Devlet borçları

Cevapla
Kullanıcı avatarı
ferhat.yardımci
Mesajlar: 1
Kayıt: 27 May 2019 10:37
İletişim:

27 May 2019 10:40

DEVLET BORÇLARI
DEVLET BORÇLARININ ÖZELLİKLERİ, NEDENLERİ VE SINIFLANDIRILMASI

Devletin en önemli gelir kaynağı vergilerdir.

Ancak, vergilerin kamu harcamalarını karşılamaya yetmediği, diğer bir ifadeyle, bütçe açığı söz konusu olduğu zaman devlet borçlanmak zorunda kalmaktadır. Bütçe açığı, belirli bir dönem içinde olağan kamu gelirleri ile kamu giderleri arasındaki farktır.

Kamu borçları ise belirli bir dönem kesitinde o zamana kadar oluşmuş olan bütçe açıklarının toplam değeridir.

Günümüzde devletler, bütçe açığının ve kamu borçlarının temelini teşkil eden kamu harcamalarının finansmanı için çeşitli iç ve dış kaynaklardan borçlanma yoluna gitmektedirler. Bu çalışmada, devlet borçlarını vergiden farklı kılan özellikleri, borçlanma nedenlerini ve iç ve dış borçlar şeklinde yapılan temel sınıflandırması üzerinde durulacaktır.

I. DEVLET BORÇLARININ ÖZELLİKLERİ

Modern devletlerin gelir kaynakları içinde borçlanma, vergiden sonra ikinci önemli gelir kaynağı türüdür.

Ancak bu gelir kaynağını, vergiden ayıran birkaç temel özelliği vardır. Bunlar;

Vergiler devletin asli gelir kaynağı iken borçlanma geçici bir gelir kaynağıdır. Yani devlet vergi olarak aldığı tutarları ileride mükellefe geri vermeyeceği halde, borçlanmada, alınan paraları faiz ve anaparalarıyla iade yükümlülüğüne gitmektedir.
Vergiler zorunlu bir ödeme iken, borçlanma bazı istisnalar dışında gönüllülük esasına dayanır.
Vergiler karşılıksız iken, borçlanmada ise devlet borç verene karşı maddi bir yükümlülüğe girmektedir.
Vergiler iç kaynaklardan, borçlanma ise hem iç hem de dış kaynaklardan elde edilebilir.
Vergiler, toplandığı dönemdeki nesil üzerinde bir yük oluşturur iken borçlanma gelecek nesiller üzerinde potansiyel bir yük oluşturmaktadır.
DEVLET BORÇLARININ NEDENLERİ VE AMAÇLARI

Devlet borçlanması konusunda ilk çalışma D. Hume ve C. Davenamt’a aittir. Klasik iktisadi yaklaşımın devletin borçlanmak suretiyle kamu harcamasında bulunmasına karşı çıkmıştır. Klasik iktisatçılara göre devlet sadece olağanüstü dönemlerde veya literatürde “altın kural” olarak ifade edilen önemli kamu yatırımlarının finansmanın da borçlanmaya başvurmalıdır. Devlet borçlanmasına karşı çıkılmasının en önemli nedeni, özel tüketim ve yatırım harcamalarının dışlanacağı ve borçların gelecek nesiller üzerinde haksız bir yük oluşturacağı görüşüdür. Ancak özellikle 1929 büyük buhranından sonra devletin ekonomik ve sosyal hayata daha aktif bir biçimde katılması gereğinin ortaya çıkması ile birlikte vergi gelirlerinin artan kamu harcamalarını karşılamada yetersiz kalması sonucu birçok devlet borçlanmak zorunda kalmıştır.

Günümüzde birçok ülkede bütçe açıkları kamu kesiminin bir doğası haline gelmiştir.

Bu açıklarını finanse etmek için ise devletler önemli miktarda iç ve dış borçlanma yoluna gitmekte ve borçlanma artık normal kamu gelirleri arasında görülmektedir. Ülkelerin gelişmişlik düzeyine göre farklılaşmakla birlikte devletin borçlanmaya gitme nedenleri aşağıya özetlenmiştir.

Bütçe açıklarının kapatılması
Büyük yatırım projelerinin finansmanı
Savaş, doğal afet gibi olağan üstü giderlerin karşılanması
Savunma harcamaların finasmanı
Kalkınmanın finansmanı
Bu nedenlerle birlikte özellikle gelişmekte olan ülkelerde borçlanma nedenleri farklılaşabilmektedir. Bunlar,

Dışa bağımlılık
Hammadde, ara malı ve sermaye malı ihtiyacının karşılanması
Teknoloji transferi
Sermaye birikiminin yetersiz oluşu, iç tasarrufların yetersizliği
Ödemeler bilânçosundaki açıklar
Kaynak dağılımında ve kullanımında etkinlik
Atıl fonların belli yatırımlara kanalize edilmesi
Maliye politikası amacına yönelik borçlanma
Devlete sadece gelir elde etmek amacıyla borçlanmaz.
Enflasyon döneminde, toplam talebi düşürmek için borçlanmanın kişi ve firmalardan yüksek faizli ve
uzun vadeli olması gerekir.
Enflasyon dönemlerinde borçlanmada amaç bütçe fazlası vermektir. Bir başka ifadeyle ekonomideki parasal şişkinliği gidermektir. (Borçlanmayla elde edilen gelirleri harcamaya dönüştürülmez.)
Durgunluk dönemlerinde ise borçlanma ile atıl fonları harekete geçirmeyi amaçlayabilir. Devlet
borçlanma ile elde ettiği gelirleri harcamaya dönüştürerek toplam talep artırılabilir.
Durgunluk dönemlerinde kısa vadeli borçlanmaya gidilmesi ve vadesi gelen borçların yenilemesi
gerekir.
Devletin istikrar politikalarının uygulandığı dönemlerde merkez bankası ve bankalara olan borçlarını
itfa etmek suretiyle, para stokunu ve enflasyonu kontrol altına almaya çalışabilir.
Maliye politikası amacına uygun borçlanma hükümet üzerindeki baskıları azaltır.
III. KLASİK VE MODERN MALİYECİLERE GÖRE DEVLET BORÇLANMASI:

Olağan üstü durumlar dışında devlet borçlanmasına karşı olan klasik maliye anlayışı, 1929 Büyük Buhranı ve Keynes’in görüşleriyle birlikte terk edilmiştir.

Modern(fonksiyonel) maliye yaklaşımı, ekonomik ve sosyal koşullar gerektirdiğinde devletin borçlanmasının zorunlu ve gerekli olduğunu kabul etmiştir.

Klasik maliyecilere göre devlet borçlanması:

Borçlanmaya iyi bakılmaz.
Borçlanma, özel kesimdeki verimli kullanılabilecek fonların kamu kesimine geçmesini ifade eder.
Bireylerin tasarruflarını ve milli sermayeyi azaltır.
Borçlanma, olağan üstü bir gelirdir ve olağan üstü durumlar dışında başvurulmamalıdır.
Borçlanma, pahalı bir gelirdir
Borçlanma, devletin asli geliri değildir.
Borçlanma, vergilerin öne alınmış veya iskonto ettirilmiş şeklidir.
Borçlanma, bugün alınması gereken vergilerin geleceğe ertelenmesidir.
Borçlanma, gelecek nesiller üzerine yüktür.
Modern maliyecilere göre devlet borçlanması:

Borçlanma, ekonomik ve sosyal koşullar gerektirdiğinde zorunludur.
Ülkenin vergileme kapasitesine ulaşılması veya vergi almanın mümkün olmadığı dönemlerde, kamu
giderlerini karşılamak için elde edilen borçlanma; asli bir kamu geliridir.
Özel kesimden daha verimli kullanıldığı sürece bireylerin tasarruflarını ve milli sermayeyi azaltmaz.
Borçlanma, olağan bir kamu geliridir.
Borçlanma, vergilerin öne alınmış veya ıskonto ettirilmiş hali değildir.
Devletin borçlanma ile elde ettiği geliri faizin üzerinde bir gelirle kullanabilmesi hâlinde gelecek nesillere yük yüklemiş olmayacaktır.
Borçlanma, gelecek nesiller üzerine yük değildir. Ancak borcun anapara ve faizi vergilerle ödendiği ve
vergi ödeyenlerle borç faizinden yararlananlar farklı kişiler olduğu için aynı nesil içinde gelir dağılımını
bozabilir.


IV. DEVLET BORÇLARININ SINIFLANDIRILMASI

Devlet borçlarını çeşitli kıstaslara göre sınıflandırmak mümkündür. Nitelikleri ve iktisadi sonuçları birbirinden farklı olduğu için iç borçlarla dış borçların ayrı ayrı ele alınması maliye literatüründe çok yaygın bir yöntemdir.

Diğer yöntem ise devlet borçlarının, kısa-orta-uzun süreli borçlar şeklinde vadesine göre yapılan ayrımdır.

Ayrıca devlet borçlarının isteğe bağlı olup olmama durumuna göre gönüllü-zorunlu borçlar şeklinde de sınıflandırılabilmektedir.

Bu çalışmada diğer iki sınıflamaya iç ve dış borçlanma başlığı altında yer verilecektir.

A. İÇ BORÇLANMA-DIŞ BORÇLANMA
İÇ BORÇLANMA

İç borçlanma, kamu kesiminin ülke sınırları içindeki kişi ve kurumlara milli para cinsinden borçlanmasıdır. Bu tanıma göre, iç borçlanmada hem kişi ve kurumların uyruğu hem de milli para cinsinden yapılıyor olması önemlidir. Ancak hemen belirtmek gerekir ki bu iki unsurdan birinin bulunmadığı durumda bir borcun iç borç mu yoksa dış borç mu sayılacağı tereddütlere yol açabilmektedir.

Örneğin, Türkiye gibi milli parası uluslararası değişimlerde yaygın olarak kullanılmayan ülkelerde iç borçlar için asıl belirleyici unsurun milli para cinsinden olması önemli iken borç senetlerinin kimlere satıldığı hususunun çok fazla önem taşımadığı söylenebilir.

Ancak ABD gibi milli parası uluslar arası değişimlerde yaygın olarak kullanılan ve yabancı parayla borçlanmaya çok az ihtiyaç duyan ülkeler için iktisadi etkileri göz önüne alındığında borcun milli para cinsinden olmasından daha ziyade borç senetlerinin kimlere satıldığı hususu önem taşır.

İç borçlanmanın temel iktisadi niteliği, satın alma gücünün özel ve kamu kesimi arasında el değiştirmesidir. İç borçlanma ülkenin kullanabileceği kaynakları(tasarruf) arttırmaz, ek kaynak sağlamaz.

Sadece borçlanma sonucunda kaynakların kullanımı el değiştirmektedir.

İç Borçlanmanın Kaynakları

Devlet normal şartlarda iç kaynaklardan borçlanır. Ülkemizde devlet adına borçlanma görevini üstlenen Hazine Müsteşarlığının borçlanabileceği başlıca iç kaynaklar şunlarıdır.

Kişiler ve firmalar,
Bankalar,
Kamu kurum ve kuruluşları
Merkez bankasıdır.
Devlet tahvil ve benzeri borçlanma araçları vasıtasıyla kişiler ve firmalardan borçlanabilir. Ayrıca devlet çeşitli banka ya da özel finans kurumlarından borçlanabilmektedir.

Örneğin bankalar kanunu bankaların ayırdıkları yasal yedek akçelerini Merkez Bankası nezdinde Hazine adına açılacak Kanuni Yedek Akçeler Karşılığı Devlet Tahvili Hesabına yatırmalarını öngörmektedir. Öte yandan özel finans kurumlarının da cari hesaplarda biriken fonlarının %10’u ile katılma hesaplarında biriken fonların %1’ini hazine bonosu ya da devlet tahviline yatırmaları öngörülmüştür.

Devlet, soysal güvenlik kuruluşlarıyla kamu iktisadi teşekküllerinin sahip olduğu kaynaklardan da borç alabilir.

Bu kuruluşların kaynaklardan bir bölümünü devlete borç vermeleri hususu ilgili kurum ya da kuruluşların yasaların da yer almaktadır.

KİT yasası KİT’lerin karları üzerinden yedek akçe ayırmalarını öngörmektedir.

Ayrılan bu yedek akçeler de genelde devlet tahvili, hazine bonosuna yatırılmaktadır.

Merkez bankasının temel fonksiyonu, devletin para ve kredi politikalarını yönlendirmektir. Merkez bankasının en önemli kaynaklarından biri emisyon matbaasını çalıştırıp para basmasıdır.

Merkez bankaları bu kaynaktan devlete sınırsız borç verme imkânına sahip olabilmektedir. Ancak bu mekanizmanın işletilmesi para arzının genişlemesi sonucunu doğurarak enflasyonun artmasına neden olmaktadır. Bu sorunla karşı karşıya kalan ülkemizde 25.04.2001 tarihinde 1211 sayılı Merkez Bankası kanunda yapılan bir değişiklikle merkez bankasının her yıl mevcut bütçe ödeneklerinin toplamının belli bir oranı kadar hazineye kısa vadeli avans verme yetkisi yürürlükten kaldırılmıştır.

İç Borçlanmanın Türleri

İç borçları, borçlanmanın vadesi, borçlanmadaki teminat unsuru ve borç verenin isteğine bağlı olup olmaması kıstasına göre sınıflandırılabilir.

A. Vadesine Göre İç Borçlar

Devlet borçlarının vadelerine göre sınıflandırılması en çok kullanılan ayrımlardan biridir. Kısa vadeli borçlar, süresi bir yıla kadar olan borçlardır. Vadesi bir ile beş yıl arasında olan borçlar ise orta vadeli borçlar iken süresi beş yıldan fazla olan borçlar uzun vadeli borçlar sınıfına girmektedir. Ancak bu sınıflamanın keyfiyetten uzak olmadığını belirtmekte yarar vardır. Bazen süresi bir yıla kadar olan borçlara kısa vadeli, bir yıldan uzun ise uzun vadeli borçlar denilebilmektedir. Diğer yandan kısa vadeli borçlara “dalgalı borçlar”’da denilmektedir.

Dalgalı borçlar deyimi, kısa vadeli borçlar toplam miktarının yıl içerisinde çok sık ve geniş ölçüde değişebilmesi olgusundan kaynaklanmaktadır.

Kısa vadeli iç borçlanmaya gidilmesinin en önemli nedeni bütçenin gelir ve giderleri arasında yıl içinde ortaya çıkan açığı kapatma çabasıdır. Hazine bu amaçla kısa vadeli bonoları kişi ve kurumlara satar. Eğer çıkarılan bonolar büyük kupürlü ise bunları daha çok küçük tasarruf sahipleri değil de banka ve büyük şirketler satın alır.

Ancak Türkiye’de hazine bonoları sadece geçici bütçe açıklarını kapatmak için değil aynı zamanda başlangıçta ortaya çıkan açıkları da kapatmak için kullanıldığını görmekteyiz.

Kısa vadeli borçlanma araçlarının olduğu piyasaya para piyasası, uzun vadeli borçlanma araçlarının
kullanıldığı piyasaya ise sermaye piyasası denilmektedir. Genelde kısa vadeli borçlanmada para
piyasalarından yapılırken, uzun vadeli borçlanmada sermaye piyasalarına başvurulur. Uzun vadeli borçların normal kaynağı piyasada uzun süreli yatırım fırsatı bekleyen tasarruflardır. Uzun vadeli borçlar, devlet tahvilleri ile yapılır ve 5, 10, 20 yıl gibi çeşitli vadeler taşıyabilir. Bu grupta belirtilmesi gereken bir borçlanma türü ise “süresiz borçlanma”’dır. Süresiz borçlanmada devlet anaparayı değil yalnızca borcun faizini ödemeyi taahhüt etmektedir. Süresiz tahvilleri ellerinde bulunduranların talep edecekleri tek husus öngörülmüş faizin belli sürelerde kendilerine ödenmesinden ibarettir. Devlet, süresiz tahvilleri, kendine uygun gördüğü zamanda piyasadan satın alarak ortadan kaldırabilir. Süresiz tahvillerin satın alan kişiler açısından sağladığı avantaj, piyasa faiz oranının az üstünde belirlenmiş bir faiz oranıyla her yıl sürekli gelir sağlamasıdır. Devlet açısından süresiz borçlanmanın yararı ise anaparayı belli sürelerde ödeme zorunluluğunun olmaması, itfanın, uygun zamanda yapılabilmesidir.

Kısa Vadeli(Dalgalı borçlar) İç Borçlanma Araçları

Hazine Bonoları: Bir borç senedi türü olup genellikle bütçe ödemelerini zamanında yapabilmek için devletin kısa vadeli borç alamaya yarayan belgeleridir. Bunların vadeleri 3, 6, 9 veya 12 ay seklinde olabilmektedir.

Ülkemizde hazine bonolarına vergisel avantajlar sağlanmış olması sözleşmelerde teminat olarak kabul
edilmesi ve bunların karşılığında merkez bankasından avans alınabilmesi bunlara olan ilgiyi arttırabilmektedir.

Hazine Kefaletine Haiz Bonolar: Merkezi devlet teşkilatı dışında kalan ve kendi özel kanunları bulunan özerk bütçeli kamu kuruluşlarının finansman sıkıntısı yaşamaları halinde hazine güvencesi altında çıkarılan bu bonolar, merkez bankasına iskonto edilmekte ve karşılığında ilgili kuruluşa avans verilebilmekteydi. Ancak 25.04.2001 tarihinde 1211 sayılı Merkez Bankası kanunda yapılan bir değişiklikle merkez bankasının bu şekilde avans verme yetkisi yürürlükten kaldırılmıştır.

Bütçe emanetleri: Bütçe emaneti mali yılın sonuna kadar bütçe harcamalarından verile emrine bağlanmışfakat ödemesi gerçekleştirilmemiş olan giderlerin, ilgili yılın bütçesine kaydedilmek üzere bir emanet hesaba alınmasıdır. Emanet hesabına alınan paraların hak sahibine verilene kadar geçen sürede bu emanetler devlete kısa süreli bir kaynak teşkil etmiş olmaktadır.

Adi Emanetler: Gerçek ve tüzel kişilerce geçici olarak hazineye yatırılan paralardır. Bunların bütçeyle bir ilgisi yoktur. Başlıca adi emanet çeşitlerini aşağıdaki gibi sıralamak mümkündür. İhale teminatları, gümrük teminatları, hacizli malların satışından artan paralar, çeşitli fonlara ait kesintiler, niteliği belirlenemeyen paralardır. Emanet hesabına kaydedilen paralar belirli zamanlar içerisinde ilgili birimlere aktarılır. Dolayısıyla söz konusu emanet hesapta olan paralar bu hesapta kaldığı süre içerisinde devlet için kredi olmaktadır.

Merkez Bankası Avansı: Devletin kısa vadeli borç kaynaklarından biri de Merkez Bankasından avans
almaktır. Bu yol devlet için en kolay ve en az maliyetli borçlanma yoludur. Ancak daha önce de ifade edildiği gibi bu borçlanma yolu emisyon hacminin genişlemesine neden olarak enflasyona yol açtığından
25.04.2001’den itibaren durdurulmuştur.

B.Gönüllü-Zorunlu Borçlar

Devlet borçlanmasını vergilerden ayıran özelliklerinden biri de borçlanmanın kişilerin rızasına dayanmasıdır.

Borç vermeyi kabullenen kişiler bunu, devlet bir süre sonra anaparayı iade edeceği ve borç vermenin karşılığı olarak elde edeceği faizi göz önünde bulundurarak, gönüllü olarak yapmaktadır. Ancak uygulamada devlet, bazen borçlanmanın gönüllülük niteliğini kaldırarak kişileri borç vermeye mecbur edebilmektedir. Vergilemeye oldukça yaklaşan böyle bir gelir sağlama yönteminin yine de borçlanma sayılması, devletin faizi ve anaparayı iade etme gibi yükümlülüklerinden vazgeçmemesindendir. Bu bakımdan zorlayıcı borçlanmaların vergiler ile gönüllü borçlanma arasında bir yer işgal ettiği söylenebilir.
Zorlayıcı borçlanmalar, devletin normal gelir kaynağı değildir. Bu yönteme daha çok savaş ve savaş sonrası yıllarda yaşanan önemli ekonomik problemlerin yaşandığı dönemlerde başvurulduğunu belirtmek gerekir.

Bununla birlikte çeşitli ülkelerde, bankaların, sosyal güvenlik kuruluşlarının ve bazı kurumların kaynaklarının bir bölümünü hazine bonosu veya devlet tahvilini almaya zorlayan kanun hükümleri bulunmaktadır. Bu hükümler çoğu zaman bu kurum ve kuruluşları belirli risklerden korumak olsa da zorlayıcı borçlanma ile aynı sonucu doğurmaktadır.

Örneğin, ülkemizde 1961 yılında “tasarruf bonosu” adı altında çıkarılan senetler gelir vergisi, kurumlar vergisi ve veraset ve intikal vergisi mükelleflerine zorla satılmıştır. Amacı gelir sahiplerini tasarrufa yöneltmektir. 1971 yılına kadar suren bu uygulama bu tarihten itibaren de malı denge vergisine dönüştürülmüştür.

Yine ülkemizde 1970 yılında kısa adı MEYAK olan memur yardımlaşma kurumu kurularak devlet memurlarının ek sosyal sigorta, konut, dinlenme kampları ve diğer ihtiyaçlarını karşılamakta yardımcı olmak, tasarruflarını yurt kalkınmasında değerlendirmek üzere %5’i bu kurum adına zorunlu olarak esilmiştir. Bu uygulama 1982 yılına kadar sürmüştür.
Yine son olarak 1988’de çıkarılan bir kanunla memur ve işçilerden yapılan “zorunlu tasarruf kesintileri” de zorunlu borçlanma türlerinden biridir.

C.Teminatlı-Teminatsız Borçlar

Devletin iç borçlanmasının ardında devlet kişiliğine ve kamu maliyesine duyulan güven yatmaktadır. Ancak devletin güvenilirliğinin bir şekilde azaldığı dönemlerde devletin borçlanmayı bir takım maddi teminatlara bağladığı görülmektedir. Osmanlı döneminde “Düyun-u Umumiye” uygulaması devletin teminatlı borçlanmasına bir örnektir. Ancak günümüzde vergilerin veya belirli devlet mülkü gelirlerinin borç servisi için ayrılmasına çok seyrek rastlanmaktadır.

Günümüzde, devlet borçlarına teminatlar daha iki şekilde verilmektedir. İlki borcun erken ödeme veya borç değişimine(konversiyona) tabi tutulmayacağına ilişkindir. İkincisi ise enflasyona karşı tahvil sahiplerini korumaya yönelik olarak verilmektedir. Özellikle enflasyona karşı teminat, fiyat artışlarının büyük ve yaygınlık kazandığı dönemlerde öne çıkmaktadır. Enflasyonunun devlet tahvillerinin sabit faiz gelirini ve anaparasını eritmemesi için bunların değerlerinin istikrarlı altın veya bir yabancı para(döviz) cinsinden ifadesi veya tahvillerin değerini belli bir fiyat indeksine bağlanması (endekslenmesi) yoluna gidilebilmektedir. Böylece devlet tahvillerinin endeksleme yöntemi ile beklenen getirisi korunmuş olacaktır.

Hemen belirtmek gerekir ki borçlanmada maddi bir karşılık söz konusudur. Şu veya bu şekilde bu karşılığın kaybolması mümkündür. Örneğin,

 Yüksek enflasyon ortamında reel değeri sıfırlanmış yerli para ile borçların ödenmesi durumunda,
 Nominal faizlerin enflasyon oranından daha düşük olması hâlinde,
 Borç anaparasının bir miktar değer kaybetmesi sonucunda ortaya çıkan karşılığın kısmi azalması durumunda,
 Devlet borçlanma senetlerinin daha düşük faizli ve daha uzun vadeli senetlerle değiştirilerek tasarruf sahiplerinin kısmen kayba uğratılması halinde,
 Olağanüstü dönemlerde piyasa faizlerinden daha düşük oranlarda borç senedi ihraç etmesi halinde,
Devlet borçlarına verilen söz konusu teminatların, borçlanmada karşılığın kaybolma riskini azaltarak, devletin borçlanmasını kolaylaştırdığı unutulmamalıdır.

Diğer yandan, tahvil ihracında özellikle enflasyona endeksleme yönteminin çeşitli sakıncaları vardır. Bunlar;

 Paranın değer kaybına uğrayacağının devletçe kabul edilmesi anlamına gelmesi
 Enflasyon yoluyla borç yükünün hafiflemesi önlemesi
 Enflasyon dönemlerinde tüketimi daha fazla arttırması
 Borç servisinin anapara ve faiz yükünün otomatik olarak azalmasını önlemesi

2. DIŞ BORÇLANMA
Devlet harcamalarının finansmanı için borçlanma yoluna gidilmesi durumunda bunun iç borçlarla mı? Yoksa dış borçlarla mı? sağlanacağı ekonominin içinde bulunduğu durumla yakından ilgili olmaktadır. Eğer ülkenin finansal piyasaların sığ olması iç borçlanma olanaklarını sınırlarken, ülkenin dış borçlanmaya yönelmesine neden olacaktır. Diğer yandan eğer ülke büyük ödemeler dengesi açıklarıyla karşı karşıya ise yabancı kişi ve firmaları bu ülkeye borç vermekten vazgeçebilir ve devlet iç borçlanmaya yönelmek zorunda kalabilir.

Bir ülkenin iç borçlanma yerine dış borçlanma yolunu tercih etmesinde iki temel gerekçe öne çıkar. İlki dış
borçlanma, iç borçlanmanın aksine ekonomi içindeki kaynaklara ek kaynak sağlamaktır. Kaldı ki iç
borçlanmayla, ülkenin kullanabileceği kaynakların toplam tutarını arttırmanın imkânı yok iken, dış borçlanma ek yeni kaynaklar sağlamaktadır. Bu husus özellikle, iç kaynakları, kalkınma çabalarını desteklemede yetersiz kalan azgelişmiş ülkeler için büyük önem taşır. Diğeri ise diğeri ise yabancı mal ve hizmetlere duyulan ihtiyacı karşılamak için döviz alarak(ithalat için) yeni ödeme imkânları elde etmektir.

Dış Borçların Sınıflandırılması Dış borçlar kendi içinde borçlanmanın niteliğine göre ve borçlanmanın kaynağı olmak üzere çeşitli yönleriyle sınıflandırılabilirler.

A. Borçlanmanın Niteliğine Göre Sınıflama

I. Kalkınma kredileri

a) Proje Kredileri- Program Kredileri

Proje kredisi bir yatırım projesinin gerekli kıldığı ithalatın finansmanında kullanılmak üzere alınan kredilerdir.

Proje kredilerinin özelliği yalnızca alındıkları projenin finansmanın da kullanılabilinmesidir. Baksa bir ifadeyle proje kredileri belli projeler bağlıdırlar. Proje kredileri alındıkları projenin dış finansmanını sağlamasın yanı sıra ilgili projenin iç finansmanını sağlamak amacıyla da alınmış olabilir.

Program kredisi proje dışı kredi diye de adlandırılır. Kalkınma programlarının gerçekleştirilmesi ve ithalatın finansmanında kullanılmak amacıyla belli bir projeye bağlı olmaksızın alınan dış kredilerdir. Krediyi veren ülkeler genellikle proje kredisi türünü tercih ederken, krediyi alan ülkeler program kredisi turunu tercih ederler.

b)Bağlı Krediler -Serbest Krediler

Krediyi açan ülke, kredi vermeyi kendi mallarının satın alınma şartına bağlanmışsa, bu tür kredilere bağlı krediler adı verilir.

Bağlı krediler, kredi veren ülkenin ihracatının artmasına katkı sağlar. Bu nedenle birçok sanayileşmiş ülke verdikleri kredileri kendi ihraç mallarının satın alınması şartına bağlamak eğilimindedir.

Herhangi bir şarta bağlı olmayan krediler ise serbest krediler olarak nitelendirilmektedir Kredinin borç alan açısından en çok tercih edilen türü bu olmakla birlikte, uygulamada serbest kredi türüne az rastlanır.

c)Yeni borçlanmalar-Borç Ertelemeleri- Röfinasman krediler

Borçlanma tamamen yeni bir borçla ilişkili olabileceği gibi vadesi gelmiş eski bir borcun ertelenmesi şeklinde de olabilir. Kalkınma kredisi niteliğindeki borç ertelemeleri, çoğu kez borçlu ülkenin ödeme koşullarının kötüleşmesi yüzünden doğabilecek siyasi, ekonomik ve sosyal sorunları gidermek amacıyla başvurulan bir yoldur. Röfinasman krediler ise, dış borcun yeni alınan krediyle ödenmesidir.

II. Diğerleri
a) Mali yardımlar
b) Teknik yardımlar
c) Askeri yardımlar
d) Bağış ve hibeler

2. Borçlanmanın Kaynağına Göre Sınıflama

a)Devletten Devlete Borç Verme:
Hükümetler arasında borçlanma günümüzde sık rastlanan bir borç türüdür. Çoğu kez, devletten devlete yardım programı niteliğindedir. İki ülke hükümetlerin karşılıklı anlaşma ile biri diğerine kredi verebilir. Bu çeşit krediler genellikle ekonomik kalkınmayı destekleyen düşük faizli ve uzun vadeli kredilerdir. Bu çeşit krediler genelde krediyi açan ülkenin mallarının ithalatı şartına bağlanmaktadır.

b)Uluslararası Kuruluşlardan Borçlanma
Uluslararası yardım ilişkilerini geliştirmek için özellikle 2.dünya savasından sonra çok uluslu kurumlar kurulmuştur. Bu kurumların amacı, ülkelerin kalkınması için gerekli finansal desteği sağlamaktır. IMF ve Dünya
Bankası çok uluslu kredi kurumlarının en önemlileridir. Ayrıca Avrupa Yatırım Bankası, Avrupa Kalkınma Bankası gibi kuruluşlar da çok uluslu kredi kuruluşlarına örnek teşkil etmektedir.

Uluslararası Para Fonu(IMF): IMF 1944 yılında kurulmuştur. Fonun kuruluş amacı, uluslar arası para sisteminin işleyişinde istikrar sağlamaktır. Fon’un temel fonksiyonu ise, dış ödemeler açığı olan ülkelere kısa vadeli kredi
açmaktır.

Bu yönüyle IMF, uzun vadeli kalkınma kredileri sağlayan Dünya Bankasından farklıdır. IMF’in üyelerine sağladığı kredilerden başka kredi çeşitleri de vardır. Bunlardan en önemlisi destekleme (stand-by) kredileridir.

Destekleme kredisinden yararlanmak isteyen üye ülkenin bir istikrar programı hazırlayıp IMF’e sunması gerekmektedir. IMF’in istikrar programını kabul etmesi halinde verilecek olan krediler belirli bir takvim çerçevesinde aşamalara ayrılır. Her aşamada belirlenmiş olan kredi diliminin kullandırılması önceki aşamalardaki istikrar programı uygulamalarının IMF tarafından başarılı bulunması şartına(şartlılık politikası)
bağlıdır. Bu nedenle IMF heyetleri ilgili ülkeye gelerek istikrar programı uygulamalarını yerinde
denetlemektedir.

Dünya Bankası Kredileri: Resmi adı Uluslararası İmar ve Kalkınma Bankası olan bu kuruluş, Birleşmiş Milletler teşkilatına bağlı olup 1944’de IMF ile birlikte kurumuştur. İlk kuruluş amacı, ikinci dünya savasında bozulan Avrupa ekonomilerinin onarımına katkı sağlamak için kredi vermekti.

1950’den sonra Avrupa ülkelerinin
gelişmesini tamamlamasıyla birlikte, Dünya Bankası az gelişmiş ülkelere uzun vadeli kredi sağlayan bir
kuruma dönüşmüştür. Dünya bankası esas itibariyle proje kredisi verir. Ancak bazen program kredisi de vermektedir. Ayrıca teknik yardım da sağlayabilmektedir.

Bölgesel Kalkınma Bankaları: Dünya üzerindeki bazı ülkeler veya bunların oluşturdukları birlikler, iktisadi
kalkınmaya katkıda bulunmak üzere kalkınma bankaları kurmuşlardır. Bu bankaların kaynakları üye ülkelerden toplanan aidatlar ile verilen kredi karşılığı elde edilen gelirlerdir. Kalkınma bankaları ticari bankacılık faaliyetinde bulunamazlar. Bunlar üye ülkelere uzun vadeli kalkınma kredileri verirler. Bunlar;

Avrupa Yatırım Bankası
İslam Kalkınma Bankası
Asya Kalkınma Bankası
Afrika Kalkınma Bankası
Amerikalılar Arası Kalkınma Bankası
Karayipler Kalkınma Bankası
Doğu Afrika Kalkınma Bankası
Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası
Uluslar Arası Ekonomik İşbirliği Bankası
c) Dış Borçların Konsorsiyumu ve Bankalar Konsorsiyumu

Konsorsiyumlar, geçici mali birliklerdir. Bazı az gelişmiş ülkelerin kalkınmasına yardımcı olmak üzere o ülkeye kredi vermek isteyen gelişmiş ülkelerle uluslararası ekonomik kuruluşların oluşturdukları konsorsiyumlar
olmuştur. Örneğin, 1950 yılında Dünya Bankası yönetiminde kurulan Hindistan’a yardım konsorsiyumu,
1962’de OECD gözetiminde Türkiye’ye yardım konsorsiyumu kurulmuştur. Konsorsiyumlar, yardım edilecek ülkelerin ekonomik durumlarını değerlendirip onlara yardım edecek ülkelere ülke ile işbirliği yaparlar.

Bankalar konsorsiyumu ise herhangi bir devletin uluslararası piyasalarda tahvil satmak suretiyle borçlanmasına aracılık eder.

Uluslararası alanda kredi itibarı düşük olan herhangi bir ülkenin çıkardığı tahvilleri kendisinin
uluslararası piyasalarda pazarlaması mümkün değildir. Bu nedenle herhangi bankanın yönetiminde uluslar arası alanda faaliyet gösteren çeşitle banka ve finansman kuruluşların bir araya gelerek oluşturdukları konsorsiyum ülkenin uluslararası piyasalara arz ettiği tahvillerine satış garantisi(teminat
Cevapla
  • Bilgi
  • Kimler çevrimiçi

    Bu forumu görüntüleyen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 7 misafir