ÇEVRE SOSYOLOJİSİ 5. ÜNİTE ÖZET

Cevapla
serapdenizli
Mesajlar: 1
Kayıt: 10 Ara 2018 09:09
İletişim:

10 Ara 2018 22:46

Çevrecilik ve çevre hareketinin ortaya çıkışını tarihsel olarak ele almak gerekmektedir. Bu anlamda, batılı toplumlarda çevreciliğin, doğal güzelliklere karşı duyarlılık, doğal kaynakların korunması ve çevresel sorunlara karşı tepki hareketi olarak XIX. yüzyıl sonlarında, batı dışı toplumlarda ise daha çok çevresel sorunlara karşı duyulan tepki olarak II. Dünya Savaşı’ndan sonra özellikle de 1970’lerde ve 1980’lerde ortaya çıkmaya başladığını ifade etmek mümkündür.

Çevreci hareket, XIX. yüzyılda ortaya çıkan ve XX. yüzyılda yoğunlaşan çevre sorunlarına karşı bir tepki olarak ortaya çıkmıştır.

Çevresel kriz, endüstrileşme ve teknolojinin sonucunda ortaya çıkan çevresel sorunların yeni teknolojiler kullanılarak çözülememesi, hatta yeni teknolojilerin çevresel sorunları daha da içinden çıkılmaz hale getirmesini ifade eder.
Postmodernizm düşüncesi temel olarak, modernleşme düşüncesi ve endüstrileşmenin, insan ile doğal çevresi arasındaki doğal ilişkiyi tamamen yok ederek; insan ile doğal çevresi arasında insan merkezli ve sömürücü bir ilişki ve düşünce sistemi yarattığını savunur. Bu bağlamda ozon tabakasındaki incelme, sera etkisi sonucu oluşan küresel ısınma, biyolojik çeşitliliğin azalması, nükleer risk gibi çevre sorunları endüstrileşme ve modernleşmenin doğrudan sonuçları olarak değerlendirilmelidir. Postmodernizm, insan ile doğal çevre arasında bir sömürü ilişkisi yerine bütüncül ve saygıya dayalı bir ilişki önerir.

Bu anlamda çevrecilik, çevreci eylemi, çevreci hareketleri, çevre politikalarını ve çevreci tutumları içerir. Böyle geniş bir anlamda değerlendirilebilecek olan çevrecilik hem bir eylem biçimidir, hem de bir ideolojidir. “Bir ideoloji olarak çevrecilik insanın doğa ile olan ilişkilerini değiştirme olasılığını kapsayan bir inanç sistemidir” diye tanımlanır
Çevrecilik ilk ortaya çıktığı dönemde insan merkezli (anhtropocentric) bir içeriğe sahipti.

Buna karşın doğa merkezli çevrecilik (ecocentrism) ise doğanın, insan varlığı ve refahından bağımsız olarak kendi başına bir varlık alanı olduğunu ve dolayısıyla, varolma hakkı olduğunu kabul eder. Bu bağlamda, “doğal kaynakların korunması”, “insan refahının ekolojisi”, “korumacılık”, “hayvan özgürlüğü” ve “doğa merkezcilik” temel çevreci akımlardandır

İnsan refahının ekolojisi hareketi, insan için daha temiz ve hoşlanılabilir bir çevreyi yaratma çabasının ifadesidir. Doğal kaynakların korunması hareketi de sürdürülebilir fayda ve kalkınmanın en çoklaştırılmasını ve daha temiz bir çevreyi ifade eder. Bundan dolayı söz konusu iki çevreci hareket de insan merkezlidir. Korumacı hareket insan refahı için doğal çevrenin korunmasını hedefler. Bu üç akıma göre, doğal çevre sadece insan refahı için araçsal bir öneme sahiptir.

Hayvan özgürlüğü hareketi ve doğa merkezcilik hareketi insan merkezli çevreci hareketler değildirler. Hayvan özgürlüğü hareketi, hayvanların, yaşam hakları açısından insanlarla eşit değerlendirilmesi gerektiğini savunur. Bunun ötesinde doğa merkezcilik, insanlar ile tüm insan olmayanların eşit değerlendirilmesi gerektiğini savunur. Doğa merkezcilik doğal çevrenin korunmasının sadece insanın refahı ve mutluluğu için değil tüm insan olmayanların da varlıklarını sürdürebilmeleri için gerekli olduğunu savunur. Doğa merkezcilik, doğal çevrenin tüm insanlar ve insan olmayanlar ile birlikte bütünsel bir yaşam alanı oluşturduğunu ifade eder. Doğa merkezci çevrecilik, “derin ekoloji” olarak da adlandırılır. “Derin ekoloji” terimi ilk kez Norveçli felsefeci Arne Naess (1991) tarafından kullanılmıştır. Derin ekoloji bakış açısı, doğa merkezcilik gibi doğa ile bütüncül bir yaşam biçimini savunur. Derin ekoloji akımı “gölge” çevrecilik akımlarını insan merkezli oldukları için eleştirir.
Ekolojik modernleşme, ekonomik ilkelerin, ekolojik ilkeleri temel kriter olarak benimsemesini ifade eder.

Küresel çevreci hareketin genel karakterine bakıldığında öncelikle çevreci örgütlenmenin, çok sıkı bir bürokratik, merkezi ve hiyerarşik bir örgütlenme yapısında olmayıp, daha çok “gevşek” denilebilecek bir örgütlenme yapısında olduğu görülür.

ABD’de çevreci hareket genellikle case oriented denilen bir yapıdadır. Bunun anlamı, çevreci hareketi oluşturanlar bir çevre sorunu ortaya çıktığında, söz konusu sorunu gündeme getirmek ve olası çözüm yollarını bulmak amacıyla bir araya gelir ve söz konusu çevre sorunu gündemden düştüğünde, başka bir çevre sorunu ortaya çıkıncaya kadar dağılırlar. Aralarında politik bir işbirliği ağı yoktur, bir politik partide örgütlenmiş değillerdir. Bununla birlikte ABD’de çevresel duyarlılığı daha yüksek olanların genellikle Demokrat Partiyi destekledikleri bilinmektedir. Dolayısıyla ABD’de çevre hareketi politik bir karakter taşımaz.
Buna karşın çevre hareketi Avrupa’da daha çok politik bir hareket niteliğindedir. Avrupa ülkelerinin hemen hemen hepsinde Yeşiller Partisi adıyla örgütlenmiş olan siyasal partiler vardır ve çevreci hareket bu partiler çevresinde, siyasal hareket olarak örgütlenmiştir. Gene Avrupa ülkelerinin çoğunda Yeşiller Partisi kitle partisi niteliği taşıyan, parlamentoda temsil edilen ve dolayısıyla ülkenin politik yapısı üzerinde görece güçlü ve etkili olan partilerdir. Hatta Almanya gibi ülkelerde, Yeşiller Partisi koalisyon ortağı olarak iktidar yapısı içinde yer alarak, ülkenin politik yönetimi üzerinde doğrudan etkili olabilmektedirler.

Küresel çevreci hareketin iki önemli temsilcisi, Greenpeace ve Yeşiller Hareketidir. Her iki çevreci harekette aslen anti nükleer hareketler olarak ortaya çıkmıştır.
Greenpeace hareketinin ortaya çıkışına ilişkin olarak değişik tartışmalar olmakla birlikte, hareketin 1970’li yılların başında Kanada’da ortaya çıktığı genellikle kabul edilen bir görüştür. Bu hareketin ortaya çıkışına ilişkin olarak en bilinen olay ise, bu hareketin 15 Eylül 1971’de ABD’nin, Kanada ABD sınırında yer alan Aleutians’daki Amchitka adasında gerçekleştirmek istediği ikinci nükleer denemeye karşı bir protesto hareketi olarak ortaya çıkmış olduğudur. Bu bağlamda Greenpeace hareketi aslen anti-nükleer bir hareket olarak ortaya çıkmıştır. Amchitka’daki nükleer denemeye karşı protesto hareketini organize eden ve gerçekleştirenler bir ölçüde hareketin kurucuları olarak kabul edilirler. Bu kişiler Dorothy ve Irving Stowe, Marie ve Jim Bohlen, Ben ve Dorothy Metcalfe ve Bob Hunter’dır.

Greenpeace Hareketinin Temel İlkeleri
• Çevresel bozulmanın aktif fakat barışçıl ve şiddet içermeyen tanığı olmak,
• Kamuoyu oluşturmak için şiddet içermeyen bir tartışma ortamı yaratmak,
• Çevreye karşı tehditleri ortaya çıkarmak ve bunları karşı çözüm yolları bulmak için sürekli işbirlikçilere ve destekçilere sahip olmamak,
• Politik ve ticari kaynaklardan maddi anlamda bağımsız olmak,
• Oluşturulacak olan çözüm önerilerinin; toplumda, açık katılımlı tartışmalarda üretilmesidir.
Greenpeace’in eylem biçimi genelde, çevreye zarar veren faaliyetlerin engellenmeye çalışılması şeklindedir. Çevreye zarar veren faaliyetleri engellemek ve bunları kamuoyuna duyurmak amacıyla, eylemciler genellikle kendilerini ilgili faaliyeti yürüten binanın kapısına zincirler ya da yüksek binalara dev afiş ya da pankartlar asarak konuya dikkat çekmeye çalışırlar. Bunun yanında ilgili faaliyetin engellenmesine yönelik, özellikle balina avcısı gemilerin önünü kesmek, ya da hareketini engellemek gibi faaliyetlerde bulunurlar.
Uluslararası Greenpeace hareketi; iklim değişikliği, ormanlık alanlar, okyanuslar, tarım, zehirli atıkların yol açtığı kirlenme, nükleer ve barış ve silahsızlanma ana başlıkları alanlarında uluslararası kampanyalar yürütmektedir.

Greenpeace’in diğer bir ana çalışma konusu olan ormanlık alanlar başlığı altında, ormanlık alanların azalmasının ya da yok olmasının yol açacağı tehditler ve bu tehditlere karşı oluşturulacak olan çözüm önerileri tartışılmakta bu yönde eylemler ve çalışmalar yapılmaktadır. Greenpeace’in ormanlık alanlar konusundaki çalışmaları dünyada somut olarak, varlıkları ciddi tehdit altında olan Endonezya, Amazon ve Kongo yağmur ormanları üzerinde yoğunlaşmıştır.

Greenpeace’in diğer temel çalışma alanı okyanuslardır. Bu alanda yürütülen çalışmalar; denizlerin korunması, kutup bölgelerindeki okyanus alanları, endüstriyel kaynaklı kirliliğin son derece etkili olduğu ve dünyadaki birçok insanın temel besin kaynağı olan ton balığının aşırı avlanılması, aşırı ve yanlış balık avlanması, balinaların korunması ve deniz ürünleri avcılığı, tüketilmesi ve bunlar üzerinde görülen kirletici etkiler üzerine olan çalışmalardır. Greenpeace’in denizlerdeki çalışmaları, Rainbow Warriors (Gökkuşağı Savaşçıları) adlı tekneleri ile yapılmakta ve bu yüzden Greenpeace gönüllüleri kendilerini gökkuşağı savaşçısı olarak adlandırmaktadırlar.

Greenpeace’in diğer bir ana çalışma alanı tarımdır. Tarım ve tarımsal üretim doğrudan açlık ve yoksulluk ile ilgili olduğundan Greenpeace’in ana çalışma alanlarından birisini oluşturmaktadır. Bu alanda dünyada tarımın sorunları ve bu sorunların çözüm yollarına ilişkin çalışmalar yürütülmektedir. Greenpeace’in başka bir ana çalışma alanı da zehirli atıklardan kaynaklanan kirlenmedir. Bu konuda özellikle su kirlenmesi ve daha az kirliliğe yol açacak yeşil elektronikten söz edilebilir. Greenpeace nükleer teknolojileri çağımızın en önemli ve riskli teknolojilerinden birisi olarak kabul eder. Nükleer teknolojiler, bu hareketin en yoğunluklu olarak üzerinde durduğu ve dikkat çekmeye çalıştığı konulardan birisidir. Greenpeace bu alandaki çalışmalarını; nükleer güvenlik, nükleer atıkların depolanması, nükleer sızıntılar ve Çernobil gibi nükleer felaketlerin bir daha yaşanmaması üzerinde yoğunlaştırmaktadır.

Greenpeace’in ortaya çıkışına yol açan ve bundan dolayı belki de üzerinde en fazla yoğunlaştığı ana konu barış ve silahsızlanmadır. Greenpeace barış ve silahsızlanma alanındaki çalışmalarını, özellikle nükleer silahların yasaklanması ve bu konudaki çözüm önerileri üzerinde yoğunlaştırmaktadır.
Greenpeace’in kurucusu ve modern çevre hareketinin en önemli kahramanlarından birisi olarak kabul edilen Bob Hunter’ın yaşamı ve çevre mücadelesi bir bakıma Greenpeace’in ta kendisidir.

Ancak Greenpeace hareketinin uluslararası bir nitelik kazanmasında asıl önemli nokta David McTaggart’ın öncülüğünde yapılan çalışmalar olmuştur.

Yeşiller Partisi ya da Yeşiller hareketi olarak bilinen çevreci örgüt dünyanın birçok ülkesinde Yeşiller Partisi adıyla örgütlenmiş olduğu gibi aslında bir siyasal parti örgütünden çok bir çevreci harekettir. Özellikle Avrupa ülkelerinde belirgin ve hissedilir bir örgütlenme yapısına sahip olan Yeşiller Hareketi, Avrupa ülkelerinin birçoğunda parlamentoda temsil edilmekte ve bu anlamda ülkenin politik yapısı üzerinde doğrudan müdahalede bulunabilmektedir. Bunun yanında Avrupa Parlamentosunda da, yeşillerin de içinde bulunduğu bir cephe grubu bulunmakta ve bu grup 56 üye ile temsil edilmektedir. Avrupa ülkelerindeki Yeşiller Partilerinin bir üst örgütlenme organı niteliğindeki Avrupa Yeşiller Partisi, uluslararası çevreci örgütlenmenin en belirgin görünümünü oluşturmaktadır. Ayrıca Yeşiller Hareketinin ve partilerinin uluslararası örgütlenmesini ifade eden Küresel Yeşil İlişkiler Ağından söz etmek gerekir (Global Green Network).
Avrupa Yeşilleri, çevreye karşı sorumluluk bilinci, özgürlük, adalet, farklılıklara saygı ve şiddet karşıtlığı temel ilkeleri üzerine yapılanmış olan, insan haklarına saygılı sürdürülebilir bir kalkınma anlayışı için mücadele vermektedir. Avrupa’da Yeşil Politik Hareketler, Avrupa’nın soğuk savaş döneminde ikiye bölünmesiyle ortaya çıkmış ve 1970’lerin ortasındaki petrol krizi ile ivme kazanmıştır. Bu dönemde ekonomik büyüme ve kalkınma artık sürdürülemez hale gelmiş ve endüstrinin işleyiş yapısı, dünyayı ve insanları birçok çevresel, toplumsal ve ekonomik tehlikelerin içine sokmuştur. Yeşiller hareketi ve yeşiller partisi, mevcut siyasal partilerin bu durumla başa çıkabilecek kabiliyette olmaması noktasından hareketle ortaya çıkmıştır.


Yeşiller Hareketi’ne birçok sosyal hareket kaynaklık etmiştir. Çevreciler, nükleer karşıtları, feministler, şiddet karşıtı barışseverler, özgürlük ve insan hakları savunucuları ve üçüncü dünyada görülen açlık ve yoksulluk ile sömürgeciliğe karşı mücadele verenler Yeşiller Hareketinin kurucularını oluşturmuşlardır. Avrupa Yeşillerinin temel hedefi; barışçıl, eşitlikçi ve çevresel açıdan sürdürülebilir bir dünyada, özgür, demokratik ve sosyal bir Avrupa yaratmaktır. Yeşiller, adalet, kişi ve vatandaş hakları, dayanışma, sürdürülebilirlik, her bireyin nasıl yaşamak istediğine ilişkin olarak kendi kararını özgürce verebileceği değerleri savunur.

Yeşiller hareketinin en genel temel prensibi: “küresel düşün, yerel hareket et” şekilde özetlenebilir.

Avrupa Yeşilleri, işbirliği çalışmalarına 1980’lerin başlarında başlamışlar ve ilk işbirliği organı 1984 yılında kurulmuştur. Bu işbirliği organı 1993 yılında Avrupa Yeşil Partiler Federasyonuna dönüşmüş ve 2004 yılında da daha derin ve geniş bir işbirliğini gerçekleştirmek için Avrupa Yeşiller Partisi kurulmuştur. Avrupa Yeşiller Partisi kendisini, küresel Yeşiller Hareketinin bir parçası ve bileşeni olarak tanımlar.

Avrupa Yeşiller Partisi’nin temel ilkeleri, çevresel sorumluluk, bireysel olarak kendi geleceğini belirleme özgürlüğü, genişletilmiş adalet, farklılıklara saygı, şiddet karşıtlığı ve sürdürülebilir gelişmedir. Bu ilkelere daha yakından bakıldığına, öncelikle Yeşiller Hareketinin en temel ilkesi olan “çevresel sorumluluk ilkesi” üzerinde durmak gerekmektedir. Üstünde yaşadığımız dünyaya karşı sorumluluk almak Yeşil Hareketin en temel ilkesidir.
1.Çevreci hareket ne zaman ortaya çıkmıştır?
A. XVIII. yüzyıl
B. XIX. yüzyıl sonları
C. XIX. yüzyıl başları
D. XX. yüzyıl
E. XXI. Yüzyıl
1 . B

2.Aşağıdakilerden hangisi çevreci hareketin ortaya çıkış gerekçelerinden biri değildir?
A. Endüstrileşmenin ortaya çıkardığı risklere karşı olmak
B. Nükleer risk
C. Deniz kirliliği
D. Kuraklık ve çölleşme
E. Toplumsal refahın arttırılması talebi
2 . E :

3.Küresel çevreci hareketin ortaya çıkış gerekçesi aşağıdakilerden hangisidir?
A. Küresel ısınma
B. Ozon tabakasındaki incelme
C. Nükleer risk ve tehdidin artması
D. Küresel iklim değişikliği
E. Hepsi
3 . E :

4.Greenpeace’in kurucusu kimdir?
A. David McTaggart
B. Max Weber
C. Riley Dunlap
D. Bob Hunter
E. James Cook
4 . D :

5.Greenpeace’in en temel kuruluş gerekçesi aşağıdakilerden hangisidir?
A. Nükleer risk ve tehdite karşı olmak.
B. Küresel ısınma
C. Ozon tabakasındaki incelme
D. Hava kirliliği
E. Toprak kirliliği
5 . A :

6.Greenpeace’in uluslararası bir nitelik kazanmasındaki en önemli rolü aşağıdakilerden hangisidi oynamıştır?
A. Cem Özdemir
B. David McTaggart
C. Riley Dunlap
D. William Cotton
E. Bon Hunter
6 . B :

7.Yeşiller partisinin en etkili olduğu ülke aşağıdakilerden hangisidir?
A. Almanya
B. İngiltere
C. Türkiye
D. Hollanda
E. ABD
7 . A
8.Aşağıdakilerden hangisi Yeşiller Partisinin temel ilkelerinden biri değildir?
A. Genişletilmiş adalet
B. Nükleer karşıtlığı
C. Barışcıllık
D. Toplumsal refah ve kalkınma için doğal kaynakların tüketilmesi
E. Kendi kaderini tayin hakkı
8 . D

9.Greenpeace hareket aşağıdaki ülkelerden hangisinde ortaya çıkmıştır?
A. Almanya
B. İtalya
C. Kanada
D. ABD
E. Japonya
9 . C :

10.Yeşiller açısından genişletilmiş adalet ne anlama gelmektedir?
A. Ekonomik eşitlik
B. Fırsat eşitliği
C. Eğitimde adalet
D. Cinsler arası eşitlik
E. Cinsler arasında eşitlik, kuşaklar arasında adalet ve küresel eşitlik
10 . E :
Dosyaları indirebilmeniz için BURADAN kayıt olmanız gerekiyor.
Cevapla
  • Benzer Konular
    Cevaplar
    Görüntü
    Son mesaj
  • Bilgi
  • Kimler çevrimiçi

    Bu forumu görüntüleyen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 3 misafir