Yeni toplumsal hareketler ünite 1

Cevapla
Sanalmls
Mesajlar: 1
Kayıt: 15 Ara 2018 20:43
İletişim:

15 Ara 2018 20:54

ÜNİTE 1

TOPLUMSAL DEĞİŞME SÜRECİNİN ÖZELLİKLERİ;
*Toplumsal değişme; içinde doğduğumuz toplumları biçimlendiren teknoloji ve kültür düzeyi, endüstrileşme, kentleşme, kırdan kente doğru göçler, bireyleşme, bürok¬rasinin gelişmesi, medyanın ve internetin hayatımızda gittikçe artan etkisi gibi dina¬mik güçleri içeren bir süreçtir.
*Toplumsal değişme sürecinin üç temel ve genel özelliğinden bahsetmek müm¬kündür:
1.Hangi toplum söz konusu olursa olsun, toplumsal değişme kaçınılmazdır.
2.Toplumsal değişme genelde planlanmadan ortaya çıkar. Planlandığı du-rumlarda ise öngörülmemiş sonuçlar ortaya çıkabilir.
3.Toplumsal değişme tartışmalı bir süreçtir. Çünkü nasıl yaşanılması gerekti¬ğine dair görüşler birbirleriyle çelişebilmektedir.
*Türkiye’de yaşayan halk açısından önemli bir toplumsal değişme, Osmanlı te-baasından Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlığına geçiş biçiminde yaşanmıştır.
*Çağdaş yurttaşlık anlayışı 1924 Anayasası ile kabul edilmiştir.
*Maddi kültürün manevi kültürden daha hızlı değişmesine Ogburn “kültürelgeri kalma”adını vermiştir.

TOPLUMSAL HAREKETLERİN TARİHSEL GELİŞİMİ;
*Çeşitli çıkar gruplarından oluşan geniş kapsamlı ör¬gütlerin geliştirdiği toplumsal hareketler 18.yüzyılın sonlarında Batı Avrupa ve Ku¬zey Amerikada ortaya çıkmıştır.

*2000 yılında dünya genelinde ülke liderleri bir araya geldiler. Düşük gelirli ül¬kelerin yurttaşlarının yaşamlarını iyileştirecek birtakım programlar üreterek “Binyıl Kalkınma Hedeflerini” oluşturdular. Bu hedefler şunlardır:
1.Açlığın ve mutlak yoksulluğun yok edilmesi
2.Temel eğitimin yaygınlaştırılması
3.Cinsiyet eşitliğinin iyileştirilmesi
4.Çocuk sağlığının iyileştirilmesi-Çocuk ölümlerinin ortadan kaldırılması
5.Anne sağlığının iyileştirilmesi
6.HIV/AIDS ile mücadele edilmesi
7.Çevrenin sürdürülebilirliğinin korunması
8.Kalkınma programlarında evrensel bir ortaklık kurulabilmesi

*Mutlak yoksulluk: Bireyin geçimini sağlayabilmek için ihtiyaç duyduğu kaynaklardan yoksun kaldığı bir duruma işaret eder. Uluslararası araştırmalar, geçim düzeyiyle ölçülen toplam yoksulluk düzeyinin çok yüksek olduğunu gösterirken, bazı araştırmalar düşük gelirli ülkelerde yaşayanların neredeyse yarısının mutlak yoksulluk koşullarında olduklarını öne sürmektedir (Marshall, 1999: 825).
*Türkiye’de Cumhuriyet Projesi ile yeni bir toplum yaratmak amaçlanmıştır, 1927’de yapılan ilk nüfus sayımına göre nüfusun % 80’den fazlası kırsal kesimde ya-şamaktaydı, Köylülüğün çözülmesi planlanmadan ortaya çıkan bir dizi süreci içerdi (Kıray, 1999: 331), 1950’lerden beri köylüler kentlere göç etmekte ve gecekondu mahalleleri oluşturmaktadır,
*Ergun (2004: 9), “Türk Bireyi Kuramına Giriş” adlı kitabında “Türk kültü¬rü, kamu iktisadı ağırlıklı bir toplum düzeni için elverişlidir,” varsayımını öne sür¬müştür,
*Esmer (1997: 43) tarafından yürütülen “Devrim, Evrim, Sta¬tüko: Türkiye’de Sosyal, Siyasal, Ekonomik Değerler” konulu araştırmada, 1990¬1997 yılları arasında en büyük güven sıçraması yapan kurumun özel sektör oldu¬ğu görülmüştür.
*Erder (2001: 302), “İstanbul’a Bir Kent Kondu Ümraniye” adlı kitabında kente göç eden köylülerin şehirde tutunabilmek için yeni ve farklı stratejiler geliştirmeleri gerekti-ğini öne sürmektedir,
*Kıray (1999: 344) “Kentleşme ve Yeni Siyasal İslam” adlı makalesin¬de kentlerde yeni yetişenlere formel eğitim yerine dinsel eğitim verilmesi gibi ön¬ceden fark edilmeyen durumların önemli sorunlar olarak toplumumuzun karşısına çıktığını belirtmiştir,
*Anomi: Bir toplumun normlarının etkisizleşmesi, çöküntü, karışıklık ya da çatışma olması durumunu ifade eder. Ekonomik değişim çok hızlı olabilir. Bu durumda ahlâki düzenlemeler farklılaşma ile uzmanlaşmanın artışına ayak uyduramayabilir ve toplumda anormal bir iş bölümü görülebilir (Marshall, 1999:32).
*2008 Dünya Değerler Araştırma¬sının sonuçlarına göre Türkiye’nin dünyada aile değerlerine en bağlı ülkelerden biri olduğu görülmüştür.
*Dünya Değerler Araştırması, Türkiye halkının % 98’i için ebeveynlerinin onlar hakkında ne düşündüklerinin büyük önem taşıdığını göstermiştir. Türkiye’nin gele-neklerine bağlılığı ve aile yapısı açısından Arjantin, Meksika, Iran, Irak, Hindistan ve Malezya gibi farklı kültürlere ait olsalar da gelenekselliğin ağırlık taşıdığı ülkeler ile ortak bir tablo çizdiği görülmüştür.
*Tampon mekanizma:Mübeccel Kıray’a göre değişme toplumsal yapının bütün kurumlarında aynı anda ve hızda meydana gelmez. Bir toplumda hem eski hem de yeni yapıya ilişkin özellikler bir arada bulunabilir. Tampon mekanizmalar bir toplumdaki fonksiyonel bütünlüğü yaratır. Kıray’ın Ereğli araştırmasında annenin aile içinde gittikçe önem kazanan yeri ve ebeveynlerin kız evlat yanında barınmasıyla ortaya çıkan genişlemiş aile tampon mekanizmaya bir örnektir (Kıray, 2000:142).
*Bulgaristan’da araştırmaya katılanların % 79’u “anne babalarının onlarla gurur duymasının hayatları için önemli bir amaç” olduğunu ifade etmek¬tedir.
*İskandinav ülkelerinde gençlerin ebeveynlerinin onlarla gurur duymasını pek de önemse¬medikleri” anlaşılmıştır

TOPLUMSAL DEĞİŞME FİKRİNİN TARİHSEL ARKA PLANI;
*Sosyolojik bir kavram olarak ideoloji özellikle Karl Marx’ın çalışmalarıyla gündeme gelmiştir.
*Mardin’e göre, Marx ideolojiyi sosyal yapının fikrin şekillenmesine katkısı anlamında ele almıştır.
*19. yüzyılın sonuna doğru gerçekleşen siyasal yapı değişikliği ve büyük kitlelerin politikaya katılması bu çağa “ideoloji çağı” nitelemesinin yakıştı- rılmasına yol açmıştır.
*Teknoloji: Sosyolojide oldukça esnek bir biçimde makineleri, donanımı, bunların beraberinde getirdiği üretim tekniklerini ve mekanizasyonun dayattığı bir toplumsal ilişki tipini anlatmak amacıyla kullanılır (Marshall, 1999: 722-723).
*İdeoloji: Fransız düşünürü Destutt de Tracy (1754¬1836) tarafından idea (görülen biçim) sözcüğüyle logos (bilgi) sözcüklerinin eklemlenmesiyle yapılmış ve düşünceyi inceleyen bilim anlamında ileri sürülmüştür. Fransa’da görgücü ve duyumcu filozoflara ideolog denmiştir (Hançerlioğlu, 1977: 26). ideoloji kavramı siyaset ve iktisat alanları arasındaki ilişkiler bağlamında da tartışılmaktadır (Marshall, 1999: 320).
*Avrupa düşüncesinin, aklın, deneyimin, dinsel ve geleneksel otoritelere kuş¬kuyla bakmanın yanı sıra, seküler, liberal ve demokratik toplumların ideallerinin tedrici biçimde şekillendiği döneme Aydınlanma adı verilmiştir.
*Aydınlanma döneminin En belirgin özellikleri akılcı ve bilimsel bilgiye, eğitimle ilerleme konusuna olan inancı ve etik ile topluma faydacı yaklaşımı içermesidir.
*Britanya’da 18. yüzyılın ikinci yarısından 19. yüzyılın ilk yarısına kadar olan dö-nemde hızla gerçekleşen toplumsal, ekonomik, demografik ve teknolojik değişim¬ler Endüstri Devrimi olarak bilinir.
İngiltere kırsal bir tarımcı toplumdan, giderek imâlâta ve en¬düstriye dayalı kentsel bir toplum durumuna gelmiştir. Bu Devrimin en önemli özellikleri: 1) Ölüm oranlarında azalmaya bağlı olarak nüfusta artış, 2) Kırdan ken¬te göçün sürekli artışı, 3) Kentlerde işçi sınıfının ortaya çıkışı, 4) Demiryolu siste¬minin bulunması ve taşımacılıkta devrim, 5) Çiftçilik tekniklerinin ilerlemesi, 6) Sö¬mürge pazarlarının gelişmesi sayesinde sömürgelerden hammaddeler gelirken bit¬miş malların sömürgelere satılışı, 7) Buhar gücündeki ilerlemelere bağlı olan tek¬nolojik yeniliklerdir.
*Toplumsal değişme düşüncesinin ortaya çıkmasına neden olan tarihsel değişim süreci Fransa’da 1780’lerde başlar ve 1789 Fransız Devrimi, geri dönüşü olmayan bir tarihsel dönüm noktası olarak kabul edilir.
*Fransız Devrimi sona erdiğinde toplum, tarih ve siyaset üç temel olayla sarsılır: Birinci olay insanların temel hak ve öz-gürlüklere sahip oldukları düşüncesinin yeşermesi ve insan-insan ilişkilerinde ye¬ni bir çığır açılmasıdır, İkinci olay, Fransız Devrimi’nin ekonomik ve siyasal sonuç¬larının feodal toplumun temellerini sarsmasıdır, Üçüncü olay ise bu tarihe kadar içe dönük olarak gerçekleşmiş olan felsefe yapma geleneğinin sarsılması ve tarih algısının toplumsallık kazanmasıdır.

TOPLUMSAL DEĞİŞMEYİ ETKİLEYEN ETMENLER
Kültür ve Toplumsal Değişme;
*İnsanın yaşamak için ürettiği her şey kültürdür, Bunun içine teknolojiyi, bu çerçe¬vede oluşturulan nesnelerin yanı sıra değerleri, normları ve gelenekleri de katabi¬liriz, Toplumsal değişme kavramı toplum ve kültür olguları arasında önemli bir fark gözetmeyen sosyal bilimciler tarafından sosyal/kültürel değişme olarak da ad-landırılmıştır.
*Yazının icadı değişmenin hızını belirlemiştir, “Tarih yazının icadı ile başlamıştır” denir,
*Karizmatik lider: Bu kavramı ileri süren sosyolog Weber’dir. Weber’e göre karizma bir insanın sıradan insanlardan ayrı bir yerde durmasını ve insanüstü ya da istisnai güçler ve niteliklerle donatılmış olarak görülmesini sağlayan kişilik özelliğidir. Bir insan bu olağanüstü özellikleri sayesinde lider olarak kabul edilir. Karizmatik lider kavramı din ve siyaset sosyolojilerinde yaygın biçimde kullanılmaktadır (Marshall; 1999: 387).
*Tarihte önemli kişiler ve karizmatik liderler de toplumsal değişmede önemli rol oynamıştır. Örneğin Newton ve Edison’un bilimsel buluşları toplumsal değişmeye hizmet etmiştir. Kristof Kolomb Amerika kıtasını keşfettiğinde ileride süper güç olacak ve tarihin akışını belirleyecek bir kara parçasını keşfettiğini düşünemezdi. Atatürk tarihe Türk Devrimi’ni hazırlayan ve uygulayan karizmatik bir lider olarak geçmiştir.

Sınıf Çatışması ve Toplumsal Değişme
*Bu görüşe göre, toplumsal değişmeyi etkileyen sosyal etmen toplumun dinamiz¬mini de yaratan insanlar arasındaki eşitsizliktir (Dahrendorf, 1976). Toplumsal eşit¬sizlikler sadece sınıflar arasında değil, aynı zamanda etnik gruplar ve toplumsal cinsiyetler arasında da mevcuttur.
*Marx toplumsal değişmenin kısmen teknolojik gelişmelere bağlı olduğunu öne sürmüştür. Ama değişmeyi asıl sosyal çelişkilerin neden olduğu sınıf çatışmalarına bağlamıştır.
*Toplumsal hareketlilik, toplumsal tabakalaşma sistemi içinde bireylerin ve grup¬ların farklı konumlar arasındaki hareketini anlatır. Hareketlilik bir yandan yukarı ve aşağı, öte yandan kuşaklar arası olabilir. Kuşaklar arası hareketlilik kişinin aile kökeni ile kendi sınıf ya da statü konumu arasındaki değişkenliğe gönderme ya¬par. Bireylerin gelir, eğitim başarısı ya da sosyoekonomik prestijleri yanı sıra emek piyasaları ve üretim biçimleri içinde belirlenen ilişkiler çerçevesinde hareketlilikle¬ri mümkündür.

Fiziksel Çevre, Demografi ve Toplumsal Değişme;
*Nüfus örüntüsünün değişmesi de toplumsal değişmeyi etkiler. Durkheim toplu¬mun değişmesini nüfusun artması ve iş bölümünün gelişmesi ile ilişkilendirmiştir.
*Durkheim’e göre iş bölümünün gelişmesinin üç temel nedeni var¬dır. Birincisi belli bir coğrafyada yaşayan nüfus yoğunluğunun artması, ikincisi bu¬na bağlı olarak kentlerin gelişmesi, üçüncüsü de kentlerde yaşayan sosyal kitlenin artışına bağlı olarak sosyal hacmin çoğalmasıdır.
*Bir toplumda kaynaklar ve fırsatların dağılımında çok büyük eşit¬sizlikler çıkmasını engellemek için nüfus kontrolü zorunludur.
*Bir toplumda doğurganlık ve ölüm oranları birbirine yakın olduğu za¬man bazı çocukların yaşamasından emin olabilmek için daha çok çocuğun doğma¬sı gerekir (Timur, 1972). Bu koşullarda toplumumuzda “yaratan Allah rızkını ve¬rir” inancı yerleşmiştir.
*Kırsal bölgelerde artan nüfus, değişen ge¬çim şartlarına bağlı olarak aile yapısındaki değişikliklerin ve kente göçlerin neden¬lerinden birisidir.
*Ülkemizde çocuk bakımı ve erken çocukluk eğitimi olanaklarının kurumsal yetersizliği kadınların iş gücüne katılımını olumlu yönde etkileyememektedir.

TOPLUMSAL DEĞİŞME KURAMLARI
Evrimci Yaklaşımlar Auguste Comte (1798-1857)
*Sosyolojinin kurucusu sayılan Comte, kuramını “toplumsal statik” ve “toplumsal dinamik” olarak ikiye ayırmıştır,
*Toplumsal statik, toplumun denge haline işaret eder ve toplumun belirli bir zaman dilimi içerisinde incelenerek tasvir edilmesini içerir, Toplumsal dinamik ise toplumun değişme sürecine işaret eder ve zaman içe¬risinde hangi toplumsal olguların başka toplumsal olguları izlediğine dikkatimizi çeker.
Comte “insanlık” kavramını ortaya atar ve insanlığın evrim sonunda en iyi¬ye ulaşacağına inanır
*İnsan zihni teolojik ve metafizik aşa¬malardan geçerek pozitif aşamaya ulaşır, Her aşamada egemen olan düşünce şek¬li o aşamadaki toplumsal yapıyı belirler, Teolojik aşamada toplum doğaüstüne önem verir, Toplumsal olayların arkasında insanların iradesine benzeyen tanrı ira¬desi aranır, İnsanlık tanrı düşüncesinde Fetişist (nesnelerin canlı olarak düşünül¬mesi) ve Çok Tanrıcılık inançlarından sonra Tek Tanrıcılık inancına ulaşır, İnsan zihninin geçirdiği ikinci aşama metafizik aşamadır, Bu aşamada insanlık Tanrı fik¬ri yerine ruh ya da doğanın eğilimleri gibi soyutlamalar ile düşünür, İnsanlık gide¬rek duyu organlarıyla algılanan, gözlem ve deneylerle sınanabilen bilimsel yönte¬min kullanılmasıyla elde edilen gerçeklere ulaşır, Bu aşamaya Comte pozitif aşama adını vermiştir, Comte’un öne sürdüğü evrimci bakış açısı Hıristiyan Avrupa top- lumlarının gözlemine dayandığı için Batı merkezcidir,

Herbert Spencer (1820-1903)
*Spencer’e göre evrim basitlikten karmaşıklığa, homojenlikten heterojenliğe, tek tiplikten uzmanlaşmaya giden doğrusal bir süreçtir,
*Spencer toplumu evrim sırasında gittikçe karmaşıklaşan bir or¬ganizmaya benzetmiştir, Nasıl insan organizması bir sistem ise ve vücudun uzuv¬ları bu organın parçaları iseler, toplum da parçalardan oluşan bir bütündür,
*Spencer’e göre değişmenin kaynağı toplumun içindedir ve tüm toplumlar evrim sürecinden geçmektedir, İnsan toplulukları önceleri homojen şekilde yaşamaktadır ve iş bölümü çok farklılaş¬mamıştır,
*Spencer’e göre evrim sürecinde belirleyici öge endüstrileşmedir (Szacki, 1979: 227), Endüstrileşmenin getireceği yeni parçaların toplumsal sisteme uyum sağlayarak bütünleşeceği varsayılmıştır,
*Spencer, endüstrileşen düzen sonunda savaşların yok olacağını, birey haklarının daha iyi korunacağı için hükü¬metlerin fonksiyonlarını yitireceğini öngörmüştür,

Emile Durkheim (1858-1917);
*Evrimci yaklaşıma sahip iz bırakmış en önemli sosyolog Durkheim’ dır.
*Durkheim insanların basit ve yüz yüze homojen ilişkiler içeren cemaat hayatından karmaşık ve sözleşmeye dayanan cemiyet hayatına geçtiklerini öne sürer.
*Mekanik dayanışma içinde yaşayan insanlar aykırı davranış¬ta olan kişileri cezalandırarak, başka deyişle “cezalandırıcı hukuk” yolu ile dayanış¬manın bozulmasını engeller.
*Bir toplumu oluşturan bireyler birtakım kolektif inançla¬ra ve duygulara sahiptir. Bu sisteme Durkheim “kolektif bilinç” ya da “kolektif vic¬dan” adını vermiştir. Mekanik dayanışmada suçlu kişi kolektif vicdanı incittiği için cezalandırılır
*Durkheim, toplumlar geliştikçe ceza hukukunun giderek azalacağını öne sürer. İş bölümünün artması farklı fonksiyonlara ilişkin “geri verdirici” hukuku ortaya çı¬karır
*Tür¬kiye’de sosyolojinin kurucusu sayılan Ziya Gökalp (1876-1924) Durkheim’dan et¬kilenmiştir. Durkheim’daki toplumsal bilinç kavramının yerine ulusal bilinç kavra¬mını ikâme etmiş ve Türk ulusal kültürünü geliştirebilmek için çalışmıştır.

Sosyal Eylemlilik Yaklaşımı Max Weber (1864-1920);
*“Akılcılaşma” (rasyonalite) Weber’in modernite kavram- sallaştırmasmın anahtar kelimesidir, Sekülerleşmeyle birlikte bir toplumda dinin kurumsal etkisinin azalması beklenir, Eğitim ve bilimde artış ve yayılma gözükür, Geleneksel ve karizmatik otorite biçimleri yerlerini akılcı, yasal ve bürokratik oto¬rite biçimlerine bırakır,
*Weber toplumsal değişmenin nedenleri arasında önemli bir unsurun düşünce¬ler olduğunu öne sürmüştür,
*Weber kapitalizmin Batı’da gelişmesini Protestan ahlâkı ile ilişkilendirmiştir,
*Batı’da sermaye birikimine yol açan çok çalışma, tutumlu ve disiplinli olma rasyonalitesini Protestan ahlâkına bağ¬lamıştır, Bu ahlâkın gelişmesine John Kalvin adında Lutheryan kilisesine bağlı bir din lideri önderlik etmiştir,
*Weber sınıf kavramını, insanların hayatta elde ede¬cekleri olanaklar ve piyasadaki mallara sahiplik dereceleri ile ilişkilendirmiştir,
*Weber’e göre bilinç sosyal statü ile ortaya çıkar, Çünkü statü farklılıkları yaşam tarzındaki farklılıkları ortaya çıkarır,
*Statü grubu: Statü konumları eşit olan bir insan grubu aynı itibara sahip bir statü grubunu oluşturur. Sosyolog Weber’e göre statü gruplarının hukuksal, siyasal ve kültürel ölçütlerle derecelendirilip düzenlendiği bir tabakalaşma sistemi mevcuttur. Statü evlilik, gelenek ve görenekler, ortak yaşam düzenlemeleri gibi dışlayıcı pratiklerle korunur (Marshall, 1999: 697-698).

Yapısal Fonksiyonalist Yaklaşımlar Talcott Parsons;
*Evrimci ve yapısal-fonksiyonalist kuramcılar arasında Amerikalı sosyolog Parsons öne çıkmaktadır,
*Weber’den aldığı toplumsal eylem kavramını Durk- heim’dan aldığı toplumsal kurum kavramı ile uzlaştırmaya çalışarak kendi kuramı¬nı geliştirmiştir,
*Yapısalcı – fonksiyonalist yaklaşım, sistem modeli çerçevesinde düşünülür, Sis¬tem modeli, herhangi bir düzeyde gerçekleşen toplumsal değişmenin diğer düzeyleri etkileyeceği düşüncesini içerir,
*Toplumsal değişme makro, orta düzey ve mik¬ro olmak üzere üç düzeyde ele alınmaktadır, , Birbirleriyle bağlantılı olarak değişik düzeylerde ortaya çıkan değişmeler “sosyal süreç” kavramı ile açıklanmaktadır (Sztompka, 1993: 7), Makro düzeyde sistem denince akla uluslararası sistem ve devletler gelebilir, Orta düzeyde şirketler, siyasi partiler ve dinsel hareketlerden bahsedebiliriz, Mikro düzeyde toplumsal değişme aileler, meslek grupları ya da ar¬kadaşlık grupları içinde gerçekleşebilir,

Diyalektik Yaklaşımlar Karl Marx (1818-1883)
*Marx liberal görüş açısından ön plana çıkan bireye karşılık toplumsal olanı ortaya koymuştur.
*Maddeci tarih görüşüne dayanan diyalektik yaklaşımıyla diğer evrimci yaklaşımlardan ayrılır.
*Marx’a göre üretim güçleri ile üretim ilişkileri arasındaki çatışma insan¬ların iradeleri dışında meydana gelir.
*Bir toplumda maddi üretim araçları ve insanlar üretim güçlerini oluşturur. İn¬sanların içine girdikleri ilişkiler üretim biçimlerini ortaya çıkarır. Örneğin tarımla geçinen toplumlarda toprak temel üretim aracı iken, endüstri toplumlarında fabri¬ka üretim aracıdır.
*Marx’ın diyalektik yaklaşımı, tarihin ön¬cüsü olan yeni üretim ilişkilerinin tohumlarının eski üretim biçiminde atıldığına işaret eder. Örneğin, 16.yüzyılda ortaya çıkan ticaret yolları sayesinde ulus aşırı ti¬cari kapitalizm gelişmiş ve tüccar sınıfını ortaya çıkarmıştır.

Aksiyonalist Yaklaşımlar;
*Sistem modelinin alternatifi, toplumu dinamik bir sosyokültürel alan olarak tahây- yül eden modeldir.
*Bu modele göre toplumun en temel taşı sosyal olaydır.
*Aksiyonalist yaklaşıma göre toplumsal değişmeyi etkileyen teknoloji, ekonomi ya da kültüre bağlı bir ya da birden fazla etmen düşüncesi yeterli değildir.
*Bu yaklaşıma göre toplumsal değişme toplumsal hareketler neticesinde gerçekleşebilir.
*Batı toplumlarının önemli bir kısmın¬da eşcinsel eğilimlere sahip olan yurttaşların evlenme hakkının meşruluğunu savu¬nan gruplar vardır. Bu gruplar aksiyonları ile toplumlarında seslerini duyurabilmiş¬ler ve yasaların değişmesini etkileyebilmişlerdir. Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde 2010 yılının son aylarında Facebook ve Twitter’da üniversite gençleri hükümetle¬rinin tasarruf politikalarını eleştirmiştir. Söz konusu siteler kapatıldıkça gençlerin yenilerini açtıkları internet siteleri mevcuttur.

MODERNİTE VE MODERNLEŞME;
*Toplumsal değişme denince akla gelen önemli bir kavram modernitedir. Gid- dens’a (1991) göre modernite Batıda Endüstri Devrimi ile beraber değişen toplum¬sal kurumlan ve davranış biçimlerini içerir.
*Modernleşme ise endüstrileşme ile baş¬layan toplumsal değişme sürecine verilen isimdir ve ağırlığını 20. yüzyılda dünya çapında hissettirmiştir.
*Modernite’nin bir boyutu endüstrileşme ise öbür boyutu kapitalizmdir.
*Kapitalizm pazarda gerçekleşen rekabeti ve iş gücünün metalaşma- sını içerir.
*Modern toplumun politik örgütlenme biçimi ulus devlettir.
*Modern sosyal yaşamı modernite öncesi sosyal yaşamlardan ayıran en önemli özelliği dinamik oluşudur.
*Mekanik saatin icadı zaman ile mekânı ayrıştırmıştır. Küresel haritanın icadı ile ayrıştırılan zaman ve mekânın farklı biçimlerin¬de sosyal ilişkiler yeniden örgütlenmiştir.
*Marx’a göre özgür iş gücü modernitenin anahtar kavramıdır. Emek pazarda sa¬tılan bir meta haline gelmeden kapitalizm gelişemezdi. Kapitalizmin gelişmesi aynı zamanda fabrikada çalışma biçimine bağlı olarak artan disiplini de getirdi.
*Walby’e göre (2009: 28) önemli sayıda kadının kocalarına bağımlı ev kadını statü-sünde yaşadığı toplumlar henüz tam anlamıyla modernleşememiş demektir.
*insan hakları kavramı iki açıdan tartışılmaktadır. Birinci olarak kültürel açıdan kolek- tivist toplumlarda bireyleşmeye dayanan insan hakları kavramının geçerli olup ola¬mayacağı konusu sorunsallaştırılmıştır. İkinci olarak ise insan hakları kavramının ilk ortaya çıkışında kadın haklarını içermemesi eleştirilmiştir.
*Simmel’e (1858-1918 ) göre modernite bireyleşme olmadan gerçekleşemez.
*Simmel aslında modern toplumda bireyin bir yandan özgür¬leşmek, öte yandan kendi yarattığı objelerin esiri olmak gibi bir ikilemde kaldığını savunur.
*Ritzer (1993) modern toplumu tanımlarken “Toplumun McDonaldlaştırılması ” kavramını ortaya atmıştır.
*Ritzer’a göre akılcılaşma süreci, modern yaşamın ihtiyaç¬larına verdiği yanıtları dört temel unsura dayandırır: verimlilik, hesaplanabilirlik, ön¬görülebilirlik ve denetim.
*Bauman (2006: 93) “insanın yaşamak için mi tükettiği, yoksa tüketebilmek için mi yaşadığı” sorusunu sormamız gerektiğine vurgu yapar ve tüketim toplumu kül¬türündeki insanı şöyle tanımlar:
“Tüketiciler toplumundaki tüketiciler için hareket halinde olmak, aramak, bulama¬mak, daha doğrusu henüz bulmamış olmak, marazi bir durum değil, bir mutluluk vaadidir; belki de mutluluğun kendisidir. Onlarınki varışı bir lanete dönüştüren umutlu bir yolculuktur… Tüketim oyunu ele geçirme, mülk edinme hırsı ya da mad¬di, somut anlamda servet biriktirme değil, yeni bir şeyin ve önceden bilinmeyen bir duygunun verdiği heyecan aşkına oynanır. Tüketiciler her şeyden önce, heyecan derleyicileridir; onlar, şeylerin ancak tâli ve ikincil anlamda koleksiyoncularıdır.

KÜRESELLEŞME;
*Küreselleşme kimi zaman Batılılaşma, Amerikanlaşma ya da evrenselleşme ile eş anlamlı olarak düşünülür.
*Uçak küresel¬leşmeyi hızlandıran önemli bir teknolojik buluştur. Çünkü hava ulaşımı sayesin¬de zaman kavramı hakkmdaki algımız ve yaşam biçimimiz radikal bir şekilde et¬kilenmiştir.
*Castells’a göre (1996) küreselleşme özellikle 1970’lerden bu yana enformasyon toplumunun ortaya çıkması ve gelişmesi ile bağlantılıdır. Çünkü internet gibi yeni iletişim teknolojileri sayesinde bilgi akışı hızlanmış ve birbirinden bağımsız gibi gözüken toplumlar gerek bilgi, gerek sermaye akışı sayesinde ekonomik ve poli¬tik açılardan birbiriyle bağlantılı hale gelmiştir.

KÜRESELLEŞME OLGUSUNUN ÖZELLİKLERİ;
*Küreselleşmenin en önemli özellikleri zaman ve mekânın sıkışması; mekânın ye¬niden biçimlenmesi ve uluslararasındaki karşılıklı bağımlılıkların geri dönülmez bir biçimde artmasıdır.
*Bir yandan birbirine çok benzeyen hava alanları ve hava alanlarının yakı¬nında iş adamlarının konaklaması için oteller inşa edilir. Ulusaşırı “iş adamı kültürü” gelişir ve ulusaşırı sermayenin akışı hızlanır. Tüketim kalıpları standart¬laşmaya başlar. Artık süper marketlerde dünyanın her yöresinden gıda ve ürün çeşitleri bulmak mümkündür. Öte yan¬dan ulusaşırı şirketlere bağlı üretim zin¬cirleri oluşur. Dünyanın bir köşesinde ekonomik kriz bahane edilerek bir fab¬rika kapatılır ve hayatlarında süper mar¬ketlere uğrayamamış milyonlarca işçi iş¬siz kalabilir. Küresel finansal ağlar saye¬sinde banka hesaplarımız küresel kapi¬talist pazara bağlanır. Medya teknoloji¬leri uzaklardaki imajları oturma odamıza getirir ve bizde “âşinalık” duygusu uyan¬dırır. İnsanlar ceplerindeki paraya ve sosyal hareketliliklerine göre az ya da çok biçimde “yersiz – yurtsuzlaşma” duygusundan paylarını almaktadır. Kimi insan¬lar doğdukları yerde karınlarını doyuramadıkları için göç etmek zorunda kalır. Ki¬mileri izledikleri televizyon sayesinde dünyanın başka bir köşesinde olup bitenler¬den haberdar olur.

Küresel Karşısında Yerel
*Modernlik öncesi küresel ile modernlik sonrası küresel farklıdır.
*Giddens’a göre küreselleşmenin gerçek kökeni modern öncesi dünyada değildir!!
*Küreselin karşısında yerelin yeniden inşa çabasına bir örnek: “Türk geleneklerine uygunluk” ölçütünün “Batı geleneği” ile karşı karşıya getirilmek istenmesidir.
*Huntington; kültürel homojenleşme yerine” uygarlıklar çatışması” dönemine girdiğimizi öne sürmüştür. Uygarlıkları kültürel/dinsel şeklinde ikiye ayırmıştır. Uygarlıkların çoğunun modernleşmek istediğini ama batılılaşmak istemediğini savunmuştur.(İslamiyet- batı incelemesi yapmıştır).

KÜRESELLEŞME KURAMLARI;
Kapitalist Dünya Sistemi ve Bağımlılık Kuramları;
*1960’ların ortalarında modernleşme kuramlarını eleştiren alternatif kuramlar geliş¬miştir, Özellikle Latin Amerika ülkelerinde ithal ikâmeci endüstrileşme sürecinin dinamizmini kaybetmesi modernleşme sürecinin sorgulanmasına yol açmıştır.
*“Kapitalist dünya ekonomisi” kavramını kullanan Andre Gunder Frank ve Immanuel Wallerstein’dır, Frank “az¬gelişmişliğin gelişmişliği” kavramını ortaya atmıştır,
*Kapitalizmin 16,yüzyılda Avru¬pa’da başladığını ve tüm dünyayı uluslararası bir sistem haline soktuğunu iddia eder.
*Merkez ve çevre arasındaki ilişki sömürü ilişkisidir, Merkez ülkeler çevre ülkelerin ürettiği artı değere el koymaktadır, Bütün ülkelerin aynı anda gelişememesinin ne¬deni de budur,
*Artı değer kavramını Marx emek-değer kuramı çerçevesinde kullanmıştır. Marx şu soruya cevap aramıştır: Serbest piyasa kuralına göre tüm metalar kendi eşitleriy¬le mübadeleye (değiş tokuşa) girer.O zaman parası olanlar niçin üretime yatırım yapmaktadır? Cevabı şöyledir: Yatırımcı kullanıldığında maliyetinden daha fazla de¬ğer yaratan, benzeri olmayan bir meta görmüş ve onu satın almıştır. Bu meta emek gücüdür.
*Bağımlılık kuramları da temelde modernleşme kuramları gibi ideal bir gelişme tasavvur ettikleri ve çevre ülkelerin durumunu bu modele göre tanımladıkları için eleştirilmiştir.
*Sassen, küresel ekonominin “dünya şehirleri” sayesinde hayat bulduğuna dik¬katimizi çeker. Dünya şehirlerinden küresel ekonomiyi kontrol eden kişiler ge¬rek yerel kültürlerin etkisinden, gerekse siyasi kontrolden uzaklaşırlar.
*1980’li yıllarda bir dünya şehri olan İstanbul’da da küreselleşme özelliklerini ta¬şıyan yeni mekânsal düzenlemeler ortaya çıkmıştır (Keyder, 2000: 185). Pek çok şirket yüksek kârlar getiren müteahhitlik işine girmiştir. Mali liberalizasyon saye¬sinde bankacılık sektörü dünya piyasaları ile bütünleşmiş ve İstanbul yatırım açı¬sından bir çekim merkezi haline gelmiştir.

Dünya Kültürü Kuramı;
*Dünya kültürü kuramı (Lechner & Boli, 2005) küresel meta, insan ve kültür dola¬şımı zincirlerini analiz eder.
*Dünya kültürü kavramı meta dolaşımı ve insan dolaşımı süreciy¬le, uluslararası finans ve banka sistemiyle, iletişim ağıyla, uluslararası kurumsallaş¬malarla (Dünya Ticaret Örgütü, Uluslararası Çalışma Örgütü, Dünya Bankası, Dün¬ya Satranç Federasyonu gibi) ve küresel popüler kültür ile bireylerde ulus ötesi ye¬ni bir bilinçlenme düzeyine işaret etmektedir.
*Dünya kültürü kavramı eğitsel, yönetsel, örgütsel ve yurttaşlıkla ilgili pratikle¬rin bütün toplumlarda benzer biçimler almış olduğuna işaret eder, Öte yandan, gü¬nümüzde önemli sayıda toplum demokrasi ile yönetilirken, halen demokratik ol¬mayan toplumlar da bulunmaktadır.
*Dünya kültürü yaklaşımı küreselleşme sürecinin düşünüldüğü ölçüde bir homojenlik yaratmadığını; buna karşılık “melezlenme” denebilecek oluşumlara yol açtığını öne sürmektedir.

EKONOMİK KÜRESELLEŞME;
*1970’lerin başından itibaren kavramsal olarak sermayenin ulusal düzeyde tanımla- namayacağı görüşü ağırlık kazanmaya başlamıştır.
*Sermayenin toplam sosyal döngüsünü oluşturan 3 aşama:
1.Ticari sermaye uluslararasılaşmıştır.(çuş’lar güçlenmiş)
2.Erken endüstrileşen ülkelerde sermaye aşırı artmış; yeni karlılık koşullarının aranması gündeme gelmiştir.
3.Gelişen teknoloji ve ulaşım maliyetlerinin ucuzlaması üretim faaliyetini uluslararasılaştırmıştır.
*NEOLİBERAL KÜRESELLEŞME: (1980 sonrası):
Dışa açık serbest piyasa ekonomisi
Dış ticaret
Finans piyasaları
Yabancı yatırım serbestliği
Kamu iktisadi kuruluşlarında özelleşme
Eğitim,sağlık ve sosyal hizmet alanlarında özelleştirmeler
Esnek iş gücü piyasaları
Küreselleşme karşıtı toplumsal hareketler(dünya ekonomik forumu)
IMF ve dünya bankası( alternatifsizlik söylemi)
Cevapla
  • Benzer Konular
    Cevaplar
    Görüntü
    Son mesaj
  • Bilgi
  • Kimler çevrimiçi

    Bu forumu görüntüleyen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 8 misafir