İNSAN HAKLARI VE KAMU ÖZGÜRLÜKLERİ KAVRAMLARI VE TARİHSEL GELİŞİMİ DERS NOTU

Cevapla
kazu
Mesajlar: 21
Kayıt: 25 Mar 2017 20:55
İletişim:

27 Mar 2017 21:28

ÜNİTE-1
TEMEL AMAÇ:Bireyin sınırsız devlet iktidarına karşı korunmasıdır.
İNSAN HAKLARI:
*Sırf insan odaklı haklardır.
*Cinsiyet, etnik köken, dinsel inanç vb. sahip olduğu haklardır.
İNSAN HAKLARININ TEMEL ÖZELLİKLERİ:
*Evrensellik
*Üstün ve öncelikli *Hakların devlete karşı ileri sürülebilen haklar olmasıdır.
*İnsanlığın maruz kaldığı haksızlık pratiklerine bir yanıt olaraktoplumsal mücadelelerden doğmuştur.
*Muhatabı devlettir
*İnsan haklarının ihlalcisi de ancak devlet olabilecektir
***İnsan haklarının devlete karşı ileri sürülebilme özelliği;Sadece yaşam hakkı, kişi özgürlüğü ve güvenliği, düşünce özgürlüğü gibi klasik haklarda değil, adil ücret hakkı, barınma hakkı, sağlık hakkı gibi sosyal haklarda da rahatlıkla saptanabilir
İNSAN HAKLARI İLE İLİŞKİLİ TEMEL KAVRAMLAR
Özgürlük ve Hak Kavramlar
ÖZGÜRLÜK:Bir şarta bağlı olmama durumu, serbest olması ve kendisinin karar vermesi durumudur.
*HAK:Bir kişiye hukuk tarafından verilmiş irade kudretidir.
Konusu: Belirli bir özgürlüktür.
EŞİTLİK KAVRAMI VE ÖZGÜRLÜK-EŞİTLİK İLİŞKİSİ
Temel eşitlik :Eşit ahlakî değere sahip olmasıdır.
Formel (biçimsel) eşitlik: Bireylerin aynı statüye sahip olmasıdır.
Hukuki:Herkesin kanun önünde eşit olması.
Siyasi:Herkesin oyunun eşit olması
Maddî eşitlik:İnsanların maddî imkân ve araçlara sahiplikte eşitliğidir.
Fırsat eşitliği:Bireylerin aynı noktadan (eşit koşullar ve şansla) işe başlamasını öngörme. Bireylerin kaderlerini [tercihlerini] takip ederken, çaba ve girişimlerinin keyfî olarak engellenmemesi, kişilerin negatif bir ayrımcılığa maruz kalmaması.
Alternatif sınıflandırmaya göre ise eşitlik:Hukuksal,siyasal,ekonomik ve sosyal eşitliktir.
**Not:İnsan doğuştan eşittir.
**Not:Virginia Haklar Bildirisi ve Fransız İnsan ve Vatandaş Hakları Bildirisi’nde ifadesini bulan bu eşitlik fikri ve uygulaması 18. yüzyılın tipik olgularındandır.
Siyasal Eşitlik:‘’Tek kişi,tey oy’’ ilkesini getirdi.19. yy ilk yarısında tarihlenmiştir.
Sosyal ve Ekonomik Eşitlik:Kapitalizmin ‘vahşi kapitalizm’ olarak anılacak kadar ağır insanî koşullar altında işlediği 19. yüzyılda dillendirilmeye başlanan bu eşitlik türü, insanların maddî imkân ve araçlara sahip olmak bakımından eşitliği temasını işlemiştir.
İNSAN HAKLARI TÜRLERİ
KİŞİ ÖZGÜRLÜKLERİ:Yaşam hakkı, kişi özgürlüğü ve güvenliği, eşitlik hakkı, kamu hizmetine girme hakkı gibi
SİYASAL HAKLAR: Seçme ve seçilme hakları gibi.
SOSYAL HAKLAR: Adil ücret hakkı, barınma ve sağlık hakları gibi.
KAMU ÖZGÜRLÜKLERİ, TEMEL HAKLAR, KİŞİ HAK VE ÖZGÜRLÜKLERİ VE MEDEN
Haklar Terimleri
Kamu özgürlükleri: Hukuk kurallarıyla düzenlenmiş, devlet tarafından güvenceye bağlanmış özgürlükleridir.
Klasik haklardan çalışma özgürlüğü:Kişinin kendisine uygun gördüğü, dilediği işte çalışma hakkını ifade eder. Gerek öğretide gerekse uluslar arası hukuksal belgelerde,medeni haklar terimiyle kastedilir.
Sosyal haklar: Devlet için, kişiye iş sağlama ve bu doğrultuda gerekli koşulları yaratma şeklidir.
Temel haklar: Kamu özgürlükleri gibi, devlet tarafından tanınmış, pozitif hukuka girmiş insan haklarına karşılık gelmektedir.
**Not:Yasama organı ve idare, türevsel normları anayasal normlara uygun bir içerikte çıkarmakla yükümlüdür.
Kişi hak ve özgürlükleri: Yaşam hakkı, kişi güvenliği ve özgürlüğü, düşünce özgürlüğü gibi birinci kuşak insan haklarını oluşturan klasik haklardır.
Medeni Haklar: Haklarını ifade etmek üzere yer yer kullanıldığı görülen terimdir.
***Anglo-Sakson dünyada kullanılan civil rights veya civil liberties sözcüklerinin karşılığı olarak kullanılır.


POZİTİF HUKUK VE DOĞAL (TABİÎ) HUKUK KAVRAMLARI VE AYRIMI
POZİTİF HUKUK:Devletin yetkili organlarınca çıkarılan kanun, kanun hükmünde kararname, tüzük,yönetmelik gibi hukuk kurallarını, mahkemelerce kabul edilen ve uygulanan örf ve adet esaslarını ve bağlayıcı mahkeme içtihatlarını kapsamına alan ve geçerliliği bütün ülkede devlet tarafından sağlanan hukuka verilen addır.
***Mevcut hukuku, başka bir anlatımla, olan hukuku ifade eder.
DOĞAL (TABİÎ) HUKUK:Pozitif hukuka karşıt bir konumlanışla,bağlayıcılığını devletten almayan, devlet hukukunu (pozitif hukuku) aşan ve bu hukukun değerlendirilmesinde yararlanılan adalet esaslarıdır.
***Bütün insanlar ve toplumlar tarafından bağlayıcılığı kabul edilen hukuk ilkeleridir.

***Olan değil olması gereken hukuka denk düşer
***“İdeal fikirler örgüsü” dür.
*Medeni ve Siyasal Haklar Uluslar arası Sözleşme:Birleşmiş Milletlerin 1966 tarihli ikiz sözleşmelerinden klasik hakları düzenleme başlığıdır.
***Burjuva devrimlerinin ürünü olarak ortaya çıkan insan hakları beyannameleri, tabiî hukukun pozitifleştirilmesi anlamına gelmektedir
MAGNA CARTA’NIN ORTAYA ÇIKIŞI VE KAPSAMI
***İngiltere Krallığı’nın kökeni, Normanların Britanya’yı istila ederek Anglo-Saksonları yenilgiye uğratmasıyla 1066 yılında kurduğu devlete uzanmaktadır
***Modern insan hakları uygulaması bakımından bir ilk olma özelliği gösteren 1215 tarihli Magna Carta Libertatum (The Great Charter of Runnymede; Büyük Özgürlük Şartnamesi/Fermanı) böyle bir tarihsel ortam içinde ortaya çıkmıştır.
*** Magna Carta 63 maddeden oluşur.
***Ruhban sınıfı (başpiskoposlar,piskoposlar, manastır başrahipleri) ile kont ve büyük baronlardan oluşacak Genel Meclis’in izni olmadıkça, kral, vergi toplayamayacaktır.
***Suç ve cezalar arasında orantı olması gerektiğine işaret eder.
***Doğru ve güvenilir deliller olmadıkça hiç kimsenin dava edilemeyeceğine hükmetmiştir.
***Magna Carta’yla kurulmuş olan ve esas işlevi keyfî vergilendirmeyi önlemek olan Genel Meclis,İngiltere Parlamentosu’nun temelini oluşturmuştur.
MAGNA CARTA’NIN HÜKÜMLERİ
*Keyfî tutuklama ve hapsetme, müsadere (mallara el koyma)
*Suç ve cezaların yasal olması.
*Suç ve cezaların orantılı olması
*Suç isnadının doğru ve güvenilir dellillere dayanması
*Keyfî vergilendirmenin önlenmesi gibi hükümler herkesi ilgilendiren önemli hukuksal kazanımlar olmuştur.
***Magna Carta, 1808 tarihli Sened-i İttifak’laaralarında benzerlik kurulan bir referans metindir.
İNGİLTERE’DE 17. YÜZYILDA GÖRÜLEN YASAL DÜZENLEMELER
1628 tarihli Petition of Rights (Haklar Dilekçesi) :Bir bildiri niteliğinde olan belge, kral tarafından kabul edilmiştir.
*** Magna Carta’yı hiçe sayarak keyfî vergi uygulamalarına girişmekte ve vergi vermeyenler ise hapse atılmaktadır
Haklar Dilekçesinin Temel Unsurları
1-)Parlamentonun izni olmaksızın vergi konulamaz ve vergi oranları yükseltilemez.
2-)Magna Carta’nın belirttiği gibi, kimse keyfî biçimde yakalanamaz ve hapse atılamaz.
HABEAS CORPUS YASASI
** 17.yy İngiltere’sinin ikinci önemli insan hakları belgesi(1679)
**Latince sözcük anlamı: ‘Bedenine sahipsin’ anlamındadır.
**Gözaltında tutulan kişiden sorumlu görevliye, bu kişiyi mahkeme önüne çıkarması yönünde verilen emirname anlamına gelmektedir.
*1816 ve 1862’de de Habeas Corpus yasaları çıkarılmıştır(Bugün Habeas Corpus denildiğinde):
1-)Gözaltı ve tutuklamayla ilgili olarak idarenin öne sürdüğü iddialara dayanmayıp,
2-)Bu işlemleri gerektirecek somut gerekçelerin var olup olmadığını belirleme yetkisini mahkemelere tanıyarak mahkemelerin rolünü güçlendirmiştir
1689 TARİHLİ BİLL OF RİGHTS (HAKLAR BİLDİRİSİ/YASASI) :Parlamentonun monarşi karşısında kesin üstünlüğünü belgeleyen ve bu arada kişi hak ve özgürlükleri ile ilgili de kimi hükümler içeren bir hukuksal belge olmuştur.
Yasanın Hükümleri
*Parlamento üyelerinin seçimi serbest olacaktır.
*Parlamento sık sık toplanacaktır *Parlamentodaki tartışmalar ve görüşmeler, parlamentodan başka hiçbir yerde ya da mahkemede suçlama veya soruşturma konusu yapılamaz; konuşma özgürlüğü vardır (yasama sorumsuzluğu). *Parlamento’nun onayı olmadan, yasaların iptal edilmesi veya yürütülmesinin engellenmesi mümkün olmayıp yasa dışıdır.
*Parlamento’nun onayı olmadan vergi toplanması mümkün değildir. *Barış zamanında, parlamentonun onayı olmadan sürekli bir ordunun kurulması ve hazır bulundurulması yasa dışıdır. *Krala dilekçe yazmak uyrukların hakkıdır. Bu dilekçelerin krala sunulmasından dolayı yapılan tutuklamalar ve kovuşturmalar yasa dışıdır.
KOLONİLERİN DOĞUŞU VE İNGİLTERE İLE İLİŞKİLERİNİN BOZULMASI
** *İngiltere’den Amerika’ya göç 17. yüzyılın başında başlamıştır *** Göçmenlerin yerleştiği ve İngiliz Tacı’na ait kabul edilen kuzey doğu Amerika topraklarında 1732’ye gelindiğinde koloni sayısı on üçe ulaşmıştır ***Koloniler, kendilerine ayrıcalık bahşeden bir kral fermanıyla kurulmuştur. ***İngiltere Parlamentosu, Boston limanını kapatmış ve limanın sahibi konumundaki Massachusetts kolonisinin ayrıcalık (kuruluş) fermanını iptal etmiştir
***Amerika-İngiltere savaşı 1775’ten 1783’e dek sürmüş ve Amerikalıların zaferiyle sonuçlanmıştır
KONGRE’NİN KURULUŞU VE İLK BİLDİRİSİ
***Koloniler, kopuş sürecinin başında ortak bir organ kurmuş ve Kongre adını alacak olan bu organ ilk toplantısını Eylül 1774’te Philadelphia (Filadelfiya)’da yapmıştır
***İngiltere (Britanya) Parlamentosu’na karşı kolonilerin kendi yasama iktidarı savunulmuştur.
VİRGİNİA HAKLAR BİLDİRİSİ VE AMERİKAN BAĞIMSIZLIK BİLDİRİSİ
***Bir devletin görevinin kişilerin yaşamı özgürlük gibi vazgeçilmez doğal haklarını korumak ve bu haklara karışmamak olduğunu, aksi halde o devlete karşı isyan hakkının olduğunu söyleyen John Locke çizgisidir.
Kongre, Mayıs 1776 tarihli çağrısıyla her koloninin kendi anayasasını yapma önerisinde bulunmuş Haziran 1776 tarihli bu anayasanın başındaki haklar bildirisinin belli başlı Hükümler: *Bütün insanlar doğuştan (tabiaten) eşit derecede hür ve bağımsızdırlar. *Bütün güç halkta toplanır ve halktan gelir. Yetkili vekiller halkın vekilleridirler ve halka karşı
*Sorumludurlar
*Yasama ve yürütme güçleri yargı gücünden ayrı ve farklı olmalıdır *Suç isnadıyla karşı karşıya kalan herkes, kendisi hakkında yapılan suçlamanın gerekçesini ve mahiyetini sormak, suçlamayı yapanlar ve tanıklar ile yüzleşmek, kendi lehine olan delilleri sunmak ve tarafsız bir jüri tarafından yapılacak hızlı bir yargılanma haklarına sahiptir *Keyfî arama ve yakalama kararları hukuk dışıdır *Basın özgürlüğü mutlaktır, asla sınırlanamaz *Özgürlük için tehlikeli olacağından barış zamanlarında daimî ordu bulundurmaktan kaçınılmalıdır.
*Askeriye, her durumda sivil yönetimin emri altında olmalı ve onun tarafından yönetilmelidir
*Doğuştan gelen birtakım haklara sahiptirler. Bunlar, yaşam, özgürlük, mülkiyet, mutluluk ve güvenlik arama ve bunlara erişebilme haklarıdır.
*Not:Kongre, kolonilerin İngiltere ile her türlü siyasal bağı kopardığını ve bağımsız olduğunu ilan ettiği 4 Temmuz 1776 tarihli Bağımsızlık Bildirisi’nde, Virginia Haklar Bildirisi’nin ilk üç maddesini büyük ölçüde yineleyen bir çizgi izlemiştir.
FRANSIZ İHTİLALİ’Nİ HAZIRLAYAN TOPLUMSAL-SİYASAL KOŞULLAR VE İHTİLALİN GELİŞİMİ
İhtilal öncesi Fransa toplumsal yapısı, hukuksal açıdan üçlü bir görünüm :Din adamları (rahipler; ruhban), soylular (asiller) ve halkın (avamın)
Rahipler:*Önde gelen ayrıcalıklı kesimi oluşturmaktaydı.
*Bu kesim, temsilcilerinin oluşturduğu meclislere sahipti.
*Bu meclisler, beş yılda bir toplanarak krala yapılacak yardımı ve kendilerini ilgilendiren konuları ele alırdı.
*Rahipler birtakım ayrıcalıklara sahiplerdi. Ancak özel mahkemelerde yargılanabilirlerdi
Kilise:*Büyük bir servete sahipti.
* Fransa topraklarının %6’ya yakını kilisenin malıydı;ayrıca, kilise, tarım ürünleri üzerinden, Osmanlı’daki aşar vergisine benzer bir vergi toplama hakkına sahipti; bu büyük zenginlikten din adamlarının sınırlı bir kesiminin yararlandığını eklemek gerekir.
Sayıları beş altı bini geçmeyen ve Konumlarını feodal ayrıcalıklara borçlu olan soylular:
*Devletin bütün yüksek memuriyetlerini ve ordunun üst kademesini tekellerinde tutmaktaydılar.
*Vergiden muaflardı ve köylülerin feodal hukuka uygun olarak çeşitli biçimlerde kendilerine aktardığı zenginlikle yaşamaktaydılar; dolayısıyla, eski düzenin sürmesinde çıkarları vardı;
*Küçük bir soylu azınlığı, gittikçe yayılan liberal düşüncelerin etkisi altındaydı.
*Soyluların sayısı yaklaşık üçyüzelli bin kadar olup 1789 öncesi Fransa nüfusunun %1,5’unu oluşturmaktaydı.
Sayları yirmi dört milyonu bulan ve Üçüncü Tabaka (Tiers Etat)’yı oluşturan kesim:
**Gelişmekte olan kapitalist üretim tarzıyla ekonomik olarak gittikçe güçlenen burjuvalar, yoksul kent emekçileri ve köylülerden oluşuyordu.
**Hiçbir hukuksal ayrıcalığa sahip olmayan Üçüncü Tabaka’nın siyasal rejimin işleyişinde de hiçbir belirleyiciliği yoktu
**Yapılan seçimler sonucunda 1155 vekilden 578’i Üçüncü Tabaka temsilcilerinden oluşmuştur.
**Seçim sistemini niteliği ve eğitim vb. imkânlarının eşitsizliğinden dolayı, Üçüncü Tabaka, tüccar, bankacı, sanayici ve avukatlar gibi büyük burjuvazi ve küçük burjuvazi temsilcilerinden oluşan,270 üyeli soylular tabakası ise, liberal düşüncelere yakınlık duyan sınırlı sayıda soyluya karşı, geleneksel düzeni kesin olarak savunan soyluların baskın olduğu bir görünüm sunmuştur
**5 Mayıs 1789’da toplanan Etats Généraux’da ilk sorun, şahıs esasına mı, yoksa tabaka esasına göre mi oy verileceği tartışması olmuştur
**17 Haziran tarihinde, 89’a karşı 491 oyla Etats Généraux adının bırakılması ve Ulusal Meclis adının kullanılmasına karar vermiştir.
**9 Temmuz 1789’da bu kez kendisini Ulusal Kurucu Meclis olarak tanımlayan yeni meclis, bir anayasa komisyonu oluşturmuştur.
**14 Temmuz 1789’da silahlı halk, Eski Rejim’in en önemli simgelerinden biri olan ve aynı zamanda hapishane olarak kullanılan Bastille Kalesi’ni ele geçirmiştir.
**Ulusal Meclis, 4 Ağustos 1789’da aldığı bir kararla feodal rejimle gelmiş olan ayrıcalıkları kaldırdığını ilan etmiştir.
**Ulusal Meclis, 26 Ağustos 1789’da İnsan ve Vatandaş Hakları Bildirisi’ni ilan etmiştir
Fransız İnsan ve Vatandaş (Yurttaş) Hakları Bildirisi
*** “Özgürlük, mülkiyet, güvenlik ve baskıya karşı direnme” şeklindeki “doğal ve vazgeçilmez haklar” formülü, Amerikan bildirilerinin de benimsediği, John Locke’un ‘yaşam-özgürlük-mülkiyet-baskıya karşı direnme’ formülünün yinelenmesidir
***Yasa önünde eşitlik ilkesi - kişi özgürlüğü ve güvenliği - suç ve cezaların yasallığı ve geriye yürümezliği – kötü muamele yasağı ilkesi - Düşünce özgürlüğü - ifade özgürlüğü Bildiri’nin nispeten ayrıntılı biçimde ele aldığı önemli haklardır.
***Diğer haklar bakımından ‘herkes’ formülünü kullanmak suretiyle o hakların vatandaş olsun olmasın bütün insanların sahip olduğu haklar olduğunu vurgulayan Bildiri, siyasal haklar söz konusu olduğunda ‘herkes’i, ‘vatandaş’ ifadesiyle ikame ederek, bu haklardan yararlanabilmeyi vatandaş olma koşuluna bağlamıştır
***Bildiri’nin düzenlediği hakların gerçek bir hukuksal değere kavuşması 1791’de kabul edilen Fransız Anayasası ile mümkün olmuştur
İNSAN HAKLARININ FELSEFİ TEMELLERİ 2. ÜNİTE
ÇİN VE HİNDİSTAN’DA KONUYLA İLGİLİ DÜŞÜNSEL BİRİKİM
Lao-Çe(M.Ö.604)
İnsanların doğuştan iyi ve doğuştan eşit olduğunu belirtmiştir.
Devlet, olabildiğince az ve açık yasalar çıkarmalı ve mutlaka gerekli olandan fazla vergi almaktan kaçınmalıdır.

Konfüçyus
Konfüçyüs, siyasal öğretisinin merkezine siyasal iktidarın parçalı halinin doğurduğu sakıncaları almış ve ancak birliği sağlamış güçlü bir siyasal iktidarın adaletsizlikleri yok edebileceğini, böylece de kişisel ve ailesel yaşamda sükunetin geri gelebileceğini göstermeye çalışmıştır.
Mo-Ti (M.Ö. 472-391)
Her bireyin çevresine sevgi bağlarıyla bağlanması, toplum sevgisinin hükümetin eylemlerini belirlemesi ve toplumun temeli haline gelmesi, devletin geçmişe bağlı kalmaması ve geleneğe geri dönmemesi, devletin adil davranışlar sergilemesi ve yönetimin iyi tanımlanmış ve planlanmış bir toplumsal ideale sahip olması gerektiği gibi temaları işlemiştir.
Budacılık (Budizm)
Kast sistemine karşı çıkmıştır.
Buda olarak anılacak olan Prens Gautama (doğumu M.Ö. 500 dolayları), kast sistemine karşı açık ve kararlı bir mücadele içine girmiş olmamakla birlikte, kast ayrımına karşı çıkmış ve bunu davranışlarıyla da göstermiştir.
Buda, bütün insanlığa hitap etmiş, düşüncelerini yayarken insanlar arasında ayrım yapmadığından, toplumun en alt sınıflarını bile düşüncelerinin kapsamı içine almıştır.
ESKİ YUNAN’IN SİYASAL YAPISI VE KONUYLA İLGİLİ DÜŞÜNSEL BİRİKİMİ
Polis, siyasal-toplumsal birliktir. Hukuksal açıdan üç kesimden oluşmuştur.
1-) Yurttaşlar (vatandaşlar):Polisin yerli halkını oluşturan ve belli haklara sahip olan özgür kişilerdir.. Kadınlar hiçbir zaman yurttaş olarak kabul görmemiştir.
2-) Yabancılar (meteksler; metoikoslar):Polise yerleşmiş olup genellikle zanaat ve ticaretle uğraşan, özgür olmalarına karşın, hiçbir yurttaşlık hakkına sahip olmayan kişilerdir.
3-) Köleler:Hiçbir hakkı ve özgürlüğü bulunmayan ve üretim aracı kabul edilen kişilerdir.
İyonyalı filozoflar Thales (M.Ö. 625-545), Anaksimandros (M.Ö. 610-545), Anaksimenes (M.Ö. 588-525) ve t Herakleitos (M.Ö. 540-480):
Doğa felsefelerinin özünü, mitolojik düşüncenin yaptığı gibi doğayı, evreni tanrılarla değil, doğa yasalarıyla açıklamak olduğu söylenebilir. Onlara göre, bu doğa yasaları sayesinde evrende daimi biçimde bir değişim, dönüşüm ve süreklilik egemendir.
Demokritos (M.Ö. 460-370)
İnsanlar kendi ihtiyaçları doğrultusunda kendilerini ve toplumsal ilişkileri geliştirerek gittikçe daha iyi yaşam koşullarına kavuşur. Devlet (polis), toplumda iyi bir yaşam biçimini ve düzeni sağlamaya yönelik yasaları yapması ve koruması amacıyla insanlar tarafından yapay bir kurum olarak oluşturulmuştur.

Sofizm / Sofistler:
Sofistlerin en ünlüsü konumundaki Protagoras (M.Ö. 480-410),kamusal kurumların, insan refahına katkısı açısından değerlendirilmesi gerektiğini söyleyen ilk düşünürdür.
Sofist düşünür olan Antiphon ve Alkidamas devletin ortaya çıkması, bütün insanların özgür bir şekilde kendi serbestliklerini sınırlandırarak, temel özgürlüklerin bir örgütlenme çerçevesinde güçlendirilmesi için yaptıkları bir antlaşmanın sonucudur.
Sofizm, sanat ve siyaset dünyasını da etkilemiştir. Sofizmin yoğun etkisi altında kalmış olan düşünür ve sanatçı Sofokles, yazılı yasaların (pozitif hukukun) üzerinde yer alan bir doğa yasasına (doğal adalete) işaret etmiştir.
Sokrates (M.Ö. 469-399), Platon (Eflatun; M.Ö. 427-348) ve Aristoteles (M.Ö. 384-322)
Devleti yücelten, bireysel özgürlüğü dışlayan ve kişileri bütün (polis) içinde eriten çizginin temsilcileri
olmuştur.
ROMA UYGARLIĞININ KONUYLA İLGİLİ DÜŞÜNSEL BİRİKİMİ
Roma, uyruklarının hukuksal status bakımından Eski Yunan’ı andırmaktadır. Sınırlı bir vatandaşlar topluluğuna, yabancılar ve köleler eşlik etmiştir.
Roma kavmi (civitas)’ın hukuku olarak doğan ve Roma vatandaşlarına uygulanan hukuk kurallarından oluşan Ius civile, kamu hukuku alanında vatandaşlar için halk meclisleri, senatus ya da magistra’lıklarla ilgili seçme, seçilme hakları ve askerlik yapma gibi hak ve ödevleri getirmiştir.
Uyruk olmalarına karşın yabancı sayılan grup, lus civile’ye değil, lus gentium’a(yabancılar,kavimler hukukuna) tabi olmuştur.
Stoacılara göre, bütün insanlar evrensel düzenin temel parçaları olarak, evrensel akıldan pay almışlardır ve hepsi Tanrının çocuklarıdır; bu yüzden de birbirlerinin kardeşidirler.Soyut düzeyde evrenselliği ve eşitliği savunan Stoacılık,somutta ise dünyevi değerleri önemsemeyen kaderci eğilimleriyle mevcut eşitsizlikleri ve baskıcı rejimleri kabul etme çizgisine kaymaktadır.
Cicero:
Aklın farklı kullanımından kaynaklanan eşitsizlikler kaçınılmazdır; bu yüzden, mutlak eşitlikten söz edilemez.
Seneca:
Eşitsizliğin ve köleliğin kaynağı olarak gördüğü mala mülke sahip olma tutkusuna yönelik eleştirel değerlendirmeler yapmıştır.Bu tutku ve onun sonucu olarak ortaya çıkan özel mülkiyet, eşitliğin hüküm sürdüğü doğal yaşama son vermiştir.
ORTAÇAĞDA İNSAN HAKLARI İLE İLİŞKİLİ DÜŞÜNCELER
Batı Avrupa’nın Konuyla İlgili Düşünsel Birikimi:Ortaçağın, Batı Roma İmparatorluğu’nun yıkılışından (476 yılı) Rönesansa (XV. Yüzyıl sonu) kadar süren bir dönem olduğu kabul edilmektedir.
Aquinumlu Thomas (1224-1274):
Kilise ve devlet iktidarının alanlarının ayrı olması gerektiği, siyasal iktidarın Tanrı kaynaklı olsa bile yöneticiye halk eliyle ulaştığını ve devletin doğal yasaya uygun biçimde keyfî olmayan sınırlı bir yönetime sahip olması gerektiğini dile getiren ;
Padovalı Marsilius (1275-1343):
Bütün kamu makam ve otoriteleri seçimlik ve yasalara tabi olmalıdır; kamu otoritelerinin tamamı, devlet adına ama herkesin çıkarı doğrultusunda çalışmalıdır.
Occamlı William (1300-1350):
Devlet iktidarının kaynağının halk olduğunu,hükümetin meşrutiyetinin halk desteğine bağlı olduğunu söylemiştir.
İslam Kültür Sahasında Konuyla İlgili Düşünsel Birikim:
İslamiyetin kültürel ve siyasal nüfuz sahası içinde, kabaca IX- XIV yüzyıllar arasını kapsayan dönemde düşünce hayatında hissedilir bir canlılık gözlenmiştir.Avrupa, Eski Yunan düşünce hayatının ürünlerini, söz konusu dönem İslam düşünürlerinin çalışmaları aracılığıyla öğrenmiştir.
İbn-i Rüşd (1126-1198):
Tarihi, kişisel kahramanlık veya yenilgiler temelinde değil, toplumsal olguları esas alarak açıklamaya yönelen ve bu doğrultuda devlet ve toplum üzerine dikkate değer gözlem ve tespitlerde bulunmuştur.
Farabî (870-950):
Var olan toplumsal düzenler ve olması gerektiğini düşündüğü toplumsal düzene ilişkin tahlillerinde, adalete, barışa, insanları gerçek mutluluğa ulaştırmayı amaçlayan toplumsal dayanışmaya, evrenselliğe vurgu yaparak bu hususların önemine işaret etmiştir.
El-Maverdî (974-1058):
Devlet başkanı konumundaki halifenin, adalete uygun hareket etmemesi halinde, görevinden uzaklaştırılması gerektiğini savunmuştur.
İbn-i Sina (980-1036):
Bireylerin rızasının olmadığı ve dolayısıyla, meşruiyete sahip olmayan bir iktidara karşşı bireylerin direnme, bu iktidarı alaşağı etme ve hatta iktidarı elinde bulunduran kişiyi öldürme hakları vardır.
YENİÇAĞDA İNSAN HAKLARI ÖĞRETİSİNİ OLUŞTURAN DÜŞÜNCELER
Jean Bodin (1530-1596):
Kanlı mezhep savaşlarının hüküm sürdüğü Fransa’da görüşlerini olgunlaştıran Bodin, bu ağır siyasal-toplumsal kriz ortamının ancak devlet iktidarının merkezîleştirilerek güçlendirilmesi sayesinde aşılabileceği kanısında olmuştur.
Düşünürün öyle bir güçlü iktidar için geliştirdiği formül, onun ünlü egemenlik kuramıdır.Buna göre, egemenlik, mutlaktır, süreklidir, devredilemez ve bölünemez.
Thomas Hobbes (1588-1679):
Güçlü bir merkezi devletin en yetkin savunucusu ve kuramcısıdır.
Devlet, güvensizliğin, korkunun, belirsizliğin üstesinden gelen güçlü bir güvenlik devletidir ve düşünür onu bir ejderha (Leviathan) olarak tanımlamaktadır.
John Locke (1632-1704):.
Bireyler, devlete sadece doğa (tabiat) halinde ellerinde tuttukları cezalandırma yetkilerini deveretmiştir. Devlet, yaşam, özgürlük, mülkiyet haklarına dokunamayacaktır. Aksi durumda, halk, yönetime isyan hakkını kullanacaktır.
Jean Jacques Rousseau (1712-1778):
Siyasal toplumu, varlığı birey iradelerine dayanan ve üyelerine eşit hak ve yükümlülükler bahşeden bir bütünlük olarak tasavvur etmiştir.
YAKINÇAĞDA SOSYAL HAKLAR FİKRİNİN ÖNCÜ DÜŞÜNÜRLERİ
19. yüzyıl başı, kapitalizmin dayattığı ağır çalışma koşullarının ve yarattığı sosyal eşitsizliklerin hissedilir hale geldiği bir tarihsel kesit olmuştur.
Jean Charles Léonard de Sismondi (1773-1842):
1815 İngiltere’sine yol açtığı, sanayileşmenin işçi sınıfının durumunu düzeltmediği, aksine daha da fakirleşmesine yol açarak kötüleştirdiği, kapitalizmle görülen tekelleşmenin aşırı üretime ve krizlere yol açtığı şeklinde tespitlerde bulunmuştur.
John Stuart Mill (1806-1873):
1840’ların kriz koşullarında, kapitalizmin öngördüğü, devletin ekonomiye müdahale etmemesi (‘bırakınız yapsınlar’) ilkesinin, herkesin değil, yalnızca bir azınlığın mutluluğunu sağladığı, serbest rekabetin açtığı yaraların ancak devlet müdahalesiyle kapatılabileceği şeklindeki görüşlerini ifade etmiştir.
Saint Simon (1760-1825):
Toplumun temeli emektir, toplum emek ürünüdür. Bu yüzden, toplumu üreticiler (çalışan sınıf) yönetmelidir.
Charles Fourier(1772-1837)
Sanayinin insanları yoksullaştırdığı kanısında olmuştur..
Robert Owen (1771-1858):
Zenginliği işçilerin yarattığı ve bu zenginliğin de onlarınhakkı olduğu görüşünü ifade etmiştir.

Karl Marx (1813-1883) ve Friedrich Engels (1820-1895):
Bir bütün olarak kapitalizmin aşılması ve yerini sosyalist bir düzene bırakması taraftarı olmuşlardır.
TÜRKİYE’DE İNSAN HAKLARI VE KAMU ÖZGÜRLÜKLERİ: 1982 ANAYASASININ ÖNGÖRDÜĞÜ TEMEL HAK VE ÖZGÜRLÜKLER REJİMİ-3. ÜNİTE
1982 ANAYASASININ İNSAN HAKLARINA OLAN YAKLAŞIMI
1982 Anayasası birey hakları ile toplum çıkarlarının çatışması halinde toplumun çıkarlarının öncelik sahibi olduğunu çeşitli şekillerde dile getirmiştir.
1982 Anayasası bireysel özgürlükleri devlet otoritesi lehine sınırlandırmış, otorite-özgürlük dengesinde tercihini otoriteden yana kullanmıştır.
Anayasanın hazırlanması sürecinde anayasayı hazırlayan 12 Eylül askeri yönetimine hakim olan kanı,1961 Anayasası’nın ‘otorite-hürriyet dengesini, otorite aleyhine bozmuş’ olması; yani özgürlükleri devlet otoritesi aleyhine aşırı geniş bir şekilde tanıması ve bu nedenle devletin güçsüz kalmış olmasıydı.
12 Eylül askeri müdahalesinden sorumlu olan dönemin devlet başkanı Orgeneral Kenan Evren’e göre 1961 Anayasası kişi özgürlükleri açısından “1924 Anayasası’nda görülmedik bir genişlik getirmesine mukabil, hak ve hürriyet gibi bir nimetin karşılığındaki sorumluluğa yer vermediği de ortaya çıkmıştır. Aynı surette, hak ve hürriyetlere karşılık Devlete ve Cumhuriyete, kendi kendisini koruyabilme imkanlarını bahşetmediği de görülmüştür”.
1982 ANAYASASI’NA GÖRE İNSAN HAKLARININ SINIRLARI
1982 Anayasası insan haklarının sınırlarını üç ayrı çerçeve madde ile düzenlemiştir:
1)Temel hak ve hürriyetlerin (özgürlüklerin) olağan dönemde sınırlandırılması (Md.13),
2)Temel hak ve özgürlüklerin kötüye kullanılmasının yasaklanması (Md.14),
3)Olağanüstü dönemlerde temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılması (Md.15).
13. Madde:Olağan Dönemlerde Temel Hak ve Özgürlüklerin Sınırlandırılması Sistemi :Bu maddeye göre; “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızcaAnayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Busınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetingereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
Sınırlama Yapılırken Temel Hak ve Hürriyetlerin Özlerine Dokunma Yasağı
Hakkın özüne dokunma yasağı, 1961 Anayasası ile benimsenmişti.
Ancak 1982 Anayasası’nın ilk halinde yer almamaktaydı.
Kısacası bir sınırlamanın hakkın özüne dokunup dokunmadığını hakimler önlerine gelenolayda ayrı ayrı değerlendirecektir.
Sınırlandırmanın Yalnızca Anayasanın İlgili Maddelerinde Belirtilen
Sebeplere Bağlı Olması
1.Genel sınırlandırma sebepleri
2.Özel sınırlandırma sebepleri.
Sınırlandırmanın Ancak Kanunla Yapılabilmesi
Bir temel hak ve özgürlük ancak TBMM tarafından usulüne göre çıkartılan bir kanunla sınırlandırılabilir. Bunun dışında temel hak ve özgürlükler, Kanun hükmünde Kararname, Tüzük, Yönetmelik ve kararname gibi yürütme organı ya da idare tarafından gerçekleştirilen işlemlerle sınırlandırılamaz.
Sınırlandırmanın Anayasanın Sözüne ve Ruhuna Aykırı Olmaması
Anayasanın ruhu denildiğinde bir sınırlandırmanın “Anayasanın bütününe ve ondan çıkan temel anlama aykırı olmaması” anlaşılır.ilgili maddelerde kanun koyucunun, o hak veya özgürlüğü düzenlerken alamayacağı bazı önlemler ve getiremeyeceği kısıtlamalar yer almaktadır.
Bu bağlamda çeşitli temel hak ve özgürlüklere tanınan ek güvencelere aşağıdaki örnekler gösterilebilir:
1. Tutuklamanın ancak hakim kararı ile yapılabilmesi (md. 19);
2. Basının sansür edilememesi (md. 28),
3. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenlemenin (md. 34) ve dernek kurmanın (md. 33) önceden izinalma şartına bağlanamaması,
4. Süreli veya süresiz yayın çıkarmanın önceden izin alma ve malî teminat yatırma şartınabağlanamaması. (md. 29),
5. Özel hayatın (md. 20) ve haberleşmelerin (md. 22) gizliliğine ve konuta (md. 21) Anayasa’dabelirtilen istisnalar dışında hakim kararı olmadıkça dokunulamaması.
Sınırlandırmanın Demokratik Toplum Düzenine Aykırı Olmaması
1982 Anayasası’nın hazırlanması sürecinde demokratik toplum düzeni kavramına şu sözlerle
değinilmiştir: “Hak ve hürriyetlere getirilecek sınırlamalar yahut bunlar konusunda öngörülecek
sınırlayıcı tedbirler demokratik rejim anlayışına aykırı olmamalı; genellikle kabul gören demokratik rejim anlayışı ile uzlaşabilir olmalıdır”.
Bu süreçte, demokratik toplum düzeni kavramının 1961 Anayasası’nda yer alan öze dokunmama kriterine göre daha belirgin ve uygulanması daha kolay olduğu iddia edilmiştir.
Sınırlandırmanın Laik Cumhuriyetin Gereklerine Aykırı Olmaması
Laiklik ilkesi Anayasamız’ın 2. maddesinde Cumhuriyetin nitelikleri arasında sayılmaktadır. Laiklik
ilkesinin din özgürlüğü ve din-devlet işlerinin ayrılğı olmak üzere birbirini tamamlayan iki unsurdan
meydana geldiğini söylemek mümkündür. Bu çerçevede din özgürlüğü de inanç (vicdan) özgürlüğü ile
ibadet özgürlüğü olmak üzere iki alt başlığa ayrılır
Laikliğin diğer önemli unsuru olan din-devlet ayrılığı ise din özgürlüğünü destekleyen bir takım
ilkeleri bünyesinde barındırır. Bunlardan ‘resmi bir devlet dininin olmaması’ ilkesine göre, bir devlet,
herhangi bir dini veya bunun kurallarını vatandaşlarına benimsetecek davranışlar sergilememelidir.
İkinci olarak ‘devletin, bütün dinlerin mensuplarına eşit davranması’ insan hakları ile doğrudan ilişki
halinde olan eşitlik ilkesini hayata geçirmeye yöneliktir.
Sınırlandırmanın Ölçülülük İlkesine Aykırı Olmaması
Ölçülülük ilkesi, “sınırlamada başvurulan aracın sınırlama amacını gerçekleştirmeye elverişli olmasını;bu aracın, sınırlama amacı açısından gerekli olmasını ve araçla amacın ölçüsüz bir oran içinde bulunmamasını ifade eder.” 2001 Anayasa değişikliği ile getirilmiştir.
14. Madde:Temel Hak ve Hürriyetlerin Kötüye Kullanılamaması 1982 Anayasası temel hak ve hürriyetlerin kötüye kullanılamamasını şu şekilde düzenlemektedir:
15. Madde:Olağanüstü Hallerde Temel Hak ve Hürriyetlerin Kullanılmasının Durdurulması 1982 Anayasası olağanüstü haller için öngördüğü temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulması usulünü 15. maddede düzenlemektedir.
1982 ANAYASASI’NDA İNSAN HAKLARININ SINIFLANDIRILMASI
“Temel Haklar veÖdevler” dört bölüme ayrılmıştır:
1.Genel hükümler (md. 12-16);
2. Kişinin hak ve ödevleri (md. 17-40)
3.Sosyal ve Ekonomik hak ve ödevler (md. 41-65)
4. Siyasî Haklar ve Ödevler (md. 66-74).
Görüldüğü gibi 1982 Anayasası temel hak ve özgürlükleri üç ana başlık altında ele almaktadır.
1. Negatif statü hakları:
Devletin karışmama ve dokunmama yükümlülüğü vardır. Bu tür haklara örnek olarak; düşünce özgürlüğü, konut dokunulmazlığı, kişinin güvenliği,basın özgürlüğü, bilim ve sanat özgürlüü, mülkiyet hakkı, yerleşme ve seyahat özgürlüğü, din ve vicdan özgürlüğü sayılabilir.
2.Pozitif statü hakları:
Devletin bir eylem de bulunması gerekir.Bu haklara örnek olarak; çalışma hakkı,sağlık hakkı,konut hakkı,sosyal güvenlik hakkı sayılabilir.
3. Aktif statü hakları:
Vatandaşlara siyasi karar alma sürecine çeşitli yöntem ve oranlarda katılma olanağı sağlayan haklar kastedilmektedir. Bu haklara; siyasi parti kurma ve bunlara üye olma, oy hakkı, seçilme hakkı, kamu hizmetlerine girme, ve dilekçe hakkı örnek gösterilebilir.

Temel hak ve özgürlükler, Jellinek’in ayrımından başka hak ve özgürlüklerin ortaya çıkış tarihleriesas alınarak da sınıflandırılmaktadır.
Birinci Kuşak Haklar:Devlete karışmama ve dokunmama ödevi yüklediği için yukarıda anlatılan negatif statü hakları ile paralellik göstermektedir.
İkinci Kuşak Haklar:Sosyal haklar veya yukarıda bahsi geçen pozitif statü hakları kastedilmektedir.
Üçüncü Kuşak Haklar:1960’lardan sonra ortaya çıkan çevre, barış, iletişim, bilgi edinme hakkı gibi görece yeni ortaya çıkmış olan hak türlerine işaret etmektedir.
KİŞİ HAKLARI
Kişi Dokunulmazlığı (Md. 17)
Anayasanın 17. maddesi, kişilerin vücut bütünlüğüne dokunulmasını ve rızası olmadan bilimsel ve tıbbi deneylere tabi tutulmasını yasaklamaktadır.
1.Meşru müdafaa hali
2.Yakalama ve tutuklama kararlarının yerine getirilmesi
3.Bir tutuklu veya hükümlünün kaçmasının önlenmesi
4.Bir ayaklanma veya isyanın bastırılması veya
5.Sıkıyönetim veya olağanüstü hallerde yetkili merciin verdiği emirlerin uygulanması sırasında; silah kullanılmasına kanunun izin verdiği zorunlu durumlarda meydana gelen öldürme fiilleri.
Zorla Çalıştırma Yasağı (Md. 18)
Anayasaya göre hiç kimse zorla çalıştırılamaz ve angarya yasaktır.
1.Şekil ve şartları kanunla düzenlenmek üzere hükümlülük veya tutukluluk süreleri içindeki çalıştırmalar
2.Olağanüstü hallerde vatandaşlardan istenecek hizmetler
3.Ülke ihtiyaçlarının zorunlu kıldığı alanlarda öngörülen vatandaşlık ödevi niteliğindeki beden ve fikir çalışmaları. Bu sayılan faaliyetler zorla çalıştırma sayılmaz.
Kişi Hürriyeti ve Güvenliği (Md. 19 ve 38)
Anayasaya göre herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir
Özel Hayatın Gizliliği ve Korunması (Md. 20-22)
Anayasa kural olarak özel hayatın gizliliği, konut dokunulmazlığı, haberleşmenin gizliliğini kabuletmektedir.
Yerleşme ve Seyahat Özgürlüğü (Md. 23)
Anayasaya göre herkes, yerleşme ve seyahat hürriyetine sahiptir. Bu özgürlük öncelikle herkesin Türkiye sınırları içinde istediği şehre seyahat etme ve orada yerleşme özgürlüğünü kapsar.
Din ve Vicdan Özgürlüğü (Md. 24)
Yukarıda da ifade edildiği gibi din ve vicdan hürriyeti lâik devlet ilkesinin vazgeçilmez bir unsurudur.
Düşünce ve İfade Özgürlüğü (Md. 25-26)
Genel olarak düşünce özgürlüğü üç alt unsuru bünyesinde barındırır. En temelde kişinin düşünce vekanaatlerini açıklamaya zorlanmaması, Liberal demokrasilerde ifade özgürlüğü de kural olarak sınırsızdır. Bunun iki istisnası vardır. Birincisi,ırkçı, ayrımcı, halk arasında kin ve nefret uyandıran savaş kışkırtıcılığı içeren söylemlerdir. İkincisi iseaçıkça hakaret ve sövme içeren ifadelerdir.
Bilim ve Sanat Özgürlüğü (Md. 27)
Anayasa herkesin bilim ve sanatı serbestçe öğrenme ve öğretme, açıklama, yayma ve bu alanlarda her türlü araştırma hakkına sahip olduğunu düzenlemektedir.
Basın Özgürlüğü (Md. 28-32)
Anayasaya göre, basın hürdür, sansür edilemez. Basımevi kurmak izin alma ve mali teminat yatırmaşartına bağlanamaz. Devlet, basın ve haber alma hürriyetlerini sağlayacak tedbirleri alır. Süreli veyasüresiz yayın çıkarmak da önceden izin alma ve mali teminat yatırma şartına bağlanamaz.
Toplantı Hak ve Özgürlükleri (Md. 33-34)
Anayasa iki çeşit toplantı özgürlüğü ön görmektedir:
1.Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı (md. 33)
2. Dernek kurma özgürlüğü (Md. 34).
SOSYAL VE EKONOMİK HAKLAR VE ÖDEVLER
a.Olumlu Edim Gerektiren Haklar
--Ailenin korunması ve çocuk hakları (Md. 41).

--Toprak mülkiyeti (Md. 44)
--Eğitim ve öğrenim hakkı (Md. 42)
--İş ve çalışma hayatına ilişkin düzenlemeler
--Sosyal güvenlik hakkı
b.Olumsuz Edim Gerektiren Haklar
-- Çalışma ve sözleşme özgürlüğü
-- Özel teşebbüs kurma özgürlüğü
--Sendika kurma hakkı
--Toplu iş sözleşmesi ve toplu sözleşme hakkı
--Grev ve lokavt hakları
Siyasi Haklar ve Ödevler
-- Türk Vatandaşlığı (Md. 66)
-- Seçme, Seçilme ve Siyasi Faaliyette Bulunma Hakları
--Siyasi Parti Özgürlükleri
1982 ANAYASASINA GÖRE İNSAN HAKLARININ KORUNMASIYOLLARI
1) TBMM’ye Başvuru (Dilekçe Hakkı):
Vatandaşlar ve karşılıklılık esası gözetilmek kaydıyla Türkiye’de ikamet eden yabancılar kendileriyle veya kamu ile ilgili dilek ve şikâyetleri hakkında, yetkili makamlara ve Türkiye Büyük Millet Meclisine yazı ile başvurma hakkına sahiptir.
2) İdari Başvuru:
Temel hak ve özgürlükleri ihlal edilen bireyler, yürütme organına başvurabilir.
3)Kamu denetçisine başvuru yolu
Kamu denetçiliği kurumu (ombudsman), “Halkın şikayetleri..(üzerine) inceleme yapabilen ve gereği
hakkında yalnız tavsiyede bulunabilen fakat kendi karar yetkisi bulunmayan, yurttaşı koruyan kamu
görevlisi” olarak tanımlanabilir.
4) Yargısal Başvuru Yolları
Yargısal başvuru, temel hak ve özgürlüklerin korunması noktasında en etkili olan yoldur. “Çünkü artık,başvuru hakkında idarenin kendisi değil, ondan bağımsız olan mahkemeler karar vermektedir.
İkinci olarak mahkemelerin kararı bağlayıcıdır.” Anayasa’ya göre herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ileadil yargılanma hakkına sahiptir.
Somut norm denetimi:Bir hukuk normunun bir davada uygulanması sırasında, Anayasa’ya aykırılığının ileri sürülmesi üzerine yapılan denetimdir. Buna göre bir davaya bakmakta olan mahkeme, uygulanacak bir kanun veya KHK’nin hükümlerini Anayasa’ya aykırı görürse veya taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık iddiasının ciddi olduğu kanısına varırsa, Anayasa Mahkemesi’nin bu konuda vereceği karara kadar davayı geri bırakır. Bu yöntemle bireylerin, temel hak ve özgürlüklerini ihlal edebilecek olan yasal düzenlemeler iptal edilebilmektdir.
Anayasa şikayeti
Türkiye’ye 2010 Anayasa değişikliği ile gelmiştir. Buna göre herkes, Anayasa’da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesi’ne başvurabilir. Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.
ULUSLARARASI DÜZEYDE İNSAN HAKLARININ KORUNMASI I: BİRLEŞMİŞ MİLLETLER ÇERÇEVESİNDE İNSAN HAKLARININ KORUNMASI
İnsanlığa karşı işlenen suçların zirve noktasını, Yahudi soykırımı teşkil etmektedir. Bu ve bunun gibi acı tecrübelerden alınan derslerin ilk somut sonucu, barışı ve insan haklarını daha etkin bir şekilde koruyacağı düşünülen Birleşmiş Milletler'in kurulmasıdır.
II. Dünya Savaşı'nın çıkması, Milletler Cemiyeti'nin barışı korumada başarısız ve etkisiz kaldığının açık bir göstergesi olmuştur. Bu nedenle bu savaş Milletler Cemiyeti'nin fiilen sonunu hazırlamış, 1945 yılında Birleşmiş Milletler Şartı (sözleşmesi) ile kurulan Birleşmiş Milletler örgütü, Milletler Cemiyeti'nin yerini almıştır.
Birleşmiş Milletler'in 1948 yılında Birleşmiş Milletler'in İnsan Hakları Evrensel Bildirisi'ni ilan etmesi, insan haklarını güvence altına alma arayışlarının somut göstergesidir.
Birleşmiş Milletler’in Kuruluşu
** Almanya başta olmak üzere Avrupa da faşizmin yükselişi
** Ağır insan hakkı ihlaline tanık olunması
** Milletler Cemiyeti’nin yetersiz kalması
**Yahudi soykırımı
1503 Usulü’nün Ortaya Çıkması ve Kapsamı
1965'ten sonra, Birleşmiş Milletler'in ve İnsan Hakları Komisyonu'nun Asyalı ve Afrikalı üyelerinde artış görülmüştür. (Muzdarip oldukları ırk ayrımcılığı, sömürgecilik ve ekonomik gelişme gibi sorunlardan dolayı, Birleşmiş Milletler organlarının insan hakları konularında daha etkin bir tavır almasına yönelik bir eğilimin gelişmesinde pay sahibi olmuşlardır.)
İnsan Hakları Komisyonu, varsa, 'büyük insan hakları ihlallerinin süreklilik gösterdiği durumları teşhir etmek üzere', hükümetlerin cevaplarıyla birlikte insan hakları şikâyetlerini inceleme yetkisinin olması gerektiğine dair bir öneride bulunmuştur. Komisyon'un bu önerisi doğrultusunda, Ekonomik ve Sosyal Konsey, 1970 tarihli ve 1503 sayılı kararıyla İnsan Hakları Komisyonu'nu bu işlevi yerine getirmek üzere yetkilendirmiştir.
İnsan Hakları Komisyonu, 1503 usulünü işler hale getirmek için, Ayrımcılığın Önlenmesi ve Azınlıkların Korunması Alt Komisyonu'nun merkezî bir rol üstlendiği bir işleyiş öngörmüştür.
1503 usulü çerçevesinde, Alt Komisyon'un bünyesinden çıkan bir Çalışma Grubu, konuyu Alt Komisyon'un bütününün önüne götürmeden önce, şikâyetleri kabul edilebilirlik koşulları bakımından inceleyecektir.
1503 usulü, her başvuruyu değil, sadece süreklilik arz eden büyük insan hakları ihlallerini konu alan başvuruları kapsamaktadır. (Tekil nitelik gösteren bireysel insan hakları şikâyetleri reddedilmektedir.)
İnsan Hakları Komisyonu, konu kendisine intikal ettirildiğinde, şu yollardan birini takip edecektir:
-Olayı değerlendirmekten vazgeçebilir,
- Konunun '1235 usulü' çerçevesinde ele alınmasına karar verebilir,
- İlgili devletin rızası olmak koşuluyla, dostane çözüm sağlayacak geçici (ad hoc) bir komite oluşturabilir,
- İlgili devletten daha fazla bilgi istemek veya durumu değerlendirme (gözden geçirme) kapsamında tutmak üzere bağımsız bir uzmanın veya özel bir raportörün atanmasına karar verebilir
1235 Usulü’nün Kapsamı
1235 usulü, 1503 usulü'nün tersine gizliliğin değil açıklığın (aleniliğin) esas olduğu bir sistemdir.
1235 usulünün işletildiği ilk örnek, Şili'de 1973'te gerçekleşen hükümet darbesini takiben görülen büyük çaplı insan hakları ihlallerine ilişkin olmuştur. İnsan Hakları Komisyonu 1975 yılında geçici (ad hoc) bir çalışma grubu görevlendirmiştir. Hükümetin tepkisi üzerine ilk ziyaret 1978 yılında yapılabilmiştir. Çalışma grubu, söz konusu verilere dayandırdığı raporlarını Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'na ve İnsan Hakları Komisyonu'na sunmuştur. 1979 yılında ise, İnsan Hakları Komisyonu, bu kez, özel bir raportör görevlendirmiştir. Özel raportör, yıllık raporlarını Genel Kurul ve Komisyon'a sunmayı sürdürmüştür.
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 15 Mart 2006da İnsan Hakları Konseyi'ni kurmuştur. İnsan Hakları Komisyonu'nun yerini alan Konsey, Genel Kurul'un belirleyeceği 47 üye devletin temsilcisinden oluşmaktadır.
Öte yandan, 18 uzmandan oluşan İnsan Hakları Konseyi Danışma Komitesi kurulmuştur. Danışma Komitesi de, İnsan Haklarının Teşvik Edilmesi ve Korunması Alt Komisyonu'nun yerini almıştır.
İkiz Sözleşmeler;1952 yılında, BM Genel Kurulu, klasik haklar ile sosyal hakları ayrı ayrı düzenleme dolayısıyla, iki ayrı sözleşme hazırlama kararına varmıştır. Gerekli imza ve onay süreçlerinden sonra iki sözleşme de 1976 yılında yürürlüğe girmiştir.
İNSAN HAKLARI YÜKSEK KOMİSERLİĞİNİN KURULUŞU VE GÖREVLERİ
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, Aralık 1993’te Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği kurumunu oluşturmuştur.
Yüksek Komiser’in sorumlulukları,herkesin,medeni,siyasal,ekonomik,kültürel ve sosyal haklardan,ayrıca azınlık mensuplarının azınlık haklarından etkili biçimde yararlanmasını teşvik ve himaye etmek, Birleşmiş Milletler bünyesinde ve dışında insan hakları faaliyetlerini koordine etmek,Birleşmiş Milletler organlarının kendisine tevdi ettiği görevleri yerine getirmek ve tavsiyelerde bulunmaktır.
2006 sonrası Dönemde İnsan Hakları Organlarının Yeniden Yapılandırılması
2006 yılında kurulan insan hakları Konseyi, İnsan Hakları Komisyonu’nun yerini almıştır.İnsan hakları Konseyi Danışma Komitesi de, İnsan Haklarının Teşvik Edilmesi ve Korunması Alt Komisyonu’nun yerine geçmiştir.

Bunlardan Medenî ve Siyasal Haklar Uluslararası Sözleşmesi (MSHUS) klasik hakları;Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Uluslararası Sözleşmesi ise sosyal hakları düzenlemiştir.
MSHUS'un kurduğu İnsan Hakları Komitesi'ne bireysel başvuru hakkı tanıyan ek 1 no'lu seçimlik protokol de sözleşme ile aynı yıl yürürlük kazanmıştır. (1976)
MSHUS'un tanıdığı haklar şunlardır:
*Halkların kaderlerini tayin (self-determinasyon) hakkı (m. 1),
*Yaşam hakkı (m. 6),
*İşkence ve kötü muamele yasağı (m. 7),
*Kölelik ve zorla çalıştırma yasağı (m. 8),
*Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı (m. 9),
*Tutukluların insanî muamele görme hakkı (m. 10),
*Bir sözleşme yükümlülüğünden dolayı özgürlükten yoksun bırakılmama (m. 11), seyahat ve oturacağı yeri seçme hakkı (m. 12),
*Yabancıların keyfî biçimde sınır dışı edilememesi (m. 13),
*Adil yargılanma hakkı (m. 14),
*Suç ve cezaların geriye yürümezliği (m. 15),
*Hukuksal bir kişilik olarak tanınma hakkı (m. 16),
*Özel yaşam hakkı (m. 17), düşünce, vicdan ve din özgürlüğü (m. 18),
*Bilgi edinme hakkı ve ifade özgürlüğü (m. 19),
*Savaş propagandası ve nefret söylemi yasağı (m. 20),
*Barışçıl toplanma özgürlüğü (m. 21),
*Örgütlenme özgürlüğü (m. 22),
*Evlenme ve bir aile kurma hakkı (m. 23),
*Çocuk hakları (m. 24), siyasal haklar (m. 25),
*Yasa önünde eşitlik (m. 26), azınlık hakları (m. 27).
BİRLEŞMİŞ MİLLETLER’İN DİĞER SÖZLEŞME TEMELLİ DENETİM ORGANLARI
1-)Ekonomik,Sosyal ve Kültürel Haklar Komitesi
Ekonomik Sosyal ve Kültürel Haklar Uluslar arası Sözleşmesi(ESKHUS)’nde öngörülen denetim sisteminin organı olarak işlev gören ve bağımsız uzmanlardan oluşan bir organdır.
ESKHUS’un benimsediği denetim sistemi, Sözleşmeye taraf devletlerin sözleşme yükümlülüklerinin gereklerini yerine getirmek üzere neler yaptıklarının anlatıldığı düzenli raporlarını BM Genel Sekreteri eliyle ekonomik ve sosyal konsey’e sunmasından ibarettir.
2-)Irk Ayrımcılığının Kaldırılması Komitesi
1965 tarihli (1969’da yürürlüğe giren) Her Türlü Irk Ayrımcılığının Kaldırılması Sözleşmesi’nin öngörüldüğü denetim sisteminin gerçekleştiren organdır.
Erken uyarı sistemi, Sözleşme’nin büyük çapta ihlal edilmekte olduğu ve dolayısıyla acil müdahale gerektiren durumlar için öngörülmüş bir mekanizmadır.
3-)Kadınlara Karşı Ayrımcılığın Kaldırılması Komitesi
Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Kaldırılması Sözleşmesi’nin bağımsız uzmanlardan oluşan denetim organıdır.Sözleşmeye taraf olan devletler, sözleşme yükümlülüklerine ilişkin durumlarını açıklayan düzenli raporları komite’ye sunmakla yükümlüdür.
4-)İşkenceye Karşı Komite
İşkenceye ve Diğer Zalimce, İnsanlık Dışı ve Küçültücü Ceza ve Muameleye Karşı Sözleşmenin öngördüğü denetim sistemini gerçekleştiren ve on bağımsız uzmandan oluşan organdır.
5-)İşkencenin Önlenmesi Alt Komitesi
Alt Komite polis merkezlerini, askeri ve sivil cezaevlerini, tutukevlerini, akıl hastanelerini ve sosyal bakım kurumlarını ziyaret etme yetkisine sahiptir.
6-)Çocuk Hakları Komitesi
7-)Göçmen İşçiler Komitesi
8-)Engelli Kişilerin Hakları Komitesi
9-)Zorla Kaybetttirilmeye Dair Komite
Cevapla
  • Benzer Konular
    Cevaplar
    Görüntü
    Son mesaj
  • Bilgi
  • Kimler çevrimiçi

    Bu forumu görüntüleyen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 7 misafir