar. Buna karşılık yolun karlı veya buzlu olması, yoğun sis, yoğun yağmur, aracın önüne ansızın çıkan bir hayvan, tali yoldan ana yola aniden çıkan traktör vb. sebepler mücbir sebep sayılamaz.
Zarar görenin ağır kusuru: Yayaların, bisiklet ya da motosiklet sürücülerinin illiyet bağını kesen ağır derecedeki kusurları yüzünden kaza meydana gelmişse, doğan zararlardan araç işleteni sorumlu değildir. Örneğin, gece karanlığında bir yayanın, trafiğin yoğun olduğu bir otoyolda karşıdan karşıya geçmek istemesinde olduğu gibi. Zarar görenin kusuru illiyet bağını kesecek derecede ağır değilse, işleten sorumluluktan kurtulamaz. Ancak bu durumda hâkim, tazminatta indirim yapma yetkisine sahiptir.
Üçüncü kişinin ağır kusuru: Kazaya karışan başka bir aracın işleteni, özellikle kazaya uğrayan küçük çocuk üzerinde gözetim görevini yerine getirmeyen ana baba, bu anlamda üçüncü kişidirler. Bu durumda yalnızca üçüncü kişi zararı tazminle yükümlüdür.
Araçtaki bir bozukluğun kazayı etkilememiş olması: Örneğin fren patlaması, rot çıkması, lastiklerin patlaması gibi umulmayan hallerden dolayı araç işleteni mutlak olarak sorumludur.
İşletenin veya eylemlerinden sorumlu bulunduğu kişilerin kusursuz olması
b) Hırsız ve gasbedenlerin sorumluluğu
Bir motorlu aracı çalan veya gasbeden kimse işleten gibi sorumlu tutulur. Hırsız veya gasıp da işleten gibi illiyet bağını kesen sebeplerden dolayı sorumluluktan kurtulabilir. İşleten, kendisinin veya eylemlerinden sorumlu olduğu kişilerden birinin, aracın çalınmasında veya gasbedilmesinde kusurlu olmadığını ispat ederse, sorumlu tutulamaz. Görüldüğü gibi burada işletenin sorumluluğu tehlike değil, kusura dayanan bir sorumluluktur. Ancak burada işletenin kusurlu olduğuna dair bir karine mevcuttur. Hırsızın veya gasıbın sorumluluğu ise kusursuz sorumluluktur.

c) Zamanaşımı
Motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin talepler, zarar görenin, zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten itibaren başlayarak 2 yıl ve herhalde, kaza gününden başlayarak 10 yıl içinde zamanaşımına uğrar.

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

SEBEPSİZ ZENGİNLEŞMEDEN DOĞAN BORÇLAR

I – GENEL OLARAK

md. 61’e göre, haklı bir sebep olmaksızın başkasının zararına zenginleşen kimse onu geri vermek zorundadır. Özellikle, geçerli olmayan veya gerçekleşmemiş veya sonradan ortadan kalkmış bulunan bir sebebe dayanılarak elde edilmiş bir şeyin geri verilmesi gerekir.
Sebepsiz zenginleşmeden doğan hak ikinci derecede bir haktır. Kişinin malvarlığındaki azalmanın kayıp doğmadan diğer davalarla önlenmesi mümkün ise, sebepsiz zenginleşme davası açılamaz. Örneğin, A’nın taşınmazı yolsuz bir tescil işlemi sonucu B’nin üzerine kaydedilmiştir. B bu taşınmazı iyiniyetli C’ye satmıştır. C taşınmaz üzerinde mülkiyet hakkını iyiniyetle MK. md.1023 gereğince kazandığında A artık ayni hakkını kaybetmiştir. Bu nedenle A, B veya C’den malvarlığından çıkan taşınmazını geri alamayacaktır. Bu durumda A, B aleyhine sebepsiz zenginleşme davası açabilir. Buna karşılık, C iyiniyetli değilse, taşınmaz üzerinde mülkiyet hakkını hiç kazanamaz. Bu durumda A, C aleyhine tapu iptali ve tescil davası açarak taşınmazını geri alabileceğinden, bunu yapacak yerde B veya C aleyhine sebepsiz zenginleşme davası açamaz.

Aynı ilkenin bir sonucu olarak sözleşmeden doğan bir hukuksal ilişkinin bulunduğu hallerde tarafların sebepsiz zenginleşmeye dayanan bir talepte bulunması mümkün değildir.

Sebepsiz zenginleşmeden doğan talep hakkı kişisel bir hak sağlar. Bu nedenle zenginleşen kişi eşyayı bir başkasına devretmişse, devir alan üçüncü kişiye sebepsiz zenginleşme davası açılamaz.

II – SEBEPSİZ ZENGİNLEŞMENİN ŞARTLARI

A) ZENGİNLEŞME
B) FAKİRLEŞME
C) İLLİYET BAĞI
D) HAKLI BİR SEBEBİN BULUNMAMASI
1- Hukuki Sebebin Geçerli Olmaması ve Borç Olmayan Şeyin Ödenmesi

Malvarlığında meydana gelen zenginleşmenin geçerli bir sebebe dayanmaması çeşitli şekillerde ortaya çıkabilir:

Tarafların işlemin sebebi üzerinde birleşememesi: Örneğin, parayı veren ödünç vermek istediği halde, parayı alan kendisine bağışlamada bulunduğunu sanmışsa.
Malvarlığında meydana gelen çoğalmanın hiçbir hukuki sebebinin olmaması: Örneğin A, B’ye göndermek istediği parayı, yanlışlıkla C’ye göndermişse.
Dış görünüşü ile mevcut olan hukuki sebebin, ehliyetsizlik, şekil noksanlığı gibi bir nedenle kesin hükümsüz (batıl) olması. Örneğin, tapuda resmi şekilde yapılması gereken taşınmaz satımı sözleşmesi adi yazılı şekilde yapılırsa batıldır. Alıcı batıl sözleşmeye rağmen satış bedelini ödemişse, ödediği bu bedelin iadesini sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre sağlayacaktır.
2- Hukuki Sebebin Gerçekleşmemiş Bulunması

Örneğin, evlenecekleri düşüncesiyle karşı tarafa hediye verilmiş, fakat evlenmeden vazgeçilmiş ise veya belli bir süre devam edecek bir borcun faizleri önceden verilmiş, fakat ana para zamanından önce ödenmişse veya ileriki aylara ait kiralar ödenmiş, fakat kira sözleşmesi kararlaştırılan tarihten önce sona erdirilmişse sebepsiz zenginleşme gerçekleşmiştir.

Geçerli olarak meydana gelmiş bir sözleşmede taraflardan biri edimini ifa etmiş, fakat diğer taraf edimini yerine getirmemişse, sebepsiz bir zenginleşmeden söz edilemez. Bu durumda yapılan ödemenin geri verilmesini talep hakkı, ancak sözleşmenin feshinden sonra söz konusu olur.

3- Hukuki Sebebin Ortadan Kalkması

Geçerli olarak meydana gelmiş bir sözleşmenin feshedilmesi veya karşılıklı olarak borç yükleyen sözleşmelerde, taraflardan birinin ediminin, kusuru olmaksızın imkânsız hale gelmesi hallerinde daha önce yerine getirilmiş olan edimin sebepsiz zenginleşme nedeniyle iadesi istenebilir.

III – SEBEPSİZ ZENGİNLEŞMENİN HÜKÜM VE SONUÇLARI

A) GERİ VERME BORCU VE KAPSAMI
Sebepsiz zenginleşen kişi, mal varlığında sebepsiz yere meydana gelen artışı geri vermekle yükümlüdür. Geri verme yükümlülüğünün konusu ve kapsamı BK. md. 63’de, zenginleşen kişinin iyi veya kötü niyetli olmasına göre farklı şekilde ele alınmıştır.

1- Sebepsiz Zenginleşen İyi Niyetli İse

Sebepsiz zenginleşen başkasına ait bir malın mülkiyetine sebepsiz olarak sahip olduğunun bilincinde değilse veya bilmesi de beklenemiyorsa; geri verme anında elinde kalmış olan miktarı vererek borcundan kurtulur, elinden çıkmış olan kısmı vermekle yükümlü değildir. Dolayısıyla iyi niyetli zenginleşenin elinde, geri verme anına kadar hiçbir şey kalmamış, yok olmuş, çalınmış, iyi niyetle tüketilmiş, yani karşılık alınmadan elden çıkmışsa sebepsiz zenginleşmeye rağmen geri verme borcu söz konusu olmayacaktır. Sebepsiz zenginleşen bu malı bedel karşılığı elden çıkarmışsa, yani elden çıkan mal için bir takım ikame değerler söz konusu ise bunları da geri vermekle yükümlüdür.

2- Sebepsiz Zenginleşen Kötü Niyetli İse

Sebepsiz zenginleşen, sebepsiz olarak zenginleştiğinin bilincinde ise veya bunu anlaması bekleniyorsa, mal varlığında gerçekleşen çoğalmayı tamamen geri vermekle yükümlüdür. Zenginleşme konusu halen mevcutsa aynen geri verilmesi gerekir. Aynen geri vermenin mümkün olmadığı durumlarda, zenginleşilen şeyin zenginleşme anındaki ekonomik değerinin etkisi de hesaplanarak para olarak ödenmesi gerekmektedir.

B) MASRAFLARIN ÖDENMESİ
Zenginleşen kişi zenginleştiği şey için bazı masraflar yapmış olabilir. Geri verme yükümlülüğünün söz konusu olduğu hallerde yapılan bu masrafların tazmin edilmesi gerekecektir. Masraflar çeşitlidir.

Zorunlu (zaruri) masraflar, zenginleşilen şeyin varlığını devam ettirmesi ve korunması için yapılması zorunlu olan masraflardır. Örneğin, hayvanın beslenmesi ve tedavisi için; gıda maddesinin bozulmaması için yapılan giderler; bir motorlu aracın ya da bir taşınmazın ödenmesi gerekli vergileri vb.

Faydalı masraflar, şeyin varlığını devam ettirmesi ve korunması için zorunlu olmamakla birlikte, onun üretkenliğini, verimliliğini ve ekonomik değerini arttıran masraflardır. Örneğin; bir motorlu aracın eskiyen parçalarının değiştirilmesi, tarlanın sürülmesi, gübrelenmesi, meyve bahçesinin ilaçlanması vb.

Lüks masraflar, zenginleşen kişinin kendi kişisel zevki nedeniyle yapmış olduğu masraflardır. Örneğin; otomobilin değişik renkte boyanması, bahçeye yüzme havuzu kurulması için yapılan masraflar vb.

Masrafların tazmini konusunda da BK zenginleşenin iyi niyetli olup olmasına göre ayrım yapmıştır.

1- Sebepsiz Zenginleşen İyi Niyetli İse

İyi niyetli zenginleşen şey için yaptığı zorunlu ve faydalı masrafların tamamını talep edebilir. İyi niyetli zenginleşen lüks masraflarının tazminini talep edemez. Ancak, BK bunların eşyaya zarar verilmeden sökülüp alınması hakkını tanımıştır. Buna karşılık fakirleşen kişi sökülmek istenen ilavelerin bedelini ödeyeceğini bildirirse, zenginleşen kişinin sökme hakkı olmayacaktır.

2- Sebepsiz Zenginleşen Kötü Niyetli İse

Kötü niyetli sebepsiz zenginleşen sadece zorunlu masrafları talep edebilir. Faydalı masrafları ise, şeyde geri verme anında meydana gelen fazlalık oranında talep edebilir. Yani yapılan faydalı masraflar, geri verme anında bir fazlalık olmaktan çıkmış ise, artık bunların tazmini söz konusu olamaz.

IV – SEBEPSİZ ZENGİNLEŞME DAVASININ AÇILAMAYACAĞI HALLER

A) Zamanaşımına Uğramış Olan Bir Borcun Ödenmesi
B) Ahlaki Bir Görevin Yerine Getirilmesi
C) Haksız veya Ahlaka Aykırı Bir Amaç İçin Ödemede Bulunulması
V – ZAMANAŞIMI

Sebepsiz zenginleşmeden dolayı açılacak dava, zarar görenin, verdiğini geri istemeye haklı olduğunu öğrendiği tarihten başlayarak 2 yıl ve her halde bu hakkın doğduğu tarihten başlayarak 10 yıl geçmekle zamanaşımına uğrar.

ÜÇÜNCÜ KISIM

BORÇLARIN HÜKÜM VE SONUÇLARI

BİRİNCİ BÖLÜM

BORÇLARIN İFASI

I – GENEL OLARAK İFA

İfa, borçlanılmış olan edimin yerine getirilmesidir. İfa ile dar anlamda borç sona erer. Bir borç ilişkisinden doğan borçların tümünün ifası halinde, kural olarak borç ilişkisi de (geniş anlamda borç) son bulur.

II – İFANIN KONUSU

İfanın konusu, kural olarak, borçlanılmış olan edimdir. Borçlu borcunu edime uygun olarak ifa etmek zorundadır. Edimden başka bir şeyin ifası borçludan istenemez, alacaklı da edimden başka bir şeyi kabule zorlanamaz. Ancak, borçlu edimden başka bir şeyi önerir ve alacaklı da bunu kabul ederse, ifa gerçekleşmiş olur ve borç sona erer (ifa yerini tutan edim).

A) KISMEN İFA
Borcun miktarı belirli ve tamamı muaccel olduğu takdirde, alacaklı kısmen yapılan ödemeyi reddedebilir. Alacaklı kısmen ödemeyi kabul ederse, borçlu, borçtan kabul ettiği kısmı ödemeden kaçınamaz.

Borcun tamamı belirli değilse, bir kısmının varlığı üzerinde anlaşmazlık varsa, alacaklı belirli kısma ilişkin ödemeyi kabul etmek zorundadır. Borçlu da borçtan anlaşmazlığa konu olmayan kısmı ifa ile yükümlüdür.

Borcun miktarı belirli ve tamamı muaccel olsa dahi aşağıdaki hallerde istisnai olarak borcun kısmen ifası mümkündür, alacaklı kısmen ifayı kabul etmek zorundadır:

Sözleşme uyarınca borçlu kısmen ifaya yetkili ise,
Edimin miktar veya niteliği bir defada ifaya olanak vermiyorsa,
Alacaklının kısmen ifayı reddetmesi hakkın açıkça kötüye kullanılması niteliğinde ise,
Yasaların özel kuralları alacaklıyı kısmen ödemeyi kabule mecbur ediyorsa (Örneğin poliçelerde kısmi kabul ve kısmi ödeme)
B) PARÇA BORÇLARINDA İFA
Borcun konusu ayırdedici nitelikleriyle belirlenmiş bir edim ise “parça borcu”, yani “ferdiyle belirli borç” söz konusudur. Parça borçlarında borcun ifası borçlunun kusuru olmaksızın imkânsız hale gelirse borç sona erer. Örneğin 5555 motor numaralı BMW marka 2011 model siyah renkli otomobilin satımında, başka bir BMW marka otomobilin teslimiyle ifa gerçekleşmiş olmaz.

C) ÇEŞİT (CİNS) BORÇLARINDA İFA
Borcun konusu cins ve miktar olarak belirlenmiş bir edim ise, bir “çeşit borcu” ya da “cinsiyle belirli borç” söz konusu olur. Örneğin 100 kg elma, 1 ton pirinç gibi. Cins borçlarında, işin niteliğinden veya sözleşmeden aksi anlaşılmadıkça, verilecek şeyin seçimi borçluya aittir. Ancak borçlu ortadan aşağı nitelikte bir şey veremez.

D) SEÇİMLİK BORÇLARDA İFA
Borç birden çok edimi kapsıyorsa, fakat bu edimlerden sadece seçilecek biri ifa edilecekse, seçimlik borç söz konusudur. İşin niteliğinden veya seçimlik borcu doğuran hukuki ilişkiden aksi anlaşılmadıkça, seçimlik borçlarda seçim hakkı borçluya aittir.

Seçim hakkının kullanılmasıyla, seçilen edim borcun tek konusu olur. Diğer edimler artık borcun konusu değildir.

Borcun konusu olan edimlerden biri baştan itibaren imkânsızsa veya sonradan tarafların kusuru olmaksızın imkânsız hale gelmişse, borcun konusu geri kalan edimdir. Geriye birden çok edim kalmışsa seçim hakkı bunlardan biri için kullanılır.

E) PARA BORÇLARINDA İFA
1- Memleket Parasıyla Ödeme

md. 99’a göre, borcun konusu para ise, ödeme memleket parasıyla yani Türk parasıyla yapılır.
2- Yabancı Memleket Parasıyla Borçlanma

a) “Aynen ödemek” şartı yoksa
md. 99/II’ye göre, yabancı memleket parası üzerinden yapılmış bir sözleşmede, para borcunun mutlaka “yabancı memleket parasıyla” ifa edilmesi şart edilmemişse (yalın bir para borcu söz konusu ise), borcun ödeme zamanı geldiğinde, borçlunun seçim hakkı vardır. Borçlu borcunu, isterse, yabancı memleket parasının ödeme günündeki rayici üzerinden Türk parasıyla ödeyebilir. İsterse de doğrudan doğruya, yabancı memleket parasıyla ödeyebilir.
Borç zamanında ödenmemişse, yani borçlu temerrüde düşmüşse, borçlunun seçim olanağı ortadan kalkar. Seçim olanağı alacaklıya geçer.

b) “Aynen ödemek” şartı varsa
Sözleşmede, para borcunun mutlaka “yabancı memleket parasıyla” ifa edilmesi şart edilmişse, alacaklı, borcun sözleşmede öngörülen yabancı memleket parasıyla ifa edilmesini isteyebilir. Bu durumda borçlu borcunu yabancı memleket parasıyla ifa etmek zorundadır.

Borçlu borcunu ifada gecikmişse (temerrüde düşmüşse), alacaklının seçimlik hakkı vardır.

III – İFA YERİ

Borcun nerede ifa edebileceğini taraflar açık veya örtülü iradeleriyle serbestçe belirleyebilirler. Taraflar ifa yerini belirlememişlerse ve ifa yeri işin niteliğinden de anlaşılmıyorsa ifa yeri BK. md. 89’a göre belirlenir. Buna göre:

A) PARA BORÇLARINDA İFA YERİ
Borcun konusu para ise, ödeme, alacaklının ödeme zamanındaki yerleşim yerinde yapılır. Para borçları götürülecek borçlardır.

B) PARÇA BORÇLARINDA İFA YERİ
Borcun konusu ferdiyle belli bir şey ise, ifa yeri, sözleşme yapıldığı zaman o şeyin bulunduğu yerdir.

C) DİĞER BORÇLARDA İFA YERİ
Para ve parça borçlarının dışında kalan diğer bütün borçlarda (örneğin çeşit borçlarında) ifa yeri, borcun doğumu zamanında borçlunun yerleşim yeridir.

Yasa ve sözleşme uyarınca alacaklının yerleşim yerinde yerine getirilmesi gereken bir borcun ifası, alacaklının yerleşim yerinin değiştirilmesi nedeniyle önemli ölçüde güçleşmiş ise, alacaklının önceki yerleşim yerinde ifa edilebilir.

IV – İFA ZAMANI

A) İFA ZAMANININ BELİRLENMESİ
md. 90’a göre, borcun yerine getirilmesi taraflarca bir süreye (vadeye) bağlanmamışsa veya işin niteliği bir süreyi gerektirmiyorsa, borcun ifası derhal istenebilir ve borç hemen ifa edilebilir. Yani bu durumda borç doğduğu anda muacceldir ve alacaklı borcun ifasını hemen isteyebilir.
Borcun ifası, bir süreye bağlanmışsa müeccel borç söz konusudur. Müeccel borçlar vadenin gelmesiyle muaccel olur ve alacaklı borcun ifasını ancak o zaman isteyebilir.

Borcun ifası bir vadeye bağlanmışsa borçlu vadenin gelmesinden önce borcunu ifaya zorlanamaz. Buna karşılık, borçlu, kural olarak, isterse vadesinden önce borcunu ifa edebilir ve ifayı reddeden alacaklı temerrüde düşmüş sayılır.

Zamanından önce ifada bulunan borçlu, sözleşme hükümleri veya gelenek aksini öngörmüş olmadıkça, borcundan bir indirim yapamaz.

B) KARŞILIKLI BORÇ YÜKLEYEN SÖZLEŞMELERDE İFA
Taraflardan biri, sözleşme veya yasa uyarınca borcunu daha önce ifa etmek zorunda değilse, karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerde, taraflar kural olarak borçlarını aynı zamanda ifa etmekle yükümlüdürler. Örneğin, taşınır mal satımında satılan alıcıya verilince, satıcı bedele hak kazanır (BK.md.234). Kira sözleşmesinde, önce kiralanan şey teslim edilir, kira bedeli belli bir kullanma süresinin sonunda ödenir (BK.md.314).

Karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerde, kendi borcunu ifa etmemiş veya ifasını önermemiş olduğu halde, borcun ifasını isteyen kimseye karşı, diğer taraf “ödemezlik def’i”nde bulunarak ifadan kaçınabilir.

V – ALACAKLININ TEMERRÜDÜ

Alacaklının temerrüdü, alacaklının kendisine sunulan edimi haklı bir neden olmaksızın reddetmesidir.

A) ALACAKLININ TEMERRÜDÜNÜN ŞARTLARI
1- Borcun muaccel olması

2- Borcun İfasının Mümkün Olması

3- İfa Usulüne Göre Önerilmiş Olmalıdır

Yapılacak veya verilecek şeyin miktar, yer ve zaman yönünden borca uygun bir şekilde alacaklıya sunulmuş olması gerekmektedir.

İfanın alacaklıya önerildiğinin kabul edilebilmesi için, borçlunun sadece sözle ifayı önermesi yeterli değildir. Kural olarak, ifa fiilen ve gerçekten önerilmelidir. Örneğin, alacaklının işyerine bir onarım yapılacaksa, borçlu, borcunu ifaya imkân verecek araç ve gereçler ve gerekiyorsa yardımcı kişiler ile alacaklının işyerine gelmiş olmalıdır.

4- Alacaklı, Borçlunun İfa Önerisini Haklı Bir Neden Olmaksızın Reddetmiş Olmalıdır

İfa önerisini reddeden alacaklının temerrüde düşmüş sayılması, alacaklının ifa önerisini reddetmede kusurlu olmasına bağlı değildir. İfa önerisini reddeden alacaklı “objektif olarak” haklı nedenlere dayanmıyorsa red haksızdır.

B) ALACAKLININ TEMERRÜDÜNÜN SONUÇLARI
Alacaklının temerrüdü, kural olarak borcu sona erdirmez. Alacaklı ifayı kabul edeceğini borçluya bildirirse, temerrüt durumu sona erer. Borçlunun borcunu ifa etmesi gerekir.

Alacaklının temerrüdü halinde, borcun konusu bir şeyin teslimi ise, borçlu, hasar ve giderleri alacaklıya ait olmak üzere, vereceği şeyi tevdi ederek borcundan kurtulabilir.

Tevdi ifa yerinde olmalıdır. Şeyin nereye tevdi edileceğini ifa yerindeki hâkim belirler.

Uygulamada, para borçları için genellikle tevdi yeri olarak bir banka gösterilmektedir. Tevdi edilecek şey ticari eşya niteliğinde ise, borçlu, hakime başvurmaksızın, ticari malı ifa yerindeki resmi veya özel bir ardiyeye verebilir.

Borçlu ile mal kendisine tevdi edilen kişi arasındaki hukuki ilişki bir saklama (vedia) sözleşmesidir. Borçlu, dürüstlük kuralları uyarınca malı tevdi ettiğini alacaklıya bildirmelidir. Tevdi ile borçlu borcundan kurtulur.

Borcun konusu olan şeyin niteliği veya işin türü tevdie olanak vermiyorsa veya verilecek şey bozulabilecek veya bakım veya saklanması büyük giderleri gerektirecek nitelikteyse, borçlu, alacaklıya ihtarda bulunduktan sonra, hakim izniyle, malı açık arttırmayla sattırarak bedelini hakimin göstereceği yere tevdi edebilir.

Borcun konusu bir şeyin teslimi değilse, bir yapma borcu, özellikle bir eser sözleşmesi söz konusuysa, borçlunun tevdi veya satarak bedelini yatırma yoluyla borçtan kurtulması olanağı yoktur. Bu durumda BK. md. 110’a göre borçlu sözleşmeyi feshetme imkanına sahiptir. Bu durumda borçlu, temerrüde düşmüş alacaklıya ifanın kabulü için uygun bir süre tanır veya uygun bir süre tanınmasını hâkimden ister. Bu süre içinde alacaklı ifayı kabul etmezse borçlu sözleşmeyi feshedebilir.

İKİNCİ BÖLÜM

BORÇLARIN İFA EDİLMEMESİ VE SONUÇLARI

I – KUSURLU İMKÂNSIZLIK

A) SÖZLEŞMENİN YAPILMASINDAN ÖNCE VAR OLAN İMKÂNSIZLIK
Sözleşmenin yapılmasından önce edimin ifası OBJEKTİF OLARAK İMKÂNSIZSA, sözleşme KESİN HÜKÜMSÜZDÜR (BATILDIR). Örneğin ölmüş belli bir yarış atının satılmasında, özel mülkiyete konu olmayan bir taşınmazın satımında objektif imkânsızlık söz konusu olur ve bu durumda BORÇ DOĞMAZ.

Borçlu, sözleşmenin yapıldığı sırada edimin imkânsız olduğunu biliyorsa, durumu bilmeyerek sözleşme yapan karşı tarafın MENFİ ZARARını ödemekle yükümlüdür.

Sözleşmenin yapılmasından önce edimin ifası sadece borçlu için imkânsızsa, yani bir başkası borcu ifa edebilecek durumdaysa, sübjektif imkânsızlık söz konusudur. Bu durumda sözleşme geçerli olarak kurulmuştur. Ancak borçlu edimini ifa edemediği için BK. md. 112 uyarınca tazminat ödemek zorunda kalır. Örneğin satıcı başkasına ait bir şeyi satmışsa ve bu şeyi elde edemediğinden dolayı alıcıya teslim edemezse, satıcı BK. md. 112 gereği tazminat öder.

B) SÖZLEŞMENİN YAPILMASINDAN SONRA MEYDANA GELEN İMKÂNSIZLIK
İfa imkânsızlığı borçluya yüklenemeyecek hâller nedeniyle meydana gelmişse, yani BORÇLU KUSURSUZSA, BORÇ SONA ERER (BK. md.136). Örneğin, antika bir vazonun satımına ilişkin bir satım sözleşmesinde, ifa gününden önce vazonun şiddetli bir deprem neticesinde kırılması.

İfa imkânsızlığı borçluya yüklenebilecek hâller nedeniyle meydana gelmişse, yani BORÇLU KUSURLUYSA, BORÇ SONA ERMEZ. Ancak bu durumda edimin niteliği değişir, aynen ifanın yerini “TAZMİNAT BORCU” alır. Örneğin, antika bir vazonun satımına ilişkin bir satım sözleşmesinde, ifa gününden önce vazonun satıcının kusuru ile kırılması gibi.

Borçlu, edimin imkânsız hale gelmesinde kusuru bulunmadığını ispat etmek zorundadır.

II – BORÇLUNUN TEMERRÜDÜ

A) BORÇLUNUN TEMERRÜDÜNÜN ŞARTLARI (BK. md. 117)
1- Borcun Muaccel Olması

2- Alacaklının İhtarı

Muaccel bir borcun borçlusu ancak alacaklının ihtarı ile ve ihtar beyanının kendisine ulaştığı tarihten itibaren temerrüde düşer. Ancak şu durumlarda ihtara gerek olmaksızın da borçlu temerrüde düşürülebilir:

Sözleşmede ihtar koşulundan vazgeçilmiş olması
Tarafların anlaşmasıyla borcun ifa edileceği gün açık bir şekilde belirlenmişse (27 Aralık 2011 gibi) o günün ifa yapılmaksızın sona ermesiyle borçlu ihtara gerek kalmaksızın temerrüde düşer.
Sözleşmede taraflardan birine ifa gününü (vadeyi) belirleme hakkı tanınmışsa, bildirilen ifa tarihinde edimi yerine getirmeyen borçlu ihtara gerek kalmaksızın temerrüde düşmüş sayılır.
İhtarın gereksiz ya da yararsız olması: Örneğin, yüklenici üstlendiği inşaatı öngörülen tarihte tamamlamamış ve inşaatı terk ederek, adresinden ayrılmışsa; borçlu iflâs etmişse; borçlu alacaklıya önceden ihtar çekerek borcu vadesinde ifa edemeyeceğini bildirmişse ihtara gerek yoktur.
3- İfanın Mümkün Olması

Edimin ifası imkânsızsa, temerrütten değil, imkânsızlıktan bahsedilir (bkz. imkânsızlık).

4- Kusur Şartının Aranmaması

Borçlunun temerrüde düşmüş sayılabilmesi için, borcun ifasında gecikmede borçlunun KUSURLU OLMASI GEREKMEZ. Borcun ifasında meydana gelen gecikmede borçlunun kusurlu olup olmaması, borçlunun temerrüdüne bağlanan bir kısım sonuçlar yönünden önem taşır.

B) BORÇLUNUN TEMERRÜDÜNÜN SONA ERMESİ
Temerrüde düşmüş borçlu, borcunu ifa eder veya borcun ifasını (gecikmeden doğan faiz vs. zararları da kapsayan bir şekilde) usulüne uygun olarak alacaklıya önerirse, temerrüt hali son bulur.

C) BORÇLUNUN TEMERRÜDÜNÜN HUKUKİ SONUÇLARI
1- Temerrüdün Genel Sonuçları

a) Gecikme tazminatı
Borçlu temerrüde düşerse, alacaklı, borcun aynen ifasıyla birlikte gecikmeden doğan zararının ödenmesini de isteyebilir (BK. md. 118).

Gecikme tazminatı, borcun ifasında gecikmeden doğan fiili zararla, gecikme nedeniyle yoksun kalınan kârı kapsar. Örneğin zamanında teslim edilmeyen mal yerine, kiralanan şey için ödenen kira parası; borcun zamanında ifa edileceği inancıyla yapılan giderler; mal zamanında teslim edilseydi başkasına yapılacak satıştan elde edilecek kâr gibi.

Borçlu, temerrüde düşmede kusurlu olmadığını ispat edebilirse gecikme tazminatı ödemez.

b) Beklenmedik halden sorumluluk
Temerrüde düşmüş borçlu, temerrüdün devamı sırasında beklenmedik bir hâlden doğan zararlardan da sorumludur. Olağanüstü haller ve mücbir sebepler de “beklenmedik hâl” kavramına girer. Yani mal su baskını sonucu yok olmuşsa satıcı yine de sorumludur.

2-Temerrüdün Para Borçlarına İlişkin Sonuçları

a) Temerrüt (geçmiş günler) faizi
Temerrüt faizi için alacaklının zarara uğramasına ve borçlunun kusurlu olmasına gerek yoktur. Bu nedenle borçlu, alacaklının temerrüde düşmede kusuru olmadığını ya da onun bir zarara uğramadığını ispat ederek temerrüt faizi ödemekten kurtulamaz.

b) Aşkın (munzam = ek) zararın tazmini
Para borcunun ödenmesinde borçlunun temerrüdü nedeniyle alacaklının uğradığı müsbet zarar geçmiş günler faizinden fazla ise, borçlu, bu aşkın zararı tazminle de yükümlüdür. Örneğin, ödemede gecikme dolayısıyla temerrüt faizinden daha yüksek bir faizle ödünç para aldığını veya para değerindeki düşmenin temerrüt faizini aştığını ispat eden alacaklı ek zararının tazminini isteyebilir.

Borçlu kusuru olmaksızın temerrüde düştüğünü kanıtlayabilirse aşkın zarardan sorumlu değildir. Ancak, aksi kanıtlanıncaya kadar borçlu kusurlu sayılır.

3-Temerrüdün Karşılıklı Borç Yükleyen Sözleşmelerde Doğurduğu Sonuçlar (BK. md. 123 vd.)

Karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerde (satım, kira, eser sözleşmesi gibi), iki taraftan biri temerrüde düşerse, diğer taraf borcun ifa edilmesi için temerrüde düşen tarafa uygun bir süre verebilir veya uygun bir sürenin verilmesini hâkimden isteyebilir. İhtarla beraber ya da ihtardan sonra verilen bu son süre içinde, borç, temerrüde düşmüş borçlu tarafından ifa edilmezse alacaklı aşağıdaki olanaklardan birini seçebilir:

a) Borcun aynen ifasını ve gecikmeden doğan zararının ödenmesini isteyebilir
Örneğin, S, A’ya 10 ton pirinç satmış, ancak pirinçleri vadesinde teslim etmemiştir. A, söz konusu pirinçleri pirinç unu üreten fabrikalara satmış, ancak pirinçlerin kendisine geç teslim edilmesinden dolayı fabrika sahiplerine karşı taahhütlerini yerine getiremediği için onlara tazminat ödemek zorunda kalmışsa, pirinçlerin teslimi ile birlikte bu zararlarının tazminini de S’den talep edebilir.

Alacaklının gecikme tazminatı talep edebilmesi için, borçlunun temerrüde düşmekte kusurlu olması gerekir.

Temerrüt nedeniyle zarara uğradığını alacaklı kanıtlamak zorundadır.

b) Aynen ifadan vazgeçerek, borcun ifa edilmemesinden doğan müsbet zararının ödenmesini isteyebilir
Müsbet zarar, alacaklının malvarlığının mevcut durumuyla, borç ifa edilseydi alacağı durum arasındaki farkı ifade eder. Örneğin, bir malın teslim edilmemesi halinde, müsbet zararın kapsamına, malın değeriyle birlikte, mal teslim edilseydi alacaklının bunu başkasına satarak elde edeceği kâr da girer. Aynı şekilde, borç ifa edilmediği için, malı bir başkasından daha yüksek fiyata satın almak ya da kiralamak zorunda kalan alacaklı aradaki farkı borçludan isteyebilir.

Borçlu kusursuz olduğunu ispatlayabilirse alacaklının uğradığı müsbet zararları ödemekten kurtulur.

c) Aynen ifadan vazgeçerek sözleşmeden dönebilir ve menfi zararının tazminini isteyebilir
Menfi zarar, geçerliliğine inanılan bir sözleşmenin geçersizliğinden doğan zararlardır. Diğer bir deyişle menfi zarar, sözleşme yapma söz konusu olmasaydı uğranılmayacak olan zarardır. Menfi zararın kapsamına sözleşme nedeniyle yapılan giderler; harçlar, posta giderleri, noter masrafı vs.; sözleşmenin yerine getirilmesi dolayısıyla uğranılan zararlar (gönderilen eşyanın yolda kaybolması gibi zararlar); başka bir sözleşmenin yerine getirilmemesi dolayısıyla uğranılan zararlar ile dava masrafları girer.

Borçlu kusursuz olduğunu ispatlayarak alacaklının uğradığı menfi zararları ödemekten kurtulur.

Alacaklının (b) ve (c) deki son iki olanaktan yararlanabilmesi, ifa için borçluya uygun bir EK SÜRE VERMİŞ OLMASINA ve sürenin sonunda da aynen ifadan vazgeçtiğini ve yaptığı seçimi borçluya derhal bildirmiş bulunmasına bağlıdır. Alacaklı bu hususta susarsa, (a) şıkkındaki olanağı yani, aynen ifa ve gecikmeden doğan zararın tazminini istediği farzedilir.

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

BORÇLARIN ÜÇÜNCÜ KİŞİLERE ETKİSİ

I – ÜÇÜNCÜ KİŞİNİN FİİLİNİ ÜSTLENME (BORÇLUNUN BAŞKASININ EDİMİNİ ÜSTLENMESİ)

md. 128’e göre, üçüncü bir kişinin fiilini (edimini) başkasına karşı üstlenen, bu fiilin gerçekleşmemesinden (edimin yerine getirilmemesinden) doğan zararı ödemekle yükümlüdür.
Üçüncü kişinin fiilini üstlenmeden bahsedebilmek için aşağıdaki koşulların varlığı gerekir:

Alacaklı ile borçlu arasında bir borç ilişkisinin kurulmuş olması
Borçlunun alacaklıya kendi edimini değil, başkasının edimini üstlenmiş olması: Örneğin; B, A isimli yağ üreticisi şirkete, C isimli kooperatifin her gün 100 ton süt teslim edeceğini taahhüt etmişse; B isimli seyahat şirketi, A isimli şirkete, C isimli otelin bayram tatilinde 3 gün 10 kişilik yer ayırdığını taahhüt etmişse, başkasının fiilini taahhüt söz konusu olur.
Üçüncü kişinin edimi ifa etmemesinden doğacak zararların tazmin edileceğinin üstlenilmesi
Üçüncü kişinin edimini borçlanmada, borçlu, başka bir kişinin edimini onun temsilcisi sıfatıyla hareket etmeksizin, kendi adına ve hesabına yaptığı bir sözleşme ile üstlenmektedir. Edim yerine getirilmezse, bundan doğacak zarardan, edimi üstlenilen üçüncü kişi değil, fakat onun edimini üstlenen kimse sorumlu olacaktır.

Başkasının edimini borçlanma bir tür garanti sözleşmesidir. Bu sözleşmenin geçerliliği bir şekle tabi değildir.

Başkasının edimini borçlanmada, kefalet sözleşmesinden farklı olarak, başkasının edimini üstlenen kimsenin borcu bağımsız bir borçtur. Bu nedenle başkasının edimini borçlanmadan söz edebilmek için, edimi üstlenilen üçüncü kişinin, edimi ifa borcu altında bulunması gerekmez. Örneğin bir kimsenin, annesinin daireyi belli bir tarihte boşaltacağını aksi takdirde maktu bir tazminat ödeyeceğini kiralayana taahhüt etmesinde, üçüncü kişinin fiilini üstlenme söz konusu olacaktır.

Başkasının edimini borçlanmada, üçüncü kişinin edimi kararlaştırılan zamanda yerine getirmemesi halinde, borçlu, diğer tarafın müsbet (olumlu) zararını ödemekle yükümlüdür.

II – ÜÇÜNCÜ KİŞİ YARARINA SÖZLEŞME

Bir sözleşmede, borçlu, kural olarak, edimini alacaklıya ifa eder. Ancak BK. md. 129’a göre, kendi adına sözleşme yapan kişi, sözleşmeye üçüncü kişi yararına bir edim yükümlülüğü koydurmuşsa, edimin üçüncü kişiye ifa edilmesini isteyebilir. Bu durumda üçüncü kişi yararına sözleşme söz konusu olur. Örneğin A otomobilini B’ye satmıştır. A ile B arasındaki sözleşme uyarınca, B, otomobilin bedelini A’ya değil C’ye ödeyecektir. Başkası yararına yapılan hayat ve kaza sigortaları da bu niteliktedir.

Başkası yararına sözleşmelerde, yararına sözleşme yapılan üçüncü kişinin medeni hakları kullanma ehliyetine sahip olması gerekmez.

Başkası yararına yapılan sözleşmelerde, üçüncü kişinin hakkı taraflar arasındaki sözleşmeden doğduğu için, borçlu, alacaklıya karşı ileri sürebileceği bütün def’i ve itirazları üçüncü kişiye karşı da ileri sürebilir.

A) EKSİK ÜÇÜNCÜ KİŞİ LEHİNE SÖZLEŞME
Bu sözleşmede üçüncü kişi borcun ifasını talep edemez, yalnızca kendisine yapılacak ifayı kabule yetkili olur. Başkası yararına sözleşmeler aksi kararlaştırılmamışsa eksik üçüncü kişi lehine sözleşmedir. İfa, asıl alacaklı tarafından talep ve dava edilebilir. Örneğin, A ile B arasında yapılan bir kira sözleşmesi ile, kiralanan evde C’nin oturacağının kararlaştırılmasında olduğu gibi.

B) TAM ÜÇÜNCÜ KİŞİ LEHİNE SÖZLEŞME
Bu tür sözleşmelerde borcun ifasını üçüncü kişi de isteyebilir. Tam üçüncü kişi lehine sözleşmelerde, üçüncü kişi borcun ifasını talep hakkını kullanmak istediğini borçluya bildirmişse, alacaklı, artık borçluyu ibra edemez. Örneğin, motorlu araç işleten M, S sigorta şirketiyle zorunlu mali mesuliyet sigortası sözleşmesi yapmıştır. M’ye ait aracın yapmış olduğu kazada Y yaralanmıştır. Bu durumda Y’nin uğradığı zarar sigorta kapsamında kalmak kaydıyla S tarafından tazmin edilecektir.

DÖRDÜNCÜ KISIM

BORÇLARIN SONA ERMESİ

BİRİNCİ BÖLÜM

GENEL OLARAK

Borcun normal sona erme sebebi “ifa”dır. Bunun dışında borcu sona erdiren sebepler BK. md.131 vd. düzenlenmiştir. Bunlar; yenileme, alacaklı ve borçlu sıfatlarının birleşmesi, ifa imkansızlığı, takas, zamanaşımı ve ibradır.

Borcun ifa veya diğer herhangi bir nedenle sona ermesiyle borçlu borcundan kurtulur, borçlunun ifa yükümlülüğü ve sonuç olarak alacaklının talep hakkı ortadan kalkar.

Asıl borç sona erince, kefalet, rehin ve diğer fer’i haklarda sona erer.

İKİNCİ BÖLÜM

BORCUN SONA ERME SEBEPLERİ

I - İFA (ifayı 3. kısımda anlatmıştık)

II – İBRA

İbra, alacaklı ile borçlu arasında yapılan bir SÖZLEŞME İLE, alacaklının hakkından vazgeçmesi, borçluyu edimi yerine getirmeden borcundan kurtarmasıdır.

İbra, alacaklının alacak hakkını ortadan kaldıran bir işlem olduğu için, borç doğuran bir sözleşme değil, tasarrufî bir işlemdir. Bu nedenle ibranın geçerli olabilmesi için, alacaklının fiil ehliyetine sahip olması ve alacağı üzerinde tasarruf yetkisinin bulunması gerekir. Örneğin, alacaklı iflâs etmişse, borçluyu ibra edemez.

İbra, alacaklının tek taraflı bir hukuki işlemi değil, sözleşmedir. Bu nedenle borçlunun katılmadığı bir ibra işlemi borcu sona erdirmez. Bu yönüyle ibra, tek taraflı bir hukuki işlem olan vazgeçmeden farklıdır. İbra sözleşmesi şekle bağlı değildir.

Alacaklı borçluyu aslı ve fer’ileriyle borçtan kurtarma iradesine sahip olmalıdır. Alacaklı borçluyu borçtan kurtarmayıp, borcun koşullarını değiştirme iradesine sahip ise, ibradan söz edilemez. Örneğin, yüklenici B, inşaatı zamanında teslim etmediği için, iş sahibi ona ek süre vermiş ya da bundan böyle gecikilen her gün için cezai koşul konusunda bir anlaşma yapmış ise, ibra değil, sözleşmenin değiştirilmesi ya da borcun yenilenmesi söz konusu olur.

Alacaklının, borçluyu, borcun tamamından kurtarması zorunlu değildir. Borçlu, borcun bir kısmı için de ibra edilebilir.

İbra, ile birlikte asıl borç tamamen veya kısmen fer’ileriyle son bulur. İbra sözleşmesi borcun sadece fer’ileri için yapılmışsa, asıl borç bundan etkilenmez, yani son bulmaz.

III – YENİLEME

Yenileme, mevcut bir borcun, yeni bir borç meydana getirilerek sona erdirilmesidir. Yenilemeden bahsedebilmek için:

A) GEÇİRLİ BİR BORÇ MEVCUT OLMALIDIR
B) YENİ, GEÇERLİ BİR BORÇ MEYDANA GELMELİDİR
C) TARAFLARIN YENİLEME NİYETİ OLMALIDIR
md. 133/II’de, sözleşmeyle aksi kararlaştırılmadıkça, kendiliğinden yenileme sayılmayacak bir kısım işlemler belirtilmiştir. Buna göre, mevcut bir borç için kambiyo taahhüdünde bulunmak veya yeni bir alacak senedi vermek veya yeni bir kefaletname imza etmek yenileme niteliğinde değildir.
Bir borç ilişkisinde taraf değişimi de yenileme olarak nitelendirilemez. Bu nedenle, alacağın devri, borcun üstlenilmesi, yenileme değildir.

md.134’e göre bir alacağın cari hesaba kaydedilmesiyle borç yenilenmiş sayılmaz. Borç, ancak, hesap kesilip, çıkan bakiye karşı tarafça kabul olununca yenilenmiş olur.
Yenileme ile eski borç ve buna bağlı yan borçlar da sona erer. Yenileme ile yeni bir borç doğar. Bu yeni borç sona eren eski borçtan bağımsızdır. Eski borca ilişkin def’iler, yeni borç için geçerli değildir, ileri sürülemez.

Yeni borç için teminat verilmek isteniyorsa, alacağı güvence altına alan yan hakların yeniden kurulması gerekir.

Yeni alacak (borç) için, yeni bir zamanaşımı süresi işlemeye başlar.

IV – ALACAKLI VE BORÇLU SIFATLARININ BİRLEŞMESİ

Alacaklılık ve borçluluk sıfatlarının bir kişide birleşmesiyle borç sona erer. Alacak ve borcun aynı kişide birleşmesi, ölüm (mirasçılık) veya sağlararası bir hukuki işlemin sonucu olabilir. Örneğin alacaklının, borçlunun ölümüyle onun mirasçısı olması veya bir işletmenin bütün aktif ve pasif ile devralınması ve devralanın, devraldığı işletmeye bir borcunun bulunması veya alacaklının alacağını borçluya devretmesi hallerinde alacaklılık ve borçluluk sıfatları aynı kişide birleşmiş olur. Birleşmenin ortadan kalkmasıyla borç yeniden doğar. Örneğin, mirasçının mirası reddetmesiyle birleşme ortadan kalkar.

V – KUSURSUZ İMKÂNSIZLIK

Borçluya yüklenemeyen haller nedeniyle borcun ifası mümkün olmazsa borç sona erer. Borcun ifasında imkânsızlık iki ayrı zamanda söz konusu olabilir. Sözleşmenin yapılmasından önce edimin ifası objektif olarak (yani herkes için) imkânsızsa, sözleşme geçersizdir.

Buna karşılık, geçerli olarak meydana gelmiş bir sözleşmeden doğan borcun ifası, sözleşmenin yapılmasından sonra imkânsız hale gelmişse, hukuki durum ifa imkânsızlığında borçlunun kusurlu olup olmamasına göre değişir:

İfa imkânsızlığı borçlunun kusuru ile meydana gelmişse, edimin yerini tazminat borcu alır ve borçlu, alacaklının hakkını elde edememesinden doğan zararını ödemekle yükümlü olur.

İfa imkânsızlığı borçluya yüklenemeyen haller nedeniyle, diğer bir deyişle, borçlunun kusuru olmaksızın meydana gelmişse, borç sona erer. Borçlu borcundan kurtulur ve kural olarak alacaklıya bir tazminat ödemez. Ancak borçlu ifanın imkânsızlığını alacaklıya gecikmeksizin bildirmez ve zararın artmaması için gerekli önlemleri almaz ise bundan doğan zararları gidermek zorunda kalır. Yine, kusursuz imkânsızlık halinde dahi borçlunun tazminat ödemekle yükümlü olacağını öngören sözleşmeler geçerlidir.

Borcun sona ermesine neden olan kusursuz imkânsızlık (malın yanmasında olduğu gibi) maddi bir olaydan veya (ithal yasağında, kamulaştırmada olduğu gibi) hukuki bir nedenden doğabilir.

Karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerde, kusursuz imkânsızlık nedeniyle borcundan kurtulan borçlu diğer taraftan karşı edimin ifasını isteyemez. Diğer taraf borcunu daha önce ifa etmişse, borçlu almış olduğu şeyleri sebepsiz zenginleşme kuralları uyarınca geri vermekle yükümlüdür.

VI – TAKAS

Takas, iki kişi arasındaki aynı cinsten karşılıklı borçların, bunlardan birinin tek taraflı beyanıyla sona erdirilmesidir. Takas beyanının kendisine bağlanan sonuçları doğurabilmesi için kural olarak diğer tarafın onayına ve bir ön takas anlaşmasına ihtiyaç yoktur.

Takas, ulaşması gerekli tek taraflı bir hukuki işlem ve aynı zamanda yenilik doğuran bir haktır. Takas mahkeme dışında yapılacak bir beyan ile olabileceği gibi, yargılama sırasında def’i veya karşılık dava şeklinde de ileri sürülebilir. Takas bildiriminin geçerliliği bir şekle bağlı değildir. Takas hakkından önceden feragat edilebilir.

A) TAKASIN ŞARTLARI
1- Karşılıklı Alacaklılık ve Borçluluk

2- Karşılıklı Borçların Özdeş Olması

3- Karşılıklı Borçların Her İkisinin de Muaccel Olması

4- Takas Hakkından Önceden Feragat Edilmemiş Olması

5- Takasın İleri Sürülmesi

B) TEK TARAFLI BEYANLA TAKAS EDİLEMEYEN ALACAKLAR
md.144’e göre aşağıdaki borçlar, alacaklının rızası olmaksızın takas yoluyla sona erdirilemez:
1- Tevdi edilmiş eşyanın geri verilmesine veya bedeline ilişkin alacaklar.

2- Haksız olarak alınmış veya aldatma sonucunda alıkonulmuş eşyanın geri verilmesine veya bedeline ilişkin alacaklar.

3- Nafaka ve işçi ücreti gibi, borçlunun ve ailesinin bakımı için zorunlu olup, özel niteliği gereği, doğrudan alacaklıya verilmesi gereken alacaklar.

C) TAKASIN SONUÇLARI
Takas beyanının karşı tarafa ulaşmasıyla karşılıklı borçlar, takas edilebilecekleri andan itibaren, daha az olan borcun tutarı oranında sona ermiş sayılır. Böylece, takas beyanı, borçları geriye yürüyen bir şekilde sona erdirir.

VII – ZAMANAŞIMI

A) KAVRAM, HUKUKİ NİTELİĞİ, KÖTÜYE KULLANILMASI
Zamanaşımı, belli bir süre içinde hakkını talep etmemiş bulunan alacaklının, alacağını dava yoluyla elde etme olanağını kaybetmesidir.

Borcun zamanaşımına uğramasıyla, borç (alacak) sona ermez. Ancak zamanaşımı, alacaklının, alacağını dava yoluyla elde etme olanağı ortadan kaldırır. Yani zamanaşımına uğramış bir borç, ifa edilebilen, fakat dava edilemeyen bir eksik borçtur. Zamanaşımına uğramış bir borç ifa edilirse, ifa geçerlidir, bir bağışlama veya alacaklı yönünden bir sebepsiz zenginleşme söz konusu değildir. Borçlu, borcun zamanaşımına uğradığını bilmediğini, bu nedenle yanılarak ödemede bulunduğunu ileri sürerek verdiğini geri isteyemez.

Zamanaşımı hukuki açıdan def’i niteliğindedir. Borçlunun zamanaşımı def’inde bulunması, kural olarak hakkın kötüye kullanılması niteliğinde değildir.

B) ZAMANAŞIMININ UYGULAMA ALANI
Bütün alacak hakları, kural olarak zamanaşımına uğrarlar. Ancak, ayni haklara dayanan davalar zamanaşımına tabi değildir. Örneğin mülkiyet hakkına dayanan tapu sicilindeki kaydın düzeltilmesi davası mülkiyet hakkı devam ettiği sürece açılabilir.

Alacağın bir taşınır rehni ile garanti edilmiş olması, alacağın zamanaşımına uğramasını engellemez. Fakat alacaklı rehinden hakkını elde etme yetkisini korur. Yani, alacak zamanaşımına uğrasa bile, alacaklı rehni paraya çevirtme yoluyla alacağını elde edebilir. Ancak taşınmaz rehniyle temin edilmiş alacaklar zamanaşımına uğramazlar.

Diğer yandan, aciz vesikasına bağlanmış alacaklar 20 yıl boyunca zamanaşımına uğramazlar.

C) BİR ALACAĞIN (BORCUN) ZAMANAŞIMINA UĞRAMASININ ŞARTLARI
1- Muaccel Bir Alacağın (Borcun) İfa Edilmemiş Olması

2-Kanunda Belirtilen Zamanaşımı Sürelerinin Geçmiş (Dolmuş) Olması

Kanunda başka bir zamanaşımı süresi öngörülmüş olmadıkça her alacak 10 yıllık zamanaşımına tabidir.
md.147’de belirtilen alacak ve haklar için zamanaşımı 5 yıldır.
Haksız fiil ve sebepsiz zenginleşmeden doğan davalarda 2 yıllık zamanaşımı süreleri vardır.
BK’ya göre, sözleşmeden doğan alacaklarda zamanaşımı, alacağın muaccel olduğu zamandan itibaren işlemeye başlar.

Zamanaşımı süresinin hesabında, zamanaşımının başladığı gün dikkate alınmaz ve zamanaşımı ancak alacağı talep hakkı sürenin son günü kullanılmaksızın geçerse, gerçekleşmiş olur.

3-Zamanaşımının Durmamış Olması

Zamanaşımının durması (tatili) alacağın istenmesini güçleştiren veya imkânsız kılan bazı sebepler nedeniyle zamanaşımının işlememesidir. Zamanaşımını durduran sebeplerden birinin varlığı halinde, zamanaşımı işlemeye başlamaz, daha önce işlemeye başlamışsa, işlemesi durur. Zamanaşımını durduran sebepler ortadan kalkınca, sebebin ortadan kalktığı günün bitiminde zamanaşımı süresi kaldığı yerden işlemeye başlar.

md. 153’e göre, aşağıdaki hallerde zamanaşımı işlemez ve işlemeye başlamışsa işlemesi durur:
Velayet devam ettiği sürece çocukların ana veya babalarına karşı olan alacakları için;
Vesayet devam ettiği sürece, vesayet altında bulunanların, vesayet makamının zimmetinde olan alacakları için;
Evlilik süresince eşlerden birinin ötekinden olan alacakları için;
İş sözleşmesi süresince ev işlerinde çalışan hizmetçilerin kendilerini çalıştıranlardan alacakları için;
Borçlunun alacak üzerinde bir intifa hakkı bulunduğu sürece;
Alacağı Türk mahkemelerinde ileri sürme olanağının bulunmadığı sürece;
Alacaklı ve borçlu sıfatı birleşmiş ise birleşmenin ortadan kalkacağı tarihe kadar geçecek süre boyunca.
4-Zamanaşımının Kesilmemiş Olması

Zamanaşımının kesilmesi, borçlunun veya alacaklının veya hâkimin belli fiillerinin sonucunda, işlemiş bulunan zamanaşımı süresinin yanması ve kesilmeye neden olan olaydan itibaren yeni bir zamanaşımı süresinin işlemeye başlamasıdır. Zamanaşımını kesen sebepler şunlardır:

a) Zamanaşımının Borçlunun Bir Fiili İle Kesilmesi
Borçlu borcu ikrar ederse (tanırsa), özellikle faiz veya borcuna sayılmak üzere bir miktar para veya rehin veya kefil verirse zamanaşımı kesilir.

b) Zamanaşımının Alacaklının Bir Fiili İle Kesilmesi
Alacaklı, dava veya def’i yoluyla mahkemeye veya hakeme başvurarak veya icra takibinde bulunarak veya iflas masasına müdahale ederek hakkını isterse zamanaşımı kesilir.

c) Zamanaşımının Yargılama veya Takibe İlişkin Bir İşlem veya Yargıcın Kararı İle Kesilmesi
Bir dava veya def’i ile kesilmiş bulunan zamanaşımı, dava süresince iki tarafın yargılama ile ilgili her işleminden veya yargıcın her emir ve kararından sonra kesilir ve yeniden işlemeye başlar. Zamanaşımı, icra takibi ile kesilmişse, bu takip ile ilgili her işlemden sonra yeniden işlemeye başlar.

Zamanaşımı kesilince, kesilmeden itibaren yeni bir süre işlemeye başlar. Bu süre, kesilen eski zamanaşımı süresinin aynıdır. Borç bir senetle ikrar edilmiş (tanınmış) veya kesinleşmiş mahkeme kararı ile sabit olmuşsa, kesilen süre daha kısa olsa bile, yeni zamanaşımı süresi daima 10 yıldır.

Zamanaşımı müteselsil borçlulardan birine karşı kesilince, ötekine karşı da kesilmiş olur.
Zamanaşımı bölünemeyen bir borcun borçlularından birine karşı kesilince diğerlerine karşı da kesilmiş olur.
Zamanaşımı asıl borçluya karşı kesilince, kefile karşı da kesilmiş olur. Fakat, zamanaşımı kefile karşı kesilince, asıl borçluya karşı kesilmiş olmaz.
D) ZAMANAŞIMI SÜRELERİ KESİNDİR
BK’nun “Borçların Sona Ermesi” bölümünde öngörülen zamanaşımı sürelerinde sözleşme ile değişiklik yapılamaz. Yani, zamanaşımı sürelerini kısaltan veya uzatan sözleşmeler geçersizdir.

E) ZAMANAŞIMINDAN VAZGEÇME
Zamanaşımından önceden feragat (vazgeçme) geçersizdir. Fakat borçlu, zamanaşımı süresinin dolmasından sonra, tek taraflı bir irade beyanıyla zamanaşımından vazgeçebilir.

BEŞİNCİ KISIM

BORÇ İLİŞKİSİNDE ÖZEL DURUMLAR

BİRİNCİ BÖLÜM

MÜTESELSİL BORÇLAR

I – BORÇLULAR ARASINDA TESELSÜL

A) KAVRAM VE ŞARTLARI
Borçlular arasında teselsül, borçlulardan her birinin, sözleşme veya kanun uyarınca alacaklıya karşı borcun tamamından sorumlu olduğu, fakat borçlulardan birinin borcu ifa etmesi ile diğerlerinin de borçtan kurtulduğu bir birlikte sorumluluk durumudur. Borçlular arasındaki teselsüle öğretide “pasif teselsül” denir.

Borçlular arasında teselsülde, alacaklı, borçlulardan her birine karşı birbirinden bağımsız alacak haklarına sahiptir. Ancak borç bir defa ifa edileceğinden, borcun bir defa ifasıyla bütün alacaklar (borçlar) sona ereceğinden, bu alacak hakları, alacaklının mal varlığında tek alacak olarak yer alır.

B) MÜTESELSİL BORCUN KAYNAKLARI
Borçlular asasında teselsül, bir hukuki işlemden (genellikle sözleşmeden) veya yasadan kaynaklanır. Ticari işlerin dışında, müteselsil borçluluk karinesi yoktur. Alacaklı, borçlular arasında teselsülün varlığını ispat ile yükümlüdür.

1- Sözleşmeden Doğan Müteselsil Borçluluk

Sözleşmeden doğan müteselsil borçlarda, teselsül, tarafların iradesine dayan­dığından buna "rızai teselsül" adı da verilmektedir.

Borçlular ile alacaklı arasında müteselsil borcun varlığına ilişkin iradenin sözleşmeden açık bir şekilde anlaşılması gerekir. Zira, müteselsil borç istisna olup, bu iradenin açıkça anlaşılmadığı hallerde, birden fazla borçlu arasında asıl olan kısmî borçluluktur. Bu nedenle, şüphe halinde müteselsil borcun değil, kısmî bor­cun varlığı kabul edilmelidir.

Borçtan dolayı müteselsilen sorumlu olma iradesi, bu yönde beyanda bulu­nan borçlular için geçerlidir. Bu nedenle, bir borç ilişkisinde birden fazla borçlu olup, bunlardan bir kısmı müteselsilen sorumlu olmayı kabul etmişlerse, teselsül bunlar için söz konusu olacaktır.

Müteselsilen borçlu olma iradesi, geçerlilik şekline bağlı olan sözleşmelerde bu şekle uygun olarak açıklanmış olmalıdır. Örneğin, taşınmaz satış vaadi resmi yazılı geçerlilik koşuluna bağlı bir sözleşmedir. Bu tür bir sözleşmede üç satıcı mevcut ise, bunların sözleşmeye aykırı davranışlarından doğan zararlardan müteselsilen sorumlu tutulabilmeleri için, resmi senette satıcıların müteselsilen sorumlu olmayı kabul etmiş olmaları gerekir. Sözleşme geçerlilik şekline bağlı değilse, borçluların müteselsilen sorumlu olduklarına ilişkin iddianın ispatı genel hükümlere tâbidir.

2- Kanundan Doğan Müteselsil Borçluluk

Müteselsil borcun ikinci kaynağını kanun oluşturur. Tarafların sözleşme ile müteselsil borçluluğu öngörmedikleri hallerde, kanun koyucu istisnaî durumlarda borçluların borçtan dolayı müteselsilen sorumlu olacaklarını kabul edebilir. Bu durumda, kanundan doğan teselsülden, yani "kanunî teselsül"den söz edilir.

Kanundan doğan müteselsil borçluluk hali de istisnaî bir borçluluk türüdür. Taraflar arasında sözleşme ile kararlaştırılmış bir müteselsil borçluluk hali mevcut değil ve yasada da istisnaî olarak böyle bir sorumluluğa yer verilmemiş ise, yine asıl kural olan borçluların borçtan dolayı payları oranında kısmen sorumlu olma­larıdır. Kanundan doğan müteselsil borçluluğun örnek­leri şunlardır:

a) Haksız fiillerden sorumlulukta müteselsil borçluluk
md. 61’e göre, aynı zarara birden fazla kişi ortak kusurlarıyla sebebiyet vermişlerse (örneğin, iki otomobilin çarpışması sonucu bir yayanın zarar görmesi), kazaya sebebiyet veren otomobillerin sürücüleri zarardan müteselsilen sorumludurlar.
b) Ticarî borçlarda teselsül karinesi
TTK'ya göre birden fazla borçlu bir ticarî borç altına girmişlerse, aksi kararlaştırılmadığı sürece, borçlular müteselsilen sorumludurlar.

c) Mirasçılar, miras bırakanın borçlarından dolayı MK. m. 641’e göre müteselsil sorumludur.
d) 4077 sayılı TKHK. md. 4’e göre, satılan bir malın ayıplı çıkmasından dolayı doğan zarardan tüketiciler, satıcı, bayi, acente, imâlatçı- üretici ve ithalatçıyı birlikte müteselsilen sorumlu tutabilecektir.
e) md. 202’ye göre, bir işletmeyi aktif ve pasifleri ile üstlenen kimse ile borçlu 2 yıl süre ile işletmenin borçlarından dolayı müteselsilen sorumlu olurlar.
f) md. 382’ye göre bir şeyi birlikte kullanmak için ödünç alanlar müteselsil sorumludurlar.
g) md.511’e göre, birlikte vekâlet verenlerle, vekâleti kabul edenler müteselsil sorumludur.
h) md. 567 uyarınca, saklanacak eşyayı birlikte teslim alanlar müteselsil sorumludur.
C) ALACAKLI İLE MÜTESELSİL BORÇLULAR ARASINDAKİ İLİŞKİLER
1- Müteselsil Borçluların Sorumluluğu

md. 163’e göre, alacaklı, borcun tümünün veya bir bölümünün ödenmesini, dilerse müteselsil borçluların hepsinden birden, dilerse yalnız birinden isteyebilir. Borcun tümü ödeninceye kadar bütün borçluların sorumluluğu devam eder.
m. 168/II’ye göre; alacaklı diğerlerinin zararına olarak borçlulardan birinin durumunu iyileştirirse, bunun sonuçlarına katlanır. Dolayısıyla, alacaklı müteselsil borçlulardan biri ve bir kısmı ile anlaşmak suretiyle, bunların durumunu, diğer borçluların zararına olarak iyileştiremez.
Alacaklının müteselsil borçlulardan birine dava açması veya icra takibi yapması diğerlerine başvurma hakkını ortadan kaldırmaz.

Müteselsil borçlulardan birine yapılan temerrüt ihtarı, borçları muaccel olan diğer müteselsil borçluların da temerrüde düşmesine yol açmaz.

2- Borçlulardan Birinin Bireysel Davranışlarıyla Diğerlerinin Durumunu Ağırlaştıramaması

Aksine sözleşme yapılmadıkça, müteselsil borçlulardan biri kendi kişisel eylemiyle diğer borçluların durumunu ağırlaştıramaz. Örneğin;

Müteselsil borçlulardan birinin alacaklı ile yapılan sözleşmeyi sonradan değiştirerek faiz ödemeyi kabul etmesi veya cezai koşul öngörmesi diğer müteselsil borçluları bağlamaz.
Müteselsil borçlulardan birinin zamanaşımından feragat etmesi diğer müteselsil borçlulara karşı ileri sürülemez
Borçlulardan biri kusuruyla edimin ifasını imkânsız hâle getirirse BK. m. 112 gereğince sorumludur. Bu durumda diğer borçlular için edimin ifası kusursuz olarak imkânsız hâle geldiğinden, borçları sona erecektir.
3- Müteselsil Borçlulara İlişkin İtiraz ve Def’iler

Müteselsil borçlulardan her biri borcun ifasını isteyen alacaklıya karşı, gerek müteselsil borcun nedeni veya konusundan doğan ortak def’i ve itirazları, gerekse alacaklı ile kendi arasındaki kişisel ilişkilerden doğan def’i ve itirazları ileri sürebilir. Örneğin, müteselsil borçlu, alacaklıya karşı, müteselsil borçluluğu doğuran sözleşmenin şekil noksanı veya alacaklının ehliyetsizliği nedeniyle geçerli olmadığını veya sözleşmenin konusunun ahlaka aykırı bulunduğunu ileri sürerek veya şartları varsa ödemezlik def’ine dayanarak ifadan kaçınabilir.

Buna karşılık, müteselsil borçlu, alacaklıya karşı diğer müteselsil borçlulara ilişkin kişisel itiraz ve def’ileri ileri süremez. Örneğin, bir müteselsil borçlu, alacaklıya karşı, diğer müteselsil borçlunun sözleşmenin yapıldığı sırada ehliyetsiz olduğunu ileri süremez.

Müteselsil borçlu, alacaklıya karşı, bütün müteselsil borçlulara ilişkin ortak def’i ve itirazları ileri sürmekle yükümlüdür. Aksi takdirde onlara karşı sorumlu olur, yani ortak itiraz ve def’ilere dayanarak borçtan kurtulabileceği oranda onlara rücu hakkını kaybeder.

Diğer yandan müteselsil borçlunun, alacaklıya karşı sahip olduğu kişisel def’ileri ileri sürmeyerek borcu ödemek zorunda kalması, diğer müteselsil borçlulara karşı rücû hakkının kaybolmasına yol açmaz. Örneğin, müteselsil borçlulardan biri hataya düştüğünü ileri sürüp iptal edebileceği borç ilişkisine icazet verip alacaklıya ifada bulunmuş olsa da, diğer borçlulara rücu hakkını kaybetmez.

D) MÜTESELSİL BORÇLULAR ARASINDAKİ İLİŞKİLER
Müteselsil borçlulardan her biri, alacaklıya yapılan ödemeden eşit bir payı üzerine almak zorundadır. Yani, alacaklıya payından fazla ödemede bulunan müteselsil borçlu, payını aşan kısım için diğer borçlulara başvurabilir. Diğer müteselsil borçlulardan her biri, ödemede bulunan borçluya karşı ancak kendi payı ile sorumludur.
Müteselsil borçlulardan biri, ödeme veya takas ile borcun tümünü veya bir bölümünü sona erdirmişse, sona eren borç oranında öteki müteselsil borçlularda kendiliğinden borçtan kurtulur. Bu durumda alacaklı tatmin edilerek borç sona erdirildiğinden, alacaklıyı tatmin eden müteselsil borçlu iç ilişkide diğer müteselsil borçlulara rücû edebilecektir.
Müteselsil borçlulardan birinden alınamayan miktarı, diğer borçlular eşit olarak üstlenmekle yükümlüdürler.
Alacaklının, borçlulardan biriyle yaptığı ibra sözleşmesi, diğer borçluları da ibra edilen borçlunun iç ilişkideki borca katılma payı oranında borçtan kurtarır. İbra edilen müteselsil borçlu, diğer müteselsil borçlulara başvuramaz. Çünkü alacaklıya herhangi bir ödeme yapmamıştır.
Borcun bir kısım borçlular için zamanaşımına uğraması sadece bu borçluyu borçtan kurtarır; diğer borçluları etkilemez.
Zamanaşımı müteselsil borçlulardan birine karşı kesilince, ötekine karşı da kesilmiş olur.
Rücu hakkından yararlanan müteselsil borçlulardan her biri, ödemiş olduğu miktar oranında alacaklının haklarına halef olur.
II – ALACAKLILAR ARASINDA TESELSÜL

Alacaklılar arasında teselsül, birden çok alacaklının varlığı hâlinde, alacaklılardan her birinin borcun tümünün ifasını isteyebilmesini, ancak alacaklılardan birine ifada bulunan borçlunun bütün alacaklılara karşı borçtan kurtulmasını ifade eder.

Alacaklılar arasındaki teselsüle öğretide “aktif teselsül” denir. Alacaklılar arası teselsül bir hukuki işlemden veya yasadan kaynaklanır. Örneğin, bankalarda açılan ve hesap sahiplerinden her birine paranın tamamını çekme olanağı veren müşterek hesaptır.

Müteselsil alacaklılardan birine ödemede bulunan borçlu bütün alacaklılara karşı borcundan kurtulur. Alacaklılardan birinin icraya veya mahkemeye başvurduğu kendisine bildirilmedikçe, borçlu alacaklılardan dilediğine ödemede bulunabilir.

İKİNCİ BÖLÜM

ALACAĞIN DEVRİ (TEMLİKİ)

I – GENEL OLARAK

Alacaklı borçlunun rızasını aramaksızın, alacağını üçüncü bir kişiye devredebilir. Alacağın devri ile birlikte, alacaklı değişir, alacak devralana geçer. Alacağı devreden borcun ifasını isteyemez, bu hak yeni alacaklınındır. Alacağın devrinin de bir sebebi vardır. Bu sebep borcun ifası, bağışlama veya bir alacak hakkı kazanmak olabilir. Alacak tahsil edilmesi için veya teminat amacıyla da devredilebilir. Bu takdirde inançlı devir söz konusudur.

II – ALACAĞIN DEVRİNİN ŞARTLARI

A) YAZILI SÖZLEŞME
Alacak, devredenle devralan arasında yapılan bir sözleşme ile devredilir. Devrin geçerli olabilmesi için borçlunun onayı gerekmez.

Alacağın devrini gösteren sözleşmenin geçerliliği yazılı şekilde yapılmış olmasına bağlıdır. Alacağın devri halinde, devreden, alacak senedini alacağı devralana vermekle yükümlüdür.

Alacaklı, aynı alacağı, iki ayrı kişiye devretmişse, ikinci devir geçersizdir. Alacağı daha sonra devralan önceki devri bilmese, iyiniyetli olsa dahi hukuki durum değişmez.

B) DEVRİN YASAKLANMAMIŞ OLMASI
Alacağın devri, kanun veya sözleşme hükümleri ya da işin niteliğine göre, devrin yasaklanmamış olması durumunda mümkündür.

Bazı alacakların, borçlunun onayı olmaksızın devrini kanun yasaklamıştır. Örneğin, BK. md. 380 uyarınca, ödünç alan, ödünç konusunu başkasına kullandıramaz (devredemez).

Alacaklı ve borçlu arasında yapılacak bir sözleşme ile alacağın devredilemeyeceği kararlaştırılabilir. Buna rağmen alacak devredilirse, devralan iyiniyetli olsa bile devir geçersizdir.

Borcun niteliğinin, ifanın bizzat alacaklıya yapılmasını gerektirdiği hallerde de alacak başkasına devredilemez. Örneğin, nafaka alacakları başkasına devredilemez.

III – ALACAĞIN DEVRİNİN HUKUKİ SONUÇLARI

Alacak, borçlu haberdar edilmeksizin devredilmişse, iyiniyetle eksi alacaklıya ödemede bulunan borçlunun borcu sona erer.

Devrin geçerli olup olmadığı, diğer bir deyişle, kimin alacaklı olduğu konusunda, eski alacaklı ile alacağın kendisine devredildiğini iddia eden kişi arasında anlaşmazlık varsa, borçlu, taraflardan birine ödemede bulunmaktan kaçınabilir ve alacağı mahkemeye veya mahkemenin göstereceği yere yatırmak suretiyle borcundan kurtulabilir. Borçlu, alacağın çekişmeli olduğunu bildiği halde taraflardan birine ödemede bulunursa, bunun tehlike ve zararına katlanır.

Borçlu, alacağın devredildiğini öğrendiği zaman, devredene karşı sahip olduğu def’i ve itirazları, alacağı devralana karşı da ileri sürebilir.

Alacak bir edim (bedel) karşılığında devredilmişse, alacağı devreden kimse, alacağın devir zamanında varlığını ve borçlunun ödeme güçsüzlüğünü, aksi kararlaştırılmadıkça, devralana garanti etmiş sayılır. Yani alacak bir edim karşılığında devredilmişse, alacağını devreden kişi devralana karşı, ayrıca bir taahhütte bulunmasına gerek olmaksızın borçlunun ödeme gücünden de sorumludur.

Alacağın devri bedelsiz yapılmışsa, devir, bağışlama niteliğindedir; aksi kararlaştırılmadıkça, devreden, alacağın devir zamanında mevcut olmayışından sorumlu değildir.

Bir alacak ifa yerine veya ifa amacıyla devredilebilir. Tarafların iradesinin kesinlikle tespit edilemediği hallerde, alacağın ifa amacıyla devredildiği kabul edilmelidir. Alacak ifa yerine devredilmişse, bu normal ifanın sonuçlarını doğurur. İfa edilmesi istenen borç sona erer. İfa yerine devredilen alacağın mevcut olmadığı anlaşılırsa, devreden, bedel karşılığı devre ilişkin hükümlere göre bundan sorumlu olur.

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

BORCUN ÜSTLENİLMESİ (NAKLİ)

I – GENEL OLARAK

Bir borç ilişkisi kurulduktan sonra borçlunun yerine yeni bir borçlunun geç­mesi gereksinimi ortaya çıkabilir. Borç ilişkisi kurulduktan sonra borçlunun, eko­nomik, mali, kişisel veya ailesel durumlarında meydana gelen değişiklikler, borca uygun hareket etmesini ve borcu ifa etmesini engelleyebilir. Bu durumda, alacaklı­nın borçludan buna rağmen, borcu borç ilişkisine uygun olarak ifa etmesinde ısrar etmesi anlamsız olacağı gibi, borca aykırılıkla ilgili hükümlerden yararlanması kendisi için yarar temin etmeyebilir. Örneğin, Yüklenici B, inşaata başlamış, geçir­diği trafik kazası sonucu uzun süre çalışamamış, başka işlerini kaybetmesi nedeniy­le mali sıkıntıya girmiştir; iş sahibi A'nın yükleniciyle olan sözleşmeyi feshetmesi, onu işyerinden uzaklaştırması, işin kalan kısmı için yeniden bir ihaleye ya da B'nin nam ve hesabına yeni bir ihaleye çıkması, gereksiz yere işlerin uzamasına ve zarar­lara yol açacak ise, yüklenici B'nin yerine bu borcu üstlenecek olan yeni yüklenici C ile aynı sözleşme koşullarında inşaatın devamı konusunda anlaşma yapması daha yararlı olabilir. İşte, bu gibi örnek olaylarda, borcun nakli önemli bir gereksinim olarak karşımıza çıkmaktadır.

II – BORCUN ÜSTLENİLMESİNİN TARAFLARI VE TARAFLAR ARASINDAKİ ANLAŞMALAR

A) BORCUN İÇ ÜSTLENİLMESİ
Borcun üstlenilmesi, öncelikle borçlunun istek ve iradesini gerektirir. Borçlunun iradesi ve isteği dışında borç ilişkisinden uzaklaştırılıp, onun yerine bir başkasının geçmesi mümkün değildir. Alacaklı, borçlunun iradesi olmadan, onun yerine borç ilişkisini bir başkasıyla devam ettirirse, borca aykırı davranmış olur. Örneğin, inşa­at yapımını üstlenmiş yüklenici B yerine, iş sahibi A, C isimli kişiyi işe devam ettiremez. Aksi halde borca aykırı davranmış olur.

Borcun üstlenilmesinde borçlu, kendisinin yerine aynı koşullarla borç ilişkisine ta­raf olacak, yani kendisinin yerine borcu üstlenecek yeni bir borçlunun bulunmasına gerek duyar. Borcu üstlenecek kişiyi, ister borçlu isterse alacaklı bulsun, daima borçlu ile borcu üstlenecek kişi arasında bir irade uyuşmasına, yani bir anlaşmaya gereksinim vardır. Bu anlaşma borcun iç üstle­nilmesi adını alır ve teknik anlamda bir sözleşmedir.

Borcun iç üstlenilmesi anlaşmasının koşullarını taraflar serbestçe kararlaştırabilirler. Borçlunun borcunu üçüncü kişinin niçin üstlendiğini taraflar arasındaki bu anlaşma belirler. Üçüncü kişi, borçlunun borcunu bir bedel (edim) karşılığında üst­lenmiş olabilir. Örneğin, yüklenici B'nin yarıda bıraktığı inşaatı, iş sahibi A ile anlaşarak, bundan elde edilecek kazancın dörtte birini B’ye vermek üzere, C isimli kişi üstlenmişse.

Borcun iç üstlenilmesine ilişkin anlaşma, yasada herhangi bir geçerlilik şek­line bağlanmamıştır. Borcun iç üstlenilmesine ilişkin anlaşmanın, karşılık gözetilmeden borçluya bir bağış olarak yapıldığı hallerde, üçüncü kişi, borçluyu, alacaklı ile ya­pacağı anlaşma ile borçtan kurtarma sözü vermiş sayılır. Bu nedenle, bura­da bir bağışlama sözü verme olduğu ve bu işlemin de geçerliliği yazılı şekle tabi olduğundan, borcun bu türden iç üstlenilmesinin yazılı şekilde yapılması gerekir.

Borcun iç üstlenilmesinin, borçlunun üçüncü kişiye sağladığı bir bedel kar­şılığında yapıldığı hallerde, tam iki tarafa borç yükleyen bir sözleşme söz konu­sudur.

B) BORCUN DIŞ ÜSTLENİLMESİ
Borcun iç üstlenilmesi kendi başına borcun üstlenilmesini sağlayamaz. Zira, borcun iç üstlenilmesi, sadece borçlu ile borcu üstlenen arasında hüküm ve sonuç doğuran bir iç ilişkidir. Borcun iç üstlenilmesine ilişkin anlaşmanın alacaklı tarafından ka­bul ve tasvip edilmesi zorunludur. Alacaklının bu yönde bir irade açıklaması bu­lunmadığı sürece borcun iç üstlenilmesi borçlu tarafta değişime yol açamaz.

Borcun dış üstlenilmesi, alacaklının, borcu üst­lenen kişinin borcun iç üstlenilmesi anlaşmasındaki iradesini kabul etmesiyle ger­çekleşir. Borcun üstlenilmesini sağlayan aşama bu ikinci aşamadır.

Borcun dış üstlenilmesi, borcu üstlenen kişi ile alacaklı arasında yapılan bir sözleşmedir. Burada, borcun iç üstlenilmesi sözleşmesinin borcu üstlenen kişi tarafından ifası söz konusudur. Borcu üstlenen kişi, alacaklı ile borcun dış üstlenilmesi anlaşmasını yaptığı anda, artık borçlu borçtan kurtulur, onun yerini borcu üstlenen kişi alır. Buna göre, borcu üstlenen kişi borçluya karşı borcun iç üstlenilmesi anlaşmasından doğan edimini, alacaklı ile borcun dış üstle­nilmesi anlaşmasını yaptığı anda ifa etmiş olur.

III – BORCUN ÜSTLENİLMESİNİN HÜKÜM VE SONUÇLARI

A) ALACAKLI BAKIMINDAN
Borcun üstlenilmesi, sadece borçlu tarafta değişime yol açan bir hukuksal işlemdir. Buna göre, borcun üstlenilmesi, borçlu dışında borç ilişkisinin konusunda ve koşullarında bir değişikliğe yol açmaz. Borç­lunun şahsına bağlı olanlar dışında kalan tüm haklar aynen varlığını devam ettirir­ler. Alacaklı, borçluya karşı kullanabileceği tüm asli ve fer'i hakları, aynen bor­cu üstlenen kişiye karşı da ileri sürebilecektir.

B) BORÇLU BAKIMINDAN
Borcun üstlenilmesi sözleşmesinin kurulduğu andan itibaren borçlu sorumluluktan kurtulur. Borçlunun sorumluluğu kural olarak bu andan itibaren ortadan kalkar. Bunun sonucu olarak, borcun üstlenilmesi sözleşmesinin kurulma anına kadarki borçlar­dan borçlu sorumlu olur. Ancak, alacaklı ile borcu üstlenen kişi arasındaki anlaş­mayla, borçlunun daha önce muaccel hale gelmiş borçlarından da kurtulacağı, bun­ların borcu üstlenen kişiye geçeceği kararlaştırılabilir.

C) BORCU ÜSTLENEN (YENİ BORÇLU) BAKIMINDAN
Borç ilişkisinden doğan sorumluluk, borcun üstlenilmesi anlaşmasıyla birlikte, bor­cu üstlenen kişiye geçer. Borcu üstlenen kişi, sadece sorumluluk değil, borç ilişkisinden doğan sa­vunma araçlarını da kazanır. Bu savunma araçlarının başında, alacaklıya karşı kullanılabilecek olan def'iler gelir. Borçlunun alacaklıya karşı ileri sürebileceği def iler, borç ilişkisine ilişkin olabileceği gibi, kendi şahsına ilişkin de olabilir. Örneğin; borcun muaccel olmadığı, ödemezlik defi, âdi kefalet sözleşme­sinde tartışma veya rehnin paraya çevrilmesi defi gibi savunma araçları borcu üstlenen kişiye geçer.

Borçlunun şahsına ilişkin def'iler borcu üstlenen kişiye geçmez.

Borcu üstlenen kişinin alacaklıya karşı ileri süremeyeceği defiler arasında, borçlu ile yaptığı borcun iç üstlenilmesi anlaşmasından kaynaklanan defiler yer alır. Borcun üstlenilmesi anlaşmasının sebebini oluşturan borcun iç üstlenilmesi anlaşma­sının tarafları, borcu üstlenen ve borçludur. Borç ilişkilerinin nisbîliği ilkesi gere­ğince, bu ilişkiden doğan haklar ve borçlar üçüncü kişilere karşı ileri sürülemez. Örneğin; yeni borçlu borcu bir bedel karşılığında üstlenmişse, alacaklıyla borcun üstlenilmesi anlaşmasını yap­tıktan sonra borçlu bu bedeli ifa etmediği halde, alacaklıya olan borcu ifa etmek zorundadır. Yeni borçlu, alacaklıya "borçlunun borcun üstlenilmesi bedelini ödemediği"ni, yani "ödemezlik defini" ileri süremez.
Mert Ali
Mesajlar: 130
Kayıt: 09 Eki 2016 15:09
İletişim:

05 Kas 2016 16:17

BORÇLAR HUKUKU 1
BORÇLAR HUKUKU DERS NOTLARI
1.Alacaklı, Borçlu, Edim nedir
Alacaklı:Borç iliskisinde borçludan bir edimde bulunmasına isteme olan kisi
Borçlu:Borç iliskisinde alacaklı karsısında bir edimde bulunmakla olan kimse
Edim:Borç iliskisinin konusu edim çesitleri : yapma yapmama,sahsi-maddi edim,sürekli-ani edim,bölünebilir –bölünemez edim olumlu edim :ücret
vermek, olumsuz edim: rekabet yasagı
2.Borcun Kaynakları Nelerdir
• Hukuki islemlerden ve özellikle sözlesmelerden dogan borçlar
• Haksiz fiillerden dogan borçlar
• Sebepsiz zenginlesmeden dogan borçlar
3.Hukuki islemlerin özellikle sözlesmeden dogan borçlarının açıklayınız
Hukuki islem sonuç dogurmaya yönelmis irade açıklaması
1.İrade açıklaması:kisinin iç lamine iliskin husustur dıs aleme aktarma diyebiliriz irade açıklaması acık veya örtülü bir biçimde yapılmıs olabilir her
ikisice sonuç baglar susma örtülü kabul sayılmaz çünkü kimse hukuki cevap vermek zorunda degil bazen susma örtülü beyan kabul edilir söyle
teklifte bulunan kimse uygun sartlarda isin özel niteliginden gerekse durumun gereklerinde dolayı karsı tarafın kabul beyanını beklemek zorunda
olmayıp da teklif uygun bir süre içinde redde olunmamıs ise sözlesme gerçeklesmis demektir bu durumunda karsı tarafın örtülü beyanı sayılacak
2.Hukuki sonuç:hukuki sonuç olusması iradenin açıklanması yetmekte bu iradenin bir hukuki sonuç yönelmesi ve bu sonuçun hukuk düzenince
tanıması gerekir gerçek ve ortak amaçlar arastırılması gerekir
4. Hukuku islemler kaça ayrılır
1.Hukuki isleme katılan tarafların sayısına göre yapılan ayrım
Birikisinin iradesi açıklamasıyla yeterli ise tek taraflı hukuki islem iki kisi olunca iki veya çok taraflı islem tek taraflı huk islemler:vasiyet fesih takas
beyanı iki veya çok taraflı hukuku islemler: sözlesme ve karalar
2.Borçlandırıcı islemler (taahhüt-tasarruf islemleri)
Borçlandırıcı haklar bir hakkı dogrudan dogruya etkide bulunmayan sadece malvarlıgının pasifini artıran islemler tasarruf islemleri ise hak dogrudan
dogruya etki eden yani devreden degistiren veya sona erdiren islemleri borçlandırıcı islemler örnek kendine ait olmayan mal için satıs sözlesmesi
düzenlemis ise malı teslim etme borcu yüklenmistir tasarruf islemler borcu yaratan degil bir hakkı dogrudan etkileyerek onu ortadan kaldıran
azaltan hukuki islemler bir kimsenin mülkiyetindeki bir seyi baskasına devretmesi alacagın temliki örnek verilir
Arasındaki fark:
• Tasarruf islemleri borçlandırıcı islemlerden dogan borcu yerine getiren islemlerdir
• Tasarruf islemlerinin sonuç dogurması tasarruf edenin islemi yaptıgı sırada tasarruf yetkisine sahip olmasına baglıdır
• Borçlandırıcı islemlerde islemi yapan kisinin tasarruf yetkisine sahip olması gerekmez
• Tasarruf islemleri bir hakkın devri sonucu dogururlar ve bir kez yapabilir
• Tarih itibariyle ilk yapılan tasarruf islemi öncelik ilkesine göre geçerlidir
• Borçlandırıcı islemlerde ise esitlik ilkesi geçerlidir
3.Saglar arası islemler / Ölüme baglı islemler
Hukuki islem sonuçları irade açıklanmasında bulunan kisinin saglıgında dogruyorsa saglar arası hukuki islemlerden söz edilir irade açıklaması
bulunan kisinin ölümünden sonra meydana gelirse ölüme baglı hukuki islem söz edilir ölüme baglı tasarruflar ve bagıslar grubuna girer
4.Diger hukuki islemler
a)Sekle ve sekle baglı olmayan islemler borçlar kn.sekilsizlik yada sekil serbestligi ilkesini benimsemistir.
b)İvazlı /İvazsız islemler:yapılan hukuki islem ödeme karsılıgı ise ivazlı karsılıgı yoksa ivazız satım sözlesmesi ivazlı vasiyet ise ivazız
c)Sebebe baglı islem/Sebebe baglı olmayan islemler:sebep bir hukuksal islemin yapılmasında etken olan nihai amaçtır.kazandırıcı islemin hukuken
geçerli olabilmesi sebebin geçerliligine baglı ise sebebe baglı islem degil ise sebebe baglı olmayan bir islem söz konusudur
5.Sözlesmeyi açıklayınız
6ki tarafın karsılıklı ve birbirine uygun irade açıklamalarıyla meydana gelen hukuki isleme sözlesme denir sözlesme sözlesme iki taraflı hukuki
islemdir
• Bir taraf borç altında ise tek tarafa borç yükleyen sözlesme(bagıslama) denir
• Borç sözlesmeleri genel olarak saglar arası bir hukuki islemlerdir
• Sözlesmelerde sekil serbestligi vardır
Sözlesmenin unsurları:
a)İrade:En önemli unsur
b)İradenin açıklanması:Dıs dünya yansıyan insan iradesi ruhsal bir olgu ruhsal bir olgu hukuksal bir olgu degildir. Sözlesmenin olması için iradenin
açıga vurulması gerekir.
c)Karsılıklı irade: Tek taraflı bir irade yeterli degil en az iki iradenin karsılıklı olarak iradelerini açıklaması gerekir.
d)Konu: Edim de dahil olmak üzere sözlesmeyle meydana gelen iliskinin tümü sözlesmenin konusudur.
6.Sözlesmenin kurulma asamaları nelerdir
• İki tarafın karsılıklı birbirine uygun suretle rızalarını beyan tamam olur
• İcap (teklif öneri) önce açıklayana denir sonra açıklayana kabul denir
• İcap sözlesme yapma çagrısıdır tek taraflı hukuki islemde icap karsı tara ulasınca sonuç dogurur
• Sözlesmenin esaslı noktasını içermeyen ve karsı tarafa kabul edildiginde sözlesmeyi Kurulabilecek olgunlukta olmayan beyanlar icaba davet sayılır
• Bir beyanın icap mı davet mi olup olmaması beyanın yorumlanması gerekir tarife ve fiyat Listesinin gönderilmesi icap sayılmaz fiyatını gösteren
sergilenmesi icap sayılır bir beyanın Kabul sayılabilmesi için içerik olarak icaba uygun olması gerekir
6cap in özellikleri:
• İcap zaman olarak kabulden önce yapılır
• İcap kesin olarak bir kabul çagrısı önerisidir
• İcap tek taraflı hukuki bir islem olup karsı tarafa ulasınca sonuç dogurur
• İcap gaipler arasında ise özel bir düzenlemeye tabidir
• İcapçı belli kosulların gerçeklesmemesi halinde icaptan dönebilir
• İcap belli sekil e baglı degildir yazılı yada sözlü olabilir
Kabulün özellikleri:
• Kabul sözlesme yapma önerisinin uygun görülmesi bu dogrultuda irade açıklaması
• Kabul sonuç dogrucu bir islem oldugundan icaptan daha önemlidir
• Sözlesmenin olması için kabulün icaba uygun yapılması gerekir
• İcabı degistiren kabul yeni bir icap sayılır
• Kabul açık ve örtülü olmak üzere iki sekilde olabilir
• Bazı durumlarda susma kabulden sayılmıs
• Kabul bu iradeyi açıklayan kisiyi baglar kabul ile sözlesme kurulmus olur
• Sözlesmenin unsurları kabul haberinin gönderildigi an baslar
7.Sözlesmede sekil açıklayınız
1)Geçerlilik
a)Kanunu: yazılı ve resmi
b)İrade
2)İspat
1)Geçerlilik
kanunu açıklık olmadıkça hiçbir sekle tabi degildir taraflar serbesttir
Bir sekle tabi ise kanunu geçerlilik sartı olarak sekçili aradıgı durumlarda yazılı ve resmi Seklinden bahsetmek gerekir resmi sekil .isletmenin yetkili
bir makam veya sahıs önünde Yasaların aradıgı usul ve kosulları uyularak yapılması
2)İspat.kırk milyon geçtigi zaman ispatlanması gerekir
8)Sözlesme serbestligini sınırlayan haller
a)Emredici kanun hükümlülerini aykırılık:yapıldıgı zaman kanuna karsı hile
b)Kamu düzenine aykırılık
c)Ahlak ve adaba aykırılık
d)Kisilik aykırılık
e)Konusu imkansız olan sözlesmeler:sözlesme yapma vadi(ön sözlesme)
9)Gabin nedir
Sözlesme yapılırken diger tarafı sömürmesi olusması:
a)Objektif sart:ivalar arasındaki açık bir nispetlik bulunmaktadır
b)Sübjektif sart:nizbetsizlik zarara ugrayacak tarafın tecrübesizliginden zor durumdan veya hafifliginden yararlanması
Hükümleri:
• Gabide kalan kisi sözlesmenin yapılmasından sonra 1 sene sonra iptal eddirebilir
• Yargıç zamanı kendi tespit etmesi
• Tazminat davası açılabilir
10.Sözlesmede irade ile beyan arasında uygunsuzluk hallerini açıklayınız
1)6rade ile beyan arasında istenerek yaratılan uygunsuzluk
a)Saka beyanı
b)Zihni kayıt
c)Muvazaa
2)6rade ile beyan arasında istenmeden meydana gelen uygunsuzluklar(irade sakatlıkları)
a)Hata
b)Hile
c)Tehdit
Tek tarafın istedigi uygunsuzluk hallerini saka beyanı zihni kayıt ikidir saka beyanı:karsı tarafın beyanını ciddiye almayacagı kanısında hareket
ederek gerçek iradesini uymayan bir beyanda bulunursa saka beyanı söz konusudur bu kurallar baglayıcı degildir
Zihni kayıt:beyan ettigi seyi istemiyorsa örnegin kefil oldugu veya otomobil satın aldıgını beyan ettigi halde içinden arzu etmiyorsa v…. Bu tür
beyanlar geçerli olup beyanda bulunan sahsi baglar
Muvazaa(danısıklılık): üçüncü sahısları aldatmak i amacıyla gerçek iradelerini uymayan bir islem yapmaları ve görünürdeki bu islemin kendilerine
baglamayacagı konusunda anlasmalarıdır taraflar bazen islemin alında gerçek iradelerin uyan baska bir islemide Gizleyebilir iki sekilde :
a)Mutlak (adi )muvazaa :tarafların gerçek iradelerine uymayan bir islem yapmaları ve görünürdeki bu islemin kendilerini baglamayacagı konusunda
anlasmalarını ifade eder
b)Nispi muvazaa: tarafların gerçek iradelerini uyan islemi bir görünürdeki islem altında gözledikleri muvazaa olayı farklı gizli olmasıdır ancak her iki
muvazaa halinde taraflar arasındaki görünürdeki islemin hüküm tanımayacagı konusunda bir muvazaa anlasması vardır
her iki Side gerçek iradesini uymayan islem batıldır.
Muvazaanın hükmü:
Hükümsüzdür.gizli islem geçerli sayılır nispi muvazaa gizli islem sekil sartlarına uygun olara yapılmıssa geçerlidir. Muvazaalı islemin geçerligi iyi
niyetli üçüncü kilere karsı ileri sürebilir. Muvazaalı islem adi veya senede baglı ise tanıkla kanıtlayamaz hukuki islem resmi sekilde yapılmıs ise adi
senetle ile ispatlarlar 3 kisiler muvazaa iddialarını ispatyabilir.
a)Hata :sözlesmenin taraflarının birinin yanılarak gerçek iradesini uymayan bir beyanda bulunmasıdır esaslı hatalar hataya düsene sözlesmeyi iptal
hakkı verir borçlar kn. Bazı geleneksel beyan hatası hallerini baslıça esaslı hata halleri dikkate almıstır.
Sözlesmenin niteliginde hata – sahısta hata –miktarda hata bunların yanında beyan ve saik hata hallerinde söz konusu olur olur hatanın esaslı
sayılması için hem objektif hemde sübjektif kosulun olması gerekir
Saik hata:kisinin beyanda bulunurken yaptıgı degerlendirmeler ve tahminlerde yanılmasını ifade eder
b)Hile: bu durumda ise sözlesmenin taraflarından biri karsı tarafın hilesi sonucu yanılmıstır esaslı olması bile iptal davası acar
c)Tehdit Korkutma.ikrah):
Taraflardan biri yapmak istemedi bir sözlesmeyi kendisine veya yakınlarından birbirine agır ve derhal meydana gelecek bir baskı halinde yapılmıs
ise 3. kisiye yapsa bile iptal
11.Hata kaça ayrılır
1)Beyanda hata
a)Esaslı olmayan
b)Esaslı
1)Kanunda sayılan
Sözlesmenin niteliginde hata
Sözlesmenin konusu olan seyde hata
Sahısta hata
Miktarda hata
2)Diger durum yargıç takdiri
2)Saik hata
a)Esaslı olmayan
b)Esaslı
1)Sübjektif
2)Objektif
12)Sözlesmede hükümsüzlük(butlan ve iptal kabiliyeti) anlatınız
1)Butlan (kesin hükümsüzlük)
Belli bir sakalık nedeniyle bastan itibaren kedisine baglanan hukuki sonuçları dogurmayan ve geçerli hale getirilmeyen islemlerdir
Butlan sebepleri:
• Ehliyetsiz temyiz kudretinden tam ehliyetsiz olma)
• Sekle aykırılık
• Muvazaa
• Sözlesmenin konusunda emredici hükümlere kamu düzenine ahlaka kisilik haklarına veya imkansa olması
Butlanın sonuçları hükümsüzdür bastan hukiki islem dogurması yeniden yapılması gerekir Uygun olmaması acısından butlan 3 kisilere yansır
2.6ptal kabiliyeti:
Sakat olan sözlesmenin tam olarak hükümsüz hale gelmesi için eksik bulunan gecerlilik sartı ile kanunen tarafa iptal hakkı tanınmıs olmasıdır . bu
bozucu yenilik doguran bir haktır
gerçekten irade fesadı hallerinde iptal hakkı sahibi (hataya düsen hile sonucu yanıltılan ve korkutulan taraf) sözlesmeye bastan itibaren baglı
degildir buna karsılık karsı taraf baglıdır.
6rade fesahı ugrayan taraf hata ve hilede ögrenmede tarihinden itibaren korkutma ise bunun etkisinden ortadan kalktıgı tarihten itibaren 1 yıl
içinde sözlesmeyi iptal etmese sözlesmeyi icazet vermis sayılır ve sözlesme onun bakımından baglıyıcı hale gelir 1 yıl hak düsürücü süredir iptal
hakkı için dava açılmasına gerekmez
12.Temsil nedir
Baskası adına islem yapılması yetki veren temsilci üçüncü sahip(temsilcinin yetki veren hesabına islemde bulunacagı kisi) yetki veren tek taraflı bir
hukuki bir islemle temsilciye üçüncü sahısla islem yapma kudreti ve donatmakta temsil bu özelliyle vekaletten ayrılmakta
çünkü vekalet bir sözlesmedir vekile isin yapılması yükümlügü yüklenmekte
13.Temsilin türleri nedir
a)Dogrudan (vasıtasız)temsil:temsilci yetki veren nin hesabına ve adına davranırsa dogrudan temsil söz konusudur gerçek temsilcidir bütün
sorumluluklar (alacak ve verecek ) yetki verene üzerinde dogmaktadır
1.Temsil yetkisi : temsil yetkisi yetki verenin tarafından tek taraflı bir irade acıklamasıla verilmesi sekle tabi degildir.yetkinin içerigini veren
tarafından belirler her zaman sınırlar kanun bazen özel yetki verilmesini aramıstır tasınmazı devretmek veya hakla sınırlamak bagıslama dava
açmak
ayrıca temsil sona erdiginde 3 kisileri korumak için bazı hükümler yer verilmistir belge ile verilmis ise yetki belgesini geri vermek zorunda
2.Baskasına adına davranma :islem yaparken baskasına adına davranması gerekir aksi takdirde alacak –verecek kendine yansır
b)Dolaylı (vasıtalı )temsil:
Dolaylı temsilde temsilci yetki veren hesabına fakat kendi adına davranmaktadır alım satım komisyoncusu hukuki islemler ilk önce temsilcinin
üzerinde dogar daha sonra bunları alacagın temliki ve borcun nakli kurallarına göre yetki verene devreder
14.Yetkisiz temsil nedir
Baskası adına sözlesme yapan kimsenin temsil yetkisi yoksa yetkisiz temsil denir temsilcinin yetkisinin sona erdigi veya yetkisinin sınırlarını astıgı
durumlarda yetkisiz temsil söz konusudur
bir baskası temsili olmadıgı halde baskasının adına sözlesme yapınca icazet (onay)vermedikçe bu sözlesmeye baglı olmaz
böyle durumda (menfi zararın) tazmini hakkında dava açılabilir temsilci sıfatının takının kimse kusurluysa müspet zararı ödemeye de mahkum olur
15.Haksız fiilden dogan borçları açıklayınız
iki sekilde karsımıza geliyor a)borcu((söylesmeye ) aykırılık ve b)haksız fiiller
a)Borca aykırılık : bir zarar dogmustur
b)Haksizlik fiil:bir zarar dogmamıstır ancak zarar verici (fiil)sonucunda zarar veren için bir tazminat borcu söz konusu olacaktır
16)Haksiz fiilin unsurları
a)Hukuka aykırılık
b)Zarar: Maddi ve manevi olabilir maddi zarar malvarlıgının mevcut durumu ile haksiz fiilden önceki durum arasındaki fark fiil bir zarar olabilecegi
gibi kardan yoksun kalma seklinde olabilir manevi zararda kisinin kısmın sahsiyet haklarına tecavüz söz konusudur
c)Kusur: Kusur hukuka aykırı sonucun istenmesi (kast) veya bu sonucu önlemek için gerekli iradenin gösterilmesidir.(ihmal)
irade unsuruna sahip olan kusur ehliyetine sahiptir ve haksiz fiilden sorumlu tutabilir. Kusurun ispatmakla yükümlü kisi zarar görendir
d)Nedensellik (illiyet bagı):
Nedensellik bagı konusunda uygun illiyet bagı teorisi kullanılır haksiz fiil ile zarar arasında nedensellik bagı varlıgını kabul edilmek için söz konusu
fiil normal hayat tecrübelerine ve hatanın normal akısına göre zarar verici sonucun dogmasına elverisli olması gerekir
17)Kusursuz sorumluluk halleri nedir
• Tehlike sorumlulugu baskaları için tehlike yaratan bir faaliyetle bulunan girsimçi kusurlu olmasa dahi bu girisimin yol açtıgı zarardan sorumlu
tutulmamalıdır
• kusursuz sorumlulugun en önemlililerin bir istihdam edenlerin sorumlulugu
18)Haksiz fiilin hükümleri
Haksız fiil isleyen kisi magdurun zararına tazmin etmek zorundadır zarar görenini zararı ve sorumlu sahsi ögrenmesinden itibaren 1 yıl gerçeklestigi
andan 10 yıl zaman asımı
19)Sebepsiz zenginlesmeden dogan borçlar nedir ve unsurları
Bir kisinin malvarlıgında haklı bir sebep olmaksızın bir diger kisinin malvarlıgı aleyhine meydana gelen zenginlesme unsurları:
a)Zenginlesme: sebepsiz zenginlesme davanın açılmak sekil sart
b)Fakirlesme : bir zenginlesirken bir kisinin fakirlesmesi
c)Nedensellik bagı:
d)Haklı bir sebebin bulunması: örnek.
Hukuki sebep geçerli degil ise yahut borç olmayan sey ödenmisse
Hukuki sebep gerçeklesmemisse
Hukuki sebep sonradan ortadan kalkmıssa
20)Sebepsiz zenginlesmenin hükümleri
• Sebepsiz zenginlemeden dogan borç iade
• Sebepsiz zenginlesmeden davası sahsi niteliktedir
• Zenginlesen kötü niyetli ise zenginlesmenin tümünü iade etmek zorunda
• Zenginlesme iyi niyetli ise iade borcu geri verme zamanındaki zenginlesme
miktarı ile sınarlıdır 1 yıl ve 10 geçmesi zaman asımı
21)Borcun ifası nedir.
İfa borç iliskinin konusu olan edimin borçlu tarafından alacaklıya karsı yerine getirilmesi böylece borcun sona erdirilmesi
Konusu para ise memleket parası ile ödenir,
Yabancı para borcunun vadesinde ödenmemesi halinde alacaklı bu borcun vade veya fiili ödeme gününki rayicin göre TL ödenmesi gerekir
22)İfa yerini açıklayınız
• para borçları alacaklının ikametgahında
• Sözlesmeli stilim parça borçlar: sözlesme yapılırken o seyin bulundugu yer
• Diger tüm borçlar: borcun dogumu zamanında borçlunun oturdugu yerde (borçlunun ikametgahında) ifa olunur
23) İfa zamanı
• İfa zamanı alacaklının borcun ifasını isteyebileçegi andır(muacceli yet anı) muacciliyet Etmemis borç istenemez
• Kural olarak her borç dogdugu anda muaccel olur ve hemen ifası istenebilir
• Ayın bası veya sonu tabirlerinden ayın 1 v son günleri anlasılır
• Süre gün olarak ise sözlesmenin yapıldıgı gün sayılmaz sürenin son günü muaccel olur
24)Alacakların temerrüdü nedir
Alacaklı temerrüdü alacaklının alacaklının haklı bir neden olmaksızın borçlunun edimini ret etmesi borçlunun diyebiliriz
Sonuçları
A-Bir seyin teslimine iliskin borçlarında
Mali tevdi
Malı sattırıp bedeli tevdi
B-Diger borçlarında
Borçlu temerrüdü göre sözlesmenin feshi
Alacaklı tmerüdünün en önemli sonucu tevdi veya sözlesmenin feshi yoluyla borçluya Borçtan kurtulma imkanı vermekte
1)Borcun konusu bir seyin teslimi ise borçla tevdi ile borcundan kurtulabilir tevdi ile borçlunun borcundan kurtulabilmesi ancak baskasına teslimi
mümkün olan edimler için söz konusudur seyin nereye tevdi edilecegini yargıç belirler
2)Buna karsılık borcun konusu bir seyin teslimi degil ise borçlu borçlunun temerrüde kurallarına öre sözlesmeyi feshedilir
25)Borçlunun temerrüdü
Borçlunun temerrüdü iflası mümkün muaccel bir borcun borçlu tarafından zamanında yerini getirilmesidir . borçlunun sartları borculunun sartları
Borcun muaccel olması ve ve alacaklaının ihtira :
a)Borcun muaccel olması:alacaklı borculudan ifayı talep ve dava edilecegini anın gelmis olmasını ifade eder ancak borçlu ifaden kaçınmak
hususunda bir defi (savunma) hakkında sahipse bu hakkını ileri sürerek temerrüde düsmekten kurtulmak
b) Alacaklının ihtarı:
tacirler arasında ihtarların noter . iadeyi tahh. Veya telgraf bazı durmalarda ihtira gerek kalmaz biri borcun ifa edeçegi günün taraflarca birbirini
belirlenmesi digeri ise sözlesmede birbirine vadeyi ifa gününü belirleme borçlunun kusuru hiçbir rol oynamaz
26.Temerrüdün genel sartları
a)Gecikme tazminatı
Borcun temerrüde düsmesi gerekir borcun gecikmesiyle ilgili gelen zararlar
fiili zarar: niteligindeki gecikme zararı alacakların malvarlıgında fiili olarak azalma
ödenecek gecikme tazminatının baslangıç tarihi borçlunun mütemenit oldugu tarihtir
b)Kaza halinde sorumluluk : temerrüde düsen borçlu bundan sonra kaza ile meydana gelecek zararlardan sorumludur temerüden itibaren hasar
borçluya ait olmaktadır
27)Para borçlarında temerrüdün sonuçları
Alt sınırı olusturmak üzere temerrüt faizi (geçmis günler faizi) ödenmesi sözlesmede belirtilmemis ise tcmb 3 aralık günü kısa vd. kredi
islemlerindeki uygulandıgı reeskont oranı üzerinden degerlenir. Temerrüt faizi akdi faiz miktarından az olamaz
28)Tam iki taraflı (karsılıklı ) snallgmatik sözlesmeler nedir
Daha öncede belirtildigi gibi her iki tarafı da borç altına sokan sözlesmelere iki tarafı borç Yükleyen sözlesmeler denir bu sözlesmeler içinde bir
tarafın edimi karsılıgında diger tarafın da mutlaka bir karsı edimin karsılıgında diger tarafında mutlaka bir karsı edimin Yüklendigi yani edimin
degisiminin söz konusu sözlesme
Alacaklıya 3 seçimlilik hakkı tanınmakta
Aynen ifa ile birlikte gecikmeden dogan zararın tazmini talep etmek
Aynen ifadan vazgeçip müspet zararın tazmin talep etmesi
29)Hangi durumlarda ek süre tayine gerek yoktur
• Borçlunun durumunda mehil vermenin etkisiz kalacagı anlasılırsa
• Borçlunun temerrüde sonucu olarak Borcu ifasını alacaklı acısından için faydasız kalmıssa
• Sözlesmede borç için kesin vade kararlastırılmıssa
30)Borcu sona erdiren sebepler
Tecdit(yenileme) alacaklı ve borçlu sıfatlarının birlesmesi ifa imkansızlıgı takas ve zaman asımı
31)6bra nedir hükümleri nelerdir
İbra alacakların borçluya yaptıgı bir sözlesmeyle alacagından vazgcerek borçluyu borçtan kurtarması bütün borçları sona erer
32)Borcun yenilenmesini açıklayınız hükümleriyle
Yeni bir borç meydana getirilmesi yenileme borcun konusu sebebinin ve tarafların degistirilmesi
Geçerli bir borcun varlıgı
Yeni geçerli bir borcun meydana gelmesi
Tarafların yenilme niyeti bulunması
Bu arada kanunda cari hesap sonuna deginilmistir bir alacagın cari hesaba kaydedilmesi ile borç yenilenmistir sayılmaz borç ancak hesap kapatılıp
karsı tarafça kabul edilince yenilenmis olur
33) Takas tanımı ve hükümleri nelerdir
Takas iki kisi arasındaki aynı cinsten karsılıklı borçların bunların birinin tek taraflı Beyanıyla sona erdirilmesi
Sartları:
• Taraflar birbirinden alacaklı olmalıdır
• Konu aynı olmalı
• Borçların istenebilir olması
• Takastan feragat edilmistir olmamalıdır
• Takas beyanı yanı talep hakkının kullanılması ile gerçeklesir
34)Zaman asımı tanımı ve hükümleri nelerdir
6ki normda olmaktadır kazandırıcı (iktisadı) ve düsürücü (ıskatı) zaman asımı iki aynı anlamda kullanmak
a)Kazandırıcı zamanasımı: esya hukukunda bir aynı hakkın belli sartla belli süre devam eden zilyetlik sonucu kazanılmasını ifade eder ve burada
konumuz dısındadır
b)Düsürücü zaman asımı: belli süre içinde hakkını talep etmemis olan alacaklının alacagını dava yolu ile elde etme hakkını imkanını kaybetmesi
zaman asımında alacak sona ermez talep ve dava edilemez
35)Kusursuzluk imkansızlık nedir
6fa imkansızlıgı mevcut borcun borcun cebri icra yoluyla la elde edilemeyecek hale gelmesidir.
36)Alacagının temliki nedir
Alacagı devreden ile alacagı devralan arasındaki yapılan sözlesme alacagın alacagı Devralan geçirilmesini ifade eder borçlu sözlesme dısındadır
Sartları
• Yazılı temlik sözlesmesi: temlik edenin imzası yeterli
• Alacagın temliki yasaklanmamıs olması:
37)İsimli Sözlesmeler nedir
Yasada düzenlenmis sözlesmelerdir
a)Devir borcu doguran sözlesmeler:
hakkın (mülkiyetini ) devinden borcu dogururlar satım trampa bagıslama
b)Kullandırma sözlesmeleri.:
bir seyin kullandırılması kira , ardiye,ödünç(karz)
c)6s görme sözlesmeleri
vekalet eser sözlesmeleri
d)Saklama sözlesmisi: vedia ardiye tevdi sözlesmeleri
e)Teminat sözlesmeleri:
teminat sözlesmeleri mevcut bir borcun ifasını temin amacı güden sözlesme asıl bir borç sözlesmenin ferileri niteligi tasırlar
f)Sonuçları ve talih ve tesadüfe baglı olan sözlesmeler
butün sözlesmeler edimin yerine getirilip getirilmedigini ve bunun kapsamını önceden belli olmayıp büyük ölçüde rastlantıya yada tarihe baglanır
kumar ölünceye bakmak gibi sözlesmeler örnektir
g)Ortaklık sözlesmeleri:
38)İsimsiz sözlesmeler
a) Karma tipli sözlesmeler : esitli sözlesmelerin unsurlarını bir araya getirmekle beraber sözlesmeden bagımsız bir nitelik tasırlar örnek: kapıcı söz.
Arsa payı kat karsılıgı faktorıng
) b Kendi özgü yapısı olan sözlesmeler:
yasada düzenlenmis bulunan sözlesmelere iliskin unsurları tümüyle yada bölümüyle içermez ler hakem sözlesmeleri sulh sözlesmeleri garanti
sözlesmeleri lesing banka teminat sözlesmeleri
39)Kefalet açıklayınız
kefaletin nitelikleri
a)Ferilik: kefalet akdinin en önemli vazgeçilme özelligi kefaletin geçerli olması için bir asıl borcun olması gerekir
b)Talilik: kefalet tali yani ikinci derecede bir akildir ilk basta borçlu takip edilmeli
c)6vazsızlık: kefalet akdi sadece kefile yükümlülük yükler
kefaletin konusu para ile belirler bilir bir borçtur. Kefalet hükümleri para ile tazmini mümkün olan her türlü borç hakkında uygulanır ancak bu borç
banksına ait olmalıdır
40)Kefilin geçerlilik sartları nelerdir
• Geçerli bir asıl borcun varlıgı
• Kefalet akdinin geçerli bir sekilde akidletmis olması kefalet sözlesmesinin yazılı ve Sorumlulugu azami miktarı gösterilmelidir
41)Kefilin çesitleri nelerdir
a)Adi kefalet:
Müteselsil olarak borç altına girdiginin açıkça belirtilmedigi ve kanunlarda açıkça belirtilmedigi veya kanunlarda açıkça müteselsil kefaletin kabul
edilmedigi haller adi kefalet de
söz konusudur bu düzenleme kefilin lehindir asıl borçlu takip edildikten sonra kefile basvuruluyor
b)Müteselsil kefil:
c)Birlikte kefil:
d)Kefile kefalet:
Alacaklıya karsı daha önce kefil olmus veya alacak kimsenin borcuna tekeffül etmektir akit kefile kefil ile alacaklı arasında yapılmaktadır ilk kefil ise
borçludur
e)Rucua kefalet:
Rucua kefil ilk kefile karsı asıl borçlunun ödeme gücünü tefakkul etmektedir akdin tarafları ilk kefil ile rucua kefildir rucua kefalet aksi
karalastırılmamakta adi kefalet niteliktedir,
42)Kefaletin sagladıgı hukuki iliskilerinin hükümleri
A-Kefilin durumu:
1) Ödeme yükümlügü
Kefalet akdi ile kefil aynen eda borcu altına girmez kefil ölünce mirasçılara geçer
2)Defi hakları
Defil ayrıca sahra ait defileride sürebilir
B)Alacaklının durumu
1- Ödemeyi talep hakkı
2-Kefalet hukunda dogan yükümlükleri , alacaklı borçlunun ifasını üzerine alacagı nı iflas masasına kaydettirme ve iflasın açıldıgını kefile bildirmekle
yükümlü
C)Borçlunun durumu
1)Kefilin ödemeyi borçluya ihbar yükümlügü
2)Kefilin borçludan teminat talep edilecegi haller
3)Ödemede bulunan kefilin asıl borçluya rucu
43) Bankalar kn. Acısından kefalet
Bankaların gayri nakdi krediler,teminat mektupları, kefaletler, acal,ciro ve kabuller
44) İcra ve iflas kn. Açısından kefalet
6cra dairesinden 3 kisiler kefil olmaktadır bunlar mütesesil kefalet hükmündedir alacaklı Alacagını iflas asasına kaydettirmek ve iflasın açılısından
defile haberdar etmek zorunda
45) Ödünç (karz) nedir
Karz bir akittir onunla ödünç veren bir miktar paranın yahut diger bir misli seyin Mülkiyetine ödünç olan kimseye nakil ve bu kimse dahi buna karsı
miktar ve vasıfla ayni Neviden seyleri geri vermekle mükellef olur
Unsurları nelerdir:
• Ödünç verilecek bir miktar para ya misli esya
• Ödünç konusu seyin mülkiyetinin ödünç alana geçirilmesi
• Ödünç alanın seyin esit miktar ve aynı nitelikte benzerine vermeyi üstlenmesi
• Geri verme borcu ödünç sözlesmenin ana unsurlarından
• Adi karzda faiz ödemesi için sözlesmede kararlastırılmıs olması
• Ticari karzda faiz her zaman ödenir
46) Eksik borçların özellikleri nelerdir
Zaman asımı süresinin dolması ile talep ve dava hakkının düstügü ancak kendisinin devam ettigi
Borçlu kedi istegi ile Borcunu ödeyebilir
Bu borçlara ifa edilebilir ancak dava edilemez borçlar denir
Bu borçların ödenmesinde zenginlesme ve bagıs sayılmaz
Mert Ali
Mesajlar: 130
Kayıt: 09 Eki 2016 15:09
İletişim:

05 Kas 2016 16:18

ÇALIŞMA SORULARI



BORÇ İLİŞKİSİ

1. I.Sözleşme
II.Alacaklı
III.Def’i
IV.Edim
Yukarıdakilerden hangi ikisi borç ilişkisinin temel unsurlarındandır?

a.) I – II
b.) I – III
c.) II – III
d.) II – IV
e.) III – IV

2. (A) ile (B) arasında çok değerli antika bir halının alım-satım sözleşmesi yapılır. (A), sattığı malın mülkiyetini (B) ye devretmeden ikinci bir defa halıyı (C) ye satar ve teslim eder. Olguya göre aşağıdakilerden hangisi yanlıştır?

a.) (B) nin sözleşmeden doğan alacak hakkı, nispi haktır.
b.) Şayet (C), (B) yi zarara sokmak amacıyla halıyı satın almışsa, (B), (C) ye kayrşı halının iadesi veya tazminat davası açabilir.
c.) Halının mülkiyetini henüz kazanmadığı için, (B) nin, sözleşmeye aykırı davranış nedeniyle herhangi bir tazminat isteme hakkı yoktur.
d.) (A) nın, sözleşmeden doğan borcu nedeniyle, şahıs ile sorumluluğu yoktur.
e.) (A) ile (B) arasındaki işlem, borçlandırıcı hukuki işlemdir.

3. Taşınmaz mala ilişkin sözleşmeden doğan kira hakkı tapu siciline şerh edilirse,aşağıda belirtilen hangi sonuç ortaya çıkar?

a.) Bu hak ayni hak kuvvetini kazanmış olur.
b.) Bu hak bir sınırlı ayni hak olur.
c.) Bu hak kuvvetlendirilmiş şahsi hak olur.
d.) Bu hak sadece, sözleşme sırasında taşınmaz maliki olan şahsa karşı ileri sürülebilir.
e.) Kira hakkının niteliğinde hiçbir değişiklik olmaz.

4. Borç ilişkilerinde ‘‘edim’’ için aşağıdaki ifadelerden hangisi doğrudur?

a.) Edim, borç ilişkisi dışında gerçekleşir.
b.) Edimin söz konusu olması için, sözleşmenin yazılı yapılması gerekir.
c.) Edim, parasal olmalıdır.
d.) Edimin imkansız bulunmaması gerekir.
e.) Edim maddi olmalıdır.

BORÇ-ALACAK VE SORUMLULUK

5. Kumar borcu için aşağıdakilerden hangisi söylenemez?

a.) Eksik (tabii) borçlardandır.
b.) Bir senet ile tespit edilmişse, alacaklı dava ve icra yoluyla borcun ifasını sağlayabilir.
c.) İfa edilirse ödenen para geri istenemez.
d.) Ödenmesi için dava açıldığı takdirde, hakim davayı re’sen reddeder.
e.) Kumarda kaybeden tarafın ödeme vaadi ve borç senedi geçerli sayılmaz.

6. Aşağıdakilerden hangisi ‘‘eksik borçlar’’ın özelliklerinden biri değildir?

a.) Borç vardır, sorumluluk yoktur.
b.) Borçlu tarafından borç yerine getirildiğinde ifa geçerlidir.
c.) Borçlunun, borcun ifasını reddetme hakkı vardır.
d.) Borçlu borcun ifasını redderse, alacaklı ancak dava ve icra yoluyla borcun ifasını sağlayabilir.
e.) Borcun ifası sadece borçlunun ihtiyarına bırakılmıştır.

İNKAR-İTİRAZ-DEF’İ

7. Davalının, borcun, takas suretiyle sona erdirildiğini ve bu nedenle alacağın kendisinden istenemeyeceğini ileri sürmesine ne denir?

a.) İkrar
b.) İnkar
c.) İtiraz
d.) Def’i
e.) İfa

8. Davalının ‘‘hak düşümü süresi’’nin geçtiğini ileri sürüp, alacağın kendisinden istenemeyeceğini ileri sürmesine ne denir?

a.) İkrar
b.) İnkar
c.) İtiraz
d.) Def’i
e.) Zamanaşımı

9. Davalının zamanaşımı süresinin geçtiğini ileri sürüp, borcun kendisinden istenemeyeceğini ileri sürmesine ne denir?

a.) İkrar
b.) İnkar
c.) İtiraz
d.) Def’i
e.) Hak düşürücü süre


HUKUKİ İŞLEMLER

10. Aşağıdaki işlemlerden hangisi borçlandırıcı işlem sayılır?

a.) (A) nın manavdan 5.000.000,-TL peşin para karşılığı 2 kg elma satın alması
b.) (A) nın bir yıl önce söz verdiği bilgisayarı (B) ye teslim etmesi
c.) (A) nın (B) ye bağışladığı evini (B) adına tapuya tescil ettirmesi
d.) (A) nın, fakülteyi bitirmesi halinde (B) ye bir bilgisayar hediye etmeyi kabul ve taahhüt etmesi
e.) (A) nın (B) ye peşin parayla sattığı evini (B) adına tapuya tescil ettirmesi

11. Ağır hasta olan (A), hastalığı süresince kendisine çok iyi bakan komşusu (B) ye mücevherlerini bağışlar. (A) ile (B) arasındaki hukuki işlemi doğru olarak ifade eden hangisidir?

a.) Tek taraflı hukuki işlem olup, tek yanlı sözleşmedir.
b.) Tek taraflı hukuki işlem olup, iki yanlı sözleşmedir.
c.) Çok taraflı hukuki işlem olup, tek yanlı sözleşmedir.
d.) Çok taraflı hukuki işlem olup, iki yanlı sözleşmedir.
e.) Tek taraflı işlem olup, karşılıksız kazandırmadır.

12. Bağışlama sözleşmesi yapabilmek için bağışlayanın tam ehliyetli olması gerekir. Kendisine bağış yapılan kişi için aşağıdakilerden hangisi söylenebilir?

a.) Mümeyyiz ve reşit olması gerekir.
b.) Mümeyyiz olması yeterlidir.
c.) Tam ehliyetli olması gerekir.
d.) Reşit olması yeterlidir.
e.) Kısıtlı olmaması gerekir.

13. Yaşlı tüccar (A), noterde iki şahit huzurunda düzenlettirdiği resmi vasiyetname ile ölümünden sonra, taşınır ve taşınmaz mallarının eşit olarak kızı ve oğluna, 500 milyar lirasının da Türk Eğitim Vakfı’na ait olacağını belirtir. (A) nın yaptığı bu işlem doğru olarak nasıl ifade edilebilir?

a.) Ulaşması gereken tek taraflı bir hukuki işlem olup, sağlar arası yapılan tek taraflı sözleşmedir
b.) Ulaşması gerekmeyen tek taraflı hukuki işlem olup, ölüme bağlı tek yanlı sözleşmedir.
c.) Ulaşması gereken çok taraflı hukuki işlem olup, ölüme bağlı tek yanlı sözleşmedir.
d.) Ulaşması gerekmeyen, çok taraflı ölüme bağlı bir hukuki işlemdir.
e.) Ulaşması gerekmeyen, tek taraflı ölüme bağlı bir hukuki işlemdir.

14. ‘‘Sahipsiz bir atı yakalama’’ örneği ile ‘‘bir yarış atı kiralama sözleşmesi yapma’’ örneği, hukuki sonuç doğurmaları bakımından sırasıyla neye örnek gösterilebilir?

a.) Hukuki işlem / hukuki olay
b.) Hukuki olay / hukuki fiil
c.) Hukuki fiil / hukuki işlem
d.) Hukuki olay / hukuki olay
e.) Hukuki işlem / hukuki fiil

HUKUKİ İŞLEM EHLİYETİ

15. Temyiz kudretine sahip 15 yaşındaki bir kimsenin müzik seti almak üzere yaptığı sözleşme velisi tarafından onaylanmazsa ne olur?

a.) Tek taraflı bağlamazlık müeyyidesine tabi olur.
b.) Hükümsüz olur.
c.) İptal edilebilir.
d.) Mahkeme onayı ile geçerli olur.
e.) İşlem, borçlandırıcı hukuki işlem niteliği kazanır.

16. Mümeyyiz küçükler ve mümeyyiz kısıtlılar medeni hakları kullanma ehliyeti yönünden; hangi gruba girerler?

a.) Tam ehliyetli
b.) Sınırlı ehliyetli
c.) Tam ehliyetsiz
d.) Sınırlı ehliyetsiz
e.) Hiçbir gruba girmezler

17. İcazet nedir?

a.) Kanuni mümessilin, rızasını hukuki işlem ile birlikte açıklamasıdır.
b.) Kanuni mümessilin, rızasını hukuki işlem yapıldıktan sonra açıklamasıdır.
c.) Kanuni mümessilin, rızasını hukuki işlem yapılmadan önce açıklamasıdır.
d.) Kanuni mümessilin, hukuki işlemin geçersiz olduğunu açıklamasıdır.
e.) Kanuni mümessilin, hukuki işlemin iptal edilebilecek nitelikte olduğunu açıklamasıdır.

İCAP – KABUL

18. I. Beyanda bulunan kimse, ciddi olmayarak ve karşı tarafın da bu beyanı ciddiye almayacağı düşüncesiyle hareket ederek, gerçek iradesine uymayan bir beyanda bulunursa, bu beyan ‘latife beyanı’ olarak nitelendirilir.
II. Tarafların, üçüncü kişileri aldatmak amacıyla, gerçek iradelerine uymayan bir işlem yapmaları fakat, görünürdeki bu işlemin kendi aralarında geçerli olamayacağı hususunda anlaşmaları ‘hile’ olarak nitelendirilir.
III. Sözleşmenin sadece saiklerine ilişkin hatalar da ‘esaslı hata’ mahiyetinde olup iradenin sakatlanmasına sebebiyet verirler.
IV. Kanuni şartlara uymadığından batıl sayılan bir hukuki işlem, benzer sonuçları doğuran bir hukuki işlemin geçerlilik şartlarına sahipse ve taraflar yaptıkları işlemin batıl olduğunu bilselerdi, onun yerine diğer işlemi yapmak isteyecekleri farzedilebilirse, geçerli olan işlemin batıl hukuki işlemin yerini almasına ‘hukuki işlemin tahvili’ denilir.
Yukarıdaki cümlelerin hangi ikisi doğrudur?

a.) I – II
b.) I – III
c.) I – IV
d.) II – III
e.) III – IV

19. I. Bir sözleşmenin meydana getirilmesi için gerekli olan iki irade açıklamasından önce yapılana ‘‘icap’’ denir.
II. Karşı karşıya bulunanlar arasında süresiz icap yapılır ve derhal kabul edilmezse icap bağlayıcı niteliğini kaybeder.
III. Karşı karşıya bulunanlar arasında veya telefonla yapılan icaplarda süre tayin edilmez.
IV. Kabul haberi ( icapta öngörülen) süre geçtikten sonra gönderilirse bu beyan, icaba davet niteliğinde olur.
Yukarıdaki cümlelerin hangi ikisi doğrudur?

a.) I – II
b.) I – III
c.) II – III
d.) II – IV
e.) III – IV

20. Trabzon’da ikamet eden (A), İstanbul’da bilgisayar satış mağazası bulunan arkadaşı (B) ye bir mektup yazarak, kendisine son model bir bilgisayar göndermesini ister ve beğendiği takdirde bilgisayarı alacağını, parasını da ancak teslimden 3 ay sonra ödeyebiliceğini bildirir. (A) nın mektubu 07.04.2004 günü (B) nin işyerine ulaşır. Mektubu 08.04.2004 günü okuyan (B), aynı gün fiyatını da belirterek (A) ya bir bilgisayar gönderir. 15.04.2004 tarihinde aldığı ve fiyatıyla modelini uygun bulduğu bilgisayarı kullanmaya başlayan (A), bu hususta (B) ye herhangi bir bilgi vermez ve aradan 3 aydan daha fazla süre geçmesine rağmen parasını da ödemez. Olguya göre aşağıdaki ifadelerden hangisi doğrudur?

a.) (A) nın mektubundaki beyanı ‘icap’tır.
b.) (B) nin bilgisayarı göndermesi ‘kabul’dür.
c.) (A) nın bilgisayarı aldıktan ve kullanmaya başladıktan sonra (B) ye herhangi bir cevap vermeyerek susması, sözleşmenin meydana gelmesini sağlayan ‘zımni kabul’dür.
d.) Sözleşme 08.04.2004 tarihinden itibaren hüküm ifade eder.
e.) (A) ile (B) arasında bir sözleşme meydana gelmemiştir.

SÖZLEŞMELERDE ŞEKİL
21. I. Gayrimenkul alım satım sözleşmesi
II. Evlat edinme sözleşmesi
III. Kefalet sözleşmesi
IV. Menkul mal bağışlama sözleşmesi
Yukarıdakilerden hangi ikisi, resmi şekle tabi sözleşmelerdendir?

a.) I – II
b.) I – III
c.) II – III
d.) II – IV
e.) III – IV

22. Aşağıdaki hukuki işlemlerden hangisi sözlü şekle tabidir?

a.) Kefalet sözleşmesi
b.) Miras mukavelesi
c.) Evlenme akdi
d.) Gayrimenkul satımı
e.) Menkul mal bağışlama vaadi sözleşmesi

23. I. Yazılı borç ikrarına dayalı muvazaalı alacağı iktisap eden üçüncü şahıs
II. Menkul bir malın emin sıfatıyla zilyedinden o mal üzerinde nispi hak elde eden üçüncü şahıs
III. Muvazaalı işleme rağmen tapuda malik olarak görünen şahıstan o taşınmazı devralan üçüncü şahıs
IV. Muvazaalı işleme rağmen tapuda malik olarak görünen şahıstan o gayrimenkul üzerinde, şahsi hak elde eden üçüncü şahıs
Yukarıda belirtilen, iyi niyet sahibi üçüncü şahıslardan hangi ikisi muvazaa iddiasına karşı korunmuştur?

a.) I – II
b.) I – III
c.) II – III
d.) II – IV
e.) III – IV

24. Kanuni şartlara uymadığından batıl sayılan bir hukuki işlem, benzer sonuçları doğuran bir hukuki işlemin geçerlilik şartlarına sahipse ve taraflar yaptıkları işlemin batıl olduğunu bilselerdi, onun yerine diğer işlemi yapmak isteyecekleri farzedilirse, geçerli olan işlemin batıl hukuki işlemin yerini almasına (......) denilir.

a.) Kanuna karşı hile
b.) Nispi muvazaa
c.) Hukuki işlemin tahvili
d.) Adi muvazaa
e.) Sözleşmenin zorunlu unsurlarında hata

25. Gazino sahibi (G), şarkı söyleyebileceğini zannettiği meşhur aktris (A) ile gazinosunda şarkı söyletmek üzere sözleşme yapar. Ancak (A) nın şarkı okuyamadığı sonradan anlaşılırsa, sözleşmede hangisinin varlığı iddia edilebilir?

a.) Saik hatsı
b.) Esaslı hata
c.) Vasıtanın hatası
d.) Sözleşmenin konusunda hata
e.) Şahısta hata

26. Bir sözleşmede kendi kusurlu davranışıyla hataya düştüğünü iddia eden taraf bu iddiasını (......).

a.) Sadece sözleşmeyi yaptığı tarihten itibaren 1 yıl içerisinde ileri sürerek sözleşmeyi iptal edebilir.
b.) İleri sürüp sözleşmeyi iptal ederse, sadece menfi zararını talep edebilir.
c.) İleri sürüp sözleşmeyi iptal ederse, menfi ve müspet zararını da talep edebilir.
d.) Sözleşmenin değeri ne olursa olsun, şahitle de ispat edilebilir.
e.) İleri sürüp sözleşmeyi iptal ederse, sadece müspet zararını talep edebilir.

27. Alacaklı (A), borçlu (B) den 2 milyar lira olan borcunu ödemesini veya karşılığında aynı değerdeki otomobilini kendisine satmasını, aksi takdirde icra yoluna başvurup alacağını cebri icra yoluyla tahsil edeceğini bildirir. Zor durumda olan ve borcunu nakit olarak ödeyemeyen (B) de istemediği halde otomobilini (A) ya satmaya mecbur kalır. Olguya göre, otomobilin alım-satım sözleşmesi açısından aşağıdaki ifadelerden hangisi yanlıştır?

a.) (A) nın yasal yetkisini kullanacağı tehdidi ile yaptırdığı bu sözleşmeyi (B) nin feshetmeye yetkisi yoktur.
b.) Sözleşme her iki tarafı da bağlar.
c.) Sözleşme ancak (B) nin icazetiyle her iki taraf için bağlayıcı hale gelir.
d.) Sözleşmede ikrah bulunduğu iddia edilemez.
e.) (B) nin böyle bir sözleşme yapma mecburiyeti yoktur.

28. Yaptığı bir sözleşmeyi ikrah altında yaptığını iddia eden taraf bu iddiasını (......).

a.) Sadece sözleşmenin yapıldığı tarihten itibaren 1 yıl içerisinde ileri sürerek sözleşmeyi iptal edebilir.
b.) İleri sürüp sözleşmeyi iptal ederse, müspet zararını da talep edebilir.
c.) İleri sürmekten vazgeçer ve sözleşmeye icazet verirse, tazminat talebinden vazgeçmiş sayılır.
d.) Sözleşmenin değeri ne olursa olsun, şahitle de ispat edilebilir.
e.) Sadece yazılı belge ile ispat edebilir.

29. Gabin halinde yapılan sözleşme baştan itibaren (......) olup, bozucu yenilik doğuran bir fesih beyanı ile (......) feshedilebilir.

a.) Geçerli / geçmişe etkili olarak
b.) Kesin geçersiz / sözleşmeyi yapan her iki tarafça da
c.) Mutlak butlan ile sakat / zarara uğrayan tarafça
d.) Hükümsüz / geçmişe etkili olarak
e.) Geçerli / geleceğe yönelik hüküm ifade etmemek üzere

TEMSİL

30. Temsil yetkisinin, verilmesine esas teşkil eden sözleşmeden ayrı ve bağımsız olmasına ne denir?

a.) Yetkisiz temsile icazet verilmesi
b.) Temsilde yetkinin soyutluluğu
c.) Temsil yetkisi verenin tam ehliyetli olması
d.) Temsilden doğan hak ve borçların temsil edilene ait olması
e.) Yetkisiz temsil

31. Vekaleti, temsilden ayıran önemli özelliklerden biri aşağıdakilerden hangisidir?

a.) Vekilin, kendisine vekalet verildiğinden haberdar olması
b.) Vekilin, temyiz kudretine sahip bulunması
c.) Vekilin borç alıtna girmesi
d.) Vekilin temsil yetkisinin bulunması
e.) Vekalet verenin tam ehliyetli olması

32. Aşağıda ifade edilenlerin hangisi ‘‘yetkisiz temsil’’de ortaya çıkmaz?

a.) Sözleşme, icazet vermediği takdirde temsil edileni bağlamaz.
b.) Karşı tarafın, temsil edileni uygun bir süre içerisinde ‘‘sözleşmeye icazet verip vermeyeceğini beyan’’a davet etme hakkı vardır.
c.) İcazet verilinceye ya da icazet verilmesi reddedilinceye kadar sözleşme askıda olup, bu süre içerisinde temsil edilen sözleşmeyle bağlıdır.
d.) Temsil edilen icazet vermeyi reddederse, iyi niyetli karşı taraf, menfi zararını yetkisiz mümessile ödettirmek hakkına sahiptir.
e.) İcazet verilinceye ya da icazet varilmesi reddedilinceye kadar sözleşme askıda olup, bu süre içerisinde karşı taraf sözleşmeyle bağlıdır.

33. Yetkisiz temsilde, temsil edilen adına ve hesabına yapılmış sözleşme (......).

a.) Temsil edileni bağlar.
b.) Askı süresi içinde, işlem yapılan karşı tarafı bağlayıcıdır.
c.) İcazetle geçerli hale getirilemez.
d.) Geçersiz olursa, mümessil, sadece menfi zarar ödemekle yükümlü olur.
e.) Geçersiz olursa, mümessil, herhangi bir zarar ödemekle yükümlü değildir.

HAKSIZ FİİLLER

34. Hırsız (H) nin değerli eşyalarını çaldığı (A) ya ait ev, daha sonra (A) nın tedbirsiz davranışı neticesi çıkan yangında tamamen yanarsa; (H) nin haksız fiiliyle ortaya çıkan zarar arasında aşağıdakilerden hangisi söz konusu olur?

a.) Önüne geçilen illiyet
b.) Alternarif illiyet
c.) Birlikte illiyet
d.) Ortak illiyet
e.) Tam teselsül

35. I. Objektif iyiniyetin gerektirdiği bir ihbarı yerine getirmeme.
II. Temyiz kudretinin geçici olarak kaybedilmesi halinde zarar verme
III. Hayati önem taşıyan bir edimle ilgili sözleşmeyi yapmaktan, haklı bir neden olmadan kaçınma
IV. Konusu veya amacı ahlaka aykırı olan bir sözleşme yapma
Yukarıda ifade edilenlerden hangi ikisi ‘‘ahlaka aykırı bir fiil ile zarar verme’’ olarak nitelendirilebilir?

a.) I – II
b.) I – III
c.) II – IV
d.) III – IV
e.) II – III

36. Bir kimsenin kendi hakkını korumak için kuvvet kullanabilmesinin şartlarından birisi; ‘‘hakkı korumak için resmi makamın zamanında müdahalesinin mümkün olmaması’’dır. Bir diğeri hangisidir?

a.) Korunmaması halinde hakkın, sonradan ileri sürülmesinin imkansızlaşacak olması
b.) Savunan şahsın malına veya şahsına bir saldırının söz konusu olması
c.) Zarar veya tehlikeden korunmak için üçüncü şahsın malına tecavüzün kaçınılmaz olması
d.) Hakkın tapu siciline şerh edilmiş olması
e.) Üçüncü bir şahsın malına veya şahsına bir saldırının söz konusu olması

37. Kanun koyucunun BK. 41/2 maddesiyle getirdiği hükmün sonuçlarından biri; ‘‘borçluyu, sözleşmeye aykırı harekete kışkırtma, yalnızca alacaklıyı zarara sokmak kastıyla yapılırsa, bunu yapan kişinin zarardan sorumlu tutulabilmesidir’’.Diğeri hangisidir?

a.) Temyiz kudretinden yoksun kişilerin haksız fiillerinden sorumlu tutulamayacağı
b.) Borçlunun, sözleşmeye aykırı davranamayacağı
c.) Sözleşmeye aykırı davranan borçlunun zararı tazminle yükümlü olduğu
d.) Kusursuz sorumluluk ilkesi
e.) Nispi hakların kuvvetlendirilmesi

38. Haksız fiil sorumluluğu ile, sözleşmeden doğan sorumluluk arasındaki belirgin farklardan biri hangisidir?

a.) Haksız fiil sorumluluğunda zararı tazmin söz konusudur. Diğerinde zararın tazmini talep edilemez.
b.) Haksız fiil sorumluluğunda sorumluluk, kusura dayandırılmaktadır. Sözleşmeden doğan sorumlulukta kusursuz sorumluluk hali mevcuttur.
c.) Doğan zararın tazmini, haksız fiil sorumluluğunda ‘nakden tazmin’, sözleşmeden doğan sorumlulukta ‘aynen tazmin’ şeklindedir.
d.) Doğan zararın tazmini, haksız fiil sorumluluğunda ‘aynen tazmin’, sözleşmeden doğan sorumlulukta ‘nakden tazmin’ şeklindedir.
e.) Haksız fiil sorumluluğunun kaynağı kanun, diğerinin kaynağı, taraflar arasında önceden var olan borç ilişkisidir.

39. Bir dergide şeref ve haysiyetini küçültücü yazı ve resimleri yayınlanan kimse bundan doğan mecburiyetinin giderilmesi için aşağıdaki davalardan hangisini açabilir?

a.) Manevi tazminat davası
b.) Tespit davası
c.) Men davası
d.) Önleme davası
e.) Maddi tazminat davası

40. Manevi tazminat davasında hakim, bu tazminatın şeklini tayin ederken hangisine karar veremez?

a.) Belli bir paranın ödenmesine
b.) Belli bir paranın ödenmesi yanında, bu mahkumiyet kararının belli gazetelerde yayınlanmasına
c.) Sadece tecavüzün kınanması ile bu husustaki kararın belli gazetelerde yayınlanmasına
d.) Hapis cezasıyla mahkumiyete
e.) Hiçbirine
SEBEPSİZ ZENGİNLEŞME

41. (A), (B) ye bilgisayarını bağışlamış ve teslim etmiştir. (A), daha sonra bağışlamadan dönerse, (B) nin sebepsiz zenginleşmesinde aşağıdakilerden hangisi söz konusu olur?

a.) Hataen ödeme
b.) Hukuki sebebin geçerli olmaması
c.) Hukuki sebebin gerçekleşmemiş olması
d.) Hukuki sebebin ortadan kalkması
e.) Borç olmayan şeyin ödenmesi

42. (A) borcun sebebini göstermeden (B) ye 500 milyon liralık borç senedi vererek borç vaadinde bulunur. Senetten doğan alacağın (B) için sebepsiz zenginleşme meydana getirdiğini daha sonra öğrenen (A), zamanaşımı süresi dolduğundan (B) aleyhine sebepsiz zenginleşme davası açıp, senedin iadesini talep edemez. Buna karşılık (B), senetten doğan alacağı için (A) alyhine süresi içinde alacak davası açar. Olguya göre doğru ifade hangisidir?

a.) (A) nın zamanaşımı def’ini ileri sürme hakkı vardır.
b.) (A), dava açmak için zamanaşımı süresini geçirdiğinden, borcu ifa ile yükümlüdür.
c.) (A), sebepsiz zenginleşmeden doğan def’i hakkını kullanıp, borcu yerine getirmeyi reddedebilir.
d.) Borcun sebebi gösterilmediğinden böyle bir borç vaadi geçersizdir.
e.) Sebepsiz zenginleşmeden dolayı açılacak dava, hakkın doğduğu tarihten başlayarak bir yıl geçmekle zamanaşımına uğrar.

43. Aralarındaki hizmet sözleşmesinin devam edeceği kanısıyla (A), işçisi (B) nin sonraki aylara ait ücretlerini ödemiş fakat, hizmet sözleşmesi kararlaştırılan tarihten önce sona erdirilmişse, (B) nin sebepsiz zenginleşmesinde aşağıdakilerden hangisi vardır?

a.) Hataen ödeme
b.) Borç olmayan şeyin ödenmesi
c.) Hukuki sebebin ortadan kalkması
d.) Hukuki sebebin gerçekleşmemiş olması
e.) Hukuki sebebin geçerli olmaması

44. (A) dan 2 milyar lira değerindeki bir otomobili haksız şekilde iktisap eden (B), bunu 3 milyar lira karşılığında (C) ye satarak devrederse, (A) nın açacağı sebepsiz zenginleşme davası için aşağıdakilerden hangisi söylenebilir?

a.) Dava, (B) aleyhine açılarak, en fazla 2 milyar lira talep edilebilir.
b.) Dava, (B) aleyhine açılarak, 3 milyar lira talep edilebilir.
c.) Dava, (B) ye karşı açılarak otomobilin geri verilmesi talep edilebilir.
d.) Dava, (C) ye karşı açılarak otomobilin geri verilmesi talep edilebilir.
e.) Dava, (C) aleyhine açılarak, 3 milyar lira talep edilebilir.

45. Açtığı bir dava için avukat tutmak isteyen (A), aslında kendisine tavsiye edilen Av. Ahmet Cemal Öztürk’ü avukat tutmak isterken, isim benzerliği nedeniyle Av. Ahmet Cemil Öztürk ile sözleşme yapar. Avukatlık ücretinin yarısını peşin veren (A), daha sonra hatasını fark ederek avukat ile olan sözleşmesini fesheder. (A) nın ödediğini geri alabilmesi BK.ya göre, hangi hukuki sebebe dayandırılabilir?

a.) Haksız fiil
b.) Haksız iktisap
c.) Esaslı hata
d.) Sözleşmeye aykırılık
e.) Şahısta hata

46. Uluslararası ticaret ve nakliyat işiyle uğraşan (U), sahibi bulunduğu TIR’lardan birinde çalıştırmak üzere işe aldığı (M) yi, yurt dışına göndereceği uyuşturucu mal sevkiyatında görevlendirir ve sadece bu iş için ona 2 milyar lira para verir. Başlangıçta haberdar olmadığı bu gizli ve kanuna aykırı amacı, yolculuğa çıkmadan önce fark eden (B), derhal görevi bırakır ve aldığı parayı iade etmeden işyerinden ayrılır. Olguya göre (A) nın, ödediği para nedeniyle ortaya çıkan zararı için, aşağıdakilerden hangisi söylenebilir?

a.) (B), sözleşmeye aykırı davranış gereğince, aldığı parayı geri vermekle yükümlüdür.
b.) ‘Hukuki sebebin ortadan kalkmış olması’ nedeniyle, (B) açısından sebepsiz zenginleşme teşkil eder.
c.) (A), (B) aleyhine ödediği parayı geri almak için, sebepsiz zenginleşme davası açamaz.
d.) (B), verilen görevi ifa etmediği için, haksız fiil hükümleri uyarınca, aldığını geri vermekle yükümlüdür.
e.) ‘Hukuki sebebin gerçekleşmemiş olması’ nedeniyle, (B) açısından sebepsiz zenginleşme teşkil eder.

BORÇLARIN İFASI

47. İfanın talep edilebilmesinin anlamı nedir?

a.) Borç muaccel olmuştur
b.) Süre geçmiştir
c.) Borçlu temerrüde düşmüştür
d.) Borç müeccel olmuştur
e.) Borçlunun temerrüdü sona ermiştir

48. Tatilde olan komşusu (A) nın elektrik ve su faturalarını (A) nın haberi olmadan ödeyen (B) nin bu işlemine BK. nun hangi hükümleri uygulanır?
a.) Alacağın üçüncü kişi tarafından devralınması
b.) Vekaletsiz iş görme
c.) Hataen ödeme
d.) Temsil
e.) Yetkisiz temsil

49. Alacaklı ve borçlu arasında hukuki ilişki devam ederken, alacaklı taraf değişir ve borçlunun bundan haberi olmazsa; borçlunun önceki alacaklıya yaptığı ifa (......) ve borcu (......).

a.) Askıda geçersizdir / sona erdirmez
b.) Hükümsüzdür / sona erdirmez
c.) İcazete tabidir / icazet verilirse sona erdirir
d.) Tek taraflı bağlamazlık içerir / icazet verilirse sona erdirir
e.) Geçerlidir / sona erdirir

50. Karşılıklı boçları içeren ve 3 Mayıs 1999 Pazartesi günü yapılan bir sözleşmede, borçlardan birinin 4 gün sonra, diğerinin 10 gün sonra muaccel olacağı kararlaştırılmışsa, borçların ifasının istenebileceği tarihler hangi seçenekte doğru ifade edilmiştir?

a.) 6 Mayıs / 12 Mayıs
b.) 7 Mayıs / 13 Mayıs
c.) 8 Mayıs / 14 Mayıs
d.) 10 Mayıs / 17 Mayıs
e.) 14 Mayıs / 8 Mayıs

51. Tablo koleksiyocusu (K), Ankara’da ikamet eden (A) nın İstanbul’da açtığı sergide gördüğü çok değerli bir tabloyu beğenerek 5 milyar liraya satın alır ve ikamet ettiği Antalya’ya döner. Anlaşmaya göre, tablo sergi sonunda teslim edilecek ve parası da teslimden itibaren 3 ay içinde ödenecektir. Olguya göre, aşağıdaki ifadelerden hangisi yanlıştır?

a.) Tablonun, üzerinde satış fiyatı da belirtilerek sergilenmesi ‘umuma yapılmış icap’tır.
b.) Satın alınmış olmasına rağmen henüz teslim edilmediği için tablonun mülkiyeti (K) ya geçmemiştir.
c.) Taraflar ifa yerinde anlaşmamışlarsa (A) nın borcunun ifa yeri Ankara’dır.
d.) (K) nın borcundan dolayı, sınırsız malvarlığı sorumluluğu vardır.
e.) taraflar ifa yerinde anlaşmamşılarsa (K) nın borcunun ifa yeri Ankara’dır.

52. (A) nın (B) den toptan ve fazla miktarda satın aldığı malların teslimi için, yaptıkları sözleşmede tarih belirlenmiştir. Olguya göre aşağıdaki ifadelerden hangisi yanlıştır?

a.) (B) borcunu vadeden önce ifa edebilir.
b.) Erken ifayı reddeden alacaklı temerrüde düşmüş sayılır.
c.) (B), edimin miktarı bir defada ifaya imkan vermediği için ‘kısmi ifa’ da bulunmak isterse, (A) kısmi ifayı kabul etmek zorundadır.
d.) (A), mallara olan acil ihtiyacını öne sürüp, (B) yi vadeden önce ifaya zorlayabilir.
e.) (A) nın malları depolamada imkansızlığı varsa, vadeden önce ifaya karşı çıkabilir.

53. Üç arkadaş olan (A), (B), (C) müştereken, (D) den (sözleşme tarihinden 10 gün sonra teslim şartıyla) bir sürat teknesi satın alırlar. Teslim tarihinde borcunu ifa etmek isteyen satıcı (D) nin hangi davranışı kanuna uygun olur?

a.) İfa, alacaklılardan herhangi birine yapılabilir.
b.) İfa, alacaklılardan hangisi talepte bulunuyorsa ona yapılmadır.
c.) Tüm alacaklılar birlikle, ifayı talep etmezlerse, borçlu ifayı reddedebilir.
d.) Alacaklılardan biri, edimin ifası için işbirliğinden kaçınırsa borçlu, ifayı diğer alacaklılara yapmalıdır.
e.) Alacaklılardan biri, edimin ifası için işbirliğinden kaçınırsa, tüm alacaklılar temerrüde düşmüş sayılır.

54. Muaccel ve müeccel borçlarla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi doğrudur?

a.) Muaccel borç istenebilir hale gelmiş borç, müeccel borç ödeme zamanı geçmiş olan borçtur.
b.) Muaccel borç miktarı az olan borç, müeccel miktarı çok olan borçtur.
c.) Muaccel borç dava konusu olan borç, müeccel borç ödeme zamanı geçmiş olan borçtur.
d.) Muaccel borç süreye bağlı borç, müccel borç üstenebilir hale gelmiş borçtur.
e.) Muaccel borç istenebilir hale gelmiş borç, müeccel borç süreye bağlı borçtur.

55. Borçludan aldığı senedi kaybettiği için iade edemeyeceğini ileri süren alacaklı, senedin iptal edildiğini ve senede bağlı borcun sona erdiğini belgeleyen (......) borçluya vermek zorundadır.

a.) İmzalı bir makbuzu
b.) Alındı belgesini
c.) Mahkeme kararını
d.) Gazete ilanını
e.) Noter onaylı belgeyi

56. Aşağıdaki ifadelerden hangisi doğrudur?

a.) Faiz alacağı asıl alacağa bağlı ek bir haktır, fakat asıl alacaktan ayrı bir alacaktır.
b.) Faiz alacağı devredilemez.
c.) Bir para borcunun varlığı zorunlu olarak borçlunun faiz ödemesini gerektirir.
d.) Asıl alacak için açılan dava, faize ilişkin zamanaşımını keser.
e.) Faiz alacağı bağımsız olarak dava edilemez.

ALACAKLININ TEMERRÜDÜ

57. Alacaklının temerrüdü halinde, malı satarak ‘bedelini tevdi hakkı’nı kullanan borçlunun, hangi davranışı BK. Hükümlerineuygun değildir?

a.) İfayı kabul etmesi için alacaklıya ihtarda bulunması
b.) Malın satılması için hakimin iznine başvurması
c.) Malın satışını, hakimin iznine bağlı olarak, açık arttırma ile yaptırması
d.) Malın satışını, hakimin iznine bağlı olarak, pazarlıkla yaptırması
e.) borcundan kurtulmak için, satılan malın satış bedelini alacaklıya vermesi

58. Alacaklının temerrüdü halinde borçlu, (......) ya da (......) hakkına sahiptir.

a.) Borcunu ifadan kaçınma / tazminat isteme
b.) Malı tevdi / tazminat isteme
c.) Malı tevdi / sözleşmeyi feshetme
d.) Tazminat isteme / sözleşmeyi feshetme
e.) İfa yerine edim / ifa amacıyla edimde bulunma

59. Karşılıklı borç yükleyen sözleşmede taraflardan biri ‘‘borcunu ödemede güçsüz duruma’’ düşerse, alacak hakkı tehlikeye giren tarafın hangi davranışı BK.’ya uygun olmaz?

a.) Kendi borcunu ifadan kaçınması
b.) Ödemezlik def’inde bulunması
c.) Uygun bir süre içinde teminat verilmesini istemesi
d.) Derhal sözleşmeyi feshetmesi
e.) Teminat verilmediği takdirde sözleşmeyi (geriye etkili olarak) feshedip sözleşmeden dönmesi

BORCUN İFA EDİLMEMESİ

60. Borcun ifa edilmemesi halinde sadece tazminat istenebileceği sözleşmede kararlaştırılmış ise, (......).

a.) Sözleşmede kısmi butlan vardır.
b.) Alacaklı borçluya karşı ifa (eda) davası açabilir.
c.) Bu duruma ‘‘sözleşme öncesi kusurlu davranış’’ denir.
d.) Sözleşme geçersiz kabul edilir.
e.) Borca aykırı davranan borçlu, borcunu aynen ifaya zorlanamaz.

61. Bir fabrikada ‘‘yangın çıkması’’ nedeniyle sözleşmeden doğan bir borcun ifa edilememiş olması (......); ‘‘deprem’’ yüzünden borcun ifa edilememesi de (......)’ a/e örnek gösterilebilir.

a.) Mücbir sebep / olağanüstü hal
b.) İhmal nedeniyle kusurlu davranış / olağanüstü hal
c.) Olağanüstü hal / sözleşme sonrası kusurlu davranış
d.) Mücbir sebep / ihmal nedeniyle kusurlu davranış
e.) Olağanüstü hal / mücbir sebep

62. (A), (B) den 600 milyon liraya bir bilgisayar satın almak üzere 1 ocak 2002 tarihinde sözleşme yapar. Sözleşmeye göre, bilgisayar 3 ay sonra teslim edilecek, semen (satış bedeli) ise teslimden 10 gün sonra ödenecektir. Bu arada aynı özelliklere sahip bir bilgisayar 1 şubat 2002 günü (C) tarafından 700 milyon liraya (A) ya teklif edilir, fakat (A), (B) ile olan sözleşme bağını düşünerek bu teklifi kabul etmez. (B), vade tarihi gelmiş ve hatta geçmiş olmasına rağmen borcunu ifa edip bilgisayarı (A) ya teslim etmediğinden (A), aynı nitelikteki bir bilgisayarı 900 milyon liraya (U) dan satın almak zorunda kalır. Olguya göre, aşağıdaki ifadelerden hangisi yanlıştır?

a.) (B) nin borcunu ifa tarihi 1 Nisan 2002 dir.
b.) (A) nın müspet zararı 300 milyon liradır.
c.) (A) nın menfi zararı 100 milyon liradır
d.) (A) ifadan vazgeçerek (B) ile olan sözleşmesini feshedebilir ve menfi zararını isteyebilir.
e.) (U), (A) nın uğradığı zararlardan sorumlu değildir.

63. Kastı ve ağır kusuru sonucu meydana gelen kusurlu ifa imkansızlığı hallerinde borçlunun tazminat ödeme sorumluluğu, (......) yapılacak ‘‘sorumsuzluk anlaşması’’ ile ortadan (......).

a.) Önceden / kaldırılabilir
b.) Önceden / kaldırılamaz
c.) Her zaman / kaldırılabilir
d.) Sonradan / kaldırılamaz
e.) Alacaklının rızası alınmak suretiyle her zaman / kaldırılabilir

64. Hafif kusurdan doğacak sorumluluktan borçluyu kurtaran ‘‘sorumsuzluk anlaşmaları’’ nın, hakim tarafından geçersiz sayılabileceği hallerden birisi; ‘borçlunun sorumluluğunun hükümet tarafından imtiyaz suretiyle verilen (elektrik, su, havagazı, telefon gibi) bir işletmeden doğmasıdır.’ Diğeri hangisidir?

a.) Alacaklının birlikte (müterafık) kusurunun bulunması
b.) Alacaklının varlıksız bir kişi olması
c.) Sorumsuzluk anlaşması yapıldığı sırada alacaklının, borçlunun hizmetinde çalışıyor olması
d.) İfa imkansızlığının, ‘mücbir sebep’ veya ‘olağanüstü hal’ nedeniyle meydana gelmiş olması
e.) Borçlunun temyiz kudretine sahip bulunmaması

BORÇLUNUN TEMERRÜDÜ

65. Aşağıda belirtilenlerden hangisi borçlunun temerrüdünde aranan şartlardan biri değildir?

a.) Borcun muaccel olması
b.) Borcun gecikerek ifasında borçlunun kusurlu olması
c.) Borcun ifasının mümkün olmaması
d.) İstisna haller dışında, alacaklının ihtarı
e.) Borcun ifa zamanının gelmiş olması

66. Temerrüde düşmede hiçbir kusuru söz konusu olmayan mütemerrid borçlu için aşağıdakilerden hangisi söylenebilir?

a.) Borcun konusu para ise, borçlu temerrüd faizi ödemez
b.) Borçlu gecikme tazminatı ödemez
c.) Borçlu borcu ifa ile yükümlü değildir
d.) Borçlu sadece kazadan doğan zarardan sorumlu tutulur
e.) Alacaklı sözleşmeyi feshetme hakkına sahip değildir


67. Borçlunun temerrüdünün genel sonuçlarından olan ‘‘kazadan dolayı sorumluluk’’ kime aittir?

a.) Alacaklı ve borçluya
b.) Kazayı yapana
c.) Borçluya
d.) Alacaklıya
e.) Hiç kimseye

68. (A), sözleşme gereği (B) ye teslim edeceği çok değerli bir tabloyu, ilan edilen sokağa çıkma yasağı nedeniyle kararlaştırılan tarihte teslim edemediği için temerrüde düşer. (A) nın temerrüdü devam ederken bu kez şiddetli bir deprem sonucu tablo yok olur. Olguya göre, aşağıdaki ifadelerden hangisi doğrudur?

a.) (A), (B) nin zararını tazmin etmekle yükümlüdür.
b.) (B), borcun aynene ifasını ve ifada gecikmeden doğan zararının ödenmesini talep edebilir.
c.) (A) nın borcu sona erer ve sorumluluktan kurtulur.
d.) Seçilmiş ve sözleşme gereği teslim edilecek olan tablo cins borcuna konu teşkil eder.
e.) Seçilmiş ve sözleşme gereği teslim edilecek olan tablo nev’i borcuna konu teşkil eder.

69. Borç ifa edilmiş olsaydı, alacaklının elde etmiş olacağı maddi kazancın sağlanamamış olmasından doğan zarar, hangi zarardır?

a.) Nispi zarar
b.) Mutlak zarar
c.) Menfi zarar
d.) Müspet zarar
e.) Munzam zarar

70. ‘‘Munzam zarar’’ neye denir?

a.) Bir para borcunun ödenmesinde temerrüde düşen borçlunun, temerrüd faiziyle karşılayamadığı ek zarara denir.
b.) Alacaklının, müspet ve menfi zararlar dışında uğramış olduğu zarara denir.
c.) Asıl alacak zamanaşımına uğramış olsa bile, her zaman ayrı bir dava ile talep edilebilecek zararlara denir.
d.) Borçlunun, temerrüde düşmede kusurlu olmadığını ispat etse bile, ödemekten kurtulamayacağı zararlara denir.
e.) Borç ifa edilmiş olsaydı, alacaklının elde etmiş olacağı maddi kazancın sağlanamamış olmasından doğan zarara denir.

71. Munzam zarar, ifanın konusu (......) olan bir alacak-borç ilişkisinde temerrüde düşen borçlunun (......) ödemesine rağmen alacaklının zararını karşılayamaması halinde ortaya çıkan ek zarara denir.

a.) Para borcu / borcun aynen
b.) Parça borcu / borcunu tam ifa ile
c.) Cins borcu / temerrüt faizi
d.) Döviz borcu / gecikme tazminatı
e.) Para borcu / temerrüd faizi

72. Bir alacak miktarından belli olgular dolayısıyla indirim yapılmasına ne denir?

a.) Mahsup
b.) Takas
c.) Trampa
d.) İbra
e.) İfa

73. Bir para borcunun ödenmesinde temerrüde düşen borçlunun, temerrüt faiziyle karşılayamadığı ek zarara ne denir?

a.) Müspet zarar
b.) Menfi zarar
c.) Mutlak zarar
d.) Munzam zarar
e.) Nispi zarar

BORCUN SONA ERMESİ

74. Aşağıdakilerden hangisi borcu sona erdiren nedenlerden biri değildir?

a.) Kusursuz imkansızlık
b.) İbra
c.) İkrah
d.) Yenileme
e.) Takas

75. Bir kimsenin kendi kitabını arkadaşının kitabıyla değiştirmek hususunda onunla anlaşma yapması, aşağıdaki sözleşmelerden hangisine bir örnektir?

a.) İfa yerine edim
b.) İfa amacıyla edim
c.) Takas
d.) Trampa
e.) İfa

76. Bir kimsenin otomobilini arkadaşının apartman katıyla değiştirmek hususunda onunla anlaşma yapması, aşağıdaki sözleşmelerden hangisine bir örnektir?

a.) İfa yerine edim
b.) İfa amacıyla edim
c.) Takas
d.) Trampa
e.) İfa


77. Takas ne anlama gelir?

a.) İndirim
b.) Tenzilat
c.) Bir kimsenin kendine ait olan malı, başkasının malı ile değiştirmesi
d.) Borcun alacağa karşılık sona erdirilmesi
e.) İskonto

78. Takasın taraflar için yararı nedir?

a.) Taraflar arasında uzlaşma sağlar
b.) İşlerde kolaylık ve basitlik sağlar
c.) Borçta indirim sağlar
d.) Hiçbir yararı yoktur
e.) Borçta iskonto sağlar

79. Aşağıdakilerden hangisi ‘‘takas’’ ın şartlarından biri değildir?

a.) Takas beyanında bulunulmuş olması
b.) Borçların karşılıklı olması
c.) Borçların eşit olması
d.) Borçların muaccel olması
e.) Borç konularının özdeş olması

80. Karşılıklı borçların her ikisi de muaccel ise, takas mümkündür. Genel kural bu olmakla birlikte, BK. da muaccellik şartına getirilen bir istisnaya göre, borçlunun iflası halinde (......), henüz muaccel olmayan alacağını (......) kendisinden olan alacağı ile takas edebilir.

a.) Alacaklı / iflas eden borçlunun
b.) İflas eden borçlu / alacaklının
c.) Alacaklı / muaccel olduktan sonra
d.) İflas eden borçlu / muaccel olduktan sonra
e.) Alacaklı / bütün borçluların

81. Borçlunun, borç ilişkisi gereğince yüklendiği ‘edim’i yerine getirmesine (......); alacaklının, ‘edim’i elde etmeksizin alacağından vazgeçmesi ve borçlusunu borçtan kurtarmasına (......) denir.

a.) İfa yerine edim / bağışlama
b.) İfa / ibra
c.) İbra / ifa yerine edim
d.) İfa / ifa amacıyla edim
e.) İbra / bağışlama

82. (A) ile (B) arasındaki bir televizyon alım-satım sözleşmesi gereğince (B), satın aldığı televizyonun bedeli olarak (A) ya 100 milyon lira ödeyecektir. Fakat daha sonra taraflar yaptıkları anlaşmada (B) nin 100 milyon liralık borcunun sona ermesini, onun yerine (B) nin (A) ya ait işyerinde iki ay (ücretsiz) çalışmasını kararlaştırırlar. Olguya göre, (B) nin borcunun sona ermesinde hangi hukuki sebep vardır?

a.) İbra
b.) İfa yerine edim
c.) İfa amacıyla edim
d.) Tecdit
e.) Bağışlama

ZAMANAŞIMI

83. Zamanaşımının şartlarından biri; ‘‘borcun muaccel olması’’ dır. Diğeri hangisidir?

a.) Borcun ifasının istenebilir olması
b.) Kanunda öngörülen sürenin dolması
c.) Karşılıklı borçların bulunması
d.) Hak düşürücü sürenin geçmiş olması
e.) Alacağın istenebilir olması

84. Zamanaşımına uğramış borç nasıl bir borçtur?

a.) Eksik borç
b.) Nispi borç
c.) Muaccel borç
d.) Müeccel borç
e.) Menfi borç

85. Kanunda gösterilmiş nedenlerden birinin gerçekleşmesiyle, zamanaşımı süresinin işlemiş bölümünün yanması ve kural olarak eskisi kadar, yeni bir sürenin işlemeye başlamasına (......) denir.

a.) zamanaşımının tatili
b.) zamanaşımının devretmesi
c.) zamanaşımı süresinin dolması
d.) zamanaşımının durması
e.) zamanaşımının kesilmesi

86. Alacaklıyı, hakkını ileri sürmekten alıkoyan fiili veya manevi bir takım engeller ortaya çıkarsa zamanaşımının (......) söz konusu olur.

a.) Devretmesi
b.) Bitmesi
c.) Tatili
d.) Kesilmesi
e.) Durması

87. Borçlar Kanunumuzda söz konusu olan zamanaşımı hangisidir?

a.) Kazandırıcı zamanaşımı
b.) Düşürücü zamanaşımı
c.) Alacak hakkını düşürücü zamanaşımı
d.) İktisadi zamanaşımı
e.) İktisabi zamanaşımı

1. D 16. D 31. C 46. C 61. A 76. D
2. D 17. B 32. C 47. A 62. C 77. D
3. C 18. C 33. B 48. B 63. B 78. B
4. D 19. A 34. ------ 49. E 64. C 79. C
5. B 20. C 35. B 50. B 65. ---- 80. A
6. D 21. A 36. A 51. C 66. B 81. B
7. C 22. C 37. C 52. D 67. C 82. B
8. C 23. B 38. E 53. A 68. C 83. B
9. D 24. C 39. ----- 54. E 69. D 84. A
10. D 25. A 40. D 55. C 70. A 85. E
11. C 26. D 41. D 56. A 71. E 86. E
12. B 27. C 42. A 57. E 72. D 87. C
13. E 28. D 43. D 58. C 73. D
14. C 29. A 44. D 59. D 74. C
15. B 30. B 45. B 60. E 75. D
Mert Ali
Mesajlar: 130
Kayıt: 09 Eki 2016 15:09
İletişim:

05 Kas 2016 16:18

BORÇLAR HUKUK SORU VE CEVAPLARI
1. Aşağıdakilerden hangisi tek tarafa borç yükleyen sözleşme niteliğini taşır?
A) Satım sözleşmesi B) Vekâlet sözleşmesi C) Fesih beyanı D) Vasiyetname E) Bağışlama sözleşmesi Cevap E
2. Aralarında var olan borç ilişkisi dolayı¬ sıyla alacaklının borçludan isteyebilece¬ği, borçlunun da yerine getirmekle yü¬kümlü bulunduğu davranış biçimine ne ad verilir?
A) İş B) Edim Cevap B C) Çalışma D) Alacak E) Sözleşme
3. Bir heykeltıraşın bir kişinin heykelini yapmayı üstlenmesi ne tür bir edimdir?
A) Olumsuz edim B) Şahsi edim Cevap B C) Devirli edim D) Maddi edim E) Bölünebilir edim
4. Aşağıdakiierden hangisi tek taraflı bir hukuki işlem değildir?
A) Vasiyet B) Vakıf kurma C) Temsil yetkisi verilmesi D) Bağışlama Cevap D E) Sözleşmeden dönme
5. Aşağıdakiierden hangisi tek bir kişinin irade açıklamasında bulunması ile huku¬ki sonuç doğuran bir işlemdir?
A) Kira sözleşmesi B) Vekâlet sözleşmesi C) Fesh-i ihbar Cevap C D) Alım-satım E) Bağışlama
6. Aşağıdakilerden hangisi bir tasarruf iş¬lemidir?
A) Satım sözleşmesi B) Bağışlama vaadi C) Taşınırın teslimi Cevap C D) Temerrüt ihtarı E) Vasiyetname hazırlama
7. Aşağıdakilerden hangisi mülkiyetin devri amacını güden sözleşmelerden biri de¬ğildir?
A) Taşınır satış sözleşmesi B) Taşınmaz satış sözleşmesi C) Taşınmaz kira sözleşmesi Cevap C
D) Trampa sözleşmesi E) Bağışlama sözleşmesi
8. Aşağıdakilerden hangisi eksik borç de¬ğildir?
A) Kumar borcu B) Zamanaşımına uğramış borçlar
C) Nafaka borcu Cevap C D) Evlenme tellağından doğan borçlar
9. Aşağıdakilerden hangisi borç ilişkisinin kaynakları arasında yer almaz?
A) Sözleşme B) Haksız rekabet Cevap B C) Sebepsiz zenginleşme D) Haksız fiil
10. Aşağıdakilerden hangisi borcun kaynağı¬dır?
A) Hukuki işlemler B) Haksız fiiller C) Sebepsiz zenginleşme D) Hepsi Cevap D
11. Ahlaka aykırı amaç güden bir borç söz¬leşmesi ile ilgili aşağıdaki ifadelerden hangisi doğrudur?
A) Borcun ifası imkansız olduğundan, borç sona erer.
B) Sözleşme kesin olarak hükümsüz olup hiçbir borç doğurmaz, ancak verilen şeyin ladesi istenemez. Cevap B
C) Sözleşme batıl olup alacaklı kendisine bu sözleşmeden doğan borcun ifası amacıyla verilen şeyi İade etmek zo¬rundadır.
D) Taraflar sözleşmeyi 1 yıl içinde iptal edip verilen şeylerin iadesini talep edebilirler.
E) Sözleşme eksik borç doğurur.
12. Aşağıdakilerden hangisi eksik borçlar arasında yer almaz?
A) Kumar ve bahisten doğan borçlar B) Ahlaki ödevden doğan borçlar C) Zaman aşımına uğramış olan borçlar
D) Evlenme tellallığından doğan borçlar E) Sebepsiz zenginleşmeden doğan borç¬lar Cevap E
13. Kırtasiyeci B, toptancı A’ya giderek dolma¬ kalem almak istediğini söyler. A, B’nin de hoşuna giden dolmakalemlerden adedi 50 TL’den B’ye satabileceğini belirtir. B ise bu kalemleri 45 TL’den alabileceğini açıklar. Bu olaya göre, B’nin bu irade açıklama¬ sının niteliği aşağıdakilerden hangisidir?
A) Kabul B) Hata C) İcap (öneri) Cevap C D) Zımni kabul E) Dönme
14. Aşağıdakilerden hangisi sözleşme serbestîsinin sınırlamalarından biri değil¬dir?
A) Sözleşmenin konusu emredici hukuk kurallarına aykırı olmamalıdır.
B) Sözleşme konusu kamu düzenine ay¬kırı olmamalıdır
C) Sözleşmenin konusu örf ve adetlere aykırı olmamalıdır (Cevap C
D) Sözleşmenin konusu kişilik haklarına aykırı olmamalıdır
15. Borçlar Kanununa göre sözleşmenin ku¬rulması ile hüküm ve sonuç doğurma anı ile ilgili olarak aşağıdaki ifadelerden hangisi yanlıştır?
A) Hazırlar arasındaki sözleşme, sözleş¬menin kurulduğu an hüküm ve sonuç¬larını doğurur.
B) Hazır olmayanlar arasında sözleşme, kabul beyanının önericiye (icapçıya) gönderildiği an kurulur. Cevap B
C) Hazırlar arasında sözleşme, öneriden sonra derhal kabul beyanının açıklan¬masıyla kurulur.
D) Hazır olmayanlar arasında sözleşme kabul beyanının önericiye gönderildiği an hüküm ve sonuç doğurur; ancak eğer açık bir kabule ihtiyaç yoksa söz¬leşme hüküm ve sonuçlarını önerinin kabulcüye vardığı an doğurur.
16. Aşağıdakilerden hangisi Türk Borçlar Hukukuna hâkim olan temel ilkelerden biri değildir?
A) Eşitlik ilkesi B) Nispilik ilkesi C) Sınırlı sayı ilkesi (numerus clausus) Cevap C D) Sözleşme özgürlüğü E) Dürüstlük ilkesi
17. İcap (öneri) ile ilgili aşağıdaki ifadeler¬ den hangisi yanlıştır?
A) Öneri, tek taraflı ve varması gerekli bir irade açıklamasıdır.
B) Öneri, kurulması istenen sözleşmenin bütün esaslı noktalarını içermelidir.
C) Öneri, mutlaka belli bir kimseye yönel¬tilmelidir. Cevap C
D) Öneri, önericinin sözleşme yapma ko¬nusundaki iradesini ciddi bir şekilde yansıtmalıdır.
E) Bir sözleşmenin meydana gelmesi için gerekli olan iki irade açıklamasından zaman bakımından önce yapılana öneri adı verilir.
18. Sözleşme serbestisi kapsamına giren aşağıdaki özgürlüklerden hangisi, söz¬ leşme taraflarının kanunda düzenlenen sözleşmeleri veya bunlara ait unsurları bir araya getirmek ya da tamamen yeni sözleşme türleri kurmak imkânına sahip olmalarını sağlar?
A) Sözleşme yapıp yapmama özgürlüğü B) Sözleşmenin karşı tarafını seçme öz¬gürlüğü
C) Sözleşmeyi değiştirme veya ortadan kaldırma özgürlüğü D) Sözleşmenin tipini (muhtevasını) belir¬leme özgürlüğü Cevap D
19. Bir sözleşmenin geçerli surette meydana gelebilmesi için uyulması gereken şekle ne ad verilir?
A) İspat şekli B) Yazılı şekil C) Resmî şekil D) İradi şekil E) Geçerlilik şekli Cevap E
20. Sözleşme kurmaya yönelik açıklanan ilk irade beyanı olan öneri ile ilgili aşağıda¬ki ifadelerden hangisi yanlıştır?
A) Öneri (icap), sözleşmenin tüm esaslı unsurlarını içermelidir. B) Öneri (icapcı), ile bağlanma iradesini taşımalıdır.
C) Öneri (icapcı) icabı ile bağlılık süresini belirlese dahi, kendisi tek taraflı irade¬siyle bu süreyi kısaltabilir. Cevap C
D) Öneri (icapcı) belli bir kişi veya kişilere yönelebileceği gibi bir topluluğa da yöneltilebilir.
E) Muhatap tarafından reddedilen öneri, geçerliğini ve bağlayıcılığını kaybeder.




21. S, arkadaşı Ü’ye ait buzdolabını kendi adı¬na A’ya satmıştır. Taraflar buzdolabının 2 gün sonra teslimi konusunda anlaşmışlar¬dır. Buna göre, sözleşmenin geçerliliğiyle ilgili aşağıdaki ifadelerden hangisi doğ¬rudur?
A) Sözleşmenin konusu imkânsız oldu¬ ğundan, S ile A arasındaki satım söz¬leşmesi batıldır.
B) A ile S arasındaki sözleşme geçerlidir ancak S ifada bulunmazsa, A’nın zarar¬larını ödemek zorundadır. Cevap B
C) S ile A arasındaki sözleşme Ü’nün ica¬zet vermesiyle geçerli olur.
D) S ile A arasındaki sözleşmede hile ol¬duğundan sözleşme geçerli değildir.
E) Sözleşme geçerlidir ancak S'nin ifada bulunması mümkün olmazsa borcu sona erer.
22. Bir sözleşmenin yapılabilmesi için ge¬rekli olan iki irade açıklamasından za¬man bakımından önce yapılanına verilen ad aşağıdakilerden hangisidir?
A) Kabul B) Teklif C) Edim D) İcap (öneri) Cevap D E) Öngörü
23. Hazır olmayanlar arasında sözleşmenin meydana geldiği (kurulduğu) an aşağıdakilerden hangisidir?
A) Önerinin karşı tarafa vardığı an B) Önerinin karşı tarafa gönderildiği an C) Önerinin karşı tarafça öğrenildiği an
D) Kabul haberinin önericiye ulaştığı an Cevap D
24. Bir sözleşmede, taraf irade beyanlarının sözleşmenin esaslı noktaları üzerinde uyuşmamış olması durumunda aşağıdakilerden hangisi söz konusu olur?
A) Sözleşme batıldır. B) Sözleşme yok hükmündedir.Cevap B C) Sözleşme iptal edilebilir. D) Sözleşme eksiktir.
E) Sadece sözleşmedeki o kayıt hüküm¬süzdür.
25. Öneriye davet (icaba davet) ne demek¬tir?
A) Sözleşmenin kurulabilmesi için yapılan ilk irade açıklaması
B) Sözleşmenin kurulabilmesi için karşı tarafın öneriye uygun olarak açıkladığı irade Cevap C
C) Başkalarını öneride bulunmaya yö¬neltme amacıyla açıklanan, bağlayıcı olmayan irade açıklaması
D) Öneri ile uyumlu olan irade açıklaması
E) Kabul iradesinden önce açıklanan irade
26. A, tacir S’den iki yüz adet halı alıp Ana¬dolu'da satabildiklerini satacak, kalanını S'ye iade edecektir. A ile S arasındaki bu sözleşme aşağıdakilerden hangisine bir örnektir?
A) Satış vaadi sözleşmesi B) Art arda teslimli satış sözleşmesi C) Taksitle satım sözleşmesi
D) Taşınır mal satışı sözleşmesi E) Satış için tevdi sözleşmesi Cevap E
27. Öneriyle (icapla) ilgili olarak aşağıdaki ifadelerden hangisi doğrudur?
A) Önerinin belli bir kimseye yapılma zo¬runluluğu yoktur Cevap A B) Öneri karşılıklı irade açıklamasıdır
C) Öneri ulaşması zorunlu olmayan bir irade açıklamasıdır
D) Öneri yapıldığında karşılığında yeni bir öneri yapılması mümkün değildir
28. A ile B arasında yapılan satım sözleşme¬ sinde bedel 100 Amerikan Doları olarak kararlaştırılmıştır. Bu durumda, alıcı ba¬ kımından aşağıdakilerden hangisi söz konusudur?
A) Seçimlik yetki Cevap A B) Seçimlik borç C) Parça borcu D) Sınırlı cins borcu E) Sürekli borç
29. Televizyonunu kiraya vermek isteyen A, bilmeden ve istemeden yanlışlıkla B’ye sa¬ tım beyanında bulunmuştur. Bu olaydaki irade ile beyan arasındaki uygunsuzluk aşağıdakilerden hangisidir?
A) Edimde hata B) Sözleşmenin niteliğinde hata Cevap B C) Nispi muvazaa D) Mutlak muvazaa E) Hile
30. Tarafların gerçekte hiçbir işlem yapma¬masına karşın, başkalarına karşı sanki bir hukuki işlem yapmış gibi görünmeleri durumuna ne ad verilir?
A) Hile B) Hata C) Gabin D) Nispi muvazaa E) Mutlak muvazaa Cevap E
31. Aşağıdakilerden hangisi kesin hüküm¬süzlüğün (butlanın) özelliklerinden biri değildir? ***********
A) Hakim resen dikkate alır B) ilgili herkes ileri sürebilir C) 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununda düzenlenmiştir
D) Belirli bir süre geçtikten sonra kesin hükümsüzlük ortadan kalkar. Cevap D
32. İradesi, ikrah (korkutma) nedeni ile bo¬zulmuş olan kişi, ne kadar süre içinde sözleşmeyi iptal edebilir?
A) Korkutmanın meydana gelmesinden itibaren 6 ay B) Korkutmanın meydana gelmesinden itibaren 1 yıl
C) Korkutmanın meydana gelmesinden itibaren 5 yıl D) Korkutmanın ortadan kalkmasından itibaren 6 ay
E) Korkutmanın ortadan kalkmasından itibaren 1 yıl Cevap E
33. Borçlar Kanununa göre aşağıdakilerden hangisi aşırı yararlanmanın (gabinin) şartlarından değildir?
A) Zor durumda bulunma B) Tehdit Cevap B C) Tecrübesizlik D) Deneyimsizlik
34. Aşağıdakilerden hangisi esaslı hata (ya¬nılma) hâllerinden biri değildir?
A) Sözleşmenin niteliğinde hata (yanılma) B) Saikte hata (yanılma) Cevap B C) Kişide hata (yanılma)
D) Sözleşmenin konusunda hata (yanıl¬ ma) E) Edim veya karşı edim miktarında hata (yanılma)
35. Çok yakın arkadaşı B’nin mali durumunun bozulması ve bu sebeple kredi alamaması¬na üzülen A, sırf B’nin itibarını yükseltmek için B lehine bir borç senedi imzalar. Buna göre bu işlemde hangi hukuki kurum söz konusudur? *********
A) Hata B) Hile C) Nispi muvazaa D) Mutlak muvazaa Cevap D E) Latife beyanı
36. Kanunun yazılı veya resmi bir şekle tabi tuttuğu bir hukuki işlem, bu şekilde ya¬pılmaz ise aşağıdakilerden hangisi söz konusu olur?
A) Hukuki işlem geçersizdir ancak, hukuki işlemde bir taahhüt yer almışsa bu ta¬ahhüt geçeriidir.
B) Hukuki işlem hiç doğmaz. Cevap B
C) Tarafların iradeleri uyuşmuş olduğun¬ dan işlem geçeriidir.
D) Hukuki işlem şeklen geçeriidir; şekle uyulmama nedeniyle mağdur olan ta¬ raf hukuki işlemin yok sayılması için dava açabilir.
E) Hukuki işlem doğar ancak, iptal ettiri¬ lebilir.
37. Aşağıdakilerden hangisi, beyanda ya¬nılma olmamasına rağmen sözleşmenin iptaline yol açan esaslı yanılma sayılır?
A) Sözleşmenin lüzumlu vasıflarında hata (yanılma) Cevap A B) Sözleşmenin konusunda hata (yanıl¬ma)
C) Sözleşmenin mahiyetinde hata (yanıl¬ma) D) Miktarda hata (yanılma) E) Şahısta hata (yanılma)
38. Aşağıdakilerden hangisi esaslı yanılma sayılmadığından sözleşme iptal edile¬ mez?
A) Kişide yanılma (hata) B) Adi hesap hatası (yanılması) Cevap B
C) Lüzumlu vasıflarda hata (yanılma) D) Sözleşmenin mahiyetinde yanılma (ha¬ta)
39. İki tarafa borç yükleyen bir sözleşmede, taraflardan birinin darda kalması, dü¬şüncesizliği veya tecrübesizliğinden ya-rarlanılarak edimler arasında meydana getirilen açık oransızlığa ne ad verilir?
A) Aşırı yararlanma (Gabin) Cevap A B) Mutlak muvazaa C) Korkutma (ikrah) D) irade bozukluğu E) Fahiş nispetsizlik
40. Tarafların, üçüncü kişileri aldatmak amacıyla gerçek iradelerine uymayan bir işlem yapmalarına ve görünürdeki bu
iş¬lemin kendi aralarında geçerli olmaya¬ cağı hususunda anlaşmalarına ne denir?
A) Muvazaa Cevap A B) inançlı muamele C) Namı müstear D) Kanuna karşı hile E) Aşırı yararlanma (Gabin)

41. Bir sözleşme “zor durumda” bulunma nedenine dayanılarak aşırı yararlanma (gabin) nedeniyle hangi süre içinde iptal edilebilir?
A) Aşırı yararlanmanın varlığının öğrenil¬ diği tarihten itibaren 6 ay içinde B) Sözleşmenin kurulmasından itibaren 1 yıl içinde
C) Zor durumun bitmesinden itibaren 1 yıl içinde D) Zor durumun ortadan kalkmasından itibaren 1 yıl içinde Cevap D
E) Sözleşmenin kurulmasından itibaren 1 ay içinde
42. Aşağıdakilerden hangisi tüm sözleşme¬ler için aranan geçerlik koşullarından bi¬ri değildir?
A) Emredici hukuk kurallarına aykırı ol¬mama B) Şekle uyulması Cevap B
C) Muvazaa bulunmaması D) Ehliyet E) Kişilik haklarına aykırı olmama
43. Aşağıdakilerden hangisi bir sözleşmenin mutlak butlanla geçersiz olma sebebi değildir?
A) Geçerlilik şekline aykırı yapılan söz¬leşmeler B) Sözleşmenin konusunun ahlaka aykırı olması
C) Muvazaa D) Sözleşmenin korkutma (tehdit) altında imzalanmış olması Cevap D
45. Bir hukuki sonucun doğumu için iyi niye¬tin arandığı bir hukuki işlemin temsilci aracılığıyla yapılması durumuyla ilgili aşağıdaki ifadelerden hangisi doğrudur?
A) Sadece temsii edilenin iyi niyetli olma¬sı gerekir B) Temsilcinin iyi niyetli olması yeterlidir
C) Her ikisinin de iyi niyetli olması gerekir Cevap C D) Temsil edilenin kötü niyetli olması hu¬kuki sonucun dogmasını etkilemez
46. Aşağıdakilerin hangisinde butlan yoktur?
A) Bir anlaşma kamu düzenine aykırı ya¬ pılmışsa B) Bir anlaşma kurucu unsurları taşımı¬ yorsa Cevap B
C) Bir anlaşma emredici şekil kurallarına aykırı yapılmışsa
D) Bir anlaşmanın yapıldığı anda içeriği¬nin yerine getirilmesi imkânsızsa
E) Bir anlaşmanın içeriği ahlâk ve adaba aykırıysa
47. Aşağıdakilerden hangisi geçersizlik yap¬tırımının kapsamına dahil değildir?
A) Butlan B) iptal C) Cebri icra Cevap C D) Kısmi butlan E) Askıda hükümsüzlük
48. Aşırı yararlanma (gabin) ne demektir?
A) Bir kişinin tehdit altında tahiş bedel karşılığında alım yapması
B) Bir kişinin aldatılmak suretiyle fahiş bedel karşılığında yaptığı bir alımı
C) Bir kişinin saflığından yararlanılmak suretiyle edimler arasında açık bir dengesizlik olmayan satış sözleşmesi yapılması
D) Bir kişinin deneyimsizliğinden veya zor durumda bulunmasından yararlanıl¬mak suretiyle edimler arasında aşırı dengesizliğe yol açan sözleşme yapıl¬ması Cevap D
E) Bir kişinin bir başkası lehine aşırı yarar sağlamak üzere karşı tarafın aldatılma¬sı
49. Aşağıdakilerden hangisi muvazaanın un¬surlarından değildir?
A) Görünürde işlem B) Gizli işlem C) Görünürde irade ile gerçek iradenin farklı olması D) Yazılı bir sözleşmenin varlığıCevap D
50. Aşağıdakilerden hangisinin varlığı halin¬de aşırı yararlanmadan (gabinden) söz edilemez?
A) Aşırı yararlanmaya maruz kalmış olan kimsenin darda kalmış olması
B) Aşırı yararlanmaya maruz kalmış olanın deneyimsiz olması
C) Aşırı yararlanmaya maruz kalmış olanın tecrübesiz olması
D) Aşırı yararlanmaya maruz kalmış olan kimse ile aşırı yararlanmayı yapanın ira¬ de ile beyan arasında kasten uygunsuz¬luk yaratılması Cevap D
51. Aşağıdakilerden hangisi sözleşmenin butlanına yol açan nedenlerden biri de¬ğildir?
A) Sözleşmenin konusunun sonradan im¬kansız olması. Cevap A
B) Taraflardan birinin hukuki işlem ehliye¬ tine sahip olmaması.
C) Sözleşmenin emredici hukuk kuralına aykırı olması.
D) Sözleşmenin konusunun ahlaka aykırı olması.
E) Sözleşmenin konusunun kişilik hakla¬ rına aykırı olması.
52. A, arkadaşı B’ye antika değeri olan saatini bağışlamak istemektedir; ancak eşi E’nin bundan hoşlanmayacağını bildiği için, saa¬ tini satmış gibi bir belge düzenleyerek bu belgeyle birlikte B’ye teslim eder ve bir sü¬ re sonra da ölür. Olayla ilgili aşağıdaki ifadelerden hangi¬ si doğrudur?
A) Satım sözleşmesi kanunda öngörülen şekil şartına uygun olarak yapılmış ol¬duğundan geçerlidir.
B) Satım sözleşmesi muvazaa, bağışlama sözleşmesi şekil şartına uyulmaması nedeniyle geçersizdir.
C) E, bağışlama sözleşmesinin geçersizli¬ğini ileri süremese de, satım sözleş¬mesini iptal ettirebilir. Cevap C
D) Bağışlama sözleşmesinin geçersizliğini ancak B ileri sürebilir.
E) Satım sözleşmesi gabin, bağışlama sözleşmesi muvazaa nedeniyle geçer¬sizdir.
53. Tarafların iradelerine uygun bir sözleş¬meyi iradelerine uygun olmayan zahiri bir sözleşme arkasına gizlemeleri ve bu zahiri sözleşmenin aralarında hükümsüz olduğu hususunda anlaşmaları halinde ne tür bir muvazaa vardır?******
A) Adi muvazaa B) Mutlak muvazaa C) Nisbi muvazaa Ce¬vap C D) Görünen muvazaa
54. Bir kimsenin arzu etmediği bir beyanı ciddi bir niyet ile beyan etmesi haline ne ad verilir?
A) Latife beyanı B) Zihni kayıt Cevap B C) Muvazaa D) Gabin
55. Doğrudan temsille ilgili aşağıdaki ifade¬lerden hangisi yanlıştır?
A) Temsilci temsil edilenin adına yaptığı işlemden doğan hakları edinemez an¬cak, borçlarından sorumlu olur. Cevap A
B) Borçlar Kanununda düzenlenmiştir.
C) Temsilci temsil edilenin nam ve hesa¬bına hukuki işlem yapmaya yetkili ol¬malıdır.
D) Hukuki işlem temsil edilen adına ya¬pılmalıdır.
E) Temsilcinin yaptığı hukuki işlemden doğan hak ve borçlar doğrudan doğ¬ruya temsil edilene ait olur. (
56. Kendisine yetki verilen temsilcinin, hu¬kuki işlemi yaparken onu başkasının adına yapmakta olduğunu karşısındaki kişilere söylemediği ve bundan dolayı üçüncü kişinin karşısındakinin temsilci olduğunu bilmeden kendisi adına yaptı¬ğını sandığı temsil türü aşağıdakilerden hangisidir? ************
A) Yetkili temsil B) Yetkisiz temsil C) Gizli temsil D) Doğrudan doğruya temsil E) Dolaylı temsil Cevap E
57. Temsil kavramı ile ilgili olarak aşağıdaki ifadelerden hangisi yanlıştır?
A) Temsilci atamak yazılı şekle tabidir Cevap A
B) Yetkisiz temsilcinin yaptığı hukuki muameleyi temsil olunan onaylarsa iş¬ lem baştan itibaren hüküm ve sonuç doğurur
C) Temsil yetkisi kanundan da doğabilir
D) Temsilcinin ayırt etme gücüne sahip olması yeterlidir, tam ehliyetli olması aranmaz


58. Borçlar Kanununa göre sözleşmede aksi¬ne bir kayıt yoksa para borçları nerede ifa edilir?
A) Borçlunun borcunun doğduğu yerde B) Borçlunun iş yerinin bulunduğu yerde
C) Borçlunun ikametgahının bulunduğu yerde D) Alacaklının ifa zamanındaki yerleşim yerinin bulunduğu yerde Cevap D
59. Zamanaşımı ile ilgili aşağıdaki ifadeler¬den hangisi doğrudur?
A) Bir alacağın taşınmaz rehni ile teminat altına alınması, bu alacağın zamana¬ şımına uğramasını engellemez
B) Zamanaşımının durmasına ve kesilme¬ sine ilişkin sebepler, hak düşürücü sü¬ reler bakımından uygulanmaz Cevap B
C) Zamanaşımı borcu sona erdiren bir sebep değildir
60. Alacaklı temerrüdü ile ilgili aşağıdaki ifadelerden hangisi yanlıştır?
A) Alacaklı temerrüdünün gerçekleşmesi için kural olarak alacaklının kusurlu olması gerekmez.
B) Alacaklı temerrüdünün gerçekleşmesi için borçlu, edimi gereği gibi teklif et¬ miş olmalıdır.
C) Alacaklı haksız olarak kendisine sunu¬ lan edimi kabulden kaçınmış olmalıdır.
D) Alacaklı temerrüdüne düşen alacaklı, mutlak olarak alacak hakkını kaybeder. Cevap D
E) Mütemerrit alacaklı, borçluya karşı ödemezlik defini ileri süremez.
61. Aşağıdakilerden hangisi borçlunun te¬merrüdünün şartlarından biri değildir?
A) Borcun muaccel olması B) Borçlunun kusurlu olması Cevap B C) İfanın mümkün olması
D) Alacaklının İhtan
62. Gecikme faiziyle ilgili aşağıdaki ifade¬ lerden hangisi yanlıştır?
A) Alacaklının zararı gecikme faizini aşabi¬lir.
B) Gecikme faizi talep edilmedikçe hâkim kendiliğinden buna hükmedemez.
C) Borçlu temerrüde düşmede kusurlu olmadığını kanıtlarsa gecikme faizi ödemekten kurtulur. Cevap C
D) Gecikme faizi talep edebilmek için za¬ rarın kanıtlanmasına gerek yoktur.
E) Para dışındaki edimlerde gecikme faizi istenemez.
63. Arkadaşı B’ye 100 TL ödünç veren A, B’nin ihtiyacı olduğunu bildiği için bu parayı geri almak istememektedir ve B’yi ibra etmeyi düşünmektedir. Bu olaya göre, aşağıdaki ifadelerden hangisi yanlıştır?
A) İbra, borcu sona erdiren sebeplerden bir tanesidir.
B) 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda düzenlenmiştir.
C)İbranın gerçekleşmesi için alacaklının tek taraflı iradesi yeterlidir, dolayısıyla A, tek taraflı irade beyanıyla B’yi ibra edebilir. C
D) İbranın geçerli olabilmesi için A’nın, alacağı üzerinde tasarruf yetkisinin bu¬ lunması gerekir.
E) ibra ile alacağı garanti eden yan haklar da kural olarak sona erer.
64. Aşağıdakilerden hangisi alacaklının söz¬ leşmeyle alacak hakkından vazgeçmesi¬ni ifade eder?
A) Yenileme B) Takas C) Dönme D) İbra Cevap D
65. AşağıdakiIerden hangisi zamanaşımını kesen sebeplerden biri değildir?
A) Borçlunun borcu ikrar etmesi B) Bir para borcunda işlemiş faiz borcu¬ nun ödenmesi C) Alacaklının borçluya dava açması
D) Alacaklının iflas masasına müdahaleyle hakkını talep etmesi E) Alacaklının borçluya ihtar çekmesi Cevap E
66. Borçlar Kanununa göre sözleşmeden do¬ğan borçlarda zamanaşımı süresi kaç yıldır?
A) 1 B) 2 C) 10 Cevap C D) 15
67. Aşağıdakilerden hangisi, zamanaşımını durduran nedenlerden biridir?
A) Borcun ikrar edilmesi B) Borç için rehin verilmesi C) Borç için kefalet verilmesi D) Alacaklının borçluya karşı icra takibi yapması
E) Alacağın bir Türk mahkemesi önünde ileri sürülebilme imkanının bulunma¬ması Cevap E
68. İstanbul’da adliyenin yolunu bilmeyen A, yolda gördüğü ilk kişiye adliyenin yolunu sorar ve adliyenin 3 gün önce taşındığın¬ dan haberi olmayan B, A’ya eski adliyeyi tarif eder. A, adliyeye gittiği inancı ile tarif üzerine yola koyulur ancak yolda giderken bir otomobilin çarpması sonunda ağır ya¬ ralanır. Bu olaya göre, B’nin sorumluluğu ile ilgi¬ li aşağıdaki ifadelerden hangisi doğru¬dur?
A) B’nin bu olayda haksız fiil sorumlulu¬ ğu söz konusudur.
B) B’nin bu olayda kusur sorumluluğu söz konusudur.
C) B’nin davranışı tehlikeli bir faaliyet teşkil etmediği için sorumluluğu yok¬ tur.
D) Bu olayda sebeple sonuç arasında uy¬gunluğun yokluğu nedeniyle, sorum¬luluğun unsurlarından uygun illiyet bağı bulunmadığı için B’nin herhangi bir sorumluluğu yoktur. Cevap D
E) Olayda ağırlaştırılmış kusur sorumlu¬ luğu olduğu için B sorumludur.
69. Borcun ifa edilmemesinin ve haksız fiilin yaptırımı aşağıdakilerden hangisinde doğru sıralanmıştır? *******
A) Cebri icra-Tazminat Cevap A B) Ceza-tazminat C) Mutlak butlan-tazminat D) Cebri icra-butlan
I. Kusur sorumluluğunda zarar verenin kusurunun hafif olması
II. Kusur sorumluluğunda zarar görenin ortak kusuru
III. Zarar görenin olağanüstü yüksek bir gelire sahip olması
IV. Zararın, zarar gören yararına yapılan bir davranış (hatır işi) sırasında doğmuş olması
70Yukarıdakilerden hangileri maddi tazmi¬natın hesaplanmasında tazminattan indi¬rim sebebi olarak değerlendirilir? *****
A) Yalnız I B) YalnızIII C) I ve II D) II ve III E) I, II, III ve IV Cevap E
71. Aşağıdakiierden hangisi illiyet bağını kesen sebeplerden biri değildir? *******
A) Savaş B) Zarar görenin kusuru C) işçilerin o işletmede menfaat grevine başlamış olması Cevap C
D) Üçüncü kişinin kusuru E) Deprem
72. Haksız fiil sorumluluğu ile ilgili aşağıda¬ki ifadelerden hangisi yanlıştır?
A) Sınırlı ehliyetsiz haksız fiillerinden so¬rumludur.
B) Kusursuz sorumluluk hallerinde tam ehliyetsiz, kural olarak vermiş olduğu zarardan sorumlu değildir.
C) Ayırt etme gücünü kusurlu olarak ge¬ çici olarak kaybeden kimse kural ola¬ rak bu durumdayken verdiği zarardan sorumlu değildir. Cevap C
D) Kendisine yasal danışman atanmış bir kişi haksız fiillerinden sorumludur.
E) Hakkaniyet gerektiriyorsa tam ehliyet¬ siz verdiği zarardan sorumlu tutulabilir
73.Aşağıdakilerden hangisi haksız fiilin un¬ surları arasında yer almaz? (21013/3 SINAV SORUSU)
A) Bir fiilin bulunması B) Bir zarar ortaya çıkması C) Fiilin hukuka aykırı olması D) Fiil ile zarar arasında illiyet bağı olması
E) Haksız fiil işleyen kişinin mutlaka ka¬sıtlı davranışının bulunması Cevap E




74. Borçlar Kanunu’na göre, haksız eylemden doğan borçların zamanaşımı süresi ile il¬gili aşağıdaki ifadelerden hangisi yanlıştır ?
A) Zararın ve failin öğrenilmesinden itiba¬ren 1 yıldır. B) Zararın ve failin öğrenilmesinden itiba¬ren 2 yıldır. Cevap B
C) Zarar gören zararı ve faili daha geç öğ¬renmiş olsa bile olaydan itibaren 10 yıl¬dır D) Haksız eylem aynı zamanda suç teşkil eden bir eylem ise, ceza yasalarının öngördüğü daha uzun süreli ceza da¬ vası zamanaşımı süresine tabidir
E) Borçlar Kanunu’nun dışında haksız ey¬lemler için özel zamanaşımı süresi ön¬ gören yasalar vardır.
75. Türk Borçlar Kanunu’nun 66. maddesi gereğince adam çalıştıranın (istihdam edenin) sorumluluğu ile ilgili aşağıdaki ifadelerden hangisi yanlıştır? **********
A) Adam çalıştıranın sorumluluğu bir ku¬sur sorumluluğu niteliğini taşımaz.
B) Sorumluluğun doğması için objektif özen yükümlülüğünün ihlal edilmiş olması gerekir.
C) Adam çalıştıran ayırt etme gücüne sa¬hip olmasa bile yardımcı kişinin verdi¬ği zarardan sorumlu olur.
D) Bu sorumluluğun doğabilmesi için za¬ rar gören alacaklı ile adam çalıştıran arasında önceden kurulmuş bir söz¬ leşme ilişkisinin varlığı aranır. Cevap D
E) Bu sorumluluğun doğabilmesi için za¬rarın yardımcı kişi işi gördüğü sırada onun hukuka aykırı bir davranışıyla meydana gelmiş olması gerekir.
76. Aşağıdakilerden hangisi kusursuz sorum¬luluk hallerinden biri değildir? (2013/3 VE 2014/2 SINAV SORUSU)
A) İstihdam edenin sorumluluğu B) Temsil olunanın sorumluluğu Cevap B C) Hayvan sahibinin sorumluluğu
D) Bina ve inşa eseri sahibinin sorumlulu¬ğu
77 Aşağıdakilerden hangisi sebepsiz zen¬ginleşme davasının açılamayacağı hal¬ lerden biri değildir?
A) Zamanaşımına uğramış bir borcun ödenmesi B) Hata en bir ödemede bulunulması Cevap B
C) Ahlaki bir görevin yerine getirilmesi D) Haksız ve ahlaka aykırı bir amaç için ödemede bulunulması
78. Aşağıdakilerden hangisi sebepsiz zen¬ginleşmenin koşullarından biri değildir?
A) Mal varlığı zenginleşen kişinin kusurlu olması Cevap A
B) Bir kimsenin mal varlığında bir zengin¬ leşmenin meydana gelmesi
C) Mal varlığında meydana gelen zengin¬ leşmenin haklı bir nedene dayanma¬ ması
D) Zenginleşme ile fakirleşme arasında il¬ liyet bağının olması
E) Diğer bir kimsenin mal varlığında bir fakirleşme meydana gelmesi
79. Aşağıdakilerden hangisi sebepsiz zen¬ ginleşmeden doğan borçların koşulları arasında ver almaz?
A) İlliyet bağı B) Zenginleşme C) Haksız fiil Cevap C D) Haklı bir sebebin bulunmaması E) Fakirleşme
80. A, B’ye 10 YTL ödünç vermiştir. Oysa A ayırt etme gücünden yoksundur ve kısıtlı¬dır. Buna göre, A’nın verdiği paranın iadesini sağlamak için aşağıdaki davalardan hangisi açılabilir?
A) İstihkak davası B) Taşınır davası C) Sebepsiz zenginleşme davası Cevap C D) Gasp halinde açılan zilyetlik davası
E) Tazminat davası
81. Müteselsil borçlulukla ilgili aşağıdaki ifadelerden hangisi yanlıştır?
A) Alacaklı borcun tamamını dilediği borçludan talep edebilir.
B) Borçlularının her biri sorumluluğu borç tamamen sona erinceye kadar devam eder.
C) Taraflar aralarında aksini kararlaştır¬ madıkça müteselsil borçlular kendi aralarında borcu eşit olarak bölüşürler Cevap C
D) Müteselsil borçlulardan her biri alacak¬ lıya karşı şahsi defileri ve itirazları ileri sürebilir.
82. Müteselsil borçlulukla ilgili aşağıdaki ifadelerden hangisi doğrudur?
A) Müteselsil borçlulardan birine yapılan temerrüt ihtarı, borçlan muaccel olan diğer müteselsil borçluların da temer¬ rüde düşmesine yol açar.
B) Alacaklının müteselsil borçlulardan bi¬ rini ibra etmesi, diğerlerinin de borcu¬ nu sona erdirmez.
C) Alacaklının müteselsil borçlulardan bi¬ rine dava açması veya icra takibi yap¬ ması diğerlerine başvuru hakkını orta¬ dan kaldırmaz. CevapC
D) Müteselsil borçlulardan birinin borcun tamamını alacaklının kendisine olan aynı miktarda borcuyla takas etmesi, diğer borçluların borçlarını etkilemez.
E) Müteselsil borçlulardan biri hataya düştüğünü ileri sürüp iptal edebileceği borç ilişkisine icazet verip alacaklıya ifada bulunursa, diğer borçlulara rücu hakkını kaybeder.
83. Aşağıdakilerden hangisi müteselsil borç¬luluğun özelliklerinden biri değildir?
A) Borçlulardan birinin alacaklıyı tatmin ettiği oranda diğerlerinin de borçtan kurtulması.
B) Müteselsil borçluların ödemede bulu¬ nan borçluya karşı da müteselsil ola¬ rak borçlu olmaları.
C) Alacaklıya payından fazlasını ödeyen borçlunun alacaklının haklarına halef olması Cevap B
D) Alacaklının diğerlerinin zararlarına ola¬ rak bazı borçluların durumunu iyileşti¬ rememesi.
E) Müteselsil borçluların iç ilişkide kural olarak alacaklıya yapılan ödemeden eşit bir payı üzerlerine almak zorunda olmaları.
84. Taraflardan birinin sözleşmenin yapıldı¬ğının kanıtı olarak verdiği paraya ne ad verilir? ******
A) Bağlama Parası (Pey akçesi) Cevap A B) Cayma tazminatı C) Ücret alı koyma D) Cezai şart
85. Aşağıdakilerden hangisi bağlanma (pay akçesi) parasının özelliklerinden biri de¬ğildir? ******
A) Borçlar Kanununa göre sözleşme yeri¬ne getirilirse bağlanma parası geri ve¬ rilmek zorundadır
B) Sözleşme yapılırken taraflardan birinin sözleşmenin yapıldığının kanıtı olarak verdiği bir miktar paradır
C) Sözleşme herhangi bir nedenle gerçek¬leşmezse bağlanma parasını veren se¬bepsiz zenginleşme davasıyla verdiğini geri isteyebilir
D) Her iki taraf da edimi yerine getirme¬ yene karşı tazminat isteme hakkına sahiptir Cevap E
Mert Ali
Mesajlar: 130
Kayıt: 09 Eki 2016 15:09
İletişim:

05 Kas 2016 16:21

Borçlar Hukuku Konu Özeti
BORÇLAR HUKUKU

Konusu borç ilişkisi oluşturan sosyal ilişkilerdir. Nitelikleri ve unsurları vardır. Kurallara bağlanmıştır. Borçlar Hukuku borç ilişkilerini düzenler. Hukukun kaynaklarında bir uyuşmazlık doğduğunda hangi kaynaklara göz atılması konusunda kanun önce gelir.

4 Ekim 26 yılında İsviçre’den çeviri. Borç ilişkileri uluslar arası bir karakter taşır. Medeni kanunda yerel olma niteliği Borçlar kanunu da aranmaz. Avrupa topluluğu ülkeleri tanım ve hükümleri tek bir çatıda toplamaya çalışmıştır. 1983 yılında yapılan değişiklik bizim Borçlar kanunumuzda yapılan en büyük değişikliklerden birisidir. Borçlar Hukuku borç ilişkilerini düzenlerken ikiye ayırmıştır:

bütün borç ilişkileri için uygulanabilen umumi hükümler. İlk 181 maddeyi içerir ve bu kurallar temel normlar niteliğindedir.

borcun kaynakları haksız fiil sözleşme 3 ana kaynak. Buna Yargıtay kararları ile eklenenler oldu.
borcun hüküm ve sonuçları borcun sona ermesi.

Borç ilişkisinden doğan haklar şahsı haklardandır ve bunlar ayni haklardan ayıran ömürlerinin bir sınırı olmasıdır. Bu üç kısma girmeyen durumlar ise borçlar özel hükümlerine tabidir.

Borçlar kanunu genel hükümleri sadece borç ilişkisini değil hukukun diğer alanlarına da uygulanır. Medeni kanun 5. maddesi bir anahtar kanundur. Bu Borçlar kanununun genel hükümlerinin medeni kanun içinde uygulanabileceğini belirtir. Genel hükümler özel hukukun bütün alanlarına uygulanabilir.

aktın muhtevi sözleşmeler düzenlenmiştir. Buraya özel hükümler denir. Bu kısımda tek tek sözleşmeler açıklanmıştır.

satım, bağış, trampa Devir

kira, haiz,Kullandırma ariyet

istisna eser söz., hizmet, vekalet İş görme sözleşmeleri

kefalet Teminat aracı

vedia, usulsüz tevdi Muhafaza

Borç ilişkilerini sadece yasayla değil özel yasalarla da düzenlenmesi için yasalar yapılmıştır. Faiz kanunu, finanssal kiralar kanunu, fikir ve sanat eserleri kanunu bunlara örnektir.

Borçlar Hukukunun diğer hukuk dallarıyla olan ilişkine bakıldığında;

En yakın ilişkisi medeni hukuk ile olmaktadır. Medeni kanun 5. madde ve Borçlar kanunu 544. madde bunu açıklamaktadır.

Borçlar Hukuku ve ticaret hukuku arasındaki ilişkiye gelince taraflar arası ilişkinin özel hükümleri ticaret kanuna; genle hükümler ise Borçlar kanununa bağlıdır. Türk ticaret yasası geniş anlamda medeni yasanın bir tarafı olan Borçlar kanununa ait olduğu bir gerçektir. İsviçre borçlar kanunu aynı zamanda ticaret kanununu içerir.

Borçlar Hukuku ile anayasanın ilişkisi: borç ilişkilerinde bir uyuşmazlık olursa bakılacak yer medeni kanun 1. deki açıklama gereği kanundur. Anayasamız borç ilişkilerine ait hükümler taşımaktadır. Bir borç ilişkisi anayasanın hükümlerine aykırı ise Borçlar kanunu madde 19 gereği geçersizdir.


BORÇLAR HUKUKU TEMEL KAVRAMLARI
1) BORÇ ve BORÇ İLİŞKİSİ

geniş anlamda borç borç ilişkisini ifade eder.

Dar anlamda borç ise borç ilişkisinden doğan yükümlülükleri ifade etmektedir. Günlük dilde en dar anlamda borç ise para borcudur. Borç ve borç ilişkisi kavramlarını birbirinden ayırt etmek gerekir. Bu farklar:

doğum anları bakımından : borç ile borç ilişkisinin aynı anda dogması gerekmez. Borç ilişkisi doğduğu halde borç doğmayabilir. Ancak borç doğmuşken borç ilişkisinin doğmaması durumu yoktur.

Kapsam : borç ilişkisinin doğurduğu tek yükümlülük borç değildir. Borç ilişkisinden başka yükümlülükler de doğabilir. Aslı yükümlülük borçtur ancak yan yükümlülüklerde olabilir. Borç ilişkisi borç kavramından daha kapsamlıdır.

Devir edilebilme : borç ilişkisi bir başkasına devredilemez ancak borç bir başkasına devredilebilir.


Sona ermeleri : borç ilişkisi sona erdiği halde borç son bulmamış olabilir. Borçlu bu ilişki devam ettiği surece meydana gelmiş borçların ifasından sorumludur.

BORÇ İLİŞKİSİNİN KAVRAM VE UNSURLARI
Bir sosyal ilişkinin borç ilişkisi olabilmesi için 3 unsur gereklidir. Bunlar;

ALACAKLI: alacaklı ve borçlu borç ilişkisinin sujeleri edim ise konusudur. Alacaklı her borç ilişkisinde bulunması gereken aktif sujedir. Alacaklı taraf kişidir. Cenin bir borç ilişkisinde alacaklı tarafı oluşturamaz. Sağ ve tam doğum koşuluyla gerçekleşebilir. Tüzel kişileri temsil eden kişi alacaklı olabilir. Kişi olarak varlık kazanıldığında borç ilişkisine taraf olunabilir. Edimin ifasını talep etmeye sahip olan taraftır alacaklı. İki tarafı da borç altına sokabilen sözleşmeler olabilir. Bir satım sözleşmesi her iki tarafı da borç altına sokabilir. Bu ilişkide taraflar tacirse borç sözleşmesinin hükümleri ticaret kanununa bağlıdır. Alacaklının değişmesi bir borç ilişkisinde ancak iki türlü olabilir. Bu iradi ve ölüm( ölüm ile borç ilişkisi son bulmaz alacaklı sıfatı ölenin mirasını reddetmemiş mirasçısına geçer.).


BORÇLU: pasif sujeyi oluşturur. İfa yükümlülüğü altında bulunan taraftır. Alacaklı olan kişi aynı zamanda bir borç altına girmişte olabilir. Kişiler borçlu olabilir. Borçlunun sıfatı önem taşımaz. En fazla Borçlar kanunu ya da ticaret kanununun harekete geçmesinde önem taşır. Borçlunun değişmesi alacaklı gibi iki türlü olabilir. Bunlar iradi ve ölüm.

EDİM: alacaklının talep hakkına sahip olduğu borçlunun ifa ile yükümlü olduğu konu. Edim ilişkisinden bağımsız borç ilişkileri öğretide düzenlenmiş olsa da edimsiz bir borç ilişkisinin kurulamayacağı kabul edilir. Değişik ayrımlara tabi tutulur. Bunlar:

konul borçlu bir şey temin edip vermeèar: verme yükümlülüğü altına girmiştir. Mülkiyetin devrini amaçlayan bütün sözleşmeler, haksız fiillerde tazminat bir verme borcudur. Ayrıca sebepsiz zenginleşmede borçlu belirli birèzenginleşenin elde ettiğini iadesi bir verme borcudur. Yapma yönde hareket etme yükümlülüğü altına girmiştir. İş görme sözleşmeleri buna bir borçlu bir kaçınma yükümlülüğü altındadır.èörnektir. Yapmama

Hukuksal sonuçlar : bölünebilir – bölünemez: borçlunun kısmı ifada bulunup bulunamayacağı konusunda önem taşır. Sürekli – sürekli olmayan: sürekli edimde borçlu bir tek ifa ile borçtan kurtulmamakta iken edim zamana yayılmaktadır. Şahsi – maddi edim: şahsi edimde borçlu şahsen ve bedenen bir borç üstlenmiştir. Yapma ve yapmamam borçlarında şahsi edim söz konusudur. Bütün edimlerde borçlunun ifa yükümlülüğü üst sınırını kişisel ve bedensel gücü oluşturur. Hiçbir borçlu sağlığını bozacak şekilde borç altına giremez. Maddi edimlerde ise ön plana çıkan borçlunun bedensel ve fikirsel gücü değil malvarlığıdır. Malvarlığını etkileyen edimlerdir. Şahsenden farklı olarak bir sınırlandırma yoktur. Borçlu bütün malvarlığı ile edim altına girer. Koşullar ne kadar ağırlaşırsa ağırlaşsın kural doğruluk ve dürüstlük kuralları gereği ahde vefa ilkesi. Ancak sözleşmenin yeniden uyarlanması ve iptali gündeme gelebilir. Parça – Cins: borçlunun üstlendiği edim nitelikleri gereği hemcinslerinden ayırt edilmişse parça borcu söz konusudur. Resim sergisinden seçilen bir resim buna örnektir. Cins edimleri aynı cins içersinde mevcut olan özle nitelikleri ile değil genel nitelikleri ile ayırt edilebilen edimlerdir. Bu ayrım edimin ifasının imkansızlaşması bakımından önem taşır. Borçlar kanunu madde 117 borcu sona erdiren durumları düzenler. Bu madde gereği borçlunun edimden kurtulabilmesi için aynı cinsten edimin mümkün olmaması gerekir. Cins tükenmez ancak parça tükenir. Bu kuralın önemi satım sözleşmesinde ortaya çıkar. Sözleşmenin kurulması ile yarar ve zararlar alıcıya aittir. Malın parça edimi olması halinde bu kural geçerlidir.


BORÇ İLİŞKİSİNİN NİTELİKLERİ

nisbilik niteliği: nisbi ilişkiler yaratır ve ilişkinin taraflarını ilgilendirir. 3. kişilere yansımaz. Alacak hakları niteliği gereği nisbi haklardandır. Aynı kural borç ilişkisinden doğan yükümlülükler içinde geçerlidir. Ancak nisbilik durumunun istisnaları vardır ve 3. kişileri de ilgi alanına alan hak haline dönüşmeleri durumunda bunlara kuvvetlendirilmiş nisbi hak denir. (ön alım, geri alım, alım, şerh edilmiş kira söz., şerh edilmiş satış vaadi söz., boşalan dereceden yararlanma.)

sınırlı sayıda olma ilkesine tabi değildir. Borç ilişkisinden doğan nisbi haklar sınırlı değildir. Türk eşya hukukunda ayni haklar sınırlı sayı ilkesine tabi olmasına rağmen nisbi haklar buna bağlı değildir. Sözleşme serbestisi vardır. Yasada öngörülmeyen bir sözleşme türü de geçerli olup borç doğurur.

Borç ilişkileri tam borç yaratırlar. Borca aykırılık devlet zoruyla borcun ifasını sağlar. Bunun karşıtı eksik borçlardır. Bu eksiklik borçlunun borcuna aykırı davranması halinde alacaklının arkasında devlet gücünün olmamasıdır. Kumar, bahis, zamanaşımına uğramış borçlar buna örnektir. Eksik borçlarda borçlu gönüllü olarak borcun ifasını gerçekleştirebilir, ifa geçerlidir.

Borç ilişkileri geçici sosyal ilişkiler yaratır. Bu özelliği onu ayni haklardan ayırt eder. Her nisbi hakkın bir geçerlilik süresi vardır. Borç muaccel olduğu zamanda ifa edilebilir.


Borç ilişkilerinde sorumluluk vardır. Yaptırımlı ilişkilerdir. Bu yaptırım borçtan sorumluluk adını alır. Sorumluluk malvarlığıyla sorumluluk demektir. Borç için hapis terk edilmiş bir yaptırımdır. Borçlu borca aykırı davrandığında

sınırsız malvarlığı sorumluluğu

sınırlı malvarlığı sorumluluğu ( bu da kendi içinde konu bakımından ve miktar bakımından olmak üzere ikiye ayrılır.) mirası reddetmemiş mirasçılar ölenin tüm borçlarından tüm malvarlığıyla ama tutulan deftere yazılan borçlarıyla miktar bakımından sınırlı olarak sorumludur.devletin ölenin mirasçısı olması halinde hazine terekeden intikal eden miktarla sınırlı sorumlu olur.

BORÇ İLİŞKİLERİNDEN DOĞAN HAKLAR VE YÜKÜMLÜLÜKLER

Bir borç ilişkisi nedeniyle alacaklı lehine değişik haklar doğar. Alacaklı hakları, faiz, cezai hak, yenilik doğuran hak ve defi hakları olabilir.

ASLİ HAK: bir borç ilişkisi nedeniyle alacaklı lehine doğan ilk akla gelecek olan asli haktır. Ulaşılmak istenen asıl amacı temsil eder. Borç ilişkisinin konusunu oluşturan her alacak alacaklı lehine bir hak teşkil eder. (alacak hakkı) sözleşmeden doğan borçlarda aslı hakkı bu sözleşmeden esaslı unsuru ortaya çıkarır. Mal ve bedel satım sözleşmeleri esaslı unsurdur. Bir borç ilişkisi doğduğu anda alacak hakkı doğmasına rağmen talep hakkı hemen doğmayabilir. Kira, taksitle yapılan satım sözleşmesi. Doğum ve sona erme açısından fark vardır. Borç ilişkileri sona erdiği halde alacak haklarının talep edilmesi engel değildir.

FERİ HAK: alacaklı lehine bir borç ilişkisinde feri haklarda doğabilir. Bu haklar asıl amaca tamamlayan asli hak mevcutsa geçerlidir. Tek başlarına asli haktan bağımsız olarak doğmaz. Faiz, cezai nitelikli haklar feri nitelikli haklardandır.

TALİ HAK: taraflar için 2. derece haklar doğabilir. Bunlar borç ilişkilerinin esas niteliğini oluşturmaz. Bu borç ilişkileri türüne göre ikiye ayrılır:

yenilik doğurucu haklar : hak sahibi iradesini açıkladığı zaman bir hukuksal ilişkinin kurulmasını, değişmesini veya sona ermesini sağlayan kayıt ve şarta bağlı olmayan kullanıldıktan sonra kendilerine dönülemeyen haklardır. Hukuksal ilişki kurulduğunda değerleri bozulmaktadır. 3 tür yenilik doğurucu hak vardır. Her üç türde de hak sahibinin bir irade açıklaması ve bunun içinde hukuksal ehliyete sahip olması gerekmektedir.

tek taraflı açıklaması mümkün ve yeterli olan. Ön alım,èkurucu vefa hakkı.

hak sahibi bu hakkını kullandığında taraflar Bozucu arası borç ilişkileri ortadan kalkar.

Yenilik doğurusu hakların iki niteliği vardır. Kayıtsız ve koşulsuz kullanılır ve geri dönülemez, bir kez kullanıldıktan sonra bir başkası kullanamaz.

defi hakları: hak sahibinin kullanmasıyla hakkın kullanılmasını değiştiren, geliştiren veya ortadan kaldıran tek taraflı irade açıklamasıyla kullanabilen haklardır. Borçlar kanunu madde 81 de ödemezlik defi şeklinde adlandırılmaktadır. Yasada öngörülmeyen defi haklar sözleşme ile kurulabilir. Kesin ve geciktirici defi ayrımına tabi tutulur.

hak sahibinin tek taraflı irade Kesin açıklamasıyla diğer tarafın hakkını kesin olarak ortadan kaldırmaktır.

hak sahibi bunu kullanarak alacaklının hakkını Geciktirici geciktirir. Borcun ifa zamanının gelip çatmadığı yasası.

İtiraz : hakkın özünü etkiler. Defi ise hakkın özü ile ilgili değildir. Bunun sonucu itiraz sadece bir taraf savunması olmayıp resende araştırılabilir. Hak düşürücü sürenin göz önünde tutulması bir itirazdır.

BORÇ İLİŞKİLERİNDEN DOĞAN YÜKÜMLÜLÜKLER
Borçlu bakımından değişik yükümlülükler ortaya çıkar. Nitelikler açısından

a) edim yükümlülüğü b) yan yükümlülük. Bir kira sözleşmesinde kiracının borç ilişkisinde asıl borcu kira bedelini ödemek. Kiralananın sigortalanması tarafların yan amaçlarıdır.

Bir borç ilişkisi kurulurken sözleşmenin geçerliliği aslı edim yükümlerinde uzlaşma olması halinde olur. Yan yükümlülüklerdeki uyuşmazlık kanuna bakılarak çözülür ve sözleşmenin varlığını etkilemez.

Yan edim yükümlülüğü yasadan kaynaklanabilir.

Yan edim yükümlülüğünün kime ait olduğu hususu taraflarca sözleşmede belirtilebilir.

Her iki kaynakta da çözüm yoksa dürüstlük kuralı yardımcı olur.

YA borçeN YÜKÜMLÜLÜKLER ilişkilerinde edim dışında oluşan yükümlülüklerdir. Borçlunun yükümlülüğü bağımsız bir ifa davası ve bağımsız talep hakkını oluşturmaz. Yan yükümlülüğe aykırı davranış doğan zararın tazmin edilmesi borcunu oluşturur. Bir sağlık kuruluşu ile yapılan sözleşmede size uygulanan tedavinin risklere karşı kuruluş sorumludur. Bu konudaki bilgilendirme bir yan yükümlülüktür. Yan yükümlülüklerin yerine getirilmemesi borcun ifasına aykırıdır. Bu yan yükümlülük ifa olmazsa oluşan zararın tazmini de borca eklenir. Öğretide ve yargı kararlarında sözleşmeden önceki görüşmelerden doğan borçlarda bir yan yükümlülüktür. Sözleşme kurulduğu anda başlayan borç acaba sözleşme kurulmadan önceki tarihlerde de bir borç var mıdır? Evet vardır. Bu sorumluluk yan yükümlülükten doğan borçlardır. Bunun kaynağı medeni kanun 2. maddesindeki doğruluk ve dürüstlük kuralıdır. Yan yükümlülük kaynağı yasadan da olabilir.


BORÇ İLİŞKİLERİNİN UNSURLARINDA DEĞİŞİKLİKLER
alacaklı ve borçlu taraf Suje sözleşme ile veya ölüm sonucu değişebilir.

edimde değişiklik Obje olabilir. Borçlu mal teslimi borcu altına girmişken başka bir malın teslimiyle borcu ifa edebilir.



ORCUN KAYNAKLARI
HUKUKSAL OLAYLAR

Dar anlamda hukuksal olaylar Hukuksal fiiller

Hukuka aykırı fiiller hukuka uygun fiiller

İrade açıklamaları düşünce açıklamaları duygu açıklamaları

Hukuksal işlem hukuksal işlem benzerleri maddi fiiller

Borcun kaynaklarında ilk olarak hukuksal işlemlerden doğan borçlardır. Bir sosyal ilişkinin hukuksal işlem olabilmesi için

a) irade b) irade açıklaması c) hukuksal sonuç unsurlarının olması gerekir.

İRADE: Bir insan davranışıdır. Hukuksal işlerin tarafları insan ve insanın temsil ettiği tüzel kişilerdir. Bir zihin faaliyetidir. Bu zihni kullanan hukuksal işlem yapabilir. Kişi hukuksal işlem ehliyetine sahip olmalıdır. Sezgin, ergin olacak ve kısıtlı olmayacaktır. Sözleşmenin dışındaki tek taraflı hukuksal işlemlerde yasa koyucu tarafından bu koşullar farklı olarak değiştirilebilir. Bu aşama sözleşmenin hazırlık aşamasıdır.

AÇIKLAMA: Kişi iradesini beyan etmelidir. Yasa koyucu bazı hukuksal işlemlerin geçerliliğini şekle bağlamıştır. Bu durumda resmi şekli yerine getirmek gerekir. İradenin açıklanması sarih veya zımni olabilir. Belli bir kalıbın aranmadığı hallerde bu bireye kalmıştır. Sarih: açık, belli... zımni: kişinin açık olmayan başka davranışlarından böyle bir iradeye sahip olduğunun anlaşılmasıdır. Susma, sahiplenme tüketim gibi eylemler kişinin zımni irade beyanına örnektir. Türk hukukunda susma kural olarak reddedilmektedir. Bu nedenle zımni irade beyanına örnek olamaz. Ancak vekalette susma zımnen kabulüdür. Bu istisnasıdır. Sahiplenme eylemi kişinin hukuksal işlem iradesini zımnen ortaya koyar. Tüketim eylemi de kişinin zımnen irade beyanına örnektir. Fiili sözleşme adı altında kabul edilen sözleşmelerde kişi sarih irade koymamakta bir sosyal davranış kurmakta bu davranış sözleşmenin yapılacağına delil teşkil etmektedir. İradenin varlığı yeterli olmayıp beyan ile uyum içersinde olmalıdır. Uyumsuzluk a) iradenin oluşumunda sakatlık sonucu veya b) beyan aşamasında ortaya çıkabilir. Tehdit altında bir kişi hiç istemediği şeyi yapar. Burada irade tehdit altında olunmadığı haldeki şekilde algılanır. Bazen de irade varken beyan aşamasında uyuşmazlık olabilir. Hata bu bölüme girer. İrade açıklamaları vasıtalı ve vasıtasız olmak üzere ikiye ayrılır. Kişi iradesini doğrudan kendisi ortaya koyuyorsa vasıtasız beyan söz konusudur. Bazı hallerde açıklanan iradenin istenilen sonucu doğurması için başka unsurların da eklenmesi gerekebilir. Şart veya vade kavramları bu unsurlara örnek teşkil eder.

HUKUKİ SONUÇ: Hukuki işlemleri diğer hukuksal olaylarda ayırt eden unsur açıklanan iradenin hukuksal sonuca varmasıdır. Önemli olan tarafların bu hukuksal sonuca yönelik bilince sahip olmalarıdır. Tarafların bilerek veya bilmeyerek bu hukuksal ilişkinin farklı isimler adlandırması sözleşmenin geçerliliğini etkilemez. Borçlar kanunu 18. maddesi bir sözleşmenin yorumunda tarafların kullandığı terimlere bakılmaz, onların asıl amacına bakılır. Ölüme bağlı tasarruf yaparken buna bağış diyen kişi hatalıdır. Bağış sağlar arası yapılır. Bu bir vasiyetnamedir. Hukuksal sonucu hukuk düzeni tayin eder. Tarafların yanlış beyanı hukuksal sonucu etkilemez.

HUKUKSAL İŞLEM TÜRLERİ

taraf sayısı bakımından
tekètek taraflı tarafın irade beyanının hukuksal sonuç doğurması yeterlidir. Vasiyet, vakıf kurma. Tek taraflı ilişkilerde bir borç ilişkisi yaratır. Ancak bu borç ilişkisinin kurulması için başka iradeye gerek yoktur. Oldukça sınırlı sayıdadır. İlan yoluyla vaatler tek taraflı hukuksal işlem olarak kabul edilir.
bir hukuksal ilişkinin kurulması için birèİki veya çok taraflı iradeye başka bir iradenin eklenmesi ve bu iradelerin uyuşması gerekir. Akit, sözleşme, mukavele... bir hukuksal işlemde taraf sayısı farklı, her iki tarafı borç altına sokması farklıdır. Bağış tek taraflı bir hukuksal işlem değildir. Çok taraflı hukuksal işleme örnek karardır. Burada karşılıklı değil aynı yönde irade açıklaması söz konusudur.
sağlar arası ve ölüme bağlı
borçlar kanunu sağlar arası hukuki işlemleri hedef almıştır. Ölüme bağlı hukuksal işlemlerde Borçlar kanununun genel hükümleri uygulanır. Her iki hukuksal ilişkide amaç, geçerlilik koşulu ve iptal açısından farklıdır. Sağlar arasında ehliyetsizlik mutlak butlanken ölüme bağlı tasarruflarda ehliyetsizlik süreye tabi tutulur. Borçlar kanunu 11. maddesinde sağlar arası tasarruflarda şekle aykırılık hak düşürücü süreye bağlanmışken ölüme bağlı tasarruflarda şekle aykırılık yaptırımı iptal davasına bağlanmıştır.

borçlandırıcı _ tasarruf

malvarlığını doğrudan doğruya etkilemeyenèborçlandırıcı malvarlığında sarfa yol açmayan ama malvarlığını borçlandıran işlemdir. Bununla kişi malvarlığını etkileyici işlem yapmayı taahhüt eder. Ancak henüz ifa olmadığından malvarlığını etkilememiştir. Bir sözleşme tasarruf taahhüdünü içeriyorsa . mülkiyetin devrini içeren sözleşmeler malvarlığının aktifini değil, pasifini etkiler. Borçlandırıcı işlemde kişi bir taahhüt altına girmiştir. Malvarlığında sarfa yol açmaz. Malvarlığından kopma ikinci aşamada gerçekleşir. Mülkiyetin devrini içeren sözleşmelerde bir tescil işlemi gereklidir. Mülkiyeti devredilecek mal bir taşınır ise ...

tasarruf işleminde temel işlem geçerli olmalı. Türk hukukunda tasarruf işlemler borçlandırıcı işlemin geçerliliği ile gerçekleşir.

sebebe bağlılıkları bakımından

illete bağlı ve illetten mücerret hukuki işlemler. Sebebe bağlı hukuki işlemlerde daima bir sebebin varlığı ve geçerliliği zorunludur. Sebebe bağlı olmayan hukuki işlemler geçerliliği bir sebebin varlığını öngörmeyen hukuki işlemlerdir. Bu ayrım kazandırıcı işlemlerde önem taşır. Kazandırıcı işlemlerde bir borç tasarruf işlem veya bir maddi fiille gündeme gelir. Kazandırıcı işlemlerde 4 sebep akla gelir.

ifa sebebi

alacak sebebi

bağış sebebi

teminat sebebi

hukuksal işlemlerin sebebe bağlı olup olmaması ile ilgili ilke: kazandırıcı işlemler sebebe bağlıdır ve temeldeki borcun geçerliliği gereklidir. Tasarruf işlemlerinde mutlak ilkedir bu.

Taşınırların devride taşınmazların devri gibi sebebe bağlı işlemdir. Taşınmaz devredildi ancak sebep sakat ise bu işlem geçersizdir. Temeldeki işlem sakattır. Sebepteki sakatlık hukuksal işlemi etkiliyorsa işlem sebebe bağlıdır. Her hukuksal işlemin bir sebebi vardır ama her hukuksal işlemin borç doğurabilmesi için sebep gösterimi zorunlu değildir. Bir borç ilişkisinin kurulması için sebebin gösterimine gerek yoktur. Borçlar kanunu madde 17 alacaklıya su kolaylığı getirir. Bir borç ilişkisinde sebep gösterilmemiş olması halinde ispat yükümlülüğü olmadan borcun ifasını isteyebilir. Sebebi gösterilmeyen borçlarında mümkün olduğunu belirtir.
İlan yoluyla vaatler:

Bir kimsenin ilan yapma suretiyle borç altına girmesini öngörmektedir. Bu duyurusuyla belirsiz kişilerden belirli bir yerde çalışmaları ve sonuç elde etmeleri veya belirli bir yarışma sonucu ortaya çıkan kişiye bir vaatte bulunmaktır. Bu niteliğiyle Borçlar kanunu madde 8 de ilan yoluyla vaat iki türdür.

aleni ödül kişi umuma bir sonucu elde etme koşuluna bağlı olarak ödülèvaadi öngörmektedir.

ödül yarışanlar arasındaèÖdüllü yarışma vaadi dereceye gireceklere verilecek. Alenilik, ödül ve yarışma sonrası dereceye girme kavramları aranıyor.

Kişi her iki halde bir borç altına girmiştir. Umuma vaatte bulunan borç altındadır. Borçlu edimini ifa etmekle yükümlüdür. Burada bir akit olup olmadığı Türk hukukunda tartışılmaktadır. 4 farklı görüş vardır.

tek taraflı bir hukuksal işlem
akit

uzatılmış bir icap söz konusu. Sonucu elde eden kişi icabı kabul etmiştir.
Şarta bağlı icap
SÖZLEŞMELER
Tek taraflı hukuksal işlemlerde bir başka iradeye ihtiyaç yoktur. Sözleşme iki taraflı bir hukuksal işlem olup en az iki iradeye gereksininim duyar. Kurulan borç ilişkisi bir sözleşme ise bu sözleşmenin yerine getirilmesi, aksi takdirde doğacak olan zararın tazmini gerekir. Sözleşmede irade açıklaması karşılıklı ve uygun olacaktır. Bu iradeler hukuksal sonuca yönelik olmalıdır. İradelerin yorumunda amaca bakılmaktadır. Yasada iki taraf denilmekte ancak taraflar ikiden fazla kişiden oluşabilir. Sözleşmenin kurulması için açıklanan iradelerden biri icap diğeri kabul adını alır.

İCAP: Bir sözleşmenin kurulabilmesi için sözleşmenin esaslı unsurlarını içeren bağlanma kastını taşıyan diğer tarafın bu yönde açıklamada bulunmasıyla sözleştirmeyi oluşturan irade açıklaması. Diğer irade açıklamalarından farklı olarak açıklayanı bağlar. İcaba davette bu nitelik bulunmamaktadır. Kişi başkalarının kendisine icapta bulunması için irade açıklamalarında bulunur. İcaba davet bağlayıcı değildir. Reklamlar, mal sergilemek, kampanyalı satım, sözleşmenin stok ilanı ile sınırlı olduğunu içeren ilanlar)...

İcapta bağlayıcılık süresi Borçlar kanununun sözleşmenin hazırlar arasında yapılıp yapılmamasıyla tayin edilmiştir. Taraflar icabın bağlılık süresini serbestçe yapabilir. Bağlılık süresi belirtilmemişse:

hazırlar arası sözleşmede icapçı icabıyla diğer tarafın hemen kabul edebileceği süreyle bağlı.

Hazır olmayan kişiler arası sözleşme mektup, İnternet, faks gibi durumlarda icabın kabulcüye ulaşması için gereken süre sözleşmenin nitelik ve kapsamına göre sözleşmecinin makul düşünme süresi ve kabul haberinin icapçının eline geçmesi için gereken makul sürenin toplamı kadardır.

Telefonla yapılan ve aracısız sözleşmelerde hazırlar arası sözleşmenin esaslarına tabi olur.

Yasa uyumu sözleşmenin esaslı unsurlarında aramıştır. Yasayla düzenlenen sözleşmelerde yasa o sözleşmenin esaslı unsurunu belirler. Esaslı unsur olmayan ikincil unsur da tarafça dilerse esaslı nokta haline getirebilir.

Sözleşmenin esaslı unsurları:

objektif esaslı unsurlar: yasada düzenlenmiş olan sözleşmenin o yasada aranan zorunlu esaslı unsurlardır.

Sübjektif esaslı unsurlar: yasa koyucunun asgari olarak görmediği fakat tarafların esaslı unsur olarak nitelendirdiği noktalar.

KABUL: bir sözleşmenin kurulabilmesi için açıklanan diğer iradedir. Kabulün kimden geldiği önemli değildir. Bir icabın kabul sayılması için icabı değiştirmemesi icabın tüm noktalarıyla uyum içinde olması gerekir. İcabı değiştiren irade kabul değil yeni bir icaptır. Kabul irade açıklaması olup irade hakkındaki esaslar burada da geçerlidir. Kabul sarih veya zımni olabilir. Kendisine bir icap yapılan kişi açık kabulle yorumu gerektirmeyecek şekilde sözleşme kurulmasına ilişkin beyanda bulunmaktadır. Zımni kabul: sahiplenme, tüketim ve bazı hallerde susma.( Türk hukukunda susma reddetmektir.) bu açıklamayı yapabilme ehliyetini yani hukuksal işlem ehliyetini gerektirir.

SÖZLEŞMENİN KURULMA ANI, HÜKÜM VE SONUÇLARINI DOĞURMA ANI

İrade açıklamasının hüküm ve sonuçlarını doğurduğu an bakımından değişik aşamaları vardır. İrade;

açıklanır

yön verilir

karşı tarafa varır.

Karşı taraf öğrenir.

Bazı irade açıklamaları beyan edildiği, bazıları vasıl olduğu, bazıları ise öğrenildiği anda hüküm doğurur.

İradenin açıklama anı ishar, iradenin ulaşma anı usul, açıklanan iradenin muhatapça öğrenimi ise iptiladır. Kabul denilen irade açıklaması icapçıya vardığı anda sözleşme geçerli olur. Bu kural hazır olmayanlar arası durumda söz konusu. Bu anda kurulan sözleşmenin hüküm ve sonuçları daha önceden kabul denilen iradenin gönderildiği anda doğar. Geçmişe yürür. Hazırlar arası sözleşmede sözleşmecinin kabul haberi açıklandığı anda derhal kurulur, hüküm ve sonuçlarını hemen doğurmaya başlar.

İCAP VE KABULDEN RÜCU

Bir kimsenin icabından veya kabulünden dönmesi mümkündür. Rücuda bir irade açıklaması olup hüküm ve sonuç doğurur. Borçlar kanunu madde 9’da rucu düzenlenmiştir. İcapçı icabından dönmüşse dönem beyanı kabulcüye vardığı anda hüküm ve sonuç doğurur. Eğer icap ve icaptan dönme aynı anda karşı tarafa ulaşmışsa icaptan dönme ancak ve ancak karşı tarafça icaptan önce öğrenildiği ispatlanırsa geçerli olur ve icap geçersizleşir. Yasa koyucu varma esasını aynen kabul etmiş ancak öğrenme anını imtiyazlı olarak değerlendirmiştir. İcaptan dönme esasları kabulden dönmede de aynen geçerlidir.

SÖZLEŞME ÖZGÜRLÜĞÜ

Kural anayasada ifadesini buluyor. Bu ilkenin bir sonucu olarak taraflar

sözleşmenin konusunu seçme özgürlüğüne sahipler. Bu konu yasanın göstermiş olduğu sınırlarda serbest. Borçlar kanunu m.19

taraf seçme özgürlüğüne sahipler

şekil özgürlüğü. Sözlü,yazılı, xxxxx yazılı, resmi yazılı. Borçlar kanunu m.11

miktar tayin özgürlüğü

bu özgürlük mutlak bir özgürlük müdür? Kişiler kendilerini sınırlayabilirler mi? Kişinin sözleşme yapmasını zorunlu kılan durumlar olabilir. Bu istisnalar:

zayıfı koruma düşüncesiyle getirilen sözleşme yapma zorunluluğu. Bazı mal ve hizmetleri devlet tarafından verilen imtiyazlara dayanarak yapan kuruluşlar kişilerle sözleşme yapmak zorundadır. Elektrik, doğalgaz...

hukuksal işlemle getirilen istisnalar. Kişi kendi iradesini kendi sınırlıyor. Belirli bir sözleşmeyi yapmayı taahhüt ediyor.

Hukuka,ahlaka ve adaba aykırılık; imkansızlık; kişilik haklarının ihlali.


SÖZLEŞMENİN GEÇERLİLİK KOŞULLARI

Bir sözleşme geçerli olarak kurulduktan sonra ortaya çıkan başka bir sebeple ortadan kalkabilir. Sözleşmenin feshini ve sözleşmeden dönmeyi geçersizlikle karıştırmamak gerek. Fesihte sözleşme geçerli bir şekilde kurulmuştur. Sonradan ortaya çıkan bir nedenle ileriye dönük olarak ortadan kaldırılmıştır.

sözleşme kurulduğunda Sözleşmede sakatlıkta geçersizdir.

Sözleşme geçmişe etkili geçersiz

Sözleşme başında çıkan nedenle geçersiz.

SÖZLEŞMEDE RÜCU:Geçerli şekilde kurulmuş sözleşme sonradan çıkan nedenle geçmişe etkili olarak ortadan kalkarsa sözleşmeden rücu söz konusudur. Fesih ve rücunun farkı etkisindedir. Geçmiş ve gelecek.

Ehliyet geçerlilik koşuludur. Ehliyetsizlik butlandır. Ehliyetsiz kişinin yaptığı sözleşme başından beri geçersizdir. Herkes ileri sürebilir. Yargıç resen sunabilir.

Hukuka ahlaka ve adaba aykırı olmama ve imkansız olmama.

Bu kurala uyulmazda sözleşme batıldır. Mutlak butlanla geçersizdir. Yasak olan mallar sözleşmenin konusu olamaz. Bazen sözleşme kısmen emredici yasaya aykırı olabilir. Bu durumlarda ise kısmi butlan söz konusudur.

Borçlar kanunu madde 19 ahlaka aykırılık koşulları mevcutsa sözleşme geçersizdir der. Kişinin kendi istek ve arzusuyla kişilik haklarını ortadan kaldıran sözleşmeler geçersizdir (mk23.). kanuna ve ahlaka aykırı olmayan konuların sözleşme ile sınırlandırılması mümkündür.

İMKANSIZLIK: Borçlar kanunu 20 ye göre bir akdin konusu imkansız ise o sözleşme batıldır. Edimin ifası olanaklı olmalıdır. Başlangıçtaki imkansızlıklar buna dahildir. Sonraki imkansızlıklar sözleşmenin geçersiz olmasına neden olmaz. Her iki halde de imkansızlık sübjektif değil, objektif olmalıdır. Kişinin mali durumunun değişmesi kişinin koşullarındaki değişme sübjektiftir. Borcunu ifa etmesine engel değildir. Burada imkansızlık fiili bir imkansızlık olabilir. Hukuksal bir imkansızlıkta söz konusu olabilir.
şekil

Borçlar kanunu 11-16. maddeleri ilgilidir. Şeklin bir sözleşmede aranmasının yararları:

tarafları düşünmeye sevk eder.

Tarafların dikkatli olmasını sağlar..

Sözleşmenin şekle tabi tutulması özellikle yazılı şekillerin arandığı durumlarda iradelerde bir açıklık vardır. İradelerin yoruma ihtiyaç duyduğu yerde elimizde bir belge vardır.

Yazılı geçerlilik koşullarına bağlandığında uyuşmazlık hallerinde ispat aracı vardır.

Sakıncaları:

alışveriş yaşamındaki sürati engeller. Zaman kaybı.

Masraf kaybı vardır

Gizlilik unsuru ortadan kalkar.

Borçlar kanunu 11 e göre sözleşmenin geçerliliği kanunda aksi belirtilmedikçe şekil serbestisidir. Sözlü, resmi yazılı, xxxxx yazılı yapılabilir.

taşınmazların devrine ilişkin bağış, satım, trampa sözleşmeleri resmi, yazılı geçerlilik koşullarına bağlı.

Kefalet sözleşmesi Borçlar kanunu 484 yazılı geçerlilik.

Motorlu araç devri noterde resmi yazılı.

Alacağın temini yazılı geçerlilik.

Eser sahiplerinin mali haklarını devre ilişkin sözleşmeler yazılı geçerlilik.


Borçlar hukuku geçerlilik şekliyle ilgilenir. İspat şekli hukuk usulü muhakemeleri ile ilgilidir. Borçlar kanunu ispat şekliyle ilgilenmez. İspat şeklinde hukuksal işlemin varlığı ve geçerliliği değil ispat edilmesi sorunu gündeme gelmektedir. Bir anlaşmazlık doğduğunda durumun çözümü için ispat aracına başvurulur. Bu ispat aracı belirli bir format halinde aranıyorsa aranan bu şekil bir ispat şeklidir. Türk hukukunda işlemin geçerli olmasının şekle bağlı olması bir istisnadır. İspat geçerli hukuksal işlemler için gündeme gelir. Uyuşmazlığın özünü sorunun neyle kanıtlanacağı oluşturur. Hukukumuzun ispat sorununda tarafları özgür bırakmamıştır. Hukuki işlemlerde miktardan hareket ederek belgeyle ispatı gündeme getirmiştir.

Kanuni şekil – iradi şekil

(yasanın aradığı şekil) yasa bir hukuksal işlemin geçerliliğini şekle tabi tutmuştur. İradi şekilde ise yasa şekle tabi tutmazken taraflar şekil oluşturmuştur. İradi şekle göre yapılmış bir sözleşmenin değişmesi içinde aynı şekilde uygulanması gerekir.

ŞEKLİN GEÇERLİLİĞİ

Yazılı geçerlilik koşuluna bağlı bir sözleşmenin gerçekleşmesi iki aşamada olur.

metin aşaması tarafların iradelerinin açıklanması aşamasıdır. İradeler yazıya dökülür. Sözleşmenin esaslı tüm unsurları metin aşamasında gündeme gelir. Metnin kimin tarafından kaleme alındığı önem taşımaz. Dili önem taşımaz. Sözleşme xxxxx yazılı geçerlilik şekline bağlıysa metnin hazırlanmasında resmi makamın katılımı söz konusu değildir. Resmi yazılı şeklin söz konusu olduğu hallerde metnin hazırlanması aşamasında resmi kişi gündeme gelir. Resmi yazılı sözleşme a) düzenleme; b) onay şeklinde gerçekleştirilebilir. Düzenleme seklinin arandığı hallerde baştan sona resmi memur gereklidir. Yasa koyucu düzenleme şeklinin arandığı hallerde taraflar metni düzenlerse sözleşme şekle aykırı olur ve geçersizdir. Onay seklinde taraflar metni hazırlar ve resmi memur onaylar. Yasa koyucu sözleşmeye resmiyet verecek kişiyi de belirler. ( noter taşınmaz satım sözleşmesi yapamaz. Bu bir satım vaadi olarak düzeltilebilir.)

imza aşaması tarafların bağlanma iradesini ortaya koyduğu aşamadır. İmza etmeyen kişi için sözleşme kurulmamıştır. Yasa imza el ile atılmalı kuralını getirmiştir. İmza kural olarak metnin altına atılır. Usulüne uygun olarak onanmış bir sembolde imza yerine kullanılabilir.

ŞEKLE AYKIRILIK VE YAPTIRIMI

Yasanın geçerlilik şekline tabi tuttuğu bir sözleşme bu şekle uygun yapılmaması halinde geçersizlik yaptırımına uğrar. Bu butlan yaptırımdır. Bu butlan süreyle ve ilgili kişiyle sınırsızdır. Bunun bir yasal sınırı yok mudur? Vardır. Bu medeni kanun 2. maddesindeki doğruluk dürüstlük kuralı koşulları mevcutsa şekle aykırılık ileri sürülemez. İradeyle beyan arasında uyum olmalıdır. Her iki tarafın iradesinin beyanlarıyla ve iradenin iradeyle; beyanın beyanla uyum içinde olması gerekir. Uyumsuzluk tarafların iradesiyle beyan arasında söz konusu olabilir. Bu uyumsuzluk bilinçli, kasıtlı yaratılabilir. İstenmeden de ortaya çıkar.

Bilerek yaratılan uyumsuzluk muvazaa olarak adlandırılır. Bilmeden oluşturulan uyuşmazlıklar hata, hiledir. Dışardan bir etki olmadan kişinin bilgisizliğine de dayanabilir. Kusura dayanan uyumsuzluk sözleşmenin iptali halinde tazminata yol açar. Hile ve tehditte dış etki söz konusudur. İstenmeden irade ile beyan arası uyumsuzluk kusura dayanmaz. Bu kusurlu eylemde doğan zararın tazmin edilmesini gündeme getirebilir. Muvazaada geçersizlik butlan türündedir. Bilerek ve istenerek yapılan irade ile beyan arası uyumsuzluk butlanken istenmeden yapılan uyumsuzluk ise iptal yaptırımına bağlanmıştır.

Bilmeden ve istenmeden irade ile beyan arası oluşturulan uyuşmazlık

HATA

Konu Borçlar kanunu 23 – 27 ile düzenlenmiştir. Kişi bir sözleşme yaparken hataya düşmüş olabilir. Dış etki olmaksızın kişinin kendi yanılgısı söz konusudur. Bu yanılgı değişik noktalara ilişkin olabilir.

Borçlar kanunu kişinin her hatasına değer vermemiştir. Borçlar kanunu 23 te esaslı hataya yer vermiştir. Esaslı hata iptal sebebi olarak sayılır. İki unsur aranır. Bu hata sözleşmeyi yaparken mevcut bir hata olmalıdır. Bu hata esaslı olmalıdır. Esaslı hataya sınır getirilmiştir. Borçlar kanunu 24 e göre;

sözleşmenin niteliğinde hata: sözleşmenin hukuksal niteliğinde yanılgıya düşmektir. Bir beyan hatasıdır. Bütün hazırlık çalışmaları kirayken beyan aşamasında diğer tarafa intifa hakkı tanınmıştır. Kira şahsi hakken intifa hakkı ayni hak temin eder.

Sözleşmenin konusunda hata: konuda yapılan hata esaslı hatadır.

Kişide hata: kişide yapılan hata taraf için olmazsa olmaz nitelikse esaslı hata olarak kabul edilir.

Miktarda hata: edimler arasında dengesizlik söz konusudur. Bu dengesizlik kişinin kendi yanılgısıyla meydana gelmektedir. Borçlar kanunu 21’deki babın ile Borçlar kanunu 24 III. Bendindekini karıştırmamak gerek. Borçlar kanunu 21’deki gabinde edimler arası dengesizlik tek başına geçerli olmayıp başka koşullar da aramaktadır. Borçlar kanunu 24 3. fıkrasında ise bu dengesizlik yeterli olur.


Temel hata: Borçlar kanunu 24 ile 3. bendinde yer alan esaslı hata halleri beyan hatasıdır. İradenin oluşumunda bir sakatlık yoktur. Birçok hallerde sözleşme tasavvur aşamasında hataya düşülebilir. Kişi sözleşme yapmayı düşünürken bazı varsayımlarda hareket eder. Bu hususlardaki yanılgı kural olarak sözleşmenin geçersizliğine neden olmaz. Akdin yalnız saiklerine ilişkin hata geçersiz değildir. Dürüstlük kuralı burada kriterdir.


Borçlar kanunu kişinin saikte hatasını değersiz kılmış, sonuçlarını diğer tarafa yüklemeyeceğini kabul etmiştir. Bunun istisnası temel hatasıdır. Burada 3 unsur söz konusudur.

sübjektif unsur: kişi hataya düşmüş olmalı ancak bu yeterli değildir. Kişi bu hatayı öngörseydi sözleşmeyi yapmayacak olmalıdır. Her türlü delille kişinin saikte hatası kanıtlanabilir. En geç akdin iktibası.

Diğer tarafın da düşülen bu hatanın esaslı olduğunu kabul etmesi gerekir. Borçlar kanunu madde 24 ıv.

Objektif unsur: ticari doğruluk bu hatayı kabul etmelidir. Hataya düşen kişi dışında aynı koşullar altında emsal olaylarda saikte bu hata bilinseydi hiç kimsenin bu sözleşmeyi yapmayacak olması ticari doğruluk.

Hatanın hüküm ve Sonuçları

İster temel hata ister beyan hatası olsun;

sözleşme iptal edilebilir. İptalin talep hakkı hataya düşen kişiye aittir. İptal isteminin bir hak düşürücü süresi vardır. Süre hak düşürücü süre ise bunu sadece ileri sürme hakkı sahip olan kişi değil yargıçta resen resen göz önüne alır. Yargılama aşamasında zaman aşımını ileri sürmek süreye bağlanmıştır. Yazılı yargılamaya tabi davalarda zaman aşımını ileri sürmek esasa cevap süre içersinde olanaklıdır. Bu süre geçtikten sonra zaman aşım ileri sürülürse diğer taraf karşı çıkabilir. Hak düşümü ise yargılamada her aşamada sürülür.

Zaman aşımını durduran ve kesen sebepler vardır. Borçlar kanunu madde 31 konu ile ilgilidir. Kısa süreyi başlatan hatayı öğrenme, uzun süreyi başlatan ise sözleşmenin kurulma anıdır. Sözleşmeyi iptal etmek bir haktır. Ancak doğruluk ve dürüstlük kuralına uygun olmalıdır bu hak. Yasa koyucu Borçlar kanunu 25. maddenin 1. fıkrasında iptal hakkının dürüstlük kuralına uygun olması gerektiğini özel olarak belirtmiştir.

Tazminat yaptırımı:

Hataya düşenin sorumluluğu gündeme gelir. Borçlar kanunu 26 da ihmal yüzünden hata başlığında diğer tarafın uğradığı zararı tazmin etmesi düzenlenmiştir. Tazminatın koşulları:
hata nedeniyle sözleşme iptal edilmiş olmalı.
Hata hataya düşen kişinin kusurundan kaynaklanmış olmalıdır. Kişi kusurlu hata ve kusursuz hataya düşebilir. İlk durumda tazminat oluşur.
Diğer tarafın sözleşmenin iptali sonucu zarara uğramış olması gerekmektedir. Diğer taraf bu zararı kanıtlamalıdır. Borçlar kanunu 43 ve 44 zarar, türleri, tazminatı belirlemiştir. Sözleşmenin feshi halinde irade bozukluğundan sözleşmenin iptali talep edilecekse menfi zarar; müspet zarar ise sözleşme iptal edilmediği taktirde gündeme gelen zarardır. Kar ve kazanç kaybı buna örnektir. Eğer hakkaniyet gerektirirse yargıç zarar görenin sadece menfi değil müspet zararı da tazminata bağlar. Kural menfi; istisna ise müspet zarardır.


Zarara uğradığını iddia eden taraf hatayı bilmemesi ve bilmesinin mümkün olmaması gerekir..
Kullanıcı avatarı
kpssci
Mesajlar: 238
Kayıt: 18 Mar 2017 17:52
İletişim:

18 Mar 2017 18:18

Harika online borçlar hukuku genel tarama testi var arkadaşlar. muhakkak çözmenizi tavsiye ederim. [Local Link Removed for Guests]
Cevapla
  • Benzer Konular
    Cevaplar
    Görüntü
    Son mesaj
  • Bilgi
  • Kimler çevrimiçi

    Bu forumu görüntüleyen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 2 misafir