medeni hukuk 2.pdf
AÖF Medeni hukuku ders özeti
Dosyaları indirebilmeniz için BURADAN kayıt olmanız gerekiyor.
Dosyaları indirebilmeniz için BURADAN kayıt olmanız gerekiyor.
I.ÜNİTE :
Zilyetlik ve Tapu Sicili
Ayni Hak
Bir eşya üzerinde kurulan ve sahibine o eşya üzerinde egemenlik hakkı veren, bu hakkı üçüncü kişilere karşı ileri sürme yetkisini tanıyan haktır. Ayni haklar, eşya üzerinde tüm yetkileri tanıyan t a m a y n i h ak ve s ı n ı r l ı ayni hak olmak üzere ikiye ayrılır.
Hukukumuzda sınırlı ayni haklar üç çeşittir.
Bunlar,
1) İrtifak hakkı
2) Taşınmaz yükü
3) Rehin hakkıdır.
Ayni haklar cismani eşyalar üzerine kurulabilir. Bu hak kişiye o eşya üzerinde her türlü tasarruf yetkisini de verir. Ayni haklar üzerinde kişilere tanınan doğrudan egemenlik yetkileri, 1) eşyayı kullanma, 29) eşyadan yararlanma ve 3) tasarruf yetkisidir.
( Usus ) adı verilen kullanma yetkisi, o eşya üzerinde kişiye tanınan haklardır. Bu hak, kanunun çizdiği sınırlar çerçevesinde kullanılır. Başkalarına zarar vermeyecek şekilde kullanım hakkını verir.
( fructus ) adı verilen yararlanma yetkisi, eşyadan elde edilebilecek bütün yararlardan faydalanma yetkisidir.
( abusus ) ise tasarruf yetkisidir.
Ayni haklara sahip olanlar, aynı zamanda bazı yükümlere de uymak zorundadırlar. Bu yükümler, 1) katlanma, 2) kaçınma, 3) verme 4) yapma şeklinde olabilirler.
Taşınır – Taşınmaz Eşya…
Eşyalar taşınır ve taşınmaz eşyalar olarak ikiye ayrılabilir. Bu bağlamda bir yerden başka bir yere, özü değişmeksizin hareket ettirilebilen eşyalara taşınır eşya denir. Özü ya da değeri değişmedikçe bir yerden bir yere hareket ettirilemeyen eşyalara da taşınmaz eşya denir. Arazi ve arsa bu tür eşyalardır.
Basit Eşya, Bileşik Eşya, Eşya Birliği…
B a s i t E ş y a, Tek başına bir değeri ve bağımsız varlığı olan, başka bir eşyanın eklenmesine gerek kalmaksızın bir bütün olan eşyalardır. At, bardak, kalem gibi…
B i l e ş i k E ş y a, birden fazla eşyanın birbirinden ayrılmayacak şekilde bir araya gelmesiyle oluşan eşyadır. Ev bu tür eşyalardandır. Odaların birleşmesinden oluşur.
E ş y a B i r l i ğ i, bağımsızlıklarını kaybetmeden birden fazla eşyanın ortak bir amaç doğrultusunda bir araya gelmesiyle oluşan eşya topluluğudur. Bir oturma grubu bu tür eşyalardandır.
Ayni Haklara Egemen Olan İlkeler
- Mutlaklık
- Sınırlı Sayı ve Tipe Bağlılık
- Açıklık ( aleniyet )
- Kamu güveninin korunması
- Belirlilik
- Sebebe bağlılık
ZİLYETLİK
Zilyetlik, sözlük anlamı ile bir şeyi elinde bulundurmak tutmak demektir. Zilyetlik eşya üzerinde kurulabildiği gibi, eşyanın hakları üzerinde de kurulabilir.
Zilyetliğin Türleri
1) Malik sıfatıyla ya da başka sıfatla zilyetlik
2) Tek başına ya da birlikte zilyetlik
3) Asli zilyetlik yada fer’i zilyetlik
4) Doğrudan zilyetlik – dolaylı zilyetlik
5) Haklı zilyet – haksız zilyet
6) İyiniyetli zilyet – kötü niyetli zilyet
Tek başına zilyetlik, kişinin bir eşya üzerinde yalnız olarak kullandığı zilyetliktir. Birlikte zilyetlik ise, bir eşya üzerinde birden çok kişinin birlikte zilyetlik kurmasıdır. Birlikte zilyetlik;
a) Paylı zilyetlik
b) Elbirliği ile zilyetlik, olarak ikiye ayrılır.
Asli zilyetlik eşyanın sahibinin eşya üzerindeki zilyetliğidir. Fer’i zilyetlik ise, bir alacaktan, irtifak hakkı veya rehin hakkı gibi haklardan kaynaklanan zilyetliktir.
Zilyetliğin Kazanılması
Bir kişinin bir eşya üzerinde fiili egemenlik kurmasıyla ortaya çıkan durum zilyetliğin kazanılmasıdır. Bir şeye sahip olmak olarak tanımlanan zilyetlik çeşitli yollarla kazanılabilir. Bu yollardan birisi de b i r l e ş m e yoluyla zilyetlik kazanmaktır. Örneğin başkasına ait bir kağıt üzerine başka bir kişinin yapmış olduğu resim önceki zilyetten ayrılmaz bir zilyet ortaya çıkarmaktadır.
K a r ı ş m a yoluyla zilyetlik kazanılması da taşınır mülkiyetinin aslen kazanılma yollarından birisidir.
Kazanma Yolları
1) Zilyetliğin aslen kazanılması
2) Zilyetliğin devren kazanılması
3) Zilyetliğin miras yoluyla kazanılması
4) Zilyetliğin tesisen kazanılması
Zilyetliğin aslen kazanılması, bir eşya üzerinde, varsa önceki zilyetlikleri sona erdirerek kurulan, ya da önceden hiçbir zilyette olmayan bir eşya üzerinde fiili zilyet kurarak elde edilen zilyetliktir. Bu zilyetlikte kişi malik sıfatıyla eşya üzerinde zilyetlik kurar. Hırsızlık, işgal, define bulma yoluyla, elde edilen zilyetlik gibi.
Bir eşya üzerinde zilyetlik, önceki malikin rızasıyla kazanılıyorsa, bu durumda devren zilyetlik ile karşılaşılır. Devren kazanma bir hukuksal işlem ile yapılır. Hukuksal işlem yapılmadan elde edilen zilyetlik devren zilyetlik değil, aslen zilyetlik olur.
Miras yolu ile bir eşya üzerinde zilyetlik kurmak mümkündür. Miras, miras bırakanın malvarlığının ve kişi varlığına ilişkin değerlerin mirasçılarına k ü l l i h a l e f i y e t yoluyla geçmesini sağlar.
Zilyetliğin Kaybı
Eşya üzerindeki fiili egemenliğin ortadan kalkması zilyetliğin kaybı anlamına gelir. Zilyet kişinin rızasıyla, tahrip yoluyla, çöpe atmayla, devir yoluyla kaybolabileceği gibi kişinin rızası dışında, mesela çalınma, gasp yoluyla da zilyetlik kaybolabilir.
Eşya üzerindeki fiili egemenliğin kaybedilmiş olması, zilyetliğin mutlak kaybı anlamına gelmez. Zilyetliğin, kaybından itibaren bir yıl içerisinde yeniden ele geçmesi durumunda zilyetlik kaybedilmemiş sayılır.
Zilyetliğin Korunması
Zilyetliği gasp edilen zilyet gasp anında kuvvet kullanmak suretiyle taşınır veya taşınmaz eşyası üzerindeki hakkını koruyabilir. Yalnız bu koruma gasp anında, sıcağı sıcağına olmalı, gasp ile koruma arasında zaman aralığı bulunmamalıdır. Yalnız, uygulanan kuvvet orantılı olmalıdır.
Bir taşınmaza haksız bir saldırı olması durumunda, idari savunma yoluna da gidilebilir. Olayın gerçekleştiği tarihten itibaren bir yıl içerisinde o yerin en yetkili mülki amirine başvurmak suretiyle idari koruma istenir.
Zilyetliğin Dava Yoluyla Korunması
Zilyetliğin Geri Verilmesi Davası : Zilyetliğe gasp yoluyla son verilmesi durumunda açılabilir. Dava, gasp yoluyla zilyetliği elinden alınan önceki zilyet sahibi tarafından açılabilir. Dava sahibi elbette ki önceki zilyetin kendisi olduğunu ispatlamak zorundadır.
Zilyetliğin geri verilmesi davası, gasp edene veya onun külli haleflerine açılabilir ( külli halef, mirasçılarıdır ). Bir başka ifade ile
bu dava, gasp edilen eşya üzerinde zilyet sahibi olan üçüncü kişilere açılamaz.1
Saldırı Savuşturma Davası : Bu tür davalar hem taşınır hem de taşınmaz eşyalara yapılan saldırılara karşı koruma olanağı sağlar. Dava, saldırı devam etmekte ise, saldırının sona erdirilmesi amacıyla; saldırının başlaması kuvvetle muhtemel ise, saldırının önlenmesi amacıyla açılır.
Hak Karineleri…
Hak karinesi, bir eşyayı elinde bulunduran kişinin elinde bulundurduğu şeye sahip olduğuna inanmaktır. Böyle olmamış olsaydı, günlük yaşamda yapılan milyonlarca işlem yapılamaz hale gelir, bir şeyin o şeyi elinde bulundurana ait olup olmadığını anlamak için ispatlaması gerekecekti.
Hukukumuzda a) Mülkiyet karinesi, b) Sınırlı Ayni Hak Karinesi ve 3) Kişisel hak karinesi olmak üzere üç hak karinesi vardır. Hak karineleri davacı tarafından savunma amaçlı kullanılır.
Hak Karinelerine Dayanan Taşınır Davası : Bu dava önceki haklı zilyet tarafından, zilyetliğini kaybettiği şeyin iadesi için açılır. Davalı, davaya konu olan taşınır üzerindeki zilyetliğini iradesi dışında kaybettiğini veya iyiniyetli zilyet sahibi olduğunu ispatlamalıdır.
İyiniyetli’ye Taşınır Davası Açılamayacak Durumlar
1) Sahibinin elinden rızası dışında çıkmış olsa da, para ve hamiline yazılı senetler için iyiniyetli kişiye karşı dava açılamaz.
2) Eşyayı açık artırmadan, pazardan ve benzeri stantlardan alan kişilere karşı da dava açılamaz,
3) İyiniyetle eşyanın zilyetini elde eden kişilere zaman aşımı süresi olan 5 yıl geçtikten sonra dava açılamaz.
1 Zilyetliğin geri verilme davası, gasp olayından itibaren 2 ay içerisinde açılır. Olay üzerinden bir yıl geçtikten sonra dava açılamaz.
TAPU SİCİLİ
Taşınmazların fiziksel ve hukuksal durumlarını göstermek amacıyla devlet tarafından tutulan kütük ve belge gibilerin bulunduğu bütünlüğe tapu sicili denir. Tapu sicilleri ANA ve YARDIMCI siciller olmak üzere ikiye ayrılır.
TAPU SİCİLİNE EGEMEN OLAN İLKELER
- Ayni kayıt ilkesi
- Tescil ilkesi
- Tescilin sebebe bağlılığı ilkesi
- Açıklık ilkesi
- Kamu güveninin korunma ilkesi
- Devletin sorumluluğu ilkesi
Her taşınmaz için kütükte ayrı bir sayfa açılması ayni kayıt ilkesi olarak tanımlanır.
Taşınmazlar üzerinde devir suretiyle ayni hak kazanmanın yolu taşınmazın tapu kütüğüne tescil edilmesiyle mümkündür. Böylece kütüğe tescil edilen işlemlerle, kişiler taşınmaz üzerinde hak sahibi olabilirler. Tapu kütüklerine tescil olunan bilgilerin doğruluğu karine olarak kabul edilir.
Tescilin yapılabilmesi için, vasiyetname, sözleşme gibi bir hukuki sebebin varlığı gereklidir. Hukuki sebebin olmaması durumunda tescil işlemi de geçersiz kabul edilir.
Tapu sicili kayıtlarında memurdan kaynaklanan yolsun ve hatalı işlemlerden dolayı memur sorumludur. Devlet zarar görene ödediği tazminatı, kusuru bulunan memuruna rücu eder. Bu konuda olayın meydana geldiği tarihten itibaren 10 yıllık zaman aşımı süresi geçerlidir.
TAPU SİCİL İŞLEMLERİ
Kayıt
Kadastro gören bir taşınmaz hakkında kütükte yapılan ilk işlemdir. Kayıt sonucunda ilgi taşınmaz için yeni bir kayıt numarası verilir ve yeni bir sayfa açılır. Ülkemizde henüz kadastrosu yapılmamış araziler de mevcuttur. Bunların kayıt işlemleri TAPU KAYIT DEFTERİNE yapılır.2
Tescil
Tapu kütüklerinde kişilerin ayni hakları için yapılan işlemlere TESCİL denir. Dolayısıyla bir ayni hakkın tesisi veya devredilmesi sırasında, bu hakkın içeriğinin değiştirilmesi sırasında ya da hakkın sona erdirilmesinde tescil işlemi yapılır.
Teknik anlamda, bir ayni hakkın devri veya tesisi için yapılan işlemdir. Var olan bir ayni hakkın içeriğinde değişiklik yapılmak istendiğinde yapılan tescil değiştirme ( tadil ) adını alırken; hakkın sona ermesi için yapılan tescil işlemine de TERKİN ( silme ) adı verilir.
Tescil Yapılabilme Koşulları
Tescilin resmiyet kazanabilmesi için öncelikle bu konuda bir talebin olması gerekir, Bu talebin de hukuksal bir sebebe dayanması zorunludur. Bu durumda tescil işlemi, hukuksal sebebin belgelendirilmesi üzerine yapılır.
Hukuksal sebebe dayalı olmalı sözünden kastedilen, bir sözleşmenin veya bir vasiyetin varlığıdır. Ancak bu sebeplerin varlığı da yeterli değildir, hukuka uygun olmak zorundadırlar. Sözleşmeyi elinde bulunduranın, bu belgeyi hukuku aykırı yollarla elde etmemesi gerekir.
Tescil Yetkisi
Tescil işlemi bir tasarruf işlemi olduğundan, taşınmazın maliki tarafından yapılabilir. Bazı durumlarda bu yetki, tasarruf yetkisi ile donatılmış temsilcilerde de bulunabilir. Bu temsilci malik tarafından
2 Kütüğe kayıt olunabilen taşınmazlar dört tanedir. Bunlar, 1) Araziler, 2) Bağımsız ve Sürekli İrtifak Hakları, 3)Kat Mülkiyetine Tabi Bağımsız Bölümler ve 4) Kat İrtifakıdır.
yetkili kılınan İRADİ temsilci olabileceği gibi, yasal temsilci veya İFLAS İDARESİ gibi kurumlar da olabilir.
Şerh
Kişisel Hakların Şerhi
Tapu sicillerine kaydedilebilen ve üçüncü kişilerin bilgisine sunulabilen kişisel haklar vardır. Ancak bu haklar belirli bir süreye tabi olup kanunda belirtilmiş sınırlı sayıdaki kişilik haklarıdır. Örneğin ÖNALIM veya GERİ ALIM hakları için belirlenen süre 10 yıldır.
Tasarruf Yetkisini Kısıtlayıcı Şerhler
Haciz, iflas kararı ve konkardato için verilen süreler gibi taşınmaz üzerinde malikin tasarruf haklarını sınırlayan şerhlerdir.
Geçici Tescilin Şerhi
Bir hakkın tescili için gerekli olan şartların yerine getirilmemesi halinde, ( örneğin satış sözleşmesi veya vasiyet belgesinin gösterilmemesi durumlarında ) taşınmaz üzerindeki hakların kaybedilme tehlikesinin bulunması durumlarında, önleyici nitelikte yapılan işlemdir.
Beyanlar
Taşınmazla ilgili bazı fiili ve hukuki ilişkilerin herkes tarafından bilinmesini sağlamak amacıyla, kütüğün beyanlar kısmına yapılan tapu sicili işlemidir. Beyanlar, malikin resmi makamdan yazılı isteği üzerine yapılır. ( Kanunen tesis edilen daimi geçiş hakkı gibi.)
TAPU SİCİLİNİN DÜZELTİLMESİ YOLLARI
Tapu sicillerinde yapılacak her türlü işlem haklı bir sebebe dayanmalıdır. Tapuda görevli kişiler dahi tespit ettikleri yanlışlıkları düzeltme hakkına sahip değildirler. Kendiliklerinden ( re’sen ) işlem yapamazlar.
Bununla birlikte yasalar kimi durumlarda görevlilere kendiliğinden düzeltme hakkını da vermiştir, ancak bu şekilde yapılacak düzeltmeler, tescil anında, beyan edilen bilgilerdeki yanlışlığın fark edilmesi sırasında, orada hazır bulunan tarafların onayıyla yapılabilir.
Tapu Sicilini Düzeltme Davası
Tapulardaki yolsuzluk sorununun mahkeme tarafından çözülmesi sonucu, mahkeme tarafından verilen karara dayanarak düzeltme yapılabilir.
Gerçek ayni hak sahibinin, tapuda hak sahibi görünen kişiye, tapu sicilindeki durumun gerçek duruma uygun hale getirilmesi için açtığı davaya TSDD ( Tapu Sicili Düzeltme Davası ) denir.
Bu tür davalar, tapu sicili kayıtlarının yolsuz tutulması halinde, kişilerin ayni haklarının zedelenmesi durumunda dava açılabilir. Dava açmada süre sınırlaması yapılmamıştır.
II.ÜNİTE :
Ayni Haklar
ahibine en geniş yetki veren mülkiyet haklarıdır. Hak sahibi, eşya üzerinde kullanma, yararlanma ve tasarruf yetkilerine sahiptir. Malikin sahip olduğu bu hak, eşyanın bütünleyici parçaları ve eklentileri üzerinde de geçerlidir.
Türk Medeni Kanunu’nda ayni hakkın kazanılması, eşyanın taşınır veya taşınmaz olmasına göre farklı şekillerde mümkündür. Bu bağlamda taşınmazların mülkiyeti TESCİL ile, taşınırların mülkiyeti de ZİLYETLİK ile kazanılır.
Konusuna Göre Ayni Haklar
Ayni haklar, konusuna göre taşınırlar ve taşınmazlar üzerindeki ayni haklar olmak üzere ikiye ayrılırlar. Bu açıdan taşınır mallar üzerindeki mülkiyet, taşınır mülkiyeti; taşınmaz mallar üzerindeki mülkiyet de taşınmaz mülkiyeti olarak adlandırılır
Hak Sahibinin Sayısına Göre Ayni Haklar
Mülkiyet hakkı bireysel olabileceği gibi birlikte mülkiyet şeklinde de olabilir. Kollektif mülkiyet diye de adlandırabileceğimiz bu mülkiyet genellikle taşınmazlar üzerinde kurulur. Birlikte mülkiyet halleri, a) paylı mülkiyet, b) elbirliğiyle mülkiyet ve c) kat irtifakı şeklindedir.
Paylı mülkiyette mülkiyetin farazi olarak paylara bölünmüş olduğu kabul edilir. Paylar orantılı olarak belirlenir. Eğer herhangi bir oran belirlenmemişse bütün paydaşların eşit orana sahip oldukları kabul edilir.
Elbirliğiyle mülkiyet ise malikler paylara ayrılmaksızın bir eşya üzerinde hak sahibidirler. Yasalarımızda bu çeşit mülkiyet sınırlı sayıda belirtilmiştir. Aile hukukumuzda bulunan mal ortaklığı rejimi bunun en yaygın örneğidir.
Elbirliği ile mülkiyette malikler, mülkiyete ilişkin uyuşmazlıklarda tek başlarına hareket edemezler.
Ayni Hakların Kazanılması
Ayni haklar ya aslen ya da halefiyet yoluyla kazanılır. Sahipli olan eşyalar halefiyet yoluyla veya devren kazanılırken, sahipsiz olan eşyalar ise, o eşyayı sahiplenme, eşyayı işgal etme veya olağanüstü zamanaşımı yollarından birisiyle aslen kazanılabilirler.
Külli Halefiyet – Cüzi Halefiyet
Halefiyet yolu ile kazanma külli halefiyet ve cüzi halefiyet olmak üzere ikiye ayrılır. Külli halefiyet, bir malvarlığının hak ve borçlarıyla birlikte bir kişiden diğer bir kişiye geçişini ifade eder. Buna en güzel örnek miras yolu ile kazanma gösterilebilir.
Cüzi halefiyet ise, malvarlığının aktifine dahil bir ayni hakkın bireysel olarak kazanılmasıdır.
Devren Kazanma
Bir hakkın, önceki sahibinin iradesine dayanılarak kazanılmasına da devren kazanma denir. Devren kazanma bir hukuksal işlem sonucunda, örneğin bir sözleşme ile, kazanılır. Daha önce de gördüğümüz gibi, ayni hak kazandıran bu hukuki belgenin kabul görebilmesi için hukuki yollarla elde edilmesi gerekir.
TAŞINMAZ MÜLKİYETİNİN KAZANILMASI
Taşınmazlar üzerinde ayni hak kazandıran yöntemler şunlardır:
- Cebri icra
- Mahkeme kararı
- İşgal
- Olağan kazandırıcı zamanaşımı, ( 10 yıl )
- Olağanüstü kazandırıcı zamanaşımı ( 20 yıl )
- Yolsuz tapu siciline güvenen iyiniyetli hak kazanımı3
3 Yolsuz sicile dayanarak ayni hak kazanma imkanı sadece iyiniyetli kişilere verilmiştir. Sahte bir vekaletname veya bir veraset ilamı ile taşınmazı zilyetine geçiren kimse, veya bir yanlışlık nedeniyle hak kazanan kimse iyiniyetli de olsa bu haktan yararlanamaz.
Kazandırıcı Zaman Aşımı
Tapu kayıtlarından malikinin kim olduğu anlaşılamayan taşınmazlar, veya malikinin adı yazmasına rağmen 20 yıl önce gaiplik kararı verilmiş olanlara ait taşınmazlar, o taşınmazı 20 yıldan beri kesintisiz kullanmakta olan kişi tarafından olağanüstü kazandırıcı zamanaşımı yoluyla kazanılabilir. Bu kişilerin 20 yılın tamamlanması durumunda mahkemeden bir karar almaları gereklidir.
2012’DE yapılan değişiklikle, mirasçıların iki yıl hareketsiz kalmaları durumunda, tapu müdürlüğünün kendiliğinden harekete geçerek mahkemeden mirasçılık belgesi almasını ve seçili bu belgeye uygun hale getirmesini yasallaştırmıştır. Böylece tapuya kayıtlı ve maliki 20 yıl önce ölmüş olan taşınmazlar, olağanüstü zamanaşımı ile kazanmaya elverişli olmaktan çıkarılmıştır.
Taşınmaz mülkiyetinin d e v r e n kazanılabilmesi için kazanma zinciri olarak tanımlanan üç koşulun bulunması gereklidir. Bu üç koşul, 1) geçerli hukuki sebep, 2) tescil talebi ve 3) tescildir.
Taşınır Mülkiyetinin Kazanılması
Taşınırların mülkiyeti de aslen kazanma ve devren kazanma olarak iki şekilde olabilir. Örneğin, sahipsiz bir taşınırı sahiplenme yoluyla kazanma aslen kazanmadır. Ayrıca iyiniyetli üçüncü kişilerin elde ettikleri zilyetlik de aslen kazanma olarak kabul edilir.
İyiniyetli kişinin bir taşınırı aslen kazanabilmesi için;
- Eşya, sahibinin elinden rızasıyla çıkmalıdır
- Ayni hak kazanılmış olmalıdır
- Kazanan iyiniyetli olmalıdır
- Kazanan üçüncü kişi olmalıdır
Aslen kazanmanın bir diğer yolu da kazandırıcı zamanaşımıdır. Bu şekilde hak sahibi olabilmek için;
- Eşya, sahibinin elinden rızasıyla çıkmalıdır
- Mülkiyeti kazanan iyiniyetli kişi, üçüncü kişi olmalıdır
- Üçüncü kişinin malik sıfatıyla zilyetliği aralıksız 5 yıl sürmelidir
Taşınır mülkiyetinin d e v r e n kazanılmasında da aslen kazanmaya benzer bir zincir söz konusudur. Bu zincir;
- Hukuki bir sebep
- Zilyetliğin devri
- Ve devrin bir anlaşma ile yapılmasından oluşur.
Ayni Hakların Kaybı
Ayni hak, sahibinin iradesine dayanan bir işlem veya eylem sonucunda son bulur. Örneğin kişi, üzerinde hak sahibi olduğu taşınırı tahrip eder veya çöpe atarsa ya da tüketirse ayni hak son bulmuş olur.
Bunun yanında sahibinin iradesi dışında gerçekleşen, doğa olayları ile ve üçüncü kişilerin eylemleriyle de eşya üzerindeki ayni hak kaybedilebilir. İdarenin kamulaştırması veya icrada satılma gibi eylemler üçüncü kişiler tarafından gerçekleştirilen işlemlerdir.
SINIRLI AYNİ HAKLAR
- İrtifak hakkı
- Taşınmaz yükü
- Rehin
İrtifak Hakları
Malike, malik olduğu eşyası üzerinde sınırlı da olsa kullanma hakkı bulunan kişinin bu hakkı kullanmasına katlanmasıdır. Bu hakka sahip olanlar başkalarının mülkiyetindeki eşyayı kullanma ve ondan yararlanma haklarını kullanırlar. Geçit hakkı, kaynak hakkı bu tür haklardandır.
Olumlu ve olumsuz irtifak hakları olarak ikiye ayrılırlar. Olumlu hakka örnek olarak geçit hakkını, olumsuz hakka da manzara kapatmama hakkını verebiliriz. Birincisinde hakkı kullanma söz konusu iken, ikincisinde yasaklama ( olumsuzluk ) söz konusudur.
İrtifak hakları, eşyaya bağlı olabileceği gibi kişiye bağlı da olabilir. Eşya üzerindeki irtifaklar sadece taşınmazlar üzerinde olabilir. Yukarıda bahsedilen geçit hakkı bunlardandır.
Kişiye bağlı irtifak hakları arasında, oturma ve intifa hakkı sayılabilir. Oturma hakkı, sahibine o gayrimenkulde sadece oturma hakkını veren haktır.
İntifa Hakkı
İntifa hakkı, sınırlı ayni haklardan olup, menkul ve gayrimenkuller üzerinde kurulabilir. Kişiye belli bir süreliğine eşyayı kullanma ve ondan yararlanma hakkını verir. Hak sahibi taşınır veya taşınmazın mülkiyetine sahip değildir, satamaz, miras bırakamaz başkasına devredemez.
İntifa hakları sözleşmelerle kurulabilir. Söz konusu olan taşınırın veya taşınmazın tescilden silinmesi, süreli olarak verilmişse süresinin sona ermeni durumlarında ortadan kalkarlar. Bu hak en fazla 100 yıllığına kurulabilmektedir.
Üst Hakkı
Bir arazinin üstünde veya altında mevcut olan yapıda, ya da yapı yoksa hak sahibinin inşa edeceği yapı üzerinde kurduğu mülkiyet hakkıdır. Üst hakkı, bir eşya üzerinde iki mülkiyete yol açabilen bir ayni haktır. Yapının mülkiyeti yapana, arazinin mülkiyeti de üst hakkını verene aittir.
Üst hakkı, hak sahibine arazi üzerinde inşa ettiği yapıda mülkiyet hakkı doğursa da, bu hakkı hak devam ettiği sürece kullanır. Hakkın sona ermesiyle birlikte mülkiyet hakkı üst hakkını verene geçer.
Taşınmaz Yükü
Taşınmazın mülkiyetini elinde bulunduran kişiye, taşınmazdan çıkan bir şeyi ( örneğin bir mermer fabrikası ise, mermeri; şarap fabrikası ise üzümü ) hak sahibine verme sorumluluğu getiren haktır. Malikin, hak sahibinin isteğini yerine getirmemesi durumunda, hak sahibi taşınmazı paraya çevirtmek suretiyle alacağını alma hakkına sahiptir.
Rehin Hakkı
Taşınır ve taşınmazlar üzerinde kurulabilen bir haktır. Bu hak ile alacak sahibi, alacağının verilmemesi durumunda, söz konusu olan taşınırı veya taşınmazı cebri icra yoluyla sattırmaya ve alacağını almaya hak kazanır.
Alacağın tahsili cebri icra yolu ile yapılacağından, borç sahibinin, borcunu ödememesi durumunda, malının paraya çevrilmesine katlanması gerekecektir.
Lex Commissoria
Rehin hakkı bulunan kişiye verilen rehinli ürünü paraya çevirme hakkının kullanılabileceği ancak rehinli ürünü kendi mülkiyetine geçirme hakkının olmadığı anlamına gelir.
Taşınmaz Rehni
Bir alacağı bir taşınmazla güvence altına almak için, tapu siciline tescil ederek kurulan rehin türüdür. Taşınmazın sahibi borçlu olabileceği gibi üçüncü kişiler de olabilir. Ancak üçüncü kişiler borçtan sadece üzerinde rehin koydurdukları taşınmazlarının değeri kadar sorumludurlar.
Taşınmaz rehninin üç türü bulunmaktadır;
1) İpotek
2) İpotekli Borç Senedi
3) İrat
İ p o t e k,
Bu tip senetler, kişilerin alacaklarını teminat altına almak amacıyla taşınırlar veya taşınmazlar üzerine koydurulabilir. İpoteklerde borçlunun kişisel sorumluluğu da devam etmektedir. İpotekli borç senedi ve irat senedinden farklı olarak bir belgeye bağlı olarak tedavüle çıkarılamazlar.
İpotekli Borç Senedi ise, kıymetli evraka bağlanmış rehin türüdür. Borçluya kişisel sorumluluk yükler.
İrat senedi, ipotekli borç senedi gibi kıymetli evrada bağlanmış bir rehin türüdür. Ancak, irat senetleri kişilere kişisel sorumluluk yüklemezler, ipotek edilen şeyin değeriyle orantılı olarak sorumluluk yüklerler. Tedavüle çıkarılmaları mümkündür.
III.ÜNİTE :
Borçlar Hukukuna İlişkin Temel Kavramlar ve İlkeler
Borçlar hukukunun kaynaklarını yazılı ve yazısız kaynaklar olmak üzere ikiye ayırmak mümkündür. Yazılı kaynaklar, kanunlar ve kanun hükmünde kararnameler, tüzükler ve yönetmeliklerdir. Bu bağlamda Türk Medeni Kanunu, Türk Ticaret Kanunu, İş Kanunu, Tüketicinin Korunması Komunu gibi kanunlar borçlar hukukunun yazılı kaynakları arasında sayılabilir.
Borçlar Hukukunun yazılı olmayan kaynakları ise, örf ve adet hukuku kuralları, bilimsel görüşler ve yargı kararlarıdır. Örf ve Adet kuralları, yazılı hukukta kural bulunmayan hallerde başvurulabilecek ikincil kaynaklardandır.
Borçlar Hukukuna Egemen Olan İlkeler
İrade Özerkliği İlkesi, kişilerin başkalarının etkisinde kalmaksızın bağımsız olarak kararlar alabilmesi ve dilediği borç ilişkisini kurabilmesi anlamına gelir.
Nisbilik İlkesi, kişiler arasındaki borç ilişkisinin sadece borç ilişkisi içinde bulunan iki kişiyi ilgilendirmesi anlamına gelir. Yani üçüncü kişiler bu ilişkiden dolayı sorumlu tutulamazlar. Alacak hakları, sadece borçluya karşı ileri sürülebilen haklardır. Diğer taraftan Ayni haklar ise herkese karşı ileri sürülebilen haklardır.
Sorumluluğun Kusura Dayanması İlkesi, bir kişinin bir zarardan sorumlu olması için kusurlu olmasını ifade eder. Yani kişiler kusurlu olmadıkça bir zarardan sorumlu tutulamazlar.
Borçlunun Yerleşim Yerinde İfa İlkesi, aksine bir hüküm yoksa borç, doğduğu sırada borçlunun yerleşim yere neresi ise orada ifa edilmelidir. Para borçları alacaklının yerleşim yerinde, parça borçları ise sözleşme yapılırken borcunun konusunun bulunduğu yerde ifa edilir.
BORÇ
Borç kavramı geniş ve dar anlamda tanımlanabilir. Dar anlamda borç bir kişinin başka bir kimseye vermekle yükümlü olduğu miktarı belli paradır. Geniş anlamda borç ise, alacaklının borçludan istemeye yetkili olduğu davranıştır.
Tanımdan yola çıkılarak borç ilişkisini “alacaklı ve borçlu arasında kurulan ve alacaklıya borçludan belirli bir davranışta bulunmasını isteme yetkisi veren bir hukuksal ilişki” olarak tanımlanabilir.
Edim
Alacaklının borçludan talep etme hakkı, borçlunun da alacaklıya karşı yerine getirmekle yükümlü olduğu davranışa edim denir. Edim her şeyden önce hukuken korunan bir menfaat olmalıdır. Bu menfaat maddi bir menfaat olabileceği gibi manevi bir menfaat da olabilir.
Edimi yerine getirecek olan borçlu hukuki açıdan bu yükümlülüğü üstlenebilecek durumda olmalıdır. Bir davranışın edim olduğunu söyleyebilmek için hem alacaklı yararına hem de borçlu yararına olması gerekir. Borçlunun sadece kendi yararına olan bir eylemi yerine getirmesi e d i m olarak tanımlanamaz.
Edimler süresi açısından çeşitlere ayrılır. Bunlar ani edim, sürekli edim ve dönemlik edimdir. A n i E d i m, bir defada ifa edilmekle sona eren edimdir. Örneğin satılan bir malın teslimi ani edimdir.
S ü r e k l i E d im, kiralayanın, kiralananı kısa sürede kiracının kullanımına elverişli hale getirme borcudur. D ö n e m l i k Edim ise, zaman içerisinde, düzenli veya düzensiz aralıklarla ifa edilen edimlerdir. Kiralayanın kirasını her ay ödemesi gibi.
Borç İlişkisinden Doğan Haklar
a) Birincil Haklar: Alacak Hakkı
b) Bağlı Haklar ( Fer’i Haklar )
c) Yan ( Tali ) Haklar
Y a n H a k l a r, Yenilik Doğuran Haklar, Def’i ve Yönetim Hakları olarak üçe ayrılır.
SORUMLULUK
İki farklı anlamda kullanılmaktadır. Bunlardan ilki -den dolayı sorumluluk dediğimiz sorumluluk tipidir.
Sözleşmeden ( dolayı ) sorumluluk
Haksız filden ( dolayı ) sorumluluk
Sebepsiz zenginleşmeden ( dolayı ) sorumluluk
vekaletsiz iş görmeden ( dolayı ) sorumluluk
İkincisi bir borçlunun ne ile sorumlu tutulacağı sorusuna cevap veren -ile sorumluluktur. Bu bağlamda;
- Şahıs ile sorumluluk
- mal varlığı ile sorumluluk
Bunlardan şahıs ile sorumluluk, alacaklının alacağını elde etmek için borçlunun şahsına el atabilmesi anlamına gelmektedir. İlkel toplumlarda uygulanan bir yöntemdir. Günümüzde uygulama imkanı yoktur. Bu ilkeye göre borçlu, öldürme, köleleştirme yollarıyla alacağını tahsil etmekteydi.
Günümüzde, Türk hukukunda mal varlığı ile sorumluluk ilkesi kabul edilmiştir. Bu ilkeye göre, alacaklı alacağını CEBRİ İCRA ( Zorla ifa ettirme ) yöntemiyle borçlunun malvarlığından almaktadır.
Malvarlığı İle Sorumluluk
Bu tip sorumlulukta, borçlu kişinin borcunu bilerek ödememesi durumunda, alacaklı devletin gücünü kullanarak, borçlunun malvarlığından cebri icra yoluyla alacağını alır. Kişisel sorumluluk gereği borçlu sadece mal varlığı ile sorumludur. Alacaklı alacağını borçludan başka kimseden, söz gelimi ailesinin üyelerinden hiçbirinden isteyemez.
Konkordato
Borçlunun alacaklarının en az üçte ikisini ( 2/3 ) yaptığı ve Ticaret Mahkemesi tarafından onaylanan bir anlaşma ile, alacaklıların alacaklarının bir kısmından vazgeçmesi ve borçlunun da belirlenen borcu, belirlenen vade içinde ödemesi, böylece borcundan kurtulması amacıyla yapılan bir anlaşmadır. Bu imkan sadece dürüst borçlular için geçerlidir.
Hukuksal İşlemin Kurucu Öğeleri
1. İrade Açıklaması.
Kişinin belli bir hukuksal sonuca ulaşma isteğini fiile dönüştürerek dış dünyaya yansıtmasına irade açıklaması denir. Bir irade açıklamasının bağlayıcı olabilmesi için, açıklamada bulunanın bilinçli olması gerekir, narkoz altında, bilinç kaybı durumlarında yapılan açıklamalar hukuki sonuçlar doğurmaz.
2. Hukuksal Sonuç.
Birey iradesinin dış dünyada hukuken anlamlı bir hukuksal sonuca ulaşmayı istemesidir. Burada istenen amacın hukuk tarafından istenen bir amaç olmasına dikkat edilmelidir. Hukuk çerçevesinde kalmayan amaçlar hukuki sonuçlar doğurmazlar.
Hukuksal işlemlerin geçerli olabilmesi için bazı şartları da içermeleri gerekir. Bu bağlamda hukuksal işlemin geçerli olabilmesi için;
işlemin hukuksal işlem ehliyetine sahip kişiler tarafından yapılması,
konusunun hukuka uygun olması,
kamu düzenine, kişilik haklarına,hukuka ve genel ahlaka aykırı olmaması,
danışıklı ( muvazaalı ) olmaması,
irade sakatlığının bulunmaması, ve
imkansız olmaması gerekir.
Hukuksal işlemler hukuk düzeninin koruması altındadır. Ancak, bir hukuki işlemin bu korumadan yararlanabilmesi için sağlıklı bir şekilde kurulması gerekir. Geçerlilik için gerekli unsurlardan bir veya birkaçının eksik olması durumunda, hukuksal işlem geçersiz olur. Bir işlemin hangi durumlarda geçersiz olacağını da hukuk belirler. Yaptırımı da budur. Yani geçersiz saymaktır.
Yokluk
Hukuksal işlemin kurucu öğelerinde eksiklik bulunması durumunda yokluk yaptırımı uygulanır. Yokluk durumunda hukuki işlemin hukuk açısından hiç doğmadığı kabul edilir. Mesela Borçlar hukukunda bir sözleşmenin yapılabilmesi için iki tarafın da irade açıklamasında bulunması gerekir. Taraflardan birisi bu açıklamayı yapmazsa sözleşme hiç olmamış kabul edilir. ( yokluk durumu vardır )
Kesin Hükümsüzlük ( Butlan )
Kişiler arasındaki sözleşmelerin, emredici hukuk kurallarına aykırı yapılması, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı olması, konusunun imkansız olması, tam ehliyetsiz, yani ayırt etme gücünden sürekli yoksun kişiler tarafından yapılması durumunda b u t l a n yaptırımı söz konusudur.4
Butlan yaptırımında, ortada bir sözleşme vardır. Ancak sözleşme ölü doğmuştur ve kesin hükümsüzdür. Bir başka ifade ile sözleşmenin hukuki sonuç doğurması imkansızdır.
Geçerlilik sebeplerinden danışıklı ( muvazaalı ) olma durumu dışındaki sebeplerden dolayı sözleşmenin geçersiz olması durumunda, zarar gören taraf bu zararını t a z m i n edebilir. Tazmin edilebilir zararlar olumsuz zararlardır. Bu da kaçırılan fırsatlar anlamına gelir.
İptal Edilebilirlik
Bu tür geçersizlikte, hukuki işlemin kurucu öğeleri vardır, ancak bazı geçerlilik öğelerinin eksik olması sebebiyle hukuki işlem sakat doğmuştur. Bu sebeple de iptal edilebilir bir sözleşmedir.
yanılma ( hata )
aldatma ( hile )
zorlama ( tehdit )
aşırı yararlanma ( gabin )
4 Ayırt etme gücü, akla uygun biçimde davranma, makul surette hareket edebilme yeteneğidir.
gibi irade sakatlığı durumlarında iptal edilebilirlik yaptırımı uygulanır.
Bazı durumlarda hukuki işlem baştan geçersizdir. Ancak, ilgili 1 yıl içerisinde işlemin geçersizliğini açıklamazsa, bu sürenin sonunda işlemin geçersizliği artık ileri sürülemez. Böyle durumlarda, işlemin yapıldığı andan itibaren geçen bir ( 1 ) yıllık süreye askıda geçersizlik hali denir.
Eksiklik
Eksiklik durumu, tek taraflı bağlamazlık veya askıda hükümsüzlük d urumu olarak tanımlanabilir. Örneğin onama sözleşmenin kurucu öğelerindendir. Onamanın gerçekleşmesi durumunda sözleşme geçerlilik kazanır. Onama gerçekleştiğinde, sözleşme baştan itibaren hüküm ve sonuç doğurmaya başlar. Eksiklik giderilmezse sözleşme baştan itibaren geçersiz kabul edilir.
Sınırlı ehliyetsizlerin yasal temsilcilerinin onayı olmadan yaptıkları işlemler bu tür işlemlerdir. Yasal temsilcinin onay vermesi anından itibaren sözleşme baştan itibaren hüküm ve sonuç doğmaya başlar.
Hukuksal İşlemin Türleri
Hukuksal işlemler kural olarak işlemi yapan kişiler hayatta olduğu süre içinde hukuksal sonuçlar doğururlar. Bu tür hukuksal işlemlere sağlar arası hukuksal işlemler de denir. Ancak vasiyetname ve miras sözleşmesi gibi bazı hukuksal işlemler, taraflardan birinin ölümü üzerine sonuç doğurmaya başlar. Bu tür işlemlere de ölüme bağlı işlemler denir.5
Bazı işlemler de gelecekte gerçekleşip gerçekleşmeyeceği kuşkulu olan bir olaya bağlanmıştır. Bu tür işlemlere koşula bağlı işlemler denir. Vadeye bağlı işlemler ise biraz daha farklıdır, bu tür işlemlerde hukuksal işlemin belirlenen bir süre sonra kesin olarak gerçekleşeceği öngörülmüştür, ancak koşula bağlı işlemlerde işlemin gerçekleşip gerçekleşmeyeceği kesin değildir.
Hukuki işlemler, taraf sayısı açısından da sınıflandırılabilir. Bu bağlamda tek taraflı ve çok taraflı işlemlerden söz edilebilir. Tek taraflı işlemler, belirli bir muhataba yönelmeyen bir irade açıklaması ile kurulan hukuksal işlemlerdir. Bu tür işlemlere, vasiyetname, vakıf kurma gibi işlemler örnek olarak verilebilir.
5 V A S İ Y E T N A M E, miras bırakanın mirası üzerinde tek taraflı iradesiyle tasarrufta bulunmasını sağlayan, ölüme bağlı tasarruf türlerinden birisidir. MİRAS SÖZLEŞMESİ ise, miras bırakan ile kendisine miras bırakılan arasında yapılan sözleşmeyi ifade eder.
Çok taraflı işlemler ise, kuruluşu için birden fazla irade açıklamasına ihtiyaç duyan işlemlerdir. Kararlar ve birlik kurma işlemleri bu tür işlemlerdendir.
SÖZLEŞME
Karşılıklı olarak kişi veya kişilerin belirli bir hukuki sonuca ulaşmak amacıyla yaptıkları irade açıklamalarına sözleşme denir. Bir sözleşmenin kurulabilmesi için irade açıklamasının;
iki ya da daha çok kişi tarafından yapılması,
karşılıklı olarak yapılması,
birbiriyle uyuşması, gerekmektedir.
Sözleşme Türleri
Sözleşmeler, borç yüklenen tarafların sayısı bakımından, tek taraflı borç sözleşmeleri ve iki taraflı borç sözleşmeleri olarak ikiye ayrılır. Tek taraflı borç sözleşmeleri taraflardan sadece birine borç yükler. Bağış ya da kefalet sözleşmeleri tek taraflı borç sözleşmesidir.
Her iki taraf için de borç yükleyen sözleşmelere iki taraflı borç sözleşmeleri denir.
Sözleşmenin Öğeleri
Sözleşmenin kurucu öğeleri, a) iki tarafın irade açıklaması, b) irade açıklamasının karşılıklı olması ve c) irade açıklamalarının birbiriyle uyuşmasıdır.
1. Öneri ( icap )
Sözleşmeyi meydana getiren iki irade açıklamasından zaman itibariyle ilk yapılanına öneri ( i c a p ) adı verilir. Açıklamayı yapana da icapçı denir. Öneri muhatabın, kabul ya da ret iradesini tereddüde düşmeden açıklamasını sağlamaya elverişli olmalıdır. Örneğin bir mal satılacaksa, hangi malın satılacağı, fiyatının ve miktarının ne olacağı belirtilmelidir.
2. Kabul
Önerenin yapmış olduğu öneriye kabulcünün vermiş olduğu olumlu cevaptır.
3. Tarafların İradelerinin Uyuşması
IV.ÜNİTE
Borcun Kaynakları :
Sözleşmeden Doğan Borçlar
Haksız Fiiller
Tip Serbestisi
Türk hukuku taraflara, diledikleri konuda sözleşme yapma yetkisi vermiştir. Bu bağlamda taraflar, ister yasada içeriği düzenlenmiş tipik sözleşmeler ( satım, kira, hizmet sözleşmesi gibi ) ve isterse yasadan tamamen bağımsız atipik sözleşmeler ( kapıcılık sözleşmesi, pansiyon sözleşmesi vb. ) yapabilirler.
Tip Serbestisinin Sınırları
Her ne kadar tip serbestisi verilmişse de bu serbestinin de sınırları vardır. Bu sınırlar, hukuk düzeni, genel ahlak, kamu düzeni, kişilik hakları olarak belirlenmiştir. Yani sözleşme yapma özgürlüğü vardır ama, yapılacak sözleşmeler de kanuna, genel ahlaka, kişilik haklarına ve kamu düzenine aykırı olmamalıdır.
Hiç kimse kendi rızası olsa bile kişilik haklarından feragat edemez, bu anlamda vücut bütünlüğüne ya da yaşama hakkına saldırı niteliğini taşıyacak bir sözleşme yapamaz. Örneğin ötenazinin konu edindiği bir anlaşma yapılamaz.
Genel İşlem Koşulları
Genel işlem koşulları, bir sözleşme yapılırken sözleşmeyi düzenleyen tarafın tek başına hazırladığı ve karşı tarafın onayına sunduğu sözleşme hükümleridir. Bu tür sözleşmeler matbu şekilde hazırlanırlar, sözleşme şartları sözleşmeyi hazırlayan tarafından hazırlandığı için karşı tarafın şartlarda değişiklik yapması mümkün değildir. Bankacılık, sigortacılık, elektrik ve su sözleşmeleri örnek olarak verilebilir.
Güvenli Elektronik İmza
Her türlü elektronik imza güvenli elektronik imza olarak kabul edilmez. Bir imzanın güvenli elektronik imza kabul edilebilmesi için bazı koşullara sahip olması gerekir. Bu koşullar Elektronik İmza Kanunu'nda belirtilmiştir.
imza sahibine bağlı olmalı
sadece elektronik imza sahibinin tasarrufunda bulunan elektronik imza cihazı ile oluşturulmuş olmalı,
imzalanmış elektronik veride, sonradan herhangi bir değişiklik yapılıp yapılmadığının tespitini sağlayabilmeli
sertifikaya dayanarak imza sahibinin kimliğinin tespitini sağlayabilmeli
Şekle Uyulmamasının Hükmü ( Mutlak Butlan )
Şekle tabi tutulan hukuki işlemlerin mutlaka tabi tutuldukları şekle göre yapılmaları gerekir. Eğer şekle bağlı kalınarak yapılmamışlarsa, bu hukuki işlemlere uygulanan yaptırım mutlak butlandır. Yani hükümsüzlüktür. Bu tür işlemlerde ortada bir hukuki işlem vardır, ancak bu hukuki işlem baştan itibaren sakattır, yani ölü doğmuştur. Bu şekilde yapılmış bir işlemin sonradan geçerlik kazanması da mümkün değildir.6
İrade Açıklaması ile İrade arasındaki Uygunsuzluk Durumları
1. Latife Beyanı ( Şaka ) ve Zihni Kayıt
Her ikisi de irade ile açıklaması arasında kasten yaratılan uygunsuzluk durumlarıdır. Latifeyi yapan, hukuksal bir sonuç doğuracağını beklemeden sırf şaka yollu sözlerle bir irade açıklaması yapar. Örneğin bir öğretmenin sınavdan yüz alacak öğrenciye arabasını hediye edeceğini söylemesi gibi irade açıklamaları hukuki sonuç doğurmazlar.
6 Yargılama sırasında hukuki işlemle ilgili m u t l a k b u t l a n söz konusu olursa, birisinin başvurması gerekmez, hakim bu durumu resen tespit ettiği anda gereğini yapmakla yükümlüdür.
Zihni kayıt ise, bir kimsenin gerçek iradesiyle uyuşmayan başka bir iradeyi istemeyerek açıklamasıdır. Kişi gerçek iradesini gizler ve onunla uyuşmayan başka bir irade açıklamasında bulunur. Ancak bu irade açıklaması o kişi için bağlayıcı olabilir.
2. Muvazaa ( Danışıklık )
Her iki tarafın aralarında anlaşmak suretiyle kasten gerçek iradelerinin aksine irade açıklamasında bulunması durumudur. Genellikle danışıklılık suretiyle irade açıklamasında bulunan kişiler, üçüncü kişileri aldatmak amacıyla bu şekilde davranırlar.
Muvazaa, N i s b i ve M u t l a k Muvazaa olmak üzere ikiye ayrılır. Mutlak muvazaada kişiler sırf üçüncü kişileri aldatmak amacıyla aralarında bir anlaşma yaparlar. Nisbi muvazaada ise, taraflar aralarında yaptıkları bir anlaşmayı, gerçek iradeleriyle uyuşmayan başka bir anlaşmayla gizlemeye çalışırlar. Genellikle tapu işlemlerinde, vergi yükünü hafifletmek için taşınmazın gerçek değerinden çok düşük gösterilmesi bu tip muvazaaya örnek olarak gösterilebilir.
3. Yanılma ( Hata )
Kişinin bilgisizliği veya yanlış bilgi edinmesi sonucunda, edindiği bilginin gerçeğe aykırı olduğunu bilmeden irade açıklamasında bulunmasına yanılma denir. Yanılma eyleminde kişiler irade açıklamalarını yaparken, bilmeden gerçek iradelerine aykırı açıklamada bulunurlar.
İrade ile açıklaması arasındaki uyumsuzluk, bizzat açıklamada bulunan kişinin bilgisizliği, dalgınlığı ya da dil sürçmesi sonucu ortaya çıkmış olabilir. Bazı burumlarda kullanılan u l a k veya t e r c ü m a n ı n hatasından kaynaklanan bir uyumsuzluk oluşabilir.
Yanılma, esaslı yanılma ve saikte yanılma olmak üzere ikiye ayrılabilir. Esaslı yanılmalarda hukuki sonuç doğmazken, saikte yanılmalarda ortaya çıkan hukuki sonuç kişileri bağlar.
4. Aldatma ( Hile )
Hile de bir tür s a i k t e y a n ı l m a d ı r. Fakat, hile kişinin kendisinden kaynaklanan bir etkilenme sonucu değil, dışsal etkilenme sonucunda ortaya çıkan yanılma türüdür.7
7 Örneğin, A, otomobilini B ye satmak istiyor. Arabasının az kullanılmış olduğu izlenimini yaratmak için kilometre saatiyle oynuyor ve 100 000 olan kilometreyi 10 000 e indiriyor. Burada yapılan hiledir. Ve arabayı satın alan B dışsal bir etkilenme ile yanılıyor.
Aldatma ile yapılan sözleşmeler geçerlidir. Yani kişileri bağlar. Ancak üçüncü kişilerin sözleşmeye dahil olması, aldatmanın bu üçüncü kişilerden kaynaklanması ve aldatanın da, üçüncü kişinin aldatma eyleminden haberdar olması durumunda sözleşme iptal edilebilir.8
5. Korkutma ( Tehdit, İkrah )
Korkutma eyleminin hukuki sonuçlar doğurabilmesi için, muhataptan veya üçüncü kişiler tarafından yöneltilen bir korkutma eyleminin bulunması gerekir. Bu nedenle üçüncü kişilerin korkutması, muhatabın korkutmasından farklı değerlendirilmez.
Korkutma eylemiyle, korkutulan kişinin mal varlığına veya yakınlarına yönelik açık ve yakın bir zarar tehlikesinin olması gerekir.
Kanundan kaynaklanan bir yetkiyi kullanma konusunda yapılan korkutma, hukuk tarafından kabul edilebilir bir korkutmadır. Alacaklı, borçluya borcunu ödememesi durumunda c e b r i i c r a yoluna başvuracağını söylemekle korkutma yapmış sayılmaz.
Yanılma, Aldatma ve Korkutmanın Hüküm ve Sonuçları
İrade sakatlığı olarak tanımlanan, yanılma, aldatma ve korkutma gibi durumların yaptırımı sözleşmenin iptal edilebilirliğidir. Sözleşmenin iptal edilebilmesi için dava açılmasına da gerek yoktur. İptal, sözleşmeye bağlı olmadığını bildirmek ve verdiğini istemekle gerçekleşir.
İptal edilebilirlik süresi bir ( 1 ) yıldır. Bu bir yıllık süre, yanılmanın veya aldatmanın öğrenildiği tarihten, korkutma eyleminde ise korkunun ortadan kalktığı tarihten başlar.
İrade sakatlığının bulunması hallerinde dahi, sözleşmeyi yapan taraf, sözleşmeyi bu haliyle kabul ettiğini ve kendisi için bağlayıcı olduğunu açıklayabilir. Bu durumda sözleşmeye açık onama ( icazet ) verilmiş olur.
Sözleşmenin iptal edilmesi durumunda sözleşme tarafları birbirlerinden aldıklarını geri vermekle yükümlüdürler. Sözleşmenin iptali için dava açılması gerekli olmasa da, verilenlerin geri alınması için dava açmak gereklidir. Bu durumda açılacak davalar a) Sebepsiz Zenginleşme, b) İstihkak ve c) Tapu Sicilinin Düzeltilmesi davalarıdır.
8 Bu durumu şöyle bir örnekle açıklamak mümkündür. A bir mimar aramaktadır. B anın tanıdığıdır. B, A'ya C den bahsediyor. C nin uluslararası yarışmalarda birincilik kazandığını çok başarılı bir mimar olduğunu söylüyor. A da B ye güvenerek C yi işe alıyor. Ancak daha sonra öğreniyor ki, C aslında hiç yarışmaya katılmamış, uluslararası başarılar da elde etmemiştir. Eğer B C'nin gerçek durumunu biliyorsa, aldatılmış olur ve sözleşmenin iptal edilmesi de mümkün olur.
Aldatma veya korkutma sonunda yapılan sözleşme sonradan onanmış olsa bile, iradesi sakatlanan taraf uğradığı zararı tazmin tazmin edebilir.
İrade sakatlığının ortaya çıkmasında üçüncü kişilerin katkısının bulunduğu durumlarda zarara uğrayan taraf kendisini zarara uğratandan olumsuz tazminat isteme hakkına sahiptir.
6. Aşarı Yararlanma ( Gabin )
Gabin, iki tarafa borç yükleyen bir sözleşmenin yapılması sırasında taraflardan birisinin, diğer tarafın darda kalmasından veya deneyimsizliğinden yararlanarak edimler arasında orantısızlık yaratmasıdır.
Gabinden söz edebilmek için nesnel ve öznel olmak üzere iki öğenin bir arada bulunması şarttır. Nesnel öğe, sözleşmenin kuruluş anında edimler arasındaki orantısızlık durumudur. Öznel öğe ise, zarara uğrayanın öznel durumudur. Yani darda olup olmadığı, deneyimsiz olup olmadığı gibi durumlar ve zarara uğratanın bu durumun bilincinde olması durumudur.
Darda olma durumu, maddi ve manevi bakımlardan söz konusu olabilir. Maddi durum, kişinin ciddi mali sıkıntı içinde olması, manevi durum ise deneyimsizliğidir.9
İrade Sakatlıklarında Zamanaşımı
Kendisinden aşırı yararlanılan yani gabine uğrayan kişi sözleşmeyi iptal edebilir. Ancak sözleşmenin iptal edilebilmesi için belli sürelerin geçmemesi gerekir. Buna göre;
düşüncesizlik ve deneyimsizlik sebebiyle gabine uğrayan kişi gerçeği öğrendiği tarihte;
zor durumda kalmada, zor durumun ortadan kalktığı tarihten itibaren 1 yıl içinde,
her durumda, sözleşmenin kuruluşundan itibaren 5 yıl içinde iptal hakkı kullanılmalıdır.10
TEMSİL
Bir hukuksal işlemin bir kişinin adına veya hesabına hareket eden diğer bir kişi tarafından yapılmasına temsil denir. Temsil kavramı hukuksal işlemler için geçerlidir, haksız fiillerde temsil olmaz.
9 Daha sonraları ünlü olan bir ressamın kendisine hediye ettiği bir tabloyu, yok bahasına satan kişinin deneyimsizliği söz konusu olduğu için manevi zorda kalma durumu vardır.
10 yeni BK ( Borçlar Kanunu ) gabine uğrayan kişiye yaptırım bakımından iki seçenek vermiştir. Kendisinden aşırı yararlanılan isterse sözleşmeyi bu sebeple iptal edebilir, isterse sözleşmeye bağlılığını koruyup edimler arasındaki dengesizliğin giderilmesini isteyebilir...
Temsil, y a s a l ve i r a d i temsil olarak ikiye ayrılır. Yasal temsil, temsil yetkisinin doğrudan yasadan doğduğu durumlarda söz konusudur. Veli ve vasi yasal temsilcilerdir.
İradi temsil ise, temsilcinin temsil yetkisini temsil ettiği kişiden alan temsil durumudur. Avukatlık buna örnek olarak verilebilir.
Temsil işleminde üç kişi ilişki içine girer, bunlar temsil yetkisini veren, temsilci ve karşı taraftır. Temsil bir hukuki işlem için yapıldığına göre ve hukuki işlemler de iki kişi arasında olduğuna göre karşı taraf temsil yetkisi verenin hukuki ilişkiye girdiği kişidir.
Temsil Yetkisinin Sona Erme Durumları
temsilcinin bu yetkiyi geri alması,
temsilcinin veya temsil edilenin ölümü
hakkında gaiplik kararının verilmesi
iflası
ayırt etme gücünü kaybetmesi,
temsil süresinin dolması
bir işlemlik temsilde adı geçen işlemin yapılması
gibi durumlarda temsilcilik görevi sona erer.
Dolaylı Temsil
Temsilcinin kendi adına, ancak temsil ettiği kişinin hesabına hareket ederek üçüncü kişilerle işlem kurmasıdır. İşlem sırasında muhataba temsil olunan kişinin adı açıklanmıyorsa, temsilci kendi adına fakat başkası hesabına iş görüyorsa dolaylı temsil söz konusudur. Kısacası ilişkiye girilen kişi, işlem yaptığı kişinin başkası adına işlem yaptığını bilmez.
Dolaysız ( Doğrudan ) Temsil
Dolaysız temsilcilikte, temsilci muhataba bir başkası adına işlem yaptığını, onun temsilcisi olduğunu bildirir.
Yetkili Temsil
Temsil yetkisi tek taraflı bir hukuki işlemdir. Temsilcinin bu yetkiyi kullanabilmesi için, temsil yetkisi ile donatılmış olması gerekir. Temsil yetkisi kural olarak bir şekle tabi değildir. Ancak bazı işlemlerde şekil öngörülmüştür. Bu işlemlerde öngörülen şekle mutlaka uyulmalıdır. Örneğin kefalet sözleşmelerinin yapılması, taşınmazlar üzerindeki haklara ilişkin işlemler noter huzurunda resmi şekle göne yapılmalıdır.
Temsil yetkisi bu yetkinin verildiğini gösteren yetki belgesiyle verilir. Bu belgede yetkinin kapsamı, yetkiyi veren ve yetkinin süresi yer alır.
Temsilci, kural olarak yetkilendirildiği işlemleri yapabilir. Bazı durumlarda genel yetki belgesi verilir. Bu durumda ise temsilci, özel yetki gerektirmeyen bütün işlemleri yapma salahiyetine sahiptir.
Temsilcilerin her iki tarafı da temsil etmesi yasaktır.
Yetkisiz Temsil
Yetkisiz temsil durumu, hiç yetki alınmaması veya yetersiz yetki alınması hallerinde üçüncü kişilerle işlem yapılmasında ortaya çıkar.
Yetkisiz temsilcilerin yaptıkları işlemler geçersiz olduklarında, üçüncü kişiler uğradıkları zararları yetkisiz temsilciden tazmin etme hakkına sahiptirler. Ancak, yetkisiz temsilciler, işlem yapıldığı sırada karşı tarafın kendisinin yetkisiz olduğunu bildiğini ispatlarsa tazminat sorumluluğundan kurtulur.
Hukuki Sorumluluğun İşlevleri
1) Tazmin edici işlev
2) Risk dağıtıcı işlev
3) Önleyici işlev...
HAKSIZ FİİLİN ÖGELERİ
Haksız fiil, bir kişinin hukuka aykırı ve kusurlu davranışıyla diğer bir kişinin zarara uğramasına yol açmasıdır. Bunun sonucunda zarara uğratan kişi, zarara uğrayan kişinin uğradığı zararı karşılamak mecburiyetindedir. Buna hukuki sorumluluk da denir.
Haksız fiil kavramında 5 öğe bulunmaktadır. Bunlar; 1) Davranış, 2) Hukuka aykırılık, 3) Zarar, 4) davranışla zarar arasındaki nedensellik bağı ve 5) Kusurdur.
1) Davranış ( Fiil )
2) Hukuka Aykırılık
Haksız fiilden söz edebilmek için davranışın hukuk kurallarına aykırı olması gerekir. Hukuk düzeni sadece hukuk kurallarına değil, ahlak kurallarına aykırı davranışı da yasaklamıştır.
3) Zarar
Zararı bir kişinin mal varlığında meydana gelen irade dışı azalma olarak tarif etmek mümkündür. Zarar gören kişi uğradığı zararın tamamının tazminini isteme hakkına sahiptir. Ancak, failin indirip sebepleri bulunacağı için tüm zararı ödemesi mümkün olmayabilir.
4) Davranışla Zarar Arasındaki İlliyet Bağı
Haksız fiilden dolayı sorumluluktan bahsedebilmek için, failin fiili ile ortaya çıkan zarar arasında uygun bir illiyet bağının olması gerekir. Bir zararın doğmasına birden fazla sebebin bir araya gelmesi yol açmışsa, ortak illiyetten söz edilir. Bu durumda, bu illiyetlerden sadece birisi zararı doğurmaya yetmeyeceğinden, oluşacak zarardan müteselsilen sorumlu olunur.
Yarışan İlliyet'te birden fazla kişinin, aralarında bir bağ olmadan ortak zarara sebep olmasıdır. İki ayrı fabrikadan çıkan atıkların, karıştıkları derecedeki balıkları öldürmeleri örneğinde olduğu gibi her ikisi de müteselsilen sorumlu tutulurlar.
Önüne Geçilen İlliyet ise, farklı zamanlarda, aynı sonucu doğurmaya uygun iki sebepten bir tanesi, daha önceden zarara sebep olmuşsa, daha sonra da diğeri aynı zararı doğuracak şekilde ortaya çıkmışsa söz konusu olur. 11
Seçimli İlliyet durumunda ise ortada birden fazla fail vardır. Ancak bu faillerden hangisinin sonuca yol açtığı tespit edilememektedir. Bu durumda oluşan zarardan kimse sorumlu tutulamaz. Ancak kavga gibi olaylarda, failin belirlenemediği durumlarda, tüm faillerin fiillerinin birlik görüntüsü verdiği anlaşılırsa müteselsilen sorumluluk ortaya çıkar.
5) Kusur
Bir davranışın hukuk düzeni tarafından kınanabilir olmasına kusur adı verilir. Olağan tipten farklı bir davranışın ortaya çıkması durumlarında kusurdan bahsedilir.
Kusur, ayırt etme ehliyetine sahip kişilerin davranışlarında bulunur. Dolayısıyla bu ehliyetten yoksun kişilerde kusur aranmaz. Kusur aranamadığı içindir ki ayırt etme ehliyetinden yoksun olan kişiler sorumlu tutulamazlar.
11 Önüne Geçilen İlliyet'i şöyle bir örnekle açıklamak mümkündür. A uçağı binmek için bir taksiye binmiştir. Taksi havaalanı yolunda kaza yapmış ve kazada A ölmüştür, diğer taraftan A'nın yetişemediği uçak düşmüş ve kurtulan olmamıştır. Bu durumda, A'nın ölümüne sebep olan, taksiye çarpan diğer sürücü, bu adam zaten uçakta ölecekti diyerek sorumluluktan kurtulamaz.
Bununla beraber kişinin ayırt etme gücü geçici olarak ortaya çıkmış ve kendisinden kaynaklanan bir sebeple oluşmuşsa ( sarhoşluk gibi ); hakkaniyet sorumluluğu hallerinde12 ayırt etme şartı aranmaz. Sorumluluk söz konusu olur.
Maddi zorlama, beklenmeyen ve umulmayan durumlarda, yani kaza gibi hallerde ortaya çıkan zararlar kusur kabul edilmemektedir. Ayırt etme gücünün geçici olarak kaybedildiği, narkoz, hipnoz, uyurgezerlik gibi hallerde de kusurdan söz edilemez. Bunlara kusuru ortadan kaldıran sebepler denir.
12 Mesela, ayırt etme gücünü sürekli kaybeden kişilerin verdikleri büyük zararlarda.
V.ÜNİTE :
Sebepsiz Zenginleşme, Haksız Fiil,
Borcun İfası, İfa Edilememesi ve Sona Ermesi...
Hakkaniyet Sorumluluğu
Ayırt etme gücünden sürekli yoksun olanların verdikleri zarardan dolayı sorumlu olmaları anlamına gelir. Örneğin çok zengin bir akıl hastasının yoksul bir seyyar satıcının el arabasına zarar vermesi durumunda, hakkaniyet gereği yargıç, bu zararı akıl hastasının tazmin etmesine karar verebilir.
Özen Sorumluluğu
Bu sorumluluk, zararın doğmasını önlemek için yeterli ve gerekli özenin gösterilmesini ifade eder. Bu bağlamda adam çalıştıran, çalıştırdığı adamın verdiği zarardan sorumludur. Adam çalıştıran, bu sorumluluktan, adamını seçerken, ona talimat verirken, onun gözetim ve denetimine gereken önemi verdiğini kanıtlayarak kurtulabilir.
Zarar görene tazminat ödeyen adam, zararın meydana gelmesinde kusuru olan adamından, ödediği tazminatı isteme ( rücû ) hakkına sahiptir.
Hayvan Tutucunun Sorumluluğu
Hayvanın bakımını üstlenmiş ve onu el altında bulunduran kişi hayvan tutucu olarak kabul edilir. Kanun, hayvan tutucunun hayvanın verdiği zarardan dolayı sorumlu olduğunu hükme bağlamıştır. Ancak başka bir hayvanın ürkütmesiyle kendi hayvanının zarara sebep olduğunu ispatlayan hayvan tutucu zarardan, ürkütenden rücû yoluyla kurtulabilir. Tutucu, bu zararın doğmasını önlemek için gereken özeni gösterdiğini ispat etmedikçe zararı tazmin etmekle hükümlüdür.13
13 Hayvanın bir taşınmaza zarar vermesi, örneğin tarladaki ekini ezmesi ya da yemesi durumunda o taşınmazın sahibi, zarara yol açan hayvanı alıkoyma ve zararı giderilinceye kad ar alacağına güvence olarak hapsetme hakkına sahiptir.
HAKSIZ FİİLİN HÜKÜM ve SONUÇLARI
Maddi Zarar
Zarar gören kişinin zararını tazmin ettirebilmesi için uğradığı zararı ispat etmesi gerekir. Kişi zararın tutarını göstermek zorunda değildir. Zararın tutarı yargıcın takdirine bırakılmıştır.
Kişiye ilişkin zararlar iki şekilde olabilir. Ya ölümle sonuçlanan bir zarar ya da bedensel bütünlüğü zedeleyen bir zarar söz konusudur. Bedensel bütünlük ihlali şeklinde ortaya çıkan zararlar ( yaralama zararları mesela ), iş gücünün kaybı, fiili zararlar ve kazanç yoksunluğu gibi zararlardır.
Fiili zarar, yaralama sonucu ortaya çıkan harcamalardır. Buna tedavi giderleri, hastane masrafları, ambulans, taksi gideri, ilaç gideri, protez ve diğer araç gereçler için yapılan harcamalar örnek olarak verilebilir.
Kazanç kaybı olarak açıklayabileceğimiz zararlar, işgücü ve zaman kaybı sonucu işini yapamayan kişinin işini göremediği süre içinde elde edeceği, ancak yaralandığı için elde edemediği kazançlardır.
Çalışma gücünün sürekli kaybı durumunda da ortaya çıkan zararların tazmini istenebilir.
Bazı haksız fiiller kişilerde sürekli iş kaybına neden olduğu gibi ekonomik geleceği de tehlikeye atar ve kişilerin gördükleri işi göremez hale gelmelerine sebep olabilirler. Bu durumda da zarar gören zararının tazmin edilmesini isteyebilir.
Ölüm sebebiyle meydana gelen zararlar, eğer ölüm derhal gerçekleşmişse, defin giderleri ve öldürülenin geride kalanlara vereceği desteğin yokluğundan kaynaklanan zararlardır. Ölümün bir süre sonra gerçekleşmesi durumunda ise, buna hastane masrafları ve tedavi giderleri de eklenir.
Eşyaya Verilen Zararlar
Şey olarak tanımlayabileceğimiz eşyalara verilen zararlar, eşyanın zarar görmesi veya yok olmasına göre farklılık gösterir. Eğer eşya yok olmuşsa, eşyanın değeri zararı ifade eder. Buna karşılık eşyanın zarara uğraması durumunda ise, onarma giderleri, onarım süresince kullanamamadan kaynaklanan zararlar, hasara uğramanın eşyada yol açtığı değer kaybı zarar olarak kabul edilir.
Maddi Tazminat
Maddi tazminat, zarar verenin kendi mal varlığından vermesi gereken bir borcu ifade eder.
Kişiye karşı verilen zararlarda tazminat miktarı belirlenirken, kusurun ağırlığına, zarar görenin zarara razı olup olmadığına, zarar görenin de zararda kusuru olup olmadığına bakılır.
Zarar gören bir eşya ise,
eşyanın zarar görmeden önceki haline döndürülmesine,
bu mümkün değilse, yenisiyle değiştirilmesine,
bu da mümkün değilse değeri kadar tazminata hükmolunur.
Manevi Tazminat
Zarar gören bir kişi ise, saldırıda kişinin maddi varlıkları yanında manevi varlıklarına, ekonomik kişiliğine veya mesleki kişiliğine de zarar verilmişse, kişi bu durumda maddi tazminat yanında manevi tazminat da isteyebilir. Manevi tazminat kişide uğranılan zarar sonrasında oluşan, üzüntü, elem, ıstırap gibi duyguları kaldırmaya yöneliktir.
Manevi tazminat;
ölüm
bedensel bütünlüğün bozulması,
kişilik varlık ve değerlerinin zedelenmesi, durumlarında istenebilir.
Ölüm halinde manevi tazminat isteme hakkı ölenin yakınlarına verilmiştir. Kişilik haklarına yapılan saldırılarda da kişiye manevi tazminat isteme hakkı verilmiştir.14
Manevi tazminat talebi, maddi tazminattan farklı bir kavramdır. Malvarlıksal bir değer olmadığı için, talep hakkı sahibi tarafından ileri sürülmediği sürece, mirasçılarına geçmez.
Zarar Verenin Çokluğu
Bir olayda, zarar görenin tazminat talebini birden fazla sebebe dayandırma olanağı varsa, o dilediği sebebi dayanak göstererek talepte bulunabilir. Bu durum müteselsil sorumluluk olarak da adlandırılır. Müteselsil sorumlulukta zarar gören, sorumlulardan herhangi birinden zararın tamamını veya bir kısmını talep edebilir.
Zamanaşımı
Haksiz fiil söz konusu olduğunda iki türlü zaman aşımı vardır. Bunlar a) kısa ve uzun b) öznel ve nesnel zaman aşımlarıdır.
14 Bir miktar paranın ödenmesine mahkumiyet şeklinde ortaya çıkan manevi tazminatın miktarına yargıç karar verir.
Kısa zamanaşımı süresi 2 (iki ) yıl olarak belirlenmiştir. Bu süre zararı öğrenme tarihinden başlar. Uzun zamanaşımı süresi ise 10 ( on ) yıldır. Bunda da fiilin başladığı tarih esas alınmıştır.
Bir haksız fiilin TCK açısından suç olması da mümkündür. Bu durumda Ceza Kanununda daha uzun süreler öngörüldüğünden bu süreler geçerlidir.
Sebepsiz Zenginleşme
Hukukumuza göre her zenginleşmenin mutlaka bir sebebe dayandırılması gerekmektedir. Bir zenginleşme haklı bir sebebe dayanmıyor ya da bu zenginleşme başka bir kimsenin aleyhine gerçekleşiyorsa haksız zenginleşmeden bahsedilir. Özet olarak sebepsiz zenginleşme, "Bir kimsenin malvarlığında, diğer bir kimsenin malvarlığı aleyhindeki artma" şeklinde tarif edilebilir.
Sebepsiz zenginleşmeden kaynaklanan borç ilişkisinde üç öğe vardır. Bunlar, a) Zenginleşen, b) Yoksullaşan ve c) Geri verme ( iade ) dir.
Sebepsiz zenginleşme illa da mal varlığının aktiflerindeki bir artış olarak karşımıza çıkmayabilir. Malvarlığından çıkması gereken bir değerin çıkmaması da sebepsiz zenginleşmedir. Sonuç olarak mal varlığında fiilen artış meydana getiren zenginleşme o l u m l u; mal varlığındaki bir azalmayı önleyen zenginleşme de o l u m s u z zenginleşmedir.
Sebepsiz zenginleşmenin söz konusu olabilmesi için, bir kimsenin mal varlığındaki artışın, başka bir kimsenin malvarlığındaki azalma ile illiyet bağının olması gerekir.
Sebepsiz Zenginleşmenin Sonuçları
a) Geri Verme ( İade ) Borcu
Sebepsiz zenginleşmeden dolayı zenginleşen için doğan borç, geri verme borcudur. Geri verme, yoksullaşan tarafın açacağı bir dava ile sağlanır. Bu dava "sebepsiz zenginleşme davası" veya "İade ( İstirdat ) Davası"dır.
Zenginleşmesinin haklı bir sebebe dayanmadığını bilmeyen veya bilmesi gerekmeyen i y i n i y e t l i kişi, zenginleşmeyi aynen; bu mümkün değilse, elinde kalan kısmını vermekle sorumludur. Elinde hiçbir şey kalmamışsa bu durumda def'i ileri sürerek borçtan kurtulabilir.
Ancak, iyi niyetli olmayan kişiler, yani zenginleşmesinin haklı bir sebebe dayandırmayan kişiler, zenginleşmeden dolayı elde ettiklerini aynen geri vermek zorundadırlar. İyi niyetli kişilerde olduğu gibi elinde kalanı vermekle borçtan kurtulamaz. Elinden çıkmışsa "kaim değer" vermek suretiyle borcunu öder.
b) Giderleri İsteme Hakkı
Sebepsiz zenginleşen taraf, malvarlığına katılmış olan şey için masraf yapmışsa, Borçlar Kanunu bu borcu isteme hakkını kişiye vermiştir. Bu bağlamda iyi niyetli borçlu, yaptığı yararlı bütün masrafların ödenmesini isteyebilir. Buna karşılık lüks giderleri isteme hakkı yoktur.15 Kötü niyetli iade borçlusu ise sadece zorunlu masrafları isteme hakkına sahiptir.
c) Zamanaşımı ve Daimi Def'i Hakkı
Sebepsiz zenginleşmede haksız fiillerde olduğu gibi kısa ve uzun süreli zamanaşımları öngörülmüştür. Bu bağlamda kısa süreli zamanaşımı 2 yıl, uzun süreli zamanaşımı da 10 yıldır. 16
İFA
- Borcun sona ermesini sağlar,
- Doğru ifa, edimi yerinde, zamanında ve alacaklısı olduğu doğru kişiye ifa ederek borcu sonlandırma edimidir.
İfanın nerede yapılacağı taraflar tarafından belirlenebilir. Ya da işin niteliği ifanın yerini gösterebilir. Örneğin bir evin boyanmasında ifa evde yapılır. Bu iş gereğidir.
Para borçları ise alacaklının yerleşim yerinde yapılır. Bir başka ifade ile para borçları alacaklının ayağına götürülen borçlardır. Parça borçları, sözleşme kurulduğu sırada borcun konusunun bulunduğu yerde yapılır.
Doğru ifa, borcun muaccel olduğu ( ödeme zamanının geldiği ) zamanda yapılan ifadır. Borçlu muaccel zaman gelmeden borcunu ifa etmek de isteyebilir, ancak alacaklı bu teklifi kabul etmek zorunda değildir.
Muaccel tarih, alacaklının alacağını isteyebileceği en erken tarihtir. Alacaklı bu tarihten daha erken bir tarihte alacağını isteyemez. Bu anlamda muaccel borç, ifa zamanı gelmiş ve alacaklı tarafından istenebilir borçtur.
İfa tarihi v a d e olarak da adlandırılır. Vade, belirli bir tarih ( kesin bir tarih ) ya da belirsiz bir tarih olabilir. Vade tatil günlerine denk gelmişse, borç izleyen mesai günü ifa yapılır.
15 Sebepsiz zenginleşenin bu lüks masrafları söküp alabilmesi durumunda sökme yoluna gidilir. Ancak yoksullaşan bedelini ödeyeceğini bildirmesi durumunda sökülüp alınmasını önleyebilir.
16 Kısa süreli zamanaşımı süresi, yoksullaşmanın öğrenildiği tarihten, uzun süreli zamanaşımı süresi de, sebepsiz zenginleşmenin meydana geldiği tarihten başlar.
Sözleşmenin kuruluşundan sonra karşı taraf acze düşmüşse, bundan dolayı hakkı tehlikeye düşen taraf, karşı tarafın borcunu ifa etmesine kadar ifadan kaçınabilir. Buna a c i z d e f i denir.
İfa kural olarak borçlu tarafından yapılır. Ancak karşı tarafın ifanın bizzat borçlu tarafından ödenmesinden kaynaklanan bir menfaati yoksa, ifanın borçlu tarafından bizzat ödenmesi zorundu değildir. Üçüncü bir kişinin de ifası mümkündür.
Bazı durumlarda üçüncü kişilerin ifayı gerçekleştirmesi borcu ortadan kaldırmaz, sadece alacaklıyı değiştirir. Üçüncü kişi borcu üstlendiğinden yeni alacaklı durumuna geçer.
İfanın alacaklısına ifa edilmesi gereklidir. Alacaklının yetkili kıldığı kişi veya yardımcısına yapılacak bir ifa da doğru ifa yerine geçer. Banka gibi kaim kişi de denilen alacaklının bağımsız yardımcılarına yapılacak ifalar, borçluyu borçtan kurtarır
Borçludan Kaynaklanan İfa Engelleri
Borçludan kaynaklanan ifa engellerine aykırılık halleri denir. Borçlunun kusurlu olması halinde alacaklı için tazminat isteme hakkı doğar. Böyle bir durumda borçlu kusursuzluğunu kanıtlamak zorundadır. Beklenmedik hâl ve mücbir sebeplerin varlığı halinde borçlu kusursuzluğunu kanıtlayabilir.
Borçlunun içine düştüğü ekonomik iktidarsızlık sebebiyle borcunu ödeyemez hale gelmesi durumunda aşırı ifa güçlüğü ortaya çıkar. Bununla birlikte şartları ne kadar ağırlaşırsa ağırlaşsın, borçlu i ifa borcundan kurtulmuş olmaz.
Aşırı ifa güçlüğünün bulunduğu hallerde borçluya tanınan iki önemli hak mevcuttur. Bunlar, dönme ve fesihtir. Bu olanaklardan yararlanabilmek için şu koşulların gerçekleşmesi gerekir.
a) Geçerli bir sözleşme ilişkisi bulunmalı,
b) Başlangıçta edimler arasında var olan denge, sonradan aşırı derecede bozulmuş olmalı,
c) Aşırı dengesizlik sözleşme kurulurken öngörülemeyen bir sebeple ortaya çıkmalı ( imprevizyon )
d) Gelişen yeni durum borcun ifasını aşırı ölçüde güçleştirmiş olmalı
e) Borçlu borcunu yerine getirmemiş olmalıdır.
Kötü İfa
Borç aslında ifa edilmiş, fakat ifa gereği gibi yapılmamışsa bu durumda kötü ifadan bahsedilir. Örneğin, ifa edilmesi gerekenden az miktarda, ifa edilmesi gereken yerin dışında başka bir yerde veya başka bir zamanda ifa durumunda kötü ifa söz konusudur.
Borçlunun Temerrüdü
Borçlunun zaman itibariyle doğru ifa gereklerine uymaması durumudur. Yani ifanın muaccel zamandan sonra yapılmasıdır. Temerrüdün koşulları şunlardır:
- Muaccel ( zamanı gelmiş ve istenebilir ) bir borç
- İfası mümkün bir borç
- Alacaklı temerrüdünün olmaması
- İfa için ihtarda bulunulmasıdır.17
Borçlu Temerrüdünde Alacaklının Hakları
Bu durumda alacaklı ya aynen ifayı isteyebilir ve gecikme tazminatını talep eder ya da ifadan vazgeçip zararın tazmin edilmesini isteyebilir.
Para borçlarının ifasında borcun ülke parası ile ifa edilmesi kuraldır. Borçlar Kanunu, zamanında ödenmeyen borçlar için anapara faizi uygulanmasını kabul etmiştir. Bu faizin, yasa ile öngörülen yıllık faiz oranının % 50 sini aşamayacağı öngörülmektedir.
Müspet Zarar - Menfi Zarar
Alacaklının ( yani zarar görenin ) borç ifa edilmiş olsaydı, malvarlığının bulunacağı durum ile, borcun ifa edilmemesi nedeniyle bulunduğu durum arasındaki farktır.
Menfi zarar ise, sözleşmenin kurulduğuna duyulan güvenin boşa çıkması sebebiyle ortaya çıkan zarardır. Ya da sözleşmeden dönülmemiş olsaydı, ortaya çıkmayacak olan zarardır.
ÖZEL DURUMLAR
Taraflarda Çokluk
Alacaklı veya borçlular bir kişiden oluşabileceği gibi birden fazla kişiden de oluşması da mümkündür. Birden fazla borçluluk durumunda, her borçlu kendi payına düşen borcu ödemekle borçtan kurtulur. Ancak bazı borçlar bölünemez borç olarak tanımlanmıştır. Bu tür borçlar niteliği gereği parçalara ayrılıp ifası mümkün olmayan borçlardır.
17 TTK ( Türk Ticaret Kanunu ) işletmeler arasındaki işlemlerde para borçlusunun, borcunu belirli tarihte veya sürede ( azami 60 gün içinde ) ifa etmemişse; mal ve hizmeti teslim aldıkları tarihten itibaren 30 gün geçmesine rağmen ödeme yapmamışsa, i h t a r s ı z temerrüde düşeceğini söylemektedir.
Borcun bu nitelikte olması ve borçluların da birden fazla olması durumunda borçluların her biri borcun tamamından sorumlu olurlar. Böylece her borçlu ancak borcun tamamını ifa ederek borçtan kurtulabilir.
Yine alacaklısı çok olan borçlarda, borçlu alacaklıların tümüne ifa ederek borçtan kurtulur. Yalnız birine yapılan ödeme ile borç sona ermez. Alacağı tam ya da kısmen tahsil eden alacaklı, payına düşenin fazlasını elde etmişse, bu durumda fazlalığı payını almamış olan diğer alacaklılara ödemek zorundadır.
Bağlanma Parası - Cayma Parası
Sözleşme kurulurken, taraflardan biri diğer tarafa, bağlanma niyetiyle bir miktar para vermişse bu para bağlanma parası ( pey akçesi ) olarak adlandırılır. Bunun tersine, sözleşmeden cayabilme yetkisini alabilmek için taraflardan birisi diğer tarafa para verdiyse bu da cayma parası ( pişmanlık akçesi )'dır.
Bağlanma parası işlemin gerçekleşmesi durumunda toplam tutardan düşülür. Cayma parasında ise sözleşme bozulursa cayan taraf verdiği parayı geri isteyemez. Diğer taraftan cayma parasını alan sözleşmeden cayarsa, aldığının iki katını vermek suretiyle cayabilir.
Alacağın Devri ( Temliki )
Bir borç ilişkisinden kaynaklanan bir alacağın, üçüncü kişilere devrine alacağın temliki denir. Sözleşmeden, Yargıdan ve Yasadan kaynaklanan alacak temliki olmak üzere üç çeşit alacak temliği vardır.
Alacağı devreden ile devralan arasında devir sözleşmesinin yapılmasıyla alacak devredenin malvarlığından devralanın malvarlığına geçer. Alacağa bağlı ek ( fer'i ) haklar da devralana geçer.
Borcun Üstlenilmesi ( Nakli )
Borcun, borçlu yerine üçüncü bir kişi tarafından üstlenilmesine borcun nakli denir. Bu durumda eski borçlu borçtan kurtulmuş olur. Borcu üstlenen borçla birlikte borçtan kaynaklanan fer'i borçları da ( ek borçları da, mesela faiz gibi ) üstlenmiş olur.
BORÇ İLİŞKİSİNİN SONA ERMESİ
Borç ilişkisi ifa ile sona erer. Asıl borç sona erince ona bağlı olan faiz, kefalet, rehin gibi fer'i borçlar da kendiliğinden sona erer. Yalnız, bazen fer'i borçlar ortadan kalktığı halde asıl borç sona ermeyebilir. Örneğin faizli ödünç ( karz ) sözleşmesinde anapara alacağı 10 yılda zamanaşımına uğrarken, faiz borcu 5 yılda zamanaşımına uğrar. Bu durumda 5 yıl sonra faiz borcu ortadan kalkmışken ana para geçerliliğini hala korumaktadır.
Kusursuz İfa İmkansızlığı
Sözleşmenin ifasından önce, borçlunun sorumlu tutulamayacağı sebeplerle, borcun ifasının imkansızlaşması borcu sona erdiren sebeplerden birisidir. Deprem, savaş gibi durumlar buna örnek olarak verilebilir.
Buna karşılık, sübjektif imkânsızlık durumu borcu sona erdirmez. Örneğin yeterli güvenlik önlemini almadığı için sattığı tablonun çalınması durumunda satıcı borçtan kurtulamaz.
Takas ( Ödeşme )
Birbirlerine karşılıklı ve aynı cinsten borçları olan iki kişiden birisinin, tek taraflı bir irade açıklamasıyla, borçların, az olanın tutarında sona erdirilmesine denir. Tanımda da görüldüğü gibi;
- tarafların birbirlerine karşılıklı borçları olması
- borçların birbirlerine özdeş olması
- her iki borcun da muaccel olması
- ve tek taraflı bir irade açıklaması olması.
- az olan oranında takas yapılması gerekir.
Ancak, her borçta takas uygulanması mümkün değildir. Çoğu zaman alacaklının takasa rıza göstermesi gerekir.
Zamanaşımı ( Müruruzaman ) Koşulları
Ortada bir borç bulunmalı ve bu borcun muaccel ödeme zamanı gelmiş olmalı ve ödeme zamanından itibaren kanuni belli sürelerin geçmiş olması gerekir.
Bazı alacaklarda zaman aşımı işlemez. Örneğin taşınmaz rehiniyle güvence altına alınmış alacaklarda bu böyledir.
Yasada öngörülmüş sürelerin geçmiş olması gerekir.18
Yasalarda öngörülmüş olan bazı durumlarda zamanaşımı süresi durur. Durma sebepleri varsa o ana kadar işlemiş olan zamanaşımı süresi olduğu yerde kalır. Sebep ortadan kalkınca, zamanaşımı kaldığı yerden işlemeye devam eder.
18 Bu süre öngörülmemişse, her alacak için 10 ( on ) yıldır. Yalnız 5 yıllık zamanaşımının geçerli olduğu haller de bulunmaktadır. Kira paraları, anapara faizleri, otel, motel ve pansiyon giderleri, lokanta ve benzeri yerlerdeki yeme içme ücretleri; simsarlıktan doğan alacaklar böyledir.
Zamanaşımının Kesilmesi
Kesilme sebeplerinin varlığı durumunda o ana kadar işlemiş olan zamanaşımı süresi ortadan kalkar. Ve süre yeniden işlemeye başlar. Bu sebepler iki başlık altında toplanabilir.
Bunlardan ilki borçlunun borcunu ikrar etmiş ( kabul etmiş ) olmasıdır. İkincisi alacaklı dava veya def'i yoluyla mahkemeye başvurur veya icra takibinde bulunursa zamanaşımı kesilir.
VI.ÜNİTE :
Borçlar Hukuku Özel Hükümler Satış ve Bağışlama Sözleşmeleri
Satış sözleşmeleri tam iki tarafa borç yükleyen sözleşmelerdir. Her iki tarafın sözleşmeden kaynaklanan asli borçları yanında bir takım yan borçları da ortaya çıkar. Bu açıklamalar ışığında satış sözleşmesi, satıcının sattığı şeyin zilyetliğini ( sahipliğini ) bir miktar para karşılığında vermeyi borçlandığı bir sözleşmedir.
Bağışlama ise, bir kimsenin karşılığında bir ivaz ( karşılık ) beklemeden, malvarlığının tamamını veya bir kısmını başka bir kişiye devretmeyi taahhüt etmesidir. Bağışlama sözleşmeleri tek tarafa borç yükleyen sözleşmelerdir.
Sözleşmenin Yasallığı
Sözleşmenin isminin yasada geçiyor olması, o sözleşmenin yasal bir sözleşme olduğunu göstermez. Bir sözleşmenin yasal sözleşme olarak kabul edilebilmesi için sözleşme kanunla sistemli olarak düzenlenmelidir. Bu nedenle her ne kadar Medeni Kanun'da rehin sözleşmesinden bahsediliyor olsa da rehin sözleşmesi yasal bir sözleşme değildir.
Satış Sözleşmesi
Yukarda da bahsedildiği gibi, satıcının bir şeyin zilyetliğini bir miktar para karşılığında vermeyi borçlandığı bir sözleşme türüdür. Satış sözleşmesinin üç öğesi bulunur. Bunlar, a) Satılan, b) Bedel ( semen ) ve) Anlaşma'dır.
a) Satılan
Satış sözleşmesinin konusunu oluşturur. Satılan, taşınır veya taşınmaz bir eşya olabilir. Satılan eşyalar bütünleyici parça ve eklentileriyle, hak ve alacaklarıyla beraber sözleşmeye konu olurlar.
b) Bedel ( Semen )
Sözleşme yapılırken taraflarca belirlenen bir miktar paradır.
c) Anlaşma
Taraflar arasındaki uyuşmadır. Bu uyuşmada taraflardan biri bir eşyayı vermeyi diğeri de karşılığında bir bedel ödemeyi taahhüt etmiştir.
SATIŞ TÜRLERİ
1) Taşınır ( Menkul ) Satışı
Taşınır, bir yerden bir yere, özünden ve değerinden bir şey kaybetmeksizin hareket ettirilebilen eşyalardır. Taşınırların satışında şekil serbestisi geçerlidir. Fakat motorlu taşıt gibi araçların satışı ise noter huzurunda düzenlenecek sözleşmelerle yapılır.
2) Taşınmaz ( Gayrimenkul ) Satışı
Bir yerden bir yere, özünü ve değerini kaybetmeksizin hareket ittirilemeyen eşyalara yasalarda gayrimenkul adı verilir. Satışa konu olan taşınmaz tapulu ise satış sözleşmesi resmi şekle tabidir. Resmi şekil, sözleşmenin tapu müdür veya memurları huzurunda yapılması anlamına gelir.
Taşınmaz satışlarında şekle uyulmamasının yaptırımı kesin hükümsüzlük ( Mutlak Butlan )'dür. Bu durumdaki sözleşme ölü doğmuştur, hiçbir hüküm doğurması da mümkün değildir.
3) Örnek Üzerine ( Numune Üzerine ) Satış
Bu tür satışlarda satış koşula bağlanmış olmaz. Satıcı, satılanın göstermiş olduğu örnekteki aynı niteliklere sahip olduğunu taahhüt eder.
4) Beğenme Yoluyla Satış
Alıcının satılanı deneyerek ve gözden geçirerek ( tecrübe ederek ) beğenmesi koşuluna bağlı olarak satın almasıdır. Alıcı tamamen serbesttir, dilerse malı kabul eder alır, dilerse satın almaz.
Bu tür satışlar satıcının ve alıcının yerinde yapılabilir. Alıcı, satılanın yerinde yapılan satışta denedikten sonra satıcıya dönmezse satış teklifini reddetmiş olur. Aksine, Alıcıya teslim edilen ve denenen üründen sonra alıcı satıcıya dönmezse, ürünü kabul etmiş ve satın almış olur.
5) Mülkiyeti Saklı Tutma Yoluyla Satış
Satılan ürün alıcıya teslim edilmiş olmakla beraber mülkiyeti satıcıda kalmakta, alıcı bedeli tamamen ödemesi durumunda satılanın maliki olabilmektedir.
6) Kısmî Ödemeli Satış
Bu tür satışlar a) taksitle ve b) ön ödemeli satışlardır. Satıcı sattığı ürünün bedelini tam olarak almadan alıcıya teslim etmekte, alıcı da taksitlerle ( kısmi ödemelerle ) borcunu ifa etmektedir. Yeni Türk Borçlar Kanunu, taksitle satışları şekle tabi tutmaktadır.
TBK taksitli satışlarda en az iki taksiti zorunlu saymaktadır. Alıcının, ürünü alırken satış bedelinin en az 1/10 ( onda bir )'unu peşin olarak ödemesini, kalanı ise en geç üç yıl içinde ödemesini şart koşmaktadır.
Alıcının, taksitli satışlarda taksitlerini ödememesi durumunda, satıcı ihtar çekmesine gerek kalmadan alıcı temerrüdüne düşer. ( Yani gecikme faizi isteme hakkını elde eder ).
Alıcının temerrüde düşmesi sebebiyle satıcı satıştan dönme hakkını da kullanabilir. Ancak dönme talebinin yapılması anında, alıcının satıcıya ödemiş olduğu taksit tutarı, kalan taksit tutarına eşit veya ondan daha fazla ise, alıcı sözleşmeden dönme hakkını kullanamaz.
Ön Ödemeli Taksitle Satışlarda alıcı bedelin bir kısmını önceden öder, satın aldığı ürünü daha sonra teslim alır. Bu tür satışlar yazılı şekle tabi satışlardır.
Ön ödemeli taksitli satış sözleşmesinde;
Tarafların adı ve yerleşim yeri
Satışın konusu
Toplam satış bedeli
Taksitlerin sayısı19
Taksitleri kabule yetkili banka
Faiz miktarı
Alıcının 7 gün içerisinde sözleşme yapılması konusundaki irade açıklamasını geri alma hakkı
Alıcının sözleşmeden cayma hakkı ve bu sebeple ödeyeceği para
Sözleşmenin kurulduğu yer ve tarih, belirtilir.
19 Ödeme süresi 1 yıldan uzun ve belirsiz olan ön ödemeli satışlarda, taksitlerin alıcı adına açılacak, fakat alıcıya serbest tasarruf yetkisi vermeyen bir banka hesabına yatırılması öngörülmüştür... Ancak, ödeme süresinin 1 yıldan daha uzun ve belirsiz olduğu sözleşmelerde, alıcı sözleşmeden cayarsa, hesap üzer inde tasarruf yetkisi kazanmaktadır.
Ön Ödemeli Taksitli satışlarda alıcı, satış bedelinin tamamını ödedikten sonra malın devrini isteyebilir.
Cayma Hakkı
Ödeme süresi 1 yıldan daha uzun olan Ön Ödemeli Taksitli Satışlarda, alıcı, cayma hakkını her zaman kullanabilir. Alıcının cayma hakkını kullanması durumunda satıcı toplam alacağının % 2'si ve en fazla % 5'i tutarında cayma parası isteme hakkını kazanır.
Alıcının ölümü veya kazanç elde etmekten sürekli yoksun hale gelmesi durumunda satıcı cayma parası alma hakkını kullanamaz.
7) Artırma Yoluyla Satış
Önceden belirlenen yer ve zamanda, önceden belirlenen şartlarda, hazırlar arasında en yüksek teklifi verene yapılan satış türüdür. Bu tür satışlar cebri artırma yoluyla da yapılabilir. ( Yani malikinin izni olmadan satış yapılabilir ). İcra ve İflâs Kanunu hükümlerine göre yapılan satışlar bu türdendir.
Mal sahibinin izniyle yapılan artırma yoluyla satışlar i h t i y a r i satışlardır. İhtiyari satışlar, a) İhtiyari Özel Artırma ve b) İhtiyari Açık Artırma olarak ikiye ayrılır. İhtiyari Özel artırmanın İhtiyari açık artırmadan farkı, ilkinin önceden duyurulmaması, herkesin bu artırmaya katılamaması, sadece belli kişilerin artırmaya katılmasıdır. Halbuki ihtiyari açık artırmalara şartları taşıyan herkes katılabilir.
Her tür satışta da malın mülkiyeti, mal eğer taşınır mal ise teslim yoluyla, taşınmaz ise tapu tescili yoluyla geçer.
Artırma yoluyla yapılan satışlarda, aksine bir hüküm yoksa, ihale bedeli peşin olarak ödenir. Hukuka ve ahlâka aykırı yollarla ihalenin gerçekleşmesi durumunda, taraflardan herhangi biri durumu öğrendiği günden itibaren 10 gün içerisinde ihalenin iptalini isteyebilir.
SATICININ BORÇLARI
Satışın yapılması tek başına malın mülkiyetini alıcıya geçirmez. Sadece satıcının borcunu ifa etmesini gerektirir. Satıcının bu borcu ifa etmiş olması için, söz konusu malın zilyetliğini ve mülkiyetini devretmesi gerekir. Devir, yukarıda da söylediğimiz gibi, taşınırlarda teslim ile, taşınmazlarda da tapu sicili ile yapılır.
Satıcının Yan Borçları
- Satılanı koruma borcu
- Taşıma giderlerini ödeme borcu
- Teslim giderlerini ödeme borcu
- Tedarik borcu
- Aydınlatma ( açıklama yapma ) borcu
- Zapttan ve ayıptan sorumluluk.
Zapt
Satış sözleşmesinin yapıldığı sırada, aslında bir başkasına ait olan bir malı, malın başkasına ait olduğunu söylemeden birisine satmak suretiyle daha sonra ortaya çıkan sorumluluktan satıcının sorumlu olması durumudur. Zapt aslında üçüncü bir kişinin satışa konu olan mal üzerindeki hak iddiasıdır.
Üçüncü kişiler mal üzerinde ayni haklara veya kuvvetlendirilmiş şahsi haklara sahip olabilirler. Satıcı bu durumdan alıcıyı haberdar etmemiş olabilir. Bu durumda malın asıl sahibi olan kişi, satılan malı alıcının elinden alabilir. Buna t a m z a p t denir.
İyi niyetle malı satın alan kişi aldığı malı, iyi niyetle 5 yıl kullanırsa bu durumda üçüncü kişi zapt iddiasında bulunamaz. ( Hatırlanacağı üzere buna iyi niyetli kazandırıcı zamanaşımı adı verilmişti.)
Tam zaptın gerçekleşmesi durumunda satış sözleşmesi iptal edilir. Alıcı satıcıya ödediği bedeli faiziyle geri ister. Satıcının, kusursuzluğunu kanıtlaması durumunda sorumluluktan kurtulması mümkün olur.
Ayıptan Sorumluluk
Satılanın satanın belirttiği nitelikleri taşımaması, ya da üzerinde değerini ortadan kaldıran ayıp durumunun bulunması ayıptan sorumluluk olarak ifade edilir. Satıcı bu ayıpların varlığından haberdar olmasa da bundan sorumludur.
Açık ayıp
İlk bakışta fark edilen ayıplardır. Bunlar daha malı alırken hemen göze çarparlar. Ayıplı mallarla ilgili çeşitli süreler tespit edilmiştir. Örneğin adi satışlarda anında; ticari satışlarda 2 gün içinde; hayvan ve tüketici satışlarında ise derhal satıcıya bildirim yapılması gerekir.
Açık Olmayan Ayıplar
Bir gözden geçirmeyle anlaşılamayan, ancak inceleme ile anlaşılabilecek ayıplardır. Ticari satışlarda süre 8 gün; hayvan satışlarında 9 gün; tüketici satışlarında ise 30 gün olarak belirlenmiştir.
Gizli Ayıp
Olağan bir gözden geçirmeyle anlaşılamayacak ayıplardır. Her türlü satışta ayıbın ortaya çıkar çıkmaz satıcıya bildirilmesi gerekir. Satıcıya bildirim yapılmazsa ayıbın kabul edilmiş olduğu kabul edilir.20
ALICININ BORÇLARI
Alıcının asli borcu bedeli ödeme borcudur. Satışlarda kabul edilen kural, bedelin malın iade edildiği anda ödenmesidir. Borcun faizi, ancak ödemede temerrüde düşülmesi durumunda söz konusudur.
Alıcının bir diğer borcu, satılan malı teslim alma borcudur. Bunun yanında alıcının yan borçları da bulunur.
Faiz ödeme,
satıcının teslimden önce yaptığı faydalı ve zorunlu masrafları karşılama,
ifa yerinden başka bir yere taşıma söz konusu olursa taşıma masraflarını ödeme,
satılanın ambalajlarını geri verme... bunlardandır.
Satıcının Temerrüdü
Temerrüde düşülebilmesi için borcun muaccel olması ( ödeme zamanının gelmesi ) ve alacaklının ihtarda bulunmuş olması gerekir. Ayrıca satıcıya ek süre ( mehil ) verilmiş olmalıdır. Mehil verilmesine rağmen satıcının hareketsiz kalması durumunda, karine olarak, alıcının aynen ifa ve gecikme zararının tazmini istediği kabul edilir.
Alıcının, satıcının temerrüde düşmesi durumunda;
1) ifadan vazgeçme
2) müspet zararının tazminini isteme
3) sözleşmeden dönme
4) ve menfi zararın tazminini isteme hakları da vardır.
Alıcının Temerrüdü
Kural olarak taraflar borçlarını aynı anda ifa ederler. Satılan ürün alıcının zilyetliğine geçtiği anda da satış bedeli muaccel olur. Alıcı ürünü almasına rağmen ödemeyi yapmazsa temerrüde düşer. Satış bir sözleşme ile yapılmışsa ve sözleşmenin de bir tarihi varsa, tarihin dolmasıyla birlikte temerrüt işlemeye başlar.
20 Bu kural bütün ayıplarda geçerlidir. Yani ayıbın ortaya çıkar çıkmaz satıcısına bildirilmemesi durumunda alıcının ayıbı kabul ettiğinin kabul edilmesi kuralı.
Trampa
Bir malın başka bir mal ile değişimidir. Tam iki tarafa borç yükleyen bir sözleşmedir.
BAĞIŞLAMA SÖZLEŞMESİ
Bu tür sözleşmelerle bir kimse, herhangi bir ivaz ( karşılık ) beklemeden malvarlığının tamamını veya bir kısmını diğer bir kişiye devretmeyi taahhüt eder. Sağlar arası bir işlemdir.
Bağışlama sözleşmesinin geçerli olabilmesi için tarafların ehliyet sahibi olmaları gerekir. Bağışlayanda fiil ehliyeti bulunmalıdır.21
Bağışlanan kişide ise ayırt etme gücünün varlığı yeterlidir. Yasal temsilci sınırlı ehliyetsizlerin bağışlamayı kabul etmesini yasaklayabilir. Bağışlama tamamlanmış olsa bile, alınanın geri verilmesini emredebilir.
Bağışlama Türleri
1) Bağışlama sözü verme yoluyla bağış
2) Elden bağışlama
3) Koşula bağlı bağışlama
4) Yüklemeye bağlı bağışlama22
5) Yerine getirilmesi ( tenfizi ) bağışlayanın ölümüne bağlı bağışlamalar.
6) Bağışlayana dönme koşullu bağışlamalar
Bağışlamanın Hüküm ve Sonuçları
1 - Bağışlama sözleşmesi, bağışlayana bağışlama konusunu devretme borcunu yükler. Bağışlananın para olması durumunda ödeme yapması; taşınır olması durumunda teslim etmesi; taşınmazların bağışlanmasında da adına tescil ettirmesi gerekir.
2 - Bağışlayan borcunu zamanında yerine getirmezse, kendisine karşı aynen ifa ve gecikme zararlarının tazmini talebi yöneltilir.
3 - Kötü ifa sonucu oluşan zararlardan bağışlayan sorumlu tutulur.
21 Ancak, bağışlamayı izleyen bir yıl içerisinde bağışlayan kısıtlanmış ise, o bağışlamanın yargıç tarafından iptaline karar verilebilir.
22 Bu tür bağışlamada, bağışlanan kişi belirli bir edimi yapmakla yükümlü tutulur. Örneğin Alinin tarlasını Mehmet'e yıllık gelirinin % 10'unu köyün muhtaçlarına dağıtması kaydıyla bağışlaması bu tür bağışlamadır. Yüklemeye uyulmaması durumunda ilgililer bu durumu dava edebilirler.
Bağışlamanın Geri Alınması ( Rücû )
Bağışlayan kişinin tek taraflı olarak geçmişe etkili olacak biçimde bir irade açıklamasında bulunmasıyla bağışlama geri alınır. Geri alma hakkı, kişiye sıkı sıkıya bağlı haklardan birisidir. Bu hak mirasçılara geçmez.
Geri alma sebepleri yasalarda belirtilmiştir.
Şöyle ki:
Bağışlananın bağışlayana ya da yakınlarından birine karşı ağır suç işlemesi,
Bağışlananın, bağışlayan ya da onun ailesine karşı kanunen yükümlü olduğu ödevlere uymamış olması,
Bağışlananın yüklemeyi haklı bir neden olmadan yerine getirmemesi23
Bağışlayanın ödeme güçsüzlüğüne düşmesi veya iflas etmiş olması durumunda da bağışlama sözü kendiliğinden ortadan kalkar.
Bağışlayanın Ölümü
Kural olarak bağışlayanın ölümü bağışlamayı etkilemez.
23 Yükleme şartıyla yapılan bağışlamalarda, bağışlanan kişi yükleme şartı dediğimiz bazı edimleri yapmakla görevlendirilmişti. Bu yüklemeyi yapmazsa, bağışlayan bağışladığı şeyi geri alabilir.
VII.ÜNİTE
Kira, Ödünç, Hizmet ve Eser Sözleşmeleri
Kira Sözleşmesi
Bu tür sözleşmeler, a) kiralanan, b) kira ve c) ikisi üzerinde tarafların anlaşması olarak üç öğeyi içerir. Bir kimse, başkasına ait bir eşya veya hak üzerinde kullanma ve yararlanma yetkisine kira sözleşmesine sahip olabilir. Kullanma ve ondan yararlanma yetkilerine, kira sözleşmeleri dışında, bir sınırlı ayni hak olan intifa hakkıyla da sahip olunabilir. Kira sözleşmesi yapılması durumunda kişinin hakkı kişisel bir hak iken, ikinci durumda intifa hakkı bir ayni haktır.
Kira sözleşmeleri, kiralayan bakımından sürekli edimli, kiracı bakımından ise dönemlik edimli bir sözleşmedir.
Kira sözleşmeleri süreli sözleşmelerdir. Bu süre taraflarca belirlenebilir.
Türleri
1) - Adi Kira Sözleşmesi
Kiracılara sadece kullanma yetkisini veren sözleşmelerdir.
2) - Konut veya Çatılı İşyeri Kirası
Konut veya işyeri olarak kullanılmaya özgülenmiş taşınmazlara ilişkin kira sözleşmeleridir. Kiralanan aile konutu şeklinde kiralanmışsa, kiralayan eş diğer eşin rızası olmadan kira sözleşmesini feshedemez.
3) - Ürün ( Hasılat ) Kirası
Ürün getiren taşınır veya taşınmaz bir malın ya da hakkın, kira parası karşılığında kullanılması yetkisini veren süreli kira sözleşmeleridir. Bu tür sözleşmelerde kiralanan, özgülendiği amaçla ilgili kullanılmak zorundadır.
TARAFLARIN HAK VE BORÇ LARI
Kiralayanın Hak ve Borçları
Kiralayanın ( kiraya veren ) öncelikli borcu, kiraladığı şeyi kullanmaya elverişli halde teslim etmek ve kira süresi boyunca kullanmaya elverişle halde tutmaktır. Bunun yanı sıra, sözleşmede aksine bir hüküm yoksa, kiraladığı şeyle ilgili zorunlu vergi, sigorta ve benzeri yükümlülüklere katlanmak gibi yan borçları da ödemek zorundadır.
Kiraladığı şeyin ayıplı hale gelmesi durumunda kiracı, kira parasından ayıpla orantılı olarak bir indirim isteme hakkına sahip olduğu gibi, ayıp önemli ise sözleşmeyi feshetme hakkına da sahiptir.
Kiralananda oluşan ayıp, kiralayana ( kiraya verene ) bildirilmesine rağmen, kiralayan onarıma girişmemişse, kiracı masrafları kira parasından mahsup etmek şartıyla onartma yetkisine sahiptir.
Ayıp durumunda kiracıya verilen bir başka yetki ise, kiralananın ayıpsız benzeri ile değiştirilmesini istemektir. Bu hak ancak, kiralanan yerine benzeri bir şey konulabiliyorsa kullanılabilir.
Kiralananda, kullanımı etkileyen bir ayıp olması durumunda, onarım süresi boyunca bu durum kullanımı etkileyeceğinden, kiracının bu ayıba paralel olarak kirasından indirim isteme hakkı vardır.24
Mülkiyet Devrinde Kiracının Durumu
Borçlar Kanunu taşınır veya taşınmaz ayrımı yapmaksızın bu durumu açıklığa kavuşturmuştur. Buna göre, mülkiyetin el değiştirmesi durumunda yeni malik kira sözleşmesinin tarafı haline gelir. Mülkiyetin devri, kira sözleşmesinin de yasal devri olarak kabul edilmiştir.
24 Kiralananda oluşan ayıp kiracıya zarar vermişse, kiracı bu durumda zararının tazminini de isteyebilir.
Kiracının Borçları
Kiracının asli borcu kira parasını ödemek ve sözleşme sona erdiğinde kiraladığını geri vermektir. Ayrıca kiraladığını özenle kullanma, kiraladığı bir taşınmaz ise, taşınmazda oturan kişilere ve komşularına saygı gösterme, kiralananın ayıplarını kiralayana bildirme, sonraki kiralama için görmek isteyenlerin görmesine katlanma gibi yan borçları da vardır.25
Kira Artışı
Taşınmaz kiralarında sonraki dönemlerin kira artışı tarafların anlaşmalarına bırakılmıştır. Bununla birlikte bu artışın, önceki dönemin ÜFE artış oranını geçmeyecek bir miktar olması gerekir. Kiranın artışı konusunda tarafların anlaşamaması durumunda sonraki dönemin kira bedeli yargıç tarafından belirlenir. Taraflar her 5 yılda bir yargıçtan yeni bir kira bedeli belirlemesini isteyebilirler.26
Kirada Temerrüde Düşme
Kiracının kira parasını geciktirmesi ( yani temerrüde düşmesi ) durumunda, kiralayan kiracıya yazılı olarak süre verir. Bu süre içerisinde kiracı ifada bulunmazsa kiralayan sözleşmenin feshedileceğini bildirebilir. Kiralayanın kiracıya vereceği bu süre, taşınmazlarda en az 30 gün, taşınırlarda ise 10 gündür.
Kiracının Geri Verme Borcu
Bu borç kiracı için sözleşme süresinin dolmasıyla başlar. Kiracı bu süreden önce kiralananı terk etmesi durumunda kira parasını ödeme borcundan kurtulmaz. Bu sorumluluk kiralananın yeniden kiraya verileceği makul bir süre kadar devam eder.27
Kiralananı Geri Verme
Kiracı, kiraladığını teslim aldığı durumda geri vermekle yükümlüdür. Ancak kullanımdan kaynaklanan eskime ve bozulmalardan dolayı sorumlu değildir. Yalnız, sözleşmeye aykırı kullanım söz konusu olmuşsa kiracı bu durumdan sorumlu tutulur.
Kiralayan geri verme sırasında kiralananı incelemek, bu inceleme sırasında tespit ettiği ayıp ve eksiklikleri yazılı olarak kiracıya vermekle zorunlu tutulmuştur. Bu bildirimi usulüne göre yapmazsa kiracıyı bu durumdan sorumlu tutması mümkün değildir.
25 Kanun kiracıya, üç ayı geçmeyecek kira parası bedelinde güvence gösterme sorumluluğunu da yüklemiştir.
26 Kira bedelinin yabancı para cinsinden belirlenmesi durumunda, beş yıl geçmedikçe yeni kira belirlenemez. Aşırı ifa güçlüğünün ortaya çıkması bu durumun istisnasıdır.
27 Ancak kiracı, yerine kabul edilebilecek bir kira bedelini verecek yeni bir kiracı bulursa bu sorumluluktan kurtulur.
Sözleşmenin Sona Ermesi
Kural olarak sözleşmeler sözleşmede belirtilen sürenin bitiminde sona erer. Kiracılar sözleşmenin bitiminden en az on beş ( 15 ) gün önce bildirimde bulunmadıkça sözleşme aynı koşullarla bir yıl için uzatılmış sayılır.
Özellikle komut ve çatılı işyeri kiralarında sözleşme süresinin sona ermesi kiralayana sözleşmeyi sonlandırma hakkını vermez. Yeni düzenlemeye göre, yapılan kira sözleşmesinin süresi ne olursa olsun, kiracının isteği ile en çok 10 yıl daha uzatılabilir. Kiracı sona erdirme bildiriminde bulunmadıkça bu süre 10 yıl devam edebilmektedir.
10 yıllık sürenin bitiminde kiralayan sonraki her yılın bitimine üç ay kala bir neden göstermeksizin, tek taraflı olarak sözleşmeyi sona erdirme yetkisine sahiptir.
Fesih Bildirimi ( Feshi İhbar )
Kira sözleşmeleri, süresi belirsiz ise, taraflardan herhangi birinin fesih bildiriminde bulunmasıyla sona ermektedir. ( Bu arada süresi belirsiz kira sözleşmeleri, bitiş tarihi belli olmayan sözleşmelere denir. )
Fesih bildiriminin hüküm doğurabilmesi, bildirimin sürenin bitiminden belli bir süre önce muhatabına ulaşmasına bağlıdır. Bu bağlamda fesih bildirimi belirsiz süreli konut kiralarında kiralayan için 10 yıl geçmesiyle başlar. Kiracı için ise her zaman fesih bildirimi yapılabilir. Her iki şartta da bildirimin geçerli olabilmesi için yazılı şekle göre yapılması gerekir.
Taşınır kiralarında fesih bildirim süresi olarak üç günlük süre belirlenmiştir. Sözleşme üç gün önceden yapılacak fesih bildirimiyle her zaman sona erdirilebilir.
Olağanüstü Fesih
1 - Önemli sebeplerin varlığı durumunda kira sözleşmesi feshedilebilir.
2 - Kiracının iflâsı durumunda Borçlar Kanunu kiralayana sözleşmeyi olağanüstü feshetme yetkisini vermiştir.
3 - Kiracının ölümü sözleşmenin olağanüstü sona erdirme sebebi olarak kabul edilmiştir. ( Ancak bu durum konut ve çatılı işyeri kiralamalarında geçerli değildir, ölen kiracının aile üyeleri sözleşmeye uydukları sürece kira sözleşmesi varlığını korumaya devam eder.)
Bildirimsiz Fesih
Kiracının özen yükümlülüğünü yerine getirmemesi durumunda sözleşme feshedilebilir. Örneğin, kiralananın sözleşmeye uygun olarak kullanılmaması, komşulara özen gösterilmemesi bu kapsamda değerlendirilir.
Kiracıların bu şekilde davranmaları durumunda, konut ve çatılı işyeri kiralarında ihtarlı ve ihtarsız olmak üzere iki türlü sözleşmeyi fesih imkânı tanınmıştır.
İhtarlı Fesihte Bulunabilmek İçin:
a) Kiracının gereken özeni göstermemesi ve komşulara saygısız davranışlarda bulunması,
b) Kiralayanın kiracıya yükümlülüklerini yerine getirmesi konusunda yazılı ihtarda bulunması ve kiracının ihtara uymaması,
c) Kiracıya aykırılığı gidermesi için en az 30 günün verilmesi,
d) Kiracının verilen süre içerisinde aykırılığı gidermemiş olması, gerekir.
Yasadan Kaynaklanan İhtarsız Fesihte Bulunma Durumları
Kiracının özentisizlikten öte kasti davranışlarla konuta ağır zarar vermiş olması
Kiracıya verilecek sürenin yararsız olacağının anlaşılması,
Kiracının özentisiz davranışının komşuları açısından çekilmez hale gelmesi.
Özel Fesih Sebepleri
Kiralananın üçüncü kişilere devri halinde yeni malik, konut ihtiyacı içinde bulunabilir. Bu durumda yeni malik konutu edindiği tarihten itibaren 1 ay içerisinde yazılı olarak kiracıya durumu bildirmeli ve en erken 6 ay içerisinde sözleşmeyi sona erdirme davası açmalıdır.
Bir diğer özel sebep kiracının durumundan kaynaklanmaktadır. Buna göre, kiracı tahliye taahhüdü vermiş olmasına rağmen, belirlenen tarihte konutu boşaltmamışsa bu tarihten itibaren 1 ay içerisinde dava açmak suretiyle kira sözleşmesi sona erdirilebilir.
Kiralayan, konuta ihtiyacını veya yeniden inşayı ya da imarı gerekçe göstererek açtığı dava ile sözleşmeyi sona erdirebilir. Bu durumda sözleşmeyi sona erdirmişse, haklı bir sebep olmadan 3 yıl boyunca kiralananı eski kiracısından başka kimseye kiraya veremez.
Yeniden inşa ve imar durumunda, kiralanan kiraya verilecekse öncelik eski kiracıya verilir.
KULLANIM ÖDÜNCÜ ( Ariyet ) SÖZLEŞMESİ
Kullanma ödüncü karşılıksız ( ivazsız ) bir sözleşmedir. Bu itibarla 1000 TL değerindeki bir şeyin 1 lira karşılığında kullanıma verilmesi kullanma ödüncü değildir.
Taşınırlar, taşınmazlar ya da haklar kullanma ödüncüne konu olabilir. Kullanma ödüncü durumunda kullanılan şeyin mülkiyeti kullanana geçmez. Sözleşme sona erdiğinde alınan şey aynen geri verilir.
Ödünç Verenin Borçları
Ödünç veren ödünç konusunu ödünç alana teslim etmekle yükümlüdür. Bu onun asli edim yükümlülüğüdür. Ayrıca ödünç alanın yaptığı olağanüstü masrafları da tazmin etmek zorundadır.
Ödünç Alanın Borçları
Ödünç alanın asli borcu, sözleşme sona erdiğinde ödünç aldığı şeyi geri vermektir. Ayrıca ödünç alanın, kullanımdan kaynaklanan borçları da vardır. Bunların başında, ödünç aldığı şeyi bizzat kullanmak, başkasına kullandırmamak gelir. Bunu yapmaması durumunda meydana gelecek kazalardan sorumlu olur.
Ödünç alanın kullanımdan doğan borçları ise, bakım ve onarım masraflarıdır.
Sona ermesi
Sözleşmelerde belirli bir süre kararlaştırılmışsa, sürenin dolmasıyla ödünç de sona erer. Amaca aykırı kullanım da sona erme sebepleri arasındadır. Ayrıca beklenmeyen bir durumun oluşması ve ödünç verenin verdiği şeye ihtiyacı olması halinde ödüncün geri verilmesini isteyebilir.
Ödünç alanın ölümü halinde de ödünç sözleşmesi kendiliğinden sona erer.
TÜKETİM ÖDÜNCÜ ( Karz ) SÖZLEŞMESİ
Bu tür sözleşmelerde para veya tüketilebilir bir eşya ödünç verilir. Ödünç alan kişi, borçlandığı ödüncü aynı cinsten ve aynı miktar ve değerdeki eşya ile geri verir.
Karz sözleşmelerinde ödünç verilen şeyin mülkiyeti ödünç alana geçer. Tüketim ödüncü herhangi bir şekle tabi olmayan ivazsız sözleşmelerdendir. Alanın borcu geri vermekten ibarettir.
Ödünç Verenin Borçları
Ödünç verenin asli borcu, ödünç konusu olan şeyi ödünç alana vermektir. Ödünç sözleşmesinin kurulmasından sonra ödünç alacak olan ödeme güçlüğüne ( acze ) düşmüşse, ödünç veren ödünç konusu olan şeyi teslimden kaçınabilir.
Ödünç veren teslim borcunu yerine getirmezse, ödünç alan, teslimi isteme hakkını ödünç verenin temerrüde düştüğü tarihten itibaren ( 6 ) ay içinde kullanmazsa, bu hak zamanaşımına uğrar.
Ödünç Alanın Borçları
Ödünç alanın asli borcu ise, ödünç aldığı şeyi geri vermektir. Tüketim ödüncü yasal olarak eksik iki tarafa borç yükleyen bir sözleşmedir. Yani borcu veren karşılığında bir beklenti içinde değildir. Verdiğini almakla yetinir. Ancak sözleşmede bir karşılık belirlenmişse sözleşme tam iki tarafa borç yükleyen bir sözleşme haline dönüşür. Yani borç veren bir karşılık bekler, bu genellikle faizdir28.
Bileşik Faiz
Mürekkep faiz de denilen bileşik faiz kanunen yasaklanmıştır. Böyle bir uygulamaya meydan verebilecek faiz kayıtları kesin hükümsüz sayılmıştır. Yalnız yürürlükteki yeni TTK' da cari hesap bakımından öngörülmüş istisnai bir uygulama vardır.
Sona Erme
Sözleşmede belirlenmiş sürenin dolmasıyla geri verme borcu muaccel hale gelir. Ödünç vermede süre kararlaştırılmamışsa, ödünç verenin ilk isteminden altı ( 6 ) hafta geçmedikçe ödünç alan geri vermeye zorlanamaz.
HİZMET ( İş ) SÖZLEŞMESİ
Taraflardan biri olan işçinin belirli veya belirsiz bir süre için işverenin talimatlarına bağlı kalarak iş görmeyi taahhüt ettiği, iş verenin de bunun karşılığında işçiye belirli bir ücret vermeyi üstlendiği sözleşmelere hizmet sözleşmesi denir.
Bu sözleşmeler tam iki tarafa borç yükleyen sözleşmelerdir. Sözleşmeler, belirli süreli, belirsiz süreli, tam zamanlı veya kısmi zamanlı olabilirler.
28 FAİZ, belirli bir paradan yoksun kalmanın karşılığı olarak, o paranın zaman ve oranla bağlantılı olarak belirlenen gelirine faiz denir.
Bu bağlamda,
saat, gün, ay, yıl gibi bir süre belirlenerek yapılan sözleşmeler
belirli süreli;
herhangi bir süre belirtilmeden yapılan sözleşmeler belirsiz süreli;
en az 30 gün süren iş sözleşmeleri süreli;
30 günden fazla süren sözleşmeler ise süresiz sözleşmeden söz
edilmektedir.
İşçinin Borçları
İşçinin borçları, iş görme, özen ve sadakat gösterme, işverenin emir ve talimatlarına uyma, fazla çalışma olarak sıralanabilir. Ancak işçinin temel borcu sözleşmenin konusu olan işin görülmesidir. İşçi iş görürken kusurluysa açtığı zararlardan dolayı işverene karşı sorumludur.
İşverenin Borçları
İşverenin temel borcu ücret ödemedir. Ücret, işçiyi ekonomik açıdan işverene bağımlı kılan öğedir. Bunun yanında, iş verme, giderleri karşılama, işçinin kişisel verilerini koruma, tatil ve iş arama izni verme, kıdem tazminatı ödeme işverenin diğer borçlarıdır.
Sona ermesi
Bütün sözleşmelerde olduğu gibi hizmet sözleşmesi de sözleşmede belirtilen sürenin dolmasıyla sona erer. Sürenin sonunda yeni bir sözleşme yapılmadan işin sürdürülmesi halinde sözleşme, belirsiz süreli sözleşmeye dönüşür.
10 yıldan fazla bir süre ile kurulmuş olan bir hizmet sözleşmesi, onuncu yılın sonunda, taraflardan birisinin altı aylık fesih süresine uymak koşuluyla her zaman tazminatsız fesih olunabilir.
Fesih Bildirimi
Belirsiz süreli hizmet sözleşmelerinde her iki taraf fesih bildiriminde bulunarak sözleşmeye son verebilirler.
Haklı sebeplerin bulunması durumunda da hem işçi hem de işveren fesih bildiriminde bulunmaksızın sözleşmeyi feshedebilirle. Yalnız sözleşmeyi fesih sebebinin yazılı olarak bildirilmesi gerekir.
Ölüm
İşçinin ölmesi halinde sözleşme kendiliğinden son bulur. Bu durumda işveren ölenin sağ kalan eş veya ergin olmayan çocuklarına, ölüm gününden başlayarak 1 aylık; hizmet süresi 5 yıl devam etmişse 2 aylık ücret tutarında bir ödeme yapmakla yükümlüdür.
Yalnız işverenin ölümü her zaman sözleşmeyi sona erdirmez. Esas itibariyle onun yerini mirasçıları alır.
ESER SÖZLEŞMESİ
Taraflardan birinin bir eser meydana getirmeyi ve bunun teslimini borçlanmayı, diğerinin de bunun karşılığında bir bedel ödemeyi borçlandığı sözleşmelerdir.
Ücret taraflarca kararlaştırılır. Herhangi bir ücret kararlaştırılmamışsa da eser sözleşmeleri ücretli sözleşmelerdir. Bu bağlamda ücret iki yolla belirlenebilir. Bunlar Götürü Ücret ve Yaklaşık Ücrettir.
Götürü ücret, eser karşılığı ödenecek ücretin baştan ve kesin bir tutar olarak belirlenmesidir.
Yaklaşık ücrette ise, taraflar sözleşme yapılırken ödenecek ücreti belirlemişlerdir, ancak bunun ne kadar olacağını kesin olarak belirlememişlerdir.
Yüklenicinin Borçları
Yüklenicinin asli borcu eseri meydana getirme ve teslim etmedir. Bunun yanında işi zamanında ve planına uygun olarak yapma, sadakat ve özen borcu, ayıptan sorumluluk borcu müteahhidin yan borçlarıdır.
İş Sahibinin Borçları
İş sahibinin asli borcu ücret ödemedir. Sözleşmede aksine bir hüküm belirtilmemişse, iş sahibinin ücret borcu, eserin teslimi anında muaccel olur. İş sahibi ücretin ödenmesinde temerrüde düşerse, yüklenici Borçlar Kanunu'nda öngörülen seçimlik haklarından birisini kullanabilir.
Yüklenicinin ücret alacağı muaccel olan tarihten itibaren beş yıl ( 5 ) içine zamanaşımına uğrar.
Sözleşmenin Sona Ermesi
İş sahibi, yaklaşık bedelin aşırı ölçüde aşılması durumunda sözleşmeden dönebilir. Yalnız bunun için tarafların yaklaşık bir bedel üzerinde anlaşmış olmaları gerekir. Ayrıca bu bedelin aşılmasına iş sahibinin sebep olmaması da zorunludur.
Tam Tazminat Ödeyerek Sonlandırma
İş sahibinin tam tazminat ödemek suretiyle sözleşmeyi feshetme yetkisi vardır. Böyle bir fesih durumunda iş sahibi, yüklenicinin o tarihe kadar yaptığı masrafları ödemelidir.
Eserin İmkansızlaşması
Eser, iş sahibinin veya müteahhidin sorumlu olmadığı bir sebeple kısmen veya tamamen yok olursa sözleşme sona erer. Bu durumda imkansızlık söz konusu olur. Örneğin yüklenicinin ölümü veya iş yapma yeteneğini kaybetmesi böyledir.
VIII.ÜNİTE
Vekâlet Sözleşmesi - Vekâletsiz İş Görme - Kefalet Sözleşmesi
Vekalet Sözleşmesi,
Bu tür sözleşmeler, vekile vekaleti verenin menfaatine uygun iş görme yetkisini verir. Eksik iki tarafa borç yükleyen bir sözleşmedir. Temsil yetkisi tek taraflı bir işlemle verilir.
Vekalet sözleşmelerinde tarafların iradelerinin uyuşması yeterlidir. Şekle tabi bir sözleşme değildir. Vekâleti veren bu sözleşme ile vekile kendisi adına iş görme yetkisini de vermiştir.
Noter aracılığıyla yapılan vekâlet sözleşmelerine vekâletname adı verilir.
Özel temsil yetkisi veren vekâletler Borçlar kanununda sayılmıştır. Buna göre,
dava açma,
hakeme başvurma,
iflas
kefil olma,
hakimin reddi,
Anayasa Mahkemesi'nde dava açma,
davadan feragat gibi konular, özel temsil yetkisi veren vekâletnamelerle yapılacak işlerdendir.
Vekilin Borçları
Vekil, vekilinin menfaatine uygun hareket etmek ve iş görmekle yükümlüdür. Ayrıca vekil müvekkiline sadakat ve özen borcu ile görevini ifa etmelidir.
Vekilin işi şahsen ifa etmesi de gereklidir. Ancak bazı durumlarda alt vekil veya ikame vekil tayin edilebilir.
Vekâletname verilen vekilin müvekkilinin talimatlarına uygun hareket etmesi gerekir. Bu bağlamda talimat, müvekkil tarafından vekile verilen işlerin nasıl görüleceğini gösteren, tek taraflı irade açıklamalarıdır.
Vekil, müvekkiline hesap vermekle borçludur. Müvekkilin talebi halinde işin gelinen noktadaki durumu hakkında bilgi vermekle yükümlüdür.
Vekilin bir diğer borcu, verilenleri iade etme, kazanılanları devretme borcudur.
Müvekkilin Borçları
Müvekkilin temel borcu ücret ödemedir. Bununla birlikte vekilin yaptığı masrafları ve verdiği avansları da ödemelidir.
Vekil eğer müvekkil adına borç altına girdiyse vekili bu borçtan kurtarmalı, vekilin uğradığı zararları da karşılamalıdır.
Vekâletin Sona Ermesi
1) Azil veya istifa yoluyla vekâlet sona erebilir.
2) Taraflardan birisinin ölümü veya fiil ehliyetini yitirmesi veyahut da iflâsı durumunda vekâletname sona erer. 29
VEKALETSİZ İŞ GÖRME
Hukuk düzeni kendi işini görmeyen veya göremeyen kişilerin işlerini başkalarının görmesini kabul etmektedir. Bu bağlamda, bir kişiye ait bir işin, başkası tarafından herhangi bir vekalet alınmadan görülmesine vekâletsiz iş görme denir.
Örneğin bir kişinin arkadaşının ödeme zamanı gelmiş faturasını ödemesi; yaralı bir kimseyi hastaneye kaldırması; tatilde olan komşusunun su baskını ile yıkılan bahçe duvarını yaptırması bu kapsamdadır.
İş gören kişide ayırt etme gücü yoksa, başkasının işinin görülmesine vekâletsiz iş görme değil, haksız fiil veya haksız zenginleşme hükümleri uygulanır.
29 Ancak müvekkilin ölümü ile sözleşme her zaman sona ermez. Neticede müvekkilin mirasçıları müvekkil konumuna geçerler. Burada külli halefiyet ilkesi geçerlidir.
Türleri
Vekaletsiz iş görme iş sahibinin yararına yapılmışsa gerçek vekaletsiz iş görme; iş görenin yararına yapılmışsa gerçek olmayan vekaletsiz iş görme adını alır. Yukarıda bahsettiğimiz, fatura yatırma olayındaki gibi eylemler gerçek ( caiz ) vekaletsiz iş görmeye örnektir.
Gerçek olmayan vekaletsiz iş görmede aslında başkasının hukuk alanına haksız bir müdahale söz konusudur. Başkasının konutunu vekaleti olmaksızın kiraya verme eyleminde olduğu gibi. Bu nedenle bu eylemler sözleşmeye değil, haksız fiile ve sebepsiz zenginleşmeye daha yakındır.
Kanun, iş sahibine iş görme sırasında elde ettiği bütün kazançları isteme hakkını vermiştir. Bununla birlikte iş görenin de yaptığı masrafları isteme hakkı vardır.30
Vekâletsiz İş Görmede İhmal
Ağır, orta ve hafif olmak üzere üçe ayrılır. Ağır ihmal, iş görenin, makul bir kişinin zararın önlenmesi için alması gereken en basit önlemleri almamış olması durumudur.
Orta derecede ihmal, ağır ihmal ile hafif ihmal arasındaki ihmallerdir. Bu bağlamda hafif ihmal, ancak dikkatli kişilerin gösterebileceği özenle önlenebilecek bir zararın doğmaması için alınması gereken önlemleri almamaktır.
İş sahibi, ( malik ) iş görülmesini yasaklamışsa, buna karşın iş gören işi görmüşse, iş gören beklenmedik durumlardan dolayı oluşacak olan zararlardan da sorumlu olur.
KEFALET SÖZLEŞMESİ
Kefalet, kefilin, alacaklıya karşı borcunu ifa etmemesi durumunda bunun sorumluluğunu kişisel olarak üstlenmeyi taahhüt ettiği sözleşmedir. Bu anlamda kefalet sözleşmeleri tek tarafa borç yükleyen bir sözleşmedir.
Kefilin borcu asıl borç değil, tali borçtur. Yani alacaklı öncelikli olarak alacağını asıl borçludan almak durumundadır. Asıl borçludan alacağını alamaması durumunda kefilden talepte bulunabilir.
30 Kanunda, gerçek olmayan vekaletsiz iş görmeden kaynaklanan alacaklar için 2 yıllık kısa ve 10 yıllık uzun zamanaşımı süresi belirlenmiştir.
Kefalet sözleşmeleri belirli bir süre için veya süresiz olarak yapılabilir. Yeni Borçlar Kanunu, bu sözleşmelerin azami 10 yıllığına yapılabileceğini karara bağlamıştır. Sözleşme en çok bir defa ve en çok 10 yıl için uzatılabilir.
Kefaletin Geçerlilik Koşulları
1 - Bir asıl borcun bulunması
2 - Kefil olma ehliyetinin bulunması
3 - İrade sakatlığının bulunmaması
4 - Şekil şartlarına uyulmuş olması
5 - Sorumlu olunacak miktarın belirtilmesi
5 - Evli kişiler için eşin yazılı rızasının bulunması
Evli kişiler bakımından kefillik evlilik birliğinin ekonomik geleceğini tehlikeye düşüren bir durum olarak kabul edilmektedir. Bu nedenle evli kişilerin kefil olmalarında diğer eşin de yazılı onayının bulunması şart koşulmuştur.
Diğer Eşin Onayı
Borçlar Kanunu 584. maddesinde "Eşlerden biri mahkemece verilmiş bir ayrılık kararı olmadıkça veya yasal olarak ayrı yaşama hakkı doğmadıkça, ancak diğerinin yazılı rızasıyla kefil olabilir; bu rızanın özleşmenin kurulmasından önce ya da en geç kurulması anında verilmiş olması şarttır" diyerek diğer eşin onayının alınmasını şart koşmuştur.31
Eşin Rızasını Gerektirmeyen Haller
a) Mahkemece verilmiş bir ayrılık kararının bulunması hali,
b) Yasal olarak eşlerin ayrı yaşama hakkının bulunması hali
c) Kefalet sözleşmesinde sonradan yapılan ve kefilin sorumlu olacağı miktarın artmasına sebep olmayan değişikliklerin söz konusu olması hali...
Adi Kefalet
Alacaklıyı alacağını önce borçludan isteme zorunluluğunda bırakan kefaletlere adi kefalet denir. Kefaletlerde aslolan adi kefalettir. Kefalette müteselsil kefalet olduğunu belirten bir ifade yoksa, kefalet adi kefalettir.
31 Eşlerden diğerinin kefalet sözleşmesine sonradan rıza vermiş olması ve bu rızayı da yazılı olarak vermemiş olması durumunda, kefalet sözleşmesi kesin hükümsüz sayılır.
Adi kefaletlerde kefile iki savunma imkanı sunulmuştur.
Bunlar;
- tartışma def'i ve
- rehinin paraya çevrilmesi def'i'dir.
Tartışma def'i ( peşin dava def'i ), alacaklının asıl borçluya karşı talepte bulunmadan, doğrudan kefile başvurması durumunda, kefilin önce asıl borçludan talepte bulunulmasını istemesidir. Bu bağlamda alacaklı, öncelikli olarak asıl borçludan alacağını alabilmesi için elinden gelen her şeyi yapmalıdır.
Kefil tartışma def'i hakkını şu hallerde kullanamaz;
a) Asıl borçlu hakkında yapılan takibat sonucunda, kesin aciz belgesinin alınması halinde;
b) Asıl borçlunun Türkiye'de takibinin imkansız olması halinde;
c) Asıl borçlunun iflâs etmiş olması halinde;
d) Asıl borçluya konkordato mehili verilmiş olması halinde...
Rehinin paraya çevrilmesi def'i, kefile verilmiş ikinci savunma hakkıdır. Kefil öncelikle sözleşme kurulurken rehin olarak alınmış ürünün satılmasını ve kalan borcun oradan ödenmesini isteyebilir.
Müteselsil Kefalet
Kefile adi kefaletteki savunma haklarının verilmediği durumlardaki kefaletlerde müteselsil kefalet söz konusudur. Bu tür kefaletlerde kefil asıl borca ortak olur, sözleşmede "alacaklı dilerse önce şahsıma başvurabilir, borçluyla aynı derecede sorumlu olduğumu kabul ediyorum" gibi ifadeler yer alır.
Kefalet sözleşmelerinin üzerinde bu ifadeler yoksa, sözleşmenin müteselsil olduğu belirtilmemişse ( asıl olan adi kefalettir ilkesi gereği ) kefalet adi kefâlettir.
Birlikte Kefalet
Aynı borç için birden fazla kişinin kefaleti birlikte kefalettir. Birlikte kefiller esas borcun tümünden sorumludurlar. Borcu bu kefillerden hangisi öderse, diğer kefillerden payları oranında rücû etme hakkına sahiptir.
Kefilin Sorumluluğu
Kefilin sorumluluğu azami borç tutarıdır. Buna göre kefilin borcunun kapsamı dört öğeden oluşur,
Bunlar:
1) Asıl borç
2) Borcun kusur veya temerrüdünün yasal sonuçları
3) Alacaklının borçluya yönelttiği takip ve davaların masrafları
4) İşlemiş bir yıllık ve işlemekte olan yıla ait akdi faizler.
Kefaletin Sona Ermesi
Yeni Borçlar Kanunu'nun 600. maddesi kefaletin sona ermesi ile ilgili şu ifadeyi kullanmıştır. "Bir kimse sınırlı bir süre için kefil olursa, bu sürenin bitiminden itibaren 1 ay geçmesine rağmen alacaklı, borçla ilgili icraya veya mahkemeye müracaat etmezse kefil kefaletten kurtulur."
Belirsiz süreli kefilliklerde, asıl borcun muaccel olmasıyla kefilin kefaletliği sona erer.
Zilyetlik ve Tapu Sicili
Ayni Hak
Bir eşya üzerinde kurulan ve sahibine o eşya üzerinde egemenlik hakkı veren, bu hakkı üçüncü kişilere karşı ileri sürme yetkisini tanıyan haktır. Ayni haklar, eşya üzerinde tüm yetkileri tanıyan t a m a y n i h ak ve s ı n ı r l ı ayni hak olmak üzere ikiye ayrılır.
Hukukumuzda sınırlı ayni haklar üç çeşittir.
Bunlar,
1) İrtifak hakkı
2) Taşınmaz yükü
3) Rehin hakkıdır.
Ayni haklar cismani eşyalar üzerine kurulabilir. Bu hak kişiye o eşya üzerinde her türlü tasarruf yetkisini de verir. Ayni haklar üzerinde kişilere tanınan doğrudan egemenlik yetkileri, 1) eşyayı kullanma, 29) eşyadan yararlanma ve 3) tasarruf yetkisidir.
( Usus ) adı verilen kullanma yetkisi, o eşya üzerinde kişiye tanınan haklardır. Bu hak, kanunun çizdiği sınırlar çerçevesinde kullanılır. Başkalarına zarar vermeyecek şekilde kullanım hakkını verir.
( fructus ) adı verilen yararlanma yetkisi, eşyadan elde edilebilecek bütün yararlardan faydalanma yetkisidir.
( abusus ) ise tasarruf yetkisidir.
Ayni haklara sahip olanlar, aynı zamanda bazı yükümlere de uymak zorundadırlar. Bu yükümler, 1) katlanma, 2) kaçınma, 3) verme 4) yapma şeklinde olabilirler.
Taşınır – Taşınmaz Eşya…
Eşyalar taşınır ve taşınmaz eşyalar olarak ikiye ayrılabilir. Bu bağlamda bir yerden başka bir yere, özü değişmeksizin hareket ettirilebilen eşyalara taşınır eşya denir. Özü ya da değeri değişmedikçe bir yerden bir yere hareket ettirilemeyen eşyalara da taşınmaz eşya denir. Arazi ve arsa bu tür eşyalardır.
Basit Eşya, Bileşik Eşya, Eşya Birliği…
B a s i t E ş y a, Tek başına bir değeri ve bağımsız varlığı olan, başka bir eşyanın eklenmesine gerek kalmaksızın bir bütün olan eşyalardır. At, bardak, kalem gibi…
B i l e ş i k E ş y a, birden fazla eşyanın birbirinden ayrılmayacak şekilde bir araya gelmesiyle oluşan eşyadır. Ev bu tür eşyalardandır. Odaların birleşmesinden oluşur.
E ş y a B i r l i ğ i, bağımsızlıklarını kaybetmeden birden fazla eşyanın ortak bir amaç doğrultusunda bir araya gelmesiyle oluşan eşya topluluğudur. Bir oturma grubu bu tür eşyalardandır.
Ayni Haklara Egemen Olan İlkeler
- Mutlaklık
- Sınırlı Sayı ve Tipe Bağlılık
- Açıklık ( aleniyet )
- Kamu güveninin korunması
- Belirlilik
- Sebebe bağlılık
ZİLYETLİK
Zilyetlik, sözlük anlamı ile bir şeyi elinde bulundurmak tutmak demektir. Zilyetlik eşya üzerinde kurulabildiği gibi, eşyanın hakları üzerinde de kurulabilir.
Zilyetliğin Türleri
1) Malik sıfatıyla ya da başka sıfatla zilyetlik
2) Tek başına ya da birlikte zilyetlik
3) Asli zilyetlik yada fer’i zilyetlik
4) Doğrudan zilyetlik – dolaylı zilyetlik
5) Haklı zilyet – haksız zilyet
6) İyiniyetli zilyet – kötü niyetli zilyet
Tek başına zilyetlik, kişinin bir eşya üzerinde yalnız olarak kullandığı zilyetliktir. Birlikte zilyetlik ise, bir eşya üzerinde birden çok kişinin birlikte zilyetlik kurmasıdır. Birlikte zilyetlik;
a) Paylı zilyetlik
b) Elbirliği ile zilyetlik, olarak ikiye ayrılır.
Asli zilyetlik eşyanın sahibinin eşya üzerindeki zilyetliğidir. Fer’i zilyetlik ise, bir alacaktan, irtifak hakkı veya rehin hakkı gibi haklardan kaynaklanan zilyetliktir.
Zilyetliğin Kazanılması
Bir kişinin bir eşya üzerinde fiili egemenlik kurmasıyla ortaya çıkan durum zilyetliğin kazanılmasıdır. Bir şeye sahip olmak olarak tanımlanan zilyetlik çeşitli yollarla kazanılabilir. Bu yollardan birisi de b i r l e ş m e yoluyla zilyetlik kazanmaktır. Örneğin başkasına ait bir kağıt üzerine başka bir kişinin yapmış olduğu resim önceki zilyetten ayrılmaz bir zilyet ortaya çıkarmaktadır.
K a r ı ş m a yoluyla zilyetlik kazanılması da taşınır mülkiyetinin aslen kazanılma yollarından birisidir.
Kazanma Yolları
1) Zilyetliğin aslen kazanılması
2) Zilyetliğin devren kazanılması
3) Zilyetliğin miras yoluyla kazanılması
4) Zilyetliğin tesisen kazanılması
Zilyetliğin aslen kazanılması, bir eşya üzerinde, varsa önceki zilyetlikleri sona erdirerek kurulan, ya da önceden hiçbir zilyette olmayan bir eşya üzerinde fiili zilyet kurarak elde edilen zilyetliktir. Bu zilyetlikte kişi malik sıfatıyla eşya üzerinde zilyetlik kurar. Hırsızlık, işgal, define bulma yoluyla, elde edilen zilyetlik gibi.
Bir eşya üzerinde zilyetlik, önceki malikin rızasıyla kazanılıyorsa, bu durumda devren zilyetlik ile karşılaşılır. Devren kazanma bir hukuksal işlem ile yapılır. Hukuksal işlem yapılmadan elde edilen zilyetlik devren zilyetlik değil, aslen zilyetlik olur.
Miras yolu ile bir eşya üzerinde zilyetlik kurmak mümkündür. Miras, miras bırakanın malvarlığının ve kişi varlığına ilişkin değerlerin mirasçılarına k ü l l i h a l e f i y e t yoluyla geçmesini sağlar.
Zilyetliğin Kaybı
Eşya üzerindeki fiili egemenliğin ortadan kalkması zilyetliğin kaybı anlamına gelir. Zilyet kişinin rızasıyla, tahrip yoluyla, çöpe atmayla, devir yoluyla kaybolabileceği gibi kişinin rızası dışında, mesela çalınma, gasp yoluyla da zilyetlik kaybolabilir.
Eşya üzerindeki fiili egemenliğin kaybedilmiş olması, zilyetliğin mutlak kaybı anlamına gelmez. Zilyetliğin, kaybından itibaren bir yıl içerisinde yeniden ele geçmesi durumunda zilyetlik kaybedilmemiş sayılır.
Zilyetliğin Korunması
Zilyetliği gasp edilen zilyet gasp anında kuvvet kullanmak suretiyle taşınır veya taşınmaz eşyası üzerindeki hakkını koruyabilir. Yalnız bu koruma gasp anında, sıcağı sıcağına olmalı, gasp ile koruma arasında zaman aralığı bulunmamalıdır. Yalnız, uygulanan kuvvet orantılı olmalıdır.
Bir taşınmaza haksız bir saldırı olması durumunda, idari savunma yoluna da gidilebilir. Olayın gerçekleştiği tarihten itibaren bir yıl içerisinde o yerin en yetkili mülki amirine başvurmak suretiyle idari koruma istenir.
Zilyetliğin Dava Yoluyla Korunması
Zilyetliğin Geri Verilmesi Davası : Zilyetliğe gasp yoluyla son verilmesi durumunda açılabilir. Dava, gasp yoluyla zilyetliği elinden alınan önceki zilyet sahibi tarafından açılabilir. Dava sahibi elbette ki önceki zilyetin kendisi olduğunu ispatlamak zorundadır.
Zilyetliğin geri verilmesi davası, gasp edene veya onun külli haleflerine açılabilir ( külli halef, mirasçılarıdır ). Bir başka ifade ile
bu dava, gasp edilen eşya üzerinde zilyet sahibi olan üçüncü kişilere açılamaz.1
Saldırı Savuşturma Davası : Bu tür davalar hem taşınır hem de taşınmaz eşyalara yapılan saldırılara karşı koruma olanağı sağlar. Dava, saldırı devam etmekte ise, saldırının sona erdirilmesi amacıyla; saldırının başlaması kuvvetle muhtemel ise, saldırının önlenmesi amacıyla açılır.
Hak Karineleri…
Hak karinesi, bir eşyayı elinde bulunduran kişinin elinde bulundurduğu şeye sahip olduğuna inanmaktır. Böyle olmamış olsaydı, günlük yaşamda yapılan milyonlarca işlem yapılamaz hale gelir, bir şeyin o şeyi elinde bulundurana ait olup olmadığını anlamak için ispatlaması gerekecekti.
Hukukumuzda a) Mülkiyet karinesi, b) Sınırlı Ayni Hak Karinesi ve 3) Kişisel hak karinesi olmak üzere üç hak karinesi vardır. Hak karineleri davacı tarafından savunma amaçlı kullanılır.
Hak Karinelerine Dayanan Taşınır Davası : Bu dava önceki haklı zilyet tarafından, zilyetliğini kaybettiği şeyin iadesi için açılır. Davalı, davaya konu olan taşınır üzerindeki zilyetliğini iradesi dışında kaybettiğini veya iyiniyetli zilyet sahibi olduğunu ispatlamalıdır.
İyiniyetli’ye Taşınır Davası Açılamayacak Durumlar
1) Sahibinin elinden rızası dışında çıkmış olsa da, para ve hamiline yazılı senetler için iyiniyetli kişiye karşı dava açılamaz.
2) Eşyayı açık artırmadan, pazardan ve benzeri stantlardan alan kişilere karşı da dava açılamaz,
3) İyiniyetle eşyanın zilyetini elde eden kişilere zaman aşımı süresi olan 5 yıl geçtikten sonra dava açılamaz.
1 Zilyetliğin geri verilme davası, gasp olayından itibaren 2 ay içerisinde açılır. Olay üzerinden bir yıl geçtikten sonra dava açılamaz.
TAPU SİCİLİ
Taşınmazların fiziksel ve hukuksal durumlarını göstermek amacıyla devlet tarafından tutulan kütük ve belge gibilerin bulunduğu bütünlüğe tapu sicili denir. Tapu sicilleri ANA ve YARDIMCI siciller olmak üzere ikiye ayrılır.
TAPU SİCİLİNE EGEMEN OLAN İLKELER
- Ayni kayıt ilkesi
- Tescil ilkesi
- Tescilin sebebe bağlılığı ilkesi
- Açıklık ilkesi
- Kamu güveninin korunma ilkesi
- Devletin sorumluluğu ilkesi
Her taşınmaz için kütükte ayrı bir sayfa açılması ayni kayıt ilkesi olarak tanımlanır.
Taşınmazlar üzerinde devir suretiyle ayni hak kazanmanın yolu taşınmazın tapu kütüğüne tescil edilmesiyle mümkündür. Böylece kütüğe tescil edilen işlemlerle, kişiler taşınmaz üzerinde hak sahibi olabilirler. Tapu kütüklerine tescil olunan bilgilerin doğruluğu karine olarak kabul edilir.
Tescilin yapılabilmesi için, vasiyetname, sözleşme gibi bir hukuki sebebin varlığı gereklidir. Hukuki sebebin olmaması durumunda tescil işlemi de geçersiz kabul edilir.
Tapu sicili kayıtlarında memurdan kaynaklanan yolsun ve hatalı işlemlerden dolayı memur sorumludur. Devlet zarar görene ödediği tazminatı, kusuru bulunan memuruna rücu eder. Bu konuda olayın meydana geldiği tarihten itibaren 10 yıllık zaman aşımı süresi geçerlidir.
TAPU SİCİL İŞLEMLERİ
Kayıt
Kadastro gören bir taşınmaz hakkında kütükte yapılan ilk işlemdir. Kayıt sonucunda ilgi taşınmaz için yeni bir kayıt numarası verilir ve yeni bir sayfa açılır. Ülkemizde henüz kadastrosu yapılmamış araziler de mevcuttur. Bunların kayıt işlemleri TAPU KAYIT DEFTERİNE yapılır.2
Tescil
Tapu kütüklerinde kişilerin ayni hakları için yapılan işlemlere TESCİL denir. Dolayısıyla bir ayni hakkın tesisi veya devredilmesi sırasında, bu hakkın içeriğinin değiştirilmesi sırasında ya da hakkın sona erdirilmesinde tescil işlemi yapılır.
Teknik anlamda, bir ayni hakkın devri veya tesisi için yapılan işlemdir. Var olan bir ayni hakkın içeriğinde değişiklik yapılmak istendiğinde yapılan tescil değiştirme ( tadil ) adını alırken; hakkın sona ermesi için yapılan tescil işlemine de TERKİN ( silme ) adı verilir.
Tescil Yapılabilme Koşulları
Tescilin resmiyet kazanabilmesi için öncelikle bu konuda bir talebin olması gerekir, Bu talebin de hukuksal bir sebebe dayanması zorunludur. Bu durumda tescil işlemi, hukuksal sebebin belgelendirilmesi üzerine yapılır.
Hukuksal sebebe dayalı olmalı sözünden kastedilen, bir sözleşmenin veya bir vasiyetin varlığıdır. Ancak bu sebeplerin varlığı da yeterli değildir, hukuka uygun olmak zorundadırlar. Sözleşmeyi elinde bulunduranın, bu belgeyi hukuku aykırı yollarla elde etmemesi gerekir.
Tescil Yetkisi
Tescil işlemi bir tasarruf işlemi olduğundan, taşınmazın maliki tarafından yapılabilir. Bazı durumlarda bu yetki, tasarruf yetkisi ile donatılmış temsilcilerde de bulunabilir. Bu temsilci malik tarafından
2 Kütüğe kayıt olunabilen taşınmazlar dört tanedir. Bunlar, 1) Araziler, 2) Bağımsız ve Sürekli İrtifak Hakları, 3)Kat Mülkiyetine Tabi Bağımsız Bölümler ve 4) Kat İrtifakıdır.
yetkili kılınan İRADİ temsilci olabileceği gibi, yasal temsilci veya İFLAS İDARESİ gibi kurumlar da olabilir.
Şerh
Kişisel Hakların Şerhi
Tapu sicillerine kaydedilebilen ve üçüncü kişilerin bilgisine sunulabilen kişisel haklar vardır. Ancak bu haklar belirli bir süreye tabi olup kanunda belirtilmiş sınırlı sayıdaki kişilik haklarıdır. Örneğin ÖNALIM veya GERİ ALIM hakları için belirlenen süre 10 yıldır.
Tasarruf Yetkisini Kısıtlayıcı Şerhler
Haciz, iflas kararı ve konkardato için verilen süreler gibi taşınmaz üzerinde malikin tasarruf haklarını sınırlayan şerhlerdir.
Geçici Tescilin Şerhi
Bir hakkın tescili için gerekli olan şartların yerine getirilmemesi halinde, ( örneğin satış sözleşmesi veya vasiyet belgesinin gösterilmemesi durumlarında ) taşınmaz üzerindeki hakların kaybedilme tehlikesinin bulunması durumlarında, önleyici nitelikte yapılan işlemdir.
Beyanlar
Taşınmazla ilgili bazı fiili ve hukuki ilişkilerin herkes tarafından bilinmesini sağlamak amacıyla, kütüğün beyanlar kısmına yapılan tapu sicili işlemidir. Beyanlar, malikin resmi makamdan yazılı isteği üzerine yapılır. ( Kanunen tesis edilen daimi geçiş hakkı gibi.)
TAPU SİCİLİNİN DÜZELTİLMESİ YOLLARI
Tapu sicillerinde yapılacak her türlü işlem haklı bir sebebe dayanmalıdır. Tapuda görevli kişiler dahi tespit ettikleri yanlışlıkları düzeltme hakkına sahip değildirler. Kendiliklerinden ( re’sen ) işlem yapamazlar.
Bununla birlikte yasalar kimi durumlarda görevlilere kendiliğinden düzeltme hakkını da vermiştir, ancak bu şekilde yapılacak düzeltmeler, tescil anında, beyan edilen bilgilerdeki yanlışlığın fark edilmesi sırasında, orada hazır bulunan tarafların onayıyla yapılabilir.
Tapu Sicilini Düzeltme Davası
Tapulardaki yolsuzluk sorununun mahkeme tarafından çözülmesi sonucu, mahkeme tarafından verilen karara dayanarak düzeltme yapılabilir.
Gerçek ayni hak sahibinin, tapuda hak sahibi görünen kişiye, tapu sicilindeki durumun gerçek duruma uygun hale getirilmesi için açtığı davaya TSDD ( Tapu Sicili Düzeltme Davası ) denir.
Bu tür davalar, tapu sicili kayıtlarının yolsuz tutulması halinde, kişilerin ayni haklarının zedelenmesi durumunda dava açılabilir. Dava açmada süre sınırlaması yapılmamıştır.
II.ÜNİTE :
Ayni Haklar
ahibine en geniş yetki veren mülkiyet haklarıdır. Hak sahibi, eşya üzerinde kullanma, yararlanma ve tasarruf yetkilerine sahiptir. Malikin sahip olduğu bu hak, eşyanın bütünleyici parçaları ve eklentileri üzerinde de geçerlidir.
Türk Medeni Kanunu’nda ayni hakkın kazanılması, eşyanın taşınır veya taşınmaz olmasına göre farklı şekillerde mümkündür. Bu bağlamda taşınmazların mülkiyeti TESCİL ile, taşınırların mülkiyeti de ZİLYETLİK ile kazanılır.
Konusuna Göre Ayni Haklar
Ayni haklar, konusuna göre taşınırlar ve taşınmazlar üzerindeki ayni haklar olmak üzere ikiye ayrılırlar. Bu açıdan taşınır mallar üzerindeki mülkiyet, taşınır mülkiyeti; taşınmaz mallar üzerindeki mülkiyet de taşınmaz mülkiyeti olarak adlandırılır
Hak Sahibinin Sayısına Göre Ayni Haklar
Mülkiyet hakkı bireysel olabileceği gibi birlikte mülkiyet şeklinde de olabilir. Kollektif mülkiyet diye de adlandırabileceğimiz bu mülkiyet genellikle taşınmazlar üzerinde kurulur. Birlikte mülkiyet halleri, a) paylı mülkiyet, b) elbirliğiyle mülkiyet ve c) kat irtifakı şeklindedir.
Paylı mülkiyette mülkiyetin farazi olarak paylara bölünmüş olduğu kabul edilir. Paylar orantılı olarak belirlenir. Eğer herhangi bir oran belirlenmemişse bütün paydaşların eşit orana sahip oldukları kabul edilir.
Elbirliğiyle mülkiyet ise malikler paylara ayrılmaksızın bir eşya üzerinde hak sahibidirler. Yasalarımızda bu çeşit mülkiyet sınırlı sayıda belirtilmiştir. Aile hukukumuzda bulunan mal ortaklığı rejimi bunun en yaygın örneğidir.
Elbirliği ile mülkiyette malikler, mülkiyete ilişkin uyuşmazlıklarda tek başlarına hareket edemezler.
Ayni Hakların Kazanılması
Ayni haklar ya aslen ya da halefiyet yoluyla kazanılır. Sahipli olan eşyalar halefiyet yoluyla veya devren kazanılırken, sahipsiz olan eşyalar ise, o eşyayı sahiplenme, eşyayı işgal etme veya olağanüstü zamanaşımı yollarından birisiyle aslen kazanılabilirler.
Külli Halefiyet – Cüzi Halefiyet
Halefiyet yolu ile kazanma külli halefiyet ve cüzi halefiyet olmak üzere ikiye ayrılır. Külli halefiyet, bir malvarlığının hak ve borçlarıyla birlikte bir kişiden diğer bir kişiye geçişini ifade eder. Buna en güzel örnek miras yolu ile kazanma gösterilebilir.
Cüzi halefiyet ise, malvarlığının aktifine dahil bir ayni hakkın bireysel olarak kazanılmasıdır.
Devren Kazanma
Bir hakkın, önceki sahibinin iradesine dayanılarak kazanılmasına da devren kazanma denir. Devren kazanma bir hukuksal işlem sonucunda, örneğin bir sözleşme ile, kazanılır. Daha önce de gördüğümüz gibi, ayni hak kazandıran bu hukuki belgenin kabul görebilmesi için hukuki yollarla elde edilmesi gerekir.
TAŞINMAZ MÜLKİYETİNİN KAZANILMASI
Taşınmazlar üzerinde ayni hak kazandıran yöntemler şunlardır:
- Cebri icra
- Mahkeme kararı
- İşgal
- Olağan kazandırıcı zamanaşımı, ( 10 yıl )
- Olağanüstü kazandırıcı zamanaşımı ( 20 yıl )
- Yolsuz tapu siciline güvenen iyiniyetli hak kazanımı3
3 Yolsuz sicile dayanarak ayni hak kazanma imkanı sadece iyiniyetli kişilere verilmiştir. Sahte bir vekaletname veya bir veraset ilamı ile taşınmazı zilyetine geçiren kimse, veya bir yanlışlık nedeniyle hak kazanan kimse iyiniyetli de olsa bu haktan yararlanamaz.
Kazandırıcı Zaman Aşımı
Tapu kayıtlarından malikinin kim olduğu anlaşılamayan taşınmazlar, veya malikinin adı yazmasına rağmen 20 yıl önce gaiplik kararı verilmiş olanlara ait taşınmazlar, o taşınmazı 20 yıldan beri kesintisiz kullanmakta olan kişi tarafından olağanüstü kazandırıcı zamanaşımı yoluyla kazanılabilir. Bu kişilerin 20 yılın tamamlanması durumunda mahkemeden bir karar almaları gereklidir.
2012’DE yapılan değişiklikle, mirasçıların iki yıl hareketsiz kalmaları durumunda, tapu müdürlüğünün kendiliğinden harekete geçerek mahkemeden mirasçılık belgesi almasını ve seçili bu belgeye uygun hale getirmesini yasallaştırmıştır. Böylece tapuya kayıtlı ve maliki 20 yıl önce ölmüş olan taşınmazlar, olağanüstü zamanaşımı ile kazanmaya elverişli olmaktan çıkarılmıştır.
Taşınmaz mülkiyetinin d e v r e n kazanılabilmesi için kazanma zinciri olarak tanımlanan üç koşulun bulunması gereklidir. Bu üç koşul, 1) geçerli hukuki sebep, 2) tescil talebi ve 3) tescildir.
Taşınır Mülkiyetinin Kazanılması
Taşınırların mülkiyeti de aslen kazanma ve devren kazanma olarak iki şekilde olabilir. Örneğin, sahipsiz bir taşınırı sahiplenme yoluyla kazanma aslen kazanmadır. Ayrıca iyiniyetli üçüncü kişilerin elde ettikleri zilyetlik de aslen kazanma olarak kabul edilir.
İyiniyetli kişinin bir taşınırı aslen kazanabilmesi için;
- Eşya, sahibinin elinden rızasıyla çıkmalıdır
- Ayni hak kazanılmış olmalıdır
- Kazanan iyiniyetli olmalıdır
- Kazanan üçüncü kişi olmalıdır
Aslen kazanmanın bir diğer yolu da kazandırıcı zamanaşımıdır. Bu şekilde hak sahibi olabilmek için;
- Eşya, sahibinin elinden rızasıyla çıkmalıdır
- Mülkiyeti kazanan iyiniyetli kişi, üçüncü kişi olmalıdır
- Üçüncü kişinin malik sıfatıyla zilyetliği aralıksız 5 yıl sürmelidir
Taşınır mülkiyetinin d e v r e n kazanılmasında da aslen kazanmaya benzer bir zincir söz konusudur. Bu zincir;
- Hukuki bir sebep
- Zilyetliğin devri
- Ve devrin bir anlaşma ile yapılmasından oluşur.
Ayni Hakların Kaybı
Ayni hak, sahibinin iradesine dayanan bir işlem veya eylem sonucunda son bulur. Örneğin kişi, üzerinde hak sahibi olduğu taşınırı tahrip eder veya çöpe atarsa ya da tüketirse ayni hak son bulmuş olur.
Bunun yanında sahibinin iradesi dışında gerçekleşen, doğa olayları ile ve üçüncü kişilerin eylemleriyle de eşya üzerindeki ayni hak kaybedilebilir. İdarenin kamulaştırması veya icrada satılma gibi eylemler üçüncü kişiler tarafından gerçekleştirilen işlemlerdir.
SINIRLI AYNİ HAKLAR
- İrtifak hakkı
- Taşınmaz yükü
- Rehin
İrtifak Hakları
Malike, malik olduğu eşyası üzerinde sınırlı da olsa kullanma hakkı bulunan kişinin bu hakkı kullanmasına katlanmasıdır. Bu hakka sahip olanlar başkalarının mülkiyetindeki eşyayı kullanma ve ondan yararlanma haklarını kullanırlar. Geçit hakkı, kaynak hakkı bu tür haklardandır.
Olumlu ve olumsuz irtifak hakları olarak ikiye ayrılırlar. Olumlu hakka örnek olarak geçit hakkını, olumsuz hakka da manzara kapatmama hakkını verebiliriz. Birincisinde hakkı kullanma söz konusu iken, ikincisinde yasaklama ( olumsuzluk ) söz konusudur.
İrtifak hakları, eşyaya bağlı olabileceği gibi kişiye bağlı da olabilir. Eşya üzerindeki irtifaklar sadece taşınmazlar üzerinde olabilir. Yukarıda bahsedilen geçit hakkı bunlardandır.
Kişiye bağlı irtifak hakları arasında, oturma ve intifa hakkı sayılabilir. Oturma hakkı, sahibine o gayrimenkulde sadece oturma hakkını veren haktır.
İntifa Hakkı
İntifa hakkı, sınırlı ayni haklardan olup, menkul ve gayrimenkuller üzerinde kurulabilir. Kişiye belli bir süreliğine eşyayı kullanma ve ondan yararlanma hakkını verir. Hak sahibi taşınır veya taşınmazın mülkiyetine sahip değildir, satamaz, miras bırakamaz başkasına devredemez.
İntifa hakları sözleşmelerle kurulabilir. Söz konusu olan taşınırın veya taşınmazın tescilden silinmesi, süreli olarak verilmişse süresinin sona ermeni durumlarında ortadan kalkarlar. Bu hak en fazla 100 yıllığına kurulabilmektedir.
Üst Hakkı
Bir arazinin üstünde veya altında mevcut olan yapıda, ya da yapı yoksa hak sahibinin inşa edeceği yapı üzerinde kurduğu mülkiyet hakkıdır. Üst hakkı, bir eşya üzerinde iki mülkiyete yol açabilen bir ayni haktır. Yapının mülkiyeti yapana, arazinin mülkiyeti de üst hakkını verene aittir.
Üst hakkı, hak sahibine arazi üzerinde inşa ettiği yapıda mülkiyet hakkı doğursa da, bu hakkı hak devam ettiği sürece kullanır. Hakkın sona ermesiyle birlikte mülkiyet hakkı üst hakkını verene geçer.
Taşınmaz Yükü
Taşınmazın mülkiyetini elinde bulunduran kişiye, taşınmazdan çıkan bir şeyi ( örneğin bir mermer fabrikası ise, mermeri; şarap fabrikası ise üzümü ) hak sahibine verme sorumluluğu getiren haktır. Malikin, hak sahibinin isteğini yerine getirmemesi durumunda, hak sahibi taşınmazı paraya çevirtmek suretiyle alacağını alma hakkına sahiptir.
Rehin Hakkı
Taşınır ve taşınmazlar üzerinde kurulabilen bir haktır. Bu hak ile alacak sahibi, alacağının verilmemesi durumunda, söz konusu olan taşınırı veya taşınmazı cebri icra yoluyla sattırmaya ve alacağını almaya hak kazanır.
Alacağın tahsili cebri icra yolu ile yapılacağından, borç sahibinin, borcunu ödememesi durumunda, malının paraya çevrilmesine katlanması gerekecektir.
Lex Commissoria
Rehin hakkı bulunan kişiye verilen rehinli ürünü paraya çevirme hakkının kullanılabileceği ancak rehinli ürünü kendi mülkiyetine geçirme hakkının olmadığı anlamına gelir.
Taşınmaz Rehni
Bir alacağı bir taşınmazla güvence altına almak için, tapu siciline tescil ederek kurulan rehin türüdür. Taşınmazın sahibi borçlu olabileceği gibi üçüncü kişiler de olabilir. Ancak üçüncü kişiler borçtan sadece üzerinde rehin koydurdukları taşınmazlarının değeri kadar sorumludurlar.
Taşınmaz rehninin üç türü bulunmaktadır;
1) İpotek
2) İpotekli Borç Senedi
3) İrat
İ p o t e k,
Bu tip senetler, kişilerin alacaklarını teminat altına almak amacıyla taşınırlar veya taşınmazlar üzerine koydurulabilir. İpoteklerde borçlunun kişisel sorumluluğu da devam etmektedir. İpotekli borç senedi ve irat senedinden farklı olarak bir belgeye bağlı olarak tedavüle çıkarılamazlar.
İpotekli Borç Senedi ise, kıymetli evraka bağlanmış rehin türüdür. Borçluya kişisel sorumluluk yükler.
İrat senedi, ipotekli borç senedi gibi kıymetli evrada bağlanmış bir rehin türüdür. Ancak, irat senetleri kişilere kişisel sorumluluk yüklemezler, ipotek edilen şeyin değeriyle orantılı olarak sorumluluk yüklerler. Tedavüle çıkarılmaları mümkündür.
III.ÜNİTE :
Borçlar Hukukuna İlişkin Temel Kavramlar ve İlkeler
Borçlar hukukunun kaynaklarını yazılı ve yazısız kaynaklar olmak üzere ikiye ayırmak mümkündür. Yazılı kaynaklar, kanunlar ve kanun hükmünde kararnameler, tüzükler ve yönetmeliklerdir. Bu bağlamda Türk Medeni Kanunu, Türk Ticaret Kanunu, İş Kanunu, Tüketicinin Korunması Komunu gibi kanunlar borçlar hukukunun yazılı kaynakları arasında sayılabilir.
Borçlar Hukukunun yazılı olmayan kaynakları ise, örf ve adet hukuku kuralları, bilimsel görüşler ve yargı kararlarıdır. Örf ve Adet kuralları, yazılı hukukta kural bulunmayan hallerde başvurulabilecek ikincil kaynaklardandır.
Borçlar Hukukuna Egemen Olan İlkeler
İrade Özerkliği İlkesi, kişilerin başkalarının etkisinde kalmaksızın bağımsız olarak kararlar alabilmesi ve dilediği borç ilişkisini kurabilmesi anlamına gelir.
Nisbilik İlkesi, kişiler arasındaki borç ilişkisinin sadece borç ilişkisi içinde bulunan iki kişiyi ilgilendirmesi anlamına gelir. Yani üçüncü kişiler bu ilişkiden dolayı sorumlu tutulamazlar. Alacak hakları, sadece borçluya karşı ileri sürülebilen haklardır. Diğer taraftan Ayni haklar ise herkese karşı ileri sürülebilen haklardır.
Sorumluluğun Kusura Dayanması İlkesi, bir kişinin bir zarardan sorumlu olması için kusurlu olmasını ifade eder. Yani kişiler kusurlu olmadıkça bir zarardan sorumlu tutulamazlar.
Borçlunun Yerleşim Yerinde İfa İlkesi, aksine bir hüküm yoksa borç, doğduğu sırada borçlunun yerleşim yere neresi ise orada ifa edilmelidir. Para borçları alacaklının yerleşim yerinde, parça borçları ise sözleşme yapılırken borcunun konusunun bulunduğu yerde ifa edilir.
BORÇ
Borç kavramı geniş ve dar anlamda tanımlanabilir. Dar anlamda borç bir kişinin başka bir kimseye vermekle yükümlü olduğu miktarı belli paradır. Geniş anlamda borç ise, alacaklının borçludan istemeye yetkili olduğu davranıştır.
Tanımdan yola çıkılarak borç ilişkisini “alacaklı ve borçlu arasında kurulan ve alacaklıya borçludan belirli bir davranışta bulunmasını isteme yetkisi veren bir hukuksal ilişki” olarak tanımlanabilir.
Edim
Alacaklının borçludan talep etme hakkı, borçlunun da alacaklıya karşı yerine getirmekle yükümlü olduğu davranışa edim denir. Edim her şeyden önce hukuken korunan bir menfaat olmalıdır. Bu menfaat maddi bir menfaat olabileceği gibi manevi bir menfaat da olabilir.
Edimi yerine getirecek olan borçlu hukuki açıdan bu yükümlülüğü üstlenebilecek durumda olmalıdır. Bir davranışın edim olduğunu söyleyebilmek için hem alacaklı yararına hem de borçlu yararına olması gerekir. Borçlunun sadece kendi yararına olan bir eylemi yerine getirmesi e d i m olarak tanımlanamaz.
Edimler süresi açısından çeşitlere ayrılır. Bunlar ani edim, sürekli edim ve dönemlik edimdir. A n i E d i m, bir defada ifa edilmekle sona eren edimdir. Örneğin satılan bir malın teslimi ani edimdir.
S ü r e k l i E d im, kiralayanın, kiralananı kısa sürede kiracının kullanımına elverişli hale getirme borcudur. D ö n e m l i k Edim ise, zaman içerisinde, düzenli veya düzensiz aralıklarla ifa edilen edimlerdir. Kiralayanın kirasını her ay ödemesi gibi.
Borç İlişkisinden Doğan Haklar
a) Birincil Haklar: Alacak Hakkı
b) Bağlı Haklar ( Fer’i Haklar )
c) Yan ( Tali ) Haklar
Y a n H a k l a r, Yenilik Doğuran Haklar, Def’i ve Yönetim Hakları olarak üçe ayrılır.
SORUMLULUK
İki farklı anlamda kullanılmaktadır. Bunlardan ilki -den dolayı sorumluluk dediğimiz sorumluluk tipidir.
Sözleşmeden ( dolayı ) sorumluluk
Haksız filden ( dolayı ) sorumluluk
Sebepsiz zenginleşmeden ( dolayı ) sorumluluk
vekaletsiz iş görmeden ( dolayı ) sorumluluk
İkincisi bir borçlunun ne ile sorumlu tutulacağı sorusuna cevap veren -ile sorumluluktur. Bu bağlamda;
- Şahıs ile sorumluluk
- mal varlığı ile sorumluluk
Bunlardan şahıs ile sorumluluk, alacaklının alacağını elde etmek için borçlunun şahsına el atabilmesi anlamına gelmektedir. İlkel toplumlarda uygulanan bir yöntemdir. Günümüzde uygulama imkanı yoktur. Bu ilkeye göre borçlu, öldürme, köleleştirme yollarıyla alacağını tahsil etmekteydi.
Günümüzde, Türk hukukunda mal varlığı ile sorumluluk ilkesi kabul edilmiştir. Bu ilkeye göre, alacaklı alacağını CEBRİ İCRA ( Zorla ifa ettirme ) yöntemiyle borçlunun malvarlığından almaktadır.
Malvarlığı İle Sorumluluk
Bu tip sorumlulukta, borçlu kişinin borcunu bilerek ödememesi durumunda, alacaklı devletin gücünü kullanarak, borçlunun malvarlığından cebri icra yoluyla alacağını alır. Kişisel sorumluluk gereği borçlu sadece mal varlığı ile sorumludur. Alacaklı alacağını borçludan başka kimseden, söz gelimi ailesinin üyelerinden hiçbirinden isteyemez.
Konkordato
Borçlunun alacaklarının en az üçte ikisini ( 2/3 ) yaptığı ve Ticaret Mahkemesi tarafından onaylanan bir anlaşma ile, alacaklıların alacaklarının bir kısmından vazgeçmesi ve borçlunun da belirlenen borcu, belirlenen vade içinde ödemesi, böylece borcundan kurtulması amacıyla yapılan bir anlaşmadır. Bu imkan sadece dürüst borçlular için geçerlidir.
Hukuksal İşlemin Kurucu Öğeleri
1. İrade Açıklaması.
Kişinin belli bir hukuksal sonuca ulaşma isteğini fiile dönüştürerek dış dünyaya yansıtmasına irade açıklaması denir. Bir irade açıklamasının bağlayıcı olabilmesi için, açıklamada bulunanın bilinçli olması gerekir, narkoz altında, bilinç kaybı durumlarında yapılan açıklamalar hukuki sonuçlar doğurmaz.
2. Hukuksal Sonuç.
Birey iradesinin dış dünyada hukuken anlamlı bir hukuksal sonuca ulaşmayı istemesidir. Burada istenen amacın hukuk tarafından istenen bir amaç olmasına dikkat edilmelidir. Hukuk çerçevesinde kalmayan amaçlar hukuki sonuçlar doğurmazlar.
Hukuksal işlemlerin geçerli olabilmesi için bazı şartları da içermeleri gerekir. Bu bağlamda hukuksal işlemin geçerli olabilmesi için;
işlemin hukuksal işlem ehliyetine sahip kişiler tarafından yapılması,
konusunun hukuka uygun olması,
kamu düzenine, kişilik haklarına,hukuka ve genel ahlaka aykırı olmaması,
danışıklı ( muvazaalı ) olmaması,
irade sakatlığının bulunmaması, ve
imkansız olmaması gerekir.
Hukuksal işlemler hukuk düzeninin koruması altındadır. Ancak, bir hukuki işlemin bu korumadan yararlanabilmesi için sağlıklı bir şekilde kurulması gerekir. Geçerlilik için gerekli unsurlardan bir veya birkaçının eksik olması durumunda, hukuksal işlem geçersiz olur. Bir işlemin hangi durumlarda geçersiz olacağını da hukuk belirler. Yaptırımı da budur. Yani geçersiz saymaktır.
Yokluk
Hukuksal işlemin kurucu öğelerinde eksiklik bulunması durumunda yokluk yaptırımı uygulanır. Yokluk durumunda hukuki işlemin hukuk açısından hiç doğmadığı kabul edilir. Mesela Borçlar hukukunda bir sözleşmenin yapılabilmesi için iki tarafın da irade açıklamasında bulunması gerekir. Taraflardan birisi bu açıklamayı yapmazsa sözleşme hiç olmamış kabul edilir. ( yokluk durumu vardır )
Kesin Hükümsüzlük ( Butlan )
Kişiler arasındaki sözleşmelerin, emredici hukuk kurallarına aykırı yapılması, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı olması, konusunun imkansız olması, tam ehliyetsiz, yani ayırt etme gücünden sürekli yoksun kişiler tarafından yapılması durumunda b u t l a n yaptırımı söz konusudur.4
Butlan yaptırımında, ortada bir sözleşme vardır. Ancak sözleşme ölü doğmuştur ve kesin hükümsüzdür. Bir başka ifade ile sözleşmenin hukuki sonuç doğurması imkansızdır.
Geçerlilik sebeplerinden danışıklı ( muvazaalı ) olma durumu dışındaki sebeplerden dolayı sözleşmenin geçersiz olması durumunda, zarar gören taraf bu zararını t a z m i n edebilir. Tazmin edilebilir zararlar olumsuz zararlardır. Bu da kaçırılan fırsatlar anlamına gelir.
İptal Edilebilirlik
Bu tür geçersizlikte, hukuki işlemin kurucu öğeleri vardır, ancak bazı geçerlilik öğelerinin eksik olması sebebiyle hukuki işlem sakat doğmuştur. Bu sebeple de iptal edilebilir bir sözleşmedir.
yanılma ( hata )
aldatma ( hile )
zorlama ( tehdit )
aşırı yararlanma ( gabin )
4 Ayırt etme gücü, akla uygun biçimde davranma, makul surette hareket edebilme yeteneğidir.
gibi irade sakatlığı durumlarında iptal edilebilirlik yaptırımı uygulanır.
Bazı durumlarda hukuki işlem baştan geçersizdir. Ancak, ilgili 1 yıl içerisinde işlemin geçersizliğini açıklamazsa, bu sürenin sonunda işlemin geçersizliği artık ileri sürülemez. Böyle durumlarda, işlemin yapıldığı andan itibaren geçen bir ( 1 ) yıllık süreye askıda geçersizlik hali denir.
Eksiklik
Eksiklik durumu, tek taraflı bağlamazlık veya askıda hükümsüzlük d urumu olarak tanımlanabilir. Örneğin onama sözleşmenin kurucu öğelerindendir. Onamanın gerçekleşmesi durumunda sözleşme geçerlilik kazanır. Onama gerçekleştiğinde, sözleşme baştan itibaren hüküm ve sonuç doğurmaya başlar. Eksiklik giderilmezse sözleşme baştan itibaren geçersiz kabul edilir.
Sınırlı ehliyetsizlerin yasal temsilcilerinin onayı olmadan yaptıkları işlemler bu tür işlemlerdir. Yasal temsilcinin onay vermesi anından itibaren sözleşme baştan itibaren hüküm ve sonuç doğmaya başlar.
Hukuksal İşlemin Türleri
Hukuksal işlemler kural olarak işlemi yapan kişiler hayatta olduğu süre içinde hukuksal sonuçlar doğururlar. Bu tür hukuksal işlemlere sağlar arası hukuksal işlemler de denir. Ancak vasiyetname ve miras sözleşmesi gibi bazı hukuksal işlemler, taraflardan birinin ölümü üzerine sonuç doğurmaya başlar. Bu tür işlemlere de ölüme bağlı işlemler denir.5
Bazı işlemler de gelecekte gerçekleşip gerçekleşmeyeceği kuşkulu olan bir olaya bağlanmıştır. Bu tür işlemlere koşula bağlı işlemler denir. Vadeye bağlı işlemler ise biraz daha farklıdır, bu tür işlemlerde hukuksal işlemin belirlenen bir süre sonra kesin olarak gerçekleşeceği öngörülmüştür, ancak koşula bağlı işlemlerde işlemin gerçekleşip gerçekleşmeyeceği kesin değildir.
Hukuki işlemler, taraf sayısı açısından da sınıflandırılabilir. Bu bağlamda tek taraflı ve çok taraflı işlemlerden söz edilebilir. Tek taraflı işlemler, belirli bir muhataba yönelmeyen bir irade açıklaması ile kurulan hukuksal işlemlerdir. Bu tür işlemlere, vasiyetname, vakıf kurma gibi işlemler örnek olarak verilebilir.
5 V A S İ Y E T N A M E, miras bırakanın mirası üzerinde tek taraflı iradesiyle tasarrufta bulunmasını sağlayan, ölüme bağlı tasarruf türlerinden birisidir. MİRAS SÖZLEŞMESİ ise, miras bırakan ile kendisine miras bırakılan arasında yapılan sözleşmeyi ifade eder.
Çok taraflı işlemler ise, kuruluşu için birden fazla irade açıklamasına ihtiyaç duyan işlemlerdir. Kararlar ve birlik kurma işlemleri bu tür işlemlerdendir.
SÖZLEŞME
Karşılıklı olarak kişi veya kişilerin belirli bir hukuki sonuca ulaşmak amacıyla yaptıkları irade açıklamalarına sözleşme denir. Bir sözleşmenin kurulabilmesi için irade açıklamasının;
iki ya da daha çok kişi tarafından yapılması,
karşılıklı olarak yapılması,
birbiriyle uyuşması, gerekmektedir.
Sözleşme Türleri
Sözleşmeler, borç yüklenen tarafların sayısı bakımından, tek taraflı borç sözleşmeleri ve iki taraflı borç sözleşmeleri olarak ikiye ayrılır. Tek taraflı borç sözleşmeleri taraflardan sadece birine borç yükler. Bağış ya da kefalet sözleşmeleri tek taraflı borç sözleşmesidir.
Her iki taraf için de borç yükleyen sözleşmelere iki taraflı borç sözleşmeleri denir.
Sözleşmenin Öğeleri
Sözleşmenin kurucu öğeleri, a) iki tarafın irade açıklaması, b) irade açıklamasının karşılıklı olması ve c) irade açıklamalarının birbiriyle uyuşmasıdır.
1. Öneri ( icap )
Sözleşmeyi meydana getiren iki irade açıklamasından zaman itibariyle ilk yapılanına öneri ( i c a p ) adı verilir. Açıklamayı yapana da icapçı denir. Öneri muhatabın, kabul ya da ret iradesini tereddüde düşmeden açıklamasını sağlamaya elverişli olmalıdır. Örneğin bir mal satılacaksa, hangi malın satılacağı, fiyatının ve miktarının ne olacağı belirtilmelidir.
2. Kabul
Önerenin yapmış olduğu öneriye kabulcünün vermiş olduğu olumlu cevaptır.
3. Tarafların İradelerinin Uyuşması
IV.ÜNİTE
Borcun Kaynakları :
Sözleşmeden Doğan Borçlar
Haksız Fiiller
Tip Serbestisi
Türk hukuku taraflara, diledikleri konuda sözleşme yapma yetkisi vermiştir. Bu bağlamda taraflar, ister yasada içeriği düzenlenmiş tipik sözleşmeler ( satım, kira, hizmet sözleşmesi gibi ) ve isterse yasadan tamamen bağımsız atipik sözleşmeler ( kapıcılık sözleşmesi, pansiyon sözleşmesi vb. ) yapabilirler.
Tip Serbestisinin Sınırları
Her ne kadar tip serbestisi verilmişse de bu serbestinin de sınırları vardır. Bu sınırlar, hukuk düzeni, genel ahlak, kamu düzeni, kişilik hakları olarak belirlenmiştir. Yani sözleşme yapma özgürlüğü vardır ama, yapılacak sözleşmeler de kanuna, genel ahlaka, kişilik haklarına ve kamu düzenine aykırı olmamalıdır.
Hiç kimse kendi rızası olsa bile kişilik haklarından feragat edemez, bu anlamda vücut bütünlüğüne ya da yaşama hakkına saldırı niteliğini taşıyacak bir sözleşme yapamaz. Örneğin ötenazinin konu edindiği bir anlaşma yapılamaz.
Genel İşlem Koşulları
Genel işlem koşulları, bir sözleşme yapılırken sözleşmeyi düzenleyen tarafın tek başına hazırladığı ve karşı tarafın onayına sunduğu sözleşme hükümleridir. Bu tür sözleşmeler matbu şekilde hazırlanırlar, sözleşme şartları sözleşmeyi hazırlayan tarafından hazırlandığı için karşı tarafın şartlarda değişiklik yapması mümkün değildir. Bankacılık, sigortacılık, elektrik ve su sözleşmeleri örnek olarak verilebilir.
Güvenli Elektronik İmza
Her türlü elektronik imza güvenli elektronik imza olarak kabul edilmez. Bir imzanın güvenli elektronik imza kabul edilebilmesi için bazı koşullara sahip olması gerekir. Bu koşullar Elektronik İmza Kanunu'nda belirtilmiştir.
imza sahibine bağlı olmalı
sadece elektronik imza sahibinin tasarrufunda bulunan elektronik imza cihazı ile oluşturulmuş olmalı,
imzalanmış elektronik veride, sonradan herhangi bir değişiklik yapılıp yapılmadığının tespitini sağlayabilmeli
sertifikaya dayanarak imza sahibinin kimliğinin tespitini sağlayabilmeli
Şekle Uyulmamasının Hükmü ( Mutlak Butlan )
Şekle tabi tutulan hukuki işlemlerin mutlaka tabi tutuldukları şekle göre yapılmaları gerekir. Eğer şekle bağlı kalınarak yapılmamışlarsa, bu hukuki işlemlere uygulanan yaptırım mutlak butlandır. Yani hükümsüzlüktür. Bu tür işlemlerde ortada bir hukuki işlem vardır, ancak bu hukuki işlem baştan itibaren sakattır, yani ölü doğmuştur. Bu şekilde yapılmış bir işlemin sonradan geçerlik kazanması da mümkün değildir.6
İrade Açıklaması ile İrade arasındaki Uygunsuzluk Durumları
1. Latife Beyanı ( Şaka ) ve Zihni Kayıt
Her ikisi de irade ile açıklaması arasında kasten yaratılan uygunsuzluk durumlarıdır. Latifeyi yapan, hukuksal bir sonuç doğuracağını beklemeden sırf şaka yollu sözlerle bir irade açıklaması yapar. Örneğin bir öğretmenin sınavdan yüz alacak öğrenciye arabasını hediye edeceğini söylemesi gibi irade açıklamaları hukuki sonuç doğurmazlar.
6 Yargılama sırasında hukuki işlemle ilgili m u t l a k b u t l a n söz konusu olursa, birisinin başvurması gerekmez, hakim bu durumu resen tespit ettiği anda gereğini yapmakla yükümlüdür.
Zihni kayıt ise, bir kimsenin gerçek iradesiyle uyuşmayan başka bir iradeyi istemeyerek açıklamasıdır. Kişi gerçek iradesini gizler ve onunla uyuşmayan başka bir irade açıklamasında bulunur. Ancak bu irade açıklaması o kişi için bağlayıcı olabilir.
2. Muvazaa ( Danışıklık )
Her iki tarafın aralarında anlaşmak suretiyle kasten gerçek iradelerinin aksine irade açıklamasında bulunması durumudur. Genellikle danışıklılık suretiyle irade açıklamasında bulunan kişiler, üçüncü kişileri aldatmak amacıyla bu şekilde davranırlar.
Muvazaa, N i s b i ve M u t l a k Muvazaa olmak üzere ikiye ayrılır. Mutlak muvazaada kişiler sırf üçüncü kişileri aldatmak amacıyla aralarında bir anlaşma yaparlar. Nisbi muvazaada ise, taraflar aralarında yaptıkları bir anlaşmayı, gerçek iradeleriyle uyuşmayan başka bir anlaşmayla gizlemeye çalışırlar. Genellikle tapu işlemlerinde, vergi yükünü hafifletmek için taşınmazın gerçek değerinden çok düşük gösterilmesi bu tip muvazaaya örnek olarak gösterilebilir.
3. Yanılma ( Hata )
Kişinin bilgisizliği veya yanlış bilgi edinmesi sonucunda, edindiği bilginin gerçeğe aykırı olduğunu bilmeden irade açıklamasında bulunmasına yanılma denir. Yanılma eyleminde kişiler irade açıklamalarını yaparken, bilmeden gerçek iradelerine aykırı açıklamada bulunurlar.
İrade ile açıklaması arasındaki uyumsuzluk, bizzat açıklamada bulunan kişinin bilgisizliği, dalgınlığı ya da dil sürçmesi sonucu ortaya çıkmış olabilir. Bazı burumlarda kullanılan u l a k veya t e r c ü m a n ı n hatasından kaynaklanan bir uyumsuzluk oluşabilir.
Yanılma, esaslı yanılma ve saikte yanılma olmak üzere ikiye ayrılabilir. Esaslı yanılmalarda hukuki sonuç doğmazken, saikte yanılmalarda ortaya çıkan hukuki sonuç kişileri bağlar.
4. Aldatma ( Hile )
Hile de bir tür s a i k t e y a n ı l m a d ı r. Fakat, hile kişinin kendisinden kaynaklanan bir etkilenme sonucu değil, dışsal etkilenme sonucunda ortaya çıkan yanılma türüdür.7
7 Örneğin, A, otomobilini B ye satmak istiyor. Arabasının az kullanılmış olduğu izlenimini yaratmak için kilometre saatiyle oynuyor ve 100 000 olan kilometreyi 10 000 e indiriyor. Burada yapılan hiledir. Ve arabayı satın alan B dışsal bir etkilenme ile yanılıyor.
Aldatma ile yapılan sözleşmeler geçerlidir. Yani kişileri bağlar. Ancak üçüncü kişilerin sözleşmeye dahil olması, aldatmanın bu üçüncü kişilerden kaynaklanması ve aldatanın da, üçüncü kişinin aldatma eyleminden haberdar olması durumunda sözleşme iptal edilebilir.8
5. Korkutma ( Tehdit, İkrah )
Korkutma eyleminin hukuki sonuçlar doğurabilmesi için, muhataptan veya üçüncü kişiler tarafından yöneltilen bir korkutma eyleminin bulunması gerekir. Bu nedenle üçüncü kişilerin korkutması, muhatabın korkutmasından farklı değerlendirilmez.
Korkutma eylemiyle, korkutulan kişinin mal varlığına veya yakınlarına yönelik açık ve yakın bir zarar tehlikesinin olması gerekir.
Kanundan kaynaklanan bir yetkiyi kullanma konusunda yapılan korkutma, hukuk tarafından kabul edilebilir bir korkutmadır. Alacaklı, borçluya borcunu ödememesi durumunda c e b r i i c r a yoluna başvuracağını söylemekle korkutma yapmış sayılmaz.
Yanılma, Aldatma ve Korkutmanın Hüküm ve Sonuçları
İrade sakatlığı olarak tanımlanan, yanılma, aldatma ve korkutma gibi durumların yaptırımı sözleşmenin iptal edilebilirliğidir. Sözleşmenin iptal edilebilmesi için dava açılmasına da gerek yoktur. İptal, sözleşmeye bağlı olmadığını bildirmek ve verdiğini istemekle gerçekleşir.
İptal edilebilirlik süresi bir ( 1 ) yıldır. Bu bir yıllık süre, yanılmanın veya aldatmanın öğrenildiği tarihten, korkutma eyleminde ise korkunun ortadan kalktığı tarihten başlar.
İrade sakatlığının bulunması hallerinde dahi, sözleşmeyi yapan taraf, sözleşmeyi bu haliyle kabul ettiğini ve kendisi için bağlayıcı olduğunu açıklayabilir. Bu durumda sözleşmeye açık onama ( icazet ) verilmiş olur.
Sözleşmenin iptal edilmesi durumunda sözleşme tarafları birbirlerinden aldıklarını geri vermekle yükümlüdürler. Sözleşmenin iptali için dava açılması gerekli olmasa da, verilenlerin geri alınması için dava açmak gereklidir. Bu durumda açılacak davalar a) Sebepsiz Zenginleşme, b) İstihkak ve c) Tapu Sicilinin Düzeltilmesi davalarıdır.
8 Bu durumu şöyle bir örnekle açıklamak mümkündür. A bir mimar aramaktadır. B anın tanıdığıdır. B, A'ya C den bahsediyor. C nin uluslararası yarışmalarda birincilik kazandığını çok başarılı bir mimar olduğunu söylüyor. A da B ye güvenerek C yi işe alıyor. Ancak daha sonra öğreniyor ki, C aslında hiç yarışmaya katılmamış, uluslararası başarılar da elde etmemiştir. Eğer B C'nin gerçek durumunu biliyorsa, aldatılmış olur ve sözleşmenin iptal edilmesi de mümkün olur.
Aldatma veya korkutma sonunda yapılan sözleşme sonradan onanmış olsa bile, iradesi sakatlanan taraf uğradığı zararı tazmin tazmin edebilir.
İrade sakatlığının ortaya çıkmasında üçüncü kişilerin katkısının bulunduğu durumlarda zarara uğrayan taraf kendisini zarara uğratandan olumsuz tazminat isteme hakkına sahiptir.
6. Aşarı Yararlanma ( Gabin )
Gabin, iki tarafa borç yükleyen bir sözleşmenin yapılması sırasında taraflardan birisinin, diğer tarafın darda kalmasından veya deneyimsizliğinden yararlanarak edimler arasında orantısızlık yaratmasıdır.
Gabinden söz edebilmek için nesnel ve öznel olmak üzere iki öğenin bir arada bulunması şarttır. Nesnel öğe, sözleşmenin kuruluş anında edimler arasındaki orantısızlık durumudur. Öznel öğe ise, zarara uğrayanın öznel durumudur. Yani darda olup olmadığı, deneyimsiz olup olmadığı gibi durumlar ve zarara uğratanın bu durumun bilincinde olması durumudur.
Darda olma durumu, maddi ve manevi bakımlardan söz konusu olabilir. Maddi durum, kişinin ciddi mali sıkıntı içinde olması, manevi durum ise deneyimsizliğidir.9
İrade Sakatlıklarında Zamanaşımı
Kendisinden aşırı yararlanılan yani gabine uğrayan kişi sözleşmeyi iptal edebilir. Ancak sözleşmenin iptal edilebilmesi için belli sürelerin geçmemesi gerekir. Buna göre;
düşüncesizlik ve deneyimsizlik sebebiyle gabine uğrayan kişi gerçeği öğrendiği tarihte;
zor durumda kalmada, zor durumun ortadan kalktığı tarihten itibaren 1 yıl içinde,
her durumda, sözleşmenin kuruluşundan itibaren 5 yıl içinde iptal hakkı kullanılmalıdır.10
TEMSİL
Bir hukuksal işlemin bir kişinin adına veya hesabına hareket eden diğer bir kişi tarafından yapılmasına temsil denir. Temsil kavramı hukuksal işlemler için geçerlidir, haksız fiillerde temsil olmaz.
9 Daha sonraları ünlü olan bir ressamın kendisine hediye ettiği bir tabloyu, yok bahasına satan kişinin deneyimsizliği söz konusu olduğu için manevi zorda kalma durumu vardır.
10 yeni BK ( Borçlar Kanunu ) gabine uğrayan kişiye yaptırım bakımından iki seçenek vermiştir. Kendisinden aşırı yararlanılan isterse sözleşmeyi bu sebeple iptal edebilir, isterse sözleşmeye bağlılığını koruyup edimler arasındaki dengesizliğin giderilmesini isteyebilir...
Temsil, y a s a l ve i r a d i temsil olarak ikiye ayrılır. Yasal temsil, temsil yetkisinin doğrudan yasadan doğduğu durumlarda söz konusudur. Veli ve vasi yasal temsilcilerdir.
İradi temsil ise, temsilcinin temsil yetkisini temsil ettiği kişiden alan temsil durumudur. Avukatlık buna örnek olarak verilebilir.
Temsil işleminde üç kişi ilişki içine girer, bunlar temsil yetkisini veren, temsilci ve karşı taraftır. Temsil bir hukuki işlem için yapıldığına göre ve hukuki işlemler de iki kişi arasında olduğuna göre karşı taraf temsil yetkisi verenin hukuki ilişkiye girdiği kişidir.
Temsil Yetkisinin Sona Erme Durumları
temsilcinin bu yetkiyi geri alması,
temsilcinin veya temsil edilenin ölümü
hakkında gaiplik kararının verilmesi
iflası
ayırt etme gücünü kaybetmesi,
temsil süresinin dolması
bir işlemlik temsilde adı geçen işlemin yapılması
gibi durumlarda temsilcilik görevi sona erer.
Dolaylı Temsil
Temsilcinin kendi adına, ancak temsil ettiği kişinin hesabına hareket ederek üçüncü kişilerle işlem kurmasıdır. İşlem sırasında muhataba temsil olunan kişinin adı açıklanmıyorsa, temsilci kendi adına fakat başkası hesabına iş görüyorsa dolaylı temsil söz konusudur. Kısacası ilişkiye girilen kişi, işlem yaptığı kişinin başkası adına işlem yaptığını bilmez.
Dolaysız ( Doğrudan ) Temsil
Dolaysız temsilcilikte, temsilci muhataba bir başkası adına işlem yaptığını, onun temsilcisi olduğunu bildirir.
Yetkili Temsil
Temsil yetkisi tek taraflı bir hukuki işlemdir. Temsilcinin bu yetkiyi kullanabilmesi için, temsil yetkisi ile donatılmış olması gerekir. Temsil yetkisi kural olarak bir şekle tabi değildir. Ancak bazı işlemlerde şekil öngörülmüştür. Bu işlemlerde öngörülen şekle mutlaka uyulmalıdır. Örneğin kefalet sözleşmelerinin yapılması, taşınmazlar üzerindeki haklara ilişkin işlemler noter huzurunda resmi şekle göne yapılmalıdır.
Temsil yetkisi bu yetkinin verildiğini gösteren yetki belgesiyle verilir. Bu belgede yetkinin kapsamı, yetkiyi veren ve yetkinin süresi yer alır.
Temsilci, kural olarak yetkilendirildiği işlemleri yapabilir. Bazı durumlarda genel yetki belgesi verilir. Bu durumda ise temsilci, özel yetki gerektirmeyen bütün işlemleri yapma salahiyetine sahiptir.
Temsilcilerin her iki tarafı da temsil etmesi yasaktır.
Yetkisiz Temsil
Yetkisiz temsil durumu, hiç yetki alınmaması veya yetersiz yetki alınması hallerinde üçüncü kişilerle işlem yapılmasında ortaya çıkar.
Yetkisiz temsilcilerin yaptıkları işlemler geçersiz olduklarında, üçüncü kişiler uğradıkları zararları yetkisiz temsilciden tazmin etme hakkına sahiptirler. Ancak, yetkisiz temsilciler, işlem yapıldığı sırada karşı tarafın kendisinin yetkisiz olduğunu bildiğini ispatlarsa tazminat sorumluluğundan kurtulur.
Hukuki Sorumluluğun İşlevleri
1) Tazmin edici işlev
2) Risk dağıtıcı işlev
3) Önleyici işlev...
HAKSIZ FİİLİN ÖGELERİ
Haksız fiil, bir kişinin hukuka aykırı ve kusurlu davranışıyla diğer bir kişinin zarara uğramasına yol açmasıdır. Bunun sonucunda zarara uğratan kişi, zarara uğrayan kişinin uğradığı zararı karşılamak mecburiyetindedir. Buna hukuki sorumluluk da denir.
Haksız fiil kavramında 5 öğe bulunmaktadır. Bunlar; 1) Davranış, 2) Hukuka aykırılık, 3) Zarar, 4) davranışla zarar arasındaki nedensellik bağı ve 5) Kusurdur.
1) Davranış ( Fiil )
2) Hukuka Aykırılık
Haksız fiilden söz edebilmek için davranışın hukuk kurallarına aykırı olması gerekir. Hukuk düzeni sadece hukuk kurallarına değil, ahlak kurallarına aykırı davranışı da yasaklamıştır.
3) Zarar
Zararı bir kişinin mal varlığında meydana gelen irade dışı azalma olarak tarif etmek mümkündür. Zarar gören kişi uğradığı zararın tamamının tazminini isteme hakkına sahiptir. Ancak, failin indirip sebepleri bulunacağı için tüm zararı ödemesi mümkün olmayabilir.
4) Davranışla Zarar Arasındaki İlliyet Bağı
Haksız fiilden dolayı sorumluluktan bahsedebilmek için, failin fiili ile ortaya çıkan zarar arasında uygun bir illiyet bağının olması gerekir. Bir zararın doğmasına birden fazla sebebin bir araya gelmesi yol açmışsa, ortak illiyetten söz edilir. Bu durumda, bu illiyetlerden sadece birisi zararı doğurmaya yetmeyeceğinden, oluşacak zarardan müteselsilen sorumlu olunur.
Yarışan İlliyet'te birden fazla kişinin, aralarında bir bağ olmadan ortak zarara sebep olmasıdır. İki ayrı fabrikadan çıkan atıkların, karıştıkları derecedeki balıkları öldürmeleri örneğinde olduğu gibi her ikisi de müteselsilen sorumlu tutulurlar.
Önüne Geçilen İlliyet ise, farklı zamanlarda, aynı sonucu doğurmaya uygun iki sebepten bir tanesi, daha önceden zarara sebep olmuşsa, daha sonra da diğeri aynı zararı doğuracak şekilde ortaya çıkmışsa söz konusu olur. 11
Seçimli İlliyet durumunda ise ortada birden fazla fail vardır. Ancak bu faillerden hangisinin sonuca yol açtığı tespit edilememektedir. Bu durumda oluşan zarardan kimse sorumlu tutulamaz. Ancak kavga gibi olaylarda, failin belirlenemediği durumlarda, tüm faillerin fiillerinin birlik görüntüsü verdiği anlaşılırsa müteselsilen sorumluluk ortaya çıkar.
5) Kusur
Bir davranışın hukuk düzeni tarafından kınanabilir olmasına kusur adı verilir. Olağan tipten farklı bir davranışın ortaya çıkması durumlarında kusurdan bahsedilir.
Kusur, ayırt etme ehliyetine sahip kişilerin davranışlarında bulunur. Dolayısıyla bu ehliyetten yoksun kişilerde kusur aranmaz. Kusur aranamadığı içindir ki ayırt etme ehliyetinden yoksun olan kişiler sorumlu tutulamazlar.
11 Önüne Geçilen İlliyet'i şöyle bir örnekle açıklamak mümkündür. A uçağı binmek için bir taksiye binmiştir. Taksi havaalanı yolunda kaza yapmış ve kazada A ölmüştür, diğer taraftan A'nın yetişemediği uçak düşmüş ve kurtulan olmamıştır. Bu durumda, A'nın ölümüne sebep olan, taksiye çarpan diğer sürücü, bu adam zaten uçakta ölecekti diyerek sorumluluktan kurtulamaz.
Bununla beraber kişinin ayırt etme gücü geçici olarak ortaya çıkmış ve kendisinden kaynaklanan bir sebeple oluşmuşsa ( sarhoşluk gibi ); hakkaniyet sorumluluğu hallerinde12 ayırt etme şartı aranmaz. Sorumluluk söz konusu olur.
Maddi zorlama, beklenmeyen ve umulmayan durumlarda, yani kaza gibi hallerde ortaya çıkan zararlar kusur kabul edilmemektedir. Ayırt etme gücünün geçici olarak kaybedildiği, narkoz, hipnoz, uyurgezerlik gibi hallerde de kusurdan söz edilemez. Bunlara kusuru ortadan kaldıran sebepler denir.
12 Mesela, ayırt etme gücünü sürekli kaybeden kişilerin verdikleri büyük zararlarda.
V.ÜNİTE :
Sebepsiz Zenginleşme, Haksız Fiil,
Borcun İfası, İfa Edilememesi ve Sona Ermesi...
Hakkaniyet Sorumluluğu
Ayırt etme gücünden sürekli yoksun olanların verdikleri zarardan dolayı sorumlu olmaları anlamına gelir. Örneğin çok zengin bir akıl hastasının yoksul bir seyyar satıcının el arabasına zarar vermesi durumunda, hakkaniyet gereği yargıç, bu zararı akıl hastasının tazmin etmesine karar verebilir.
Özen Sorumluluğu
Bu sorumluluk, zararın doğmasını önlemek için yeterli ve gerekli özenin gösterilmesini ifade eder. Bu bağlamda adam çalıştıran, çalıştırdığı adamın verdiği zarardan sorumludur. Adam çalıştıran, bu sorumluluktan, adamını seçerken, ona talimat verirken, onun gözetim ve denetimine gereken önemi verdiğini kanıtlayarak kurtulabilir.
Zarar görene tazminat ödeyen adam, zararın meydana gelmesinde kusuru olan adamından, ödediği tazminatı isteme ( rücû ) hakkına sahiptir.
Hayvan Tutucunun Sorumluluğu
Hayvanın bakımını üstlenmiş ve onu el altında bulunduran kişi hayvan tutucu olarak kabul edilir. Kanun, hayvan tutucunun hayvanın verdiği zarardan dolayı sorumlu olduğunu hükme bağlamıştır. Ancak başka bir hayvanın ürkütmesiyle kendi hayvanının zarara sebep olduğunu ispatlayan hayvan tutucu zarardan, ürkütenden rücû yoluyla kurtulabilir. Tutucu, bu zararın doğmasını önlemek için gereken özeni gösterdiğini ispat etmedikçe zararı tazmin etmekle hükümlüdür.13
13 Hayvanın bir taşınmaza zarar vermesi, örneğin tarladaki ekini ezmesi ya da yemesi durumunda o taşınmazın sahibi, zarara yol açan hayvanı alıkoyma ve zararı giderilinceye kad ar alacağına güvence olarak hapsetme hakkına sahiptir.
HAKSIZ FİİLİN HÜKÜM ve SONUÇLARI
Maddi Zarar
Zarar gören kişinin zararını tazmin ettirebilmesi için uğradığı zararı ispat etmesi gerekir. Kişi zararın tutarını göstermek zorunda değildir. Zararın tutarı yargıcın takdirine bırakılmıştır.
Kişiye ilişkin zararlar iki şekilde olabilir. Ya ölümle sonuçlanan bir zarar ya da bedensel bütünlüğü zedeleyen bir zarar söz konusudur. Bedensel bütünlük ihlali şeklinde ortaya çıkan zararlar ( yaralama zararları mesela ), iş gücünün kaybı, fiili zararlar ve kazanç yoksunluğu gibi zararlardır.
Fiili zarar, yaralama sonucu ortaya çıkan harcamalardır. Buna tedavi giderleri, hastane masrafları, ambulans, taksi gideri, ilaç gideri, protez ve diğer araç gereçler için yapılan harcamalar örnek olarak verilebilir.
Kazanç kaybı olarak açıklayabileceğimiz zararlar, işgücü ve zaman kaybı sonucu işini yapamayan kişinin işini göremediği süre içinde elde edeceği, ancak yaralandığı için elde edemediği kazançlardır.
Çalışma gücünün sürekli kaybı durumunda da ortaya çıkan zararların tazmini istenebilir.
Bazı haksız fiiller kişilerde sürekli iş kaybına neden olduğu gibi ekonomik geleceği de tehlikeye atar ve kişilerin gördükleri işi göremez hale gelmelerine sebep olabilirler. Bu durumda da zarar gören zararının tazmin edilmesini isteyebilir.
Ölüm sebebiyle meydana gelen zararlar, eğer ölüm derhal gerçekleşmişse, defin giderleri ve öldürülenin geride kalanlara vereceği desteğin yokluğundan kaynaklanan zararlardır. Ölümün bir süre sonra gerçekleşmesi durumunda ise, buna hastane masrafları ve tedavi giderleri de eklenir.
Eşyaya Verilen Zararlar
Şey olarak tanımlayabileceğimiz eşyalara verilen zararlar, eşyanın zarar görmesi veya yok olmasına göre farklılık gösterir. Eğer eşya yok olmuşsa, eşyanın değeri zararı ifade eder. Buna karşılık eşyanın zarara uğraması durumunda ise, onarma giderleri, onarım süresince kullanamamadan kaynaklanan zararlar, hasara uğramanın eşyada yol açtığı değer kaybı zarar olarak kabul edilir.
Maddi Tazminat
Maddi tazminat, zarar verenin kendi mal varlığından vermesi gereken bir borcu ifade eder.
Kişiye karşı verilen zararlarda tazminat miktarı belirlenirken, kusurun ağırlığına, zarar görenin zarara razı olup olmadığına, zarar görenin de zararda kusuru olup olmadığına bakılır.
Zarar gören bir eşya ise,
eşyanın zarar görmeden önceki haline döndürülmesine,
bu mümkün değilse, yenisiyle değiştirilmesine,
bu da mümkün değilse değeri kadar tazminata hükmolunur.
Manevi Tazminat
Zarar gören bir kişi ise, saldırıda kişinin maddi varlıkları yanında manevi varlıklarına, ekonomik kişiliğine veya mesleki kişiliğine de zarar verilmişse, kişi bu durumda maddi tazminat yanında manevi tazminat da isteyebilir. Manevi tazminat kişide uğranılan zarar sonrasında oluşan, üzüntü, elem, ıstırap gibi duyguları kaldırmaya yöneliktir.
Manevi tazminat;
ölüm
bedensel bütünlüğün bozulması,
kişilik varlık ve değerlerinin zedelenmesi, durumlarında istenebilir.
Ölüm halinde manevi tazminat isteme hakkı ölenin yakınlarına verilmiştir. Kişilik haklarına yapılan saldırılarda da kişiye manevi tazminat isteme hakkı verilmiştir.14
Manevi tazminat talebi, maddi tazminattan farklı bir kavramdır. Malvarlıksal bir değer olmadığı için, talep hakkı sahibi tarafından ileri sürülmediği sürece, mirasçılarına geçmez.
Zarar Verenin Çokluğu
Bir olayda, zarar görenin tazminat talebini birden fazla sebebe dayandırma olanağı varsa, o dilediği sebebi dayanak göstererek talepte bulunabilir. Bu durum müteselsil sorumluluk olarak da adlandırılır. Müteselsil sorumlulukta zarar gören, sorumlulardan herhangi birinden zararın tamamını veya bir kısmını talep edebilir.
Zamanaşımı
Haksiz fiil söz konusu olduğunda iki türlü zaman aşımı vardır. Bunlar a) kısa ve uzun b) öznel ve nesnel zaman aşımlarıdır.
14 Bir miktar paranın ödenmesine mahkumiyet şeklinde ortaya çıkan manevi tazminatın miktarına yargıç karar verir.
Kısa zamanaşımı süresi 2 (iki ) yıl olarak belirlenmiştir. Bu süre zararı öğrenme tarihinden başlar. Uzun zamanaşımı süresi ise 10 ( on ) yıldır. Bunda da fiilin başladığı tarih esas alınmıştır.
Bir haksız fiilin TCK açısından suç olması da mümkündür. Bu durumda Ceza Kanununda daha uzun süreler öngörüldüğünden bu süreler geçerlidir.
Sebepsiz Zenginleşme
Hukukumuza göre her zenginleşmenin mutlaka bir sebebe dayandırılması gerekmektedir. Bir zenginleşme haklı bir sebebe dayanmıyor ya da bu zenginleşme başka bir kimsenin aleyhine gerçekleşiyorsa haksız zenginleşmeden bahsedilir. Özet olarak sebepsiz zenginleşme, "Bir kimsenin malvarlığında, diğer bir kimsenin malvarlığı aleyhindeki artma" şeklinde tarif edilebilir.
Sebepsiz zenginleşmeden kaynaklanan borç ilişkisinde üç öğe vardır. Bunlar, a) Zenginleşen, b) Yoksullaşan ve c) Geri verme ( iade ) dir.
Sebepsiz zenginleşme illa da mal varlığının aktiflerindeki bir artış olarak karşımıza çıkmayabilir. Malvarlığından çıkması gereken bir değerin çıkmaması da sebepsiz zenginleşmedir. Sonuç olarak mal varlığında fiilen artış meydana getiren zenginleşme o l u m l u; mal varlığındaki bir azalmayı önleyen zenginleşme de o l u m s u z zenginleşmedir.
Sebepsiz zenginleşmenin söz konusu olabilmesi için, bir kimsenin mal varlığındaki artışın, başka bir kimsenin malvarlığındaki azalma ile illiyet bağının olması gerekir.
Sebepsiz Zenginleşmenin Sonuçları
a) Geri Verme ( İade ) Borcu
Sebepsiz zenginleşmeden dolayı zenginleşen için doğan borç, geri verme borcudur. Geri verme, yoksullaşan tarafın açacağı bir dava ile sağlanır. Bu dava "sebepsiz zenginleşme davası" veya "İade ( İstirdat ) Davası"dır.
Zenginleşmesinin haklı bir sebebe dayanmadığını bilmeyen veya bilmesi gerekmeyen i y i n i y e t l i kişi, zenginleşmeyi aynen; bu mümkün değilse, elinde kalan kısmını vermekle sorumludur. Elinde hiçbir şey kalmamışsa bu durumda def'i ileri sürerek borçtan kurtulabilir.
Ancak, iyi niyetli olmayan kişiler, yani zenginleşmesinin haklı bir sebebe dayandırmayan kişiler, zenginleşmeden dolayı elde ettiklerini aynen geri vermek zorundadırlar. İyi niyetli kişilerde olduğu gibi elinde kalanı vermekle borçtan kurtulamaz. Elinden çıkmışsa "kaim değer" vermek suretiyle borcunu öder.
b) Giderleri İsteme Hakkı
Sebepsiz zenginleşen taraf, malvarlığına katılmış olan şey için masraf yapmışsa, Borçlar Kanunu bu borcu isteme hakkını kişiye vermiştir. Bu bağlamda iyi niyetli borçlu, yaptığı yararlı bütün masrafların ödenmesini isteyebilir. Buna karşılık lüks giderleri isteme hakkı yoktur.15 Kötü niyetli iade borçlusu ise sadece zorunlu masrafları isteme hakkına sahiptir.
c) Zamanaşımı ve Daimi Def'i Hakkı
Sebepsiz zenginleşmede haksız fiillerde olduğu gibi kısa ve uzun süreli zamanaşımları öngörülmüştür. Bu bağlamda kısa süreli zamanaşımı 2 yıl, uzun süreli zamanaşımı da 10 yıldır. 16
İFA
- Borcun sona ermesini sağlar,
- Doğru ifa, edimi yerinde, zamanında ve alacaklısı olduğu doğru kişiye ifa ederek borcu sonlandırma edimidir.
İfanın nerede yapılacağı taraflar tarafından belirlenebilir. Ya da işin niteliği ifanın yerini gösterebilir. Örneğin bir evin boyanmasında ifa evde yapılır. Bu iş gereğidir.
Para borçları ise alacaklının yerleşim yerinde yapılır. Bir başka ifade ile para borçları alacaklının ayağına götürülen borçlardır. Parça borçları, sözleşme kurulduğu sırada borcun konusunun bulunduğu yerde yapılır.
Doğru ifa, borcun muaccel olduğu ( ödeme zamanının geldiği ) zamanda yapılan ifadır. Borçlu muaccel zaman gelmeden borcunu ifa etmek de isteyebilir, ancak alacaklı bu teklifi kabul etmek zorunda değildir.
Muaccel tarih, alacaklının alacağını isteyebileceği en erken tarihtir. Alacaklı bu tarihten daha erken bir tarihte alacağını isteyemez. Bu anlamda muaccel borç, ifa zamanı gelmiş ve alacaklı tarafından istenebilir borçtur.
İfa tarihi v a d e olarak da adlandırılır. Vade, belirli bir tarih ( kesin bir tarih ) ya da belirsiz bir tarih olabilir. Vade tatil günlerine denk gelmişse, borç izleyen mesai günü ifa yapılır.
15 Sebepsiz zenginleşenin bu lüks masrafları söküp alabilmesi durumunda sökme yoluna gidilir. Ancak yoksullaşan bedelini ödeyeceğini bildirmesi durumunda sökülüp alınmasını önleyebilir.
16 Kısa süreli zamanaşımı süresi, yoksullaşmanın öğrenildiği tarihten, uzun süreli zamanaşımı süresi de, sebepsiz zenginleşmenin meydana geldiği tarihten başlar.
Sözleşmenin kuruluşundan sonra karşı taraf acze düşmüşse, bundan dolayı hakkı tehlikeye düşen taraf, karşı tarafın borcunu ifa etmesine kadar ifadan kaçınabilir. Buna a c i z d e f i denir.
İfa kural olarak borçlu tarafından yapılır. Ancak karşı tarafın ifanın bizzat borçlu tarafından ödenmesinden kaynaklanan bir menfaati yoksa, ifanın borçlu tarafından bizzat ödenmesi zorundu değildir. Üçüncü bir kişinin de ifası mümkündür.
Bazı durumlarda üçüncü kişilerin ifayı gerçekleştirmesi borcu ortadan kaldırmaz, sadece alacaklıyı değiştirir. Üçüncü kişi borcu üstlendiğinden yeni alacaklı durumuna geçer.
İfanın alacaklısına ifa edilmesi gereklidir. Alacaklının yetkili kıldığı kişi veya yardımcısına yapılacak bir ifa da doğru ifa yerine geçer. Banka gibi kaim kişi de denilen alacaklının bağımsız yardımcılarına yapılacak ifalar, borçluyu borçtan kurtarır
Borçludan Kaynaklanan İfa Engelleri
Borçludan kaynaklanan ifa engellerine aykırılık halleri denir. Borçlunun kusurlu olması halinde alacaklı için tazminat isteme hakkı doğar. Böyle bir durumda borçlu kusursuzluğunu kanıtlamak zorundadır. Beklenmedik hâl ve mücbir sebeplerin varlığı halinde borçlu kusursuzluğunu kanıtlayabilir.
Borçlunun içine düştüğü ekonomik iktidarsızlık sebebiyle borcunu ödeyemez hale gelmesi durumunda aşırı ifa güçlüğü ortaya çıkar. Bununla birlikte şartları ne kadar ağırlaşırsa ağırlaşsın, borçlu i ifa borcundan kurtulmuş olmaz.
Aşırı ifa güçlüğünün bulunduğu hallerde borçluya tanınan iki önemli hak mevcuttur. Bunlar, dönme ve fesihtir. Bu olanaklardan yararlanabilmek için şu koşulların gerçekleşmesi gerekir.
a) Geçerli bir sözleşme ilişkisi bulunmalı,
b) Başlangıçta edimler arasında var olan denge, sonradan aşırı derecede bozulmuş olmalı,
c) Aşırı dengesizlik sözleşme kurulurken öngörülemeyen bir sebeple ortaya çıkmalı ( imprevizyon )
d) Gelişen yeni durum borcun ifasını aşırı ölçüde güçleştirmiş olmalı
e) Borçlu borcunu yerine getirmemiş olmalıdır.
Kötü İfa
Borç aslında ifa edilmiş, fakat ifa gereği gibi yapılmamışsa bu durumda kötü ifadan bahsedilir. Örneğin, ifa edilmesi gerekenden az miktarda, ifa edilmesi gereken yerin dışında başka bir yerde veya başka bir zamanda ifa durumunda kötü ifa söz konusudur.
Borçlunun Temerrüdü
Borçlunun zaman itibariyle doğru ifa gereklerine uymaması durumudur. Yani ifanın muaccel zamandan sonra yapılmasıdır. Temerrüdün koşulları şunlardır:
- Muaccel ( zamanı gelmiş ve istenebilir ) bir borç
- İfası mümkün bir borç
- Alacaklı temerrüdünün olmaması
- İfa için ihtarda bulunulmasıdır.17
Borçlu Temerrüdünde Alacaklının Hakları
Bu durumda alacaklı ya aynen ifayı isteyebilir ve gecikme tazminatını talep eder ya da ifadan vazgeçip zararın tazmin edilmesini isteyebilir.
Para borçlarının ifasında borcun ülke parası ile ifa edilmesi kuraldır. Borçlar Kanunu, zamanında ödenmeyen borçlar için anapara faizi uygulanmasını kabul etmiştir. Bu faizin, yasa ile öngörülen yıllık faiz oranının % 50 sini aşamayacağı öngörülmektedir.
Müspet Zarar - Menfi Zarar
Alacaklının ( yani zarar görenin ) borç ifa edilmiş olsaydı, malvarlığının bulunacağı durum ile, borcun ifa edilmemesi nedeniyle bulunduğu durum arasındaki farktır.
Menfi zarar ise, sözleşmenin kurulduğuna duyulan güvenin boşa çıkması sebebiyle ortaya çıkan zarardır. Ya da sözleşmeden dönülmemiş olsaydı, ortaya çıkmayacak olan zarardır.
ÖZEL DURUMLAR
Taraflarda Çokluk
Alacaklı veya borçlular bir kişiden oluşabileceği gibi birden fazla kişiden de oluşması da mümkündür. Birden fazla borçluluk durumunda, her borçlu kendi payına düşen borcu ödemekle borçtan kurtulur. Ancak bazı borçlar bölünemez borç olarak tanımlanmıştır. Bu tür borçlar niteliği gereği parçalara ayrılıp ifası mümkün olmayan borçlardır.
17 TTK ( Türk Ticaret Kanunu ) işletmeler arasındaki işlemlerde para borçlusunun, borcunu belirli tarihte veya sürede ( azami 60 gün içinde ) ifa etmemişse; mal ve hizmeti teslim aldıkları tarihten itibaren 30 gün geçmesine rağmen ödeme yapmamışsa, i h t a r s ı z temerrüde düşeceğini söylemektedir.
Borcun bu nitelikte olması ve borçluların da birden fazla olması durumunda borçluların her biri borcun tamamından sorumlu olurlar. Böylece her borçlu ancak borcun tamamını ifa ederek borçtan kurtulabilir.
Yine alacaklısı çok olan borçlarda, borçlu alacaklıların tümüne ifa ederek borçtan kurtulur. Yalnız birine yapılan ödeme ile borç sona ermez. Alacağı tam ya da kısmen tahsil eden alacaklı, payına düşenin fazlasını elde etmişse, bu durumda fazlalığı payını almamış olan diğer alacaklılara ödemek zorundadır.
Bağlanma Parası - Cayma Parası
Sözleşme kurulurken, taraflardan biri diğer tarafa, bağlanma niyetiyle bir miktar para vermişse bu para bağlanma parası ( pey akçesi ) olarak adlandırılır. Bunun tersine, sözleşmeden cayabilme yetkisini alabilmek için taraflardan birisi diğer tarafa para verdiyse bu da cayma parası ( pişmanlık akçesi )'dır.
Bağlanma parası işlemin gerçekleşmesi durumunda toplam tutardan düşülür. Cayma parasında ise sözleşme bozulursa cayan taraf verdiği parayı geri isteyemez. Diğer taraftan cayma parasını alan sözleşmeden cayarsa, aldığının iki katını vermek suretiyle cayabilir.
Alacağın Devri ( Temliki )
Bir borç ilişkisinden kaynaklanan bir alacağın, üçüncü kişilere devrine alacağın temliki denir. Sözleşmeden, Yargıdan ve Yasadan kaynaklanan alacak temliki olmak üzere üç çeşit alacak temliği vardır.
Alacağı devreden ile devralan arasında devir sözleşmesinin yapılmasıyla alacak devredenin malvarlığından devralanın malvarlığına geçer. Alacağa bağlı ek ( fer'i ) haklar da devralana geçer.
Borcun Üstlenilmesi ( Nakli )
Borcun, borçlu yerine üçüncü bir kişi tarafından üstlenilmesine borcun nakli denir. Bu durumda eski borçlu borçtan kurtulmuş olur. Borcu üstlenen borçla birlikte borçtan kaynaklanan fer'i borçları da ( ek borçları da, mesela faiz gibi ) üstlenmiş olur.
BORÇ İLİŞKİSİNİN SONA ERMESİ
Borç ilişkisi ifa ile sona erer. Asıl borç sona erince ona bağlı olan faiz, kefalet, rehin gibi fer'i borçlar da kendiliğinden sona erer. Yalnız, bazen fer'i borçlar ortadan kalktığı halde asıl borç sona ermeyebilir. Örneğin faizli ödünç ( karz ) sözleşmesinde anapara alacağı 10 yılda zamanaşımına uğrarken, faiz borcu 5 yılda zamanaşımına uğrar. Bu durumda 5 yıl sonra faiz borcu ortadan kalkmışken ana para geçerliliğini hala korumaktadır.
Kusursuz İfa İmkansızlığı
Sözleşmenin ifasından önce, borçlunun sorumlu tutulamayacağı sebeplerle, borcun ifasının imkansızlaşması borcu sona erdiren sebeplerden birisidir. Deprem, savaş gibi durumlar buna örnek olarak verilebilir.
Buna karşılık, sübjektif imkânsızlık durumu borcu sona erdirmez. Örneğin yeterli güvenlik önlemini almadığı için sattığı tablonun çalınması durumunda satıcı borçtan kurtulamaz.
Takas ( Ödeşme )
Birbirlerine karşılıklı ve aynı cinsten borçları olan iki kişiden birisinin, tek taraflı bir irade açıklamasıyla, borçların, az olanın tutarında sona erdirilmesine denir. Tanımda da görüldüğü gibi;
- tarafların birbirlerine karşılıklı borçları olması
- borçların birbirlerine özdeş olması
- her iki borcun da muaccel olması
- ve tek taraflı bir irade açıklaması olması.
- az olan oranında takas yapılması gerekir.
Ancak, her borçta takas uygulanması mümkün değildir. Çoğu zaman alacaklının takasa rıza göstermesi gerekir.
Zamanaşımı ( Müruruzaman ) Koşulları
Ortada bir borç bulunmalı ve bu borcun muaccel ödeme zamanı gelmiş olmalı ve ödeme zamanından itibaren kanuni belli sürelerin geçmiş olması gerekir.
Bazı alacaklarda zaman aşımı işlemez. Örneğin taşınmaz rehiniyle güvence altına alınmış alacaklarda bu böyledir.
Yasada öngörülmüş sürelerin geçmiş olması gerekir.18
Yasalarda öngörülmüş olan bazı durumlarda zamanaşımı süresi durur. Durma sebepleri varsa o ana kadar işlemiş olan zamanaşımı süresi olduğu yerde kalır. Sebep ortadan kalkınca, zamanaşımı kaldığı yerden işlemeye devam eder.
18 Bu süre öngörülmemişse, her alacak için 10 ( on ) yıldır. Yalnız 5 yıllık zamanaşımının geçerli olduğu haller de bulunmaktadır. Kira paraları, anapara faizleri, otel, motel ve pansiyon giderleri, lokanta ve benzeri yerlerdeki yeme içme ücretleri; simsarlıktan doğan alacaklar böyledir.
Zamanaşımının Kesilmesi
Kesilme sebeplerinin varlığı durumunda o ana kadar işlemiş olan zamanaşımı süresi ortadan kalkar. Ve süre yeniden işlemeye başlar. Bu sebepler iki başlık altında toplanabilir.
Bunlardan ilki borçlunun borcunu ikrar etmiş ( kabul etmiş ) olmasıdır. İkincisi alacaklı dava veya def'i yoluyla mahkemeye başvurur veya icra takibinde bulunursa zamanaşımı kesilir.
VI.ÜNİTE :
Borçlar Hukuku Özel Hükümler Satış ve Bağışlama Sözleşmeleri
Satış sözleşmeleri tam iki tarafa borç yükleyen sözleşmelerdir. Her iki tarafın sözleşmeden kaynaklanan asli borçları yanında bir takım yan borçları da ortaya çıkar. Bu açıklamalar ışığında satış sözleşmesi, satıcının sattığı şeyin zilyetliğini ( sahipliğini ) bir miktar para karşılığında vermeyi borçlandığı bir sözleşmedir.
Bağışlama ise, bir kimsenin karşılığında bir ivaz ( karşılık ) beklemeden, malvarlığının tamamını veya bir kısmını başka bir kişiye devretmeyi taahhüt etmesidir. Bağışlama sözleşmeleri tek tarafa borç yükleyen sözleşmelerdir.
Sözleşmenin Yasallığı
Sözleşmenin isminin yasada geçiyor olması, o sözleşmenin yasal bir sözleşme olduğunu göstermez. Bir sözleşmenin yasal sözleşme olarak kabul edilebilmesi için sözleşme kanunla sistemli olarak düzenlenmelidir. Bu nedenle her ne kadar Medeni Kanun'da rehin sözleşmesinden bahsediliyor olsa da rehin sözleşmesi yasal bir sözleşme değildir.
Satış Sözleşmesi
Yukarda da bahsedildiği gibi, satıcının bir şeyin zilyetliğini bir miktar para karşılığında vermeyi borçlandığı bir sözleşme türüdür. Satış sözleşmesinin üç öğesi bulunur. Bunlar, a) Satılan, b) Bedel ( semen ) ve) Anlaşma'dır.
a) Satılan
Satış sözleşmesinin konusunu oluşturur. Satılan, taşınır veya taşınmaz bir eşya olabilir. Satılan eşyalar bütünleyici parça ve eklentileriyle, hak ve alacaklarıyla beraber sözleşmeye konu olurlar.
b) Bedel ( Semen )
Sözleşme yapılırken taraflarca belirlenen bir miktar paradır.
c) Anlaşma
Taraflar arasındaki uyuşmadır. Bu uyuşmada taraflardan biri bir eşyayı vermeyi diğeri de karşılığında bir bedel ödemeyi taahhüt etmiştir.
SATIŞ TÜRLERİ
1) Taşınır ( Menkul ) Satışı
Taşınır, bir yerden bir yere, özünden ve değerinden bir şey kaybetmeksizin hareket ettirilebilen eşyalardır. Taşınırların satışında şekil serbestisi geçerlidir. Fakat motorlu taşıt gibi araçların satışı ise noter huzurunda düzenlenecek sözleşmelerle yapılır.
2) Taşınmaz ( Gayrimenkul ) Satışı
Bir yerden bir yere, özünü ve değerini kaybetmeksizin hareket ittirilemeyen eşyalara yasalarda gayrimenkul adı verilir. Satışa konu olan taşınmaz tapulu ise satış sözleşmesi resmi şekle tabidir. Resmi şekil, sözleşmenin tapu müdür veya memurları huzurunda yapılması anlamına gelir.
Taşınmaz satışlarında şekle uyulmamasının yaptırımı kesin hükümsüzlük ( Mutlak Butlan )'dür. Bu durumdaki sözleşme ölü doğmuştur, hiçbir hüküm doğurması da mümkün değildir.
3) Örnek Üzerine ( Numune Üzerine ) Satış
Bu tür satışlarda satış koşula bağlanmış olmaz. Satıcı, satılanın göstermiş olduğu örnekteki aynı niteliklere sahip olduğunu taahhüt eder.
4) Beğenme Yoluyla Satış
Alıcının satılanı deneyerek ve gözden geçirerek ( tecrübe ederek ) beğenmesi koşuluna bağlı olarak satın almasıdır. Alıcı tamamen serbesttir, dilerse malı kabul eder alır, dilerse satın almaz.
Bu tür satışlar satıcının ve alıcının yerinde yapılabilir. Alıcı, satılanın yerinde yapılan satışta denedikten sonra satıcıya dönmezse satış teklifini reddetmiş olur. Aksine, Alıcıya teslim edilen ve denenen üründen sonra alıcı satıcıya dönmezse, ürünü kabul etmiş ve satın almış olur.
5) Mülkiyeti Saklı Tutma Yoluyla Satış
Satılan ürün alıcıya teslim edilmiş olmakla beraber mülkiyeti satıcıda kalmakta, alıcı bedeli tamamen ödemesi durumunda satılanın maliki olabilmektedir.
6) Kısmî Ödemeli Satış
Bu tür satışlar a) taksitle ve b) ön ödemeli satışlardır. Satıcı sattığı ürünün bedelini tam olarak almadan alıcıya teslim etmekte, alıcı da taksitlerle ( kısmi ödemelerle ) borcunu ifa etmektedir. Yeni Türk Borçlar Kanunu, taksitle satışları şekle tabi tutmaktadır.
TBK taksitli satışlarda en az iki taksiti zorunlu saymaktadır. Alıcının, ürünü alırken satış bedelinin en az 1/10 ( onda bir )'unu peşin olarak ödemesini, kalanı ise en geç üç yıl içinde ödemesini şart koşmaktadır.
Alıcının, taksitli satışlarda taksitlerini ödememesi durumunda, satıcı ihtar çekmesine gerek kalmadan alıcı temerrüdüne düşer. ( Yani gecikme faizi isteme hakkını elde eder ).
Alıcının temerrüde düşmesi sebebiyle satıcı satıştan dönme hakkını da kullanabilir. Ancak dönme talebinin yapılması anında, alıcının satıcıya ödemiş olduğu taksit tutarı, kalan taksit tutarına eşit veya ondan daha fazla ise, alıcı sözleşmeden dönme hakkını kullanamaz.
Ön Ödemeli Taksitle Satışlarda alıcı bedelin bir kısmını önceden öder, satın aldığı ürünü daha sonra teslim alır. Bu tür satışlar yazılı şekle tabi satışlardır.
Ön ödemeli taksitli satış sözleşmesinde;
Tarafların adı ve yerleşim yeri
Satışın konusu
Toplam satış bedeli
Taksitlerin sayısı19
Taksitleri kabule yetkili banka
Faiz miktarı
Alıcının 7 gün içerisinde sözleşme yapılması konusundaki irade açıklamasını geri alma hakkı
Alıcının sözleşmeden cayma hakkı ve bu sebeple ödeyeceği para
Sözleşmenin kurulduğu yer ve tarih, belirtilir.
19 Ödeme süresi 1 yıldan uzun ve belirsiz olan ön ödemeli satışlarda, taksitlerin alıcı adına açılacak, fakat alıcıya serbest tasarruf yetkisi vermeyen bir banka hesabına yatırılması öngörülmüştür... Ancak, ödeme süresinin 1 yıldan daha uzun ve belirsiz olduğu sözleşmelerde, alıcı sözleşmeden cayarsa, hesap üzer inde tasarruf yetkisi kazanmaktadır.
Ön Ödemeli Taksitli satışlarda alıcı, satış bedelinin tamamını ödedikten sonra malın devrini isteyebilir.
Cayma Hakkı
Ödeme süresi 1 yıldan daha uzun olan Ön Ödemeli Taksitli Satışlarda, alıcı, cayma hakkını her zaman kullanabilir. Alıcının cayma hakkını kullanması durumunda satıcı toplam alacağının % 2'si ve en fazla % 5'i tutarında cayma parası isteme hakkını kazanır.
Alıcının ölümü veya kazanç elde etmekten sürekli yoksun hale gelmesi durumunda satıcı cayma parası alma hakkını kullanamaz.
7) Artırma Yoluyla Satış
Önceden belirlenen yer ve zamanda, önceden belirlenen şartlarda, hazırlar arasında en yüksek teklifi verene yapılan satış türüdür. Bu tür satışlar cebri artırma yoluyla da yapılabilir. ( Yani malikinin izni olmadan satış yapılabilir ). İcra ve İflâs Kanunu hükümlerine göre yapılan satışlar bu türdendir.
Mal sahibinin izniyle yapılan artırma yoluyla satışlar i h t i y a r i satışlardır. İhtiyari satışlar, a) İhtiyari Özel Artırma ve b) İhtiyari Açık Artırma olarak ikiye ayrılır. İhtiyari Özel artırmanın İhtiyari açık artırmadan farkı, ilkinin önceden duyurulmaması, herkesin bu artırmaya katılamaması, sadece belli kişilerin artırmaya katılmasıdır. Halbuki ihtiyari açık artırmalara şartları taşıyan herkes katılabilir.
Her tür satışta da malın mülkiyeti, mal eğer taşınır mal ise teslim yoluyla, taşınmaz ise tapu tescili yoluyla geçer.
Artırma yoluyla yapılan satışlarda, aksine bir hüküm yoksa, ihale bedeli peşin olarak ödenir. Hukuka ve ahlâka aykırı yollarla ihalenin gerçekleşmesi durumunda, taraflardan herhangi biri durumu öğrendiği günden itibaren 10 gün içerisinde ihalenin iptalini isteyebilir.
SATICININ BORÇLARI
Satışın yapılması tek başına malın mülkiyetini alıcıya geçirmez. Sadece satıcının borcunu ifa etmesini gerektirir. Satıcının bu borcu ifa etmiş olması için, söz konusu malın zilyetliğini ve mülkiyetini devretmesi gerekir. Devir, yukarıda da söylediğimiz gibi, taşınırlarda teslim ile, taşınmazlarda da tapu sicili ile yapılır.
Satıcının Yan Borçları
- Satılanı koruma borcu
- Taşıma giderlerini ödeme borcu
- Teslim giderlerini ödeme borcu
- Tedarik borcu
- Aydınlatma ( açıklama yapma ) borcu
- Zapttan ve ayıptan sorumluluk.
Zapt
Satış sözleşmesinin yapıldığı sırada, aslında bir başkasına ait olan bir malı, malın başkasına ait olduğunu söylemeden birisine satmak suretiyle daha sonra ortaya çıkan sorumluluktan satıcının sorumlu olması durumudur. Zapt aslında üçüncü bir kişinin satışa konu olan mal üzerindeki hak iddiasıdır.
Üçüncü kişiler mal üzerinde ayni haklara veya kuvvetlendirilmiş şahsi haklara sahip olabilirler. Satıcı bu durumdan alıcıyı haberdar etmemiş olabilir. Bu durumda malın asıl sahibi olan kişi, satılan malı alıcının elinden alabilir. Buna t a m z a p t denir.
İyi niyetle malı satın alan kişi aldığı malı, iyi niyetle 5 yıl kullanırsa bu durumda üçüncü kişi zapt iddiasında bulunamaz. ( Hatırlanacağı üzere buna iyi niyetli kazandırıcı zamanaşımı adı verilmişti.)
Tam zaptın gerçekleşmesi durumunda satış sözleşmesi iptal edilir. Alıcı satıcıya ödediği bedeli faiziyle geri ister. Satıcının, kusursuzluğunu kanıtlaması durumunda sorumluluktan kurtulması mümkün olur.
Ayıptan Sorumluluk
Satılanın satanın belirttiği nitelikleri taşımaması, ya da üzerinde değerini ortadan kaldıran ayıp durumunun bulunması ayıptan sorumluluk olarak ifade edilir. Satıcı bu ayıpların varlığından haberdar olmasa da bundan sorumludur.
Açık ayıp
İlk bakışta fark edilen ayıplardır. Bunlar daha malı alırken hemen göze çarparlar. Ayıplı mallarla ilgili çeşitli süreler tespit edilmiştir. Örneğin adi satışlarda anında; ticari satışlarda 2 gün içinde; hayvan ve tüketici satışlarında ise derhal satıcıya bildirim yapılması gerekir.
Açık Olmayan Ayıplar
Bir gözden geçirmeyle anlaşılamayan, ancak inceleme ile anlaşılabilecek ayıplardır. Ticari satışlarda süre 8 gün; hayvan satışlarında 9 gün; tüketici satışlarında ise 30 gün olarak belirlenmiştir.
Gizli Ayıp
Olağan bir gözden geçirmeyle anlaşılamayacak ayıplardır. Her türlü satışta ayıbın ortaya çıkar çıkmaz satıcıya bildirilmesi gerekir. Satıcıya bildirim yapılmazsa ayıbın kabul edilmiş olduğu kabul edilir.20
ALICININ BORÇLARI
Alıcının asli borcu bedeli ödeme borcudur. Satışlarda kabul edilen kural, bedelin malın iade edildiği anda ödenmesidir. Borcun faizi, ancak ödemede temerrüde düşülmesi durumunda söz konusudur.
Alıcının bir diğer borcu, satılan malı teslim alma borcudur. Bunun yanında alıcının yan borçları da bulunur.
Faiz ödeme,
satıcının teslimden önce yaptığı faydalı ve zorunlu masrafları karşılama,
ifa yerinden başka bir yere taşıma söz konusu olursa taşıma masraflarını ödeme,
satılanın ambalajlarını geri verme... bunlardandır.
Satıcının Temerrüdü
Temerrüde düşülebilmesi için borcun muaccel olması ( ödeme zamanının gelmesi ) ve alacaklının ihtarda bulunmuş olması gerekir. Ayrıca satıcıya ek süre ( mehil ) verilmiş olmalıdır. Mehil verilmesine rağmen satıcının hareketsiz kalması durumunda, karine olarak, alıcının aynen ifa ve gecikme zararının tazmini istediği kabul edilir.
Alıcının, satıcının temerrüde düşmesi durumunda;
1) ifadan vazgeçme
2) müspet zararının tazminini isteme
3) sözleşmeden dönme
4) ve menfi zararın tazminini isteme hakları da vardır.
Alıcının Temerrüdü
Kural olarak taraflar borçlarını aynı anda ifa ederler. Satılan ürün alıcının zilyetliğine geçtiği anda da satış bedeli muaccel olur. Alıcı ürünü almasına rağmen ödemeyi yapmazsa temerrüde düşer. Satış bir sözleşme ile yapılmışsa ve sözleşmenin de bir tarihi varsa, tarihin dolmasıyla birlikte temerrüt işlemeye başlar.
20 Bu kural bütün ayıplarda geçerlidir. Yani ayıbın ortaya çıkar çıkmaz satıcısına bildirilmemesi durumunda alıcının ayıbı kabul ettiğinin kabul edilmesi kuralı.
Trampa
Bir malın başka bir mal ile değişimidir. Tam iki tarafa borç yükleyen bir sözleşmedir.
BAĞIŞLAMA SÖZLEŞMESİ
Bu tür sözleşmelerle bir kimse, herhangi bir ivaz ( karşılık ) beklemeden malvarlığının tamamını veya bir kısmını diğer bir kişiye devretmeyi taahhüt eder. Sağlar arası bir işlemdir.
Bağışlama sözleşmesinin geçerli olabilmesi için tarafların ehliyet sahibi olmaları gerekir. Bağışlayanda fiil ehliyeti bulunmalıdır.21
Bağışlanan kişide ise ayırt etme gücünün varlığı yeterlidir. Yasal temsilci sınırlı ehliyetsizlerin bağışlamayı kabul etmesini yasaklayabilir. Bağışlama tamamlanmış olsa bile, alınanın geri verilmesini emredebilir.
Bağışlama Türleri
1) Bağışlama sözü verme yoluyla bağış
2) Elden bağışlama
3) Koşula bağlı bağışlama
4) Yüklemeye bağlı bağışlama22
5) Yerine getirilmesi ( tenfizi ) bağışlayanın ölümüne bağlı bağışlamalar.
6) Bağışlayana dönme koşullu bağışlamalar
Bağışlamanın Hüküm ve Sonuçları
1 - Bağışlama sözleşmesi, bağışlayana bağışlama konusunu devretme borcunu yükler. Bağışlananın para olması durumunda ödeme yapması; taşınır olması durumunda teslim etmesi; taşınmazların bağışlanmasında da adına tescil ettirmesi gerekir.
2 - Bağışlayan borcunu zamanında yerine getirmezse, kendisine karşı aynen ifa ve gecikme zararlarının tazmini talebi yöneltilir.
3 - Kötü ifa sonucu oluşan zararlardan bağışlayan sorumlu tutulur.
21 Ancak, bağışlamayı izleyen bir yıl içerisinde bağışlayan kısıtlanmış ise, o bağışlamanın yargıç tarafından iptaline karar verilebilir.
22 Bu tür bağışlamada, bağışlanan kişi belirli bir edimi yapmakla yükümlü tutulur. Örneğin Alinin tarlasını Mehmet'e yıllık gelirinin % 10'unu köyün muhtaçlarına dağıtması kaydıyla bağışlaması bu tür bağışlamadır. Yüklemeye uyulmaması durumunda ilgililer bu durumu dava edebilirler.
Bağışlamanın Geri Alınması ( Rücû )
Bağışlayan kişinin tek taraflı olarak geçmişe etkili olacak biçimde bir irade açıklamasında bulunmasıyla bağışlama geri alınır. Geri alma hakkı, kişiye sıkı sıkıya bağlı haklardan birisidir. Bu hak mirasçılara geçmez.
Geri alma sebepleri yasalarda belirtilmiştir.
Şöyle ki:
Bağışlananın bağışlayana ya da yakınlarından birine karşı ağır suç işlemesi,
Bağışlananın, bağışlayan ya da onun ailesine karşı kanunen yükümlü olduğu ödevlere uymamış olması,
Bağışlananın yüklemeyi haklı bir neden olmadan yerine getirmemesi23
Bağışlayanın ödeme güçsüzlüğüne düşmesi veya iflas etmiş olması durumunda da bağışlama sözü kendiliğinden ortadan kalkar.
Bağışlayanın Ölümü
Kural olarak bağışlayanın ölümü bağışlamayı etkilemez.
23 Yükleme şartıyla yapılan bağışlamalarda, bağışlanan kişi yükleme şartı dediğimiz bazı edimleri yapmakla görevlendirilmişti. Bu yüklemeyi yapmazsa, bağışlayan bağışladığı şeyi geri alabilir.
VII.ÜNİTE
Kira, Ödünç, Hizmet ve Eser Sözleşmeleri
Kira Sözleşmesi
Bu tür sözleşmeler, a) kiralanan, b) kira ve c) ikisi üzerinde tarafların anlaşması olarak üç öğeyi içerir. Bir kimse, başkasına ait bir eşya veya hak üzerinde kullanma ve yararlanma yetkisine kira sözleşmesine sahip olabilir. Kullanma ve ondan yararlanma yetkilerine, kira sözleşmeleri dışında, bir sınırlı ayni hak olan intifa hakkıyla da sahip olunabilir. Kira sözleşmesi yapılması durumunda kişinin hakkı kişisel bir hak iken, ikinci durumda intifa hakkı bir ayni haktır.
Kira sözleşmeleri, kiralayan bakımından sürekli edimli, kiracı bakımından ise dönemlik edimli bir sözleşmedir.
Kira sözleşmeleri süreli sözleşmelerdir. Bu süre taraflarca belirlenebilir.
Türleri
1) - Adi Kira Sözleşmesi
Kiracılara sadece kullanma yetkisini veren sözleşmelerdir.
2) - Konut veya Çatılı İşyeri Kirası
Konut veya işyeri olarak kullanılmaya özgülenmiş taşınmazlara ilişkin kira sözleşmeleridir. Kiralanan aile konutu şeklinde kiralanmışsa, kiralayan eş diğer eşin rızası olmadan kira sözleşmesini feshedemez.
3) - Ürün ( Hasılat ) Kirası
Ürün getiren taşınır veya taşınmaz bir malın ya da hakkın, kira parası karşılığında kullanılması yetkisini veren süreli kira sözleşmeleridir. Bu tür sözleşmelerde kiralanan, özgülendiği amaçla ilgili kullanılmak zorundadır.
TARAFLARIN HAK VE BORÇ LARI
Kiralayanın Hak ve Borçları
Kiralayanın ( kiraya veren ) öncelikli borcu, kiraladığı şeyi kullanmaya elverişli halde teslim etmek ve kira süresi boyunca kullanmaya elverişle halde tutmaktır. Bunun yanı sıra, sözleşmede aksine bir hüküm yoksa, kiraladığı şeyle ilgili zorunlu vergi, sigorta ve benzeri yükümlülüklere katlanmak gibi yan borçları da ödemek zorundadır.
Kiraladığı şeyin ayıplı hale gelmesi durumunda kiracı, kira parasından ayıpla orantılı olarak bir indirim isteme hakkına sahip olduğu gibi, ayıp önemli ise sözleşmeyi feshetme hakkına da sahiptir.
Kiralananda oluşan ayıp, kiralayana ( kiraya verene ) bildirilmesine rağmen, kiralayan onarıma girişmemişse, kiracı masrafları kira parasından mahsup etmek şartıyla onartma yetkisine sahiptir.
Ayıp durumunda kiracıya verilen bir başka yetki ise, kiralananın ayıpsız benzeri ile değiştirilmesini istemektir. Bu hak ancak, kiralanan yerine benzeri bir şey konulabiliyorsa kullanılabilir.
Kiralananda, kullanımı etkileyen bir ayıp olması durumunda, onarım süresi boyunca bu durum kullanımı etkileyeceğinden, kiracının bu ayıba paralel olarak kirasından indirim isteme hakkı vardır.24
Mülkiyet Devrinde Kiracının Durumu
Borçlar Kanunu taşınır veya taşınmaz ayrımı yapmaksızın bu durumu açıklığa kavuşturmuştur. Buna göre, mülkiyetin el değiştirmesi durumunda yeni malik kira sözleşmesinin tarafı haline gelir. Mülkiyetin devri, kira sözleşmesinin de yasal devri olarak kabul edilmiştir.
24 Kiralananda oluşan ayıp kiracıya zarar vermişse, kiracı bu durumda zararının tazminini de isteyebilir.
Kiracının Borçları
Kiracının asli borcu kira parasını ödemek ve sözleşme sona erdiğinde kiraladığını geri vermektir. Ayrıca kiraladığını özenle kullanma, kiraladığı bir taşınmaz ise, taşınmazda oturan kişilere ve komşularına saygı gösterme, kiralananın ayıplarını kiralayana bildirme, sonraki kiralama için görmek isteyenlerin görmesine katlanma gibi yan borçları da vardır.25
Kira Artışı
Taşınmaz kiralarında sonraki dönemlerin kira artışı tarafların anlaşmalarına bırakılmıştır. Bununla birlikte bu artışın, önceki dönemin ÜFE artış oranını geçmeyecek bir miktar olması gerekir. Kiranın artışı konusunda tarafların anlaşamaması durumunda sonraki dönemin kira bedeli yargıç tarafından belirlenir. Taraflar her 5 yılda bir yargıçtan yeni bir kira bedeli belirlemesini isteyebilirler.26
Kirada Temerrüde Düşme
Kiracının kira parasını geciktirmesi ( yani temerrüde düşmesi ) durumunda, kiralayan kiracıya yazılı olarak süre verir. Bu süre içerisinde kiracı ifada bulunmazsa kiralayan sözleşmenin feshedileceğini bildirebilir. Kiralayanın kiracıya vereceği bu süre, taşınmazlarda en az 30 gün, taşınırlarda ise 10 gündür.
Kiracının Geri Verme Borcu
Bu borç kiracı için sözleşme süresinin dolmasıyla başlar. Kiracı bu süreden önce kiralananı terk etmesi durumunda kira parasını ödeme borcundan kurtulmaz. Bu sorumluluk kiralananın yeniden kiraya verileceği makul bir süre kadar devam eder.27
Kiralananı Geri Verme
Kiracı, kiraladığını teslim aldığı durumda geri vermekle yükümlüdür. Ancak kullanımdan kaynaklanan eskime ve bozulmalardan dolayı sorumlu değildir. Yalnız, sözleşmeye aykırı kullanım söz konusu olmuşsa kiracı bu durumdan sorumlu tutulur.
Kiralayan geri verme sırasında kiralananı incelemek, bu inceleme sırasında tespit ettiği ayıp ve eksiklikleri yazılı olarak kiracıya vermekle zorunlu tutulmuştur. Bu bildirimi usulüne göre yapmazsa kiracıyı bu durumdan sorumlu tutması mümkün değildir.
25 Kanun kiracıya, üç ayı geçmeyecek kira parası bedelinde güvence gösterme sorumluluğunu da yüklemiştir.
26 Kira bedelinin yabancı para cinsinden belirlenmesi durumunda, beş yıl geçmedikçe yeni kira belirlenemez. Aşırı ifa güçlüğünün ortaya çıkması bu durumun istisnasıdır.
27 Ancak kiracı, yerine kabul edilebilecek bir kira bedelini verecek yeni bir kiracı bulursa bu sorumluluktan kurtulur.
Sözleşmenin Sona Ermesi
Kural olarak sözleşmeler sözleşmede belirtilen sürenin bitiminde sona erer. Kiracılar sözleşmenin bitiminden en az on beş ( 15 ) gün önce bildirimde bulunmadıkça sözleşme aynı koşullarla bir yıl için uzatılmış sayılır.
Özellikle komut ve çatılı işyeri kiralarında sözleşme süresinin sona ermesi kiralayana sözleşmeyi sonlandırma hakkını vermez. Yeni düzenlemeye göre, yapılan kira sözleşmesinin süresi ne olursa olsun, kiracının isteği ile en çok 10 yıl daha uzatılabilir. Kiracı sona erdirme bildiriminde bulunmadıkça bu süre 10 yıl devam edebilmektedir.
10 yıllık sürenin bitiminde kiralayan sonraki her yılın bitimine üç ay kala bir neden göstermeksizin, tek taraflı olarak sözleşmeyi sona erdirme yetkisine sahiptir.
Fesih Bildirimi ( Feshi İhbar )
Kira sözleşmeleri, süresi belirsiz ise, taraflardan herhangi birinin fesih bildiriminde bulunmasıyla sona ermektedir. ( Bu arada süresi belirsiz kira sözleşmeleri, bitiş tarihi belli olmayan sözleşmelere denir. )
Fesih bildiriminin hüküm doğurabilmesi, bildirimin sürenin bitiminden belli bir süre önce muhatabına ulaşmasına bağlıdır. Bu bağlamda fesih bildirimi belirsiz süreli konut kiralarında kiralayan için 10 yıl geçmesiyle başlar. Kiracı için ise her zaman fesih bildirimi yapılabilir. Her iki şartta da bildirimin geçerli olabilmesi için yazılı şekle göre yapılması gerekir.
Taşınır kiralarında fesih bildirim süresi olarak üç günlük süre belirlenmiştir. Sözleşme üç gün önceden yapılacak fesih bildirimiyle her zaman sona erdirilebilir.
Olağanüstü Fesih
1 - Önemli sebeplerin varlığı durumunda kira sözleşmesi feshedilebilir.
2 - Kiracının iflâsı durumunda Borçlar Kanunu kiralayana sözleşmeyi olağanüstü feshetme yetkisini vermiştir.
3 - Kiracının ölümü sözleşmenin olağanüstü sona erdirme sebebi olarak kabul edilmiştir. ( Ancak bu durum konut ve çatılı işyeri kiralamalarında geçerli değildir, ölen kiracının aile üyeleri sözleşmeye uydukları sürece kira sözleşmesi varlığını korumaya devam eder.)
Bildirimsiz Fesih
Kiracının özen yükümlülüğünü yerine getirmemesi durumunda sözleşme feshedilebilir. Örneğin, kiralananın sözleşmeye uygun olarak kullanılmaması, komşulara özen gösterilmemesi bu kapsamda değerlendirilir.
Kiracıların bu şekilde davranmaları durumunda, konut ve çatılı işyeri kiralarında ihtarlı ve ihtarsız olmak üzere iki türlü sözleşmeyi fesih imkânı tanınmıştır.
İhtarlı Fesihte Bulunabilmek İçin:
a) Kiracının gereken özeni göstermemesi ve komşulara saygısız davranışlarda bulunması,
b) Kiralayanın kiracıya yükümlülüklerini yerine getirmesi konusunda yazılı ihtarda bulunması ve kiracının ihtara uymaması,
c) Kiracıya aykırılığı gidermesi için en az 30 günün verilmesi,
d) Kiracının verilen süre içerisinde aykırılığı gidermemiş olması, gerekir.
Yasadan Kaynaklanan İhtarsız Fesihte Bulunma Durumları
Kiracının özentisizlikten öte kasti davranışlarla konuta ağır zarar vermiş olması
Kiracıya verilecek sürenin yararsız olacağının anlaşılması,
Kiracının özentisiz davranışının komşuları açısından çekilmez hale gelmesi.
Özel Fesih Sebepleri
Kiralananın üçüncü kişilere devri halinde yeni malik, konut ihtiyacı içinde bulunabilir. Bu durumda yeni malik konutu edindiği tarihten itibaren 1 ay içerisinde yazılı olarak kiracıya durumu bildirmeli ve en erken 6 ay içerisinde sözleşmeyi sona erdirme davası açmalıdır.
Bir diğer özel sebep kiracının durumundan kaynaklanmaktadır. Buna göre, kiracı tahliye taahhüdü vermiş olmasına rağmen, belirlenen tarihte konutu boşaltmamışsa bu tarihten itibaren 1 ay içerisinde dava açmak suretiyle kira sözleşmesi sona erdirilebilir.
Kiralayan, konuta ihtiyacını veya yeniden inşayı ya da imarı gerekçe göstererek açtığı dava ile sözleşmeyi sona erdirebilir. Bu durumda sözleşmeyi sona erdirmişse, haklı bir sebep olmadan 3 yıl boyunca kiralananı eski kiracısından başka kimseye kiraya veremez.
Yeniden inşa ve imar durumunda, kiralanan kiraya verilecekse öncelik eski kiracıya verilir.
KULLANIM ÖDÜNCÜ ( Ariyet ) SÖZLEŞMESİ
Kullanma ödüncü karşılıksız ( ivazsız ) bir sözleşmedir. Bu itibarla 1000 TL değerindeki bir şeyin 1 lira karşılığında kullanıma verilmesi kullanma ödüncü değildir.
Taşınırlar, taşınmazlar ya da haklar kullanma ödüncüne konu olabilir. Kullanma ödüncü durumunda kullanılan şeyin mülkiyeti kullanana geçmez. Sözleşme sona erdiğinde alınan şey aynen geri verilir.
Ödünç Verenin Borçları
Ödünç veren ödünç konusunu ödünç alana teslim etmekle yükümlüdür. Bu onun asli edim yükümlülüğüdür. Ayrıca ödünç alanın yaptığı olağanüstü masrafları da tazmin etmek zorundadır.
Ödünç Alanın Borçları
Ödünç alanın asli borcu, sözleşme sona erdiğinde ödünç aldığı şeyi geri vermektir. Ayrıca ödünç alanın, kullanımdan kaynaklanan borçları da vardır. Bunların başında, ödünç aldığı şeyi bizzat kullanmak, başkasına kullandırmamak gelir. Bunu yapmaması durumunda meydana gelecek kazalardan sorumlu olur.
Ödünç alanın kullanımdan doğan borçları ise, bakım ve onarım masraflarıdır.
Sona ermesi
Sözleşmelerde belirli bir süre kararlaştırılmışsa, sürenin dolmasıyla ödünç de sona erer. Amaca aykırı kullanım da sona erme sebepleri arasındadır. Ayrıca beklenmeyen bir durumun oluşması ve ödünç verenin verdiği şeye ihtiyacı olması halinde ödüncün geri verilmesini isteyebilir.
Ödünç alanın ölümü halinde de ödünç sözleşmesi kendiliğinden sona erer.
TÜKETİM ÖDÜNCÜ ( Karz ) SÖZLEŞMESİ
Bu tür sözleşmelerde para veya tüketilebilir bir eşya ödünç verilir. Ödünç alan kişi, borçlandığı ödüncü aynı cinsten ve aynı miktar ve değerdeki eşya ile geri verir.
Karz sözleşmelerinde ödünç verilen şeyin mülkiyeti ödünç alana geçer. Tüketim ödüncü herhangi bir şekle tabi olmayan ivazsız sözleşmelerdendir. Alanın borcu geri vermekten ibarettir.
Ödünç Verenin Borçları
Ödünç verenin asli borcu, ödünç konusu olan şeyi ödünç alana vermektir. Ödünç sözleşmesinin kurulmasından sonra ödünç alacak olan ödeme güçlüğüne ( acze ) düşmüşse, ödünç veren ödünç konusu olan şeyi teslimden kaçınabilir.
Ödünç veren teslim borcunu yerine getirmezse, ödünç alan, teslimi isteme hakkını ödünç verenin temerrüde düştüğü tarihten itibaren ( 6 ) ay içinde kullanmazsa, bu hak zamanaşımına uğrar.
Ödünç Alanın Borçları
Ödünç alanın asli borcu ise, ödünç aldığı şeyi geri vermektir. Tüketim ödüncü yasal olarak eksik iki tarafa borç yükleyen bir sözleşmedir. Yani borcu veren karşılığında bir beklenti içinde değildir. Verdiğini almakla yetinir. Ancak sözleşmede bir karşılık belirlenmişse sözleşme tam iki tarafa borç yükleyen bir sözleşme haline dönüşür. Yani borç veren bir karşılık bekler, bu genellikle faizdir28.
Bileşik Faiz
Mürekkep faiz de denilen bileşik faiz kanunen yasaklanmıştır. Böyle bir uygulamaya meydan verebilecek faiz kayıtları kesin hükümsüz sayılmıştır. Yalnız yürürlükteki yeni TTK' da cari hesap bakımından öngörülmüş istisnai bir uygulama vardır.
Sona Erme
Sözleşmede belirlenmiş sürenin dolmasıyla geri verme borcu muaccel hale gelir. Ödünç vermede süre kararlaştırılmamışsa, ödünç verenin ilk isteminden altı ( 6 ) hafta geçmedikçe ödünç alan geri vermeye zorlanamaz.
HİZMET ( İş ) SÖZLEŞMESİ
Taraflardan biri olan işçinin belirli veya belirsiz bir süre için işverenin talimatlarına bağlı kalarak iş görmeyi taahhüt ettiği, iş verenin de bunun karşılığında işçiye belirli bir ücret vermeyi üstlendiği sözleşmelere hizmet sözleşmesi denir.
Bu sözleşmeler tam iki tarafa borç yükleyen sözleşmelerdir. Sözleşmeler, belirli süreli, belirsiz süreli, tam zamanlı veya kısmi zamanlı olabilirler.
28 FAİZ, belirli bir paradan yoksun kalmanın karşılığı olarak, o paranın zaman ve oranla bağlantılı olarak belirlenen gelirine faiz denir.
Bu bağlamda,
saat, gün, ay, yıl gibi bir süre belirlenerek yapılan sözleşmeler
belirli süreli;
herhangi bir süre belirtilmeden yapılan sözleşmeler belirsiz süreli;
en az 30 gün süren iş sözleşmeleri süreli;
30 günden fazla süren sözleşmeler ise süresiz sözleşmeden söz
edilmektedir.
İşçinin Borçları
İşçinin borçları, iş görme, özen ve sadakat gösterme, işverenin emir ve talimatlarına uyma, fazla çalışma olarak sıralanabilir. Ancak işçinin temel borcu sözleşmenin konusu olan işin görülmesidir. İşçi iş görürken kusurluysa açtığı zararlardan dolayı işverene karşı sorumludur.
İşverenin Borçları
İşverenin temel borcu ücret ödemedir. Ücret, işçiyi ekonomik açıdan işverene bağımlı kılan öğedir. Bunun yanında, iş verme, giderleri karşılama, işçinin kişisel verilerini koruma, tatil ve iş arama izni verme, kıdem tazminatı ödeme işverenin diğer borçlarıdır.
Sona ermesi
Bütün sözleşmelerde olduğu gibi hizmet sözleşmesi de sözleşmede belirtilen sürenin dolmasıyla sona erer. Sürenin sonunda yeni bir sözleşme yapılmadan işin sürdürülmesi halinde sözleşme, belirsiz süreli sözleşmeye dönüşür.
10 yıldan fazla bir süre ile kurulmuş olan bir hizmet sözleşmesi, onuncu yılın sonunda, taraflardan birisinin altı aylık fesih süresine uymak koşuluyla her zaman tazminatsız fesih olunabilir.
Fesih Bildirimi
Belirsiz süreli hizmet sözleşmelerinde her iki taraf fesih bildiriminde bulunarak sözleşmeye son verebilirler.
Haklı sebeplerin bulunması durumunda da hem işçi hem de işveren fesih bildiriminde bulunmaksızın sözleşmeyi feshedebilirle. Yalnız sözleşmeyi fesih sebebinin yazılı olarak bildirilmesi gerekir.
Ölüm
İşçinin ölmesi halinde sözleşme kendiliğinden son bulur. Bu durumda işveren ölenin sağ kalan eş veya ergin olmayan çocuklarına, ölüm gününden başlayarak 1 aylık; hizmet süresi 5 yıl devam etmişse 2 aylık ücret tutarında bir ödeme yapmakla yükümlüdür.
Yalnız işverenin ölümü her zaman sözleşmeyi sona erdirmez. Esas itibariyle onun yerini mirasçıları alır.
ESER SÖZLEŞMESİ
Taraflardan birinin bir eser meydana getirmeyi ve bunun teslimini borçlanmayı, diğerinin de bunun karşılığında bir bedel ödemeyi borçlandığı sözleşmelerdir.
Ücret taraflarca kararlaştırılır. Herhangi bir ücret kararlaştırılmamışsa da eser sözleşmeleri ücretli sözleşmelerdir. Bu bağlamda ücret iki yolla belirlenebilir. Bunlar Götürü Ücret ve Yaklaşık Ücrettir.
Götürü ücret, eser karşılığı ödenecek ücretin baştan ve kesin bir tutar olarak belirlenmesidir.
Yaklaşık ücrette ise, taraflar sözleşme yapılırken ödenecek ücreti belirlemişlerdir, ancak bunun ne kadar olacağını kesin olarak belirlememişlerdir.
Yüklenicinin Borçları
Yüklenicinin asli borcu eseri meydana getirme ve teslim etmedir. Bunun yanında işi zamanında ve planına uygun olarak yapma, sadakat ve özen borcu, ayıptan sorumluluk borcu müteahhidin yan borçlarıdır.
İş Sahibinin Borçları
İş sahibinin asli borcu ücret ödemedir. Sözleşmede aksine bir hüküm belirtilmemişse, iş sahibinin ücret borcu, eserin teslimi anında muaccel olur. İş sahibi ücretin ödenmesinde temerrüde düşerse, yüklenici Borçlar Kanunu'nda öngörülen seçimlik haklarından birisini kullanabilir.
Yüklenicinin ücret alacağı muaccel olan tarihten itibaren beş yıl ( 5 ) içine zamanaşımına uğrar.
Sözleşmenin Sona Ermesi
İş sahibi, yaklaşık bedelin aşırı ölçüde aşılması durumunda sözleşmeden dönebilir. Yalnız bunun için tarafların yaklaşık bir bedel üzerinde anlaşmış olmaları gerekir. Ayrıca bu bedelin aşılmasına iş sahibinin sebep olmaması da zorunludur.
Tam Tazminat Ödeyerek Sonlandırma
İş sahibinin tam tazminat ödemek suretiyle sözleşmeyi feshetme yetkisi vardır. Böyle bir fesih durumunda iş sahibi, yüklenicinin o tarihe kadar yaptığı masrafları ödemelidir.
Eserin İmkansızlaşması
Eser, iş sahibinin veya müteahhidin sorumlu olmadığı bir sebeple kısmen veya tamamen yok olursa sözleşme sona erer. Bu durumda imkansızlık söz konusu olur. Örneğin yüklenicinin ölümü veya iş yapma yeteneğini kaybetmesi böyledir.
VIII.ÜNİTE
Vekâlet Sözleşmesi - Vekâletsiz İş Görme - Kefalet Sözleşmesi
Vekalet Sözleşmesi,
Bu tür sözleşmeler, vekile vekaleti verenin menfaatine uygun iş görme yetkisini verir. Eksik iki tarafa borç yükleyen bir sözleşmedir. Temsil yetkisi tek taraflı bir işlemle verilir.
Vekalet sözleşmelerinde tarafların iradelerinin uyuşması yeterlidir. Şekle tabi bir sözleşme değildir. Vekâleti veren bu sözleşme ile vekile kendisi adına iş görme yetkisini de vermiştir.
Noter aracılığıyla yapılan vekâlet sözleşmelerine vekâletname adı verilir.
Özel temsil yetkisi veren vekâletler Borçlar kanununda sayılmıştır. Buna göre,
dava açma,
hakeme başvurma,
iflas
kefil olma,
hakimin reddi,
Anayasa Mahkemesi'nde dava açma,
davadan feragat gibi konular, özel temsil yetkisi veren vekâletnamelerle yapılacak işlerdendir.
Vekilin Borçları
Vekil, vekilinin menfaatine uygun hareket etmek ve iş görmekle yükümlüdür. Ayrıca vekil müvekkiline sadakat ve özen borcu ile görevini ifa etmelidir.
Vekilin işi şahsen ifa etmesi de gereklidir. Ancak bazı durumlarda alt vekil veya ikame vekil tayin edilebilir.
Vekâletname verilen vekilin müvekkilinin talimatlarına uygun hareket etmesi gerekir. Bu bağlamda talimat, müvekkil tarafından vekile verilen işlerin nasıl görüleceğini gösteren, tek taraflı irade açıklamalarıdır.
Vekil, müvekkiline hesap vermekle borçludur. Müvekkilin talebi halinde işin gelinen noktadaki durumu hakkında bilgi vermekle yükümlüdür.
Vekilin bir diğer borcu, verilenleri iade etme, kazanılanları devretme borcudur.
Müvekkilin Borçları
Müvekkilin temel borcu ücret ödemedir. Bununla birlikte vekilin yaptığı masrafları ve verdiği avansları da ödemelidir.
Vekil eğer müvekkil adına borç altına girdiyse vekili bu borçtan kurtarmalı, vekilin uğradığı zararları da karşılamalıdır.
Vekâletin Sona Ermesi
1) Azil veya istifa yoluyla vekâlet sona erebilir.
2) Taraflardan birisinin ölümü veya fiil ehliyetini yitirmesi veyahut da iflâsı durumunda vekâletname sona erer. 29
VEKALETSİZ İŞ GÖRME
Hukuk düzeni kendi işini görmeyen veya göremeyen kişilerin işlerini başkalarının görmesini kabul etmektedir. Bu bağlamda, bir kişiye ait bir işin, başkası tarafından herhangi bir vekalet alınmadan görülmesine vekâletsiz iş görme denir.
Örneğin bir kişinin arkadaşının ödeme zamanı gelmiş faturasını ödemesi; yaralı bir kimseyi hastaneye kaldırması; tatilde olan komşusunun su baskını ile yıkılan bahçe duvarını yaptırması bu kapsamdadır.
İş gören kişide ayırt etme gücü yoksa, başkasının işinin görülmesine vekâletsiz iş görme değil, haksız fiil veya haksız zenginleşme hükümleri uygulanır.
29 Ancak müvekkilin ölümü ile sözleşme her zaman sona ermez. Neticede müvekkilin mirasçıları müvekkil konumuna geçerler. Burada külli halefiyet ilkesi geçerlidir.
Türleri
Vekaletsiz iş görme iş sahibinin yararına yapılmışsa gerçek vekaletsiz iş görme; iş görenin yararına yapılmışsa gerçek olmayan vekaletsiz iş görme adını alır. Yukarıda bahsettiğimiz, fatura yatırma olayındaki gibi eylemler gerçek ( caiz ) vekaletsiz iş görmeye örnektir.
Gerçek olmayan vekaletsiz iş görmede aslında başkasının hukuk alanına haksız bir müdahale söz konusudur. Başkasının konutunu vekaleti olmaksızın kiraya verme eyleminde olduğu gibi. Bu nedenle bu eylemler sözleşmeye değil, haksız fiile ve sebepsiz zenginleşmeye daha yakındır.
Kanun, iş sahibine iş görme sırasında elde ettiği bütün kazançları isteme hakkını vermiştir. Bununla birlikte iş görenin de yaptığı masrafları isteme hakkı vardır.30
Vekâletsiz İş Görmede İhmal
Ağır, orta ve hafif olmak üzere üçe ayrılır. Ağır ihmal, iş görenin, makul bir kişinin zararın önlenmesi için alması gereken en basit önlemleri almamış olması durumudur.
Orta derecede ihmal, ağır ihmal ile hafif ihmal arasındaki ihmallerdir. Bu bağlamda hafif ihmal, ancak dikkatli kişilerin gösterebileceği özenle önlenebilecek bir zararın doğmaması için alınması gereken önlemleri almamaktır.
İş sahibi, ( malik ) iş görülmesini yasaklamışsa, buna karşın iş gören işi görmüşse, iş gören beklenmedik durumlardan dolayı oluşacak olan zararlardan da sorumlu olur.
KEFALET SÖZLEŞMESİ
Kefalet, kefilin, alacaklıya karşı borcunu ifa etmemesi durumunda bunun sorumluluğunu kişisel olarak üstlenmeyi taahhüt ettiği sözleşmedir. Bu anlamda kefalet sözleşmeleri tek tarafa borç yükleyen bir sözleşmedir.
Kefilin borcu asıl borç değil, tali borçtur. Yani alacaklı öncelikli olarak alacağını asıl borçludan almak durumundadır. Asıl borçludan alacağını alamaması durumunda kefilden talepte bulunabilir.
30 Kanunda, gerçek olmayan vekaletsiz iş görmeden kaynaklanan alacaklar için 2 yıllık kısa ve 10 yıllık uzun zamanaşımı süresi belirlenmiştir.
Kefalet sözleşmeleri belirli bir süre için veya süresiz olarak yapılabilir. Yeni Borçlar Kanunu, bu sözleşmelerin azami 10 yıllığına yapılabileceğini karara bağlamıştır. Sözleşme en çok bir defa ve en çok 10 yıl için uzatılabilir.
Kefaletin Geçerlilik Koşulları
1 - Bir asıl borcun bulunması
2 - Kefil olma ehliyetinin bulunması
3 - İrade sakatlığının bulunmaması
4 - Şekil şartlarına uyulmuş olması
5 - Sorumlu olunacak miktarın belirtilmesi
5 - Evli kişiler için eşin yazılı rızasının bulunması
Evli kişiler bakımından kefillik evlilik birliğinin ekonomik geleceğini tehlikeye düşüren bir durum olarak kabul edilmektedir. Bu nedenle evli kişilerin kefil olmalarında diğer eşin de yazılı onayının bulunması şart koşulmuştur.
Diğer Eşin Onayı
Borçlar Kanunu 584. maddesinde "Eşlerden biri mahkemece verilmiş bir ayrılık kararı olmadıkça veya yasal olarak ayrı yaşama hakkı doğmadıkça, ancak diğerinin yazılı rızasıyla kefil olabilir; bu rızanın özleşmenin kurulmasından önce ya da en geç kurulması anında verilmiş olması şarttır" diyerek diğer eşin onayının alınmasını şart koşmuştur.31
Eşin Rızasını Gerektirmeyen Haller
a) Mahkemece verilmiş bir ayrılık kararının bulunması hali,
b) Yasal olarak eşlerin ayrı yaşama hakkının bulunması hali
c) Kefalet sözleşmesinde sonradan yapılan ve kefilin sorumlu olacağı miktarın artmasına sebep olmayan değişikliklerin söz konusu olması hali...
Adi Kefalet
Alacaklıyı alacağını önce borçludan isteme zorunluluğunda bırakan kefaletlere adi kefalet denir. Kefaletlerde aslolan adi kefalettir. Kefalette müteselsil kefalet olduğunu belirten bir ifade yoksa, kefalet adi kefalettir.
31 Eşlerden diğerinin kefalet sözleşmesine sonradan rıza vermiş olması ve bu rızayı da yazılı olarak vermemiş olması durumunda, kefalet sözleşmesi kesin hükümsüz sayılır.
Adi kefaletlerde kefile iki savunma imkanı sunulmuştur.
Bunlar;
- tartışma def'i ve
- rehinin paraya çevrilmesi def'i'dir.
Tartışma def'i ( peşin dava def'i ), alacaklının asıl borçluya karşı talepte bulunmadan, doğrudan kefile başvurması durumunda, kefilin önce asıl borçludan talepte bulunulmasını istemesidir. Bu bağlamda alacaklı, öncelikli olarak asıl borçludan alacağını alabilmesi için elinden gelen her şeyi yapmalıdır.
Kefil tartışma def'i hakkını şu hallerde kullanamaz;
a) Asıl borçlu hakkında yapılan takibat sonucunda, kesin aciz belgesinin alınması halinde;
b) Asıl borçlunun Türkiye'de takibinin imkansız olması halinde;
c) Asıl borçlunun iflâs etmiş olması halinde;
d) Asıl borçluya konkordato mehili verilmiş olması halinde...
Rehinin paraya çevrilmesi def'i, kefile verilmiş ikinci savunma hakkıdır. Kefil öncelikle sözleşme kurulurken rehin olarak alınmış ürünün satılmasını ve kalan borcun oradan ödenmesini isteyebilir.
Müteselsil Kefalet
Kefile adi kefaletteki savunma haklarının verilmediği durumlardaki kefaletlerde müteselsil kefalet söz konusudur. Bu tür kefaletlerde kefil asıl borca ortak olur, sözleşmede "alacaklı dilerse önce şahsıma başvurabilir, borçluyla aynı derecede sorumlu olduğumu kabul ediyorum" gibi ifadeler yer alır.
Kefalet sözleşmelerinin üzerinde bu ifadeler yoksa, sözleşmenin müteselsil olduğu belirtilmemişse ( asıl olan adi kefalettir ilkesi gereği ) kefalet adi kefâlettir.
Birlikte Kefalet
Aynı borç için birden fazla kişinin kefaleti birlikte kefalettir. Birlikte kefiller esas borcun tümünden sorumludurlar. Borcu bu kefillerden hangisi öderse, diğer kefillerden payları oranında rücû etme hakkına sahiptir.
Kefilin Sorumluluğu
Kefilin sorumluluğu azami borç tutarıdır. Buna göre kefilin borcunun kapsamı dört öğeden oluşur,
Bunlar:
1) Asıl borç
2) Borcun kusur veya temerrüdünün yasal sonuçları
3) Alacaklının borçluya yönelttiği takip ve davaların masrafları
4) İşlemiş bir yıllık ve işlemekte olan yıla ait akdi faizler.
Kefaletin Sona Ermesi
Yeni Borçlar Kanunu'nun 600. maddesi kefaletin sona ermesi ile ilgili şu ifadeyi kullanmıştır. "Bir kimse sınırlı bir süre için kefil olursa, bu sürenin bitiminden itibaren 1 ay geçmesine rağmen alacaklı, borçla ilgili icraya veya mahkemeye müracaat etmezse kefil kefaletten kurtulur."
Belirsiz süreli kefilliklerde, asıl borcun muaccel olmasıyla kefilin kefaletliği sona erer.
-
- Benzer Konular
- Cevaplar
- Görüntü
- Son mesaj
-
- Bilgi
-
Kimler çevrimiçi
Bu forumu görüntüleyen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 7 misafir