ANONİM ŞİRKETLERDE SERMAYE AZALTIMI UYGULAMASININ TÜRK TİCARET KANUNU VE VERGİ KANUNLARI AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ

Cevapla
sinann
Mesajlar: 30
Kayıt: 25 Mar 2017 20:55
İletişim:

26 Mar 2017 13:50

ANONİM ŞİRKETLERDE SERMAYE AZALTIMI UYGULAMASININ
TÜRK TİCARET KANUNU VE VERGİ KANUNLARI AÇISINDAN
DEĞERLENDİRİLMESİ
Gökçen Gülsüm Koçulu Fisun TÜRKMEN
Hesap Uzmanı Hesap Uzmanı
Özet
A.Ş.’lerin kuruluş amacı doğrultusunda faaliyet gösterebilmesi için belirli bir
sermayeye sahip olmaları gerekir. Öz sermaye, şirketin aktif toplamı ile borçları
arasındaki fark kadardır ve bu fark, girişimcinin işletmeye mevzu varlığını teşkil eder.
Anonim şirketler farklı gerekçelerle esas sözleşmelerinde belirtilmiş olan sermaye
miktarını artırma veya azaltma yoluna gidebilmektedirler. Bu çalışmamızın konusu da
Türk Ticaret Kanunu ve Vergi Kanunları bakımından sermaye azaltımı uygulamasıdır.
Sermaye azaltımı müessesesi esas olarak Türk Ticaret Kanununda düzenlenmiştir. Vergi
Kanunlarında ise Kurumlar Vergisi Kanunu’nda yer alan kısmi bölünme hükümleri hariç
sermaye azaltımı ile ilgili herhangi bir hükme rastlanmamaktadır. Bu kapsamda sermaye
azaltımı sonucu pay sahiplerine yapılan ödeme herhangi bir vergi kesintisine tabi
olmadığından şirketler sermaye azaltımı uygulaması ile muvazaalı yollara
başvurabilmektedirler. Çalışmamızda sermaye azaltımının hangi kaynaklardan yapıldığına
bağlı olarak ortaya çıkacak vergisel yükümlülükler de ele alınmıştır.
Anahtar Kelimeler: Sermaye, Sermaye azaltımı, Kar dağıtımı
I. GİRİŞ
Anonim şirketlerde sermaye, belirli nominal değere sahip paylardan oluşan ve pay
sahiplerinin ortak amacı gerçekleştirmek üzere şirkete getirmeyi taahhüt ettikleri
malvarlığı değerlerinin toplam miktarıdır. Şirketin sermayesi esas sözleşmesinde miktar
olarak belirtilmektedir. Sermaye miktarının değiştirilmesi, aynı zamanda bir esas sözleşme
değişikliği olduğundan, belli bir prosedüre tabidir.
Anonim şirketler, çeşitli nedenlerle esas sözleşmelerinde belirtilen sermaye
miktarını değiştirme ihtiyacı duyabilir. Sermayede meydana gelen değişiklikler sermayenin
yetersiz kalması nedeniyle sermayenin artırılması şeklinde olabileceği gibi, sermayenin
ihtiyaçtan fazla olması nedeniyle azaltılması şeklinde de olabilir. Çalışmamızda sermaye
azaltımının nedenleri, prosedürü, yöntemleri Türk Ticaret Kanunu ve Türk Ticaret
2
Kanunu Tasarı yönünden ayrıntılı olarak açıklandıktan sonra sermaye azaltımının vergisel
boyutu ele alınmıştır.
II. SERMAYE KAVRAMI
Sermaye; bir ticaret işinin kurulması, yürütülmesi için gereken anapara ve paraya
çevrilebilir malların tamamı olarak tanımlanabilir. Başka bir ifadeyle şirket faaliyetlerini
gerçekleştirebilmek için pay sahipleri tarafından şirketin kullanımına tahsis edilen yani
şirkete verilen her türlü maddi değer sermaye olarak düşünülebilir.
Türk Ticaret Kanunu’nun (TTK) 269’uncu maddesinde anonim şirket, bir unvana
sahip, esas sermayesi muayyen ve paylara bölünmüş olan ve borçlarından dolayı yalnız
mamelekiyle sorumlu olan şirket olarak tanımlanmıştır.
Anılan kanun maddesinde sermayenin temel ilkeleri;
· Sermayenin muayyen olması: Muayyenlik ortakların şirkete getirdiği
sermaye toplamının belirli olmasını ifade etmektedir. Ayrıca, A.Ş. borçlarından dolayı
yalnızca malvarlığı ile sorumlu olduğundan muayyenlik ilkesi ile şirketin borçlarından
sorumlu olduğu miktarın tutar olarak açıkça belirlenmesi sağlanmaktadır. Bu anlamda,
bilançonun pasifinde itibari bir rakam olarak bulunan esas sermaye, alacaklıların teminatını
teşkil etmektedir. Sermayenin bu fonksiyonuna “alacaklıların korunması fonksiyonu” da
denmektedir.
· Sermayenin sabit olması: Şirket bütün borç ve taahhütlerine karşı sermayesi
ile sorumludur bu nedenle sabit bir sermayeye sahip olması gerekmektedir. Ancak
TTK’daki sermayenin artırılıp azaltılmasına ilişkin hükümler dikkate alınarak AŞ.’lerin
sermayeleri azaltılıp çoğaltılabilir.
· Sermayenin kuruluştaki mameleke eşit olması
· Sermayenin paylara bölünmüş olması
olarak tespit edilmiştir.
A.Ş.’lerin kuruluş amacı doğrultusunda faaliyet gösterebilmesi için belirli bir
sermaye sahip olmaları gerekir. TTK’nın 139’uncu maddesi uyarınca, kanunda aksine
hüküm olmadıkça ticaret şirketlerine sermaye olarak, para, alacak, kıymetli evrak ve
menkul şeyler, imtiyaz, patent ve marka gibi fikri ve sınai haklar, gayrimenkuller, menkul
ve gayrimenkullerin faydalanma ve kullanma hakları, şahsi emek, ticari itibar, ticari
işletmeler, telif hakları, maden ruhsatnameleri gibi iktisadi değeri olan sair haklar
konabilir. Ancak anonim şirketlere şahsi emek, ticari itibar veya mesleki bilgi ve parayla
değeri ölçülemeyecek diğer şeyler sermaye olarak getirilemez. A.Ş.’nin kuruluşunda
ortaklar tarafından getirilen sermayenin değerine mukabil olarak ortaklara hisse (pay) veya
hisse senedi verilir.
Ortakların şirkete getirdiği sermaye, şirketin aktif toplamı ile borçları arasındaki
fark kadardır ve bu fark, girişimcinin işletmeye mevzu varlığını (öz sermayeyi) teşkil eder.
Öz sermaye pasif tablosuna kaydolunur ve bu suretle aktif ve pasif tablolarının toplamları
3
denkleşir. İhtiyatlar ve kâr ayrı gösterilseler dahi öz sermayenin parçaları sayılırlar. (Vergi
Usul Kanunu. Md: 192)
Türk Ticaret Kanunu’nun 269’uncu maddesinde A.Ş.’lerin esas sermayeli olarak
kurulabileceği belirtilmiş ve esas sermayenin tanımına yer verilmiştir. Ancak Sermaye
Piyasası Kanunu’na tabi Halka Açık Anonim Ortaklıklar (HAAO) esas sermaye sistemini
benimseyebilecekleri gibi kayıtlı sermaye sistemini de benimseyebilirler.
Sermaye Piyasası Kanunu’nun 3. maddesinde “kayıtlı sermaye, HAAO’ların, esas
sözleşmelerinde hüküm bulunmak kaydıyla, yönetim kurulu kararı ile TTK'nın sermayenin
arttırılmasına dair hükümlerine tabi olmaksızın hisse senedi çıkarabilecekleri azami
miktarı gösteren, Ticaret Sicilinde tescil edilmiş sermayeleri” olarak tanımlanmıştır.
III. ANONİM ŞİRKETLERDE SERMAYE AZALTIMI KAVRAMI VE
SERMAYE AZALTIMI İLE İLGİLİ HÜKÜMLER
Anonim şirketler farklı gerekçelerle esas sözleşmelerinde belirtilmiş olan sermaye
miktarını artırma veya azaltma yoluna gidebilmektedirler. Kuruluş sırasında belirlenen esas
sermayenin işin kapasitesine göre yetersiz kalması, şirketin iş hacminin genişletilmek
istenmesi ve enflasyon nedeniyle paranın satın alma gücünün azalarak sermayenin yetersiz
kalması gibi nedenlerle yapılan sermaye artırımına şirketlerde sıklıkla rastlanmaktadır.
Sermaye azaltımı ise sermaye artırımına oranla daha az karşılaşılan bir uygulamadır.
Bunun bir nedeni olarak yüksek enflasyon oranları görülebilir. Özellikle 2000’li yılların
başlarına kadar var olan yüksek enflasyon, şirketlerin sermayesinin en az enflasyon oranı
kadar erimesine yol açmış bunun neticesinde de şirketlerin sermaye artırımları kaçınılmaz
olmuştur. Ancak 2000’li yılların başından itibaren uygulanan politikalarla enflasyon
oranlarında önemli ölçüde düşüşler görülmüştür. Dolayısıyla şirketler tarafından bu tarihin
başından itibaren sermaye azaltımına daha sık başvurulması söz konusu olabilecektir.
Sermaye azaltımının esas sözleşme değişikliği, bilirkişi incelemesi, genel kurul
kararı gibi sıkı şekil şartlarına tabi tutulması da sermaye azaltımına nadiren
başvurulmasının diğer bir sebebi olarak gösterilebilir.
Sermayenin azaltılması; şirketlerin esas sözleşmesinde belirtilmiş olan ve
bilançolarında yer alan sermayenin itibari değerinin azaltılmasıdır. Şirketin sermaye
artırma kârarı alması için esas sermayenin tamamen ödenmiş olması gerekirken sermaye
azaltımında taahüt edilen sermayenin tamamen ödenmiş olmasına gerek yoktur.
A.Ş.’lerde esas sermaye azaltımına ilişkin genel esaslar TTK’nın 396. ve 398’ inci
maddeleri arasında düzenlenmiştir. Ayrıca TTK’nın dışında çeşitli yönetmelik ve
tebliğlerde de sermaye azaltımına ilişkin hükümler bulunmaktadır. Bunlar;
“Sermaye Şirketlerinin Genel Kurul Toplantıları ve Bu Toplantılarda Bulunacak
Sanayi ve Ticaret Bakanlığı Komiserleri Hakkında Yönetmelik”in 24’üncü maddesinde;
şirket sermayesinin arttırılması veya azaltılması için yapılacak genel kurul toplantılarında
şirket sermayesinin en az yarısına sahip olan pay sahiplerinin veya temsilcilerinin hazır
bulunmasının şart olduğu, ilk toplantıda bu nisap olmaması nedeniyle en geç bir ay içinde
4
yapılacak ikinci toplantıda müzakere yapılabilmesi için şirket sermayesinin en az üçte
birine sahip olan pay sahiplerinin veya temsilcilerinin hazır bulunmasının yeterli olacağı
düzenlenmiştir.
“Ticaret Sicili Tüzüğü’nün Esas Sermayenin Azaltılması” başlıklı 64. maddesinde
yer alan hususların TTK’nın sermaye azaltımına ilişkin hükümlerinin tekrarından ibaret
olduğunu söylemek mümkündür.
Ayrıca, SPK’nın Seri: IV, No: 28 sayılı “Kaydileştirilen Sermaye Piyasası
Araçlarına İlişkin Kayıtların Tutulmasının Usul ve Esasları Hakkında Tebliğ”inin 17.
maddesinin birinci fıkrasında; İhraçcının sermaye azaltımına karar vermesi durumunda,
genel kurul kararının tescilini takiben azaltılan sermayeye isabet eden kısım ihraçcı havuz
hesabına toplanır ve iptal edilir.” hükmü bulunmaktadır. Bu hükümde, payları ve buna
ilişkin hakları kaydi sistem çerçevesinde Merkezi Kayıt Kuruluşu tarafından izlenen
A.Ş.’lerde yapılacak sermaye azaltım işleminin nasıl gerçekleştirileceği düzenlenmiştir.
Diğer taraftan, 1.2.2002 tarih ve 24658 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak
yürürlüğe giren “Bankacılık Sektörü Yeniden Yapılandırma Programının Uygulama Esas
ve Usulleri Hakkındaki Yönetmeliğ”in 10’uncu maddesinde “Sermaye azaltımı, sermaye
azaltımı oranına tekabül edecek miktarda hisselerin birleştirilmesi suretiyle yapılır.
Değişim oranına göre eski pay senetleri yeni paylarla değiştirilir. Değiştirme işlemi,
olağanüstü genel kurul toplantısı tarihinden itibaren bir ay içinde tamamlanır.” hükmü
mevcuttur. Bu düzenleme ile Türkiye’de kurulu mevduat kabulüne yetkili özel sermayeli
bankaların, sermaye azaltım işlemlerinin hisselerin birleştirilmesi yöntemi ile yapılacağı
hüküm altına alınmıştır.
1. Sermaye Azaltımının Nedenleri
Şirketler çok farklı gerekçelerle esas sermayelerini azaltma yoluna gidebilirler.
Sermayenin azaltılmasının nedenleri başlıca iki grup altında toplanabilir. Bunlardan
birincisi, ortaklığın sermayesinin gerçek ihtiyacın üzerinde olması durumudur. Diğeri ise,
faaliyetleri neticesinde zarar eden bir A.Ş.’nin sermayesinin fiili (mevcut) durumuna uygun
hale getirilmesi amacıyla sermaye azaltımı yoluna başvurulmasıdır. Ayrıca anonim
ortaklıklarda sermaye azaltımını gerektiren özel durumlar ortaya çıkabilmektedir.
a. Sermayenin İhtiyaçtan Fazla Olması Durumunda Yapılan Sermaye
Azaltımı
Şirketlerin esas sermayelerini ihtiyari olarak azaltmak istemelerinin nedeni şirket
sermayesinin şirket faaliyetlerini yürütmek için fazla olması veya sermayenin şirket
faaliyetlerinde kullanılmasının faydasının azalması ya da sona ermesi olabilir. Bu durumda
pay sahipleri yüksek olan fırsat maliyetinden kurtulmak için sermayeyi azaltarak daha
etkin ve daha fazla kazanç getirici faaliyetlere yönlendirmek isteyebilirler. Ya da atıl
sermayenin A.Ş.’nin kârlılık o ranlarını olumsuz yönde etkileyerek şirketin itibarını
zedeleyebileceği için sermaye azaltımına gidilmesi gerekebilir. Konuyu bir örnekle
açıklamak gerekirse, sermayesi 1.000.000 TL olan bir şirket yılda 200.000 TL kâr elde
5
ediyorsa şirketin kârlılık oranı yıllık % 20’dur. Bu şirkette sermayenin yarısının ihtiyacın
üzerinde yani atıl olduğunu varsayalım. Bu durumda, sermaye azaltımına gidilerek şirket
sermayesinin 500.000 TL’ye indirildiği kabul edildiğinde şirketin kâr oranı yıllık % 40
olur. Ayrıca sermaye indiriminden dolayı oluşan 500.000 TL’yi de ortaklarına dağıtacaktır.
Böylelikle şirketin bünyesinde mevut olan atıl sermayeyi pay sahiplerine dağıtmak
yoluyla, pay sahiplerine ödemede bulunurken, kâr oranı da iki katına çıkartılmış olur.
b. Bilanço Zararını Gidermek Amacıyla Yapılan Sermaye Azaltımı
Ticari hayatta A.Ş. yürüttüğü faaliyetleri neticesinde kar elde edebileceği gibi
zararda edebilir. Söz konusu zarar neticesinde şirketin bilançosunun aktif kısmında yer
alan varlıkları, pasif tarafta yer alan sermayesinin (özkaynaklarının) altına düşebilir.
Şirketin bilançonun aktif ve pasifleri arasında oluşan bu farka bilanço zararı denilmektedir.
Ortaya çıkan zararların işletmelerin mali yapılarını olumsuz yönde etkilediği
durumlarda, TTK’nın 324’üncü maddesi, yönetim kuruluna birtakım görevleri yerine
getirme zorunluluğu yüklemiştir. Anılan madde hükmü aşağıdaki gibidir;
“Son yıllık bilançodan esas sermayenin yarısının karşılıksız kaldığı anlaşılırsa,
idare meclisi derhal toplanarak durumu umumi heyete bildirir.
Şirketin aciz halinde bulunduğu şüphesini uyandıran emareler mevcutsa idare
meclisi aktiflerin satış fiyatları esas olmak üzere bir ara bilançosu tanzim eder. Esas
sermayenin üçte ikisi karşılıksız kaldığı takdirde, umumi heyet bu sermayenin
tamamlanmasına veya kalan üçte bir sermaye ile iktifaya karar vermediği takdirde şirket
feshedilmiş sayılır. Şirketin aktifleri şirket alacaklarının alacaklarını karşılamaya
yetmediği takdirde idare meclisi bu durumu derhal mahkemeye bildirmeye mecburdur.
Mahkeme bu takdirde şirketin iflasına hükmeder. Şu kadar ki; şirket durumunun ıslahı
mümkün görülüyorsa idare meclisi veya bir alacaklının talebi üzerine mahkeme iflas
kararını tehir edebilir. Bu halde mahkeme, envanter tanzimi veya bir yediemin tayini gibi
şirket mallarının muhafazası için lüzumlu tedbirleri alır.”
Yukarıda anılan kanun maddesinin 1’inci fıkrasına göre yönetim kurulu, işletmenin
yıllık bilançosundan, cari ve varsa geçmiş yıllardan devreden zararlardan dolayı, esas
sermayeye sahip işletmelerde esas sermayenin, 2499 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu’nun
12’nci maddesi uyarınca kayıtlı sermayeye sahip işletmelerde çıkarılmış sermayenin en
çok yarısının karşılıksız kaldığını tespit ettiğinde, durumu yıllık faaliyet raporu veya bizzat
düzenleyeceği başkaca bir özel raporla dönem sonu bilançosu ile kar ve zarar hesabının
ibra edileceği olağan genel kurul toplantısında tüm ortakların bilgisine arzetmekle
yükümlüdür. Bununla birlikte, doktrinde yönetim kurulunun yıl sonunu beklemeksizin de,
aylık veya 3 aylık hesap vaziyetlerindeki mali sonuçlardan hareketle, yine esas/çıkarılmış
sermayenin yarısının karşılıksız kaldığını tespit ettiğinde, TTK’nın 320’nci maddesinde
düzenlenen “dikkat ve basiretin” gereği olarak genel kurulu olağanüstü toplantıya
çağırarak bilgi vermesi gerektiği ileri sürülmektedir. TTK’nın 324/1’inci maddesi
kapsamında, genel kurul mali yapının güçlendirilmesini teminen, derhal sermaye arttırımı
6
kararı almak, kayıtlı sermayeye sahip işletmelerde yönetim kuruluna sermaye arttırımı için
talimat vermek, yönetim kurulu üyelerini değiştirmek gibi bir dizi önlemi alabilir, ancak
genel kurulun tedbir alma zorunluluğu bulunmamaktadır.
Bahse konu maddenin 2’inci fıkrasında ise, “şirketin aciz halinde bulunduğu
şüphesini uyandıran emareler”in varlığı halinde, yönetim kuruluna daha kapsamlı ve daha
etkin önlemler almasını emretmiş; madde metnindeki önlemlerin alınmaması durumunda
ise işletmenin feshine, infisahına ve hatta zorunlu durumlarda iflasına gidilebileceğini
düzenlemiştir. Şirketin aciz halinde bulunduğu şüphesini uyandıran emarelerin neler
olduğu madde metninde tahdiden sayılmamış olmasına karşın; bu emareler doktrinde,
işletmelerin aleyhinde başlatılan haciz ya da iflas takipleri, çok sayıda bono ve çekin
protesto olması, küçük tutarlardaki borçların ödenememesi, banka ve/veya satıcı
kredilerinin kesilmesi, işçi ve diğer personel ücretlerinin ödenememesi veya taksit taksit
ödenmek zorunda kalınması, vergi ve sigorta borçlarının ödenememesi gibi hukuki
işlemlere maruz kalınması şeklinde yorumlanmaktadır.
Anılan madde kapsamında, ilgili yer mahkemesinin belirleyeceği bir bilirkişi veya
bilirkişilerce işletmenin aktifte kayıtlı bulunan tüm değerlerinin alış veya maliyet
bedellerini içeren kayıtlı değerleri üzerinden değil, fakat gerçek ve satış fiyatları üzerinden
değerlendirilmesi ve değerlendirme sonucunda tespit edilen aktif değer toplamının,
işletmenin birikmiş toplam zararlarının esas/çıkarılmış sermaye ile karşılaştırılması ve
yönetim kurulunun, karşılaştırma sonucunda hala esas/çıkarılmış sermayenin 2/3 ünü
tükettiği kanaat ve sonucuna varıldığında, belirtilen zararı en aza indirmeyi sağlamak için
yeterli tutarda bir sermaye arttırımına gitmek ya da esas/çıkarılmış sermayenin kaybolan
tutarı kadar sermaye azaltımına gitmeyi genel kurula önermek zorunluluğu bulunmaktadır.
Nitekim, Yargıtay Ticaret Dairesi’nin konuyla ilgili 02.04.1970 tarihli ve 70/1123E.,
70/1347K. sayılı kararında da, “TTK madde 324/2’nin varlığı için, TTK’ndaki aciz haline
ilişkin emareler mevcutsa, işletme aktifinin gerçek ve satış fiyatları üzerinden değerlenerek
bir ara bilançosu düzenlenmesi ve bu ara bilançodaki aktif değerlerin toplamı ile tüm
işletme borçlarının karşılaştırılması ve aktif değerlerin özsermayenin esas/çıkarılmış
sermayenin 2/3 ünü karşılayıp karşılayamadığının saptanması” gerektiği belirtilmiştir
Türk Ticaret Kanunu’nda bilanço açığını sermaye azaltımı yoluyla kapatmak
şirketin kaydi nitelikte olan sermayesinin gerçek malvarlığı ile uyumunu sağlamaktadır. Bu
yöntem, şirketi gerçek görünümüne kavuşturduğu, şirket alacaklıların haklarını ihlal
etmediği aksine alacaklıların şirket hakkında sağlıklı bilgi sahibi olmasını sağladığı için
kolaylaştırılmıştır. Sermaye azaltımı için öngörülen ayrıntılı prosedür bilanço açığını
kapatmak için yapılan sermaye azaltımında aranmamıştır. Bu nedenle bilanço açığını
kapatmak için yapılan sermaye azaltımı, basitleştirilmiş (basit) sermaye azaltımı olarak da
nitelendirilmektedir.
c. Sermaye Azaltımı Yapılmasını Gerektiren Özel Durumlar
i. Ortaklıktan Çıkarma (Iskat) Nedeniyle Yapılan Sermaye Azaltımı
7
A.Ş. tarafından Ticaret Sicil Gazetesinde yapılan, taahhüt ettiği sermayeyi ödemede
temerrüde düşen pay sahibinin (borçlunun), sermaye koyma borcunu bir ay içinde
ödemesi için yapılan ilana apel denir. Buna rağmen borçlunun borcunu ödememesi
durumunda, bu zamana kadar yaptığı ödemelerden mahrum edilerek ve esas sözleşmede
öngörülmüşse cezai şart tahsil edilerek ortaklıktan çıkarılmasına ıskat denir. Anonim
ortaklıklar için ıskat müessesesi Ticaret Kanunu’nun 407’nci maddesinde düzenlenmiştir.
Kural olarak, TTK’nın 407’nci maddesi hükmüne göre sermaye borcunu ödemede
temerrüde düşme sonucu ortaklıktan ihraç işlemi de sermaye azaltımı değildir. Çünkü bu
halde de esas sözleşmede yazılı sermaye miktarı değişmemekte, temerrüde düşen pay
sahibinin ortaklık hakları ortadan kaldırılmakta ve paylar, ihraç edilen ortak yerine yeni bir
ortak almak üzere şirketçe muhafaza edilmektedir.
Ancak, anılan madde uyarınca sermaye borcunu ödemede temerrüde düşmesi
nedeniyle şirketten çıkarılan ortağın payının başkasına satılamadığı durumlarda sermaye
azaltımı yoluyla şirket sermayesi gerçek durumuna uydurulmak zorunluluğu söz konusu
olabilir. Bu durumda sermaye borcunu ödemede temerrüde düşen ortağın şirketten
çıkarılması sermaye azaltımına neden olabilir.
ii. Kurucuların Esas Sermaye Hakkındaki Beyanlarındaki Uygunsuzluklar
Nedeniyle Yapılan Sermaye Azaltımı
Türk Ticaret Kanunu’nun 306 ve 307’nci maddeleri uyarınca kurucuların esas
sermaye hakkındaki yanlış beyan ve hileleri nedeniyle taahhüt edilen sermayenin tamamı
şirkete getirilmemiş olabilir. Bu durumda ortaya çıkan zararı kurucular tazmin etmelidir.
Ancak bu zarar çeşitli nedenlerle kuruculardan tahsil edilemezse şirkete getirilen sermaye
ile şirket esas sözleşmesinde yazılı sermaye miktarı arasında bir fark oluşur. Bu farkın
sermaye azaltımı yolu ile kapatılarak şirket sermayesinin gerçek değerine uygun hale
getirilmesi gerekir.
iii. Anonim Şirketin Kendi Hisse Senetlerini İktisap Etmesi Nedeniyle Yapılan
Sermaye Azaltımı
Türk Ticaret Kanunu’nun 329’uncu maddesinde A.Ş.’lerin kendi hisse senetlerini
iktisap edemeyeceği düzenlenmiştir. Ancak yine anılan kanun maddesinde bazı istisnai
durumlarda şirketin kendi hisse senetlerini iktisap etmesine izin verilmiştir. Bu istisnai
durumlardan biride sermaye azaltım halidir.
Hisse senetlerinin şirketin sermayesinin azaltılmasına dair bir karara dayanılarak
devralınması halinde temellük söz konusu olmaz. Çıkartılmış olan hisse senetleri iade
edilerek derhal imha edilir ve tutulan zabıt ticaret siciline verilir. Hisselerini iade etmeyen
hisse sahiplerinin senetlerinin iptaline karar verilir.
Sermaye azaltımı dışındaki durumlarda şirketin iktisap ettiği hisse senetlerini ilk
fırsatta elden çıkarması gerekir. Ancak çeşitli sebeplerle iktisap edilen senetler elden
çıkarılamayabilir. Şirket, iktisap ettiği hisse senetlerini elden çıkaramazsa sermaye
azaltımına giderek şirket sermayesini gerçek durumuna uydurmalıdır.
8
Türk Ticaret Kanunu’nun 329’uncu maddesi hükmü, üçüncü kişilerin alacaklarını
ve sermaye piyasasını korumak amacıyla getirilen bir düzenlemedir. Anonim şirketin kendi
hisse senetlerine sahip olabilmesi hakkının bulunması halinde, hisse senetleri üzerinde
spekülatif sözleşmelerin yapılması tehlikesi ortaya çıkabilir. Yöneticiler, şirket durumunun
kötüleşmesi halinde, şirket ana sermayesinden para ayırıp şirketin hisse senetlerini satın
alarak yapay bir hisse senedi değer artışı yaratabilme imkanına sahip olurlar.
iv. Sermayenin Amortizasyonu (İtfası)
Sermayenin itfası, diğer bir deyişle sermayenin amortizasyonu, sermayenin
tamamının pay sahiplerine iade edilmesi demektir. Ancak sermayesiz şirket olamayacağı
için itfa işlemi ya başka bir işlemle tamamlanmalı ve itfa edilen miktar kadar yedeklerden
sermaye azaltımı yapılmalı ya da pay sahiplerine yapılan ödeme itfa adı altında
sermayeden değil, şirket bünyesinde yer alan ve bu iş için kullanılabilecek yedeklerden
sermaye miktarı kadar yapılmalıdır.
TTK madde 405’e göre pay sahipleri şirkete getirdikleri sermayeyi geri
isteyemezler. Ayrıca sermayesiz bir şirket olamaz. Dolayısıyla kural olarak sermayenin
pay sahiplerine iadesi mümkün değildir. Bu yüzden yukarıda ifade ettiğimiz yöntemlerle
sermayenin iadesi, gerçek manada sermayenin itfası veya bir sermaye azaltımı değildir.
Kanaatimizce bu tür işlemler kâr dağıtımı niteliğindedir. Çünkü birinci yöntemde sermaye
pay sahiplerine dağıtılmakta, sermayenin yerine ise kâr payı dağıtmak için ayrılan yedekler
geçmektedir. İkinci yöntemde ise direkt olarak kâr payı dağıtmak için ayrılan yedeklerden
sermaye miktarınca ortaklara ödeme yapılmaktadır.
v. Anonim Şirketin Bölünmesi Nedeniyle Yapılan Sermaye Azaltımı
Genel olarak bölünme, bir ortaklığın, malvarlığının bir veya bazı kısımlarını, bir
bütün halinde, mevcut veya kurulacak ortaklıklara devredip, karşılığında bu ortaklıkların
paylarını ya ortaklığın kendisinin ya da ortaklarının iktisap etmesidir. Esas itibariyle iki tür
bölünme vardır. Bunlar tam bölünme ve kısmi bölünmedir. Tam bölünme, bölünen
ortaklığın bütün malvarlığının başka ortaklıklara paylaştırılması buna karşılık bölünen
ortaklık pay sahiplerinin, devralan ortaklıkların paylarını iktisap etmeleridir. Tam
bölünmede bölünen ortaklık infisah eder ve ticaret sicilinden terkin edilir. Kısmi bölünme
ise bir ortaklık malvarlığının bir veya birden fazla kısmının başka ortaklıklara
devredilmesi, buna karşılık bölünen ortaklık pay sahiplerinin, devralan ortaklıklarının
paylarını iktisap etmeleridir.
Kısmi bölünme halinde şirket malvarlığının bir bölümü yeni ortaklığa
devredilmektedir ve bu malvarlığı yeni şirketin sermayesini oluşturmaktadır. Bunun
karşılığında bölünen ortaklık yeni ortaklığa koyduğu sermaye kadar iştirak hissesine sahip
olmaktadır. Ancak bölünen ortaklığın iştirak hislerini ortaklarına vermesi durumunda
bölünen şirketin, yeni şirkete devrettiği miktar kadar sermayesinde bir azaltıma gitmesi
gerekir.
2. Sermaye Azaltımı Yöntemleri
9
Sermayenin azaltılması çeşitli şekillerde olabilir. Ancak hangi yöntem seçilmiş
olursa olsun, pay sahipleri arasında eşit işlem yapılması ilkesinin bozulmamasına dikkat
edilir. Bu ilkeye aykırı azaltma kararı, iyi niyet kurallarına aykırı bir karar olduğundan pay
sahipleri tarafından iptal ettirilebilir.
Kural olarak TTK sistemine göre A.Ş.’ler kendilerine uygun gördükleri sermaye
azaltım yöntemini seçerek sermaye azaltımına başvurabilirler1. Şirket esas sermayesinin
azaltılmasının ne şekillerde yapılacağına TTK’nın 398’inci maddesinde kısmen
değinilmiştir. Buna göre; “Azaltma kararının icrası için hisse senetleri miktarının
mübadele veya damgalanmak suretiyle veyahut diğer bir tarzda azaltılmasına lüzum
görüldüğü halde yapılan ihtara rağmen geri verilmemiş olan hisse senetleri, şirketçe iptal
edilebilir.”
TTK ile şirketlere sermaye azaltım yöntemini seçerken serbestlik tanınmış olmasına
rağmen, bazı özel düzenlemelerle, sermaye azaltımında hangi yöntemin uygulanacağı
belirtilebilir. Örneğin yukarıda da bahsedildiği üzere, “Bankacılık Sektörü Yeniden
Yapılandırma Programının Uygulama Esas ve Usulleri Hakkındaki Yönetmeliğ”in 10’uncu
maddesinde Türkiye’de kurulu mevduat kabulüne yetkili özel sermayeli bankaların,
sermaye azaltım işleminin hisselerin birleştirilmesi yöntemi ile yapılacağı hüküm altına
alınmıştır2.
TTK’nın 396’ncı maddesinin son fıkrasında düzenlenen ve esas sermayenin hiçbir
surette TTK’nın 272’nci maddesi ile belirlenen asgari sermaye miktarından aşağı
indirilemeyeceği hükmü sermaye azaltımı işleminde dikkate alınması gereken bir noktadır.
Ayrıca TTK’nın 399’uncu maddesinde düzenlenen ve hisse senetlerinin itibarî
kıymetinin en az bir Yeni Kuruş olacağı hükmü ile aynı maddenin üçüncü fıkrasında yer
alan A.Ş.’nin mali durumunun bozulması halinde bu durumunun düzeltilmesi için hisse
senetlerinin nominal değeri en az bir kuruşa kadar düşürülebilir hükmü aşağıda belirtilecek
olan yöntemlerden, payların nominal değerinin indirilmesi suretiyle yapılacak olan
sermaye azaltımı bakımından bir sınır oluşturmaktadır. Bu kapsamda, A.Ş.’nin paylarının
nominal değerinin sermaye azaltımı yoluyla ancak bir kuruşa kadar düşürülebileceğini
söylemek mümkündür.
a. Payların Nominal Değerini Düşürerek Yapılan Sermaye Azaltımı
Bu yöntemde şirkete ait payların toplam adedi aynı kalır, ancak her payın nominal
değerleri aynı ve eşit oranda düşürülerek sermaye azaltılır. Burada ortaklıktaki sermayenin
oransal olarak paylaşımı değişmediğinden pay sahipleri arasındaki eşitlik bozulmamış
olmakta ve yukarıda da bahsedilen pay sahipleri arasındaki eşit işlem ilkesine de uygun
hareket edilmiş olmaktadır.
Örneğin, her bir payının itibari değeri 10 TL olan 1.000.000 paydan oluşan
10.000.000 TL sermayeli bir A.Ş.’de payların itibari değeri 10 TL’den 5 TL’ye düşürülürse
1 TÜRK, Ahmet: Borca Batıklığın Hukuki Sonuçları, s.179.
2 ÜNAL, Mücahit: Anonim Şirketlerde Esas Sermaye Azaltımı, s.615.
10
şirket sermayesi 5.000.000 TL’ye azaltılmış olur. Ancak payların sayısı aynı kalmış olur.
Bu yöntem uygulandığı takdirde, hem esas sermayenin azaltılmasına hem de payların
nominal değerinin azaltılmasına ilişkin olmak üzere esas sözleşme değişikliğine yönelik
GK tarafından aynı anda iki ayrı karar alınmalıdır3.
b. Pay Sayısını Azaltarak Yapılan Sermaye Azaltımı
Pay sayısını azaltarak yapılan sermaye azaltımı, payların birleştirilmesi ve payların
bir kısmının şirket tarafından devralınması suretiyle iki şekilde yapılmaktadır.
Payların birleştirilmesi yönteminde; birden çok pay aynı nominal değerdeki bir
payda toplanmaktadır. Bu yöntem ile payların nominal değerleri değişmemekte ancak
belirli bir birleşme oranına göre eski payların yerine daha az sayıda yeni pay verilmektedir.
Böylece sermaye de bu birleşme oranı kadar azaltılmış olur.
Örneğin; itibari değeri 1 TL olan 1.000.000 adet paya bölünmüş 1.000.000 TL
sermayeli bir şirkette, esas sermayenin 500.000 TL’ye indirilmek istenmesi halinde iki tane
1 TL’lik pay, tek bir payda birleştirilerek sermaye 1/2 oranında indirilmiş olur. Bu örnekte
görüleceği üzere, payların nominal değeri değiştirilmez ancak her iki pay, pay sahibinden
alınarak karşılığında bir pay verilir. Toplam pay sayısı da yarı yarıya azalmış olur.
Payların bir kısmının şirket tarafından devralınması yönteminde; pay sayısı
azaltılarak sermaye azaltılır ve bu yöntemde de payların nominal değeri değiştirilmez.
Payların bir kısmı yok edilir ve bu durumda itfa edilen paylara sahip kişiler pay sahipliğini
de kaybetmektedirler.
Bu yöntemde sadece bazı pay sahiplerine ait payların yok edilmesi söz konusu
olabileceğinden sermaye azaltımı sonucu ortaklar arasındaki eşitliğin bozulması
mümkündür. Ancak sermaye azaltımının tüm pay sahiplerinin paylarının belirli bir oranda
yok edilmesi yöntemiyle yapılması halinde, ortaklar arasındaki eşitlik bozulmamış
olacaktır.
Payların şirket tarafından devralınması iki şekilde uygulanabilir. Bunlardan
birincisinde bir kısım hisse senetleri ortaklık tarafından piyasa değeri ile satın alınır.
TTK’nın Şirketin Kendi Hisselerini Satın Alması başlıklı 329’uncu maddesinde, şirketlerin
kendi hisselerini satın alamayacakları belirtilmiş ancak hisse senetleri şirketin
sermayesinin azaltılmasına dair bir karara dayanılarak devralınmışsa bu duruma istisnai
olarak izin verilmiştir.
Diğer halde ise bir kısım payların nominal değerleriyle veya bir bedel
ödenmeksizin ortaklıkça geri alınması ve imhası söz konusudur. Ancak bu işlemin pay
sahibinin muvafakati olmadan yapılması kural olarak mümkün değildir.
3. Sermaye Azaltımı Prosedürleri
a. Esas Sermayenin Kısmen İadesi Amacıyla Yapılan Sermaye
Azaltımında Uygulanacak Prosedür:
3 TÜRK, Ahmet: Bilanço Açığını Gidermek Amacıyla Yapılan Sermaye İndirimi, s.159.
11
Sermayenin kısmen pay sahiplerine iadesi amacıyla yapılan sermaye azaltımına
kurucu sermaye azaltımı denilmektedir. Kurucu sermaye azaltımı, alacaklıların haklarını
olumsuz yönde etkileyebileceğinden, TTK’nın 396’ncı maddesi gereğince daha ayrıntılı ve
alacaklıların haklarını teminat altına alacak bir prosedüre tabi tutulmuştur.
Esas Sözleşme Değişikliği:
Yönetim Kurulu, esas sözleşmenin sermayeye ilişkin maddesini müktesep
(kazanılmış) hakları göz önünde bulundurmak suretiyle sermaye azaltımına uygun olarak
yeniden düzenleyerek sermaye azaltımı önerisini karara bağlar.
Bilirkişi İncelemesi:
Bilirkişi raporunda, sermayenin azaltılmasına rağmen alacaklıların haklarının
olumsuz yönde etkilenip etkilenmeyeceği tespit edilir. Bu yüzden bilirkişi raporu, sermaye
azaltımı ve pay sahiplerine iade yapıldıktan sonra şirketin aktiflerinin alacaklıların
alacakları, faiz ve diğer her türlü giderlerini karşılayacak miktarda olduğunu
kanıtlamalıdır. Şirketin sermayesi şirket malvarlığının pasif kısmında yer alır. Dolayısıyla
bilirkişi raporu, sermaye azaltımı yapıldıktan ve alacaklıların tüm hakları karşılandıktan
sonra en az esas sermayeye eşit miktarda varlığın şirket bünyesinde bulunduğuna ilişkin
olmalıdır. Bilirkişilerce yapılan inceleme neticesinde, şirket alacaklılarının haklarının
tamamen karşılanmadığı tespit edildiği takdirde sermaye azaltımı yoluna gidilemez.
Sanayi ve Ticaret Bakanlığının İzni:
Bilirkişi raporu, sermaye azaltımının yapılması açısından olumlu ise, GK sermaye
azaltımı kararı alabilir. Ancak bazı şirketler açısından sermaye azaltımı kararı alabilmek
için Sanayi ve Ticaret Bakanlığının izni gerekebilir.
Kural olarak anonim şirketlerin kuruluş ve esas sözleşme değişiklikleri Sanayi ve
Ticaret Bakanlığının iznine tabi değildir. Ancak istisnai olarak bazı şirketlerin kuruluş ve
esas sözleşme değişiklikleri Sanayi ve Ticaret Bakanlığının iznine bağlıdır. Sermaye
azaltımı işlemi de bir esas sözleşme değişikliğidir. Bu yüzden sermayesi azaltılan anonim
şirket esas sözleşme değişiklikleri izne tabi bir şirket ise, genel kurul sermaye azaltımı
kararı almadan önce, yönetim kurulu tarafından Sanayi ve Ticaret Bakanlığından izin
alınması gerekir. Dolayısıyla sermeyesi azaltılan anonim şirket esas sözleşme değişikliği
Sanayi ve Ticaret Bakanlığının iznine tabi olmayan bir şirket ise izne gerek yoktur. Genel
kurul bilirkişi raporuna dayanarak sermaye azaltımı kararı alabilir.
Genel Kurul Kararı:
Genel kurulun sermaye azaltımı kararı alabilmesinin ön koşulu bilirkişilerin
sermaye azaltımı hakkında olumlu rapor vermesidir. Bilirkişiler olumlu rapor vermişse
genel kurul sermaye azaltımı kararı alabilir.
Genel kurul, kararında sermaye azaltımının hangi yönteme göre yapılacağını
belirtip yeni sermaye miktarını onaylamalıdır. Ayrıca genel kurul kararında sermaye
azaltımına ilişkin bilirkişi raporunun sonucu da açıklanmalıdır.
Alacaklıların Korunmasına İlişkin Önlemler:
12
Genel kurul, sermaye azaltımı kararı aldıktan sonra, yönetim kurulu bu kararı
Türkiye Ticaret Sicil Gazetesi ve aynı zamanda esas sözleşmede belirtilen şekilde üç defa
ayrı ayrı ilan ettirir. Ayrıca şirketçe adresi bilinen alacaklılara davet mektubu gönderilir.
Hem ilanlar hem de davet mektupları ile, alacaklıların Türkiye Ticaret Sicil gazetesinde
yapılan son ilandan itibaren en geç iki ay içinde alacaklarını şirkete beyan ederek, ödeme
veya teminat talebinde bulunmaları bildirilir. (TTK Md:397).
Kanunda belirtilen iki aylık sürenin iki amacı vardır. Bunlar, alacaklılar için
alacaklarını bildirme imkanı sağlamak ve anonim şirket açısından sermaye kararını
uygulamaya geçirmek için zaman kazanmaktır.
İki aylık süre içinde alacaklıların ilan tarihinden önce oluşmuş alacaklar şirketçe
ödenir veya teminata bağlanır. Teminata bağlanmayan alacaklar son bulmuş değildir. Diğer
bir deyişle şirket bu borçlarından kurtulmuş değildir. Bu alacaklar varlığını devam ettirir
ve genel hükümlere göre talep edilebilirler. Sadece sermaye azaltımı sırasında tanınan
güvenceden yararlanamazlar.
Kararın Uygulanması:
Alacaklıların haklarının korunmasına yönelik önlemler (ödeme ve teminat altına
alma) alındıktan sonra yönetim kurulu tarafından genel kurulun kararında seçilen yönteme
uygun olarak sermaye azaltımı kararı uygulanacaktır.
Tescil ve İlan:
Tescil işleminin yapılabilmesi için bilirkişi raporu, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı izni
ve genel kurul kararı alındıktan sonra gerekli ilanların yapıldığına, alacakların ödendiği
veya teminat altına alındığına ilişkin belgeler ile sermaye azaltımı kararının uygulanması
için gerekli işlemlerin yapıldığına ilişkin belgeler sicil memuruna ibraz edilmelidir. (TTK
Md:398/V)
Sicil memuru ibraz edilen belgelerden sermaye azaltımının kanuna ve esas
sözleşme hükümlerine uygun olarak yapılıp yapılmadığını inceleyerek karar verir.
Sicil memurunca uygun bulunan sermaye azaltımı kararı sicile tescili ve ilan edilir.
Böylece sermaye azaltımı işlemi tamamlanır. Sermaye azaltımı işleminde tek inceleme
mercii Ticaret Sicil Memurluğu olduğu için sicil memurunun yaptığı inceleme işlemin
geçerliliği açısından oldukça önemlidir. Nitekim sermaye azaltımı ancak sicile tescil ile
üçüncü kişilere karşı hüküm ifade eder. (TTK Md:390)
b. Bilanço Açığını Kapatmak İçin Yapılan (Basitleştirilmiş) Sermaye
Azaltımı:
Basitleştirilmiş sermaye azaltımının amacı şirket sermayesini gerçek duruma
uydurmaktır. Dolayısıyla alacaklıların haklarında da herhangi bir azalma olmamaktadır.
Çünkü bu tür sermaye azaltımında sadece şirket bünyesindeki zarar ortadan kaldırılmakta
ve pay sahiplerine herhangi bir ödeme yapılmamaktadır.
Basitleştirilmiş sermaye azaltımında uygulanacak prosedür, yukarıda yer alan
kurucu sermaye azaltımında uygulanan prosedür ile aynıdır. Bu yöntemde de bilirkişi
13
raporuna gerek vardır. Bilirkişi raporuyla bilanço zararı tespit edilmelidir. Ancak basit
sermaye azaltımında yukarıda belirtilen nedenlerden dolayı alacaklıların korunmasına
ilişkin önlem ve işlemlere gerek görülmemiştir. Yani basit sermaye azaltımında
alacaklıların alacaklarının ödenmesi veya teminat altına alınması gerekli değildir.
Basit usulün uygulanabilmesi için sermaye azaltımı ile azaltılan sermaye miktarı
bilanço açığına eşit olmalıdır. Bilanço açığından daha fazla miktarda yapılan bir sermaye
azaltımında ise basit usul uygulanamaz. Çünkü bu şekilde yapılan bir sermaye azaltımı
halinde alacaklıların hakları azalmaktadır. Basit usulün uygulanmasına izin verilmesinin
temelinde ise alacaklıların haklarının azalmaması yatmaktadır.
Kanaatimizce bilanço açığına eşit olmamakla birlikte bilanço açığından daha az bir
miktar için yapılacak sermaye azaltımında da basit usul uygulanabilmelidir. Çünkü bu
şekilde yapılan bir sermaye azaltımı alacaklıların haklarını azaltmayacaktır. Örneğin
100.000 TL sermayesi ve 60.000 TL bilanço açığı olan bir şirkette bilanço açığından daha
az bir miktar olan 50.000 TL için yapılan sermaye azaltımında da basit usul
uygulanmalıdır.
c. Sermaye Azaltımı ile Birlikte Sermaye Artırılması
TTK’nın 324’üncü maddesinde “son yıllık bilançodan sermayenin yarısının
karşılıksız kaldığı anlaşılırsa, idare meclisi derhal toplanarak durumu umumi heyete
bildirir. Şirketin aciz halinde bulunduğu şüphesini uyandıran emareler mevcutsa idare
meclisi aktiflerinin satış fiyatları esas olmak üzere bir ara bilançosu tanzim eder. Esas
sermayenin üçte ikisi karşılıksız kaldığı takdirde, umumi heyet bu sermayenin
tamamlanmasına veya kalan üçte bir sermaye ile iktifaya karar vermediği takdirde şirket
feshedilmiş sayılır…” hükmü yer almaktadır. Bu hükme göre genel kurulun kalan sermaye
ile devama karar vermesi halinde şirketin sermaye azaltımına gitmesi gerekir. Ancak genel
kurul, kalan sermaye ile devam kararı yerine sermayenin tamamlanmasına da karar
verebilir. Genel kurulun sermayenin tamamlanması kararı ihtiyari bir karar olmakla birlikte
bazı durumlarda bir zorunluluktur. Çünkü TTK’nın 272’nci maddesinde anonim şirketin
esas sözleşmesinde yazılı sermaye miktarı 50.000 TL’nin altında olamaz. Bu yüzden
anonim şirketin sermayesinin bir kısmı zayi olmuş ve elde kalan kısım 50.000 TL’nin
altında ise genel kurul şirketi devam ettirebilmek için sermayenin esas sözleşmede yazılı
sermaye miktarına veya en azından yasal alt sınır olan 50.000 TL’ye tamamlanmasına
karar vermelidir.
Genel kurulun sermayenin tamamlanmasına karar vermesi halinde sermayenin,
önce şirketin elinde kalan kısma kadar azaltılması, daha sonra ise tamamlanacak miktara
artırılması gerekir. Yani hem bir sermaye azaltımı hem de bir sermaye artırımı işlemi
yapılmalıdır.
Sermayenin tamamlanması kararı ile artırılan sermaye miktarı azaltılan sermaye
miktarından az ise, şirket sermayesi esas sözleşmede yazılı sermaye miktarının altında
kalmış olur. Bu durumda şirket açısından hem bir sermaye azaltımı hem de bir esas
14
sözleşme değişikliği söz konusudur. Bu yüzden şirketin sermaye azaltımına ilişkin
prosedüre uyarak bir esas sözleşme değişikliğine gitmesi gerekir. Bu azaltım sermaye
azaltımının türüne göre yukarıda ilgili başlıklar altında incelenen usule göre yapılır.
Bununla birlikte, artırılan sermaye miktarı azaltılan sermaye miktarına eşit de
olabilir. Bu durumda esas sözleşmedeki sermaye miktarı değişmediği için şirket açısından
ne bir esas sözleşme değişikliği ne de teknik olarak bir sermaye azaltımı söz konusu
değildir. Nitekim TTK’nın 396’ncı maddesinde, sermaye azaltılıyor ve azaltılan miktar
kadar bedelleri tamamen ödenecek yeni paylar çıkartılarak sermaye artırılıyorsa esas
sözleşme değişikliğine gerek olmadığı belirtilmiştir.
Sermaye azaltımı ile sermaye artırımının aynı miktarda yapılması halinde bir esas
sözleşme değişikliği işlemi olmamakla birlikte, birbirini takip eden sermaye azaltımı ve
sermaye artırımı olmak üzere iki işlem mevcuttur. Bu yüzden sermaye azaltımı ile sermaye
artırımın birlikte ve aynı miktarda yapılması halinde hangi usulün izleneceği tartışmalıdır.
Bu durumda sermaye azaltımı ile sermaye artırımının aynı miktarda yapılması
halinde izlenecek usul şu şekildedir:
- YK kararı
- Sanayi ve Ticaret Bakanlığının izni
- GK kararı
- Ticaret siciline tescil ve ilan.
4. TTK Tasarısında Yer Alan Sermaye Azaltımı İle İlgili Düzenlemeler
Halen TBMM gündeminde olan Türk Ticaret Kanunu tasarısında yer alan sermaye
azaltımına ilişkin düzenlemeler, yürürlükte olan Kanun’daki hükümlerle büyük farklılık
göstermemektedir. Tasarı ve yürürlükteki Kanun arasındaki farklardan biri; 6762 sayılı
Kanun’un 396’ncı maddesinde hüküm altına alınan ve mahkemenin atayacağı üç bilirkişi
tarafından düzenlenmesi gereken Raporun Tasarıyla, ilk defa düzenlenen işlem denetçisi
tarafından düzenlenmesi zorunluluğunun getirilmesidir.
TTK’nın 528’inci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan, esas sermayenin
azaltılması hâli hariç, ortaklara, esas sermaye payı bedeli geri verilemeyeceği gibi,
ortakların bu borçtan ibra olunamayacaklarına ilişkin genel prensip TTK Tasarının
601’inci maddesinde yer almıştır.
Ayrıca, TTK Tasarısının 348’inci maddesinde kuruculara, şirketi kurdukları sırada
harcadıkları emeğe karşılık olarak para ve bedelsiz pay senedi vermek gibi, şirket
sermayesinin azalması sonucunu doğuracak bir menfaatin tanınmasına ilişkin esas
sözleşme hükümlerinin geçersiz olduğu, ancak dağıtılabilir kârdan yedek akçe ile
paysahipleri için yüzde beş kâr payı ayrıldıktan sonra kalanın onda birinin, mevcut
sermayeye göre kuruculara ödenebileceği hüküm altına alınmıştır.
Diğer taraftan, TTK Tasarısında şirketin bölünmesi ve şirketin kendi paylarını
iktisap veya rehin olarak kabul etmesi durumlarında sermaye azaltımına ilişkin özel
hükümlere yer verilmiştir.
15
IV. ANONİM ŞİRKETLERCE YAPILAN SERMAYE AZALTIMI
İŞLEMİNİN VERGİ HUKUKU AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ
Sermaye azaltımı müessesesi yukarıda yapılan açıklamalarda da belirtildiği üzere
esas olarak Türk Ticaret Kanununda düzenlenmiştir. Sermaye azaltımı yoluyla ortaklara
ödeme yapılmasına ilişkin olarak Vergi Kanunlarında (Kurumlar Vergisi Kanununda yer
alan kısmi bölünme hükümleri hariç) bir düzenleme bulunmamaktadır. Bu kapsamda,
sermaye azaltımı sonucu pay sahiplerine yapılan ödeme herhangi bir vergi kesintisine tabi
olmadığından şirketlerin muvazaalı yollara başvurarak şirket karını sermayeye ekleyip
daha sonra sermaye azaltımına giderek ortaklarına dağıtabilmeleri mümkündür.
Ancak şirket sermayesinin hangi unsurlardan oluştuğu ve ortaklara iade edilmek
suretiyle azaltılan sermayenin hangi kaynaktan yapıldığı, vergilendirmede olayların gerçek
mahiyetinin esas olması ve özün önceliği ilkesi kapsamında değerlendirildiğinde çeşitli
vergisel sonuçlar doğuracaktır. Bu kapsamda sermaye azaltımının kaynaklarını geçmiş yıl
karları, çeşitli fon ve yedekler bazında ayrı ayrı ele alalım.
1. Sermaye Azaltımının Geçmiş Yıl Karları Ve Kar Yedeklerinden
Karşılanması Durumu;
Gelir Vergisi Kanunu’nun 94/6-b maddesinde, kurumlar tarafından dağıtılan kar
paylarından yapılan tevkifat düzenlenmiş olup sermayeye ilave edilen karların tevkifata
tabi tutulamayacağı belirtilmiştir. Yine benzer şekilde Kurumlar Vergisi Kanununda da kar
payı dağıtımına bağlı olarak yapılan tevkifatı düzenleyen hükümlerde karın sermayeye
eklenmesi kar dağıtımı sayılmadığı ifade edilmiştir (KVK md. 15/2 ve KVK md 30/3 ).
Dolayısıyla kar paylarında stopaj, bu karların dağıtım aşamasında söz konusu olacaktır.
Dağıtılmayan kâr şirket bünyesinde yedek akçe olarak tutulabileceği gibi
sermayeye de ilave edilebilir. Her iki durumda da vergileme söz konusu değildir. Ancak
sermaye azaltımı yoluyla daha önce vergilenmemiş ve sermayeye ilave edilmiş olan bu
karların ortaklara aktarılması durumunda vergisel açıdan nasıl bir sonuç ortaya çıkacaktır?
Konu ile ilgili olarak İzmir Vergi Dairesi Başkanlığının 14.02.2008 tarih ve
176300/öz/229 sayılı ve Adana Vergi Dairesi Başkanlığının 18.09.2008 tarih ve
B.07.1.GİB.4.01.16.01/ … sayılı özelgelerinde, daha önceki yıllarda şirket sermayesine
eklenmiş olan geçmiş yıl kârlarının, şirketin sermaye azaltımı yapması sebebiyle ortaklara
dağıtılması durumunda da kâr dağıtımına bağlı vergi kesintisi yapılacağı belirtilmiş. Yani
ortaklar tarafından fiilen konulan sermayenin iadesi niteliğinde olmayan ve GVK’nın
75’inci maddesinin birinci fıkrası kapsamında işletmeye konan sermaye dolayısıyla elde
edilen ve menkul sermaye iradı olarak tanımlanan gelir üzerinden GVK’nın 94 ve Geç.
62’nci veya KVK’nın 15 ve 30’uncu maddeleri dikkate alınarak stopaj yapılması gerektiği
sonucuna varılmıştır.
Bizim kanaatimize göre de sermayenin, geçmiş yıl karlarının ortaklara iade
edilmesi suretiyle azaltılması neticesinde, vergiyi doğuran olay gerçekleşecek ve bu
şekilde gelir elde eden ortakların kazançlarının vergiye tabi olduğu söylenebilecektir.
16
Çünkü ortaklara iade edilen tutarın, vergilendirmede olayların gerçek mahiyetinin esas
olması ilkesi çerçevesinde değerlendirildiğinde bir nevi kar dağıtımı olduğu sonucuna
varılmaktadır.
2. Sermaye Azaltımının, Sermayeye Eklenmiş Olan Özkaynaklara İlişkin
Enflasyon Düzeltme Farklarından Karşılanması Durumu;
Enflasyon düzeltme işlemi ile ilgili olarak 5024 sayılı Kanun ikili bir yaklaşım
getirmiş, süreklilik arz eden ve düzeltme işlemine ilişkin ana esasların belirlendiği
hükümler VUK’un mükerrer 298’inci maddesinde; 31.12.2003 tarihli mali tabloların
düzeltilmesine ilişkin hükümler ise geçici 25’inci maddesinde düzenlenmiştir.
Enflasyon düzeltmesi uygulaması (VUK Mük. Md.298, Geçici Md.25), “paranın
satın alma gücündeki değişmeler nedeniyle gerçek durumu ifade edemeyen mali tabloların,
gerçek durumu ifade eder hale gelmelerini sağlamak üzere” varlıkların değerlerine yönelik
yapılan bir değerleme ve muhasebe işlemleri sürecidir. Enflasyon düzeltmesi, işletmelerin
parasal olmayan tüm aktif ve pasif kalemlerine uygulanmaktadır. Bu anlamda, öz sermaye
kalemleri de düzeltmeye tabi tutulur.
Ancak, sermaye yedeği olan bu değerleme farkları ile öz sermayedeki (yani işletme
sahiplerinin haklarındaki) artışı fiktif niteliktedir (Gelir Vergisi Kanunu 191 sıra no.lu
Genel Tebliği). Dolayısıyla gerek ödenmiş sermaye, gerek sermaye ve kar yedekleri,
gerekse geçmiş yıllar karlarının değerlerinde enflasyon düzeltmesi ile oluşan düzeltme
farkları da varlıklarda reel karşılığı olan öz sermaye artışı değildir. Oysa, bu değerleme
farklarının işletme dışına aktarılması, işletmeden vergisiz olarak reel kaynak çekilmesi
sonucunu doğurur. Değerleme farklarının başka bir hesaba nakledilmesi ise hesaben takibi
zorlaştırıp bu farkların gerçek mahiyetini kaybetmesine ve başka maksatlarla
kullanılmasına yol açar. Kanun koyucu tarafından, tüm bu ihtimaller dolayısıyla, pasif
kalemlerde enflasyon düzeltmesi sonucu oluşan düzeltme farklarının işletmeden
çekilmesine veya bir başka hesaba aktarılmasına izin verilmemiştir. Buna göre, pasif
kalemlere ait enflasyon fark hesapları, herhangi bir suretle başka bir hesaba
nakledildiği veya işletmeden çekildiği takdirde, bu işlemlerin yapıldığı dönemlerin
kazancı ile ilişkilendirilmeksizin, bu dönemde vergiye tabi tutulur.
Öte yandan Kanun koyucu, pasif kalemlere ait enflasyon farklarının
vergilendirilmeksizin başka bir hesaba nakledilmesine iki durumda izin vermiştir. Buna
göre “öz sermaye kalemlerine ait enflasyon farkları düzeltme sonucu oluşan geçmiş yıl
zararlarına mahsup edilebilir veya kurumlar vergisi mükelleflerince sermayeye ilave
edilebilir; bu işlemler kar dağıtımı sayılmaz” (VUK Mükerrer Md.298, Geçici Md.25).
Kanun koyucunun bu iki istisna ile sınırlandırdığı durumlar haricinde söz konusu
farkların başka herhangi bir işleme konu edilmesi halinde ise, yapılan işlem kar dağıtımı
addedilecektir. Bu farklar işlemin yapıldığı dönemin kazancı ile ilişkilendirilmeksizin
vergilendirilecektir (VUK Mükerrer Md.298, Geçici Md.25).
17
Dolayısıyla, sermayeye ilave edilmiş enflasyon farklarının bulunması durumunda
sermaye azaltımının yapılması, bu değerleme farklarının yukarıda yapılan açıklamalarda
belirtildiği üzere işletme dışına aktarılması, işletmeden vergisiz olarak reel kaynak
çekilmesi sonucunu doğurur. Bu durumda değerleme farkları işletmeden çekilmiş olacak
ve ortaklara yapılan kar dağıtımı addedilerek stopaja tabi tutulacaktır.
Konu ile ilgili olarak İzmir Vergi Dairesi Başkanlığının 14.02.2008 tarih ve
176300/öz/229 sayılı ve Adana Vergi Dairesi Başkanlığının 18.09.2008 tarih ve
B.07.1.GİB.4.01.16.01/ … sayılı özelgelerde, “… daha önce sermayeye eklenmiş olan
enflasyon düzeltme farklarının, şirketin sermaye azaltımı yapması nedeniyle işletmeden
çekilmiş sayılması ve işletmeden çekilen bu tutarların öncelikle kurumlar vergisine tabi
tutulması, vergi sonrası dağıtılan kazancın da kâr dağıtımına bağlı vergi kesintisine tabi
tutulması gerektiği..” ifade edilmiştir.
3. Sermaye Azaltımının Ortaklar Tarafından Aynen veya Nakden Ödenen
Sermayeden Karşılanması Durumu;
Vergi mevzuatımızda konu ile ilgili hüküm bulunmamakla birlikte, sermaye
azaltımının ortaklar tarafından nakden veya aynen ödenen sermayeden karşılanması
halinde, yapılacak sermaye geri ödemeleri prensip olarak kar dağıtımına bağlı gelir ve
kurumlar vergisi kesintisine tabi değildir. Bu yaklaşım, uygulamanın bir kar dağıtımı
niteliğinde olmadığı sermaye azaltımı işlemi sonucunda aslen ortakların kendi yatırdıkları
sermayeyi geri aldıkları varsayımına dayanmaktadır.
4. Sermaye Azaltımının KVK’nın 5/ç (Emisyon Primi) Maddesine Göre
Kurumlar Vergisinden İstisna Edilen Kazançlardan Karşılanması Durumu;
Emisyon primi, anonim şirketlerin kuruluşunda veya sermaye artırımında ihraç
ettikleri hisse senetleri karşılığında, bu hisselerin nominal değeri üzerinde yani itibari
değerinden yüksek bir bedelle çıkarılması nedeniyle oluşan değer farkı olarak tahsil edilen
paralardır. TTK’nın 286’ncı maddesine göre itibari kıymetlerinden yüksek bir bedel ile
hisse çıkarılması, ana sözleşmede bu hususta bir hüküm bulunmasına veya bunun genel
kurulca kararlaştırılmasına bağlıdır. Sermaye artırımlarında rüçhan haklarını kullanmayan
ortaklara ait hisselerin, bu hisseleri talep eden yeni veya mevcut ortaklara nominal
bedelinin üzerinde bedelle tahsisi sonucu ele geçen ve nominal bedeli aşan paralar da
emisyon primi niteliğindedir. Buna mukabil bir anonim şirketin, kendine ait hisse
senetlerini bedel mukabilinde, alacağına karşılık ya da ivazsız olarak TTK’nın 329’uncu
maddesi kapsamında ele geçirmesi ve bu senetleri maliyet bedelinin üzerinde bir bedelle
satması sonucu oluşan kazançlar ise, emisyon primi niteliğinde olmayıp bu kazançlar,
alelade bir mal alım-satımından kaynaklanan kazançlar gibi vergilenir.
Türk Ticaret Kanunu’nun 466’ncı maddesi uyarınca emisyon primi yedek akçelere
eklenir ve bu niteliktedir. Anılan maddede “her yıl safi kârın yirmide birinin ödenmiş esas
sermayenin beste birini buluncaya kadar umumi yedek akçe olarak ayrılması mecburidir.
Sınırı dolmuş olsa bile bu yedek akçelere, hisse senetlerinin çıkarılmasında, çıkarma
18
masrafları indirildikten sonra, itibarî kıymetten fazla olarak elde edilen hasılatın itfalara
veya yardım ve hayır işlerine sarf edilmeyen kısmı” hükmü yer almaktadır. Dolayısıyla,
emisyon primi yedek akçe niteliğindedir ve ticaret hukuku açısından kazanç
sayılmamaktadır.
Kurumlar Vergisi Kanununun 5’inci maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendi ile
anonim şirketlerin gerek kuruluşlarında gerekse sermayelerini artırdıkları sırada
çıkardıkları payların, itibarî değerin üzerinde bir bedelle elden çıkarılması halinde oluşan
kazançlar kurumlar vergisinden istisna edilmektedir. Yani anılan kanun maddesi ile
emisyon primlerinin, kurumlar vergisinin konusuna girdiği fakat bu vergiden istisna
edildiği hükme bağlanmıştır.
Emisyon primleri yedek akçe niteliğinde olduğundan, sermayeye ilave edilebilir.
Sermayeye ilave dolayısıyla herhangi bir vergi yükü doğmaz. Ticaret hukuku açısından
emisyon primi kazanç sayılmaz; ortaklara dağıtılması da söz konusu değildir. Ancak,
Kurumlar vergisinden istisna edilen emisyon primlerinin bir kazanç niteliğinde olması
nedeniyle şirket sermayesinin söz konusu primleri içermesi durumunda yapılacak sermaye
geri ödemelerinin bu primlere isabet eden kısmının kar dağıtımına bağlı vergi kesintisine
tabi tutulması gerekmektedir.
5. Sermaye Azaltımının KVK’nın 5/e (Gayrimenkul ve İştirak Hissesi
Satış Kazancı) Maddesine Göre Kurumlar Vergisinden İstisna Edilen Kazançlardan
Karşılanması Durumu;
5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 5/1-e maddesine göre, işletmelerin en az
iki tam yıl süreyle aktiflerinde yer alan gayrimenkul ve iştirak hisseleri ile aynı süreyle
sahip oldukları kurucu senetleri, intifa senetleri ve rüçhan haklarının satışından doğan
kazançların %75’i kurumlar vergisinden istisnadır. Ancak bu istisna satış kazancının
istisnadan yararlanan kısmının satışın yapıldığı yılı izleyen beşinci yılın sonuna kadar
pasifte özel bir fon hesabında tutulması şartıyla satışın yapıldığı dönemde
uygulanmaktadır.
İstisna edilen ve özvarlıklar altında özel bir fon hesabında tutulan kazancın beş yıl
içinde sermayeye ilave dışında herhangi bir şekilde başka hesaba nakledilmesi veya
işletmeden çekilmesi yada dar mükellef kurumlarca ana merkeze aktarılması durumunda
zamanında tahakkuk ettirilmeyen vergiler ziyaa uğramış sayılmaktadır.
5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu’nun gerekçesinde bu istisnanın temel
amacının kurumların mali yapılarının güçlendirilmesinin teşviki olduğu belirtilmiştir. Bu
nedenle şirket sermayesinin önceden sermayeye ilave edilmiş bulunan söz konusu
kazançları içermesi durumunda vergi kaybı ortaya çıkmaktadır.
Sermaye azaltımının kanunda yer alan beş yıllık süre dolmadan yapılması
durumunda beş yıl boyunca sermayeye ilave dışında işletmeden çıkarılmaması gereken
fonlar işletme dışına çıkmış olmakta, bu durumda istisna, kurumların mali yapısını
güçlendirme amacına ulaşmamaktadır. Bu durumda iki tür vergi kaybı ortaya çıkmaktadır.
19
Bunlardan birincisi Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 5/1-e’inci maddesindeki şartların ihlali
nedeniyle ortaya çıkan zamanında tahakkuk ettirilemeyen kurumlar vergisi kaybıdır.
İkincisi ise, istisna kapsamını dışına çıkan tutar kar sayılacağından kar payı stopajı ortaya
çıkmaktadır.
Sermaye azaltımının kanunda yer alan beş yıllık sürenin dolmasından sonra
yapılması halinde ise kurumlar vergisi kaybı ortaya çıkmamakta sadece kar payı
dağıtımına tabi vergi kesintisi yapılması gerekmektedir.
V. DEĞERLENDİRME VE SONUÇ
A.Ş.’lerde esas sermaye azaltımına ilişkin genel esaslar TTK’nın 396 ve 398’inci
maddeleri arasında düzenlenmiştir. Ayrıca TTK’nın dışında çeşitli yönetmelik ve
tebliğlerde de sermaye azaltımına ilişkin hükümler bulunmaktadır.
Sermaye, ortakların şirkete koydukları ayni, nakdi değerler, çeşitli fonlar, yedekler,
enflasyon düzeltmesi farkları, geçmiş yıl karları gibi kaynaklardan oluşmaktadır. Sermaye
azaltımı da bu kaynaklar kullanılarak yapılmaktadır.
Gelir İdaresi Başkanlığı yayınladığı özelgelerde sermaye azaltımının hangi
kaynaklardan sağlandığına ilişkin olarak şu belirlemelerde bulunmuştur; “…. Bu
açıklamalar çerçevesinde, ………… …….. …… tarafından sermaye azaltımı yapılması
halinde, öncelikle şirket ortakları tarafından nakit olarak konulan sermayenin değil,
sermayeye eklenen enflasyon düzeltme farkları ile geçmiş yıl kârlarının işletmeden
çekildiğinin kabulü gerekmektedir..”.
Dolayısıyla idare, sermaye azaltımını işletmeden çekiş olarak görmekte,
bunun kaynağını da ortaklarca şirkete getirilen değerlerden değil, enflasyon düzeltme
farkları, geçmiş yıl kârları gibi vergisel sonuç doğuracak unsurlardan karşılandığını
belirtmiştir.
Sonuç olarak sermaye azaltımı yoluyla ortaklara yapılan ödemelere ilişkin olarak
vergi mevzuatımızda kısmi bölünme hükümleri hariç herhangi bir hüküm bulunmaması
dolayısıyla, sermaye azaltımı uygulaması, vergilendirilmeyen bir kar dağıtım aracı gibi
düşünülerek mükellefler tarafından bir vergi planlama aracı olarak kullanılabilir.
Ancak şirket sermayesinin hangi unsurlardan oluştuğu ve ortaklara iade edilmek
suretiyle azaltılan sermayenin hangi kaynaktan yapıldığı, vergilendirmede olayların gerçek
mahiyetinin esas olması ve özün önceliği ilkesi kapsamında değerlendirildiğinde vergisel
yükümlülük bakımından farklılıklar doğuracaktır. Bu kapsamda şirket sermayesinin hangi
unsurlardan oluştuğunu ve sermaye azaltımın da bu kaynaklardan hangisi kullanılarak
yapıldığını tespit ederek vergisel sonuçlarının ne olacağı bakımından vergi mevzuatında
açık bir şekilde düzenlemelerin yapılması gerekmektedir.
KAYNAKÇA
- Doç. Dr. Erdoğan MOROĞLU, Anonim Ortaklıklarda Esas Sermaye
Artırımı, Banka ve Ticaret Hukuku Araşt. Enstütüsü Yayınları, İstanbul, 1972
- Rüknettin KUMKALE, Anonim Şirketler, Seçkin Yayınları, Ankara, 2003
20
- Nazmi KARYAĞDI, Dağıtılmayan Karla Yada Yedek Akçelerle Zararın
Kapatılması Kar Dağıtımı Sayılır Mı?, Vergi Dünyası Dergisi, İstanbul, Sayı:238, Haziran
2001
- Ali Rıza AKBULUT, Sermaye Azaltımı ve Gelir Vergisi Stopajı, Vergi
Dünyası Dergisi, İstanbul, Sayı:261, Mayıs 2003
- Recep BIYIK, Sermaye Azaltımı Vergisel Sonuçlar Doğurabilir,
http://www.ozdoğrular.com/content/view/7485/177/
- Ayçin YAĞLITAŞ, Sermaye Azaltımı Bir Vergi Planlama Aracı Olabilir
Mi?, http://www.vergidegundem.com/files/Makale2-eyl09.pdf
- Ali TUĞLU, Sermaye Azaltım Yoluyla Kar Dağıtımına Bağlı Vergiden
Kaçınılabilir Mi?, Yaklaşım Dergisi, Mart 2006
- Yakup AKKAYA, Anonim Şirketlerde Sermaye Azaltımı ve Kanuni Süreç,
Yaklaşım Dergisi, Temmuz 2008
- Ahmet TÜRK, Borca Batıklığın Hukuki Sonuçları, Ankara, 1999
- TÜRK, Ahmet: “Bilanço Açığını Gidermek Amacıyla Yapılan Sermaye
İndirimi” Banka ve Ticaret Hukuku Dergisi (BATİDER) C.XIX Sayı:4, Ankara, 1998,
s.145-174. (Bilanço Açığını Gidermek Amacıyla Yapılan Sermaye İndirimi)
- Mücahit ÜNAL, Anonim Şirketlerde Esas Sermaye Azaltımı, Ankara, 2006
- Orhan ÇEVİK, Anonim Şirketler, Seçkin Yayınları, Ankara, 1979
Cevapla
  • Benzer Konular
    Cevaplar
    Görüntü
    Son mesaj

“SMMM,YMM,SPK ve Bağımsız Denetçilik” sayfasına dön

  • Bilgi
  • Kimler çevrimiçi

    Bu forumu görüntüleyen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 4 misafir