Türkiye Ekonomisi Tüm Ünite Özetleri

Cevapla
nursema ÖZTÜRK
Mesajlar: 2
Kayıt: 18 Ara 2018 16:16
İletişim:

30 Nis 2019 13:34

ÜNİTE 1
Türkiye Ekonomisinin Temel Özellikleri Ve Dünya Ekonomisindeki Yeri
Ekonomi (İktisat) Sosyal bir bilimdir. Türkiye dünyanın 37. büyük ülkesidir. (Yüz ölçümü Bakımından ) En az sınırımız Nahcivan (Azerbaycan) 18km, en büyük sınırımız Suriye 911km dir.
Madenler
Dünya genelinde 90 çeşit maden bulunmaktadır Türkiye’de sadece 13 tanesi bunmamaktadır. Petrol, doğalgaz ve taşkömürü gibi yakıt madenleri konusunda dışa bağımlıyız. Türkiye maden üretiminde 28. sırada iken maden çeşitliliği konusunda 10. sıradadır. Türkiye de çıkartılan linyitlerin ısıl değerleri düşük olduğundan genellikle termik santrallerde kullanılmaktadır.
Bor: Türkiye, ABD, Rusya da önemli bor rezervleri bulunmaktadır. Dünya bor rezervlerinin %72 si Türkiye’de bulunmaktadır. Bor kullanım alanları; Cam, cam yünü, cam elyaf, seramik, tarım ve deterjan sektöründe kullanılmaktadır. Geri kalan sektörler nükleer uygulamalarda, yakıt olarak, nanoteknolojide, kullanılmaktadır. Geleceğin yakıtı olarak geçer.
Su Kaynakları: Türkiye akarsular açısından zengin olmasına karşın yatak eğimi çok olduğu için akarsu taşımacılığı yapılamamaktadır. Türkiye kullanılabilir su açısından zengin bir ülke değildir.
Nüfusun Ülke Ekonomisi Açısından Önemi
Nüfus artış hızı bir ülkenin net büyüme hızını etkilemektedir. Bu nedenle ülke ekonomisinin yıllık büyüme hızı nüfus artış hızının üstünde olmalıdır. Örneğin %10’luk yıllık bir ekonomik büyüme varsa %2-3 nüfus artık oranı olmalı %10 un üstüne çıkmamalıdır. Artan nüfusa bağlı olarak eğitim ve sağlık harcamalarına daha fazla ihtiyaç duyulur.
Demografik Yatırımlar; Eğitim sağlık beslenme barınma gibi alanlar için yapılan harcamalardır.
Optimal Nüfus; Ülkenin doğal kaynaklarının mevcut sermaye ile en iyi şekilde kullanılabileceği nüfus miktarıdır
Osmanlı Döneminde İlk Nüfus Sayımı
Osmanlı’da ilk nüfus sayımı 2.Mahmut (1830-1831) zamanında yapılmıştır. Sadece erkekler, gayrimüslimler ve vergi kaynakları için nüfus sayımı yapılmıştır. Osmanlı Döneminde ilk modern anlamda nüfus sayımı 1882-1890 yılları arasında gerçekleşmiştir (Kadınlar Dahil). Son sayımda ülkede toplam 20,8 milyon kişi vardır.
Türkiye Cumhuriyeti’nde Nüfus Sayımı
Ülkede yaşayan nüfusun tespitine yönelik yapılmıştır ilk sayım 1927 yılında yapılmıştır. Ülkede 13,7 milyon kişi bulunmaktadır. İkinci nüfus sayımı 1935 yılında yapılmıştır, bu sayımdan itibaren her 5 yılda bir 1990 yılına kadar yapılmıştır.25 Nisan 2006 ‘da çıkartılan 5490 Sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu ile Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi ‘ne geçilmiştir. En büyük nüfus artış hızı 1960 yılında gerçekleşmiştir.
. Nüfusun Eğitim Özellikleri
İş gücü niteliği eğitim düzeyi ile ölçülmektedir. 1927 yılında ülkenin sadece %10,6 okur yazardı. Bir ülkenin kalkınması sadece eğitim ile mümkün olabilir. Türkiye Harf devrimi ile 1928 de okur yazar oranı %0 düşmüştür. 1997 ‘de 4036 sayılı Sekiz yıllık Kesintisiz Zorunlu Temel Eğitim Yasası ile 5 yıllık olan zorunlu eğitim 8 yıla çıkartılmıştır.
İnsani Gelişme Endeksi: Kalkınmada İnsani Boyutun Ölçülmesi
Ülkelerin kalkınma düzeylilerini belirlemede kullanılan en yaygın yöntem Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı UNDP tarafından “İnsani Gelişmişlik Endeksi (İGE)” diğer adıyla “Beşerî Kalkınma Endeksi” dir.

İGE 4 gruba ayrılmaktadır bunlar;
1. Çok yüksek insani gelişme
2. Yüksek insani gelişme (Türkiye Bu Gruptadır 92.sırada.)
3. Orta insani gelişme
4. Düşük insani gelişme
Aktif Nüfus; Ülke nüfusunun üretici konumunda olan nüfustur. 15-64 yaş arası kişileri kapsar. Hastalar, yaşlılar, sakatlar, mahkumlar, üniversite yurtlarında kalanlar ve yetiştirme yurtlarında kalanlar aktif nüfusa dahil değildir. Aktif çağdaki nüfus ne kadar çok üretim sürecine katılırsa bağımlılık oranı o derece düşer.
İş gücü Maliyetleri; Bu maliyetlerin aşağıya çekilmesi hem kayıt dışı istihdamı hemde işsizliği azaltacaktır.1998-2010 döneminde iş gücü maliyetleri reel anlamda bir artış söz konusudur. 1994-2006 döneminde Türkiye’de işgücü maliyetleri diğer OECD üyelerine göre daha hızlı yükselmiştir.
Sosyal Güvenlik Kavramı
“Sosyal Güvenlik” kavramı 20.yy’de ilk olarak 1935’te Amerikan Sosyal Güvenlik Kanunu’nda (Social Security Act) yer almıştır. Kavram, daha sonra Atlantik Paktı Sözleşmesi (14 Ağustos 1941) ardından Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) Philedelphia Deklarasyonu’nda (10 Mayıs 1944) kullanılmıştır. Ayrıca insan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin (18 Aralık 1948) 22’nci ve 25’inci maddelerinde sosyal güvenlik, temel insan hakları arasında sayılmaktadır. ILO tarafından hazırlanan Sosyal Güvenliğin Asgari Normları Hakkındaki 102 Sayılı Sözleşme ’de sosyal güvenlik kavramına geniş şekilde yer verilmiş ve bu alandaki temel düzenlemelerle ilgili olarak ulusal hükümetlere yol gösterilmiştir.
Osmanlı’da Sosyal Güvenlik Kavramı
18.yy gelindiğinde Osmanlı devletinde sosyal güvenlik daha kurumsal bir yapı kazanmış ve ilk ke bu yüzyılda sosyal yardım amaçlı vergiler toplanmıştır.19. yüzyılda ise Darülaceze (düşkünler yurdu), Darüşşafaka (yoksul, öksüz ve yetimler için okul) gibi kurumların yanı sıra emeklilik (1866’da kurulan Askeri Tekaüt Sandığı ve 1881’deki Sivil Memurlar Emekli Sandığı) ve yardımlaşma sandıkları kurulmuştur. Tanzimat sonrasında çalışma hayatı ve işçilerle ilgili yapılan kanuni düzenlemeler ise dar kapsamlıdır. Bu düzenlemeler Maden Nizamnamesi (1863), Dilaver Pafla Nizamnamesi (1865) ve Maadin Nizamnamesidir (1869) (Dillik, 1985, s. 93). Modern anlamda sosyal güvenlik Osmanlı Devleti’nde Avrupa’ya oranla oldukça geç gelişme göstermiştir.
Cumhuriyetin İlk Yıllarında Sosyal Güvenlik
1921’deki 151 sayılı Ereğli Havzası Fahmiyesi Maden Amelesinin Hukukuna Müteallik Kanun (4. Madde) ile kurulan Amele Birliği, Türkiye’nin kanun ile kurulan ve üyeliği zorunlu olan ilk sosyal güvenlik kuruluşudur.
Sosyal Güvenlik Kuruluşları
Türkiye Cumhuriyeti’nde modern anlamda sosyal güvenlik sistemi II. Dünya Savaşı’ndan sonra oluşturulmuştur. 8 Haziran 1949’da kabul edilen ve 1 Ocak 1950’de yürürlüğe giren 5434 sayılı Kanun ile Türk sosyal güvenlik sisteminin önemli kurumlarından olan Emekli Sandığı kurulmuştur.
Sosyal güvenlik kurumlarının tek çatı altında birleştirilmesi fikrine ilk kez Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda (1963-1967) yer verilmiştir. 1965’te işçi Sigortaları Kurumu, Sosyal Sigortalar Kurumu’na (SSK’ya) dönüştürülmüş, işçilerin sosyal güvenlik ile ilgili hakları genişletilmiştir.
1479 sayılı Kanun (1971) ile 1972 yılında Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu (Bağ-Kur) kurulmuştur.
Mayıs 2006’da kabul edilen 5502 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumu Kanunu ile Sosyal Sigortalar Kurumu (SSK), Emekli Sandığı ve Bağ-Kur, tek çatı altında toplanarak Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) oluşturulmuştur.
Sosyal Güvenlikle ile İlgili Sorunlar ve Genel Değerlendirme
1. Yapısal sorunlar; Kurumlar arası norm ve standart farklılıkları, emeklilik yaşı ve erken emeklilik sorunu, af uygulamaları ve borçlanma yasaları, kayıt dışı istihdam ve kaçak sorunu, idari ve mali özerklik sorunu, mevcut sistemin yoksulluğa karsı etkin koruma sağlayamaması ve nüfusun tamamının sosyal güvenlik kapsamına alınamaması şeklinde ifade edebiliriz.
2. Finansal sorunları; Aktüeryal dengedeki bozukluk (aktif/pasif sigortalı oranının düşüklüğü), finansman sorunları, sağlık harcamalarındaki hızlı artışlar, prim tahsilat oranlarındaki düşüklük ile prim oranlarındaki yükseklik, prim karşılığı olmayan ödemeler ve devlet katkısının olmayışı şeklinde sıralayabiliriz.
Prim oranlarının ödenebilir seviyede olması noktasında, OECD standartlarıyla karşılaştırıldığında Türkiye’de prim oranları oldukça yüksektir.
Yoksullukla mücadele etme noktasında sosyal güvenlik sistemi önemli role sahiptir. 1942 ingiltere’de hazırlanan Beveridge Raporu “yoksulluğu” “çağdaş toplumun yüz karası” olarak nitelemekte, yoksullukla mücadele için etkin bir sosyal güvenlik sistemine ihtiyaç duyulduğunu belirtmektedir.


Türkiye’de Tasarruf Eğiliminde Gelişmeler
Hızlı ekonomik büyüme (geniş anlamda kalkınma) için ülkenin daha fazla yatırıma dolayısıyla tasarrufa ihtiyacıvardır. Ekonominin mantığında ise yatırımlar tasarruflara eşit olması gerekir. 2011’deki tasarruf oranı (yaklaşık %12) 1980’deki düzeylere inmiştir.1988-2001 döneminde tasarruf oranının azalmasında kamu tasarruflarındaki düşüş önemli rol oynamıştır. TÜİK verilerine göre eğitim düzeyi artıkca tasarruf oranı da artmaktadır.
Dünya Ekonomisinde Türkiye’nin Yeri (Önemli)
GSYH (Gayri Safi Yurt İçi Hasıla) Büyüklüğü ile dünyanın 17. büyük ekonomisidir. Satın gücü paritesi’ne (SGP) göre yapılan GSYH sıralamasında 15. büyük ekonomidir.
2011 verilerine göre Türkiye nüfus bakımından dünyanın en kalabalık 19. ülkesidir. SGP ye göre kişi başı milli gelir dünya sıralamasında 42. sıradadır. (Zaten önemli olanda bu ne kadar yoksul durumlara düştüğümüzün kanıtı)
Önemli; Türkiye beşerî kalkınma endeksi sıralamasında 187 ülke arasından 92.sıradadır.
Ünite 2
Türkiye’de Milli Gelir, Gelir Dağılımı ve Yoksulluk
Üretilen mal ve hizmetlerin miktarının artmış olması, bir başka ifadeyle büyüme, tek başına gelişmiş bir ekonomi, refah toplumu olmak için yeterli koşul değildir. Ulusal (milli) gelir istatistikleri üretim, harcama veya gelir yöntemleriyle hesaplanabilmektedir.
Satın alma Gücü Paritesi (SGP); Belirli bir mal ve hizmet sepetinin satın alınması için gereken ulusal para tutarlarının birbirine oranı şeklinde hesaplanmaktadır. Bu oran kullanılarak harcamalar
ortak bir değer üzerinden ifade edilmekte, böylece ülkeler arasında karşılaştırma yapmak mümkün olmaktadır.
Gerçek kişisel tüketim; Tüketicilerin satın aldığı mal ve hizmetlerin yanında devlet tarafından veya kâr amacı gütmeyen kuruluşlarca sağlanan eğitim, sağlık, vb. hizmetleri de kapsamaktadır.
923-1929 döneminde ekonomide temel sektör tarım olmuştur. Bu dönemde vatan savunması = iktisadi bağımsızlık = sanayileşme anlayışı hakimdir.
1925 yılında aşar vergisinin kaldırılması, ikinci ise sanayi sektörüne yönelik olarak 1927 yılında teşvik-i Sanayi Kanunu yeniden düzenlenerek yürürlüğü konulmuştur

Planlı Kalkınma Dönemi
Türkiye’de 1960 yılından sonra başlatılan planlı kalkınma hareketi ile liberal ekonomi politikalarının yerini, devletin geniş ölçüde denetim önlemleri aldığı müdahaleci bir politikaya bırakmıştır.
1963 yılında uygulanmaya başlanan beş yıllık kalkınma planları kamunun ithal ikameci sanayileşme stratejisini uygulamasına aracılık etmiştir.
İthal İkameci Sanayileşme: Bir malın yurt dışından ithal edilmesi yerine yurt içinde üretilmesini öngören, böylece döviz tasarrufu sağlayan sanayileşme stratejisidir.
Türkiye yerli sanayini korumayı amaçlarken, dışa olan bağımlılığı giderek artmaya başlamıştır.
1946-1953 yılında Türkiye en yüksek büyüme oranına çıkmıştır %11,5
Ekonomide kaynakların ihracata yönelik seferber edilmesinin ardından, 1989 yılında alınan “Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında 32 Sayılı Karar” ile finansal serbestleşme sürecinde önemli bir adım atılmıştır.
GSYH’nin Sektörel Dağılımı
2011 sektörel dağılımına bakıldığında küçüktün büyüye doğru Tarım<Sanayi<Hizmetler.
Türkiye de Gelir Dağımı
Gelir dağılımı, bir ekonomide belli bir dönemde yaratılan gelirin kişiler, toplumsal gruplar (kesimler) ve üretim faktörleri arasında bölüşülmesini ifade etmektedir.
Fonksiyonel (sınıfsal) gelir eşitsizliği; Gelirin sosyoekonomik gruplar, sosyal sınıflar arasındaki dağılımını gösterir.
Emek dışı gelirler; Kâr, faiz, kira gelirleri gibi alt gruplara ayrılabileceği gibi, emek gelirleri de ücret, maaş veya yevmiye gibi alt gruplara ayrılabilmektedir.
Kişisel (bireysel) gelir eşitsizliği, Gelirin bireyler ya da haneler arasındaki dağılımını ve eşitsizliğini ele alan bir türdür.
TÜİK, 2006 yılından itibaren AB’ye uyum çerçevesinde gelir dağılımı istatistiklerini üretmek üzere bağımsız bir gelir dağılımı araştırması olan Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması’nı uygulamaya başlamıştır.
Kişisel Gelir Dağılımı
Lorenz Eğrisi: Milli gelirin nüfusa dağılımındaki eşitsizliği göstermekte kullanılan grafiktir. Eğri, bir karenin köşegenini uç noktalarda keser. Karenin dikey kenarında gelirin birikimli payları, yatay kenarında ise nüfusun birikimli payları yüzde olarak gösterilir. Köşegen doğru, gelirin nüfus arasında eşit dağılımını (mutlak eşitlik) gösterir. Lorenz eğrisi köşegenden uzaklaştıkça gelir dağılımındaki eşitsizlik artmaktadır.

Lorenz eğrisinin tam eşitlik doğrusundan uzaklaşmaya başlayarak daha çukur hâle gelmesi gelir paylaşımında eşitsizlik olduğu anlamına gelmektedir.
Mutlak Eşitlik Doğrusu: Yaratılan milli gelirin fertler (bireyler) arasında eşit dağılımını gösteren 45 derecelik doğrudur. Bir ekonomide gelirler bireyler arasında eşit olarak dağılmışsa Lorenz eğrisi mutlak eşitlik doğrusu ile çakışarak 45°’lik bir doğru biçimini alacaktır.
Fonksiyonel Gelir Dağılımı
Önemli; Maaş ve Ücretler en çok payı alır. Transferler en az payı alır 2011 verilerine göre.
Türkiye de Yoksulluk
Göreli (nispi) yoksulluk; Bireylerin, toplumun ortalama refah düzeyinin belli bir oranının altında olması durumudur.
Mutlak yoksulluk, Hane halkı veya bireyin yaşamını sürdürebilecek asgari re¬fah düzeyini yakalayamaması durumudur.
Yoksulların en fazla olduğu bölgeler sırasıyla Güneydoğu Anadolu, Ortadoğu Anadolu ve Akde¬niz bölgeleri dir. Kadınlar erkeklere göre daha yoksuldur. 2009 yılı için Türkiye’de yoksul fert oranının %18,08 olduğunu belirtmiştik. Türkiye’de ücretsiz aile işçileri ve yevmiyeli çalışanlar arasında yoksulluğun yaygın olduğu görülmektedir. Tarım sektöründe çalışanlarda yoksulluk oldukça yüksektir.
Önemli Notlar;
Dünya Bankası’nın yaptığı sınıflandırmaya göre Türkiye Üst-Orta Gelir Grubu nda yer almaktadır.
Türkiye’de yoksulluk göstergelerini yorumlamak;
• 2009 yılında Türkiye’de fertlerin yaklaşık %0,48’i yani 339 bin kişi sadece gıda harcamala¬rını içeren açlık sınırının, %18,08’ini oluştu¬ran 12 milyon 751 bin kişi ise gıda ve gıda dı¬şı harcamaları içeren yoksulluk sınırının al¬tında yaşamaktadır.
• Türkiye’de 2006 yılından itibaren kişi başı gün¬lük harcaması, satın alma gücü paritesine göre 1 $’m altında kalan fert bulunmamaktadır.
• Medyan gelirin %50’si göreli yoksulluk sınırı ola¬rak kabul edildiğinde yoksulluk oranı 2011 yı¬lında %16,1’dir.
• Hane halkı büyüklüğü arttıkça yoksulluk da art¬maktadır.
• Kırsalda kente göre yoksul fert oranı daha yük¬sektir.
• Eğitim seviyesi arttıkça yoksulluk oranları düş¬mektedir.
• Kadınlarda erkeklere göre yoksulluk oranları da¬ha yüksektir.
• Türkiye’de ücretsiz aile işçileri ve yevmiyeli ça¬lışanlar arasında yoksulluk yaygındır.
• Sektörel açıdan bakıldığında yoksulluğun tarım sektöründe yaygın olduğu görülmektedir.
Türkiye Ekonomisi Ders Notları Ünite 3
Kamu Ekonomisinde Gelişmeler
Kamu kesiminin büyüklüğünü dar anlamda kamu bütçesi içinde görebiliriz. Geniş anlamda kamu kesimi ise yerel yönetimleri (mahalli idarileri), kamu iktisadi kuruluşlarını, fonları, sosyal güvenlik kuruluşları ve döner sermayeli kuruluşları da kapsamaktadır.
Tam Kamusal Mal: Bireylerden herhangi birisinin tüketimi nedeniyle, diğerlerinin aynı malı tüketme olanağında herhangi bir azalışın olmadığı, birlikte ve eşit biçimde tüketilen mal ve hizmetlerdir.
Yarı Kamusal Mal: Tüketimleri sonucu topluma yoğun dışsal faydalar sağlarken, kişilere de ayrıca özel fayda sağlayan mal ve hizmetlerdir.
Kamu Açığı: Toplam kamu harcamalarının toplam kamu gelirlerini aşan kısmı. Kriz yılı olan 2001’de ise kamu harca¬maları ile gelirleri arasındaki fark maksimum (en yüksek) seviyeye ulaşmıştır. 2001 krizi sonrasında uygulanan istikrar programı (Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı) sonrasında bu oranlarda büyük düşüş sağlanmıştır.
Türkiye de Kamu Harcamaları
Kriz yılı olan 2001’de ise kamu harca¬maları ile gelirleri arasındaki fark maksimum (en yüksek) seviyeye ulaşmıştır. 2001 krizi sonrasında uygulanan istikrar programı (Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı) sonrasında bu oranlarda büyük düşüş sağlanmıştır.
Kamu Harcamalarının Sınıflandırılması ve Türkiye’deki Durumu
İdari sınıflandırmada 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu’na göre genel bütçe, özel bütçe ve düzenleyici denetleyici kurum bütçelerinden oluşan bir sınıflama mevcuttur. İdari (kurumsal) sınıflama ekonomik analizlere uygun bir sı¬nıflama değildir. Bu sınıflama harcamayı yapan yönetim birimlerini esas almaktadır.
Kurumların yaptıkları fonksiyonlara göre düzenlenmiş fonksiyonel (işlevsel) sınıflama ise ekonomik kaynakların kullanımını belirlemek açısından daha belir¬leyici olmaktadır. Harcamalarla ulaşılmak istenen hedefler birleştirilmektedir. İş-levsel sınıflandırmada savunma, sağlık, eğitim gibi hizmetler, o hizmetleri han¬gi kuruluşların yaptığı dikkate alınmaksızın harcamaların hangi amaçları gerçekleş¬tirdiğine bakılır.
Kamu harcamalarının ekonomik sınıflandırılması, devlet hizmetlerinin eko¬nomik faaliyet düzeyi üzerindeki etkilerini ölçmeye yardımcı olur.
Cari harcamalar: Kısa dönemde doğrudan üretimi artırıcı etkisi olmayan ve faydası bir dönemle sınırlı olan harcamalardır.
Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu (5018 sayılı Kanun) ile perfor¬mans esaslı bütçelemeye geçilmiş ve bütçedeki sınıflandırma sistemi de ye¬niden yapılandırılmıştır.
Ca¬ri transferler bütçenin en büyük harcama kalemi olmuştur.
Türkiye de Kamu Gelirleri
Kamu bütçesinde harcamaların finansmanında kullanılan kamu gelirlerinin en önemlisi vergi gelirleridir. Geniş anlamdakamu ge¬lirleri ise devlet, il özel idareleri, belediyeler ve sosyal güvenlik kuruluşlarının ge¬lirlerin den oluşur. Vergi dışı gelirleriiçinde teşeb¬büs ve mülkiyet gelirleri, faiz, pay, ceza gelirleri, sermaye gelirleri yer almaktadır.
Gelir vergileri dolaysız vergilerin en önemli bölümünü oluşturmaktadır. Bu açıdan bakıldığında Türk Vergi Sisteminde dolaysız vergileri payı düşerken, dolay¬lı vergilerin payı artmıştır. Bu, bizi gelir dağılımı tartışmalarına götürecektir.
Devletin dolaylı vergilere yönelmesinin en önemli sebep¬leri bu vergilere karşı tepkinin düşük olması, vergi maliyetinin düşük ol¬masından kaynaklanmaktadır.
Gelir Vergisi, Kurumlar Vergisi, Katma Değer Vergisi (KDV) ve Özel Tüke¬tim Vergisi (ÖTV) vergi sisteminin dört temel ayağım oluşturmaktadır.
Kişisel gelir vergisi artan oranlı tarifeye tabi iken, harcamalar üzerinden alınan vergiler sabit oranlı tarifeye görealınmaktadır.
Bireysel Vergi Yükü: Bireyin ödediği vergilerin bireyin gelirine oranıdır. (Bireyin ödediği tüm vergiler/Bireyin geliri)
Net Vergi Yükü: (Ödenen tüm vergiler-Kamu hizmetlerinden sağlanan yarar)/Gelir
Toplam Vergi Yükü: Ödenen vergilerin toplum gelirine (milli gelire) oranıdır (ödenen vergiler/milli gelir).
Önemli; Tür¬kiye’de kamu borçlanmasından sorumlu olan birim Hazine Müsteşarlığadır.
Türkiye Bütcesi’nin Gelişimi
Türkiye’de kamu mali yönetimine ilişkin ilk düzenleme 1927 yılında çıkarılan 1050 sayılı Muhasebe-i Umumiye Kanunu‘dur.


5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kon¬trol Kanununun getirdiği yenilikleri;
• Bütçenin kapsamı genişletilmiştir
• Çok yıllı bütçelemeye geçilmiştir.
• Harcamalar konusunda esneklik sağlanmıştır.
• Harcama öncesi vize ve tesciller kaldırılmıştır.
• Mali saydamlık
• Hesap verme sorumluluğu
• Stratejik planlama ve performans esaslı bütçelemeyi esas alan bu mali yapı kalkınma planları ve bütçeler arasında sı¬kı bir bağ kurmuştur.
Ünite 4
Temel Sektörlerde Gelişmeler 1 : Tarım Sektörü
Tarımsal faaliyet, ana yapı olarak bitkisel ve hayvansal üretimle balıkçılık faaliyetlerinden ibarettir.
İktisadi gelişme sürecinde tarım sektörünün önemine ilk kez sistema¬tik olarak değinen iktisat ekolü Fizyokrasi’dir. Fizyokrasi’nin kurucusu Fran¬sız iktisatçı Quesnay’e göre, bir ekonomide tarım sektörü gelişmeden diğer üretim unsurlarının gelişmesi mümkün değildir.
Dar anlamda tarım; ekim, dikim, bakım ve yetiştirme yoluyla bitki ve bitkisel ürünler, hayvan ve hayvansal ürünler üretilmesi veya bunların üreticileri tarafından işlenip değer¬lendirilmesi faaliyetlerini kapsar.
Geniş anlamda tarım ise bitkisel ve hayvansal ürün üretiminin yanı sıra, bu ürünlerin yetiştiricileri tarafından işlenmesini, orman¬cılık ve balıkçılık faaliyetlerini, tarımsal ürünlerin taşınmasını ve saklanmasını, üre¬ticiler tarafından satılmasını ve tarım alet ve makinelerinin üretim faaliyetlerinde bir bedel karşılığında kullandırılmasını kapsar.
Tarım Sektörünün İşlevleri
• İnsanların besin gereksinimlerini karşılamak
• Sürdürülebilir kalkınmanın sağlanmasına yardımcı olmak
• Sanayi sektörüne ham madde sağlamak
• Tarım dışı sektörlere istihdam sağlamak
• Tarım dışı sektörlerde üretilen mal ve hizmetlere talep yaratmak
• Çevre sağlığı ve toplumun ruhsal dengesini korumak
Tarım Sektörünün Genel Özellikleri;
• Tarımsal üretim iklim şartlarına bağlıdır
• Tarımsal üretim mevsimlerin ritmine bağlıdır
• Tarım kesiminde üretim tekniklerini geliştirebilme imkânları sınırlıdır
• Tarımsal mallar talebinin gelir esnekliği düşüktür
• Tarım sektöründe üretim alanları dağınıktır
• Tarımsal işletmelerin içerisinde bulundukları piyasa koşulları farklılık arz eder
• Tarım sektöründe “azalan verimler kanunu” geçerlidir
• Tarımsal ürün fiyatları istikrarsızdır.

• Toprak Mahsulleri Ofisi (TMO) tahıl ürünleri piyasasında alıcı pozisyonunda,
• Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü (TİGEM) tohumculuk ve damızlık sektörlerinde kaliteli girdi temini için üretici olarak ve dolaylı bir şekilde piyasa yönlendiricisi konumunda,
• Et ve Balık Kurumu (EBK) canlı hayvan ve et piyasasında üretici ve düzenleyici olarak,
• Çay- Kur ise çay piyasasında üretici ve yönlendirici olarak faaliyet göstermektedir.
Ekilen toplam tarım arazilerinin her yıl yaklaşık dörtte biri nadasa bırakılmaktadır. Türkiye’de tarım arazileriyle ilgili en önemli sorun, çoğunlukla arazile¬rin oldukça küçük birimlerden oluşması ve aşın parçalılık durumudur.Türk tarım sektörünün en büyük sorunlarından biri de tarım işlenmelerinin küçük geleneksel aile işletmeler şeklinde olmasıdır.
Bitkisel Tarım Sektörü ve Bitkisel üretim
Türkiye’de toplam ta¬rımsal üretim değerinin %48’i bitkisel üretime, kalan %52’si ise hayvansal üretime aittir (2010 yılı itibarıyla). Bitkisel üretim faaliyeti de temel alt üretim alanları itibarıyla üç grupta toplanabilir:
• Tahıllar ve diğer bitkisel ürünler,
• Sebzeler,
• Meyveler, içecek ve baharat bitkileri.
En fazla üretilen sebze¬ler ise sırasıyla domates, karpuz, biber, soğan, hıyar, kavun, patlıcan, la¬hana, fasulye ve maruldur.
Üretilen meyveleri üretim değerleri bakımından sırasıyla aşağıdaki başlıklar al¬tında toplamak mümkündür:
• Üzüm,
• Turunçgiller (portakal, mandalina ve limon gibi),
• Yumuşak çekirdekli meyveler (elma, armut, ayva vb.),
• Taş çekirdekli meyveler (şeftali, erik, kayısı, kiraz, vişne vb.),
• Zeytin,
• Çay
• Sert kabuklu meyveler (badem, fındık, ceviz, kestane, Antep fıstığı vb.),
• Diğer meyveler (çilek, dut, nar, ahududu, keçiboynuzu gibi),
• Tropikal meyveler (incir, muz, kivi, avokado vb.) ve
• Baharat bitkileri (kırmızı biber, anason, kimyon vb).
Özellikle son yıllarda tarımsal ürünler¬de dış ticaret açığının hızla arttığı dikkat çekmektedir.
Aşağıdaki konu Çok Önemli Kesin Soru Geliyor;
TÜRK TARIM SEKTÖRÜNÜN AB ORTAK TARIM POLİTİKASINA UYUMU
Denetim Amaçları ;
• Üretim standartlarını ve tarım teknolojisini geliştirmek,
• Tarımsal üretim araçlarının etkili kullanımını sağlamak,
• Avrupa’daki tarımsal üretimin verimliliğini artırmak,
• Piyasalarda istikrarı sağlamak,
• Ürün arzının güvenliğini sağlamak,
• İşgücünün optimum kullanımını sağlamak,
• Gelir artışı sağlamak,
• Fiyata dayalı haksız rekabetin önüne geçmek.
• Tek tarım pazarı ilkesi: Bunun anlamı, AB’ye üye ülkeler arasında tarım ürünle¬rinin serbest dolaşımı önündeki tüm engellerin kaldırılması ve tarımsal ürünlerin piyasa koşulları içerisinde alınıp satılabileceği tek bir pazarın oluşturulmasıdır.
• Topluluk tercihi ilkesi: Bu ilke ile ithal ikameci bir anlayış içerisinde, önce¬likle AB’ye üye ülkelerin tarım ürünlerinin tüketilmesi ve söz konusu yerli ürünlerin ithalata karşı korunmasını sağlayarak AB tarım ürünleri ihracatının geliştirilmesi hedeflenmektedir.
• Ortak mali sorumluluk ilkesi: Bu ilke doğrultusunda AB’de OTP’ye ilişkin tüm harcamalar, üye ülkeler tarafından ortaklaşa karşılanacaktır. Bu amaçla, 1962 yılında AB bütçesi içerisinde Tarımsal Garanti ve Yön Verme Fonu (FEOGA) oluşturulmuştur.
Ünite 5
Temel Sektörde Gelişmeler 2; Sanayi Sektörü
Gelişmiş ekonomi bir anlamda sanayileşmiş eko¬nomi demektir.
Osmanlı Devleti’nde Sanayi Sektörünün Gelişimi
İkinci Meşrutiyet’in 1908’de ilan edilmesiyle sanayileşme olmadan ülkenin kalkınamayacağını ileri süren devlet adamlarının sayısı artmaya başlamıştır. Aralık 1913 tarihinde iktidardaki İttihat ve Terakki Hükümeti sanayileşmeyi teş¬vik etmek amacıyla Teşvik-i Sanayi Kanunu Muvakkatim (Geçici Sanayi Yasasını) yürürlüğe koymuştur.
Teşvik-i Sanayi Kanunu sayım sonuçları; (Önemli)
1. Tüketim Malları Üretmekte
2. Ara ve yatırım malları üreten sanayi bulunmamaktadır
3. Sanayi hammaddesi tarıma dayalıdır.
4. Sanayi batı Anadolu da yoğunlaşmıştır
5. Sanayinin %80 gayrimüslimlerindir.
Osmanlı Devleti’nde ilk elektrik enerjisi üretim birimi, 1902’de Adana’da kurulmuş ve 1913 yılında İstanbul’da bir benzeri faaliyete geçmiştir.
Cumhuriyetin İlk Yıllarında Sanayileşmeye Yönelik Politikalar
Türkiye İktisat Kongre¬si ’ne katılan sanayiciler, gümrük tarifeleri arttırılarak sanayin dış rekabetten korun¬masını istemişlerdir. Ayrıca, Teşvik-i Sanayi Kanunu’nun yeniden düzenlenerek yürürlüğe konulmasını, bir sanayi bankasının kurulmasını, makine araç ve gereç ithaline vergi bağışıklığı sağlanmasını da talep etmişlerdir İlk iktisat kongresi 1923 de İzmir’de toplanmıştır. Aşar vergisi devlet gelirlerinin %25 oluşturmaktadır.
Liberal Döneme Geçiş
Demokrat Parti’nin iktidara gelmesiyle birlikte özel sektör önemli bir gelişme göstermiş, kamuya ait sanayi kuruluşları da büyüdüğü için sanayi sektöründe ka¬munun payı azalmamıştır. Demokrat Parti, devletin ekonomideki payının küçültülmesini ilke olarak benimsemesine rağmen, bu dönemde T.C. Devlet Demiryolları İşletmesi, PTT, Denizcilik Bankası ve Devlet Malzeme Ofisi, kamu iktisadi teşeb¬büsü (KİT) haline dönüştürülmüştür. Et ve Balık Kurumu, Türkiye Demir Çelik İş¬letmeleri ile SEKA ve T.C. Turizm Bankası kurularak KİT kapsamı daha da geniş¬letilmiştir. Sanayideki bu yapı, 1946’dan planlı dönemin başlangıcı olan 1963’e ka¬dar geçen dönemde büyük bir değişikliğe uğramamıştır. Sanayi sektörü, 1958 yılı¬na kadar iç talebin canlı olması sebebiyle hızla büyümüş, özellikle 1952-1957 dö¬neminde sektörün ortalama büyüme hızı %12,5 gibi rekor bir seviyeye ulaşmıştır.
Planlı Dönem 1963-1977
Türkiye’de 1963 yılından sonra uygulanan beş yıllık kalkınma planı dönemle¬rin de sanayiye dayalı büyüme temel amaçlardan biri olmuştur. 1980 yılına kadar ithal ikamesi, 1980 sonrasında ise ihracata dönük sanayileşme politikası izlenmiş¬tir. Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planı (BBYKP) dayalı tüketim mallarının ithal ikamesi amaçlanmıştır.
1980’e kadar izlenen ithal ikameci içe dönük sanayileşme modeli,( Önemli )
1. Özellikle dönemin son yıllarında dışa bağımlılığı artırmış
2. Ekonomide döviz ihtiyacının yükselmesine yol açmıştır.
3. Türkiye’de ekonomik bunalımın ortaya çıkmasında önemli bir faktör ol¬muş
4. 24 Ocak 1980 İstikrar Kararlarının alınmasına yol açmıştır.
1980 Sonrası Dönem
Türkiye Cumhuriyeti’nde 1980 yılına kadar geçen sürede (57 yıl) sanayileşme, ithal ikamesi yönünde olmuştur. Bunların sonucunda dışa kapalı ve rekâbetçi olmayan bir sanai yapı ortaya çık¬mıştır. Bu yapının başlıca özellikleri;
• Ölçek ekonomilerinden yararlanmayan küçük ölçekli işletme birimleri
• Düşük kapasite kullanımı, geri ve eskimiş teknoloji
• Rekâbet eksikliğinden kaynaklanan düşük ve kalitesiz üretim
• Yerli girdi payını arttırmaya yönelik fakat aynı zamanda uzmanlaşmadan uzaklaşan üretim
• Pazarlarda tekelleşme
• Aşırı korumanın verdiği rahatlıktan kaynaklanan etkinlikten uzaklaşma
• Bütün bunların sonucunda yüksek maliyet ve dış pazarlardan soyutlanma şeklinde sıralanabilir.
Not: Sanayi sektörü içinde en önemli alt sektör İmalat sektörüdür.
Türkiye Sanayi Stratejisi (Önemli)
Türkiye Sanayi Stratejisi Belgesi ve Eylem Planı 2011-2014 Amaçları;
1. Türk sanayisinin rekabet edilebilirliğinin ve verimliliğinin yükseltmek
2. Dünya ihracatın¬dan daha fazla pay almak,
3. Ağırlıklı olarak yüksek katma değerli ve ileri teknolojili ürünleri üretmek,
4. Nitelikli işgücüne sahip ve aynı zamanda çevreye ve topluma duyarlı bir sanayi yapısına dönüşümü hızlandırmayı amaçlamaktadır.
Ünite 6
Temel Sektörlerde Gelişmeler 3: Hizmet Sektörü
Uluslararası Hizmet Sunum Yolları;
1. Hizmetin Sınır Ötesi Dolaşımı
2. Tüketicinin İhracatçı Ülkeye Hareketi
3. Hizmetin Sağlanacağı Ülkede Ticari Varlık Oluşturması
4. Gerçek Kişilerin Hizmet Vermek Üzere Başka Bir Ülkede Geçici Dolaşımıdır.
Dünya Ticaret Örgütü (WTO) Hizmet Sektöründe Yer Alan Ekonomik Faaliyetleri;
1. Ticari hizmetler,
2. İletişim hizmetleri,
3. İn¬şaat ve mühendislik hizmetleri,
4. Dağıtım hizmetleri,
5. Eğitim hizmetleri,
6. Çevre hizmet¬leri,
7. Mali (sigorta ve bankacılık) hizmetler,
8. Sağlık hizmetleri,
9. Turizm ve seyahat hizmetleri,
10. Eğlence, kültür ve spor hizmetleri,
11. Ulaşım hizmetleri ve bunların dışın¬da kalan diğer hizmetlerdir.
GSMH en yüksek payı Hizmetler Sektörü Almaktadır. Unutmayın.
Yurt içi yük taşımacılığının %90 kara yolu ile yapılmaktadır.
Demir Yolu; Osmanlı devletinde ilk defa İzmir-Aydın hattı yapılmıştır.
Boru Hattı Taşımacılığı
Türkiye de ilk boru hattı 1966’da Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO) tarafından Batman-Dörtyol (İskenderun Körfezi) arasında döşenmiş ve işletmeye açılmıştır. Bu hat, TPAO yanında Shell ve Mobil’in Siirt ve Diyarbakır illerindeki üretim arazilerine ikincil hatlarla bağlanmıştır.
İnşaat Hizmetleri; Türk Müteahhitleri en fazla Rusya, Libya ve Türkmenistan da iş almıştır.
Turizm Sektörü
Dünyada en çok turist çeken ülkeler Fransa, İspanya ve İtalya’dır. Türkiye ye en çok turist gönderen ülkeler sırayla; Almanya, Rusya ve İngiltere’dir.
Ünite 7
Türkiye’de Finansal Yapı, Krizler ve Ekonomik İstikrar Kararları
Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası
25.04.2001 tarih ve 4651 sayılı kanunla TCMB’nin temel görevi, fiyat istikrarını sağlamak ve enflasyonu kontrol altında tutmak şeklinde tanımlan¬mıştır.
Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası (TCMB) temel görevleri;
• Açık piyasa işlemleri yapmak,
• Hükümetle birlikte Türk Lirası’nın (TL) iç ve dış değerini korumak için gerek¬li tedbirleri almak,
• Bankaların ve Bankaca (TCMB) uygun görülecek diğer mali kurumların yü¬kümlülüklerini esas alarak zorunlu karşılıklar ve genel disponibilite ile ilgili usul ve esasları belirlemek,
• Reeskont ve avans işlemleri yapmak,
• Ülke altın ve döviz rezervlerini yönetmek,
• Türk Lirası’nın hacim ve tedavülünü düzenlemek, ödeme ve menkul kıymet transferi ve mutabakat sistemleri kurmak,
• Finansal sistemde istikrarı sağlayıcı; para ve döviz piyasaları ile ilgili düzen¬leyici tedbirleri almak,
• Mali piyasaları izlemek,
• Bankalardaki mevduatın vade ve türleri ile katılım bankalarındaki katılma hesaplarının vadelerini belirlemektir.
Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası (TCMB) temel yetkileri;
• Türkiye’de banknot ihracı imtiyazı tek elden Banka’ya (TCMB) aittir.
• TCMB, hükümetle birlikte enflasyon hedefini tespit eder, buna uyumlu ola¬rak para politikasını belirler.
• Banka, para politikasının uygulanmasında tek yetkili ve sorumludur.
• Banka, fiyat istikrarını sağlamak amacıyla Kanun’da belirtilen para politika¬sı araçlarını kullanmaya, uygun bulacağı diğer para politikası araçlarını da doğrudan belirlemeye ve uygulamaya yetkilidir.
• TCMB, olağanüstü hâllerde ve Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’nun (TMSF) kaynaklarının ihtiyacı karşılamaması durumunda, belirleyeceği usul ve esas¬lara göre bu Fon’a avans vermeye yetkilidir.
• Banka, nihai kredi mercii olarak bankalara kredi verme işlerini yürütür.
• TCMB, bankaların ödünç para verme işlemlerinde ve mevduat kabulünde uygulayacakları faiz oranlarını, belirleyeceği usul ve esaslara göre bankalar¬dan istemeye yetkilidir.
• Banka, mali piyasaları izlemek amacıyla bankalar ve diğer mali kurumlardan ve bunları düzenlemek ve denetlemekle görevli kurum ve kuruluşlardan ge¬rekli bilgileri istemeye ve istatistiki bilgi toplamaya yetkilidir.
TCMB’nin hükümetle olan ilişkileri ve bununla ilgili müşavirlik görevleri ise mali ve ekonomik müşavirlik, mali ajanlık ve haznedarlık şeklindedir.
Mevduat Bankaları; Ticaret bankaları hesaptan hesa¬ba devir yaparak, kaydî para üretmek suretiyle katkı sağlarlar.
Katılım Bankaları; Bu bankalar fon arz edenlere, faiz yerine kâr- zarar ortaklığına dayalı bir sözleşme önerirler.
Kalkınma Ve Yatırım Bankaları
Çoğu zaman birlikte değerlendirilmesine rağmen, gelişmekte olan ülkelerde ser¬maye yetersizliği içindeki firmalara veya büyük sanayi firmalarının yapacağı yatı¬rımlara kaynak ve teknik yardım sağlayarak ekonomik kalkınmayı hızlandırma amacı güden finansal aracılara kalkınma bankası; gelişmiş ülkelerde atıl fonlara sahip kurumsal yatırımcılara fonlarını menkul değer alım ve satımı ile değerlendir¬melerinde aracılık ve danışmanlık yapan, işletmelere doğrudan kredi vermeyen ancak işletmelerin orta ve uzun vadeli fon gereksinimlerini karşılayan finansal ara¬cılara ise yatırım bankası adı verilir.
Ekonomik Krizlerin Türleri Ve Sebepleri
Finansal krizlerin ortaya çıkmasında etkili olan faktörler aşa¬ğıdaki gibi sıralanabilir:
• Arz ve talepteki ani dalgalanmalar
• Sürdürülemeyen büyüme ve belirsizliğin artması
• Enflasyon ve enflasyonu düşürmeye dönük yanlış politikalar
• Firma bilançolarının bozulması
• Finansal serbestleşmeye erken geçiş ve deregülasyon
• Aşırı borçlanma, faiz oranlarının yükselmesi ve uluslararası sermaye hare¬ketleri
• Kurdaki aşırı oynaklıklar ve yanlış kur politikaları
Borç krizleri, bir ülkenin kamu veya özel kesime ait dış borçlarıyla kamunun iç borçlarını ödeyememe durumudur.
Borsa krizleri, menkul kıymet borsalarında görülen aşırı dalgalanmalardır.
Para krizleri, ulusal paranın değerinde ortaya çıkan büyük çaplı dalgalanma¬ları ifade eder.
Bankacılık krizleri, genellikle “banka paniği” şeklinde bir ya da birkaç ban¬ka da ortaya çıkan yoğun fon çekilişleri şeklinde başlayıp kısa sürede diğer banka¬lara da sirayet ederek sistemik bir hâl alan bunalım durumudur. Bu krizler bazen sektör dışında gelişen ulusal ya da uluslararası makroekonomik istikrarsızlıklardan.
İkiz kriz kavramı ise para veya bankacılık krizlerinden birinin ortaya çıkması¬nın ardından her iki krizin birlikte yaşandığı durumu ifade etmek için kullanılır.
Ortodoks istikrar politikaları fiyat istikrarının sağlanmasında sıkı para, sıkı maliye ve sabit kur politikalarını kullanır. Bu politikaların içeriğinde kamu harca¬malarının kısılması, reel ücretlerin düşürülmesi, kamu yardımlarının azaltılması, para arzının daraltılması bulunmakta ve bu yolla toplam talebin kontrol altına alın¬ması hedeflenmektedir.
Heterodoks istikrar politikalarında programlarının temelinde ise sıkı para ve maliye politikaları ile sabit kur sistemine ek olarak ücret ve fiyat kontrolleri şek¬linde uygulanan gelirler politikası yer alır. Bu şekilde üretim ve istihdam düzeyine zarar vermeden enflasyonla mücadele edilmesi hedeflenir.
Türkiye de Uygulanana İstikrar Programları;
1. 4 Ağustos 1958 İstikrar Kararları
2. 10 Ağustos 1970 İstikrar Programı
3. 24 Ocak 1980 Kararları
4. 5 Nisan 1994 Kararları
5. 5 Nisan 1994 Kararları Kapsamı
Program kapsamında yapılan düzenlemeler şunlardır:
• Kamu kesimi borçlanma gereği (KKBG) ve enflasyonu düşürmeye yönelik olarak kamu harcamalarının azaltılması ve gelirlerin artırılması: Bu kapsamda kamuya yeni personel alımı durdurulmuş, maaş ve ücret artışları sınırlandırılmış, vergi oranları artırılmış ve bazı ek vergiler konmuş, KIT ve TEKEL ürünlerinin fiyatlarında yüksek oranlı artışlar yapılmıştır.
• Finans piyasalarına yönelik olarak mevduatlara getirilen garanti 50 mil¬yondan 150 milyon TL’ye yükseltilmiş, 6 Mayıs 1994’ten itibaren de mevdu¬atların tamamı güvence altına alınmıştır. Hazine’nin Merkez Banka¬sından (TCMB’den) kısa vadeli avans kullanımına sınırlama getiril¬miştir (sınırlama bütçe ödenek artışının 1995 yılı için %12, 1996’da %10, 1997 için %6 ve sonrası için %3’ü şeklindedir). Merkez Bankası’nın özerkli¬ğini artırmaya yönelik yeni tedbirler yürürlüğe konmuştur.
• Yapısal sorunların çözümüne yönelik olarak KİT’lerin yapısının yeniden düzenlenmesi, özelleştirme politikasının etkin bir şekilde uygulan¬ması, sosyal güvenlik reformu ve tarımsal destekleme politikasının yeniden düzenlenmesine yönelik kararlar alınmıştır.
Ünite 8
Ödemeler Dengesi, Dış Borçlar ve Döviz Piyasası
Planlı dönem olarak bilinen 1960’lı ve 70’li yıllarda Türkiye, ithal ikameci sanayi¬leşme politikaları takip ederek; dünya ekonomileri ile bütünleşmesini 1980 yılına kadar geciktirmiştir.
Ödemeler Dengesi
Yıl içerisinde yabancı ülkelerle yapılan bütün ekonomik faaliyetler ödemeler bi¬lançosuna (dengesine) kaydedilir.
Ödemeler Dengesi (Bilançosu): Belli bir süre içinde bir ekonominin yerleşikleri ile yabancılar oluşan ekonomik akımlara bağlı değerlerin, transfer ödemelerinin ve rezervlerde meydana gelen değişikliklerin sistematik ve muhasebe kayıtlarına uygun olarak tutulduğu istatistiki belgedir.
Ödemeler bilançosunda iki temel hesap türü bulunur;
1. Cari işlemler hesabı
2. Sermaye hesabıdır.
Denkleştirici özelliği olan resmi rezervler hesabı aracılığıy¬la ödemeler bilançosunda denge sağlanır. Dalgalı kur sisteminde rezervlere daha az ihtiyaç duyulmaktadır. Türkiye’de ödemeler bilançosu verilerini Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası hazırlamaktadır.
Dünyada en fazla doğrudan yatırım çeken ülke ABD’dir.
Osmanlı ilk dış borcunu 1854 yılında almıştır.
Cumhuriyet rejimi ilk dış borçlanmasını demiryollarının ve Haydarpaşa limanı¬nın kamulaştırılmasını yapmak amacıyla yapmıştır.
Efektif kur; sadece nakit döviz işlemleri için geçerli kurdur. Döviz kuru ise efektif kurun aksine döviz cinsinden çek, senet, poliçe ve hazine bonosu gibi ödeme araçlarını da kapsamaktadır. Diğer ülke paralarına serbestçe ve kolaylıkla çevrilebilen dövizlere, konvertibl döviz ve yapılan bu işleme konvertibilite denir.
Bazı ülkeler, ekonomik iliş¬kilerinin yoğunluğu, parasının saygınlığı ve istikrarı gibi nedenlerle ulusal paralarını başka bir ülkenin parasına tam anlamıyla bağlayabilmektedir. Bu uygulamaya tam dolarizasyon denmektedir.
Cevapla
  • Benzer Konular
    Cevaplar
    Görüntü
    Son mesaj
  • Bilgi
  • Kimler çevrimiçi

    Bu forumu görüntüleyen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 24 misafir