Aile ve Yaşlanma 6.Ünite Özeti

Cevapla
notcu
Mesajlar: 332
Kayıt: 10 Nis 2018 11:33
İletişim:

16 May 2018 00:23

AİLE VE YAŞLANMA ÜNİTE 6
Yaş ayrımcılığı kavramını ilk kez ABD’de Ulusal Yaşlılık Enstitüsü Başkanı Robert Butler yaşlı bireylere karşı önyargıları ifade etmek için kullanmıştır. Yaşlının hasta, cinsiyetsiz, çirkin, güçsüz, depresif olduğu yönündeki önyargıları oluşturmaktadır. Bu önyargılar yaşlı bireyin kimlik bakımından ötekileştirilmesine de yol açmaktadır. Önyargılar, sosyal pratikler aracılığı ile bireyler tarafından hem öğrenilmekte hem de yeniden üretilmektedir. İnsanların yaşlanmaktan ve ölümden korkmalarına gerontofobi adı verilir. Yaş ayrımcılığı toplu cinsel ayrımcılık ve ırk ayrımcılığı gibi bir ideolojik durumu ifade eder.
Bytheway; yaş ayrımcılığı konusunda yaşlı ve ileri yaş kavramlarının evrensel bir gerçeklik taşıdığı varsayımından hareketle insanları bu tür kategoriler içinde değerlendirmek her halükarda ayrımcılığa yol açmakta ve yaşlıyı ötekileştirerek bunun bir inşa süreci olduğunu belirtmektedir. Yaşlanma, hastalık demek değildir. Aksine yaşlanmayı ‘’Altın Çağ’’ olarak niteleyenler de vardır.
Günümüzde Anti-Aging konusunda geliştirilen teknolojik ürünler bir bakıma yaşlanmayı geciktirmenin mümkün olabileceği konusunda umut ışığı olmaktadır. Bireylerin yaşlılığı kabullenmeme durumu ‘’Yaşlanmayan Benlik’’ kavramıyla anılır. Sürekli kendini bulunduğu yaştan daha genç hissetme halidir.
YAŞLILIK/YAŞLANMA NEDİR ?
Kronolojik Perspektiften Yaşlanma
Akademik ve popüler kullanımda, hayatın ileriki safhalarını yaşayan insanlar ‘’yaşlı insan’’, ‘’ihtiyar’’ olarak tanımlanır. Yaşlılığın ne olduğu, ne zaman başladığı problematiktir. Söz konusu grup homojen olmadığından 65 ile 105 yaş arası ortalama 40 yıllık bir süreci kapsar.
Yaşlılığın en kolay ölçüsü ‘’kronolojik’’ ya da takvim yaşıdır. Kronolojik yaş, doğum günü sayıları hesaplanarak bulunur. Kronolojik yaş, doğa/doğuştan gelen bir ‘’anlam’’ taşımakta, içinde bulunduğu toplumsal ve tarihsel bağlamdan türemektedir. Dolayısıyla kronolojik yaşın anlamı ve yorumu tarihsel ve kültürel açıdan değişiklik gösterir.
Yaşlılık tanımı ile ilgili diğer yaklaşım yaşam döngüsü ya da yaşam akışı aşamaları kavramı ile ilgili olandır. Yaşam akışı aşamaları birbiri ardına gelen toplumsal roller bütünü olarak kabul edilse de aslında karmaşık bir kavramdır. Yaşam akışı çocukluktan yetişkinliğe ve nihai olarak ölüme kadar giden süreçte doğası gereği biyolojik olduğu kadar toplumsaldır. Hem kültürel farklılıklardan hem de belli toplum tipleri içinde yaşayan insanların ekonomik koşullarından etkilenir.
Yaşam döngüsü perspektifinden birini yaşlı olarak tanımlamak onları belli rolleri bekleyen fırsatlar ve kısıtlamalar getiren bir toplumsal atmosferde konumlandırmak anlamına gelir. Hayatın aşamalarının tanımı gibi, yaşam süresini kavramsallaştırma yolları uygulamada kısıtlı ve kimi zaman imkânsız olabilir.
Tüm kısıtlamalara rağmen, kronolojik yaş kullanımı yasal olarak tercih edilmektedir.
Yaşam döngüsü içinde birbirinden farklı yaşam alt döngüleri mevcuttur. Aile ve iş gibi. Aile boyutu bile yeni evli, yeni ebeveyn, genç ebeveyni, çocuksuz ve dul gibi çeşitli dönüşümler içerir. Bu aşamaları herkes yaşamadığı gibi bu dönüşümleri yaşama zamanı da değişir. Kimi 18 yaşında evlenir. 20 yaşında anne olur. Kimi 30 yaşında evlenip diğerleri büyükanne olurken çocuk sahibi olur. Neugorten, yaşam döngüsünün ‘’gençlik’’ ‘’okul öncesi’’ ve ‘’orta yaş’’ alt gruplarının ortaya çıkışıyla ufak dilimler şeklinde farklılaştığını savunur.
Biyolojik Perspektiften Yaşlanma
Biyolojik yaklaşım fizyolojik sistemlerin geçen zamandan nasıl etkilendiğiyle ilgilenir. Anahtar soru; beyaz saç ve kırışıklık gibi fiziksel değişiklikler yaşlanmanın ya da ihtiyar olmanın sonucu mudur yoksa sosyal ve çevresel faktörlerin neticesinde meydana çıkan, müdahale etmenin mümkün olduğu değişimler midir?
Biyologlar yaşlanmayı ‘’ihtiyarlık’’ olarak kabul ederler. Bu da bir organizmanın patoloji ve hastalık olmaksızın doğal süreçlerin sonucu olarak etkili işlevselliğindeki düşüşü tanımlar.
Strehler yaşlanmayı, yaşamın üreme sonrası safhasında ortaya çıkan değişiklikler olarak tanımlar. Bedenin hayatta kalmak ve işlevini yerine getirmek için gerekli olan sınırlar içindeki işlevlerini düzenleme yeteneğindeki azalmanın sonucudur.
Biyolojik yaşlanma; ana rahminde döllenme ile başlayan ve organizmanın ölümüne kadar süren fiziksel değişimleri ifade eder.
Fizyolojik Perspektiften Yaşlanma
Strehler, yaşlanmayı diğer biyolojik süreçlerden ve hastalıktan ayırmak için 4 kıstas geliştirir:
• Evrensellik
• İçsellik (içsel süreçlerin sonucu olmalı, yaşam tarzı ve çevresel faktörleri yansıtmamalıdır.)
• İlerleyicilik (Kümülatif etkili ve akut değil ilerleyici)
• Zararlılık (Organizmanın içinde değil üzerinde, çevresine uyum sağlama yeteneği bakımından etkilidir.)
Fizyolojik Yaşlanma; yaşın ilerlemesi ile bedende sinir sisteminin işlevinin zayıflaması, sinirin geçirgenliği özelliğinin yavaşlaması ve nöronların kaybı ile nörolojik kontrolde değişikliklerin olmasıdır.
Psikolojik Perspektiften Yaşlanma
Psikolojik yaklaşım kişilik, akılsal işlev, benlik ve kimlik kavramlarına odaklanır. Psikolog, bireyler arasındaki farklı davranışlarla ve zaman içinde bireylerin geçirdiği değişimle ilgilenir. Psikolojik yaşlanma, yaşın ilerlemesine bağlı olarak algılama, öğrenme, problem çözme gibi bellek kapasitesi ile kişilik arasında uyum sağlama konusundaki değişmelerle ilişkilidir. ‘’Birey hissettiği yaştadır.’’ Anlayışını vurgulaması önemlidir.
Ekonomik Perspektiften Yaşlanma
Ekonomik yaklaşım bireyin yaşlanma ile birlikte meydana gelen ekonomik gelir düzeyindeki kayıplardır. Özellikle emeklilik döneminin başlaması ile bireyin maaşı azalır. Toplumsal statü düşer. Geçim sıkıntısı sağlıklı beslenmeden sosyal etkinliklerden uzaklaşma kadar belirleyicidir.
Sosyoloji ve Sosyal Gerontolojik Perspektiften Yaşlanma
Yaşlanma sosyolojisi; yaşlanmayı sosyolojik perspektif kullanarak açıklar. Sosyal gerontoloji, sosyolojik teori ve kavrayış geliştirmek yerine, yaşlanmaya sosyal bilimler perspektifinden yaklaşarak yaşlanmayı ve yaşlılık dönemini açıklamaya çalışır.
Bireyi temel alan mikro ölçekli ilk yaklaşım yaş kimliği ve bireysel süreçler gibi konuları araştırarak yaşlılığı bireysel bir deneyim olarak açıklar.
Toplumu temel alan makro ölçekli ikinci yaklaşım yaşlanmayı tanımlayan toplumsal bağlamı inceler. Yaşlı insanların toplum içindeki konum ve deneyimleri ile bunların, sınıf, cinsiyet ve etnisite gibi temel yapısal faktörlerce nasıl şekillendirildiğini anlamaya çalışır. Yaşlı yetişkinin karşılaştığı kısıtlamaların anlam ve etkileri, bireyin yaşadığı toplumsal çevreye bağlıdır. Yaşlılık öncesi nitelikler yaşam süresi üzerinde etkilidir. Yaşlılık farklılaşan bir deneyimdir.
Bazı yazarlar, başarılı yaşlanmanın hem uzun ömürlülük hem de yaşam kalitesiyle tanımlandığı ve bunların da 3 faktörün etkileşimiyle desteklendiğini belirtir:
• Toplumsal katılım ve sözleşme
• Hastalığın önlenmesi
• Fiziksel ve akılsal faaliyetin teşviki
Sosyal gerontolojinin kuramlarını temel alan mezzo ölçekli üçüncü yaklaşım toplumsal yaşlanma, toplumdaki yaşlı insanların artan sayısıyla meydana gelen demografik, yapısal, kültürel ve ekonomik dönüşüm ile ilgilenir.
Sosyolojik yaşlanma; sosyal kontrol mekanizmaları dediğimiz değerler ve normlar aracılığı ile bireyin beklediği ve bireyden beklenen davranış kalıpları olarak ifade edilen rolleri kapsadığı gibi toplumsal yapı olarak bilinen kurumlarla olan ilişkileri de içermektedir.
YAŞLILIĞA TARİHSEL BAKIŞ
Horris, Johson ve Phaine’in derlediği, Antik Dönem’den Postmodern Dönemlere kadar olan süreçte yaşlılığın tartışıldığı yazıların olduğu kitabı değerlendirmiştir. Buna göre; son yıllarda dünya üzerinde demografik anlamda çok önemli değişimler olmuştur. Çalışan nüfus, yaşlı nüfusa oranla giderek azalır.
Antik Dönem’e ilişkin, ne yaşlıların zamanla toplumdan dışlandığı, ne de ‘’altın çağ’’larını yaşadığı bir dönem olmadığını söyler. Ortaçağda da benzer bir statü devam etmiştir. 18.yy İngiltere’sinde ise tarımsal dönüşümle birlikte özellikle yaşlı kadınların hayat standartlarında ve statülerinde önemli düşüş olmuştur.
20.yy da hem demografik dönüşüm hem de sosyal devletin oluşumuyla ilgili olarak, yaşlılara harcanan sağlık hizmetlerinin tarihte hiç olmadığı kadar yükseldiğini görüyoruz.
Kentleşme ile birlikte çözülen cemaatsel bağlar yaşlıların durumunu da etkilemeye başlamıştır. Eskiden aile ya da cemaat bakımıyla yaşamını sürdüren yaşlılar artık kurumların yardımına ihtiyaç hissetmektedir. Yaşlılık bir kamu meselesi haline gelmiştir.
Matcha; yaşlılığın sadece kronolojik bir olgu olmadığını, aynı zamanda ve daha önemli olarak sosyal bir olgu olduğunun anlaşılmasıyla birlikte, yaşlanmanın sosyal bir sorun olarak görülmeye başlandığını belirtmektedir. Bunun da toplumda iktidar ilişkileriyle yakından ilişkili olduğunu kabul eder.
O’Rand ve Henretta yaşlılık ve eşitsizlik konusunu işledikleri kitaplarında temel olarak yaşlanan kuşakların sosyoekonomik olarak homojen gruplar olarak görülmemeleri gerektiğini söylüyorlar. Kişilerin sosyoekonomik kökenleri ve eğitim başarıları büyük oranda yaşlılık dönemlerinde yaşayacakları deneyimlere etki etmektedir.
Vincent yaşlılık olgusunun değişik boyutlarını tartıştığı ‘’Yaşlılık’’ isimli kitabında küreselleşmenin etkisinin herkese eşit düzeyde olmadığını vurgular. 3 dünyada yaşayan bu yaşlıların dönüşümden daha ağır etkileneceğini belirtir. Vincent, yaşlılığın, orta yaşın iş, ekonomik yükümlülükler, çocuk yetiştirme gibi sosyal sınırlamalarından kurtulma olanağının bulunduğu bir dönem haline getirilebileceğini belirtir.
YAŞLANMA TEORİLERİ
Yapısal İşlevci Teoriler ve Yaşlanma
Yapısal işlevselcilik, toplumun yapısını ele alan makro ölçekli bir teoridir. Toplumun bir düzen içinde nasıl oluşup geliştiğini inceler. Toplumun bir sistem olarak bütün olduğunu ve oluşturulan alt sistemlerin olduğunu kabul ederler. Bunlar; aile, eğitim, siyaset, ekonomi, dindir. Yaşlılar nüfusun bir parçası olarak toplumla uyum içinde olmalıdır. Bu uyum toplumsal sistem denilen bütünün yaşlı bireylere sağladığı olanak ve hizmetlerle yakından ilgilidir.
Çözülme Teorisi
Çözülme teorisi yaşamdan geri çekilme anlamına da gelir. Yaşlanmayı net bir şekilde ele alan ilk teoridir. Cumming ve Henry’nin ‘’Growing Old’’ çalışmasından üretilmiştir. Bu teoriye göre; sağlığı bozuk ya da yoksulluk gibi diğer bağımsız etmenlerden bağımsız olarak yaşlanma, birey ve onun toplumsal bağlamla olan bağının tedricen fakat kaçınılmaz olarak çözülmesini içerir. Bu çözülme işlevsel görülebilir, çünkü gücün yaşlılardan gençlere geçmesini sağlar.
Çözülme, üçlü bir kaybı temsil eder; rollerin kaybı, toplumsal çevrenin küçülmesi ve toplumsal norm ve değerlere olan yükümlülük ve bağlılığın azalması.
Bu teori hem ilk temel gerontoloji teorisidir ve hem de ‘’nitelikli’’ yaşlanmaların yollarına dikkat çekmiştir:
• Çözülme yaşam boyu devam eder.
• Çözülme kaçınılmazdır.
• Çözülme, hem toplum hem de birey için uyarlanabilir.
Aktivite Teorisi
Çözülme teorisinin tam karşıtı aktivite teorisidir. Havighurst tarafından geliştirilmiştir. Orta yaştaki davranışların olabildiğince sürdürülmesini içerir.
Aktivite teorisinin temel iki varsayımı söz konusudur:
• Manevi tatmin ve yaşamdan elde edilen tatminle toplumsal uyum ve toplumsal ağlara dâhil olmak arasında olumlu bir ilişki vardır. Daha çok faaliyette bulunanlar ve uyum sağlayanlar daha çok tatmin olur.
• Rol kaybı tatminle ilgilidir. Yerlerine yenileri konmalıdır. Aktivite teorisi ölçme, araştırma ve tasarlama sorunları açısından sıkıntılıdır. Aktif olma ve tatmin arasındaki bağlantı çözülebilse de faaliyetin tatmine yol açıp açmadığın saptamak zordur.
Devamlılık ya da süreklilik teorisi
Atchley tarafından geliştirilmiştir. Birey, yaşlanma sürecinde yaşamı boyunca sahip olduğu istikrarı devam ettirmek ister. Bunlara alışkanlıklar, öncelikler ve yaşam standartları dâhildir. Birey, yaşlandıkça bunlar da evrilir. Bu teori, yaşlanmayla başa çıkmada diğer teorilere oranla daha elverişlidir. Bireyin hangi rollerden vazgeçip hangilerini sürdüreceğine karar vermesinde gelir ve sağlık gibi yapısal etmenlerce şekillenen, bireyin geçmişi ve tercih ettiği yaşam tarzı etkilidir.
Toplumsal Rol Teorisi
Toplumsal rol teorisi, belirli kural düzenleme ve rollerin var olduğu ön kabulünden hareket eder ve yaşlandıkça bireylerin rollerinin sayısında bir değişme yaşanır.
Tek bir birey birden fazla role sahip olabilir ve roller üç açıdan farklılaşır:
• Çeşitli niteliktedirler.
• Karşılığında alınan ödüller farklıdır.
• Toplumun değerlerine göre değişirler. Yaşamın ileriki dönemlerini anlamak için yaşlı insanların oynadığı rolleri ve bu rollerin kendileri için ne ifade ettiğini anlamalıyız.
Modernleşme Teorisi
Teorinin başlıca tezi, toplumlar kırsaldan kentsele dönüştükçe yaşlı insanların konumu gerilemekte ve kötüleşmektedir. Kentleşme ve sanayileşme, toplumun en küçük birimleri olarak geniş aile yerine çekirdek aileleri koyar ve yaşlı insanları hem toplumdan hem aileden izole eden bir durum yaratır.
• Bu teoride içkin olan şey, sanayi öncesi toplumların bütünleşmiş olduğu ve yaşlılara olumlu davranışın sergilendiği kabulüdür.
• Toplumlarda yaşlıların konumunun öncesi ve sonrası halinin olduğunu ve toplumların düz ve çizgisel dönüşümler geçirdiğini varsayar.
• Geniş ailenin varlığının yaşlılara statü ve bakım sağlayacağının garantisi olmadığını ortaya koyan ampirik araştırmaların varlığıdır.
Bu teoride en önemli nokta, aile yapısının çekirdek aile yapısına dönüşmesi ve aile kompozisyonunun değişmesidir. Yaşlılar için huzurevi ve bakım evleri açma girişimleri modernleşme ile gelişen bir düşünce olmuştur.
Çatışma Teorisi ve Yaşlanma
Neo-Marksist ve Neo-Weberyen sosyolojik bakış açılarından yaşlanma için türetilen çatışma teorisi, uyumsuzluk ve çatışmaya vurgu yapar. Toplum belli grup ve sınıflar halinde tabakalaşmıştır. Toplum bu farklı gruplar arasındaki çatışma sonucu meydana gelmiştir. Neo-Marksistler çatışmayı ekonomik eşitsizliklere dayandırır. Neo-Weberyenler daha geniş bir bakış açısıyla sadece ekonomik değil toplumsal statü ve siyasal grupları ele alır. Çatışma teorisi başlığı altında yapısal bağımlılık ve politik iktisat teorisi ile yaş tabakalaşması teorisi ele alınır.
Yapısal Bağımlılık Teorisi ve Politik İktisat Yaklaşımı
Çatışma teorisine göre; yaşlılıktan önce yaşanan eşitsizlikler yaşlılık döneminde de devam eder. Yoksullar yaşlandıklarında da yoksul hatta daha yoksulken, zenginler her zaman zengin kalır.
Teori Townsend tarafından ortaya atılmıştır. Sosyal güvenliğe yönelik gelir ve sağlık gibi faydaya dönük sosyal politikaları, toplumsal müdahale, çatışma ve egemen güç ilişkilerinin sonuçlarıdır. Yaşlı bireyleri etkileyen bu politikalar toplumun toplumsal cinsiyet, ırk ve sınıflara göre tabakalaşmasını getirir.
Yaş Tabakalaşması Teorisi
Teori, yaşlı bireyin değil, grupların adaptasyonunu temel alır. Toplumsal uyuma odaklanır. Yaş bazlı gruplardan hareket eder. Toplum, tabakalaşmış ya da bölünmüş, sınıf statü ve etnik gibi alanlara sahip olarak kabul edilir ve toplumsal roller de bu alanlara göre tahsis edilir. Riley’in belirttiğine göre; rol değişkenini belirlemede kronolojik yaş kullanılır.
Bu teoride 3 temel konu hâkimdir:
• Yaşın anlamı ve yaş gruplarının toplumsal bağlamdaki yeri
• Bu yaş tanımlarından dolayı bireylerin yaşam boyu geçirdikleri dönüşümler
• Bireyler arasındaki rollerin dağıtımını düzenleyen mekanizmalardır.
Davranıştaki bu yaş normları gelenekten, sosyalizasyon sürecindeki öğrenmelerden ya da etkileşim süreçlerinden kaynaklanır.
Yorumsamacı Teori ve Yaşlanma
Bu yaklaşımlar bireye vurgu yaparak yapısalcı perspektiften farklı teori oluşturma yolları sunarlar. Bu perspektife göre; toplumsal hayat, toplumsal eylem ve toplumsal süreçler, dışsal faktörlerce değil, tabandan tavana doğru gelişir ve pek çok bireyin eylemlerinin birleşiminden türer. Hayat hikâyesi yolu ile yaşlıların geçirmiş oldukları deneyimler ve yaşam koşullarının neler olduğunun ortaya konması önem taşır. Bu her bir yaşlının dünyasını anlamak ve öğrenmek anlamına gelir.
Sembolik Etkileşim
Mead tarafından geliştirilen sembolik etkileşim, diğerleriyle kurulan iletişimin, kültürel norm ve değerlerin aktarımı ve kabulünün aracı olduğunu belirtir.
Yaşlanma anında sembolik etkileşimci perspektif, birey ve etrafındaki sosyal ortam arasındaki karşılıklı ilişkiyi esas alır. Yaşlılar da diğer aktörler gibi kendi sosyal gerçekliklerini inşa ederler. Sembolik etkileşimci yaklaşım, yaşlanmayı yapısal ve normatif bağlama ve bireysel kapasite ve kabullere duyarlı dinamik bir süreç olarak görür.
Etiketleme Teorisi
Etiketleme teorisi, diğer grupların, bireylere ve gruplara damgalanma ya da sapkın davranışı pekiştirmek için negatif yönde etkileyerek onlara sosyal statü atfettiklerini öne sürer. Fonksiyonları ve sağlık bilinci yerinde olan yaşlı insanlar, toplumsal değerlendirmeler bakımından sapkın ya da stigmalı olarak tanımlanıp etiketlenebilir. Yaşlı insanların davranışları, genel olarak diğerlerinin tepkilerine, onların yaşlıları nasıl tanımlayıp sınıflandırıp değerlendirildiğine dayanır.
Sosyal Alışveriş Teorisi
Bireylerin belli koşullarda sergiledikleri davranışların nedenini sembolik etkileşimden daha ayrıntılı açıklar. Sosyal davranışta alışveriş nosyonu, Mauss’un antropolojik çalışmalarına kadar gider.
Dört anahtar varsayımı vardır:
• Bireyler faydayı maksimuma, zararı minimuma getiren etkileşimleri seçerler,
• Bireyler geleceği öngörmek için geçmiş deneyimleri kullanırlar.
• Etkileşim, karlı ise sürdürülür.
• Güç, sosyal etkileşimdeki dengesizlikten ortaya çıkar.
FEMİNİZM VE YAŞLANMA
Gerontoloji, kadınların önemli katkılarında bulunduğu disiplinler arası bir alandır. Reinharz, Feminizm ile gerontoloji arasındaki kavramsal bağlantıları beş kategoride ele alır:
• Grubun biyoloji ya da sosyal koşullar ile tanımlanma ölçüsüne ilişkin mücadele
• Eşitsizlik olduğunu göstermek ve politika değişiklikleri yapılması yönünde baskı kurulması için istatistiğin stratejik biçimde kullanılması
• Grubun bir bütün olarak mı yoksa en fazla eşitsizlik yaşayan alt grupların mı ele alınmasına ilişkin mücadele
• Grubun güçlü yönlerini ya da adil olmayan şekilde davranmalarını gösteren stratejinin seçimine ilişkin verilen mücadele
• Güçlü ya da güçsüz gruplar arasında ortaya çıkan boşluğu önlemeye yönelik mücadele
• Feminizm ile gerontolojinin ortak yönü belli bir grubun yaşam şansını arttıracak iyileştirecek sosyal bilinç, sosyal kuram ve sosyal politika yaratma çabasıdır.
BAŞARILI YAŞLANMA MODELİ
Rowe ve Kahn tarafından geliştirilen Model’e göre; sağlık, sosyal ve fizyolojik 3 boyutu vardır:
Sağlık boyutunda; hastalıktan korunma, sosyal boyutta; yaşama aktif katılma, fizyolojik boyutta; yaşın ilerlemesine bağlı olarak öğrenme ve bellek kapasitesi, öz bakım gereksinmelerini karşılayabilmesi ve bağımsız hareket edebilmesi ifade edilmektedir.
Sosyal Destekte Karşılıklılık
Genç yaşta alınan sosyal destek araştırmalarında hakim olan paradigma bakıcı modelidir. Bu modele göre; yaşlı kimse alıcı olarak kabul edilmektedir.
Sosyal Destekte Cinsiyet Farklılıkları
Cinsiyet, yaşlı ailelerde sosyal desteği inceleyen gerontologlar açısından büyük bir ilgi alanı olamaya devam edecektir. Nesilsel olarak orada sıkışıp kalmış olan bu kadınların yaşadığı baskı, ev dışında çalışan annelerin ve tek başına çocuk yetiştiren bekâr ebeveynlerin sayısındaki artış ile birlikte artmaktadır. Kız çocukları ailelerinin bakımını sağlamada erkek çocuklarına nazaran daha aktif olsalar da erkek evlatlar üzerinde fazladan bir baskı yaratma ihtimali taşımaktadır.
Daha Geniş Sosyal Destek Ağı
İki tür sosyal destek modeli vardır:
• Telafi edici hiyerarşik destek modelidir ve bu modele göre yaşlı insanlar destek kaynağını seçmek için bir tercih hiyerarşisi kullanırlar.
• Eyleme özgü modeldir. Litwak tarafından öne sürülmüştür. Sosyal gruplar bir iş bölümü içinde kendi gruplarına uygun olan hizmetleri sağlayanlarla ilişki kurarlar.
TÜRKİYE’DE YAŞLANMA VE SOSYAL GÜVENLİK
Türkiye’de aile ilişkileri geleneksel formları korumaktadır. Bu form, aile bireyleri arasındaki bağın sık dokulu olmasını getirmekte ve yaşlıların yaşadıkları mekânları belirleme ve tercih etmelerinde etkili olmaktadır. Günümüzde Türkiye’de yaşlı nüfus oranı (2005) %71.3’tür.
Sosyal Güvenlik ve Sosyal Politikalar
Türkiye’de sosyal güvenlik sisteminin standartları 1948 yılında BM tarafından Temel İnsan Hakkı olarak ilan edilen ve genel hatları Uluslararası Çalışma Örgütü (İLO) sözleşmesi ve Avrupa Sosyal Şartı ile belirlenmiştir. Uzun vadeli sigorta sistemine genellikle emeklilik sigortası sistemi adı verilmekte ve kapsamına yaşlılık, ölüm ve malullük sigortaları girmektedir.
Türkiye’de sosyal güvenlik ve sosyal politika alanındaki yapısal dönüşümlerin 3 açıdan yürüdüğü belirtilmektedir:
• Genel sağlık sigortası ve emeklilik sigortası gibi uygulamalarla kamu sektöründeki sosyal güvenlik sisteminin tek bir çatı altında toplanması
• Geri dağılımı dengesizliğinin ve yoksulluğun derinleşmesi durumunda devletin sosyal yardım ve sosyal hizmet uygulamalarında yeniden yapılandırma arayışları
• Sosyal yardım alanında gönüllü kuruluşların artması
Yaşlı Bakım Hizmetleri
Türkiye’de bugün özel huzurevi hizmeti veren kuruluşlar; Dernek ve vakıflara ait huzurevi sayısı 32, kapasitesi 2459, azınlıklara ait huzurevi sayısı 7, kapasitesi 961, gerçek kişilere ait huzurevi sayısı 121, kapasitesi 5785’tir.
Emekli Sandığı Hizmet Uygulamaları
Bakanlıklara ait huzurevleri sayısı 6, kapasitesi 2442, belediyelere ait huzurevi sayısı 21, kapasitesi 2039’dur.
Cevapla
  • Benzer Konular
    Cevaplar
    Görüntü
    Son mesaj
  • Bilgi
  • Kimler çevrimiçi

    Bu forumu görüntüleyen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 16 misafir