GELİŞİM PSİKOLOJİSİ 1. ÜNİTE - PSİKOLOJİYE GİRİŞ

Cevapla
fermander
Mesajlar: 22
Kayıt: 19 Mar 2017 13:32
İletişim:

20 Mar 2017 13:32

1. ÜNİTE - PSİKOLOJİYE GİRİŞ
1.1. PSİKOLOJİNİN TANIMI VE KONUSU
Wilhelm Wundt`un 1879’da psikoloji laboratuvarını kurmasıyla “insan davranışının kontrollü koşullarda gözlenmesi” ne yönelik çalışmalar başlamış ve psikoloji bilim haline gelmiştir.
Psikoloji, insan ve hayvan davranışlarını ve zihinsel süreçlerini bilimsel metotlarla inceleyerek genel yasalara ulaşmaya çalışan bir bilim dalıdır.
Psikolojinin konusu organizmanın (insan ve hayvan) deney ve gözlem yoluyla gözlenebilen ve ölçülebilen davranışlarıdır. Psikoloji, insan davranışlarının altında yatan nedenleri inceleyen; duyuş, düşünüş ve davranışlarının bağlı bulunduğu konuları araştıran bir bilim dalıdır.
Psikoloji, birbirleriyle etkileşim içinde olan üç temel yapıyı inceler: duygu, düşünce ve davranış. Bu üç yapı arasındaki etkileşim şu şekilde işler; düşünceler duygulara, duygular da davranışlara yön verir.
Bu üç yapı arasındaki etkileşimi örnekle göstermek gerekirse: Sınavı mutlaka kazanmak gerek (Düşünce). Bu düşüncenin yarattığı stres, heyecan, kaygı, endişe vb. durumlar (Duygu). Bu duyguların ortaya çıkardığı dikkat eksikliği, terleme (Davranış).
1.2. DAVRANIŞ
Psikolojinin konusu olan davranış; organizmanın içten veya dıştan gelen uyarıcılara karşı gözlenebilen (yürüme, koşma, yemek yeme, gülme gibi) ve ölçülebilen (düşünme, problem çözme, rüya görme) her türlü tepkisine denir.
Davranış, organizmanın etkiye karşı gösterdiği tepkidir. Davranış, organizmanın uyaranlara verdiği tepkidir.
Psikoloji insan davranışlarının daha çok nedenleriyle ilgilenirken, eğitim, insan davranışlarının düzenli (planlı) olarak değişimini ve gelişimini sağlama süreciyle ilgilenir.
1.3. PSİKOLOJİNİN AMAÇLARI
1.3.1. Betimleme: Psikolojinin ilk amacı davranışları betimlemektir. Betimlemede önce davranışlar keşfedilerek tanımı yapılır. Mesela; Duyum nedir? Algı nedir? gibi sorular sorularak bunların tanımı yapılmaya çalışır. Betimlemede daha sonra benzer davranışlar sınıflandırılır. Böylece kavram ve anlam karmaşasından kurtulunur. Betimlemenin son şekli ise davranışlar arasındaki ilişkileri keşfetmektir. Bundaki amaç sebep-sonuç arasındaki ilişkiyi tespit etmektir.
1.3.2. Açıklama: Bu açıklama iki türlüdür. İlki “evren gerçekleri”ni ifade eden yasa ve ilkelerdir. Çok sayıdaki araştırmada gözlenmiş ilişkiler, yasa veya ilke niteliğini kazanır. Mesela; Gestalt Algılama İlkeleri görsel algılamada uyarıcıların örgütlenme biçimlerini açıklar.
İkinci açıklama türü de kuramdır. Bilim adamı, kuramında yasa ve ilkelerde belirtilen ilişkilerin sebeplerini belirtir.
1.3.3. Yordama (Öngörü): Yordama, olayların önceden tahmin edilmesidir. Yordama araştırma sonuçlarına dayanarak yapılabilir. Yordama yasa ve ilkelerde, kuramlarda belirtilen ilişkiler kullanılarak da yapılabilir.
1.3.4. Kontrol: Yordama sayesinde (yani olaylar, davranışlar önceden kestirilerek) olaylar veya davranışlar kontrol altına alınmaya çalışılır.
1.4. PİSKOLOJİ AKIMLARI (KURAMLARI)
1.4.1. Yapısalcı (Strüktüralizm) Yaklaşım: Kurucusu W. Wundt (1832–1920), önemli temsilcisi öğrencisi olan E. Titchener (1867–1927)’dir.
Bu yaklaşıma göre psikolojinin konusu bilinçtir. Yapısalcılığın temelini oluşturan düşünce, insan zihninin (bilincinin) çeşitli bilinç öğelerinden (algı, düşünce, irade, duygu, bellek gibi) oluşmasıdır. Bu nedenle zihni (bilinci) yapı bakımından incelemişlerdir. Bu yaklaşıma göre, psikolojinin amacı zihnin bu öğelerini çözümlemek ve bu öğeler arasındaki ilişkileri belirlemektir. Bu öğelerin incelenmesinde içebakış metodunu kullanmışlardır.
İnsan bilinci (zihni) bir bütün olarak değil, bilinci oluşturan unsurlar en küçük birimlerine kadar tek tek ele alınmalıdır. Kişinin her bir olay karşısındaki duygu ve düşünceleri ayrı ayrı araştırılmalıdır (Parçacı yaklaşım). Bu araştırmada kişilere uyarıcılar karşısında neler hissettiği ve neler düşündüğü sorulur. Alınan bu cevaplara göre değerlendirme yapılır. Bireyin kendi duygu ve düşüncelerini aktarması içebakış yöntemini oluşturur. Yani bu yaklaşım içebakış (iç gözlem) metodunun kullanılması gerektiğini savunur.
1.4.2. İşlevsel (Fonksiyonalizm) Yaklaşım: Önemli temsilcileri William James (1842-1910) ve John Dewey (1859-1952)’dir.
Yapısalcılık yaklaşımına karşı çıkmışlardır. Onlara göre bilincin ne olduğundan çok, ne için olduğunu bilmek önemlidir. Bu nedenle bu yaklaşım zihni yapı bakımından çok işlevleri yönüyle ele almıştır. Zihin ne içindir? Ne gibi işlevleri vardır? sorularına cevap aramışlardır.
İşlevselci yaklaşıma göre, zihnin işlevi “çevreye uyumu sağlama”dır. Bu bakımdan zihin öğelerinin (algı, düşünme, irade, duygu, bellek gibi) işlevlerini incelemişlerdir. Bu yaklaşıma göre psikolojinin amacı algı, düşünme, öğrenme, duygulanma, bellek gibi içsel eylemlerin, hayatta karşılaşılan problemlerin çözümlenmesine nasıl yardım ettiğini açıklamak olmalıdır. Bu yaklaşımın benimsediği metot içebakış ve gözlemdir.
1.4.3. Davranışsal (Bihevyorizm) Yaklaşım: Kurucusu John Watson (1878–1958), önemli temsilcileri İvan Pavlov (1849–1936), Thorndike (1874–1949) ve Skinner (1904–1990)’dir.
Bu yaklaşıma göre; içebakış (iç gözlem) metoduyla bilincin incelenmesi subjektif sonuçlar verir. Çünkü insan iç dünyasıyla ilgili sorular sorulduğunda her zaman doğru cevap vermez. Bu nedenle içebakış metodunu reddederek, yapısalcılık ve işlevselcilik yaklaşımlarına karşı çıkmışlardır.
Bu yaklaşıma göre psikolojinin konusu; organizmanın gözlenebilen ve ölçülebilen davranışları olmalıdır. Yani bu yaklaşım, insanın iç yaşantıları (bilinç halleri) ile ilgilenmezler. Davranışları objektif inceleyebilmek için de, deney ve dış gözlem metotları kullanılmalıdır.
İnsan dünyaya doğuştan boş bir levha (Tabula Rasa) olarak gelir. Yani insan doğuştan ne kötü ne de iyidir. İnsanların doğuştan gelen kişiliğin, zekânın hiçbir yönü yoktur ve davranışlar öğrenme yoluyla kazanılır (Tabula Rasa etkisi). Kişilik, zekâ ve davranış çevre tarafından biçimlendirilmekte, bununla birlikte birey de çevreyi sonradan biçimlendirmektedir.
Bu akım davranışları ve öğrenmeyi Uyarıcı-Tepki (U-T) bağı ile açıklamışlardır. Bu akıma göre, her davranış daima dışarıdan gelen bir etki sonucu ortaya çıkmaktadır. Bir tepki organizmaya haz ve mutluluk veriyorsa devam eder. Acı ve elem veriyorsa tepkide bir değişiklik olmaz (Etki yasası – Thorndike).
Bu akım, insan davranışlarını daha iyi anlamak için, hayvan davranışlarının da incelenmesi gerektiğini savunmuşlar ve araştırma yapmışlardır.
2007 KPSS: Bebeklerin kişilikleri doğduklarında şekillenmemiş bir kil kütlesi gibidir. Geçirdikleri yaşantılar, kişiliklerini bir heykeltıraşın kil kütlesini şekillendirmesine benzer biçimde şekillendirir.
Yukarıdaki görüşü savunan yaklaşım aşağıdakilerden hangisidir?
A) Davranışçı B) Psiko-analitik
C) Bilişsel D) Ekolojik
E) Yapısalcı

1.4.4. Psiko-analitik (Psikodinamik) Yaklaşım: Kurucusu Sigmund Freud (1856–1939), temsilcileri Alfred Adler (1870–1937), C. Jung (1875–1961) ve E. Erikson (1902–1994)’dur.
Davranışsal yaklaşıma karşıdır. Davranışların sebeplerini bilinçdışı etkinlikler ve biyolojik etkenler açısından ele almıştır. Freud’a göre bugünkü davranışların nedenlerini anlayabilmek için, bireyin geçmiş yaşantılarını (özellikle 0–6 yaş arası çocukluk yaşantısını) incelemek gerekir.
Freud’a göre insan dünyaya doğuştan boş bir levha (Tabula Rasa) olarak gelmeyip, saldırganlık (ölüm) ve cinsellik (cinsiyet) olmak üzere iki temel güdüyle gelmiştir. Bu güdüler toplumca hoş karşılanmadığı için farkında olmadan bilinçaltına itilir. Özellikle çocukluk döneminde bilinçaltına bastırılan bu güdüler kişiliğin oluşmasında etkili olur. Bu temel güdüler rüyada, hayallerde; rahatsızlık şeklinde kendini gösterir. Hipnoz, rüya analizi ve serbest çağrışım gibi metotlarla bilinçaltına itilmiş bu şeyleri bilinç düzeyine çıkartılabileceğini savunur. Yöntem olarak vaka (örnek olay) incelemesini de kullanmıştır.
Freud, insan bilincini id, ego ve süperego olmak üzere üçe ayırır. İd, kişiliğin çekirdeğini oluşturur. İlkel ihtiyaç, dürtü ve güdülerden oluşur ve haz prensibine dayanır. Kişiliğin biyolojik yanıdır. Süperego kişiliğin sosyal (ahlaki) yanıdır. İd’in sınır tanımaz isteklerini ahlaki yönden değerlendirir. Bu yüzden İd ile sürekli çatışır. Ego kişiliğin gerçekçi yönüdür. Ego, id ile süperego arasında denge kurmaya çalışan yönetici gibidir. Bütün gücünü id’den alır. Kişiliğin psikolojik yanını oluşturur. Kişilikte bu üç sistem sürekli etkileşim halindedir. Davranışlar bu etkileşimin ürünü olarak ortaya çıkar.
Erikson ise, psiko-sosyal gelişim kuramında Freud’un bazı görüşlerine karşı çıkarak kişiliğin oluşmasında ve gelişmesinde biyolojik etmenin yanı sıra sosyal etkenlerin ve kültürün de önemli olduğunu savunmuştur. Erikson’a göre benlik gelişimi dönemler halinde olur ve her dönemde atlatılması gereken çatışma (kriz) alanları bulunur. Ayrıca Erikson, Freud’dan farklı olarak kişilik gelişiminin yaşam boyu sürdüğünü savunmuştur.
2002 KPSS: Psiko-sosyal gelişim kuramına göre, psiko-sosyal gelişim aşağıdakilerden özellikle hangisine bağlı olarak ortaya çıkar?
A) Kişiler arası ilişkilere
B) Biyolojik gelişime
C) Ahlak gelişimine
D) Tesadüfî olaylara
E) Doğuştan getirilen bazı yapılara

1.4.5. Gestalt (Bütüncül) Yaklaşım: Kurucusu M. Wertheimer (1880–1943), temsilcileri K. Koffka (1886–1941), W. Köhler (1887–1967), K. Lewin (1890–1947) dir.
Bu yaklaşım diğer yaklaşımları (özellikle yapısalcı yaklaşımı) “parçacı” olmaları nedeniyle eleştirmiş; bireye ve onun davranışlarına bütünsel bakmışlardır. Parçacı (öğeci) yaklaşımlar nesnelerin algılanmasını, bunların ayrı ayrı öğelerin algılanması olarak açıklar. Oysa herhangi bir durumun öğeleri birbiri ile ilgilidir ve bunların her biri ancak bütünlük içinde anlam kazanır. Çünkü “Bütün kendisini oluşturan parçaların ve öğelerin toplamından daha farklıdır.” Parçaları ayrı ayrı incelediğimizde bütüne ulaşılamaz ve bütün görülemez.
Davranışlarımız da basit öğelerin birleşiminden oluşur. Davranışlar bütün ve karmaşık olaylardır. Bu yaşantılar ve davranışlar fiziksel, ruhsal ve çevresel gibi birçok faktörün belli biçimlerde veya oranlarda örgütlenmesinden/birleşmesinden oluşan bütünlerdir.
İnsan zihni bütünü kavrama yeteneğine sahiptir ve birey kavrayarak (sezgi, içgörü yoluyla) öğrenir.
2002 KPSS: Aşağıdaki öğrenme yaklaşımlardan hangisi “İnsanlar gördüklerini bütün olarak algılar. Bütün, onu oluşturan parçaların toplamından fazladır.” görüşü üzerine temellendirilmiştir?
A) Klasik (tepkisel) koşullanma
B) Gestalt öğrenme
C) Öğrenmede bilgi işlem modeli
D) Sosyal öğrenme
E) Edimsel (operant) koşullanma
1.4.6. Bilişsel Yaklaşım: Temsilcileri Jean Piaget (1896–1980) ve Jerome Bruner (1915) dir.
1960`lı yıllarda ortaya çıkan Gestalt (bütüncül) yaklaşım, bilişsel yaklaşımın öncülüğünü yapmıştır.
Biliş insanın dünyayı tanıma, anlama ve öğrenmeye yönelik gösterdiği her türlü zihinsel etkinlikleridir. Bilişsel yaklaşıma göre insan, diğer canlılardan farklı olarak dikkat, algı, düşünme, bellek gibi zihinsel süreçlerle etkin bir canlı olarak çevresini anlar ve yorumlar. O halde davranışları biçimlendiren bilişsel süreçlerdir. Bu nedenle, insan davranışlarını anlayabilmek için, dikkat, düşünme, bellek, algı gibi bilincin hallerini incelemek gerekir.
Piaget’e göre bilişsel süreçler insanın gelişim aşamalarına göre sırayla ortaya çıkar. Bu yüzden Piaget, belli kavramların özümlenebilmesi için zihinsel gelişmede belli aşamaların tamamlanmış olması gerektiğini savunmuştur. Piaget, zihinsel süreçleri incelerken deneysel metotlardan yararlanır.

Piaget, insan zihninin boş levha (Tabula Rasa) olarak dünyaya geldiğini düşünmez. İnsanın bazı şemalarla (emme, yakalama gibi) dünyaya geldiğini savunur. Bu yaklaşım, insanı etkiye karşı tepkide bulunan edilgen (pasif) bir varlık olarak değil, uyarıcıları seçerek algılayan, işleyen ve anlamlandıran etken (aktif) bir varlık olarak görür. Bu yaklaşıma göre, insanı diğer canlılardan ayıran en belirgin özellik ise, onun dıştan gelen uyarıcıları işleyebilme ve anlamlandırabilme yeteneğidir.
1.4.7. Hümanist (İnsancıl) - Varoluşçu Yaklaşım: Temsilcileri J.P. Sartre, Maslow (1908–1970), Carl Rogers (1902–1987), C. Bühler ve V. Franki’dir.
Gestaltçı yaklaşım ve Varoluşçu felsefe akımının görüşlerinden etkilenmişlerdir. Hümanist yaklaşım, insanı ve insan özgürlüğünü merkeze almıştır. Davranışçı yaklaşıma karşıdır. Çünkü davranışçı yaklaşım insanı etkiye karşı tepkide bulunan edilgen (pasif) bir varlık olduğunu savunur. Oysa Hümanist yaklaşım, insanı gelişme gücünü kendinden alan, kendi kendini var eden bir varlık olarak tanımlarlar. İnsan eylemlerinde bilinçli ve aktif bir varlıktır. İnsanlar her şeyi kendilerine göre algılarlar ve buna göre davranırlar. Bu yüzden her bireyin fenomen alanı farklıdır. İnsanların bu algılamalarında; iç faktörleri, o andaki duyguları, ihtiyaçları, inançları ve geçmiş yaşantıları etkilidir. Bu nedenle davranışları incelemek için “Empati” metodu kullanmalıdır.
Hümanist yaklaşıma göre, psikolojinin amacı insanı anlamaktır. İnsanı anlamak için insanın iç yaşantılarını incelemek gerekir. Bunun için en etkili yöntem içebakış yöntemidir.
Hümanist yaklaşım, Psiko-analitik yaklaşımın insanın doğuştan tehlikeli ve yıkıcı bir varlık olduğu görüşüne karşı çıkarak, insanın özünde iyi olduğunu ve her insanın doğuştan getirdiği bu iyi potansiyelle çevresindekilerle işbirliğine yatkın, yapıcı ve güvenilir bir etkileşime girdiğini savunur.
Hümanist yaklaşımının temsilcisi Maslow’a göre davranışların temelinde ihtiyaçlar (güdüler) vardır. Maslow, insan güdülerinin evrensel bir hiyerarşisinin bulunduğunu savunur. Bu ihtiyaçlar hiyerarşisine göre, birey tüm yaşamı boyunca kendini gerçekleştirmeye çalışan bir varlıktır. Maslow’a göre, olanaklar sağlandığında, her insanın doğuştan getirdiği gizil güçlerinin farkına varacağını ve eninde sonunda kendini gerçekleştireceğini savunur.
Rogers’ın kuramının temelini ise benlik kavramı oluşturur. Benlik, gelişimi bireyin kendisini, farklılıklarını algılaması ve değerlerini hissetmesi sürecidir. Kişinin kendisini değerlendirme sürecidir. Rogers, kişiliği benlik kavramıyla açıklamıştır.
2003 KPSS: “Benlik tasarımı” kavramının kişiliğin en temel özellik olduğunu ileri süren yaklaşım aşağıdakilerden hangisidir?
A) Akılcı-duygusal B) Sosyal-bilişsel
C) Özellik-faktör D) İnsancıl-varoluşçu
E) Psiko-analitik
1.4.8. Nörobiyolojik (fizyolojik) Yaklaşım: Temsilcileri Adolf Meyer (1866–1950) ve Donald Olding Hebb (1904-1985) dir.
Bu yaklaşım; davranışların incelenmesini, sinir sistemi ve beyin hücreleri (nöronlar) arasındaki sinaps bağlarına göre ele almışlardır. Sinir sisteminin davranış, duygu ve düşünceleri anlamada önemli rol oynadığını öne sürer.
Temelde tüm psikolojik olayların beynin ve sinir sisteminin etkinliği sonucu ortaya çıktığını, bu nedenle beyin ve sinir sistemi ile davranışlar arasındaki bağları araştırarak davranışları incelememiz gerektiğiniz savunur. Ayrıca iklimle ilgili etkenlerin bedendeki nöro-kimyasal süreçleri etkileyerek davranışları da etkilediğini savunur.
Bu yaklaşım ayrıca, iç salgı bezlerinin, bireyin beslenme düzeninin ve kanın kimyasal yapısının da davranışlar üzerinde etkili olduğunu savunmuştur.
Bu akım savunucularınca yapılan birçok deneyde davranışların biyolojik yapıdan bağımsız olmadığı ortaya koyulmuştur. Mesela; beynin bazı bölümlerine hafif elektrik uyarımları verildiğinde; öfke, zevk, acı gibi duyumların oluşmasına ve hatta geçmişte yaşanmış bazı anıların tekrar hatırlanmasına neden olmuştur.
1.4.9. Ekolojik Yaklaşım: Temsilcileri Barker, Bronfenbrenner (1917-2005) ve Bernstein’dir.
Bu yaklaşım insan gelişiminin ekolojisi üzerine odaklanır. Gelişim sürecinde insanın ekolojik çevresinin önemini vurgular. Bu ekolojik çevreyi aileden, ekonomik ve politik yapılara kadar genişletir. Bireyi ve gelişimini anlamak için bireyin ekolojik çevresiyle ilişkilerini anlamak gerekir.
Urie Bronfenbrenner, insanın ekolojik çevresini 5 alt sistem içinde ele alır ve bu sistemlerin birbirleriyle karşılıklı etkileşim içinde olduğunu savunur.
a) Mikrosistem: Aile, arkadaşlar, öğretmenler, komşular gibi bireyin sürekli yüz yüze etkileşimde olduğu günlük ev, okul ve iş çevresidir. Bireyin biyolojik altyapısı da mikrosistemin bir parçasıdır.
b) Mezosistem: Bireyin yaşamındaki mikro sistemlerin kesişimidir. Ev, okul, iş gibi sistemlerin birbirleriyle bağlantılarıdır (yani mikrosistemler arasındaki ilişkilerdir). Mesela; çocuğun aile yaşantısı okul yaşantısını, okul yaşantısı da aile yaşantısını etkiler.
c) Ekzosistem: Bireyin gelişimini sadece dolaylı olarak etkileyebilecek dış çevredir. Ekzosistemi çocuğun kendisinin içinde rol almadığı, bununla birlikte kendisini etkileyecek birtakım etmenleri ya da kararları içeren bağlamları ifade eder. Bunlar ise anne-babanın işi ve arkadaş çevresi, komşular, sosyal destek hizmetleri, hukuk sistemi, medya, devlet gibi ögelerden oluşur. Mesela; bir belediyenin park, bahçe, kütüphane ve spor alanları gibi hizmetler üretmesi o şehirde yaşayanların davranışlarını etkileyecektir.
d) Makrosistem: Geniş kültürel çevreleri ifade eder. Mesela; küresel kültür, ulusal kültür, alt kültürler
e) Kronosistem: Yaşanılan zaman dilimini ifade eder. Zaman içinde değişen olayların ve çevresel koşulların bireyin yaşamına etki etmesidir. Mesela; Günümüz bilgisayar çağıyla beraber iletişimin, eğitimin, toplumsal hayatın vb. değişmesi ve bunların bireye yansıması.
1.4.10. Olgunlaşma Yaklaşımı: Kurucusu Arnold Gesell (1880-1961)’dir.
Bu kuram Gesell tarafından geliştirilmiştir. Gesell, gelişimin biyolojik (kalıtımsal) bir süreç olduğunu ve olgunlaşma tarafından yönlendirildiğini savunur.
İnsanoğlu dünyaya biyolojik evrimin ürünü olan bir programla/planla (genlerle) gelir ve bu plana göre gelişim süreci işler.
Gesell'e göre, olgunlaşma mekanizması doğumdan önce olduğu gibi sonra da gelişimi yönlendirmeyi sürdürür. Gelişim hızları açısından çocuklar arasında bireysel farklılıklar olmakla birlikte hepsi aynı sırayı izler. Yani gelişim evrensel bir süreçtir. Mesela; çocuklar, sinir sistemleri yeterli derecede olgunlaştığında, oturur, yürür ve konuşurlar. Gelişimde öğrenmenin (çevrenin) çok az katkısı vardır. Bireysel farklılıklar dâhil olmak üzere, gelişimi belirleyen temel faktör kalıtımdır (genlerdir).
Olgunlaşma süreci herhangi bir biçimde zarar gördüğünde normal gelişim de engellenecektir. Mesela; embriyo oksijen yokluğuna uğrarsa organların gelişiminde ciddi sorunlar görülür. Doğum sonrası gelişimde de çevrenin belirli koşulları taşıması gerekmektedir. Mesela; çevrelerinde yeterli derecede uyaran olmayan, yeterli bakım görmeyen çocuklar iyi gelişemezler.
Gesell'e göre çocuk yetiştirmek de olgunlaşma ilkesinin tanınmasıyla başlamalıdır. Anne-baba belirli kurallara zorlamadan, çocuğu kendisinden alacağı doğal ipuçlarına göre eğitmeyi bilmelidir.
2012 STS: Çocukta zaman içinde görülen değişimlerin çocuğun bedenindeki özel ve önceden belirlenmiş bir şema veya plana göre ortaya çıktığı düşüncesi hangi gelişim psikolojisi kuramının temelini oluşturur?
A) Psikososyal kuram
B) Olgunlaşma kuramı
C) Nörofizyolojik kuram
D) Bilişsel gelişim kuram
E) Psikoseksüel kuram
1.5. ARAŞTIRMA YÖNTEMLERİ
1.5.1. Gelişimsel Yöntem
Bu yöntemin amacı değişik yaşlarda insanın büyüme ve değişmesini incelemektir. Üç türlüdür.
1-) Boylamsal (uzunlamasına) araştırma: Aynı bireyin (grubun) farklı yaşlardaki özelliklerinin, değişik zaman aralıklarında incelenmesidir. Araştırmanın çok geniş bir zaman dilimine yayılması, maliyetli olması ve elde edilen verilerin genellenebilme imkânının düşük olması gibi dezavantajları vardır.
Mesela; bir bireyin dil gelişimini farklı yaşlarda (değişik zamanlarda) incelemek.
2-) Kesitsel (kesitlemesine) araştırma: Farklı yaşlardaki bireylerin (farklı grupların) belli davranışlarının, aynı zamanda (tek seferde) ölçülerek veya gözlenerek incelenmesidir. Bu araştırma süre ve maliyet açısından boylamsal araştırmalara göre çok daha avantajlıdır. Fakat farklı yaş gruplarındaki denekler farklı dönemlerde doğdukları için başka değişkenler işin içine girebilir ve kontrol güçlüğü doğabilir.
Mesela; 2, 4, 6 ve 8 yaşlarına sahip dört bireyin dil gelişimi özelliklerinin aynı zamanda incelenmesi.
2010 KPSS: Bir araştırmacı çocukların yaşa bağlı konuşma gelişimi örüntüsünü incelemek ister. Bu amaçla iki, dört ve altı yaşlarından ellişer çocuğu rastgele örnekleme yöntemiyle seçerek toplam 150 çocuktan tek seferde veri toplar. Daha sonra verileri çözümleyerek farklı yaşlarda dil gelişimine ilişkin genellenebilir sonuçlar ortaya koyar.
Bu araştırmacının kullandığı araştırma yöntemi aşağıdakilerden hangisidir?
A) Meta-analiz B) Kesitsel
C) Örnek olay D) Nitel
E) İzleme

3-) Sırasal (ardışık) araştırma: Boylamsal ve kesitsel yöntemlerin sınırlılıklarını kaldırmak için her ikisinin birlikte kullanıldığı yöntemdir.
Araştırma farklı yaşlardan olan bireyleri içeren kesitsel bir çalışma ile başlatılır. Daha sonra birkaç ay ve yıl aynı bireyler tekrar ölçülür. Bununla birlikte başlangıçtaki grupta gerçekleşen değişmelerin kontrol edilmesi için zaman içinde araştırmaya yeni gruplar katılır.
1.5.2. Meta-Analiz Yöntemi
Bu yöntem, aynı konu üzerinde birbirinden bağımsız olarak yapılmış çalışmaların sonuçlarını bir araya getirerek sentezlemek ve bu sonuçlardaki farklılığa sebep olan ara değişkenleri bulmak için istatistiksel yöntemlerin kullanılması sürecidir.
Meta-analiz çalışmaları sadece var olan çalışmaların sonuçlarını bir araya getirmekle kalmaz aynı zamanda dâhil edilen hiçbir çalışmanın incelemediği bazı değişkenlerin bağımlı değişken (sonuç) üzerindeki etkisinin incelenmesine olanak sağlar.
Mesela; 2-7 yaş arası çocuklarının dil gelişimi konusunda farklı zamanlarda ve koşullarda yapılmış olan birkaç araştırmanın sonuçları birleştirilerek, elde edilen sonuçlara göre işlem yapılır.
1.5.3. Etnografik Çalışma
Bireyin gelişim sürecinde kültürel etkilerin belirlendiği yöntemdir. Etnografik çalışmayla toplumun örf, adet, gelenek, göreneklerinin, inançlarının, değerlerinin ve ahlaki yapısının bireyin gelişimini nasıl etkilediği belirlenir.
Etnografi, araştırma konusuna bağlı olarak evreni belirlenmiş olan belirli nüfusu, bulundukları ortam ve koşullarda takip ederek, araştırma konusu çerçevesinde ilişki ve davranışlarını inceleyen bir bilim dalıdır.
1.6. EĞİTİM PSİKOLOJİSİ
Eğitim psikolojisi, öğrenen bir varlık olarak bireyin “neyi, nasıl, nerede ve ne zaman? öğrendiğini inceler.
Eğitim psikolojisi, insanların gelişim özelliklerini ve öğrenme ilkelerini inceleyerek eğitim ortamlarının etkili bir şekilde düzenlenmesini ve öğretme yoluyla öğrenmeyi verimli bir şekilde gerçekleştirmeyi amaç edinen uygulamalı bir bilim dalıdır.
Eğitim Psikolojisi; gelişim ve öğrenme psikolojisi bulgularından hareketle eğitim ve öğretimin nasıl gerçekleştiğini araştıran bilim dalıdır. Bu nedenle eğitim psikolojisi gelişim ve öğrenme psikolojisi bilim dallarından oluşmaktadır.
Cevapla
  • Benzer Konular
    Cevaplar
    Görüntü
    Son mesaj
  • Bilgi
  • Kimler çevrimiçi

    Bu forumu görüntüleyen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 5 misafir