Türkiyenin Toplumsal Yapısı

Cevapla
bsknhtc
Mesajlar: 1
Kayıt: 02 Oca 2019 20:54
İletişim:

02 Oca 2019 21:09

Ekonomi (İktisat Bilimi); İnsanların ve toplumların zaman içinde çeşitli mallar üretmek ve bunları bugün ve gelecekte tüketmek üzere, toplumdaki bireyler ya da gruplar arasında bölüştürmek için kıt üretim kaynakları kullanmak konusundaki tercihlerini inceleyen bilim dalıdır.
• Ekonominin Alt Alanları; Mikro-makro ekonomi, çevre ve doğal kaynaklar ekonomisi, iktisat tarihi, politik ekonomi, iktisadi gelişme, uluslararası ekonomi, para ve maliye politikaları ve finansal ekonomidir.
• Toplumsal yaşantı içerişinde geçmişten süzülerek gelen temel iht. Karş. İlişkin olarak kalıplaşmış ilişkiler, kurallar ve davranışlar bütününe kurum denir. Kurumlar, belirsiz bireysel davranışlarını kısıtlayan ve bu suretle insan davranışlarını daha öngörülebilir yapan kurallardır.
• Ekonominin kurumsal yapısı; kurular bütünü, uygulama mekanizmaları ve kuruluşlardan oluşur.
• Serbest piyasa ekonomisi içinde kurumsal yapı ; Piyasa koşulları, mallar ve piyasaya katılanlar hakkında gerekli bilgileri sağlar. Mülkiyet haklarını ve sözleşmeleri tanımlar, garanti altına alır. Piyasada rekabetin var olmasını sağlar.
• Üretilen mal ve hizmetlerin üretim süreci, değişimi ve paylaşımı ise toplumdaki üretim ilişkilerini oluşturmaktadır. Karl MARX’a göre ilkel toplum, kölecilik, feodalizm, kapitalizm ve sosyalizm insanlığın farklı üretim ilişkilerine dayanarak kurduğu toplumsal-ekonomik sistemlerdir.
• Toplumdaki mal ve hizm.üreti. ve bölüşümünün nasıl olması gerektiğine ilişkin, uyumlu düşünce ve değerler toplamına ekonomik sistem denir.
• Sanayi devrimi sonrası ekonomik sistemler genellikle iki kategoriye ayrılır. Bunlar; kapitalizm ve sosyalizmdir.
• Kapitalizm; Üretim araçlarının özel mülkiyetine ve bu araçların onlara sahip olmayan işçi sınıfı tarafından işletilmesine dayanan toplumsal yapıdır.
• Sosyalizm; Tüm üretim araçlarının mülkiyetinin kamuya ait olduğu ekonomik ve politik sistemdir.
• Kapitalizme alternatif ekonomik teori sosyalizmdir.
• Komünizm; Sosyalizmin en saf hali tüm sınıfların ortadan kalktığı ve mülkiyetin olmadığı toplumsal yapıdır.
• Homo Economicus; Kapitalizimde teorik olarak hiçbir müdahalenin olmadığı ve tarafsız eksiksiz bilgiye sahip oldukları varsayıldığından, piyasada mal ve hizmetleri fiyatı arz ve talep dengesi bireyin (homo economicus) mallar, piyasalar ve diğer ekonomik konularda tam bilgiye sahip olduğu kabul edilmektedir. Homo Economicus tüketicilerin faydalarını ve üreticilerin ise karlarını maksimize edeceğini ön görmektedir.
• Özelcilik (substansitivism); Yaratıcısı olarak tanınan Karl POLANYİ’nin “Büyük Dönüşüm” adlı eserinde biçimsel olarak yapılan tanıma göre iktisat, kıt kaynaklar ve sonsuz ihtiyaçlar arasındaki dağılım sorunlarını incelemektedir.
• İktisadi hayatta düzeni sağlayan ve hangi malların kimler tarafından, kimler için, ne miktarda üretileceği gibi temel ekonomik sorunları çözümleyen bir görünmez el mekanizması vardır.
• Kurumsal İktisatçılar; Thorstein VEBLEN, John Rogers COMMONS, Wesley CLAİR.
• Yeni Kurumsal İktisat Teorisi; Bu süreçte servetin asıl kaynağı piyasadır. Güçlü bir kurumsal yapı iyi ve etkin işleyen piyasaya olanak sağlayacaktır.
• Ekonominin Kurumları; Mal ve hizmet üreten, dağıtan ve satan, tüketen ve bu birimlerin kararlarını etkileyen ilişkiler bütünüdür.
• Piyasadaki ilişkileri etkileyen aktörlerin başında devlet gelmektedir.
• II. Dünya Savaşı sonrası A.B.D. öncülüğünde kurulan ekonomi örgütleri; Uluslararası Para Fonu (IMF), Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütü, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD).
• Küreselleşme sürecinde başta Dünya Bankası ve IMF olmak üzere tüm aktörler yönetişim (governence) kavramına bağlı olarak hem kamusal alanda hem de özel sektörün yeniden yapılanması için faaliyet göstermektedir.
• Neo-liberalizmin öngördüğü yönetişim modeli; Devletle piyasa arasında erkin bir ilişki kurulmasına dayanan, şeffaf ve öngörülebilir bir karar alma sürecinin, profesyonel bir demokratik yönetimin, eylem ve işlemlerden sorumlu hükümetin, kamusal sürece aktif olarak katılımda bulunan sivil toplumun varlığının ve hukukun üstünlüğünün geçerli olduğu düzendir.
• Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşunu takiben Kuruluş savasının noktalandığı İzmir’de ülkenin bir çok yerinden gelen toplumu oluşturan sınıfları veya grupları temsil eden 1135 delege bir araya gelerek 17 Şubat 1935 yılında Birinci Türkiye İktisat Kongresi gerçekleşmiştir. Böylece Türkiye için ilk kez ekonomik sistemin temelleri atılmıştır.
• Türkiye için 24 Ocak 1980 tarihli istikrar politikası kararları ile uygulamaya konulan ihracata dayalı sanayileşme stratejisi başlamıştır.
• Cumhuriyetin ilk yıllarında izlenen temel ekonomi politikası, özel girişimci eliyle serbest piyasa koşullarında sanayileşmeyi hedeflemiştir. Böylece özel gir. yetersiz olduğu bir çok alanda devlet ekonomiye müdahale ederek üretim sürecinde yer alarak devletçilik ilkesini yerine getirmiştir.
• Türkiye devletçilik yoluyla sanayileşme politikasında 1923-1930 döneminde iki büyük yasal düzenleme ile, tarıma yönelik 1925 yılında Aşar Vergisinin kaldırılması ve sanayi sektöründe yönelik ise 1927 yılında Teşvik-i Sanayi Kanunu yürürlüğe girmiştir.
• 27 MAYIS 1934 TARİHİNDE KABUL EDİLEN 2450 SAYILI KANUN İLE İktisat Bakanlığının görevleri kara, deniz, sanayi ve maden işlerini kapsayacak şekilde genişletilmiş. Böylece dış ticaret konuları ile ilgili birimler ilk kez Dış Ticaret Reisliği (Türk Ofis) ismi altında toplanmıştır.
• 1930-1940 dönemini Türkiye’nin ilk sanayileşme dönemi olarak nitelemek mümkündür. Sanayinin toplam ulusal gelir içindeki payı 1929 yılında %9,6’dan 1939 yılında %18’e yükselmiştir.
• 1934 yılında dünyadaki ilk planlama deneyimlerden biri olan Birinci Beş Yıllık Sanayi Planı uygulamaya konmuştur. Bu dönemde sanayinin yakaladığı %11,6 büyüme Cumhuriyet tarihinin en büyük rekoru olmuştur.
• İkinci Dünya Savaşının olumsuz etkisiyle 1940-1946 döneminde sanayileşme süreci yavaşlamıştır. Bu dönemde gerçekleştirilen Varlık Vergisi, Toprak Mahsulleri Vergisi, Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu, Köy Enstitülerinin kurulması gibi uygulamalara duyulan tepkiler 1946 yılında Türkiye’nin çok partili siyasi rejime geçmesiyle mevcut devletçilik anlayışına alternatif bir siyasi görüşünce oluşmasına katkıda bulunmuştur.
• İthal İkameci Sanayici; Bir malın yurt dışından ithal edilmesi yerine yurt içinde üre öngören, böylece döviz tasarrufu sağ. Sanayileşme stratejisidir.
• 1970’li yıllarda yaşanan petrol şoku ve ardından ekonomik kriz, dünya ekonomisini olumsuz etkilemiş ve bu gelişmeler üzerine ülkemizde kıtlık-karaborsa, fiyat istikrarsızlığı ve işsizlik olarak yansımıştır.
• 24 Ocak 1980 tarihinde uygulamaya konulan istikrar politikalarının temel unsurları; Planlı ve kamu kurumlarına dayalı sanayileşme stratejisinden vazgeçilmiştir, dış ticaret serbestleştirilmiştir, yabancı sermeye girişleri serbestleştirilmiştir, sanayileşmede özel sektöre ağırlık verilmiştir, devlet tekelleştirme kaldırılmış bunun yerine özelleştirme faaliyetlerine başlanılmıştır, ihracatı teşvik edici politikalar uygulamaya başlanmıştır, kamu ekonomik kurumlarının özelleştirilmesi gündeme gelmiştir.
• Finansal Serbestleşme sürecine 1989 yılında alınan Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında 32 Sayılı Karar ile geçilmiştir.
• 1990’dan itibaren Türkiye ekonomisinde kaynakların dağılımının piyasa güçleri tarafından belirlenmesine yol açan neoliberal iktisat politikalarının geçerli olduğu görülmektedir.
• 1998 yılından sonra izlenen yapısal dönüşüm programıyla hızlanan tarımsal yapıdaki çözünme sürecinde, tarımsal istihdamdaki azalma ve nüfus artışı ile birlikte artan iş gücü arzı hizmet sektörü tarafından emilmiştir.
• 1994 yılında yaşanan krizin ardından Türkiye eko. Ul. Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankası gözetiminde yapısal bir dönüşüm yaşamaya başlamıştır.
• 1970’ten sonra OECD, IMF Dünya Bankası gibi küresel örgütler serbest piyasa güçlerine dayanmayan ekonomik yapıları ülkelerin orta ve uzun vade de ekonomik büyümelerinin önündeki en büyük engel olarak görülmüşlerdir. Bu ülkede izlenecek yapısal uyum programları yoluyla kamu harcamaları azaltılmalı, devlet ekonomik hayattan çekilmeli, mal, sermaye ve hizmet hareketlerinin önündeki engeller kaldırılmalı böylece dünya ekonomisi ile bütünleşme sağlanmalıdır görüşüne dayanmaktadır.
• 1990’lı yıllarda Türkiye ekonomisinin genel özellikleri; büyüme hızında iktidarsızlık, yüksek oranlı kalıcılaşmış enflasyon, kamu maliyesinde disiplinsizlik ve kamu açığı, artan kamu borcu, yüksek faiz oranları, siyasi iktidarsızlık.
• Dışa açılan Türkiye ekonomisi için bir diğer kilometre taşı AB ile Gümrük Birliğinin tamamlanmasıdır. (1 Ocak 1996)
• Gümrük birliği gerçekleştirilen ülkeler arasında gümrük vergisi gibi ticarette konulan her türlü kısıtlamalar kaldırılır ve ulusal piyasa ile birleştirilir.
• Türkiye’deki yapılanma uyarınca Maliye Bakanlığı; bütçe, kamu gelirleri, kamuya ait taşınmazları ve kamu hesaplarının idaresi görevlerini yürütür.
• Kalkınma Planı; Bir ülkenin belirli bir dönem için sahip olduğu kaynakları etkin bir şekilde kullanmak amacıyla hazırladığı belgedir.
• Günümüzde 2014-2018 dönemini kapsayan 10. Beş Yıllık Kalkınma Planı uygulanmaktadır.
• Ekonomi Bakanlığının görevleri ; daha çok dış ticaret politikasının uygulamasından sorumlu olmasıdır.
• Bilim, Sanayi ve Tek. Bakanlığı; Özellikle imalat sanayinin yüksek katma değerli, ileri tekn. Dayalı, daha verimli, çevreye duyarlı, dışa bağımlılığı azaltan, güvenli ve sürdürülebilir bir üretim yapısının oluşmasını sağlamaya odaklanmıştır.
• Gümrük ve Ticaret Bakanlığı; Yurt içi ticaretin uluslararası eşya, yolcu, taşıtların hareketlerini ve gümrük mevzuatı çerçevesinde yürütür.
• Çalışma ve Sosyal Güv. Bakanlığı; Çalışma hayatını düzenlemek, iş sağlığı, sosyal güvenceleri ve istihdamı artırmak gibi görevlerden sorumludur.
• Merkez Bankası; Ülke için belirlenen ulusal hedeflere ulaşılabilmesi için para, döviz kuru ve faiz politikalarını kullanarak dengelerin oluşmasını etkilemektir. Ayrıca parasal istikrarı ve finansal istikrarı sağlamakla görevlidir. Ülkemizde Ulusal banka kurulma fikri 1923 yılında Türkiye İktisat Kongresinde alınan karar ile gerçekleştirilmiştir. Cumhuriyetin ilk yıllarında Osmanlı Bankası ve İş Bankası aracılığıyla Merkez Bankasının görevleri yerine getirilmeye çalışılmış, 11 Haziran 1930 tarihinde çıkan kanun ile T.C.Merkez Bankası bir anonim şirket olarak kurulmuştur.
• M.B Görev ve Yetkileri; Banknot basma ve dolaşımını sağ., para politikasını belirleme, altın ve döviz rezervi tutma, hükümete danışmanlık yapma.
• Hazine; tüzel bir kişilik olan devletin mali yönünü temsil eder. Devletin tüm malların sahibi ve devlet adına borçlanabilen hazinedir. 1994 yılında Başbakanlığa bağlı Hazine Müsteşarlığı kurulmuştur.
• Hazinenin Görevi; Başta vergiler olmak üzere elde edilen bütçe gelir araçlığıyla yine bütçe kapsamındaki giderlerin ödenmesini sağlamak, kamu kesiminin nakit akışını sağlamaktır. Ülkede dolaşımda bulunan bozuk paranın (madeni para) basılması yetkisi hazineye aittir.
• Bütçe; Hükümetlerin kamu kaynaklarının toplanması ve harcamaların yapılması için ulusal egemenliği temsil eden parlamentodan aldığı yetkidir.
• Hazine Müsteşarlığının Görevleri; Ekonomi pol. Belirlenmesine yardımcı olmak, hazine işlemleri ve kamu finansmanına ilişkin faaliyetleri yürütmek, KİT ve diğer pay sahiplerinin faaliyetlerini yürütmek, Dış ekonomik ilişkileri düzenlemek, Ulusal ve bölgesel mali kuruluşlarla ilişkileri düzenlemek, Yabancı ülke kuruluşlarında borç, hibe alınması ve verilmesini takip etmek, sermeye akım işlemlerinin denetimini yamak, sigortacılık sektörünün faal. Düzenlemek, yatırım ve yatırım teşvik faa. Düzenlemek.
• Ekonomik Sosyal Konsey; Ülkemizde 2001 yılında Başbakanlığa bağlı kurulan Konsey, ekonomik ve sosyal pol. Oluşturulmasında, toplumsal uzlaşma ve iş birliği sağlamak ve sürekli kalıcı bir ortam yaratmak için kurulmuştur. Temel İşlevi ise; ekonomik istikrarın kurulması, büyümenin ve sanayileşmenin hızlandırılması, üretimin ve yatırımın artırılması, ekonomiye rekabet gücünün kazandırılması, istihdamın sağlanmasıdır.
• Sosyal Güvenlik Kuruluşları; Türkiyede çalışma hayatı ile ilgili SGK ve Türkiye İş Kurumu faaliyet göstermektedir. SGK’nın görevleri; SGK politikarını uygulamak, hizmet sunduğu gerçek ve tüzel kişilere hak ve yükümlülükler konusunda bilgilendirmek, uluslararası gelişmeleri izlemek ve anlaşmaları sağlamak, sosyal güvelik alanında kamu idareleri arasında koordinasyon ve iş birliğini sağlamaktır.
• İŞKUR’un Temel Görevleri; İşsizliğin önlenmesi faal. Yard. Olmak, iş gücü piyasasını derlemek, iş ve meslek analizleri yapmak, işçi isteme ve iş aramanın düzene bağlanmasına ilişkin çalışmalar yapmak, istihdamında güçlük çekilen iş gücü ile iş yerlerinin yasal olarak çalıştırmak zorunda oldukları iş gücünün istihdamına katkı da bulunmaktır.
• Düzenleyici ve Denetleyici Kurumlar; İlk olarak ABD’de bazı piyasaları kamu yararına düzenlemek amacıyla kurulmuştur. Bağımsız kurullar piyasaların düzenlenmesi ve fonksiyonunu yerine getirirken regülasyon olarak nitelendirilen piyasaların aksaklıklarını önleme ve piyasa etkinliğini sağlamayı gerçekleştirirler.
• Serbest Piyasası Kurulu; Bir yıldan uzun vadeli yatırım araçlarının ihraç edildiği ve işlem gördüğü piyasalardır. Sermaye piyasası; yatırımcılar, tasarruf sahipleri, aracı kurumlar, bankalar, yatırım ortaklıklarından oluşan finansman sistemidir.
• Rekabet Kurumu; Bir piyasada satıcıların daha fazla müşteri edinerek mal ve hizmet satışlarını, dolayısıyla da karlarını artırmak için giriştikleri yarış şeklinde tanımlanabilir.
• BDDK; Kurum ve tasarruf sahiplerinin haklarını, bankacılık sistemini tehlikeye sokacak ve ekonomide önemli zararlar doğurabilecek her türlü işlem ve uyg. Önlemek, kredi sisteminin etkin bir şekilde çalışmasını sağlamak ve uygulamak ile görevlidir.
• Spesifik Piyasalara Yönelik Kurumlar; EPDK, Şeker Kurumu, Türün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu, Telekomünikasyon Kurumu, Kamu İhale Kurumu.
• Özel Sektör Kuruluşları;
-Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Görevleri; girişimcilere öncülük etmek, özel sek. İht. Doğrultusunda siyasi güce görüş ve çözümlerini iletir. Kanunlar ile düzenlemeleri bakanlıklara ve meclis komisyonlarına sunar. KOBİ’lerin hak ettiği payı alması için danışmanlık yapar, her türlü yararlı bilgiyi üyelerine sunar ve raporlar hazırlar. Yabancı kuruluşlarla kurumsal bağları kurar ve Türkiye özel sek. Temsil eder. Dış ticaret yapılırken bazı belgeleri düzenler, odalar ve borsalar arasında çıkabilecek mesleki anlaşmazlıkları çözer.
- Türkiye Sanayici ve İş Adamları Derneği; Piyasa ekonomisinin hukuksal ve kurumsal alt yapısının yerleşmesine ve iş dünyasının evrensel iş ahlakı ilkelerine uygun bir biçimde faaliyet de bulunmasına çalışır.
-Türkiye Esnaf ve Sanatkârlar Federasyonu
• Sendikalar; İşçi Sendikaları; TÜRK-İŞ, DİSK, HAK-İŞ, Bağımsız İşçi Sendikaları, DESK.
• Memur Sendikaları; BASK, KESK, MEMUR-SEN, KAMU-SEN, HÜR KAMU-SEN, Birleşik Kamu Çalışanları Sendikası, HAKSEN, ÇİFTÇİ, ÇİFTÇİ-SEN.
• Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu Genel Amaçları; serbest piyasa ekonomisi anlayışı korumak ve yüceltmek, işçi ve iş veren arasında çalışma barışının korunmasını sağlamak, teknolojik gelişmeleri ve tarım pol. Takip etmek, üretimin gel. Ve yay. Katkıda bulunmak, sosyal hak ve mevzuatları korumak, sanayileşme ve rekabet gücünün artırılması sağlamak.
• Neoliberal Yönetişim Modeli; Devletin mal ve hizmet üretmek yerine piyasaları düzenleyici kurallar koyması.
• Türkiye deki özel sektörün mesleki üst kuruluşu ve yasal temsilcisi Tr. Oadalar ve Borsalar Birliğidir.
• Türkiye bir çok özgün tarihsel koşullara dayanır nedeni ise çok uluslu imparatorluk geçmişinden kaynaklanır.
• Bugün Avrupa’daki dinsel durum Habermas ve diğer başka kuramcılar tarafından POST-SEKÜLER dönem olarak adlandırılmaktadır.
• Hukukun çeşitlenmesi ve diğer Orta Doğu İslam ülkelerinde olduğu gibi bir şeriat devletinin Osmanlı döneminde dahi vücut bulamamasının nedeni Osmanlı halklarının çok çeşitli din ve inanç sistemlerine sahip olmasıdır.
• Berkes’e göre Osmanlı düzenini teokratik bir düzen olarak tanımlamak yanlış ve yetersizdir. Osmanlı Devletinin geldiği bu farklı gelenek siyasi bakımdan Doğu despotizmi din bakımından Sünni halifeliği geleneğidir.
• Orduyu modernleştirme gereği tartışmaları hem yeni bir ordu hemde ulemanın söz sahibi olmayacağı askeri okulların kurulmasıyla sonuçlanmıştır
• Berkes’in saptamalarından çıkan sonuç; ne Osmanlı döneminde ne de Cumhuriyet Türkiyesinde şeriatçılık olarak nitelendirebilecek aşırı dinsel taleplerin uzun soluklu yaşama yansının olmadığı şeklindedir.
• (Dinsel Yaşantı) Durkheim için çalışma nesnesi dinsel yaşantı biçimlerinin kendisidir.
• (Sınıflar) Marx için çalışma konusu dinin sınıflar arası ilişkilerde ideolojik işlevidir.
• (Teodise) Weber için çalışma nesnesi teodisedir. Teodise; kötülüğün karşısında iyiliğin haklılaştırtırılması ve onanması diye çevrilebilir.
• Dünya Dinlerinin Sosyal Psikolojisi adlı çalışma Weber’e aittir.
• Eliade’ın Kutsal ve Dindışı adlı eserinde sergilediği yaklaşımı ya dini psişik süreçlerle bağlantılı çalışan bir psikolojik yaklaşım sayılabilir.
• Heller’in gündelik yaşam kuralına göre din; günlük yaşam alanı, gündelik olmayan yaşam alanı, sosyo-ekonomi-politik kurumlar alanıdır.
• Dinin günlük yaşamda bulunan iki işlevi; İnananların zihninde ideal bir “ideal topluluk” imgesi oluşturur, kolektif temsiller olarak İşlev görür.
• Din/devlet ayırma modelleri içinde Türkiye’deki modelin en fazla benzediği ülke İslam/Hristiyanlık dışında Fransa’dır.
• Din adamları dışında kalanlara laikos denir.
• Laisizm; Fransız Akademisi tarafından 1842’de klişeyi yönetme hakkı olan bir doktirin olarak tanımlandı. Laisim bir doktirindir.
• Laiklik için kabul edilmiş esaslar; Vicdan, düşünce ve din hürriyeti- bütün vatandaşların eşit hak ve sorumluluklara sahip olması, dinlerin ve devletin kendi özerkliğine sahip oluşu, yani birbirinden özerk (otonom) oluşu olarak kabul edilir.
• Sekülerleşme; dinin bütün yaşam alanlarından çekilmesi, küçülmesi ve kurumların din etkisinden kurtularak ortaya çıkmasıdır.
• Avrupadaki din/devlet ayırma modeli olarak Vatikan’ı olanaklı kılmış modelin adı Napolyon2un concordat modelidir.
• Concordat Modeli; din ve devlet arasında mükemmel bir boşanma olarak adlandırılabilir.
• Türk Modeli diğer tabir edilen model Hobermas tarafından formüle edilmiş iki model ile anlaşılabilir; yerini alma modeli- kamulaştırma modeli.
• Laikliğin laikleştirimesi nayolu William tarafından dinlere alternatif olarak değil sivil toplumda dinsel ve dinsel olmayan inançların çoğulluğunu yönetme olarak düşünüldüğünün altını çizmektedir.
• Bugünkü durumda dinsel yaşantı organizasyonu şöyledir; Anayasada laiklik ilkesi benimsenmiş, ayrıntılı tarif edilmiştir. Ayrıca din/devlet ayırma modeli de laisistdir, hatta ruhban karşıtı nitelik sergiler ve devlet laiktir yani dindışıdır, halk egemenliğine dayalıdır. İslam dini seküler niteliktedir.
• 1982 Anayasası iki temel öğsi bulunan kamusal uzlaşı çerçevesini işaret eder; birincisi bu kurum laiklik prensibi altında hizmet görür, ikincisi ulusal birlik ve beraberliğe hizmet edecek şekilde çalışır.
• İslam’ın kutsal kitabı Kuran, yoğun bir hukuk dili içerir. Bu yüzden İslam toplumlarının laikliği benimsemesi zordur, zor olduğu kadar da Türkiye örneğinde de olduğu gibi takdiri hak eder.
• Van Brıineesen Aleviler teolojik tartışmalara girmeden ve bir indirgeme yaparak “ heteredoks dinsel azınlık” diye tanımlar. Ancak burdaki heteredoks kavramı çok kaynaktan beslenen anlamına gelmektedir.
• Türkiye’de 1960 yılından itibaren tek tip örtünmeyle başlayan yeni örtünmeden bahsedebiliriz ve bu örtünme tek tipleştirilmiştir. Bu yeni tip örtünmeye dair bir çok alan çalışması yapılmıştır. En önemlileri; Modern Mahrem, Örtülü Kimlik, Modern Türkiye’de Örtünme Sorunu, Resmi Laiklik ve Popüler İslam adlı çalışmalardır.
• Türkiye 1950’lerle beraber hızlı bir toplumsal dönüşme yaşanmıştır. Vergin2in bulgularına göre bölge sakinlerin fabrikaların açılmasıyla yaşanan göç ve bu göçle oraya yerleşen bir Nakşibendi grubunun sergilediği dinsel manzarasından son derece rahatsız olduklarını dile getirmişlerdir.
• Türk Modelini değerlendirirken ortaya çıkan problemleri Sundal; Müslüman dünyadaki sekülerleşme sürecine dair kurumsal çalışmaların noksanlığı, din ve sekülerleşme kuramlarında iktidar boyutunun noksanlığı ve yerli bilgi noksanlığı olarak sıralamıştır.
• Devletin Laikliği; devletin dindışılığı/sekülerliği ve halksallığı anlamına gelmektedir.
• Post-seküler döneminin özelliği; seküler toplumsal düzenle cemaatler arasında çıkan gerginlik ve çatışmadır.
• Dini günlük anlamda değerlendiren kuramcı HELLER’dir.
• İslam dininin Yahudiliğe dönüş yaşadığını belirten kuramcı Friedich ENGELS’dır.
• Türkiyede gayrimüslimlerinin devletle ilişkisini tarif eden metin Lozan Antlaşmasıdır.
• Bir yahudinin Yahudi gibi yaşayabilmesi için bir haham, özel et kesimi ve bir mezarlık olmasını savunan araştırmacı Avner LEVİ’dir.
• Osmanlı Devletinde ne feodal ne de teokratikti görüşünü savunan toplumbilimci Niyazi BERKES’dir.
• Türkiye’de yeni tip örtünmeyi benimseyen kadınların çok azının şeriat rejimi istediklerini tespit eden araştırmacı Fatma SUNDAL’dır.
• Demokrasi kavramı M.Ö. 5 y.y. Yunan sitelerinde uygulanan yönetim tarzı için kullanılmıştır.
• Atina demokrasisinde kadınlar ve köleler hariç, 20 yaşını doldurmuş, mülk sahibi erkeklerin yurttaş kabul edilip devlet yön. ilişkin toplantılara katılarak oy verebilirlerdi.
• Siyasi anlamda öne çıkan olgu iktidarın hukuken sınırlandırılması demek olan anayasacılık devinimidir. III. Selim2in yenilikçiliğinin tetiklediği ve II. Mahmut’un ısrarla devam ettirdiği bu modernleşme devrinin ilk anayasal belgeleri 19 y.y.’da görülmüştür.
• II.Mahmut’un 1826 yılında Yeniçeri Ocağını kapatarak başlattığı yeniden yapılanmada, İmp. çağdaş Batı ülkeleriyle benzer sisteme geçmiştir.
• II.Mahmut ile beraber başlayan batılılaşma hareketi 1839 yılında ilan edilen Tanzimat Ferm. İle sürmüş, Gülhane Hattı Hümayunu ile tüm uyruklara temel haklar tanınmıştır.
• 19 yy. boyunca devam eden anayasalcılık süreci içinde İmparatorluğu meşruti monarşiye dönüştüren adım 1876 yılında bir ferman ile ilan edilen ve yürürlüğe sokulan Kanun-ı Esasi ile atılmıştır. İlk yazılı anayasa olan Kanun-i Esasi I. Meşrutiyet olarak adlandırılan dönemi başlatmış ve ilk Osmanlı Parlemontosu bu anayasa ile kurulmuştur.
• Heyet-i Ayan üyeleri Padişah tarafından ömür boyu görevde kalmak için seçilirken, Heyet-i Mebusan üyeleri 4 yılda bir genel seçimle belirlenirdi.
• Padişah II.Abdulhamit’i Heyet-i Mebusan seçimlerini yapmaya zorlayan temel etken Rumeli’deki askeri birliklerin 1908 yılında ayaklanmasıdır.
• 20 Ocak 1921’de yürürlüğe giren Cumhuriyet’in ilk anayasası olarak nitelendirilen Teşkilat-ı Esasiye Kanunu kabul edilmiştir.
• 23 Nisan 1920’de Ankara’da toplanan T.B.M.M, yasama, yürütme ve yargı erklerini bünyesinde toplamıştır.
• 27 Mayıs 1960 günü T.S.K. ‘nın gerçekleştirdiği askeri müdahalesinin ardından kurulan Milli Birlik Komitesi (MBK) geçici bir süre için TBMM’nin yerini almış ve yetkilerini kuşanmıştır. MBK Başkanı devlet ve Bak. Kurulu başkanı olduğu gibi, ayrıca Başkomutan olarak bu dönemi yönetmiştir.
MBK’nın ilk bildirilerinden biri yeni anayasanın kurulması ile ilgili olmuştur. Bu görev İstanbul Üniv. Rektörü Sıddık Sami ONAR’ın başkanlık ettiği profesörler gurubuna verilmiştir. Yürürlüğe giren 1961 anayasası Kanunu-i Esasiden sonra ikinci kez iki meclisli bir yasama organı oluşturmuştur. Milli Güvenlik Kurulu (MGK) ilk kez 1961 Anayasasıyla öngörülmüş olup bu kurulla seçilmiş sevil yöneticilerle, atanmış askeri bürokrasisinin bir araya gelmesi amaçlanmıştır. Ayrıca Genelkurmay Başkanlığı, Milli Savunma Bakanlığı’na bağlı bir kurum olmaktan çıkarılarak Başbakan’a bağlanmıştır. 1961 Anayasası ile getirilen diğer bir yenilik ise Anayasa Mahkemesi (A.Y.M.) olmuştur.
• 1982 Anayasasıyla tek meclisli sisteme geri dönülmüş ve cumhuriyetin niteliklerinden biri olan ulusal devlet ilkesinin yerine Atatürk Milliyetçiliğine bağlılık esas getirilmiştir.
• 1961 Anayasası’nda temel vurgu bağımsızlık, özgürlükçülük ve demokrasi hukuk devleti üzerineyken, 1982 Anayasasında vurgu ulusun bölünmezliği, ulusal dayanışma ve devletin korunması temaları üzerinedir.
• Başkanlık sistemi pek çok ülkede uygulanmakla birlikte tipik temsilcisi A.B.D.’dir. Yarı-Başkanlık sistemi de Fransa başta olmak üzere bir çok ülkede uygulanmaktadır.
• 1987 yılından bu yana 18 kez değişikliğe uğratılmış olmasına ve nerdeyse ¾’ü farklılaştırılmış olan 1982 Anayasası’nın ilk halinde yürütmenin güçlendirilmesi hedeflenmiştir.
• Yasama alanında 1982 anayasası 1961 anayasasından farklı olarak yeniden tek meclis yapısına dönmüştür. Anayasaya göre yasa yapma yetkisi TBMM. ‘nin olup bu yetkinin devredilemeyeceği düzenlenmiştir. Yasama dokunmazlığı meclis kararı ile kaldırılabilir ve milletvekilliği görev sınırı ile sınırlıdır.
• 1982 anayasasına göre siyasi parti grupları en az 20 milletvekilinden oluşurlar.
• Anayasasının değiştirilmesi ancak TBMM üye sayısının 3/1’i tarafından yazıyla teklif edilmesi ile gerçekleşir. Teklifin kabul edilmesi için ise Meclis üye tam sayısının en az 5/2ünün olumlu oyu şarttır.
• Cumhurbaşkanının tek belirleyici siyasi aktör haline getirilip daha da güçlendiren 6771 sayılı anayasa değişikliği kanunu 16 Nisan 2017 günü halk oyuna sunulmuş ve kabul edilmiştir.
• 2007 yılında yapılan anayasa değişikliği ile cumhurbaşkanının görev süresi 7 yıldan 5 yıla indirilmiştir.
• Yargı Organı 1876’dan Kanun-i Esasiden beri mahkemelerin kuruluşu, işlevi, görev ve yetkileri, yargılama yöntemleri yasayla belirlenmekte ve yargılamaların kamuya açık bir biçimde yapılacağı ön görülmektedir.
• 1982 Anayasa’sında Yüksek Mahkemeler başlığı altında yer alan mahkemeler; Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, Askeri Yargıtay, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi, Uyuşmazlık Mahkemesi,
• Anayasa Mahkemesinin kararı eksindir bunlara hiçbir itiraz kabule dilmezken, kamu ya da özel alanda herkesi bağlarlar.
• Yargıtay en üst dereceli yargı yeridir. Askeri Yargıtay en üst dereceli askeri yargı yeridir. Askeri Yüksek İdare Mahkemesi, asker kişileri ve askeri işleri ilgilendiren yönetsel işlemlerden doğan uyuşmazlıkları çözen, ilk ve son yargı yeridir. Uyuşmazlık Mahkemesi asli, yönetsel ve askeri yargı arasındaki görev ve hüküm uyuşmazlıklarını çözen yargı yeridir.
• 6771 sayılı anayasa değişikliği kanunu ile askeri yargı kaldırılmıştır. Sadece savaş durumunda askeri mahk. kurulabileceği kararı verilmiştir.
• 1987’den Günümüze 1982 Anayasası ile Gerçekleştirilen Değişiklikler; 12 Eylül 2010 tarihinde yapılan referandum oylamasında yapılan değişiklikler; Anayasa Mahkemesinde yedek üyelik sistemi kaldırılmıştır, bundan böyle mahkeme 11 asıl, 4 yedek üye yerine 17 asıl üyeden oluşturulmuştur. Anayasa Mahkemesinin görevi 12 yıl olmuştur. Vatandaşlara AYM’ye bireysel başvuru yapma hakkı getirilmiştir. H.S.Y.Kurulu’nun üye sayılı 7 asıl 5 yedek üyeden 22 asıl 12 yedek üye sayısına çıkarılmıştır.
12 Eylül 1980 darbesini sorumlularının yargılanmasını engelleyen geçici 15. Madde kaldırılmıştır. Kamu Denetçiliği kurulmuştur. Grev Hakkı olmaksızın memura toplu sözleşme hakkı getirilmiştir.
• 16 Nisan 2017 tar. Yap. Referandum oylaması sonucu yürürlük kazandırılan 6771 sayılı anayasa değişikliği ile 1982 Anayasasında çok köklü değişikliğe gidilmiştir. Bu çerçevede hükümet sistemi değiştirilmiş ve erkler ayrılığı bağlamında Cumhurbaşkanı özelinde yürütme, yasama ve yargı karşısında aşırı güçlendirilmiştir.
• Türkiye Cumhuriyeti’nin Devlet Başkanları; 1.Mustafa Kemal ATATÜRK, 2 İsmet İNÖNÜ, 3. Celal BAYAR, 4.Cemal GÜRSEL,5. Cevdet SUNAY, 6. Fahri KORUTÜRK,7. Kenan EVREN, 8.Turgut ÖZAL,9. Süleyman DEMİREL, 10. Ahmet Necdet SEZER, 11. Abdullah GÜL. 12. R.Tayyip ERDOĞAN.
• Siyasi partiler bir tür aracı kuruluş olarak toplumdan gelen istek, dilek ve beklentilerin siyasal kararların alındığı merkezlere iletmek ile görevlidir.
• Siyasi Partiler Türkiye de ilk kez 1961 Anayasası ile güvence altına alınmıştır.
• Seçimin demokratikliğini sağlayan temel ilkeler;
- Eşitlik İlkesi; Herkesin tek bir oy kullanma hakkının olmasıdır.
- Genelilik İlkesi; Yasanın ön gördüğü yaşı dolduran seçmen kütüğüne kayıtlı her yurttaşın oy kullanmaya hak kazanmasıdır.
- Bireysellik İlkesi; Seçme hakkının kişiye özgü olması ve hiçbir suretle başkasına devredilememesidir.
- Gizlilik İlkesi; Yurttaşların hiçbir etki altında kalmadan kendi istek ve inançları bakımından seçme hak. Kullanabilmesidir.
- Serbestlik İlkesi; Seçimlerin her türlü siyasal, ekonomik, toplumsal baskı ve korkulardan uzak olarak gerçekleştirilmesidir.


• Tarihi incelemeler seçim ve siyasi sistem tartışmasının Avrupa’da 14 yy.’dan itibaren başladığı, Osmanlı coğrafyasında ise ancak 199 yy.’ ortalarında gündeme gelebilmiştir. 1876 Kanun-i Esasi’nin kabulü üzerine Osmanlı’da ilk seçim 1877 yılında yapılan Meclis-i Mebusan yapılmıştır.
• Cumhuriyetin ilanından 1945 yılına kadar yapılan seçimlere katılan tek parti Cumhuriyet Halk Partisidir. Çok partili yaşama geçilmesiyle 1946 yılından itibaren bir den çok parti seçime katılmıştır.
• Çok partili yaşama geçilmesinin ilki 1950-1960 döneminde uygulanan LİSTE USULÜ ÇOĞUNLUK sistemidir.
• 1961 Anayasasına ile nıspi temsil sistemine göre her siyasi parti aldığı oy kadar milletvekili çıkarabilecektir.
• 1982 Anayasına göre %10’luk baraj sistemi getirilmiştir. Türkiye de 1950’den 2002’ye kadar 7 kez erken seçime gidilmiştir.
• 1950-1960 yıllarında uygulanan LİSTE USULÜ ÇOĞUNLUK sistemi uygulandı, 1961 Anayasası ile Nıspi Temsil sistemine geçildi.
• Türkiye’de bugün yürürlükteki seçim sistemi %10 barajlı orantılı bir seçim modeli olan D,Hont sistemidir.
• 1950-2015 tarihleri arasında değişik sistemlerle yapılan 17 genel seçimin 11’i tek başına iktidar çoğunlukla sonuçlanmıştır.
• İllerin milletvekili sayıları nüfusa bağlı olarak Y.S.K. tarafından belirlenmektedir. Milletvekili sayısı 1961 yılı sonrası en fazla düşen İl Kars olmuştur
• II.Abdulhamit parlamentonun uzun süre çalışmasına izin vermemiş Osmanlı-Rus savaşını bahane ederek Meclis-i Mebusan’ı feshetmiş ve 30 yılı aşkın bir süre seçimlerin yapılmasına izin vermemiştir.
• 1982 Anayasasına göre yasa yapma yetkisi T.B.M.M.’nindir ve bu yetki devredilemez.
• Siyasal partiler ilk kez 1961 anayasası ile bir anayasa konusu haline getirilmiştir.
• Dar anlamda çalışma kavramı; bireyin belirli bir ücret karşılığında emeğini satmasıdır.
• Geniş kapsamda çalışma kavramı; toplumsal yaşımın sür. Yönelik olarak bireylerin ücretli/ücretsiz uğraşlarını kapsar.
• Kayıtlı ve Kayıt dışı çalışma; Belli bir sözleşmeye dayalı/ resmi ve sözleşmeye dayalı olmayan çalışanlardır.
• Türkiye’de toplam istihdam oranı %45,8’dir. TÜİK’in 2016 verilerine göre %68’i ücretli, maaşlı ve yevmiyeli, %21,3’ü kendi hesabına veya işveren, %10,7’si ücretsiz aile işçisidir.
• TÜİK’in verilerine göre 15 yaş üstü her 100 erkekten 65’i iş gücüne katılırken, bu oran kadınlarda %27,5’tur. TÜİK’e göre kadının eğitim düzeyi arttıkça iş gücüne katılım oranı da artmaktadır. Ekonomik güçlükler kadının çalışarak aile bütçesini destekleyerek düşük ücretlide olsa çalışma alanına girmesi gerektiğidir. TÜİK’in 2016 verisine göre işsizlik oranı %12.1’dir.
• İşsizliğin Türleri; Açık İşsizlik;Çalışmaya hazır olduğu halde açık işlerin olmamasıdır. İradİ İşsizlik; Piyasada talep edilen işlerin mesleki becerilerine sahip olduğu halde mevcut işlerin çalışma koşullarının beğenilmemesinden kaynaklı işsizliktir. Mevsimlik İşsizlik; Mevsimsel oranda yaşanan işsizliktir. Konjonktürel İşsizlik; Piyasa talep azalması nedeniyle ekonomik kriz zamanlarında yaşanan işsizliktir. Yapısal İşsizlik; Açık işler olduğu halde iş gücünün vasıflarına ya da özelliklerine uygun olmaması nedeniyle ortaya çıkan işsizlik türüdür. Friksiyonel (arazi/geçici) İşsizlik; İnsanların daha iyi işler bulma amacıyla mevcut işlerini bırakmaları ve kısa süren işsizlik türüdür. Gizli İşsizlik; Bir işte bir kişinin çalışması yeterli olacağı halde daha fazla kişinin çalışmasıdır. Teknolojik İşsizlik; Bilim ve tekn. İlerlemeleri sonucu iş gücüne duyulan ihtiyacın azalmasıdır.
• TÜİK’in verilerine göre 15-17 yaşındaki çocukların iş gücüne katılım oranı %21’dir. Yoksul ailelerde çocuklar, anne ve babanın isteğiyle ya da zorlamaları sonucu erken yaşlarda çalışma yaşamına girmek durumda kalmaktadır.
• Türkiye’de gelir dağılımına en zengin ve en yoksul gruplar açısından bakıldığında nüfusun en zengin %20’lik bölümünün Türkiye’de yaratılan toplam gelirin %46,5’ine sahip olduğu, en yoksul %20’lik kesimin ise gelirin ancak %6,1’ine sahip olduğu görülmektedir. Resmi hesaplara göre kısaca en zengin %20’lik kısmın en yoksul %20’lik kısımdan 7,3 kat daha fazla gelire sahip olduğu görülmektedir. En zengin %20’lik grup Türkiye deki toplam gelirin %44,4’üne sahiptir.
• TÜİK’in verilerine göre 2015 yılında ortalama hane halkı fertlerinin kullanılabilir fert geliri 16.515 TL’dir.
• Enformelleşme kavramı dar anlamıyla, kayıt dışılık anlamına gelmektedir. Geniş anlamda ise ekonomik faaliyetlerin, istihdam ilişkilerinin ve iş süreçlerinin resmi olmayan bir şekilde, yazılı olmayan kurallara göre gerçekleşmesidir.
• Formel İstihdam; Kamu kurumları ve bazı özel sektör kuruluşlarının mevzuata göre uygun bir şekilde çalıştırdıkları anlamına gelir. Formal çalışma örnek olarak devlet memurluğu (düzenli çalışma, iş güvencesi, düzenli ücret, iş sözleşmesi, sosyal çevre, saygınlık, iyi çal. Koş., yasal ve sosyal hak.
• Enformel İstihdam Nedenleri; İşverenlerin bilerek tercih etmeleri, yüksek işsizlik oranı zorunlukla kayıt dışı iş arama itmektedir, işveren için kayır dışı işçi alma yasal mevzuat için tazminatsız ve sorunsuz işten çıkarma imkanı verir, enformelleşme çalışma yaşamının devlet tarafından yeterince ve gereğince denetlenmemesi sonucu yaygınlık kazanmıştır.
• Esneklik; İşverenler tarafından iş gücünün istenilen sayıda ve koşullarda istihdam edilmesi demektir. Başka bir ifadeyle firmaların ekonomik durumlarına göre bünyesinde işçiyi artırmak ya da işten çıkarmasıdır.
• Çalışma biçimlerinden en hızlı gelişen yarı-zamanlı çalışmadır.
• Çalışama yaşamında düşük ücretli, yarı- zamanlı, kısa dönem sözleşmeli, sendikasız olarak istihdam edilenlere PREKARYA kavramı kullanılmaktadır. Bu kavram ilk defa ünlü İngiliz bilimci Guy STANDİNG tarafından kullanılmıştır. PREKARYA=GÜVENCESİZ ÇALIŞMA
• Örgütsüzlük; çalışanların yasalarca tanınmış olan örgütlenme haklarından yararlanılmaması durumudur.
• İşçi Sendikaları; TÜRK-İŞ, HAK-İŞ, DİSK, TÜM-İŞ, Bağımsız Üyeler.
• Memur Sendikaları; KESK, TÜRKİYE KAMU SEN, MEMUR-SEN, BİRLEŞİK KAMU-İŞ
• Kamuda çalışanların örgütlenme oranı %70’dir
• Sendika; İşçilerin kendi hak ve çıkarlarını korumak ve geliştirmek üzere oluşturdukları, örgütlendikleri sınıfsal ve toplumsal örgütlerdir.
• Sarı Sendika; Çalışanların haklarını savunuyormuş gibi görünüp daha çok işverenlerin çıkarlarını gerçekleştiren sendikalardır. İlk sarı sendika Pierra BİETY tarafından 1902 yılında Fransa’da kurulmuş, iş yerinin desteğini almış ve grevi reddetmiştir.
• Taşeronlaşma; Bir işyerinde üretilen mal ve hizmetlerin belirli bir iş sözleşmesi karşılığında alt işverenlere verilmesidir.
• Asıl işveren ile alt işveren arasında üretime dayalı ilişkilere FASON ÜRETİM adı verilir.
• Taşeron işçiler genellikle kısa süreli sözleşmeli, asgari ücretli ve sosyal güvencesiz olarak istihdam edilirler. İşverenler açısından taşeronlaşma iş gücü maliyetlerinin aşağı çekilmesi açısında son derece önemli bir istihdam stratejisidir.
• Taşeron Sisteminin Yaygın Olmasının Nedenleri; Kırdan kente yaşana yoğun göç, vasıfız ve eğitimsiz iş gücü sayısının artması, işsizlik oranının çok yüksek olması, iş gücü mal. Düşürmek amacıyla firmaların üretimi alt işverenlere vermesi, firmaların sendikasız iş gücünü çal. Tercih etmesi, 2003 yılında yürürlüğe giren iş yasasının taşeronlaşmayı kolaylaştırması, iç ve dış piyasadaki aşırı rekabet firmaları taşeron istihdamına yöneltmesi.
• Çalışan Yoksullar; Ücretli bir işte çalıştığı halde temel ihtiyaçlarını karşılayamayan kesimdir.
• Kadınların çal. Yaşamında yukarıya yükselmelerini fiili olarak zorlaştıran ancak görünmez olan engele cam tavan denir.
• Sığınmacı vatandaşı olmadığı bir ülkeden uluslararası hukukun mültecilere tanıdığı hakları (sağlık, eğitim, barınma vb.) sahip olmak için başvuruda bulunan kişilerdir. Mülteciler ise bu haklara sahip olan kişilerdir.
• Türkiye’de çalışma yaşamının temel sorunları enformelleşme, esneklik, iş gücünün örgütsüzlüğü, taşeron iş istihdamının yaygınlaşması ve çalışma yaşamında karşılaşılan çok yönlü ayrımcılıktır.
Cevapla
  • Bilgi
  • Kimler çevrimiçi

    Bu forumu görüntüleyen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 10 misafir