Mali Müşavirlik Ders Notları (Genel Hukuk)



1-GENEL HUKUK

Hukuk kuralları toplumsal hayatı düzenleyen, devletçe uygulanacak maddi müeyyideleri (yaptırımları) bulunan ve uyulması bu sebeple zorunlu olan kurallardır.

KANUNLAR(Zaman Bakımından uygulanması)

1999-2010/2

Kanunların Zaman Bakımından Uygulanması Hakkında Açıklama Yapınız Kanunların ne zaman yürürlüğe gireceği kanun metninde yürürlük maddesiyle açıkça belirtilir. Aksi takdirde Resmi gazetede yayınlandıktan 45 gün sonra yürürlüğe girer.

Kanunlar açık ya da dolaylı biçimde yasa ile ortadan kaldırılır.

Özel yasa genel yasanın hükümlerini ortadan kaldırır. Hukuk güvenliği ilkesi gereği geçmişe yürümez.

 

HUKUKUN KAYNAKLARI

 

2000-2002-2005-2006-2007-2012/1-2013/2

Hukukun yazılı kaynaklarını yazarak hiyerarşik açıdan karşılaştırınız.

Hukuk kurallarının yer aldığı metinler ya da sözlü ifadelere hukukun kaynakları adı verilir. Hukuk kurallarının hangi şekillerde göründüğünü belirten kaynaklara da hukukun şekli kaynakları adı verilir.

Hukukun kaynakları yazılı-bağlayıcı kaynaklar, yazılı olmayan-bağlayıcı kaynaklar ve yazılı-bağlayıcı olmayan kaynaklar olmak üzere 3 kısımdan oluşur.

1)Yazılı(bağlayıcı) kaynaklar

Anayasa’nın yetkili kıldığı otoriteler tarafından çıkarılan metinlerdir.

Hukukun ana kaynağı olan yazılı kaynaklar şunlardır;

  1. Anayasa,
  2. Kanunlar,
  3. Uluslararası Antlaşmalar,
  4. Kanun Hükmünde Kararnameler,
  5. Tüzükler,
  6. Kararnameler, Yönetmelikler.

Kanunları Yasama Meclisleri, kanun hükmünde kararname ve tüzükleri Bakanlar Kurulu,  yönetmelikleri de bakanlıklar veya kamu tüzel kişileri çıkarırlar.

Uluslararası antlaşmalar yasama meclisi tarafından onaylandığından kanun hükmündedir. Yazılı hukuk kaynakları arasında, bir taraftan kuvvet ve geçerlilik dereceleri, diğer yandan soyutluluk dereceleri bakımından bir sıralama yapılabilir.

Sözü edilen kaynaklardan hiçbiri, sıra itibariyle kendisinden önce gelen sıradaki kaynağa oranla daha kuvvetli ve daha geçerli olamayacağı gibi, daha soyut da olamaz.

Hukukun yazılı kaynakları arasında hiyerarşi:

Hiçbir kural kendinden üstte bulunan kurala aykırı olamaz.

Anayasa, Yasa, KHK, Tüzük, Yönetmelik hukukun yazılı ve bağlayıcı (asli) kaynaklarıdır. Yani bu kaynaklara uyulması zorunludur. İçtihatler(mahkeme kararları), Bilimsel Görüşler(doktrin) ve Maliye Bakanlığı tarafından çıkarılan genel tebliğler, genelgeler, görüşler (mukteza) da yardımcı(ikincil) kaynaklardır.

1)Anayasa

Anayasa bir devletin temel yapısını, yönetim biçimini, devlet organlarının birbirleriyle ilişkilerini, kişilerin temel hak ve özgürlüklerini düzenleyen temel yazılı hukuk kaynağıdır.

2)Kanun

Kanun gerekli görülen konuları düzenlemek amacıyla TBMM tarafından çıkarılır.Kanunlar genel ve soyut nitelikte kurallardır. Kanunlar değiştirilmediği sürece sürekli uygulanması düşünülen kurallardır.

Kanun çıkarma yetkisi Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM)’ne aittir ve hiçbir şekilde devredilemez. Kanun teklif etme yetkisi Bakanlar Kurulu ve TBMM’e aittir. Bakanlar Kurulu tarafından yapılan yasa önerisine “kanun tasarısı”, TBMM tarafından yapılan kanun önerisine ise “kanun teklifi” adı verilir. TBMM tarafından kabul edilen kanunlar 15 gün içinde Cumhurbaşkanı tarafından yayımlanır.Cumhurbaşkanı kanunu veya kanun hükümlerini uygun bulmadığı takdirde meclise geri gönderir. Meclis geri gönderilen yasayı aynen kabul ederse, Resmi Gazetede yayımlanır ve yürürlüğe girer.

Kanunların hangi tarihte yürürlüğe gireceği yasa metninde açıkça belirtilebilir. Eğer kanun metninde yürürlük tarihi belirtilmemişse resmi gazetede yayınlandığı tarihten 45 gün sonra yürürlüğe girer.

3)Uluslararası Antlaşmalar

Türkiye’nin yabancı devletler veya milletlerarası kuruluşlarla yaptığı bir anlaşmanın geçerliik kazanması, TBMM’nin sözü geçen anlaşmayı bir kanunla uygun bulmasına bağlıdır.

 

4)Kanun Hükmünde Kararname(KHK)

KHK’ler mevcut kanunları yürürlükten kaldırabilir, onlarda değişiklik yapabilir veya kanun konusu olmayan bir konuyu kanun gibi ele alıp düzenleyebilir. Olağan dönemlerde TBMM, Bakanlar Kurulu’na KHK çıkarma yetkisi verebilir(Yetki Kanunu). Yetki Kanununda çıkarılacak KHK’nın amacı, kapsamı, süresi belirtilir. Olağan dönemlerde temel hak ve özgürlükler KHK ile düzenlenemez. KHK’ler Resmi Gazetede yayınlandıkları gün yürürlüğe girerler. KHK’ler Resmi Gazetede yayınlandıkları gün TBMM’nin onayına sunulurlar. Olağanüstü hal ve sıkıyönetim hallerinde Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu yetki kanunu olmadan KHK çıkarabilir.

5)Tüzük(2000)

Bakanlar Kurulu tarafından kanunun uygulanmasını göstermek veya kanunun emrettiği işleri belirtmek üzere, kanunlara aykırı olmamak ve Danıştayın incelemesinden geçirilmek şartıyla çıkarılan hukuk kuralına tüzük denir. Cumhurbaşkanınca onaylanarak Resmi Gazete’de yayımlanmak suretiyle yürürlüğe girer.

6)Kararname

Bir       idari       düzenleyici       işlemdir.       KHK’ler       dışındaki       kararnameler,       kanun       gücünde        değildirler.

7)Yönetmelik

Kanunda veya tüzükte verilen yetki gereğince bir bakanlığın ya da bu seviyede bir devlet kuruluşunun kendi görev alanına giren hususlarla ilgili olarak koyduğu, genel nitelikte ve uygulamaya yönelik kurallardır.Kanunlara ve tüzüklere aykırı olamaz. Danıştay tarafından denetlenir.

Tebliğ: Kamu kurumlarının(idarenin) kanun ya da tüzükten aldıkları yetkiye dayanarak ayrıntıları düzenlemek amacıyla çıkardıkları resmi metinlerdir.

2)Yazılı olmayan(bağlayıcı) kaynaklar(Örf ve Adet Kuralları)

Halk tarafından sanki yazılı bir hukuk kuralı varmış gibi öteden beri uygulana gelen ve devlet gücü ile desteklenen yazısız hukuk kurallarıdır.

3)Yazılı (bağlayıcı olmayan) kaynaklar Mahkeme içtihatleri, bilimsel doktrin gibi..

 

HUKUĞUN UYGULANMASI

2003-2006

Hukukun uygulanması dediğimiz zaman, hangi bakımdan uygulanmasından söz ediyor olabiliriz sayınız. Hukukun “Anlam Bakımından Uygulanması”nda “Yorum” ne demektir? iki cümle ile açıklayınız. Kaç türlü yorum vardır sayınız.

1) Nitelik bakımından uygulanması a-Emredici Hukuk kuralları: Aksi kararlaştırılamayan, uyulması zorunlu hukuk kurallarıdır. Örneğin Borçlar Hukukunda sözleşmenin konusu kamu düzenine, ahlak ve adaba aykırı olamaz.

b-Tamamlayıcı Hukuk kuralları: Aksi kararlaştırılabilen, ancak aksi kararlaştırılmadığı takdirde uygulanabilen

kurallardır. Örneğin aksi kararlaştırılmadığı takdirde para borçlarının alacaklının ikametgahında ifa edilmesi gerekir.

c-Yorumlayıcı Hukuk kuralları: Taraflarca düzenlenen fakat yeterince açıklığa kavuşturulmayan durumlarda rol

oynarlar. Yorumlayıcı hukuk kurallarının da taraflarca aksi kararlaşturılabilir.

d-Tanımlayıcı Hukuk kuralları: Hukuk alanında kullanılan deyim ve kavramları açıklığa kavuşturur ve bunların

öğelerini belirtir. Örneğin Medeni kanunda ailenin tanımlanması

2) Yer bakımından uygulanması

Yersellik ilkesi gereğince kanunlar ülke sınırları dahilinde bulunan yerli ve yabancı herkese uygulanır. Kişisellik ilkesi uyarınca ise kişi yabancı bir ülkede bulunsa dahi kendi ulusal kanununa bağlı kalır.

 

 

3) Zaman bakımından uygulanması

Kanunlar kural olarak yürürlükte bulundukları dönem içinde ortaya çıkan olay ve ilişkilere uygulanır. Kanunun yürürlük tarihi genellikle kanun metninde belirtilir, aksi halde kanunlar Resmi Gazetede yayımlandıktan 45 gün sonra yürürlüğe girerler. Yasalar geçmişe etkili hüküm doğurmazlar.

 

4) Anlam bakımından uygulanması

Soyut kanun kurallarının somut olaylara uygulanabilmesi için hukuk kuralının yorumlanması ve ne anlama geldiğinin saptanması             gerekir. a-Yasaların Yorumlanması

Bir hukuk kuralının tam anlamının ne olduğunun belirtilmesine onun yorumlanması denir. Kanun sözüyle ve özüyle değindiği tüm konularda uygulanır. Hakim, kanun maddesini somut olaya uygularken, maddenin sadece sözünü değil, özünü de dikkate alarak kanun maddesinin gerçek anlam ve kapsamını belirler.

Üç türlü yorum vardır: i-Deyimsel (Sözel) yorum ii-Tarihsel yorum

iii-Amaçsal yorum

b-Boşluk Doldurma

c-Hakimin Takdir Yetkisi

HAKLAR

2003-2008/2

Hak kavramını tanımlayınız. Hakkın türlerini sadece sayınız

Hak, hukuk düzeni tarafından kişilere tanınmış olan yetkilerdir.

Hak, hukuken korunan ve sahibine (veya temsilcisine) bu korumadan yararlanma yetkisi tanınan menfaattir (çıkardır). Korunan bu çıkarın ilişkin olduğu alana göre, hakkın türü de değişmektedir.

Hak sahibi gerçek veya tüzel kişilerdir. Hayvanlar ve eşyalar hak sahibi olamazlar.

Hakkın türleri aşağıda belirtilmiştir:

1-Kamu hakları

 

Vatandaşların devlete karşı sahip oldukları Kamu Hukukundan kaynaklanan haklardır.

Kamu haklarından yararlanmada tüm kişiler eşit konumda bulunmazlar.Diğer bir ifade ile kamu haklarından yararlanmak için kişilerin bazı özellikleri taşıması gereklidir.

  • Kişisel Haklar
  • Sosyal ve Ekonomik Haklar
  • Siyasal Haklar

 

2-Özel haklar

 

a)Niteliklerine Göre Özel Haklar

  • Mutlak haklar: hak sahibi tarafından herkese karşı ileri sürülebilen haklardır
  • Nisbi haklar: belli kişilere karşı ileri sürülebilen ve süresi içerisinde ileri sürülmediği takdirde zamanaşımına uğrayan haklardır. Alacak hakkı gibi.

b)Konularına Göre Özel Haklar (2012/3)

  • Mal varlığı hakları: kişinin para ile ölçülebilen, yani malvarlığı içinde yer alan haklardır. Bu tür haklar başkasına devredilebilir, mirasçılara geçer, mevzuat çerçevesinde sınırlandırılabilir, haczedilebilir ve feragat edilebilir. Örneğin Alacak hakkı
  • Şahısvarlığı hakları: kişinin para ile ölçülemeyen, manevi bir değer taşıyan haklarıdır.Bu tür haklar başkasına devredilemez, mirasçılara geçmez, hukuk ve ahlaka aykırı olarak sınırlandırılamaz, haczedilemez ve feragat edilemez.

Örneğin manevi tazminat hakkı

c)Kişiye Bağlı Olan Haklar

            Devredilebilen haklar

    Devredilemeyen haklar: doğrudan hak sahibi tarafından kullanılır Örneğin evlenme, boşanma, nafaka hakkı

d)Hukuki Etkileri Bakımından Haklar (2012/2)

  • Yenilik Doğuran haklar: hak sahibine tek taraflı irade beyanı ile yeni bir hukuki ilişki kurmak, mevcut bir hukuki ilişkiyi değiştirmek veya sona erdirmek yetkisi veren haklardır. Örneğin bir sözleşmenin yapılmasında kabul beyanı, seçimlik sözleşmelerde seçme hakkı, bir sözleşmeyi haklı sebeple feshetme hakkı gibi. Temel özellikleri şunlardır:
    • Kullanılması şarta bağlı kılınamaz.
    • Zamanaşımı söz konusu olmaz.
    • Kullanınca sona erer ve kullanıp sonuç meydana geldikten sonra geri dönme söz konusu olmaz.

  • Yenilik Doğurmayan haklar

 

 

HAKKIN KAZANILMASI

2008/1

Hakkın kazanılması kavramını açıklayınız ve hakkın kazanılması yollarını kısaca açıklayınız.

Hakkın kazanılması, kişinin hak sahibi konumuna gelmesini, bir hakkın bir kişiye bağlanmasını, bir hak ile bir kişi arasında bir bağlantı kurulmasını ifade eder. Hakkın kazanılması, bir hukuki olay, hukuki fiil ya da hukuki işlem yollarıyla gerçekleşir. Hakkın kazanılması yolları aşağıda belirtilmiştir.

 

  1. Aslen kazanma

Bir hakkın aslen kazanılması demek, bir kimsenin o zamana kadar hiç kimseye ait olmayan bir hakkı kendi fiiliyle elde etmesi demektir. Bu durumda hak sahibi bu hakkın ilk sahibi olarak, doğrudan doğruya hakkı kazanmaktadır. Hakkın daha önce bir sahibi yoktur. Örneğin avlanma suretiyle bir hayvanın mülkiyetinin elde edilmesi aslen kazanmadır.

 

  1. Devren Kazanma

Bir hakkın devren kazanılması, bir kimsenin o hakkı o zamana kadar sahibi bulunan kişiden elde etmesi demektir. Burada hak başkasından devren kazanılmaktadır. Bir kişi şey üzerindeki hakkını kaybederken, bir diğeri bu şeyin sahipliğini kazanmaktadır.

Hakkın devren kazanılması “külli halefiyet (tümden geçiş)” veya “cüz’i halefiyet (tekten geçiş)” tarzında ortaya çıkar. Külli halefiyetin tipik örneği mirastır. Miras bırakanın ölümüyle tüm mal varlığı – herhangi bir devir işlemine gerek olmaksızın- bir bütün olarak mirasçılara geçer.

Ancak mirasçılar, bu mala birlikte (miras şirketi) şeklinde (elbirliğiyle) malik olurlar.

Cüz’i halefiyette ise kişinin malvarlığını oluşturan şey tek olarak (münferiden) bir başkasına devredilmektedir. Bu şeyin hak sahipliğinin (mülkiyetinin) hakkı devralana geçmesi için taşınmazlarda “tescil”, taşınırlarda “teslim”, alacaklarda ise “temlik” işlemine gerek vardır.

Oysa mirasta yer alan taşınmaz/taşınır mallar ve alacak bu işlemlere gerek olmaksızın kendiliğinden mirasçılara geçmektedir. Daha sonra yapılacak tescil/teslim veya temlik işlemleri sadece açıklayıcı bir işleve sahiptir.

 

  1. Tesisen Kazanma

Burada mevcut bir hakka dayanarak, başka bir hak kurulmaktadır. Bir malın maliki bu mal üzerinde bir başkası lehine (borcuna karşılık) bir rehin hakkı kurmaktadır.

Örneğin bir taşınmaz üzerinde mülkiyet hakkı sahibinin, bu hakkına dayanarak bir kimse lehine ipotek hakkı kurmasıdır.

 

 

 

 

SÜBJEKTİF İYİ NİYET

2004-2006-2011/3

 

Sübjektif iyiniyet kavramını tanımlayınız ve unsurlarını sayınız.

Sübjektif iyiniyet; kişinin bir hakkın kazanılmasına engel olan eksikliği bilmemesi veya gerekli tüm dikkat ve özeni gösterse dahi bilebilecek durumda olmaması olarak tanımlanmaktadır.

İyi niyetin unsurları:

-Hakkın kazanılmasına engel olan bir eksikliğin bulunması

-kişinin bu engeli bilmemesi, ya da bilebilecek durumda olmaması -kanunun hakkın kazanılması için iyiniyet araması

HAKKIN KÖTÜYE KULLANILMASI

 

2002-2005-2011/1

Hakkın Kötüye Kullanıldığı Hangi Unsurların Varlığı Halinde Anlaşılır. Kısaca Açıklayınız.

 

Aşağıdaki hallerde hakkın kötüye ya da dürüstlük kuralına aykırı kullanıldığı anlaşılır.

  1. Hak sahibinin hakkın kullanılmasından haklı bir yararı bulunmamalıdır.
  2. Hakkın kullanılması başkasına zarar vermeli veya zarar tehlikesi yaratmalıdır.
  3. Hakkın kullanılmasının hak sahibine sağladığı yarar ile başkasına verdiği zarar arasında aşırı bir dengesizlik bulunmalıdır.
  4. Hakkın kötüye kullanılmasını yasaklayan özel bir kural bulunmamalıdır.

 

HAKKIN KORUNMASINDA DAVA TÜRLERİ VE SAVUNMA İMKANLARI

1997-2007-2009/3-2013/3

Hakkın korunması için Özel Hukuktaki dava türlerini ve savunma imkânlarını yazınız

Hak sahibinin hakkı, bu hakka uyması gerekenler tarafından ihlal edilince, ortaya hakkın korunması sorunu çıkar. Böyle bir durumda hak sahibinin elindeki ilk imkân, karşı taraftan buna uyulmasını talep etmek olacaktır. Ancak bu yolla bir sonuç alınmazsa dava yoluna başvurulur. Dava sonucuna göre hakkı ihlal eden kişi buna kendiliğinden uyarsa sorun halledilmiş olur. Ancak uymazsa, hak sahibi cebri icra yoluyla karara uyulmasını sağlamaya çalışır.

 

1- Dava Türleri

Davalar hak sahibinin (davacının) mahkemeden istediği korumanın niteliğine göre üçe ayrılmaktadır.

  1. Eda Davası: Bu davada davacı, karşı tarafın (davalının) bir şey yapmaya, bir şey vermeye veya bir şey yapmaktan kaçınmaya mahkum edilmesini ister. Eda davası bir hakkın korunması değil de bir zararın giderilmesini amaçlıyorsa, tazminat davası adını alır. Eda davası sonunda verilen kararı davalı kendiliğinden yerine getirmezse, davacı cebri icra yoluna başvurur.
  2. Tespit Davası: Bu davalar, bir hukuki ilişkinin mevcut olup olmadığını tespit etmek için açılan davalardır. Örneğin kira miktarının belirlenmesine ilişkin dava bir tespit davasıdır. Şayet bu davada ilişkinin varlığı tespit ettirilmek isteniyorsa müspet tespit davasından, yokluğu tespit ettirilmek isteniyorsa, menfi tespit davasından söz edilir.
  3. Yenilik Doğuran Dava : Yenilik doğuran hakların kullanılması amacıyla açılan davalardır.(Bu davalar, bir hukuki ilişkinin kurulmasını, değiştirilmesini ya da bozulmasını sağlayan davalardır.) Ör: Boşanma davası.

 

2- Savunma İmkanları

Bir kişinin dava açması, iddiasında haklı olduğu anlamına gelmez. Davalı bu davaya karşı savunma imkanlarına sahiptir.

  1. İtiraz: Bir hakkın doğumuna engel olan veya hakkı sona erdiren olayların ileri sürülmesidir. Yani kısaca davacıya hakkın yok Örneğin davacının dayandığı sözleşmenin şekil noksanı veya ehliyetsizlik nedeniyle batıl (kesin hükümsüz) olduğunun, yani hiçbir hak doğmadığının ileri sürülmesi.

Hakim itiraz sebebini dava sırasında re’sen dikkate alır.

  1. Defi(Savunma) 2000-2001 : Davalı davacının hakkının varlığına karşı çıkmamakta, fakat özel bir sebebe dayanarak borçlu olduğu edimi yerine getirmekten kaçınma hakkına sahip olduğunu ileri sürmektedir. Yani davalı davacıya “hakkının varlığını kabul ediyorum, fakat benim de senin hakkını yerine getirmemek hususunda bir karşı hakkım var.” demektedir. Bunun tipik örneği zamanaşımı defidir. Defi bir hak olduğu için mutlaka hak sahibi tarafından ileri sürülmelidir. Aksi takdirde hakim bunu dava sırasında kendiliğinden dikkate alamaz.

2-ÖZEL HUKUK

Kişi: Haklara sahip ve borçlara ehil olabilen varlıklara denir. Bu bakımdan, hak sahibi olabilen ve borç altına girebilen tüm varlıklar “kişi” olarak kabul edilir. Kişiler hak ehliyetine sahip olabilen gerçek ve tüzel kişilerdir. GERÇEK KİŞİLER

 

2005-2006-2010/1 Mazeret 2013/3

Gerçek Kişilerde Kişiliğin Başlangıcını ve Kişiliği Sona Erdiren Halleri Tanımlayınız

 

Gerçek kişiler insanlardır. Modern hukuk düzeninde insanlar hak ve borçlara sahip olabilen, yani kişilik tanınmış varlıklardır. Gerçek kişilerde kişilik çocuğun sağ olarak tamamiyle doğduğu anda başlar.

(Yasa kişiliğin başlangıcı için sağ doğmak ve tam olarak doğmak olmak üzere iki koşulun gerçekleşmesini zorunlu kılmaktadır. Sağ doğum çocuğun ana rahminden canlı olarak ayrılmasını; tam doğum ise ana rahmi dışında bağımsız bir varlık kazanması niteliklerini ifade eder)

Kişiliği sona erdiren haller:  Ölüm, ölüm karinesi ve gaiplik (kayıplık) sona erdirir.

 

Ölüm: Gerçek kişiliğin normal sona erme nedenidir. Bir hakkın kullanılması için bir kimsenin öldüğünü iddia eden kimse bunu ispat etmekle yükümlüdür.

Ölüm Karinesi (Kişiliğin İdari Kararla Sona Ermesi): Ölüm karinesinde kişilik varsayımsal olarak sona ermektedir. Ölüm karinesinin; ölüme kesin gözüyle bakılacak olay içerisinde kaybolma ve cesedin bulunamaması gibi iki koşulu mevcuttur. Ölümüne kesin gözüyle bakılacak şekilde ortadan kaybolan kimsenin nüfus kaydına, ikametgâhının bulunduğu yerdeki en büyük mülki amirin emriyle ölüm kaydı düşülmesi ile meydana gelir. Örneğin yanarak düşen bir uçakta bulunduğu kesin olan bir kişinin cesedi bulunamamış olsa dahi o kişi ölmüş sayılır.

Gaiplik (Kişiliğin Mahkeme Kararı ile Sona Erdirilmesi): Kişinin kaybolmasına yol açan olayın özelliklerine göre, ölümüne kesin değil de olası(muhtemel) gözle bakılabilmektedir. Kişinin ölümüne kuvvetle muhtemel bakılacak surette kaybolması ya da uzun süre kendisinden haber alınamaması durumlarında, hakları ölüme bağlı olanların başvurusu üzerine mahkeme tarafından verilen ve iş bu kimsenin şahsiyetini sona erdiren yargısal bir karardır. Kişiden uzun zaman haber alamama durumu söz konusudur. Örneğin kişi sele kapılmıştır ama sele kapılanlardan kurtulanlar olmuştur veya gemi batmıştır ancak gemiden kurtulanlar olmuştur gibi.

Kişiliğin gaiplik yoluyla son bulması için aşağıdaki üç koşulun gerçekleşmiş olması gerekir:

  • Kişinin ölümüne olası gözle bakacak olay içerisinde kaybolmuş olması veya uzun zamandır haber alınamaması
  • Ölüm tehlikesinden en az 1 yıl veya gaibin son haberi üzerinden 5 yıl geçmiş olması
  • Mahkemeden gaiplik kararı talebinde bulunma (Asliye Hukuk Mahkemesinden) (gaiplik kararı, geçmişe etkili hüküm doğurur.) HAK EHLİYETİ (Medeni Haklardan Yararlanma)

 

2003-2007-2010/1.Mazeret

Medeni Kanuna Göre Hak Ehliyeti Kavramını Açıklayınız ve Bu Ehliyetin İlkelerini Yazınız

 

Hak ehliyeti kişilerin haklara ve borçlara sahip olma yeteneğidir. Medeni haklara sahip olma yeteneği de denir. Aslında hak ehliyeti kişi olmakla eş anlamdadır. İnsanlar kişi olmaları nedeniyle doğuştan bu hak ehliyetine sahiptirler. Pasif bir mana taşır. Var olmak yeterlidir.

Genellik ilkesi: Medeni kanuna göre herkes hak ehliyetine sahiptir.

Eşitlik ilkesi: Kanun çerçevesinde ve önünde hak elde etmede ve borç altına girmekte herkes eşittir. Kanunun getirdiği yaş sağlık ve yabancılık nedeniyle getirdiği kısıtlamalar bu ilkeyi zedelemez.  

 

FİİL EHLİYETİ

2006-2009/1 

Fiil ehliyeti kavramını açıklayınız. Fiil ehliyet koşullarını sadece sayınız ve kişileri fiil ehliyeti bakımından gruplandırınız.  

Fiil ehliyeti.Bir kişinin bizzat kendi fiilleriyle hak sahibi olması ve borç altına girebilmesi yeteneğidir (kişilerin sahip oldukları hakları bizzat kullanabilmek ve borçları bizzat yerine getirebilmek gücüne sahip olmalarını ifade eder). Fiil ehliyeti için hak ehliyetinin aksine var olmak yetmez. O halde fiil ehliyeti aktif bir ehliyettir.

Kişi hak ehliyeti gereği, fiil ehliyetine sahip olmasa da yasal temsilcisi aracılığıyla hak ve borçlar kazanabilir. Fakat fiil ehliyetine sahip olan kişi, bizzat kendi fiilleriyle haklar kazanmakta ve borç altına girmektedir. Fiil ehliyeti bakımından, kişiler arasında eşitlik söz konusu değildir. Çünkü herkes ayni anda, ayni biçim ve derecede aklı, psikolojik ve bedensel olgunluğa erişemez.

Dolayısıyla bu ehliyet hak ehliyeti gibi doğumla kazanılmaz, aksine bu ehliyetin kazanılması için kişinin belli bir zihinsel ve bedensel olgunluğa erişmesi gerekir.

Fiil ehliyetinin ikisi olumlu, biri olumsuz olmak üzere üç koşulu vardır. 1) Ayırt etme gücü (temyiz kudreti, sezginlik)(2000) Akla uygun biçimde(makul surette) davranma yeteneğidir.

Mümeyyiz olmak; doğru ile yanlışı, iyi ile kötüyü, faydalı ile zararlıyı birbirinden ayırabilme ve makul tarzda hareket edebilme gücüne sahip olabilme demektir.

“Yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk ya da bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes, ayırt etme gücüne sahiptir(mümeyyizdir)”

Fiil ehliyetinin en önemli koşuludur. Bu koşul yoksa kişi tam ehliyetsizdir; yaptığı işlemler hiçbir hukuki sonuç doğurmaz ve kişi sorumluluk altına girmez.

2) Erginlik (rüşt)

İnsanların yaşı ile ilgili bir durumdur. 18 yaşını dolduran herkes ergindir

3) Kısıtlı olmamak (hacir altına alınmış olmamak) (2001) Fiil ehliyetinin olumsuz koşuludur.

Akıl hastalığı, akıl zayıflığı, savurganlık, alkol veya uyuşturucu madde bağımlılığı, kötü yaşama tarzı, kötü yönetim, özgürlüğü bağlayıcı cezaya mahkum olma v.b. halinde kişinin ehliyeti kısıtlanır.

Bu kişilere bir temsilci atanır ve medeni haklarını bu yasal temsilcileri marifetiyle kullanırlar.  Fiil ehliyetinin koşulları bakımından kişiler:

1)Tam ehliyetliler

Bu gruba giren kişiler fiil ehliyetinin tüm koşullarına sahip olan kişilerdir. Kendilerini ilgilendiren işlemleri yaparken temsilciye ya da başkalarının iznine muhtaç değildirler. Bunların hukuki işlem ehliyetleri ve haksız fiilden sorumlulukları ve dava ehliyetleri tamdır. Kendileri bizzat her türlü hukuki işlemde bulunma yeteneğine sahiptirler. 2)Sınırlı ehliyetliler (2000)

Bunlar kendilerine “yasal danışman” (kanuni müşavir) tayin edilmiş olan kişilerdir. Aslında bu gruptaki kişiler tam ehliyetliler gibi fiil ehliyetinin her üç koşuluna da sahiptirler ve bunların kendi başlarına yaptıkları hukuki işlemler genellikle geçerlidir ancak tam ehliyetlilerden farklı olarak yaptıkları bazı işlemlerin (gayrimenkul alım satımı, kefalet, rehin tesisi v.s.)  hukuki açıdan geçerli olması için kendilerine atanmış “yasal danışmanın” onayı gereklidir. 3)Tam ehliyetsizler

Bunlar ayırt etme gücüne sahip olmayan kişilerdir. Tam ehliyetsizlerin hukuki işlem ehliyeti yoktur ve yaptıkları hukuki işlemler batıldır (kesin hükümsüzdür). Geçersizlik kendiliğinden ve işlemin yapıldığı andan başlayarak kendisini gösterir. Tam ehliyetsizler haksız fiillerden de sorumlu değillerdir. Örneğin bir akıl hastası bir yangına sebep olsa, yangından zarar görenler tazminat talep edemezler.

4)Sınırlı ehliyetsizler (2000)

Ayırt etme gücüne sahip olmakla birlikte ergin olmayan ya da kısıtlı olan kişiler bu gruba girer. Bu sebepten bunlara sezgin küçükler (mümeyyiz küçük) veya sezgin kısıtlılar (mümeyyiz mahcurlar) denilir. Bunların hukuki işlem ehliyeti, yapılan işlemin türüne göre üç grupda incelenebilir

Kendi başlarına yapabilecekleri işlemler: Kendilerine karşılıksız (ivazsız) kazandırma sağlayan işlemleri (bağışlamanın kabulü, borçtan ibra edilme, kefalet alacaklısı olma v.b) tek başlarına yapabilecekleri gibi, kişiye sıkı biçimde bağlı olan hakları da kullanabilirler. Sınırlı ehliyetsizlerin bu işlemleri yapabilmesi için yasal temsilcinin rızasına gerek yoktur. Yasak işlemler: Ne kendileri ne de yasal temsilcileri yapamaz. Örn. bağışlamada bulunamaz, kefil olamaz, vakıf kuramaz. Yasal temsilcinin yapabileceği veya yasal temsilcinin rızasıyla kendilerinin yapabilecekleri işlemler: Bunlar, yasak işlemler ve sınırlı ehliyetsizin kendi başına yapabileceği işlemler dışında kalan hukuki işlemlerdir. Yasal temsilci işleme önceden onay vermişse izin, sonradan onay vermişse icazet sözkonusu olur. Yapılan hukuki işlem yasal temsilcinin onayına kadar askıda hükümsüzdür(tek taraflı bağlamazlık). Onay verilince geçerlilik kazanır.

 

 

 

 

 

 

 

TÜZEL KİŞİLER

 

2002-2011/3-2013/1

Tüzel kişi kavramını açıklayarak türleri hakkında açıklayıcı bilgi veriniz. 

Belli bir amacı gerçekleştirmek üzere kurulmuş ve bağımsız bir kişiliğe sahip, hak ve borçlara ehil olma iktidarı hukuk düzeni tarafından tanınmış kişi ya da mal topluluklarına tüzel kişi (hükmi şahıs) denir. Tüzel kişiden söz edebilmek için kişi veya mal topluluğunun örgütlenmiş olması, sürekli bir amaca sahip olması ve topluluğu teşkil eden fertlerden bağımsızlaşmasına hukuken imkân verilmiş olması gerekir.

Tüzel kişiler, farklı kategorilere göre gruplara ayrılmaktadır.

 

  1. İçyapılarına göre:
  2. Kişi toplulukları: Belli bir amacın gerçekleştirilmesi ve bağımsız bir varlığa sahip olmak üzere kişilerin bir araya gelmelerinden oluşur.

Örn.Dernek, şirket, sendika, siyasi parti

  1. Mal toplulukları: Belli bir amacı gerçekleştirmek için malların tahsis edildiği tüzel kişilerdir.Örn. vakıf, üniversite

 

  1. Hukuki yapılarına göre:
  2. Kamu hukuku tüzel kişileri: Kamu hukukuna tabi olan tüzel kişilerdir. Kamu tüzel kişileri ancak yasayla ya da yasanın verdiği yetkiye dayanılarak kurulabilir ve aynı yolla sona erer. Kamu idareleri kişi topluluğu niteliğindeki kamu hukuku tüzel kişileri iken üniversiteler mal topluluğu niteliği arz eden kamu hukuku tüzel kişileridir.
  3. Özel hukuk tüzel kişileri: Bunlar özel hukuk kurallarına tabi olan ve kişilerin iradeleriyle kurulan ve aynı yolla sona eren tüzel kişilerdir. Örneğin şirketler kazanç paylaşma amacı güden özel hukuk kişileri iken vakıf veya dernekler kazanç paylaşımı gütmeyen özel hukuk kişileridir

 

Kamu Hukuku-Özel Hukuk Tüzel Kişileri

1997 2012/3

Tabi oldukları hukuk kurallarına göre, kamu hukuku tüzel kişileri ve özel hukuk tüzel kişileri şeklinde sınıflandırılan tüzel kişilerin kuruluşları bakımından temel özellikleri ve farklılıklarını yazınız. 

Kamu hukuku tüzel kişileri ancak yasa veya yasanın verdiği yetkiye dayanılarak kurulabilir ve aynı yolla sona ererler. Kamu idareleri ve kamu kurumları bunlara örnek verilebilir.

Özel hukuk tüzel kişileri ise özel hukuk kurallarına tabi olan ve kişilerin iradeleriyle kurulan ve aynı yolla sona eren tüzel kişilerdir.Bu tüzel kişiler kendiliğinden (infisah) ya da yetkili bir organ veya makamın kararıyla (fesih) sona ererler. Sona eren tüzel kişinin malvarlığı tasfiye olunur.

Özel hukuk tüzel kişilerinin bir kısmı şirketlerde olduğu gibi kar amacı güdebilir, bir kısmında ise vakıf ve derneklerde olduğu gibi kar amacı gütmez.

Tüzel kişilik kendiliğinden sona erebilir, mahkeme kararı ile sona erebilir veya feshedilebilir. Bir tüzel kişinin sona ermesi halinde “tasfiye” ve “tahsis” olmak üzere iki aşama söz konusu olur. Tasfiye; tüzel kişinin üçüncü şahıslarla ve üyeleriyle olan ilişkilerinin kesilmesi aşamasıdır. Bu aşamada tüzel kişinin hak ve fiil ehliyeti tasfiye ile sınırlı olarak devam eder ve mal varlığı dağıtılır. Tasfiye aşaması sonrasında tüzel kişinin safi mal varlığı kalır ise bunun dağıtılması aşamasına geçilir. Bu aşamaya ise “tahsis” denir.

2000

Fiil ehliyeti yönünden tüzel kişilerin durumunu açıklayınız.

Tüzel kişiler de gerçek kişiler gibi fiil ehliyetine sahiptir. Tüzel Kişiler iradelerini organları aracılığıyla açığa vurular. Organlar hukuki işlemleri ve fiilleriyle tüzel kişiyi hak sahibi yapar ve borç altına sokarlar. Tüzel kişinin fiil ehliyeti faaliyet alanı ve amacıyla sınırlıdır.Tüzel kişinin amacı dışında yapılan işlemler, ehliyet dışı işlemler sayılır ve tüzel kişiyi bağlamaz.Tüzel kişiler organlarının kusurundan kendileri sorumlu olur. Organın kusuru varsa zarar gören hem tüzel kişiye hem de organa başvurabilir. Sorumlulukta organ ve tüzel kişilik arasında müteselsillik söz konusudur.

 

 

 

 

 

 

3-BORÇLAR HUKUKU

 

BORÇ İLİŞKİSİ

2012/3

Borç ilişkisi kavramını açıklayınız ve bu kavramın tanımında yer alan borç ilişkisinin üç temel unsurunu yazınız.

Borç ilişkisi kavramı Borçlar hukukunun temel kavramlarından biri olup, alacaklı ile borçlu arasındaki ilişki gereğince borçlunun alacaklı karşısında birşey vermek, birşey yapmak ve birşeyden kaçınmak konusundaki yükümlülüklerini içerir.

Bu tanımdan hareketle borç ilişkisinin üç unsuru şu şekilde sıralanabilir:

  • Alacaklı: Borç ilişkisinde borçludan bir edimde bulunmasını isteme hakkına sahip olan taraftır * Borçlu: Borç ilişkisinde alacaklı karşısında bir edimde bulunmakla yükümlü olan taraftır.
  • Edim: Borç ilişkisinin konusunu teşkil eden unsurdur. Yani borçlunun alacaklı karşısında yerine getirmekle yükümlü olduğu, alacaklının ise borçludan yapmasını isteme hakkına sahip olduğu davranıştır. Edim olumlu veya olumsuz tarzda olabilir. Edimin konusu kanuna, hukuka, ahlak ve adaba aykırı olamayacağı gibi yerine getirilmesi imkansız da olamaz.

BORCUN KAYNAKLARI

  • Hukuksal işlemlerden ve özellikle sözleşmelerden doğan borçlar
  • Haksız fiilden doğan borçlar
  • Sebepsiz zenginleşmeden doğan borçlar

SÖZLEŞME

 

Sözleşmelerde Kanuni Şekil Türleri

 

a-Sözlü şekil: Borçlar Kanunu sözlü şekle yer vermemiştir. Medeni Kanun ise sözlü şekle sadece sözlü vasiyetname ve evlenmede yer aramıştır. b-Yazılı şekil: Sözleşmenin tüm esaslı noktalarını kapsayan metnin borç altına giren veya taraflarca imzalanmış olmasıdır. c-Resmi şekil: İşlemin yetkili bir makam veya şahıs (noter, tapu memuru vs) önünde yasaların aradığı usul ve koşullara uyarak yapılmasıdır.

 

1999

Sözleşme yapma vaadi (ön sözleşme) nedir açıklayınız.

Sözleşme yapma vaadi; tarafların, mevcut olan engelin kalkması ile ileride asıl  sözleşmeyi yapacakları konusunda taahhüt altına girmeleridir. Sözleşme yapma vaadi bir sözleşme olduğundan, sözleşmenin kurulmasına ve geçerliliğine ilişkin koşullar sözleşme yapma vaadi için de geçerlidir.

Sözleşme yapma vaadi ileride yapılacak asıl sözleşmenin şekil şartlarına tabidir.

Sözleşme yapma vaadi, taraflara, asıl sözleşmenin yapılmasını isteme hakkı verir. Taraflardan biri, asıl sözleşmenin yapılmasına yanaşmazsa, sözleşmeye aykırı hareket etmiş olur. Bu durumda mahkemenin vereceği hüküm davalının iradesi yerine geçer ve asıl sözleşme yapılmış olur.

 

1998-2003-2005-2006-2011/2

Sözleşme (akit) kavramını tanımlayınız

 

İki tarafın karşılıklı ve birbirine uygun irade açıklamalarıyla meydana gelen hukuki işleme sözleşme denir. Sözleşme iki taraflı hukuki bir işlemdir.

Sözleşmenin tamamlanma koşullarını belirtiniz.

Borçlar Kanununa göre “İki taraf karşılıklı birbirine uygun surette rızalarını beyan ettikleri an sözleşme tamam olur”. Sözleşmenin meydana gelebilmesi için gerekli olan irade açıklamalarından zaman bakımından önce yapılana “öneri”(teklif,icap), sonra yapılana ise “kabul” adı verilir. İcap sözleşme yapma çağrısı olduğundan sözleşmenin esas noktalarını içermesi gerekir. İcap tek taraflı bir işlem olup karşı tarafa ulaşınca sonuçlar doğurur.

 

Sözleşmede irade ve beyan arasındaki uygunsuzluk hallerini sayınız.

Sözleşmede irade ile beyan arasındaki uyumsuzluk halleri:  a)İstenerek yaratılan uygunsuzluk

1)Şaka(Latife) Beyanı: Ciddiyetten yoksun, şaka yollu yapılan irade açıklamalarıdır. Hal ve şartlardan yapılan şakanın ciddiye alınmayacağı anlaşılabiliyorsa, bu beyan latife beyanı olarak kabul edilir ve hukuki sonuç doğurmaz. Ör. Sen şu sınavı bir geç, benden sana bir araba.

2)Zihni Kayıt: Bir kişinin istemediği bir irade açıklaması yapması ve bu açıklamanın hukuken sonuç doğurması halidir. Ör.kefil olmayı istemediği halde sırf arkadaşını kıramadığı için kefil olunması.

3)Muvazaa(Danışıklılık): Tarafların 3.kişileri aldatmak amacıyla gerçek iradelerine uymayan bir işlem yapmaları ve görünürdeki bu işlemin kendilerini bağlamayacağı hususunda anlaşmalarıdır.

Muvazaanın 4 unsuru bulunmaktadır.

Görünürdeki(muvazalı) işlem, muvazaa sözleşmesi, gizli işlem ve üçüncü kişileri aldatma kasdıdır(Kasıt)

İkiye     ayrılır; a-Mutlak (adi) muvazaa: tarafların gerçekte herhangi bir işlem yapmayı düşünmedikleri halde, sırf üçüncü kişilere karşı onları aldatmak amacıyla bir işlem yapmış gibi gözükmek için görünüşte bir işlem yapmalarına “mutlak muvazaa” denir. Burada taraflar gerçekte hiçbir sözleşme (işlem) yapmak istememekte, görünürdeki sözleşme ile sadece üçüncü kişileri aldatmaktadırlar.

(görünürdeki işlem ve muvazaa sözleşmesi olarak 2 işlem söz konusudur)

Adi muvazaada hiç sözleşme yapılmamakta fakat yapılmış gibi gösterilmektedir. Bu halde kanun muvazaalı sözleşmeyi geçersiz saymaktadır.

Örn. Borçlu bir kişinin alacaklılardan (hacizden) kaçırmak amacıyla mallarını başkalarına satmış gibi yapıp devretmesi halinde, alacaklılar bu durumu ispat ederek mallara el koydurabilir, böylece icra yoluyla satışını sağlayabilirler.

b-Nisbi (katmerli) muvazaa: Tarafların aralarında yaptıkları işlemi (gizli işlemi), kendi iç iradelerine uymayan ve dışa yansıyan başka bir işlemle (görünürdeki işlemle) saklamalarıdır.(görünürdeki işlem, gizli işlem ve muvazaa anlaşması olarak

3 işlem söz konusudur)

Nisbi muvazaada taraflar gerçekte bir sözleşme yapmakta ancak bu gerçek durumu gizlemek amacıyla başka türde ya da başka içerikte bir sözleşme yapmış gibi göstermektedirler. Bu ihtimalde de kanun görünüşteki sözleşmeyi geçersiz saymakta, ancak perdenin arkasında gerçekte var olan sözleşmeye geçerlilik tanımaktadır. Yeter ki bu sözleşme için aranan şekil, ehliyet gibi şartlar tamam olsun.

Örn.Ahmet malını Bekir’e satmakla birlikte, vergiden kurtulmak amacıyla Bekir’in kurucusu olduğu bir vakfa satmış gibi gösterirlerse hakim gerçek durumu dikkate alır.

Büyük oğluna tarla bağışlamak isteyen baba, diğer çocuklarının tepkisinden çekindiği için büyük oğlu ile anlaşarak bağışlama işlemini satım işleminin arkasına gizlemişlerdir. Muvazaalı bir işlemin iptalini herkes isteyebilir ve hakim de kendiliğinden dikkate alır. Şaka beyanı ile zihni kayıt yalnızca bir tarafın isteği ile meydana getirilen uygunsuzluk halleridir. Muvazaa ise her iki tarafın isteği ile meydana getirilen uygunsuzluk halidir.

b)İstemeden yaratılan uygunsuzluk

1) Hata(Yanılma): Sözleşmenin taraflarından birinin yanılarak gerçek iradesine uymayan bir beyanda bulunması halidir. Sözleşmenin taraflarından birinin, sözleşmenin karşı tarafının kimliğinde, sözleşmenin türünde ya da muhtevasında herhangi bir biçimde yanılmasını ifade eder. Hataya düşen tarafın cayma hakkını kullanabilmesi için hata esaslı bir hata olmalıdır.

Örn: Bir tacirin 10 ton pamuk satın almak istediği halde yanlışlıkla iradesini 100 ton pamuk alacağı şeklinde açıklaması. 2) Hile(Aldatma): Karşı tarafın ya da üçüncü kişinin bilinçli davranışı ile hataya düşürülmeyi ifade eder. Sözleşmenin taraflarından birinin, karşı tarafın aldatıcı hareketleri nedeniyle, gerçek iradesine uymayan bir beyanda bulunması halidir.

Hileden dolayı cayma hakkının kullanılabilmesi için yanılmanın esaslı olması gerekmez.

Örn: yün yatak denilerek kendisine pamuk yatak satılan kişi sözleşmeden cayıp yatağı iade edebilir.

3) Korkutma (ikrah): Taraflardan biri yapmak istemediği bir sözleşmeyi, kendisine veya yakınlarından birine ağır ve derhal meydana gelecek bir zarar verileceği tehditi altında yapmışsa, korkutma hali söz konusudur. Kişi durumu ispat ederek sözleşmeden cayabilir.

Hata,hile ve ikrah hallerinde yapılan sözleşme, iptal edilebilir bir sözleşmedir. Sözleşme ile bağlı olmayan taraf bir yıllık süre içinde sözleşmeyi feshetmezse, icazet vermiş sayılır.

GABİN(Aşırı Yararlanma)

2001

Gabin nedir açıklayınız.

Bir sözleşmede edimler arasında açık bir oransızlık bulunduğu takdirde, eğer bu aşırı oransızlık zarara uğrayanın darda kalmasından, düşüncesizliğinden veya deneyimsizliğinden yararlanılmak suretiyle yaratılmış ise, zarar gören taraf 1 yıl içinde karşı tarafa sözleşmeyi iptal ettiğini beyan ederek verdiği şeyi geri alabilir.

SÖZLEŞMELERDE HÜKÜMSÜZLÜK HALLERİ

 

2000-2001 2013/2

Sözleşmelerde hükümsüzlük hallerini yazarak açıklayınız. Butlan’ı tanımlayınız.

 

Kanun, bir hukuksal işlemin hüküm doğurması için muteberlik (geçerlilik) şartlarına uygun olması koşulunu aramaktadır. Bu şartlara uyulmadan yapılmış işlemler hüküm doğurmazlar.  İki tip hükümsüzlük hali vardır.

1-Kesin hükümsüzlük (Butlan): Belli bir sakatlık nedeniyle baştan itibaren kendisine bağlanan hukuki sonuçları doğurmayan ve geçerli hale getirilemeyen işlemlerdir. İşlem belli bir zamanın geçmesiyle veya butlanın ortadan kalkmasıyla geçerli hale gelmez. Gerekli şartlara uyularak yeniden yapılması gerekir. Batıl işlemler kesin hükümsüzdür. Butlan ileri sürülmemiş olsa bile hakim kendiliğinden dikkate alır.

2-Askıda hükümsüzlük (İptal Kabiliyeti): Sözleşmenin hüküm ifade edip etmeyeceğinin belli olmadığı askıda hükümsüzlük halidir. Çeşitli şekillerde ortaya çıkan bu durumun temel özelliği, sakat olan sözleşmenin tam olarak hükümsüz hale gelmesi için eksik bulunan geçerlilik şartı ile korunan tarafa bir iptal hakkı tanımış olmasıdır. Bu hakkın(iptal hakkının) kullanılmasıyla işlem kesin olarak hükümsüz hale gelir.

Sözleşmelerde kesin veya askıda hükümsüzlük doğuran hususlar şunlardır; Ehliyetsizlik (temyiz kudretinden yoksun olma)

Şekle aykırılık

Muvazaa (danışıklı işlem)

Latife beyanları

Korkutma

Hile

Gabin (sömürme)

Sözleşme konusunun emredici hükümlere aykırı olması

Sözleşmenin kamu düzenine aykırı olması

Sözleşmenin ahlaka ve adaba aykırı olması

Sözleşmenin kişilik haklarına aykırı olması

Sözleşmenin konusunun imkansız olması

 

TEMSİL

 

2003-2004-2007

Temsil’i tanımlayıp, taraflarını ve türlerini yazınız

Bir hukuki işlemin başkası ad ve hesabına üçüncü bir kişi tarafından yapılmasıdır.

Başka bir deyişle bir hukuki işlemin ya da sözleşmenin temsil olunan bir kimse adına ve hesabına, başka bir kimse(temsilci, mümessil) tarafından yapılmasıdır.

Temsilde üçlü bir ilişki söz konusudur. Tarafları, Yetki veren, temsilci ve üçüncü şahıstır. Yetki veren tek taraflı bir hukuki işlemle temsilciyi, üçüncü şahısla işlem yapma yetkisiyle donatmaktadır. Türleri:   a)Kanuni temsil (veli)-İradi temsil

             b)Doğrudan temsil-Dolaylı temsil

             c)Yetkili temsil – yetkisiz temsil  TİCARİ MÜMESSİL VE TİCARİ VEKİL

 

2001-2009/3

Ticari mümessil (temsilci) ve ticari vekil kavramlarını tanımlayınız. Ticari mümessil ile ticari vekil arasındaki farkları belirtiniz.

 

  1. Ticari mümessilin (temsilcinin) tanımı:

Borçlar Kanunu’nun 547. Maddesinde ticari temsilci şöyle tanımlanmaktadır. “Ticari temsilci, işletme sahibinin, ticari işletmeyi yönetmek ve işletmeye ilişkin işlemlerde ticaret

Unvanı altında, ticari temsil yetkisi ile kendisini temsil etmek üzere, açıkça ya da örtülü olarak yetki verdiği kişidir.Tacirin en geniş yetkilerle donatılmış yardımcısıdır.

  1. Ticari vekilin tanımı:

Ticari vekilin tanımı Borçlar Kanunu’nun 551. Maddesinde yapılmıştır. Madde hükmü uyarınca,” Ticari vekil, bir ticari işletme sahibinin, kendisine ticari temsilcilik yetkisi vermeksizin, işletmesini yönetmek veya işletmesinin bazı işlerini yürütmek için yetkilendirdiği kişidir.”

  1. Ticari mümessil ile ticari vekil arasındaki farklar (bu kısmı Deha ile kontrol et) Ticari mümessil ile ticari vekil arasındaki farkları şöyle sıralayabiliriz:
  • Ticari mümessil hem ticari işletme hem de esnaf işletmesi için, ticari vekil ise, sadece ticari işletme için tayin edilebilir. Ticari mümessil bir işletmenin tüm işlerini idare etmekle görevlendirildiğinden, işletmenin hem olağan, aynı zamanda olağanüstü işlerini yapmaya yetkilidir.Oysa ticari vekil, işletmenin sadece olağan (mutat) işleri ile sınırlı temsil yetkisine sahiptir.
  • Ticari vekil özel yetki verilmedikçe, tacir adına ödünç alamaz, kambiyo taahhütlerinde bulunamaz ve davacı veya davalı olarak mahkemelerde taciri temsil edemez. Oysa ticari mümessil, bu tür işlemleri dahi yapmaya yetkilidir ve ticari mümessil için böyle bir yetkiye gerek yoktur.
  • Ticari mümessilin temsil yetkisinin ticaret siciline tescili gerektiği halde, ticari vekilin temsil yetkisi tescil edilemez.

 

HAKSIZ FİİL

2000-2002-2004-2010/1.Mazeret

Haksız Fiil Nedir? Haksız Fiilin unsurlarını belirtiniz. Nedensellik (İlliyet) Bağı unsurunu açıklayınız.

 

Haksız Fiil bir kişinin hukuka aykırı bir davranışla, kasten veya ihmal sonucu başka bir kişiye zarar vermesidir.Haksız Fiil ehliyeti, failin (fiil işleyen kişinin) fiil işlediği sırada ayırt etme gücüne sahip olmasıdır. Unsurları :

  1. Hukuka aykırı fiil(hukuk kurallarına aykırılık): Haksız fiilin ilk koşulu, zarara yol açan fiilin hukuka aykırı olmasıdır. Yani hukuk sisteminin yazılı ve yazılı olmayan hükümlerine aykırı davranış hukuka aykırılık sayılır.

Hukuka aykırılığı ortadan kaldıran haller;

Kamu erkinin yasal sınırlar içinde kullanılması,

Haklı savunma(meşru müdafaa),

Zorda kalma hali(ıztırar hali),

Kendi hakkını korumak için kuvvet kullanma,

Zarar görenin(mağdurun) rızası,

Özel hukuka dayanan bir yetkinin kullanılması

  1. Zarar (2012/2): Haksız fiilin unsurlarından biri de zarardır. Herhangi bir haksız fiilden dolayı tazmin(zararı ödeme) yükümlülüğünün doğması için ortada bir zarar olması gerekir. Bu zarar, maddi ya da manevi olabilir. Malvarlığının mevcut durumu ile haksız fiilden önceki durumu arasında olumsuz bir fark oluşursa bu durum maddi zarardır. Bu durum fiili bir gerileme olabileceği gibi kardan yoksun kalma şeklinde de olabilir. Kişinin kişilik ya da şahsiyet haklarına bir tecavüz söz konusu olduğunda ise manevi zarardan söz edilir. Zarar gören, zararın varlığını ispatla yükümlüdür.

  1. Kusur(kast yada ihmal) : Hukuka aykırı sonucun istenmesi (kast) veya bu sonucu önlemek için gerekli iradenin gösterilmemesidir (ihmal).Temyiz kudretine sahip olan kişi kusur ehliyetine sahiptir ve haksız fiilden sorumlu tutulabilir. Ancak istisnaen bazı durumlarda(hakkaniyet sorumluluğu, temyiz kudretinden geçici olarak yoksunluk), temyiz kudretinden mahrum olanlar da sorumlu tutulabilirler. Kusurun ispatı, zarar gören kişiye aittir.

  1. İlliyet bağı(hayatın olağan akışına göre uygun illiyet rabıtası):Haksız fiil dolayısıyla tazmin borcunun doğabilmesi için haksız fiil ile zarar arasında nedensellik bağının bulunması yani zararın bu fiilden dolayı meydana gelmesi gerekir. Burada uygun illiyet bağı teorisi uygulanır.

Bu da, haksız fiilin hayatın olağan akışına ve normal hayat tecrübelerine göre zararı doğurmasına elverişli olması demektir.

SEBEPSİZ ZENGİNLEŞME

1997-2000-2003-2004-2006-2009/1-2011/2

Sebepsiz zenginleşme kavramını tanımlayınız. Sebepsiz zenginleşme dolayısıyla iade (geri verme) borcunun doğabilmesi için gerekli unsurları kısaca açıklayınız

Sebepsiz zenginleşme, bir kişinin malvarlığının haklı bir sebep olmaksızın diğer bir kimsenin malvarlığı aleyhine çoğalmasıdır. Sebepsiz zenginleşme dolayısıyla bir iade (geri verme) borcunun doğabilmesi için, dört unsurun varlığı gerekmektedir.

 

1)Zenginleşme: Sebepsiz zenginleşme davasının açılabilmesinin ilk şartı, bir kimsenin malvarlığında bir çoğalmanın (zenginleşmenin) meydana gelmesidir.

2)Fakirleşme: Bir kimsenin malvarlığında haklı bir sebep olmaksızın meydana gelen zenginleşme, bir başkasının malvarlığı aleyhine gerçekleşmiş olmalıdır. Yani bir kimse zenginleşirken, bir başkasının malvarlığı fakirleşmiş olmalıdır. (fiilen azalma veya zenginleşmenin önlenmesi tarzında).

3)Nedensellik Bağı: Zenginleşme ile fakirleşme arasında nedensellik bağının bulunması gerekir.

Yani bir kimsenin malvarlığındaki fakirleşme, bir diğer şahsın malvarlığındaki zenginleşmeden kaynaklanmalıdır.

4)Haklı bir sebebin bulunmaması: Sebepsiz zenginleşmenin söz konusu olabilmesi için zenginleşmenin haklı bir sebebe dayanmaması gerekir. Hukuki sebep geçerli değilse, gerçekleşmemişse veya ortadan kalkmışsa yahut borç olmayan şey ödenmişse, zenginleşme haklı bir sebebe dayanmaz.

BORCUN İFASINDA İFA YERLERİ

 

1999-2012/1

Borçlar Kanunu’na göre taraflar aksini kararlaştırmadıkça, borcun ifasında ifa yerleri nereleridir?

 

Borçlar Kanununa göre taraflar aksini kararlaştırmadıkça borcun ifasının yerleri şu şekildedir:

Para boçları, ödeme zamanında alacaklının ikametgahının bulunduğu yerde ifa olunur.

Parça borçları, sözleşme yapılırken o şeyin bulunduğu yerde ifa olunur.

Diğer tüm borçlar, borcun doğum zamanında borçlunun oturduğu yerde ifa olunur.

ALACAKLININ TEMERRÜDÜ

 

1998-2001-2010/3

Borçlar Hukukuna Göre Alacaklının Temerrüdünün Şartları ve Sonuçlarını Açıklayınız

 

Alacaklının temerrüdü, alacaklının haklı bir neden olmaksızın borçlunun edimini reddetmesidir.

Alacaklının temerrüdünün en önemli sonucu tevdi(verme,bırakma) veya sözleşmenin feshi yoluyla borçluya borçtan kurtulma imkanını vermesidir.

Borcun konusu bir şeyin teslimi ise tevdi ile ya da tevdi edilecek yeri ifa yerindeki yargıçın belirlemesi sonucu borçtan kurtulunur. Ardiyeye de tevdi yapılabilir.Tevdiye elverişli olmayan eşya açık artırmayla satılabilir.

Borcun konusu şey bir şeyin teslimi değilse borçlu borçlunun temerrüdü kurallarına göre sözleşmeyi feshedebilir.

 

BORÇLUNUN TEMERRÜDÜ

2002-2009/2

Borçlunun temerrüdü kavramını tanımlayınız, şartlarını açıklayınız

Borçlunun temerrüdünün tanımlanması: İfası mümkün ve muaccel bir borcu ifa etmeyen borçlu, ifada gecikmiş durumdadır. Bu gecikme bazı şartların varlığı halinde borçlunun temerrüdü olarak nitelendirilir.

 

 

 

 

 

 

Borçlunun temerrüdünün şartları:

 

  1. a) Borcun muaccel olması

Borcun ifasında bir gecikmeden söz edilebilmesi için, borcun ifa zamanının, yani alacaklının alacağını borçludan isteyebilme (talep) gününün gelmiş olmasıdır. Ancak borçlu ifadan kaçınmak hususunda bir def ‘i (savunma) hakkına sahip ise,bu hakkını ileri sürerek temerrüde düşmekten kurtulabilir. b) Alacaklının ihtarı

Borçlar Kanunu borçlunun temerrüde düşmüş sayılabilmesi için sadece borcun muaccel

(istenebilir) olmasını yeterli bulmamakta, ayrıca alacaklının -kural olarak – borçluya borcunu ödemesini ihtar etmesini aramaktadır.

İhtar, borcun muaccel olmasından sonra yapılacaktır. İhtar alacaklının borçluya borcunu ifa etmesi (yerine getirmesi) konusunda yönelttiği bir beyan olup, borçluya ulaştığı anda hüküm doğurur, yani borçluyu temerrüde düşürür. Tacirler arasındaki ihtarların noter aracılığıyla, taahhütlü mektupla veya telgrafla yapılması gerekir.

Bazı durumlarda ihtara gerek olmaksızın borçlu temerrüde düşer. Bu durumlardan biri, borcun ifa edileceği günün tarafların anlaşmasıyla belirlenmiş olması halidir. Diğeri ise, sözleşmede taraflardan birine vadeyi (ifa gününü) belirleme hakkının tanınmış olmasıdır.

Temerrüt halinin gerçeklesmesi bakımından borçlunun kusuru hiçbir rol oynamaz. Kusur ancak temerrüdün bazı sonuçları için önem taşır.

Borçlunun temerrüdünün sonuçları:

Borçlunun temerrüdünün gecikme tazminatı ve kaza halinde sorumluluk olmak üzere iki sonucu bulunur. Gecikme tazminatı alacaklının gecikmeden kaynaklı uğradığı zararı tazmin amacını güder(müspet zarar). Kaza halinde sorumlulukta; borçlu temerrütten sonra kazara meydana gelecek zararlardan sorumludur.

 

PARA BORÇLARINDA TEMERRÜDÜN SONUÇLARI

 

2000

Para borçlarında temerrüdün sonuçlarını açıklayınız. 

Bu tür borçlarda temerrüt faizi ve tazminat olmak üzere iki sonuç vardır.Para borçlarında tazminatı karşılama ve alt sınırını oluşturmak amacı ile temerrüt faizi ödenmesi öngörülmüştür. Para borçlarında borçlu temerrüt faizinden kurtulmak için kusuru olmadığı iddiasına dayanamaz. Borçlunun temerrüde düşmede kusuru bulunmasa bile temerrüt faizini ödemekle yükümlüdür. Temerrüt faizi oranı sözleşmede kararlaştırılmamışsa Merkez Bankasının önceki yılın 31 Aralık günü kısa vadeli kredi işlemlerinde uyguladığı reeskont oranı üzerinden hesaplanır.

Diğer borçlarda borçlu, temerrüde düşmede kusuru bulunmadığını kanıtlayarak gecikme tazminatı ödemekten kurtulabilirken, aynı imkan para borçlarında temerrüt faizi için söz konusu değildir. Eğer alacaklının uğradığı zarar temerrüt faizinden fazla ise(Munzam Zarar) borçlu aradaki zararı da tazmin etmekle yükümlüdür. Munzam zararın tazmininde, temerrüt faizinden farklı olarak alacaklı, zararın bu faizle karşılanmadığını ispatla yükümlüdür. Diğer taraftan borçlu da temerrüde düşmede kusuru bulunmadığını ispat ederek zararı tazmin yükümlülüğünden kurtulabilir.

KARŞILIKLI SÖZLEŞMELERDE TEMERRÜDÜN SONUÇLARI

İki tarafa borç yükleten sözleşmelerde taraflardan her biri hem alacaklı hem de borçludur. Karşılıklı iki tarafa borç yükleyen sözleşmelerde, borçlunun temerrüdü durumunda alacaklı;

  • Aynen ifa ve gecikme tazminatı
  • Müspet zararın tazmini
  • Sözleşmeden dönme ve menfi zararın tazmini haklarından birini kullanabilir.

Seçim hakkı alacaklıya tanınmış bir haktır.Alacaklı bunlardan hangisini kullanacağına serbestçe karar verebilir.

BORCU SONA ERDİREN SEBEPLER

2005-2006-2011/2 2013/3

Borcu sona erdiren sebepleri sadece sayınız.

1)Borcun ifası: İfa, borç ilişkisinin konusu olan edimin borçlu tarafından alacaklıya karşı yerine getirilmesi ve böylece borcun sona erdirilmesidir.

2) İbra: Alacaklının edimi elde etmeksizin, borçlusunu borçtan kurtarmasıdır. Örneğin bir bakkal kendisine borcu çoğalmış bir müşterisine yardım etmek amacıyla onun borçlarını silebilir. Karşılıksız olarak borcu sona erdirmiş olur.

3) Yenileme (Tecdit) (1998-2000-2011/3)

Mevcut bir borcun yeni bir borç meydana getirilerek sona erdirilmesidir. Borcu sona erdirme, borcun konusu, sebebin ve taraflarının değiştirilmesi şeklinde olabilir.

Tecdit; geçerli bir borcun varlığı, yeni geçerli bir borcun meydana gelmesi ve tarafların yenileme niyetinin bulunması koşullarına bağlıdır. Tecdit ile eski borçtan bağımsız yeni bir borç doğar. Eski borçla ilgili rehin ve kefalet gibi yan haklar sona erer.

Örneğin yukarıdaki örnekte müşterinin borcunu ödeyemeyeceğini gören bakkal, onunla anlaşarak para borcunu kaldırıp, yerine bir ay bakkalın temizliğini yapma borcunu getirebilir.

4) Takas (2000-2010/3)

Takas iki kişi arasındaki aynı cinsten karşılıklı borçların taraflardan birinin tek taraflı beyanı ile sona erdirilmesidir. Böylece takas, ifanın masraf ve külfetine katlanmadan her iki tarafı da borcunu ifa etmiş ve alacağını tahsil etmiş duruma getirir.

Takasın şartları şunlardır :

1.Taraflar karşılıklı borçlu ve alacaklı olmalıdır.

2.Tarafların alacaklarının (genellikle para alacakları) konusu aynı cinsten olmalıdır.

3.Borçların istenebilir (muaccel) olmalıdır.

4.Alacakların takasa elverişli olması

5.Borçlar Kanunu 145.maddeye göre takastan feragat edilmiş olmamalıdır.

Takasın hükümleri şunlardır:

Takas, takas beyanı ile gerçekleşir.Borç ödendikten sonra takas beyanı yapılamaz.Takas beyanı yenilik doğuran işlemdir. Borçlar takas edildiğinde daha az olan borcun tutarı oranında sona erer.Faiz getiren bir borç takas edilmişse faiz işlemesi durur.

 

5) Zamanaşımı (2010/2)

Belli süre içinde hakkını talep etmemiş bulunan alacaklının alacağını dava yoluyla elde etme imkanını kaybetmesidir. Zaman her şey gibi borcu da aşındırır. Zamanaşımına uğrayan alacak sona ermez ancak talep ve dava edilemez.

Koşulları :

Her Alacak (Dava) Zamanaşımına Tabidir.

Zamanaşımı süreye tabidir. B.K. 125 10 yıl

 

Zamanaşımının durması: alacağın istenmesini güçleştiren veya imkansız kılan bazı sebepler dolayısıyla zamanaşımının işlememesidir. Zamanaşımını durduran bir sebebin ortaya çıkması halinde, zamanaşımı işlemeye başlamaz; daha önce işlemeye başlamışsa durur. Bu sebep ortadan kalkınca, ortadan kalkma tarihinden itibaren zamanaşımı işlemeye başlar.

 

Zamanaşımının kesilmesi: kanunen belli bazı olayların gerçekleşmesi üzerine, işlemekte olan zamanaşımının işlemiş kısmının hiçbir etkisi kalmamasıdır. Zamanaşımını kesen olaydan itibaren yeni bir zamanaşımı işlemeye başlar.

Zamanaşımının hak düşürücü süreden farkı: Hak düşürücü süre hakkın sözleşme veya kanunen belirlenen süre içerisinde kullanılmamasıdır. Hak düşürücü süreyi dava sırasında hakim kendiliğinden dikkate alır.

 

6) Kusursuz imkânsızlık (1999-2000)

Geçerli olarak kurulmuş bir borç ilişkisinde edimin sonradan imkansız hale gelmesidir.Sözleşmenin yapıldığı anda borcun konusunda imkansızlık varsa kusursuz imkansızlık değil, borç ilişkisinin hükümsüzlüğü sözkonusudur. Kusursuz imkansızlık, ifa imkansızlığı, borcun ifasının cebri icra yoluyla tahsilinin imkansızlaşmasıdır. İmkansızlık maddi ya da hukuki bir nedenden kaynaklanabilir. Borçlunun kusuru olmaksızın ifa imkansızlığı meydana gelmişse borçlu borcundan kurtulur.Taraflar aldıklarını sebepsiz zenginleşmenin iadesi prensiplerine göre iade eder. Örneğin, terzi hastalanmış ve artık çalışamaz hale geldiği için sipariş edilen elbiseyi dikememiştir. Elbisenin dikimi için ücret almışsa, bu ücret ile kumaş ve diğer malzemeleri iade eder.

 

7) Alacaklı ve borçlu sıfatlarının birleşmesi: Borçtan bahsedebilmek için alacaklı ve borçlunun ayrı şahıslar olması gerekir. Baştan böyle iken sonradan alacaklı aynı zamanda borçlu ya da borçlu aynı zamanda alacaklı haline gelirse borç sona erer. Örneğin bir tüccar, bir başkasının ticari işletmesini topyekün devralırsa alacaklarını da devralmış olur. Kendisinin bu işletmeye önceden borcu varsa, devirle birlikte kendi borcunun alacaklısı haline gelmiş olacağından böylece bu borç da sona erer.

ALACAĞIN TEMLİKİ (Alacağın Devri)

2000-2003-2007

Alacağın temliki kavramını ve geçerlik şartlarını açıklayınız

Alacağın temliki, alacağı devreden ile alacağı devralan arasında yapılan bir sözleşme ile alacağın başka bir kişiye devredilmesidir. Alacağın temlikinde borçlunun rızası aranmaz.  Bu devir; ödeme(tediye), tahsil ve teminat amaçlarıyla yapılabilir. Borçlu temlik sözleşmesi dışındadır. Temlik borçluya bildirilmezse, borçlunun iyiniyetle eski alacaklıya yaptığı ödeme onu borcundan kurtarır. Alacağın temlikinde borç ilişkisi devam etmekte, sadece alacak üzerindeki hak sahipliği değişmektedir.

Geçerlik şartları :

  1. a) Bir                                               alacağın                                                varlığı
  2. Yazılı temlik sözleşmesi: Temlik sözleşmesinde sadece alacağı temlik edenin imzasının bulunması yeterlidir.
  3. Alacağın temliki yasaklanmamış olmalı: Kanuna, sözleşmeye veya işin niteliğine göre yasaklanmamış olmalı.(Ör. nafaka alacağı Kn. gereği temlik olunamaz)

 

KEFALET AKDİ

 

2005-2006-2011/1

Kefalet Akdini Tanımlayınız. Geçerlik Şartlarını ve Türlerini Sayınız

 

Kefil ile alacaklı arasında yapılan bir sözleşme ile kefil, borçlunun borcunu ifa etmemesi halinde alacaklıya karşı şahsen sorumlu olacağını, yani kendisinden borcun ifasının talep edilebileceğini kabul etmektedir.

Kefalet sözleşmesinin geçerli olabilmesi için, bir asıl borçlu ve geçerli bir borç bulunmalıdır. Ayrıca kefalet sözleşmesi yazılı olmalı, kefilin imzasını taşımalı, kefilin sorumluluğunun üst sınırı para olarak tespit edilmiş ve yazılmış olmalıdır. Aksi takdirde kefalet geçerli olmaz ve sonuç doğurmaz.

Başlıca kefalet türleri; adi kefalet, müteselsil kefalet, birlikte kefalet, kefile kefalet ve rücua kefalettir.

 

 

KEFALET TÜRLERİ

 

1997

Kefalet Türlerini yazınız. 

1-Adi Kefalet: Kefalet sözleşmesinde kural olarak kefilin borcu asıl borçludan sonra gelir. Yani alacaklı alacağını borçludan istemeli, borçlu ödeyemezse (ödeyemeyeceği icra takibi sonucu anlaşılmış ise) kefile başvurmalıdır.

2-Müteselsil Kefalet: Alacaklı (aynen müteselsil borçluluktaki gibi) ister kefile, ister asıl borçluya, isterse ikisine birden başvurabilir. Bu alacaklı için büyük bir avantajdır. Bu nedenle alacaklılar genellikle müteselsil kefaleti tercih ederler.

3-Birlikte Kefalet: Aralarında sübjektif bir ilişki bulunan birden fazla şahsın aynı borca kefil olmasıdır.

 

4-Kefile Kefalet (2000)

Alacaklıya karşı daha önce kefil olmuş veya olacak kimsenin borcuna tekeffül(kefil olma) etmektir. Akit kefile kefille alacaklı arasında yapılmaktadır.İlk kefil burada asıl borçlu durumundadır.

5-Rücua Kefalet: İlk kefile karşı asıl borçlunun ödeme gücünü tekeffül etmektedir.

 

2000-2001

Müteselsil kefaletle adi kefaletin farkını belirtiniz.

a)Adi kefalette önce borçluya başvurmak gerekir, yani asıl borçlu takip edilmeden kefile başvurmak mümkün değildir. Müteselsil kefalette ise önce borçluya başvurma zorunluluğu yoktur yani asıl borçluya başvurulmaksızın doğrudan doğruya kefil aleyhine takibe geçilebilmesidir.

b)Adi kefalette teminat altına alınan alacak daha önce veya aynı anda bir rehinle temin edilmişse kefil önce rehnin paraya çevrilmesini talep edebilir.Oysa müteselsil kefilin böyle bir hakkı yoktur.

 

ARİYET Sözleşmesi

2011/3

Ariyet’i tanımlayınız.

Bir menkul ya da gayrimenkul malın belli bir süre kullanılmak ve sonra iade edilmek amacıyla bedelsiz olarak ödünç verilmesini sağlayan sözleşmedir. Bu yönüyle ariyet kiraya çok benzemektedir. Ancak önemli bir fark vardır. Ariyette kullandırma karşılıksızdır. Alan tarafın bir bedel ödeme borcu yoktur.Bu sözleşmeye kullanınca tükenmeyen (dayanıklı) ve aynen iade edilecek mallar konu olur (makine, elbise gibi)

KARZ(Ödünç) Sözleşmesi

2001

Karz’ı tanımlayınız.

Ödünç sözleşmesi ödünce konu olan şeyin kullandırılması amacıyla birlikte, mülkiyetinin devrini de öngören hukuki ilişkidir. Kullanmakla tükenen şeylerin (para, yumurta vb) ödünç olarak verilmesidir. Tüketildiklerinden benzerlerinin iade edilmesi gerekir. Bu sözleşmede karz veren, bir miktar para ya da misli (ölçülebilen, tartılabilen) eşyanın mülkiyetini ödünç alana devreder. Buna karşılık ödünç alan da kararlaştırılan sürenin sonunda aynı tür ve miktarda eşyayı ya da parayı geri verir. Ödünç sözleşmesinin unsurları:

             Ödünç verilecek bir miktar para ya da misli eşya

             Ödünç konusu şeyin ödünç alana geçirilmesi

             Ödünç alanın geri vermeyi üstlenmesi

İKAMETGAH

 

2000

Kanuni ikametgah kavramını tanımlayınız.

İkametgah bir kimsenin sürekli kalma niyetiyle oturduğu ya da yasa gereği böyle sayılan yerdir. Kanunumuzda konu ile ilgili yerleşim yerinin tekliği ve yerleşim yerinin zorunluluğu olmak üzere iki ilke mevcuttur. Kişinin yasal olarak bir yerleşim yerinin olması zorunludur. Buna ikametgahın zorunluluğu ilkesi denir. Bir kişinin aynı zamanda birden fazla yerleşim yeri olamaz. Buna ikametgahın tekliği ilkesi denir.

 

1998

İkametgah Türleri

1)İradi(isteğe bağlı) İkametgah: Yerleşim yeri bakımından asıl olan kişinin yerleşim yerini kendisinin seçmesidir. Seçilen bu yerin yerleşim yeri niteliğini taşıyabilmesi için iki unsurun bulunması zorunludur:

  • Sübjektif unsur(sürekli kalma niyeti): Bir kişinin bir yerde sürekli olarak kalma niyeti ile oturması, iş ve aile ilişkilerinin merkezini orada toplamasından anlaşılır.
  • Objektif unsur(sürekli kalma): Kişinin o yerde sürekli kalması gerekir.

 

2)Kanuni(Yasaya Dayanan) İkametgah: Bağımsız olmayan kişilerin yerleşim yeri kanun koyucu tarafından tespit edilmiştir. Örneğin anne babanın yerleşim yeri velayet altındaki çocuğun yerleşim yeri olarak kabul edilir.

3)İtibari İkametgah: İradi bir ikametgah seçmek ve kullanmak zorunda olduğu halde bundan imtina eden kimselerin oturma yerleri, ikametgahları olarak kabul edilir.

 

2012/1

İkametgahın önemini; 

  1. Borçlar Hukuku açısından açıklayınız.

 

  1. Tebligat Hukuku açısından açıklayınız.
  2. İkametgah, Boçlar Hukukunda ifa yeri açısından önem taşır. Borçlar Kanununa göre her borç, borcun oluştuğu zamanda borçlunun ikametinin bulunduğu yerde ifa edilmesi gerekir.
  3. Tebligat Kanunu adreste tebligat esasını kabul etmiş olduğundan, tebligat; tebligat yapılacak kişiye bilinen en son ikamet adresinde yapılır. Şayet tebligat yapılacak kişi o anda adresinde bulunamaz ise, tebligat, o adreste kendisi ile birlikte oturan aile fertlerinden ya da hizmetçi veya görevlilerden birine yapılır. Kapıcı ya da apartman görevlilerine yapılan tebligat usulsüzdür.

 

Usul Hukuku açısından ikametgahın önemi:

Kişinin ikametgahı yetkili mahkemeyi belirleme açısından büyük önem taşır. Davanın; davalının ikametgahının bulunduğu yerde açılması gibi.

İcra ve İflas Hukuku açısından ikametgahın önemi:

İkametgah yetkili icra ve iflas dairelerini belirlemede önem taşır.

 

BANKA TEMİNAT MEKTUBUNUN SAĞLADIĞI HUKUKİ OLANAKLAR

1998/3

 

1-Garanti veren bankanın hukuki durumu: Banka teminat mektuplarında muhatabın ilk yazılı talebinde derhal ve gecikmeksizin ödeme taahhüdü yer aldığından; banka, muhatabın yazılı beyanını yeterli görerek derhal ödemede bulunacaktır.Banka, teminat mektubu ile, muhatabın zararını tazmin etmeyi taahhüt ettiğinden banka burada muhatabın beyanının (yani riskin gerçekleşip gerçekleşmediğini) gerçek olup olmadığını araştırmakla yükümlü değildir. Bu durumda banka, usulüne uygun bir yazılı tazmin talebini yeterli görecek ve muhatabın beyanının gerçeğe uygun olup olmadığını araştırmaksızın ödemede bulunacaktır.

Teminat mektubu veren bankanın sorumluluğu; teminat mektubunda belirtilen miktarla sınırlı olup muhatabın diğer borçlarından sorumlu değildir.

 

Ödemede bulunan bankanın rücuu: Teminat mektubuyla lehdarın bir yükümlülüğünü garanti eden banka, lehdarın bu yükümlülüğü yerine getirmemesi (rizikonun gerçekleşmesi) durumunda muhatabın yazılı ilk talebi üzerine ödemede bulununca, her şeyden önce bu ödeme için lehdara rücu edebilmesi gerekir. Bu rücu hakkı kefalette olduğu gibi kanunla hüküm altına alınmamıştır. Banka bu hakkı lehdarla imza etmiş olduğu karşı garanti sözleşmesiyle elde etmektedir. Banka ile karşı sözleşme imzalayan lehdar, bankanın teminat mektubunu ödemesi ve rücuu halinde, ilk talepte derhal ödemek zorundadır.Aksi takdirde gecikme süresine bağlı olarak faiz ödemek zorunda kalır.

Bankanın ödemeyi reddetmesi ve sonuçları: Banka muhatabın ödeme talebini haksız olarak geri çevirmişse muhatabın açacağı dava ve avukat masraflarıyla birlikte gecikme tazminatı da ödemek zorunda kalır. Ancak banka ödeme talebini geri çevirmekte haklıysa dava banka lehine sonuçlanır.

İhtiyati Tedbir kararıyla ödemenin önlenmesi: Banka muhataptan beyanını ispatlamasını isteyemeyeceğinden dolayı muhataba usulsüz ödemelerde bulunabilir. Bunu önlemek için lehtar mahkemeden alacağı ihtiyati tedbir kararı ile ödemeyi durdurabilir. Tedbirin devam edebilmesi için lehdarın 10 gün içinde esasa ilişkin dava açması gerekir.

2-Garanti alanın(muhatabın) hukuki durumu: Bankanın ödeme yükümlülüğünü yerine getirebilmesi için muhatabın yazılı talepte bulunması gerekir. Banka teminat mektubu belirli bir muhataba hitaben düzenlenir. Muhatabın bir tüzel kişi olması halinde ödeme talebinin muhatabı temsile yetkili kişi yada kişiler tarafından yapılması gerekir. Lehdar yükümlülüğünü yerine getirmişse, muhatabın teminat mektubunu iade etmesi gerekir. Muhatap Teminat Mektubunu bankaya iade etmediği sürece lehdar bankaya komisyon ödemeye devam eder. Lehdarın haksız olarak ödediği vergi ve komisyonu muhataptan talep hakkı saklıdır. Mektubun hükümsüz kalması durumunda bankanın sorumluluğu biter. Çünkü teminat mektupları kıymetli evrak niteliğinde değildir. Yani bankanın sorumluluğunun sona ermesi için mektubun iadesi veya dava açma gerekmez.

2001

Aşağıdaki olay ve durumları çok kısa olarak irdeleyiniz.

a)A maliki olduğu arsayı noter senediyle B’ye satmıştır.İrdeleyiniz.

Gayrimenkul satım sözleşmesi resmi şekilde yapılmalıdır.Tapu Sicil Müdürlüğünde yapılmalıdır.Noterde işlem yapılması yeterli değildir.Bu nedenle olayda şekle ilişkin sakatlık sözkonusu olup işlem butlanla sakattır, batıldır.Hiçbir hukuki sonuç doğurmaz.Yararı olan herkes tarafından ileri sürülür.Hakim re’sen dikkate alır.

b)Temsil yetkisini haiz bir mümessil yapılan bir sözleşmede “başkasını temsilen hareket ettiğini” karşı tarafa bildirmemiştir.İrdeleyiniz.

Bu durumda doğan alacak ve borçlar temsilciye ait olur.Temsilci sonradan alacağın temliki ve borcun nakline ilişkin hükümlere göre hak ve borçları temsil edilene devreder.Ayrıca karşı taraf temsil ilişkisini biliyor veya durumdan anlaması gerekiyorsa yada yapılan işlemin temsilci veya temsil edilenle yapılması farketmiyorsa o zaman hak ve borçlar doğrudan temsil olunanın üzerinde doğar.

c)Menkul veya gayrimenkul bir malın devrinde veya alacağın temlikinde gabin sebebiyle edimin ifasından kaçınılmasını anlat.

Bir yıl içinde iptali istenebilir.

d)Alacaklı A, Borçlu B’den borcunu ödemesini isteyerek aksi takdirde kanuni yetkisini kullanacağı tehdidi ile B’nin zor durumundan faydalanarak gayrimenkulü yarı fiyatına satın almıştır. B, daha sonra A’nın böyle bir yetki kullanamayacağını anlıyarak satış sözleşmesini feshetmiştir.İrdele. Hile sözkonusu olur.Tehdit değil.

e)Taksitli mal satan bir kişi sattığı mal üzerinde rehin hakkı tesis etmiş ve yapılan sözleşmeye borcun gününde ödenmemesi halinde satıcının rehnedilen mala sahip olacağına dair hüküm konulmuştur.İrdele.  Tecdit (yenileme) sözkonusu olur.

f)Gayrimenkul satışında tapu harcından kaçınmak için bedel düşük gösterilerek resmi sözleşme tamamlanmış ve taraflar sözleşmeyi tamamen ifa etmişlerdir.

Muvazaa yok.Yapılan hukuki işlem geçerli.Hukuki işlemde bir yanıltma yok.

g)Bir doktorla bir eczacı arasında eczanenin kazancından pay ayrılması karşılığında hasta göndermeye ilişkin bir sözleşme imzalanmış.İrdele.  Geçerlidir.Ön sözleşme sözkonusudur.

h)Bir sözleşme hile ile sakatlanmış ancak taraflar sözleşmeyi feshetmekten  vazgeçerek sonradan icazet vermişlerdir.İrdele.

Mümkündür.Bir yıl içinde olmalı.Baştan itibaren geçerli olur.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

4-TİCARET HUKUKU TİCARİ İŞLETME

 

2005-2006

Ticari işletme kavramını tanımlayınız, ticari işletmenin genel unsurlarını sadece sayınız. 

TTK madde 11’e göre Ticari işletme, esnaf işletmesi için öngörülen sınırı aşan düzeyde gelir sağlamayı hedef tutan faaliyetlerin devamlı ve bağımsız şekilde yürütüldüğü işletmedir. Ticari İşletmenin Genel Unsurları:   (G-E-D-İ)

 

  1. Gelir sağlamayı amaç edinmek
  2. Esnaf faaliyetleri sınırlarının aşılması
  3. Devamlılık
  4. İşletmenin bağımsız olmasıdır

 

2000

Ticaret şirketlerinin temel özelliklerini kısaca açıklayınız ve bu şirketlerin isimlerini gruplandırmak suretiyle yazınız. 

Ticaret şirketleri, Ticaret Kanunu gereğince kuruldukları andan itibaren tüzel kişiliğe sahiptirler. Kuruldukları anda ortaklarından bağımsız olarak tüzel kişilik kazanırlar. 

Tacir sıfatı ortaklara değil şirketin kendisine aittir. Şirket tüzel kişilik kazanmasıyla hak ehliyetine, zorunlu organların oluşturulması ile fiil ehliyetine sahip olur.

TTK’da şirketler şahıs şirketleri ve sermaye şirketleri olmak üzere ikiye ayrılır.

Kolektif ve adi komandit şirketler şahıs şirketleridir.

Anonim, limited ve sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketler sermaye şirketidir. Keza kooperatiflerde TTK’da ismen sermaye şirketi olarak kabul edilmişlerdir.

 

ŞUBE

Ticari işletmenin “merkez”ini tanımlayınız. Şube’nin hukuki sonuçları nelerdir? maddeler halinde yazınız.

Ticari işletme’nin idari ve ticari faaliyetinin yürütüldüğü yere merkez denir.

Şubenin hukuki sonuçlarını dört başlık halinde toplayabiliriz.

  1. Her şube, kendi merkezinin ticaret unvanını şube olduğunu belirterek kullanmak zorundadır.
  2. Merkezi Türkiye’de bulunan ticari işletmelerin şubeleri de bulundukları yerin ticaret siciline tescil ve ilan olunur. Her şube, ticaret ve sanayi odasına kaydolunur.
  3. Şubenin bulunduğu yer, ifa yeri sayılır ve burada dava açabilir.

 

2012/2

Ticari işletmeler açısından şubenin belli başlı unsurları nelerdir? 

Ticari işletmeler açısından şubenin belli başlı unsurları şunlardır:

  • Merkezle aynı gerçek ya da tüzel kişiye ait olmalıdır.
  • İç ilişkilerinde merkeze bağlıdır.
  • Dış ilişkilerinde bağımsızdır.
  • Mekan olarak merkezden mutlaka ayrı yerde olması gerekmez.

MÜTESELSİL BORÇLULUK(Dayanışmalı Borçluluk)

 

1999-2000

Müteselsil borçluluk nedir, ne şekilde doğar ve hangi hallerde sona erer.

Bir borçtan sorumlu olan birden çok kişinin alacaklıya karşı sorumluluğunun sınırlandırılmamış ve bölünmemiş olmasıdır. Bir birlikte borçluluk halidir. Her borçlu alacaklıya karşı borcun tamamından sorumludur. Alacaklı dilediği borçluya dilediği zaman başvurmak hakkına sahiptir. Başvurulan borçlu “önce diğerine başvur” diyemez. Borçlulardan birinin borcu ifasıyla borç sona erer.

İki şekilde doğar: a-Kanun gereği,  b-Sözleşmeden kaynaklanan Ticari işlerde müteselsil borçluluk esastır. Alacaklı borçlular arasındaki teselsülün(dayanışma) varlığını kanıtlamak zorundadır. Borç kısmen ödenmişse bütün müteselsil borçlular ödenen kısım kadar borçtan kurtulur. Kanunda aksi bir hüküm gösterilmemişse veya müteselsil borçlular arasında başka bir çözüm kararlaştırılmamışsa, müteselsil borçlulardan her biri, alacaklıya yapılan ödemeden eşit bir payı üzerine almak zorundadır. Böylece alacaklıya payını aşan bir ödemede bulunan borçlu fazla kısım için diğer borçlulara rücu edebilir.

TACİR-ŞARTLARI

2000-2003-2008/3

Gerçek kişi taciri tanımlayınız ve gerçek kişi tacir olmasının şartlarını belirtiniz

Ticaret Kanununda gerçek kişi tacir “Bir ticari işletmeyi kısmen dahi olsa, kendi adına işleten gerçek kişilere tacir denir.” şeklinde tanımlanmıştır. Bu tanıma göre, gerçek kişi tacir olmasının unsurlarının şunlar olduğu anlaşılmaktadır.

 

1.Bir ticari işletmenin varlığı

Her ne kadar gerçek kişi tacir sayılmak için bir ticari işletmenin varlığı gerekli ise de, yasa bazı durumlarda ticari işletmesi bulunmayan kimseleri de tacir gibi sorumlu tutmuştur. Ticaret Kanununa göre, bir ticari işletme açmış gibi, ister kendi adına, ister adi bir şirket veya her ne suretle olursa olsun hukuken var sayılmayan diğer bir şirket adına (ortak sıfatıyla) işlemlerde bulunan kimse, iyi niyet sahibi üçüncü kişilere karşı tacir gibi sorumlu olur. Yasa burada dış görünüşe önem vererek, bir ticari işletme açmış gibi işlemde bulunan kimseleri tacir olmanın sonuçlarına tabi kılmaktadır.

2.Ticari işletmenin işletilmesi

Bir ticari işletmeyi kurup açtığını ilan yoluyla halka bildirmiş veya işletmesini ticaret siciline kaydettirerek durumu ilan etmiş olan kimse, fiilen işletmeye başlamamış olsa bile tacir sayılır.

Görüldüğü gibi, Ticaret Kanununda yer alan bu hükümle işletmenin fiilen çalışmaya başlamış olması şartı aranmamaktadır.

3.Ticari işletmenin kısmen de olsa o kimse adına işletilmesi

Ticaret Kanunu’nun 13. maddesine göre, küçük ve kısıtlıların (mahcurlara) ait ticari işletmeyi bunların adına işleten kanuni temsilci tacir sayılmaz. Tacir sıfatı, temsil olunan küçük veya kısıtlıya aittir. Çünkü ticari işletme küçük ve kısıtlı adına işletilmektedir. Ancak cezai sorumluluk kanuni temsilciye aittir.

 

TACİR OLMANIN SONUÇLARI

 

2002-2010/1

Tacir olmanın Özel Hukuk Yönünden Tabi Olduğu Hükümleri (Tacir Olmanın Sonuçları) sıralayınız.

 

  1. Her türlü borçlarından ötürü iflasa
  2. Defter tutmak ve gerekli belgeleri saklamak zorundadırlar.
  3. Tacirler ,işletmelerini ticaret siciline tescil ettirmek zorundadırlar.
  4. Tacirler ticaret ünvanı seçmek ve kullanmak zorundadırlar
  5. Basiretli bir işadamı gibi hareket etmek zorundadırlar.
  6. Ücret ve faiz isteme hakları vardır.
  7. Tacir ,mahkemede hakimden ücret ve cezanın azaltılmasını isteyemez.
  8. Fatura ve teyit mektubu vermek zorundadır.

ı. Tacirler arasında ihtar ve ihbar şekle tabidir.

  1. Tacirler arasında çıkan ihtilafa ticari örf ve adet kuralları uygulanır
  2. Tacirler,ticari işletmesi ile ilgili işlerde “tacir çeki” kullanmak zorundadırlar

 

TİCARET VE TAPU SİCİLİNİN BENZERLİK VE FARKLARI

2001-2011/1

Ticaret Sicili ve Tapu Sicilinin Benzerlik ve Farklarını Anlatınız.

Tapu sicili, gayrimenkuller üzerinde mevcut ayni hakların durumunu devamlı olarak göstermek üzere, devlet tarafından ve devletin sorumluluğu altında, ayni aleniyet sistemine göre tutulan sicildir. Ticaret sicili ise, tacirlerle ilgili bilgilerin kaydına yarayan resmi kütüklerin adı olup ticari işletmeyle ilgili ilişkilerin, tacirin ve üçüncü kişilerin yararları bakımından açıklanmasına yarayan bir müessesedir. Her ikisi de tapu sicil memuru ve ticaret sicil memuru olarak adlandırılan uzman görevlilerce yönetilir.

Ticaret sicilinde ve tapu sicilinde sicilin tutulmasından doğan bütün zararlardan devlet ve kusurlu olmaları halinde sicil memurları sorumludur.

Her iki sicil de alenidir. Herkes tapu sicili ve ticaret sicilini inceleyebilir.

Ticaret sicilinin tapu sicilinden tek farkı, ticaret sicili kayıtlarının ilanıdır. Bu durum ticaret sicili gazetesi ile yapılır. Her iki sicil de resmi sicillerdir. Sicil kayıtlarının doğruluğuna güvenilir. Hukuki işlemler bu sicillere kayıt edilmedikçe geçerlilik kazanmazlar.

 

TİCARET ÜNVANI

 

1998-2000-2011/1-2013/2

Ticaret unvanı ve korunması hakkında bilgi veriniz.

Her tacir, ticari işletmesine ilişkin işlemleri, ticaret unvanıyla yapmak ve işletmesiyle ilgili senetlerle diğer belgeleri bu unvan altında imzalamak zorundadır.(Tacirler ticaret unvanı seçmek ve kullanmak zorundadır) Her tacir, ticari işletmenin açıldığı günden itibaren onbeş gün içinde, ticari işletmesini ve seçtiği ticaret unvanını, işletme merkezinin bulunduğu yer ticaret siciline tescil ve ilan ettirir. Bütün ticaret unvanları çekirdek ve ek denen iki kısımdan oluşur. Çekirdek her ticaret unvanında bulunmasını yasanın zorunlu kıldığı bölüm, ek ise duruma göre bu çekirdeğe isteğe bağlı olarak ya da bazen zorunlu bir biçimde yapılan ilavelerdir. Unvanın çekirdek kısmı, tacirin gerçek ya da tüzel kişi olmasına ve hatta tüzel kişi tacirlerin de niteliklerine göre farklılık gösterir.

Şahıs ticaret unvanı, gerçek kişiler, kolektif şirketler ve komandit şirketlere Konu ticaret unvanı ise limited ve anonim şirketler ile kooperatiflere verilir.

Usulen tescil ve ilan edilmiş olan ticaret unvanı üzerinde sahibinin tekel halinde kullanma hakkı vardır. Bu ticaret unvanı sahibinden başka birisi tarafından kullanılamaz. Şirket/işletme unvanlarında yabancı unvanlar kullanılabilir, ticari işletmenin unvanları sadece bağlı bulunduğu Ticaret Sicili çevresinde olmayıp, şirket unvanları gibi Türkiye genelinde korunmaktadır. Ticaret unvanının, ticari dürüstlüğe aykırı biçimde bir başkası tarafından kullanılması hâlinde hak sahibi, bunun önlenmesini ve haksız biçimde kullanılan ticaret unvanı tescil edilmişse, bunun sicilden silinmesini, nihayet zarar görmüş ise ve diğer taraf kusurlu ise bu zararın tazminini de isteyebilir. İlgili kişi ve kurumlar, bir ticaret unvanının tescil edilmediğini, kanun hükümlerine aykırı olarak tescil edildiğini veya kullanıldığını öğrenirlerse durumu yetkili ticaret sicili müdürüne ve Cumhuriyet savcılığına bildirmek zorundadırlar.  HAKSIZ REKABET

2003-2007-2009/3-2013/1

Haksız rekabet kavramını ve eylemlerini açıklayınız.

Dürüstlük kuralına aykırı her türlü davranış ve ticari uygulama haksız rekabet olarak kabul edilmiştir. Yani dürüst davranma kuralı, haksız rekabetin tanımında belirleyici rol oynar. Bu kuralın ihlali haksız rekabete yol açar.

Rakipler arasında veya tedarik edenlerle müşteriler arasındaki ilişkileri etkileyen aldatıcı veya dürüstlük kuralına diğer şekillerdeki aykırı davranışlar ile ticari uygulamalar haksız ve hukuka aykırıdır. Haksız rekabete ilişkin hükümlerinin amacı, bütün katılanların menfaatine, dürüst ve bozulmamış rekabetin sağlanmasıdır. Aşağıda sayılan hâller haksız rekabet eylemlerinin başlıcalarıdır:

  1. Dürüstlük kuralına aykırı reklamlar ve satış yöntemleri ile diğer hukuka aykırı davranışlar: Başkalarını veya onların mallarını, iş ürünlerini, fiyatlarını, faaliyetlerini veya ticari işlerini yanlış, yanıltıcı veya gereksiz yere incitici açıklamalarla kötülemek, vb.
  2. Sözleşmeyi ihlale veya sona erdirmeye yöneltmek: Müşterilerle kendisinin bizzat sözleşme yapabilmesi için, onları başkalarıyla yapmış oldukları sözleşmelere aykırı davranmaya yöneltmek vb.
  3. Başkalarının iş ürünlerinden yetkisiz yararlanma: Kendisine emanet edilmiş teklif, hesap veya plan gibi bir iş ürününden yetkisiz yararlanmak vb.
  4. Üretim ve iş sırlarını hukuka aykırı olarak ifşa etmek; özellikle, gizlice ve izinsiz olarak ele geçirdiği veya başkaca hukuka aykırı bir şekilde öğrendiği bilgileri ve üretenin iş sırlarını değerlendiren veya başkalarına bildiren dürüstlüğe aykırı davranmış olur.
  5. İş şartlarına uymamak; özellikle kanun veya sözleşmeyle, rakiplere de yüklenmiş olan veya bir meslek dalında veya çevrede olağan olan iş şartlarına uymayanlar dürüstlüğe aykırı davranmış olur.
  6. Dürüstlük kuralına aykırı işlem şartları kullanmak; Özellikle yanıltıcı bir şekilde diğer taraf aleyhine; Doğrudan veya yorum yoluyla uygulanacak kanuni düzenlemeden önemli ölçüde ayrılan, sözleşmenin niteliğine önemli ölçüde aykırı haklar ve borçlar dağılımını öngören, önceden yazılmış genel işlem şartlarını kullananlar dürüstlüğe aykırı davranmış olur.

Haksız rekabet davasında kimler davacı ya da davalı olabilirler?

Davacılar: Haksız rekabete uğrayan rakip, haksız rekabetten dolayı ekonomik menfaatleri zarar gören müşteriler, üyelerinin ekonomik menfaatlerini korumaya yetkili bulunan mesleki ve ekonomik birlikler açabilirler (tazminat davası açamazlar) Davalılar: Haksız rekabeti gerçekleştiren (rakipler), bu kişileri istihdam edenler, basın yoluyla haksız rekabet yapılmışsa yazı işleri müdürleri, yayıncı ve matbaacılardır.

 

Haksız Rekabet Davaları:

2003-2011/3

Türk Ticaret Kanununa göre haksız rekabet davalarını sıralayınız. Hangi hukuk davası için kusur şartı aranır belirtiniz.

  1. Fiilin haksız olup olmadığının tesbiti davası
  2. Haksız rekabetin men’i(önlenmesi) davası
  3. Yanlış olan durumun ortadan kaldırılması davası
  4. Maddi tazminat davası
  5. Manevi tazminat davası

Tazminat davaları için kusur şartı aranır.

 

DEFTER TUTMA YÜKÜMLÜLÜĞÜ

 

2002-2007

T.T.K.na göre “Defter tutma yükümlülüğünü” bir cümle ile açıklayınız.  

Tüzel kişi tacirlerin tutması ve tasdik ettirmesi gereken kanuni defterleri belirtiniz. Bunların TTK ve VUK’a göre saklama sürelerini yazınız.

Her tacir, ticari defterleri tutmak ve defterlerinde, ticari işlemleriyle ticari işletmesinin iktisadi ve mali durumunu, borç ve alacak ilişkilerini ve her hesap dönemi içinde elde edilen neticeleri, bu Kanuna göre açıkça görülebilir bir şekilde ortaya koymak zorundadır yani Tacirler ve kanuna göre tacir statüsünde sayılan kişiler ticari defter tutmak yükümlülüğü altındadırlar. Esnaf ticari defter tutamaz. Defterler ve gerekli diğer kayıtlar. Türkçe tutulur

Tacir için ticari defter tutma zorunluluğu tacir sıfatı doğduğu anda başlar, tacir sıfatı sona erince sorumluluğu sona erer.

Tüzel             kişi            tacirlerin            tutması             ve            tasdiki            zorunlu            kanuni             defterler:

Yevmiye defteri, Defteri Kebir, Envanter Defteri, Karar Defteri, Pay defteri, Genel Kurul Toplantı ve Müzakere Defteri.

Defterler ticaret kanununa göre 10 yıl saklanır, vergi usul kanununa göre 5 yıl saklanır.(son kayıt tarihinden itibaren)

 

Ticari defter ve belgelerin saklanmasını kısaca açıklayınız.

 

Ticaret şirketleri kuruluş aşamasında “Ticaret Sicil Memurluğu”na tescil edildiği gün,, gerçek kişi tacirler de vergi dairesine mükellefiyet kayıtlarını tesis ettirdiği gün ticari defterlerini tasdik ettirirler. Takip eden yıllarda her yılın ticari defteri, önceki yılın aralık ayında tasdik ettirilir.

Tacirler ve işletmeye devam eden halefler; Ticari defterlerini son kayıt tarihinden ve saklanması gereken diğer belgeleri düzenleme tarihinden itibaren on yıl süre ile saklamak zorundadır.

Defter ve belgeleri saklama sorumluluğu, işletmenin devri halinde devralana;gerçek kişi tacirin ölümü halinde mirascısına geçer.

TİCARİ DEFTER TUTULMASININ TİCARET VE KAMU HUKUKU TARAFINDAN ÖNEMİ

 

1997 

Ticaret Kanunu açısından ticari defter tutulmasının önemi ticari defterlerin ispat konusu olabilmesidir. Ticari defterler tacirlerin hem aleyhine hem de lehine delil olarak kullanılabilmektedir. Bundan başka kanunda belirtilen defterleri hiç ya da kanuna uygun şekilde tutmayanların ağır para cezası ile cezalandırılmaları öngörülmüştür.

Kamu hukuku açısından ise, icra ve iflas kanununun ilgili hükümleri uyarınca, belirli zorunlu ticari defterlerini hiç ya da kanuna uygun olarak tutmayan tacir, iflas ederse “taksirli veya hileli müflis” sayılır. Ayrıca konkordato talep eden borçlunun tutulması gerekli zorunlu defterlerinin hepsinin tutulmuş olması gerekir. Aksi takdirde konkordato talebi reddedilir. Vergi hukuku açısından, vergiye esas olacak matrahın doğru bir şekilde saptanmasında ticari defterler önemli rol oynarlar.

 

 

TİCARİ DEFTERLERİN DELİL KUVVETİ

 

1999-2000-2008/2-2010/1

 

Ticari defterlerin delil kudretini kısaca açıklayınız.

Ticari defterlerin delil olması, eski TK’nın aksine, Ticaret Kanunu’nda değil, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda düzenlenmiştir (HMK md. 222). Yeni düzenlemede ticari defterlerin özel kanıt niteliği kaldırılmıştır. Ticari defterler de takdiri delil olarak kabul edilmektedir. HMK düzenlemesi ile ticari defterlerde yemin uygulaması kaldırılmıştır. Bu hükme göre, ticari defterler, belirtilen şartların varlığı halinde, ticari uyuşmazlıklarda, ispat aracı (delil) olarak kullanılabilir. Bu, defter sahibinin lehine olabileceği gibi aleyhine de olabilir.

 

  1. a) Ticari defterlerin sahibi lehine delil olması

Ticari defterler, bazı şartların varlığı halinde, sahibi veya halefleri lehine delil olarak kullanılabilir (HMK Hukuk Muhakemeleri Kanunu md. 222). Bunun için aranan şartlar şunlardır:

  1. Uyuşmazlığın iki tarafı’da defter tutma yükümlülüğünde olmalıdır.
  2. Uyuşmazlık iki tarafın defterlerine geçirmesi gereken “ticari bir işten” kaynaklanmalıdır.
  3. Delil olarak kullanılmak istenen defterler kanuna uygun tutulmuş olmalıdır.Burada zorunlu olan defterlerin hepsinin tutulmuş olması ve tasdik işlemlerinin zamanında yapılmış olmasını ifade eder. Defter kayıtları birbirini doğrulamalıdır.
  4. Uyuşmazlığın karşı tarafı, ileri sürdüğü iddiayı kendi defter kayıtları ve diğer delillerle çürütememiş olmalıdır. ● Uyuşmazlığın kaynağı ticari bir iş olmalıdır
  • Uyuşmazlığın her iki tarafı da tacir olmalıdır
  • Ticari defterlerin tümü tacirin lehine delil olarak kullanılabilir
  • Tacirin tuttuğu tüm ticari defterler birbirini doğrulamalıdır
  • Ticari defterler kanuna uygun şekilde tutulmuş olmalıdır

  1. b) Ticari defterlerin sahibi aleyhine delil olması

Ticari defterler sahibi aleyhine delil olabilir (HMK md. 222). Bu ihtimal şu durumlarda gerçekleşebilir:

  • Davacı kendi iddiasını ispatlamak için kendi ticari defterlerine dayanmış olmasına rağmen, ticari defterlerdeki kayıtlar kendisi aleyhine delil oluşturacak nitelikte olabilir. Bu ihtimalin gerçekleşme ihtimali azdır. Zira, hiç kimse kendisi aleyhine delil oluşturabilecek kayıtlar içeren ticari defterlerine dayanmaz.
  • Taraflardan biri iddiasını ispatlamak için, karşı tarafın ticari defterlerini ibraz etmesini isteyebilir. Bu iki şekilde gerçekleşebilir:
  • Karşı tarafa ait ticari defterlerin sadece delil olarak ibrazı istenebilir. Bu durumda, karşı taraf defterlerini ibraz etse bile diğer deliller de kullanılabilir.
  • Karşı tarafa ait ticari defterlerin ibrazını isteyen taraf, bu defterlerdeki kayıtları kabul edeceğini belirtebilir. Yukarıda söz konusu edilen ihtimaller dahilinde, uyuşmazlığın taraflarından birine ait defterlerin sahibi aleyhine delil olmasının şartları şunlardır:
  • İşin taraflardan sadece biri için ticari iş niteliğinde olması, sadece birinin ticari işletmesini ilgilendirmesi yeterlidir. ● Tarafların her ikisinin tacir olmasına gerek yoktur. Sadece ticari defterlerinin ibrazı istenen tarafın tacir olması yeterlidir. Hasmının defterlerine dayanan tarafın tacir olması gerekmez
  • Defterler Kanun’a uygun olarak veya olmayarak tutulmuş olabilir. Kanun’a uygun olarak tutulmuş defterlerdeki sahibi lehine olan kayıtlar dahi aleyhindeki kayıtlar gibi geçerli olup bunlar birbirinden ayrılamaz. Defterler Kanun’a uygun tutulmuşlarsa hem lehe hem aleyhe kayıtlar delil niteliğini haizken, Kanun’a uygun tutulmamışlarsa sadece aleyhe olan kayıtlar delil niteliğini haizdir.
  • Açılış ve/veya kapanış onayı gerekli iken bulunmayan ticari defterler sahibi aleyhine delil olur.
  • Tacirin tuttuğu ticari defterlerin içerdiği birbirini doğrulamayan kayıtlar sahibi aleyhine delil olur.

Tacir kendi defterlerindeki aleyhine delil oluşturan kayıtların aksini kesin delillerle ispatlarsa, bu kayıtlar aleyhe delil olma niteliğini yitirir.

YEVMİYE DEFTERİ-DEFTERİ KEBİR

2012/3

Yevmiye Defteri ile Defteri Kebirde; 

  1. Kayıtlarında yer alan herbir maddede asgari olarak hangi bilgiler yer almalıdır?
  2. Bu defterleri hangi tacirlerin tutması zorunludur?

 

a.Yevmiye Defterinde asgari olarak şu bilgiler yer almalıdır:

  1. Madde sıra numarası
  2. Tarih
  3. Borçlu hesap
  4. Alacaklı hesap
  5. Meblağ
  6. Her kaydın dayandığı belgelerin türü ve varsa tarih ve numaraları

Defteri Kebirde asgari olarak şu bilgiler yer almalıdır:

  1. Tarih
  2. Yevmiye defteri madde numarası
  3. Meblağ
  4. Toplu hesaplarda, yardımcı nihai hesapların isimleri
  5. Bu defterleri tacir tüzel kişilerin tutmaları zorunludur. TTK gerçek kişi tacirlerle tüzel kişi tacirlerin tutması gereken defterleri ayrı ayrı belirlemiştir. Bu defterleri hem tüzel kişi tacirler hem de gerçek kişi tacirler tutarlar. Ancak gerçek kişi tacirler bu defterleri veya işletmenin nitelik ve önemine göre sadece işletme defteri tutmakla yükümlüdürler.

 

TİCARİ SENETLER(KAMBİYO SENETLERİ)

2002-2011/2-2013/3

Ticari senetlerin (kambiyo senetleri) ortak özellikleri nelerdir? Açıklayınız. 

Ticari senetlerin türleri: Hukuk sistemimizde kambiyo senetleri, poliçe, bono ve çek olarak tanzim edilmiştir.

 

  1. Kanunen emre yazılı senetlerden sayılırlar
  2. İbraz senetleridirler (İbraz edilmedikçe ödeme yapılmaz)
  3. Şekle bağlıdırlar,
  4. Müteselsil sorumluluk esası geçerlidir.
  5. Sebepten soyutturlar.
  6. Beyan ve imzaların bağımsızlığı söz konusudur.
  7. Uluslararası nitelik taşırlar.

 

POLİÇE

 

1998-2004-2005

Poliçe kavramını tanımlayınız, unsurlarını sayınız

Poliçeyi düzenleyen (keşideci) tarafından tek taraflı bir beyanla aynı zamanda muhataba ödeme, lehdara ise alma yetkisi verilen kambiyo senedidir.

Poliçede üçlü bir ilişki vardır:

Keşideci ile muhatap arasındaki ilişki karşılık (provizyon) ilişkisi,

Keşideci ile lehdar arasındaki ilişki (bedel ilişkisi), Lehdar ile muhatap arasındaki ilişki (havale ilişkisi) Poliçe sıkı şekil şartlarına tabidir.

Zorunlu unsurlar: a)Poliçe kelimesi

b)Belli bedelin ödenmesi hususunda kayıtsız şartsız havale

c)Muhatabın adı soyadı

d)Lehdarın adı soyadı

e)Keşidecinin imzası

f)Keşide tarihi.

Bunlardan biri bile olmasa senet poliçe vasfını kaybeder.

Poliçenin taraflarını belirtiniz ve poliçenin borçlusu haline nasıl gelinir? Açıklayınız.(SM sınavı) Poliçe’nin tarafları; keşideci ,lehtar,ve muhataptan oluşmaktadır.

Keşideci tarafından düzenlenen ve imzalanan poliçe ile muhataba ödeme yetkisi verilmiştir. Ancak; muhatap poliçeyi kabül ederse ve “kabül edilmiştir” ibaresini yazıp imzalamak sureti ile poliçenin borçlusu durumuna gelir.

 

BONO

1999-2010/1 Mazeret

Kambiyo Senetlerinden Bonoyu Anlatınız.

 

Bono bir ödeme vaadidir. Bonoda iki kişi vardır. Keşideci ve Lehdar.

Keşideci belli bir miktar parayı ödemeyi taahüt eden kişidir. Keşideci aynı zamanda senedin muhatabı ve borçlusudur. Lehdar , bono da yazılı tutar kadar alacaklı olan taraftır.

Bono poliçe gibi bir kredi aracıdır. Keşideci borcunu ilerideki bir vadede ödemeyi taahhüt etmektedir. Bu nedenle poliçedeki vadeye ilişkin hükümler bonolar hakkında da uygulanır. Vade yoksa bononun ibrazında ödenmesi gerekir. Bonoda vade görüldüğünde görüldükten belli bir süre sonra, keşide gününden belli, bir gün sonra ya da muayyen bir günde düzenlenebilir.

 

ÇEK

 

2000-2006-2010/3

Kambiyo Senetlerinden “Çek”in Özelliklerini ve taraflarını Tanımlayınız.

 

Çek bir ödeme aracıdır. Diğer kambiyo senetleri gibi bir kredi aracı değildir.

Çekde üç kişi söz konusudur.

Keşideci : Çeki düzenleyen kimse

Muhatap : Çeki ödeyecek olan banka veya finans kurumu, Lehtar : Çekin tutarını tahsil edecek kimsedir.

Çek bir ödeme aracı olduğundan muhatap tarafından kabulü sözkonusu değildir. Çekin ibrazında derhal ödenmesi gerekir. Çekte vade yoktur. Karşılıksız çek keşidesi suçtur ve hürriyeti bağlayıcı ceza ile cezalandırılır.

 

Çek ve Bononun özelliklerini açıklayıp aralarındaki farklılıkları belirtiniz (1999)

Bono hukuki niteliği itibariyle bir ödeme vaadidir. Bir diğer ifadeyle bono, şekli şartları ve etkileri arttırılmış bir borç taahhüdünden başka bir şey değildir. Bonoyu tanzim edip imzalayan bir başka şahsa ödeme hususunda yetki vermemektedir. Bonoda, imzalayan, bizzat ödemeyi taahhüt etmiştir. Dolayısıyla ikili bir ilişki söz konusudur. Bono poliçe gibi bir kredi aracıdır. Bonoda vade söz konusudur. Poliçedeki vadeye ilişkin hükümler bonoya da uygulanır. Yani vade bonoda da ihtiyaridir. Poliçe bono gibi damga vergisine tabidir. Bononun tarafları keşideci(düzenleyen) ve lehdardır.

Çek, hukuki niteliği itibariyle, poliçe gibi çifte yetki veren bir havaledir. Bu havalenin, yazılı şekilde yapılması, belli şekil şartlarını ihtiva etmesi mücerret ve kayıtsız şartsız bir ödeme emri şeklinde olması gerekir. Çek bir ödeme aracıdır. Halbuki bono bir ödeme aracı değil bir ödeme vaadidir. Çekte poliçe de olduğu gibi üçlü bir ilişki söz konusudur. Çek bir ödeme aracı olduğu için muhatap tarafından kabulü söz konusu değildir. “Çek”in ibrazında derhal ödenmesi gerekir. Çekde vade yoktur. Buna göre çekte ibraz süreleri mevcuttur. Çekin tarafları keşideci, muhatap, lehdardır. Çekte lehdar zorunlu unsur değildir. Muhatap ise her zaman bir banka ya da özel finans kurumudur.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

5-ŞİRKETLER HUKUKU

Ticaret şirketleri kaç gruba ayrılır? Gruplandırarak ticaret şirketlerini yazınız.(SM sınavı)

Ticaret şirketleri Tüzel kişiliğe sahiptirler, tacir sıfatını taşırlar. Tacir olmanın sonuçlarına tabidirler. Ticaret şirketleri iki grupta toplanır.

  1. Şahıs Şirketleri : Bu şirketlerde ortakların kişiliği ön plana çıkmaktadır. Bu tür şirketlerde işler karşılıklı güven üzerine, bizzat ortaklar tarafından yürütülür. Ortaklar üçüncü kişilere karşı tüm mal varlıkları ile sınırsız olarak sorumludur. a. Kollektif şirketler
  2. Adi Komandit şirketler şahıs şirketleridir.

  1. Sermaye Şirketleri: Bu şirketlerde ortaklar ikinci plandadır. Ortaklar üçüncü şahıslara karşı şirkete getirdikleri sermaye payı kadar sınırlı sorumludurlar

  1. Anonim Şirketler
  2. Limited Şirketler
  3. Sermayesi Paylara Bölünmüş Komandit şirketler
  4. Kooperatifler şirketlerdir.

 

KOLLEKTİF ŞİRKET

2000-2004-2006-2008/1-2010/1 

Kollektif şirketi tanımlayınız ve kuruluş işlemlerini kısaca açıklayınız.

Tanımı:

Kollektif şirket ticari bir işletmeyi bir ticaret unvanı altında işletmek amacıyla, gerçek kişiler arasında kurulan ve ortaklarından hiçbirinin sorumluluğu şirket alacaklılarına karşı sınırlanmamış olan şirkettir.

 

Unsurları:

-Kollektif şirket tipik bir şahıs şirketidir, amacı mutlaka bir ticari işletmeyi işletmektir.

-Kollektif şirket, şirketin ayrı tüzel kişiliğinin varlığından dolayı şirket ortaklarından ayrı bir ticaret unvanının bulunması zorunludur.

-Kollektif şirketler sadece gerçek kişiler (insanlar) tarafından kurulabilir.

-Kollektif şirket, şirketin ortaklarının şirket borçlarından dolayı sınırsız, ikinci derecede ve müteselsilen sorumlu olduğu bir şirket türüdür.

Şirket Kuruluşu Sırasında Yapılacak İşlemler

 

  1. Ana Sözleşmenin Hazırlanması

Kollektif şirketin kurulması için, ortakların bir şirket sözleşmesi hazırlamaları gerekir. Bu sözleşmenin yazılı olması ve ortakların imzalarının noter tarafından tasdik edilmesi şarttır.

  1. Kollektif Şirket Kuruluşunun Tescil Ettirilmesi

Kollektif şirketi kuranlar, şirket sözleşmesinin noterlikçe onaylı bir suretini onay tarihinden itibaren onbeş gün içinde şirket merkezinin bulunduğu yerdeki ticaret siciline vererek şirketin tescilini istemek zorundadır. Kollektif şirket ticaret siciline tescil ile tüzel kişilik kazanır.

 

1999

Kollektif şirketin ortakları arasındaki ilişkiyi (iç ilişki) açıklayınız.

Kollektif şirkette, kural olarak her ortak şirketi tek başına idare edebilir. Ancak, şirket sözleşmesinde bu hak, ortaklardan birine veya birkaçına yahut hepsine verilebilir. Yönetim yetkisi, yetki verilirken sözleşmeyle bazı sınırlamalara tabi tutulabileceği gibi kanundan kaynaklanan sınırlamalarda burada uygulanabilmektedir. Şirketi idare yetkisine sahip olan ortaklar, şirketin amacının ve konusunun gerektirdiği olağan işlem ve işleri yapabilirler. Buna göre yönetim yetkisi olağan işlerle (günlük işler vs. şirketin menfaati durumunda sulh, feragat, kabul ve tahkim) sınırlıdır. Buna karşılık olağan dışı işlemlerde olağanüstü işlerde (bağış, gayrimenjul satmak, satın almak, teminat verme, vekil tayini, şube açma, ticari işletme alma gibi) şirket ortaklarının oybirliği gerekmektedir. Bunların yanında iç ilişkide bütün ortaklar şirketi denetleme hakkına sahiptirler.

 

ANONİM ŞİRKET

1999-2003-2004-2006-2007-2010/1.Mazeret

Türk Ticaret Kanununa Göre Anonim Şirketi Tanımlayınız.

Tanımı:

Anonim şirket, sermayesi belirli ve paylara bölünmüş olan, borçlarından dolayı yalnız malvarlığıyla sorumlu bulunan şirkettir. Pay sahipleri, sadece taahhüt etmiş oldukları sermaye payları ile ve şirkete karşı sorumludur. Sermayesi: en az 50.000 TL

 

2007-2009/1

Anonim şirketin kuruluş türlerini kısaca açıklayınız

 

Kuruluş Türleri:

Tedrici kuruluş kaldırılarak, sermayenin bir kısmının şirketin kurulmasından itibaren 2 ay içinde halka arz edilmesi modeli getirildi. Bu halde, halka arz edileceği düşünülen nakit karşılığı paylar, bir, birkaç yada tüm kurucular tarafından taahhüt edilir ve bu payların şirketin tescilinden itibaren en geç iki ay içerisinde halka arz edileceği kuruluş esas sözleşmesinde belirtilip garanti edilir.

Bunun dışında anonim şirket ani şekilde kurulur. Esas sözleşmenin hazırlanması, nakdi sermayenin en az ¼’ünün bankaya bloke edilmesi, kurucuların imzalarının noterce onayı ile anonim şirket kurulur ancak tüzel kişilik kazanmaz. Kurulan bu anonim şirket ön anonim şirket adını alır. Ticaret siciline tescil ve ilan (şirketin kuruluşunu izleyen 30 gün içinde şirketin merkezinin bulunduğu yer ticaret siciline tescil ve TTSG’de ilan edilir) ile tüzel kişilik kazanır. İzne tabi anonim şirketler tescil ve ilandan önce Gümrük ve Ticaret bakanlığından izin almalıdır.

1999

Anonim Şirketin Organlarını Sayıp, oluşumlarını ve fonksiyonlarını açıklayınız.

Organları:

Anonim Şirket Organları Yönetim Kurulu, Genel Kuruldur.

Yönetim Kurulu: Şirketin en üst seviyede stratejik karar alan idare ve temsil organıdır. Görevi, sürekli ve etkili bir üst gözetim ve denetim ile şirketin faaliyetlerini gözden geçirmektir. Yönetim kurulu tek kişiden oluşabilir. Tek kişi YK üyesi, gerçek kişi olabileceği gibi tüzel kişi de olabilir. Tüzel kişi YK üyesi, bir gerçek kişi ile temsil edilir ve bir oyu vardır; bu kişi ticaret siciline tescil ve ilan olunur. YK üyeleri en çok üç yıl için seçilirler. Yeni TTK’ya göre, YK üyesi pay sahibi olmak zorunda değidir ancak tam ehliyetli olmak zorundadır.İflasına karar verilen ve ehliyeti kısıtlanmış olan kişi YK üyesi olamaz. Genel Kurul: Genel kurul şirketin karar organıdır. Yönetim kurulu üyeleri seçimi, ibra edilmeleri, azledilmeleri, bilanço ve kar zarar hesabının tasdiki, kar dağıtımın kabulü ya da reddi gibi önemli konularda karar alır. Genel kurul olağan ve olağanüstü olarak toplanır. Olağan toplantı her hesap devresi sonunu takip eden üç ay içerisinde yapılmalıdır. Yeni TTK’ya göre tek kişilik GK olması mümkündür. Tek ortaklı anonim şirketlerde, bu ortak GK’nın tüm yetkilerine sahiptir. Tek ortağın GK sıfatıyla alacağı kararların geçerlilik kazanabilmeleri için yazılı olmaları şarttır.

1999

Anonim Şirket genel kurul kararlarına karşı kimler, hangi sürede, hangi nedenlerle dava açabilirler?

Açıklayınız.

Genel kurul toplantısında alınan kararlar tüm pay sahiplerini bağlar. Belirli koşulların varlığı halinde Genel Kurul kararlarının iptali istenebilir.

İptal Davası Açma Şartları: Kanun hükümlerine, Şirket ana sözleşmesi hükümlerine, Dürüstlük kurallarına aykırı olan Genel Kurul kararlarına karşı iptal davası açılabilir.

İptal Davası Açacak Kişiler: Pay sahipleri, Yönetim kurulu, Yönetim kurulu üyelerinden her biri

Toplantıya katılan pay sahipleri: Genel Kurul toplantısına katılmış olan pay sahipleri karara muhalifliklerini zapta geçirerek iptal davası açabilirler.

Toplantıya katılmamış pay sahipleri: Toplantıya katılmamış pay sahipleri aşağıdaki hallerde iptal davası açabilirler: Toplantıya davet usulüne uyulmamış veya gündem gereği ilan ve tebliğ edilmemişse, Genel Kurula katılma yetkisi olmayanların karara iştirak etmeleri halinde, Genel Kurula haksız olarak alınmamış veya Genel Kuruldan çıkarılmış pay sahipleri.

Yönetim Kurulu, Yönetim Kurulu üyelerinin her biri: Genel Kurul kararının icrası şahsi sorumluluklarınıı gerektirdiği takdirde dava açabilirler.

İptal Davası Açma Süresi: İptal edilecek Genel Kurul kararının alındığı tarihten itibaren 3 aydır.

SM cevap anahtarındaki cevap:

Genel Kurul tarafından verilen kararlar toplantıda hazır bulunmayan veya karşı oy kullananlar hakkunda da geçerlidir. Belli şartlar altında genel kurul kararlarının iptali istenebilir. Anonim şirketlerde genel kurulun;

-Kanun hükümlerine

-Şirket anasözleşme hükümlerine

– İyiniyet kurallarına aykırı genel kurul kararları aleyhine üç ay içinde aşağıdaki kişiler iptal davası açılabilir.

 

a.Genel kurul toplantısına katılan pay sahibi

-Karara itiraz etmiş ve tutanağa geçirmişse ;iptal davası açar

 

b.Toplantıya katılmayan pay sahipleri;

-Davet usulüne göre yapılmamış,gündem gereği gibi ilan veya tebliğ edilmemişse, -Toplantıya yetkisi olmayan kimseler katılmışsa, -Toplantıya haksız olarak alınmamışlarsa.

c.Yönetim kurulu ve denetim kurulu üyeleri

-Eğer alınan kararın uygulanması Yönetim ve denetim kuruluna şahsi sorumluluk yüklüyorsa yönetim kurulu üyeleri ile denetçiler iptal davası açabilir.

 

Anonim Şirketlerde Genel Kurulun devredemeyeceği yetkiler nelerdir? Kısa başlıklar halinde yazınız. (SM sınavı 2012/1)

 

  1. Ana sözleşmenin değiştirilmesi
  2. Yönetim Kurulu ve denetçilerin seçimi,ibra edilmeleri ,görevden alınmaları.
  3. Bilanço ve gelir tablosunun onaylanması;
  4. Karın dağıtılması teklifinin kabulü, reddedilmesi veya değiştirilmesi.

 

LİMİTED ŞİRKET

 

Limited şirketin ana unsurları nelerdir? Kısa başlıklar halinde yazınız.(SM sınavı)

  1. İki veya daha fazla gerçek veya tüzel kişinin iştiraki ile kurulur. (6102 sayılı YTT kanununa göre; bir ve daha çok gerçek veya tüzel kişi ile)
  2. Bir ticaret unvanı altında kurulmalıdır.
  3. Esas sermayesi muayyen olmalıdır.
  4. Ortakların sorumluluğu, koymayı taahhüt ettikleri sermaye ile sınırlı olmalıdır.

 

1999-2009/1-2011/2

 

Limited şirketlerin idare ve temsili kimler tarafından yapılabilir. Açıklayınız

YENİ TTK ile şirket sözleşmesinde aksi kararlaştırılmamış ise ortakların hep birlikte müdür sıfatıyla şirketi yönetmeye ve temsile yetkili kılınmış sayılacağına ilişkin düzenleme kaldırılmış ve müdür veya müdürlerin şirket sözleşmesiyle atanması veya genel kurul kararıyla seçilmeleri gerektiği hüküm altına alınmıştır.

YENİ TTK uyarınca da ESKİ TTK’da olduğu gibi şirketi yönetmek ve temsil etmek için ortaklardan en az bir kişinin müdür olarak seçilmesi gerekmektedir. Birden fazla kişinin müdür olarak seçilmesi de mümkündür.

YENİ TTK müdür veya müdürlerin ya şirket sözleşmesiyle ya da genel kurul tarafından atanması şartını getirmiştir

 

1998-2007-2010/2

Türk Ticaret Kanununa Göre Limited Şirketi Tanımlayınız. Kuruluşu ile Ortakların Hak ve Yükümlülüklerini Kısaca Belirtiniz.

 

Tanımı:

Limited şirket, bir veya daha çok gerçek veya tüzel kişi tarafından bir ticaret unvanı altında kurulur; esas sermayesi belirli olup, bu sermaye esas sermaye paylarının toplamından oluşur.

Ortaklar, şirket borçlarından sorumlu olmayıp, sadece taahhüt ettikleri esas sermaye paylarını ödemekle ve şirket sözleşmesinde öngörülen ek ödeme ve yan edim yükümlülüklerini yerine getirmekle yükümlüdürler.

Limited şirket, kanunen yasak olmayan her türlü ekonomik amaç ve konu için kurulabilir.

Yeni Türk Ticaret Kanunu’na göre Limited şirketler asgari 10.000.-TL. sermaye ve bir veya daha çok gerçek veya tüzel kişi tarafından kurulabilir ve ortak sayısı 50 kişiyi geçemez.Türkçe olarak tespit edilmesi gereken unvanlarında Limited Şirket ibaresinin bulunması ve faaliyet konusunun gösterilmesi zorunludur.

 

Kuruluşu:

Anonim şirketlerde olduğu gibi şirketin kurulma anı ile tüzel kişilik kazandığı an farklıdır.

Şirket sözleşmesinin yazılı şekilde yapılması ve kurucuların imzalarının noterce onaylanması şarttır.

Nakdi Sermaye taahüt edilmişse taahhüt edilen sermayenin en az % 25’inin tescilden önce, kalan % 75’in ise 2 yıl içinde bankaya yatırılması zorunludur.

Ayni sermayenin varlığında asliye ticaret mahkemesince atanan bilirkişiler tarafından düzenlenen “Değerleme Raporu” alınmalıdır.

Kurucular tarafından “Kurucular Beyanı” hazırlanmalı ve imzalanmalıdır.

Şirket sözleşmesinin noter tarafından onaylanmasından itibaren şirketin tescil ve ilanı 30 gün içinde yapılmalıdır. Şirket, ticaret siciline tescil ile tüzel kişilik kazanır.

Ortakların hakları ve Borçları: kar payı, tasfiye payı hakkı, sermaye borcu vb yanında yeni TTK’da ilk defa düzenlenen haklar, bilgi alma ve inceleme hakkı, kar payı avansı, özel denetim isteme hakkı, ayrılma akçesi hakkı, ilk kez getirilen borçlar ise ek ödeme yükümlülüğü, yan edim yükümlülüğü ve bağlılık yükümlülüğüdür. 

2001

Limited Şirket ve Kollektif şirketi tüzel kişilikleri ve ortakları itibarıyla idare ve temsil yönünden kıyaslayınız.

Her iki şirket de tüzel kişiliğe sahip ticaret şirketidir. Ancak kollektif şirket bir şahıs şirketi iken limited şirket sermaye şirketidir. Kollektif şirketin temsilcisi, şirketin konusuna giren her türlü iş ve hukuki işlemleri şirket adına yapabilir. Temsil yetkisine haiz olanlar şirketin faaliyet konusu dışında kalan işlemleri yapamazlar. Temsilci, ortaklık sözleşmesinde gösterilmelidir, gösterilmediği takdirde yöneticiler yani şirketin tüm ortakları tek başına kanuna göre aynı zamanda temsilci olacaktır. Kollektif şirkette temsil yetkisi sadece birlikte temsil ve şube ile sınırlandırılabilir. Bu sınırlandırma bunun tescil ve ilan edilmesi halinde iyi niyetli üçüncü kişiler açısından geçerli olacaktır.

Limited şirketin yönetimi ve temsili müdür yada müdürler kurulu tarafından gerçekleştirilir. Şirket en az bir kişi tarafından temsil ediliyorsa Müdür, birden fazla kişi tarafından temsil ediliyorsa Müdürler Kurulu olarak ifade edilir. Yönetim ve temsil yetkisi, müdür sıfatını taşıyan, bir veya birden fazla ortağa veya tüm ortaklara yada üçüncü kişilere verilebilir.Müdürlerin şirket sözleşmesinde gösterilmesi zorunludur. Şirketin müdürü bir tüzel kişi de olabilir. Şirket müdürlerinden en az birinin yerleşim yerinin Türkiye’de bulunması ve bu müdürün şirketi tek başına temsile yetkili olması gerekir.Müdür gerçek kişi olabilleceği gibi tüzel kişi de olabilir. Tüzel kişi müdür bir gerçek kişi tarafından temsil edilir. Bu gerçek kişinin sicile tesciline gerek yoktur. Müdür tek kişiden oluşmuyorsa şirketi temsil yetkisi, çift imza ile kullanılmak üzere müdürler kuruluna aittir.

Her iki şirketin temsilcilerinin şirket işlerini görürken yaptıkları haksız fiillerden doğan zarardan şirket sorumludur.

 Limited Şirketlerde “Ortaklar Genel Kurulu”nun devredilemez yetkileri nelerdir? Tk:Md.616 (SM sınavı

2013/1)

  1. Şirket sözleşmesinin değiştirilmesi
  2. Müdürlerin atanmaları ve görevden alınmaları
  3. Denetcilerin atanmaları ve görevden alınmaları
  4. Yılsonu finansal tablolar ile yıllık faaliyet raporlarının onaylanması,kar payı hakkında karar verilmesi e) Müdürlerin ücretlerinin belirlenmesi ve ibra edilmeleri
  5. f) Esas sermaye payı devirlerinin onaylanması

g )Bir ortağın şirketten çıkarılması için mahkemeye başvurması  h) Şirketin feshini isteme hakkı

Limited şirkette pay devrini açıklayınız.(SM sınavı)

Ortaklık payını devretmek isteyen limited şirket ortağı öncelikle devretmek istediği payı, devir alacak ortağın kimliğini ortaklar kuruluna bildirmelidir.

Ortaklar Kurulu devralacak şahsın ortaklık talebine muvafakat (olur verme) vermeleri halinde ;ortaklık payını devredecek ve devralacak taraflar aralarında “Ortaklık Payının Devri Sözleşmesi” hazırlarlar.

Bu sözleşme ile taraflar yazılı şekilde payı devretme ve devralma iradelerini açıkca ifade ederler, ve imzaları noter tarafından tasdik edilmesi gerekir.

Noterden tasdikli “Ortaklık Payının Devri Sözleşmesi” ile ortaklık payının devri limited ortaklığa bildirilir.. Pay devrinin limited ortaklığa karşı geçerli olabilmesi için Ortaklık Pay Defterine kaydedilir ve payın devri gerçekleşmiş olur.

Ayrıca isteğe bağlı olarak pay devri ile ilgili “ Ortaklar Kurulu Kararı “ da alınıp noterden tasdik ettirilerek, devir sözleşmesi ile birlikte Ticaret Sicil Memurluğuna tescil ve Ticaret Sicil Gazetesinde ilan ettirilerek payın devri gerçekleşmiş olur.

KOMANDİTER ORTAK

 

2001

Komanditer ortağı tanımlayınız.

Komandit şirketlerde şirketteki sorumluluğu belirli bir sermaye ile sınırlandırılmış ortaktır. Şirketi idare ve temsil yetkileri yoktur. İsimleri ticaret unvanına yazılamaz.

 

TİCARET ŞİRKETLERİ ARASINDA BİRLEŞMELER

 

2009/2

Turk Ticaret Kanunu hükümlerine göre şirket birleşmesini tanımlayınız ve şartlarını açıklayınız

Şirketler;

  1. Bir şirketin diğerini devralması, teknik terimle “devralma şeklinde birleşme” veya
  2. Yeni bir şirket içinde bir araya gelmeleri, teknik terimle “yeni kuruluş şeklinde birleşme”, yoluyla birleşebilirler.

Birleşme, devrolunan şirketin malvarlığı karşılığında, bir değişim oranına göre devralan şirketin paylarının, devrolunan şirketin ortaklarınca kendiliğinden iktisap edilmesiyle gerçekleşir.

Birleşmeyle, devralan şirket devrolunan şirketin malvarlığını bir bütün hâlinde devralır. Birleşmeyle devrolunan şirket sona erer ve ticaret sicilinden silinir.

 

İki ya da daha fazla ticaret şirketinin aktif ve pasiflerini birleştirerek tüzel kişiliklerini sona erdirmek kaydıyla yeni bir ticaret şirketi meydana getirilmei (sona erdirici şirket birleşmesi) veya bir yada daha çok ticaret şirketinin tüzel kişiliklerinin sona erdirilip aktif ve pasiflerini mevcut diğer bir ticaret şirketinin aktif ve pasifleriyle birleştirilip o şirkete katılmaları şeklinde (katılmalı-iltihaki birleşme) olur. Şirketlerin birleşmesinden yeni bir şirket meydana gelmişse, bu hususun ayrıca tescil ve ilanı zorunludur.

Yeni TTK’ya göre türler arası birleşme mümkündür. Yani, bir halka açık anonim ortaklık ile bir limited şirket birleşebileceği gibi, bir anonim ortaklık ile bir ticari işletme de birleşebilecektir. Yeni TTK’nın şirket birleşmelerine getirdiği önemli bir yenilik; “tasfiye halindeki bir şirket” ile “sermayesinin belirli bir oranını kaybetmiş ve borca batık durumda olan şirket”lerin de birleşmeye katılmasıdır.

             

Birleşme sözleşmesinin imzalandığı tarih ile bilanço günü arasında altı aydan fazla zaman geçmişse veya son bilançonun çıkarılmasından sonra, birleşmeye katılan şirketlerin malvarlıklarında önemli değişiklikler meydana gelmişse, birleşmeye katılan şirketler bir ara bilanço çıkarmak zorundadır.

 

YENİ TTK-ESKİ TTK

 

Anonim Şirketler

 

YENİ TTK’ya göre; anonim şirketin kurulabilmesi için hangi işlemler yapılmalıdır?

Anonim şirket kurmak isteyen kişi veya kişiler sırasıyla aşağıdaki işlemleri yerine getirmelidirler.

  1. Adım: Kurulacak olan anonim şirkete; gayrimenkul, marka, patent, taşıt, makine gibi varlıklar sermaye olarak konulacak ise bunların değerlerinin bilirkişiler tarafından belirlenebilmesi için kurulacak şirketin merkezinin bulunacağı yerdeki asliye ticaret mahkemesine başvuru yapılmalı ve mahkemece atanan bilirkişiler tarafından düzenlenen “Değerleme Raporu” alınmalıdır.
  2. Adım: Kurulacak olan anonim şirketin esas sözleşmesi, yazılı şekilde hazırlanmalı, kurucu veya kurucular tarafından imzalanmalı ve bu imzalar notere onaylatılmalıdır. Ayrıca, imzaları onaylayan noterce, esas sözleşmenin altına, esas sermayeyi oluşturan payların tamamının kurucular tarafından esas sözleşmede taahhüt olunduğuna ilişkin şerh konulmalıdır. Adım: Esas sözleşmede, esas sermayeyi oluşturan payların nakden ödenmesi taahhüt edilmiş ise taahhüt edilen payların itibari değerlerinin en az % 25’i bir bankaya, kurulmakta olan şirket adına ve sadece şirket tarafından kullanılabilecek şekilde açılacak özel hesaba yatırılmalı, bu durumu teyit eden ve yetkili ticaret sicili müdürlüğüne hitaben ilgili banka tarafından düzenlenen banka mektubu alınmalıdır.
  3. Adım: Mahkemece atanan bilirkişiler tarafından değerleri belirlenen gayrimenkuller tapu siciline, marka, patent, taşıt gibi varlıklar da özel sicillerine kurucular tarafından şerh verdirilerek şirket adına kaydettirilmeli, taşınırlar da güvenilir bir kişiye tevdi edilmeli ve bu işlemler belgelendirilmelidir.
  4. Adım: Şirketin kuruluşu Gümrük ve Ticaret Bakanlığı’nın iznine tabi ise kurucular tarafından Bakanlığa başvuru yapılmalı ve kuruluş izni alınmalıdır.
  5. Adım: Kuruluş işlemlerinin denetlenebilmesi için, kurucu veya kurucular tarafından bir veya birden fazla işlem denetçisi atanmalıdır.
  6. Adım: Kurucular tarafından, gerekçeli, emsal gösteren, karşılaştırmalara yer veren, anlaşılır bir dille yazılan “Kurucular Beyanı” hazırlanmalı ve imzalanmalıdır.
  7. Adım: Aşağıda sayılan belgeler, kuruluş işlemlerini denetlemek için atanan işlem denetçisi veya işlem denetçilerine verilmeli ve şirketin kuruluşunun Kanun’a uygun olduğunu teyit eden işlem denetçisi raporu alınmalıdır. 1- Esas sözleşme
  • Kurucular beyanı
  • Ayni sermaye konuluyor ise mahkemece atanan bilirkişiler tarafından düzenlenen değerleme raporu
  • Nakdi sermaye konuluyor ise taahhüt edilen sermayenin en az % 25’inin bankaya yatırıldığına dair banka mektubu 5- Şirketin kuruluşu Bakanlığın iznine tabi ise Bakanlığın izin yazısı
  1. Adım: Adımda sayılan belgeler ile işlem denetçisi raporu kuruluş dosyasına konulmalı ve şirketin tescili ve ilanı için şirket merkezinin bulunduğu yerdeki ticaret sicili müdürlüğüne başvuru yapılmalıdır.
  2. Adım: Adımda belirtilen başvuru, şirketin kuruluşu Bakanlığın iznine tabi ise Bakanlıktan izin alınmasını izleyen 30 gün içinde, Bakanlığın iznine tabi değil ise esas sözleşmedeki imzaların noterce onaylanmasını izleyen otuz gün içinde yapılmalıdır.

YENİ TTK’ya göre; anonim şirket hangi tarihte kurulmuş sayılacak, hangi tarihte tüzel kişilik kazanacaktır? Anonim şirket, kurucuların esas sözleşmedeki imzalarının noterce onaylandığı tarihte kurulmuş sayılacaktır. Ancak, kurulan şirketin hakları elde edebilmesi ve borçları üstlenebilmesi için tüzel kişilik kazanması gerekmektedir. Şirket, ticaret siciline tescil edildiği tarihte tüzel kişilik kazanacaktır.

Anonim şirketlerin kuruluşunda, YENİ TTK, ESKİ TTK’dan farklı olarak hangi işlemlerin yapılması şartını getirmiştir? 

YENİ TTK, anonim şirketin kurulabilmesi için ESKİ TTK’dan farklı olarak aşağıda belirtilen işlemlerin yapılması şartını getirmiştir.

  • Sermayenin, kurucu veya kurucular tarafından nakden taahhüt edilmesi halinde bu sermayenin en az % 25’i, şirketin tescili öncesinde bankaya yatırılmalı ve bu durum alınacak banka mektubu ile ispat edilmelidir. Örneğin, anonim şirketin esas sermayesi esas sözleşmede 200.000 TL olarak belirlenmiş ve bu sermayenin de kurucular tarafından nakden ödenmesi taahhüt edilmiş ise taahhüt edilen sermayenin en az % 25’ine tekabül eden 50.000 TL’nin şirketin tescili öncesinde kurucu veya kurucular tarafından şirket adına ve sadece şirket tarafından kullanılabilecek şekilde bankaya yatırılması gerekmektedir. Bu şartın yerine getirilmemiş olması halinde Ticaret Sicili Müdürü şirketin tesciline ilişkin talebi reddedecektir.
  • Anonim şirketin, kuruluş işlemleri işlem denetçisince incelenmeli ve kuruluş raporunda, şirketin Kanun’a uygun şekilde kurulduğu açıklanmalıdır.
  • Kurucular Beyanı, Kanun’a uygun içerikte kurucular tarafından hazırlanmalı ve imzalanmalıdır.

Anonim şirketin kuruluşuna yönelik olarak YENİ TTK ile getirilen düzenlemeler hangi tarihte yürürlüğe girecektir? 

Anonim şirketin kuruluşuna yönelik YENİ TTK ile getirilen düzenlemeler, 1/7/2012 tarihinde yürürlüğe girecektir. Bu tarihten sonra kurulacak anonim şirketlerin ticaret siciline tescil edilerek tüzel kişilik kazanabilmeleri için; ayni sermaye konulacak ise bunların değerlerinin mahkemece atanan bilirkişilere tespit ettirilmesi, esas sözleşmenin yazılı şekilde yapılması ve imzalanması, gerekli noter onaylarının yaptırılması, nakdi sermaye konulacak ise taahhüt edilen sermayenin en az %25’inin şirketin tescili öncesinde bankaya yatırılması, kurucular beyanının hazırlanarak imzalanması, şirketin kuruluşu Gümrük ve Ticaret Bakanlığı’nın iznine tabi ise adı geçen Bakanlıktan izin alınması ve kuruluş işlemlerinin de işlem denetçisine denetlettirilmesi gerekmektedir.

YENİ TTK’ya göre; yönetim kurulu en az kaç kişiden oluşacaktır?

ESKİ TTK’ya göre yönetim kurulunun en az üç kişiden oluşması gerekirken, YENİ TTK ile bu sayı bire indirilmiştir. Dolayısıyla, 1 Temmuz 2012 tarihinden itibaren yönetim kurulu bir kişiden oluşabileceği gibi daha fazla sayıdaki kişiden de meydana gelebilecektir.

YENİ TTK’ya göre; pay sahibi (ortak) olmayan gerçek kişiler, yönetim kurulu üyeliğine seçilebilecekler mi? ESKİ TTK’ya göre, ortak olmayan kişiler yönetim kurulu üyeliğine seçilebilmekte ancak bu kişilerin göreve başlayabilmeleri için şirkete ortak olmaları gerekmekteydi. YENİ TTK ile şirket ortağı olmayan kişiler yönetim kurulu üyesi olarak seçilebilecek ve bu görevlerine de ortak olma şartını yerine getirmeden başlayabileceklerdir.

YENİ TTK’ya göre; yönetim kurulu üyeliğine seçilecek kişilerin hangi şartları taşımaları gereklidir?

 

YENİ TTK’ya göre, yönetim kurulu üyeliğine seçilecek gerçek kişiler ile tüzel kişi adına toplantılara katılacak olan gerçek kişinin tam ehliyetli olması gerekmektedir.

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu ile YENİ TTK’nın konumuza ilişkin hükümleri bir bütün olarak değerlendirildiğinde, yönetim kuruluna seçilecek kişilerin aşağıdaki şartları taşımaları gerekmektedir.

  • Ayırt etme gücüne sahip olması (Yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıfl ığı, sarhoşluk ya da bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmaması)
  • Ergin olması (18 yaşını doldurmuş olması veya evlenme ya da mahkeme kararıyla ergin kılınmış olması) 3- Kısıtlı olmaması

4- İflasına karar verilmemiş olması Türk Medeni Kanunu’na göre, aşağıdaki durumların varlığı halinde ergin olan bir kişinin ehliyeti kısıtlanmaktadır.

ESKİ TTK’da olduğu gibi YENİ TTK’da da yönetim kurulu üyeleri en çok üç yıl süreyle görev yapmak üzere seçilebileceklerdir. Esas sözleşmede aksine bir hüküm yoksa görev süresi sona eren kişiler tekrar yönetim kurulu üyeliğine seçilebileceklerdir.

YENİ TTK’ya göre; yönetim kurulunca bir karar alınabilmesi için en az kaç üyenin toplantıda hazır olması ve en az kaç üyenin aynı yönde oy kullanması gerekmektedir?

 

ESKİ TTK’ya göre, yönetim kurulunun bir karar verebilmesi için, üyelerin en az yarısından bir fazlasının toplantıda hazır olması ve kararların da toplantıya katılan üyelerin çoğunluğuyla alınması gerekiyordu. YENİ TTK’ya göre, esas sözleşmede aksine ağırlaştırıcı bir hüküm bulunmadığı takdirde, yönetim kurulu üye tam sayısının çoğunluğu ile toplanıp, kararlarını da toplantıda hazır bulunan üyelerin çoğunluğu ile alabilecektir.

Genel kurul tarafından seçilen ve şirketi denetleyen murakıplar YENİ TTK ile kaldırıldı mı?

 

ESKİ TTK’ya göre, anonim şirketin işlemleri, genel kurul tarafından şirket ortağı olan veya olmayanlar arasından seçilen en az bir, en çok da beş kişiden oluşan murakıplarca denetleniyordu. YENİ TTK, bu denetim sistemini dolayısıyla da bu denetimi yerine getirmek üzere genel kurulca şirket ortağı olan veya olmayanların murakıp olarak seçilmesine ilişkin düzenlemeleri yürürlükten kaldırmış ve anonym şirketlerin konusunda uzman kişilerce denetlenmesini hüküm altına alarak anonim şirketleri bağımsız denetim kapsamına almıştır.

YENİ TTK’ya göre; olağan genel kurul toplantılarının hangi süre içinde yapılması gerekmektedir?

 

ESKİ TTK’da olduğu gibi YENİ TTK’ya göre de olağan genel kurul toplantısının her faaliyet dönemi sonundan itibaren üç ay içinde yapılması gerekmektedir. Şirketin faaliyet dönemi 31 Aralık tarihinde sona eriyorsa, olağan genel kurul toplantısının en geç izleyen faaliyet yılının 31 Marttarihine kadar yapılması gerekmektedir. Yine, ESKİ TTK’da olduğu gibi YENİ TTK uyarınca da genel kurul gerektiğinde olağanüstü toplanabilecektir.

YENİ TTK’da, genel kurulun yetkilerinde ve görevlerinde değişiklik yapılmış mıdır?

 

ESKİ TTK’da olduğu gibi YENİ TTK’da da;  a) Esas sözleşmenin değiştirilmesi,

  1. Yönetim kurulu üyelerinin seçimi, süreleri, ücretleri ile huzur hakkı, ikramiye ve prim gibi haklarının belirlenmesi, ibraları hakkında karar verilmesi ve görevden alınmaları,
  2. Kanunda öngörülen istisnalar dışında bağımsız denetçinin ve işlem denetçilerinin seçimi ile görevden alınmaları (ESKİ

TTK’da murakıpların seçimi genel kurula bırakılmıştı),

  1. Finansal tablolara, yönetim kurulunun yıllık raporuna, yıllık kâr üzerinde tasarrufa, kâr payları ile kazanç paylarının belirlenmesine, yedek akçenin sermayeye veya dağıtılacak kâra katılması dâhil, kullanılmasına dair kararların alınması ve

e)Kanunda öngörülen istisnalar dışında şirketin feshine karar verilmesi, genel kurulun devredilemez görev ve yetkileri arasında sayılmıştır. ESKİ TTK’dan farklı olarak YENİ TTK ile önemli miktarda şirket varlığının toptan satışı yetkisi ve görevi de genel kurulun devredilemeyecek görevleri ve yetkileri içine alınmış böylece önemli miktardaki şirket varlığının yönetim kurulu kararıyla satılabilmesine ilişkin uygulamaya son verilmiştir. ESKİ TTK’da olduğu gibi YENİ TTK uyarınca da, genel kurul toplantıya, esas sözleşmede gösterilen şekilde, Türkiye Ticaret Sicili Gazetesinde yayımlanan ilanla çağrılacaktır

Limited Şirketler

YENİ TTK’ya göre; limited şirketin kurulabilmesi için en az kaç kişi gereklidir?

 

Limited şirket, bir veya birden fazla gerçek ya da tüzel kişi tarafından kurulabilecektir. ESKİ TTK’ya göre, limited şirket kurulabilmesi için en az iki kurucunun olması gerekirken, YENİ TTK ile bu sayı bire indirilmiştir. Bu bir kişi, gerçek kişi olabileceği gibi tüzel kişi de olabilecektir. Ancak, ortak sayısı ESKİ TTK’da olduğu gibi YENİ TTK uyarınca da 50’den fazla olamayacaktır.

YENİ TTK’ya göre; limited şirketin sermayesi asgari kaç Türk Lirası olmalıdır?

 

Limited şirketin sahip olması gereken asgari sermaye tutarı, ESKİ TTK’da 5.000 Türk Lirası iken YENİ TTK’da bu tutar 10.000 Türk Lirasına çıkarılmıştır. Bu tutar, Bakanlar Kurulunca on kata kadar artırılabilecektir.

YENİ TTK’ya göre; limited şirketin kurulabilmesi için hangi işlemler yapılmalıdır?

 

Limited şirket kurmak isteyen kişi veya kişiler sırasıyla aşağıdaki işlemleri yerine getirmelidirler.

  1. Adım: Kurulacak olan limited şirkete; gayrimenkul, marka, patent, taşıt, makine gibi varlıklar sermaye olarak konulacak ise bunların değerlerinin bilirkişiler tarafından belirlenebilmesi için kurulacak şirketin merkezinin bulunacağı yerdeki asliye ticaret mahkemesine başvuru yapılmalı ve mahkemece atanan bilirkişiler tarafından düzenlenen “Değerleme Raporu” alınmalıdır.
  2. Adım: Kurulacak olan limited şirketin, şirket sözleşmesi, yazılı şekilde hazırlanmalı, kurucu veya kurucular tarafından imzalanmalı ve bu imzalar notere onaylatılmalıdır.
  3. Adım: Esas sözleşmede, esas sermayeyi oluşturan payların nakden ödenmesi taahhüt edilmiş ise taahhüt edilen payların itibari değerlerinin en az % 25’i bir bankaya, kurulmakta olan şirket adına ve sadece şirket tarafından kullanılabilecek şekilde açılacak özel hesaba yatırılmalı, bu durumu teyit eden ve yetkili ticaret sicili müdürlüğüne hitaben ilgili banka tarafından düzenlenen banka mektubu alınmalıdır.
  4. Adım: Mahkemece atanan bilirkişiler tarafından değerleri belirlenen gayrimenkuller tapu siciline, marka, patent, taşıt gibi varlıklar da özel sicillerine kurucular tarafından şerh verdirilerek şirket adına kaydettirilmeli, taşınırlar da güvenilir bir kişiye tevdi edilmeli ve bu işlemler belgelendirilmelidir.
  5. Adım: Kurucular tarafından, gerekçeli, emsal gösteren, karşılaştırmalara yer veren, anlaşılır bir dille yazılan “Kurucular Beyanı” hazırlanmalı ve imzalanmalıdır.
  6. Adım: Şirketin tescili için, şirket merkezinin bulunduğu yerdeki ticaret siciline başvuru yapılmalıdır. Başvuru dilekçesine; bütün ortakların adları ve soyadları veya unvanları, yerleşim yerleri, vatandaşlıkları, her ortağın üstlendiği esas sermaye payı ve ödediği toplam tutarlar, ister ortak ister üçüncü kişi olsun, müdürlerin adları ve soyadları veya unvanları ile şirketin ne suretle temsil edileceği yazılmalı, bu dilekçe müdürlerin tümü tarafından imzalanmalı ve aşağıdaki belgeler de bu dilekçeye ek yapılmalıdır.
  7. Şirket sözleşmesinin onaylanmış bir örneği.
  8. Ekleri ile birlikte kurucular beyanı,
  9. Yerleşim yerleri de gösterilerek şirketi temsile yetkili kişileri ve denetçinin seçimini gösterir belge.

Bu başvuru, şirket sözleşmesindeki imzaların noterce onaylanmasını izleyen otuz gün içinde yapılmalıdır.

YENİ TTK’ya göre; limited şirket hangi tarihte kurulmuş sayılacak, hangi tarihte tüzel kişilik kazanacaktır?

Limited şirket, kurucuların şirket sözleşmesindeki imzalarının noterce onaylandığı ve taahhüt edilen sermayenin nakit kısmının hemen ve tamamen ödenmesiyle kurulmuş sayılacaktır. Ancak, kurulan şirketin hakları elde edebilmesi ve borçları üstlenebilmesi için tüzel kişilik kazanması gerekmektedir. Şirket, ticaret siciline tescil edildiği tarihte de tüzel kişilik kazanacaktır.

Limited şirketlerin kuruluşunda, YENİ TTK, ESKİ TTK’dan farklı olarak hangi işlemlerin yapılması şartını getirmiştir? 

YENİ TTK, limited şirketin kurulabilmesi için ESKİ TTK’dan farklı olarak taahhüt edilen sermayenin nakit kısmının şirketin kurulduğu anda ödenmesi ve kurucular beyanının hazırlanması şartlarını getirmiştir. ESKİ TTK’ya göre, örneğin şirketin esas sermayesi 100.000 TL olarak belirlenmiş, bu sermayenin nakden ödenmesi öngörülmüş ise sermayenin ¼’üne tekabül eden 25.000 TL tescil tarihinden itibaren 3 ay içinde, kalan kısmı da 3 yıl içinde ödenebilmekteydi. TENİ TTK ile 100.000 TL’nin taksitler halinde üç yıl içinde ödenmesine yönelik uygulama kaldırılmış ve 100.000 TL’nin % 25’ine tekabül eden 25.000 TL’nin şirketin tescili öncesinde kurucu veya kurucular tarafından şirket adına ve sadece şirket tarafından kullanılabilecek şekilde bankaya yatırılması gerekmektedir. Bu şartın yerine getirilmemiş olması halinde Ticaret Sicili Müdürü şirketin tesciline ilişkin talebi reddedecektir.

Limited şirketin kuruluş işlemleri anonim şirketlerde olduğu gibi işlem denetçisi tarafından denetlenecek mi?

 

YENİ TTK’ya göre; limited şirketlerin kuruluş işlemleri, Gümrük ve Ticaret Bakanlığı’nca gerekli görülmesi halinde işlem denetçisi tarafından denetlenecektir.

Limited şirketin kuruluşuna yönelik olarak YENİ TTK ile getirilen düzenlemeler hangi tarihte yürürlüğe girecektir? 

Limited şirketin kuruluşuna yönelik YENİ TTK ile getirilen düzenlemeler, 1/7/2012 tarihinde yürürlüğe girecektir. Bu tarihten sonra kurulacak limited şirketlerin ticaret siciline tescil edilerek tüzel kişilik kazanabilmeleri için, ayni sermaye konulacak ise bunların değerlerinin mahkemece atanan bilirkişilere tespit ettirilmesi, şirket sözleşmesinin yazılı şekilde yapılması ve imzalanması, imzaların noter tarafından onaylanması, nakdi sermaye taahhüt edilmiş ise tamamının nakit olarak ödenmesi, kurucular beyanının hazırlanarak imzalanması gerekmektedir.

YENİ TTK’ya göre; şirketin yönetimi ve temsili için en az kaç kişi müdür olarak seçilebilecektir?

 

ESKİ TTK’ya göre, şirket sözleşmesinde aksi kararlaştırılmamış ise ortaklar hep birlikte müdür sıfatıyla şirketi yönetmeye ve temsile yetkili kılınmışlardır. Yine, şirket sözleşmesiyle veya genel kurul kararıyla ortaklardan biri veya birden fazlası müdür olarak seçilebilmektedir. YENİ TTK ile şirket sözleşmesinde aksi kararlaştırılmamış ise ortakların hep birlikte müdür sıfatıyla şirketi yönetmeye ve temsile yetkili kılınmış sayılacağına ilişkin düzenleme kaldırılmış ve müdür veya müdürlerin şirket sözleşmesiyle atanması veya genel kurul kararıyla seçilmeleri gerektiği hüküm altına alınmıştır. YENİ TTK uyarınca da ESKİ TTK’da olduğu gibi şirketi yönetmek ve temsil etmek için ortaklardan en az bir kişinin müdür olarak seçilmesi gerekmektedir. Birden fazla kişinin müdür olarak seçilmesi de mümkündür.

 

YENİ TTK’ya göre; ortak olmayan kişiler, şirket sözleşmesiyle müdür olarak atanabilecek veya genel kurulca seçilebilecekler mi? 

ESKİ TTK’da olduğu gibi YENİ TTK uyarınca da ortak olmayan kişiler şirket sözleşmesiyle müdür olarak atanabilecek veya genel kurul tarafından seçilebileceklerdir.

YENİ TTK’ya göre; şirketin tüzel kişi ortakları müdür olarak seçilebilecekler mi?

 

ESKİ TTK’ya göre, ortak olan tüzel kişiler müdür seçilememekte, fakat bunların temsilcisi olan gerçek kişiler müdür seçilebilmekteydi. YENİ TTK ile tüzel kişi ortakların müdür olarak seçilmelerine olanak tanınmıştır. Konuyu örneklemek gerekirse, ABC İnşaat Limited Şirketi, DEF Turizm Limited Şirketi’nin ortağıdır. ABC İnşaat Limited Şirketi, DEF Turizm Limited Şirketi’nin genel kurulu tarafından müdür olarak seçilebilecektir. Müdür seçilen ABC İnşaat Limited Şirketi, bu görevi yerine getirecek gerçek kişiyi belirleyecektir.

YENİ TTK’ya göre; müdür olarak seçilecek kişilerin hangi şartları taşımaları gereklidir?

 

Gerek ESKİ TTK’da gerekse de YENİ TTK’da şirket sözleşmesiyle veya genel kurul tarafından bir veya daha fazla sayıda kişinin müdür olarak atanabileceği veya görevlendirilebileceği belirtilmesine karşın, müdür olacak kişilerin sahip olmaları gereken ehliyet şartlarına yer verilmemiştir. YENİ TTK’nın 1 inci maddesinde; Türk Ticaret Kanunu’nun 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun ayrılmaz parçası olduğu hüküm altına alınmıştır. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’na göre, bir kişinin kendi fiilleriyle hak edinebilmesi ve borç altına girebilmesi için fiil ehliyetine sahip olması şarttır. Bir kişinin fiil ehliyetine sahip olabilmesi için de;

  • Ayırt etme gücüne sahip olması (Yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıfl ığı, sarhoşluk ya da bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmaması),
  • Ergin olması (18 yaşını doldurmuş olması veya evlenme ya da mahkeme kararıyla ergin kılınmış olması), 3- Kısıtlı olmaması,

Aşağıdaki durumların varlığı halinde de Türk Medeni Kanunu’na göre, ergin olan bir kişinin ehliyeti kısıtlanmaktadır. 1- Akıl hastalığı veya akıl zayıfl ığı sebebiyle işlerini göremeyen veya korunması ve bakımı için kendisine sürekli yardım gereken ya da başkalarının güvenliğini tehlikeye sokan her ergin kısıtlanır.

  • Savurganlığı, alkol veya uyuşturucu madde bağımlılığı, kötü yaşama tarzı veya malvarlığını kötü yönetmesi sebebiyle kendisini veya ailesini darlık veya yoksulluğa düşürme tehlikesine yol açan ve bu yüzden devamlı korunmaya ve bakıma muhtaç olan ya da başkalarının güvenliğini tehdit eden her ergin kısıtlanır.
  • Bir yıl veya daha uzun süreli özgürlüğü bağlayıcı bir cezaya mahkûm olan her ergin kısıtlanır.
  • Yaşlılığı, sakatlığı, deneyimsizliği veya ağır hastalığı sebebiyle işlerini gerektiği gibi yönetemediğini ispat eden her ergin kısıtlanmasını isteyebilir.

Yukarıda yer verilen açıklamalardan hareketle, müdür olarak seçilecek kişilerin fiil ehliyetine sahip olmaları gerekmektedir.

YENİ TTK’ya göre; müdürlerden en az birinin yerleşim yerinin Türkiye’de bulunması zorunlu mudur?

 

YENİ TTK’ya göre, şirket müdürlerinden en az birinin yerleşim yerinin Türkiye’de bulunması ve bu müdürün de şirketi tek başına temsile yetkili olması şarttır. Ticaret sicili müdürü tarafından, bu şartın yerine getirilmediği tespit edilirse, bu anılan şartın yerine getirilmesi için şirkete uygun süre verilecek, bu süre içinde de gereken yapılmadığı takdirde ticaret sicili müdürünce şirketin feshi mahkemeden istenecektir.

YENİ TTK’ya göre; şirket müdürleri kaç yıl görev yapmak üzere seçilebileceklerdir?

 

Gerek ESKİ TTK’da gerekse de YENİ TTK’da müdürlerin hangi süreyle görev yapacaklarına yönelik bir düzenlemeye yer verilmemiştir. Bu durumda; şirket müdürleri, genel kurulca belirlenen süre kadar görev yapabileceklerdir. Bu süre bir yıl olabileceği gibi 5 yıl, 10 yıl şeklinde de belirlenebilecektir.

YENİ TTK’ya göre; müdürler birden fazla ise kararlar hangi çoğunluğun sağlanmasıyla alınabilecektir?

 

YENİ TTK’ya göre, müdürler birden fazlaysa bunlardan biri genel kurul tarafından müdürler kurulu başkanı olarak atanacaktır. Birden fazla müdürün varlığı halinde, kararlar çoğunlukla alınacak, eşitlik halinde ise başkanın oyu üstün sayılacaktır.

Konuyu örneklemek gerekirse; müdürler kurulu iki kişiden oluşuyorsa, karar alınabilmesi için 2 kişinin aynı yönde oy vermesi gerekir. Eşitlik halinde müdürler kurulu başkanının oyu üstün tutulduğundan karar müdürler kurulu başkanının oyu istikametinde alınacaktır. Müdürler kurulu üç kişi ise en az 2 kişinin aynı yöndeki oyuyla karar alınacaktır. Bağımsız denetçi veya bağımsız denetim kuruluşu tarafından neler denetlenecektir?

 

Limited şirketin;

  1. a) Finansal tabloları 1- Bilanço,
  • Gelir Tablosu,
  • Nakit Akış Tablosu,
  • Özkaynak Değişim Tablosu ve
  • Dipnotlar),

  1. Müdür veya Müdürler Kurulu tarafından düzenlenen Yıllık Faaliyet Raporu ve
  2. Riskin Erken Saptanması ve Yönetimi Sisteminin işleyişi denetlenecektir.

Limited şirket olağan genel kurul toplantısının hangi süre içinde yapılması gerekir?

 

ESKİ TTK’da olduğu gibi YENİ TTK’ya göre de olağan genel kurul toplantısının her faaliyet dönemi sonundan itibaren üç ay içinde yapılması gerekmektedir. Örneğin, şirketin faaliyet dönemi 31/12/2013 tarihinde sona eriyorsa, olağan genel kurul toplantısı en geç 1/4/2014 tarihine kadar yapılmalıdır. Genel kurul şirket sözleşmesi uyarınca ve gerektiğinde olağanüstü olarak toplanacaktır.

Ortaklar, şirket ortağı olmayan bir kişiyi genel kurul toplantısında kendilerini temsilen görevlendirebilirler mi? 

YENİ TTK’ya göre, her ortak kendisini genel kurulda ortak olan veya ortak olmayan bir kişi aracılığıyla temsil ettirebilir.

YENİ TTK’ya göre; genel kurul toplantılarına yönelik düzenlemeler nelerdir?

 

YENİ TTK’ya göre; genel kurul müdürler tarafından, toplantı gününden en az onbeş gün önce toplantıya çağrılacaktır. Şirket sözleşmesiyle bu süre uzatılabilecek veya on güne kadar kısaltılabilecektir. Genel kurul toplantıya, şirket sözleşmesinde gösterilen şekilde, şirketin internet sitesinde ve Türkiye Ticaret Sicili Gazetesinde yayımlanan ilanla çağrılacaktır. Bu çağrı, ilan ve toplantı günleri hariç olmak üzere, toplantı tarihinden en az iki hafta önce yapılacaktır. Pay defterine kayıtlı ortaklara, toplantı günü ile gündem ve ilanın çıktığı veya çıkacağı gazeteler, iadeli taahhütlü mektupla bildirilecektir. Anonim şirketlerde olduğu gibi, bütün ortakların veya temsilcilerinin bir arada olmaları ve biri tarafından itirazda bulunulmadığı takdirde, çağrıya ilişkin usule uyulmaksızın da genel kurul olarak toplanılabilecek ve karar alınabilecektir.

YENİ TTK’ya göre; anonim ve limited şirketler hangi defterleri tutacaklardır?

 

Anonim ve limited şirketler aşağıda sayılan ticari defterleri tutmak zorundadırlar. 1- Yevmiye defteri

  • Defteri kebir
  • Envanter defteri
  • Pay defteri
  • Yönetim kurulu karar defteri (Müdürler kurulu karar defteri) 6- Genel kurul toplantı ve müzakere defteri

Ticari defterler, elektronik ortamda tutulabilecektir. Ticari defterler ve bu defterlere dayanak oluşturan kayıtlar 10 yıl süreyle saklanmak zorundadır.

 

 

 

6-KAMU HUKUKU

 

İDARİ YARGI MERCİLERİ VE GÖREVLERİ

 

1999-2000-2010/1-2011/1-2013/1

İdari yargı yerlerini kısaca açıklayarak Anayasa mahkemesine bireysel başvuru yapılıp yapılamayacağı hakkında bilgi veriniz.

İdarî yargı, idarî makamların idare hukuku alanındaki faaliyetlerinden kaynaklanan uyuşmazlıkların çözümlendiği yargı koludur. İdarî yargı yerleri ülkemizde iki dereceli örgütlenmiştir.  A. İlk derece mahkemeleri :

  1. İdare Mahkemeleri.- İdare mahkemeleri idarî yargı kolunun genel görevli ilk derece mahkemesidir. Kanunlarla başka yargı yerlerinin görev alanına bırakılmayan iptal ve tam yargı davalarına idare mahkemeleri bakar. Genel görevli mahkemedir.

(vergi mahkemesi ile Danıştayın ilk derece mahkemesi olarak baktıkları hariç iptal ve tam yargı davalarını çözümleyen genel görevli mahkemelerdir)

  1. Vergi Mahkemeleri.- Vergi mahkemeleri vergi uyuşmazlıkları konusunda ilk derece mahkemesi olarak görev yapan yargı organlarıdır.

(Her türlü vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülükler ile bunların zam ve cezalarına ilişkin davalar ile 6183 sayılı kanunun uygulanmasına ilişkin davalara bakar.)

 

  1. İki çeşit üst mahkeme vardır:
  2. Bölge İdare Mahkemeleri: (1999-2012/1)

Bölge İdare Mahkemelerinin görevleri:

– İdare ve vergi mahkemelerinde tek hakim tarafından verilen kararları, itiraz üzerine incelemek ve kesin karara bağlamak,  – İdare ve vergi mahkemeleri arasında çıkan görev ve yetki uyuşmazlıklarını karara bağlamak,  -Diğer kanunlarla verilen görevleri yapmak.

Temyiz yeri olarak görev yapar.

  1. Danıştay: İdarî mahkemelerce verilen ve kanunun başka bir idarî yargı merciine bırakmadığı karar ve hükümlerin son inceleme merciidir.

  1. Sayıştay: Sayıştay genel ve katma bütçeli dairelerin bütün gelir ve giderleri ile mallarını Türkiye Büyük Millet Meclisi adına incelemek ve denetlemek ile görevlidir. Bu “inceleme ve denetleme” görevi idarî bir görevdir.
  2. Askerî Yüksek İdare Mahkemesi: Askerî olmayan makamlarca tesis edilmiş olsa bile, asker kişileri ilgilendiren ve askerî hizmete ilişkin idarî işlem ve eylemlerden doğan uyuşmazlıkların yargı denetimini yapan ilk ve son derece mahkemesidir.

Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir. Anayasal haklarının ihlal edildiğini iddia eden herkes ilk önce bu alanda asıl görevli olan olağan yargı yerleri önündeki mekanizmaları harekete geçirmek ve burada bir çözüm bulamaması halinde iddiasını Anayasa Mahkemesi önüne taşıyabilmektedir.

DANIŞTAY

 

1999-2009/2

Danıştay’ın yargı ile ilgili görevlerini kısaca açıklayınız.

 

Danıştay’ın yargı ile ilgili görevleri, şöyle sıralanabilir:

  • Temyiz yeri olarak: Danıştay temyiz yeri olarak; ilk derece idare ve vergi mahkemelerince nihai olarak verilmis olan ve aleyhine itiraz yoluyla Bolge İdare Mahkemesine gidilemeyen kararlar ile Danıstay tarafından ilk derece mahkemesi olarak verilmis nihai kararları inceler ve karara bağlar.
  • İlk derece mahkemesi olarak: Danıstay ilk derece mahkemesi olarak, Danıstay Kanunu’nun 24. maddesinde belirlenen konularda acılan iptal ve tam yargı davalarını karara bağlar.
  • Uyuşmazlık yeri olarak: Danıstay ayrıca idari yargı yerleri arasında cıkan gorev ve yetki uyusmazlıklarını cozumler.
  • İçtihadı Birleştirme yeri olarak: Danıstay, gerektiğinde idari yargı alanındaki ictihat birliğini sağlamak icin İçtihadi Birleştirme Kararı

 

İDARİ DAVA TÜRLERİ

 

2000-2008/1

İdari Yargılama Usulü Kanunu’na göre idari dava türlerini tanımlayınız ve tam yargı davası ile iptal davası arasındaki farklılıkları belirtiniz

 

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2. maddesine göre, idari dava türleri şunlardır :

  1. İdari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan iptal davaları,
  2. İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel(düzeni bozulmuş) olanlar tarafından açılan tam yargı davaları,
  3. Tahkim yolu öngörülen imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıklar hariç, kamu hizmetlerinden birinin yürütülmesi için yapılan her türlü idari sözleşmelerden dolayı taraflar arasında çıkan uyuşmazlıklara ilişkin davalar.

Tam yargı ve iptal davası arasındaki farklılıklar şöyle sıralanabilir:

  • Tam yargı davası ile iptal davası arasındaki en önemli farklılık, tam yargı davasının açılması için “hakkın ihlal edilmiş (zarar görmüş) olması”nın aranmasıdır.İptal davasının açılması için,davacının “menfaatinin ihlal edilmesi (zarar görmesi) yeterlidir.

”Hakkın ihlali” gerekmez.

  • İptal davasına sadece idari işlemler konu olabildiği halde, tam yargı davasına idari işlemler,idari eylemler ve idari sözleşmeler konu olabilir.
  • İptal davasında işlemin iptali istendiği halde, tam yargı davasında davacıya bir hakkın yerine getirilmesi, saldırının durdurulması, eski durumun geri getirilmesi ya da uğranılan zararın tazmini gibi imkanlar tanınmıştır.
  • İptal davasının doğurduğu sonuçtan taraflar dışında ilgili diğer kişiler de yararlandığı halde, tam yargı davasında sonuçtan sadece davanın tarafları yararlanır.

 

TAM YARGI DAVASI

 

2000-2001-2010/3

İdari Yargılama Usulü Kanunu Hükümlerine Göre Tam Yargı Davasını Anlatınız.

 

İdari Yargılama Usulü Kanunu; idari eylem ve işlemlerden dolayı hakları muhtel

(bozulmuş) olanlar tarafından açılacak davaları tam yargı davası olarak nitelendirmiştir. Ayrıca genel (kamu) hizmetlerinin birinin yürütülmesi için yapılan idari sözleşmelerden dolayı taraflar arasında çıkacak uyuşmazlıklara ilişkin davalar da tam yargı davası kapsamındadır.

Tam yargı davası ile davacıya bir hakkın elde edilmesi, saldırının giderilmesi, eski durumun geri getirilmesi (hali sabıka irca) ya da uğranılan zararın giderilmesi (tazmini) gibi imkanlar sağlanmaktadır.

Tam yargı davası sadece tarafları bağlar bir başka ifadeyle sonucundan yalnız onlar yararlanır.

 

İPTAL DAVASI

 

2003-2007

 

Iptal davasını tanımlayınız.

İptal davası: İdari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaati ihlal edilenler tarafından açılan davadır.

 

 

 

VERGİ YARGISINDA YÜRÜTMENİN DURDURULMASI

 

2008/2

İdari Yargılama Usulü Kanunu hükümlerine göre, vergi yargısında yürütmenin durdurulması müessesesini açıklayınız.

 

Vergi yargısında yürütmenin durdurulması müessesesi 2577 sayılı İdari Yargılama

Kanunu’nun 27. maddesinde düzenlenmiştir. Madde hükmü uyarınca, Danıştay’da veya idari mahkemelerde dava açılması dava edilen idari işlemin yürütülmesini durdurmaz. Ancak Danıştay veya idari mahkemeler, idari işlemin uygulanması halinde telafisi güç veya imkansız zararların doğması ve idari işlemin açıkça hukuka aykırı olması şartlarının birlikte gerçekleşmesi durumunda gerekçe göstererek yürütmenin durdurulmasına karar verebilirler. Yürütmenin durdurulması, hukuka aykırı işlem iptal edilmeden önce,geçici olarak alınan bir önlemdir.

Yürütmenin durdurulması kararları teminat karşılığında verilir, ancak durumun gereklerine göre teminat aranmayabilir. Vergi mahkemelerinde vergi uyuşmazlıkları ile ilgili olarak açılan davaların bir kısmında yürütme kendiliğinden durduğu halde, diğer bir kısım davalarda yürütmenin durması için davacının talep etmesi ve mahkemenin kararına bağlıdır.

 

  1. Vergi yargısında davanın açılmasıyla birlikte yürütmeyi durduran davalar:

Vergi mahkemelerinde, vergi uyuşmazlıklarından doğan davaların açılması tarh edilen vergi, resim ve harçlar ile benzeri mali yükümlerin ve bunların zam ve cezaları dolayısıyla doğan vergi uyuşmazlıklarından dava konusu edilen bölümlerinin talebe bağlı olmaksızın tahsil işlemlerini durdurur. Ancak, davacının gösterdiği adrese tebligat yapılamaması dolayısıyla işlemden kaldırılan vergi davası dosyalarında tahsil işlemi devam eder.

  1. Vergi yargısında yürütmenin durması karara bağlı davalar:

Aşağıda belirtilen işlemlerle ilgili dava açılması tahsilat işlemini durdurmaz. Söz konusu işlemlerde tahsilatın durdurulabilmesi yargının yürütmenin durdurulması kararının yargi mercilerince verilmesine bağlıdır.

  1. Yukarda belirtilen şekilde işlemden kaldırılan dosyanın yeniden işleme konulması,
  2. Mükelleflerce kanuni gerekçe gösterilerek beyan edilen matrah veya matrah kısmı üzerinden tarh edilen vergiye dava hakkının saklı tutulması amacıyla ihtirazi kayıtla verilen beyannameler üzerine yapılan işlemler,
  3. 6183 sayılı Kanuna ilişkin ihtiyati haciz, ihtiyatı tahakkuk, ödeme emrine itiraz, haciz işlemlerinin iptali gibi işlemlerinin iptali için açılan davalar,
  4. İdari Yargılama Kanunu’nun 52. maddesi hükmü uyarınca, vergisel uyuşmazlıklarla ilgili yargı kararları hakkında temyiz veya itiraz yoluna başvurulmuş olması, hakim, mahkeme veya Danıştay kararlarının yürütülmesini ve tahsilini durdurmaz. Bunlar hakkında yürütmenin durdurulması istenebilir.

Vergi mahkemelerinde, vergi uyuşmazlıklarından doğan davaların açılmasının, tarh edilen vergi, resim ve harçlarla benzeri mali yükümlüklerin ve bunların zam ve cezalarının dava konusu edilen bölümlerinin tahsil işlemini durdurur. Ancak tahsilat işlemlerinden dolayı açılan davaların tehsil işlemini durdurmayacaktır. Ancak bu işlemler için yürütmenin durdurulması isteminde bulunulması mümkündür. Mahkemece yürütmenin durdurulması kararı alınmadıkça tahsilat işleminin durması söz konusu değildir.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

7-İCRA HUKUKU

 

İLAMSIZ İCRA

 

2002-2003-2007-2010/3

İcra İflas Kanununa Göre İlamsız İcranın Konusu ve Koşullarını Anlatınız.

 

İlamsız icra sadece para ve teminat alacakları için sözkonusu olan icra şeklidir.Alacaklı, mahkeme ilamına gerek olmaksızın doğrudan icra dairesine başvururak takipte bulunabilir.

İlamsız icrada alacaklının elinde bir mahkeme ilamı bulunmasına gerek olmadığı gibi alacağın bir senede (belgeye) bağlı olması da icap etmez.Ancak böyle bir takipte borçlunun ödeme emrine itiraz etmemesi gerekir. Ödeme emrine itiraz halinde alacaklı mahkemede dava açmak durumunda kalır.

İHTİYATİ HACİZ

 

2000-2011/3

İcra ve İflas Kanunu hükümlerine göre ihtiyati haciz nedir ve hangi hallerde uygulanır?

 

İhtiyati haciz, alacaklı tarafından bir para alacağının vadesinde ödenmesini güvence altına almak için mahkeme kararı ile borçlunun mallarına önceden geçici olarak el konulmasıdır.

“Alacağın vadesi gelmiş ya da muaccel ise ve alacak için bir rehin yoksa ya da alacağın vadesi gelmemiş olmakla birlikte borçlunun belli bir ikametgâhı yoksa borçlunun taahhütlerinden kurtulmak amacıyla mallarını gizlemeye kaçırmaya veya borçlunun kendisi kaçmaya hazırlanıyorsa” ihtiyati haciz uygulanır.

2012/2

Bir alacaklı mahkemede hangi hususları ispat ettiğinde, mahkeme borçlunun mallarının ihtiyaten haczine karar vermek zorundadır?

Bir alacaklı mahkemede aşağıdaki hususları ispat ettiğinde, mahkeme borçlunun mallarının ihtiyaten haczine karar vermek zorundadır:

  1. Borçlunun belli bir ikametgahının bulunmadığı.
  2. Borçlunun taahhütlerinden kurtulmak amacıyla mallarını gizlemeye, kaçırmaya hazırlandığı ya da borçlunun kendisinin kaçmaya hazırlandığı.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

8-İŞ HUKUKU

 

HİZMET AKDİ(SÖZLEŞMESİ)

2003-2004-2006-2007-2010/1-2013/1

Hizmet akdini tanımlayarak türlerini açıklayınız.

 

İş sözleşmesi (hizmet akdi), bir tarafın (işçi) bağımlı olarak iş görmeyi, diğer tarafın (işveren) da ücret ödemeyi üstlenmesinden oluşan sözleşmedir. İş sözleşmeleri belirli veya belirsiz süreli yapılır. Bu sözleşmeler çalışma biçimleri bakımından tam süreli veya kısmî süreli yahut deneme süreli ya da diğer türde oluşturulabilir. Nitelikleri bakımından en çok otuz iş günü süren işlere süreksiz iş, bundan fazla devam edenlere sürekli iş denir.

  1. Belirli ve belirsiz süreli iş sözleşmesi : İş ilişkisinin bir süreye bağlı olarak yapılmadığı halde sözleşme belirsiz süreli sayılır. Belirli süreli işlerde veya belli bir işin tamamlanması veya belirli bir olgunun ortaya çıkması gibi objektif koşullara bağlı olarak işveren ile işçi arasında yazılı şekilde yapılan iş sözleşmesi belirli süreli iş sözleşmesidir.
  2. Kısmî süreli ve tam süreli iş sözleşmesi : İşçinin normal haftalık çalışma süresinin, tam süreli iş sözleşmesiyle çalışan emsal işçiye göre önemli ölçüde daha az belirlenmesi durumunda sözleşme kısmî süreli iş sözleşmesidir. Yazılı sözleşme ile işçinin yapmayı üstlendiği işle ilgili olarak kendisine ihtiyaç duyulması halinde iş görme ediminin yerine getirileceğinin kararlaştırıldığı iş ilişkisi, çağrı üzerine çalışmaya dayalı kısmi süreli bir iş sözleşmesidir.
  3. Deneme süreli iş sözleşmesi : Taraflarca iş sözleşmesine bir deneme kaydı konulduğunda, bunun süresi en çok iki ay olabilir. Ancak deneme süresi toplu iş sözleşmeleriyle dört aya kadar uzatılabilir.
  4. Takım sözleşmesi ile oluşturulan iş sözleşmeleri : Birden çok işçinin meydana getirdiği bir takımı temsilen bu işçilerden birinin, takım kılavuzu sıfatıyla işverenle yaptığı sözleşmeye takım sözleşmesi denir.

SÖZLEŞMELER

2008/2

4857 sayılı İş Kanunu hükümleri uyarınca;

  1. İş sözleşmelerinin yazılı şekilde düzenlenmesi konusunda bildiklerinizi kısaca açıklayınız.
  2. Çeşitlerine göre iş sözleşmelerinin yazılı şekil şartını belirtiniz.
  3. Genel olarak iş sözleşmelerinde yazılı şekil şartı, 4857 sayılı İş Kanunu’nun 8. maddesi ,”İş sözleşmesi, Kanunda aksi belirtilmedikçe, özel bir şekle tâbi değildir.” Hükmünü amirdir. Buna göre iş sözleşmeleri, yasalarda öngörülen haller hariç esas itibariyle yazılı şekle tabi değildir. Genel kural böyle olmakla birlikte, bazı durumlarda iş sözleşmelerinin yazılı şekilde yapılması zorunludur. Yazılı sözleşme yapılmayan hallerde işveren işçiye en geç iki ay içinde genel ve özel çalışma koşullarını, günlük ya da haftalık çalışma süresini, temel ücreti ve varsa ücret eklerini, ücret ödeme dönemini, süresi belirli ise sözleşmenin süresini, fesih halinde tarafların uymak zorunda oldukları hükümleri gösteren yazılı bir belge vermekle yükümlüdür. Süresi bir ayı geçmeyen belirli süreli iş sözleşmelerinde bu fıkra hükmü uygulanmaz. İş sözleşmesi iki aylık süre dolmadan sona ermiş ise, bu bilgilerin en geç sona erme tarihinde işçiye yazılı olarak verilmesi zorunludur.

  1. Çeşitlerine göre iş sözleşmelerinde yazılı şekil şartı, I. Geçici iş ilişkisi:

Geçici iş ilişkisi altı ayı geçmemek üzere yazılı olarak yapılması gerekmektedir. II. Belirli ve belirsiz iş sözleşmeleri:

Belirli süreli iş sözleşmesinin yazılı şekilde yapılması şarttır. Belirsiz süreli iş sözleşmelerinin yazılı şekilde yapılması şart değildir. Ancak süresi bir yıl ve daha fazla olan iş sözleşmelerinin yazılı şekilde yapılması zorunludur.

III. Çağrı Üzerine Çalışma :

Çağrı üzerine iş ilişkisinin yazılı sözleşme ile düzenlenmesi şarttır. IV. Takım sözleşmesi:

İş Kanunu’nun 16. maddesi uyarınca takım sözleşmesinin, oluşturulacak iş sözleşmeleri için hangi süre kararlaştırılmış olursa olsun, yazılı yapılması gerekir.

  1. Çocuk ve gençlerle yapılan iş sözleşmesi:

İşverenler, çocuk ve genç işçinin velisi veya vasisi ile yazılı iş sözleşmesi yapmak zorundadır.

  1. Deneme süreli iş sözleşmesi:

Deneme süreli iş sözleşmesinin yazılı yapılması gerekir.

  • Sürekli ve süreksiz işlerdeki iş sözleşmeleri:

Süreksiz iş sözleşmesinin yazılı yapılması gerekir. Sürekli iş sözleşmesinin yazılı yapılması şart değildir.

  • Kısmî süreli ve tam süreli iş sözleşmeleri:

Kısmı süreli işlerin sözleşme ile düzenlenmesi şarttır. Tam süreli işlerde sözleşme yapılması şart değildir.

İŞÇİNİN VE İŞVERENİN HİZMET AKDİNDEN DOĞAN BORÇLARI

1997-2002-2004-2006-2010/2-2012/2

Hizmet Akdinden Doğan İşçi ve İşveren Borçlarını Sıralayınız.

İşçinin borçları

  1. İş görme (hizmet)borcu: İşverenin belirlediği yerde, yüklendiği işi bizzat yapmak zorundadır,
  2. İşverenin talimatına uyma borcu: İşci, işverenin emir ve talimatına uygun şekilde işini yapmakla yükümlüdür.
  3. Sadakat borcu: İşçi, işverenin işi ve işyeri ile ilgili menfaatlerini korumak ve bunlara zarar verecek davranışlardan kaçınmak zorundadır.

İşverenin borçları;

  1. Ücret ödeme borcu: İşçinin emeğinin karşılığı olan ücretini ödeme ana (temel)borcudur.
  2. İşçiyi koruma borcu: İşçinin sağlığı ve iş güvenliği ile ilgili önlemleri almakla yükümlü.
  3. Eşit işlem yapmak borcu: işveren işyerinde aynı işi yapan, işçilere eşit davranmak ve eşit çalışma koşullarını uygulamakla yükümlüdür.

 

BİLDİRİMSİZ(DERHAL) FESİH

1999-2000-2009/1-2012/1

İş Kanununa göre bildirimsiz fesih ne demektir? Bildirimsiz feshin temel sebeplerini yazınız.

Hizmet akdinin haklı sebeplerle sona erdirilmesi, İş Kanununda bildirimsiz fesih olarak adlandırılır. Bildirimsiz feshin üç temel sebebi;

  1. Sağlık sebepleri
  2. Ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan haller ve benzerleri,
  3. Zorlayıcı sebepler.

 

BİLDİRİMLİ FESİH

1998-2007

Bildirimli fesih (süreli fesih) kavramını tanımlayın. Bildirim sürelerini (ihbar önellerini) belirtiniz.

 

Bildirimli fesih hizmet sözleşmesini belirli bir süre sonra sona erdiren irade açıklamasıdır. Bildirimli fesih belirsiz süreli iş sözleşmeleri için geçerlidir. Otuz ve daha fazla çalışanı bulunan iş yerlerinde en az altı aylık kıdeme sahip işçinin iş sözleşmesini fesheden işveren feshi geçerli bir nedene dayandırmak zorundadır. (işçinin yetersizliği, davranışları, işletmenin, işyerinin veya işin gereklerinden kaynaklanan geçerli nedenler). İşçi feshin geçerli bir nedene dayanmadığını gerekçe göstererek fesih bildiriminin tebliğ tarihinden itibaren 1 ay içerisinde iş mahkemesine dava açabilir. Dava seri muhakeme usulüne göre dava 2 ay içinde sonuçlanır. Mahkemece verilen kararın temyizi halinde, Yargıtay 1 ay içinde kesin olarak karar verir. İşe iade davası, işçi lehine sonuçlandığı takdirde işveren işçiyi 1 ay içinde işe çağırmak zorundadır. İşçi işe çağrıldıktan 10 gün içinde işe başlamak zorundadır. Eğer işveren işe çağırmıyorsa, işçiye en az 4 aylık, en çok 8 aylık tutarında tazminat ödemek zorundadır.

Bildirim Süreleri: İşçinin işyerindeki çalışma süresine bağlı olarak bildirim süreleri aşağıdaki gibidir.

Hizmet akdi:

  1. 6 aya kadar çalışan için bildirim süresi                       2 hafta
  2. 6 ay – 1.5 yıl çalışan işçi için bildirim süresi             4 hafta
  3. 5 – 3 yıl arasında çalışan işçi için bildirim süresi       6 hafta
  4. 3 yıl ve üzeri çalışan için bildirim süresi             8 hafta

Bu süreler bizim için ihbar tazminat süreleridir. Bu süreler asgari süreler olup iş sözleşmesi veya toplu iş sözleşmesi ile arttırabilir. İşveren bildirim sürelerine ait ücreti peşin ödeyerek iş sözleşmesini derhal fesih edebilir. Bildirim şartına uymayan taraf, bildirim süresine ilişkin ücreti tazminat olarak ödemek zorundadır. Bununla beraber, işveren işçinin ihbar sürelerine ilişkin ücretini peşin olarak ödemek suretiyle işçiyi derhal işten çıkarabilir. Ancak, işverenin bildirim süresine ait ücreti peşin ödemek suretiyle iş sözleşmesini feshetmesi, işçinin feshe karşı koruyucu hükümlerden yararlanmasına engel olacaktır.

 

 

 

 

KIDEM TAZMİNATI

 

1999-2003-2009/2-2010/2-2012/3

Kıdem tazminatı kavramını tanımlayınız ve işçinin kıdem tazminatına hak kazanabilmesinin iki temel koşulunu ayrıntılarıyla açıklayınız.

Kıdem Tazminatı Miktarının Hesabı Konusunda Bilgi Veriniz.

 

Kıdem tazminatı; kanunda belirtilen asgari çalışma süresini doldurmuş olan bir işçinin hizmet sözleşmesinin kanunda sayılan nedenlerden herhangi biriryle son bulması durumunda, işveren tarafından işçi veya mirasçılarına ödenen paradır.  İşçinin kıdem tazminatına hak kazanabilmesi için iki temel koşul vardır. Bunlar:

  1. En az bir yıl süre ile çalışmış olmak (işçinin işe basladığı tarih esas alınır)
  2. Kanunda belirtilen sebeplerden dolayı hizmet akdinin feshedilmiş veya sona ermiş olması.

Bunlar da aşağıdaki 5 başlık altında sıralanabilir;

  1. Ahlak ve iyiniyet kurallarına uygun olmayan haller ve benzeri dışındaki sebeplerle işveren tarafından hizmet akdinin feshedilmiş olması
  2. İşçi tarafından İş Kanunu 24. madde ve/veya sözleşme gereği iş akdinin feshi
  3. Muvazzaf askerlik sebebiyle iş akdinin feshi
  4. Yaşlılık, emeklilik veya malullük aylığı veya toptan ödeme almak amacıyla işçi tarafından iş akdinin feshi
  5. Kadın işçinin evlendiği tarihten itibaren bir yıl içinde kendi isteği ile iş akdini sona erdirmek istemesi veya işçinin ölümü sebebiyle son bulması

Kıdem tazminatı halen yürürlükte olan 1475 sayılı İş Kanunun 14.maddesine göre işçinin işe başladığı tarihten itibaren hizmet aktinin devamı süresince her geçen tam yıl için işverence işçiye 30 günlük ücreti tutarı olarak ödenir. Bir yıldan artan süreler için de aynı oran üzerinden ödeme yapılır.

İşçilerin kıdemleri, hizmet akdinin devam etmiş veya fasılalarla yeniden akdedilmiş olmasına bakılmaksızın aynı işverenin bir veya değişik işyerlerinde çalıştıkları süreler göz önüne alınarak hesaplanır. İşyerlerinin devir veya intikali yahut herhangi bir suretle bir işverenden başka bir işverene geçmesi veya başka bir yere nakli halinde işçinin kıdemi, işyeri veya işyerlerindeki hizmet akitleri sürelerinin toplamı üzerinden hesaplanır.

 

 

 

 

 

 

 

 

9-SOSYAL SİGORTALAR KANUNU SİGORTALI

2003-2005-2006

S.S.K.na göre sigortalı kavramını tanımlayınız.

S.S.K.na göre Hizmet akdi ile bir veya birden fazla işveren tarafından çalıştırılanlar sigortalı sayılır.

5510 Sayılı Yasanın 4/1 (b) bendine göre sigortalı sayılanlar kimlerdir?

 

  1. Kendi nam ve hesabına bağımsız çalışanlar;
  2. Köy ve mahalle muhtarları
  3. Anonim şirketlerin yönetim kurulu üyesi olan ortakları
  4. Komandit şirketlerin komandite ortakları
  5. Diğer şirketlerin tüm ortakları

30.04.2008 tarihinden sonra ilk defa sigortalı olanlar açısından “Yaşlılık Aylığı Bağlanma Koşulları” nelerdir? Açıklayınız.

 

5510 Yasaya göre sigortalı sayılanlara;

  1. Kadın ise 58, erkek ise 60 yaşını doldurmuş olmaları;
  2. 4/1(a) bendi uyarınca sigortalı olanlar için 7200 gün, 4/1 (b) ve (c) bendi uyarınca sigortalı olanlar için en az 9000 gün malullük, yaşlılık, ölüm sigortaları primi bildirilmiş olması koşuluyla yaşlılık aylığı bağlanır.

 

 

ANALIK SİGORTASI

2008/1

Sosyal Sigortalar Kanunu’na göre; a) Analık Sigortasını tanımlayınız

  1. Analık Sigortası yardımlarından yararlanmanın şartlarını belirtiniz,
  2. Analık Sigortası ile sağlanılan yardımları sadece belirtiniz.

Analık Sigortasının Tanımlanması

Analik sigortasının temel başlangıç noktası olan “Analık hali” kavramı 5510 sayılı yasanın 15. Maddesine göre “sigortalı kadının veya sigortalı erkeğin sigortalı olmayan eşinin, kendi çalışmalarından dolayı gelir veya aylık alan kadının ya da gelir veya aylık alan erkeğin sigortalı olmayan eşinin gebeliğinin başladığı tarihten itibaren doğumdan sonraki ilk sekiz haftalık, çoğul gebelik halinde ise ilk on haftalık süreye kadar olan gebelik ve analık hali ile ilgili rahatsızlık ve özürlülük halleri’’ olarak tanımlanmıştır.

Analık Sigortası ile Sağlanan Yardımlar

1-Geçici İş Göremezlik ödeneği: 5510 Sayılı Kanunun 16 ncı maddesinin ilgili hükümleri gereğince sigortalı kadına, analık hallerine bağlı olarak günlük geçici iş göremezlik ödeneği verileceği hüküm altına alınmıştır. Geçici iş göremezlik ödeneği hekimin vereceği istirahate bağlı olarak doğumdan önceki ve sonraki 8 haftalık sürede, çoğul gebelik halinde doğumdan önceki 8 haftalık süreye 2 haftalık süre ilave edilerek çalışmadığı her gün için ödenecektir.

2-Emzirme Ödeneği: Analık sigortasından sağlanan diğer bir hak emzirme ödeneğidir. Sigortalı kadına veya sigortalı olmayan karısının doğum yapması nedeniyle sigortalı erkeğe, bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) ve (b) bentleri kapsamındaki sigortalılardan (SSK’lı ve Bağ-Kur’lu); kendi çalışmalarından dolayı gelir veya aylık alan kadına ya da gelir veya aylık alan erkeğin sigortalı olmayan eşine, her çocuk için yaşaması şartıyla doğum tarihinde geçerli olan ve Kurum Yönetim Kurulunca belirlenip Bakanlık Makamınca onaylanan tarife üzerinden emzirme ödeneği verilmektedir.

Analık Sigortası Yardımlarından Yararlanma Şartları

  • İstirahatin başladığı tarihte sigortalılık niteliğinin sona ermemesi,
  • Sigortalı kadının doğumdan önceki 1 yıl içinde en az 90 gün, sigortalı erkeğin doğumdan önceki 1 yıl içinde en az 120 gün kısa vadeli sigorta primi (iş kazası, meslek hastalığı, hastalık ve analık) bildirilmiş olmalı ayrıca sigortalı erkeğin doğum yapan kadınla önceden evlenmiş bulunması gerekir
  • İstirahat sürecinde işyerinde çalışmamış olması,
  • Doğum olayının gerçekleşmiş olması,

 

Analık sigortası nedir? Sigortalı çalışan kadına veya sigortalı erkeğin sigortalı olmayan karısına sağlanan yardımlar nelerdir? Kısa başlıklar halinde belirtiniz. (SM sınavı)

Analık sigortası bir yandan gelir kayıplarını, diğer taraftan gider artışlarını önlemeyi amaçlamaktadır. Yardımlar üç grupta toplanmaktadır.

  1. Sağlık Yardımları : Analık nedeni ile yapılacak sağlık yardımları Genel sağlık sigortası kapsamında yapılmaktadır.
  2. Emzirme Ödeneği : Sigortalı çalışan kadına veya eşi sigortalı olmayan erkeğin sağlıklı doğum yapan eşi için Kurumca belirlenen tarife üzerinden emzirme ödeneği verilir.
  3. Geçici İş Göremezlik ödeneği : Geçici iş göremezlik ödeneği sadece kendisi sigortalı olan kadının analığı halinde verilir. Sigortalı erkeğin sigortasız eşi için verilmez.

 

1479 SAYILI KANUN

2008/2

1479 sayılı Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanununa göre, sigortalı sayılanları sayınız.

 

1479 sayılı Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanununa göre; Kanunla ve Kanunların verdiği yetkiye dayanılarak kurulu sosyal güvenlik kuruluşları kapsamı dışında kalan ve herhangi bir işverene hizmet akdi ile bağlı olmaksızın kendi adına ve hesabına bağımsız çalışanlardan;

  1. a) Esnaf ve sanatkârlar ile diğer bağımsız çalışanlardan ticari kazanç veya serbest meslek kazancı dolayısıyla gerçek veya basit usulde gelir vergisi mükellefi olanlar ile gelir vergisinden muaf olanlardan Esnaf ve Sanatkâr Sicili ile birlikte kanunla kurulu meslek kuruluşuna usulüne uygun olarak kayıtlı olanlar, b) Kollektif şirketlerin ortakları,
  2. Adi Komandit şirketlerin komandite ve komanditer ortakları,
  3. Limited şirketlerin ortakları,
  4. Sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketlerin komandite ortakları,
  5. Donatma iştirakleri ortakları,
  6. Anonim şirketlerin kurucu ortakları ile yönetim kurulu üyesi olan ortakları, sigortalı sayılırlar.

Diğer bir deyimle Bağ-Kur’lu sayılmak için, ya belli şirketlerin ortaklarından olmak veya belli meslek gurubuna girmek, başka sosyal güvenlik kurumunun kapsamında olmamak ve hizmet akdi ile bir işverene bağlı olmadan kendi nam ve hesabına çalışmak gerekmektedir.

 

İŞ KAZASI

 

2009/3

İş kazasını tanımlayınız. İş kazası sigortasından sağlanan hakları sayınız.

 

1-İş kazasının tanımı : 5510 sayılı Sosyal Sigortalar Ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 13. Maddesine göre iş kazası; – Sigortalının işyerinde bulunduğu sırada,

  • İşveren tarafından yürütülmekte olan iş nedeniyle sigortalı kendi adına ve hesabına bağımsız çalışıyorsa yürütmekte olduğu iş nedeniyle,
  • Bir işverene bağlı olarak çalışan sigortalının, görevli olarak işyeri dışında başka bir yere gönderilmesi nedeniyle asıl işini yapmaksızın geçen zamanlarda,
  • Hizmet akdine istinaden çalıştırılan emziren kadın sigortalının, iş mevzuatı gereğince çocuğuna süt vermek için ayrılan zamanlarda,
  • Sigortalıların, işverence sağlanan bir taşıtla işin yapıldığı yere gidiş gelişi sırasında, meydana gelen ve sigortalıyı hemen veya sonradan bedenen ya da ruhen arızaya uğratan olaydır.

 

2- İş kazası sigortasından sağlanan haklar : 5510 sayılı Kanunun 16. Maddesi hükmü uyarınca iş kazası sigortasından sağlanan haklar şunlardır:

  • Sigortalıya, geçici iş göremezlik süresince günlük geçici iş göremezlik ödeneği verilmesi.
  • Sigortalıya sürekli iş göremezlik geliri bağlanması.
  • İş kazası veya meslek hastalığı sonucu ölen sigortalının hak sahiplerine, gelir bağlanması.
  • Gelir bağlanmış olan kız çocuklarına evlenme ödeneği verilmesi.
  • İş kazası ve meslek hastalığı sonucu ölen sigortalı için cenaze ödeneği verilmesi.

İş kazası ve meslek hastalığı halinde sigortalıya vaya ölümü halinde hak sahiplerine sağlanacak parasal yardımlar nelerdir? Kısa başlıklar halinde yazınız. (SM sınavı)

 

  1. Geçici iş göremezlik ödeneği
  2. Sürekli iş göremezlik geliri
  3. Ölen sigortalının eşine gelir bağlanması
  4. Ölen sigortalının çocuklarına gelir bağlanması
  5. Ölen sigortalının ana ve babasına gelir bağlanması
  6. Evlenme ödeneği
  7. Cenaze giderlerinin ödenmesi

 

 

İŞSİZLİK ÖDENEĞİ

 

2013/2

İşsizlik ödeneğine hak kazanmanın şartlarını ve kesilme nedenlerini yazarak açıklayınız.

 

İşinden ayrılanların işsizlik ödeneğinden faydalanabilmesi için dört ayrı kriteri birlikte sağlaması gerekmektedir. Bunlar;  a) Hizmet akdinin mevzuatta yer verilen hallerden birisine uygun olarak sona ermiş olması.

  1. İşten ayrılmadan önceki son 120 gün içerisinde sürekli çalışmış olması ve primlerinin de eksiksiz bildirilmiş olması.
  2. İşten ayrıldığı tarihten önceki son üç yıl içerisinde en az 600 gün priminin ödenmiş olması.
  3. Sigortalının Türkiye İş Kurumuna süresi içerisinde şahsen başvurarak yeni bir iş almaya hazır olduğunu kaydettirmesi.

İşsizlik ödeneği almakta iken;

  1. Kurumca teklif edilen mesleklerine uygun ve son çalıştıkları işin ücret ve çalışma koşullarına yakın ve ikamet edilen yerin belediye mücavir alanı sınırları içinde bir işi haklı bir nedene dayanmaksızın reddeden
  2. İşsizlik ödeneği aldığı sürede gelir getirici bir işte çalıştığı veya herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşundan yaşlılık aylığı aldığı tespit edilen
  3. Kurum tarafından önerilen meslek geliştirme, edindirme ve yetiştirme eğitimini haklı bir neden göstermeden reddeden veya kabul etmesine karşın devam etmeyen
  4. Haklı bir nedene dayanmaksızın kurum tarafından yapılan çağrıları zamanında cevaplamayan, istenilen bilgi ve belgeleri öngörülen süre içinde vermeyen, sigortalı işsizlerin işsizlik ödenekleri kesilir.

 

MALULLUK

 

Malüllük hali nedir ? Malüllük aylığının koşulları nelerdir? (SM sınavı) 

Malüllük; yaşlılık ve ölüm gibi kalıcı ve sürekli etki yaratan bir durumdur. Bu kapsamda yapılan yardım da süreklilik taşır.

Malül duruma düşen kişi çalışamaz, ücretinden yoksun kalır. Oysa hayatını devam ettirebilmek için gelire ihtiyacı vardır. Yaşlılık aylığının şartlarına göre çalışma süresi ve prim ödeme gün sayıları daha kısadır. Malüllük aylığının bağlanma şartları:  a. Malüllük: Çalışma veya iş kazası veya meslek hastalığı sonucu çalışma gücünün en az % 60’ını kaybetmiş olmak. Bu durumun raporla saptanması.

  1. Belli süre sigortalı olma ve prim ödemiş olmak: Çalışan’ın; on yıldan (10) bu yana sigortalı olması ve 1800 gün malullük,yaşlılık ve ölüm sigortaları primi bildirilmiş olması gerekmektedir.

İşten ayrılma ve Kuruma başvurma: Aylık bağlanması için, malullüğün raporla saptanması,sigortalının işten ayrılması ve kuruma başvurması gerekmektedir.

 

HASTALIK SİGORTASI

Hastalık sigortası nedir? Hastalık halinde sigortalıya sağlanan parasal yardımları açıklayınız. Parasal yardım almanın şartlarını belirtiniz.(SM sınavı)

 

İş kazası ve meslek hastalığı dışında kalan ve sigortalıların iş görmesine engel olan rahatsızlıklardır.

Parasal yardımlar: Hastalanan sigortalı, işyerinde çalışmasını sürdüremediği zaman elde edeceği kazancını da yitirmektedir. Sosyal Güvenlik Kurumu; hastalığı nedeni ile çalışamayan sigortalının bu geçici gelir kaybını karşılamayı amaçlamaktadır.

Parasal yardımlardan yararlanmanın ön koşulu;

  • Hastalanan kişinin SSGSSK kapsamında sigortalı olması,
  • Hastalık nedeni ile geçici iş göremez durumda olması ve hastalık durumunun 2 günden fazla sürmesi.

-Hastalanan sigortalının Kurumca yetkilendirilen hekim veya sağlık kurullarından sağlık raporu alınmış olması zorunludur.

-Geçici iş göremezliğin başladığı tarihten önceki bir yıl içinde 90 gün sigorta primi bildirilmiş olması gerekmektedir.

 

İlgili Kategoriler

Muhasebe Ders Notları



Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir