AÖF İnkilap Tarihi 1.Dönem Final Ders Notu

Cevapla
notcu
Mesajlar: 332
Kayıt: 10 Nis 2018 11:33
İletişim:

29 Ara 2018 16:59

İlk kuvay-ı milliye ödemiş'te oluşur. Ardından ayvalık'ta direniş başlar, salihli, bergama, nazilli cephesi oluşur. Ayvalıktan Denizli'ye kadar uzanan bir hatta Kuvay-ı Milliye cephesi oluştu. Burada çok ciddi çatışmalar olmuştur. Batı Anadolu Kuvay-ı Milliyesinin içinde sadece halk yoktur. Batı Anadoluda terhis işlemlerinden kurtulan bazı birlikler vardı. 56. - 57. - 61. tümenler terhis işleminden kurtulmuştu. Bu askerler de Kuvay-ı Milliye'ye katılmıştı. Osmanlı düzenine karşı çıkan efeler ve eşkiyalar da Kuvay-ı Milliye'nin içerisindedir. Yörük Ali Efe, Demirci Mehmet Efe gibi kişiler kızanlarıyla birlikte bu mücadelenin içerisinde yer almıştır. Batı Anadolu savunması Güney'deki gibi şehir savunması şeklinde olmamıştır. Batı Anadolu'da bir bölünmüşlük söz konusuydu. Tüm halk direnişin içerisinde değildi. Halkın bir kısmı padişahtan medet ummaktaydı ve işgallere ses çıkarmamaktaydı. Halkın bazı kesimleri ise Yunan Bayrağı asarak hemen teslim oldular.

Batı Anadoluda Yunanlılar ile Türkler arasında amansız bir savaş başlamıştı. Bu durum İtilaf Devletlerini kuşkuya düşürmüştü. Yapılan incelemelerr neticesinde bu çatışmaları nasıl durdurabilirizi düşünmeye başladılar. General Milne bu çatışmaların bir şekilde durdurulabileceğini Paris Barış Konferansına bildirdi. Yunanlılar ile Türkler arasında bir hat çizilmesini önerdi Milne ve bu hattın sınır kabul edilmesini söyledi. Paristeki devletler bu öneriyi kabul etti. Yunan ve Türk hükümetlerine bu öneriyi götürdüler. Yunanlıların işgal etmiş olduğu yerler Yunan sınırları içerisinde kaldığı için Yunanlılar bu öneriyi hemen kabul etti. Daha fazla işgal isteği olduğu için zaman kazanmak isteyen Yunanistan öneriyi kabul etti. Türk hükümeti ise nötr bir durum izledi. En sert tepkiyi Demirci Mehmet Efe gösterdi. Demirci Mehmet Efe "Biz Osmanlı yönetimi istediği için ayaklanmadık dolayısıyla da o istiyor diye ayaklanmadan vazgeçmeyeceğiz. Böyle bir hattı tanımıyoruz." dedi. Mustafa Kemal de böyle bir hattın sadece Yunanlıların işine yaradığını söyledi ve bu hattın tanınmaması gerektiğini söyledi. Yunanlıların genel saldırıya geçmelerine kadar herhangi bir çatışma olmadı. Bunun temel sebebi Kuvay-ı Milliyenin savunma cephesi olmasıdır. Kuvay-ı Milliyenin saldırı gücü de yoktur.

Batı Anadoludaki gelişmelerdene rahatsız olan İtilaf Devletleri bir komisyon kurmaya karar verir. Bu komisyon Batı Anadolu'ya gönderilerek incelemeler yapacak, yaptıkları incelemeler rapor haline getirilip duruma göre tedbir alınacaktı. Dört devlet temsilcisi, İngiliz-Fransız-İtalyan-ABD heyet oluşturulur. Abd temsilcisi Amiral Bristol bu heyetin başına getirilir. Bu heyet Anadolu'ya geldi ve ciddi incelemelerde bulundular. Heyet-i Merkeziyelerden birçok insanla konuştular. Rapor hazırlandı ve Paris'e gönderildi. Bu raporda;
Yunan işgalinin haksız olduğu,
Batı Anadolu'da nüfus üstünlüğünün Rumlarda değil Türklerde olduğu ve Paris Barış Konferansına gönderilen belgelerin sahte olduğu, konferansın kandırıldığı.
Buradaki çatışmaların ve dökülen kanın tek sorumlusunun Yunanlılar olduğu ve derhal Yunanlıların bölgeyi boşaltması gerektiği.
Bölge işgal edilecekse işgali İtilaf Devletlerinin gerçekleştirmesi gereklidir.
Mustafa Kemal bu raporu milli mücadelenin hukuksal dayanağı olarak kullanmıştır.

Mustafa Kemal'de milliyetçilik düşüncesi büyüdüğü yer olan Makedonya ile ilgilidir. Makedonya baskının az hissedildiği, yabancı basın ve kitaplara kolay ulaşılabilen bir yerdi. Bölgenin çok uluslu yapısı ve Makedonya'daki çetelerin sebep olduğu tedhiş üzerine buraya gelen büyük devletlerin subaylarının varlığı Türk subaylarının milliyetçilik düşüncesini kamçılıyordu.

Mustafa Kemal İttihat ve Terakki'nin ikinci olağan kongresinde söz aldı. İkinci meşrutiyetle gelen yenilikleri yeterli bulmayan Mustafa Kemal, İttihat ve Terakki'nin siyasi bir parti haline gelmesini savunuyordu. İkinci Meşrutiyetin bir ihtilal olduğunu belirten Mustafa Kemal çok köklü bir devrime ihtiyaç olduğunu belirtmişti. Orduyla siyasetin birbirinden ayrılması gerektiğini söyler. Laiklikten bahseder ve cumhuriyetçilikle suçlanır.

Mustafa Kemal kurtuluşu iki aşamadan tanımlar;
İlki emperyalist devletlere karşı verilecek olan bağımsızlık savaşı
İkincisi ise halife ve padişaha karşı verilecek olan egemenlik savaşı

Havza Genelgesi

Havza genelgesinde işgallere sessiz kalınmaması bildirilir. Her yerde miting düzenleyin, örgütlenin. Büyük devletlere ve Bab-ı Ali'ye etkili telgraflar çekilmesini bildirir.

Amasya Genelgesi

Havza'da güvenlik sorunu olacağını düşünen Mustafa Kemal Amasya'ya geçer. Rauf Bey, Refet Bey, Ali Fuat Bey ve Mustafa Kemal Amasya Genelgesini yayınlar. Maddeleri;
*Ulusun bağımsızlığı, yurdun bütünlüğü tehlikededir.
*İstanbul Hükümeti üzerine almış olduğu görevi yerine getirememektedir ve bu durum ulusumuzu yok olmuş gibi göstermektedir.
*Ulusun bağımsızlığını yine ulusun azim ve kararı kurtaracaktır.
*Sivas'ta milli bir kurul toplanacaktır.

Amasya genelgesi bir ihtilal bildirisi olarak kabul edilir, bir başkaldırıdır. Bu genelge ile birlikte milli mücadelenin amacı, yöntemi belirleniyordu.

Atatürk Samsun'a çıktığında ülkenin durumunu şöyle özetler; Osmanlı Devleti genel harpte yenilmiş, şartları çok ağır bir mütarekename imzalamak zorunda kalmıştı. Ulusu ve orduyu savaşa sürükleyenler kendi başlarının dertlerine düşmüşler ve yurttan kaçmışlardı. Halife Padişah soysuzlaşmış, sadece kendini ve tahtını koruyacak alçakça yollar aramaktaydı. Ordunun elinden silah ve cephanesi alınmıştı. İtilaf Devletleri ateşkes anlaşması hükümlerine uymayı gerekli görmüyorlardı. Birer uydurma nedenlerle Adana, Urfa, Maraş gibi kentlerin İngilizler-Fransızlar tarafından, Antalya-Konya gibi yerlerin de İtalyanlar tarafından işgal edildiğinden söz eder. Ülkenin içerisinde bulunan azınlıklar da cemiyetler kurarak devleti parçalamaya yönelik girişimlerde bulunuyorlar. Bu şartlar altında tek bir kurtuluş olabilir, o da ulus egemenliğine dayanan bağımsız bir Türk devleti kurmak. Bunun için parolamız; ya istiklal ya ölüm!

Erzurum kongresinde bir devlet düşüncesi ön plana çıkmaya başlar
*Milli sınırlar içerisinde vatan bir bütündür.
*Kuvay-ı Milliye'yi amil ve milli iradeyi hakim kılmak gereklidir.
*Hristiyan azınlıklara ulusal birliği bozacak imtiyaz tanınamaz.
*Manda ve himaye kabul edilemez.
*Her türlü yabancı işgale karşı millet birlikte müdafaa ve mukavemet edecektir.
Bölgesel olarak başlayan kongre alınan kararlar sonrasında ulusal bir havaya girmiştir.

Sivas Kongresi Erzurum Kongresi kararlarının tüm ülkeyi ilgilendirecek biçimde genişletilmesidir. Tüm cemiyetler tek çatı altında toplanmıştır. Batı Anadolu'daki Kuvayi Milliye birleştirilerek başına Ali Fuat Paşa getirilmiştir. Kongrede sürekli olarak Amerikan Mandası teklifini yaparlar. Sivas Kongresi Türk tarihinde başlı başına bir dönüm noktasıdır. Ulusal ihtilal, savaş, kurtuluş, inkılap, cumhuriyet devrini getiren hamlenin vatan bütünlüğü adına temelini Sivas Kongresi attı. İhtilalin ilk gazetesi İrade-i Milliye Sivas'ta çıktı.

Mustafa Kemal İstanbul hükümetiyle iletişimin kesilmesini istedi. Bunun sebebi olarak Damat Ferit'in Paris Barış Konferansındaki yanlış politikaları, Anadolu'da Müslümanı Müslümana kırdırma girişimleri, milletin aleyhinde çalışmasını gösterdi. Damat Ferit'in istafasından sonra hükümete geçem Ali Rıza Bey daha ulusalcı bir politika izledi. İstanbul ve Anadolu daha yakın ilişki içerisinde oldular. Yazışmalarda Mustafa Kemal, Sivas'ta alınan kararların kabul görünmesini istiyordu. Barış görüşmesine gidecek heyette mutlaka Anadolunun güvendiği birinin olması gerektiğini söylüyordu. Uzaktan görüşmeler sonuç vermedi. Harbiye Nazırı Salih Paşa'nın teklifiyle yüzyüze görüşmeyi önerdi. Salih Paşa heyetiyle Amasya'ya gitti. Üç ay önce Amasya'da asi ilan edilen Mustafa Kemal şimdi bakan düzeyinde bir temsilciyle görüşüyordu. Anadolu hareketi bu bakımdan İstanbul hükümeti tarafından hukuksal olarak tanınıyor. Bu görüşme sonrasında Sivas Kongresi hükümleri kabul edildi ve Mebusan Meclisinin acilen toplanması gerektiği bildirildi.
Mustafa Kemal Mebusan Meclisinin İstanbul'da toplanmasını istemiyordu.

Komutanlar Toplantısı

Mustafa Kemal komutanların ne düşündüğünü öğrenmek, meclisin toplantı yeri, Paris Barış Konfreansının bizim için olumlu ya da olumsuz karar vermesi üerine nasıl davranılacağı, Temsil Heyetinin ve ulusal örgütün alacğı şekil ve çalışma yöntemini konuşmak için toplantı düzenledi.
Mustafa Kemal İstanbul'da Mebusan Meclisinin toplanmasını istemiyor. İtilaf Devletlerinin gemileri İstanbul'da ve topları şehire doğru yöneltilmiş vaziyette. Azınlıkların sayısı fazla. Tehdit çok fazla. Bunca tehdit altında ulusal iradeye ilişkin kararlar bu meclisten çıkmaz, der Mustafa Kemal. Fakat Mustafa Kemal arkadaşlarını ikna edemez ve tehlikelerden bahseder. Bu mecliste ulusal iradeye ilişkin karar alınırsa işgal söz konusu olabilir, meclis basılabilir, der. Sivas haberleşme ve ulaşım konusunda iyi olmadığı için Mustafa Kemal Temsil Heyetinin Ankara'ya gitmesini ister. Kazım Karabekir karşı çıkar. Doğu ihmal olur diyor fakat ikna ediliyor.

Mustafa Kemal Mebusan Meclisine giden milletvekillerinden isteklerde bulunur. Meclis başkanlığına Mustafa Kemal'in seçilmesini, orada Anadolu'nun sesini ve isteklerini hayata geçirebilecek bir grup kurulmasını, misakı milliyi Mebusan Meclisinde kabul edilmesini istedi.
Fakat bu milletvekilleri Mustafa Kemal'in isteklerini yapmadılar. Sadece Misakı Milli kabul edildi.

Misakı Milli

*Mondros imzalandığı tarihte Osmanlı'da olan Arap topraklarının geleceği, orada yaşayan insanların oylarıyla belirlenecektir.
*Kars, Ardahan, Batum'da gerekirse yine halk oylaması yapılabilir.
*Doğu Trakya'da bir oylama yapılıp halkın vereceği karar doğrultusunda karar verilmelidir.
*Çanakkale ve İstanbul'un güvenliği sağlandığı takdirde boğazlar ulaşıma açılabilir.
*Kapitülasyonlar kesin olarak kaldırılacaktır.
*Azınlıkların hakları yurt dışındaki Türk azınlıkların haklarıyla aynı olacaktır.

Misak-ı Milli'nin mecliste kabulunden sonra İngilizler, Türklerin Ermenileri katlettiğini gerekçe gösterip, her türlü direnişten İstanbul Hükümeti'ni sorumlu tutup, Mustafa Kemal'i ve Türkiye'yi istedikleri barışa zorlamak için İstanbul'u işgal ettiler.

Damat Ferit yeniden iktidara getirildi ve bir beyanname yayınladı. Kuvayı Milliyenin halktan zorla para ve asker topladığı, ölümlerinin vacip olduğu belirtildi. İngilizler bu yöntemle Müslümanı Müslümana kırdırmak istedi.

Mustafa Kemal bu olaydan sonra yeni bir kurucu meclis açılmasını söyledi. Seçimler gündeme geldi. Bazı kimseler seçimlere gerek yok dedi. İstanbul'dan kaçan milletvekilleriyle Ankara'da meclisin toplanmasını istediler. Mustafa Kemal şiddetle buna karşı çıktı. Yeni seçim ister. Çünkü kaçan milletvekilleriyle meclis kurulsaydı bu Osmanlı'nın devamı gibi gözükürdü. Halk seçimlere pek icabet etmedi. Şerif Bey en yaşlı kişi olarak başkanlık konuşması yaptı. Meclisin yapısı karışıktı. Her düşünceden insan vardı. Mustafa Kemal bu mecliste CHP'nin zeminini hazırlayan müdafa-i hukuk grubunu kurdu. Güçler birliği ilkesi vardır. Meclis hükümeti sistemi vardır. Oy çokluğuyla meclis başkanı seçilir. Bu başkan yürütmenin başıdır. Bu baş, bakanlarını seçer.
Meclisin açılmasından ayaklanmalar çıkar. İç ayaklanmalarının sebebi, İstanbul'un Mustafa Kemal'i asi olarak nitelendirmesi. Savaş ve dolayısıyla yokluk, meclisin açıldığı gün kabul edilen ağnam vergisi.(hayvan vergisi) Verginin yanı sıra halktan asker istemesi. Ayaklanmaların insan kaynağını asker kaçakları oluşturur. İngilizler Kürtleri bağımsızlık vaadederek kışkırtır. Ayaklanmalar sonunda İstiklal Mahkemeleri kuruldu. Hiyanet-i Vataniye kanunu kabul edildi. Ankara müftüsü Rıfat Börekçi karşı fetva hazırladı.

Millet meclisinin açılmasıyla Anadolu Hareketi devletleşti, Osmanlı'dan kopuş gerçekleşti. Şeyhülislam fetvası, padişah fermanı ve hükümet bildirisi hazırlanıp İngiliz ve Yunan uçaklarıyla Anadolu'ya atıldı. Mustafa Kemal'in halife padişaha ayaklandığı, katledilmesinin dinen vacip olduğu yazıyordu. Başarılı oldu ve Anadolu'nun her yerinde ayaklanmalar çıktı. Londra-Sen Remo-Paris. Sen Remo'da Sevr taslağı çizildi. Batı Anadolu ve Doğu Batı Trakya Yunanlılara, Güneybatı toprakları İtalya ve Fransa arasında paylaşılacak. Orta Doğu İngiltere ve Fransa'yla paylaşılacak. İki devlet kurulacak.

Haziran 1920'de Yunan ilerleyişi, İngilizlerin barışı dikte ettirmek amacı ile başlar. Padişah Saltanat Şurasını topladı ve anlaşmayı kabul edilmesini istedi. 10 Ağustos 1920'de kabul edildi. TBMM bu anlaşmayı imzalayanları vatan haini ilan etti. TBMM kabul etmedi bu anlaşmayı.

Firariler hakkında kanun kabul edildi. Bu kanuna göre İstiklal Mahkemeleri kuruldu. 3 Milletvekilinden oluşacak. Gezici mahkemeler olacak. Üyeler TBMM'den seçilecek. 3 Kişiden 1 Kişi başkan olacak. Mahkemeler sadece firariliğe değil, vatan hainliği konularına da bakacak. Vermiş olduğu kararlar derhal uygulanacak. Milli mücadelenenin hukuksal yapısı oluşturulmaya başlandı. 8 Mahkeme kuruldu. Eskişehir Kütahya savaşından sonra yayınlanan Tekalifi Milliye emirlerini uygulamak ve asker kaçaklarının önüne geçmek için yine İstiklal Mahkemeleri kuruldu. Bu mahkemeler savaşın sonuna kadar görev yaptı.

Güney Cephesi

30 Ekim'de anlaşma imzalandıktan sonra İngilizler Musul'u işgal etti. Arkasından Kilis, Antep, Urfa, Maraş'ı işgal ettiler. İşgali yaparken halkın direnişini kırmak için halka önderlik edebilecek kişileri tutukladılar. 15 Eylül'de İngilizler ve Fransızlar masaya oturdular. Suriye Fransa'ya, Irak İngiltere'ye bırakılıyordu. İngilizlerin boşalttığı topraklara Fransızlar geldi. İlk mücadele Maraş'ta başladı. Müslümanlara yapılan hareketler halkı harekete geçirdi. Maraş ve Urfa başarıyla savunuldu. Fransızlar iki ateş arasında kalmıştı zira Araplar Faysal ile birlikte Fransızlara karşı ayaklanmıştı. Mustafa Kemal, Faysal'a birlikte hareket edelim dediyse de Faysal buna yanaşmadı. Antep savunması yapılırken Fransızlar TBMM'den geçici bir ateşkes ister. Mustafa Kemal hemen yapılmasını söyler. Mustafa Kemal bu davranışıyla hem zaman kazanmak hem de meclisi tanıtmak ister. Antep savunması 9 ay sürdü ve sonunda halk teslim oldu. Fransızlar burada çok kalamadılar, tercih noktasına geldiler. Sakarya savaşından sonra Ankara Anlaşması imzalandı ve Fransızlar, İngilizleri yalnız bıraktılar. Güneyde Türk ordusu ile Fransız ordusunun çatışması kimin işine yarıyor'u sorguladı Fransa.

Doğu Cephesi

Brest Litovsk ile Rusya kaybettiğimiz toprakları geri verdi. Padişah buralarda plebisit yaptı. Halkın çoğunluğu Osmanlı'yı istedi. Mondros ile 1914 sınırlarına çekilmeyi kabul etti Osmanlı. Burada bir otorite boşluğu doğdu. Kars İslam Şurası oluştu. İngiltere ise Ermeniler lehine orayı işgal etti. Kazım Karabekir taaruz istediyse de böyle bir taaruz yapılırsa Ermeni katliamı olarak lanse edilir diye yapılmadı. Karabekir Paşa 15.Kolorduyla taaruzu sonradan yaptı. Bu toprakları geri aldı. Gümrü anlaşmasından sonra sukunet sağlanmadı. Moskova Anlaşmasına kadar bu durum sürdü. Bu anlaşmaya göre, Batum Gürcistan'a dolayısıyla sovyetlere bırakılıyordu. Batum limanından Türkler geniş haklarla yararlanacaklar. Ardahan ve Kars Türkiye'de kalıyordu. Buradaki savaşlar sona erince birlikler batı'ya kaydıralacaktı.

Gümrü Antlaşması

Rusya'nın durumundan yararlanarak kendi devletlerini kuran Ermeniler ve Gürcüler, Wilson İlkeleri'ni kendilerine göre yorumlayarak, Doğu Anadolu'nun kendilerine verilmesini istemişlerdi. Mondros Ateşkes Antlaşması'ndan sonra, Osmanlı Orduları önce Kafkasları ardından Doğu Anadolu'nun sınır bölgelerini boşalttılar. Türk birliklerinin çekilmesinden sonra işgal hareketlerini hızlandıran Ermeniler, yerli Müslüman halka insanlık dışı davranışlarda bulundular. Bunun üzerine Büyük Millet Meclisi Hükümeti, Ermenilere savaş açtı. TBMM, Mondros Mütarekesi kararı gereği boşaltılan Kars, Artvin ve Ardahan'ın tekrar geri alınması için gereğinin yapılması yolunda ayrıca yetki verdi. 15. Kolordu Komutanı Kazım Karabekir komutasındaki Türk Birlikleri. 28 Eylül 1920'de taarruza geçti. 29 Eylül'de Sarıkamış'ı, 30 Ekim'de Kars'ı, 7 Kasım'da Gümrü'yü geri aldı. Ermeniler barış istedi. Görüşmelerde TBMM'ini Kazım Karabekir, Erzurum Milletvekili Süleyman Necati Bey, Erzurum Valisi Hamit Bey, Ermenistan'ı ise Başbakan Aleksandr Katisyan ve beraberindekiler temsil etti.

2-3 Aralık gecesi imzalanan Gümrü Antlaşması şöyleydi:
Kars ve yöresi Türkiye'ye geri verilecek;
Ermenistan'ın Türkiye'ye karşı diğer devletlerle yaptığı tüm antlaşmalar kaldırılacak;
Aras Nehri Çıldır Gölüne kadar uzanan hat Doğu sınırı olarak çizilecek, Sevr antlaşmasını ve Türkiye çıkarlarına uygun olmayan antlaşmaları Ermenistan hükümeti de kabul etmeyecek; Türkiye'deki Ermenilerle, Ermenistan'daki Müslümanların diğer yurttaşlar gibi eşit haklardan yararlanacak;
İki ülke arasında en erken vakitte diplomatik ilişkiler, telgraf ve telefon ulaşımları kurulacak;
Türk koruyuculuğu altında yerel özerklik verilecek olan İtur ve Nahçıvan illeri kendi kaderlerini kendileri tayin edecekler;
Ermenistan saldırıya uğrar ve yardım isterse, Türkiye ona askeri yardım da bulunacak;
Ermenistan silah ithal etmeyecek;
Her iki taraf birbirinden savaş ödeneği istemeyecek;
Türk ordusu, Ermeni ordusu Antlaşmada saptanan sayıya indirildiği taktirde Ermeni topraklarını boşaltacaktır.

Gümrü Antlaşması'nın imzalanmasından bir gün sonra, Ermenistan Cumhuriyeti Kızılordu'nun işgaline uğradı ve Erivan'da Sovyet Ermeni Cumhuriyeti kuruldu. Sovyet Ermenistan Cumhuriyeti'nin kurulması ile Gümrü Antlaşması'nın onaylanması askıya alınmış, antlaşmanın yürürlüğe girmesi mümkün olmamıştır. Doğu Cephesi'nde kazanılan zafer doğu sınırlarının belirlenmesinde yararlı olmuş, önce 16 Mart 1921 Moskova Antlaşması, daha sonra 13 Ekim 1921 Kars Antlaşması ile ufak değişikliklerle Türkiye ile Ermenistan arasındaki sınır belirlenmiştir. Gümrü Antlaşması, TBMM'nin imzaladığı ilk antlaşma olmasından dolayı önemlidir.

Batı Cephesi

Yunanlılar Uşak'a kadar geldi, Bursa'ya girdiler. Mustafa Kemal, Kuvayı Milliye ile Yunan Birliklerinin durdurulmasının güç olduğunu, düzenli orduyla başarıya ulaşılabilir dedi. Düzenli ordunun kurulma aşamasında Çerkez Ethem sıkıntısıyla karşılaşıldı. Yunanlılar Uşak'a doğru ilerlerken ordusunun bir kısmı Gediz'deydi. Merkez ile Gediz arasında bir kopuş vardır. Çerkez Ethem Kuvayı Seyyare'nin başında Ali Fuat ise Milis kuvvetlerin başındadır. İkisi Gediz'deki bu birliğe saldırmak için İsmet Paşa'dan izin isterler. İsmet Paşa izin vermez. İkna olsalar dahi 3 gün sonra taaruz kararı verdiler. Sonuç başarısızdı. Yaptıkları açıklamalarda Çerkez Ethem subaylara suç attı, Ali Fuat ise Çerkez Ethem'i suçladı. Mustafa Kemal orada bir otorite boşluğu görmüştür. Ali Fuat'ı Ankara'ya çağırıp, Moskova'ya elçi olarak gönderdi. Batı cephesi ikiye bölündü. Kuzeye İsmet Paşa, Güneye Refet Paşa komutan olarak atandı. Düzenli ordunun oluşturulmasında Kuvayı milliye içerisinde suç işlememiş ve yaşça uygun olanlar orduya alınacak, suç işleyenler ve yaşları uygun olmayanlar tasfiye edilecek. Demirci Mehmet Efe ve Çerkes Ethem buna karşı çıkar. Efe, Refet Bey'in emrine girecektir. Efenin adamlarından Konya'da atlı müfreze birliği oluşturulacaktır ve başında Efe olacaktır. Efe ilk başta kabul eder sonra karar değiştirir. Refet Paşa, Efeyle görüşür ve Çerkez Ethem'le yazıştığını anladı. Çerkez Ethem Efeyi isyana teşvik eder. Refet Bey, Efe'nin isyanını kolaylıkla bastırdı.

Çerkez Ethem İsmet Paşa'nın emri altına girmek istemez. Mustafa Kemal son ana kadar Çerkez Ethem'i kazanmaya çalışır fakat başarılı olamaz. En sonunda milletvekili abisine Eskişehir'de "Ethem isyan etmiştir ve gerekeni yapılacaktır" demiştir.

Yunanlılar da boş durmaz. Bu sırada Kral tekrardan tahta oturur. Fakat Kral, barış yerine İngiltere'yle harekete devam etti.

İnönü savaşıyla ilk sınavını başarıyla verdi düzenli ordu.

Bu sırada Londra'da bir konfreans toplanır. İstanbul hükümeti çağrıldı, Ankara gitmedi. İtalya İngiltere'yi ikna ederek TBMM'yi davet ettirdi. Bekir Sami Bey Londra'ya gitti. Sevr'i yumuşatarak kabul ettirmeye çalıştılar. Mustafa Kemal hukuksal olarak tanınmak istediği için katılmak istedi Londra'ya. Barış yanlısı olduğunu ve Misakı Milli'yi tanıtmak ister. Bekir Sami TBMM'nin haberi olmadan üç devletle anlaşma imzalar. İngiltere ile esir değişimi, Fransa ile güneydeki çatışmaların son bulması ve ticari ayrıcalıklar verilmesi, İtalya ile de çatışmalar son bulacak ve başta İzmir olmak üzere ticari ayrıcalıklar verilecekti. Fakat TBMM bunları onaylamadı.

Moskova Anlaşması

Doğu Anadolu'da bir Ermeni devleti kurmak istedikleri için Sovyetlerle bir türlü bir araya gelinemedi. Sovyet Rusya içeride devrim karşıtlarıyla iç savaş yaşıyordu ve Polonya'ya karşı savaşıyordu. Sovyetler yeni bir devlet olduğunu belirtmek için Çarlık Rusya'sının borçlarını ödemeyeceğini söyledi. İngiltere de ambargo uyguladı. Türkiye Londra'ya davet edilince Sovyetler Türklerin emperyalistlerle anlaşacağını düşündü. Fakat görüşmeler olumsuz sonuçlanınca 16 Mart 1920'de Moskova Anlaşması imzalandı. Bu anlaşmaya göre; İki tarafın tanımadığı bi anlaşma iki taraf da tanımayacaktı. Daha önce Osmanlı ile Çarlık Rusya'sı arasındaki anlaşmalar geçersiz sayılacaktı.(İki taraf da yeni bir devlet olduğunu belirtiyor) Kapitülasyonlar kalkacak, Misak-ı Milli kabul olunuyor, esirler bırakılacak ve Batum Gürcistan'a bırakılacak. Boğazlar rejiminin belirlenmesi için Karadeniz'de sınırı olan ülkeler bir araya gelip görüşme yapacaklar.

İkinci İnönü Savaşı

Londra'da görüşmeler devam ederken Yunanlılar boş durmayıp, konferansın sonucunu beklemeden taaruz kararı aldılar. Zira 1. İnönü'de tam güçle saldırmadıklarını söyleyen Yunanlılar, Londra'da bir anlaşmanın sağlanmasını istemiyorlardı. Sevr'den daha ağır bir anlaşma imzalatabilecek güçte olduklarını düşünüyorlardı. Trakya'dan bazı birliklerini Anadolu'ya sevk ettiler. Bazı komutanlar Karadeniz'den iki Yunan tümeninin Anadolu'ya getirip iki ateş altına alınmasını önerdi. Fakat bu işlem çok pahalı olacağı için bu durumdan vazgeçtiler fakat Anadolu'da güçlü bir askeri güce ulaştılar. Tbmm'de ise sıkıntılar var. Cephe gerisinde 25.000 kişilik pontus çeteleri, koçkiri ayaklanması vardı. Orduda hastalıklar vardı, soğuktan dolayı 9.000'den fazla asker kaybedilmişti. Ulus yoksul olmasına rağmen askere yardımda bulundu. Perişan bir Türk ordusunun karşısında güçlü ve İngiliz desteği almış bir Yunan ordusu vardı. Yunan taaruzu başladı ve Metristepe Yunanlılara geçti. Refet Paşa, Tbmm'ye haber göndererek İsmet Paşa'ya destek gönderilmesini istedi fakat aslında Afyon Yunanlılar tarafından işgal edilmişti, bunun farkına varamadı. Subayların en önde savaşı kabul etmesi ve insan üstü bir gayretle Yunanlılar dağılıp geri çekilmeye başladı. Geri çekilen Yunanlılar takip edildi ve Aslıhanlar'da bir çarppışma daha oldu. Afyon'u boşalttı Yunanlılar. Takip Uşak'a kadar devam etti fakat ileri gidilemedi. Orada cephe gerisinde savaşa katılmamış Yunan gücü olduğu için takibe devam edilmedi. Savaşın kazanılması ile birlikte Mustafa Kemal, İsmet Paşa'ya "Dünya tarihinde sizin üstlendiğiniz görevi üstlenebilecek komutan sayısı çok azdır. Siz bu işi başarıyla yerine getirdiniz. Siz sadece düşmanı değil, ulusun makus talihini de yendiniz." telgrafını çeker. Orduya ve TBMM'ye güven arttı. Milli mücadele ruhu pekişmiş oldu. İstanbul hükümetinde ise veliaht savaşa katılmak istedi fakat Atatürk kabul etmedi. Fransız basınında Türklerin kabul edilmesi gerektiği, Edirne ve İzmir'i Türklere verilmesi gerektiği yazıyordu.

Eskişehir-Kütahya Savaşı

Her iki taraf da düzenlemeler de bulundu. Yunanlılar askeri birliklerini artırdılar. Tbmm silah almak için uğraştı fakat yeterli para olmadığı için alamadı. Yunanlılar taaruza geçince Türk ordusu adım adım geri çekilmek zorunda kaldı. Ciddi bir yıpranma söz konusuydu. Tekrardan düzelmek için zamana ihtiyaç vardı. Mustafa Kemal, İsmet Paşa'ya Sakarya'nın doğusuna geçmesini, orduyu tekrardan düzene sokmasını ve uygun zamanda yeniden taaruza geçebileceğini söyledi. Fakat bunun yapılması ciddi anlamda toprak kaybına sebep oluyordu. Ordu Sakarya'nın doğusuna çekildi. Eskişehir Kütahya Afyon Yunanlıların kontrolüne geçti. Asker kaçağı sayısı 40.000 ulaştı. Güven sarsıldı, asayiş bozuldu. Tekrardan İstiklal Mahkemeleri kurulma kararı alındı. Muhalifler de ordunun başına Mustafa Kemal'in geçmesini istiyordu. Ordunun işi bitti, Mustafa Kemal ordunun başına geçse de ordu toplanamaz ve böylece Mustafa Kemal'den kurtulabiliriz diye düşünüyorlardı. Bu sayede yerine Enver Paşa gelebilirdi. Mustafa Kemal Başkomutan olarak ordunun başına geçti TBMM'nin tüm yetkilerini üzerine almak kaydıyla. Bu yetkilerinin süresinin de üç ay olacağını söyleyerek demokrasi yanlısı olduğunu ve ulus egemenliğine dayanan bir yönetimi desteklediğini belirtti. Mustafa Kemal bu sürede Tekalifi Milliye emirlerini yayınladı; Her ilçede bir tekalifi milliye komisyonu kurulacak, her evden bir çamaşır çarık çorap tekalifi milliye komisyonuna verilecek, her türlü bakliyatın bir kısmı verilecek, her türlü terk edilmiş ve ordunun işine yarayabilecek malzeme verilecek, silah ve ordunun işine yarayabilecek aletler verilecek, motorlu taşıtları olanlar ayda bir kez askeri malzeme taşıyacak, binek hayvanları olanların yüzde yirmisi ordunun hizmetinde olacak, zanaatkarlar tekalifi milliye komisyonunun emrine girecek.

Sakarya Savaşı (Subaylar Savaşı)

Yunanlıların Ankara'ya kadar gideceği konuşuluyordu. Fakat bazı gerçekçi komutanlar Türklerin henüz yenilmediğini söylüyorlardı. Bunun için bir imha savaşı yapılmasının gerektiğini söylediler. Mustafa Kemal başkomutan olarak orduyu doğu batı uzantısında düzenledi. Ordunun sırtını Karadenize yasladı. Bu durum Ankara'nın önünün açılmasını sağladı. Fakat bu taktikti. Yunanlılar ise bu oyuna gelmeyip ordunun batısından taaruza geçtiler. Zaman zaman Türk ordusunda geri çekilmeler oldu. Çetin bir direnme oldu. Mustafa Kemal attan düşüp kaburgalarını kırdı. Çözülmeleri görünce Mustafa Kemal "Hattı müdafa yoktur, sathı müdafa vardır. O satıh bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı yurttaşın kanıyla ıslanmadıkça terk edilemez." emrini verdi. Bu tarihi emir başarıyı da getirdi ve Yunan birlikleri çekilmeye başladı. Sakarya Savaşı bir dönüm noktasıydı. Türkler artık savunmadan saldırıya geçecekti. Orduya, Mustafa Kemal'e olan güven sarsılmayacak düzende sağlandı. 40.000 olan asker kaçağı sayısı 3.000'e kadar düştü, Mustafa Kemal'e gazilik ve mareşellik rütbeleri verildi, Yunanlara güven kalmadı ve İngilizler Yunanlıları desteklemeyeceğini belirtti. Kafkas devletleri ile Kars Anlaşması imzalandı, doğu sınırı çizildi. Ukrayna ile dostluk anlaşması imzalandı ve İngiltere ile eşit şekilde bir esir değişimi anlaşması imzalandı.

Ankara Anlaşması

İkinci İnönü Savaşından sonra Fransızlar Türklerin bağımsızlık savaşını görmüştü. Fransız kamuoyunda buna dair haberler çıkmaya başlamıştı. Fransızlar Anadolu'dan çekilirken İngiltere'den de intikam almak istiyordu. Versay Fransızları tatmin etmedi. İngilizler kıta avrupasında Almanya ile Fransa'yı dengelemek ister. Arkasında güçlü bir ülke bırakmak istemez. Suriye mandaterliği tehlikeye girmeye başlamıştı Fransa'nın. Bir an önce Türklerle anlaşma yapılmak istendi. 20 Ekim 1921 tarihinde imzalandı. Fransa ile Tbmm arasındaki savaş son bulacaktır. Fransa Misak-ı Milli'yi tanıyacak. Bugünki Suriye sınırı çizildi Hatay dışında. Berlin Bağdat hattının Suriye kısmından Türkiye yararlanabilecek. Antakya Fransız mandaterliğine bırakılacak. Özerk bir yapısı olup Türk bayrağı olup, Türkçe resmi dil olacak. Çizilen hattın güneyinde Fransızlar olacak, Kuzeyinde Türkler olacak. Güneydeki bazı silahlar hibe yoluyla bazıları ucuza alındı. Ceber kalesi Türkler tarafından savunulacaktı.

Türk- Sovyet ilişkileri

Çarlık Rusyası ile Osmanlı'nın son dönemlerinde ciddi sıkıntılar yaşanmıştı. Rusya, Osmanlı için hasta adam demekte ve mirasının paylaşılması gerekli olduğunu söylemekteydi. Osmanlı konusunu Şark meselesi olarak isimlendirmişti. Mirasının paylaşılması için 19. yüzyıl boyunca Avusturya ile sürekli olarak Osmanlı'ya savaş ilan etti. 20. yüzyılda ise bu amaçları gerçekleştirmek için dünya savaşına girdi. Savaş sırasında yapılan gizli anlaşmalarla hem boğazları hem de doğu anadoluyu ele geçirdi. Sıcak denizlere ulaşmak isteyen bir Rusya vardı. Fakat planlar Çarlık isteği doğrultusunda gitmedi. 1917'de Rusya'da ihtilal çıktı. Sovyet Rusya gizli anlaşmaları açıkladı, barış yanlısı olduğunu söyledi. Her iki devletin ortak düşmanı olarak emperyalizm belirleniyordu. Sovyet Rusya Türklerin kurtuluş savaşını destekliyordu fakat onları sovyetleştirmek istiyordu. Sovyetlerle Türkler arasındaki ilişki bir türlü kurulamadı. Sovyetler doğu anadoluda bir Ermeni devleti kurmak istiyordu. Sovyet Rusya Bakü petrollerini almak istiyordu. Eski savaş taraftarlarıyla bir iç savaş ve Polonya ile bir dış savaş yaşıyordu. Sovyetlerin Çarlık Rusyası dönemi borçlarını ödemeyeceğini açıklaması üzerine İngiltere ekonomik ambargo uyguladı. Rusya daha sonrasında İngiltere ile anlaştı ve rahatladı. Bundan sonra Türkiye ile daha rahat ilişkiler kurdu ve Moskova imzalandı. Sovyetler ile Lozan'a kadar iyi ilişkiler sürdürüldü. Sovyetlerin sunduğu boğazlar tezini savunurken Lozan'da avrupalı devletlerin de boğazlar tezinin düşünülebilir olduğunu söyleyince Rusya küstürüldü. 1925'e kadar Sovyetlerle soğuk bir dönem yaşandı. 1925'te Milletler Cemiyeti Musul ile ilgili kararını açıkladı. Bu kararın açıklanmasından bir gün sonra Paris'te Rusya ile Türkiye masaya oturdu ve 1925 dostluk – tarafsızlık – saldırmazlık anlaşması imzalandı. Hitler ile Stalin'in anlaştığı tarihe kadar dostluk içerisinde bir politika izlendi.

Osmanlı Son Dönem Dış Politikası

Osmanlı büyük toprak kayıpları yaşadığı için denge politikasına geçti ve büyük devletlerin yardımı ile ayakta kalabileceğine inandı. Tam bağımsızlıktan uzak bir dış politika izledi. İlk başta Fransa'ya karşı İngiltere'yi sonrasında Rusya'ya karşı İngiltere ve Fransa'yı kullandı. 77-78 (93 Harbi) Osmanlı – Rus savaşında Osmanlı çok kısa süre içerisinde perişan olması İngiltere'nin Osmanlı üzerindeki bütünlüğü koruma politikasını değiştirmeye sebep oldu. Daha öncesinde 1869'da Süveyş Kanalı'nın açılması da etkili oldu. İngiltere kendi sömürge yollarını kendisi güvence altına almak için önce Kıbrıs'ı 1878 ardından 1882'de Mısır'ı işgal etti. Bundan sonra Osmanlı, Almanya ile yakınlaşmaya başladı. Bismarck'ın görevden gidip yerine 2. Willeim'ın gelmesi ve onun Doğuya Doğru sloganıyla Osmanlı'yı kendisine hayat alanı olarak belirlemesi Osmanlı – Alman yakınlaşmasını sağladı. İngiltere'nin boşalttığı yeri Almanya doldurdu. Fakat tam bağımsızlıktan uzak politika devam etti. Çoğu siyasinin atanması, görevden alınması gibi önemli devlet işlerinde dış devletlerin etkisi çoktu. Mondros'tan sonra Osmanlı tamamen teslimiyetçi bir politika izledi. Padişah ve Damat Ferit İngiliz Muhipler Cemiyeti'ne destek verdi. İstanbul hükümetinde, İngiltere'nin mandaterliği altında bir devlet düşüncesi vardı. Mustafa Kemal ise Osmanlı'nın bu politikalarını benimsemiyordu. "Osmanlı, padişah, saltanat, hükümet bunlar anlamı kalmamış kavramlardı. Kimin ve neyin dokunulmazlığı? Bu şartlar altında tek bir kurtuluş yolu vardır o da ulus egemenliğine dayanan tam bağımsız bir Türk devleti kurulması."

Örgütlenme

Yerel, bölgesel, ulusal gelişmeleri göz önünde bulundurarak Osmanlı'dan özerkleşme nasıl sağlandı? Milli mücadele dönemindeki dış politikadaki temel hedefleri belirleyiniz?

Yerel, bölgesel, ulusal gelişmeleri göz önünde bulundurarak dış politikayı belirleyiniz?

Yerel örgütlenmede müdafai hukuk cemiyetleri Osmanlı ile bağlılığa devam ediyordu. Herkes kendi bölgesini kurtarmak için çalışıyordu. Amaç bölgeyi düşman işgalinden kurtarmaktı.
Bölgesel örgütlenmede Amasya ve Erzurum kongrelerine bakabiliriz. Amasya'da Osmanlı'nın görevini yapmadığı, bu durumun ulusu yok gibi gösterdiği ve ulusun bağımsızlığının yine ulusun azim ve kararı ile kurtarılacağından bahsediliyordu. Erzurum'da tam bağımsızlık ve devletleşmeden bahsediliyor. Asla Hristiyan unsurlara taviz verilmeyeceğinden ve kapitülasyonvari şeylere izin verilmeyeceğine vurgu yapılıyor. Tam bağımsızlıktan bahsediliyor.

Tbmm döneminde dış politika

Londra'ya çağırılan Tbmm hükümeti, meclisi ve misakı milliyi tanıtmak için Londra'ya gitti. Bekir Sami Bey'in tam bağımsızlığa karşı çıkan anlaşmaları imzalamasıyla Tbmm anlaşmaları onaylamadı. Tam bağımsızlık esasında ilerliyordu Tbmm. Sonrasında Türkiye Sovyetlerle ilişkiler kurmaya başladı. Bu ilişkiler kurulurken iki tarafın birbiriyle doğal müttefik olduğundan bahsediliyordu. Türkiye ise toprak bütünlüğü ve tam bağımsızlık konusunda gayet kararlı adımlar izledi. Mustafa Kemal Samsun'a çıktığından beri Sovyetlere sürekli elçiler gönderdi. Sovyetler ise doğuda bir Ermeni devleti kurmak istiyordu. Fakat Tbmm hükümeti ise bu devleti kurdurarak tam bağımsızlıktan ödün vermeyeceğiz ve bu şartlar altında anlaşılmayacağını söyledi. Sonrasında Ruslar Türkiye'yi sovyetleştirebilir miyiz ve dolayısıyla tüm İslam dünyasını sovyetleştirebilir miyizi düşünmeye başladı. Fakat Tbmm yine tam bağımsızlığı kabul edildiği takdirde görüşüleceğini her seferinde belirtti. Bakü'de yapılan Enternasyonal'de "Başında Mustafa Kemal'in bulunduğu bir hareketin komunist bir hareket olmadığını biliyoruz. Emperyalizme karşı yapılan her türlü hareketi destekleyeceğiz." dediler ve bundan sonra Ruslarla Moskova anlaşması imzalandı.

Türk – Fransız ilişkileri

Türk – Fransız ilişkileri Kanuni döneminden başlar. Kapitülasyonlarla başlayan ilişkiler dostane biçimde gerçekleşmiştir. Bu durum Napolyon'un Mısır Seferine kadar sürmüştür. 19. Yüzyılda Fransa, İngiltere'nin dümen suyunda politika izler Osmanlıya karşı. 1854 Kırım Savaşında İngiltere ile birlikte Fransa da Rusya'ya karşı savaşa dahil olmuştur. Bu süreç içerisinde de Fransa sürekli olarak ekonomik kazanımlar elde etti. Duyuni umumiye içerisinde en fazla hisse Fransa'ya aitti. Fransa, Osmanlı'nın Kuzey Afrika'daki topraklarını işgal etmeye başladı. Önce Cezayir, Tunus, Fas işgal edildi. Birinci Dünya Savaşı sırasında yapılan gizli anlaşmalar ile Osmanlı'dan ciddi anlamda toprak kazanımları elde etti Fransa. Mondros sonrasında İngiltere ve Fransa tekrardan Osmanlı meselesini görüşmek için masaya oturdular. Fransa'ya Suriye mandaterliği verildi. İngiltere işgal etmiş olduğu Antep, Urfa, Maraş'ı Fransa'ya bıraktı. Fransızlar Ermenilerle birlikte hareket etmiş ama güçlü bir direnişle karşılaşıp bu bölgelerden atıldı. İngilizlere karşı Fransız kamuoyunda bir tepki oluşmaya başladı. Fransa'nın başında Clemanceu'dan sonra barışçıl bir siyasetçi olan Briand vardı. Anadoludaki hareket Fransız kamuoyunda ulusalcı hareketler biçiminde algılanmaya başladı. İkinci İnönü savaşından sonra anlaşma zemini hazırlandı. Franklin Anadolu'ya geldi. Görüşmeler olumlu geçti fakat Kütahya – Eskişehir savaşı çıktı. Türkiye kaybedince Fransa bekleme kararı aldı. Sakarya Savaşından sonra Fransa kesin olarak Anadolu'da yeni bir devletin kurulacağını kabullendi ve masaya oturdular. 20 Ekim 1921 tarihinde Ankara Anlaşması imzalandı. Bu anlaşmaya göre bugünküne yakın bir biçimde Suriye sınırı çiziliyordu, Hatay dışında. Bu sınırın güneyine Fransızlar, kuzeyine Türkler geçiyordu. Fransa Misak-ı Milli'yi tanıyordu. İskenderun'a özerklik verilecek, Türkçe kullanılacak, bayrak Türk bayrağı olacaktı. Berlin – Bağdat'da Fransa'nın elinde kalan Suriye bölümünden Türkiye de yararlanabilecekti. Ceber Kalesi Türk toprağı olarak sayılacaktı. Bu anlaşmadan sonra Fransa bölgeyi terk etti. Silahlarının bir kısmını hibe olarak ve ucuz yollarla Tbmm aldı.

Türk – İtalyan İlişkileri

İtalya 1870'lerde siyasi birliğini tamamladıktan sonra sömürgecilik yarışına başladı. Almanya'dan destek alarak Trablusgarp'ı alabileceğini düşündü. Almanya bu işgale ses çıkarmaz zira İtalya'yı yanında tutmak istiyordu. Trablusgarp savaşı çıktı. Almanlar araya girerek Uşi Anlaşması imzalandı. İtalya ilk başta üçlü ittifakta olmasına rağmen savaşın başlamasından iki gün sonra tarafsızlığını ilan etti. İngiltere İtalya'yı tatmin edecek vaatlerde bulundu. Gizli anlaşmalardan biri olan Londra anlaşması ile İzmir ve çevresi İtalyanlara bırakılıyordu. Ayrıca Trablus ve Eritre'de topraklarını genişletme imkanı da sağlanıyordu. İtilaf devletlerinin kendi aralarında tekrardan toprak paylaşımı yapması ve İtalya'nın bundan haberdar edilmemesi İtalya'yı kızdırdı. Daha fazla pay istedi. Saint Jean de Maurienne anlaşması imzalandı. Antalya-Konya çevresi İtalyanlara verildi. Fakat Rusya'da ihtilal çıktığı için bu anlaşmaya imza atamadı. Paris Barış Konferansında İtalyanlar bu durumu öğrendi. Kuş Adası ve Antalya İtalyanlar tarafından işgal edildi. İtalya yumuşak bir işgal politikası izledi. İşgal ettiği yerdeki halka iyi davrandılar. Dispanser ve hastaneler açtılar. Anadolu hareketine destek olmaya çalıştılar. İzmir'in işgalini 20 gün öncesinden haber verdiler. İstiklal Mahkemelerinin kendi bölgelerinde çalışmalarına izin verdiler. Antalya limanından Tbmm'nin yararlanmasına izin verdiler. İtalya'nın bunları yapmasının tek sebebi ticari ayrıcalıklar elde etmek istemesiydi. Kont Sforzo barışçı bir siyasetçiydi. Türk kurtuluş savaşının silahla olamayacağını öngörmüştü. Yunanlılara isteklerinin Türkler tarafından kabul edilmeyeceğini söylüyordu. Anadolu'da Yunan isteklerini kabul ettirecek herhangi güçlü bir hükümetin olmadığını söylüyordu. Bu sırada İtalya'da yoksulluk baş gösterdi. Bu adım adım faşizmi doğrudu. Mussolini başa geldi. Lozan'da İngiltere'nin yanında yer aldı.

Türk – Amerikan İlişkileri

19. Yüzyılın başından itibaren Osmanlı ile Amerika arasında misyonerlik çerçevesi içerisinde kültürel bir ilişki vardı. Amerikanlar okullar açmaya başladı. Amerikanlar Ermenileri destekliyordu. Siyasi olarak ilk defa Birinci Dünya Savaşında karşılaştık. Wilson ilkelerinde Türklerin nüfus olarak üstün olduğu yerlerde kendi devletlerini kurabileceğinden bahsediliyordu. Boğazların güvenliği sağlanması durumunda ulaşıma açılmasından bahsediliyordu. Amerika, Avrupa siyaseti karşısında kısa sürede yenildi. Paris'te İngiltere'nin her dediğini yapan bir Amerika vardı. Türkiye ve Ermeni mandaterliği'ne ilk etapta sıcak baktı Amerika. Bölgede incelemeler yapmak için çeşitli diplomatları yolladı. Batı Anadolu'ya Amiral Bristol gönderildi. Yapılan incelemeler sonunda Türklerin burada nüfus olarak daha fazla olduğu, öldürmelerin sorumlusu Yunanlılar olduğu ve bölgeyi terk etmeleri gerektiği yazıyordu. Türkiye'yi son derece haklı çıkaran bir metindi. En kappsamlı inceleme General Harbourd tarafından yapıldı. Bu inceleme doğu anadolu'da Amerikan mandaterliğinde bir Ermeni devletinin kurulması maksadıyla yapılmıştı. Harbourdun raporunda Türklerin nüfus olarak üstün olduğu, Anadolu'nun harabe olduğu, Türklerin vatanları için savaştığı yazıyordu. Rapor Amerikan senatosunda ağır mali koşullar gerektirdiği için kabul edilmedi. Lozan ve sonrasında Amerika kendi kıta sorunlarına döndü.

Türk – İngiliz İlişkileri

İngiltere, Osmanlı toprak bütünlüğünü koruma politikası izliyordu. Fakat sonrasında toprakların paylaşılmasını istedi. Bundan öncesinde 1838 Balta Limanı anlaşması ile Osmanlı'yı yarı sömürge haline getirdi. Bundan sonraki Kırım savaşında ise Osmanlı'nın yanında oldu. Osmanlı, İngiltere güdümünde Islahat Fermanı yayınlamak zorunda kaldı. İngiltere, Osmanlı toprak bütünlüğünü korumaktan vazgeçince Osmanlı ile Almanya yakınlaştı. Birinci Dünya Savaşında yapılan gizli anlaşmalar ile İngiltere Osmanlı'nın orta doğu'daki topraklarının önemli kısmını eline geçirecekti. İngilere savaş boyunca çok hırpalandığı için tepkilere maruz kalma düşüncesiyle Yunanistan ve İstanbul hükümetini maşa olarak kullandı. İngiltere, Osmanlı'yı doğu milleti olarak görüyordu. Padişahı ele geçirdiği zaman halk da ele geçirilir düşüncesi vardı. Mondros imzalandıktan sonra anlaşma koşullarına uymayarak 15 Kasım'da Musul'u işgal etti. Arkasından Anadolu'nun birçok yerine asker çıkardı. Mebusan Meclisinin toplanması ve Misakı Milli'nin kabulunden sonra İstanbul'u işgal etti. Sakarya Savaşı'nın sonuna kadar Yunanlıları mali olarak destekledi. Türk ordusunun Büyük Taaruz'dan sonra Çanakkale'ye ilerlemesi üzerine İngiltere bölgenin tarafsız bölge olduğunu belirtti. Lord George gerekirse Türklerle savaşılması gerektiğini belirtti. Türkler ve İngiliz askerleri karşı karşıya geldi. Bu sırada İngiltere kimden yardım istediyse alamadı. Yoğun bir diplomasi trafiğinin ardından Mudanya Ateşkesi imzalandı.

Türk – Yunan İlişkileri

Fatih Sultan Mehmet zamanında İstanbul fethedilince Rum Patrikhanesi dini işler bakımından serbest bırakılmıştır. Fransız İhtilali'nin ardından Sırplar ve Yunanlılar isyanlara başlıyorlar. 1821 Mora isyanı çıkıyor ve Mehmet Ali paşa tarafından isyan bastırılıyor. Bundan sonra Navarin'de donanma yakıldı. Edirne Anlaşmasıyla Yunanistan bağımsızlığını ilan eder. 1897'de Osmanlı'ya savaş ilan edip Yunanistan yenilir. Atina'ya kadar giren Osmanlı kazandığı savaşı masa başında kaybediyor. Balkan savaşları ile ciddi topraklar kazanıyor Yunanistan. 1917 yılında Birinci Dünya Savaşına giriyor. Batı Anadolu toprakları vaadediliyor. 15 Mayıs'ta İzmir'i işgal etti ve adım adım Anadolu'yu işgal ettiler. Sakarya Savaşı'ndan sonra savunmaya geçtiler.

Büyük Taarruz

1919 – 1923 yılları arası siyasi olarak ikiye ayrılır; Kuvay-ı Milliye dönemi ve TBMM dönemi. Askeri olarak da üçe ayrılır; a) Oyalama b) Strateji c) Taarruz
Oyalama dönemi Kuvay-ı Milliye dönemidir. Birinci İnönü Savaşına kadar oyalama dönemidir. Uluslaşma bilinci oluştu. Birinci İnönü ile Sakarya Savaşı arası dönemine strateji dönemi denir. Düzenli ordu kuruldu, devlet temellendirilmeye çalıştı ve iç güvenlik sağlanmaya çalışıldı. Sakarya'dan sonrası ile taarruz dönemidir.

Sakarya savaşından sonra Mustafa Kemal, İsmet Paşa'ya taarruz emri vermiştir. Fakat İsmet Paşa 10 gün yeterli görmez. İsmet İnönü orduyu eğitti. Ordunun eksiklerinin giderilmesinin gerekli olduğu söylendi. Seferberliklerle asker sayısı artırılmaya çalışıldı.

Atatürk başkumandan olunca İstiklal Mahkemelerinin açılması, yerlerinin belirlenmesi Atatürk'ün istekleri doğrultusunda gerçekleşti. Beş İstiklal Mahkemesi kurulması planlandı. Bu mahkemeler Pontus (Samsun) sorunlarına, Tekalifi Milliye komisyonunun yolsuzluklarına, asker kaçakları, soygun, casusluk, bozgunculuk, düşmanla iş birliği, tecavüz gibi suçlara baktı. Vatana ihanet, bozgunculuk, tecavüz, casusluk gibi suçların cezası idamdı. Suç işlemeyen asker kaçaklarına dayak cezası veriliyordu.



Milli Mücadele Döneminin Mali Kaynakları

Osmanlı son dönemde ciddi olarak borçlanmıştı. Sanayi devriminin dışında kalmasından dolayı pek çok küçük atölyeler kapanmıştı. Tımar sistemi bozulmuş, vergiler düzenli olarak toplanamıyordu. Birinci Dünya Savaşından sonra nüfusun üretken kesimi askere alındı. Üretim düştü. Toprakların bir kısmı işgal altında ve nüfusun bu kısmından yararlanmak olanaksızdı. Anadolu'daki çorak arazilerden de ekonomik bir beklenti yoktu. Kongrelerin masrafları Müdafaai Hukuk grupları üstlendi. Sivas kongresi için gerekli olan para emekli bir binbaşı tarafından karşılandı. Tbmm açıldıktan sonra milletvekiller bekar hanlarında kaldılar. Askere çıkan karavana yemekler ile beslendiler. Moskova Anlaşmasından sonra Sovyetlerden ciddi miktarda yardımlar geldi. Buhara hükümeti destek verdi. Afganistan ve Hint müslümanlarından zaman zaman Tbmm'ye destek gelmiştir.

*

19 Mayıs 1919'dan itibaren Anadolu'da farklı bir oluşum meydana geliyordu. Ve bu devletleşecek bir oluşumdu. Bu yeni oluşumun temel ilkeleri (dinamikleri*) neler? Bu oluşumun lideri kim? Mustafa Kemal. Demek ki onun görüşlerine bakmamız gerekiyor. Mustafa Kemal'in görüşlerine bakarak tam bağımsızlığa ulaşıyoruz. Mustafa Kemal, Osmanlı'nın politikalarını benimsemiyordu. Osmanlı, padişah, halife, saltanat bunlar anlamsız kavramlardı. Tek çözüm yolu ulus egemenliğine dayanan tam bağımsız bir Türk devleti kurmak. Bunun için çalışmalar başlıyor. Örgütlenme aşamasında Müdafa-i Hukuk cemiyetlerini görüyoruz. Bölgesel olarak çalışmalarda bulunuyorlar. Mondros'tan sonra işgale karşı çıkmalar başlıyor. Bağımsızlıklarını korumak hukuksal veya askeri bir mücadelenin içerisindeler. Amasya'da ise Milletin bağımsızlığını yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır ifadesi ile bir bağımsızlık mücadelesinin verileceği belirtiliyordu. Erzurum'da ise kuruluş olarak bölgesel olsa da alınan kararlar bakımından ulusal bir kongre olmuştur. Ulusal bir bağımsızlıktan söz edilmiştir. Hristiyan azınlığa ulusal bütünlüğümüzü zedeleyecek haklar verilmeyecek maddesi vardı. Kapitülasyonlar kesin olarak kaldırılacak. Manda ve himaye kabul edilmeyecek. Tam bağımsızlıktan taviz verilmeyeceği Erzurum'da çok net bir biçimde gösterilmişti. Sivas'ta ise aynı hükümlerin genişletildiğini görüyoruz. Tbmm döneminde ise tamamen bir ulusallaşma söz konusudur. Birinci İnönü Savaşından sonra Londra Konferansına katılan Bekir Sami Bey'in bağımsızlığımızı zedeleyecek antlaşmaları imzalaması üzerine TBMM'nin bu antlaşmaları onaylamaması durumu özetler niteliktedir. Bundan sonra da Rusya ile yapılacak olan Moskova Antlaşması'na kadar tam bağımsızlıktan ödün vermemek için çok uğraşıldı. En sonunda Rusya ile masaya oturuldu. TBMM'nin Rusya'ya ne kadar ihtiyacı olsa da yeni kurulacak devletin politikalarından ödün vermemek için sürekli Rusya'nın yola gelinmesi beklendi. Sakarya Savaşı sonrasında Fransa ile, Ukrayna ile, İngiltere ile antlaşmalar yapıldı. Tüm bu antlaşmalarda da Türkiye dış politikada koyduğu değerler üzerinde durdu ve bunların ötesine geçilmesine asla izin vermedi.

Sakarya Savaşından sonra Mustafa Kemal, İsmet İnönü'ye 10 gün içerisinde ordunun ihtiyaçlarının temin edilmesini ve taaruza hazırlanılmasını istedi. Fakat İsmet Paşa 10 gün gibi bir sürenin yeterli olmadığını söyledi. Taaruz için karşıdaki ordudan iki – üç kat sayısal olarak fazla olunması, silah – cephane bakımından da üstün olması gerekir dedi ve ordunun ihtiyaçlarını karşılaması için beklenmesini istedi. Daha önce savaşlar Eskişehir bölgesinde yapılıyordu. Türkiye'nin askeri cephanesi, yığınakları o bölgedeydi. Savaş alanı değiştirilmişti. Afyon üzerinden bir taaruz gerçekleştirilecekti. Zira Eskişehir bölgesi savaş haline gelmişti. Bundan önceki savaşlar bu bölgede ve halkla birlikte yapılmıştı. Halk ordunun temel ihtiyaçlarını karşılıyordu ve yeni bir savaşı kaldıracak güçte değildi o yörenin halkı. Başka bir bölgeye geçme zorunluluğu ortaya çıkmıştı.



Bu gelişmeler yaşanırken Ankara Hükümeti, İtilaf Devletlerinin düşüncesini merak ederek görüşmek istedi. Yusuf Kemal önce İstanbul'a sonra Avrupa'ya gönderildi. Padişahla görüşüp birlikte hareket edilmesini söyleyecekti fakat İzzet Paşa'nın engellemeleri yüzünden görüşemedi. Yusuf Kemal Paris ve Londra'ya gitti. Çok başarılı olamasa da İtilaf Devletleri'nin düşüncelerini öğrendi. İngiltere üç noktada endişeleniyordu.

1) Türkiye yakında Yunan ordusuna karşı başarılı bir taaruz yapabilirdi. (Bu durumda Türklerin istediği bir anlaşma yapılacaktı.)
2) Türkiye'nin Rusya ile olan dostluğunun nereye kadar gelişeceği belli değildi.
3) Türkiye Irak'a askeri bir müdahale yapabilirdi zira Musul Misak-ı Milli sınırları içerisindeydi ve Türkiye'nin Elcezire Cephesinde askeri vardı.

Bu endişelerin gerçek olacağını düşünerek hızlı davranmak istiyorlardı. Barış önerisinden önce bir ateşkes önerisinde bulundular. Ateşkesde iki ordu arasında 10 km'lik bir koridor açılacağı, mütareke boyunca her iki taraf da güçlenmek adına bir hazırlık yapmayacak, bunun yapılıp yapılmadığını İngiltere kontrol edecekti. Ne kadar samimiyetsiz bir öneri olsa da Türkler bunun görüşülebilir olduğunu düşündü. Fakat ardından hemen barış önerisi geldi. Sevr anlaşmasını biraz yumuşatarak Türklere kabul ettirmek istediler.

1) İzmir ve Trakya, Tekirdağ Türklere – Edirne, Kırklareli, Babaeski Yunanlarda kalacak.
2) Doğu'da bir Ermeni yurdu kurulacak.
3) Türkiye'de askerlik mecbur olmayacak fakat ordu 55 binden 85 bine çıkarılacak.
4) Sevr'deki bazı ekonomik ve adli hükümler Türkiye lehine çevirilecek ve anlaşma kabul edildikten sonra İtilaf devletleri İstanbul'u terk edecekti.

Kabul edilmedi bu anlaşma. Tüm bu olaylar gelişirken Meclis'tede olaylar yaşanıyordu. Taarruz süresi uzadıkça Meclis'te sorunlar çıkıyordu. Malta Sürgünlerinin geri gelmesiyle Rauf Bey yeniden meclise geldi. Mustafa Kemal ile düşünceleri farklı olduğu için onu ekarte etmek istiyordu. Güçlenen muhalefet ordu neden bekliyor, ordu olduğu yerde çürütülüyor gibi söylemlerde buluduyordu. Mecliste bazı kişiler Sevri kabul etmek bazı kişiler Irak'a girmek istiyordu. Bu olaylar yaşanırken Mustafa Kemal'in başkomutanlık süresi bitti. Fakat yapılan gizli bir oturumda Mustafa Kemal yapılan çalışmalardan bahsetti, meclisi bilgilendirdi. Başkomutanlık süresi uzatıldı.

Yunanlılar ise Türk taarruzu gerçekleşmediği için Batı Anadolu'da İyonya Muhtariyeti'ni ilan ettiler. Ardından İstanbul'u işgal etmek için anadolu'da iki tümeni görevlendirdiler. İtilaf devletleri bu durumu protesto etti.

Tüm hazırlıklar tamamlanınca 26 Ağustos sabah 04.30'da taarruz başladı. 27 Ağustos'ta taarruz şiddetlendi. Zaman zaman çözülmeler oldu fakat önemli başarılar elde edildi. 30 Ağustos'ta Mustafa Kemal'in yönettiği Başkomutanlık Meydan Muharebesi yapıldı. Kısa süre içerisinde Yunanlılar dağıldı ve geri çekilmeye başladı. Mustafa Kemal tarihi " Ordular ilk hedefiniz Akdeniz'dir, İleri!" emrini verdi. Yunanlıların yeni bir cephe oluşturmasına izin verilmedi. 9 Eylül'de İzmir'e girildi. 11 Eylül'de Bursa ele geçirildi. 18 Eylül tarihine gelindiğinde Anadolu'da hiç Yunan askeri kalmadı. Fakat İstanbul henüz kurtarılamamıştı. Türk ordusu Marmara'ya ilerlemeye başladı. İngilizler Mondros ile tarafsız bölge oluşturmuştu. O bölgeye Türk askeri giremez, Mondros ihlal olur diyordu. Mustafa Kemal ise, siz daha ilk günden beri Mondros'u ihlal ediyorsunuz, böyle bir ateşkesi tanımadınız ben de bu ateşkesi zaten tanımadım ve üç yıldan beri bunun için savaşıyorum dedi. Bunun üzerine İngilizler, Türkler bölgeye girerse ateş edilmesi kararını aldı. Bu sırada diplomasi trafiğine başladı. İtalya ve Fransa ile görüştü, bölgenin korunmasını istedi. Zira oradaki üstünlüğü devam ettirebilmesi için çok az da olsa kazanım elde etmeliydi. Ama Fransa ve İtalya yardım etmedi ve o bölgedeki askerlerini çektiler. İngiltere sömürgelerinden yardım istedi ama olumsuz cevap aldı. Balkan devletlerinden yardım istedi yine hayır cevabı geldi. Bu sırada Türk ordusu tarafsız bölgeye girdi. İngiliz askeri ile Türk askeri göğüs göğüse geldi. Her iki taraf da sağduyulu davrandı. Türk askerinin silahı yere bakıyordu. General Harrington ordusuna Türkler ateş etmedikçe ateş etmeyin emrini verdi. Sonrasında İngiltere yalnız kaldığını görünce Türklerle savaşa razı olamadı ve ateşkese razı oldu.

Mudanya Ateşkesi

4 Ekim 1922'de İngiltere, Fransa, İtalya ve Türk temsilcileri Mudanya'da toplandı. Yunan temsilcisi yoktu zira can güvenliklerinin olmadıklarını bahane etti. Bu masada Türkler İtilaf devletlerinin karşısına yenik bir Osmanlı olarak değil, Yunan ordularını on beş gün içerisinde yok etmiş, İtilaf devletlerini dehşete düşürmüş bir Türkiye olarak çıkıyordu. Türkiye masaya Misak-ı Milli'ye dayanan bağımsızlık tezini ve inancını getiriyordu.

11 Ekim'de ateşkes imzalandı. Bu anlaşmaya göre Doğu Trakya Yunanlılar tarafından boşaltılacak ve Türkler orayı teslim alacak. Teslim sırasında 8.000 Tbmm'ye bağlı asker olacak ve bir sorun çıkmaması için İtilaf devletleri bir ay süre ile orada güvenliği sağlayacak. Sonrasında İstanbul boşaltılacak ve Türklere teslim edilecek. Barış görüşmelerinin nerede yapılacağı konuşuldu. Mustafa Kemal İzmir'in seçilmesini istemişti zira Avrupa kamuoyuna İzmir'in tahribini göstermek istiyordu. Ayrıca Anadolu'da yapılırsa barış görüşmeleri daha etkili olunabileceğini düşünüyordu. Fakat Lozan kabul edildi.

Lozan

Rauf Bey Başbakan konumunda gitmek istiyor Lozan'a. Başbakanlık ile Başkumandanlık ayrılmıştı. Rauf Bey de başbakan olmuştu. Rauf Bey Lozan'a giderek Mondros lekesini temzilerim diyerek düşünüyor ve ün kazanırım diye düşünüyor. Mustafa Kemal, Rauf Bey'i göndermek istemiyor zira Mondros'ta hata yaptığının farkında bile değildi. İyi bir diplomat değildi. Diplomat olarak Mudanya'yı imzalamış İsmet Paşa vardı. İsmet Paşa Dış İşleri Bakanlığına getirildi. 36 Kişilik bir heyet belirlendi. Bu heyet Lozan'a gitmeden önce onlara mecliste bir brifing verildi. Bu sırada İtilaf devletleri Lozan'a İstanbul'u da davet etti. Tevfik Paşa Ankara ile iletişime geçerek nasıl bir iş birliği yapabiliriz dedi. Zafere ortak olmak istiyordu. Bunun üzerine Mustafa Kemal saltanatı kaldırmaya karar verdi.

Mustafa Kemal mecliste bir yasal düzenleme ile saltanatın kaldırılmasını istedi. Fakat muhafazakarlar sert tepki gösterdi. Bu muhafazakarlar savaşın bittiğini fakat Osmanlı'nın devam etmesi gerektiğini düşünüyorlardı. Fakat egemenlik artık halka geçmişti. Geçmişten beri Türklerde bir hükümdara gereklilik inancı vardı. Hükümdar geçmişten beri kutsal bir olgu taşırdı, kut inancı gibi. Böyle bir gelenek var. Ortak bir komisyon kuruldu fakat bir türlü çözüme ulaşılamadı. Atatürk komisyon odasına girdi, bir sıranın üzerine çıktı ve ilk ve son defa parlamento hukukuna karşı gelen bir konuşma yaptı. "Egemenlik ilim gereğidir diyerek tartışmayla verilmez. Egemenlik güçle, kudretle, zorla alınır. Osmanoğulları 600 yüz yıl önce Türk halkının egemenlik hakkını gasp etmiştir. Türk halkı bugün ayaklanarak egemenliğini geri alıyor ve saldırganlara haddini bildiriyor. Bu bir oldu bittidir. Bu ne olursa olsun olacaktır. Fakat ihtimal bazı kafalar kesilecektir."
1 Kasım 1922 saltanat kaldırıldı.



Lozan Brifingi

*Suriye Sınırı – Hatay anavatana alınmaya çalışılacak. Olmazsa Ankara Anlaşması ile çizilen sınır kabul edilecek.
*Irak Sınırı – Musul alınmaya çalışılacak. Musul petrollerinden İngiltere kar isterse müzakere edilecek gerekirse açık kapı bırakılacak. İngiltere Musul'u bırakmak istemezse Ankara'ya sorulacak. Hükümetin direktifleri dahilinde hareket edilecek.
*Doğu Sınırı – Ermeni meselesi gündeme getirilirse masadan kalkılacak.
*Batı Sınırı – Boğazlar Türk denetimine alınmaya çalışılacak. İkna olunmazsa Ankara'ya sorulacak.
*Doğu Trakya – 1914 sınırına göre çizilecek. Batı Trakya Misakı Milli'ye göre çizilecek. Sorun olursa Ankara'ya sorulacak.
*Adalar – Alınmaya çalışılacak. Ankara'ya sorulacak.
*Borçlar – Osmanlı üzerinde kurulan devletler arasında borçlar taksim edilecek ve Türkiye'ye düşen payın Yunanlılara savaş tazminatı olarak ödettirilmesi. Olmaz ise 20 yıl ötelenmesi.
*Kapitülasyonlar – Kaldırılacak. Kabul görülmezse masadan kalkılacak.

13 Kasım'da toplanması gereken toplantı 20 Kasım'a ertelenmişti. Zira itilaf devletleri kendi aralarında anlaşamamışlardı. (İsmet Paşa konuşmak istiyor) 20 Kasım'da açılan toplantı sürekli çıkmaza sürüklendi. En sonunda İsmet Paşa Mustafa Kemal'e telgraf çekti ve geri döndü. 4 Şubat'ta görüşmeler kesildi.

17 Şubat 1923'te İzmir İktisat Kongresi toplandı. Mustafa Kemal açılış konuşmasında Türkiye'nin ekonomik yöntemini açıklıyordu. Liberal ekonomi modeli öne çıkıyordu. Özel sermayeye yardım gibi konular göz önündeydi. Türkiye'nin liberal bir ekonomiye yönelmesi Batılılar üzerinde etkili oldu. Türklerin Sovyetlere kaymayacağı güveni gelmeye başladı.

Bunların ardından yeniden görüşmelere başlandı ve 24 Temmuz 1923'te antlaşma imzalandı.

1)Hatay dışında Ankara Antlaşmasındaki Suriye sınırı çizildi. Geçici sınır vardı. 1925'te kalıcı sınır çizildi.
2) Musul sorunu çözülemedi. Türkiye – İngiltere arasında dokuz ay içersinde çözümlenmek üzere ertelendi.
3) Doğu sınırı daha önceki anlaşmalara göre çizildi.
4) Batı sınırı Misak-ı Milli'ye göre çizildi.
5) Adalar alınamadı zira adalar balkan savaşlarından sonra kaybedilmişti.
6)Savaş tehlikesi durumunda Türkiye'nin tam yetkisi vardı. Türkiye'nin başında bulunduğu uluslararası bir boğazlar komisyonu kuruldu.
7)1.Dünya Savaşı için tazminat ödenmedi. Yunanistan'dan savaş tazminatı istendi. Ekonomik gücü olmadığı için Karaağaç alındı. Türkiye hissesine düşen borçları taksitle ödeyecekti. 1952'de bitti.
8)Kapitülasyonlar kaldırıldı.
9) İstanbul'daki Rumlar ile Batı Trakya'daki Türkler dışında Türkiye'deki Rumlar ile Yunanistandaki Türkler yer değiştirdi.

Patrikhane sorunu; Milli mücadele döneminde siyasi olayların içerisindeydi. Birçok cemiyeti destekledi. Dolayısıyla Lozan'a giden Türk heyeti Patrikhane'nin İstanbul dışına çıkarılmasını istedi fakat gücü yetmedi. Sadece Yunanistan'ı değil tüm Batı'yı karşısında buldu. Çözüm olarak sadece dini konulara bakılması sağlandı.
Cevapla
  • Benzer Konular
    Cevaplar
    Görüntü
    Son mesaj
  • Bilgi
  • Kimler çevrimiçi

    Bu forumu görüntüleyen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 20 misafir