Aile ve Sağlık 7.Ünite Özeti

Cevapla
notcu
Mesajlar: 332
Kayıt: 10 Nis 2018 11:33
İletişim:

16 May 2018 00:22

AİLE VE SAĞLIK ÜNİTE 7
AİLE VE SAĞLIK (SAĞLIK, CİNSELİK VE ÜREME)
Kurum, ‘’kalıplaşmış davranış örüntüleri’’ olarak tanımlanmaktadır. Aile, eğitim, ekonomi, din, siyaset ve boş zamanları kurum kabul eden sosyoloji, son zamanlarda listesini genişletmiş sağlık ve orduyu da bu sınıfa dâhil etmiştir.
Sağlık olgusu ile ilgili en kapsamlı tanımı Dünya Sağlık Örgütü (1946) tarafından yapılmaktadır. Bedenen, ruhen ve sosyal olarak iyi olma hali şeklinde ifade edilebilen bu kavram, sosyolojinin önemli çalışma alanları arasında yer almaktadır.
Sağlık ve Hastalık Sosyolojisi’nin ilk örneği olarak kabul edilen ‘’Medikal Sosyoloji’’nin 1940’lı yıllarda ortaya çıktığı söylenebilir. Bugün özellikle İngiltere ve Kuzey Amerika, bu alanda önemli çalışmalar yapmaktadır. Kasapoğlu’na göre; sağlık sosyolojisinde sıkça kullanılan kavram ‘’tıpta sosyoloji’’dir.
Sağlık hizmetlerinden geniş nüfus kitlelerinin yararlanmaması, sağlık skandalları, politikalarının yetersizliği, beden üzerine kontrolleri etiketleme, dışlama, ayrımcılık, yaşam kalitesi, medikalizasyon, sağlık hizmetlerinin teknolojileşmesi, sağlık personelleri arasında ayrımcılık, yaşlanma, hasta-sağlık personeli ilişkisi, hastalık yönetimi, sağlık ve hastalık olgularının ticarileşmesi, alternatif tıp gibi konular sosyolojinin ilgi alanındadır.
Sağlık ve hastalık gibi olguları özelinden yaşanan kavramsal değişimleri Netteton şu şekilde ifade etmektedir:
• Hastalık-Sağlık
• Hastane-Topluluk
• Akut-Kronik
• Bakım-Koruma
• Müdahale-Gözetim
• Tedavi-Bakım
• Hasta-Kişi
Aile, Sosyal Destek ve Sağlık
Sosyal destek, kriz zamanında kişilerin bu sorunla baş etmeleri konusunda yardımcı olan farklı kaynakları ifade etmektedir. Kavram genel olarak sosyal ilişkileri ve sosyal ilişki ağlarını kapsamaktadır. Sosyal destek, kişinin öz güveninin ve öz saygısının artması yönünde olumlu bir işleve sahip bulunmaktadır. Sosyal desteğin olmadığı ya da düşük olduğu durumlarda kişinin psikolojik ve biyolojik iyi olma hali de olumsuz etkilenir.
Schmitt ve Schmitt’e göre; aile sosyal hayatın özel bir alanını oluşturur ve bireyin sosyal destek alması ve sağlığı konusunda özel bir öneme sahiptir.
Sağlık ve Hastalık Sosyolojisi ile İlgili Farklı Sosyolojik Yaklaşımlar: Sembolik Etkileşimcilik ve Sağlık
Temsilcileri: Herbert Mead ve Herbert Blumer. Sosyal gerçeklik, paylaşılan sembollerin anlamı temelinde gerçekleşen bireyler arası etkileşim üzerine inşa edilmiştir. Kişi, durumları değerlendirme ve yorumlama sürecinde karar verme ve eylemde bulunma kapasitesine sahiptir. Sağlık, sağlık algısı ve kavramsallaştırması kültürel bir inşadır.
1980’lerden itibaren, Sağlık ve Hastalık Sosyolojisi içindeki etkinliğini göreli olarak kaybetmeye başlamıştır. Sembolik etkileşimcilik çatısı altında yer alan bir diğer yaklaşım ‘’Etiketleme Teorisi’’dir. Etiketlenmiş bir kişiye karşı toplumun geri kalanlarının tutum ve davranışlarının etiketlendiği duruma paralel olarak gerçekleşir. Etiketleme kararı ile sıklıkla karıştırılan bir diğer kavram ‘’Damga’’dır.
Sembolik Etkileşimcilik, Sağlı ve Aile
Sosyal inşacı perspektif, hastalıkların sosyal ilişkiler içine derin bir şekilde yerleştiğini vurgulamaktadır. Hastalık olgusunun kültürden kültüre değişmesi bu durumun bir göstergesi olarak kabul edilebilir. Örneğin kilolu bebeklerin daha sağlıklı olarak kabul edildiği toplumların varlığına ek olarak tam tersini kabul eden toplumlar da vardır.
Damgalama ile ilgili olarak ise, kadınların psikolojik rahatsızlıklara daha eğilimli olduğu yönündeki görüşleri örnek verilebilir. Kadınlara örnek olarak kabul edilen histeri 19.yy’da kadınların kamusal alana çıkmasını engelleme yönündeki ideolojik bakış açısı ile tıbbi bilginin bu alanda kullanılması, sosyal ilişkilerin tıp aracılığı ile yönlendirilmesinin tipik bir örneğini oluşturmaktadır.
Sağlık ve Hastalık Sosyolojisi İle İlgili Farklı Sosyolojik Yaklaşımlar: İşlevselci Yaklaşım ve Sağlık
İşlevselci yaklaşım, toplumu yaşayan bir organizma olarak kabul etmektedir. ‘’Uyum’’ ve ‘’Denge’’ temel kavramlarıdır. Her kurumun bir işlevi bulunmaktadır. Bireyin topluma sorunsuz bir şekilde uyum göstermesini sağlamak temel işlevidir. Kasapoğlu’na göre, toplumun devamı için kişilerden ziyade aile ve evlilik kurumunun devamıdır.
Bu yaklaşıma göre; sağlık konusunda hasta doktora tabiidir. Bu uyumu sağlamada etkili olan güç çeşitleri ile ilgili olarak French ve Raven tarafından geliştirilen sınıflamayı da kullanmak mümkündür.
Zorlayıcı Güç: Ceza korkusuna dayanır. Burada algılanan ceza önemlidir.
Ödüllendirici Güç: Ödül beklentisi yaratma temeline dayanmaktadır.
Sezgi ve Özdeşim Gücü: Gücü kullanan kişinin kişisel özellikleri temelinde karşısındaki kişinin algısına dayanmaktadır. Diğer bir deyişle doktorun, hastanın kendisi tarafından sevdiği kişilerin yerine konulması söz konusudur.
Meşru Güç: Meşru olmasından kaynaklanan güç. Ataerkil sistemde kadının kocasına itaat etmesi, meşru davranışları yerine getirmesi anlamına gelir.
Bilgi Gücü: Tarafların birbirlerini sahip oldukları bilgi aracılığı ve etkilemeleridir. Bu bağlamda uzmanlık gücü ile benzerlik gösterir.
Parsons’a göre çağdaş toplumun kapitalist toplum olduğunu en iyi tıpta görüyoruz. Tıp profesyonelleri fedakarlık içinde, etik kurallar çerçevesinde çalışmaktadır. Parsons, hastalığın salt biyolojik bir olgu olarak kabul edilmesine karşı bir duruş sergilemektedir. Hasta olmanın hasta rolüne girmeyi, tıp profesyoneli tarafından kontrol edilmeyi gerektirdiğini ifade eder. Parsons’un yaklaşımının Marksist bakış açısına alternatif olarak ortaya konulduğunu söyleyebiliriz. Çatışmadan ziyade bir araya gelmeyi sağlayacak unsurlara vurgu yapmaktadır.
Parsons’a göre, bireyler pasif varlıklar değildir. Sağlık ve hastalık sosyolojisine de buradan bakar. Weber’den etkilenerek insanın yorumlama yeteneğini önemser ve hastalık, sağlık olgularının sosyal, politik ve ekonomik boyutunu ortaya çıkarır.
İşlevselci Yaklaşım, Sağlık ve Aile
Uyum üzerine vurgu yapan İşlevselci Yaklaşım, toplumun temel kurumlarından olan ailenin devamlılığını hedeflemektedir. Yaklaşıma göre; üyeler statü ve rollerine uygun davranırsa düzenin sağlanması mümkündür. Bireyin toplumda işgal ettiği yer tanımlanan statünün gerekleri ise rollerdir. Mekân ve zaman farklı olsa da roller evrenseldir. Ataerkil değerlerin içselleştirildiği toplumlarda hane reisi olarak kabul edilen erkek, ailenin geçimini sağlamak ile birinci dereceden sorumludur. Kadın ise üyelerin bakımından sorumludur. Üyelerin kuralları yerine getirmemesi durumunda anomi ortaya çıkar. Aile biçimi değiştiğinde örneğin tek ebeveynli hane söz konusu olduğunda kadın hem ailenin ekonomik geçimini sağlayan reis hem de bakımını üstlenen durumundadır.
Schmitt ve Schmitt’e göre; ailenin sağlık ve hastalık olguları önemlidir. Üyelerden birinin sağlık durumu bütün üyeleri etkileyecektir. Aile üyeleri sağlık konusunda birbirlerine sosyal destek sağlar.
Medeni durumu ile sağlık arasında ilişki kurmaya çalışan çalışmaların büyük bir kısmında, evli kişilerin bekâr ya da dul olanlara nazaran daha sağlıklı olduğu ortaya çıkmıştır.
Sağlık ve Hastalık Sosyolojisi İle İlgili Farklı Sosyolojik Yaklaşımlar: Çatışmacı Yaklaşım ve Sağlık
Çatışma teorisi, toplumun birbirleri ile çatışan çıkarlara sahip gruplardan oluştuğunu ileri sürmektedir. Çıkar çatışmasının özünde, bazı grupların diğerlerine göre; daha az kaynaklara ulaşabilmesi yatmaktadır. Örneğin; kentsel alanlardaki fiziksel yapılanmalar, çevre kirliliği, sağlık hizmetlerinden faydalanamama, fast food kültürünün yaygınlığı. Bu yaklaşıma göre; hastalık ve sağlık durumlarının belirlenmesinde sosyal sınıf en önemli etkendir.
Yani, hastalık ve sağlık ekonomik sistemden bağımsız değildir. Çatışmacı yaklaşım içinde yer alan Marksist analize göre; tıp mesleği, işçi sınıfının kontrol edilmesinde kullanılan bir araç olarak kabul edilmektedir. Navaro’ya göre; tıbbi bilgi ve teknoloji kapitalizmin iki ayrı görünümüdür bu nedenle tıp uygulamaları sınıfa dair önyargılardan kapitalizmden ayrılamaz.
Sağlığın veya tıbbın sermaye tarafından kuşatıldığının 4 göstergesi vardır:
• Tıp artık doktor-hasta ilişkisi olmaktan çıkartılarak, şirket mantığı ile yönetilir hale gelmiştir.
• Biyomedikal model ve uzmanlaşma kaçınılmaz olarak hiyerarşik bir yapı oluşturmuştur.
• Tıp bir endüstri haline dönüştüğünden ilaçlar ve tıbbi teçhizatların üretim ve bakımı çok büyük bir istihdam alanı oluşturmaktadır.
• Hekimler işçileştirmiştir, hastane yöneticileri hekimlerden daha üst kademede çalışmaya başlamıştır.
Aile, Sağlık ve Çatışmacı Yaklaşım
Schmitt ve Schmitt ailenin sosyal yaşamın özel alan olarak kabul edildiğini ve bu alan içinde üyeler arasında karşılıklı bağımlılık ilişkisinin var olduğunu belirtmektedir. Bu karşılıklı bağımlılık, her zaman eşitler arasında gerçekleşmemektedir. Kadının toplum genelinde var olan erkeğe göre; ikincil konumu hiyerarşik bir yapılanmayı işaret etmektedir. Kadının erkeğe göre alt kademede yer alması, ana ve çocuklarına yönelik olan her türlü şiddet ve kısıtlamanın da toplumun büyük bir kısmı tarafından meşru kabul edilmesine neden olabilmektedir.
Doyal ve Pennel kapitalizm aracılığı ile kişilerin kendilerine ve sağlıklarına nasıl yabancılaştıklarını tartışırlar. İş ortamının bireyi dışlaması onun ihtiyaçlarını göz ardı etmesi, kadın ve erkek olmak üzere çalışanlarda hoşnutsuzluk, genel duyumsamazlık yaratmaktadır. Böylelikle, kişinin bedensel sağlığına ek olarak zihinsel sağlığına da olumsuz etkilerde bulunmaktadır. Kapitalizmin emek ihtiyacı, kadınların hem ev hem de ev dışında çalışmasına neden olmaktadır. Bu durum ise kadınlarda yüksek anksiyete ve depresyona ek olarak bedensel sıkıntılara da yol açmaktadır.
Ekonomik, politik, sosyal, hukuksal ve kültürel boyutlarda gözlemlenen eşitsizlik olgusunun aile sağlığı üzerine etkilerinin deneyimlediği alanlarda bir tanesi de anne ve bebek ölümleri olarak kabul edilebilir.
Aile ve sağlık konusunda Çatışmacı Yaklaşım içinde yer alacak gruplardan bir diğeri ise ‘’yaşlı nüfus’’tur. İlaç sektöründe ve kronik hastalıkların kontrolünde olumlu gelişmeler gözlemlense de bu durumu küresel ölçekte ele almak mümkün değildir. Bu durumda yine aile tampon kurum olarak devreye girmektedir.
Sağlık ve Hastalık Sosyolojisi İle İlgili Farklı Sosyolojik Yaklaşımlar: Beden Sosyolojisi ve Sağlık
Sağlık ve hastalık sosyolojisi özelinde, bedenin ilgi odağı olmasının arkasında yatan nedenlerden bir tanesi, temel kavramlar olan sağlık ve hastalık olgularının beden üzerinden tanımlanıyor olmasıdır. Sağlıklı olmak için yapılması gerekenler, çalışma yaşamı ve beden sağlığı, fitness, zayıflama ilaçları, sigara kullanmama, alkol kullanmama gibi tartışma ve uygulamalar bu duruma örnek olarak verilebilir.
Nettleton, sağlık ve hastalık sosyolojisi için beden olgusunun bir başka önemini, biyomedikal modelin beden üzerinde iktidar alanını oluşturmasında aracılık yapması ile ilişkilendirmektedir.
Tıbbın teknolojileşmesine örnek olarak, plastik operasyonları, organ nakillerini vermek mümkündür. Sosyal yaşamın tıbbileşmesi ve beden üzerindeki yansımalarına en güzel örneklerden bir tanesi kadın ve onun biyolojik yeniden üretim kapasitesi verilebilir.
Tüp bebek uygulaması, taşıyıcı anne uygulaması, erkeklerin hamile kalması, anne karnında bebeğin sağlık durumuna müdahale edebilme vb. teknoloji ve tıbbileşme arasındaki sınırın belirsizliğine işaret eder. Tüm bu gelişmeler beraberinde etik tartışmalarını da getirir.
Beden Üzerine Görüşler
Bu konu üzerindeki tartışmalar iki başlıkta incelenir: Natüralistik açıklamalar ve sosyal inşacı açıklamalar. Son dönemde inşacı perspektif içinde de sayılabilecek olan fenomenolojik yaklaşım da etkili bir şekilde kullanılmaya başlanmıştır.
Natüralistik Perspektif: 18.yy’da ortaya çıkmıştır. İnsan eylemleri ve ilişkileri, biyolojik unsurlar aracılığı ile açıklanabilir. Sosyobiyoloji, bu perspektif içinde yer alan bir disiplin olarak karşımıza çıkar. İnsan eylemleri ve sosyal ilişkileri biyolojik, genetik ve evrimsel olarak belirlenmiştir. Farklılıklar biyolojik farklılıklardan kaynaklanır. Asabi olmak, zeki olmak, homoseksüel olmak biyolojik farklılıklardan kaynaklanır.
Sosyal İnşacı Perspektif: Fiziksel bedenin algısı, sosyal beden aracılığı ile olmaktadır. Kadın kirlidir, erkek temiz. Erkek düzendir, kadın ise değil.
Fenomenolojik Yaklaşım: Sosyal inşacı yaklaşım içinde yer alan bu yaklaşım, yaşayan beden üzerine odaklanır. Yaşayan bedenin en önemli özelliği kısıtlılıktır. Beden sadece dünya üzerinde var fiziksel bir obje değildir. Niyetleri, hedefleri, amaçları aracılığıyla dünyaya anlam verir.
Foucault ve Beden: Modern öncesi ve modern sonrası toplumları güç kavramı ile inceler. Ona göre, modern öncesi toplumlarda monarkın bedeni üzerinde somutlaşan bir egemen güç vardır.
Modern toplumlarda ise güç daha geniş kitlelerin kendi bedenleri içinde bulunmaktadır. Disiplin edici güç iki seviyede çalışmaktadır:
• Bireysel bedenler eğitilir ve gözlenir.
• Bazen daha geniş kitleler gözlenir.
Güç olgusunda yaşanan dönüşümün temelinde Foucault’a göre nüfus artışı yatmaktadır.

Sağlık ve Hastalık Sosyolojisi İle İlgili Farklı Yaklaşımlar: Feminist Teori ve Sağlık
Feminist teori, kadın bedeninin sosyal inşası ve erkek egemen toplum tarafından bu bedenin düzenlemesi konularını ağırlıklı olarak tartışır. Örneğin tıp eğitiminde erkek bedeninin kullanılması, sosyal olarak az talep gören fiziksel ve duygusal durumların kadına atfedilmesi verilebilir. Feminist Teorinin, erkek doktorlar tarafından kadın hastaların cinsel obje olarak değerlendirilmesi, sağlık uzmanları arasında toplumsal cinsiyet üzerinden bir hiyerarşinin varlığı gibi konulara eğildiği görülmektedir. Kadının doğal bir özelliği olan hamilelik ve doğum süreçlerinin tıbbileşmesi süreçlerinin de erkek egemen bir bakış açısının ürünü olduğunu ifade etmektedir.
Kadın ve erkek arasındaki ayrımın ortaya çıkışının temelinde biyolojik farklılıkların yer aldığını ifade eden Flechter, bu eğilimin devamında kamusal alan ve özel alan dikotomisinin ortaya çıktığını belirtmektedir.
Kadının hane içi sınırların dışına çıkmasında bir göstergesi olan ücretli emek sürecine dâhil olması ile ilgili olarak Hochehild ‘’Duygusal Emek’’ kavramını ortaya koymaktadır. Bu işi yapan ile halk arasında yüz yüze ya da karşılıklı sesli temas söz konusudur. Bu işi yapan kişi, karşısındaki kişide minnettarlık, korku ya da şükran gibi duygusal durumlar yaratmalıdır. Son olarak ise işverenin çalışanların duygusal hareketleri üzerinde belli ölçüde denetimi söz konusudur.
Feminist perspektifin temelinde, ataerkil öğelerin toplumun her bileşeninde gizli de olsa var olduğu görüşü yer almaktadır. Bu bileşenlerin içinde aile, sağlık, hukuk, iş yaşamı da yer almaktadır.
Cevapla
  • Benzer Konular
    Cevaplar
    Görüntü
    Son mesaj
  • Bilgi
  • Kimler çevrimiçi

    Bu forumu görüntüleyen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 9 misafir