Genel ve Teknik İletişim Ders Notu

Cevapla
tahates
Mesajlar: 1
Kayıt: 12 Ara 2018 19:47
İletişim:

12 Ara 2018 19:48

GENEL VE TEKNİK İLETİŞİM DERS NOTLARI
İLETİŞİM KAVRAMI
İletişim ;Duygu, düşünce veya bilgilerin akla gelebilecek her türlü yolla başkalarına aktarılmasıdır.
İletişim sözcüğü, dilimizde komünikasyon, haberleşme veya bildirişim sözcükleriyle de tanımlanmaktadır.
İnsanlar başkalarıyla bir arada olabilmek, onları etkileyebilmek, kendilerini anlatabilmek ve insanları anlayabilmek için iletişim kurmak zorundadırlar.
İletişimin gerçekleşmesi için iki sistem gereklidir. Bunlar, iki insan, iki hayvan, iki makine ya da bir insan ile bir hayvan, bir insan ile bir makine olabilir. Nitelikleri ne olursa olsun iki sistem arasındaki bilgi, duygu ya da düşünce alış verişini “iletişim” olarak kabul ederiz.

Burada alışveriş sözünden de anlaşılacağı gibi iletişim iki yönlüdür. İnsanlar arasındaki bütün konuşmaları iletişim olarak kabul edemeyiz. Bunlar karşılıklı ve alışveriş şeklinde olduğu zaman iletişimdir.
Örneğin, ana babalar çocuklarına, amirler memurlarına sadece bazı emirler verip, onların bu emirler karşısındaki tepkileriyle ilgilenmezlerse, bu tavırlarını iletişim olarak değil, tek yönlü bilgi iletimi olarak değerlendirmek mümkündür.
Bu bilgi iletileri bazen iletişime dönüşür. Örneğin, bir evin penceresindeki “satılık” ilanını yalnız okuyup geçersek, bu uyarıcı bizim için sadece bir bilgi iletimidir. Oysa ev sahibiyle telefonla ya da yüz yüze konuşmamız durumunda ise iletişim ortaya çıkar.

İLETİŞİM SÜRECİ





İletişim, bir süreçte gerçekleşir: Bilgi, duygu ya da düşünce akımının gerçekleştirildiği ve davranışta değişiklik yaratan bu sürece “İLETİŞİM SÜRECİ” denir.
İletişim sürecinin beş temel öğesi vardır:

(1) KAYNAK
İletişim süreci içerisindeki kişilerden, iletişimi başlatan kişiye verici kişi denir. Verici, herhangi bir durumda diğer insanlara düşünce ve duygularını aktarma girişiminde bulunan kişidir.
Bu nedenle "verici" kendi duygu ve yaşantılarını alıcı durumunda olanların bütün duyularına ulaşabilecek biçime getirmeye çalışır. Vericinin, yoğun ve etkin bir iletişim kurabilmesi alıcının mümkün olduğu kadar çok duyusuna ulaşabilmesiyle mümkündür.

Örneğin, yüz yüze iletişimde sözlü mesajlara, göz ilişkisi ve dokunma eşlik edebilir. Bir öğretmenin ders anlatırken, dikkati dağılan öğrencisinin omzunu tutması onun derse olan ilgisini arttırır.
Genel iletişimlerde, yazılı malzemenin verilmesi, slayt ve film gibi görsel malzemenin kullanılması farklı duyulara ulaşılması sebebiyle anlatımı zenginleştirir. Vericinin, aktardığı duygu ve düşüncelerde o olay öncesindeki ihtiyaç ve
beklentilerinin - geçmiş yaşantılarının - rolü çok önemlidir.
Vericinin iletişim odağı olan duruma ilişkin algılar, onun sözlü ve sözsüz mesajlarının hem içeriğini, hem duygusal tonunu belirler.
Kişi algıları doğrultusunda yaptığı değerlendirmeleri aktarma noktasına geldiğinde “kaynak kişi" olarak iletişimi başlatır. Bütün iletişimlerde anlamın kodlandığı bir mesaj, bunu gönderen bir verici ve mesajın kodunu açan bir veya birkaç alıcı vardır. Örneğin ana-baba ve çocuk ilişkisinde iletişim iki kişi arasında kurulurken, bir sanat toplantısında veya bir konferansta çok sayıda alıcı bulunur. Verici ve onun gönderdiği mesajlar aynı olduğu halde, her alıcını kod çözme süreci kendisine özgüdür. Bu sebeple herkes toplantıdan farklı bir izlenim ve yorumla çıkar.
Kişiler arası iletişimde kaynağın tutumları, yetenekleri, sosyal rolleri, sosyal statüsü, benlik kavramı, karşısındakine ilişkin algıları, konuya ilişkin bilgi düzeyi gibi faktörler mesajın oluşturulma ve iletilme süreci üzerinde belirleyici rol oynamaktadır. Aynı biçimde bu faktörler mesajın alınıp yorumlanmasını da belirlemektedir
(2) ALICI (HEDEF): Mesajın ulaşması istenen kişi, kurum ya da topluluklardır.
Alıcıdan, kaynağın kodladığı anlamı, alıp çözmesi ve değerlendirmesi beklenir. Anlam bakımından etkin olan üç temel faktör vardır. İlişkinin biçimi, ilişkinin bağlamı ve ilişkinin amaçları. Bunlar iletişimde yer alan kişilere ve iletişimin yapıldığı ortama bağlı olan faktörlerdir.
a) İlişkinin Biçimi : Anlamı kodlama konusunda iletişim içindeki kişilerin temsil ettiği statü, roller ve durum önemli bir işleve sahiptir. Örneğin insan kızgınlığını, sevgilisine, eşine, çocuğuna, amirine ya da arkadaşına çok farklı biçimde aktarır.
b) İlişkinin Bağlamı : Yer, zaman, yaş gibi faktörler de anlam kodunu etkileyen diğer özelliklerdir. Aynı şekilde iletişim yeri ve zamanı, kodu hem oluşturmamızda hem de açmamızda etkilidir. Örneğim; bir anne çocuklarına olan kızgınlığını misafirlerin yanındayken veya yalnızken birbirinden oldukça farklı biçimde ortaya koyar.
c) İletişimin Amaçları : Olumlu iletişimde ve iletişimin etkin bir biçimde sürdürülmesinde ilişkinin amacı çok önemli rol oynar. Verici kişi ile alıcı kişinin amaç ve ilgileri anlamın kodlanmasını belirleyen temel bir özelliktir. Verici kişi için amaçlar : sorun çözmek, anlatmak, işbirliği, disiplin altına almak, etkilemek, bilgi vermek, ikna etmek, farklı görüşleri açmak, değiştirmek, yön vermek, karşı koymak, örgütlemek, denetlemek, paylaşmak, haddini bildirmek ve aşağılamak olabilir.
Alıcı kişi için amaçlar : anlamak, tartışmak, değerlendirmek, öğrenmek, işbirliği, paylaşma vb. olabilir. İşte bütün bu noktalardaki amaçların olumlu olması, yapıcı bir iletişim, olumsuz olması ise yıkıcı bir iletişimin ortaya çıkmasına sebep olur.
(3) MESAJ (İLETİ-HABER):
Bir yaşantıya ait duygu ve düşüncenin kodlanarak sözlü, sözsüz veya yazılı bir anlatımla alıcı kişiye ulaşmasını sağlayan sembollere mesaj denir. Mesaj, bir vericiden çıkan duygu ve düşüncelerin, alıcının duyu organlarınca algılanmasına yöneliktir. Mesaj, alıcıya ait ne kadar çok duyu organına ulaşırsa, anlatım o ölçüde olur. Bu sebeple, görme, işitme, dokunma ve hatta koku ile ilgili faktörlerin iletişimde yer alması mesajı güçlendirir. Böylece mesajı alacak kişideki bütün alıcılara ulaşma ve onları besleme imkanı oluşur. Grafik anlatım, yazıda kullanılan; sözlü anlatım, konuşmada kullanılan sembollerle; sözsüz anlatım da bedenimizle oluşturduğumuz işaretlerle ifade edilir. Beden dilimiz, jestler, mimikler, oturuş, duruş gibi çeşitli tavırlarla kendini ortaya koyar. İnsanlar arası iletişimde bireyin durumuna ilişkin değerlendirmelerini taşıyan bu aracılara sözsüz mesajlar denir. Sözsüz mesajlarla taşınan bu anlatım biçimine de sözsüz iletişim denir.
(4) KANAL: Kaynağın mesajını alıcıya ilettiği araç ve yoldur. Kullanılan kanala göre beş duyu organı gibi doğal araçlar ya da kitle iletişim araçlarıyla iletişimden söz edilebilir. Önemli olan istenilen etkiyi yaratacak kanal veya kanalları tespit etmektir.

(5) GERİ BİLDİRİM (YANSIMA-FEED BACK): Bütün iletişimlerde kaynağın en çok üzerinde durduğu konudur. Alıcının mesajı çözüp değerlendirmesinden sonra yeni bir mesaj kodlaması ve geri bildirim yapması önemlidir. Kaynaktan gelen mesajın alıcı tarafından nasıl anlaşıldığı ancak geribildirim mekanizmasıyla öğrenilir. Mesajın alıcıda yarattığı etki ve alıcının iletişime katılarak aldığı yer de ancak geri bildirimde ortaya çıkar. Alıcı tarafından geri bildirim verilmemesi iletişimi engeller.En hızlı geribildirimler ise yüz yüze iletişimde olur.
Doğru ve sağlıklı bir iletişim için geri bildirimde yer alması gereken özellikler şunlardır:
1.Vericiyi tam olarak dinlemek ve anlamaya hazır olmak
2. Kelimelerin içeriğine ve aktarılmak istenen duygulara açık olmak
3. Kelimelerin sözlük anlamları dışında "vericide" ne anlama geldiklerini tanımayı istemek
4. Kodu açılan mesaj ile kodlanan mesajın anlam bütünlüğünü kontrol etmek
5. Ana konuyu kaçırmamak. Özetlemeler yapmak
6. İletişimi önyargı ve dirençle kesmemek
7. Vericinin duygularını anlayabilmek, farklı insanların bakış açılarından bakmayı başarabilmek
8. Üzerinde fikir birliği olmayan noktalardan önce, anlaşılan noktaları açıklığa kavuşturmak
9. Üzerinde fikir birliği olmayan konuların ele alınışında kelimeleri ve bedeni kontrol etmek. Duygusal gerginliğin bedene ve ses tonuna yansımasını önlemek
10. Karar anında bile iletişimi kapatmadan doğru dinlemek ve sağlıklı geri bildirimleri sürdürmek çabasından vazgeçmemek

İLETİŞİMİN ÖZELLİKLERİ
İletişimin temel özellikleri şunlardır:

(1) İletişimde ilk izlenim (başlangıç) önemlidir. Karşı karşıya gelen iki kişi arasındaki ilk izlenimin oluşmasında, karşılaşılan kişinin beden dilinden, kullandığı kelimelere ve kişinin taşıdığı bütün aksesuarlardan içinde bulunduğu fizik ortam nesnelerine kadar bir çok faktör etkilidir. İşte bütün bu faktörler, algılayan kişi tarafından kendi özellikleri, norm ve değerleri doğrultusunda YORUMLANIR ve karşıdaki kişi hakkında bir KARAR ve ETİKET oluşturur. ”Duruşundan hiç hoşlanmadım.”, “Bakışını sevmedim.”, “Bir görüşte kanım ısındı.”, “İlk görüşte sevdim.” gibi değerlendirmeler, o kişiyle gelişecek iletişimin temelini oluşturur. İlk algılarımızın oluşturduğu bu yargı, iletişim biçimimizde ve o kişiye yüklediğimiz değerde önemli rol oynar.

(2) İletişimin temel özelliği, anlayarak kavramaktır. Kendimizden farklı bir dünyayı TANIMAYA açık olabildiğimiz ölçüde, karşımızdaki insanın dünyasını KAVRAYABİLİR ve bir PAYLAŞIMA geçebiliriz. Önemli olan karşımızdakini değer ve davranışlarıyla ANLAMAYA hazır olmaktır.
(3) İletişim kişiye değil kişiyle yapılır. İletişim ÇİFT TARAFLI bir süreçtir. Taraflardan biri aktif olduğu halde diğeri olaya katılmazsa iletişim kopar. Kişilerin aynı ortamda bir arada olmaları iletişim içinde oldukları anlamına gelmez. İletişim süreci her iki tarafın da iletişimde AKTİF rol almalarıyla sürer.
(4) İletişim bir bütündür. İletişim biçiminin ÖZELLİKLERİ ve iletişim SÜRECİ, iletişimin birbirinden ayrılmayan parçalarıdır. İletişimi yalnızca sözler ya da sadece eller, gözler vb. tek bir kesit alarak değerlendiremeyiz. Sözlü iletişim içeriğinin, sözsüz iletişim işaretlerinin, bulunulan ortamın, kullanılan kaynakların hepsini bütün halinde ele almak gerekir.
İLETİŞİM TÜRLERİ
SÖZLÜ, SÖZSÜZ VE YAZILI İLETİŞİM
-SÖZSÜZ (BEDEN DİLİNDE ) İLETİŞİM
a. Sözsüz (Beden Dilinde) İletişim Kavramı:

Sosyal psikologların uzun yıllar sürdürdükleri çok sayıda araştırmanın sonucuna göre insanların birbirleriyle yüz yüze kurdukları ilişkilerde sözsüz mesajların etkisi % 90 oranındadır. Sözsüz mesajlar, jestler, göz ve baş hareketleri, beden duruşu, yüz ifadeleri, mesafe, temas gibi BEDEN DİLİ ÖGELERİYLE ifade edilir. Bu mesajlar, düşmanlık, sıkıntı, güven, saldırganlık, hoşlanma vb. gerçek duygu ve tavırları yansıtmak konusunda, söylenen kelimelerden çok daha önemli rol oynarlar. Sözle ifade edilmeyen bu mesajlar özellikle diğer insanlar üzerinde yaratılan ilk izlenim sırasında çok önemlidir. Dünyada tekrarlanamayacak tek şey İLK İZLENİMDİR. İnsanlar üzerinde yarattığımız ilk izlenim 30 saniye içinde oluşur. Bu süreyi bilinçli olarak kullanmak karşımızdakiler üzerinde istediğimiz izlenimin doğmasına imkan vermektedir.

Beden dilini incelemek insanlar arası ilişkilerde sözsüz iletişimle ilgili algı ve anlayışları artıracaktır. Böylece birey yüz yüze kurduğu ilişkilerde söze dökülmeyen ipuçlarından yola çıkarak, kendisini ve çevresi ile ilişkilerini tanıyacak ve geliştirecektir. Bu da kişiye, yüz yüze ilişkilerde daha başarılı ve diğer insanlara karşı daha hoşgörülü olma imkanı verecektir.

İnsanlar konuşarak anlaşmayı geliştirmeden önce, beden dilleriyle anlaşırlardı. Beden dili insanların ilk anlaşma aracı ve ilk dili olmuştur. Bedenlerinin dili aracılığıyla insanlar duygularını, düşüncelerini, isteklerini, ihtiyaçlarını ve ruhsal zenginliklerini başka insanlarla paylaşmışlardır.

Yüz kaslarının anlatım amaçlı kullanımı “MİMİKLERİ”; baş, el, kol, ayak, bacak ve bedenin kullanımı da “JESTLERİ” oluşturur.

Sözsüz İletişimin Özellikleri
1- Sözsüz İletişim Etkilidir : Duygu ve ilişkiyle ilgili en etkili mesajlar, sözsüz mesajlardır.
2- Sözsüz İletişim Duyguları Belirtir : Düşünceler sözlü iletişimle duygular sözsüz iletişimle en rahat ifade e dilir.
3- Sözsüz İletişim çift Anlamlıdır : Çoğu kez, kişinin sözlü ve sözsüz mesajları, farklı anlamları vurgular. Sinirli olan kişinin yüz ifadesi, sesinin tonu ve bedeni, kızgınlık dolu mesajlar gönderdiği halde, sözleri bu kızgınlığı saklamaya çalışabilir. Bir konuşma, görüşme ve tartışmada kişi gerginliğini saklamaya çalışabilir, birinin kendi hakkında üzülmesini istemediği anlar olur, yada kendini düşündüğünden daha cazip göstermek isteyebilir.
Bu çelişkileri kendinde ve başkalarında yakalamasını öğrenen kişi, insan ilişkilerinde daha güçlü bir duruma geçmeye başlar.
4- Sözsüz İletişim Belirsizdir : Sözsüz iletişim, bireyin duygularını daha iyi yansıtabildiği halde, değişik yorumlara açık olduğundan hemen bir sonuca varmak doğru değildir.
b)Sözsüz İletişim Grupları:
İnsanlar konuşma ve yazı olmaksızın birbirlerine birtakım mesajlar iletirler. Bu iletişimde insanların ne söyledikleri değil, ne yaptıkları ön plana çıkar.
Sözsüz iletişim kendi içinde dört gruba ayrılır:
(1)-Yüz ve Beden (Jest ve mimikler):Yüzümüzle yaptığımız hareketler mimimkleri, el kol hareketlerimiz ise jestlerdir. Yüzümüzdeki ifade, el ve beden hareketlerimiz, bedenimizin duruşu ve göz temasımız, sözsüz iletişimde önemli yer tutar. Yüz ve beden ifadeleri istemli ya da istemsiz yapılır. Başı "evet-hayır" anlamında sallamak, kaşları kaldırarak "hayır", dudakları büzerek "belki" demek ya da omuzları kaldırarak umursamazlık belirtmek İSTEMLİ hareketlere örnektir. Bu tür ifadeler sözlü dil olmamakla beraber, sözlü anlatımda kullanılan ifadelerle eş anlam taşıyan ifadelerdir. Bu nedenle istemli ifadeler, diller gibi kültürden kültüre farklılık gösterebilir. Örneğin, ülkemizde başı önden arkaya kaldırmak “hayır” anlamını taşır. Batı ülkelerinde ise, “hayır” demek isteyenler başlarını iki yana sallarlar.

İSTEMSİZ yüz ve beden ifadelerine ise "DUYGUSAL İFADE" denilmektedir. İnsanların yüzlerinde aniden korku ya da hayret ifadesi belirmesi duygusal yüz ifadelerine örnek olarak verilebilir.
Çeşitli kültürler arasında yapılan araştırmalardan elde edilen sonuçlara göre 6 temel duygu ifadesini aktaran yüz anlatımlarının bütün kültürlerde ortak olduğunu göstermektedir. Bunlar mutluluk, korku, öfke, hayret, üzüntü ve tiksintidir.
(2) Bedensel Temas: Sözsüz iletişim yollarından birisi de bedensel temastır. Farklı bedensel temaslar kurarak karşımızdakine çeşitli MESAJLAR vermeye çalışırız. Örneğin, birisinin elini öpüp başımıza koyduğumuzda onun bizden büyük, üstün olduğunu kabul ettiğimizi gösteririz. El sıkıştığımızda karşımızdakini kendimize en azından bir ölçüde eşit kabul ettiğimizi gösteririz. Karşımızdakinin dostluğunun bizim için özel bir önemi olduğunu göstermek istediğimizde, elini avuçlarımızın arasına alarak sıkarız. Bir başka dostluk gösterme şekli karşımızdakinin koluna, omzuna dokunmak, yakasındaki görünmeyen tozları silkelemektir.
(3) Mekan Kullanımı: İnsanlar kendi çevrelerinde oluşturdukları BOŞ MEKANLAR yoluyla da İLETİŞİMDE bulunurlar. Başka insanlara olan uzaklığımızı ayarlayarak, onlara uzak ya da yakın durarak birtakım mesajlar iletiriz. Diğer insanlarla aramıza koyduğumuz uzaklık, onlara karşı olan duygularımızla ilgilidir. Sevdiğimiz insanlara yakın durmayı tercih ederken, daha az sevdiklerimizle aramızda biraz daha mesafe bulunmasına dikkat eder, hiç tanımadığımız insanlara ise daha uzak dururuz. İki arkadaş için ”aralarından su sızmıyor” denildiğinde yakınlık ve samimiyet dereceleri vurgulanmak istenmektedir. Sevmediğimiz biri yanımıza yaklaştığında rahatsız olur ve “amma da burnumun dibine girdi” deriz. Konuşurken bir arkadaşımızın ona koyduğumuz mesafeden daha uzak ya da yakın durması bizi rahatsız edebilir. Konuşma dilindeki “araları açıldı” sözü bu durumu güzel ifade etmektedir. Tanımadığımız biri bize bir adres sorduğunda, pek çoğumuz en az bir adım uzaklaşmak isteriz. Bu davranışımızla o kişiye “seni tanımıyorum, bu kadar fazla yaklaşma” mesajını vermiş oluruz.

Kişisel mekanların (mesafelerin) kullanılışı bakımından KÜLTÜRLER ARASINDA bir takım farklılıklar bulunur. Batı ve kuzey toplumlarında mesafeler daha uzak (kişisel mekanlar daha büyük), doğu, güney ve Akdeniz toplumlarında ise daha yakındır (kişisel mekanlar daha küçüktür). Yani bizimde içinde bulunduğumuz Akdeniz, doğu ve güneyin insanları batılılara oranla birbirlerine yakın durmayı, daha fazla bedensel temasta bulunmayı tercih ederler. Mekanların kullanılış şekli, dostluğun bir göstergesi olabileceği gibi statümüzün de göstergesi olmaktadır. Genelde önde olmak, yüksekte oturmak, sağda oturmak yüksek statü anlamına gelir.
Kişilerarası Mesafenin İletişim Sürecindeki Yeri
İnsanlar, içinde bulundukları mekanı gelişigüzel kullanmazlar. Birbirlerine olan duygulara göre, konuşurken, aralarındaki uzaklık artar yada azalır.
Mesafe, öneminin farkında olanlar tarafından kontrol edilebilir bir iletişim öğesidir. Bu nedenle hem yüz yüze ikili ilişkilerde, hem de geniş mekan içinde bir toplulukla kurulan ilişkilerde mesafeyi bilinçli olarak kullanmak büyük yarar sağlar. Kişinin diğer insanlarla arasına koyduğu uzaklık, onlara karşı olan duyguları ile ilgilidir.
İnsanlar birbirleriyle ilişkilerini temel olarak dört bölgede düzenlerler.
a- Mahrem Alan : (Cilt teması-3 0, 35 cm. mesafe)
Her insanın bir psikolojik korunma sınırı vardır. Buna mahrem alan denir. 0-25 cm. yakınlık içine sadece özel duygusal ilişkimiz olan insanları alırız. Bunlar aile bireyleri, eşimiz-sevgilimiz ve çok az sayıdaki yakın arkadaşlarımızdır. Bu kimselerin dışında herhangi bir kişinin bu mesafeyi aşması bizde rahatsızlık yaratır. Asansörde, toplu taşıma araçlarında hissettiğimiz sıkıntı, huzursuzluk duyguları mahrem alanımızın içine tanımadığımız kişilerin girmiş olmalarından kaynaklanmaktadır
b- Kişisel Alan (40-80 cm.)
Birbirlerini tanıyan ve rahat konuşan iki insan, bu mesafede kendilerini en rahat hissederler. Kendimizi yakın hissetmediğimiz insanların girmesine izin vereceğimiz en yakın alan kişisel alandır. Sosyal ortamlarda, işyerinde birbirini tanıyan ve arkadaş kabul eden insanlar birbirleriyle bu mesafe içinde ilişkidedirler.
c- Sosyal Alan : (80 cm.-2 m.)
İşlerin rahatça konuşulduğu, resmi ilişkilerin sürdürüldüğü bölge bu çemberdir. Tanıdıklarımızla, işyerindeki arkadaşlarımızla, evimize gelen tamirci, kapıcı gibi kimselerle kurduğumuz ilişkilerde 1 m.-2,5 m. arasında bir mesafede durmaya çalışırız.
d- Genel Alan : '2 metre...)
İki metreden başlayarak uzayan kişisel alan genel, topluma açık, tanımadığımız kişiler içindir.Otobüs durakları, havaalanları, tren istasyonları, lokanta, pastane vb. topluma açık yerlerde birbirlerini hiç tanımayan insanların korumaya özen gösterdikleri mesafedir. Ne var ki zorunlu koşullar nedeniyle okullarımızda öğretmenler, genellikle böyle bir mesafe kullanmak zorunda kalırlar. Aradaki mesafe on metreyi geçtiği zaman, karşılıklı etkileşim ve iletişim daha da zorlaşır
(4) Araçlar: Kişiler arası iletişimde mesaj iletmek için başvurduğumuz yollardan birisi de birtakım araçlar kullanmaktır. Rozetler ya da takılar takarak, kokular sürerek belirli kıyafetlere bürünerek çevremize çeşitli mesajlar iletebiliriz. Bu tür araçlar çeşitli anlamlar iletir ve kişiler arası iletişimde insanların birbirlerine nasıl davranacaklarını önemli ölçüde belirler. Araç ve mekan kullanımı yoluyla statü belirtmek de mümkündür. Genelde insanların statüleri yükseldikçe masaları da büyür. Masanın büyüklüğü, sahibinin güç düzeyini gösterdiği gibi, o kişiye ne kadar yaklaşabileceğimizi de belirler.
c. Çevrede Olumlu İzlenim Yaratacak Beden Dili Özellikleri
(1) Göz İlişkisi: İnsanların yüzüne bakanlar, bakmayanlardan daha çok hoşa gider. İNSANLARLA ONLARI RAHATSIZ ETMEYECEK ÖLÇÜDE, ANCAK MÜMKÜN OLDUĞU KADAR ÇOK GÖZ İLİŞKİSİ KURUN.
(2) Yüz İfadesi: Canlı olun. Mümkün olduğu kadar SICAK VE DOSTÇA TEBESSÜM EDİN ve gülün. Yüzünüz çevrenize olan ilginizi yansıtsın. Donuk ve ifadesiz gözükmekten kaçının.
(3) Baş Hareketleri: Karşınızdaki konuşurken sık sık başınızı hafifçe aşağı yukarı hareket ettirerek ONU DİNLEDİĞİNİZİ VE ANLADIĞINIZI HİSSETTİRİN. Söylenenleri kabul edip etmemeniz önemli değildir, sizinle konuşana "ANLAŞILDIM" duygusu yaşatın. Başınızı hafif dik tutun.
(4) Jestler: Çok aşırıya kaçmadan, jestlerinizi kullanın. Ellerinizi cebinizde tutmaktan ve kollarınızı kavuşturmaktan, ellerinizle ağzınızı örtmekten kaçının. AÇIK VE ANLAŞILIR JESTLERİ tercih edin.
(5) Postür (Beden Duruşu): Ayaktaysanız, DİK durun. Oturuyorsanız sandalye ve koltuğunuzu tam olarak doldurun ve arkanıza yaslanın. Birisiyle konuşurken ve birisi doğrudan sizinle konuşurken öne eğilin ve ilginizi gösterin.
(6) Yakınlık: İnsanlara daima onları rahatsız etmeyecek, mümkün olan EN YAKIN mesafede durmaya gayret edin.
(7) Yöneliş: Daima konuştuğunuz veya SİZİNLE KONUŞAN İNSANA DÖNÜK durun. İkiden fazla insanla bir grup oluşturuyorsanız, sizin için önemli olanların dışındakilere merkezinizi kapatmayın. MÜMKÜN OLDUĞU KADAR ÇOK KİŞİYE MERKEZİNİZİ AÇIK TUTUN.
(8) Bedensel Temas: İnsanları tedirgin etmeden, MÜMKÜN OLAN HER DURUMDA BEDENSEL TEMASI kullanın. Özellikle sizden gençlerle, aynı cinsiyetten olanlarla, sizden daha alt statüde olanlarla bedensel temas kurmak için her fırsatı değerlendirin.
(9) Dış Görünüş: GRUP NORMLARINA, TOPLUMSAL ROL VE STATÜNÜZE UYGUN GİYİNİN. Giyiminize mümkün olduğunca renk katın. Kadınlar erkeklerden daha çok renk kullanabilir. Saç ve el bakımınıza özen gösterin. Kendinize gösterdiğiniz özen, kendinize verdiğiniz değerin ifadesidir. Günlük tıraşını olmamış bir erkek, bıraktığı olumsuz izlenimle ilgili başka bir neden aramamalıdır.

SÖZSÜZ İLETİŞİMDE RENKLERİN ÖNEMİ
Renklerin iletişimde toplumsal, kültürel ve siyasal anlamları farklıdır. Renklerin kullanımı kültürden kültüre,dönemden döneme, inançtan inanca değişir.
Renkler ve psikolojik etkileri:
Mavi:Derin duyguların ifadesidir.Sevgiye, duyguya, güzelliğe yöneliktir.Güven ve sadakat içerir. Mavi güveni simgeler,sakinleştiricidir,
Mavide asaletin, ciddiyetin varlığı aranır. İnsanların konsantre olmaları ve kendileri ile baş başa kalmaları gereken ortamlarda mavi rengin kullanılması önerilir. Sakinleştirici bir renktir.
Kırmızı: Kırmız en uç renklerden biri sayılmaktadır. Dışa dönüktür, lider renktir, gücü kuvveti simgeler, agresif ve saldırgan bir renktir. Duygusal tepkilerin anlatılması çok güçlüdür.Yaşam enerjisidir, sevgş ve nefreti içerir. Tehlikeyi ve tedbirli olmayı içerir. Dinamik bir renktir. Sıcak bir renktir, neşe, canlılık ve iştah telkin eder. Gıda şirketleri bu yüzden genelde kırmızıyı tercih ederler ( Ülker – Cola gibi) Saltanatın ve iktidarın rengi olarak kabul edildiğinden asilzadelerin, generallerin, padişahların rengi olmuştur.
Sarı: Sarı en parlak temel renktir. Güneşin parlaklığının ve sıcaklığının simgesi sayılmıştur. Açıklık ve berraklıktır, canlılık ve iyimserlik içerir. Neşeli ve sempatiktir. Sarı en genel anlamda umutlu olmaktır.Sarıda önemli olan, girişimden, devam eden işten, kişisel olarak zevk almaktır.
Yeşil:Yeşil enerji yüklüdür. Genel olarak iyimserdir. Durgundur, üstünlük ve özgüven duygusu verir. Dakiklik, tamlık ve mantık doğtruluğu yeşilin tamamlayıcılarıdır. Yeşil düzenliliktir, otoritedir.
Turuncu: Turuncu dışa dönüktür, iyimser bir renktir, sıcakkanlılığın, girişkenliğin, iyimserliğin ve coşkunun rengidir.
Mor:büyülü bir renktir.Çekicidir, duyarlılığın rengidir. Soğukkanlılık, tokgözlülük, ve aldırmazlık morun özelliklerindendir. Ezilmişlerin, incinmişlerin kırılmışların iç dünyalarını ifade etmekte kullanılır. Korku, terör, stres, şok gibi durumlarda özellikle tercih edilir.
Siyah:İnsanların belleğinde en olumsuz izlenimler bırakan renk sayılmaktadır.Mutsuz bir sonu çağrıştırır.Karanlıkta yalnızca siyah vardır. Karamsarlık ve kötümserlik siyahım özelliklerindendir. Matem rengidir. Giysilerdeki siyah yalnızca matemi içermez ayrıca ağırbaşlılığı, resmiliği simgeler. Siyah gerilimdir, enerji ve güç deposudur. Karşı koyuş ve reddediştir.
Kahverengi: Kahverengi algılamayı temsil eder.Yoksunluğun, yoksulluğun rengi sayılmaktadır.
Gri: Gri sis rengidir. Ölçülü olmayı, iddiasız olmayı ifade etmektedir. İlgi çekmekten kaçınan insanların rengidir. Gri meraklı ve araştırıcı olmayan kişiliğe uyar. Cansız bir sükunettir. Bitkinlik, tükenme ve özel stres durumlarında gri, bir gereksinim haline gelir. Gri yanında yer aldığı renklerin belirginliğini arttırır.
Beyaz: Beyaz en üst düzeydeki açıklıktır. Tertemiz bir başlangıç ve iyilik dolu gelişme beyazla simgelenir. Beyaz onaylayıcıdır, umut dağıtır, işbirliğine yatkındır. Saflığı, açıklığı ve doğruluğu ile her zaman dürüstlüğün simgesidir. Masumiyeti simgeler, ferahlığı yayar.Aydınlık, genişlik ve büyüklük içerir. Soyludur, barışçıl ve adildir.

YAZILI İLETİŞİM
Yazı, insanın ve toplumların geçirdiği toplumsal ve kültürel evrim sürecinin sonucudur.
Yazı, merkezi bürokrasi ve taşra örgütleri arasında toplumsal yaşamın temel ilkelerinin, siyasi otorite tarafından eş güdümlenmesi olanağı sağlamıştır.
Yazılı iletişim; mektuplar, memorandumlar, raporlar, özetler, makaleler, tutanaklar, basın bildirileri, basılı notlar ve bilgisayar ağı gibi elektronik ortamda gönderilen çeşitli yazılı mesajları içerir. Bunların yanında araştırma raporları, özel raporlar, muhasebe raporları, gelişme raporları, geçici raporlar, mektuplar, telgraflar, bültenler, yıllık raporlar gibi malzemelerden oluşmaktadır. Yazılı iletişim, sözlü iletişime göre, alıcının onu okuması yorumlaması ve cevaplandırması nedeniyle, gecikmeli olarak kurulur. Yazma belli bir zaman alsa bile sözlü iletişimde var olan bir çok problem yazılı iletişimde yoktur.
Yazılı iletişim yöneticiler tarafından çok tercih edilmemektedir, çünkü yazılı iletişimde otorite zayıftır.Yazılı iletişim zor ve zaman kullanımı bakımından sözlü iletişime göre bazı dezavantajları vardır. Bunun yanında göndericinin mesajını yeniden gözden geçirip kontrol etmesi, bilgileri toplaması ve özümsemesi gibi avantajları vardır. Yazılı iletişim ayrıntıların önemli olduğu durumlarda tercih edilir. Yazılı iletişim araçları mektup, rapor, tutanak, dilekçe, özgeçmiş vs. dir.

SÖZLÜ İLETİŞİM
Sözlü iletişim konuşma dili olarak da adlandırılır.Sözlü iletişim; yüzyüze görüşmeler, toplantılardaki konuşmalar, sözlü brifingler, halka hitaplar, sözlü sunumlar, telefonla yapılan görüşmeler, eğitim kursları, konferanslar, resmi konuşmalar gibi çeşitli biçimlerde kurulur.
Gönderici ve alıcı arasındaki konuşmanın her türü sözlü iletişimdir. Sözlü iletişim, yüzyüze interaktif biçimde olabileceği gibi, radyo, televizyon ve telefonla da olabilir. Sözlü iletişin birincil iletişim biçimidir. İletişimde sözlü iletişim “ dil ve dil ötesi” olmak üzere ikiye ayrılır. Dil ile iletişimde kişiler, ürettikleri bilgileri birbirine iletirler. Dil ötesi iletişim ise sesin niteliği ile ilgilidir; ses tonu, sesin hızı, şiddeti, hangi kelimelerin vurgulandığı , duraklamalr vb. özellikler dil – ötesi iletişim sayılır.
Dil ile iletişimde kişilerin “ ne söyledikleri”, dil – ötesi iletişimde “nasıl söyledikleri” önemlidir. Karşımızdakilerin söylediklerinin kapsamı kadar, ses tonundaki canlılık da bizi ilgilendirir.
Sözlü iletişimin bir çok avantajı vardır; verilen haberin anlaşılma derecesi denetlenebilir, soru sorulabilir, verilen cevaplar kontrol edilebilir ve anlaşılmayan konu varsa, açıklık getirilebilir. Eş zamanlı olarak geri bildirimde bulunulabilir. Sözlü iletişimde, söylenen bir kelimenin yazıya oranla yanlış anlaşılma ihtimali yüksektir. Sözlü mesajların unutulma ve değişikliğe uğrama yönü de vardır.
Etkili bir Konuşmada Yapılması ve Yapılmaması Gerekenler
Konuşma için bir amaç seçiniz.
Ne söyleyeceğinizi hazırlayınız ve planlayınız.
Endişelerinizi, coşku ve göz iletişimi ile yok ediniz.
Sözcükleri değil düşüncelerinizi düşününüz.
Sesinizin yüksekliğini ayarlayarak otorite kurunuz ve günlük konuşmadan daha ağır bir tonda konuşunuz.
Ayrıntılara girmeyiniz. Vurgulamak istediğiniz noktaları netleştiriniz.
Dinleyicilere tepegöz, saydam, not vb. bakabilecekleri malzemeler sağlayınız
Bütün rahatsız edici tavırlardan kurtulunuz.
Gösterişten kaçınınız.
Dinleyiciye dinleme dışında yapabileceği bir şeyler sununuz.
Somut ve sınırlı olunuz. Ana noktaları örnek ve gözlemlerle güçlendiriniz.

İLETİŞİM ŞEKİLLERİ
İletişim beş grupta toplanabilir: Kişi içi iletişim, kişiler arası (yüzyüze iletişim), Grup iletişimi, örgüt iletişimi ve kitle iletişimi.
(1) Kişi-içi iletişim: Bir insanın düşünmesini, duygulanmasını, kişisel ihtiyaçlarının farkına varmasını, iç gözlem yapmasını, rüya görerek kendi içinden mesaj almasını ya da kendine sorular sorarak bunlara cevaplar üretmesini bir iç iletişim sayabiliriz. İnsanlar, KENDİ İÇLERİNDE bir takım MESAJLAR ÜRETEREK ve bunları YORUMLAYARAK kişi-içi iletişimde bulunmaktadırlar. Hem kaynak hem de alıcı kişinin kendisidir.

Kişinin dışarı çıkarken yağmur yağacağını düşünerek yanına şemsiye almasını buna örnek olarak verebiliriz.

KİŞİLERARASI İLETİŞİM: YÜZYÜZE İLETİŞİM
Yüzyüze iletişim, KAYNAK ve ALICININ AYNI ANDA, AYNI MEKANDA kurdukları iletişim türüdür. Kaynağını ve hedefini insanların oluşturduğu KARŞILIKLI iletişimdir. Bu tür iletişimde kişiler, bilgi/sembol üreterek, bunları birbirlerine AKTARARAK ve YORUMLAYARAK iletişimi sürdürürler.
İnsan ilişkilerinde EN ETKİLİ İLETİŞİM YÖNTEMİ yüzyüze iletişimdir. Zaman ve imkanlar elverdiği sürece insanlarla kişisel ve yüzyüze temaslar kurulmalı, uzaktan ve dolaylı ilişkiden mümkün olduğunca kaçınılmalıdır.
Yapılan bir araştırmaya göre bir iletişimin kişiler arası iletişim sayılabilmesi için 3 şart aranır:
1. yüz yüze olması
2. katılımcılar arasında bir mesaj alışverişinin olması
3. söz konusu iletişim sözlü veya sözsüz nitelikte olmasıdır.
Yüzyüze iletişim JEST ve MİMİKLERLE güçlenir. Araya herhangi bir aracı girmeksizin olayların tüm açıklığıyla görülmesini ve yanlış olan bir davranışın yerinde ve zamanında düzeltilmesini sağlar. Bugün olayların büyük bir çoğunluğunun dedikodular sonucu ortaya çıktığı varsayılırsa; bu kuralın insan hayatında da ne derece önem kazandığı kendiliğinden anlaşılır.
b. Yüzyüze İletişimin Öğeleri:
Yüzyüze iletişimin kolayca kurulması ve verilmek istenen mesajların hedefe ulaşması için yüzyüze iletişim öğeleri tamamlanmalıdır. Bu öğeler;

(1) Konuşma konusu,
(2) Konuşmacının özellikleri;
(3) Dinleyicinin bilgi düzeyi,
(4) Dinleyicinin psikolojik yapısıdır.
Konuşma konusunun dinleyiciler için ÖNEMLİ VE İLGİ ÇEKİCİ bir konu olması, konuşmacının YETENEKLİ oluşu, dinleyici kitlesinin DİNÇ, DİKKATLİ VE İLETİŞİME HAZIR bulunması, dinleyicilerin EĞİTİM VE KÜLTÜR DÜZEYİNİN İLETİŞİME UYGUN bulunması yüzyüze ilişkiyi mükemmelleştiren öğelerdir. Başarılı bir iletişim olması için bu öğelerdeki eksiklikleri giderici çalışmalar yapılmalı ve ondan sonra yüzyüze iletişim kurulmalıdır.
c. Yüzyüze İletişimi Engelleyen ve Kolaylaştıran Davranışlar
Yüzyüze iletişimde, insanlara karşı olan tutum ve davranışlarımız, onlarla kuracağımız ilişkinin niteliğini ve geleceğini belirler. İnsanlardan aldığımız karşılık, onlara karşı takındığımız tavır ve tutumlarla ilgilidir. İnsan ilişkilerini engelleyen ya da kolaylaştıran bazı davranışlar şunlardır:
(1) Elleri kenetlemek, kolları kavuşturmak, bacak bacak üstüne atmak ve geriye doğru yaslanarak oturmak ilişkiyi olumsuz yönde etkilemektedir. Bunların aksine KOLLARI KAVUŞTURMADAN, BACAK BACAK ÜSTÜNE ATMADAN OTURMAK ve ELLERİ AÇARAK ÖNE DOĞRU EĞİLMEK ise açık bir insan olduğumuz izlenimini yaratır ve ilişkilerimizi kolaylaştırır.
(2) Karşımızdaki kişinin yüzüne bakmadan ve gözleri kaçırarak konuşmak o kişide kendisine değer verilmediği duygusunu doğurur ve ilişkiyi zorlaştırır. KARŞIMIZDAKİNİN YÜZÜNE BAKMAK ve mümkün olduğu kadar GÖZ TEMASI KURMAK ise ilişkiyi olumlu yönde etkilemektedir.
(3) İletişim halinde olduğumuz kişinin adını öğrenmemek, adı yerine ona “siz”, “beyefendi”, “hanımefendi” gibi kişisel olmayan ifadelerle seslenmek ilişkiyi olumsuz etkiler. Oysa konuştuğumuz kişinin adını ilişkinin başında öğrenir ve kullanırsak karşımızdaki bize karşı yakınlık hisseder. Bütün dünyada ve bütün dillerde insanlar için en güzel kelime KENDİ İSMİDİR.
(4) İnsanların en başta gelen amaçlarından biri “ANLAŞILMAK” tır. Karşımızdakini ifadesiz bir şekilde dinlersek onu anlayıp anlamadığımızı, düşüncelerini paylaşıp paylaşmadığımızı anlayamaz ve bundan rahatsız olur. Oysa, karşımızdaki kişi konuşurken “EVET”, “ANLIYORUM” vb. gibi sözleri yapmacık olmayan bir ses tonu ile söyler ya da başımızı sallayarak onu dinlediğimizi belirtirsek, ona “ANLAŞILDIM” duygusu yaşatmış ve ilişkimizi de geliştirmiş oluruz.
(5) Karşımızdaki kişiyi eleştirmek ve yargılamak, “açık sözlülük” sloganı altında hatalarını yüzlerine sert bir ifadeyle söylemek ve onlardan değişmelerini beklemek ilişkiyi olumsuz yönde etkiler. İnsanları olduğu gibi kabul etmek, yargılayıcı ve sürekli hata arayıcı olmamak, eleştiri yapılacaksa bile önce OLUMLU YÖNLERDEN başlayıp, İNSANI DEĞİL DAVRANIŞLARINI ELEŞTİRMEK ise daha olumlu ilişkiler geliştirmemizi sağlayacaktır.
(6) Karşımızdakinin fikirlerine önem vermek, onu konuşmaya teşvik etmek de önemlidir. Konuştuğumuz kişi ne kadar KONUŞMA FIRSATI bulursa, söylenenleri o kadar ilgi ile dinler.
(7) Olaylara sadece kendi açımızdan değil, karşımızdakinin bakış açısıyla da bakabilmek (EMPATİ KURMAK) gerekir. Böylece onun psikolojisini tahmin ederek, tepkisini daha objektif değerlendirebilir ve olumlu bir ilişki geliştirebiliriz.
(8) Ayrıca bir sorunun cevabını bilmediğimizde bunu açıklıkla dile getirirsek, bir hata yapınca bunu içtenlikle kabul edersek, insanları anladığımızı ve önem verdiğimizi hissettirirsek insanlarla olumlu ilişkiler geliştirme bakımından önemli adımlar atmış oluruz.
KENDİNİ TANIMA
Kendini tanıma;bedenimizin,düşüncelerimizin, duygularımızın, birbirleriyle ilgili ilişkilerini kurabilme, kendimizdeki duygusal,düşünsel,davranışsal süreçlerle ilgili anlayış geliştirme olarak tanımlanır.
Ses tonumuzun ve davranışlarımızın,yani iletişimde mesajlarımızın %90’ının kontrolünü elimizde tutabilmemiz ancak kendimizi tanımamızla olasıdır.
Kendini tanıyan kimse,çevresindekilerden nasıl etkilendiğini ve çevresindekileri nasıl etkilediğini bilir.Bu bilgilere dayalı olarak kendi iletişimini yönetebilme olanağına sahip olur.Kendini tanıyan kişi; sorunlar karşısında kullanabileceği başetme yöntemine hızla karar verebileceğinden sorun çözmede başarılı olacak, kendi kapasitesini tanıyabildiğinden kendini gerçekleştirme gereksinimini karşılayabilecektir.
Kendini tanıma birbiri ile bağlantılı dört temel boyutta gerçekleşir:
1.Psikolojik boyut; İnsanın duygularını,
Güdüleyici faktörleri,
Ne tür streslerden etkilendiğini,
Benlik kavramını-kişiliğini tanımasıdır.
2.Fiziksel boyut; İnsanın fiziksel durumunu,
Fiziksel potansiyelini,
Beden imgesini tanımasıdır.
3.Çevresel boyut; İnsanın sosyal çevresindeki ilişkilerinin ve iletişimin farkında olmasıdır.
4.Felsefi boyut; İnsanın, “Yaşam ve ölüm’e verdiği anlamın,insana ilişkin,kendine ilişkin değerlerin,inanışların farkında olma anlamındadır.

Kendimizle ilgili görüşlerimizin temelleri Freud’a göre 0-1 yaş döneminde atılmaktadır.Dört-beş yaşına geldiğimizde kendimizle ilgili tutarlı bir görüşe sahip olduğumuz belirtilir.Anne-baba ile ilişkimizin sahip olduğumuz görüşü şekillendirici etkisi oldukça kalıcıdır.Anne, babası ile ilişkinin izleri, yetişkin insanın kendi dünyasını algılama biçimini yaşam boyu etkileyebilir.Ebeveynlerimiz yaşamımızdaki diğer insanlar hakkında nasıl düşünmemiz gerektiğini bize öğretir.Bu nedenle yeni ilişkiler ve yeni çevrede bulunma kendimizle ilgili görüşümüzün sürekli biçimlenmesine neden olabilir.O halde psikolojik- çevresel ve felsefi boyutta kişisel özelliklerimiz, iletişim süreci içinde sürekli gelişir.Benliğimizdeki değişim ve gelişimi kendimizi tanıdığımız ölçüde kontrol edebiliriz, bu kontrol ben idealimize ulaşma olasılığını yükseltir.Ben idealine ulaşarak benlik saygımızın artışını sağlayabiliriz.
Çocukluk yaşantılarımızdaki koşullanmalardan etkilenen benlik bilincimiz bize bazı sınırlamalar getirebilir. İdealize ettiğimiz benliği belirleyebilir.Örneğin çocukluk dönemlerinden bu yana kendini “çekingen” tanıyan birey bu tanıma uymak için farkında olmadan elinden geleni yapar.Benlik bilincimizin oluşturduğu sınırlamaların farkına varma, olumsuz yönlerimizle yüzleşebilme,davranışlarımızın anlamını büyük ölçüde fark edebilme,bizi etkileyen fiziksel,felsefi,çevresel,psişik etkileri bilme kendini tanıma olarak adlandırılabilir.
Bu tanımlamalar gözden geçirildiğinde hiçbir insanın kendini tam olarak tanıyamayacağı ancak tanımak için çaba sarfedileceği söylenebilir.
Kendini iyi tanıyan-iyi ilişkiler kurabilen insanlar açık insanlardır.Açık insanlar,olduğu gibi görünen-göründüğü gibi olan insanlardır.Açık olma,tüm düşünce ve sırlarımızı ortaya dökmek değil,içinde bulunduğumuz zaman diliminde o andaki etkileşimimizle,ilgili duygu-düşüncelerimizi açıkça ortaya koymaktır.İnsanların açık iletişim kurabilmeleri kendilerini tanımalarına bağlıdır.
Kendimizi tanımada ilk adım; başkalarının verdiği geribildirimlere açık olmamız, kendimizi ifade edebilmemiz,iyi bir dinleyici olmamız,ilettiklerimizin yarattığı etkiyi farketmemizdir.

Duygularımızı tanımamız davranışlarımızı tanımamızdan daha güçtür.Duygularımızı tanıyabilmek için;
•Seçebildiğimiz duyguları isimlendirmemiz gereklidir.
•Seçebildiğimiz duyguları birileri ile paylaşmamız,en azından yazmamız gereklidir.
•Duygularımızı dinleyebilecek birini bularak,duygularımızın anlaşıldığını hissetmemiz gereklidir.
•Zaman zaman onaylanmayacak duygularımızın varolabileceğini kabullenmemiz gereklidir.İletişimin ve yaşanan duygunun kaydedilmesidir.
•Bir insanın davranışından etkilenerek yaşadığımız duyguyu açıklama denemeleri yapmamız gereklidir.Bunu yapabildiğimizde yaşadığımız duyguları inceleme çabamız artacaktır.
Kendimizi tanıyabilmeyi amaçladığımızda aşağıdakileri yapmamız uygun olacaktır;
• İnsan ilişkileri, insan davranışları ve doğası konusunda bilgi edinmeye çalışmalıyız.
• Kullandığımız savunma mekanizmalarını olumlu-olumsuz olarak irdelemeliyiz.
• Kendimizin ve başkalarının davranışlarını açık görüşle soruşturan bir bakış geliştirmeliyiz.
• Kendimizi ve çevremizi dikkatle gözlemeli, yaşantıdan anlam çıkarmayı öğrenmeliyiz.
•Çeşitli sorunlara gösterdiğimiz tepkiler, duygu- davranış ve tutumlarımızla yüzleşmede bilinçli ve dürüst davranmalıyız.
•Çeşitli durumlar karşısında anlayış- sezgi-gözlem ve duygularımızı araştırıp-inceleyip-değerlendirmeliyiz.
•İnsan davranışları ve insan ilişkileri alanında bilgiyle donanık kişilerle gözlem ve yaşantılarımızı tartışmalıyız.
Kendimizi tanıyabilme de ön koşul; “olumsuz-beğenmediğimiz” yönlerimizle yüzleşmeye hazır olabilmemizdir.Olumsuz yönlerimizi inkar etmemiz değişmeye hazır olmadığımızın belirtisidir.böyle bir durumda enerjimizin büyük bir kısmı benliğin savunulması ile tükenebilir.Değişim güçtür.özellikle kendimizi görüşümüzün,dolayısıyla ilişki tarzımızın değişmesi durumunda çevremiz bizi eski durumumuza döndürmek için çabalayabilir.Çevrenin direnci de kişinin kendini tanıyıp değiştirme çabasını güçleştirir.Çünkü insanların mevcut sosyal benliği, kabul-saygı-sevgi-ait olma gibi gereksinimlerinin karşılanmasının belirleyicisidir ve değişim bu gereksinimlerin karşılanmasını tehdit altına sokabilir.Ayrıca davranış örüntülerimiz yani belli durumlar karşısında göstereceğimiz tepkiler çocukluğumuzdan bu yana öğretilmiş birikimlerdir.bu nedenle de davranışları değiştirmek güçtür, ancak imkansız değildir.İnsanlar yaşamları boyunca aldıkları farklı uyaranlarla sürekli öğrenir, yavaş da olsa değişirler.Ancak bu değişimin planlı yönlendirilmesi için öncelikle değişmeye niyetli olma ve kararlı olma ve değişimin farkında olma önemlidir.Kendini tanıma ve iletişimdeki önemi ile ilgili verilen bilgiler bir süre sonra bu bilgileri edinenlerin davranışlarında izler bırakabilir.Ancak “değişme isteğini yaratacak bir neden” olmadığı sürece kişi kendini tanımaya çabalamayacak, benlik kavramının değişimini kontrol altına alma isteği yaşamayacaktır.
(3)GRUP İLETİŞİMİ
Grup, ortak amaç ve hedefi olan insanların, hedeflerine ulaşmak için etkileşimli, birbirlerinin farkından olan ve kendilerini bir grup olarak gören insan topluluğudur.Gruplar, resmi-resmi olmayan, birincil –ikincil veya referans grubu olabilir. Kişilerarası iletişimin en önemli yanını, küçük grup iletişimi oluşturur. Grup davranışlarının temel amacı, insanlar arasındaki etkileşimi sağlamaktır. Grup iletişiminde grubun büyüklüğü grup iletişimi etkilemektedir.
Gruplarda iletişim merkezi ve merkezi olmayan şekilde ortaya çıkar. Merkezi iletişimde tek kişi, ağın nesrinde olursa olsun mesajı gönderme ve almada anahtar bir rol oynar.
Küçük gruplarda üç veya daha fazla insan, iletişim sürecinde doğrudan ve etkileşimli ( interaktif) olarak iletişim kurar. Gruplar iletişimlerini yüz yüze kurabilecekleri gibi, iletişim teknolojilerinden yararlanarak da kurabilirler. Grup iletişiminin etkinliğini arttırmak için takip edilecek bazı kurallar şu şekilde sıralanamaktadır:
1- Grup üyesi, iletişimde sözleri ağzında gevelerse, söylenen şey önemli olsa bile, söyleyiş biçiminden dolayı etkisiz kalır.
2- Açıklamaları ifade ediş biçimi, tüm grubu içine alacak biçimde olmalıdır. Birey kendini vurgulamamalıdır.
3- Grup üyeleri düşünceleri organize ederken, bunu grubun diğer üyeleriyle birlikte etkileşimli olarak yapmalıdır.
4- Grup üyesinin düşünce ve görüşleriyle ilgili olarak söyledikleri, bir ihtiyaçla bağlantılı olmalıdır.
5- Belli bir zamanda söylenenler, sadece belli bir konu ile ilgili olmalıdır. Böylece grup söylenenleri daha iyi hazmedecektir.
6- Söylenenlerin grup üyeleri tarafından anlaşıldığından emin olmak için, konuşma özlü ve üyelerin anlayacağı dille yapılmalıdır
(4)ÖRGÜTSEL İLETİŞİM
Örgütlerin yaşamında iletişim hayati bir rol oynar. İletişim sayesinde örgütler ve örgüt üyesi bireyler her türlü bilginin aktarılması, faaliyetlerin koordine edilmesi, nüfus kullanmak, inanç değer ve sembolleri yetiştirmek gibi faaliyetleri gerçekleştirebilirler. İletişim bir örgütün sinir sistemi olarak kabul edilir ve örgütü bir arada tutan bir çeşit yapıştırıcı olarak da düşünülür.
Geleneksel olarak örgütün yedi unsuru olduğu kabul edilmektedir. Bu unsurlar kaynak, mesaj, dönüşüm, kanal, alıcı, geri besleme ve süzgeçleme etkileridir. Bu model iletişim sürecini oldukça basit bir şekilde açıklamaktadır. Gerçek süreç ise daha karmaşıktır. İletişim sürecinde mesajı alanın mesajı yorumlaması önemli bir aşamadır. Mesajın doğru anlaşılması mesajı alanın mesajın konusuna vakıf olmasına bağlıdır. Örneğin, bilgisayar kullanmasını bilmeyen bir memur, amirinin “sayfayı indir ve bir örneğini yazdır” şeklinde vereceği bir görevi kelimelerin özel anlamlarını bilmediği için anlamayacaktır.Örgütlerde temelde iki farklı iletişim sisteminin varlığından söz edebiliriz. Bunlar biçimsel ve biçimsel olmayan iletişim sistemleridir. Her ikisi de hiyerarşik sistemde mesaj iletiminde ve geri bildirim almada kullanılabilir.
Yukarıdan Aşağı İletişim:Yukarıdan aşağı doğru iletişim; üstlerden astlara doğru talimatların taşınmasında kullanılır. Yukarıdan aşağıya doğru iletişimin beş temel amacı: belli iş talimatlarını vermek, işin anlaşılmasını ve diğer organizasyonel görevlerle ilişkisini beraberinde getirmek,uygulama ve süreç hakkında bilgi sağlamak,astlara onların performansı için geri bildirim sağlamak,örgütün amaçlarıyla ilgili çalışanların sırrı saklaması gerektiği bir görev anlayışı sağlamak. Aşağı doğru iletişim,hiyerarşik düzeyler arasındaki faaliyetleri koordine ederek irtibatın sağlanmasına da yardımcı olur.
Aşağıdan Yukarıya Doğru İletişim
Yukarıya doğru iletişim; astlara kendi üstlerine bilgi taşımak için bir rotadır. Bazı araştırma sonuçlarına göre; bu tip iletişimde mesajlar, üst yönetim tarafından yeterince dikkate alınmamaktadır. Bundan dolayı da bu iletişim kanalını göz ardı edilmesi söz konusu.

Yatay Ve Çapraz İletişim
Yatay iletişim, hiyerarşik sistemde aynı düzeyde olan departmanlar ya da kişiler arasında gerçekleşir. Bu tarz bilgi alışverişi, etkinliklerin koordinasyonu açısından yararlıdır. Örneğin; bir imalatçı şirketin daha üst kademesinde pazarlama, üretim ve finans başkan yardımcıları ortak hedefe ulaşmak için işbirliği yaparlar ve faaliyetleri koordine ederler.Bu tip iletişim aynı zamanda hat ve departman idari birimleri arasında da söz konusudur.Çünkü; belli bir işlevin yerine getirilmesi için teknik bilgilerin iletilmesi gereklidir.
Biçimsel Olmayan Kanallar
Biçimsel olmayan iletişim mevcut yapı içinde sadece belli bir bölümü temsil ettiğinden, iletişimin çoğu biçimsel olmayan iletişim kanallarını tanımlamada kullanılan en yaygın terim olan söylentidir.
Söylenti
Her ne kadar söylenti deyişi, uyduruk bilgi anlamı veriyorsa da bu yolla son derece geçerli bilgi edinmek mümkündür. Herhangi birinin ortaya attığı yarı doğru haberlerin şirket içinde dolaşmasından dolayı böyle bir izlenim mevcuttur.Biçimsel olmayan bir kanal doğruluğunu gerçekten belirlemek mümkün değildir. Ancak söylenti, resmi kanallara bilgi sağlamak açısından da son derece etkilidir. Yalnızca bilgi sağlamaz, aynı zamanda insanların hayal gücünü ve yorumunu da harekete geçirir. Örneğin;bir erkek şef, gelecek dönemde daha iyi üretim performansına sahip bayan şefler arasında kendisinin terfi şansını görmez ise, yönetimin bayan şeflerin üzerinde durduğu ve onların terfi ettirileceği söylentisini başlata bilir.Bu hikaye erkek şefe iki nedenden dolayı yararlıdır:Birincisi;yönetim,geriye dönerek erkek şefleri de gözönüne alarak, o gözetimciyi de terfi ettirebilir. Çünkü hala bazı şirketler sadece cinsiyet ayrımına dayanan ve bayanların geçersiz terfi iddialarından ve haksızlıklarından kendilerini korumak durumunda hissettiklerinden bir stres altındadırlar. İkincisi, eğer erkek şef terfi etmez ise ayrım yapıldığını ileri sürerek, ortalığı karıştırmak için de yüzü olur.Her ne kadar yöneticiler, biçimsel olmayan iletişim kanallarının yerine önlemek zorunda iseler de yukarıdaki nedenlerden dolayı, şirket üyeleri arasında biçimsel olmayan iletişim kanallarının önemini görmek kolaylaşır.
Biçimsel Olmayan İletişim Kanalları Ve Yöneticiler
Yöneticiler organizasyonun amaçlarına yardımcı olmak için biçimsel olmayan organizasyonların kullanılmasına da teşebbüs etmelidirler. Resmi olmayan iletişim kanallarının kullanılmasındaki en önemli yararlardan biri de söylentinin yayılımını çok hızlı bir şekilde sağlamasıdır. Bir diğer yarar, bu yollarla resmi kanallar için de veri sağlamak mümkündür. Ve son olarak diğer bir yarar da bu yöntemlerin önceden tahmin edilebilir yapısıdır. Bunu Davis şöyle açıklamaktadır.
1. İnsanlar genellikle en son haberler ve gelişmeler hakkında konuşurlar.
2. İnsanlar işlerini etkileyen faktörlerden söz ederler.
3. İnsanlar tanıdıkları kimselerden bahsederler.
4. Yerleşim olarak birbirlerine yakın ve temas halinde olan çalışanların aynı söylenti hattında olmaları doğaldır.
Her ne kadar biçimsel olmayan iletişim kanalları, yöneticiler tarafından kontrol edilmese de yönetime bakış açısı sağlamak açısından yönetim tarafından kullanılabilir. Başarı, biçimsel organizasyonun biçimsel olmayan organizasyon ile uyumuna bağlıdır. Yönetim biçimsel olmayan iletişim kanallarının organizasyonun vazgeçilmez bir parçası olduğunu göz önünde bulundurmalı ve bunları biçimsel amaçlarına ulaşmak için kullanmalıdır.
(4) KİTLE İLETİŞİMİ:
Mesajın kitle iletişim araçları tarafından GENİŞ HALK KİTLELERİNE iletilmesi ve bunlar tarafından yorumlanması sürecidir. Kitle iletişiminin özellikleri:
1.Kitle iletişimi göreli olarak büyük, türdeş olmayan ve kim olduğu belli olmayan izleyicilere yöneliktir.
2.İletiler açıkça iletilir, genellikle izleyicilerin çoğunluğuna aynı anda ulaşacak şekilde ayarlanır ve geçicidir.
3.İletişimci çok fazla masraflı olabilecek karmaşık bir örgüt olma ya da karmaşık bir örgüt içinde faaliyet gösterme eğilimindedir.
Kitle iletişiminin işlevleri:
-Haber ve bilgi sağlama, -Toplumsallaştırma , -Güdüleme, -Tartışma ortamı hazırlama, - Eğitim, -Kültürün gelişmesine katkı, -Eğlendirme, -Bütünleştirme.
Kitle iletişim araçları ise Televizyon, gazete, radyo, dergi, internet şeklinde sayılabilir.


İLETİŞİMİ ENGELLEYEN BİREYSEL VE ÇEVRESEL KOŞULLAR
İletişimin gerçekleşebilmesi için, iletilenlerin anlaşılması önemlidir.Aktif dinlemeyi ya da etkin iletebilmeyi engelleyen pek çok neden olabilir.
Çevresel engeller;
• Gürültülü bir ortam, Mahremiyeti olmayan bir ortam
• Ayaküstü –mesafeli vb. rahat olmayan bir ortam
• Uyaranların fazla olduğu bir ortam
Bireysel engeller
• İletenlerin her insanın kendi öznel yaşantılarıyla bağlantılı
olarak anlamlandırılması.
• Dinleyenin gergin, kaygılı, (ağrı vb.) sıkıntılı olması
• Kelimelerin anlamlandırılmasındaki farklılıklar
• Algılama farklılıkları
• İletişim kurmada isteksizlik
• İletişim sırasında farklı şeyler düşünüp planlama
• Duymak istenen şeyleri işitmeye eğilimli olma
• Anlatılanla sözsüz iletenlerin tutarsızlığı
• Bilgimize ters düşen bilginin önemsenmemesi
• İletileninin ileten kişiye göre (Örneğin: dost, düşman oluşuna
göre) değerlendirilmesi.
• Lehçe- vurgulama farklılıkları, tıbbi terminoloji kullanımı
• Düşünce ve duyguların dolaylı anlatımı
• Duyguların yoğunluğu ya da duygusal uzaklık
• Duyu organlarındaki bozukluklar


İletişimde bireysel ve çevresel engelleri aşabilmek, iletilenlerin anlaşılmasını sağlamak için;
-Geri bildirim alma ve / veya verme
-Yüzyüze iletişimi sağlamaya çalışma
-Sembolik anlamlara duyarlı olma
-Doğrudan – basit ifadelerle –açık iletişim kurma yarar sağlar.

İLETİŞİMİ ENGELLEYEN DURUMLAR
1.Ortak Yaşantının Olmaması (Sosyo-Kültürel Fark)
İletişimin etkili olabilmesi için kaynak ve alıcının geçmiş yaşantılarında ortak yönleri olması gerekir.Aynı ya da benzer sosyo kültürel ortamda yaşamış insanlar arasında kurulacak iletişim daha sağlıklı olur.Zira alıcı, mesajları kaynağın amacına uygun olarak yorumlar.Aynı kültürde olan insanlar, aynı sosyal değer ve inançları paylaştıklarından birbirleriyle iletişimde güçlük çekmezler.Yani bu insanların ortak yaşantı alanları fazladır.
2.Dile Ait Engeller
Aynı dili konuşan iki insan, birbirlerinin anlamayacağı sözcükler kullanırlarsa aralarında bir iletişim kuramazlar.Kaynak alıcısını iyi tanır, yani sosyo-kültürel durumunu bilirse gönderdiği mesajda kullandığı sözcüklere dikkat eder, alıcısının anlayamayacağı teknik terimleri onun anlayacağı şekilde açıklayarak gönderir.
3.Anlamların Karıştırılması
Dilin iyi kullanılmaması, değişik objelerin aynı isimlendirilmesi anlam karışıklığına yol açtığından iletişimi engeller.
4.Sembol İle Sembolize Edilen Şey Arasındaki Uyuşmazlık
Kelimeler, varlıkları ve kavramları temsil eden birer sembol olduklarından, temsil ettikleri nesne ve kavramlara uygun olmalıdır.Eğer uygunsuz olursa iletişim engellenir.
5.Algının Sınırlı Oluşu
Çevredeki eşyaları, olup biten olayları herkes aynı hızda, aynı şekilde algılayamaz,bu nedenle gönderilen mesajların doğru anlaşılıp anlaşılmadığı kontrol edilmeden ikincisi gönderilmemelidir.Aksi halde istenilen iletişim sağlanamaz.
6.Sözcüklere Boğulma
Herhangi bir konuda sağlık eğitimi yaparken görsel araçlardan yararlanmadan, aynı ses tonunda kelimeleri sık sık aynı biçimde kullanırsanız konuyu sözcüklere boğduğunuzdan amacınıza ulaşmanız zorlaşır.
7.Kompleksli Oluş
Bazı kişiler, henüz konunun ne olduğu açıklanmadığı halde, o konuda her şeyi bildiğini iddia eder.Bu çeşit bir tutum ve davranış anlaşmazlıklara neden olduğundan iletişim güçleşir.Bu tip insanlar sağlıklı bir iletişim kuramadıkları gibi olumlu tartışma da yapamadıklarından sürekli gergin olurlar.Toplumda fazla sevilmezler.
8.Savunucu Tutum
İletişimde en başta gelen bozuk temellerden biri, savunuculuktur.Savunuculuk, bireyin benlik bilincini koruma gereksiniminden kaynaklanır.Birey, “benlik bilinci”nin tehlikede olduğunu hissederse “benliğini” korumak için savunucu bir tutum içine girer.Savunucu durumdaki kişi ön yargılıdır,karşıdakinin kendisine ya tepeden baktığını sanır, ya da karşıdaki tarafından alay konusu olmaktan korkar.Karşıdakini nasıl alt edeceğine, tartışmayı nasıl kazanacağına nasıl baskın çıkacağına, karşısındaki sözlü saldırıda bulunursa nasıl karşı koyacağına zihnini yorar.İletişimdeki savunuculuk kendini sadece sözlü iletişimde değil, beden hareketlerinde, yüz ifadelerinde ve sesin tonunda da gösterir.
Bize haksızlık yapıldığında veya benliğimize bir saldırı olduğunda kendimizi savunmamız gerekebilir.Ancak bu saldırılar görevimizle ilgiliyse hizmet verdiğimiz kişilerin haklarını ilgilendiren bir yönü vardır.Güçlü ve olgun kişiler duruma karşısındaki kişilerin penceresinden bakabilirler.Kendine güvenleri yeterli değilse savunmaya geçeceklerdir.
Yapılan araştırmalar, savunma özelliği arttıkça, iletişimdeki verimin düştüğünü, savunma azaldıkça, mesajın anlamına ve yapısına daha da dikkat edilebildiğini ortaya koymuştur.

İLETİŞİMİ ENGELLEYEN YAKLAŞIMLAR
1. Ögüt Vermek, Çözüm Getirmek, Yönlendirmek:
Gerek çocuğumuzla, gerekse arkadaşlarımızla konuşurken iletişimi kesen bazı mesajlar vardır;
"Şöyle yap, böyle yapma..."
"Bu şekilde hareket etmemelisin..."
"Buna üzüleceğine, oturup dersini çalışsan daha iyi olur..."
"Yoruluyorum diye yakınacağına geceleri erken yat..."
"Kavga edeceğinize güzel güzel oynayın, arkadaşlar kavga etmez..."
"Paylaşmayı bilmezsen, yalnız kalırsın tabi..."
"Bu kadar düzensiz çalışırsan, islerini tabi yetiştiremezsin..."
gibi cümleler, konuşan kişide direnç, isyan yaratabilir, konuşan kişiyi savunmaya itebilir. Genellikle öğüt, ahlak dersi vermek, direk önerilerde bulunmak, size sorununu açan kişide baskı veya suçluluk duyguları uyandırarak, iletişimin kesilmesine veya yön değiştirmesine neden olabilir.
2. Yargılamak, Eleştirmek, Ad Takmak:
"Sen zaten hep kolaya kaçarsın..."
"Bebek gibi davranıyorsun..."
"Geri zekalı ne olacak..."
"Şikayetten başka bir şey bilmezsin zaten..."
"Sulu göz...bir arkadaşınla oynamasını bile bilmiyorsun..."
"Hiçbir fedakarlığa katlanmak istemiyorsun..."
Genellikle yargılama ve eleştirme tepkileri ile karşılaşan kişiler, kendilerini anlaşılmamış, itilmiş, haksızlığa uğramış, daha çaresiz hissederler.Bunun sonucunda iletişimi keser ya da öfkeyle karşılık verebilirler. Özellikle çocuğunuzla iletişiminizde bu yöntemi sik kullanıyorsanız, "o" sizin yargı ve eleştirilerinizi ve sık kullandığınız isimlendirmeleri (yaşına göre) gerçek olarak algılayabilir. Bu, kendilik algısı üzerinde olumsuz etkiler bırakır, kendine güveni sarsıldığı gibi, başarısı üzerinde de olumsuz etkiler yaratabilir.
3. soru sormak, araştırmak, incelemek:
"Neden?...Sen ona ne yaptın?...O sana ne dedi?..."
"Çocuk neden hastalandı?...İyi giydirmedin mi?..."
"Neden uyuyamadın?...Ağır mı yedin?...Kahve de içtin mi?..."
"Neden doğru düzgün oynamayı beceremiyorsun?..."
Genellikle soru, inceleme, nedenini arama gibi yaklaşımların içinde önyargı, eleştiri veya zorunlu çözüm bulunur, ayrıca konuşma sorulara cevap vermeye takılarak, yön değiştirip asıl konudan uzaklaşabilir. Sorularla yürüyen iletişimde, genellikle soru soranın nereye varmak istediği konuşan kişi tarafından anlaşılamadığından, konuşan endişeye kapılabilir veya savunmaya geçebilir.
4. Teşhis, Tanı Koymak, Tahlil Etmek:
"Aslında sen öyle demek istemiyorsun..."
"Ben senin aslında neden öyle yaptığını biliyorum..."
"Aslında senin derdin başka..."
"Anlaşılan bir süre sana yardımcı olmamı isteyeceksin..."
"Bunları beni üzmek için anlatıyorsun anlaşılan..."
Bu tür yaklaşımlarda, dinleyen kişi sanki konuşanın niyetini, söylemek istediklerini çok iyi biliyormuş, onun kafasının içindekileri okuyormuş gibi bir tavır içine girdiğinden, konuşanı savunmaya ittiği gibi, sinirlenmesine, sabırsızlanmasına veya öfkeli cevaplar vermesine neden olabilir.Konuşan kişi kendini kıstırılmış, yanlış anlaşılmış, yanlış yorumlanmış gibi hissedebileceği için büyük olasılıkla iletişimi keser. Psikoloji hobiniz olabilir ama teropatik yöntemler arasında kullanılabilen bu tür iletişimin kurallarını tam bilmeden, günlük ilişkilerinize aktarmaya kalkmanız, sizinle konuşmayı güçleştirebilir.
5. Teselli Etmek, Konuyu Değiştirmek:
"Aldırma, boşver..."
"Düzelir canim, bunu dert etme..."
"Üzülme..."
"Başka şeyden konuşalım..."
"Olur böyle şeyler, geçer..."
"Bir kahve iç düzelirsin..."
"Boşver canim arkadaşlar arasında olur böyle şeyler..."
"Aman sen de herşeyi ciddiye alıyorsun, yak bir sigara..."
Aslında teselli etmek çok güzel ve yararlıdır, ancak önemli olan teselliyi kişiyi duyduğumuzu belirttikten sonra verebilmektir. Söyledikleri duyulmadan, teselli ediliyormuş hissini yasayan kişi, kendini anlaşılmamış, dinlenilmemiş, söyledikleri saçma sapan gibi algılanmamış hissedebilir.Önemsenmemiş veya tam olarak dinlenilmemiş olmaktan dolayı kızgınlık duyabilir. Genellikle, dinlemeden verilen teselli mesajları, konuşan kişide sorununun küçümsendiği duygusunu yaratabilir.
İşitme-Dinleme Süreci
İşitme ile dinleme birbirleriyle ilişkili, ancak birbirlerinden ayrı eylemlerdir. İşitme fizyolojik, dinleme ise psikolojik bir süreçtir.
Fizyolojik olarak, işitme; ses dalgalarının dış kulaktan kulak zarına iletildiği, orta kulakta mekanik titreşimlere; iç kulakta da beyine giden sinir akımlarına dönüştüğü bir süreçtir.
Dinleme adı verilen psikolojik süreç, bireyin, seslerin ve konuşma örüntülerinin farkında olmasıyla ve onlara dikkatini vermesiyle başlar. Belli işitsel işaretleri tanıması ve hatırlamasıyla sürer ve anlamlandırmasıyla son bulur.
İşitme-dinleme süreci aynı zamanda iletişim-öğrenme sürecidir. Görsel iletişim ve öğrenmede olduğu gibi, mesaj bir kaynak tarafından kodlanır ve bu kod bir alıcı tarafından açılır. Kodlanan mesajın niteliği, kaynağın mesajı açık ve mantıklı bir biçimde ifade etme yeteneğinden etkilenir. Kodu açılan mesajın niteliği ise alıcının mesajı anlamlandırma yeteneğinden etkilenir. Mesaj, yetersiz işitme mekanizmaları gibi fiziksel sorunlardan etkilenebilir. İşitsel uyaranların çokluğundan da etkilenebilir. Bireyin, istemediği sesleri dışarıda bırakma, ihtiyaç duyduklarını süzüp alma gibi önemli bir yeteneği vardır.
Mesaj, alıcının dinleme becerilerinden ya da alıcının bu becerilere sahip olmayışından da etkilenir. Alıcı, verilen bir dizi sese (mesaja) yönelmeli ve tüm dikkatini, ilgisini onun üzerinde toplamalıdır. Alıcının düşüncesi mesaj alınırken, alınmakta olan mesajın önünde gitmeli ve alıcı bu zaman farkını da bilginin organizasyonunda ve o bilgiyi kendisine mal etmede kullanabilmeli ki bir anlam çıkartabilsin.
İşitme-dinleme sürecinin her aşamasındaki belli engeller, algılanan anlamı azaltıcı süzgeçler gibi iş görürler. İşitsel (sözel) iletişimde bozukluklar, sürecin, kodla”ma, işitme, dinleme ve kodu açma gibi aşamalarında olabilir.
Mesajın tam olarak kodlanması, kaynağın mesajı organize etme ve sunma becerisine bağlıdır. Örneğin, mesajda kullanılan sözcüklerin alıcının sözcük dağarcığında bulunması gerekir. Kuşkusuz ki mesaj alıcının yaşantı alanında bulunan bir biçimde sunulmalıdır. İşitme süreci konuşmacının çok yüksek ya da çok alçak sesle konuşmasından ve alıcının işitme güçlüğünden ya da işitsel yorgunluğundan etkilenir. İletişim, dinleyicinin dikkatini konuşanlara vermemesi ya da işitsel çözümleme becerisinin yokluğu nedenleriyle azalır.
Alıcının, gönderilen mesajı kendisine mal etme ve anlamlandırmadaki deneyimsel yetersizlikleri de iletişimin yetersizliğine yol açacaktır.
Yukarıda belirtilenlerin yanı sıra dinlemeyi engelleyen kimi faktörler de konuşan ile dinleyen arasındaki iletişimin yetersizliğine neden olmaktadır.
İyi dinlemeyi engelleyen faktörler:
1. Konuyu ilginç bulmamak.
2. Konuşanda ille de kusur bulmaya çalışmak.
3. Konuşmadaki bazı noktalara aşırı duyarlılık göstermek.
4. Sahte dikkat
5. Dikkatin kopmasına neden olmak ya da aldırmamak.
6. Düşünce hızından gereğince yararlanmamak.

DİNLEME ŞEKİLLERİ
1-Görünüşte dinleme:En yaygın dinleme olan şeklidir.Kişi dış görünüşüyle dinler gibidir.Ama aklı kendi sorunlarındadır.
2-Seçerek dinleme:Konuşanın sözlerinden yalnız kendisini ilgilendiren, ilgilerini çekecek bir sözcük ya da konu çıkıncaya kadar görünüşte dinleyici olurlar.
3-Yüzeysel dinleme:Yüzeysel dinleyenler, sözcüklerin altında yatan anlama ulaşmazlar.
4-Tuzak kurucu dinleme:Bu dinleyiciler, konuşanı sessizce dinlerler,dinledikleri bilgilerden yararlanarak karşıdakini zor duruma sokacak fırsat ararlar.
5-Saplanmış dinleme:Bazı kişilere ne söylenirse söylensin, öfkelenecek ya da hüzünlenecek bir şeyler bulurlar.Bazı kişiler de her söylenende gülünecek bir şeyler bulurlar.
6-Savunucu dinleme:Savunucu dinleyiciler, işittikleri her sözü kendilerine karşı bir saldırı sayarlar ve hemen savunucu duruma girerler.

DİNLEMEYE ENGEL OLAN İNSAN TİPLERİ
1-Dinlemeyen tip:Kaynak mesajı gönderen ise, karşısındakinin fikrine önem vermediği için etkili olamaz.Mesajı alan ise, kulağı söylenenlere kapalı olacağından söylenenlere kapalı olacağından söylenenleri anlamaz.
2-Dinlemeye engel olan tipler:Karşısındakinin duygu ve düşüncesine saygı göstermeyen tiptir.Bu tip, kaynak ise, kibirli ve kendini üstün görme çabası iletişimi etkisiz kılar.Alıcı ise, kaynağın ilettiği mesajlara karşı duygularını gizlemez, söz ya da davranışlarıyla kaynağa sataşır.
3-Baştan savmacı tip:Bu tip, eğer bir eğitimci ise öğreteceği konu ile ilgili hazırlıkları baştan savma yapar, iyi hazırlanmadığı için öğretmede başarılı olamaz.Eğer öğrenci ise, anlatılanları dikkatli dinlemez, not almaz, öğrenmede başkalarının gayretinden yararlanmaya çalışır ve başarılı olamaz.
4-Olumsuz tip:Her ortaya atılan fikrin tersini savunmaktan hoşlanır.
5-Sabırsız tip:İster kaynak, ister alıcı olsun, karşısındakinin anlatmasını bitirmeden sözünü keser, ya da ne söylemek istediğinin anlaşıldığını söyleyerek yanıt verir.
6-Kızgın tip:Sabırsız ve duyguların esiridirler.Kendi duygularına uygun olmayan mesaj ve sembollere karşı kızgınlıklarını çeşitli hareketlerle belli ederler.

NİÇİN DİNLEMİYORUZ ?
Her şeyden önce, günün büyük bir zamanı dinlemekle geçer. Evde, işyerinde, toplantıda, radyoda, televizyonda o kadar çok konuşma vardır ki; bütün bunlara dikkat verilecek olsa, sinir sistemi yorulur. Sinir sistemi kendini korumak için dikkati her zaman yoğun bir odak noktasında tutamaz. İnsan, o anda içinde bulunduğu fizyolojik ve psikolojik gereksinmeler çerçevesinde anlamlı olan noktalara dikkati toplar.
Bir başka neden de, dakikada 600 kelimelik bir konuşma hızını rahatlıkla anlayabilecek bir sinir sistemine sahip olduğumuz halde normal konuşma hızının dakikada ancak 100 ile 140 kelime arasında olmasıdır. Bu demektir ki, her dakika en azından 460 kelimelik zihin boş kalır. Bu zamanı insan kafasında var olan malzemeyle doldurur. Bir başka deyişle, kendisi için önemli olan sorunlara döner ve onlarla ilgilenir. İşte kendini iyi bir dinleyici olarak eğiten kimseler bu boş zamanı konuşanın neyi ve niçin demek istediğini düşünerek kullanırlar, kendi sorunlarına dönmezler.
Bazen karşımızdaki insanı dikkatlice dinlediğimiz halde onu yeterince anlayamadığımızı fark ederiz. Çoğu zaman bir insanı dinlemek onu anladığımız anlamına gelmez. Gerek duygusal, gerekse düşünsel olarak bir insanı anlayabilmemiz için onunla eşduyum içine girmemiz gerekir. Sözlü ve sözsüz mesajlarına dikkat ederek, doğru anlayıp anlamadığımızı test edebilmek içinde geri bildirimlerde bulunmamız gerekir.
Dört temel dinleme becerisi var.

1- Pasif dinleme (Sessizlik):

Sürekli konuşan sizseniz karşınızdakinin kendini ifade etmesi, bir duygusunu veya düşüncesini anlatması zordur. Pasif dinleme (sessizlik) ilişkide bulunulan kişiye görünmeyen güçlü mesajlar iletir:
- Duygularını duymak istiyorum
- Duygularını kabul ediyorum
- Benimle paylaşmak istediğin konuda vereceğin karara güveniyorum
- Bu senin sorumluluğun, sorumlu sensin vb.
Ancak sessizlik tek başına yeterli değildir.

2- Anladığını, kabul ettiğini gösteren tepkiler:
Sessizlikle karşımızdakine "gerçekten" tüm dikkatimizi verdiğimizi kanıtlayamayız. Pasif dinleme (sessizlik) araya aşağıda sayacağımız basit onaylar sıkıştırıldığında daha etkili hale gelir. Bunun için karşımızdakinin söz ve duygularını anladığımızı gösteren sözlü ve sözsüz işaretler kullanmak yararlı olur. Gerçek dinlemenin ilk koşullarından biri de kişiyi bedenen dinler duruma geçmektir.

Bedensel dinleme ve dikkat işaretleri: Konuşan kişinin gözlerine bakmak. Konuşan kişiye doğru eğilmek, dokunmak, başı aşağı yukarı doğru sallamak, gülümsemek... Özellikle bir çocukla konuşulduğunda, ya çocuğun hizasına gelecek şekilde çömelmek, oturmak veya çocuğu kendi boyumuza göre yükseltmek, kucağa almak, yüzüne bakmak.

Sözlü işaretler: "Hı hı.." , "Hmm..", "Oh!", "Ya", "Evet", "Anlıyorum", "İlginç", "Öyle mi?" gibi sözlü işaretler dinleyicinin sözleri takip ettiğini daha açık bir şekilde belirler.

Bütün bu tutumlar, yani bedensel yakınlık ve bedensel dikkat, konuşanın yüzüne bakarak dinlemek, sessizlik ve dinlediğimizi belirten takip işaretleri, konuşan kişinin veya çocuğun bir sorunu olduğunda çok yardımcıdırlar. Ancak bazı sorunlar çok yoğun duygularla birlikte yaşanır. Sorun sahibi, sorunundan dolayı kızgınlık, öfke, üzüntü, dışlanma, endişe, kaygı, merak gibi güçlü duygular içinde bulunabilir. Özellikle çocuklar duygularını sözle ifade etmekte güçlük çeker ve bunları dolaylı bir şekilde dile getirmeye çalışırlar. Yetişkinlerin dünyasında da özellikle kızgınlık, öfke, kıskançlık, kaygı gibi olumsuz duygular direkt olarak ifade edilmez, bunları dile getirmek veya duymak çoğunlukla ayıp, güçsüzlük olarak değerlendirilir. "Sana çok kızıyorum" diyeceğimize", "Sen zaten hep beni üzmek istersin" deyiveririz.

3- Kapı aralayıcılar ve konuşmaya davet:

- Senin için yapabileceğim bir şey var mı?
- O konuda konuşmak ister misin?
- Günün nasıl geçti, anlatmak ister misin?
- Düşüncelerin ilgimi çekiyor.
- Duygularını merak ediyorum.
- Benimle paylaşmak ister misin.
- Seni üzen şeyi benimle konuşmanın sana yararı olur mu?
- Bu konuda bir şeyler söyleyecek gibisin.
- Bu senin için önemli gibi görünüyor...
Bu tür tepkiler karşımızdaki kişiyi duygularını dile getirmeye, paylaşmaya yüreklendirir. Özellikle çocuklar sorun ve duygularını dile getirmekte zorlanırlar ve yüreklendirilmek isterler. Böyle bir durumda tepkilerin açık uçlu olmasına dikkat edilmelidir. Sorun (ya da duygu) anlatmak için kapı aralanıyor ama paylaşıp paylaşmama konusunda karşıdaki kişi özgür bırakılıyor. Anne-babaların çocuklarıyla ilişkilerinde sık yaptığı bir yanlış; paylaşma özgürlüğünü bırakmazlar, hatta "anneyle arkadaş olunmalı, aileyle paylaşmak gerekir, bana her şeyi anlatmalısın" gibi yargılarla ve baskılamalarla yaklaşırlar çocuklarına. Oysa doğru yaklaşılırsa ve çocuk iletişim engelleri ile karşılaşmayacağından emin olursa, yani güveniyorsa duygusunu paylaşacaktır. Sorununu bizimle konuşmak istemiyorsa bunun nedeni şimdiye kadarki ilişkide iletişim engellerinin yer almasıdır. Değerli olduğu, sayıldığı, önemli olduğu, kabul edildiği, ilgilenildiği hissettirilen kişi kendini karşısındakine yakın hisseder ve güvenir, kendine ve karşısındakine karşı olumlu, iyi duygular besler. Çocuklar da yetişkinlerden farklı değildir, aynı duygulara sahiptirler. Onlara sözlü bir çağrı yapın, sonra da yollarından çekilin. Bu işlem sırasında ya kendinizle ya da onlarla ilgili bir şeyler öğrenebilirsiniz.
4- Aktif (katılımlı)dinleme :
Kapı aralayıcılar karşımızdaki insanı konuşmaya davet eder ama sadece kapıyı aralar. Bu kapıyı nasıl açık tutacağımızı öğrenmemiz gerekir. Bunun en iyi yolu aktif ya da katılımlı dinleme dediğimiz yöntemdir. Katılımlı dinleme, dinleyen kişinin duyduklarını tekrar etmesi, özümlemesi veya yansıtmasıdır. Yani dinleyenin kendi yorumunu, mesajını katmadan yalnızca duyduğunu geri ileterek söyleneni işittiğini ve karşısındakini doğru anladığını gösteren bir söz söylemesidir.

1) Kısaca tekrar edebiliriz, veya kendi kelimelerimizle özümleyebiliriz.
2) Konuşan kişinin duygularını dile getirebiliriz.
Bize gönderilen mesajın her zaman açık olmadığını, kodlanmış olabileceğini ve yapacağımız çözümlemenin bir varsayım olduğunu unutmamak gerekir. Karşımızdakinin içinden geçeni tam olarak anlayamama, yanlış çözümleme yapma olasılığına karşı kesin bir dil kullanmaktan kaçınmalıyız. Çünkü bu yanlışlığı sıkça yapıyorsak eğer, karşımızdaki kişi anlaşılmadığını hissedecek, iletişim kesilecek, giderek bize güveni azalacak ve kızgınlık, öfke gibi olumsuz duygular gelişecektir.

AKTİF DİNLEMENİN ÜSTÜNLÜĞÜ NEREDE?
Diğer dinleme davranışlarına oranla aktif dinlemenin daha yararlı oluşunun nedenleri üç noktada toplanabilir :
1- Her şeyden önce, doğru yolu gösterme zorunluluğu duymaksızın, karşınızdakini gerçekten anlamak amacıyla, bütün dikkatinizle dinlemeniz, ona büyük bir huzur ve güven sağlar. Bu huzur ve güven ortamı içinde, kafasındakini olduğu gibi ortaya koymaktan çekinmez. Konuşan kendini rahatsız eden her şeyi rahatlıkla ortaya koyabilecek duruma gelince, kendi sorunlarına daha bir iç rahatlığıyla bakabilir. Ve o ana dek fark etmediği değişik yönler görebilir. Aktif dinlemeyi sürdüren dinleyici ise, konuşanın sorunlarına hemen bir çözüm bulmakla yükümlü olmadığı için, konuşanı daha rahatlıkla anlamaya çalışır.
2-Aktif dinlemenin ikinci üstün yanı, örtük anlamları ortaya çıkarmak için iyi bir olanak sağlamasıdır. İnsanlar sorunlarını, düşüncelerini ve duygularını çoğunlukla simgesel bir biçimde ortaya koyarlar.
3- Aktif dinlemenin üçüncü üstün yanı, karşınızdaki kişiyi daha iyi tanımanıza olanak vermesidir.
Aktif dinleme ne zaman kullanılır?
Aktif dinleme karşımızdakini konuşmaya başlatmak için en iyi yol değildir. Başlangıç için basit kapı aralayıcılar ve çağrılar daha çok işe yarar. Karşımızdaki çocuk ya da yetişkin, çağrıyı kabul edip konuşmaya başlayınca duygularını anladığımızı ve kabul ettiğimizi bildirmek için aktif, katılımlı dinleme uygundur.

Aktif dinleme için gereken tavırlar:
1. Karşınızdaki kişinin söylediğini duymak istemelisiniz. Bu zaman ayırmak anlamına gelir. Zaman yoksa bunu 'uygun bir dille' söylemelisiniz.
2. O andaki soruna yardımcı olmayı gerçekten istemelisiniz.
3. Duygular ve düşünceler ne olursa olsun, sizinkinden ne denli farklı olursa olsun gerçekten "kabul edebilmelisiniz".
4. Karşınızdakinin (yetişkin ya da çocuk) çözüm bulma yeteneğine güvenmelisiniz. Bu güveni onun kendi sorunlarını çözdüğünü gördükçe kazanırsınız. (Bu, o kişinin sorununu üstlenmemek, çözüm,öneri veya emir vermemek anlamına geliyor.)
5. Duygular sürekli değil geçicidir. Olumsuz şeylerin dile gelmesinden korkmamalısınız. (Çocuklarda korku,kıskançlık, üzüntü gibi duyguları algıladığımız zaman, kabul etmekten ve isimlendirmekten korkarız, çünkü kabul eder veya isimlendirirsek bunların kalıcı olacağını düşünürüz. Çocuğun o anda korkuyor olması mutlaka "korkak" olduğu, ya da o anda kıskanıyor olması "kıskanç" olacağı anlamına gelmez)
6. Karşınızdakinin sizden ayrı bir 'birey' olduğunu unutmamalısınız.
7. Dinlediğiniz kişiyi duyabilmek, onu gerçekten anlayıp kabul edebilmek için en azından bir süre kendi düşünce ve duygularınızı askıya alabilmelisiniz (EMPATİ)
Aktif dinleme, gerçekten de gönderilen iletiyle tam olarak ilgilenebilmek için kendi düşünce ve duygularınızı askıya almayı, yani empati kurmayı gerektirir. Bu kolay bir işlem değildir. Karşımızdakinin duygularını ve durumunu gerçekten anlayabilmek için onun yerine geçmek, kendini onun yerine koymak gerekir. Yani olaylara ve duruma karşı tarafın gözüyle, algılarıyla bakabilmek. Bu zordur, çünkü karşımızdaki insanın kendi görüş açısıyla ne düşünüp ne hissettiğini doğru olarak anlamak, dünyayı onun gözüyle görmek, o an için onun yerinde olmak için gösterdiğimiz çaba kendi tavır ve görüşlerimizin de değişme riskini getirir. Başka bir deyişle insanlar gerçekten anladıkları zaman değişirler. Karşımızdakinin "yaşadıklarına açık olma"nın, kendi yaşadıklarımızı bir kez daha yorumlamamızı gündeme getirme ihtimali vardır ve bu korkutucu olabilir.

Neyin doğru, neyin yanlış olduğu konusunda değişmez ve çok güçlü düşünceleri olan kişiler başkalarıyla ilişkilerinde sıkıntı çekecektir. Çünkü bir kimse kendi değer ve inançlarından, bunların doğruluğundan ne denli eminse onları başkalarına kabul ettirmeye de o denli eğilimlidir demektir. Ve bunun da iletişim sorunlarına yol açması kaçınılmazdır.
EMPATİK YAKLAŞIM (Koşulsuz kabul ve saygı)
Empati, bir insanın, kendisini karşısındaki insanın yerine koyarak onun duygularını ve düşüncelerini doğru olarak anlamasıdır.Anlaşılanların, empati kurulan kişiye yansıtılması da empatinin zorunlu bir aşamasıdır.Empatiyi, karşımızdaki kişinin duygu ve düşüncelerinin anlaşılması, kişinin kabul edilmesi ve bunun kişiye yansıtılması olarak tanımlayabiliriz.
Empati kurmak için öncelikle karşımızdaki kişinin bizim gibi bir varlığı, bizden farklı değer yargıları ve inançları olduğunu bilmek ve bunu kabul etmek gerekir.Bu kabulden hareketle, etkileşimde bulunduğumuz kişinin haklı/haksız, iyi/kötü biçiminde yargılanmaması, sadece onun durumunun anlaşılabilmesi için çaba gösterilmesi gerekir.
Empati kurma sürecinin ilk adımı etkin dinlemedir.Empati kurulacak kişi mümkün ve gerekli okadar çok kanaldan dinlenmeli, düşünceleri, tutumları ve duyguları anlaşılmaya çalışılmalıdır.Etkin dinleme yapabilmek empati kurmayı önemli ölçüde kolaylaştırır ama empati kurmak için tek başına yeterli değildir.Empati kurmak için, özellikle tutum ve duyguların anlaşılmasına odaklanılmalıdır.Böylece kişinin kendi bakış açısını ve duygularını anlamak mümkün olabilir.Kişinin tutum ve duygularının yanlış anlaşılması empati kurmayı engelleyecektir.
Empati kurulan kişinin bakış açısı ve duyguları doğru anlaşıldıktan sonra, bir an için (kısa bir süre onun bakış açısı ve duygu durumuna girilmeli ( empati kuran kişi kendini empati kuracağı kişinin yerine koymalı); durum onun gözleriyle görülmelidir.Kendini kişinin yerine koyma süresi, durumu anlamak için yeterli ama kısa olmalıdır.Bu sürenin sonunda empati kuranın kendi bakış açısına ve kendi duygu durumuna dönmesi gerekir.
Son aşamada, empati kurulan kişiye, duygularının ve bakış açısının anlaşıldığı yolunda bir geribildirim verilmelidir.Empati kurulan kişinin, anlaşıldığını, anlaması ve kabul etmesi için ona zaman tanınmalı ve ona karşı içten olunmalıdır.
Empati kurma çoğu zaman empati kurulan kişiye yardımcı olma sürecinin bir parçasıdır.Yardımcı olma sürecinde karşımızdaki kişinin anlaşılması kadar, ona güven verilmesi de önemlidir.İş ilişkileri açısından bakıldığında empati kurmak, sadece empati kurulan kişiye yardımcı olmayı sağlamaz, kişinin ortama katkısını da artırabilir.
Günlük yaşam içinde, çoğu zaman, tam bir empati kurmak mümkün değilse bile, empatik yaklaşımı sıklıkla kullanmak mümkündür.Empatik yaklaşım, gün içinde etkileşimde bulunduğumuz kişilerle empati kurmaya, onların bakış açısı ve duygularını anlamaya çalışmaktır.Empatik yaklaşımda bulunmak ve doğru kullanabilmek için empatinin öğrenilmesi ve empatik yaklaşımının benimsenmesi gerekir.
Empati kurma becerimizi geliştirmek mümkündür.Bir empati eğitim programına katılmak, etkin dinleme becerimizi geliştirmek,dünya görüşümüz içinde “bütün insanların farklı kişilikleri vardır, benden farklı değer yargıları ve inançları olabilir ve bütün insanlar değerlidir.”biçiminde yargılara yer vermek empatik yaklaşım geliştirmemizi kolaylaştıracaktır.

İLETİŞİM ÇATIŞMALARI

Çatışma sözlük anlamıyla savaş,çatışma,mücadele,kavga,dövüş,uyuşmazlık,anlaşmazlık,fikir ayrılığı gibi yoğun ve uzun bir mücadele süresini içeren anlamlar taşır.Kelimeye bu kadar çok anlamın yüklenmesi dünyadaki her bireyin bakış açısının dünya görüşünün, ihtiyaçlarının ve hedeflerinin farklı olması nedeniyle kaçınılmaz olarak çatışma yaşamasıdır.Ancak çatışma sürecinin olumsuz etkilerini en aza indirgemek mümkündür.Bir dizi yöntemin bilinmesi ve uygulanması çatışmaların olumsuz sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeterlidir.
Hepimizde var olan,ancak varlığının farkında olamadığımız ya da farkında olduğumuz ancak kullanmadığımız bazı temel becerilerimizi geliştirerek,bazı yöntemleri uygulayarak çatışmaları işbirliklerine,olumsuz sonuçlarını ise kazanımlara dönüştürebiliriz.
İletişim çatışmaları şöyle sıralanabilir:
1) Aktif çatışma: Burada düşünülen şu olmaktadır: “Kötü adam ne söylerse kötüdür.” Karşı karşıya gelinen kişilerin birbirilerinden hoşlanmamaları, birbirilerine kızmaları durumunda aktif çatışma ortaya çıkar.
2) Pasif çatışma: Küsler diyaloğu olarak ta anılır. Burada insanlar herhangi bir sebepten ötürü örneğin, çekindikleri için veya kötü oldukları için ilişki kurmaktan çekinirler. Yani birlikte yaşayan insanların birbirleriyle iletişim kurmamaları bir tür çatışmadır.
3) Varoluş çatışması: Ben sandım ki! Bir insan karşısındakinin sözlerini yanlış anlarsa ya da onun sözleriyle ilgisi olmayan bir mesaj verirse bu duruma varoluş çatışması adı verilir.
4) Tümden reddetme: Eğer bir kişi kendisine yöneltilen mesajı tümüyle reddeder,tamamen aksi görüş sunarsa tümden reddetme çatışması sergilenmiş olur.
5) Ön yargılı çatışma: ya da ben kararımı çoktan verdim: Bu tür çatışmada kişiler belli bir konuda tartışmaya başlamadan önce o konuda bir önyargı, bir peşin hüküm edinmişlerdir. Tartışma sırasında ısrarla önyargılarını savunurlar.Tartışma onların başlangıçta sabit olan fikirlerini herhangi bir şekilde etkilemez.
6) Yoğunluk çatışması: ya da Haklısın ama: İki kişinin görüşleri arasında kısmen uyuşma olması halinde yoğunluk çatışması oluşur.
7) Kısmi algılama çatışması: ya da Bunuda mı demiştin: Eğer bir kişi karşısındaki kaynaktan kendisine gönderilen mesajlardan ancak bir kısmını algılar diğerlerini algılamazsa bu durumda kısmi algılama çatışması ortaya çıkar.
8) Alı koyma çatışması: ya da Anlatamadım galiba: Bu çatışmada kişi karşısındaki kaynaktan kendisine gönderilen mesajı tam olarak anlar fakat, üçüncü kişiye tam doğru olarak iletemez. Aktarmayı eksik ya da çarpıtarak gerçekleştirir.
KİŞİLERARASI İLETİŞİM ÇATIŞMALARININ NEDENLERİ
1) Bilişsel: Gördüklerimizi, işittiklerimizi, zihnimizde bunlara verdiğimiz anlamları, unuttuklarımızı, hatırladıklarımızı, kendimiz ve çevremize ilişkin getirdiğimiz kalıp ve düşünceler, şemalar kuracağımız iletişimleri büyük ölçüde etkiler.
2) Algı: Algı duyu organlarının beynimize ulaşan verilerinin örgütlenmesi, yorumlanması, anlamlandırılması sürecine verilen addır. Algıda oluşacak bir bozukluk iletişim çatışmalarında önemli bir rol oynamaktadır.
3) Duygu: Vücut da gözlenen değişikliklerle tanımlanır. Bireyin içinde bulunduğu duygu durumuna göre iletişimi sağlıklı kurabilir ya da kuramaz. Çünkü duyguları kişiyi olaylara karşı nasıl bakacağını büyük ölçüde belirlemektedir.
4) Bilinç dışı: İnsanların bilinç dışlarında bulunan duygular, çatışmalar, bunlar görünürdeki kişi davranışlarını duygularını düşüncelerini yönlendirir.
5) İhtiyaçlar: İnsanlarla kurulan ilişkilerin ve yaratacağımız çalışmaların niteliğini belirleyen ihtiyaçlarımızdır.
6) İletişim becerisi: İnsanlar iletişim sırasında yaptıkları hataları gösterir, nasıl iletişim kurması konusunda bilgi verirsek, iletişim çatışmalarına girme olasılığını önleriz. Uygun eğitim verilmesi halinde kişiler karşılarındaki insanların duygusal durumlarını, içerisinde bulundukları durumları daha iyi anlayabilmektedirler.
7) Kişisel faktörler: Cinsiyet, fiziksel görünüm, tutumlar. Burada iletişime geçilen insanların bulundukları konum büyük önem taşımaktadır. Örneğin görme engelli bir insanla konuşurken ya da bir şey tanıtırken insanlar bu insanlarla herhangi bir göz teması olmadığı için seslerini yükselterek konuşmakta, görme engelli kişinin sağından solundan çekiştirmektedir.
8) Kültürel faktörler: Kurallar, dil, din. İçinde yaşanılan toplumun ortaya koyduğu kurallar büyük iletişim çatışmalarına yol açmaktadır.
9) Roller: Grup içinde belli bir pozisyonda bulunan kişilerden beklenen davranışlara rol adı verilir. Mesleki ve sosyal roller olarak ikiye ayrılır.
10) Sosyal ve fiziksel çevre: Farklı ortamlarda olayları farklı algılar farklı tepkilerde bulunuruz.
11) Mesajın niteliği: Kişiler, kendilerine ulaşan bir mesajın kapsamına karşı olduklarında sırf bu büzden mesaj gönderenle çatışmaya başlayabilirler. Mesajla, mesaj getiren kişiyi birbiriyle karıştırmamalıyız.
ÇATIŞMA VE SÜRTÜŞMELERDE NASIL TEPKİLER VERİYORUZ ?
İletişimde ve ilişki sürecinde ortaya çıkan sorunların çözümleme yollarını ikiye ayırmak mümkün: Birincisi, sorunun çözümlenmesine katkı sağlamayan, ilişkiyi zedeleyen, karşılıklı güveni ortadan kaldıran YIKICI TARTIŞMA.
İkincisi ise; ilişkinin daha üst bir boyutta yaşanmasını olanaklı kılan ve karşılıklı güveni pekiştiren YAPICI TARTIŞMA.
İki kişi aralarında ortaya çıkan bir sorunu yapıcı bir tutum’la ele alır ve tartışırlarsa, aralarındaki ilişki bir gelişme fırsatı kazanmış olur.Çocukluktan beri öğrenilen ve ortaya çıkan bir sorunu tartışmak için kullanılan yıkıcı tutum’sa,iki kişinin birbirinden uzaklaşmasına,ilişkilerinin zayıflayıp kopmasına yol açar.
Günlük yaşantımızda karşılaştığımız çatışmalarda yapıcı tartışılması gerektiğini ne çok vurgularız. Ancak bunu nasıl yapacağımız sorulsa genel saygı ve hoşgörü sözlerinin dışında çok azımız açıklama getirebiliriz. Yapıcı tartışma ve nasıl gerçekleştirebileceğimizi irdelemeden önce yıkıcı tartışmanın ne şekilde gerçekleştiğini anlamamızın önemli olduğunu düşünüyorum.
YIKICI TARTIŞMADA GÖSTERİLEN TEMEL DAVRANIŞ MODELLERİ
Bura da, genellikle yetişirken öğretilen,çocukluktan beri çevrede görülen, kırgınlık ve kızgınlık belirten davranış biçimleri şöyle sıralanabilir:
1- Kaçınmak : Bazı kişiler herhangi bir kimseyle çatışmaya girmemek için bilinçli yada bilinçsiz, çeşitli kaçma davranışlarında bulunurlar. Kendilerine sorulduğunda canlarının bir şeye sıkıldığını söylemezler. Kaçınılmaz bir biçimde çatışma çıkmışsa, ya orayı terk ederler, ya uyumak isterler, yada sanki çok önemli bir uğraşları varmış gibi, sadece yaptıkları işle ilgilenirler. Başka bir deyişle, ellerinden geleni yaparak çatışma durumuyla karşılaşmaktan kaçarlar. Bu davranış içinde olan bir insana hitap etmek güçtür. çünkü karşımızda söylenecek söze muhatap olarak bizi dinleyecek, etkileşimde bulunacak bir kişi yoktur.
2- Hasıraltı Etmek : Hasıraltı eden kimse, sadece tartışmaya girmekten kaçınmakla kalmaz, sanki tartışacak bir konu yokmuş, kendisiyle diğeri arasında bir sürtüşme söz konusu değilmiş gibi davranır. Bu tutum karşındakinde hem kızgınlık hem de suçluluk duygusu uyandırır.Aralarında bir sorun olduğunu, bu konuda konuşmak ve bir şeyler yapmak istediğini hisseden kişi, sorunların karşıdaki tarafından hasıraltı edildiğini görünce, “Ben niçin bu kadar geçimsizim?Bütün sorunları ben mi yaratıyorum ki, o hiçbir şeyin farkında değil!” gibi duyguya kapılarak kendini suçlu hisseder.Öte yandan, bu suçluluk duygusu ile birlikte, kişi “Gerçekte, benim onun yanında değerim yok.Değerim olsaydı, benim ne demek istediğimi hemen görür ve beraberce bu soruna eğilmek isterdi!” Biçiminde bir düşüncede geliştirebilir.Bu düşünce kırgınlık duygusunu da beraberinde getirir.
3- Suçlu Hissettirmek: Bir insan karşısındakine açıktan açığa ve doğrudan kızgınlık yada kırgınlığını söyleyemiyor, fakat imalı yollarla karşıdaki
kişinin kendini mutsuz ettiğini ifade ediyorsa kullandığı teknik "suçlu hissettirme" yöntemidir. Bu tutum, "karşıdakini suçlu hissettirerek istediğini yaptır" şeklinde özetlenebilir.
Bu tip insanlarda,diğer insanları kullanma eğilimi bulunur.Bir sorunu çözmek için,fikir ve duygularını açık seçik doğrudan ifade edecek yerde, yaptırmak istedikleri şeyleri başkalarını suçlu hissettirerek gerçekleştirmeyi yeğlerler.
4- Konuyu Değiştirmek : Çatışma olasılığı belirdiği anda konuyu değiştirmek, sık kullanılan yöntemlerden biridir. Bu tür eğilimi olan iki kişinin gerçek anlamda bir ilişki geliştirebilmeleri zordur.Çatışma ve sürtüşmeden kaçtıkları için sürekli “kibar insan” maskelerini takarlar ve bu maskelerin altında yatan gerçek kişilikleriyle hiçbir zaman ilişki kuramazlar. Böyle bir ilişki içinde olan kişilerin ilişkisine "beraber olma oyunu" olarak bakmak daha doğrudur.
5- Eleştirmek : Bizi sinirlendiren bir sorunu konuşacağımız yerde kızgınlığımızı, karşımızdaki kişinin başka davranışlarını eleştirerek dile getiririz. Böyle durumlarda karşımızdaki bizim gerçekten neye kızdığımızı pek anlayamaz.Yalnız kendisini kırmak,hırpalamak istediğimizin farkındadır.Ortada bir düşmanlık duygusu vardır, ne var ki, bu düşmanlığın nereden kaynaklandığı ise pek belirgin değildir.
6- Akıl Okuyuculuk: Karşısındakini dinleyecek ve onun söylediklerini ifade ettiği biçimde anlayacak yerde, o kimsenin kişiliğini çözümleyerek, onun gerçekte ne demek istediğini kendisine öğretir biçimde anlatarak kendi bilgiçliğini ve üstünlüğünü belirtmeye çalışır.
7- Tuzak Kurmak : Bazı kişiler karşılarındakinden bir davranış yapmasını isterler. Karşıdaki bu davranışı yapınca, sanki önceden isteyen kendileri değilmiş gibi, bu davranışı yapana yüklenirler. Örneğin; "haydi gel seninle tam dürüst olalım, içimizden geçtiği gibi konuşalım, aklımızdan geçenleri birbirimizden saklamayalım" derler. Fakat karşıdaki bu isteğe uyarak kendi içinde n geçenleri dürüstçe paylaşmaya başlayınca, hemen surat asmaya, kinayeli laflar söylemeye başlarlar.
8- İma Etmek : Bazı insanlar kızdıklarını hiçbir zaman açığa vurarak belirtmezler, ancak ima yoluyla bazı ipuçları verirler.
9- Bardağı Taşırmak : “Bardağı taşıran son damla” ifadesi, bazı kişilerin davranış türleri için kullanılabilir. Karşısındakine kırılan, kızan kişi bu kızgınlığını o anda belli etmez.;Fakat bu tür olumsuz duyguları depo etmeye başlar.Karşısındaki ne zaman onu kızdıracak ya da üzecek bir şey yapsa,kızgınlıklar depolanmaya devam eder.Bir gün,önemsiz bir olay,önceden birikmiş olan tüm kızgınlık ve kırgınlıkları harekete geçirir.İşte o anda kişi,içine attığı bütün sorunları ortaya koyar.Fakat o anda karşıdaki sadece bardağı taşıran o ufacık olayın farkındadır.Bu kadar büyük patlamayı anlayamaz,kendisine büyük haksızlık yapıldığını düşünür.Böyle bir düşüncenin etkisiyle her iki taraf birbirine saldırıya geçer ve sorunu çözmek yerine, birbirlerini kırmak asıl amaç olur.
10- Tedirgin Etmek : Öyle kimseler vardır ki, kızgınlıklarını, kırgınlıklarını açıkça ifade etmek yerine, karşısındakinin tedirgin olacağı davranışlarda bulunarak bu yolla kendi duygularını ifade eder.
11- Şakaya Boğmak : Bazı kişiler kendilerine ciddi bir duygu yöneltildiğinde, işi hemen şakaya dökmek ve bu yolla ciddi duygulardan kurtulmak isterler.Bir an için, uzun süre “şakacı biriyle” birlikte yaşadığınızı düşünelim.Mutlaka işitilmek, mutlaka anlaşılmak ve sizi rahatsız eden sorununuzla uğraşmak istediğiniz durumlarda, karşınızdaki kişi şakalar yapmakta ve bu davranışıyla sizin sorununuzu, dolayısıyla sizi, ciddiye almadığını ortaya koymaktadır.”Şakaya boğucu tip” ler,yakın ve samimi ilişkiler geliştirmekte zorluk çekerler.
12- Yaraya Dokunmak : Herkesin, psikolojik anlamda, son derece duyarlı olduğu, "yaralı" yerleri vardır. Buralara dokunduğunuz zaman karşınızdakiyle ilişkinizin bozulma olasılığı yükselir.İnsanın duyarlı oldukları bu “yaralı” yerleri görünüşleriyle, zihinsel güç ve yetenekleriyle, geçmişte yapmış oldukları davranışlarıyla ya da kişiliklerinin belirli bir yanıyla ilgili olabilir. Kişinin bu noktalarını ancak ona yakın kimseler bilebilir. Bu yakın kimseler kızgınlıklarını, kişiyi bu duyarlı noktalarından yakalayarak belirtiyor ve öç alıyorlarsa, bu hastalıklı bir ilişkidir.
13- Değişmeye İzin Vermemek : Değişmeye izin vermeyenler, bir kişiyle kurdukları ilişkinin hep böyle kalmasını isterler. Yıllar önce kendi aralarında konuştukları, anlaştıkları bir konuda en ufak bir düşünce ve duygu değişikliğine tahammül edemeyenlerdir.
14- Yoksun Bırakmak : Karşısındakine kızdığı yada kırıldığı zaman bazı kimseler bu duygularını olduğu gibi belli edecek yerde, karşısındakinin ihtiyacı olan bir şeyi ona vermeyerek ondan öç alma yoluna giderler.( ilgi, sevgi,para vs.)Bu davranış biçimi iki kişi arasındaki sorunu çözmek yerine, daha derin yaralar açar ve daha başka sorunlar ortaya çıkarır.
15- Yardımı Esirgeme : Adından da belli olduğu gibi kişiyi cezalandırma biçiminde kızgınlığın yada kırgınlığın belirtilmesidir .
YAPICI TARTIŞMA VE AŞAMALARI
Yapıcı tartışmanın aşamalarına geçmeden önce şunu belirtmekte yarar vardır: Karşılıklı iyi niyet ve güven ortamı içinde, eşit söz hakkı olan insanlar arasında gerçekleştirilebilen bu tartışma türü günlük yaşamda her zaman ve her yerde uygulanamaz. Çünkü üzerinde düşünmek ve hazırlık yapmak için zaman gerekir. Yapıcı tartışma kişinin, yaşamındaki "önemli kişi"lerle olan ilişkileri aksadığı zaman uygulanacak bir yöntemdir.Ayrıca sizin için önemli bir kişiye karşı duyduğunuz kızma, kırılma, rahatsız olma gibi duygularınızı, onunla paylaşarak birbirinizi daha iyi anlama, birbirinizi daha gerçekçi biçimde tanıma amacıyla kullanılır.
Birbirine karşı duydukları kızgınlığı,kırgınlığı ve rahatsızlığı belirtmeyen kimseler,genellikle iki nedenden ötürü bunu yapamazlar.
1. Kaybetme korkusu: Kişi, kırgınlık ve kızgınlık gibi olumsuz duygularını karşısındakine belirttiği zaman,kendisi için önemli olan bu kimseyi kaybedeceğinden korkar.
2. Kötü insan olma korkusu: Bu korkunun temelinde şöyle bir inanç yatar: İyi ve olgun bir insan kızmaz ve kırılmaz.Kızan ve kırılan insan kötü ve zayıf bir insandır.Bu korkuları temel alan bir anlayış tarzı kızma,darılma gibi olumsuz duyguları,sanki bunlar gerçek yaşamın bir parçası değilmiş gibi insan ilişkilerinden çıkarır; bu duyguların bir yana itilmesine,bastırılmasına ve yadsınmasına,inkar edilmesine yol açar.Oysa olumsuz duygular da,olumlu duygular gibi yaşamın ayrılmaz bir parçasıdır.Yaşamlarının gerçek bir parçasını birbirinden saklayan,birbirleriyle bu yanlarını paylaşmayan iki insan yakın bir ilişki kuramaz.Bu nedenle, olumsuz duyguları yapıcı bir tartışma içinde paylaşabilmek, yakın ilişkinin doğması için gereklidir.
YAPICI TARTIŞMANIN AŞAMALARI
1- Sorun Hakkında Düşünmek : Önce ilişkide sorun olan şeyin tanımlanması gerekir. Bu konudaki duygu ve düşüncelerin net olarak ifade edilebilmesi, sorunun çözümü için önemlidir.
2- Tartışma Zamanının Saptanması : Tartışmayı yapacağınız kişiyle ortak, ikinize de uygun olan bir zamanın seçilmesi gerekir.
Birinci aşamada belirtilen işlemi yaparak,sizi gerçekten neyin rahatsız ettiğini açık seçik anladıktan sonra,ilgili kişiyle uygun olan bir zaman seçmeyi denemeli, bu zaman ayarlamasını yaparken, “Beni rahatsız eden bir konu var, bu konuda seninle konuşmak istiyorum.Bana ayırabileceğin uygun bir zamanın var mı?” şeklinde sorarak durumu karşınızdakine açabilirsiniz.
3- Sorununuzun İfadesi : Bu aşama önemlidir.Sizi rahatsız eden duyguyu açık seçik ve yalın olarak ifade edemiyorsanız,karşınızdaki büyük bir olasılıkla sizi anlayamaz.Sizi rahatsız eden birçok nokta varsa, tartışmayı yapıcı bir biçimde devam ettirebilmek için,sizin için önemli olan yalnızca bir sorunu ele alın. İfadeniz iki yönü içermelidir:
●Sizi rahatsız eden davranışın bir tanımı,
●Bu davranışın sizde uyandırdığı en belirgin duygu.
”Beni rahatsız eden şey benimle alay etmendir ve sen bunu yapınca sana kırıldığımı hissediyorum.” Buna örnektir.
Böyle yapmakla karşınızdakine açılmış ve duygularınızı olduğu gibi paylaşmış oluyorsunuz.Kızgınlık içinde davranan insanlar, genellikle, ne hissettiklerini söylemeden, karşıdakini suçlamaya yönelirler.Karşıdaki suçlandığını hissedince savunucu bir tutum içine girer ve sizi dinlememeye başlar.Aklı, size nasıl karşı koyacağıyla meşgul olmaya başlar.
Bu aşamada karşılaşılan önemli bir engel, dil aracılığıyla aşılabilir.Karşıdakinde “suçlanma!” izlenimi yaratmamak için, ben dili kullanılır.Ben dili, kişinin kendini rahatsız eden davranışın tanımını yapan ve bu davranışın kendisinde nasıl bir duygu uyandırdığını ifade eden söyleyiş biçimine verilen addır.
Sen dili, “Sen ne kadar kaba bir insansın,” “Sende hiç terbiye yok mu?” gibi ifadelerle karşıdakini yargılamaya ve suçlamaya yönelen bir dildir.
Ben dili ile sen dili arasındaki en önemli fark şudur: Ben dili, konuşan kişinin kendi iç dünyasındaki duyguları ifade eder ve bu duyguların ötesinde herhangi bir suçlama ve yargılamaya gitmez.Sen dilindeyse suçlama ve yargılama ağırlık taşır.
4- Anlaşılıp Anlaşılmadığınızı Denetleme: Sizi rahatsız eden davranışı tanımlayıp, bu durumda kendinizi nasıl hissettiğinizi ifade ettikten sonra,karşınızdakinin sizin sorununuzu nasıl anladığını tekrar etmesini sağlayın.Burada iki evre sözkonusudur:
(1) (1) Sizi işiten kişi sizin söylediğinizi şöyle tekrar edebilir:
A : “Ben konuşurken sürekli sözümü kesiyorsun.Sözümü kesmen beni kızdırıyor!”
B : “Sen konuşurken sürekli sözünü kesiyorum.Sözünü kesmem seni sinirlendiriyor.”
(2) (2) B, A’nın sözünü aynen tekrar ettikten sonra şöyle der:
“Yani senin konuşmanı bitirmene hiç fırsat vermiyorum; hep ben söze başlıyorum.Ve bu davranışımdan rahatsız oluyorsun,öfkeleniyorsun.”
İnsanlar birbirlerine kızgın olduğu zaman,yanlış algılamalar kolaylıkla işin içine girer; bu yanlış algılamaları ortadan kaldırdıktan sonra, yapıcı bir tartışma temeli kurulabilir.
5- İstediğinizin Ne Olduğunu Düşünme ve Alıştırma Yapma : Sizin için sorun olan davranışın ortadan kaldırılması ve yerine yenisinin getirilmesi söz konusu olduğundan, karşınızdakinden ne istediğinizi net olarak ifade etmelisiniz. Bu isteğinizin karşınızdaki insan için ne anlama gelebileceği hakkında duyarlı olmaya çalışmalısınız.
Demek ki, bu aşamada iki evre var:
1.Kendi yönünüzden ne istediğinizin farkında olmak ve bu isteğinizi açık,seçik bir biçimde söyleyebilecek duruma gelmek,
2.Bu isteğinizin karşınızdakinin yaşamı ve kişiliği içinde ne anlama gelebileceği hakkında bir duyarlılık kazanmak; bir başka deyişle, sizin istediğiniz değişikliğin karşınızdakine ne ifade ettiğinin iyice farkına varmaktır.
Şimdi sıra, bu isteğin karşınızdakine yalın ve açık seçik bir biçimde, sadece üzerinde tartışılmak istenen soruna dönük olarak ve yine yalnızca o sorunu belirterek ifade edilmesine gelmiştir.
Daha önce verilen örneğe devam edersek:
A : “Ben konuşurken sözümü kesmeni istemiyorum.Konuşmana başlamadan önce bana, “sözün bitti mi?” diye sormanı istiyorum,
6- İsteğinizin Anlaşıldığını Denetlemelisiniz : Karşınızdakinden ne istediğinizi tekrarlamasını sağlayın.
7-Sorunuzu sorma :Artık bu noktada karşınızdaki sizi neyin kızdırdığını ve bunu değiştirmesi için ne istediğinizi biliyor.Artık size sorunuzu sorma kalmıştır.Sorunuz kısaca, “İstediğimi yapacak mısın?” olabilir.
8.Cevaba karar verme : Sizin sorunuz üzerine,artık o cevap vermek durumundadır.Nasıl bir cevap vereceğine karar vermeden önce, karşınızdakinin bir zaman süresine gereksinmesi olabilir.
9.Soruya cevap verme : Burada asıl amaç; Her ikinizin de kabul edeceği ve rahatsız olmayacağı bir çözüm bulmaktır. Bir anlaşma noktası bulamıyorsanız, etkileşime bir süre ara vermek yararlı olur.
10-Verilen Kararın Uygulanırlığını Gözden Geçirmek için Bir araya Gelmek : Verilen kararın uygulanması sırasında yaşananların paylaşımı.
Kızgınlık ve engelleme duygusu, farkında olunan yada olunmayan çatışmalardan kaynaklanır. Sadece kısa süreli gerginlikleri değil, uzun süreli çatışmaları çözmekte, yaşamın önemli bir parçasıdır. ‚
Çatışma değişik nedenlerden yaşanabilir ve çözümüne iki temel tutum içinde yaklaşılabilir:
1- "Ben kazanacağım, o kaybedecek" yaklaşımı,
2- "Her ikimizin de sonuçtan memnun olması gerekir" yani "Kaybeden Yok" yaklaşımı.
Herhangi bir çatışmada eğer yaklaşımımız "Ya Kazan Ya da Kaybet" ise iki kişiden biri mutlaka sonuçtan hoşnut olmayacaktır. Böyle bir tutum içinde en güçlü olan, en çok ısrar eden, en hileli davranan üste çıkar. Bu durumda "kazanan", büyük bir olasılıkla, karşısındakinin saygısını, güvenini ve iyi niyetini "kaybeder". Bu tutumla karşısındakini kaybetme pahasına tartışmanın kazanılması söz konusudur.
"Kaybeden Yok" yönteminde ise tartışmanın sonucunda alınan kararlardan her iki tarafında memnun olması söz konusudur. Genellikle kaybeden yok yöntemi şu aşamaları içerir:
1- Çatışmayı Tanıma: İlişki içinde sizce sorun olan şeyi ifade edin. Mümkün olduğunca ben dili kullanarak çözüme ulaşma tutumu içinde olduğunuzu belirtin.
2- Birçok Çözüm Yolu Ortaya Koyun : Aklınıza gelen çözüm yolları iyi yada kötü, mümkün yada değil gibi süzgeçlerden geçirmeden ortaya koyun.
3- Çözüm Yollarını Değerlendirin: Bu aşamada her çözüm yolu değerlendirilerek karşılıklı herkesi ne derece tatmin ettiği tartışılır. Bu evrede kişilerin karşılıklı dürüstçe düşüncelerini ifade etmeleri önemlidir.
4- En İyi Çözümde Anlaşın : Seçenekler arasından iki tarafı da en çok tatmin eden çözümde anlaşılır. Bu çözümün ne anlama geldiği her iki tarafça ifade edilir. Bu çözümü denemeye koyma arzusu her iki tarafça belirtildikten sonra, sıra bundan sonraki aşamaya gelir.
5- Çözümü Uygulamaya Koyun : Bu evrede çözümün ayrıntıları konuşulabilir.Çözüm bir planlamayı gerektiriyorsa, bu planı yapmanın zamanıdır. Önemli olan plan yapıldığı zaman bu planın her iki taraf tarafından aynı biçimde anlaşılmasıdır.
6- Çözümü Gözden Geçirme:Bir çözümün gerçekten uygulanabilir ya da uygulanamaz olduğunu denemeden anlamak zordur.Çözümü bir süre uygulandıktan sonra,gözden geçirmek üzere bir araya gelmekte büyük yarar vardır.Böyle bir gözden geçirmeden sonra, çözüm tarzında bazı değişiklikler önerilebilir.Hatta öyle bir durum olabilir ki, çözümü her ikinizde tatmin edici bulmayıp, sorunu yeniden gözden geçirmek gereğini duyabilirsiniz.Önemli olan, sorunun altında ezilmek yerine, her ikinizi de hoşnut edecek bir çözüme ulaşıncaya kadar yaratıcı bir biçimde sorunla uğraşmaktır.

Kısaca, yaşamımızın tüm alanlarında insanlarla yakın yada uzak ilişkiler içindeyiz. Birlikte olan, etkileşimde bulunan insanların aralarında çatışmalar yada sürtüşmelerin çıkması doğaldır. Doğal olmayan bu çatışmaların ilişkiyi bozması ve yıpratmasıdır. İlişkilerimizdeki sorunların farkında olur ve bu sorunları gerçekçi bir biçimde kabul ederek; gerekli çözüm yolları için çaba harcarsak bunları aşarak daha verimli ilişkiler yaşayabiliriz.
İletişim bozukluklarına yol açan engeller şöyle sıralanabilir :
● Kişilerden kaynaklanan engeller
● Dil güçlüklerinden kaynaklanan engeller
● Dinleme yetersizliğinden doğan engeller
● İfade açıklığının bulunmamasından kaynaklanan engeller
● Geribildirim eksikliğinden doğan engeller
● Teknik engeller
● Kişilik uyumunun tam olmamasından kaynaklanan engeller
Bu engelleri genel bir yaklaşımla,
• Kişisel engeller
• Fiziksel engeller
• Anlamsal engeller
şeklinde sınıflandırmak da olasıdır.
Üç tür gürültü vardır:
• Fiziksel gürültü (çocuk ağlaması)
• Nörofizyolojik gürültü (alıcının iyi duyamaması-işitme eksikliği.)
• Psikolojik gürültü
Genellendiğinde. iletişimsizlik kişilerin kafalarında, inanç1arında, tutumlarında, değer yargılarında, önyargılarında yatar. İyi dinleyici olmamak ya da dinlemesini bilmemekten de iletişimsizlik doğar. Kaynak ile hedef kitle, değişik yaş ve kültür gruplarından, değişik toplumsal, ekonomik sınıflardan geliyorlarsa iletişimsizlik ortaya çıkar.
Cevapla
  • Benzer Konular
    Cevaplar
    Görüntü
    Son mesaj
  • Bilgi
  • Kimler çevrimiçi

    Bu forumu görüntüleyen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 9 misafir