MİSÂK-I MİLLÎ’NİN HAZIRLANIŞI VE İLÂNIYLA İLGİLİ GÖRÜŞLER

Cevapla
rasim
Mesajlar: 4
Kayıt: 19 Mar 2017 13:38
İletişim:

19 Mar 2017 21:14

Özet

Misâk-ı Millî, her şeyden önce millî ve bölünmez Türk vatanının sınırlarını
çizmiş; bu Misâk ile Türkler, tam bağımsızlık ve ulusal egemenliğe dayanan haklarını
dünyaya duyurarak kendi ülkelerinde egemen olmak istemişlerdir. Esasen
Mustafa Kemal, 1907’de Kurmay Yüzbaşı iken arkadaşı Ali Fuat Cebesoy ile birlikte
kafasında tasarladığı Misâk-ı Millî fikirlerini Amasya Genelgesi ile başlayan
ve Erzurum Kongresi ve Sivas Kongresi ile devam eden kongreler döneminde kaba
taslak haline getirmiştir. Ardından Osmanlı Devleti’ndeki hükûmet değişikliğini
müteakip Meclis-i Mebusan’ın açılmasını sağlayarak Misâk-ı Millî’nin bu mecliste
kabulünü gerçekleştirmiş ve bu fikirleri dünya çapında meşrulaştırmıştır. Ancak bu
ilkelerin hazırlanışı konusunda bir takım farklı iddialar ortaya atılmıştır. Hüseyin
Kazım Kadri, Yusuf Kemal Tengirşenk, Rıza Nur, Hilmi Uran, Hüsrev Gerede,
Mustafa Kemal Atatürk ‘ün eserleri incelendiğinde bu iddialar göz önüne çıkmaktadır.
Yine bu inceleme sonucunda Misâk-ı Millî’nin esas olarak Mustafa Kemal
tarafından hazırlandığı, Meclis-i Mebusan’da oluşturulan bir komisyonda son şeklini
alarak 28 Ocak 1920’deki gayr-ı resmî bir toplantıda kabul edildiği görülmektedir.
Anahtar Kelimeler: Misâk-ı Millî, Millî Mücadele, Meclis-i Mebusan

Giriş:

Sözleşme, antlaşma, mukavele anlamına gelen Türk ulusal bağımsızlığının
uluslar arası belgesi niteliğindeki Misâk-ı Millî ilân edildiği günden
bu yana değişik adlarla anıla gelmiştir. Bunlar arasında Ahd-ı Millî ve
Peymân-ı Millî1, Millî Misâk, Millî Ant, Ulusal Ant, ve National Pact’ı sayabiliriz2.
Ancak bu isimlerden en yaygın olanı, Cumhuriyet döneminde de
benimsenen adıyla Misâk-ı Millî’dir.
Peki bu adlarla anılan Misâk-ı Millî genel olarak neyi ifade etmektedir?
Her şeyden önce, Misâk-ı Millî beyannamesi, Birinci Dünya Savaşı içindeki
bazı siyasî ve askerî gelişmeleri bahane ederek Osmanlı Devleti’ni
Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Sayı : 13 Yıl : 2002 (313-330 s.)

parçalamak ve böylece tarihî Şark Meselesini sona erdirmek isteyen İtilâf
Devletleri’nin Ocak 1919'da başlayan Paris Barış Konferansı sürecinde Türkiye'nin
geleceğiyle ilgili birtakım kararlar almaya çalıştıkları bir ortamda,
Türkiye'nin barış şartlarını içeren, içeride hakimiyet-i milliye, dışarıya karşı
ise istiklâl-i tam ideolojisini benimseyen, Müttefiklere ve dünyaya Wilson
ilkelerine yansımış olan self-determinasyon/ulusların kendi kaderlerini tayini
anlayışını öngörmekteydi. Bu açıdan Misâk-ı Millî beyannamesi Millî
Mücadele hareketinin iç ve dış politik hedeflerini de ortaya koyan önemli
bir siyasî tarih belgesidir3.
Çerçevesini ve muhtevasını belirlediğini bildiğimiz Mustafa Kemal’in
millî politika olarak tanımladığı Misâk-ı Millî fikirlerinin esasını tam bağımsızlık
oluşturmaktadır. Atatürk, Misâk-ı Millî'den ilham alarak tam bağımsızlık
fikrini açıklarken; Biz, yaşamak isteyen, onur ve şerefi ile yaşamak
isteyen bir milletiz... Bilgin, cahil, istisnasız bütün millet fertleri, belki
içinde bulundukları güçlükleri tamamen anlamaksızın, bugün yalnız bir
nokta etrafında toplanmış ve kanını sonuna kadar akıtmaya karar vermiştir.
O nokta: tam bağımsızlığımızın sağlanması ve devam ettirilmesidir. Tam
bağımsızlık denildiği zaman, elbette siyasî, malî, ekonomik, adlî, askerî,
kültürel vs. her hususta tam bağımsızlık ve tam serbestlik demektir. Bu saydıklarımızın
herhangi birinde bağımsızlıktan yoksunluk, millet ve memleketin
gerçek manası ile bütün bağımsızlığından yoksunluğu demektir demektedir4.
Mustafa Kemal’in bu ifadelerinden Misâk-ı Millî’nin ne derece önemli
olduğunu anlayabiliriz.
Misâk-ı Millî Türk Tarihi açısından olduğu kadar Dünya Tarihi açısından
da önemli bir yere sahiptir. Zira Dünya Tarihi içerisinde insanlığın
gelişim sürecini incelersek, modern milliyetçilik anlayışının gerisinde üç
tarihî belgenin göze çarptığını görürüz. Bunlardan birincisi, İngilizlerin bugün
dahi övündüğü Charta Magna Libertam (Hürriyetlerin Büyük Beratı)
dır. Bu belge Batı dünyasında aristokratların kraliyet makamına karşı açtıkları
mücadele devrinin ilk başarısını ve bu başarıyla elde edilen hakları
yansıtmasıyla bilinir. İkincisi, Fransızların meşhur Hukuk-ı Beşer/İnsan
Hakları beyannamesidir. Bu beyanname Batı dünyasına yeni bir devrin
başladığını ilân etmiştir.
Üçüncüsü ise, Türk Misâk-ı Millî’sidir. Bu belge ile Türk inkılâpçıları
Doğu âlemine yeni bir devrin başlamak üzere olduğunu müjdelemişlerdir.
Şimdi şu üç belgenin ortaya çıkış şartları incelendiğinde Türk Misâk-ı
Millî’sinin daha yüksek bir kaynaktan ilham aldığı görülür. Kuvvetli İngiliz
feodallerinin kendini henüz toplayamamış ve tamamıyla yerleşmemiş olan
Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Sayı : 13 Yıl : 2002 (313-330 s.)

kraliyet makamından Magna Charta’yı alması fevkalâde bir olay olarak görülemez.
Gerçekten, zaman itibarıyla bu belge büyük bir kıymete sahiptir.
Orta zamanların en karanlık bir devrinde hürriyet ve hukuk endişesiyle hareket
etmek şüphesiz ki büyük bir fazilettir; fakat bu fazilet mevcut iken gayenin
gerçekleştirilmesi için kuvvetli feodaller tarafından olağanüstü gayret
ve himmetlerin sarf edilmesi gerekli değildir.
Fransız İnkılâbına gelince; ayağa kalkmış bütün bir milletin muhafazakârlar
tarafından bile terkedilmiş olan kraliyet makamını yıkması ve Hukuk-
ı Beşer/İnsan Hakları beyannamesini ilân etmesi, insanlık tarihinde ulusal
egemenlik ve insan hakları açısından önemli bir yere sahip olduğu görülür.
Bununla birlikte Türk Misâk-ı Millî’sinin ortaya çıkışı sırasındaki
şartlar çok daha farklıdır: Osmanlı Devleti yıkılmış, muntazam kuvvetleri
dağılmış, her türlü savaş donanımı elinden alınmış, devletin başında bulunan
bir taraftan yönetici kadronun önemli bir kesimi milletin uyanmasını savsaklamak
suretiyle düşmanın ülkeyi işgal ve istilasını kolaylaştırırken; öte
yandan İtilâf Devletleri, dikte ettirdikleri Mondros Mütarekesi şartlarıyla
devlete son verme niyetlerini açığa vurmuşlar ve memleketin çeşitli kısımlarını
askerî işgal altına almışlardır.
Heyet-i Temsiliye, Kuva-yı Milliye ve meclis gibi meşru organlarla
çalışan ulusal ve uluslar arası durum itibariyle o günkü şartlarda Mustafa
Kemal ve kadrosunun, Osmanlı asker-sivil bürokratik geleneğinden yetişen
donanımlı bir örgütlenmeyle Türk Misâk-ı Millî’si ilân edilmiştir. Misâk,
Doğu dünyasına yeni bir hayat devresi açıldığını haber vermiş ve bu hayatın
çerçevesini çizmiştir. Bundan sonra devlet millîyet esası üzerine kurulacaktır!
Başka bir deyişle, milletin iradesi gerçekleşmeden memleketin en ufak
parçası bile kendisinden ayrılamayacaktır!.. Bundan sonra Türk devleti bütün
diğer devletlerle eşit şartlara sahip olacaktır. Kendi geleceğini tayin hususunda
Türk milleti içe ve dışa karşı tamamen hür, egemen ve bağımsız
olacaktır. Türkiye’nin maddî ve manevî gelişimine karşı hiçbir engel çıkarılamayacaktır5.
İşte 1923 Türkiye'sinin koşulları içerisinde Türk ulusunun bağımsızlığının
kaybedildiği bir ortamda Misâk-ı Millî ruhu ile emperyalizmi, bir başka
deyişle Büyük Güçlerin dayattığı ideolojiyi yenerek Orta Doğu'da Türkiye
Cumhuriyeti Devleti’ni kurmasını bilmişlerdir6.
Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Sayı : 13 Yıl : 2002 (313-330 s.)

1. Misâk-ı Millî’nin Hazırlanış Süreci ve Buna Dair İddialar

Misâk-ı Millî ile her şeyden önce millî ve bölünmez bir Türk vatanının
sınırları çizilmiş, Millî Mücadele'nin ana ruhu oluşturulmuş, Türk dış
politikasının hedefleri belirlenmiş, devletin bağımsızlığı, milletin geleceği
ve devamlı bir barışın sağlanması için yapılabilecek ilkeler tespit edilmiştir;
ancak Türkiye Cumhuriyeti'nin temelini oluşturan Misâk-ı Millî’nin ilkeleri
birden bire ortaya çıkmamıştır. Ulusal ve Uluslar arası tarihî olayların tayin
ettiği gibi Birinci Dünya Savaşında Osmanlı Devleti'nin mağlup olması ve
İtilâf Devletleri ile Yunanistan'ın ülkemizi işgale başlamaları sonucunda,
devlet ve milletimizin yok olması yönünde beliren büyük tehlikeye karşı
mücadele edebilme amacıyla, belirli bir süreç içinde doğmuştur7.
Tarihî bir süreç içerisinde meydana gelen Misâk-ı Millî’nin hazırlanışı
konusunda farklı iddialar bulunmaktadır. Bu itibarla şimdi Misâk-ı Millî’nin
hazırlanışına kadar devam eden süreci ve hazırlanışı sırasındaki farklılık
arzeden görüşleri belirtmeye çalışacağım.
Millî Mücadele tarihimiz üzerine önemli eserler veren, ilgili dönemin
kahramanlarından ve eser bırakan aydınlarından olan Ali Fuat (Cebesoy)
Paşanın, bir değerlendirmesinde Mustafa Kemal Misâk-ı Millî’nin esaslarını
ilân ediliş tarihinden on üç yıl önce, 1907'de belirlemiş, yurdunu tehlikeden
kurtarmak için ne gibi çareler düşünüp bulduğunu yürekli biçimde ortaya
koymuş olduğu görüşü yansıtılır8.
Ali Fuat Cebesoy’un Sınıf Arkadaşım Atatürk başlıklı anı inceleme
niteliğindeki eserinde konu şu cümlelerle yansıtılır: Mustafa Kemal Üçüncü
Ordu karargâhında vazifeli idi, ben de hudutta Karaferye'de mıntıka kumandanı
idim. Her hafta sonu Selaniğe gelirdim. O da zaman zaman bana
gelirdi. Böyle bir akşamdı. Önceden hazırladığını dinlediğim haritayı beraberinde
getirmişti: Bu, Hasta Adam Osmanlı'nın taksimini beklemeden, bizim,
kan dökülmesine ve mukadder mağlubiyetleri beklemeden, şeklen sınırlarımız
içinde olmasına rağmen asla ve hiçbir zaman bizim olmamış toprakları
terk etmeden sonra temeli Türk olan bir devletin hudutlarını gösteriyordu.
Yemen'i, Hicaz'ı, Filistin'i daha sonra 1911'de beraberce giderek
müdafaa ettiğimiz Trablusgarb'ı asıl halkına bırakıyorduk. Bugünkü Suriye'de
olan Halep, Irak'ta olan Musul bizimdi. Makedonya, On iki Ada, zaten
o günlerde elimizde idi. Mısır gibi, hakimiyeti nazarileşmiş yerleri halkına
bırakıyor, ama 1878'de İngilizlere emanet ettiğimiz Kıbrıs'ı alıyorduk. Bu
harita, Mustafa Kemal'in 1907'de ki Millî Misâk haritasında bugün bir bölümü
Irak, bir bölümü Suriye'de kalan topraklarımızı gösteriyor ki, Millî
Mücadele sonu muhteşem zaferimize rağmen, bizi petrol yoksunu bırakan
Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Sayı : 13 Yıl : 2002 (313-330 s.)

bölge de 1907 Mustafa Kemal-Ali Fuat haritasının Türk toprağı olarak içindedir9.
Bu şekilde daha 1907’de Kurmay Yüzbaşı iken Misâk-ı Millî felsefesini
oluşturan Mustafa Kemal, bunu Ankara’da müsvedde olarak kaleme
alacağı güne kadar hep aklında tutmuş ve yaptığı işlerde rehber olarak kullanmıştır.
Misâk-ı Millî sürecinin başlaması Mustafa Kemal’in İstanbul’a gelmesiyle
hız kazanır. Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı’nda yenilmesi
sonucu 30 Ekim 1918 tarihinde Mondros Mütarekesi’nin10 imzalanmasıyla
Mustafa Kemal bağlı bulunduğu Yıldırım Orduları Grup Kumandanlığı
kaldırıldığı için Adana’dan hareket ederek 13 Kasım 1918’de İstanbul’a
gelmiştir. İstanbul’da yaklaşık 6 ay kalan Mustafa Kemal, bu süre içerisinde
memleketi kurtarma gayesine yönelik çeşitli siyasî faaliyetlerde bulunmuştur.
İstanbul'da herkesi uyarmak, memleketin kurtuluşunu sağlama amacına
yönelik olarak resmî kudret sahiplerinin, muktedir memleket evlâtlarının bir
hükümet halinde memleketi kurtarma çabasına girmelerini sağlamak için
bütün tecrübeleri denedikten, bütün imkânları sarf ettikten sonra uygun bir
zaman ve fırsatta İstanbul'dan kaybolmak, basit bir tertiple Anadolu içine
girmek, bir süre isimsiz çalıştıktan sonra, bütün Türk ulusuna felâketi duyurmak
kararına varmıştır11. Bu karardan sonra şansının da yardımıyla geniş
yetkilerle donatılmış olarak 9. Ordu Müfettişi sıfatıyla Anadolu’ya gönderilmiştir.
Bu sıfatla Anadolu’ya geçen Mustafa Kemal 20-22 Haziran
1919’da ülkenin genel durumu ve gidişatı hakkında halkı aydınlatmak amacıyla
Amasya Genelgesi’ni12 yayınlamıştır.
Amasya Genelgesi; Türk ulusunu, ulusal bağımsızlık ve ulusal egemenlik
savaşına çağıran bir başkaldırı niteliğindedir. Aynı zamanda Türk
ulusunun bu çağrıya uymasının gerekçesi ve kurtuluş için uygulanacak
programı ve amacı belirleyen bir özelliği de yansıtır. İlk bakışta dört subayın
başkaldırısı biçiminde görülen bu genelge, içerdiği hükümler yönünden
gerçek bir halk savaşının, yani Millî Mücadele’nin fikrini ortaya koymuştur.
Bu sebeple Misâk-ı Millî’nin esasını oluşturan millî bağımsızlık ve millî egemenlik
ilkeleri iç içe birbiriyle bütünleşmiş bir biçimde başlatılmıştır13.
Amasya Genelgesini asker-sivil tüm yönetim birimlerine ulaştıran
Şark Vilâyetleri Müdafa-yı Hukuk Cemiyeti üyelerince önceden kararlaştırılmış
olan ve Doğu Anadolu’nun Türk toprağı olduğu düşüncesiyle Mustafa
Kemal; 23 Temmuz-7 Ağustos 1919 tarihleri arasında toplanan Erzurum
Kongresi’ne başkanlık yapmıştır. Mustafa Kemal, kongrenin açış konuşmasında
Millî sınırlar içinde bulunan vatan parçalarının bir bütün olduğu ve
bölünemeyeceğini, Hıristiyan azınlıklara siyasî hakimiyet ve sosyal dengeSosyal
Bilimler Enstitüsü Dergisi Sayı : 13 Yıl : 2002 (313-330 s.)

mizi bozacak imtiyazlar verilemeyeceği, manda ve himayenin kabul olunamayacağını
açıkça ifade etmiştir14. Böylece millî bir devlete doğru ilk ciddî
ve önemli adımın atıldığını açıklamıştır15. Bu konuşmadan sonra kongre üyeleri,
çalışmalarına başlamış ve 2 hafta süren çetin, kimi zaman da gergin
tartışmalar sonucunda, ileride Misâk-ı Millî'nin temelini oluşturacak bazı
önemli kararlar alarak bunları bir bildiri şeklinde yayınlamışlardır16. Nitekim
Mustafa Kemal’in sınıf arkadaşı olan, Kurtuluş Savaşı’nda büyük ve
başarılı hizmetleri görülen ve fakat 1926’da İzmir suikasti olayıyla
ilişkilendirilerek idam edilmiş olan Mehmet Arif Bey (Ayıcı Arif) de Anadolu
İnkılâbı adlı eserinde bunu teyit etmektedir. Ona göre Erzurum Kongresi’nde
tebliğ edilen esaslar Misâk-ı Millî’nin aynısıdır17. Aynı şekilde
Abalıoğlu da Misâk-ı Millî esasatı Erzurum Kongresi mukarreratı
meyanındadır şeklindeki görüşüyle bir anlamda Mehmet Arif Beyi doğrulamıştır18.
Kezâ, Cevad Dursunoğlu , bu kongrede alınan kararların son derece
önemli olduğunu; çünkü bu suretle de daha sonra ilân edilecek olan
Misâk-ı Millî beyannamesine ilham kaynağı olduğunu kaydetmektedir19.
Erzurum Kongresi’nden sonra Mustafa Kemal, millî birliğin bütün
memleketi kapsaması, dağınık kurumların birleştirilmesi, hükümetin millî
iradeye dayanması ve Millet Meclisi’nin açılması amacıyla Amasya Genelgesi’nde
belirtildiği üzere 4-11 Eylül 1919 tarihleri arasında Sivas Kongresi’ni
toplamıştır. Sivas Kongresi’nde Erzurum Kongresi kararları genelleştirilerek
kabul edilmiştir. Böylece Sivas Kongresi, ulusal kurtuluş eyleminin
kongreler dönemini kapatıp, Anadolu'da Ulusal Meclise, Türkiye Büyük
Millet Meclisi'ne yönelen gelişmeleri hızlandıran20, Misâk-ı Millî'nin hemen
tamamıyla belirlendiği bir süreç kabul edilmelidir21.
Milletçe Misâk-ı Millî adını verdiğimiz bu belgenin esasları, önce
Ankara’da Mustafa Kemal tarafından daha sonra Meclis-i Mebusan tarafından
resmen benimsenmek üzere müsvedde halinde kaleme alınmıştır22.
Mustafa Kemal Paşa Ankara’ya geldiğinin ertesi günü 28 Aralık
1919’da şehrin ileri gelenlerine yaptığı uzun konuşmasında gelecekte nasıl
bir yol izleneceğini dile getirmiştir; ayrıca benimsenmesi ve sağlanması gereken
sınırların 30 Ekim 1918 tarihindeki sınırlar olduğunu ifade etmiş, ateşkesin
uygulamaya konulduğu anda Türk ordusunun kontrolü altında bulunan
sınır çizgisi içinde yaşayan halkın her bakımdan ortak niteliklere sahip
millî bir toplum oluşturduğunu, bunun Erzurum ve Sivas Kongreleri’nde
de belirtilmiş bulunduğunu ve yeni Türkiye’nin Güney sınırının İskenderun
Körfezi güneyinden Antakya’da Halep ve Katma istasyonu arasında
Cerablus Köprüsü, Güneyinde Fırat ırmağına kavuştuğu, oradan Deyr-i
Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Sayı : 13 Yıl : 2002 (313-330 s.)

Zor’a indiğini, sonra doğuya uzatılarak Musul, Kerkük ve Süleymaniye’yi
ihtiva ettiğini söylemiştir. Bu sınır ordularımız tarafından silâhla savunulan
ve ayrıca Türk ve Kürt ögelerinin yaşadığı yurt kesimini tayin eder. Bu sınır
içinde kalan ülke topraklarının Osmanlı topluluğundan ayrılmaz bir bütün
olarak kabul edildiğini belirtmiştir23.
Mustafa Kemal Paşa, 3 Ocak 1920 tarihinden itibaren Ankara’ya tek
tek veya gruplar halinde gelip giden milletvekilleri ile bir maksat veya gaye
etrafında toplanabilmek için uzun münakaşa ve müzakereler yaptıktan sonra
milletin emel ve maksatlarını da kısa bir programa esas olacak surette ve
toplu bir tarzda ifade edilmesi hususunu da kararlaştırmıştır. Bu suretle
Misâk-ı Millî adı verilen bu programın ilk müsveddeleri de bir fikir vermek
amacıyla Ankara’da kaleme alınmıştır diyerek Misâk-ı Millî’yi Ankara’da
esas olarak hazırladığını24, Misâk-ı Millî’nin, çağdaş ve meşru bir yönetimin
söz konusu olması koşuluyla yeni bir hükümet biçimine açık bulunduğunu
ve Batı modelinde mert ve güçlü bir Türk Devleti’nin üstyapısının bu
bildiri üzerine kurulacağını ifade etmiştir25.
Bu şekilde müsveddeleri hazırlanan Misâk-ı Millî metni, 12 Ocak
1920 tarihinde açılan Meclis-i Mebusan’da, çeşitli gayrı resmî ve gizli toplantılarda
görüşülerek tartışılmaya başlanmıştır. Bu oturumlardan biri olan
22 Ocak 1920 tarihli gizli oturumunda söz alan Antalya milletvekili Hamdullah
Suphi Bey konuşmasına: Mustafa Kemal Paşa Hazretlerinin bize
gönderdikleri Misâk-ı Millî metnini Hüsrev (Gerede) Beyefendi okudular
şeklinde başlayarak metnin Mustafa Kemal tarafından hazırlandığını ifade
etmiştir26.
Hamdullah Suphi Bey konuşmasına devamla, Arkadaşlar,
Her şeyden evvel kabul edilmesi zarurî olan bir karar vardır. Onu size
teklif ediyorum. Anadolu'da, vatan müdafaası için ortaya çıkmış olan
kuva-yı milliyeyi tanıdığımızı, millî hareketi tasvip ettiğimizi ve bu harekete
istinat etmekte olduğumuzu dünyaya karşı ilân etmeliyiz. Dağınık sürüye yol
gösterecek çoban yıldızı, millî bir ümit halinde Anadolu topraklarının üzerinde
doğup yükselmiştir. Bugünkü vazifesi vatan müdafaasından ibaret olan
Millet Meclisi, bu müdafaada yalnız olmadığını, son vazife için yeni bir
mücadelenin lüzum gösterdiği bütün fedakârlıklara razı olarak, mücadele ve
istiklâl bayrağını çeken Anadolu hareketiyle, bizim aramızdaki iştirak ve
vahdeti kayıt ve ilân etmelidir. Ancak bundan sonra söz söylemek, müzakere
etmek, karar vermek hakkını haiz oluruz diyerek Millî Mücadele için
Misâk-ı Millî’nin önemine değinmiştir27.
Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Sayı : 13 Yıl : 2002 (313-330 s.)

Anlaşıldığına göre; Hüsrev Bey tarafından okunan metnin bazı kısımları
milletvekilleri arasında tartışmalara sebebiyet vermiştir. Bunun üzerine
konunun yeniden değerlendirilmesi amacıyla bir komisyon teşkil edilmiştir.
Hüsrev Gerede, konu ile ilgili gözlemlerini şöyle yansıtmaktadır: 22
Ocak 1920’de özel bir toplantı yaptık. Müdafaa-i Hukuk grubunun oluşturulmasını
güç görenler bir paket yaparak, belirli kurallar üzerine yükümlülük
altına girmek için bir toplantı yapıp, parti kurma girişiminde bulunmuşlar.
Avukat Celalettin Arif Bey ile Gazeteci Celâl Nuri bu ayak oyununu
düzenleyenlerin başında geliyorlar. Bir komisyon yapmışlar. Bizim Ankara’da
hazırladığımız esaslara yakın bir program da yazmışlar. Zorunlu olarak
bu kişilere durumu biraz açıklayarak, bizim grup programı olarak Ankara’da
kaleme aldığımız formülü genel kurula okudum. Hoca Mecdi Efendi
bizden yana çok olumlu bir konuşma yaptı. Sonunda komisyona Rauf, Bekir
Sami, Adnan, Cami Beylerle beni alarak, bu konuda yeni bir formül hazırlanmasına
karar verildi. 24 Ocak 1920’de de komisyonda toplandık. Komisyon
üyeleri bir blok oluştursa da açıkta kalan milletvekillerinin sayısı daha
çok. Önemli olan her milletvekilinin benimseyebileceği, ulusumuzun dış politikadaki
görüş noktalarını ilân etmek üzere bir ulusal sözleşme yapmak.
Komisyon üyeleri bunu, Ahd ve Misâk-ı Millî’yi uygun gördüler. Biz de Erzurum
ve Sivas Kongreleri bildirisi içerisinde hazırlanacak böyle bir sözleşmenin
resmen ilânındaki siyasal yararı düşünerek aynı görüşü benimsedik.
25 Ocak 1920’de de komisyon toplantısını yaptıklarını, hazırladıkları
formülü genel kurulun kabul ettiğini söyleyerek Misâk-ı Millî’nin hazırlanışı
konusunda bilgi vermiştir28.
Komisyon üyeleri arasında bulunan Kastamonu milletvekili Yusuf
Kemal Bey, seçimlerin yapıldığını, Kastamonu'dan milletvekili seçildiğini
ve Meclisin açılıp çalışmaya başladıklarını anlatmıştır. Çalışmaları arasında
da yaptıkları işlerin en önemlisi olarak, esasının Sivas Kongresi’nde görüşüldüğünü
belirttiği Misâk-ı Millî'yi yapmak şeklinde ifade etmiştir. Yusuf
Kemal (Tengirşenk) konuşmasında; Misâk-ı Millî'yi hazırlayan encümende
ben de çalıştım. Misâk'ın başlangıcı ve maddeleri baştan aşağıya İstiklâl!...
İstiklâl!.. diye haykırmaktadır. Bu, öteden beri hariçten, içeriden kaldıkları
kötü muamelelere karşı artık isyan bayrağını açmış, her şeyin kaybolduğunu
görerek şaha kalkmış olan Türk yiğitlerinin icabında canlarını vererek kazanmaya
ahd ettikleri bir dava idi. Misâk-ı Millî’nin özellikle altıncı maddesi
tam ve iyi bir idare kurabilmek, iktisadî olarak ilerleyebilmek için tam
istiklâl ve hürriyetin esas olduğunu ilân ediyordu diyerek bu belgenin millî
Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Sayı : 13 Yıl : 2002 (313-330 s.)

bağımsızlığımız için önem ve kapsamının üzerine bir değerlendirme yapmıştır29.
İşte bu noktada Misâk-ı Millî’nin hazırlanışına dair iddialar değişmektedir.
Bu konuda bir diğer komisyon üyesi olan ve Hatıratında, Mustafa
Kemal’in kişiliğine hakarete uzanan bir üslupla yaklaşan Rıza Nur, herhangi
bir metinden söz etmeyerek Misâk-ı Millî adını düşünen ve onu yapanın
İstanbul Meclisi olduğunu söylemiş ve Meclisin bilinen esaslara bazı ilâveler
yaparak yeni bir düzen verdiğini ifade etmiştir30.
Meclis-i Mebusan Başkan Vekillerinden Hüseyin Kazım Bey ise bu
konuya çok farklı bir yorum getirerek Misâk-ı Millî metnini kendisinin hazırladığını
söylemiştir. Bu konuyu anlatırken bir gün Âyan dairesinde milletvekilleri
ile toplandıklarını ve bu toplantıda mevcut durum ve gelecek
hakkında konuşarak fikir alışverişinde bulunduklarını, daha sonra Meclis-i
Mebusan’a gittiklerinde de kendi görüşlerini söylediğini ve bunun üzerine
Misâk-ı Millî’nin hazırlandığını söylemiş, Misâk-ı Millî esaslarını teklif eden
benim, hatta bunun müsveddesi benim hatt-ı destim olarak Bursa Milletvekili
Asaf Beyin nezdindedir demiştir31.
Halbuki Erzurum ve Sivas Kongreleri beyannamelerindeki ve Mustafa
Kemal'e ait başka belgelerdeki mana ve üslup benzerlikleri, Misâk-ı
Millî'ye ait orijinal bir metnin varlığı ihtimalini kuvvetlendirmektedir; fakat
yine de metnin, Osmanlı Mebusan Meclisi’nde son şeklini aldığı, kabul ve
ilân edilen bu son şeklin hazırlanmasında da komisyon üyelerinin bir takım
etkileri olduğu anlaşılmaktadır32.
Hilmi Uran ise Hatıralarında Misâk-ı Millî’nin hazırlanışı hakkında
şunları söylemektedir: Bu hakikatte, Millî Mücadelenin gayesini ve millet ve
devlet için kabul edilebilecek sulh şartlarını aleme ilân eden bir Misâktır.
Bu Misâk, daha evvel düşünülerek bir taslak olarak Meclise getirilmişti.
Meclis açılır açılmaz Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’ni
mecliste temsil etmek üzere bir Felah-ı Vatan Grubu oluşturulmuş ve bu
grup ahit name taslağı üzerinde çalışmaya başlamıştı. Felah-ı Vatan Grubu
Misâk üzerindeki çalışmalarını 10 Şubat 1920'de bitirmiş ve Misâk, Edirne
mebusu merhum Şeref Beyin bir takriri ile 2 Mart 1920'de Meclis Umumî
heyetince müzakere ve kabul edilerek bütün dünyaya ilân edilmiştir. Ahitname
10 Şubat 1920 tarihlidir ve teker teker o vakit ki Felah-ı Vatan Grubu’na
mensup milletvekilleri tarafından imza edilmiş bulunan aslî nüshası,
Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’ne halef olmuş bulunan
Cumhuriyet Halk Partisi Merkezi’ne gönderilmiştir. Bu millî ahitname, sonuna
kadar Anadolu mücadele ve mücahedesinin vazgeçilmez bir gayesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Sayı : 13 Yıl : 2002 (313-330 s.)
322
olarak yaşamıştır33 ifadeleriyle Misâk-ı Millî’nin oluşturulması ile ilgili olarak
farklı bir yorum getirerek metnin 10 Şubat’ta hazırlanıp bitirildiğini
söylemiştir. Ancak önceki gelişmelerden böyle bir tarih değişikliğinin de
olmadığını anlayabiliriz. Zira Rauf Bey, Mustafa Kemal Paşaya 4 Şubat
1920 tarihli bir telgraf çekmiştir. Bu telgrafında Evvelce de arz eylediğimiz
gibi, bizim ilkelerin ruhunu taşıyan ayrı bir madde halinde yazılmak üzere,
milletvekillerinin büyük çoğunluğu ile bir Ahd ve Misâk-ı Millî yapılabildi
şeklindeki sözleriyle 4 Şubat’tan da önce Misâk-ı Millî’nin yapıldığını ifade
etmiştir.
Hazırlanışı konusunda bu şekilde farklı yorumlar getirilen Misâk-ı
Millî Beyannamesi, nihayet yapılan bir toplantıda 28 Ocak 1920 tarihinde
Meclis kürsüsünden Mehmet Şeref tarafından okunmuştur34.
Söz konusu oturum Meclis-i Mebusan’ın olağan toplantılarından birisi
değildir. Zira Meclis’te o tarihte herhangi bir resmî toplantı gerçekleşmemiştir35.
Yine bu toplantının gizli bir toplantı olması da pek mümkün değildir.
Çünkü Meclis’te gizli toplantı yapıldığına dair de herhangi bir işaret
bulunmamaktadır36. Bu toplantı o halde milletvekillerinin katılımı ile Meclis’te
yapılan, büyük bir ihtimalle resmî olmayan bir toplantıdır.

2. Misâk-ı Millî’nin İlânı

Böyle bir hazırlık devresinden geçen Misâk-ı Millî hemen ilân edilmemiştir37.
Felah-ı Vatan Grubu’nun 7 Şubat 1920’de kurulması ve ardından
9 Şubat’ta hükümetin, bildirisini okuyarak güvenoyu almasından sonra
nihayet, içtima-ı fevkalâde şeklinde toplanan 17 Şubat 1920 toplantısının
ikinci oturumunda, Edirne milletvekili Mehmet Şeref Beyin verdiği bir önerge
ile Meclis-i Mebusan huzuruna gelen Misâk-ı Millî’nin ilânına karar
verilmiştir. Bu önergede Ahd-ı Millî'nin parlamentolara ve bütün basına
bildirilmesini ve tercihan görüşülmesini teklif eylerim denmiştir. Önerge
oylanıp kabul edilince Şeref Bey söz alarak,
-Sayın arkadaşlarım; seçmenlerimiz bizi buraya gönderirlerken omuzlarımıza
bir yurtseverlik hizmeti yüklediler. Altı yüzyıldır adaletinin keskin
kılıcına dayanarak ayakta duran bu devletin milleti, tarihî, dinî ve bütün
haklarıyla bizden savunulmasını istediler. Hepimiz de kabullendik ve öylece
buraya geldik. Buraya geldiğimiz günden beri de gönüllerimizde ve kafalarımızda
bir düşünce belirdi. Bir arkadaşımız bütün yüreklerden kopup gelen
barış sesini bir noktada topladı ve bütün vicdanlar bu noktada birleşti. Ortaya,
ölümümüze kadar sürecek olan, bir Misâk-ı Millî çıktı. Bu öyle bir
Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Sayı : 13 Yıl : 2002 (313-330 s.)

Misâk-ı Millî’dir ki , Meclisimiz bunu kesin bir kararla bundan sonraki tarihimize
kaydederken geçmişin güçlü ve parlak günleri kadar gelecekte de
milletimiz için umduğumuz ve devletimiz için beklediğimiz en parlak günleri
hazırlamış olacağız. Biz Türkler ve Müslümanlar esasen demokrat bir milletiz.
Hiç bir zaman aşağıda kalan bir tabakayı ezmek bir Türkün aklından
geçmemiştir. Nasıl bir mihrabın, bir imamın arkasında herkes eşitse Türkler
ve Müslümanlardaki eşitlik anlayışı ve esası da aynıdır. Eşitliğe ve adalete
böylesine uymuş, herkesle yan yana yürümeye karar vermiş olan bir
milletin haklarının yok edilmek istenmesini ne Tanrı, ne de insanlık desteklemez.
Biz açıkça belli haklarımızdan başka hiç bir şey istemiyoruz. En tabii
ve apaçık hakkımız olan yaşama isteğimizin elimizden alınması Tanrı
buyruğu değildir. Onun için Meclis-i Mebusan’ı teşkil eden bütün sayın arkadaşların
birlikte meydana getirdikleri Ulusal And'ı okuyacağım. Dünyadaki
bütün acılı insanlara huzurlu bir gün yaşatabilmek için bunun, insanları
çiğnemek ve esir yaşatmak istemediklerini ilân etmiş olan Avrupa'nın bütün
uygar devletlerine duyurulmasını teklif ediyorum (Bravo sesleri ve alkışlar)
demiştir38.
Daha sonra Şeref Bey tarafından Misâk-ı Millî metni okunarak oya
sunulmuş ve umumen ve müttefikan kabul sesleri arasında oybirliği ile kabul
edilmiştir. Kabul edilen Misâk-ı Millî metninin sadeleştirilmiş şekli şöyledir:
1.Osmanlı Devleti’nin yalnız Arap çoğunluğunun yaşadığı ve 30 Ekim
1918 tarihli Mondros Mütarekesi’nin yapılması sırasında düşman ordularının
işgali altında kalan kısımlarının geleceği, halkının serbestçe bildirecekleri
oylara göre belirlenmek gerekeceğinden adı geçen antlaşmanın içinde
din, anlayış ve amaç bakımından birleşmiş ve birbirlerine karşılıklı
saygı ve fedakârlık duygularıyla dolu ırkî ve sosyal haklarıyla çevre şartlarına
bütünüyle saygılı Osmanlı-İslâm çoğunluğunun oturduğu kısımların
hepsi gerçekten veya hükme bağlı olarak hiçbir sebeple parçalanamaz bir
bütündür.
2.Halkı ilk serbest kaldıkları zamanda halkın oylarıyla anayurda katılmış
olan üç sancak (Kars, Ardahan, Batum) için gerektiğinde tekrar serbestçe
halkın oylarına başvurulmasını kabul ederiz.
3.Türkiye barışına ertelenen Batı Trakya’nın hukukî durumunun tespiti
de oturanların tam bir hürriyetle bildirecekleri oylara bağlı kalarak yapılmalıdır.
Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Sayı : 13 Yıl : 2002 (313-330 s.)

4.İslâm Halifeliğinin, Osmanlı saltanat ve hükümetinin merkezi olan
İstanbul şehriyle Marmara denizinin güvenliği her türlü zarardan korunmuş
olmalıdır. Bu esas saklı kalmak şartıyla Akdeniz ve Karadeniz Boğazlarının
dünya ticaret ve ulaştırmasına açılması hakkında bizimle öteki bütün ilgili
devletlerin ortaklaşa verecekleri karar geçerlidir.
5.İtilâf Devletleri ve bazı ortakları arasında kararlaştırılan anlaşma esaslarına
göre azınlıkların hakları komşu ülkelerdeki Müslüman halkın aynı
kaynaklardan faydalanmaları ümidiyle tarafımızdan teyit ve temin edilecektir.
6.Millî ve ekonomik gelişmelerimizi sağlamak devlet işlerini günün
kaidelerine uygun yönetimle çevirmeyi başarabilmek için her devlet gibi
tam bağımsızlığa ve hürriyete sahip olmamız, yaşama ve varlığımızın temelidir.
Bu yüzden siyaset, adalet, maliye alanları ile öteki alanlarda gelişmemize
engel olan bağların karşısındayız. Ortaya çıkacak devlet borçlarımızın
ödeme şartları da bu esasa aykırı olmayacaktır (28 Ocak 1920)39.
Şeref Bey (konuşmasına devamla) : milletin oyu ile buraya gelen,
devletin ve milletin namusunu ve dinini savunma ve korumada birleşen arkadaşlarımın
28 Ocak 1920'de bu Ahd-ı Millî'yi kabul suretiyle gösterdikleri
iman ve inançlı kararı Tanrı da kabul edecek ve bizleri başarıya ulaştıracaktır
(sürekli alkışlar).
Başkan : Bunu kabul ediyor musunuz? (hepimiz ve oybirliği ile sesleri).
O halde gereken yerlere bildireceğiz40. Bu şekilde hazırlanan ve ilân edilen
Misâk-ı Millî aslında Türk ulusunun Bağımsızlık Bildirisinden başka
bir şey değildir. Bu bildiri esaslarına göre Batı modelinde canlı ve güçlü bir
yeni Türk devletinin üstyapısı tesis edilmek istenmiştir.

Sonuç:

Misâk-ı Millî, ulusal gücün odak noktası, taraftar kazanma yönünde
bir propaganda aracı ve dış dünya ile bir görüşme esası ve değişmez bir
program olarak Türklerin asgari isteklerini temsil etmesi bakımından bir çeşit
kutsallık kazanmıştır. Yeni Türkiye'nin özgürlük ve haklar belgesi olarak
karşılanmıştır42. Amerika Birleşik Devletleri’nin Irak politikası nedeniyle
günümüzde Misâk-ı Millî mantığı içerisinde devletimizin tutumu çeşitli açılardan
değerlendirilmektedir. Kısaca belirtmek gerekirse Türk Misâk-ı
Millî’si geçmişten günümüze kalıcı bir ulus-devlet projesi olarak değerlendirilebilir.
Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Sayı : 13 Yıl : 2002 (313-330 s.)
325
KAYNAKLAR
ABALIOĞLU, Yunus Nadi; Yeni Günden Cumhuriyete Kadar, Cumhuriyet, 17
Şubat 1924.
AĞAOĞLU, Ahmet; Millî Misâk’ın Tarihî Kıymeti, Ülkü Seçmeler, C.I, S.I, Ankara
1933.
AKÇAKAYALIOĞLU, Cihat; Atatürk ve Onun Millî Mücadele’deki Büyük Çalışmalarından
Bazıları Üzerinde Kısa Bir İnceleme, Atatürk Haftası Armağanı,
10 Kasım 1977,ATASE Yayınları, Ankara 1977.
AKGÜL, Suat; Nutukta Azınlıklar Meselesi ve Atatürk'ün Azınlıklar Hakkındaki
Görüşleri, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, C. X, S. 29, Ankara 1994.
ALP, İlker; Misâk-ı Millî, Misâk-ı Millî ve Türk Dış Politikasında Musul, Atatürk
Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara 1998.
ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ EKİBİ; İstanbul Meclis-i Mebusanı’nın
Gizli Oturumunda Hamdullah Suphi Tanrıöver’in Bir Konuşması, AAMD,
C.I, S.3, Ankara Temmuz 1985
ATATÜRK; Mustafa Kemal; Nutuk, Yayına Hazırlayan: Zeynep Korkmaz, ATAM
Yayınları, Ankara 2000.
________ ; Nutuk, Vesikalar, C. III, MEB Yayınları, İstanbul 2000.
Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, C. I-III, ATAM Yayınları, Ankara 1997.
Atatürk'ün Millî Dış Politikası, C. I, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 1994.
AYBARS, Ergün; Türkiye Cumhuriyeti Tarihi I, Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi
Yayınları, İzmir 1984.
AYDIN, Mesut; Yeni Türk Devleti ve Misâk-ı Millî, Türkler, C.16, Ankara 2002.
BAYRAKTAR, Bayram; 2002-2003 Eğitim Öğretim Yılı Türkiye Cumhuriyeti Tarihi
Ders Notları, Kayseri 2002
BUDAK, Mustafa; Hangi Misâk-ı Millî, Yeni Türkiye Dergisi Cumhuriyet Özel
Sayısı, C. I, S. 23-24, Ankara 1998
CEBESOY, Ali Fuat; Sınıf Arkadaşım Atatürk, İnkılap Yayınları, İstanbul 2000.
___________ ; 1907 İkinci Meşrutiyet Öncesi Mustafa Kemal’in Önerdiği
Misâk-ı Millî, Yayına Hazırlayan: F. Sükan- C. Kutay, Acar Matbaacılık
Yayınları, İstanbul 1989.
DİLAN, Hasan; Mehmet Şeref Aykut ve İzmir'de İlk Fikir Hareketleri, Türk
Kütüphaneciler Derneği Edirne Şubesi yayınları, Edirne 1996.
Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Sayı : 13 Yıl : 2002 (313-330 s.)
326
DURSUNOĞLU Cevad; Millî Mücadele’de Erzurum, Türkiye Cumhuriyeti Ziraat
Bankası Yayınları, Ankara 1946.
GEREDE, Hüsrev; Hüsrev Gerede’nin Anıları, Hazırlayan: Sami Önal, Literatür
Yayınları, İstanbul 2002.
İNÖNÜ, İsmet; Hatıralar, C. I, Bilgi Yayınları, İstanbul 1987.
İSLAM ANSİKLOPEDİSİ; Ahd maddesi, C. 1, MEB Yayınları, Eskişehir 1997.
JAESCHKE, Gotthard; Türk Kurtuluş Savaşı Kronolojisi Mondros’tan Mudanya’ya
Kadar, C. I, TTK Yayınları, Ankara 1989.
KADRİ, Hüseyin Kazım; Meşrutiyetten Cumhuriyete Hatıralarım, Hazırlayan:
İsmail Kara, İletişim Yayınları, İstanbul 1991.
KARTAY, Hami; Misâk-ı Millî Ruhu 1923-1973, Bayrak, C.20, S.29, İstanbul
1973
KAYMAZ, Nejat; T.B.M.M’nde Misâk-ı Millî’ye Bağlılık Andı İçilmesi Konusu-
II***, Tarih Ve Toplum, S.22, Ekim 1985.
KIRZIOĞLU, Fahrettin; Bütünüyle Erzurum Kongresi, C. II, Türkiye Cumhuriyeti
Ziraat Bankası Kültür Yayınları, Ankara 1993.
KİLİ, Suna; Türk Devrim Tarihi, Tekin Yayınları, İstanbul 1982.
KUTAY, Cemal; 1907 Millî Misâk Felsefesinden Günümüze İnanılmaz Hakikatler,
Türk Dünyası Tarih Dergisi, İstanbul Ocak 1992.
MEHMED ARİF BEY; Anadolu İnkılabı, Yayına Hazırlayan: Bülent Demirbaş,
Arba Yayınları, İstanbul 1987.
Meclis-i Mebusan Zabıt Cerideleri; TBMM Kültür ve Sanat Yayınları, Ankara,
1992.
RIZA NUR; Hayat ve Hatıratım, C. II, Altındağ Yayınları, İstanbul 1967.
SONYEL, Salahi R.; Türk Kurtuluş Savaşı ve Dış Politika, C. I, TTK Yayınları,
Ankara 1995.
SOYAK, Hasan Rıza; Atatürk’ten Hatıralar, C. I, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul
1973.
TANRIÖVER, Hamdullah Suphi; Dağ Yolu, C. I-II, Yayına Hazırlayan: Fethi
Tevetoğlu, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara 2000.
TAŞKIRAN, Cemalettin; Atatürk ve Misâk-ı Millî'ye Ait Bir Belge, Yeni Türkiye
Cumhuriyet Özel Sayısı, C.I, S. 23-24, Ankara, 1998.
TENGİRŞENK, Yusuf Kemal; Vatan Hizmetinde, Kültür Bakanlığı Yayınları,
Ankara 2001.
Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Sayı : 13 Yıl : 2002 (313-330 s.)
327
TOYNBEE, Arnold; Türkiye, Bir Devletin Yeniden Doğuşu, Çeviren: Kasım
Yargıcı, Milliyet Yayınları, İstanbul 1971.
TURAN, A.Nezihi; Millî Misâk’ın 70. Yılı, Milli Kültür, S.69, Ankara Şubat
1990.
TÜRK ANSİKLOPEDİSİ; Misâk-ı Millî maddesi, C. 24, MEB Yayınları, Ankara
1976.
URAN, Hilmi; Hatıralarım, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 1959.
DİPNOTLAR
1 Türk Ansiklopedisi; Misâk-ı Millî maddesi, C. 24, MEB Yayınları, Ankara 1976, s.
242. Ahd’ın çoğulu uhud, kelime manası mukavele veya ittifaktır. Bu haliyle Misâk-ı
Millî’nin tarih ıstılahı dışında mistik bir anlamı da vardır. İslâm Ansiklopedisi; Ahd
maddesi, MEB Yayınları, İstanbul 1997, s. 156.
2 Hasan Rıza Soyak; Atatürk’ten Hatıralar, C. I, Yapı ve Kredi Bankası A. Ş. Yayınları,
İstanbul 1973, s. 110.
3 Mustafa Budak; Hangi Misâk-ı Millî, Yeni Türkiye Cumhuriyet Özel Sayısı, C. I, S.
23-24, Ankara 1998, s. 253, 256.
4 Atatürk'ün Millî Dış Politikası, C. I , Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 1994, s. 48.
5 Ahmet Ağaoğlu; Millî Misâk'ın Tarihi Kıymeti, Ülkü Seçmeler, (C. I, S. 1), Ankara
1933, s. 41- 44.
6 Hami Kartay; Misâk-ı Millî Ruhu, Bayrak, (C. XX, S. 29), İstanbul 1973, s. 3. küreselleşme
sürecinde Türkiye’ye biçilen konumu belirtmesi açısından Adenaur Vakfının Türkiye
Danışmanı, Alman Dışişleri Bakanlığı’nın finanse ettiği Alman Doğu Enstitüsü
müdürü Udo Steinbach, 15 Eylül 1998 günü Lingen Akademisi’nde verdiği bir
konfgeransta görüşlerini şöyle yansıtmıştır: ...sorun, Atatürk’ün bir paşa fermanıyla
(toplumsal temellerden yoksun!) yarattığı yapay ürün Türk devletidir ve Türk ulusudur.
Sorun Kemalizm ve Kemalizmin milliyetçilik ve lâiklik ilkeleridir. Sorun, uyduruk,
zorlama ve yapay Türk ulusudur. Böyle bir ulus yoktur. böyle bir ulusun olmadığını
Türkiye’de yaşayan Türk-Kürt, Müslüman-lâik, alevî-devlet çatışmalarında görmekteyiz.
Bu uyduruk ulusu, Atatürk nasıl kurdu? Önce Ermenileri yok ettiler; sonra da Rumları.
Kürtleri şu ana kadar neden yok etmediler? Bilinmez. Bayram Bayraktar; 2002-
2003 Eğitim Öğretim yılı Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Ders Notları, Kayseri 2002, s.
2.
7 İlker Alp; Misâk-ı Millî, Misâk-ı Millî ve Türk Dış Politikasında Musul, Atatürk Araştırma
Merkezi Yayını, Ankara 1998, s. 175.
8 Cebesoy, Ben sevgili arkadaşımın düşüncelerini daha Karaferiye'deyken dinledim demiş
ve eklemiştir: Meşrutiyet'in ilanı yeter çare olamaz. Cemiyetin bir siyasi parti haline
gelerek Hükümet'i, Meşrutiyet'in ilanından sonra ele alması gerekir. Parti, önceden bu
görevini hazırlamış ve ne yapacağını programlaştırmış olmalıdır. Aksi takdirde, İkinci
Meşrutiyet de birincisinin sonucuna uğrar. Ayrıca bkz: Ali Fuat Cebesoy; Sınıf Arkadaşım
Atatürk, İnkılap yayınları, İstanbul 2000, s. 135-138.
Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Sayı : 13 Yıl : 2002 (313-330 s.)
328
9 Cebesoy; 1907'de Misâk-ı Millî, Yayına Hazırlayan: Faruk Sükan, Cemal Kutay, Acar
Matbaacılık Yayınları, İstanbul 1989, s. 17, 19, 30.
10 Mustafa Kemal, Mondros Mütarakesi’nin şartlarını incelemiş ve sonra Osmanlı Devleti’nin
bu mütarekename ile kendini kayıtsız şartsız düşmanlara teslim etmeye razı olduğunu,
yalnız razı olmakla da kalmayıp, düşmanların memleketi istilâsı için yardımı
da vaat ettiğini söylemiştir. Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, C. III, ATAM Yayınları,
Ankara 1997, s. 1-2.
11 İsmet İnönü; Hatıralar, C. I, Bilgi Yayınevi, İstanbul 1982, s. 121.
12 Amasya Genelgesi’nin metni için bkz. Mustafa Kemal Atatürk; Nutuk, Yayına Hazırlayan:
Zeynep Korkmaz, ATAM Yayınları, Ankara 2000, s. 21-22.
13 Ergün Aybars; Türkiye Cumhuriyeti Tarihi I, Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi
Yayınları, İzmir 1984, s. 164.
14 Mustafa Kemal’in Erzurum Kongresi’ni açış konuşması için bkz. Atatürk; Nutuk, Vesikalar,
C. III, s. 926-931, Atatürk’ün Söylev ve..., C. I, s. 1-5, Fahrettin Kırzıoğlu;
Bütünüyle Erzurum Kongresi, C. II, Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası Kültür Yayınları,
Ankara 1993, s. 14-21.
15 Suat Akgül; Nutukta Azınlıklar Meselesi ve Atatürk'ün Azınlıklar Hakkındaki Görüşleri,
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, C. X, S. 29, Ankara 1994, s. 448, 449.
16 Salahi R. Sonyel; Türk Kurtuluş Savaşı ve Dış Politika, C. I, TTK Yayınları, Ankara
1995, s. 95-96. Bu konuda Alfred Rawlinson, Londra’da yayınladığı hatıralarında
...Erzurum Kongresi sonunda Mustafa Kemal Paşa ile görüşme fırsatı bulduğunu...
Mustafa Kemal Paşanın, o gün benimsenen Misâk-ı Milli'den de söz ettiğini ve bu
andın ilk defa bu sırada benimsenerek, o zamandan beri de tüm milliyetçilerin başlıca
amacını oluşturduğunu... söylemiştir. Cemalettin Taşkıran; Atatürk ve Misâk-ı Millî'ye
ait Bir Belge, Yeni Türkiye Cumhuriyet Özel Sayısı, C. I, S. 23-24, Ankara 1998, s.
249.
17 Mehmed Arif Bey; Anadolu İnkılabı, Yay. Haz: Bülent Demirbaş, Arba Yayınları,
İstanbul 1987, s. 32.
18 Yunus Nadi Abalıoğlu; Yeni Günden Cumhuriyete Kadar, Cumhuriyet, 17 Şubat
1924, s. 4.
19 Cevad Dursunoğlu; Millî Mücadele’de Erzurum, Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası
Yayınları, Ankara 1946, s. 69.
20 Suna Kili; Türk Devrim Tarihi, Tekin Yayınevi, İstanbul 1982, s. 37.
21 Mesut Aydın; Yeni Türk Devleti ve Misâk-ı Millî, Türkler, C. 16, Yeni Türkiye Yayınları,
Ankara 2002, s. 58.
22 Mustafa Kemal, 1907'de kurmay yüzbaşı iken temeli Türk varlığı olan Millî Misâk,
Ulusal And felsefesini oluşturmuştur. O zaman yanında bulunan Ali Fuat Cebesoy,
1907’de düşündükleri bu metni, yıllar sonra, ölümünden kısa zaman önce 1961’de eski
harflerle 41 sayfalık metinde toplamıştır. Cemal Kutay; 1907 Millî Misâk Felsefesinden
Günümüze İnanılmaz Hakikatler, Türk Dünyası Tarih Dergisi, S. 61, İstanbul Ocak
1992, s. 23.
23 Atatürk; Nutuk, C. III, Vesikalar, s. 1178-1190.
24 Atatürk; Nutuk, s. 247. Bunu teyit eden Jaeschke de eserinde 30 Aralık 1919’da
Misâk-ı Millî programının ilk müsveddelerinin Mustafa Kemal tarafından kaleme alındığını
söylemiştir. Gotthard Jaeschke; Türk Kurtuluş Savaşı Kronolojisi Mondros’tan
Mudanya’ya Kadar, C. I, TTK Yayınları, Ankara 1989, s. 82.
Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Sayı : 13 Yıl : 2002 (313-330 s.)
329
25 Nejat Kaymaz; TBMM’de Misâk-ı Millî’ye Bağlılık Andı İçilmesi Konusu-II, Tarih ve
Toplum, S. 23, Ekim 1985, s. 50.
26 Hamdullah Suphi Tanrıöver; Dağ Yolu, C. I, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 2000,
s. 171, 22 Ocak 1920'de Felah-ı Vatan Grubunun gizli toplantısında Hüsrev Gerede,
Mustafa Kemal'in Misâk-ı Millî metnini okumuş ve bu metin sonradan Rauf Beyin kararıyla
Ankara'ya gönderilmiştir. Diyen Jaeschke, Tanrıöver’i doğrulamaktadır.
Jaeschke; Türk Kurtuluş Savaşı Kronolojisi..., C. I, s. 86.
27 Atatürk Araştırma Merkezi Ekibi; İstanbul Meclis-i Mebusan’ının Gizli Oturumunda
Hamdullah Suphi Tanrıöver'in Bir Konuşması, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi,
C. I, S. 3, Ankara 1985, s. 978.
28 Hüsrev Gerede; Hüsrev Gerede’nin Anıları, Yayına Hazırlayan: Sami Önal, Literatür
Yayınları, İstanbul 2002, s. 170-172.
29 Yusuf Kemal Tengirşenk; Vatan Hizmetinde, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara
2001, s. 160-161.
30 Rıza Nur; Hayat ve Hatıratım, C. II, İstanbul 1968, s. 515. Rıza Nur’u teyit edici bir
bilgiye araştırmacılarca ulaşılabilmiş değildir.
31 Hüseyin Kazım Kadri; Meşrutiyetten Cumhuriyete Hatıralarım, Hazırlayan : İsmail
Kara, İletişim Yayınları, İstanbul 1991, s. 261-262.
32 Ahmet Nezihi Turan; Millî Misâk'ın 70. Yılı, Millî Kültür, S. 69, Şubat 1990, s. 63.
33 Hilmi Uran; Hatıralarım, Ankara 1959, s. 130-132.
34 Hasan Dilan; Mehmet Şeref Aykut ve İzmir'de İlk Fikir Hareketleri, Türk Kütüphaneciler
Derneği Edirne Şubesi yayınları, Edirne 1996, s. 10. Jaeschke de 28 Ocak
19920'de Meclis-i Mebusan'ın gizli bir toplantısında Misâk-ı Millî’nin okunarak imza
edildiğini söylemiştir, Jaeschke; Türk Kurtuluş Savaşı Kronolojisi..., C. I, s. 87.
35 MMZC, C. I, D: 4, TBMM Basımevi, Ankara 1992, s. 44-45.
36 Meclis-i Mebusan’da, 27 Ocak- 31 Ocak 1920 tarihleri arasında herhangi bir gizli toplantı
yapılmamıştır. Bkz. MMZC, C. I, D: 4, s. 35-52.
37 Mustafa Kemal Paşa da, 7 Şubat 1920 tarihli cevabında dünyaya ilân edilmesi lazım
gelen bir sulh programının gizli tutulmasındaki fayda ve sebebin açıklanmasını rica ederiz
demiştir. Rauf Bey ise 11 Şubat 1920 tarihli telgrafında bunun sebeplerini Biz elbette
yayınlanması taraftarıyız. Fakat milletvekillerinin bir kısmı siyasî bir mahiyete
sahip olan bu beyannamenin yayınlanmasının dış işleri memurlarından oluşan bir kurulda
düşünülerek karar verilmesi ve tercüme edilmesini teklif eylemişlerdir. Bu kişiler
çalışmalarında gecikmiştir. Binaenaleyh, önce Fransızca tercümesini yaptırdık. Aynı
zamanda yayınlanma sebeplerinin tamamlanması ile uğraşıyoruz. Genel arzu da bu
merkezdedir efendim şeklinde izah etmiştir. Cihat Akçakayalıoğlu; Atatürk ve Onun
Millî Mücadele’deki Çalışmaları Üzerine Bir İnceleme, Atatürk Haftası Armağanı
10 Kasım 1977, Genelkurmay ATASE Yayınları, Ankara 1977, s. 35-37.
38 MMZC, C. I, D: 4, s. 143-144.
39 Misâk-ı Millî’nin orijinal halini de önemine binaen buraya almayı uygun gördük. Ahd-ı
Millî Beyannamesi Sureti: Osmanlı Meclis-i Mebusan azaları istiklâl-i devlet ve istikbal-
i milletin, haklı ve devamlı bir sulha nailiyet için ihtiyar edebileceği fedakârlığın
hadd-i azamisini mutazammın olan esasat-ı atiyyeye tamami-i riâyetle mümkünüttemin
olduğunu ve esasat-ı mezkure haricinde payidar bir Osmanlı Saltanat ve Cemiyeti’nin
devam-ı vücuda gayr-i mümkün bulunduğunu kabul ve tasdik eylemişlerdir.
Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Sayı : 13 Yıl : 2002 (313-330 s.)
330
Birinci Madde- Devlet-i Osmaniye’nin münhasıran Arap ekseriyetiyle meskun olup 30
Teşrin-i evvel 1918 tarihli mütarekenin hin-i akdinde muhasım orduların işgali altında
kalan aksamının mukadderatı, ahalisinin serbestçe beyan edecekleri araya tevfikan tayin
edilmek lazım geleceğinden, mezkur hatt-ı mütareke dahil ve haricinde dinen,
örfen, emelen müttehit ve yekdiğerine karşı hürmet-i mütekabile ve fedakârlık hissiyatıyla
meşhun ve hukuk-ı ırkıyye ve içtimaiyeleriyle şerait-i muhitiyelerine tamamıyla
riayetkâr, Osmanlı İslâm ekseriyetiyle meskun bulunan aksamın Heyet-i Mecmuası hakikaten
veya hükmen hiçbir sebeple tefrik kabul etmez bir küldür.
İkinci Madde- Ahalisi ilk serbest kaldıkları zamanda ara-yı ammeleriyle Anavatana iltihak
etmiş olan Elviye-i Selase için ledel-icap tekrar serbestçe ara-yı müracaat edilmesini
kabul ederiz.
Üçüncü Madde- Türkiye sulhüne talik edilen Garbî Trakya vaziyet-i hukukiyesinin
tespiti de sekenesinin kemal-i hürriyetle beyan edecekleri araya tebaan vaki olmalıdır.
Dördüncü Madde- Makarr-ı Hilafet-i İslâmiye ve Payitaht-ı Saltanat-ı Seniyye ve Merkez-
i Hükümet-i Osmaniye olan İstanbul şehri ile Marmara denizinin emniyeti her
türlü halelden masun olmalıdır. Bu esas mahfuz kalmak şartıyla Akdeniz ve Karadeniz
Boğazlarının ticaret ve münakalat-ı âleme küşadı hakkında, bizimle sair bil-umum alakadar
devletlerin müttefikan verecekleri karar muteberdir.
Beşinci Madde- İtilâf Devletleri ile muhasımları ve bazı müşarikleri arasında takarrür
eden esasat-ı ahdiye dairesinde ekalliyetler hukuku-memalik-i mütecaviredeki Müslüman
ahalinin de aynı hukuktan istifade etmeleri emniyesiyle-tarafımızdan teyit ve temin
edilecektir.
Altıncı Madde- Millî ve iktisadî inkışafatımız daire-i imkâna girmek ve daha asrî bir idare-
i muntazama şeklinde tedvir-i umura muvaffak olabilmek için, her devlet gibi bizim
de temin-i esbap ve inkişâfatımızda istiklâl ve serbesti-i tamme mazhar olmamız
ussül-esas-ı hayat ve bekamızdır.
Bu sebeple siyasî, adlî, malî ve sair inkışâfatımıza mani kuyuda muhalifiz.
Tahakkuk edecek düyunatımızın şerait-i tesviyesi de bu esasata mugayir olmayacaktır
28 Kanunusani 1336,MMZC, D: 4, C. I, s. 144-145
40 MMZC; D: 4, C. I, s. 145.
41 Arnold Toynbee; Türkiye Bir Devletin Yeniden Doğuşu, Çeviren: Kasım Yargıcı,
Milliyet Yayınları, İstanbul 1971, s. 104.
42 Sonyel; Türk Kurtuluş Savaşı...,C. I, s. 137.

Arş. Gör. Serdar SAKİN
Erciyes Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü
[email protected]
Cevapla
  • Benzer Konular
    Cevaplar
    Görüntü
    Son mesaj
  • Bilgi
  • Kimler çevrimiçi

    Bu forumu görüntüleyen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 11 misafir