Tıbbi Terminoloji Ders Notu

Cevapla
notcu
Mesajlar: 332
Kayıt: 10 Nis 2018 11:33
İletişim:

14 May 2018 21:12

Terminoloji Tanım ve Tarihçe

Terim sözcüğü değişik bilim sanat ve meslek alanlarında kullanılan, özel kullanım alanı bulmuş uzun bir sürenin birikimi olan özel sözcükleri ifade etmek için kullanılmaktadır. Terminoloji terimlerle uğraşan bilim dalı anlamına gelmektedir.

Tıp terimleri Latince ve Grekçeden köken alır.

Tıp bilimleri içinde terimlerini ilk ortaya koyan bilim dalı Anatomi olmuştur.

Anatomide geçen terimler için “Nomina Anatomica”,

Embroyolojide geçen terimler için “Nomina Embryologica”,

Histolojide geçen terimler için “Nomina Histologica” isimleri kullanılmaktadır.

Tıp terimleri günümüze gelene kadar birçok aşamadan geçmiş ve yavaş yavaş şekillenmiştir, ilk ortaya çıkışı eski Mısır dillerinde gözlenmektedir. Hekim olan bazı bilim adamlarının Tıbbi terminolojinin şekillenmesi ve gelişimindeki katkıları oldukça önemlidir. Günümüzde kullanılan birçok tıbbi terim Hippocrates zamanından kalmıştır. Türkiye’de 31 yıl tıp öğretimi Fransızca olarak yapılmıştır ve 1929 yılına kadar Arapça, Farsça ve Fransızca sözcükler tıp terimlerine hakim olmuştur. Harf devriminden sonra Latin alfabesi esasına dayanan Türk alfabesi kabul edilmiş ve özellikle de Latince ve Grekçe terimler dilimizde daha aktif olarak kullanılmaya başlanmıştır.

Terimlerin Okunuşu:

(Latin alfabesi ve harflerin okunuşu)

Latince 25 harften oluşan bir alfabe iken Türkçe’de 29 harf bulunmaktadır ve Türkçe’deki bazı harflerin Latincede karşılığı bulunmamaktadır. Latin harflerinin bir kısmı kimyada, farmakolojide, eczacılıkta, biyokimyada kullanılmaktadır.

Latince’deki sesli harfler: 6 tane olup bunlar “a,e,i,o,u,y” dir. Bunlardan “y” harfi dilimizden farklı özellik göstererek sesli harfler içinde anılmaktadır.

c harfi “a,o,u” sesli harflerinden veya sessiz harflerden önce geldiğinde “k” okunur.
“j” harfi sesli bir harfin önüne gelirse “y” olarak okunur. “y” harfi “i” şeklinde , “i” harfi de “i” şeklinde okunur (ancak “a,e,o,u” harflerinden önce gelirse “y” şeklinde okunur).
“x” harfi “ks” şeklinde okunur, “th” harfleri de “t” şeklinde okunur.
“ph” harfleri “f” şeklinde okunur. “ch harfleri “k” şeklinde okunur.
“th” harfleri “t” şeklinde okunur. “rh” harfleri “r” şeklinde okunur. “sch” harfleri “ş” şeklinde okunur.
“ae” harfleri “a” ya da “e” şeklinde okunur. “g” harfi “g” ya da “j” şeklinde okunur.
“t” harfi “ia, io, iu” harflerinden önce gelirse “s” şeklinde okunur. “oe” harfleri “ö” şeklinde okunur.
“eu” harfleri “ö” harfi şeklinde okunur. “au” harfleri “uv” ya da “o” şeklinde okunur.
Tıp terminolojisindeki ekler Terimlerin temel yapıları

Kök: Kök denilince bir kelimeden başka kelimelerin türetilebildiği, yalın haline verilen isim anlaşılmaktadır. Hepato: Karaciğer

Sinus: Boşluk, kafa kemiklerinde içi dolu boşluklar anlamına gelmektedir.

Kökün önüne ilave olan eklere önek, sonuna ilave olan eklere ise sonek adı verilmektedir.

Önek: Genelde tek başına kullanılmazlar ve köke anlam katmaya yararlar. Kelimenin başında bulunurlar. Bir adet olurlar. Tanımlayıcı olarak görev alırlar.

Sonek: Sözcüklerin tipini belirlemekte önemli rol alırlar. Ve sözcüklerin “kullanım amacını” belirtir. Terimlerin sonuna eklenir.

Tanısal işlemler için kullanılan sonekler içinde en yaygın olanları;

-Grafi: Radyolojik görüntüleme,
-Skopi: Ayna tutma,
-Metri: Ölçme,
Myelografi: Omuriliğin radyolojik görüntülenmesi,
Laringoskopi: Gırtlağa ayna ile bakmak,
Odiometri: İşitme ölçümü anlamına gelmektedir.
Kaynaştırma ünlüsü: Sıklıkla kaynaştırma ünlüsü “o” harfidir. Bazen “a,e,i” gibi harflerde bu görevi yerine getirir.

Küçültme İfade Eden Terimler

-culus, culum gibi:

canalis kanal; canalicus kanalcık
Bronchus bronş; bronculus bronşçuk
Derecelendirme İfade Eden Terimler

Hypo- Düşük, az; Hypocalcemia: Kan kalsiyumunun azalması
Hyper- Fazla; Hypercalcemia: Kan kalsiyumunun çok artması
Super- Çok fazla, aşırı; Supernutrition: Aşırı beslenme
Zaman ve Yön Gösterenler

Ante: Önce
Pre: Öncesinde
Peri: Sırasında, çevresinde
Post: Sonrasında
Pro: Öncesinden
Çoğul Yapan Ekler

-a, -ae
-on, -a
-um, -a
-us, -i
-en, -ina
Akronimler

Günümüzde bazı sözcükler birden fazla terimle ifade edilmektedir, yazım açısından kısaltmak ve daha kolay okunur hale getirmek için çoğunlukla birkaç harfleri birleştirilerek okunur ve yazılırlar. Örnek:

BOS: Beyin Omurilik Sıvısı BT: Bilgisayarlı Tomografi

Eponimler: Bir kişi veya yer ile anılan hastalık, belirti, bulgu, cerrahi alet, test veya sendromlar ya da genel terimlerin özel kişi adlarıyla anılmasıdır. Tıp bilimi içinde önemli bir yeri olan Behçet Hastalığı buna en güzel örnektir.

Tıp Terminolojisinde Kullanılan Kısaltmalar

Tıbbi birçok terimin yerine artık kısaltmaları kullanılmaktadır. Bunlara örnekler verecek olursak

Ca: kalsiyum, Hb: hemoglobin, Hct: hematokrit, Tbc: tüberküloz

İnsan vücudunun bölümleri

Caput (baş) Collum (boyun) Truncus (gövde) Thorax (göğüs) Abdomen (karın) Pelvis (leğen) Dorsum (sırt)

Anesteziyoloji ve Reanimasyon

Anestezi duyarsızlaştırma anlamındadır. Genel anestezi yaşam fonksiyonları devam ederken kişinin geçici bilinç kaybının olması halidir.

Yoğun bakım: İleri derecede yaşamsal fonksiyonu bozulmuş kişinin ileri teknolojik desteğin olduğu ünitede takip edilmesi.

Anesteziyoloji: Anestezik maddeleri ve kullanılış şekillerini konu alan inceleyen bilim dalıdır.

Tıbbi terimleri çözümlerken sistem sınıflamasına dikkat edilmeli hangi sistemi ilgilendiriyorsa, o sistem doğrultusunda ezberlenmeye çalışılmalıdır. Tıbbi terminolojide kelimenin anlamı için telaffuzunda çok önemli olduğu unutulmamalıdır.
Ünite 2: Kardiyovasküler Sistem ve Endokrin Sistem Tıbbi Terimleri
Kardiyovasküler Sistemle ilgili Temel Bilgiler
Kardiyovasküler sistem kalp, kan ve damalardan oluşan ve kalbin kanı damarlar vasıtasıyla vücuda pompaladığı kapalı bir sistemdir.

Kardiyovasküler sistem;

Vücuda temel besin maddeleri ve oksijeni götürürken, metabolizasyon sonrası oluşan atık ürünleri vücuttan uzaklaştırır.
Vücudun en uygun sıcaklıkta kalmasını sağlar.
Asit-baz dengesini korur
Hormon ve enzimlerin vücutta gerekli bölgelere ulaşmasını sağlar.
İnsanda dolaşım sistemi kalp, damar ve kandan oluşur.

Kalp, kalp kası denilen çizgili kastan oluşan ve düzenli olarak kasılıp gevşeyerek vücuda kan göndererek vücudun hayati fonksiyonlarını gerçekleştirebilmesini sağlayan organdır. Hayvanlarda kalp;

Sağ kulakçık (atrium dexter)
Sol kulakçık (atrium sinister)
Sağ karıncık (ventriculus dexter)
Sol karıncık (ventriculus sinister) adı verilen dört odacıktan oluşur.
Vena kava adı verilen iki adet ana toplardamarla vücuttan toplanan kirli kan sağ kulakçığa gelir ardından kulakçığın kasılması ve yerçekimiyle triküsbit adı verilen kalp kapakçığı açılır ve kan sağ karıncığa dolar. Karıncığın kasılmasıyla kapakçıkların yapısı gereği sağ karıncıktaki kirli kan sadece pulmoner kapakçıktan geçerek pulmoner atardamardan temizlenmek üzere akciğere ulaşır. Akciğerden vena pulmonales denen dört adet toplardamarla oksijenlenmiş kan sol kulakçığa ulaşır. Buradan yerçekimi ve sol kulakçığın kasılmasıyla mitral kapaktan geçerek sol karıncığa ulaşır. Vücudun en büyük atardamarı olan aort önündeki aort kapakçığı açılarak temiz kan tüm vücuda iletilmek üzere yola çıkar.

Sağ karıncıktan çıkan kirli kanın akciğer atardamarıyla akciğere ulaşıp ardından kandaki karbondioksit oksijen değişimiyle temizlenen kanın akciğer toplardamarlarıyla sol kulakçığa gelmesi olayına küçük dolaşım, sol karıncıktan aort atardamarıyla tüm vücuda gitmesi ardından kirlenen kanın toplardamarlar yardımıyla sağ karıncığa gelmesine ise büyük dolaşım denir.

Kalp perikart denilen dış, miyokart denilen orta ve endokart denilen iç tabakadan oluşur. Kalbin sağ ve sol kulakçıkları ile sağ ve sol karıncıkları eşzamanlı olarak kasılıp gevşer ve bu kasılıp gevşeme kanın damarlarda ritmik olarak ilerlemesini sağlar. Bu ritme nabız denir ve kalbin atımıyla aynı sayıdadır. Yetişkin bir insanda nabız

60 ila 80 arasında ortalama olarak 70 olarak bildirilmektedir. Çocuklarda bu değer daha yüksektir. Kalbin her kasılışında ilerleyen kan damar çeperlerine basınç yapar, buna sistolik basınç veya büyük tansiyon denir. Kalbin gevşeme durumundaki damar duvarlarında oluşturduğu basınca ise diyastolik basınç veya küçük tansiyon denir. Sağlıklı bir yetişkinde sistolik basınç 120 mmHg, diyastolik basınç ise 80 mmHg olarak bilinir.

Damarlar vücutta, kalpten çıkan kanı vücuda servis eden yollardır. Üç farklı çeşit damar vardır;

Atardamar (arteriae/arterler)
Toplardamar (venae/venler)
Kılcal damarlar (kapiller)
Atardamarlar kanı kalpten alıp hedeflere doğru götürürken. Toplardamarların yönü ise atardamarların aksine vücuttan topladığı kanı kalbe taşır. Atardamarlar temiz kan taşırken toplardamarlar kirli kan taşır. Ancak bu duruma uymayan iki damar mevcuttur. Onlar, küçük dolaşım sırasında sağ kulakçıktan temizlenmek üzere aldığı kirli kanı taşıyan pulmoner arter ile akciğerde temizlenmiş kanı sol kulakçığa taşıyan pulmoner vendir.

Atardamarlar ve toplardamar kalpten uzaklaştıkça dallanır, çapları küçülür ve duvarları incelerek kılcal damarlar denilen ince çaplı, ince duvarlı ve duvarları yarı geçirgen damarlar haline gelir. Arter ve ven kapilleri bazı bölgelerde anastomaz oluşturarak madde geçişlerini gerçekleştirir. Arter kapilleri kalpten ana arterlere oksijence ve besince zengin kanın içeriğinin hücreler arası sıvıya taşımasını sağlarken, ven kapilleri hücrelerdeki atık maddelerin ve karbondioksitin alınmasını sağlar.

Kan, kalbin güçlü bir şekilde kasılmasıyla damarlardan vücudun gerekli bölgelerine hareket eden vücudun tek sıvı dokusudur. Sağlıklı bir yetişkin insanda 5-6 litre kadar kan bulunmaktadır ve bu kanın % 50-60’ı plazma denen sıvıdan, % 40-50’si ise hücrelerden meydana gelir. Plazma kısmını % 90’ı suyken geriye kalanlar % 8 protein ve % 2 çözünmüş maddelerdir.

Kanın yapısında;

Alyuvar (eritrosit)
Akyuvar (lökosit)
Kan pulcukları (tombosit)
Olmak üzere üç farklı hücre bulunmaktadır.

Karaciğer, dalak ve kırmızı kemik iliğinde üretilen alyuvar kana kırmızı rengini vermektedir. Alyuvar, yapısında bulunan hemoglobin proteinleri vasıtasıyla hücre ve dokulara oksijen ve karbondioksit taşınmasını sağlar. Hemoglobin sayısının normalin altında olması durumunda kansızlık (anemi) hastalığına sebep olur.

Vücudumuzda temel görevi mikroplara karşı savaşmak olan lökositler çekirdek yapısına göre parçalı (granülositler) ve parçasız (agranülositler) olmak üzere ikiye ayrılır. Vücutta lökosit sayısının normalin üzerine çıkmasına lökositoz normalin altına düşmesine lökopeni denir. Lökositoz durumu genelde enfeksiyon hastalıklarının olması durumunda vücudun enfeksiyonla savaşması için fazla miktarda lökosit üretmesi durumunda gözlenirken, lökopeninin pek çok sebebi vardır.

Kırmızı kemik iliğinde büyük hücrelerin parçalanması ile oluşan kan pulcukları yaralanma ve kesilme durumlarında pıhtı oluşturarak kan kaybının engellenmesini sağlar. Bu kan pulcuklarının normalden az olması durumunda yaralanma sonrasında kanın yavaş pıhtılaşması veya pıhtılaşmaması sebebiyle kan kaybına durdurulamaması halinde ölüme sebep olabilir. Kan pulcuklarının aşırı olması durumunda ise damar çeperlerine yapışarak damar çapının küçülmesine ve bu durumun devam etmesiyle tüm damarı tıkayarak kalp krizi veya felce sebep olabilmektedir.

Alyuvar üzerinde bulunan bazı proteinler insanların kan gruplarını belirler ve kan nakilleri bu kan gruplarının uyumu neticesinde gerçekleşebilir. 0 grubu tüm kan gruplarına kan verebilirken sadece kendi grubundan kan alabilir. AB grubu sadece kendi grubuna kan verebilirken tüm gruplardan kan alabilir. A ve B grupları ise kendi gruplarına ve AB grubuna kan verebilirken kendi gruplarından ve 0 grubundan kan alabilir. Ayrı nakiller sırasında dikkat edilen diğer bir unsur ise Rh faktörüdür. Rh (+) hem Rh (+) ve Rh (-)’den alırken Rh (-) sadece Rh (-)’den alabilir. Rh (-) kan grubunun Rh (+)’e karşı antikor oluşturmasına kan uyuşmazlığı denir. Özellikle hamile kadınlarda bu duruma dikkat edilmesi gerekmektedir. Eğer Anne Rh(–), çocuk Rh(+) ise anne ve çocuk arasında kan uyuşmazlığı görülür.

Organların yaşamsal fonksiyonunun sağlıklı bir biçimde sürdürebilmesi için besin ve oksijen taşıyan kan akımının düzenli ve sürekliliği oldukça önemlidir. Bu bağlamda dolaşım sisteminin düzenli olarak işlemesi için kişilerin sistem üzerine kötü etkisi olabilecek hareketlerden ve alışkanlıklardan kaçınması gerekmektedir. Dengeli beslenmek, düzenli spor yapmak, sigara ve alkol tüketimi gibi zararlı alışkanlıklarından uzak durmak, yaşa ve bedene uygun olmayan iş ve aktivitelerde yer almamak gibi temel ve basit önlemlerle dolaşım sisteminin sağlığı korunabilir

Endokrin Sistemle ilgili Temel Bilgiler
Endokrin sistem canlıların yaşadığı ortama uyum sağlaması için gerekli en önemli sistemdir ve sinir sistemi ile koordineli şekilde çalışmaktadır. Endokrin sistem salgılarını doğrudan kana verebilen bezlerin bir araya gelmesiyle oluşur. Endokrin sistemin başlıca görevleri üreme, beslenme, maddelerin hücreler tarafından kullanımı, tuz ve sıvı dengesini ayarlama, metabolik aktiviteyi düzenleme, büyüme ve gelişmedir.

Çok sayıda damar, sinir ve salgı epitel hücrelerinden oluşan iç salgı bezleri hormon adı verilen salgıları üretirler. Bu bezlerin salgı üretebilmesi veya salgı üretimini durdurabilmesi için sinir sisteminden uyarı gelmesi gerekmesi gerekmektedir. Salgılanan bu hormonlar doğrudan kana verilerek vücudun ilgili yerine giderek oradaki reseptör adı verilen duyu algılayıcılarla etkileşerek bir dizi reaksiyonun başlamasını sağlar. Her hormon uygun reseptöre anahtar kilit modeline göre bağlanarak agonist (uyarıcı) veya antagonist (durdurucu) etki gösterebilir.

İnsanda hormon sağlayan başlıca bezler şunlardır;

Hipofiz bezi (glandula Pituitaria- hypophysi)
Epifiz bezi (glandula pinealis-pineal bez)
Tiroit bezi (glandula Thyroid)
Paratiroit bezi (glandula Parathyroidea)
Böbreküstü bezleri (glandula Suprarenales- adrenal bezler)
Timus bezi (thymus bezi)
Pankreas bezi (pancreas)
Gonadlar (testisler ve ovariumlar)
Hipofiz bezi burun kanallarının arkasında beynin altında yer alır ve ön kısmından FSH, LH, TSH, prolaktin, büyüme hormonu ve ACTH, arka ksımından ise ADH ve oksitosin salgılanır.

Boynun ön bölümünde bulunan tiroit bezi kalsitonin, tiroksin (T4) ve triiyodotironin (T3) hormonlarının salgılanmasından sorumludur. Tiroit bezinin arkasında yer alan paratiroit bezi ise salgıladığı parathormon sayesinde kalsiyum ve fosfor metabolizmasını düzenler.

Böbreküstü bezlerinden salgılanan başlıca hormonların mineralokortikoid, aldosterone (aldosteron) ve glukokortikoidlerdir. Pankreastan salgılanan hormonlar ise şeker seviyesiyle ilgili olan insülin ve glukagon ile büyüme ile ilgili olan somatostatindir.

Bunlar dışında testislerden salgılanan erkek cinsiyet hormonu olan testosteron ve ovaryumdan salgılanan kadın cinsiyet hormonları olan östrojen ve progesteron insan vücudundaki önemli hormonlardandır.

Endokrin sistem canlı organizmaların yaşamsal faaliyetlerini sürdürebilmesi için kritik öneme sahiptir. Salgılanan hormonların eksikliğinde veya fazlalığında ortaya çok ciddi bozukluklar çıkabilmektedir.

Büyüme hormonun normalden az salgılanması ile dwarfism (cücelik) ya da normalden fazla salgılanması ile akromegali ve gigantism (devlik) gözlenir.

Pankreastan salgılanan insülin hormonun anomalitesi durumunda hiperinsülizm ve DM (diyabetes mellitus) gözlenir. Ayrıca hipofiz arka lobu hormonu olan ADH miktarındaki yetersizlikle DI (diyabetes insipudus, şekersiz şeker hastalığı) gözlenebilmektedir.

Tiroit bezindeki anormallikler guatr, Endemik guatr, Egzoftalmik guatr, Hashimoto’s struma (Haşimoto hastalığı), Thyroiditis (tiroidit), Hipertiroidizm, ve Hipotiroidizm gibi pek çok hastalığa sebep olabilmektedir.

Böbreküstü bezlerdeki bozukluklar ise Cushing sendromu, Adrenogenital sendrom ve Hiperadrenalizm gibi hastalıkların sebebi olabilmektedir.
Ünite-3 Solunum Sistemi ve Göz-Kulak Burun Boğaz Tıbbi Terimleri

Solunum Sistemi İle İlgili Genel Bilgiler
Canlıların metabolik aktiviteleri için gerekli olan oksijenin alınmasını, vücutta oluşan artık karbondioksitin dışarıya atılmasını sağlayan sisteme ‘solunum sistemi’ denir.

1. Solunum sisteminin bölümleri
Üst solunum yolları burun, ağız, yutak ve gırtlaktan oluşmaktadır.

Burun (Nasus): Nefes alırken burun duvarının içe göçmesini engelleyen kemik ve kıkırdak dokudan oluşmuştur. Burnun iç yapısında bulunan kıllar soluk alma esnasında havadaki küçük toz tanecikleri tutarken, kılcal damarlar gelen havayı bir miktar ısıtır. Burnun iç kısmındaki mukus tabakası gelen havayı nemlendirmektedir.
Pharynx [Farinks] (yutak): Yiyeceklerin yemek borusuna geçmesini sağlayarak sindirim sisteminin, havanında burun boşluğundan larinkse geçişini sağlayarak da solunum sisteminin bir parçasını oluşturmaktadır.
Larynx [Larinks] (gırtlak): Kas, kıkırdak ve fibroblastik yapıda olan larinks, havanın soluk borusuna geçmesinden ve ses oluşumundan görevlidir. Ses telleri arasında kalan boşluğa glottis
Alt solunum yolları trakea, bronş ve bronşiyollerden oluşur.

Trachea [trakea]: Lariksten sonra gelen yaklaşık 12 cm uzunluğunda kıkırdak ve fibromüsküler kısımdan oluşan elastik bir yapıdır.
Bronşlar: Sağ ve sol olmak üzere trakeadan ikiye ayrılarak havayı akciğerlere taşıyan hava yollarıdır.
Bronşiyoller: Bronşlar akciğere girerek bronşçuk denilen küçük dallara ayrılarak alveol denen hava keseciklerine kadar uzanır.
Akciğerler: Göğüs boşluğuna yerleşmiş, sağ ve sol olmak üzere iki bölümden oluşan yapıdır. Sağ akciğer üç, sol akciğer iki bölmeden meydana gelmiştir. Akciğerler, dış tarafında kılcal damarlar bulunan 200-600 milyon kadar alveol içerir.

Pleura: Akciğerlerin dış yüzünü, göğüs boşluğunun iç yüzünü saran zardır. Akciğerlerin iç yüzünü saran pleuraya pleura visceralis, göğüs boşluğunu saran pleuraya pleura parietalis denir.

2. Soluk Alıp Verme Mekanizması
Soluk alma sırasında hava sırasıyla ağız ya da burun, pharynx, larynx ve tracheadan geçtikten sonra akciğer, bronş, bronşçuklar ve alveollere gelir. Bu mekanizmada diyafram kası ve kaburgalar arası kaslar da etkin rol oynar. Soluk alırken diyafram kası kasılarak aşağıya iner bu sırada kaburgalar arası kaslarda kasılarak göğüs kafesini dışarı doğru genişletir. Göğüs boşluğunun hacmi artarak, atmosfer basıncına göre daha düşük hale gelir. Bu durumda hava ağız ya da burun yoluyla içeri alınır bu olaya inspirasyon (soluk alma) denir. Soluk verirken; diyafram kası ve kaburgalar arası kaslar gevşeyerek diyafram kası yukarı doğru kubbeleşir ve göğüs boşluğunun hacmi artar. Basınç atmosfer basıncından daha yüksek hale gelir ve bu basıncın etkisiyle hava dışarı verilir. Bu olaya ekspirasyon (soluk verme) denir.

3. Hemoglobin
Solunum sırasında havadan alınan oksijen ve havaya verilen karbondioksit kandaki protein yapılı, kırmızı renkli hemoglobin tarafından taşınır.

4. Solunum gazlarının kanla taşınması
Oksijen: akciğerlere gelen oksijen difüzyonla kana geçer ve kanda bulunan hemoglobinle birleşerek oksihemoglobinleri oluştururlar.

Karbondioksit: solunum sırasında oluşan karbondioksit dokulardan kılcal damarlara geçer ve orada karbonik asidi oluşturur. Karbonik asit hidrojen ve bikarbonat iyonlarına ayrışır. Hidrojen hemoglobinle birleşirken bikarbonat iyonları plazmada taşınarak akciğer kılcallarına getirilir. Hidrojen ve bikarbonat iyonları burada tekrar karbondioksiti oluştururlar. Oluşan karbondioksit soluk verme ile vücuttan atılır.

5. Solunum sisteminin sağlığı
Solunum sistemi çevre ile direk etkileşimde olduğu için havada bulunan mikroplar ve kirli havadan etkilenmektedir. Solunum sisteminin sağlığı için mümkün olduğu kadar temiz havalı yerleri tercih etmeliyiz. Çok sıcak ve soğuk içeceklerden kaçınıp, dengeli beslenmeliyiz.

GÖZ, KULAK, BURUN VE BOĞAZ İLE İLGİLİ GENEL BİLGİLER
Göz: görme olayının gerçekleştiği yerdir. Göz kapakları, kirpikler, gözyaşı bezleri, kaşlar ve göz hareketini sağlayan kaslar gözü koruyan yapılardır. Gözün görmeyi sağlayan yapıları ışığa duyarlı reseptörler, göz merceği ve sinirlerdir. Göz dıştan içe doğru 3 tabakadan oluşur. Bu tabakalar sırasıyla şunlardır.

Sert tabaka (sklera): Gözün en dış kısmını saran koruyucu tabakadır. Gözün ön kısmında tümsekleşerek saydam tabaka (kornea) oluştururlar. Kornea ışığın kırılmasını sağlar.
Damar tabaka (koroid): Kan damarları ve göze gelen fazla ışığı emen melanin pigmentinden oluşur. Bu tabaka gözün ön kısmında kalınlaşarak irisi oluşturur. İris göze gelen ışık miktarını ayarlayan renkli kısımdır. İrisin arkasında bulunan göz merceği ışığı kırarak ağ tabakadaki sarı benek üzerine düşmesini sağlar. Gözde kornea ile iris arasında ön oda, mercek ile iris arasında arka oda bulunur. Bu boşlukar saydam bir sıvı ile doludur. Kornea ve gözün beslenmesinden sorumludur.
Ağ tabaka (Retina): Fotoreseptörler, glia ve sinir hücrelerinden oluşur. Koni reseptörleri cisimlerin rengini algılamadan sorumludur. Mavi, yeşil ve kırmızı ışığa duyarlı 3 tür koni reseptör bulunmaktadır. Bu reseptörlerin birlikte çalışması ile ara renkler oluşur. Bu reseptörlerden birinin ya da birkaçının oluşmaması renk körlüğüne neden olur. Basil reseptörleri ise siyah beyaz görmeyi sağlar.
Pupilla (göz bebeği): Göze gelen ışık miktarını ayarlar. Uzaktaki bir cisme bakarken göz bebeği büyürken, yakındaki cisme bakarkende göz bebeği küçülür.
Görme Olayı
Görme olayının gerçekleşmesi için cismin üzerine düşen ışığı yansıtması gerekir. Cisimden yansıyan ışık korneada kırıldıktan sonra göz merceğine gelir. Göz merceğinde ışık tekrar kırılarak retina üzerine gönderilir. Retina üzerindeki sarı benek noktasında cismin ters görüntüsü oluşur. Bu görüntü sinirler aracılı ile beynin optik loplarına gönderilir ve görüntü düzeltilerek düz ve net görüntü oluşur.

Görme kusurları
Hipermetropluk (uzak görme): Gözün arkaya doğru olan çapının daha uzun veya merceğin normalden daha şişkin olması durumunda oluşan rahatsızlıktır. Kalın kenarlı mercek ile düzeltilir.
Presbiopi: Göz merceğinin esnekliğini kaybetmesi ile ortaya çıkan göz kusurudur. Bu kişiler yakını göremezler ve ince kenarlı mercek ile düzeltilir.
Astigmatizm: Göz merceğinin düzensiz kavislenmesi ile gelen ışınları düzenli kıramadığı için oluşan göz kusurudur. Görüntü bulanık
Renk körlüğü: Renkleri görmeyi sağlayan konilerden bir ya da ikisinin genetik bozukluk sonucunda bulunmamasından kaynaklanır. Bu kişiler kırmızı ve yeşili ayırt
Kulak: dış, orta ve iç kulak olmak üzere üç bölümden oluşan işitme ve denge organıdır.

Kulağın bölümleri
Dış kulak (Auris externa): Kulak çepçesi ve dış kulak yolundan oluşan bu bölüm dışarıdaki sesleri toplamaya yarar. Dış kulak yolunun kıvrımlı olması ile su ve yabancı maddelerin kulağa kaçması engellenmiş
Orta kulak (Auris media): Kulak zarı ile oval pencere arasında kalan bölümdür. Orta kulakta çekiç, örs ve özengi olmak üzere üç kemikçik bulunmaktadır. Bu kemikler gelen ses titreşimlerini iç kulağa
Östaki borusu, bu boru ile orta kulak yutağa bağlanır. Orta kulak ile dış basıncın aynı kalmasını sağlar.

İç kulak: İşitme sinirleri ile gelen ses dalgalarını beyindeki işitme merkezine iletir aynı zamanda vücudun dengesi ile ilgili özel duyu hücrelerini içerir. İç kulak birçok yol ve kanaldan oluşur. Bu kanallar labyrinthus olarak adlandırılır ve ikiye ayrılır;
Kemik labirent (labyrinthus osseus): yapısı çok sert olup zar labirenti kapsül şeklinde sarar. Kemik labirent ile zar labirent arasında sıvıya perilympa denir. Vestibulum, kemik labirentin ortasında bulunan, denge ile ilgili yapılar içeren bir boşluktur. Canales semicirculares ossei; üç tane yarım daire kanal içerir ve vestibulumun arka üst kısmına açılır. Cochlea, salyangoza benzeyen işitme ile ilgili yapılar içeren bölümdür.
Labyrinthus membranaceus (zar labirent): Denge ve ses duyusu ile ilgili yapılar içerir. Vücut dengesi ile ilgili olan oluşumlar utrikulus ve sacculus denilen iki kesecik ve ductus semicirculares adı verilen üç tane yarım daire şeklindeki kanaldan meydana gelmiştir. Ses duyusu ile ilgili olan parçaya ductus cochlearis
İşitme basamakları: Kulak kepçesi yardımı ile toplanan ses kulak yolu ile kulak zarına gelerek kulak zarını titreştirir. Bu titreşimler ile çekiç, örs ve özengi kemikleride titreşerek oval pencereye iletirler. Daha sonra ses titreşimleri kohleaya iletilir. En sonda salyangozdaki korti organına ses oluşumu için gönderilir. Ses dalgaları korti organına hava ve kemikler yardımı ile iletilir.

Sağırlık tipleri
Sinirsel sağırlık: Kohlea ve işitme sinirlerinde oluşan bozukluk sonucunda oluşur.
İleti tipi sağırlık: Ses dalgalarının iletim yolunda oluşan bir sorun nedeni ile iletilememesi sonucu oluşur. Örneğin: Orta kulak iltihabı
Burun: Kemik ve kıkırdaktan oluşmuş işitme organımızdır. Burun boşluğu iki delik ile boşluğa açılır bu delikler arka taraftan da yutağa bağlanır. Burun boşluğunda mukus salgılayan hücreler bulunmaktadır. Burun boşluğunun üst tarafında koku reseptörlerinin bulunduğu sarı bölge yer alır.

Boğaz: Burun boşluğuna, ağız başluğuna ve gırtlak boşluğuna açılan ve ağızdan sonra gelen sindirim sisteminin ikinci kısmıdır. Ağız boşluğu ile boğazın birleştiği yerde bademcik yer alır.

Pharynx’in girişini kontrol eden mukoza altındaki gelişmiş lenfoid oluşumlara tonsilla (bademcik) denir. Bunlar bol miktarda lenfosit üretirler
Ünite 4: Santral ve Periferik Sinir Sistemi Tıbbi Terimleri
Giriş
Santral ve periferik sinir sistemleri yapısal birim olan sinir hücrelerinden oluşur. Sinir hücrelerine nöron denilmektedir. Nöronlar çeşitli biçim ve büyüklükte olabilirler ve sinirsel uyarıları elektriksel ya da kimyasal yolla iletirler. Sinir sisteminde milyonlarca nöron bulunur. Nöronlar genel olarak hücre gövdesi ve uzantılar olmak üzere 2 kısımdan oluşur. Sinir sisteminde sadece sinir hücreleri bulunmaz, bunların yanı sıra santral sinir sisteminin kütle olarak yarısını oluşturan, sayıca da nöronların yaklaşık on katı kadar olan yardımcı hücreler vardır, bunlara glia hücreleri denir.

Santral ve Periferik Sinir Sistemi Hakkında Genel Bilgiler

Sinir sistemi vücuttaki uyarılma, değerlendirme, uyarma görevlerini etkili ve hızlı bir şekilde gerçekleştirir. Sinir sistemi yapı ve görevlerindeki farklılığa dayanarak iki kısıma ayrılır. Bunlar merkezi (santral) ve çevresel (periferik) sinir sistemidir.

Santral Sinir Sistemi
Santral sinir sistemi özel sinirsel organlardan oluşur. Bu organlar;

Beyin
Beyincik
Beyin Sapı
Omurilik
Beyin: Santral sinir sisteminin en önemli organıdır. Kafatası içerisinde bulunur ve kafatası kemikleri beyni çarpma, vurma, darbe, mikroplar gibi dış etkilere karşı korur. Sağ yarım küre vücudun sol, sol yarım küre vücudun sağ tarafını yönetir. Vücudun irade merkezi olan beyin, vücutta bilinçli şekilde yapılabilen yaşamsal olayları yönetir. Her bir beyin yarıküresi 4 adet bölümden oluşur. Bölümlere ‘lob’ denir. Frontal lob, beynin ön kısmında yer alır, hareket merkezi, kişilik merkezi ve konuşma merkezi bu lopta bulunur. Temporal lob, kulağın üzerindeki beyin bölümüdür, işitme merkezi, öğrenme ve bellek merkezleri bu lobda bulunur. Oksipital lob, beynin arka kalan kısmıdır, görme merkezi bu lobda yer alır. Parietal lob beynin üst- orta kısmında yer alır, duyu merkezi ve konuşma merkezi bu lopta bulunur.

Beyincik: Beyincik vücudun denge organı olup düzenli kas hareketlerinin yapılmasını sağlar. Beyincik kulaktaki yarım daire kanalları, ayak tabanındaki ve gözdeki duyu hücrelerinden aldığı uyarıları değerlendirir. Değerlendirme sonucunda beyinle etkileşerek iskelet kaslarının çalışma tempo ve düzenini ayarlar.

Beyin Sapı: Beyinin alt kısmıdır ve yapısal olarak aşağıya doğru omurilik olarak devam eder. Beyin ile vücudun geri kalan kısmı arasındaki bütün sinir bağlantısı buradan geçtiğinden hayati öneme sahip bir bölgedir. Görevleri, beyinle omurilik arasında sinirsel bilgi iletimini sağlamak, kalp, akciğer, bağırsak, mide, damar gibi iç organların istemsiz çalışmasını düzenlemek, çiğneme, yutma, nefes alma, aksırma olaylarını kontrol etmektir.

Omurilik: Omurganın içinde, boyundan kuyruk sokumuna kadar uzanan ve ortasında yine boydan boya bir kanal içeren santral sinir sisteminin bir parçasıdır. Birinci bel omurunun alt kenarına kadar devam eder; buradan itibaren sinirler atkuyruğu şeklinde yayılır. Omurilik, ani ve güçlü etkilere karşı istemsiz tepki gösterilmesi (refleks) olaylarını kontrol eder, ayrıca beyin, beyin sapı ile diğer vücut organları arasındaki sinirsel iletiminin devamlılığını sağlar.

Periferik Sinir Sistemi
Beyin ve omurilik ile hedef organlar arasında bağlantı oluşturan sinirlerdir. Periferik sinir sistemi iki kısımda incelenir:

Somatik sinir sistemi
Otonom sinir sistemi Somatik sinir sistemi:
İstemli faaliyetlerin yürütülmesini sağlar.
Beyin ve omurilikten çıkan sinir çiftleridir.
Sinirlerin çapları büyüktür, iletimleri hızlıdır.
İşlevlerini kaybettiklerinde ilgili kaslar görevlerini yapamaz ve körelir.
Santral sinir sistemi ile hedef organ arasında tek nöron
Uyarı oluşumu ve engellenmesi santral sinir sistemi tarafından kontrol
Otonom sinir sistemi:

İstem dışı çalışan yapı ve iç organların denetimini sağlarlar.
Santral sinir sistemi ile hedef organ arasında ganglionlarla bağlantılı iki nöron görev alır.
Çapları küçüktür, ileti hızları yavaştır.
İşlevlerini kaybettiklerinde hedef yapıda gerileme ve atrofi görülmez.
Otonom sistem hedef yapıya sempatik ve parasempatik olmak üzere iki zıt özellikte sinir gönderir.
Uyarı oluşumu ve engellenmesi hem santral sinir sisteminde hem de ara ganglionlarda gerçekleşir.
Santral Sinir Sistemi Anatomik Terimleri
Serebrum: Beyin | Serebellum: Beyincik. | Medulla spinalis: Omurilik
Encephalon: Beyin ve beyincik. İkisine birden verilen isim. Tüm beyin.

Kortex: Beyin ve beyincikte dış katman. Sinir hücreleri bu katmanda bulunur.

Medulla: Beyin ve beyinciğin iç katmanı.

Meninks: Beyin, beyincik ve omuriliğin çevresini saran, koruma amaçlı üç zara verilen isim.

Dura mater: Beyin, beyincik ve omuriliği saran zarlardan en dışta olanıdır. Serttir. Beyin ve beyincikte kafatası kemiklerine yapışık, omurilikte omurlara yapışık değildir.

Arachnoidea: (Örümcek zar) Beyin, beyincik ve omuriliği saran zarlardan ortada bulunan zardır.

Piamater: Beyin, beyincik ve omurilik dokularını saran en iç zardır. Oldukça yumuşaktır.

Medulla spinalis: (Omurilik) Merkezi sinir sisteminin omurga kanalı içindeki bölümü.

Myelon: Omurilik.

Kanalis sentralis: Omuriliğin ortasında, boyuna uzanan kanal. İçinde beyin omurilik sıvısı bulunur.

Medulla oblangata, bulbus: (Omurilik soğanı) Beyinin omurilikten önceki soğan şeklinde bölümü.

Pons: Omurilik soğanı ile beyin gövdesi arasında kalan bölüm.

Ventrikül: (Karıncık) Beyinde bulunan boşluklar. Dört tanedir. İçlerinde beyin omurilik sıvısı bulunur.

Hemisifer: Beyin yarım kürelerinin her biri.

Nöron: (Sinir hücresi) Beyin, beyincik, omurilik ve ganglionlarda bulunur.

Nöroglia: Merkezi sinir organlarında nöronlar arasını dolduran ve sinir dokuya özgü bağ doku.

Substantia grisea:(Gri katman) Boz katman Omurilikte içte, beyin ve beyincikte dışta bulunur. Sinir hücreleri bu katmanda olur.

Substantia alba: (Ak katman) Omurilikte dışta, beyin ve beyincikte içte bulunur. Burada glia hücreleri ve sinir hücrelerinin uzantıları görülür.

Dendrit: Sinir hücresinde hücreye ağaç görünümü veren kısa kalın uzantılar. Bunların sayıları birden çok olur ve dallanır.

Sinaps: Uyarıların; bir sinir hücresinden bir sinir hücresine ya da sinir hücresinden bir vücut hücresine geçirilmesini sağlayan bağlantılardır.

Vertebra: Omur kemiklerinin her birine verilen ad.

Discus intervertebralis: Omur kemikleri arasında bulunan, yastık görevi yapan kıkırdak halka.

Nukleus pulposus: Discus intervertebralisin içinde bulunan, büyük bir kısmı sıvı olan çekiredek kısmı.

Lamina: Omurga kanalını kaplayan omurga kemiğinin arka kısmı.

Spinöz proçes: Omur kemiğinin arka dikensi çıkıntısı.

Periferik Sinir Sistemi Anatomik Terimleri
Epineurium: Bir sinirde epinöryumdan içeriye doğru sokulan ve siniri sinir teli demetlerine ayıran bağ dokudan bölmeler.

Endoneurium: Bir sinirde her sinir teli çevresini saran çok ince bağ dokudan kılıf.

Neurofibra: (Sinir teli) Sinir hücresine ait akson ve bunu saran kılıflardan oluşur. Sinir telleri bir araya gelerek sinirleri yaparlar.

Ganglion: Merkezi sinir sistemi organları dışında sinir hücresi içeren düğüm şeklindeki oluşumlar.

Vücudun belli bölgelerinde bulunur. Sinir hücresi içerir.

Santral ve Periferik Sinir Sistemiyle İlgili Semptomların Terimleri
Sefalji: Baş ağrısı. Vertigo: Baş dönmesi.

Afazi: Fiziksel yeteneği olmasına ve kişinin istemesine rağmen, konuşamama. Merkezi konuşamama hali.

Senkop: Kısa süreli bilinç kaybı, bayılma.

Stupor: Hastanın, ancak şiddetli uyaranlarla kısa bir süre için uyanık duruma getirilebildiği tepkisizlik durumu.

Koma: Uyandırılmanın mümkün olmadığı tepkisizlik durumu.

Konfüzyon: Bilinç kaybı ile seyreden nöbet.

Konvülsiyon: Anormal beyin uyartıları sebebiyle kasların istem dışı kasılmaları, nöbet geçirme, epilepsi.

İllusion: (Yanılsama) Çevreden gelen uyarımların yanlış algılanması sonucu oluşan psikotik ve organik ruhsal rahatsızlıklarda görülen belirti.

Halusinasyon: Olmayan bir çevre uyarımının sanki varmış gibi yaşanması, örneğin kulağa gerçekte olmayan sesler gelmesi gibi.

Delirium: İrritabilite, korku, görsel hallusinasyonlar ve bazen de çevreyle ilişkilerin tam anlamıyla kopması gibi özellikler gösteren bir rahatsızlık.

Romberg: Ayakta, gözler kapalı ve ayaklar bitişik iken dengenin devamlılığının bozulması, dengenin sağlanaması.

Anksiyete nevrozu: Birdenbire ortaya çıkan, zaman zaman yineleyen, çoğunlukla bedensel, fizyolojik belirtilerle birlikte olan aşırı kaygı durumudur.

Fobik nevroz: Anlamsızlığı, gereksizliği, mantıksızlığı, yersizliği hasta tarafından kabul edilen; ancak denetlenemeyen, engellenemeyen bir korku durumudur.

Lumbalji: Bel ağrısı. Dorsalji: Sırt ağrısı.

Apraksi: Belli bir amaca yönelik hareketi istenilen şekilde yapamama.

Dizartri: Kelimeleri normal şekilde heceleyerek konuşamama, kekemelik.

Atetoz: Ellerde ve el parmaklarında ara vermeksizin birbirini izleyen çeşitli yönlerde bükülüşlerle belirgin istem dışı hareketler.

Akalküli: Hesap yapamama.

Santral ve Periferik Sinir Sistemiyle İlgili Laboratuar Terimleri
Elektromyografi (EMG) : Sinir iletiminin ölçümü. Doğrusal elektrik akımı kullanılarak, sinirlerin elektrik iletme fonksiyonları ve kasların da bu elektrik desarjıyla ortaya çıkardıkları potansiyellerin ölçülmesi.

Elektroensefalografi ( EEG) : Beyindeki sinir hücreleri tarafından hem uyanıklık, hem de uyku halindeyken üretilen elektriksel faaliyetin kâğıt üzerine beyin dalgaları halinde yazdırılmasıdır.

Bilgisayarlı tomografi: Seri kesitlerle röntgen ışınları kullanılarak yapılan radyolojik görüntüleme yöntemi.

Manyetik Rezonans İmaging (MR) : Manyetik alan yardımıyla beyin – omurilik gibi yumuşak dokuların görüntülenmesi

Myelografi: Omuriliğe kontrast madde verilerek çekilen omurilik röntgeni

Lomber ponksiyon: Bel omurları arasından iğne ile girilerek beyin omurilik sıvısından örnek alınması.

Diskografi: Omurlar arasında bulunan diskin çekirdeğine kontrast madde verildikten sonra görüntü alınması.

Elektrokonvulsif terapi (EKT) : Özellikle ağır depresyonlarda olmak üzere psikiyatrik hastaların beyinlerinde elektrik deşarjı oluşturularak yapılan tedavi yöntemi.

Glaskow koma skalası: Kafa travması olan hastada nörolojik durumun belirlenmesinde kullanılan 3’den 15’ e kadar olan puanlama sistemi. En ağır hasta 3 puan, en iyi hasta 15 puan.

Santral ve Periferik Sinir Sistemiyle İlgili Tanı Terimleri
Tuzak nöropati: Periferik sinirlerin sıkışmasıyla oluşan sinir zaafiyeti

Mikrosefali: Başın normalden küçük olması.

Makrosefali: Başın normalden büyük olması. Amnezi: Hafıza kaybı, unutkanlık.

Obsesif-kompülsif bozukluk: Düşünce ve mantık düzeyinde ortaya çıkan, anlamsızlığı, gereksizliği, yersizliği, hasta tarafından kabul edilen, hastanın irade ve isteği dışında inatçı biçimde sürekli olarak yineleyen takıntılı düşünce ve davranışlar.

Histeri: Genellikle benliği olgunlaşmamış olanlarda, çatışmalardan kaynaklanan, bastırılmış, denetlenmiş, engellenmiş, ertelenmiş duygu ve düşüncelerin bedensel ya da ruhsal belirtilerle açığa çıkan bir nevrozudur.

İntraserebral hemoraji: Beyin dokusu içine kanama.

Epidural hemoraji: Kafatası kemiği ve dura mater arasına olan kanama.

Subdural hemoraji: Dura mater ve beyin dokusu arasına olan kanama.

Meningitis: Beyin ve omurilik zarlarının iltihabı. Myelitis: Omurilik iltihabı

Hypokondriazis: (Hastalık hastalığı). Kişinin sürekli bir biçimde sağlığı hakkında aşırı kaygılanması, kendinde gerçekle olmayan hastalıklar görmesi ile belirgin ağır bir psikonevroz türüdür.

Konversion: Kişinin iç dünyasındaki bir çatışmayı simgesel bir biçimde dışa vurmasına yol açan, bedeninde ortaya çıkan duygusal veya hareketsel işlevlerinde bozulmadır.

Depresyon: (Ruhsal çöküntü) Üzüntü ve enerji azalması, yorgunluk ve umutsuzluk belirtilerinin yanı sıra kişinin benlik saygısının azalması ve suçluluk duygularının görüldüğü, ileri şekilde psikotik düşünce bozukluklarının ve intiharların tabloya eklendiği bir duygu durum bozukluğudur.

Mani: Aşırı neşelenme, hareketlerde ve enerjide artış, gerçeği değerlendirme yetisinde bozulma gibi, belirtilerle seyreden depresyonun karşıtı bir duygu durumu bozukluğudur.

Sizofreni: Ruhsal işlevlerin hemen tamamının büyük ölçüde hasara uğradığı, kesin nedeni ve tedavisi henüz bulunamamış olan ağır bir psikotik hastalık.

Psikoz: Hastanın gerçeği değerlendirmesinde, düşünce içeriğinde, duygulanım, algılama ve davranışlarında ileri derecede bozulmalar yapan ağır ruhsal hastalıklara verilen genel addır.

Psikonöröz: Hastaların gerçeği değerlendirmesinin ileri derecede bozulmadığı, yaşama sınırlı da olsa uyum gösterebildiği anksiyete, obsesif-kompulsif bozukluk ve fobik bozukluk gibi psikiyatrik rahatsızlıklara verilen genel addır.

Epilepsi: (Sara) Beyin fonksiyonunun kısa süren krizler şeklindeki, tekrarlayan hastalığı. Birdenbire ortaya çıkan ve kısa süren kriz sırasında bilinç değişiklikleri, aşırı hareketlilik, duyusal olaylar ve uygunsuz davranışlar görülür.

İnsomnia: Uykusuzluk.

Narkolepsi: Tekrarlayan uyku nöbetleri. Uyku hastalığı.

Hipertansif ensefalopati: Şiddetli hipertansiyonlu hastalarda kendini baş ağrısı, konfüzyon veya stupor ve konvülsiyonla belli eden akut veya subakut durum.

Poliomyelitis: (Çocuk felci) omurilik gri maddesinin iltihabı, daha çok çocuklarda görülen ateş, baş ağrısı, kas ağrıları, bulantı, kusma ile aniden başlayıp ağır şekillerde kaslarda atrofi ve felce uzanan virutik hastalık.

Polioensefalitis: Beyin gri maddesinin iltihabı.

Poliomyeloensefalitis: Beyin ve omurilik gri maddelerinin iltihabı, poliomiyelit ve polioensefalitin birlikte oluşu.

Ensefalitis: Beyin iltihabı.

Ensefalomyelitis: Beyin ve omuriliğin iltihabı.

Serebral abse: Beyin absesi, beyin dokusu içerisinde kapsüllü bir irin birikimi.

Neuritis: Sinir iltihabı.

Ensefalopati: Beyin dokusunda dejeneratif değişikliklerle belirgin herhangi bir hastalık.

Multiple sclerosis: Beyinde ve omurilikte yaygın demiyelinizasyon plaklarının bulunmasıyla özellik kazanan ve yavaş yavaş ilerleyen bir merkezi sinir sistemi hastalığı.

Tremor: (İstem dışı titreme) Vücudun bir veya birkaç bölümünde görülen ve fonksiyonları birbirinin karşıtı olan kasların sırayla ve ardı ardına kasılmaları nedeniyle meydana gelen istem dışı hareketler.

Serebral palsi: Beyin felci. Pleji: Felç.

Monopleji: Bir ekstremitenin felç olması. Hemipleji: Vücudun bir yarısını etkileyen felç. Parapleji: İki bacağı tutan felç.

Quadripeji: Dört ekstremitede görülen felç. Tetrapleji: Dört ekstremitede görülen felç. Parezi: Kuvvetsizlik.

Monoparezi: Tek ekstremitede kuvvetsizlik. Hemiparezi: Vücudun bir yarısında kuvvetsizlik. Paraparezi: İki bacakta kuvvetsizlik.

Quadriparezi, tetraparezi: Dört ekstremitede görülen kuvvetsizlik.

Syringomyelia: Omurilik veya beyin sapında içi sıvı dolu bir nöroglia boşluğunun bulunması.

Tabes dorsalis: Omuriliğin arka kordonunun ve buradaki duyu yollarının yavaş fakat ilerleyici dejenerasyonu.

Trigeminal nevralji: Nervus trigeminusun dağıldığı alanlarda birdenbire ortaya çıkan kısa süreli, çok şiddetli, batma tarzında ağrı.

Bell’s paralizisi: Birdenbire ortaya çıkan tek yanlı, idiopatik yüz felci.

Periferik nöropati: Çevresel sinirlerde fonksiyon bozukluğu yapan patolojiler.

Muskuler distrofi: Sinir dokularının bozulmasına ait herhangi bir kanıt olmaksızın yalnızca kas liflerinin ilerleyici bir şekilde dejenerasyonu ve dermansızlıkla özellik kazanan bir grup kalıtsal hastalık.

Myasthenia gravis: Daha çok, sinirlerini kafa çiftlerinden alan kaslarda görülen kas yorgunluğu ve güçsüzlüğü ile özellik kazanan sinir-kas kavşağı hastalığı.

Demans: (Bunama) Yapısal nöropatolojik değişiklikler nedeniyle oluşan ve kendisini yetenek kaybıyla belli eden, ilerleyici, düzelmesi olanaksız beyin fonksiyon bozukluğu sendromudur.

Alzheimer hastalığı: Demansa yol açan dejeneratif bir hastalık.

Creutzfield-jakob hastalığı: Bir virüsün neden olduğu demansa giden hastalık.

Paralysis agitans: (Parkinson hastalığı) Orta yaşta gelişen ilerleyici bir sinir sistemi hastalığı. Bu hastalığın klinik bulguları arasında monoton ses, ellerin titremesi, yüzün anlamını yitirmesi gibi bulgular yer alır.

Lomber diskopati: Bel omurları arasındaki kıkırdaktaki yapısal bozukluk.

Servikal diskopati: Boyun omurları arasındaki kıkırdaktaki yapısal bozukluk.

Lomber disk hernisi: Bel fıtığı. Servikal disk hernisi: Boyun fıtığı.

Kompresyon fraktürü: Omurlara yük binmesiyle oluşan kırık.

Çökme fraktürü: Kafatası kemiklerinin kırılark beyne doğru batması.

Ataksi: Hareketlerin dengeli ve amacına uygun şekilde yapılmasında bozukluk.

Diskitis: Discus intervertebralis’in enfeksiyonu.

Spondilodiskitis: Hem discus intervertebralisin hemde omurların enfeksiyonu.

Spondilolistezis: Omurgada kayma.
Cevapla
  • Benzer Konular
    Cevaplar
    Görüntü
    Son mesaj
  • Bilgi
  • Kimler çevrimiçi

    Bu forumu görüntüleyen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 21 misafir